lopinavir ritonavir kaletra dexamethasone budesonide generique plaquenil detrol detrusitol dexantol dexone diamox diflucan dilantin dilatrend dilzem dinostral diocimex diovan hct diovan diprolene diuresal diurix dostinex doxy basan doxycline droxia dulcolax duodopa duphaston duricef duspatalin dynexan nouvelle formule ecopan efavirenz effexor xr effexor elantan elavil eldepryl elmetacin elocon elpradil eltroxine elyzol ena basan enasifar endoxan
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » TARİH / SİYASET / EKONOMİ » TÜRKİYE VE DÜNYADA SİYASET » milliyetcilik ahlaki bir zemine sahiptir

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 41 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
vehbi70 su an offline vehbi70  
milliyetcilik ahlaki bir zemine sahiptir

919 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.01.2006
En Son On: 04.01.2015 - 20:05
Cinsiyeti: ----- 
Bu başlık bazı okurları şaşırtabilir ve "Ne demek bu. Yani diğer milliyetçilikler ahlaki bir zemine sahip değil mi?" sorusunu sorabilirler. Hayır bütün milliyetçilikler ahlaki bir zemine sahip değildir. Örneğin Alman milliyetçiliği Hitler öncesinde de Hitler döneminde de Hitler sonrasında da ahlaki değildir. Saldırgan, diğer milletleri yok etmeyi hedefleyecek kadar gözü dönmüş emperyalist bir milliyetçiliktir. 2.Dünya Savaşını eğer Almanya kazansaydı, Alman planlarına göre Türkiye''de ilk okul mezunlarının üstündeki nüfus yok edilecekti. Türkiye patates tarlası haline getirilecek, Türklerde patates üreticisi olacaklardı.

Sırp milliyetçiliği de vahşi bir ırkçılık olmuştur her zaman. Bunu 19.yüz yılda da sergilemiştir Sırplar, 20.yüz yılın sonunda da. Keza İngiliz milliyetçiliğinin, Fransız milliyetçiliğinin, Japon, Rus ve Amerikan emperyalist içeriği ve uygulamaları insanlığa kan, göz yaşı ve elem getirmiştir çoğu zaman. Oysa Türk milliyetçiliği ahlaki bir zemine sahiptir. Yani emperyalist değildir. Irkçı değildir. Gözü dönmüş, diğer halkları aşağılayan, dışlayan, onların aşağılanmasında kendi üstünlüğünü arayan bir milliyetçilik değildir Türk milliyetçiliği.

Gaspıralı, Gökalp, Akçura, Atatürk ile beslenen 20.yüz yıl Türk milliyetçiliği bütün değişik yorumlarında bir ortak noktaya sahip olmuş ise bu anti emperyalist ve ırkçılık karşıtı oluşudur. Bir diğer ifade ile Türk milliyetçiliği "ırkçılığa karşı aşılıdır." 1960 ve 70''lerde Türk milliyetçilerini Türk dünyasına ilgi duydukları ve onların bağımsızlığını talep ettikleri için "ırkçılık-Turancılık" ile suçlayanların bugün ulaştıkları nokta çok hazin vericidir.

Önce şunu ortaya koyalım ki, Turancılık bir suçlama olamaz. Turancılık bir ahlaki-milli haktır. Turancılık, başka milletlerin yönetiminde, anti-demokratik şartlarda, ekonomik ve kültürel refahtan uzak yaşayan Türk halkların bağımsız, politik, ekonomik, kültürel etkileşim içinde yaşama hakkıdır. Irkçılık ise ancak suçlanabilecek bir eylem biçimdir ve Turancı olan ırkçı olamaz.
Türk milliyetçilerini 1960 ve 70''lerde ırkçılıkla suçlayıp, bugün ulusalcılık üzerinden Türk milliyetçiliğine kayanlarda ise "Türk ırkçılığı"nın izleri görülmektedir. Ancak Türk milliyetçiliğinin ahlaki gücü bu ırkçı sapmayı dahi kısa zamanda içinde eritecek fikri güç ve olgunluğa sahiptir.

Türk milliyetçiliği, Gaspıralı, Gökalp, Akçura, Atatürk sonrasındaki ikinci fikri hamlesini bir yandan Nihal Atsız öte yandan Peyami Sefa, Mümtaz Turhan, Osman Turan ile gerçekleştirerek, 1960''lı yıllara gelmiştir. 1960 ve 70''lerde Türk milliyetçiliğinin teorik alt yapısını bir yandan eylemci lider kimliği öte yandan fikir adamı niteliği ile Türk milliyetçiliğinin 20.yüz yıldaki ikinci lideri olan Alparslan Türkeş''in girişimi geliştirmiştir. Ayni süreçte, eylemci ve fikir adamı kimlikleri ile Dündar Taşer ve Muzaffer Özdağ ön plana çıkmışlardır.
1970''ler ve 80''lerde ise Galip Erdem, Erol Güngör, Nevzat Kösoğlu, Ahmet Arvasi, Ahmet Bican Ercilasun, gibi isimler Türk milliyetçiliğinin fikri kaynaklarını beslemeye başlamışlardır. 1990''larda belirgin şekilde Mustafa Erkal ve 2000''ler Özcan Yeniçeri bu isimlere eklenmiştir. 1960''lardan 2000''lere kadar eylem adamı olan Sadi Somuncuoğlu, Türk milliyetçiliğine olgunluk döneminde fikri katkıları ile hizmet etmeye başlamıştır. Arslan Bulut Türk milliyetçiliğinde fikri bir çabayı temsil etmektedir.

Bu isimler bir günlük yazının zaman baskısı altında ilk aklıma gelenlerdir. Tabii ki başka isimlerde var. Onların isimlerini sayamadığım için vefat edenlerin ruhları önünde saygı ile eğilirken, hayatta olanlardan da özür diliyorum. Bu yaptıklarına saygısızlık değil sadece zaman baskısının sonucu.

Türk milliyetçiliğinin fikri zemini, Türkiye ve Türk Dünyasına yönelik tehdit arttıkça daha da hızlı gelişiyor. Türk milliyetçiliğinin fikri refleksleri gelişiyor. Sıra siyasal refleksin gelişmesine geliyor. Siyasi refleksin gelişmesinin göstergelerinden birisi Türk milliyetçisi kitlelerin son dönemde henüz istenen seviyeye gelmemiş olsa dahi artık daha fazla okumakta olduklarından anlaşılıyor.
ÜMİT ÖZDAĞDAN ALINTIDIR
SELAM SAYGI VE DUA İLE
Ekleme Tarihi: 30.01.2006 - 12:59
Bu mesajı bildir   vehbi70 üyenin diğer mesajları vehbi70`in Profili vehbi70 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
YÜREĞİNE SAĞLIK

38 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 09.02.2006
En Son On: 10.08.2006 - 16:07
Cinsiyeti: Erkek 
ÇOK GÜZEL BİR YAZI, YENİ GÖRDÜM, SAĞOLASIN.ÇOK SEVDİĞİM BİR BÜYÜĞÜMÜZÜN SÖZLERİNİ EKLEMEK İSTEDİM.
BİZE GÖRE MİLLİYETÇİLİK; VATANINI MİLLETİNİ SEVMEK, DEVLETİMİZE SADAKATLA BAĞLI OLMAKTIR. MİLLETİMİZİN ÇIKARLARINI BİRİNCİ PLANDA TUTARAK, ONU KALKINDIRMAK, İLERİ GÖTÜRMEK, ONA YÖNELEN TEHLİKELERE KARŞI KORUMAK, HAKLARINI KİMSEYE ÇİĞNETMEMEKTİR. MİLLİYETÇİLİĞİMİZİN ANLAMI BUDUR. IRKÇILIĞI REDDEDEN BİR MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞIMIZ VARDIR. BİZİM MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞIMIZ, TÜRK ÜN MİLLİ KÜLTÜRÜNÜ ESAS ALAN BİR MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞIDIR. MİLLİYETÇİLİĞİMİZİN TEMEL KAYNAKLARINDAN BAŞTA GELENİ İSLAM AHLAK VE FAZİLETİ, TÜRKLÜK GURUR VE ŞUURU İLE TÜRK MİLLETİNE KARŞI BESLENEN DERİN DUYGU, DERİN SEVGİDİR.
Ekleme Tarihi: 21.02.2006 - 18:19
Bu mesajı bildir   SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
nursuz su an offline nursuz  

227 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.01.2006
En Son On: 06.05.2007 - 21:00
Cinsiyeti: Erkek 
selamünaleyküm vehbi karesim

...ALLAH SONSUZ RAZI OLSUN SENDEN BU YAZIYI EKLEDIGIN ICIN...

BIZI IRKCILIKLA SUCLAYAN BAZI TÜRK MILLIYETCILIGINI BILMEYEN KARDESLRIMIN OKUMASINI ISTERIM...belki önyargili olmaktan vaz gecerler....

saygi ve sevgilerimle

RAHMAN VE RAHIM OLAN ALLAHA EMANET OL KARDESIM.
Ekleme Tarihi: 21.02.2006 - 18:38
Bu mesajı bildir   nursuz üyenin diğer mesajları nursuz`in Profili nursuz Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
_SeRKaN_ su an offline _SeRKaN_  

406 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 15.09.2004
En Son On: 21.11.2007 - 17:41
Cinsiyeti: Erkek 
Ne yapmak istiyorsunuz?? Amacınız nedir gerçekten merak ediyorum. Bu yazıları ekleyerek ne elde etmek istiyorsunuz?

Ben Türk değilim ama insan yerine koyar cevaplarsanız sevinirim
Ekleme Tarihi: 21.02.2006 - 19:05
Bu mesajı bildir   _SeRKaN_ üyenin diğer mesajları _SeRKaN_`in Profili _SeRKaN_ Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
abdullatif su an offline abdullatif  

173 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 12.02.2006
En Son On: 22.01.2011 - 14:21
Cinsiyeti: Erkek 
Hürriyetin başında Sultan Reşad'ın Rumeli'ye seyahati münasebetiyle, vilâyat-ı şarkiye namına ben de refakat ettim. Şimendiferimizde iki mektepli mütefennin arkadaşla bir mübahase oldu. Benden sual ettiler ki: "Hamiyet-i diniye mi, yoksa hamiyet-i milliye mi daha kuvvetli, daha lâzım?" O zaman dedim:

Biz Müslümanlar, indimizde ve yanımızda din ve milliyet bizzat müttehiddir. İtibarî, zahirî, ârızî bir ayrılık var. Belki din, milliyetin hayatı ve ruhudur. İkisine birbirinden ayrı ve farklı bakıldığı zaman, hamiyet-i diniye avâm ve havassa şâmil oluyor. Hamiyet-i milliye, yüzden birisine (yani, menâfi-i şahsiyesini millete feda edene) has kalır. Öyleyse, hukuk-u umumiye içinde hamiyet-i diniye esas olmalı. Hamiyet-i milliye, ona hâdim ve kuvvet ve kalesi olmalı. Hususan, biz şarklılar, garplılar gibi değiliz. İçimizde kalblere hâkim hiss-i dinîdir. Kader-i ezelî ekser enbiyayı şarkta göndermesi işaret ediyor ki, yalnız hiss-i dinî şarkı uyandırır, terakkiye sevk eder. Asr-ı Saadet ve Tâbiîn bunun bir burhan-ı kat'îsidir.
Hutbe-i Şamiye

Ben de derim ki; Hamiyet-i Milliyemizi,[Hangi milletten olursak olalım] Hamiyet-i Diniyemize hadim ve kuvvet ve kale yapmalıyız.Yoksa çok zarar ederiz.
Ekleme Tarihi: 21.02.2006 - 22:44
Bu mesajı bildir   abdullatif üyenin diğer mesajları abdullatif`in Profili abdullatif Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
nursuz su an offline nursuz  
RE:

227 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.01.2006
En Son On: 06.05.2007 - 21:00
Cinsiyeti: Erkek 
Alıntı
Orijınalı Abdullahbiri


Ne yapmak istiyorsunuz?? Amacınız nedir gerçekten merak ediyorum. Bu yazıları ekleyerek ne elde etmek istiyorsunuz?

Ben Türk değilim ama insan yerine koyar cevaplarsanız sevinirim






saygi deger VEHBI kardesim güzel bir ekleme yapmis okummussan pekala güzel anlasilir BIR ACIKLAMA....ama illaha da bir art niyetmi araman lazim , ki eger yukardaki aciklamada her hangi bir art niyet ariyorsan o zaman sana diyecek bir lafim yok...sadece cok yazik derim...ALLAH,A SÜKÜR dinimiz ISLAM VE HEPIMIZ MÜSLÜMAN EVLATLARIYIZ VE MÜSLÜMANIZ ..kardesim vehbi yazisinda sadece TÜRK MILLIYETCILLERININ IRKCI OLMADIGINI BELIRTMIS ...BUNUN NESI RAHATSIZ EDIYOR SIZI SAYGI DEGER KARDESIM ABDULLAHBIRI....
Ekleme Tarihi: 21.02.2006 - 23:21
Bu mesajı bildir   nursuz üyenin diğer mesajları nursuz`in Profili nursuz Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
mehmet-54 su an offline mehmet-54  

221 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 03.04.2004
En Son On: 20.12.2007 - 01:45
Cinsiyeti: Erkek 
BİZE GÖRE MİLLİYETÇİLİK; VATANINI MİLLETİNİ SEVMEK, DEVLETİMİZE SADAKATLA BAĞLI OLMAKTIR. MİLLETİMİZİN ÇIKARLARINI BİRİNCİ PLANDA TUTARAK, ONU KALKINDIRMAK, İLERİ GÖTÜRMEK, ONA YÖNELEN TEHLİKELERE KARŞI KORUMAK, HAKLARINI KİMSEYE ÇİĞNETMEMEKTİR. MİLLİYETÇİLİĞİMİZİN ANLAMI BUDUR. IRKÇILIĞI REDDEDEN BİR MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞIMIZ VARDIR. BİZİM MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞIMIZ, TÜRK ÜN MİLLİ KÜLTÜRÜNÜ ESAS ALAN BİR MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞIDIR. MİLLİYETÇİLİĞİMİZİN TEMEL KAYNAKLARINDAN BAŞTA GELENİ İSLAM AHLAK VE FAZİLETİ, TÜRKLÜK GURUR VE ŞUURU İLE TÜRK MİLLETİNE KARŞI BESLENEN DERİN DUYGU, DERİN SEVGİDİR

ALLAH RAZI OLSUN
Ekleme Tarihi: 21.02.2006 - 23:37
Bu mesajı bildir   mehmet-54 üyenin diğer mesajları mehmet-54`in Profili mehmet-54 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
utaniyorum su an offline utaniyorum  
milliyetcilik

1942 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.04.2003
En Son On: 27.01.2007 - 02:21
Cinsiyeti: Erkek 
kardeşlerim.Ne olur sorumu yanlış anlamayın.bizim Türk milliyetciliğini methetmemiz ne kadar doğalsa,diğer milletlerinde kendi milliyetciliğini methetmesi bir o kadar doğal değilmidir.peki bir insan Allah tarafından TÜRK YARATILMADIYSA ne olacak onun hali.yani Türk milliyetcisi diğer ülkelerin vatandaşlarına ne gözle bakıyor?.anlatırmısınız.Kuranı kerimde insanların sadece takva ile birbirinden ayrılacagını okuyoruz.diğer özellikleri Rabbi katında önemsizdir.Şimdi soruyorum her müslüman vatanını sevmeli,bayrağını,toprağını,namusunu,ordusunu korumalı değilmi?Bunları biz Kuran ve sünnette görüyoruz.islamın yanına bir tamlama isim veya görüş koymaya ne gerek var.İslam herşeyi tamamlamamışmı?eleştirmek degil öğrenmek için soruyorum.Lütfen samimi ve düzeyli cevaplarınızı bekliyorum.Rabbim konuşarak anlaşmayı,anlaşarak kaynaşmayı nasip etsin kardeşlerim...Selam ve dua ile......
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 00:30
Bu mesajı bildir   utaniyorum üyenin diğer mesajları utaniyorum`in Profili utaniyorum Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
_SeRKaN_ su an offline _SeRKaN_  

406 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 15.09.2004
En Son On: 21.11.2007 - 17:41
Cinsiyeti: Erkek 
s.a.

Yukarıdaki yazıları ekleyen arkadaşlar (Nu66, Vehbi70 vd.) sizden öncede bu sitede milliyetçi olduklarını söyleyen insanlarla tartıştım. Bulunduğum yerde (Doğu'da) Kürt milliyetçiliği yapan insanlarla tartıştım.

Bundan sonra da kendi beşeri ideolojilerini (Bu ister miliyetçilik, ister komünizim, ister faşizm, her ne karın ağrısıysa) açıklamak için İslamı kullanan ve bu gibi Müslüman insanların birleştiği, insaların birbirine kardeş gözü ile baktıkları sitelerde veyahut sanalda olmasa bile benzer ortamlarda bu görüşlerini açıklayanlarla yine tartışmaya hazırım.

Yaptığınız şeyi meşru göstermek, haklılığını savunmak elbette hakkınız. Ama bu görüşleri savunan (hemde ateşli bir şekilde) bir sürü site var.

Ve bunu sizler yaklaşık 2 aydır dikkat ediyorum ısrarla yapmaya devam ediyorsunuz. Bu yaptığınız (bir ırkı kutsamak) sadece bu siteye zarar verir. İnsanları birbirine düşürmekten başka bir şeye yaramaz.

Ayrıca biriniz (Vehbi70) bir internet adresi veriyor, arkasından siteye girip bakıyorsunuz İslam'la alakaları olmayan din düşmanları orada (örn; Vural Savaş).

Diğeriniz (Nur66) bilmem ne milliyetçiliği adı altında yazı yazıyorsunuz, yazının içeriğinde laiklikten dem vuruyorsunuz.

Yapmayın, İslamın arkasına sığınırak, ya da Müslüman, İslam kelimelerini kendi menfaatleriniz dahilinde kullanmayın.

Çünkü İslam tektir. O'nun herhangi bir beşeri ideoloji ile anılması beni rahatsız ediyor.

Daha önce bu sitede başka bir üyeye söylemiştim (gerçi o herhalde ayrıldı) Sizin görüşlerinizi savunan ve bunun ateşli bir şekilde propagandasını yapan bir sürü site var. Orada bu görüşlerinizi rahatlıkla savunabilirisiniz.
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 10:19
Bu mesajı bildir   _SeRKaN_ üyenin diğer mesajları _SeRKaN_`in Profili _SeRKaN_ Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
omer furkan su an offline omer furkan  

401 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.09.2005
En Son On: 09.02.2007 - 10:56
Cinsiyeti: Erkek 
Selamun aleykum..
RABBİMin selami inanan kardeslerimin üzerine olsun

Vehbi kardesim yazınızı okudum.. amac İslam icinse kardeslik icinse boynumuz kıldan incedir.. eyvallah deriz kardes kabul ederiz.. niyetler halisdir amaclar halisdir eylemler de halis olacakdir.. fakat Müslüman aynı zamanda hikmet sahibi olmak icin gayret de etmeli yani söylemis oldugu sozun nereye tekabul ettigini de iyi bir sekilde analiz etmelidir kanaatimce. Her ilim calısması da bir sekilde hikmet pesinde yani bilginin dogru kaynagını bulma yolunda addeder kendisini..butun dusunceler butun fikirler butun hareketler kendisinin hakyol uzerinde oldugunu iddia eder ve bu iddiasını da en makul sekilde desteklemey calısır.. bu sebeple yollar yontemler farklılasmaya baslar fikirler de farklılasmaya baslar ve dogru olana cagırdıgı iddiasıyla eylemsel planlarda da hareket baslar.. ve insanligin mucadelesi bu sekilde surup gider..

Tarih asla kulli bilgisine sahip olamayacagımız yonlendirmelerle dolu bir gaybi bilgidir bizim icin.. bize mutevatir olarak gelen bilgiler konusunda bile tereddutleri icinde barındırır.. mesela dune kadar Yahudilere uygulandigi iddia edilen soykırım rakamları konusunda ve yontemleri konusunda nerdeyse bir ittifak var iken bugun degisik rakamlar ve yontemlerden bahsedilebiliyor.. tarih asla masum olmuyor.. yeni kazılar yeni bulgular heran farklı tezleri önümüze seriyor.. bu vesile ile konu basligi olarak secmis oldugunuz MİLLİYETCİLİGİN AHLAKİ BİR ZEMİNE sahip oldugu iddiasını da yeniden tahlil edilmesi gerekli bir önerme olarak goruyorum.. MİLLİYETCİLİK sizin de hepimizin malumu turedi bir kavramdir.. yani sonradan ortaya cikmis hatta yakın tarihimizde varolan son ikiyuzyıllık bir gecmisi olan kavramdir.. tabiki insanligin tarihi cok uzun olması sebeiyle bu kavrami kendisine rehber edinenler kavramin koklerini olabildigince geriye goturup bir tarıh silsilesi cikaracaktır kendilerine.. milliyetciligin kendi icindeki farkli yorumları da cıkacaktır elbette kimi fasist bir ideoloji kimi irk temelli bir yol kimi kulturu onplana cikarip farkli irkları da icine alan bir yontem kimisi de dini merkeze aldıgını soyleyerek varolan tarihsel verileri kendi paragidması icinde yogurup bir dusunce yol yontem olarak onumuze koyacaktir.. fakat hic unutulmamalidir ki tüm bu yapilanlar turedi bir kavram -ki son yuzyıllık bir dönemde cok popiler bir kavramdir- üzerinden yapilmaktadir.. isimler degisebilir adı turk milliyetciligi olur rum milliyetciligi olur İtalyan ya da alman vs.. fark etmez hepsi sonucta ana parametre olarak batida uretilmis ve oz olarak asıl olarak maddi pozitivist bir dunya algısının havzasında uretilmistir.. ve kendisini ifade ettigi felsefik zemin roma doneminin site devletcikliklerinin felsefik zemini olarak gorulmektedir..

tabiki konu ciddi bir konu.. arkasında uzun felsefik tartismaların oldugu ve ugruna milyonlarca insanin kanının aktıgı derin bir konu.. bu vesile ile ilgili olmak önemlidir.. dusuncem kendisine din olarak islami secmis bir zihnin asla bulanik bir zihin dunyasına deil pak temiz bir zihin dunyasına sahip olmasıdır.. cunku kendisini İSLAM dini icinde anlamlandiran bir zihin utaniyorum kardesimizin de dedigi gibi takva kavramini rabbi katında ana olcu olarak gormektedir.. bu cok onemli bir olcudur.. tüm imtiyazları ortadan kaldiran cok önemli bir olcu..
Bu vesile ile sunu da arz etmek isterim piyasada milliyetcilik tanımlamaları gıttıkce artmaktadir.. yukarıda bile arkadasların tam olarak aynı milliyetci fikre sahip oldugunu dusunmuyorum.. cunku kavram o kadar cok dejenere olmustur ki herkes kalkip benim milliyetcilik anlayısım soyle seninki boyle diyebilir.. bunun tek sebebi vardir kavramin bir sahibi yoktur..İSLAM dininde oldugu gibi kavram ALLAHa ait bir kavram deildir.. bu ciddi bir olcudur.. sayet kavram insan merkezli ise orada muhakak bir eksiklik vardir..ve her insan bu eksikligi bir sekilde doldurmak isteyecektir.. nitekim bu amaclar farkli milliyetcilik anlayıslarını uretecektir.. bu da zihinlerin daha da bulanmasına vesile olmaktadir.. her ne kadar amaclar halisane duygular kardeslik duyguları olsa da sonuclar asla bu halisane duygulara hizmet etmeyecek kadar acı olmaktadır.. yakın tarihimizdeki ornekler buna sahidir..
Rabbimiz katında din ( yol , yontem , uyulması gereken kural ) İSLAM dir..
Her ne kadar türk milliyetciligi de bunun aksini iddia etmiyor desen de kardesim bu senin yorumundur.. dedik ya kavramin kökü insana ait olunca kavramlar da bulanmaktadir..ve MİLLİYETCİLİK nerdeyse bir DİN olmaktadir..

Zaten rabbimiz de bu sebeple kendisine sarıldıgımızda hic zarara ugramayacagimiz ve korumasının da kendi elinde oldugu bir DİN indirmistir bizlere..onun adı da adem (a.s) dan beri deismemistir.. ve adı da İSLAM dir..

Selam ve dua ile..
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 11:13
Bu mesajı bildir   omer furkan üyenin diğer mesajları omer furkan`in Profili omer furkan Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
RE: milliyetcilik

38 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 09.02.2006
En Son On: 10.08.2006 - 16:07
Cinsiyeti: Erkek 
Alıntı
Orijınalı utaniyorum

kardeşlerim.Ne olur sorumu yanlış anlamayın.bizim Türk milliyetciliğini methetmemiz ne kadar doğalsa,diğer milletlerinde kendi milliyetciliğini methetmesi bir o kadar doğal değilmidir.peki bir insan Allah tarafından TÜRK YARATILMADIYSA ne olacak onun hali.yani Türk milliyetcisi diğer ülkelerin vatandaşlarına ne gözle bakıyor?.anlatırmısınız.Kuranı kerimde insanların sadece takva ile birbirinden ayrılacagını okuyoruz.diğer özellikleri Rabbi katında önemsizdir.Şimdi soruyorum her müslüman vatanını sevmeli,bayrağını,toprağını,namusunu,ordusunu korumalı değilmi?Bunları biz Kuran ve sünnette görüyoruz.islamın yanına bir tamlama isim veya görüş koymaya ne gerek var.İslam herşeyi tamamlamamışmı?eleştirmek degil öğrenmek için soruyorum.Lütfen samimi ve düzeyli cevaplarınızı bekliyorum.Rabbim konuşarak anlaşmayı,anlaşarak kaynaşmayı nasip etsin kardeşlerim...Selam ve dua ile......


DEĞERLİ ARKADAŞIM ÜLKEMİZDE , SÜREKLİ OYNANAN OYUNLARDAN BİRİ YİNE DEVREDE. ÖZELLİKLE SON İKİ YILDIR (AB SÜRECİNDE) MİLLİYETÇİLİĞE KARŞI SALDIRILAR BAŞLATILMIŞ, IRKÇILIK VE FAŞİZM İLE BİR TUTULARAK AŞAĞILANMAYA ÇALIŞILMAKTA, BUNUN YANI SIRA 1000 YILDIR BU VATAN DA BİRLİKTE YAŞADIĞIMIZ, DİĞER UNSURLARA MENSUP MÜSLÜMAN KARDEŞLERİMİZ İLE ARAMIZI AÇMAYA ÇALIŞMAKTADIRLAR.
BİZLER MÜSLÜMAN TÜRK EVLATLARI OLARAK,TARİHİMİZE,KÜLTÜRÜMÜZE VE MİSYONUMUZA TABİİKİ SAHİP ÇIKACAĞIZ. BİZİM MİSYONUMUZ, ŞU AN HAK ETTİĞİ YERDE OLMAYAN İSLAM SANCAĞINI KALDIRMAK VE HAK ETTİĞİ YERE GETİRMEKTİR. BU KAFATASI IRKÇILIĞI İLE OLMAYACAKTIR TABİİ. DAR KAVMİYETÇİLİK ZİHNİYETİ İLE OLMAYACAK TABİİ. AMA TÜRK DÜŞMANLIĞI İLEDE OLMAZ. BAKIN ASLEN ARAP OLAN TÜRK MİLLİYETÇİSİ MERHUM SEYYİD AHMET ARVASİ BU KONU İLE İLGİLİ NELER SÖYLEMİŞ; BEN ŞANLI PEYGAMBERİN ŞEREFLİ SOYONA MENSUB DEĞİLDE, ZULU KABİLESİNE MENSUB OLSAYDIM YİNE TÜRK MİLLİYETÇİSİ OLURDUM. ÇÜKÜ TARİH BİZE GÖSTERİYORKİ TÜRKLERİN GÜÇLÜ OLDUĞU DÖNEMLERDE İSLAMDA HEP GÜÇLÜ OLMUŞTUR.TÜRKLER NE ZAMAN ZAYIFLAMIŞSA İSLAMDA ZAYIF KALMIŞTIR….
IRKÇILIĞIN İSLAMA ZARAR VERDİĞİNİ EN İYİ BİZ BİLİYORUZ. TÜRKLERİN TOPLU HALDE İSLAM İLE TANIŞMALARI VE KABULÜ, EMEVİLERİN ŞÖVENİZMİNDEN DOLAYI GECİKMİŞTİR. ŞİMDİ; ABBASİLER DÖNEMİNDEN BERİ EN AZ 1000 YILDIR İSLAMIN HİZMETKARI OLMUŞ BU MİLLETİ SEVMEK, ONUN BU TARİHİ MİSYONUNA SAHİP ÇIKMAK IRKÇILIKMIDIR? BEN BU KAVMİ SEVİYORUM, BUNDAN DOLAYI BENİ KINAYANLARDAN KORKMUYORUM.
BİZLER, İSAM ADINA YARIŞIYORUZ, BU MANADA BİZİMLE AYNI YARIŞTA BULUNAN ARAPLARIDA, FARSLARIDA DİĞER UNSURLARIDA ÇOK SEVİYORUZ ONLARDA BİZİ SEVİYORLAR BUNDAN EMİN OLUN. BİZİ SEVMEYENLERE GELİNCE ONLAR ZATEN HİÇ SEVMEDİLER, VARLIĞIMIZ ONLARI HEP RAHATSIZ ETTİ. BENİM ÜZÜLDÜĞÜM ONLARIN SÖZÜ İLE BİZİ TANIMADAN DÜŞMAN OLAN KARDEŞLERİMİZİ GÖRMEKTİR.
SAYGILARIMLA… ALLAHA EMANET OLUNUZ
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 12:16
Bu mesajı bildir   SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
vehbi70 su an offline vehbi70  
BİZE GÖRE MİLLİYETÇİLİK; VATANINI MİLLETİNİ SEVMEK,!!!

919 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.01.2006
En Son On: 04.01.2015 - 20:05
Cinsiyeti: ----- 
Bizim milliyetcilik ve ülkücülük anlayışımız aşağıdaki tanımlar dahilindedir!!!

Din: 1 . Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet:
"Her dinin mabetleri bütün müminlere açıktır."- H. C. Yalçın.
2 . din bilgisi Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen:
3 . mecaz İnanılıp çok bağlanılan düşünce, inanç veya ülkü.
(bizim dinimiz ise islam elham dülülah müslümanız)


müslüman: 1 . İslam dininden olan kimse.
2 . halk ağzında, din bilgisi Dine bağlı, dindar.
3 . mecaz Doğru, haktan ayrılmaz kimse.

Millet:
1 . Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus:
"Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklal fikrinin layemut abidesidir."- Atatürk.
2 . Bir yerde bulunan kimselerin bütünü, herkes:
"Millet tütün paralarını alınca borcunu öder."- N. Cumalı.
3 . halk ağzında Benzer özellikleri olan topluluk:
Milletini seven (kimse).
MİLİYETCİYİZ,ANLAYIŞIMIZ YUKARIDAKİ TANIM DAHİLİNDE MİLİYETCİYİZ (BU TOPRAKLARDA EDEBİYLE YAŞAYAN HERKESİ SEVMEK)

Bayrak:
1 . Bir milletin, belli bir topluluğun veya bir kuruluşun simgesi olarak kullanılan, renk ve biçimle özelleştirilmiş, genellikle dikdörtgen biçiminde kumaş, sancak:
"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır / Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır."- M. C. Kuntay.
2 . mecaz Öncü:
"Yeni bir sanat kuşağının bayrağıydı o."- Y. Z. Ortaç.
3 . mecaz Simge, sembol:
"Kız, Sinekli Bakkal'ın erkek dünyasına meydan okuyan bir bayrak gibiydi."- H. E. Adıvar.
4 . botanik Baklagil çiçeklerinde diğerlerinden daha üstte bulunan, daha büyük olan ve çoğunlukla başka bir renkte ve yuvarlakça olan taç yaprağı.
5 . eskimiş Gerektiğinde indirilip kaldırılan, açılıp kapatılan kol:
"Yoldan, bayrağı açık bir taksi çevirdiler."- M. Yesari.

Vatan:
1 . Ana yurt:
"Milletini seven her Türk için ana vatanın selameti her şeyden üstün gelir."- O. S. Orhon.
2 . mecaz Bir şeyin ilk kez yetiştiği, göründüğü yer.
Askerlik: de de,
"Mektubunda diyorsun ki gel gayri / Vatan borcu biter bitmez ordayım."- B. S. Erdoğan.

Devlet:
1 . Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık.
2 . Devletin yönetim organları:
"Devlet hizmetinde epeyce ileride sayılanlardan olsa gerek."- M. Ş. Esendal.
3 . mecaz Büyüklük, mevki.
4 . mecaz Mutluluk:
"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi."- Muhibbi.

Ülkü:
1 . Amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey, ideal:
"Millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür."- Atatürk.
2 . İnsanı duyular dünyasının üstüne yükselten ve hiçbir zaman tam olarak gerçekleştirilemeyecek olan, yalnızca erişilmesi istenen amaç olarak kalan kılavuz ilke, örnek yargı ölçüsü, mefkûre, ideal:
"Bu yarının dünyasını, insanlığını düzenleyecek ülkünün sahipleri!"- H. E. Adıvar.
3 . felsefe Gerçekte olmayıp yalnız düşüncede tasarım biçiminde var olan, yalnızca düşünce ile kavranabilen şey, ideal.


YUKARDAKİ TANIMLARA SİZDE EVET DİYORSANIZ BİZE GÖRE SİZDE (MİLLİYETCİSİNİZ ÜLKÜCÜSÜNÜZ)

SEVGİ:
1 . Sevgi ve bağlılık duymak:
"Çok az lakırtı söylediği için, sevdiği arkadaşları bile kendisini iyice anlayamamışlardı."- Ö. Seyfettin.
2 . Birine sevgiyle bağlanmak, gönül vermek:
"Ne kadınlar sevdim zaten yoktular / Böyle bir sevmek görülmemiştir."- A. İlhan.
3 . Çok hoşlanmak:
"Bazıları entari üstüne kürk giymeyi daha çok severlerdi."- R. H. Karay.
(SEVERİZ BİZ YARATILANI YARATANDAN DOLAYI)


BİZE GÖRE VATAN HAİNİ TANIMIDA ŞU ŞEKİLDEDİR....
VATAN HAİNİ: Vatanın yüksek çıkarlarını hiçe sayarak onun aleyhinde iş gören kimse.

NOT :BU 5 ANA KONU ÜZERİNDE SAYFALARCA TANIM YAPILABİLİR...

DİNİMİ,MİLLETİMİ,VATANIMI,BAYRAĞIMI,DEVLETİMİ,MÜMİN KARDEŞİMİ, SEVİYORUM(MİLLİYETCİYİM ÜLKÜCÜYÜM)BUNLARI SEVİYORSANIZ SİZDE MİLLİYETCİSİNİZ VE ÜLKÜCÜSÜNÜZ...

KİMLERE TÜRK DENİR(ORTA ASYADAN GELEN TÜM BOYLAR TÜRKDÜR...)
KİMLER TÜRK DÜR ?YÖRÜK,TÜRKMEN ÇERKEZ KÜRT TATAR MACIR VE BİR ÇOK SAYAMAYACAĞIM KADAR COK BOYLAR VARDIR BUNLARIN TOPLAMINA DA TÜRK DÜR !!!

BİZE GÖRE TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE İKİ TOPLUM VARDIR .MÜSLÜMANLAR VE GAYRİ MÜSLÜMLER...

AZINLIK OLANLAR SADECE VE SADECE GAYRİ MÜSLÜMLERDİR ...

SİYONİSLERİN DAYATMAYA UĞRAŞIP BÖLME CABALARIN DAN BİR KELİME OYUNU VEREYİM ÜZERİNDE DÜŞÜNÜN???

KÜRT VE TÜRK

BU İKİ KELİMENİN BAŞ VE SON HARFLERİNİ DEĞİŞTİREREK YAZIN VE OKUYUN KARŞINIZA NE ÇIKAÇAK???

KÜRT KELİMESİ NEREDEN GELİYOR???

BU GÜNKÜ O BÖLGEMİZ KURTLARIN ÇOK OLMASI SEBEBİYLE KURT BÖLGESİ OLARAK BİLİNİYORMUŞ VE BU BÖLGEDE YAŞAYAN İNSANLARADA KURT DİYE TABİR EDİLİ YORMUŞ...

YANİ AYRI BİR TOPLULUK DEĞİLLER O KARDEŞLERİMİZDE ORTA ASYADAN GELEN TÜRK BOYLARINDANDIR...

TARİHCİLERİMİZ ÖN SÜMERLERDEN BU TARAFA BU KONUYU ARAŞTIRIP YAYINLADILAR...

VE OKUNSUN DİYE BİR SİTE ADRESİ VERDİM YAZARLARA BAKARAK BAZI ARKADAŞLARIMIZ ÖN YARGIYA KAPILDI YOK VURAL SAVAŞ VARMIŞ GİBİ...

HER SAMİMİ MÜSLÜMANIN BİLDİĞİ ÜZERE DİNİMİZDE ZORLAMA YOKTUR SADECE TELKİN VARDIR ...
HİÇBİR MÜMİNDE KARŞISINDAKİ İNSANIN İMANINI SORGULAYIPTA ONA KAFİR DİYEMEZ ÇÜNKÜ BU KELİME ALLAH MUHAFAZA MÜMİNİ DİNDEN CIKARIR...


Bizim amacımıza gelince :siyonislere emperyalislere v.s lere karşı,ECDADIMIZ OSMANLININ biz lere bıraktığı mirasa sahip cıkmak ...
Miras ne .İSLAM ,vatan,bayrak devlet,ve tüm müslümanlar ve bu gün topkapıdaki KUTSAL EMANETLER...

Yaşamak ! bir ağac gibi tek ve hür ve bir orman gibi KARDEŞCESİNE bu hasret bizim...
SEVGİ SAYGI VE DUA İLE....
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 13:53
Bu mesajı bildir   vehbi70 üyenin diğer mesajları vehbi70`in Profili vehbi70 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
omer furkan su an offline omer furkan  
milliyetcilik de ne oluyor?? ben sadece müslümanim

401 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.09.2005
En Son On: 09.02.2007 - 10:56
Cinsiyeti: Erkek 
Selamun aleykum
RABBİMin selami inanan kardeslerimin üzerine olsun..

Vehbi kardesim milliyetcilik kavrami üzerinde bu kadar israrla durman sayet Müslümanların bulanık zihinlerini aydınlatmak ise amenna ve saddakna deriz.. fakat goruyorum ki ayrıntıya daldıkca o kadar suni kelimeler kullanmaya baslamissiniz ki rasulullahımızı en guzel ornek olarak kabul etmis olan Müslümanların tevhid etrafında bir birliktelik olusturabilmelerine pek imkan bırakmamıssınız..
mesela bir millet tanımlaması yapmissiniz bu millet tanımlaması icinde din ( İslam ) sadece bir alt unsur öge olarak dahi zikredilmemis hadi zikredildi kabul ettik yahu kardesim el insaf bizim tüm kavramlarımıza sekil veren ana unsur İSLAM deil midir ?
Mesela bir yazı var ALLAH muhafaza bu ne demek ?
herseyden üstün olarak gördügün sey ("Milletini seven her Türk için ana vatanın selameti her şeyden üstün gelir."- O. S. Orhon ) bu mudur ? herseyden üstün dikkat et!! Hersey!!! Bu cumleleri kullanırken lutfen sadece okumayın aynı zamanda akledin.. bunlar basit cumleler deil kardesim.. hem de hic deil lütfen.. bitmedi bir cumle daha var kardesim

"Millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür."- Atatürk.
Kendine ülkü olarak amac olarak gordugun sey bu mudur kardesim ? milli birlik ..
once millet kavramini tanımla dini sadece alt bir unsur olarak belirle sonrada bu ugurda mucadele et.. oyle mi ? seyh saidlerin molla sadr ların kafalarını da milli birlik deil de İslam kardesligi istedikleri icin istiklal mahkemelerinde ucur oyle mi ? el insaf kardesim.. laik pozitivist ideolojinin ana paradigmalarını Siyonistlere emperyalistlere karsi mucadele ediyorum diye anlatma burada kardesim.. kusura bakma tarihimiz o kadar buyuk orneklerle dolu ki sadece akletmek kalıyor.. akletmek!!

Bir de osmanlidan bahsettin guzel kardesim yahu 2. abdulhamıt bu milliyetcilik belasının osmanliyi parcalamasına karsı ummetcilik fikrini uretmek zorunda kalmadı mı ? hic mi tarıh okumuyorsun guzel kardesim.. nasıl olur da bidat bir kavram olan milliyetciligi bu kadar masumane bir sekilde anlatırsın.. bir de bu kavrami benimsemeyen insanların Siyonist ve emperyalistlerin tuzagina dusmus gorursun.?? Benim akl-i hafizam almiyor .. osmanliya bile en buyuk darbeyi indirmis bir ideolojiyi sen al osmanli adına savun !! bu ne yaman celiski Vehbi kardesim..

Milliyetcilik ust birliktelikleri parcalayn bir unsurdur.. benim milliyetcilik anlayısım budur deyip yola cıkanlar osmanli gibi buyuk bir cografyadan 40 yakın devlet cıkardılar ve hala da bu surec devam ediyor..hala İslam toprakları parcalanıyor ?? neden parcalanıyor cunku yenı alt kımlıkler uretiliyor.. bol parcala yut !!


benim bu cografyada dogmam turkce konumsam ve bu toprakların insanlarına daha sıcak durmam sadece tabii insani bir duygudur.. rabbimin bir nimetidir.. bu sevginin adı milliyetcilik deildir.. tekrar ediyorum RABBİMİN bir lutfudur..

bu arada kürt kardeslerimizin tarihini arastırmak Türklere düsmüs anlasılan.. o kadar yuce bir milletiz ki, Kürt kardeslerimizin tarihlerini ortaya cıkarmada da beceriksiz olduklarını dusunerek onlari kendi unsurumuzun icine almisiz.. hem de tam Türklere yakısacak bir yontemle.. ü harfinin üstünde bulunan iki nokta agız farklılıgı o zaman o iki nokta fazlalık.. onları at oldu mu sana KURT .. tamam iste zaten turklerin sembollerinden biri de ergenekon destanındaki KURT deil mi ? eee o zaman onlar da türk !!!..

beser hakkaten sasarmis..bu kadar olur pes !!

Selam ve dua ile..
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 15:13
Bu mesajı bildir   omer furkan üyenin diğer mesajları omer furkan`in Profili omer furkan Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
SaHRa su an offline SaHRa  

1183 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 24.01.2005
En Son On: 07.04.2009 - 22:51
Cinsiyeti: ----- 
Selamün aleyküm...

.....

Öncelikle

milliyetcilik nedir?

"Irkcilik" ile "milliyetcilik" arasinda fark varmidir?

Islamin yasakladigi "irkcilik" anlayisi ile burdaki vurgulanan "milliyetcilik" arasindaki fark nedir (varsa) ?

Vatan ve millet sevgisi bir "milliyetcilik" anlayisini kapsar mi? degilse neden öyle algilanmaktadir?

Sanrim bütün mesele bu soruların temelinde yatmaktadır...

Zira "Sahihi Buhari" de "Kisi kavmini sevmekle suclanamaz" rivayeti gecmistir. O halde "kisinin kavmini sevemsi" ile "irkcilik duygusu" birbirinden cok farkli ve ayri kavramlardir ve onu "milliyetcilik" olarak algilamak elbette dogru degildir ..

Nitekim, Vasile bintu Eska'dan rivayet edildiğine göre babası (Eska) şöyle demiştir: "Ya Resulullah ırkçılık nedir?" diye sordum. Resulullah (s.a.v.): "Zulümde kavmine yardım etmendir" diye cevap buyurdu...

O halde öncelikle tartisilan bu kavramlarin üzerine durulmasi gerekmez mi?



Selam ve dua ile..
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 16:05
Bu mesajı bildir   SaHRa üyenin diğer mesajları SaHRa`in Profili SaHRa Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
vehbi70 su an offline vehbi70  
omer furkan kardeşime.....

919 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.01.2006
En Son On: 04.01.2015 - 20:05
Cinsiyeti: ----- 
Alıntı
Orijınalı omer furkan

Selamun aleykum
RABBİMin selami inanan kardeslerimin üzerine olsun..

Vehbi kardesim milliyetcilik kavrami üzerinde bu kadar israrla durman sayet Müslümanların bulanık zihinlerini aydınlatmak ise amenna ve saddakna deriz.. fakat goruyorum ki ayrıntıya daldıkca o kadar suni kelimeler kullanmaya baslamissiniz ki rasulullahımızı en guzel ornek olarak kabul etmis olan Müslümanların tevhid etrafında bir birliktelik olusturabilmelerine pek imkan bırakmamıssınız..
mesela bir millet tanımlaması yapmissiniz bu millet tanımlaması icinde din ( İslam ) sadece bir alt unsur öge olarak dahi zikredilmemis hadi zikredildi kabul ettik yahu kardesim el insaf bizim tüm kavramlarımıza sekil veren ana unsur İSLAM deil midir ?
Mesela bir yazı var ALLAH muhafaza bu ne demek ?
herseyden üstün olarak gördügün sey ("Milletini seven her Türk için ana vatanın selameti her şeyden üstün gelir."- O. S. Orhon ) bu mudur ? herseyden üstün dikkat et!! Hersey!!! Bu cumleleri kullanırken lutfen sadece okumayın aynı zamanda akledin.. bunlar basit cumleler deil kardesim.. hem de hic deil lütfen.. bitmedi bir cumle daha var kardesim

"Millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür."- Atatürk.
Kendine ülkü olarak amac olarak gordugun sey bu mudur kardesim ? milli birlik ..
once millet kavramini tanımla dini sadece alt bir unsur olarak belirle sonrada bu ugurda mucadele et.. oyle mi ? seyh saidlerin molla sadr ların kafalarını da milli birlik deil de İslam kardesligi istedikleri icin istiklal mahkemelerinde ucur oyle mi ? el insaf kardesim.. laik pozitivist ideolojinin ana paradigmalarını Siyonistlere emperyalistlere karsi mucadele ediyorum diye anlatma burada kardesim.. kusura bakma tarihimiz o kadar buyuk orneklerle dolu ki sadece akletmek kalıyor.. akletmek!!

Bir de osmanlidan bahsettin guzel kardesim yahu 2. abdulhamıt bu milliyetcilik belasının osmanliyi parcalamasına karsı ummetcilik fikrini uretmek zorunda kalmadı mı ? hic mi tarıh okumuyorsun guzel kardesim.. nasıl olur da bidat bir kavram olan milliyetciligi bu kadar masumane bir sekilde anlatırsın.. bir de bu kavrami benimsemeyen insanların Siyonist ve emperyalistlerin tuzagina dusmus gorursun.?? Benim akl-i hafizam almiyor .. osmanliya bile en buyuk darbeyi indirmis bir ideolojiyi sen al osmanli adına savun !! bu ne yaman celiski Vehbi kardesim..

Milliyetcilik ust birliktelikleri parcalayn bir unsurdur.. benim milliyetcilik anlayısım budur deyip yola cıkanlar osmanli gibi buyuk bir cografyadan 40 yakın devlet cıkardılar ve hala da bu surec devam ediyor..hala İslam toprakları parcalanıyor ?? neden parcalanıyor cunku yenı alt kımlıkler uretiliyor.. bol parcala yut !!


benim bu cografyada dogmam turkce konumsam ve bu toprakların insanlarına daha sıcak durmam sadece tabii insani bir duygudur.. rabbimin bir nimetidir.. bu sevginin adı milliyetcilik deildir.. tekrar ediyorum RABBİMİN bir lutfudur..

bu arada kürt kardeslerimizin tarihini arastırmak Türklere düsmüs anlasılan.. o kadar yuce bir milletiz ki, Kürt kardeslerimizin tarihlerini ortaya cıkarmada da beceriksiz olduklarını dusunerek onlari kendi unsurumuzun icine almisiz.. hem de tam Türklere yakısacak bir yontemle.. ü harfinin üstünde bulunan iki nokta agız farklılıgı o zaman o iki nokta fazlalık.. onları at oldu mu sana KURT .. tamam iste zaten turklerin sembollerinden biri de ergenekon destanındaki KURT deil mi ? eee o zaman onlar da türk !!!..

beser hakkaten sasarmis..bu kadar olur pes !!

Selam ve dua ile..




omar furkan kardeşim AMAÇ İSLAM BİRLİKTELİĞİ.DİĞERLERİ ARAÇ TIR.
İSLAM ÜLKELERİNDE DEĞİŞİK OYUNLAR OYNANIYOR.
TÜRKİYEDEKİ OYUNDA ALT KİMLİK ÜST KİMLİK OYUNU BİZ BU SENARYOYU BOZMA ÇABASINDAYIZ
VE TARİH LER LE BELGELEN DİRİYORUZ VE BU OYUNA DÜŞMEYELİM BİZ KARDEŞİZ DİYORUZ.

kardeşim bizim ne demek istediğimizi ve amacımızı anlamak istemiyorsunuz...
galiba biz tarihleri farklı okuyoruz ONUN İÇİNDE SİZİNLE ORTAK NOKTADA BİRLEŞEMİYORUZ HALA KÜRT KARDEŞLERİMİZE KELİMELERİNİZİN ARASINDA AYRI BİR TOPLUM GİBİ GÖSTERMEYE ÇALIŞIYORSUNUZ...
BİZ DİYORUZ ONLAR TÜRK BOYUDUR SİZ İSE FARKLI BİR KİMLİK YAPIYORSUNUZ...

BİZ YAKIN TARİHİ M.A.ERSOY UN KÜLLİYATINDAN OKUYORUZ!!!
VE HAMMER İN BÜYÜK OSMANLI TARİHİNDEN OKUYORUZ!!!
TARİHE MERAKINIZ VARSA ŞAYET BU 10 CİLTLİK KİTAB LA RI OKUMANIZI TAFSİYE EDERİM!!!
KÜRT TÜRK TARTIŞMASINA GELİNCE ŞU ADRESLERDEN ÖĞRENEBİLİRSİNİZ...
http://www.vkgb.com
http://www.turkmillimukavemetteskilati.com

bizim amacımıza gelince...
1980 öncesindeki iç çatışmalara dönmemek...
80 öncesi sen sağcısın sen solcusun diye bu milleti bir birine kırdırmadılarmı???

şimdiki senaryoda aynı sen türk sün sen kürt sün diye bir birine kırdırma çabası içindeler...

ve buda yetmez gibi karadeniz bölgemizdeki kardeşlerimize de siz türk değil pontus rum u sunuz dayatması yapılıyor...

biz diyoruz hebimiz kardeşiz...
siz kardeş kelimesini kullanmıyorsunuz bile...
bizim çabamız butopraklar üzerindeki insan ları birlik te tutmak tır...
islamıda KUR A NI KERİMDEN OKUYORUZ BU DA BİZE YETİYOR...
YUKARIDAKİ 5 KELİMENİN SÖZCÜK ANLAMINI VERDİM...
BUNUN YORUMUNU SİZE BIRAKIYORUM.
MİLET KİM
VATAN NE
DİN NE
DEVLET NE
BAYRAK NE
ÜLKÜ NE
BU BEŞ KELİME DEN SİZ NE CIKARIYORSUNUZ ANLIYAMADIM???
(ALLAH MUHAFAZA KELİMESİNİN ANLAMIDA)(ALLAH KORUSUN DEMEKTİR!!!...)

BİR HADİSLE SON VEREYİM KARDEŞİM BU HADİSTEN DE BİZİM AMACIMIZ ÇIKAR HERHALDE???

MÜSLÜMANIN HER ŞEYİ KANI IRZI VE MALI DİĞER MÜSLÜMAN ÜZERİNE HARAMDIR...(hadis sahih-i müslim)
ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır fazilet hissi insanda ALLAH korkusundandır...
sevgi saygı ve dua ile
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 16:21
Bu mesajı bildir   vehbi70 üyenin diğer mesajları vehbi70`in Profili vehbi70 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
vehbi70 su an offline vehbi70  
RE:

919 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.01.2006
En Son On: 04.01.2015 - 20:05
Cinsiyeti: ----- 
Alıntı
Orijınalı Abdullahbiri


Ne yapmak istiyorsunuz?? Amacınız nedir gerçekten merak ediyorum. Bu yazıları ekleyerek ne elde etmek istiyorsunuz?

Ben Türk değilim ama insan yerine koyar cevaplarsanız sevinirim





abdullahbiri kardeşim...
amacımız birlik kardeşlik...

siz kendinizi ne olarak görüyorsunuz bilemem...

ne demek kardeşim beni insa yerine koyarsanız???
RABBİM SİZİ beğenip yaratmış da biz mi beğenmeye ceğiz haşa...

severiz biz yaratılanı YARATANDAN DOLAYI...
SİZDEN RİCAM KENDİNİZİ KÜÇÜMSEMEYİN...
özüne hoşca bak,çünkü evrenin gözü sensin.
sen bütün varlıkların göz bebeği olan insansın...
sevgi saygı ve dua ilegül
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 16:51
Bu mesajı bildir   vehbi70 üyenin diğer mesajları vehbi70`in Profili vehbi70 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
ord_prof su an offline ord_prof  
Themenicon    MÜRŞİDİNE ULAŞMAYAN DALÂLETTEDİR

93 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.02.2006
En Son On: 28.08.2006 - 11:06
Cinsiyeti: Erkek 
MÜRŞİDİNE ULAŞMAYAN
DALÂLETTEDİR


Kişinin mürşidini istemesi, mürşidine ulaşması asıldır. Ulaşmazsa ne olur? Kişi dalalette kalır. İşte 10 âyet-i kerimede Allahû Teala bu büyük hakikati anlatıyor bizlere:


1-"Fein lem yesteciybû leke fa'lem ennemâ yettebi'ûne ehvâehüm, ve men edallü mimmenittebe'a hevâhü bigayri hüden minallah, innallahe lâ yehdiylkavmezzâlimiyn." Kasas-50 Habibim, eğer senin davetine riayet etmezlerse, bil ki onlar heva ve heveslerine tâbî olmuşlardır. Kim Allah'ın davetçisine tâbî olmayıp da, kendi hevasına tâbî olursa ondan daha çok dalâlette olan kim vardır?


2-"Men yehdillâhü fehüvelmühted..." Casiye-23 Allah kimi Kendi Zatına ulaştırırsa, o kişi Hidayete erer.
"Ve men yudlil felen tecide lehü veliyyen mürşidâ."

Kim de dalâlette kalırsa, dalâlette ise o kişi için bir velî Mürşid bulunmaz.


3-"Kaâlehbitâ minhâ cemiy'an ba'duküm liba'dın adüvv, feimmâ ye'tiyenneküm minniy hüden femenittebe'a hüdâye felâ yadıllu ve lâ yeşkaâ" Taha-123
Hadi hepiniz ordan aşağı inin! Birbirinize düşman olarak. Yaşadığınız devirde size bizden Hidayetçi geldiği zaman; kim Hidayetçimize tâbî olursa, onlar dalâlette kalmazlar, (hidayete ererler) ve şaki de olmazlar.


4-"Efere'eyte menittehaze ilâhe hü hevâhü ve edallehullahü alâ ilmin ve hateme alâ sem'ıhi ve kalbihi ve ce'ale alâ basarihi gışaveh, femen yehdiyhi min ba'dillâh, efelâ tezekkerûn." Casiye-23

Habibim, o (nefslerini kendilerine), hevalarını kendilerine ilâh edinenleri, (nefslerine, hevalarına tâbî olanları) görmüyor musun? Allah onları bir ilim üzere dalâlette bırakmıştır ve kalplerini ve kalplerindeki semi (işitme) hassasını mühürlemiş ve basarı (kalpteki görme hassası)nın üzerine gışaveh adlı bir perde kılmıştır (çekmiştir). Onları Allah'tan sonra kim hidayete erdirir? Tezekkür etmezler mi?


5-"Hüvelleziy be'ase fiyl'ümmiyyiyne resûlen minhüm yetlû aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yü'allimühü mülkitâbe velhikmete ve in kânû min kablü lefiy dalâlin mübiyn." Cuma-2
O dur ki (Allah'tır ki) ümmilerin içinde onlardan resûller ba's eder, (hayatta getirin). (Ait oldukları kavmin içindeki) insanlara, (onların lisanıyla), Allah'ın âyetlerini okusunlar diye, onların (nefslerini) tezkiye etsinler diye, onlara kitap öğretsinler diye, onlara hikmet öğretsinler diye. Bu mürşidlere, bu resûllere tâbî olmadan evvel onlar apaçık bir dalâlet içindeydiler.


6-"Lekad mennallahü alelmü'miniyne iz be'ase fiyhim resûlen min enfüsihim yetlû aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yü'allimühümülkitâbe velhikmeh, ve in kânû min kablü lefiy dalâlin mübiyn." Al-i İmran-164
And olsun ki mü'minler üzerine bir nimet olmak üzere kendi zamanlarında kendi içlerinde bir Resul bâ's ederiz, onların aralarında onlara Allah'ın âyetlerini tilavet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (o mürşide tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler...


7-"Ve men lâ yücib dâ'ıyallahi feleyse bimu'cizin fiyl'ardı ve leyse lehü min dûnihi evliyâ', ülâike fiy dalâlin mübiyn" Ahkâf-32
O Allah'ın davetçilerine, Allah'a davet edenlere tâbî olmayanlara (sesleniyorum diyor Allahû Tealâ.) Onlar, Allah'ı yeryüzünde aciz bırakacaklarını mı zannediyorlar? Oysa ki, onların da Allah'tan başka dostları yoktur. Onlar, (Allah'ın davetçisine tâbî olmadıkları için) apaçık bir dalâlet içindedirler.


8-"Ve lekad be'asnâ fiy külli ümmetin resûlen eni'büdullahe vectenibûttâguût, feminhüm men hedallahü ve minhüm men hakkat aleyhiddalâleh..." Nahl-36
Biz bütün ümmetler içinde resûller ba's ederiz. Bu resûller (o kavimlerde yaşayan insanları) şeytana kul olmaktan kurtarıp, Allah'a kul ederler. Onların bir kısmı hidayete erdiler. (O resûllere tâbî oldukları için) bir kısmının da üzerine dalâlet hak oldu. (O resûllere, mürşidlere tâbî olmadıkları için).


9- "....Zâlike hüdallahi yehdiy bihi men yeşâ..." Zümer-23
İşte bu Allah'ın hidayetidir ki, Allah bununla dilediklerini hidayete erdirir.
"...Ve men yudlilillâhü femâ lehü min hâd."

Kimi de dalâlette bırakırsa o kişi için bir Hidayetçi yoktur.


10-"Men yudlilillâhü felâ hâdiye leh, ve yezerühüm fiy tuğyânihim ya'mehûn."

Araf-186 Allah kimi dalâlette bırakırsa o kişi için bir hidayetçi yoktur. O kişiyi Allah, isyanı içinde şaşkın bir halde bırakır.
Görülüyorki mürşidine ulaşamayan herkes dalalettedir. Neden dalalettedir? Çünkü ruhu vücudundan ayrılmamıştır, Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmamıştır. Ve ulaşmamışsa Allah'a vasıl olmak üzere bu kişinin ruhu yola çıkmamıştır. Yani bu kişi hidayete adım atmamıştır. Bir kişinin hidayete adım atması demek, hidayet Allah'a ulaşmak, ruhun Allah'a ulaşması olduğuna göre o kişinin Allah'a doğru yola çıkması anlamına geliyor. Eğer insanoğlu Allah'a doğru yola çıkmamışsa ruhunu Sırat-ı Müstakiym’e ulaştırmamışsa o zaman bu kişi için hidayette olmak söz konusu değildir. Sırat-ı Müstakiym’in üzerinde de olmak söz konusu değildir. Öyleyse bu kişi tevhid akidesinin gerektirdiği tevhidin muhtevası içinde değildir. Fırkalardan birine tâbîdir. Ama Sırat-ı Müstakiym üzerinde değildir. Öyleyse tevhid akidesinin sınırlarının dışında kalmış ve fırkalara tâbî olmuştur. Bu kişi için kurtuluş ümidi de normal şartlarda yoktur. Meğer ki Allahû Teâla onu af etmiş ola. Biz bütün insanları Allahû Teâla'nın affetmesini ve bütün insanları cennetine almasını Allahû Teâla'dan dileriz ve tevhidin bütün insanlar için tahakkuk etmesini Allahû Teâla'dan dileriz. Öyleyse hepimiz mutlaka, ama mutlaka Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmak mecburiyetinde olanlarız. Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmaksa gördünüz ki mürşide ulaşmadan gerçekleşemiyor

Mürşide ulaşamayan kişiler dalalettedir" buyuruyor Allahû Teâla. Dalalette olurlarsa ne olur? Sadece iki grup âyet-i kerimeyle dalalette olanların mutlaka cehenneme ulaşacaklarını söyleyelim. İşte Araf-179’da Allahû Teâla buyuruyor:
"Ve lekad zere'na li cehenneme kesiyren minelcinni vel'insi lehüm kulubün lâ yefkahune biha ve lehum a'yunun lâ yubsirune biha ve lehüm azanün lâ yesmeune biha, ülâike kel'en'ami belhüm edall, ülâike humülgaafilûn."

Araf-179
Biz cehennemi insanların ve cinlerin çoğu için yarattık. Onların kalpleri vardır ama onunla fıkıh edemezler (idrak edemezler). (Kalplerinde) gözleri vardır ama onunla göremezler. (Kalplerinde) kulakları vardır. Ama onunla işitemezler. Onlar hayvanlar gibi, hatta onlardan da daha çok dalâlettedirler. Onlar gafillerdir.
Öyleyse ne görüyoruz? Dalalette olan bu insanların cehenneme gidecekleri kesin. İşte Nisa Suresinin 167,168,169. âyet-i kerimeleri:
"İnnelleziyne keferu ve saddu an sebiylillâhi, kad dallu dalalen ba'iyda. Innelleziyne keferu ve zalemu lem yekûnillâhü liyagfirelehüm. Ve lâ liyehdiyeküm tariykaâ, illâ tariyka cehenneme. Halidiyne fiyha ebeda."

Nisa-167,168,169
Onlar ki küfür üzeredirler, onlar insanları Allah'ın yolundan, (Sırat-ı Müstakiym’den) saptıranlardır. Onlar uzak bir dalalet içindedir. Muhakkakki onlar küfür üzeredirler ve zalimdirler. Allah onlara asla mağfiret etmez, (günahlarını sevaba çevirmez). Allah onları Sırat-ı Müstakiym’e ulaştırmaz. Allah onları sadece cehennem yoluna ulaştırır. Orada ebedi kalacaklardır.
İşte görüyorsunuz dalalette olan insanlar cehennem yoluna ulaşacaklar. Cehenneme gidecek olan insanlar. Bu insanlar Allah'ın yolundan başkalarını saptıranlar. Kendileri Allah'ın yolunda olsalardı ne yapacaklardı? Başka insanları da Allah'ın yoluna davet edeceklerdi. Kendileri Allah'ın yolunda değiller, Sırat-ı Müstakiym üzerinde değiller, başkalarını da Allah'ın yolundan uzaklaştırmaya çalışıyorlar.

O istikametteki bir gayretin sahipleri. İşte bunlar bu insanlar ne yazık ki Allahû Teala’nın indinde hedeflerine ulaşmaları mümkün görülmeyen insanlar, dalalette olan insanlar, Sırat-ı Müstakiym’e ulaşamamış olan insanlar, Sırat-ı Müstakiym’in dışında kalan, sırat-ı cehim üzerinde bulunan insanlar. Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmak asıldır. İşte bunlar Allah' Teala'nın yolundan saptıranlardır. Dalalette olanlardır. Dalalette olanlarınsa Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmasının mümkün olmadığını söylüyor Allahû Teala. Sırat-ı Müstakiym’in üzerinde bulunmayanlar ise tevhidin dışında kalanlardır, birliği bu istikamette ne yazık ki bozanlardır






Kur'ân bütün zamanlarin ve bütün mekânlarin yegâne kitabidir. Kur'ân'in her âyet-i kerimesi, evrenseldir ve Kur'ân'in her âyet-i kerimesi, Allah'in kelâmidir. Ve Kur'ân, Allah'in Adem A.S.'in evlatlarina, Nuh A.S.'in kavmine, Hz. Ibrahim, Hz Musa, Hz. Isa ve Hz. Muhammed (S.A.V)'in kavmine verdigi Allah’in huzur ve saadet mesajlaridir. Kisacasi Kur'ân-i Kerim bütün zaman ve mekân parçalarinda Allah'in, nebîlerine indirdigi sözleri ifade ediyor. O nebîler ki, Allahû Tealâ her zerrelerine tecelli ediyor ve tasarrufta olan bu nebîler zaman parçalari içersinde esref-i mahlûkat olarak yaratilan insana ahret ve dünya saadetini yasattirmak için, Allahû Tealâ'nin katindan kendilerine indirdigi âyetleri hep kavimlerine teblig etmisler. Bilelim ki, insani dünya ve ahret saadetine ulastiran iki temel sebep vardir: Birinci sebep Allah'in katindan inen âyetler, ikinci sebep de Allah’a ulastiran bu âyetleri, biz insanlara ögreten, yasattiran Allah'in mürsidleridir.
Yüce Rabbimizin Adem A.S.'dan son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimize gelene kadar, indirdigi sahifeleri ve kutsal kitaplari ezelî ve ebedî düsman olan iblis tahrif etmis. Ezelî ve ebedî düsman olan iblis Allahû Tealâ'nin biz insanlar için diledigi ahret ve dünya saadetinin tam ziddi istikametinde hepimizin ahret hayatinda da cehenneme gitmesini ve dünya hayatinda cehennemi yasamamizi istiyor. Bu sebeple, iblisin biz insanlar için talebiyle, Allah'in biz insanlar için talebi taban tabana zit. Allahû Tealâ, nasil bütün zaman ve mekân parçalarinda mevcut olan insanlari ahret ve dünya saadetine ulastirmak üzere âyetlerini ve o âyetleri açiklayan mürsidleri insanlara göndermisse, iblis de bütün gayretiyle Allah'in katindan inen bu âyetleri tahrif etmek, mesajlari ortadan kaldirmak ve bunun sonucu olarak, tabiiyeti ortadan kaldirarak, ahret hayatinda insanlar cehenneme girsinler ve dünyada da cehennemi yasasinlar diye hep bir faaliyetin içerisinde olmus. Secde olayina asi olduktan sonra da Allahû Tealâ kendisine izin vermis.
Bu sebeple sahifeleri ve kutsal kitaplari iblis tahrif etmis. Ama Kur'ân-i Kerim'e geldiginde Allahû Tealâ, Kur'ân-i Kerim'i korudugunu ifade ediyor. Hicr Suresinin 9 âyet-i kerimesinde:
"Innâ nahnü nezzelnezzikre ve innâ lehü lehafizûn."

Bu zikri biz indirdik, onu biz koruyacagiz.
Evet su anda iki cihan serveri Peygamber Efendimizden, Ümmet-i Muhammede birakilan yegâne miras Kur'ân-i Kerim. Ve bu Kur'ân-i Kerim'in her harfi Allah tarafindan korunuyor. Adem A.S.'la baslayan bu teblig olayi, zirve noktaya Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimizle ulasiyor. Bu sebeple Allahû Tealâ, resulüne söyle âyet indiriyor Maide 3'de:
"Elyevme ekmeltü leküm diyneküm ve etmemtü aleyküm ni'metiy ve radiytü lekümül'islâme diynâ."

Dininizi tamamladim. Nimetim olan Kur'ân-i Kerim'i de tamamladim ve sizin için Islâm’i seçtim.

Evet, nasil Allah'tan baska ilah yoksa, o tek ilah olan Allahû Tealâ'nin biz insanlar için vazettigi Islâm dininden baska bir din de yok. Allahû Tealâ, bu dini Adem A.S.'la baslattirmis ve bu din, kemâl noktasina iki cihan serveri Peygamber Efendimizle ulasiyor. Geçen zaman dilimleri içersinde, Allahû Tealâ'nin insanlar için vazettigi ahret ve dünyaya dönük mesajlarin hepsi Kur'ân-i Kerim'le evrensel noktaya, ezelî ve ebedî olan sabit kanunlara dönüsür. Bu sebeple Kur'ân-i Kerim, bir zamanin veya bir mekânin kitabi degil, aksine insanlik tarihi boyunca, insani hep ahret ve dünya saadetine ulastiran Allahû Tealâ'nin degismez mesajlarini içeriyor. Iblis Kur'ân-i Kerim'den evvel inen Tevrat'i, Zebur'u, Incil'i hep tahrif etmis. Bu kitaplarin tahrif edildigine dair Kur'ân-i Kerim'de birçok âyet var. Bu kitaplarda mahlûkata sahip olan bir takim sifatlarin Allah'a izafe edildigini ve bu sebeple insanlarin sirke düstügünü görüyoruz. Iste sirke düsen bu insanlarin hiçbir zaman ahret ve dünya saadetine ulasmayacagini Allahû Tealâ Maide 72'de açikliyor:
"Innehü men yüsrik billâhi fekad harremallahü aleyhilcennete ve me'vâhünnâr"

Kim Allah'a sirk kosarsa Allah buyuruyor ki, biz ona cennetimizi haram kilmisizdir.

Yetmez. Hz. Isa A.S.'a indirilen Incil’in tahrif edilerek olusturulan binlercesi, Iznik'te toplanan konsey tarafindan yakiliyor. Geriye dört tane Incil birakiliyor. Dört Incil'in dördünde de teslis akidesi var. Baba Allah, ogul Allah, ve ruhu'l kudüs yani "üç Allah'a inanin" diye ibare var. Gördügünüz gibi burada da mahlûkatin sahip oldugu bir takim sifatlari insanlar, hep Allah'a izafe etmisler. Allahû Tealâ mahlûkatin sahip oldugu bütün sifatlardan münezehtir. Ve Yüce Rabbimiz, ezelî ve ebedî düsman olan iblisin bir daha Allah'in âyetlerini tahrif etmemesi için Kur'ân'i indiriyor ve Kur'ân-i Kerim'i de koruyacagini kesinlikle va’dediyor.
Evet su anda önümüzdeki Kur'ân-i Kerim, bütün insanlar için saadet davetiyesidir. Kur'ân-i Kerim, bu davete uyan bütün insanlar için bir saadet reçetesidir. Ve bu reçeteyi her kim hayatina tatbik ederse, bütün insanlar için kesinlikle bir saadet garantisidir. 1400 yildan beri hiçbir insan, bu Kur'ân-i Kerim'de bir harfin fazla oldugunu söyleyemez ve Kur'ân-i Kerim'de bir harfin eksik oldugunu da söyleyemez. Kur'ân-i Kerim, ifade ettigim âyet-i kerimede açiklandigi gibi, Allahû Tealâ'nin tamamlanmis bir nimetidir. Ve Islâm'la ilgili her türlü emir ve nehyi, Allahû Tealâ bu Kur'ân-i Kerim'e koymus. Allahû Tealâ Kur'ân-i Kerim'i ilmiyle muhkem kilmistir. Allah'in ilmi bütünüyle Kur'ân-i Kerim içersinde açiklanmistir.
Insani ahret ve dünya saadetine ulastiracak bu kitabi Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz bize miras birakti. Ezelî ve ebedî düsman olan iblis, Kur'ân-i Kerim'i tahrif edemiyor. Ancak hedefine ulasabilmek için Kur'ân-i Kerim'in tatbikatini degistiriyor. Iblisin Kur'ân-i Kerim tatbikatini degistirebilmesi, ancak ve ancak Kur'ân-i Kerim'i insanlarin terk etmesine bagli. Evet bugün yasayan insanlar Kur'ân-i Kerim'i terk etmis durumdalar. Neden böyle diyoruz? Çünkü gerçekten zirve noktaya Peygamber Efendimizle ulasan Islâm dininin bütününü Kur'ân-i Kerim ihtiva ediyor, ama insanlar Kur'ân-i Kerim'in bütününe tâbi olmak yerine aksine Islâm’in bes sartina tâbi oluyorlar. Allahû Tealâ birçok âyet-i kerimede su mesaji söylüyor; Araf 3'de:
"Ittebi'û mâ ünzile ileyküm min rabbiküm ve lâ tettebi'û min dûnihî evliya."

Rabbinizden size indirilene tâbi olun. Ve ondan baska dostlar edinerek onlarin söylediklerine asla tâbi olmayin.

Bugün insanlar Kur'ân-i Kerim'i terk etmis durumdalar. Allah'in indirdigi âyetlere tâbi olmak yerine, tam tersi insanlarin aklen ürettikleri bir takim zanlara tâbi oluyorlar. Kur'ân-i Kerim'de Yüce Rabbimiz buyuruyor ki, insanlarin akillariyla ürettikleri, din adina söyledikleri bu zanlar hiçbir zaman Allah'in âyetlerinin yerine geçemez. Yunus Suresinin 36. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ söyle buyuruyor:
"Innezzanne lâ yugniy minelhakki sey'â."

Zan Allah asla gerçegin yerine ikame edilemez.
Iste bugün insanlar zanlarinin pesinde kosuyorlar. Kur'ân-i Kerim'de hakikatler mevcutken, insanlar Kur'ân-i Kerim'i bir tarafa atarak sadece mezarlarda okunan ve fal bakilan bir kitap niteliginde, evlerinde kiliflarda sakli tutuyorlar. Degistirilen hakikatler, zanlara dönüstürülen Allah'in hakikatleri:
Birinci zan; Her resul, kendisine kitap verilen peygamberdir.
Ikinci zan; Her nebî, kendisine kitap verilmeyen peygamberdir.
Üçüncü zan, Allah'in zatina ulastirmakla vazifeli mürsid yoktur.
Dördüncü zan; Kul ile Allah arasina kimse giremez.
Besinci zan; Mürside tâbi olmadan da insanlar cennete gidebilir.
Altinci zan; Vahiy peygamberlerle kesilmistir.
Yedinci zan; Kimse Allahû Tealâ'yi göremez.
Sekizinci zan; Her kim, "Lâ ilahe illallah" derse, mutlaka cennete gider.
Dokuzuncu zan; Ruhun dünya hayatinda Allah'a ulasmasi yoktur.
Onuncu zan; "Ircii" emri, bir ölüm emridir.
Onbirinci zan; Ruh vücuttan çikinca kisi ölür.
Onikinci zan; Sekil sartina uygun olamayarak kilinan namazlar kabul edilmez.
Onüçüncü zan; Tevcidle okunmayan Kur'ân da asla geçerli degil.
Ondördüncü zan; Dinde zorlama vardir.
Onbesinci zan; Fazl ve rahmetin kalbe ulasmasiyla bir nefs tezkiyesi asla geçerli degil.
Onaltinci zan; Hidayet ve Sirat-i Müstakiym ikisi de dogru yoldur. Ve buna dahil birçok zanlar.
Onyedinci zan; Allah peygamberlerden baskasina âyet indirmez.
Onsekizinci zan; cehennemde bir süre cezalandirdiktan sonra Allah’a inanan herkes cennete girer.
Ondokuzuncu zan; dünyada rahatlik yoktur.
Iste bu söyledigim zanlarin, asillari hayat kitabimiz olan Kur'ân-i Kerim'de. Ve ne yazik ki Islâm’in bes sartinin tatbikati içersinde, (geleneksel Islâm tatbikati içersinde) insanlar, bu söyledigim zanlara tâbidirler. Bu zanlarla, hiç kimse kurtulusa ulasamaz. Bugüne kadar insanlarin din adina yazdiklari el yazmasi kitaplar, tabiri caizse herbirisi bir âyet-i kerimenin üzerini örtmüstür ve Kur'ân-i Kerim'i tamamen tatbikattan çikartmislardir. O Kur'ân ki Allahû Tealâ'nin tamamlanmis bir nimeti. O Kur'ân ki Allahû Tealâ, Nahl 89'da:
"Ve nezelnâ aleykel kitâbe tibyânen li külli sey’in."

Sana herseyi açiklamak için bu kitabi indirdik.

O Kur'ân ki Allahû Tealâ, Enam 38'de:
"Mâ ferratnâ fiylkitâbi min sey'in."

Bu kitapta da hiçbir seyi eksik birakmadik.

Allahû Tealâ'nin, dünya ve ahret saadetine ulastirmak istedigi bütün insanlar için gerekli olan misalleri Allah bu Kur'ân-i Kerim'e koymus.
"Ve lekad darabnâ linnaâsi fihazel kur’âni min külli mesel" Rum-58
Her türlü misali biz, bu Kur'ân-i Kerim'de sana verdik ey resulüm.

Ve Furkan Suresinin 33. âyet-i kerimesinde:
"Velâ ye'tûneke bimeselin illâ ci'nâke bilhakki ve ahsene tefsiyrâ."

Onlarin sana getirdikleri hiç bir örnek yoktur ki, biz sana ona karsi en güzel açiklamayi getirmis olmayalim.

Iste bu âyet-i kerimelerde din adina herseyin kesinlikle Kur'ân'da mevcut oldugunu Allah açikliyor. Ama ne yazik ki uygulamada Kur'ân bir kenara birakilmis, ölüler üzerine okunan bir kitap ve fal bakilan bir kitap niteliginde. Mehmet Akif Ersoy da "Hayir öyle olmamasi lâzim" diyor. Bu kitap hayat kitabimizdir, bu Kur'ân'i hepimizin yasamasi lâzim. Günümüz standartlari içersinde geri kalmis Islâm ülkelerinin, dünyanin diger gelismis ülkeleri arasinda yer alabilmeleri hatta onlari geçebilmeleri ancak Kur’ân’in bir bütün olarak tatbikine bagli. "Dogrudan dogruya, Kur'ân'dan alalim ilhami, asrin idrakine söyleyelim Islâm’i" diyor Mehmet Akif Ersoy. Emaniyye denilen el yazmasi kitaplardan degil, dogrudan dogruya Kur'ân'dan ilhami alabilmek, Allahû Tealâ'nin bizler için tayin ettigi mürside tâbi olmaya bagli. Ne yazik ki, emaniyye denilen el yazmasi kitaplarin sahipleri, bunu da tahrif etmisler. "Kul ile Allah arasina kimse giremez" demisler. "Mürside tâbi olmadan da insanlar cennete gidebilir", demisler ve "ruhumuzu, Allah'in zatina ulastirmakla vazifeli mürsid yoktur" demisler. Ve bu zanlarla Kur'ân-i Kerim gerçeklerinin üstünü örterek, bizi bu istikamette de Kur'ân-i Kerim'den koparmislar. Iblis diyor ki, insanlar ibadet yapsinlar. Iblis diyor ki, insanlar bu ibadetlerin kendilerini kurtulusa ulastiracagini zannetsinler. Ve iblis diyor ki, asla kimse kurtulusa ulasmasin. Hedefine ulasabilmesi bir tek sarta bagli: Kur'ân-i Kerim'i uygulamadan tamamen çikartmasina bagli. Ve nitekim basarmis. Gerçekten bugün Islâmî tatbikatta, Kur'ân'i göremiyoruz.
Kur'ân-i Kerim'in Islâmi tatbikattan çikartildigini, Kur'ân'da haber veriyor. 14 asir evvel inen âyet-i kerimelerde bu mesaji görüyoruz. Kur'ân-i Kerim'in zaman içersinde insanlar tarafindan terk edildigine dair bakin Furkan Suresinin 27, 28, 29 ve 30. âyet-i kerimelerinde Allahû Tealâ, ne buyuruyor:
"Ve yevme ye'adduzzâlimü alâ yedeyhi yekuûlü yâ leytenittehaztü ma'arresûli sebiylâ."

O gün her zalim pismanlikla elini isirip, ne olurdu der, Allah'in resulleriyle beraber bir kurtulus yolu tutsaydim. (Yani mürsidime tâbi olsaydim.)

"Yâ veyletâ leyteniy lem ettehiz fülânen haliylâ."

Keske ben fülâni (yani seytani) dost edinmeseydim.

O Allah'in evliyasi Beyazit Bestamî Hz.leri: "Mürsidi olmayanin mürsidi seytandir" sözünü bosuna söylememis. Çünkü bu sözü teyid eden Kur'ân-i Kerim âyet-i kerimesi Araf 27:
"Innâ ce'alnesseyâtiyne evliyâe lilleziyne lâ yü'minûn."

Âyet-i kerimesiyle gerçekten, iman etmeyen, mürsidine tâbi olmayan, kalbine iman yazilmayan herkesi Allahû Tealâ seytana dost kilar,diyor.
Furkan 29 âyet-i kerime:
"Lekad edalleniy anizzikri ba'de iz câeniy."

Andolsun bana zikir gelmisken beni Kur'ân'dan saptirdi. Bu âyet-i kerimeyle de, Kur'ân-i Kerim'in bir isminin zikir oldugu ifade ediliyor.
Andolsun, beni zikirden alikoydu zikir bana gelmisken "ve kânesseytânü lil'insâni hazûlâ"ve seytanin bütün gayesi insani yalniz birakmaktir.
Allahû Tealâ, Kur'ân, âyetleriyle nasil ahret ve dünya saadetine bizleri ulastirmak istiyorsa, tam tersi iblisde Kur’ân’in yerine ikâme ettigi, hayale dayanan, suret-i Hakk'tan görünen Kur'ân'in disinda ve Islâm’in disinda el yazmasi kitaplarla bizi cehennemlik yapmak istiyor. Evet, iblis bütün gayretiyle Kur'ân'dan insanlari saptirmaya çalisiyor. Iblis Kur'ân'in yerine insanlarin aklî ürünü olan zanlarini ikame etmek istiyor. Ve nitekim bu mesaj Furkan-30 da açiklaniyor.
"Ve kaâlerresûlü yâ rabbi inne kavmittehazû hâzelkur'âne mehcûrâ."

Allah'in resulü, ey Rabbim süphesiz benim kavmim bu Kur'ân-i Kerim'i terk etti.

Burada gene bir resulden bahsediyor. Dedigim gibi Allahû Tealâ Mümin Suresinin 44. âyet-i kerimesinde bütün insanlari ahret ve dünya saadetine ulastirmak üzere, her mekân ve zamana verdigi, kesintisiz olarak vazifeli kildigi resullerinden bahsediyor. Ve bu resuller, Allahû Tealâ'ya "Ey Rabbim, kavmim bu Kur'ân-i Kerim'i terk etti, bu Kur'ân-i Kerim'i sahipsiz birakti. Bugünkü tatbikatta Kur'ân-i Kerim yok. Tam tersi Islâm’in bes sarti var. Islâm’in bes sarti da bütünüyle Kur'ân-i Kerim'den sapmis bir durumda insanlara ulastiriliyor. Ve 31. âyet-i kerime:
"Ve kezâlike ce'alnâ likülli nebiyyin adüvven minelmücrimiyn, ve kefâ birabbike hâdiyen ve nasiyrâ."

Böylece biz, bütün nebîlere mücrimlerden (yani günahkarlardan) onlara düsman kildik. Ama bütün bu mücrimlere karsi Allahû Tealâ, kesinlikle kafidir. Allah ne güzel vekildir.

"Ve kaâlelleziyne keferû lev lâ nüzzile aleyhilkur'ânü, cümleten vâhideh, kezâlike linüsebbite bihî fuâdeke ve rettelnâhü tertiylâ."

O mücrimler ve kafirler: "Bir tek seferde toptan Kur'ân sana niye indirilmedi derler". Senin kalbini onunla sabit, kadem kilalim diye.

Biliyorsunuz baslangiç noktasinda nefsimizin manevî kalbinin içinde karanliklar ve 19 tanede afet var. Allah'in bu dünya hayatinda bizden istedigi, mürsidimize tâbi olmak suretiyle Allah'in emir ve nehiylerine yerine getirerek, kalbimizdeki karanliklari Allah'in nurlariyla degistirmek, kalbimizdeki afetleri ruhun hasletleriyle degistirmek, sonunda yüzde yüz nurun sahibi olan bir kalbe sahip olmak, yüzde yüz afetlerden berî, ruhun hasletleriyle donanmis, faziletlerin sahibi olan bir kalbin sahibi olabilmektir. Iste bu hedefe bir günde ulasamiyoruz. Tedricî basamaklar zinciri içersinde Allahû Tealâ bunu gerçeklestiriyor. Kur'ân-i Kerim mesajini idrak etmeyen o kafirler: "Sana Kur'ân niye toptan indirilmedi?" diyorlar. Allahû Tealâ da buyuruyor ki: "Biz peyderpey, tedricî olarak sahabenin kalbini evvela fikih hassasindan, daha sonra en üst noktadaki fuat hassasina dönüsebilmesi, kalbini tamamen sabit kilalim diye, Kur'ân-i Kerim'i peyderpey, âyet ve âyet indirdik. Ve o Kur'ân-i Kerim'in zaman içersinde inzaliyle Islâm’in bütün mesajini ulastirmayi diledik."

Evet görüyoruz ki gerçekten su anda tatbikatta olan Kur'ân-i Kerim degil, tam tersi emaniyye denilen el yazmasi kitaplar. Bakara Suresinin 78, 79. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ söyle buyuruyor:
"Ve minhüm ümmiyyune lâ ya'lemunelkitabe illâ emaniyye ve in hüm illâ yezunnun.. Feveylün lilleziyne yektubunelkitabe bieydiyhim sümme yekulune haza min indillâhi liyesteru bihi semenen kaliylâ feveylün lehüm mimma ketebet eydiyhim ve veylün lehüm mimma yeksibun."

Onlardan bir bölümü ümmidirler, kitabi bilmezler, ancak ve ancak emaniyyeyi (kuruntulari) bilirler ve onlar zannederler.
Artik vay hallerine, kitabi kendi elleriyle yazip sonra az bir para karsiliginda satmak için bu Allah katindandir diyerek artik vay elleriyle yazdiklarindan dolayi onlara vay kazanmakta olduklari.

El yazmasi kitaplardaki mesajlarin Allah'in indinden oldugunu söylüyorlar. Ama Allahû Tealâ buyuruyor ki:"Onlar Allah'in katindan degil. Onlar sadece Allah'a iftira ediyorlar." Ve emaniyye denilen el yazmasi kitaplara tâbi olan kisiler, kuruntuyla:
"Bizler cezamizi cehennemde çektikten sonra mutlaka, Allah'a inandigimiz için, cennete gidecegiz."

Allah da, emaniyyeye tâbi olan bu insanlarin görüslerini çürütüyor: "Hayir! diyor, onlar sadece kuruntuya tâbidirler. Eger sadiklardansalar delillerini getirsinler." Islâmî yolda, (Islâm’da) Allah'in âyetlerinden daha saglam bir delil asla söz konusu degil. Kur'ân-i Kerim'in bütününü arastirdik böyle bir kuruntuyu açiklayacak veya ispat edecek bir âyet-i kerimeye rastlamadik.
O halde görüyoruz ki, Kur'ân terk edildigi zaman sadece zanlarin degil, bir de kuruntunun pesinde giden bir sürü insanlar varolmakta. Yani kisacasi dinde asli mevcut olmayan bidatlara insanlar tâbi oluyor. O bidatlar ki, insanlari tamamen din dairesinden çikartiyor, insanlari kesinlikle dinin disina itiyor. Kur'ân-i Kerim'e girebilmek sarta baglanmis Allah tarafindan. Mutlak surette Allah'in katindan, Allah'in âyetlerini bizlere okuyan, Allah'in veli mürsidlerine tâbi olmak gerekli.
Kur'ân aklin ürünü olmamasi hasebiyle, akil tarafindan meali yapilabilecek bir kitap degil. Bugüne kadar bu istikamette çok seyler söylenmis, bunlardan bir tanesi söyle:
"Idraki meali bu küçük akla gerekmez zira bu terazi bu kadar sikleti çekmez".

Iste Kur'ân-i Kerim, iste akil terazisi. Evet akil terazisi, Kur'ân-i Kerim agirligini çekemez, anlayamaz, anlatamaz. Neden? Çünkü bu kitap aklin ürünü olan bir kitap degil. Aklin ürünü olmayan bu vahiy kitabi, Allah kelami olmasi hasebiyle zamandan ve mekândan münezzeh olan Allah'in sözlerini ihtiva etmektedir. Bu kitaptaki her âyet kesinlikle evrensel kanunlar gibi, her zaman ve mekânda geçerlidir.
O halde cehalet afetinin kurbani olan insanlarin: "Bu Kur'ân-i Kerim eski çöl kanunudur" demeleri kesinlikle dogru degil. "Eskiden bunlar geçerliydi, simdi kesinlikle dinin revizyona ihtiyaci vardir" diyenler de yaniliyorlar. Çünkü gerçekten Kur'ân-i Kerim'in her harfi, kelime itibariyla, âyet itibariyla ve sure itibariyla bir mucize ve tamamen evrensel. Iste bu evrensel kitabin özüne girebilmek, ancak ve ancak konusan Kur'ân'a, mürside tâbi olmayi gerektiriyor. Evet mürsid, konusan bir Kur'ân-i Kerimdir. Bu mürsid, mürsidine tâbi olup 28 basamaklik dizayn içersinde salâha ulasmistir ve Yüce Rabbimiz salâha ulasan, ihlas sahibi olan kullardan Kur'ân-i Kerim'i ögrenmemizi emir buyuruyor. Alt basamaklardaki kisilerin nefse sahip olmalari sebebiyle, iblis nefse tesir ederek kisiyi saptirabilir. Iblise izin veren Allahû Tealâ: "Sen müsaade verilmislerdensin ama sen benim ihlas sahibi kullarimi bastan çikaramazsin" diyor. O halde Kur'ân-i Kerim nasil Allah tarafindan korunuyorsa, Allah'in veli mürsidleri de Allahû Tealâ tarafindan korunuyor. Korunan veli mürsidlerin lisaniyla ancak Kur'ân-i Kerim ögrenebilmek ve Kur'ân-i Kerim'i yasayabilmek mümkün. Ama ne yazik ki insanlar, bu bilgilerden habersiz. Iblis de hedefine ulasabilmek için özellikle Resul, mürsid, tövbe, mümin olmak, Sirat-i Müstakiym, irfan, birr, amilüssalihat, abd, hidayet, takva, tezkiye, zühd, ehli zikir, ulul-elbâb, hikmet, teslim, ihlas, tasfiye gibi Kur'ân-i Kerim kavramlarini yuvarlatarak, insanlari asla hiçbir hedefe ulastirmayan bir takim muglâk laflara dönüstürmüs. Biz Kur'ân-i Kerim'in bütününü açiklayan mürside tâbi olabilirsek, seytanin bizim üzerimizde sultanligi asla söz konusu degil. Allahû Tealâ Nahl Suresinin 99. ve 100. âyet-i kerimelerinde söyle buyuruyor:
"Feiza karatel kurane feste’iz billâhi minesseytânirraciym. Innehu leyse lehu sultananün alelleziyne âmenû ve ala rab’bihim yetevekkelûn."

Kur'ân-i Kerim'i kiraat ettigin zaman, kovulmus olan seytandan Allah'a sigin. Onun âmenû olan ve Allah’i vekil tutanlarin üzerine sultanligi yoktur.

Evet Kur'ân-i Kerim'i kiraat ettigin zaman kovulmus olan seytandan Allah'a siginmak, evvel emirde mürside tâbi olmayi ifade ediyor. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimize bakin bakalim. Cebrail A.S. (mürsidi) geliyor. Ve mürsidi kendisine Kur'ân-i Kerim'i kiraat ediyor. Ilk inen Kur'ân âyetlerinin Alâk Suresinin ilk 5 âyet-i kerimesi oldugunu hepiniz biliyorsunuz:
Gerçekten mürsidinin lisaniyla, Allah'in resulü Kur'ân-i Kerim ögrenmeye basliyor. Eger O, bizim için en güzel örnekse, O, Kur'ân-i Kerim'i mürsidinden ögrenmisse, bizim de mutlaka Allahû Tealâ'nin bizler için tayin ettigi mürsidden ayni standartlar içinde ögrenmemiz lâzim.

Kur’ân-i Mürsidden ögrenme konusunda insanlari yaniltan Kur'ân-in toptan kendi ellerinde olmasi ve diyorlar ki, toptan biz bu Kitaba tâbi olacagiz. Toptan bu kitap elimizde olmasina ragmen , kesinlikle peyderpey, tedrici olarak bu Kur'ân-i Kerim'i yasayabiliriz. Zira Peygamber Efendimizin kalbine de Kur’ân Cebrail A.S.'in lisaniyla tedricî olarak 23 sene boyunca indirilmistir. O halde her ne kadar bir bütün olarak Kur'ân-i Kerim mevcutsa da, hayata geçirdigimiz zaman, bu Kur'ân-i Kerim'i yasamaya basladigimiz zaman, aynen sahabenin yasadigi 14 asir evvelinin sartlarina uygun olarak, peyderpey tedricî olarak evvelâ bu âyet-i kerimeleri ögreniyoruz, sonra idrak ediyoruz ve idrak ettigimiz âyetleri de yasamaya basliyoruz. O zaman hepimizin bu statüye, bu istikametteki Allahû Tealâ'nin ögretisine, (yoluna) kesinlikle tâbi olmasi lâzim.
"Ben sizin Rabbiniz degil miyim?" Evet bütün insanlarin ahret ve dünya saadetine ulasmasinin birinci temel tedbiri, Allah'i Rabb olarak yeryüzünde tasdik etmek. Çünkü o gün Allahû Tealâ araya kimseyi koymadan, dogrudan dogruya kendisi bize hitap ediyor. Ama yeryüzü hayatina indigimiz zaman ayni hitabi bu sefer kendi gönderdigi resulün lisaniyla bize yapiyor. O gün Allahû Tealâ'ya hepimiz "Kalu Bela" dememize ragmen, Allah'in resulü yeryüzüne indigi zaman, o resulün lisani Allah'in lisani olmasina ragmen, bir kismi Rabbi tasdik ediyor, bir kismi ise gelen resulleri tekzip ediyor. Allahû Tealâ Ankebut Suresinin 2. âyet-i kerimesinde:
"Ehasibennâsü en yütrekû en yekuûlû âmennâ ve hüm lâ yüftenûn."

(Kalu Bela günü biz amenu olduk, Rabbim sen bizim Rabbimizsin) demekle basibos birakilamazsiniz. Sizi imtihan edecegiz.

Yeryüzünde resullerimizin lisaniyla sizi imtihan edecegiz, kazipleri de, yalancilari da ve sadiklari da mutlaka tesbit edecegiz.
Evet resulün lisaniyla, Rabbe çagiran, o daveti kabul eden herkes, sadakatini ispat ediyor. Bu daveti tekzip edenler ise, Allah'in huzurunda yalancilardan oluyor. Ve sadiklardan olan kisi 14 basamaklik dizayn içersinde, Allah'in yardimiyla insaallahû tealâ mürsidine ulasiyor. Mürsidine ulastiktan sonra Allahû Tealâ'nin kendisi için almis oldugu misak, ahd ve yemin, (üç tedbiri) yerine getiriyor. Emmare, levvame, mülhime, mutmainne, raziye, marziye, tezkiye kademelerini (ki, bunlarin hepsinin bütünü âyetlerle hep Kur'ân-i Kerim'de açiklanmis), o kisi yerine getirdigi takdirde ahret saadetine ulasiyor. Mürsidsiz hiç kimse bu yeminleri yerine getirebilir mi? Kur'ân-i Kerim kesinlikle hayir diyor. Mürside tâbi olmayan bir kimse (tek basina) ne misakini, ne ahdini nede yeminini, yerine getirebilir. Ama Kur'ân-i Kerim tatbikattan çikartildigi için, bugünkü uygulamada misak, ahd ve yeminlerimiz yok. Daimî zikir, teslim ve irsad standartlari içersinde mutlaka mürsidimize tâbi olmamiz ve de kemâl noktasina Allah'in yardimiyla ulasmamiz lâzim. Bu da tatbikattan çikartilmis. Ne daimî zikir olayi var, ne irsad olayi var, ne teslim olayi var. Her sey budanmis, budanmis, budanmis. Kur'ân = Islâm olmasina ragmen, aksine öyle bir Islâm önümüze sürmüsler ki, bu Islâm’in ne ayagi var, bu Islâm’in ne elleri ver, bu Islâm’in ne gözleri var, ne kulaklari var, ne burnu var. Yuvarlatilmis içi bos bir Truva ati gibi. Ve insanlarin büyük bir kismi Islâm’in disina itilmis. Hamdeder, sükrederiz ki, Allahû Tealâ her dönemde, Allah'in gerçek mesajlarini yasayan, azinlik da olsa Allah'in sevgili kullarinin var oldugunu ifade ediyor.
http://irc.tr-islam.com/alanya-konya/viewtopic.php?p=10448&sid=7d5e5e8ca73cbb16c701b3cbd715b100
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 16:53
Bu mesajı bildir   ord_prof üyenin diğer mesajları ord_prof`in Profili ord_prof Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
ord_prof su an offline ord_prof  
Themenicon    Bir Milleti Tarih Sahnesinden Silme Faaliyetleri

93 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.02.2006
En Son On: 28.08.2006 - 11:06
Cinsiyeti: Erkek 
Bir Milleti Tarih Sahnesinden
Silme Faaliyetleri




İSLÂMİYET VE MÜSLÜMAN TÜRK MİLLETİNİN
TARİH SAHNESİNDEN SİLİNMESİ OPERASYONU

Bir milleti meydana getiren oldukça önemli üç özellik bulunmaktadır. Bu üç özellik şunlardır:
İrk, dil ve din. Bir milletin millet olabilmesi ve dünya milletler sahnesinde yerini alabilmesi için bu üç özelliğin olması gerekir. Bu üç unsur, milletleri meydana getiren temel kavramlardır. Biri eksik olsa, millet olunmaz. Bu üç özelikten "ırk", insanın ihtiyarının dışında gelişen bir olaydır. Bir insanın istediği ırka mensup olması, o insanın elinde olan bir şey değildir. Tamamen takdir–i ilâhînin kudret elinde olan bir konudur. "Dil", insanın doğduğu yaşadığı çevrenin şartlarına göre oluşan, daha çok anne baba kaynaklı bir hâdisedir. Dilde de insanın, çok fazla ihtiyarını kullandığı söylenemez. Onun için anadili tabiri kullanılır, anadilde insanın tercih hakkı yoktur.
"Din" konusuna gelince; dini iki kısımda inceleyebiliriz. Bir bâtınî boyutu ki, "her insan İslâm fıtratı üzere doğar." Zâhirî boyutuna gelince; anne baba ve yaşadığı çevrenin etki ve tesiri ile dinini öğrenir. Ancak büluğ çağına, sorumluluk alacağı çağa geldiği zaman öğrendiklerini kendi aklı ile de tasdik veya red eder.
Tarih göstermiştir ki, bu üç önemli unsurun birinden ya da birkaçından yoksun milletler millet olma özelliğini yitirmiş ve kısa sürede tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Bir milletin tarih sahnesinden çekilmesi öyle on yıllarla ifade edilecek bir olay değildir. Bir milletin tarih sahnesinden silinmesi yüz yıllarla ifade edilecek bir büyük hadisedir.

Müslüman Türk milletinin tarih
sahnesinden silme
operasyonu
17. yüzyılın başlarında başlayan ve her geçen gün dozunu artırarak devam eden, İslâm ile şereflenmiş milletleri tarih sahnesinden silme programı hiç aksamadan günümüze kadar uygulana gelmiştir. Uygulanan bu programın en başta gelen hedefi, Türk milletidir. Türk milletinin birinci hedef olmasının sebebi, yüz yıllardır İslâm âlemine liderlik etmesi ve sahip olduğu değerlerle, dünya devleti olması ve bütün dünyaya yön vermesidir. Dünya üzerinde hedef ve planları olanların önündeki en büyük engel Türk milletidir. Öyleyse ne yapmalı da bu milleti dünya milletler sahnesinden silmeli? Türk milleti, dünya milletler sahnesinden silinmeden, dünya üzerinde sahneye konacak senaryonun uygulanma şansı yoktur.
Bu milleti bitirip pasifize etmek için her yol ve metoda başvurulmuş. Sosyal, kültürel ve ekonomik bütün tedbirler alınmış ve uygulanmıştır. Bu tedbirler uygulanırken içte de işbirlikçiler bulunur ve içteki bu işbirlikçilerle birlikte tedbirlerin uygulanmasına geçilir. Sonuç itibarıyla, hedeflediklerinin önemli bir bölümüne ulaşırlar. Türk milletinin ve İslâm âleminin temsil makamı olan Osmanlı tarih sahnesinden silinmiştir. Peki, tehlike geçmiş midir? Hayır...
Bundan sonrası ne olacaktır? Ortada Osmanlı'nın yerine kurulan yeni bir cumhuriyet ve diğer tarafta yüz milyonlarca mensubu olan bir İslâm âlemi… Bunların da pasifize edilerek, sindirilmeleri lazım ki, bir daha bir araya gelerek dünya sahnesine çıkamasınlar.

Tarih düşmanlığı
Uygulanan planın önemli unsurlarından biri tarih düşmanlığıdır. Batı içimize tarih düşmanlığını soktu. Geçmişini reddeden, reddetmekle kalmayan küfür eden bir devlet ve millet meydana getirdiler. Bu senaryoyu öyle ayrıntı ile uyguladılar ki, en küçük detayı bile göz ardı etmediler. İslâm ile şereflendikten sonra yaklaşık bin yıla yakın bir zaman dünyanın zirvesine oturan bir millet ve onun kurduğu devletler bir anda yok sayıldı, aşağılandı, akla, hayale gelmeyecek hakaretlere uğratıldı.
Tarih nedir? Tarih milletlerin hafızasıdır. Hafızasını kaybeden millet, hafızasını kaybetmiş insan gibi olur. Bir insan düşünün ki, hafızasını kaybetmiş; onun başına gelecek felaketi tasavvur edebilir misiniz? Hafızasını kaybeden milletler de o şekildedir. Cengiz Aytmatov'un "Mankut" diye bir romanı vardır. Mankut, Çinliler esir aldıkları Türklerin başına bir yaş deri geçirirler. Bu yaş deri kurudukça beyni sıkar, öyle bir noktaya gelir ki, beyin hafızayı kaybeder. Hafızasını kaybetti mi o insan gözünü, Çinli efendisinin dizinin dibinde açtığını zanneder ve çok sadık bir köle olur.
İşte Avrupa, Avrupa'nın içimizdeki uzantıları, bizi hafızamızdan mahrum edip, Avrupa'ya sadık köle yapmanın peşindedirler. Mesele budur; bu bir millî kavgadır. Osmanlı bizim tarihimizdir, ecdadımızdır.
Sultan Mahmud devrinde, özellikle Arapların yaşadığı bölgelerde "Türkler hıristiyan oldu" diye yalan haber yayan Fransızların amacı, Osmanlıyı zor duruma düşürüp, parçalamaktı. Bu ve benzeri oyunlar tarihin değişik zamanlarında uygulanmıştır. Osmanlı donanmasının Mısır'a teslimine sebep olan politika oyunu, aynı planın bir parçasıdır. Yıllardır Osmanlıya "Avrupalı olun; Batı hayatını aynen alın… Başka kurtuluş yolunuz yoktur." derler; diğer taraftan da atılan adımlara çelme takmak için içerde halkı isyanlara teşvik ederler ve İslâm âleminde de "Türkler hıristiyan oluyor" diye aleyhimize nefretler uyandırırlar. (1)

Din düşmanlığı
Batının en büyük arzusu Türk milletini İslâm dininden uzaklaştırmaktır. Batı'nın bu amacında başarılı olup olmadığına tarihî belgeler ışığında bakacağız. Osmanlı'dan sonra kurulan Cumhuriyet'in ilk yıllarından günümüze kadar süren zaman dilimine göz attığımızda tezimizi destekleyen birçok olayla karşı karşıya kalıyoruz.
Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında hâkim zihniyet şöyle demektedir.
"Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkûmdurlar..." Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar! Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz! Bu sûretle kalkınma kolay ve çabuk olur."agla2)
18. yüzyılın başlarında yürürlüğe konan büyük plan uygulanmaktadır. Son finale gelinmiştir, Osmanlı'nın son iki yüz yılındaki yöneticilerinin büyük çoğunluğu bizden görünen ancak gerçekte bizden olmayan kimselerdir. İşte Cumhuriyet'in kuruluş aşamasında Osmanlı'daki bu oyun ve ihanet aynen devam etmektedir. Aynı eserin bir başka yerinde çok daha vahim bir bilgi ile karşılaşırız.
"Hocaları toptan kaldırmadıkça hiçbir iş yapamayız. Bugünkü kudret ve prestijimizle bugün bu inkılabı yapmazsak, başka hiçbir zaman yapamayız..." Üç maddelik bir program uygulanması kararlaştırılır.
1–İslâmiyet terakkiye mânidir.
2–Arap oğlu yâvelerini Türklere öğretmemeli.
3–Hocaları toptan kaldırmalı.(3)
O derece ileri gidilir ki, dini değiştirmeye çalışanlar bile olmuştur. Kazım Karabekir Paşa'nın hatıratına dönelim. Paşa Ankara'da bir toplantıyı anlatır, tam o esnada Milletvekili Tevfik Rüştü Bey şunları söylemektedir:
"Ben kanaatimi meclis kürsüsünden de haykırırım, kimseden korkma." der. Karabekir Paşa sorar
"Nedir o kanaatin?"
"İslâmlığın terakkiye mâni olduğu kanaati!.. İslâm kaldıkça yüzümüze kimsenin bakmayacağı kanaati." (4)
Durum gerçekten vahimdir, üst düzey bir yöneticide bu ayarda sözler söylemektedir.
"Evet, Karabekir, Türkler İslâmlığı kabul ettiklerinden böyle geri kaldılar ve İslâm kaldıkça da bu halde kalmaya mahkumdurlar!" (5)
Ankara'da bu olaylar meydana gelirken, bir güzel insanın yolu Ankara'ya düşer. Ankara'daki havayı bir de bu güzel insandan dinleyelim:
"...Bin üç yüz otuz sekizde Ankara'ya gittim. İslâm ordusunun Yunan'a galebesinden neş'e alan ehl–i imanın kuvvetli efkarı içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını gördüm. Eyvah! dedim, bu ejderha imanın erkânına ilişecek. O vakit, şu âyet–i kerîme bedahet derecesinde Vücud ve Vahdaniyet'i ifham ettiği cihetle ondan istimdad edip, o zındıkanın başını dağıtacak derecede Kur'an–ı Hakîm'den alınan kuvvetli bir burhanı, Arabî bir risalede yazdım..." (6)
Buradan anlaşılan, yaklaşık iki yüz yıldır süren tehlikeli oyunun devam ettiğidir.

BATI HAYRANLIĞI BATI UŞAKLIĞINA DÖNÜŞÜYOR

Müslüman Türk milletini tarih sahnesinden silme operasyonu hızla devam etmektedir. Bu operasyonun önemli parçalarından biri de din ve tarih şuurundan yoksun bir nesil yetiştirmektir.
Bizim dinimizin ve tarihimizin üzerinde çok çeşitli eller dolaşmaktadır. Bizler son nisan yağmurlarıyla yeryüzüne gelmiş bir millet değiliz. Meselâ, bir örnek verecek olursak:
Liselerimizde Emin Oktay'ın "Tarih"i okutulmaktadır. Emin Oktay'ın "Tarih"ine baktığınız zaman İstanbul'un fethinde Macar Urban'ın döktüğü topların kullanıldığını görmekteyiz. "Eğer Macar Urban o topları dökmeseydi, bizim İstanbul'u fethetmemiz hayal olurdu." gibi bir anlayış getirilmektedir.
Halbuki gerçeğe baktığımız zaman, Osmanlı'da top döken en ileri seviyede 532 büyük top döküm ustası vardır... Macar Urban işsiz kalmış, Osmanlı'ya başvurmuş, Osmanlı'da 532 top ustasının yanında bu kişiye görev vermiştir; o sıradan bir top ustasıdır. İşin garip tarafı, Macar Urban dökmüş olduğu kendi topunun ilk patlamasında, top paramparça olmuş ve Macar Urban döktüğü topun başında ölmüştür.
İşte bu gerçeğe rağmen, liselerde anlatılan "Tarih"imiz de Macar Urban'ın döktüğü topla İstanbul'u fethettiğimiz söylenir. Çünkü burada işlenmek istenen şudur: Türk milleti mermer kafalıdır, sanayiden, toptan bihaberdir. Onun için bizim mesafe almamız için, bir Avrupa milletinin himayesine girmemiz gerekir." Bu düşünce ve anlayış sinsice verilmektedir.
Tam bir köleleştirme operasyonu. "Batı olmadan siz bir şey yapamazsınız. Batı olmasaydı.... Batı olmasaydı..." Bu devam edip gidiyor. Müslüman Türk milletini köleleştirme ve dolayısıyla tarih sahnesinden silme operasyonu, dış odakların çalışması ve içte de ciddî mânada işbirlikçi bulmaları neticesinde bu noktaya gelmiştir.

Mason ve sabataistlerin
etkin rolleri
Dünya egemenliğini elinde bulundurmak isteyen güçlerin kurduğu veya kurdurdukları gerek yeraltı gerek yerüstü birçok teşkilat vardır. Bunlardan bir kısmı hem yeraltında hem de yer üstünde faaliyet gösterirler. Bunlardan biri de "Mason Cemiyeti"dir. Bir diğeri de "Sabatayist" denilen, görüntüsü müslüman olan ama gerçekte müslüman olmayan, İslamî tabirle münafıklardır. Gerek Masonlar, gerekse Sabatayistler, icraat ve inanç olarak birbirlerinden farklı gözükseler de nihaî hedefte hizmet ettikleri ideal aynıdır.
Bunları daha iyi anlamak için bir Mason yayında, yayınlanan amaç ve gayelerine bakalım. Ne diyor Masonlar:
"Medreseler ve minareler yıkılmadıkça, yani skolâstik düşünceler, dogmatik inanışlar ortadan kalkmadıkça, fikirlerdeki esaret, vicdanlardaki ıstırap kalkmayacaktır." denilmektedir. (7)
İslâmî kurum ve kuruluşların Masonları ne çok rahatsız ettiği açıkça görülmektedir. Masonların amacı; yazımızın başından beri anlatmaya çalıştığımız üzere müslüman Türk milletini tarih sahnesinden silmektir. Bunun için yapılması gereken her şey yapılmakta ve başvurulması gereken her yola başvurulmaktadır.
Dini yozlaştırıp ortadan kaldırmak için değişik metodlar denemişlerdir. Bunlardan biri de "Halkevleri" veya "Köy Enstitüleri" gibi kurumlardır. Bunlar, yöntemlerin sadece biridir. Bir başka yöntem, Masonların kontrolündeki medya kuruluşları yoluyla dine ve dinî değerlere karşı yürütülen aleyhte propagandalardır.
Bu durum bir Mason locası kitapçığında şöyle ifade edilmektedir:
"Toplumumuzda İslâm medeniyetinden kalan ve onu o medeniyete bağlamaya çalışan gizli kuvvetler vardır. Bunun varlığını kabul etmekten kaçınmak lazımdır. Ama onu ezecek tedbirleri düşünmek ve uygulamak şarttır." (8)
Masonlarla görüş ve düşünce birlikteliği içinde olan bir başka grup da Sabatayistlerdir. Yıllardır ülke yönetiminde, aydın kesiminde etkin konumları olmuştur. 1979 yılında yazılan bir kaynak eserde kimlerin Sabatayist oldukları birkaç örnekle gösterilmektedir.
Naim Talu: 12 Mart dönemi başbakanlarından,
Abdi İpekçi: Milliyet gazetesi başyazarı,
İsmail Cem İpekçi: Bakan, TRT eski genel müdürü,
Osman Kibar: İzmir Belediyesi eski reisi,
Simavi Biraderler: Hürriyet, Günaydın gazeteleri ile hemen hemen bütün seks mecmua ve magazinlerinin sahipleri,
Nejat Eczacıbaşı: Meşhur sanayici, Bilderberg üyesi,
Emil Galip Sandalcı: Vatan gazetesi yazarı,
Dönme Cavit: Maliye bakanlarından. "İzmir Suikastı"na adı karıştığı için asılmıştır.
Selim Sarper: 1960 İhtilali döneminin Dışişleri bakanı.
Macit Gökberg: İ.Ü. Felsefe profesörü, TKD üyelerinden,
Ahmet Emin Yalman: Türkiye dönmelerinin piri, eski Vatan gazetesi sahibi, Milli Mücadele esnasında Türkiye'nin halklara bölünerek parçalanmasını savunan kişi.
Talat Hılman: Kültür eski bakanı, Milliyet gazetesi yazarı
Sami Kohen: Milliyet gazetesi yazarı ve Üstad Mason. (9)
Bu Sabatayist dönmeler bundan yirmi beş yıl önce bu konumlarda olduklarına göre aradan geçen zaman göz önüne alındığında bugün nerelere geldiklerini varın siz düşünün. Sabatayist dönmelerle ilgili olarak yazar kitabında aşağıdaki açıklamayı yapmaktadır, aynen alıntılıyoruz:
"1974–1975–1976 yıllarında bile bu dönmeler Marksist, sosyalist, komünist, dinsiz kimseleri korumakla, desteklemekle, Türkiye'yi bir iç savaşa sürükleme çabası içindedirler. Bu sözde dönmelere mensup kimseler çok zengin olmakla beraber İslâm dinini daima tutuculuk, gericilik olarak damgalamışlar ve Türk milliyetçiliğini faşistlikle kötülemek, horlamak istemişler, iktisadî, kültürel hayatta söz sahibi olmuşlardır. Türkiye'deki Mason localarında da bu topluluktan kimseler önemli mevkilerdedir. Hatta Türkiye'de Türk milliyetçiliğini, İslâm dinini kötülemeye çalışanlar, Marksist devrimi, sosyalistleri tutan ve övenler, gazetelerinde onlara gelişme ve yayın imkânı sağlayanlar hemen hep bu dönme denilenlerden çıkmaktadır. Bununla beraber olumlu bir yol tutmuş olanlar varsa da (sayıları pek az), çoğunluğu çok tehlikeli ve yıkıcı bir oyun içinde birer rol oynamaktadırlar. Eğitim ve öğretime, yayına, hukukî konulara kadar sızmak, onların başlıca hedefleri olmuştur. İşlerden habersiz birtakım zatlar, şaşkınlık içinde kalmakta, meselenin arka perdesini ve oynanan korkunç oyunu görememektedirler. (10)
Mason, Sabatayist dönmeler devletin her noktasına sızmış ve en etkin görevleri almışlardır. Ekonomik ve sosyal hayatın da en etkin noktaları bunların elindedir. Her tarafta müslüman Türk milletini tarihinden, dininden, kültüründen uzaklaştırmak için her yolu denemektedirler.
Devlet yönetiminde yaptıkları ortadadır. Yazımızın başından beri nelerin yapılmak istendiği, yapılmak istenenlerin ne kadarının yapıldığı âşikâr bir şekilde ortadadır.
Dıştan, içten bir milleti yok etmek için faaliyet gösterenlerin ortaklaşa uyguladıkları programa ve sonucuna bakacağız.


Sinema dine ve tarihe
küfür ve hakaret
etmek için kullanıldı
Türk sinema tarihine baktığımızda, yukarıda saydığımız etkin güç odaklarının tam bir egemenliği ile karşı karşıya kalırız. Sinema tarihimizde çevrilen filmlerin tamamına yakınında işlenen konu ve verilmek istenen mesaj şudur:
"İnsanların gözünden düşürülmek istenen bir tarih ve nefret ettirilmek istenen bir din." Tarihî filmler çevrilir. Bu tarihî filmlerde Osmanlı idarecileri, zevk ve eğlencelerine düşkün, âdeta bir cinsî sapık gibi işlenirler. Tarihimizin her noktasına altın harflerle işlenmiş olan İslâm'dan hiç söz edilmez. Hiçbir İslâmî figüre rastlayamazsınız; çünkü amaç, müslüman Türk milletini dininden ve tarihinden soğutmaktır.
Ya sosyal içerikli filmler… Bu filmlerin de tamamına yakınında İslâm'ı temsil makamında olan hoca ve hacı karakterlerinin bir tek ortak özelliği vardır: Irz ve namus düşmanı olmaları. Özellikle hoca karakterleri; sinsi, milletin namusuna göz diken, para karşılığı her işi yapacak tiplerdir. Hatta Millî Mücadele yıllarındaki hocalar düşmanla işbirliği içinde gösterilir. Bütün bunlar niçin yapılıyor? Bunlar, müslüman Türk milletini tarih sahnesinden silmek için oynanan oyunun birer parçalarıdır.

Basın yayın organları
aracılığı ile verilmek
istenen mesaj
Filmlerdeki müspet karakterler, insanların dikkat ve beğenisini kazanan karakterler olup, müslüman Türk milletinin kimliğine, ülküsüne, inancına ters düşen karakterler olarak seçilir. Dikkat edin, başörtülü, namaz kılan karakterler, ya hizmetçidir, ya çöpçüdür, ya hamaldır...
İyi, makam mevki sahibi, toplumun önünde yürüyen, güzel icraatlar yapan karakterler de İslâmî motif görülmez. Çünkü vermek istedikleri mesaj şudur:
"Baş örtmek, namaz kılmak, geçmişin köhne bir geleneğidir. Bu köhne geleneği yapanlar, toplum hayatında ancak hademe, çöpçü, hizmetli, hamal gibi işleri yapabilirler. Bunlardan başka bir şey olmaz. Bu inançta olanların önüne iki tercih sunulur, ya inançlarını bırakacak, Batı'nın (Siyonistlerin – Masonların – Sabatayistlerin – bütün emperyalist güçlerin ve müslüman Türk milletinin düşmanlarının) değerlerini uygulayacak ve toplumda iş adamı, idareci, yazar, sanatçı vesaire olacaksınız. Bunu yapmaz da inançlarınızı yaşamakta ısrar ederseniz, sizden ancak hizmetçi ve uşak olur; dolayısıyla hizmetçiliğe ve uşaklığa devam edersiniz." Verilmek istenen mesaj budur ve müslüman Türk milletini tarih sahnesinden silme operasyonunun bir parçası da budur.
Bu mesaj yıllardır devletin resmi ideolojisi olarak uygulandı ve hâlen de uygulanmaktadır.
Bu mesaj yıllardır sinema filmleri ile beyinlere şırınga edildi ve hâlâ edilmektedir.
Bu mesaj yıllardır yazılı ve görsel medya organları tarafından insanlara sunuldu ve hâlâ da sunulmaktadır.

Aynı senaryoyu televizyonlar uyguluyor

Televizyonun olmadığı dönemlerde sinema ile milleti vurmaya çalışanlar, şimdi de aynı oyunu televizyonlarda uygulamaktadırlar. Son yıllarda gündemi meşgul eden televizyon dizi ve filmlerinde de aynı senaryo uygulanmaktadır.
Sormak lâzım: Bir filmin senaryosunu sosyal hayattan aldıklarını söylüyorlar. Yetmiş milyonluk bir ülkede yaşıyoruz. Bu nüfusun kâğıt üzerinde yüzde doksan dokuzu müslüman, yapılan bir başka istatistiksel bilgide ülke nüfusunun yüzde sekseninin evinde namaz kılan bir kişi var. Yani her on evden sekizinde muhakkak namaz kılan bir kişi var. Bu film yapımcılarına sormak lâzım: Mademki senaryolarınızı gerçek hayattan esinlenerek yazıyorsunuz. Bu senaryonun içinde namaz kılan bir karakter olmaz mı? İslâmî bir motif olmaz mı? Kadın nüfusunun yüzde elliden fazlasının başı örtülü, hiç başı örtülü bir kadın karakter olmaz mı?

BATI HAYRANLIĞININ SONUCU YAHUDÎLEŞME TEMÂYÜLÜ

Müslüman Türk milletini tarih sahnesinden silme ve köleleştirme operasyonunun bugün itibarıyla geldiği noktaya baktığımızda içler acısı bir durumla karşı karşıya olduğumuz görülmektedir. Tam bir Batı hayranlığı şuur altımıza yerleşmiş durumdadır. Toplumun her kesiminin, en aşırı uçlara ve küçük detaylara varıncaya kadar herkesimin referansı Batı, Batı Batı olmuş.
Kendini kâmil mü'min sayanlar bile sözlerinde her ne kadar referans olarak İslâm'ı kullansalar da onların bile şuur altlarına Batı hayranlığı yerleşmiş.
Fransa'da durum şöyle, İngiltere'nin sokakları böyle... Amerika'nın otoyolu şöyle... Hollanda'nın Okulu böyle... gibi devamlı sûrette referans olarak Batı veriliyor. Ya da Batı'nın içimizdeki uzantıları referans kaynağımız oluyor. Ben eskiden sosyete terzisi idim... Bizim falanca eskiden bir manken ajansında çalışıyordu... Bu arkadaş eskiden falanca gazetede çalışıyordu... Falanca eski lions kulübünde bulunmuş... Bunları söylerken, bir tespit olsun diye söylenmiyor, bak biz eskiden neymişiz diyerek, şuur altından eskiye referans gönderiyor. İki yüz yıldır, her tarafımız Batı hayranlığı ile donatıldı ve bunun sonucunu yaşıyoruz.
Halbuki mesele teknik ise, Japonya, Kore ve Güney Doğu Asya Batı'yı bu konuda çoktan solladı bile. Ama hiç kimse Japonya, Kore veya Güney Doğu Asya'yı hatta Avustralya'yı referans olarak vermiyor. Batı da Batı; başka bir şey yok. Buradan anlaşılan şu ki: Batı, müslüman Türk milletini tarih sahnesinden silme operasyonunda son derece başarılı olmuştur.
Bazı hâdiseler vardır ki, tartıda hafif gözükür; ama sonuç itibarıyla pahada ağır gelir. Şimdi sizlerin dikkatine sunacağımız bir kısım hususlar küçük olarak gözükebilir. Siz onların küçük göründüğüne bakmayın sonuçları pek büyüktür. Batı hayranlığının ve uşaklığının bizi hangi noktalara getirdiğine şöyle bir göz atalım:
aSağ elle yemek yemeyi bıraktırdılar; yemek sol elle yenilecek.
aEvlerimize girerken, ayakkabı çıkarmak yok, evlere ayakkabı ile girilip çıkılıyor, yatak odasına varıncaya kadar.
aKadın–erkek birlikte dans edecek. Özellikle devleti temsil eden makamlar özel günlerde vals yapacak.
aBatı müziği, Devlet Senfoni Orkestrası, Batı'nın klasikleri dinlenecek, devletin en tepesinde bulunan kişi de: "İşte çağdaş Türkiye" diyecek. Neymiş çağdaş Türkiye? Ne dediğini kendilerinin dahi anlamadığı, bir a.....ma, çağdaş medeniyet oluyor...
aÖzellikle kadınlardan çıplak olmayanlar, medeni sayılmıyor. Çıplaklık, kadının vücudunu sergilemesi, çağdaş medeniyetin en önde gelen unsurlarından biri…
aYemesi, içmesi, eğlenmesi, giyim kuşamı ile Batı'nın bütün değerlerini bünyesinde toplayan bir nesil yetişti.
İnsanımızın önce görüntüsünü Batılılaştırdılar. Ardında ruhunu, inancını ve idealini Batılılaştırdılar. Bir tarafta bu Batılılaştırmayı yapanlar diğer yanda da ulusalcılık, milliyetçilik, devletçilik şarkılarını söylemeye başladılar. Bu insanların, bu yapılanların sonucunu bilemeyecek kadar zekâ özürlü olduklarını sanmıyoruz. Yapılanlar, bilinçli olarak yapılıyor. Bu milleti, tarih sahnesinden silecek oyunun içimizdeki figüranlarına bir rol biçilmiş, onlar da bilinçli olarak bu rolü oynuyorlar.
Oynanan oyun, ilk sonuçlarını vermeye başladı. Bu oyunun ilk perdesi Kıbrıs'tır.

Acı örnek Kıbrıs
Ülkemizde yaşanan Batılılaşma sürecinin acı sonucu, yakın tarihte Kıbrıs'ta yaşandı. Bir milletin din ve tarih şuurundan yoksun bırakılmasının acı sonucunu Kıbrıs'ta gördük. Yakın tarihte Kıbrıs adasında iki seçim yapıldı. Her iki seçimi de iyi analiz ettiğimizde çok dehşetli sonuçlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bir yanda Rum tarafı ile birlik olup, Avrupa Birliği'ne girmek isteyenler; diğer tarafta mevcut durumun devam etmesini isteyenler. Rumlarla birlik olmayı isteyenlerin oranı her geçen gün artmakta, mevcut durumu muhafaza edelim diyenlerin de oranı azalmaktadır. Bu durum böyle devam ederse, yirmi sene sonra Kıbrıs'ta mevcut durumun devamını isteyen bir tek kişi kalmaz. Tamamı Rum'larla birliktelik isteyecektir. Bu sadece sözde bir birliktelik değil, Rum'un yönetimi altına giren bir birliktelik olacaktır.
Son elli yıldır Kıbrıs'ta yetiştirilen neslin isminin Ahmet, Mehmet olmasına bakmayın. Din ve tarih bilincinden, millî, mânevî şuurdan yoksun, Rum gibi yaşayan, Rum gibi düşünen Rum ile aynı ideali paylaşan bir nesil meydana geldi. Yarınlarda bir referandum daha yapıldığında nüfusun yüzde doksanı Rum'larla birlik olmaya; hatta Rum'un yönetimi altına girmeye razı olursa, bunun sorumluluğunu kim aittir? Gerçekler acıdır. Maalesef görünen o ki, gidişat o yöne doğrudur.
İnsanların önüne sadece ekonomik hedefleri koyarsanız, din, tarih ve millî şuurdan yoksun bir nesil yetiştirirseniz, olacağı budur. İnsan şöyle diyor: "Benim ekonomik taleplerim yerine getirildikten sonra başımdaki insanın ismi Mehmet olmuş, Vasılı, Rauf olmuş veya Dimitri olmuş, fark etmez."
İşte bu durum müslüman Türk milletini tarih sahnesinden silme operasyonun bir parçasıdır. Bu operasyon Kıbrıs'ta kesin sonuç vermiştir.

Ülkemizde de
hedeflenen Kıbrıs’la
aynı akibettir
Yıllardır müslüman Türk milletinin üzerinde oynan oyunun şekli bellidir. Modeli Kıbrıs'ta görülen oyundur. Millî birlik ve beraberlikten, ulusal devletten söz edenler! Yetiştirdiğiniz nesil ile ne kadar övünseniz azdır. Batı hayranlığı, Batı'ya uşaklık boyutunu çoktan geçti. Bir ülkenin diğer bir ülkeyi işgali, modern çağda çoğu zaman topla tüfekle olmuyor. Dünyada bunun onlarca örneği yaşanmaktadır.
Bugün ülkemizde Batılılaşıp, medenileşeceğiz diye Batı'nın her değerini kendi değeri kabul eden modern kölelerin sayıları her geçen gün artmaktadır. Fransız gibi yiyip içen, İtalyan gibi giyinen, Alman gibi yaşayan, İngiliz gibi düşünen bir nesil yetiştirme gayretleri var. Bu nesil ülke yönetimine hâkim olduğu zaman Batı'nın bizi silah zoruyla işgal etmesine gerek yok. Yönetenlerin ismi Ahmet, Mehmet olabilir; ama o, esaret altına alınan tam bir emir kulu, modern köledir.
Bir milletten din ve tarih şuurunu çıkarırsanız yani tarihini ve dinini yok sayarsanız, o milletin sonu perişanlıktır, sonu sefalettir, başka milletlere köle olmaktır. Batı'nın ve etkin güç odaklarının nihâî amacı da budur.

İslam âleminin
yahudîleşmesi
Müslümanların, istikametten çıkıp sapıtacağı, inançlarından taviz vereceği ve geçmiş ümmetlerin akıbetine uğrayacağını Kâinatın Efendisi bize haber vermiştir. Efendimiz buyurdular ki:
"Sizden öncekilerin yolunu adım adım, karış karış izleyeceksiniz. Eğer onlar bir sürüngen deliğine girseler, siz de gireceksiniz."
– Ey Allah'ın resûlü! Yahudî ve hıristiyanların yolunu mu? diye sorduk.
"Başka kim olacak?" buyurdu. (12)
Bir başka hadis–i şerîfte de şöyle buyrulmaktadır:
"Ümmetim, önceki ümmetlerin yolunu adım adım, karış karış izlemeden kıyamet kopmaz."
– Ey Allah'ın resûlü! Farslar ve Rumlar gibi mi? denildi.
"Onlardan başka kim olabilir?" buyurdu." (13)
Bu iki hadis–i şerîf bize şunu anlatıyor: Geçmiş ümmetlerden ve kavimlerden bâtılda olanların her birinden bize bir şey ya da şeyler bulaşacaktır. Bir hadis–i şerîfte yahudî ve hıristiyanlar haber verilirken, bir diğer hadis–i şerîfte Farslar ve Rumlar haber verilmektedir.
Son birkaç asırdır dünya üzerinde yaşanan olayların ne boyutlara ulaştığını ve bundan böyle mü'minlerin çok ama çok uyanık olmaları gerektiğini bildiren bir diğer hadis–i şerîfte ise şöyle buyrulmaktadır.
Ebü'd–Derdâ Radıyallahu Anh, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bir gün, ümmetini bekleyen bozulma ve tahrif olma tehlikesini düşünerek hüzünlendiği sırada şahit olduklarını şöyle naklederler:
"Efendimizle birlikteydik, bir ara gözlerini göğe dikti ve şöyle buyurdu:
"Gün gelir, ilim insanları terk eder. İnsanların onda hiç nasibi kalmaz."
Ziyad b. Lebîd el–Ensârî sordu:
"İlim bizi nasıl terk edebilir ki? Biz Kur'an'ı okuyoruz ve bundan böyle de valla–hi okuyacağız. Hanımlarımıza, oğullarımıza da okutmaktayız."
Resûlullah şöyle cevap verdi:
"Anan seni kaybetsin ey Ziyad! Ben de seni Medinelilerin en akıllılarından zan–nederdim. Yahudîlerin ve hıristiyanların elinde de Tevrat ve İncil yok muydu?" (14)
Böylece konu tam mânası ile anlaşılacak biçimde izah edilmiş oldu. Geçmiş kavimlere peygamber gönderilmedi mi? Geçmiş kavimlere kitap gönderilmedi mi? Hem peygamber, hem de kitap gönderildi. Sonuç olarak; onlar da kitaplarını ellerinden hiç bırakmadılar; ancak ellerinde kitaplarının olması bir işe yaramadı. Çünkü kitap sadece ellerinde durmakta idi; muhteva ve kitabın anlattıkları hiçbirinin umurunda değildi.
Onlar için varsa yoksa dünyalık, dünyanın gelip geçici zevki, sefası ve malı–mülkü.
Deniyor ki: Size karışan mı var? İstediğin gibi ibadet et, sana karışan mı var? Elinde Kur'an var, elinden kitabı alan mı var?
İlk bakışta bu tespitler doğru gibi gözükse de bu sözlerin altında yapılanların hiç de dürüst olmadığı görülmektedir. Bu noktada Kâinatın Efendisi'nin sözünün ne kadar doğru ve yerinde olduğu âşikâr biçimde ortaya çıkıyor. "Yahudîlerin ve hıristiyanların elinde de Tevrat ve İncil yok muydu?"
Evet, onların elinde de kutsal kitapları vardı, hiç kimse diğerine karışmıyor, isteyen istediği gibi ibadetini yapıyordu. Bugün ise inanç olarak geldikleri nokta ortada…

İslâm âlemi içten
çökertildi
Tarihî gerçekler ışığında şunu çok rahat görebiliyoruz ki, dış güçler, dışarıdan yapacakları müdahalelerle İslâm dünyasına hâkim olamamıştır. Bırakın hâkim olmayı bir kazanç da sağlayamamışlardır. Tarihin hiçbir döneminde orta ve uzun vadeli bir üstünlük sağlayamamışlar. Hatta kısa vadede bile üstünlükleri olmamıştır. Ancak özellikle son iki yüzyıldır, dış güçler içteki işbirlikçileri ile tam ittifak yaparak, yüzyıllardır elde edemedikleri başarıya ulaştılar. Bakın bu durum bundan bin dört yüzyıl önce bize nasıl haber veriliyor:
Hz. Sevban Radıyallahu Anh anlatıyor:
"Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki:
"Allah Teâlâ Hazretleri yeryüzünü benim için dürüp topladı, ben de doğusunu da batısını da gördüm. Ümmetimin mülkü, bana gösterilen yerlere kadar uzanacaktır. Ba–na iki hazine verildi: Kırmızı ve beyaz hazineler. Ben Rabbimden, ümmetimi umumî bir kıtlıkla helâk etmemesini, ümmetime kendi nefislerinden başka bir düşman musallat edip çoğunluğu helâk etmelerine meydan vermemesini talep ettim. Rabbim Teâlâ Haz–retleri bu isteklerime şöyle cevap verdi:
"Ey Muhammed! Bir hüküm verdim mi, artık o geri alınmaz. Ben senin ümmeti–ne "Onları umumî bir kıtlıkla helâk etmeyeceğim, kendileri dışında, çoğunu helâk ede–cek bir düşman da musallat etmeyeceğim; hatta yeryüzünün her tarafında bulunanlar, onlar aleyhinde toplansalar da. Ama kendi aralarında birbirlerini helâk edecekler." (15)
Bize dış düşmanlar zarar veremeyecek, içimizde bizden olanlar bize en büyük zarar ve ziyanı vererek, helâk olmamıza zemin hazırlayacaklar.
Bu ayki dosyamızda bu çok açık bir şekilde görülecektir. İslâm âleminin, idarecisin–den, ilim ehline, yazarından, çizerine, iş adamından esnafına kadar hangi durumlara düştüğünü ve kendi kendinin ipini nasıl çektiğini açık bir şekilde göreceğiz.
İslâm ümmetinin fertleri ve kurumları öyle bir noktaya gelmiştir ki, yukarıdaki hadis–i şerîfin mânasına uygun hareket etmektedirler. "Kendi aralarında birbirlerini helâk edecekler." Maalesef bu durumu bizzat yaşamaktayız.

GEÇMİŞ KAVİMLERİN BAŞINA
GELENLERDEN DERS ÇIKARMAK

Geçmiş kavimlerle ilgili haberlerin en doğru kaynağı hiç şüphesiz ki Kur'an–ı Kerîm'dir. Kur'an–ı Kerîm birçok âyetinde bize geçmiş kavimlerden haberler vermektedir. Bu haberler bize niçin veriliyor? Eğer niçin verildiğini akıl edemiyorsak, onun cevabını da Kur'an–ı Kerîm veriyor:
"Andolsun onların (geçmiş peygamberlerin ve ümmetlerin) kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibret vardır..." (11)
Geçmiş ümmetlerin içinde en çok zikredilen, bize kıssası en çok anlatılan İsrailoğullarıdır. İsrailoğullarının bir başka bir özelliği de bütün âlemlere üstün kılınmış olmalarıdır. Ne var ki, itaatsızlıkları, isyanları, fitne ve fesatları yüzünden bu üstünlükleri ellerinden alınıp, lânete uğratılmışlardır.
Âyet–i kerîmenin hitap ettiği akıl sahipleri olarak, İsrailoğullarından gerekli dersi almak durumundayız. Ders alıp da Kur'an ve Sünnet üzere yaşayan akıl sahiplerine ne mutlu ki, kurtuluş kervanında kendilerine yer bulmuşlardır. Ders almayıp da onların yolundan gidenler de, İsrailoğulları ile birlikte lânete uğradılar. Son birkaç yüzyıldır İslâm ümmeti, özünü, inancını ve imanını kaybederek, İsrailoğullarının başından geçenlerden ders almak yerine onların yolundan gider oldu. Sonuç olarak da hem bu dünya hem de ebedî hayatlarını kaybettiler.

LİDERLER, ÖNDERLER VE TOPLUMUN ÖNÜNDE YÜRÜYENLER

Müslüman Türk milletini tarih sahnesinden silme operasyonu karşısında toplumun önünde yürüyen liderler ne yapıyor? Ne gibi faaliyetler yapıyorlar, üzerlerine aldıkları görevleri yerine getirebiliyorlar mi? Ne yazık ki hayır diyeceğiz, çünkü liderliğin hakkını veremiyorlardı ondan. Şimdi bir lider ve çevresinin nasıl olması gerektiğine bir bakalım.
Lider ve lider çevresinin yaklaşımının en güzel örneği, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile etrafı arasında gözlenmektedir. Bir iki örnek vererek, bir lider, başkan, imam, hoca vs. ile etrafında bulunanların ilişkileri nasıl olmalıdır sorusunun en güzel örneğini Asr–ı saadette arayalım.
Yer Medine… Münafıkların reisi İbn Selûl ölmüştür. Haberi alan Resûlullah, cenazenin bulunduğu yere gider. Yanında bir dost, bir arkadaş ve bir emir eri olan Ömer var. O, Ömer ki, adam gibi adam, tam Resûl–i Ekrem'e vezir olacak türden, bütün insanlık tarihine örnek olacak bir dev. Resûl–i Ekrem, cenaze namazını kıldıracak. Hz. Ömer diretir:
–Ya Resûlullah! Bu adam bize yapmadığını bırakmadı, bu adam münafıkların reisi. Bu adam mü'minlerin başına gelen belâların, fitne ve fesatların kaynağı. İslâm'a karşı nerede bir hareket varsa, altında bu adamın adı var." Resul–i Ekrem kararlıdır:
"Ya Ömer! Bilsem ki yetmiş defa tevbe istiğfar edeceğim ve bu adam kurtulacak, bu adamın kurtuluşu için istiğfar ederim."
İşte Rahmet Peygamberi, işte kâinatı aydınlatacak ışık. Fakat Ömer kararlıdır:
– Anam, babam sana feda olsun yâ Resûlullah!" der ve efendimizin cübbesinin eteğine yapışır. Sonuçta Efendimiz cenaze namazını kıldırır. Cebrail Aleyhisselâm ilâhî emri getirir. Bundan sonra münafıkların cenaze namazlarının kılınması yasaklanır. Ömer haklı çıkmıştır. Burada Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanılmamıştır. O bunu yapacaktı; çünkü onun her hâlinde insanlık için bir ibret vardı. Bu hâdise mü'minlere ders olacaktı ve oldu.
Yer Bedir kuyularının başı... Hz. Ömer yine muhalefette; düşüncesini hak bildiği şeyi sonuna kadar savunuyor. Yine Ömer'in dediği olmuyor. Bir zaman sonra Ömer iki arkadaşı ağlar vaziyette buluyor.
–Anam babam sana feda olsun yâ Resûlullah üzülmene ben mi sebep oldum?
–Sen haklı çıktın yâ Ömer. Ateş, şu yanında durduğun ağaç kadar bize yaklaştı..."
Yer yine Medine, bu sefer savaş hazırlığı var… Düşman Medine'de mi karşılanacak yoksa Uhud'da mı? Kâinatın Efendisi ısrar ediyor:
"Medine de karşılayacağız." Bir kısım ashab "Medine dışına çıkalım." diyor. Çok ısrar ederler ve istişare neticesinde ashabın dediği kabul edilir. Ordu hazırlanır; Medine'nin dışına çıkılacak. Resûl–i Ekrem de hazırlandı. Ashab Resûlullah'ın üzerine çok gittikleri düşüncesi ile üzüldü.
–Yâ Resûlullah! Senin dediğini yapalım. Düşmanı Medine'de karşılayalım. Seni üzdük bizi bağışla."
"Hayır, karar verilmiştir, çıkacağız."
İşte örnek lider, işte onun örnek etrafı. Adam gibi adamlar. Bir tarafta hata yapma şansı olmayan, vahiyle destekli peygamber; ama diğer yanı ile insan. Ve etrafında o güzel insanlar.
–Yâ Resûlullah! Bu senin fikrin mi yoksa vahiy mi? Vahiy ise teslimiz, tartışma, müzakere, istişare yok. Ama senin fikrinse izin ver, bir istişare edelim."
İşte örnek alınacak, lider ve etrafı. Bu olaylar bundan bin dört yüz yıl önce meydana geliyor. Bugün toplumun önünde yürüyenlerle kıyaslanamayacak bir durum. Bugün toplumun önünde yürüyenler her şeyin en iyisini bilirler (!) Onların fikirleri tartışılmaz. Ya çevrelerindeki yalakalar… Onlar da şakşakçı olduklarından fikir beyan edemezler. Her şeye eyvallah çekerler. Özellikle de İslâm inancı ile yoğrulanlara ne demeli?
Resûlullah'a karşı fikir beyan edenler, hiçbir zaman Resûl–i Ekrem'e karşı en küçük bir saygısızlıkta bulunmadılar. Ama doğru bildikleri doğruları da hiç çekinmeden beyan ettiler. İşte örnek alınacak lider ve çevresindeki adam gibi adamlar. Bugün ne kadar çok ihtiyacımız var bu anlayışa değil mi?

Ebû Hanîfe
akılsız mıydı?
Devrin hükümdarı, lideri, halifesi ona makam, mevki teklif ediyor. "Ülkenin kadılık makamına getirelim seni" diyorlar. Bugünkü kıyasla, Diyanet'ten sorumlu devlet bakanı, Anayasa Mahkemesi başkanı, Diyanet İşleri başkanı… Bu makamlara denk düşen bir makam… Ne diyor, bu güzel insan: "Hayır, ben bu makama layık değilim."
Israr ediyorlar, hatta zor kullanıyorlar.
"Niçin kabul etmiyorsun bu makamı. Bu makamı reddetmen halifeye hakaret kabul edilecektir." deniyor. Verdiği cevap hukuk sistemine kaynak olacak türden:
"Beni bu ülkenin kadılığına lâyık görenlere, ben bu göreve lâyık değilim diyorum. Bana güveniyor ve beni bu makama lâyık görüyorsanız, sözüm doğrudur; ben bu göreve lâyık değilim. Yok, eğer bu göreve lâyığım; ama yalan söylüyorsam, yalancılardan kadı olmaz, o zaman hiç lâyık değilim."
Sonuç olarak, idare ile geçinemez. Hak bildiğini söylemekten geri durmaz ve sonuçta zindanda şehit olur. İşte adam gibi adam… Bugün yukarıda saydığımız makamları elde etmek için insanların neler verebileceğini varın siz hesap edin.

Maddi çıkar için istismar
Bir cemiyet, bir grup, bir dergi, bir gazete, bir yayın grubu vs. Varlığını yerin altındakilere ya da yerin üstündekilere dayandırmış... Bir dergi veya gazete çıkıyor. Bakıyorsun ki, hiç alâkası yokken geçmişte Hakk'ın rahmetine kavuşmuş bir güzel insanı anıyor. Yahu kardeşim, bayram değil seyran değil, niçin bu güzel insanı anıyorsun. Vefat yıl dönümü değil, ya ne? Onu kullanarak rant elde etme sevdası. Sonra çıkıyor, "biz şöyle hizmetteyiz böyle hizmetteyiz." diyor. Yalan...
Kutlamalar… Kutlamalar… Ölçüsü kaçmış, medyatik kutlamalar… Hâşâ, Allahu Teâlâ Hazretleri ne kör, ne de sağırdır. Seni görmüyor mu, seni duymuyor mu ki, kutlamayı reklamla yapıyorsun. "Bak, ben kutluyorum haa..." dercesine. Toplantılarda, merasimlerde en önde poz verenler, siz önde olmazsanız (hâşâ) Allah sizi görmeyecek mi? Elbette görecek. Sizin için Allahu Teâlâ'nın görmesi, bilmesi önemli değil; önemli olan kamuoyunun görmesi, ya da ölenin makam ve mevkisi iyi ise, geriye bıraktıklarının görmesidir. İşte toplumun bozulmasının, işlerin rayından çıkmasının ana sebeplerinden biri de istismardır. Hem de en ağır bir şekilde istismar.

Toplumun önünde yürüyenlerin
çevresinde kimler bulunmalı?
Toplumun önünde yürüyenler, insanlara rehberlik yapanlar etraflarına dikkat etmek mecburiyetindedirler. Bunlar her mevsim değişiminde yapraklarını değiştiren bitkiler gibi olurlarsa, gerçek önderler olamazlar. Bunlar olsa olsa yaprakları dökülen mevsimlik bitkiler olurlar. Burada da en güzel örnek Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in etrafında görülmektedir. Hiç ama hiç fire vermediler. Etrafındakilerden bir tek kişi dahi çözülmedi. Ondan sonra gelenler de etraflarından fire vermedi sayılır. Verdilerse de, genellikle suç ayrılanda idi. Son yüzyıla baktığımızda dehşete düşmemek elde değil. Toplumun önünde yürüyen önder m........, her mevsim yaprak değiştirir gibi etrafındakileri değiştiriyorlar. Sormak lâzım: Niçin bu kadar değişiklik? Yanından ayrılanlar arkandan konuşuyor; niçin konuşuluyor? Uzaktan davulun sesi hoş gelir. Yakınına gelince davulun sesinin hoş olmadığı görülüyor ve kopmalar başlıyor. Bir de beklediği menfaati bulamayanlar ayrılıyorlar.
İşte en büyük yaralarımızdan biri de budur...

İLİM EHLİNİN İLMİ PARA KARŞILIĞINDA SATMASI

Yaşadığımız dünya öyle bir hâl aldı ki, dünyevî bir çıkar olmadan ne kitap yazılır ne de ilmî bir faaliyet meydana gelir oldu. Yazılan eserlerin tamamına yakını dünyalık menfaat elde etmek için yazılınca, yazılan eserden bir sonuç beklemek de imkânsızlaşıyor.
Şu sorunun cevabı bütün konuyu aydınlatmaya yeter de artar bile. Büyük İslâm âlimi İmam Gazalî'nin muhteşem eseri "İhyâu ulûmi'd–dîn", özellikle son elli yılda ülkemizde kaç kişiyi ya da kurumu ihya etti, biliyor musunuz? Ne bitmez hazine! Bir "İhyâ"dan onlarca kitap türetilerek değişik isimler altında pazarlandı. Ceplerini doldurdular. İmam Gazalî bu eserini acaba niçin yazmıştı? Evet, bütün dikkatinizi bu soruya çekiyoruz. İmam Gazalî, "İhyâ"sını niçin kaleme aldı? Ne dersiniz, para kazanmak için mi? Elbette ki hayır, o bu eserini insanlığın hayrına, insanlığın istifadesi için ve elbette ki Allah ve Resûlü'nün rızası için yazmıştı.
O eserini bu gaye ve amaç için yazdığından dolayı yaklaşık bin yıldır güncelliğini, şöhretini korumakta ve Allahu a'lem kıyamet sabahına kadar da koruyacaktır.
Kendisi bir devdi, eseri de dev bir eser olarak kaldı.
Ya "Mektûbât–ı Rabbânî"nin sahibi, İmam Rabbânî Kuddise Sırruhu ne yaptı? Hayatında yüzlerce mektup yazdı, sırf insanlara hakkı anlatmak, yüce gerçeklerden haberdar etmek için. Ya bugün ne yapılıyor? "Mektûbât–ı Rabbânî"nin muhtelif tercümeleri yapılmıştır. Bunların yine büyük çoğunluğu ticarî gaye ile yapıldığından beklenen sonuç alınamamaktadır.

Kitapların üzerine “bu kitabı bir kişiden
fazlası okuyamaz yazılmamış”
Evet, geçmiş büyüklerin eserlerini kaleme alanlar, kitapların üzerine bu kitabı birden fazla kişi okuyamaz yazmamışlar. "Her hakkı mahfuzdur, yazılamaz, çizilemez, falan kanuna göre şöyle yaparız, böyle yaparız, kısmen de olsa, az da olsa kopyalanamaz vesaire vesaire..." Bu insanlara sormak lazım, senin bu kadar sahiplendiğin bu eserin sahibine sen ne ödedin?
"Mektûbât–ı Rabbânî"yi tercüme ettin ve sonuna "yazamazsınız, çizemezsiniz, aksi hâlde şöyle cezalanırsınız, böyle cezalanırsınız" diye yazdın. Peki, sen İmam Rabbânî Kuddise Sırruhu Hazretleri'ne ne ödedin? Ödemediysen, onun hakkını nasıl ödemeyi düşünüyorsun? İşte mesele burada… Bozulmanın, yozlaşmanın daniskasını yaşıyoruz. Bir yanda dehşet bir eser ve müellifi. Diğer yanda onu istismar eden, ondan dünya menfaati uman biri, birileri... Eseri yazan zat ve makamı, yüce... Şimdi onu tercüme edip yayınlayanlar da cüce olsa gerek... Yüce İslâm dininin mensupları niçin geri kaldı? Bu sorunun bir cevabı da buradadır.
Günümüz dünyasının yazarlarının, çizerlerinin, eli kalem tutan ilim adamlarının yine büyük çoğunluğunun, ekonomik bir çıkar ve menfaat olmadan yazı yazmayacakları açık bir gerçektir. Para karşılığı yazılan yazıdan da hayır gelmediği için ilim dünyamız sakat kalmış, işlevini yapamaz durumdadır. İşte bu nedenledir ki, İslâm dini mensupları olarak beklenen atılımı yapamaz hâldeyiz.

İslâm coğrafyasında bir olay yaşansa
hemen o olaydan maddî çıkar elde etme

planları yapılır
İslâm coğrafyasında yaşanan olumsuzluklar, meydana gelen hâdiselerin en kısa zamanda suiistimalleri yapılır. Örneğin; Filistin, Çeçenistan, Afganistan ve Bosna Hersek'te bir olay meydana gelse veya bir mü'min şehit olsa hemen "onun şahsını ya da olayını nasıl ranta dönüştürürüz", bunun hesap ve planları yapılır. O kahramanın veya olayın ya kitabı yazılır, yukarıda yazdığımız gibi, bu kitabı bir kişinin dışında kimse okuyamaz. Onun haricinde her şey yazılır ve hemen satışa sunulur. Ya bir ses kaseti, VCD'si veya sinema filmi yapılır ve satışa sunulur. Gündem olduğu için de iyi prim yapar ve cüzdanlar dolar. Eli kalem tutan ve şu an pusuda bekleyen birçok kalemşor vardır ki, İslâm âleminde bir olayın meydana gelmesini bekliyor; o olayı ranta dönüştürecek. İşte en büyük yaralardan bir yara da budur... Bunca yaşanan hâdise İslâm ümmetine niçin tesirli olmuyor? İşte bundan dolayı tesirli olmuyor. Hâdiseleri ticarî metâ olarak kullandığımız için, hâdiseler insanlar üzerinde etkili olmuyor. Bundan bin dört yüzyıl öncesine gidelim ve bakalım; hâdiseleri o güzel insanlar nasıl görmüş, değerlendirmiş ve sonuç ne olmuştur?
Allah Resûlü'nün yıldızlara eş tuttuğu sahâbesinden biri anlatıyor:
"Bi'rimaûne gününde müslümanlardan biri beni İslâm'a davet etti. Beni İslâm'a davet eden adamın iki omzu arasına mızrağımı sapladım! Mızrağımın adamın göğsünden çıktığını gördüm. Adamın ağzından şu sözler çıktı.
"Vallahi kazandım!"
Kendi kendime: "Adamı öldürdüm, acaba ne kazandı? Kazanan ben, kaybedense o…" dedim.
Mızrağımı çıkardım. Dahhâk'ın yanına gittim. Öldürdüğüm adamın "Vallahi kazandım!" dediğini anlattım ve bu sözüyle ne demek istediğini sordum.
Dahhâk: "O öldürdüğün adam, "cenneti kazandım" demek istiyordu." dedi. (16)
Dahhâk ile birlikte adamın yanına gittik, gördüğümüz manzara karşısında dehşete düştük. "Vallahi ben kazandım!" diyen şehit sahâbînin cesedi gökyüzüne doğru yükselmekte idi. Bu durumu gören Dahhâk, bana müslüman olmamı tavsiye etti ve ben de müslüman oldum.
Onlar, canlarını ve mallarını birileri ya da kendileri dünyalık kazansın diye vermediler. Onlar Allah'ın rızasını kazanmak için ölüme, sevgiliye koşar gibi koştular. Onların ölüme koşmalarına şahitlik eden arkadaşları da yaşadıklarını, hatıratlarını para karşılığı satıp kazanç elde etmek için anlatmadılar. Ya da sonra gelenlere kitap, kaset, CD, VCD, film yapıp, dünyalık elde etsinler diye yazmadılar, bize nakletmediler. Vallahi onlar kazandı, biz kaybettik. Onların hatıratlarından utanma zamanıdır. Onların ruhaniyetlerinden özür dileme zamanıdır. Yoksa helâk olacağımız zaman yakındır.
Seminerler, paneller, konferanslar, sohbetler para ile yapılır oldu. Para karşılığı konuşuluyor, para karşılığı anlatılıyor. Güzel insanların yaşadığı olayları, terleri ile kanları ile yazdıkları olayları biz ticaretimize âlet ettik. Ticarî kazanç elde etmek için anlatıyoruz veya dünyalık bir çıkar ve menfaatimiz için kullanıyoruz.
Bütün bunları yaparken elde ettiğimiz ticarî kazançları insanlar için, mü'minler için kullanılsa yani ticarî metâı bir araç olarak kullanılsa, bu da ehvenişer olarak kabul görecek; ama ne yazık ki biz bunları dünyaya daha çok bağlanmak, dünyalık elde etmek için amaç olarak kullanmaktayız.
O güzel sahâbînin göğe kaldırılışını dünya menfaati elde etmek için anlatan, yazan kişi, elde ettiği dünyalık ile kendine ya lüks bir ev, lüks bir araba, lüks bir hayat ve o lüks hayatın araç gereçlerini temin için vasıta olarak kullanıyor. Allah aşkına aklıselim düşünelim; bu vaziyette müslümanların başarılı olmaları mümkün müdür? O güzel insanların sırtlarından rant sağlayarak, saltanat sürerek nereye varacağız?
Filistin'de on yaşında bir çocuk şehit edilir, hemen onun ticaretine girişilir. Çeçenistan'da bir şehadet yaşanır, hemen onun ticareti düşünülür. Hey Allah'tan korkmayanlar, bari kullardan utanın! Filistin'deki o küçük yavru bir şiir okudu, o bile ticarî suiistimal yapıldı. Yapıldı yapılmasına; ama o küçük kız "Utanın! Utanın! Utanın!" diye bağırırken bu sözüyle, "Benim bu durumumdan ticaret umanlar, beni ticaret konusu yapanlar sizler de utanın!" diyordu.
Kur'an'ı para karşılığı satanlar, bilgisini para karşılığı satanlar, sesini para karşılığı satanlar ile vücudunu para karşılığı satanlar arasında bir fark var mı? Kâinatın Efendisi insanlığa bıraktığı Kur'an–ı Kerîm'den telif istedi mi? Dünyalık peşinde koştu mu? "Sünnet–i seniyyemden dünyalık elde edin." dedi mi? Ondan sonra gelenler, müçtehit imamlar "Eserlerimizin telif hakkı şudur, ailemize, yakınlarımıza veya şuna buna, şu kadar telif ödenecek." dediler mi? İmam Gazalî eserlerinden kaç para telif aldı? İmam Rabbânî, mektuplarını para için mi yazdı da şimdi onu tercüme edenler, "Şu kadar para verirseniz, yayın izni veririm yoksa vermem." deme hakkını nereden alıyorlar.
Bu yol Allah ve Resûlü'nün yolu değildir. Bu yol İmam Rabbânîlerin, Abdülkadir Geylânîlerin yolu değildir. Bu yol Karunların, İbn Selûl'lerin yoludur.

İLİM EHLİNİN DURUMUNU
İMAM RABBÂNÎ ANLATIYOR

Günümüzde bizleri en çok yanıltan, ilim ehli insanların yaptıklarını ilimleri ile gizlemeleridir. Çok bilgili, çok âlim, çok güzel şeyler yazıyor, çok güzel konuşuyor vb. tespitler, o kişinin fiili olarak yaşantısını göz ardı ediyor. Birkaç örnek verecek olursak:
"Falanca lüks ve israf içinde yüzüyor" denildiğinde, "Sen onun ilmine, bilgisine, sözüne hatta mücadelesine bak, onun bir bildiği vardır." deniliyor.
Ya da mânevî değerlerini üç kuruşluk dünya menfaatine değiştiği zaman, "Sen onun şu şu işlerine bak, onun bir bildiği vardır." gibi sözleri çokça duyuyoruz. Bu tespitten sonra bir büyük insana kulak verelim. Hem de öyle bir insan ki, sanki yukarıdaki olayları yaşayacağımızı biliyordu da dört yüz sene evvelinden bize mesajını veriyor. Bakın, dünyayı seven, dünyalık peşinde koşan, ilim ehli, lider, yazarçizerler için ne buyuruyor.
"Âlimlerin dünyaya olan düşkünlüğü, güzelliklerinin yüzünde bir lekedir. Bu gibi âlimlerin ilmi halka fayda sağlasa da kendilerine fayda sağlamaz. Her ne kadar dinin güçlenmesi bunların omuzlarına bırakılmışsa da buna itibar edilmez. Zira dini takviye bazen zalim ve günahkâr kimselerin eliyle olabilir. Nitekim Peygamber Efendimiz Allah'ın salât ve selâmı onun üzerine olsun:
"Şüphesiz Allah dini günahkâr bir adamla da destekleyebilir." buyurmuştur. (17)
İlim ehlinin durumu, sadece kendilerini ilgilendirmediği, bütün mü'minleri ilgilendirdiği için tüm cemiyetin düzeni bozuluyor. İmam Rabbânî Hazretleri bu mektubunda bu durumu çok açık bir ifade ile anlatmış. Bu tür ilim ehlinin lânetlendiğini beyanla buyuruyor ki:
"Peygamber Efendimiz Allah'ın salât ve selâmı onun üzerine olsun şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet günü insanların en şiddetli azap göreni, ilmi kendisine fayda sağlamayan âlimlerdir."
Nasıl bu âlimlerin ilmi kendilerine zarar vermesin ki! Allah katında en değerli şey olan ilim rütbesini alçak dünyanın mal, mevki, eş, dost ve makam gibi gelip geçici menfaatlerini sağlama aracı hâline getirmişlerdir. Halbuki dünya Allah katında çok değersiz bir şey olup, yaratıkların en çok nefret edilenidir. Allah katında alçak olanı üstün görüp, üstün olanı alçaltmak çok büyük bir kabahattir. Hatta gerçekte Allah'a karşı gelmek anlamına gelir." (18)
İmam Rabbânî Kuddise Sırruhu Hazretleri, ilim ehlinin dünya peşinde koşmasını çok tehlikeli bulmaktadır. O derece ki, dünya düzeninin bozulmasına sebep teşkil edecek kadar tehlikeli. Onu dinleyelim:
"Hakikaten şeriat işlerinde baş gösteren her zaaf İslâm milletini üstün kılma konusunda gösterilen her kusur; daima kötü âlimlerin bereketsizliği ve niyetlerinin bozukluğu sebebiyle olmaktadır.
Bunun aksine eğer âlimler dünyaya düşkünlük göstermez ve makam, riyaset, mal ve üstünlük tutkularından selâmet bulurlarsa, işte onlar âhiret âlimleri ve Peygamber varisleridir. Ayrıca onlar yaratılmışların en üstünleridir. Kıyamet günü mürekkepleri, Allah yolunda şehit olan kimselerin kanlarıyla tartılacak olan talihliler bunlardır. "Âlimin uykusu ibadettir" sözü bunlar için geçerlidir. (19)

RESÛLULLAH:
DÜNYAYI VE DÜNYANIN MAL,

MÜLK VE SALTANATINI AŞAĞILAMIŞTIR

Allah'ın resûlü Sallallahu Aleyhi ve Sellem dünyayı ve dünya ziynetini, mal, mülk, para, saltanat, şan, şöhret gibi dünyalıkları elinin tersiyle itmiş ve bütün bunları aşağılamıştır.
Sehl b. Sa'd Radıyallahu Anh anlatıyor:
"Biz hac sırasında Zülhuleyfe'de Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraberdik. O birden, şiştiği için ayağı havaya kalkmış bir davar ölüsüyle karşılaştı. Bunun üzerine:
"Şu lâşenin, sahibine ne kadar değersiz olduğunu görüyor musunuz? Nefsimi elinde tutan Zâtı Zülcelâl'e yemin olsun ki, şu dünya, Allah yanında, bunun, sahibi yanındaki değersizliğinden daha değersizdi.. Eğer dünyanın Allah katında sivrisineğin kanadı kadar değeri olsaydı, kâfire ondan ebediyen tek damla su içirmezdi" buyurdu." (20)
Allah katında bu derece değersiz olan bir dünyayı, en değerli varlık yerine getirmenin izah edilir ve anlaşılır bir yanı var mıdır?
Bir başka hadisi şerifi de Ebû Hüreyre Radıyallahu Anh anlatıyor:
"Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki:
"Dünya mel'undur, içindekiler de mel'undur; ancak zikrullah ve zikrullah'a yardımcı olanlarla âlim veya müteallim olanlar hâriç." (21)
Dünyanın ve onun içindekilerin mel'un olduğu açık bir ifade ile bildirilmektedir. Zamanımızda birçoğumuzun düştüğü durum çok acı bir şekilde gözler önündedir. Allah'ın resûlü'nün mel'un dediği şeye biz dört elle sarılıyoruz. Sarılmakla kalmıyor, eşimizi, dostumuzu, mü'min kardeşlerimizi, bu mel'una değişiyoruz. Hatta imanımızı bu mel'una satıyoruz. Mel'una değer veriyor, inançlarımıza değer vermiyoruz.

RESÛLULLAH DÜNYAYI ELİNİN TERSİ İLE İTTİ

Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, dünyanın rahatını, saltanatını ve lüksünü elinin tersiyle itmiştir. Yolundan gidecek ümmetine, mü'min kardeşlerine de dünyayı ellerinin tersleriyle itmelerini tavsiye etmiştir. Resulullah ve Ashabı dünyayı reddetmişlerdir. Bunu anlatan bir olayı İbn Mes'ûd'dan dinleyelim.
İbn Mes'ûd Radıyalllahu Anh şöyle anlatıyor:
"Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına girdim. Onu bir hasır örgünün üzerinde uyurken buldum. Hasır, vücudunun açık olan yan taraflarında izler bırakmıştı.
"Ey Allah'ın resûlü!" dedim, "Sana bir yaygı temin etsek de hasırın üstüne sersek; onun sertliğine karşı sizi korusa!"
Allah'ın resûlü şöyle buyurdu:
"Ben kim, dünya kim?! Dünya ile benim misâlim, bir ağacın altında gölgelenip sonra terk edip giden yolcunun misâli gibidir." (22)
Biz mi daha akıllıyız yoksa Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem mi? O kendisini dünyada bir yolcu gibi görüyor. Devrinin bütün hükümdarları, lüks ve saltanat içinde yaşarken, kendisi sade bir yaşamı seçmiş, dünyanın rahatını ebedî âlemin rahatı için terk etmiştir. Ya şimdi onun ümmeti olma iddiasında olanlar... Ya onun varisi olma iddiasında olan ilim ehli... Siz kim ona varis olmak kim?! Dünyanın lüks ve saltanatı içinde ona varis olunmaz.

Resûllah:
"Dünya tatlı ve hoştur,
ondan sakının.”
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem defalarca dünyadan sakınmayı bildirmiştir. Biz de ısrarla sakınmayacağımızı haykırmakta, hâşâ âdeta Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e isyan etmekteyiz. Bir güzel insandan dinleyelim; Ebû Saîd Radıyallahu Anh anlatıyor:
"Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki:
"Dünya tatlı ve hoştur. Allah sizi ona vâris kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Öyleyse dünyadan sakının, kadından da sakının! Zira Benî İsrâil'in ilk fitnesi kadın yüzünden çıkmıştır." (23) Hadisi şerif bizi uyarırken, aynı paraleldeki bir âyeti kerîme de bizi uyarıyor. Geçmişte Musa Aleyhisselâm ile İsrailoğullarının yaşadığı hâdiseler, bize ders alalım diye bildirilmektedir. Mevlâ Teâlâ buyuruyor ki:
"Onlar da 'Sen bize peygamber olarak gelmeden önce de geldikten sonra da bize işkence edildi.' dediler. 'Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helâk eder ve onların yerine sizi yeryüzüne hâkim kılar da nasıl hareket edeceğinize bakar.' dedi." (24)
Hadisi şerifte dünyanın bize Allah tarafından varis kılınacağını, varis kılındıktan sonra, daha açık bir ifade ile dünyanın nimetleri bize verilecek ve sonra da bu nimetler karşısında ne durumdayız bakılacak ve ona göre hakkımızda hüküm verilecek. Eğer şükretmez ve verilen nimetin hakkını vermezsek, kesin olarak helâk olacağız. Bunun en güzel örneği âyeti kerîmede anlatılmaktadır.
Firavun İsrailoğullarına zulüm ve işkence ediyordu. Allah, İsrailoğullarını Firavun'un zulmünden kurtardı ve onlara dedi ki: "Şimdi sizi bu ağır işkence ve zulümden kurtararak büyük nimetlere kavuşturdum. Bakalım ne yapacaksınız, şükür mü edeceksiniz yoksa nankörlük edip eskiyi unutacak ve yine sapıtacak mısınız?" İsrailoğulları verilen nimetin kıymetini bilemedi ve sapıttı. Sonuç olarak hüsrana uğradı.
Aynı durum İslâm ümmetinin başında bulunmaktadır. Hadisi şerif ile âyeti kerîme birbirlerine tam mânası ile paralellik arz etmektedir. "Dünya tatlı ve hoştur, Allah sizi ona varis kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacak..." Eğer Resûlullah'ın yolundan gider ve Allahu Teâlâ'nın bir sinek kanadı kadar değer vermediği dünyaya biz de değer vermezsek, o zaman kazandık demektir. Allahu Teâlâ'nın sinek kanadı kadar değer vermediği bir şeye, biz hayatımız pahasına sarılır ve değer verirsek, o zaman isyan etmiş oluruz. Mevlâ'mızın değersiz dediği şeye biz (hâşâ) "Ey Rabbimiz! Sen değersiz diyorsun; ama biz seni dinlemiyor, onu değerli kabul ediyoruz." diyerek kendi sonumuzu hazırlıyoruz. Bugün bu durumu açık bir şekilde yaşamaktayız.

Resûllah’ın ağladığı
olaya biz gülüyoruz
Kâinatın Efendisi'nin ashabı gökteki yıldızlar gibidir. Bir insan yıldızlara ulaşabilirse, o güzel insanların makamına da ulaşabilir. Yıldızlara ulaşmanın imkânı yok, işte onun gibi de o güzel insanlara ulaşmanın mümkünü yoktur.
Büyük bir şahsiyet, Uhud şehitlerinden...
Bir gün Kâinatın Efendisi Medine'de gölgelik bir mekânda ashabı ile sohbet ediyor. Buradan sonrasını Hz. Ali Radıyallahu Anh'dan dinleyelim:
"Biz Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte otururken uzaktan Mus'ab b. Umeyr göründü; bize doğru geliyordu. Üzerinde, deri parçası ile yamanmış bir bürdesi vardı. Resûlullah onu görünce, Mekke'de iken giyim kuşam yönünden yaşadığı bolluğu düşünerek ağladı. Sonra da şunu söyledi:
"Gün gelip de sizden biri sabah bir elbise, akşam bir başka elbise giyse, önüne yemek tabaklarının biri getirilip diğeri kaldırılsa ve evlerinizi de halı ve kilimlerle Kâbe gibi örtseniz, o zaman nasıl olursunuz?" Orada bulunanlar dediler ki:
"O gün, biz bugünümüzden çok daha iyi oluruz. Çünkü hayat külfetimiz karşılanmış olacak, biz de ibâdete daha çok vakit ayıracağız."
"Hayır!" dedi Allah'ın resûlü, "Bilakis siz bugün o günden daha iyisiniz." (25)
O Mus'ab ki, Mekke'nin en zengin ailelerinden birinin çocuğu idi. Ailesi bir istediğini geri çevirmezdi. Rivayet edilir ki, uzun ve bakımlı saçlara sahipti, saçlarının bakım malzemesi uzak memleketlerden, ayağına giydiği terlikler bir başka yerden, elbiseleri de bir başka yerden getirilirdi. Yaşlısı ile genci ile bütün Mekke halkı Mus'ab'a hayrandı ve gıpta ile bakardı. O Mus'ab böyle bir hayatı bıraktı, yukarıda anlattığımız gibi maddî planda sefil bir hayatı tercih ederek, Allah ve Resûlü'nün yolunu seçti.
İşte gidilecek yol, Mus'ab'ın yoludur; Ebû Cehillerin, Karunların yolu değil...
Kâinatın Efendisi'nin dünyaya ve içindekilere karşı tavır ve bakışına baktıktan sonra bir de bugünümüz insanın tavır ve bakışına bakıldığında aklıselim sahipleri ne düşünüyor acaba?
Bir yanda Allah ve Resûlü'nün dünyaya bakışları, diğer yanda günümüz insanının dünyaya bakışı. Bu tavır ve bakış değişmezse, helâk yakındır. Çünkü Allah ve Resûlü'nün ak dediğine biz kara diyoruz, kara dediklerine de ak diyoruz. Bu açık bir isyandır, neticesi de lânetlenmektir. Allah gerçek mü'minleri korusun... (Amin)

Dipnotlar:
1–Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası İnkılap Hareketlerimiz, Emre Yayınları, 4. baskı, İstanbul 1995, s.163
2– Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası İnkılap Hareketlerimiz, Emre Yayınları, 4. baskı, İstanbul 1995, s. 143
3– Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası İnkılap Hareketlerimiz, Emre Yayınları, 4. baskı, İstanbul 1995, s. 165
4– Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası İnkılap Hareketlerimiz, Emre Yayınları, 4. baskı, İstanbul 1995, s. 143.
5– Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası İnkılap Hareketlerimiz, Emre Yayınları, 4. baskı, İstanbul 1995,s. 146
6– Said Nursi, Tarihçe–i Hayat, Sözler Yayınevi, s.132
7– Ülkü Müht. Mahfili 1952–1953, seneleri çalışma rehberi. Rap. Süha Selçuk Basımevi
8– Bilgi Locası Neşrıyatı, N.1, Kürtüncü Matbaası, Ankara, sh.74
9– Hikmet Tanyu, Tarih boyunca Yahudiler ve Türkler, Bilge Yayınevi, 1979 1. cilt sh.160
10– Hikmet Tanyu, Tarih boyunca Yahudiler ve Türkler, Bilge Yayınevi, 1979 1. cilt sh.160
11– Yusuf Suresi;111
12– Buharı, İ'tisam, 14; Müslim,İlim,6; İbn Mace, Fiten, 17; Ahmed b. Hanbel, 3/84.
13– Buharı, İ'tisam,14
14– Tirmizi, İlim, 5; İbn Mace, Fiten, 26; Ahmed b. Hanbel, 4/160; Darimi, Mukaddime, 26/246
15– Müslim, Fiten 19, (2889); Tirmizî, Fiten 14, (2177); Ebu Davud, Fiten 1, (4252)
16– İslâm Tarihi – Siret–i İbn Hişam Tercümesi, Tercüme: Hasan Ege, Kahraman Yayınları, İstanbul, c.3, s.264
17– Mektûbât–ı Rabbânî, 33. Mektup
18– Mektûbât–ı Rabbânî, 33. Mektup
19– Mektûbât–ı Rabbânî, 33. Mektup
20– İbrahim Canan, Kütüb–i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları (4110) (7247)
21– Tirmizî, Zühd 14, (2323); İbn Mâce, Zühd 3, (4112)
22– Tirmizî, Zühd 44, (2378)
23– Müslim, Zikr 99, (2742); Tirmizî, Fiten 26, (2192); İbnu Mâce, Fiten 19, (4000)
24– A'raf;7/129
25– Tirmizî, Kıyamet 36, (2478)



http://www.beyan.com.tr/arsiv/haziran2004/dosyamahmut.htm
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 16:58
Bu mesajı bildir   ord_prof üyenin diğer mesajları ord_prof`in Profili ord_prof Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
omer furkan su an offline omer furkan  
vehbi70 kardesim milliyetci de olsan kardesimsin !

401 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.09.2005
En Son On: 09.02.2007 - 10:56
Cinsiyeti: Erkek 
Selamun aleykum
RABBİMin selami üzerimize olsun..

Vehbi kardesim önecilikle burayi ikili bir tartımsa ortamina cevirmek istemem.. bu diger kardeslermin hakkına da mudahale olabilir..

milliyetciligin ana ogeleri üzerinde yukarda bir kac izah yapmissiniz ve kendi türk milliyetciligi anlayisinizi belirtmissiniz ben de bu fikirleri bugune kadar ogrenmis oldugum dini tarihi bilgilerim paralelinde kendime uzak gormus bulunuyorum.. neden uzak gordugumu de yukarda az cok ifade etmis bulunuyorum..

Ayrıca guzel kardesim yazınızda
biz diyoruz hebimiz kardeşiz...
siz kardeş kelimesini kullanmıyorsunuz bile... demisiniz
yukardaki yazılarımı da okursanız ben seni ve burdaki herkesi butun yazılarımda hep kardesim olarak adlandirdim.. düsüncelerin benim icin suni olabilir ama RABBİMe kulluk ediyor musun boynum kildan ince kalir.. ve dikkat edersen guzel kardesim yazında oldugu gibi biz ve siz ayrımı da yapmadım..tahmin edebiliyorum ben milliyetciyim deseydim beni de biz ifadesinin icine alacaktin.. cunku kendine yakın olarak addettigin ana olcu milliyetci mi deil mi ? ölcusu sanırım kardesim.

İkinci olarak benim alt kimlik uretme gibi bir cabam yok.. kendisini kürt olarak adlandiran 20 milyon insan oldugu soyleniyor.. sen galiba hic ben kürdüm diyen birisi gormedin ya da duymadin kardesim.. eger kürt olsaydım bunu ben soylerdim ama deilim..ve bu insanlar da kendi tarihlerini senin bahsettigin KURTlar diyarı olarak adlandirmiyorlar.. istersen bir de o kardeslerimizin tarih kitaplarını oku.. ve hem kürt diye bir topluluk olsun bu bizi neden rahatsiz etsin ki ? varsın o kardesimiz de kendisine kürt desin.. dikkat edersen burada sorun kürt veya turküm demek deil.. sorun bunu bir ideoloji edinmek kardesim!! İdeoloji edinmek.. türk milliyetciligi kürt milliyetciligi gibi.. yoksa binlerce toplulugun oldugu buyuk bir hakikattir.. ayrıca turk tarihi olarak adlandirdigin tarihi türkiyede okumus bir insan olarak cok acınası bır durum olarak goruyorum kardesim.. türkiyede oyle bir turk tarıhı anlatılır ki gencler anca lise yıllarına geldiginde dunyada farkli topluluklarında oldugunu ogrenır.. sanki butun insanlik orta asyadan gelmis gibi bir tarih cikar karsiniza.. bunu bizzat yasamis bir insanim cunku bu topraklarda okudum.. ve ALLAHa cok sukur ki farkli kitaplar da okuyunca binlerce toplulugun oldugunu örgendik..

kardesim benim icin türklügün veya kürtlügün bir onemi yok. Önemli olan alemlerin RABBİNE teslim olmus mu ? olmamis mi ? O na kulluk mu ediyor isyan mi ediyor ? benim icin önemli olan bu !! bu bana yeter baska kimlik aramiyorum.. bu arada dikkat et kardesim kendisini kürt olarak adlandiran insanları bile cok muteber kabul ettigin tarihi veriler ile kendi kimligin altına almaya calisiyorsun.. zaten sorun bu tur suni anakronik ( tarih sapması ) versiyonlarından kaynaklanıyor.. kimin tarihine guvenecegiz ?? kimin verilerine guvenecegiz ?? bir kriter var mi elimizde.. herkes kendi tarihini yazıyor.. yukarda da bahsettim daha dune kadar kesin olarak gorulen bircok tarihi veri yalanlanabiliyor.. cunku tarih asla masum deil ? tarihi insanlar yazar.. insan ise pek unutkandir..

tek krıter olabilir o da sahra kardesimizin de yaptıgı gibi ALLAH in kelami RASULULLLAHin sunnetini rehber edinmek.. kurani ve rasulun sunnetini suni turedi fikirler paralelinde deil kendi anlattikları ile okumak..

digerleri bu kriterlerin icinde erir gider.tipki akarsuyun üzerindeki köpük gibi

MÜSLÜMANIN HER ŞEYİ KANI IRZI VE MALI DİĞER MÜSLÜMAN ÜZERİNE HARAMDIR...(hadis sahih-i müslim)
ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır fazilet hissi insanda ALLAH korkusundandır...

Amenna ve saddakna ! ne guzel bir soz! İste bizi birlestirebilecek tek ölcü İcinde bidat bir kavram olmayan ALLAH ve rasulunun sözü..

Selam ve dua ile..
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 17:23
Bu mesajı bildir   omer furkan üyenin diğer mesajları omer furkan`in Profili omer furkan Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
RE:

38 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 09.02.2006
En Son On: 10.08.2006 - 16:07
Cinsiyeti: Erkek 
Alıntı
Orijınalı SaHRa

Selamün aleyküm...

.....

Öncelikle

milliyetcilik nedir?

"Irkcilik" ile "milliyetcilik" arasinda fark varmidir?

Islamin yasakladigi "irkcilik" anlayisi ile burdaki vurgulanan "milliyetcilik" arasindaki fark nedir (varsa) ?

Vatan ve millet sevgisi bir "milliyetcilik" anlayisini kapsar mi? degilse neden öyle algilanmaktadir?

Sanrim bütün mesele bu soruların temelinde yatmaktadır...

Zira "Sahihi Buhari" de "Kisi kavmini sevmekle suclanamaz" rivayeti gecmistir. O halde "kisinin kavmini sevemsi" ile "irkcilik duygusu" birbirinden cok farkli ve ayri kavramlardir ve onu "milliyetcilik" olarak algilamak elbette dogru degildir ..

Nitekim, Vasile bintu Eska'dan rivayet edildiğine göre babası (Eska) şöyle demiştir: "Ya Resulullah ırkçılık nedir?" diye sordum. Resulullah (s.a.v.): "Zulümde kavmine yardım etmendir" diye cevap buyurdu...

O halde öncelikle tartisilan bu kavramlarin üzerine durulmasi gerekmez mi?



Selam ve dua ile..


ALEYKÜM SELAM, KIYMETLİ KARDEŞİM TABİİKİ TARTIŞMANIN YÖNTEMİ BELİRTTİĞİNİZ ÖLÇÜLERDE VE YÖNTEMLERLE OLMALIDIR. DİKKAT EDERSENİZ KONU FARKLI MECRALARA ÇEKİLMEYE ÇALIŞILIYOR, İNANIN BU KASITLA YAPILIYOR, BİR MÜSLÜMAN KARDEŞİM YUKARIDA BAHSİ GEÇEN KONULARDAN NASIL KÖTÜ BİR ANLAM ÇIKARA BİLİYOR BUNU DÜŞÜNMEK LAZIM. MÜSLÜMAN TÜRK MİLLETİ İSLAMIN HİZMETKARIDIR DİYORUZ VE BUNUN İÇİN YARIŞIYORUZ BU KİMİN NİYE ZORUNA GİDER, BUNDAN NASIL FARKLI ANLAMLAR ÇIKARTILIR? IRKÇILIK İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİMİZ ZATEN ORTADADIR.TEKRAR EDİYORUM, BİZDEN KORKANLAR BİZİ BİLİRLER, BİZ ALLAHI (C.C.) ÇOK SEVİYORUZ VE ANCAK ONDAN KORKARIZ, BİZ ZALİME KARŞI SERT, MAZLUMA KARŞI YUMUŞAĞIZ. HİÇ BİR KINAYANIN KINAMASINDAN KORKMAYIZ ALLAHIN İZNİ İLE. ALLAHA EMANET OLUNUZ.
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 17:34
Bu mesajı bildir   SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
vehbi70 su an offline vehbi70  
Omarfurkan kardeşim.e.

919 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.01.2006
En Son On: 04.01.2015 - 20:05
Cinsiyeti: ----- 
VE ALEYKÜMSELAM Omarfurkan kardeşim...
RABBİMin selami üzerimize olsun...amin cümlemizin...
bak kardeşim...
5 konunun izahını sözlük anlamını verdim...
bunlardan miliyetcilik kelimesini açayım!!!
milliyetcilik millet kelimesinden türemedir...
millet demek bir den fazla insanlara millet denir...
burda millet demek bir ırk ı temsil manasında kullanmıyoruz...
yani topluluğa verilen ad olarak kullanıyoruz!!!
sonra şu konuda hem fikir olalım baştaki yazıda ırk cılığın ne ve kimlerin yapdığı yazılmış...
İSLAMDA takdir edersinki ırk yoktur!!!
kavim vardır...
lise öğrencisi değilim diyorsunuz...
bir yüksek okul mezunu olarak bu sözcük anlamlarını daha iyi bilmelisiniz!!!

ve biz kelimesini kullanmamdaki amacımda
yine yukardaki tartışma konusunda iki farklı görüş olduğu içindir...
türkçemiz taktir edersinki en eski dillerden olduğu için kelime lerde ekleme ve cıkarmalarda anlamları çok değişiyor...
(örnek)bizlerin milliyetcilik anlayışımızı hadis i şerifle belirtmeye çalıştım aşağıdaki gibi ...
siz hadis i şeriften ne anlam çıkardınız bilmiyorum???
MÜSLÜMANIN HER ŞEYİ KANI IRZI VE MALI DİĞER MÜSLÜMAN ÜZERİNE HARAMDIR...(hadis sahih-i müslim)
ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır fazilet hissi insanda ALLAH korkusundandır...
kardeşim burda kelime oyunlarını bırakalım!!!
ikili bir tartışma zemini yaratmayalım...
belirtdiğim beş kelimeden...
anlayışa göre sayfalarca yazı çıkar...
bak güzel bir sözle cevap vereyim yine!!!

yaşamak!bir ağac gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine bu hasret bizim!!!gül
sevgi saygı ve dua ile
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 18:52
Bu mesajı bildir   vehbi70 üyenin diğer mesajları vehbi70`in Profili vehbi70 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
mehmetdilsad su an offline mehmetdilsad  
milliyetçilik

1 Mesaj

Kayıt Tarihi: 21.10.2005
En Son On: 25.02.2006 - 14:50
Cinsiyeti: ----- 
selamün aleyküm,

'millet' kelimesinin kur'anî manasıyla şu zaviyedeki manası çatışıyor. kur'an'da 'millet'e tekabül eden topluluk din bağıyla birbirlerine bağlı olan fertlerden mürekkeptir. (ör. ibrahim milleti) müslümanın milleti islam ümmetidir dolayısıyla. eğer milliyetçilik diyerek ümmete olan sevgi-saygı ve muhabbet ifade ediliyorsa ne ala, fakat resulullah'ın (asm) ayaklarının altına aldığı kavmiyetçilik ise bu, bir yerlerde durup düşünmek icab eder. kavmiyetçiliğin islamda yeri yoktur. menfi milliyetçiliğin de. müslüman müslümanın kardeşidir. söylemlerimiz ırk eksenli olursa sair ırklardan din kardeşlerimiz için bir mana değeri taşımazlar. ('türk milliyetçiliği davasıyla zaman öldürmek müslüman için büyük kayıptır dolayısıyla) öyle konuşmalı ve öyle davalar gütmeliyiz ki, umum islam ümmetini alakadar etsin.. kelimeler ve kavramlar pek büyük ehemmiyet arz ediyor. selamlar..
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 19:14
Bu mesajı bildir   mehmetdilsad üyenin diğer mesajları mehmetdilsad`in Profili mehmetdilsad Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
abdullatif su an offline abdullatif  
Themenicon   

173 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 12.02.2006
En Son On: 22.01.2011 - 14:21
Cinsiyeti: Erkek 
neuzubillah burada bir doğru kelam edip, amaca vasıl olmak için, iyi bir kalemşör olmak lazım.
kahkaha kahkaha kahkaha
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 21:44
Bu mesajı bildir   abdullatif üyenin diğer mesajları abdullatif`in Profili abdullatif Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
utaniyorum su an offline utaniyorum  
RE: milliyetçilik

1942 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.04.2003
En Son On: 27.01.2007 - 02:21
Cinsiyeti: Erkek 
Alıntı
Orijınalı mehmetdilsad

selamün aleyküm,

'millet' kelimesinin kur'anî manasıyla şu zaviyedeki manası çatışıyor. kur'an'da 'millet'e tekabül eden topluluk din bağıyla birbirlerine bağlı olan fertlerden mürekkeptir. (ör. ibrahim milleti) müslümanın milleti islam ümmetidir dolayısıyla. eğer milliyetçilik diyerek ümmete olan sevgi-saygı ve muhabbet ifade ediliyorsa ne ala, fakat resulullah'ın (asm) ayaklarının altına aldığı kavmiyetçilik ise bu, bir yerlerde durup düşünmek icab eder. kavmiyetçiliğin islamda yeri yoktur. menfi milliyetçiliğin de. müslüman müslümanın kardeşidir. söylemlerimiz ırk eksenli olursa sair ırklardan din kardeşlerimiz için bir mana değeri taşımazlar. ('türk milliyetçiliği davasıyla zaman öldürmek müslüman için büyük kayıptır dolayısıyla) öyle konuşmalı ve öyle davalar gütmeliyiz ki, umum islam ümmetini alakadar etsin.. kelimeler ve kavramlar pek büyük ehemmiyet arz ediyor. selamlar..

Mehmet kardeşim ne kadar kısa,öz,ve bilgilendirici bir mesaj tebrik ederim.Demekki destan yazmadanda bir konu anlatılabiliyormuş.neden doğru tesbitlerle ikna olmak yerine eleştirmek için noktaları virgülleri sayıyoruz.Bence senin bu tesbitlerinin üzerine bir ekleme yapmak gerekse BU YAZI KAPAK OLSUN. demek kafidir.Selam ve DUA İLE......
Ekleme Tarihi: 22.02.2006 - 22:42
Bu mesajı bildir   utaniyorum üyenin diğer mesajları utaniyorum`in Profili utaniyorum Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
ord_prof su an offline ord_prof  
İslam Tek Millettir

93 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.02.2006
En Son On: 28.08.2006 - 11:06
Cinsiyeti: Erkek 
Vahiyden başka eğitim kaynağı kabul etmeyen her müslüman bilir ve inanır ki; Millet kavramı, Kur’an mektebinin nurlu kavramlarından bir kavramdır. Allah (c.c.) hayat mektebimiz Kur’an’da şöyle buyuruyor:

“Yahudi ve Hıristiyanlar, müslümanlara şöyle dediler: “Bizim dinimize girin ki, doğru yolu/hidayet bulasınız: (Habibim sen de ki): “Biz İbrahim’ın Hanif Milletindeniz. 0 hiç bir zaman müşriklerden olmadı.” (Bakara Suresi/135) Bu ayet-i kerimede geçen “Millet” kavramını izah etmeye gayret edelim.

MİLLET: esası lûgatte söyleyip yazdırmak veya ezbere yazmak manasına “İMAL” masdarıyla yani imlâ manasıyla alâkadar bir isimdir. (Hak Dini Kur’an Dili (M. Hamdi Yazır) C: 1, Sh: 483, İST/1971) İmam-ı Kurtubî (Rh.a.) “Millet” kavramı hakkında şöyle der: “Millet ve Şeriat aynı manadadır. Allah (c.c.)’nın kullarını yapmaya davet ettiği şeylere denir.“ (E1-Cami-u Li Ahkami’l Kur’an (İmam-ı Kurtubi) C: 2, Sh: 94, Mısır/1967) Şehristanî (Rh.a.) de şöyle der: “Din, Millet, Şeriat, Minhac ve İslam aynı şeylerdir. Fakat kavram olarak her birinin belli bir yönü vardır.” (El-Milel ven Nihal (Şehristani) e1-Feslu Milel ve Nihal: İbn-i Hazm’ın bihamişinde yani kenarında) C: 1, Sh: 46, Beyrut/1 975) Millet ile Din arasındaki fark; Milletin Allaha değil yalnızca Nebilere izafe edilmesidir. (El Müfredat-u Fi Garibi’l kur’an (Rağıb El İsfehani) Sh: 717, Kahire/ty.) Milet-i İbrahim, Millet-i Muhammed (S.A.V.) gibi. İmam-i Kurtubî (Rh.a) de şöyle diyor: “Millet, Allah (c.c.)’ın kullarını yapmaya davet ettiği şeylere, Din ise kulların Allah’ın emrinden yaptıklarına denir.” (E1-Cami-u Li Ahkami’l Kur’an (İmam-ı Kurtubi) C: 1, Sh: 94, Mısır/1967) Dikkat edilirse milletin bugün Türkçe’de kullanıldığı şekliyle “Ulus, ırk, kavm” ve yabancı dillerdeki “Nation” kelimeleriyle hiçbir alâkası yoktur. (Kur’anda Temel Kavramlar (Ali Unal) Sh: 132, İST/1986) Millet tamamen Din, Şeriat, Minhac ve Tarikat anlamına gelmekte olup, itikat edilen inanca göre isim alır. İslam Milleti, Küfür Milleti gibi. Esasen yeryüzünde iki millet vardır, üçüncü bir millet yoktur. İslam Milleti Küfür Milleti:

Millet, dindir. Çünkü dinin bir manası da millettir. (Hak Dini Kur’an Dili (M. Hamdi Yazır) C: 1, Sh: 90, İST/1971) İslam düşmanlarınca ortaya atılmış ve bazı müslümanlar tarafından kullanılmaya çalışılan “Millet ayrı, Din ayrı” sloganı tamamen saçma ve safsatadır. Şunu unutmayalım ki; Dini olmayanın milleti olmaz. Elbette ki, Millet olmayanın da dini olmaz.

İslam ulemasından Şevkani (Rh.a) şöyle diyor: “Millet; Allah-u Teala’nın kulları için peygamberleri vasıtasıyla bildirdiği şeriattır.” (Fethu’l Kadir El-Camiu Beyne Fenni Rivayeti ve Dirayeti Min İlmi Tefsir (Şevkani) C:1, Sh: 135, Mısır/1964) Dolayısıyla bir kişinin veya kavmin üzerinde bulunduğu sistem, yol, düzen onun milletidir. Kişinin üzerinde bulunduğu sistem İslam ise milleti İslam, yok üzerinde bulunduğu sistem gayr-i İslamî ise o zaman milleti küfürdür.

Kısacası Kur’an-ı ‘Kerim’e göre millet eşittir din, din eşittir millettir. Din hiç bir zaman “Ulus”, “Kavim”, “Irk” manasına gelmediği gibi, millet de “Ulus”, “Kavim”, “Irk” manasına gelmez. Millet kavramına dinin dışında ulus, kavim ve ırk manasını yüklemek kat’i bir dalalettir.



KAVİM VE MİLLET



Gerek “Millet” kavramı olsun ve gerekse “Kavim” kavramı olsun, Kur’an-ı Kerim’de ve Resulüllah’ın hadislerinde zikredilmişlerdir. Kur’an-ı Kerime ve hadis-i şeriflere göre kavimleri birbirinden farklı olanlar, aynı milletten olabilirler. Aynı milletten olanlar da farklı kavimlere mensup olabilirler. Bunun yanında aynı kavimden olup farklı milletten olanlar da olabilir. Örneğin bir kişinin kavmi Türk, milleti ise İslam, bir başkasının da kavmi Türk, milleti ise küfür olması şer’an mümkündür.

Şu bir hakikattir ki, bir insanın kavmi/ırkı milleti değildir. Milleti de kavmi değildir. Bu gerçeğe rağmen günümüzde; yanlış kullanılan kavramların başında, “Millet” kavramı gelir. Batılı sosyoloji uzmanlarının “Dil, Irk, Ortak Kültür ve Ortak Tarih” özelliklerine sahip insan topluluğunu “Nation” kelimesiyle ifade ettiği bilinmektedir. Bunun tabii sonucu olarak bazı çevreler; “Doktriner Milliyetçilik” adını verdikleri siyasi bir akımı başlatmışlardır. Genel olarak “Türk Milliyetçiliği” diye ifade edilen bu siyasi hareketin mahiyeti malumdur.

Millet, din manasındadır. Millet-i İslamiyye, Millet-i Yahudiyye, Milet-i Nasraniyye gibi!... (Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi (Abdi’l Latifi’z Zebidî C: 4, Sh:560, Ankara!! 976) Şanlı önderimiz Hz. Muhammed (SA.V.) bu konuda şöyle buyuruyor:

“Herkim İSLAM MİLLET’inden başka bir millet namına kasten yalan olarak yemin ederse, o kimse dediği gibidir.” (Sahih-i Buhari (İmam-ı Buhari) C: 2, Şh: 99, IST/1315)

Bu hadis-i şerifin şerhinde Ahmet Davudoğlu (Rh.a) şunları kaydediyor: “Hadis-i şerifde geçen “Millet” sözünden murad, dindir. Çünkü örfen millet sözünden: Allah-u Tcala’nın, Peygamberleri vasıtasıyla kullarına meşru kıldığı şey kasdedilir. Ancak mecazen batıl dinlerde ıtlak edilerek “KÜFÜR BİR MİLLETTİR” denilir; ve: “KÜFÜR DİNLERİNİN HEPSİ BİR YÖLDUR” nıanası kasdedilir. Millet kelimesi örfen hak dine mahsus olduğu için bazı kelam uleması ehl-i sünnetin mezhebini naklederken, “Milliler şöyle demiştir...” ifadesini kullanırlar.“ (Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi (Ahmed Davudoğlu) C: 1, sO: 429, İST/1877) Dikkat edilirse “Millet” kavramı kavmin yerine değil, dinin yerine kullanılmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’e göre “Millet” kavmin kendisi değil, aksine kavmin dinidir. Kur’an-ı Kerim’de “Millet” kavramı “Kavim” manasında kullanılmıştır. Hatta bir ayet-i kerimede “Kavim” ve “Millet” birarada kullanılmıştır. Hz. Yusuf (A.S)’m kıssası beyan edilirken; “De ki; size rızıklanacağınız bir yemek gelecek oldu mu, ben muhakkak onun ne olduğunu size daha gelmezden evvel haber veririm. Bu Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Çünkü ben Allah’a inanmaz bir KAVMİN MILLETİ”ni -ki onlar ahiret gününü inkar edenlerin ta. kendileridir- terkettim.” (Yusuf Suresi/37) hükmü beyan buyurulmuştur. Burada geçen “BEN İMAN ETMEYEN BİR KAVMIN MİLLETİNİ TERKETTİM” ibaresi, kavim ile milletin ayrı ayrı mahiyete sahip olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla “Türk Kavmi” vardır ancak “Türk Milleti/Şeriat!” yoktur Türk kavmine mensup olan insanlardan mü’min olanlar bulunduğu gibi olmayanlar da mevcuttur. Farklı dinlere tabi olmaları, onların “Türk Kavminden” olma özelliğini ortadan kaldıramaz. Çünkü insanlar “Hangi kavimden olacaklarına”, bizzat kendileri karar vermezler. Ancak herhangi milletten (dinden) olacakları konusunda irade beyan etme hakları vardır. Ya iman ederek “İslam Milletinden” olurlar veya inkar ederek “Küfür Milletine” geçerler.

“Her müslüman Türk’tür ve Türk de müslümandır” tekerlemesi, dünyanın en büyük safsatasıdır. İslam dinine göre “Türk Kavmi”, “Kürt Kavmi”, “Arap Kavmi”, “Fars Kavmi” vardır. Ancak İslam dinine göre “Türk Milleti”, “Kürt Mileti”, Arap Milleti”, “Fars Milleti” yoktur ve olamaz... Çünkü böyle bir durumda karşımıza “Türk Dini”, “Kürd Dini”, “Arap Dini” ve “Fars Dini” çıkar. Oysa ki biranda birden fazla hak dinin olması mümkün değildir. İslam coğrafyasında müslümanlar arasında “Türk Kavmi”, “Kürt Kavmi”, “Arap Kavmi”, “Fars Kavmi” gibi ibareleri yerine “Türk Milleti”, “Kürd Milleti”, “Arap Milleti”, “Fars Milleti” gibi ibareler kavmi dinin yerine geçirmeye çalışan müstevli kafirlerin zorlamaları neticesinde kullanılmaya başlanmıştır.

Elmalılı M. Hamdi Yazır (Rh.a) şöyle diyor: “Hukukî şahsiyetini tamamlamış ve faaliyete geçmiş bulunan millet; İslam şeriatı lisanında “Ümmet” mefhumuna tekabül eder. Emrullah Efendi merhum “Ümmet” kelimesinin “Ümmi” kelimesiyle ilgili olduğunu zannederek “Nation” tabirini, “Millet” diye ifade etmeyi tercih etmiştı. 0 zamandan beri ümmet mefhumu zayii edilmiş ve istihfaflı bir telakkiye maruz kalmıştır. (Istılahat Encümeninde) sönradan buluştuğumuz zaman; bu kelimenin “Ümm” veya “Ümmi” tabiriyle değil, “İman” tabiriyle alakalı bulunduğunu izah etmiş ve kabul ettirmiştim. Maatessüf geçmiş hatayı tashihe fırsat elvermeden Emrullah efendi vefat etmişti.” (Metalib ve Mezahib (M. Hamdi Yazır) Sh: 35, İST/1978) Görüldüğü gibi “Millet”, ortak bir itikada sahip olmakla birlikte, bir iman etrafında toplanmayan ferdlerin. durumunu beyan eder.... Her müslüman; İslam milletinin bir ferdidir. Eğer bir imama biat ederlerse “Ümmet” olarak anılırlar. Dünya üzerinde yüzlerce kavim vardır. Bu kavimlerin fertleri içerisinde “İslam Miileti”ne tabi olanlar bulunduğu gibi “Küfür Mileti”nden olanlara da rastlanabilir. Dolayısıyla yeryüzünde iki millet vardır. Birisi “İslam Milleti” diğeri de “Küfür Mileti’dir, Resül-u Ekrem (S.A:V.), Hz. Ebu Ducane’yi mezara koyarken “Bismillah!... Alâ Milleti Resulüllah” demiştir. (El Hidaye Şerhu Bidayetü’l Mübtedi (İmam-ı Merginani) C:1, Sh: 93, Kahire/1965) Hangi kavimden olursa olsun; her mümin mezara konurken aynı sözler tekrar edilir. Bu mahiyet iyi tefekkür edilmelidir. Bu noktada, “Efendim bugün “Millet” ıstılahı saptırılmış ve ırk anlamına kullanılmaya başlanılmıştır. Arap Milleti, Türk Milleti vs. gibi sözler kullanılmaktadır” şeklinde bir itiraza muhatap olabiliriz. Bu, itirazı yapanlar, zahiren haklıdırlar. Çünkü bir vakıa... Ancak mü’minler, kitap, sünnet ve Sahabe-i Kiram’ın icmaı ile sabit olan “Millet” ıstılahını, doğru olarak kullanmaya mecburdur1ar. (Fıkhi Meseleler.(Yusuf Kerimoğlu) C: 1, Sh; 159-161, İST/1988) Aksi halde kendi dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş olurlar. Şunu unutmayalım ki; Kur’an-î kavramları müstevli kafirlerin istek ve arzuları doğrultusunda kullananlar, kendi dinleriyle alay ednnlerdir.

Sonuç olarak müslümanların milleti; Kürt, Türk, Arap, Farş, Çerkez değil sadece ve sadece İslam’dır. Elbette ki kafirlerin de Milleti; Türk, Kürt, Arap, Fars, Çerkez değil sadece ve sadece küfürdür. Biz müslümanlara düşen görev; Kavim ile Millet kavramlarının arasındaki sınırı muhafaza etmektir. Yani kavmi millete, milleti de kavme karıştırmamaktır.



KÜFÜR KAÇ MİLLETTİR?





İslam, küfrün kaç millet olduğunu asırlar önce ortaya koymuştur. Çünkü İslam; hararet değil harekettir, hayal değil hayattır. Allah (c.c.) değişmez hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: ???Ey iman edenler! Yahudilerle Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır. Allah zalimleri hidayete erdirmez.” (El-Maide Suresi 5/51) Burada müminler Yahudi ve Hıristiyanlara karşı ebedi düşman oldukları konusunda uyarılmışlardır. Bilindiği gibi, dünyada Hıristiyan cepheyi Şeytan Amerıka, Yahudi cepheyi de Azazil/Şeytan İsrail temsil, etmektedir. Diğer tarafta Komünizmi temsil eden İblis Rusya ve yandaşları vardır: Bazı Bel’amlar yukarıdaki ayeti kerimeye hiyanet ederek İblis Rusya’nın korkusundan şeytan Amerika’yı destekleme ve sevme fetvasını ortaya atmışlardır. (Siyasette Olçü (Mehmet Kırkıncı) Sh: 42, İST/1977) Biz burada ulemaya müracaat ederek “Komünizmin korkusundan Kapitalizmin kucağında can verme, Kapitalizmin sömürüsünden Komünizmin çağrılarına uyma ve destekleme” fetvalarının merdudluğunu öğrenelim.

Yukarıdaki ayet-i kerimenin tefsirinde Nesefi (Rh.a) şöyle diyor: “Küfrün tek millet olduğuna Kur’an’dan bu ayet delalet etmektedir. Yani küfrün tek millet olduğunun delili bu ayettir.” (Tefsiru’n Nesefi (Nesefi) C: 1, Sh: 286, İST/1 984) M. Ali Sabuni de tefsirinde şöyle diyor: “Onlar müslümanlar üzerinde tek eldir. Onları küfür ve delalette dost edinmeyin. MİLLETİ KÜFÜR TEKTİR.” (Safvet-u Tefasir (M. Ali Sabuni) C: 1, Sh: 349, Mekke/1976) Bir küfrü başka bir küfre tercih etmek de küfürdür. KÜFÜR HER MEKANDA KÜFÜRDÜR. KÜFRÜN İYİSİ VEYA KABUL EDİLECEK BİR YANI VE YÖNÜ YOKTUR. Şehid Seyyid Kutub (Rh.a.) şöyle der: “Kim küfrü imana tercih eden baba ve kardeşlerini severse o müşrik olur.” (Fizilal-il Kur’an (Seyyid Kutub) C: 3, Sh: 1615, Beyrut/1 982) Müşrik olma tehlikesinden kurtulmak için; daima küfrün vahid/tek millet olduğunu bilerek ve inanarak hareket etmeliyiz. Aksi taktirde şirk denizinde yüzeriz.

Allah-u Teala ezeli ve ebedi hayat düstururnuz Kur’an-ı Kerimde şöyle buyuruyor: “Sen Yahudi ve Fhristiyanların MİLLETine tabi olmadıkça senden razı olmazlar. De ki, yol Allah’ın yoludur; Hidayettir/İslamdır. Sana gelen ilimden sonra onların heva ve heveslerine tâbi olursan, Allah’ın azabmdan seni koruyacak hiçbir dost ve yardımcı yoktur.” (Bakara Suresi 2/120) Bu ayette sureten hitab server-i kainatıdır, lakin murad; ümmettir. (Tefsir-i Zebedu’l Asar Belağat-u Nesar (Ahmed b. Abdullah) C: 1, Sh: 130, İST/1292) Burada dikkat edilecek başka bir husus; Yahudiler ve Hıristiyanlar anıldığı halde, “MİLLET” kelimesinin tekil olarak anılmasıdır. Yani onlar “tek millet” OLARAK KA BUL EDİLMİŞLERDİR. (Kelimeler Kavramlar (Yusuf Kerimoğlu) Sh: 129, İST/1983) Baki önderimiz Hz. Muhammed (SAV) bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: “Müslüman Kafir’e, kafir de müslümana mirasçı olamaz.” (Sünen-i İbn-i Mace Tercemesi (H. Hatiboğlu) C: 7, Sh: 426, İST/1’983) Şarih şerhinde: “KÜFÜR TEK MİLLETTİR” der. (Mirkatu’l Mefatih Şerh-u Mişkatu’l Mesabih (Aliyyül Kari) C: 3, Sh:388, Beymt/ty.) İbn-i Kesir (Rh.a.) yukarıdaki ayetin tefsirinde şöyle diyor: “Ayette Millet kelimesi tekil olarak geçiyor. Çünkü KUFUR TEK. MİLLETTIR. (Et-Tefsiru’l Kur’ani’l Azim (İbn-i Kesir) C: 1, Sh: 163, Beyrut/1969 -Ayrıca Türkçe tercemesinin falan cildinin falan sahifesı diyemeceğiz. Çünkü İbn-i Kesiri tefsirlerin kaba yapanlar, onu terceme ederlerken işlerine gelmeyen yerleri terceme etmemişlerdir. İşte yukarıdaki “KÜFÜR TEK MİLLETTİR” ilkesini terceme etselerdi; “ibn-i kesir Tercemesi/C:2, Sh: 524” diyecektik. Ne yazık ki, metne hiyanet ederek terceme etmemişlerdir. Bu Türkiye’deki terceme zincirinin tipik bir cinayetidir.) İsmail Bursevî (Rh.a.) de şöyle diyor: “Ayette Millet kelimesi tekil olarak zikredilmiştir. ŞÜPHESİZ KÜFÜR TEK MİLLETTİR.” (Ruhu’l Beyan Fi Tefsiri’l Kur’an (İsmail Bursevî) C: 2, Sh: 148, İST/1306) İmam-ı Kurtubî (Rh.a.) de şöyle diyor: “Ulema Cemaatından Ebu Hanife, Şafii, Davud ve Ahmed b. Hanbel bu ayete yapışarak “KÜFRÜN KÜLLİSİ TEK MİLLETTİR” hükmüne kail oldular.” (El Cami-u Li Ahkami’l Kur’an (İmam-ı Kurtubi) C: 2, Sh: 94, Mısır/kahire/1 967) 0 haide; Ey Müslüman! Batıya gitme batarsın, kuzeye dönme donarsın, Güneye meyillenme çatlarsın, doğuya yönelme patlarsın, hayat nizamı İslam’a gel; güneş gibi doğarsın.

Görüntüsü, rengi ne olursa olsun, ister Sosyalizm, ister Kemalizm, ister Kapitalizm, ister Demokrasi, ister Laiklik, ister Irkçılık, ister başka bir izm olsun fark etmez, ilahi dinin dışındaki bütün izmler tek bir millettir, millet-i küfürdür. (Millet, Milliyetçilik ve Irkçılık (Kemal Solak) Sh: 171, IST/1979) Aslında küfrün belli bir rengi yoktur KÜFÜR HER ÇAĞ VE MEKANDA BUKALEMUNDUR. İster adı kapitalizm olsun, ister Komünizm olsun, ister Kemalizm olsun, ister Sosyalizm olsun, ister Faşizm olsun, ister Demokrasi olsun, ister Laiklik olsun, ister sağcı olsun, ister solcu olsun, ister tağut olsun, ister Bel’am olsun, ister Cibt olsun hiç fark etmez, Rabbani Şeriat’ın dışıdakiler her çağ ve mekanda küfür milletini teşkil ederler. İbn-i Kayyim El Cevzi (Rh.a.) şöyle diyor: ???Küfür tek millettir. Küfrün menbaı tek olup, oda, iblistir.” (Medaricus Salikin Beyna Menazili İyyake Nebudu ve İyyake Nestein (İbn-i Kayyim El Cevzi) C: 1, Sh: 288, Beyrut/Birinci Tab. Darul Kütübül İlmiyye.) Bağnazlık çemberini parçalamaya çalışan Allame Tabatabai ise şöyle diyor: “Batılın kapıları muhteliftir. Her kapıda iblisin zürriyet ve kabilesinden bir şeytan vardır. Bu şeytanlar, insanlar cinsindeki şeytanlardır.” (El Mizah Fi Tefsiri1 Kur’an (Tabatabai) C: 14. Sh: 343. Kum/İran 1392) Şunu unutmayalım ki; her beşeri sistemin savunucusu bir şeytan hükmündedir. Daha doğrusu şeytanın tâ kendisidir.

Yeıyüzünde Allah’ın şeriatını bir kenara iterek insanların indi heva ve heveslerinden rneydana gelmiş beşerî ideolojilere insanları davet edenler, şeytanlardır. İnsanları komünizme davet eden de şeytandır, Kemalizm’e davet eden de şeytandır, Demokrasiye davet eden de şeytandir, laiklik ve liberalliğe davet eden de şeytandır. Dolayısıyla beşerî sistemlerin savunucu ve sunucuları şeytan olma noktasında birdirler. Tabii ki bu da küfrün tek millet olmasının tabii bir neticesidir.

Mezheb imamlarımız da küfrün vahid millet olduğunu haykırmışlardır. Hatta eğitim ve öğretimini dahi yapmışlardır. Hanefi ulemasından Molla Hüsrev (Rh.a) kendi kitabında Hanefi mezhebinin görüşü; “KÜFÜR TEK MİLLETTİR” der. (Durreru 1 Hukkam Fı Şerhı Furerı1 Ahkam Molla Hüsrev) C 1 Sh 216, İST/1258) Şafii ulemasından Seyyid Ulvi Seyyid Ahmed Essekafi (Rh.a.) de şöyle diyor: “Milletleri ayrı da olsa; kafir kafire varis olur. Şüphesiz küfür milletleri batılda tek millet gibidirler. Bu durum bizim ve Hanefi mezhebinin en esas olan görüşüdür.” (Haşiyet-ü Fethul Muin Terşihul Mustebdni (Essakafi) Sh: 281 Mısır/1311) İbn-i Kesir (Rh.a.) de şöyle diyor: “Küfrün tek millet olduğu konusunda; Hanefi, Şafii ve Hanbeli’ler birleşmişlerdir.” (Ettefsirul Kuranil Azım (İbn-i Kesir) C. 1. Sh: 163, Beyrut/1969) Görüldüğü gibi; rnezheb imamları küfrün tek millet olduğu konusunda ihtilaf değil, ittifak etmişlerdir.

“KÜFÜR TEK MİLLLTTİR” İLKESİ, KUR’AN VE SÜNNETTEN ÇIKARILMIŞ BİR İCMA-İ ÜMMETTİR.

Böylece küfrün tek millet olduğunu tesbit ettikten sonra akla peki müslümanlar kaç millettir? Suali gelmektedir. Müslümanlar; hem tek millet ve hem de tek ümmettirler. Allah (c.c.) hayat rehberimiz Kur’an’da şöyle buyuruyor: “Şüphesiz sizin bu ÜMMETİNİZ TEK BIR ÜMMETTİR. Ben de sizin Rabbinizim. 0 halde bana ibadet edin.” (Enbiya Suresi 21/92) Evet, KİYAMETE KADAR MÜSLÜMANLAR TEK ÜMMETTİRLER.



“MÜSLİM” VE “GAYR-İ MÜSLİM”

AYRIMI



“Küfür Tek Millettir” düsturunun gizlendiği, müminlerin kafirlere peşkeş çekildiği, müslüman-kafır ayrımının ortadan kaldırılmaya çalışıldığı ölümlü ve zulümle bir zaman diliminde yaşıyoruz. Şu hakikatı bilmekte fayda vardır: Doğruları doğru zamanlarda konuşmayanlar, doğru bir hayat yaşamaktan mahrum kalırlar.

Doğru zamanlarda konuşulamayan doğrulardan birisi de, “müslim” ve gayr-i müslim” ayrımıdır. İnsanları müslim/İslam’a teslim olan ve Gayr-i müslim/İslam’a teslimiyeti reddedenler olarak taksim edip isimlendiren Allah-u Teala’dır. Allah-u Teala değişmez hayat programımız Kur’an-ıKerim’de şöyle buyuruyor:

“İnsanları Allah’a davet eden, salih amel işleyen ve “şüphesiz ben müslümanlardanım” diyen kimselerden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet Suresi 41/33)

Dikkat edilirse müslümanlardan olmak, övülmüş ve övülmeye layık olan bir durumdur. İslam’a teslim olmayan ve müslümanlardan olmayı kabul etmeyenler de gayr-i müslimlerdirler. Yani kafirlerdirler. Akaid ulemasından Aliyyul Karı (Rh.a.) şöyle diyor: “İnsanlar iki kısımdır. Kafir ve Mü’rnin/müslüman. (Şerhul Emali (Aliyyiül Karı) Sh: 42, İST/1302) Evet, Müslim ve Gayr-i Müslim ayırımı, Rabbani bir ayırımdır. Allah-u Teala değişmez hayat mektebimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Muhammed Allah’ın Resulüdür. Onun beraberinde bulunanlar kafirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise merhametlidirler.” (Fetih suresi 48/29)

Şimdi bu taksimatı Rabbaniye’ye rağmen, “Müslim” ve “Gayr-i Müslim”, “Kafir” ve “Müslüman” şeklinde insanları sınıflandırıp taksim etmek doğru değildir” diyenler, şeksiz kafir olmuş olurlar. Esasen “İnsanları Kafir ve Müslüman şeklinde ayırmak ve şer bir harekettir” iddiasında bulunanlar, doğrudan doğruya Allah’a karşı Rabb’lık iddiasında bulunan iman mahrumlarıdır.

Yeryüzündeki insanların taksimatı konusnuda “Müslim” ve “Gayr-i Müslim” ayırımından vazgeçmek izmihlaldır. Tevhidi bir mantıkla tarih incelendiğinde görülecektir ki; Osmanlı Devleti’nin yıkılış sebeblerinin en mühimi, “Küfür Tek millettir” düsturu konusunda verilen tavizdir. Vakta ki Osmanlı devleti Kanunî Esasi çerçevesi dahilinde “Müslim” ve “Gayr-i Müslim” ayrımını ortadan kaldırdı, kendisi de ortadan kalkmaya, yok olmaya mecbur ve mahkum oldu. Dolayısıyla diyoruz ki; müslümanlar kendi hayatlarında “Müslim” ve “Gayr-i Müslim” ayrımına yani “Küfür Tek millettir”, “İslam Tek Millettir” düsturuna riayet ettikleri oranda İslamî hayata sahiptirler. Müslim ve Gayr-i Müslim ayırımını yapmayanlar, Allah’rn arzında Allah’ın dinini yaşama hakkını kaybederler. Çünkü böyle bir durumda kafirlerle müşterek bir hayatı kafirlerle paylaşma ve yaşama, başlı başına bir küfürdür. Bu böyle biline.

“De ki: Bizim günahımızdan siz mesul olmayacaksınız, sizin yaptığınızdan da biz sorumlu tutulmayacağız.” (Bakara Suresi 2/134)
Ekleme Tarihi: 23.02.2006 - 10:44
Bu mesajı bildir   ord_prof üyenin diğer mesajları ord_prof`in Profili ord_prof Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
ord_prof su an offline ord_prof  
Themenicon    KAFİRLER KÜFÜR’DE KARDEŞTİRLER

93 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.02.2006
En Son On: 28.08.2006 - 11:06
Cinsiyeti: Erkek 
KAFİRLER KÜFÜR’DE KARDEŞTİRLER



İslam dinine karşı savaşmada ve İslam’ın hayata hakimiyetini engellemede kafirler bir bütündürler. Kafirleri İslam’m karşısında bütünleştiren küfre dayanan itikadi kardeşlikleridir. Çünkü kafirler küfürde kardeştirler.

Kafirler arasında kalbi ve fiili bir bağlılık vardır. Allah-u Teala şöyle buyuruyon “Bilgisizler derler ki: “Allah, bize senin hak peygamber olduğunu söylese veya bir delil getirse ya.” Onlar kendilerinden öncekilerin söyledikleri şeyin aynısını söylediler. (Küfür ve İnadda) KALBLERİ BİRBİRİNE BENZEDİ. Biz gerçekleri bilmek isteyenlere ayetlerimizi açıkça beyan ettik.” (Bakara Suresi 2/118)

Dikkat edilirse önceki kafirlerle, sonraki kafirlerin tekrarladıkları küfür mesajı aynıdır. Çünkü kafirler küfrün mensublarıdır. Müslümanlar ile kafirler arasındaki ayrılık, din ayrılığıdır. Kafirlerin kendi aralarındaki din ayrılığı, müslümanlarla olan din ayrılıkları gibi değildir. Kafırlerin muhtelif olan dinleri batıl olma noktasında birdirler. (Feteva-i Hindiyye (Ş. Nizameddin) C: 6, Sh: 454, bulak/Mısır/13 10) Dolayısıyla kişi küfrün hangi çeşidi içerisinde olursa olsun, batıl dinlerden/ideolojilerden hangisine inanıyor olursa olsun, diğer kafirlerle batılda kardeştir.

3- 4- Nisa Suresi 4/76

İslam’a göre kafirler hem itikadî ve hem de amelî yönde birbirlerini destekleyen kardeşlerdir. Allah’ın ayetlerini red ve inkar etmede bütün kafirler birleşirler. Allah-u Teala değişmez hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz ki onlar, ayetlerimizi inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlerdir. İşte Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerinedir.” (Bakara Suresi 2/161)

Evet, insanların Allah’a ve Allah’ın hükümlerine karşı isyan etmeleri, küfrün varlık ve sağlık sermayesidir. Dolayısıyla kafirler; Allah’a ve Allah’ın hükümlerine karşı gelme küfründe lanete uğramış kardeşlerdir.

Kafirlerin tağut yolunda savaşmaları, küfürdeki kardeşliklerinin en bariz alametidir. Allah-u Teala ezelî ve ebedî hayat programımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“İman edenler (İslami hayat sistemi edinenler) Allah yolunda savaşırlar, küfredenler (beşeri ideolojileri hayat sistemi edinenler) de tağut yolunda savaşırlar; öyleyse Evliyauşşeytan/şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli düzeni pek zayıftır.” (Nisa Suresi 4/76 ) Bu ayet-i kerimenin ışığında günümüz insanlarının durumlarını incelediğimizde şu hakikata şahid oluruz: İslam dininin “devlete” hükmetmesine karşı çıkarak devlet otoritesinin İslam’a hizmet etmesine müsaade etmeyen laik solcular ile laik sağcılar hayvanlaşmada eş, küfür de ise kardeştirler.

Kafirlerin heva heveslerinden kaynaklanan dinleri sayısızdır. Ancak hepsi de batıl olma noktasında birdir. (El-Faslu Fil Mileli Ve’l Nihal (İbn-i Nazım) C: 1, Sh: 48-49, Beyrut/1975) Bu nedenle hayat sahnesinde mücadele meydanında kafirler hakkın karşısında birleşirler. Çünkü hepsinin de güvenip dayandıkları kendileri gibi olanlar insanlardır. Yani kafirlerin dayanakları ölmeye ve yok olmaya mahkumdurlar. Bü münasebetle kafirlerin küfürdeki kardeşliklerini müşterek itikad ve amellerinde görmek her an mümkündür. Şunu unutmayalım ki günümüz İslam coğrafyasını istilâ etmiş bulunan sağcı ve solcu kafirlerin müşterek putları, demokrasidir. Laiklik ise; demokrasi putu üzerinde örtaklık kurmuş olan sağcı ve solcuların müşterek sesidir.

Bazıları, şunu iddia edebilir: “Kafirler kendi aralarında da kavga ve kargaşa içerisindedirler. Nasıl oluyor da bunlar küfürde kardeş oluyorlar?” Evvela şunu bilmekte fayda vardır: Kafirlerin kendi aralarındaki kavga ve kargaşalar, heva ve heveslere tapma konusundaki kardeşliklerine engel teşkil etmez. Bakınız bu konuda Allah-u Teala şöyle buyuruyor:

&#8220aglaHabibim) Sen, kendilerine kitab indirilmiş olanlara, bütün delilleri göstersen yine de senin kıblene yönelmezler. Sen de onların kıblesine yönelmezsin. Onlarm bir kısmı da diğer bir kısmının kıblesine yönelmezler. Sana gelen ilimden sonra onların hevalarına uyarsan, şüphesiz zalimlerden olursun.” (Bakara Suresi 2/145)

Dikkat edilirse birbirlerinin kıblelerine uymayan kafirlerin ortak birleşme noktaları, heva ve heveslerine tapmaları, başkalarını da kendi heva ve heveslerine tapmaya mecbur ve mahkum etmeye kalkışmalarıdır. Sonuç olarak kafirler Ehsen-i Takvim mertebesinden Esfel-i Safilin mertebesine inip hayvanlaşmada eş, küfür de ise kardeştirler. Müslümanlar ise Ehsen-i Takvim mertebesinde kalmayı muhafaza ederek insanlıkta eş, imanda ise kardeştirler.



KAFİRLER BİRBİRLERİNİN

DOSTLARIDIR



Müslümanların dostlukları imana dayandığı gibi kafirlerin dostlukları da küfre dayanır. Çünkü küfür; kafirlerin hayat kaynağıdır. Yani Allah-u Teala’yı inkar edip hükümlerini reddetmeye kafirler birbirlerine ortaktırlar. Kafirler arasındaki ayrılık, itikadi değil, ameldir. Kafirlerin amelleri birbirlerinden farklı da olsa, itikad nokta-i nazarında birbirlerinin dostları oldukları nassı Kur’an ile sabittir. Nitekim Allah-u Teala değişmez hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Kafirler de birbirlerinin dostlarıdır. (Ne onlar size, ne de siz onlara varis olamazsınız.) Eğer siz bunu yapmazsanız, yeryüzünde bir fitne ve fesad-ı kebir olur.” (Enfal suresi 8/73)

Görüldüğü gibi itikad nokta-i nazarında kafırlerin durumu incelendiğinde görülecektir ki kafırler, İslam’ın karşısında bir bütündürler. Kafirler, vahy ile çelişen ve çatışan anayasa metinlerini sevme ve savunma konusunda rnüttefiktirler.

Küfür milletleri, Allah’ı inkar ve batılın üzerinde birleşmeleri hasebiyle tek bir millet gibidirler. Onların kendi aralarındaki ihtilaf, İslamdaki mezheblerin ihtilafı gibidir. (Esna’l Metalib Fi Şerhi Ravdet- Talib (Şeyhul İslam Ebi Yahya Zekeriya El-Ensari) C: 4, Sh: 16, Beyrut/ty.)

Mutlak müctehidlerden İmam-ı Şafii (Rh.a.) şöyle diyor: “Allah-u Teala kendilerini Resulüllah (S.A.V.) vasıtasıyla kurtarmadan önce kafirler; bütün ayrılık ve ihtilaflarına rağmen,”EL KÜFRÜ BİLLAH”da ve Allah’m razı olmadığı amelleri icra etmede birleşiyorlardı. “ (Er-Risale (İmam-ı Şafii) Sh: 11-12, Beyrut/1358)

Nitekim günümüzde de Allah’ın hakimiyetini reddetmede ve milletin hakimiyetini esas almada sağcılar ve solcular bir ve beraberdirler. Yani Allah’ın hakimiyetini hiçe sayma konusunda solaklar ve salaklar tam bir ittifak içerisindedirler.

Evet, yaşantıları birbirlerinden farklı da olsa, kafirlerin itikaddaki birleşme noktaları birdir. 0 da Allah-ı ve Allah’ın kanunlarını red ve inkar etmedir. Farklı olan amellerinin de tek bir ortak özelliği vardır. 0 da Allah’ın rızasına dayanmamalarıdır. Dolayısıyla kafirler, itikadî ve amelî alanda hududullahı aşma konusunda ortaktırlar.

Kafirlerden müslümana dost olmadığı gibi, müslümanlardan da kafirlere dost olmaz. Çünkü müslümanın müslümandan başka dostu yoktur. Kafirin de kafirden başka dostu yoktur.

İman ve amelleri müslümanların iman ve amellerinin karşıtı olanlar, müslümanlardan değillerdir. Tabii ki müslümanlardan olmayanlar, kafirlerden olurlar. Bu konuda en güzel örnek Nuh (A.S.) ile oğlunun durumudur. Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber veriyor:

“Nuh Rabbine dua edip şöyle dedi: “Ya Rab! Elbette oğlum, benim ailemdendir. Senin vaadin haktır, onu yerine getirirsin. Sen hakimlerin hakimisin.” (Hud Suresi 11/45)

“Allah şöyle buyurdu: “Ey Nuh! 0, senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir amel sahibidir. 0 halde bilmediğin bir şeyi benden isteme. Seni, cahillerden olmaktan menederim. “ (Hud Suresi 11/46)

Bu ayet-i kerime bize göstermektedir ki mümin ile kafir arasındaki velayet kesilmiştir. (Envaru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil (Allame Kadı Beyzavi) C: 1, Sh:

564 İST/1 285) Şu da bir hakikattır ki dindeki ittifak, nesebdeki ittifakdan daha kuvvetlidir. (E1-Cami-u Li Ahkami’l Kur’an (İmam-ı Kurtubi) C: 9, Sh: 46,Kahire/1967) Dinleri birbirlerinden ayrı olanları başka birşey kendilerini birleştiremez. Dine dayanmayan birliktelikler, sahte birlikteliklerdir. Ve yok olmaya mahkumdurlar.

İslam’a göre insanlar; Evliyaullah ve Evliyauşşeytan olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Bunları tanıdıktan sonra aralarını ayırmak gerekir. Velayet/dostluk, Adavet/düşmanlığın zıddıdır. Velayet’in aslı yakınlık ve muhabbettir. Adavet’in aslı ise uzaklık ve buğzdur. (El-Furkan Beyne Evliyai’r-Rahman ve Evliyai’ş-Şeytan (İbn-i Teymiyye) Sh 4-5 Mısır/1322) Kafirlerin arasındaki velayet/dostluk, itikad ve amellerin yakınlığı ve ayniliği münasebetiyledir. Şu bir hakikattır ki, itikadî ve amelî yönde birbirlerine yakın olmayanların arasında velayet/dostluk tahakkuk etmez. Aralarında velayet (dostluk) tahakkuk edenler, itikad ve amelde birleşenlerdir.

Kafirler için küfür caddesinin sağında veya solunda olmak, birleşmeye ve dost olmaya engel değildir. Çünkü küfür caddesinin sağında ve solunda yürüyenlerin arasında hiçbir fark yoktur. Her iki tarafin da üzerinde bulundukları cadde, sırat-ı müstakimin dışındadır. Şunu unutmayalım ki; Kapitalizm putuna tapanla, demokrasi putuna tapanın arasında herhangi bir fark olmadığı gibi kumar oynayan kafir ile zina eden kafirin arasında da herhangi bir fark yoktur.

Bu asrımızda kafirlerin dostlukları müesseseleşmiştir. Bilindiği gibi, bu fani dünyada “Birleşmiş Milletler Teşkilatı” adında bir kurum vardır. “Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın hakiki ismi, “Birleşmiş Kafirler Teşkilatı’dır; Çünkü Birleşmiş Milletler Teşkilatının temeli İslam dinine değil, tamamen insanlar tarafından uydurulmuş beşer kaynaklı batıl ve atıl dinlere dayanmaktadır. Dolayısıyla Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nı dost edinip kendisiyle itikadî ve amelî ittifakların içerisine girenler; İslam milletinden değil, küfür milletindendirler.

Birleşmiş Milletler Teşkilatı; Enternasyonal küfür mafyasıdır. Birleşmiş Milletler Teşkilatı’na giren veya girmeyi savunan ferdler ve topluluklar, enternasyonal küfür mafyasının tabii üyesidirler. Müslümanlara düşen görev; Birleşmiş Kafirler Teşkilatı’na girmek değil, aksine birleşmiş kafirler teşkilatı karşısında tek ümmet haline gelmektir. Şunu unutmayalım ki, biz müslümanlar karşımızda tek millet haline gelmiş küfür cephesine karşı tek ümmet olduğumuzu ortaya koymazsak, fitne iktidar olur ve yeryüzünde büyük bir fesad meydana gelir. Günümüz İslam coğrafyasında huküm sürmekte olan Demokrasi, laiklik, krallık, liberallik gibi fitnelerin iktidarlarının ayakta kalmalarına vesile olan; tek ümmet haline gelmeyen müslümanlardır. Bakınız bu konuda İslam ulemasından Zemahşeri (Rh.a.) şöyle diyor: “Müslümanlar şirk karşısında tek el haline gelmezlerse, şirk hakim olur ve fesad da ziyadeleşir.” (Tefsiru Keşşaf (Zemahşeri) C: 2, Sh: 240, Beyrut/1 947) Hakim olan şirk iktidarının yıkılmasını ve fesadın ortadan kalkmasını arzu eden müslümanlar, biran önce tek ümmet haline gelmelidirler. Tabii ki küfür cephesi karşısında tek ümmet haline gelen müslümanlar, kafirlerin sadece kafirlere dost olduklarını da göstermiş olurlar.

Şu bir hakikattır ki mümin ile kafir arasında velayet, yardımlaşma ve veraset bakımından hiçbir bağ yoktur. Yalnız kafir ve fasıklarla, idarei maslahat yapmak caizdir. Bu Allah (c.c.)’ın haram kıldığı velayet ve dostluğun içerisine girmez. Onlara velayet hakkı tanımak sevip dost edinmek başka şeydir. İdare-i maslahat etmek, başka şeydir. Çünkü Resulüllah (S.A.V.) şöyle buyuruyor: “Bir kavme karşı yüzümüz gülse de kalblerimiz onlara lanet eder.” Bazı alimlere göre kafir ve müşriklerle idare-i maslahat yapmak, müslümanlara zarar vermemek ve İslam’a aykırı olmamak şartıyla caizdir. Bu dostluk ve idare-i maslahatçılık, adam öldürme, hırsızlık yapma ve yalan şahitliğe sebeb olursa, elbette caiz değildir. Şunu unutmayalım ki; kafirleri dost edinmek, sevmek ve meyletmek İslam’da haramdır. (Revaiu’l Beyan Tefsiru’l ayati’l Ahkamı Mine’l Kur’an (M. Ali Sabuni) C: 1, Sk: 404, Beyrut/ty.)

Sonuç olarak kafirlerin birbirlerinin dostları oldukları hususunda hiçbir tereddüt yoktur. Müslümanlar her halükarda kafirlerin dostluklarından kaçınmakla mükelleftirler. Allah-u Teala değişmez hayat programımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz, iman üzerine küfrü tercih edip seviyorlarsa, onları dostlar edinmeyiniz. Sizden kim, onları dost edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir.” (Tevbe Suresi 9/23)

Evet, İslam’dan başka bir din (nizam, sistem) aramak kabul olunmamakla birlikte nasıl ki safi bir hüsran oluyorsa, tıpkı bunun gibi müslümanlardan başka dost aramak da safi hüsrandır. Kısacası “Kefertü Billahı” diyen veya Allah’a iman etmekle birlikte başkalarının hakimiyet gücüne temessük eden kafir ve müşrilderin mekanları ve amelleri ayrı ayrı da olsa yine İslam karşısında ve Allah-u Teala’nın nefret ettiği amelleri konusunda bir ve beraberdirler.



KAFİRLERİ DOST EDİNEN

KAFİRLERDENDIR



İslam’a göre dostluk; itikadi ve ameli bir eylemdir. Kişi kalben sevdiğini amelen ispatlar. Küfür üzere karar kılmış kafirleri sevip dost edinmek, kalbî ve fiilî olarak kafirlere teslim olmak demektir. Esasen müminleri bırakıp kafirleri dost edinmek, kafirliktir. Allah-u Teala değişmez hayat mektebimiz Kuran-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Müminler, müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa artık Allah’tan ilişiği kesilmiş olur. Meğer ki, onlardan gelecek bir tehlikeden dolayı takiyyede bulunasınız. Allah size kendinden korkmanızı emrediyor. Nihayet dönüş Allah’adır.” (Ali İmran Suresi 3/28)

“De ki: İçindekileri gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir.” (Ali İmran Suresi 3/29)

Müfessirin ulemadan Allame Kadı Beyzavî (Rh.a.) bu ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle diyor: “Eğer kalblerinizde kafirlere karşı bir sevgi ve dostluk meyli varsa, onu saklasanız da, açığa vursanız da Allah bilir. Zira göklerde ve yerde olan herşeyi bilen Allah, elbette, sizin gizlinizi de aşikârınızı da bilir. Ayrıca o, kafırlere dost olmanızı yasaklamamıza rağmen, yine de siz bundan vazgeçmezseniz, sizi cezalandırmaya da kadirdir.” (Envaru’t Tenzil ve Esraru’t Te’vil (Kadı Beyzavi) C: 1, Sh: 200-201, İST/1285) Evet, kafirleri dost edinmek; hem dünyevî ve hem de uhrevî cezaya çarpılmaya sebebtir. Çünkü kafirlerin dostluğu, imanı beraberinde götüren bir felaket ve helakettir.

Kafirlerin karaltısını, ordusunu, techizat ve kuvvetini çoğaltan kişi kafirlerdendir. Velev ki, bu kişi alnını secdeden kaldırmayan birisi olsun. Bilerek ve inararak kafirleri dost edinip kuvvetlendirenler, daire-i İslamdan çıkıp kafir olanlardır.

Kafırleri dost edinmek, tevhid akidesiyle çatışan ve çelişen bir durumdur. Müminleri bırakıp başkalarını dost edinenler, Allah-u Teala’nın hududlarını ihmal edip emir ve nehylerini hiçe saydıkları için İslam halkasını kendi boyunlarından çıkaran kafirlerdir. (Feyzu’l Kadir Şerhu Camiu’s Sağir (Menavi) C: 6, Sh: 111, Beyrut/ty.) Şunu unutmayalım ki; kafırlerin dostluğu, mümin ile küfür arasındaki riddet köprüsüdür. Yani mürtedlik köprüsüdür. Dolayısıyla diyoruz ki; kafirleri itikaden ve amelen dost edinenler, riddet köprüsü üzerinden küfre intikal edenlerdir. Allah-u Teala hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dostlar edinmeyin. Siz, onlara sevgi yolluyorsunuz; halbuki onlar, Kur’an’dan size geleni inkar ettiler. Rabbiniz olan Allah’a iman ediyorsunuz diye, sizi ve peygamberi (Mekke’den) çıkarıyorlardı. Eğer sizler, benim yolumda ve rızam uğrunda cihad için çıktınızsa, (düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dost edinmeyin.) Siz, sevgi göstererek, onlara sır veriyorsunuz; halbuki ben, sizin gizlediklerinizi de, açıkladıklarnızı da hep bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, artık hak yolun ortasından sapmıştır.” (Mümtehine Suresi 5/1)

Müfessirin ulemadan Konyalı M. Vehbi (Rh.a.) bu ayeti kerimenin tefsirinde şöyle diyor: “Bu ayette Hak ile murad; Kur’an ve din-i İslamdır. Yahut Resulüllah’tır. Kafirler bunların hepsine küfretmişler ve küfr-ü dalali terkle hak olan peygamberin getirdiği Kur’an’a iman edenleri imanlarından dolayı düşman saymışlar ve yurtlarından çıkarmışlardır. Küfürle iman pençe pençe daima çarpışmaktan hiçbir zaman hali kalmamış ve ila yevmilkıyam da çarpışacaklardır. Binaenaleyh; kafirler müslümanlara husumet ederek yurtlarından çıkarırlar ve her zaman da çıkarmak isterler. Müslümanların da dinlerini, ırz ve namuslarını ve memleketlerini muhafaza için onları düşman bilerek daima mukabele-i bilmisilde bulunmaları vazife-i diniyeleri icabındandır. Allah yolunda mücahede; ibadet olup kafirlere muhabbet ise kabahat olduğundan ikisinin bir yerde bulunması caiz olamaz.” (Hulasatü’1 Beyan Fi Tefsiri’l Kur’an (Mehmed Vehbi) C: 14, Sh: 5871-5872, İST/1960) Esasen kafirlere kalbî muhabbet; hem imanı ve hem de imanın meyvesi olan cihadı bozan bir pisliktir. Kafirlerin muhabbetinin girdiği bir kalbde iman duramaz.

Allah-u Teala değişmez hayat düsturumuz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Yahudilerle Hııistiyanları dost edinmeyin. Onlar, birbirlerinin dostlarıdır. İÇİNİZDEN KİM ONLARI (YAHUDİ VE HIRİSTİYANLARI) DOST EDİNİRSE, 0 DA ONLARDANDIR. Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.” (Maide Suresi 5/51) Bu ayet-i kerime bize açıkça göstermektedir ki; kafirleri dost edinen kafirlerdendir.

Bu dünyada kalben kafirleri sevenler, kafirlerdendirler ve ahirette de ceza ve azab yönünde onlarla beraberdirler. Çünkü müslümanın kafiri dost edinmesi küfürdür. (Fethu’l Kadir Beyne Fenni Rivayeti ve Dirayeti Min İlmi Tefsir (Şevkani) C: 2, Sh: 51, Kahire/1964) Her kim kafirleri dost edinme küfrünü bilerek ve inanarak işlerse şüphesiz kafirlerdendir. Her müslüman şunu çok iyi bilmelidir: Ayıdan post, kafirden de dost olmaz. 0 kafirlerin dostluğunu müminlerin dostluğuna tercih edenler, müslümanlardan değil, kafirlerden kendilerini saymalıdırlar.

http://www.hicretonline.com/Kufur%20Tek%20Millettir/Ucuncu%20Bolum%20Kafirler%20Kufurde%20Kardesdirler.htm
Ekleme Tarihi: 23.02.2006 - 10:46
Bu mesajı bildir   ord_prof üyenin diğer mesajları ord_prof`in Profili ord_prof Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  

38 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 09.02.2006
En Son On: 10.08.2006 - 16:07
Cinsiyeti: Erkek 
S.A. BİZİM ANLATMAYA ÇALIŞTIĞIMIZ KONULAR İLE SİZİN BAHSETTİĞİNİZ KONULAR ÇOK FARKLI, BİZ KAVRAMLARDAN BAHSETMİYORUZ,MİLLET KELİMESİNİN KÖKÜ, KÖKENİ NİYE KARIŞTIRILIYOR ANLAMADIM. BİZİM YAZDIKLARIMIZA BİR BAKIN, BİRDE AŞAĞIYA EKLEYECEĞİM YAZIYI OKUYUN.ÇELİŞİP ÇELİŞMEDİĞİNİ BELİRTİN. ALLAHA EMENET OLUNUZ.

Dördüncü Mes'ele: Müsbet milliyet, hayat-ı içtimaiyenin ihtiyac-ı dâhilîsinden ileri geliyor; teavüne, tesanüde sebebdir; menfaatli bir kuvvet temin eder; uhuvvet-i İslâmiyeyi daha ziyade teyid edecek bir vasıta olur.

Şu müsbet fikr-i milliyet İslâmiyet'e hâdim olmalı, kal'a olmalı, zırhı olmalı.. yerine geçmemeli. Çünki İslâmiyet'in verdiği uhuvvet içinde bin uhuvvet var; âlem-i bekada ve âlem-i berzahta o uhuvvet bâki kalıyor. Onun için uhuvvet-i milliye ne

(Orjinal Sayfa345)

kadar da kavî olsa, onun bir perdesi hükmüne geçebilir. Yoksa onu onun yerine ikame etmek; aynı kal'anın taşlarını, kal'anın içindeki elmas hazinesinin yerine koyup, o elmasları dışarı atmak nev'inden ahmakane bir cinayettir.

İşte ey ehl-i Kur'an olan şu vatanın evlâdları! Altıyüz sene değil, belki Abbasîler zamanından beri bin senedir Kur'an-ı Hakîm'in bayraktarı olarak, bütün cihana karşı meydan okuyup, Kur'anı ilân etmişsiniz. Milliyetinizi, Kur'ana ve İslâmiyete kal'a yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müdhiş tehacümatı def'ettiniz, tâ (MAİDE 54) âyetine güzel bir mâsadak oldunuz. Şimdi Avrupa'nın ve firenk-meşreb münafıkların desiselerine uyup, şu âyetin evvelindeki hitaba mâsadak olmaktan çekinmelisiniz ve korkmalısınız!

Cây-ı dikkat bir hal: Türk milleti anasır-ı İslâmiye içinde en kesretli olduğu halde, dünyanın her tarafında olan TÜRKLER ise Müslümandır. Sair unsurlar gibi, müslim ve gayr-ı müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede Türk taifesi varsa, Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan TÜRKLER, Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi). Halbuki küçük unsurlarda dahi, hem müslim ve hem de gayr-ı müslim var.

Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et! Senin milliyetin İslâmiyetle imtizaç etmiş. Ondan kabil-i tefrik değil. Tefrik etsen, mahvsın! Bütün senin mazideki mefahirin, İslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefahir, zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği halde, sen şeytanların vesveseleriyle, desiseleriyle o mefahiri kalbinden silme!
Ekleme Tarihi: 23.02.2006 - 11:17
Bu mesajı bildir   SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
nursuz su an offline nursuz  

227 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.01.2006
En Son On: 06.05.2007 - 21:00
Cinsiyeti: Erkek 



Bu mesaj 1 kez ve en son nur_66 tarafından 23.02.2006 - 17:30 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 23.02.2006 - 17:15
Bu mesajı bildir   nursuz üyenin diğer mesajları nursuz`in Profili nursuz Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
nursuz su an offline nursuz  
RE: vehbi70 kardesim milliyetci de olsan kardesimsin !

227 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.01.2006
En Son On: 06.05.2007 - 21:00
Cinsiyeti: Erkek 
[quote]Orijınalı omer furkan

Selamun aleykum
RABBİMin selami üzerimize olsun..

------------------------------------

istersen bir de o kardeslerimizin tarih kitaplarını oku........

--------------------------------------------

kardas hangi kitabtan bahsediyorsun...tarihi olmayanin kitabi mi olur...kendilerine kürt demesiden rahatsiz olmuyoruz sadece bölücülük yapmasinlar....kardes gibi yasayalim..


Haz bulduk vatanin tasalarinda,
Makam istemeyiz, dertler bizimdir.
Bas eGme yok, Türk,ün yasalarinda,
Zulme karsi duran mertler bizimdir.
Millete adandik, dönek deGiliz.
Kolayca bükülür bilek deGiliz..
Bir kapiya baGli köpek deGiliz.
DaGlarda teröre kendini siper eden mehmetcikler bizimdir.


Bu mesaj 1 kez ve en son nur_66 tarafından 23.02.2006 - 17:30 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 23.02.2006 - 17:28
Bu mesajı bildir   nursuz üyenin diğer mesajları nursuz`in Profili nursuz Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
vehbi70 su an offline vehbi70  
RE: RE: vehbi70 kardesim milliyetci de olsan kardesimsin !

919 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.01.2006
En Son On: 04.01.2015 - 20:05
Cinsiyeti: ----- 
Alıntı
Orijınalı nur_66

[quote]Orijınalı omer furkan

Selamun aleykum
RABBİMin selami üzerimize olsun..

------------------------------------

istersen bir de o kardeslerimizin tarih kitaplarını oku........

--------------------------------------------

kardas hangi kitabtan bahsediyorsun...tarihi olmayanin kitabi mi olur...kendilerine kürt demesiden rahatsiz olmuyoruz sadece bölücülük yapmasinlar....kardes gibi yasayalim..


Haz bulduk vatanin tasalarinda,
Makam istemeyiz, dertler bizimdir.
Bas eGme yok, Türk,ün yasalarinda,
Zulme karsi duran mertler bizimdir.
Millete adandik, dönek deGiliz.
Kolayca bükülür bilek deGiliz..
Bir kapiya baGli köpek deGiliz.
DaGlarda teröre kendini siper eden mehmetcikler bizimdir.




SELAMUNALEYKÜM...

AH NUR66 KARDEŞİM derdimizi anlatamıyoruz bu topraklarda yaşayan herkes kardeş dir diyoruz anlatamıyoruz ve ya anlamak istemiyorlar...
kalkıp bana hiç kürt GÖRDÜNMÜ diye bir soru soruyorlar saçma sapan...

yüzlerce kürt arkadaşım var!!!
hiç biride bu devletin dinine bayrağına toprağına ve bölünmesine razı değil ve de karşı cıkıyorlar (VE EĞİTİM DÜZEYİ YÜKSEK ARKADAŞLAR)
NE DİYEYİM RABBİM AKIL FİKİR VERSİN EVANCELİSLER ÜLKEYA YERLEŞMEDEN!!!

SEVGİ SAYGI VE DUA İLE
Ekleme Tarihi: 23.02.2006 - 17:44
Bu mesajı bildir   vehbi70 üyenin diğer mesajları vehbi70`in Profili vehbi70 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
omer furkan su an offline omer furkan  
milliyetcilik fransizlardan türedi! bize ne oluyor ?

401 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.09.2005
En Son On: 09.02.2007 - 10:56
Cinsiyeti: Erkek 
selamun aleykum
RABBİMin selami kardeslerimin üzerine olsun..

[quote]Orijınalı nur_66


kardas hangi kitabtan bahsediyorsun...tarihi olmayanin kitabi mi olur...kendilerine kürt demesinden rahatsiz olmuyoruz sadece bölücülük yapmasinlar....kardes gibi yasayalim..

guzel kardesim bu konu cok derin bir konu.. tarihi olmayan diyorsun kürt kardeslerimiz icin.. ve ekliyorsun tarihi olmayanların kitabı mı olurmus diye.. ben daha ne diyim ki ? tarihi olmayan bir millet de yok demektir.. yani diyorsun ki kürt diye bisey yoktur.. sana google da kürt tarihi yaz karsina neler cikar desem..ordaki kaynakları muteber gormiceksin.. cunku herkes kendi tarihini yazıyor.. inanmicaksin kabullenemiceksin..

boluculuk yapmasınlar diyorsun bir de kendine sor bakalim kardesim milliyetcilik diye yola cikanların osmanliyi nasıl parcaladıklarına bir bak istersen.. dedik ya koskoca cografyadan benim milliyetcilik anlayısım bu deyip 40 dan fazla devlet cikti.. daha da cıkar cunku milliyetciligin bir siniri yok! dedik ya kavram insana ait ALLAHa ait bir kavram deil..

simdi kalkip milliyetciyim diye yola cikan bir kürt kardesimize sen milliyetci olamazsin demeden önce kendine sorman gerekmez mi bu soruyu ?

ne kürt milliyetcisi ne türk milliyetcisi ne rum milliyetcisi ne alman milliyetcisi ne arap milliyetcisi.. hicbiri

sadece rabbine bir kul olmus insan..
bu kadar..

kriter bu !

biz müslümanların bid'at kavramlara ihtiyacı olmamali kardesim.. hele hele bu kavram batida türemisse hic olmamali !!

vehbi abicim yukarıdaki yazılarınızı siz buraya eklemeden önce cok defa okuduk merak etmeyin.. dedik ya bu topraklarda okuduk üniversitede bile tarih dersi zorunludur bu topraklarda bilemem haberiniz var mi ?

yani benim güzel abim senin bu fikirlerin resmi ideolojinin fikirlerinden farkli deil.. laik pozitivist milliyetcilik anlayisindan pek farkli deil.. yukarıya eklediginiz yazıları isterseniz bir daha okuyun belki daha iyi anlarsiniz..

bu arada abicim umarım evanjelistlerin tuzaklarından korunmamiz icin bizi milliyetcilige davet etmiyorsunuz.. bir musibetten kurtulalim tamam da bunun icin baska müsibete ne gerk var abicim..


selam ve dua ile...
Ekleme Tarihi: 23.02.2006 - 18:27
Bu mesajı bildir   omer furkan üyenin diğer mesajları omer furkan`in Profili omer furkan Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
vehbi70 su an offline vehbi70  

919 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.01.2006
En Son On: 04.01.2015 - 20:05
Cinsiyeti: ----- 
bu arada abicim umarım evanjelistlerin tuzaklarından korunmamiz icin bizi milliyetcilige davet etmiyorsunuz.. bir musibetten kurtulalim tamam da bunun icin baska müsibete ne gerk var abicim..

KARDEŞİM BEN BU AŞAMADAN SONRA SİZE CEVAP VERMEM SİZ BELLİ BİR KALIP İÇİNDE DÖNÜYORSUNUZ...
SİZ YUKARIDAKİ YAZINIZI KELİME KELİME OKUYUN VE DÜŞÜNÜN KARDEŞİM!!!
EVANGELİSLER DENEN UCUBELERLE YANİ İSLAM DÜŞMANLARIYLA...
AYNI KEFEYE KOYUYORSUNUZ YA DAHA BAŞKA SÖZE GEREK YOK!!!
HANGİ DİNİMİ,VATANIMI,BAYRAĞIMI,MÜMİN KARDEŞİMİ SEVİYORUM DİYEN BİR MİLLİYETCİNİN İSLAMA SALDIRDIĞI GÖRÜLMÜŞ...
BEN TEKRAR SÖYLÜYORUM MİLLİYETCİYİM(ULUSALCI GECİNENLERDEN DEĞİLİM!!!)
KÜRT KARDEŞLERİMİZE SİZ AYRI BİR IRKSINIZ DİYE DÜZMECE KİTAP YAZDIRILAN YAZARLARIDA BİLİYORUZ BU KONUDA BOYU KADAR KİTAP YAZIP TA ACI GERCEKLERİ ÖĞRENİNCE BİZ YANLIŞ YAPMIŞIZ DİYEN İNSANI DA NASIL BOĞAZLADIKLARINIDA BİLİYORUZ BİZLER BİLLİYORUZDA BAŞKALARINA ANLATAMIYORUZ MALESEF...

HER MAŞA ATEŞ SÖNÜNCE BİR KÖŞEYE ATILIR!!!(NE DEMEK İSTEDİĞİMİ ANLARSINIZ UMARIM)
BİRDE BANA YÜKSEK OKUL MUHABBETİ YAPMA MUHAFAZA KELİMESİNİN ANLAMINI BANA SORUYOSUN!!!

RABBİM SELAMET VERSİN İNŞALLAH.AMİN
SEVGİ SAYGI VE DUA İLE
Ekleme Tarihi: 23.02.2006 - 18:55
Bu mesajı bildir   vehbi70 üyenin diğer mesajları vehbi70`in Profili vehbi70 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
omer furkan su an offline omer furkan  

401 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.09.2005
En Son On: 09.02.2007 - 10:56
Cinsiyeti: Erkek 
selamun aleykum
RABBİMin selami üzerimize olsun..

güzel abicim benim..emin ol senin icindeki duyguları az cok hissediyorum guzel abim.. emin ol.. senin diger yazılarını da az cok takip ediyorum.. senin müslüman kardeslerme zarar vermiyecegine su kalbim tam anlami ile mutmaindir.. fakat guzel abim bu fikirler baska abim.. cok baska abicim.. senin duygularından cok farkli guzel abim..

guzel abim burda yuksek okul muhabbeti yapacak kadar aciz de deilimdir insaALLAH.. bu bir ovunc kaynagi deildir.. sayet rabbimin yolunda deilsen ne ise yarar bilgi.. kitap yuklu merkep olmaktan baska!!
sana guzel abicim muhafaza kelimesinin anlamini sormamistim orada dikkat et abicim
orada o.s.orhon dan yapmis oldugun alintidan ALLAHa sigindigimi ifade etmek icin bu ifadenin ne anlama geldigini sordum ALLAH muhafaza diyerek? sanırım yanlis anladin guzel abim..

[quote]Orijınalı omer furkan


Mesela bir yazı var ALLAH muhafaza bu ne demek ?
herseyden üstün olarak gördügün sey ("Milletini seven her Türk için ana vatanın selameti her şeyden üstün gelir."- O. S. Orhon ) bu mudur ? herseyden üstün dikkat et!! Hersey!!! Bu cumleleri kullanırken lutfen sadece okumayın aynı zamanda akledin.. bunlar basit cumleler deil kardesim.. hem de hic deil lütfen..

emin ol ki senin gibi guzel kalbe sahip olduktan sonra bu milliyetcilik fikirleri pek zarar vermez.. cunku kalbini RABBİMe teslim etmissin.. fakat bu kavram her zaman masumların elinde deil guzel abim.. cogu zaman arsızların elinde..
ne arsızların elinde oldugu icin ne de samimi insanların elinde oldugu icin karsi duruyorum bu kavrama.. sadece bid'at oldugu icin karsi durmam guzel abim..

selam ve dua ederim..
Ekleme Tarihi: 23.02.2006 - 19:12
Bu mesajı bildir   omer furkan üyenin diğer mesajları omer furkan`in Profili omer furkan Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
vehbi70 su an offline vehbi70  

919 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.01.2006
En Son On: 04.01.2015 - 20:05
Cinsiyeti: ----- 
omer furkan kardeşim türkceni ne kadar geniş anlam taşıdığını bahsetmiştim(burda aynı noktada mutabıksak)mesele kalmaz!!!

yukarıdaki yazılardada belirtim kişiler beni bağlamaz herkesin imanı kendinden sorumludur yaptıkları her iyiğin ve kötülüğün hesabını RABBİME VERECEKTİR...
herseyden üstün olarak gördügün sey ("Milletini seven her Türk için ana vatanın selameti her şeyden üstün gelir."- O. S. Orhon )

KARDEŞİM BU YAZIYA TAKILIPTA FARKLI KELİMELER TÜRETMENİN ANLAMI YOK...
BU VATAN DAŞIN İSLAMDAN ÜSTÜN TUTMAYI KASTETDİĞİNİ NERDEN BİLİYORSUN...

TAKDİR EDERSİNKİ İSLAM BİZİM RUHUMUZ BU DÜNYA İÇİNDE GEÇERLİ AHİRET İÇİNDE...

VATAN SADECE BU DÜNYADA LAZIM ...
YUKARIDAKİ VATAN DAŞ HADİ BU KELİMEYİ İNANCI KASDEDEREK SÖYLEMEDİYSE NE YAPACAĞIZ???
YUKARIDA YAZIYORMU Kİ VATAN HAŞA İSLAMDAN ÜSTÜNDÜR KELİMESİ...

BAK KARDEŞİM BİRBİRİMİZE MANTIK OYUNU YAPMAYALIM...
SANA BİR BİLGİ DAHA VEREYİM!!!

AŞAĞI YUKARI 6 AYDIR FELAN RAVDA GİBİ TOPLUMA ACIK FORM SAYFALARIN DA BÖLÜCÜLER VE TERERÜSLER CİRİT ATIYOR KAFASI KARIŞIK KARDEŞLERİMİZİ KANDIRIP YANLARINA CEKMEK İSTİYOR VE BUNUN İÇİNDE DİNİMİZİ BİLE KULLANIYORLAR...

VE BENDE ISRARLA YAZIYORUM HADİS İ ŞERİF İ
MÜSLÜMANIN HER ŞEYİ KANI IRZI VE MALI DİĞER MÜSLÜMANA HARAMDIR.(HADİS SAHİH-İ MÜSLİM)

SEVGİ SAYGI VE DUA İLE
Ekleme Tarihi: 23.02.2006 - 19:37
Bu mesajı bildir   vehbi70 üyenin diğer mesajları vehbi70`in Profili vehbi70 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
nursuz su an offline nursuz  
GARDASIM ÖMER FURKAN

227 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.01.2006
En Son On: 06.05.2007 - 21:00
Cinsiyeti: Erkek 
ayrimciligi kim yapiyor acaba..

biz diyoruz ki vatanimizda yasayan (türkiyemizde)
kim olusa olsun IRKI VE DINI ÖNEMI YOK eger bir türkiye cumhuriyeti nüfüs cüzdani tasiyorsa BIZIM ICIN O BIR TÜRK VATANDASIDIR BIR KARDESIMIZDIR DINIAYRI OLABLIR..SONUCTA TÜRK VATANDASIDIR , NE ASMAYA NEDE KESMEYE NEDE KOVMAYA NIYETIMIZ VAR VEDE OLAMAZDA ...BIZ MILLIYETCILER (ülkücüler) böyle düsündümüz icin IRKCIMI OLUYORUZ ...YOKSA BEN KÜRDÜM ,BEN RUMUM ,BEN ERMENIYIM v.s. NÜSFUS CÜZDANLARIMIZDA ÖYLE YAZILSIN , BEN ALEVIYIM NÜFUS CÜZANIMDA ISLAM YAZILMASIN DIYENLERMI AYRIMCI VE IRKCI OLUYOR ...


BIZ DIYORUZKI MADEM BIZ TÜRKIZ VATANIMIZINDA ADI ÜSTÜNDE TÜRKIYE NIYE BU TÜRK KELIMESINDEN RAHATSIZ OLUYORLAR ....RAHATSIZ OLAN PEKI GITSIN TUTAN YOKKI VARMI...

YA NEREDE GÖRÜLMÜS DÜNYADA ERHANGI BIR ÜLKEDE YASAYIPTA VATANDASI OLAN BIR INSANIN BASKA BIR KIMLIKLE KENDINI DISLADIGINI...BIZ BÜTÜN VATANDASLARIMIZA KUCAK ACIYORUZ VE TEK BIR MILLET OLARAK AYRIMCILIK YAPMIYORUZ..

akrabalik baglarimiz dahi olmus yani akil Disi irkcilik yaparak onlari dislamak...bir düsün güzel kardesim BIZMI IRKCIYIZ YOKSA O KENDINI DISLAYANLARMI IRKCI BIR HAYAL UGRUNA KAN DÖKENLERMI ...

adam diyorki ben TÜRKIYDE YASAYAN BIR KÜRT VATANDASIYIM ALLAH adina yemin ederim kendim sahit oldum kac kere böyle konusmalara..#
simdi bumu kendini dislayip irkcilik yapmak yoksa bizim gittimiz yolmu...

saygilarimla

ALLAHA EMANET OL GARDASIM ÖMER FURKAN


Bu mesaj 2 kez ve en son nur_66 tarafından 23.02.2006 - 20:27 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 23.02.2006 - 20:22
Bu mesajı bildir   nursuz üyenin diğer mesajları nursuz`in Profili nursuz Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
abdullatif su an offline abdullatif  
RE:

173 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 12.02.2006
En Son On: 22.01.2011 - 14:21
Cinsiyeti: Erkek 
Alıntı
Orijınalı abdullatif

Ben de derim ki; Hamiyet-i Milliyemizi,[Hangi milletten olursak olalım] Hamiyet-i Diniyemize hadim ve kuvvet ve kale yapmalıyız.Yoksa çok zarar ederiz.


Ekleme Tarihi: 24.02.2006 - 00:59
Bu mesajı bildir   abdullatif üyenin diğer mesajları abdullatif`in Profili abdullatif Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
_SeRKaN_ su an offline _SeRKaN_  

406 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 15.09.2004
En Son On: 21.11.2007 - 17:41
Cinsiyeti: Erkek 
s.a.

Amaç sadece aramızda bir birlik oluşturmak. Ve bu birliği de bu topluma ÜMMET bilincini aşılayarak, bunun önemini anlatarak ulaşabiliriz.

Bizim dünyadaki herhangi bir Müslüman zarar gördüğü zaman yüreğimiz yanıyorsa, Irak'ta olanlar için gözyaşı döküp, yeri geldiği zaman mitingler düzenliyorsak, Oradaki direnişçilerin mücadelelerinde başarılı olmaları için Rabbimize yakarıyorsak, Flistin'de Yahudi işgaline karşı büyük mücadeleler veren Filistinlilere madden, manen destek veriyorsak bu bizim ÜMMET bilincine sahip olduğumuzdandır.

Ya da ülkemizde bu kadar oynanan oyuna rağmen, İnsanların birbirine düşürülmeye çalışılmasına rağmen, Oğlu askerde şehit olan bir baba, ana hala doğudakilere "onlar benim kardeşlerim" diyebiliyorsa bu ÜMMET olduğumuzdandır. Ki bu ÜMMET bilincine sahip insanlar doğruyu yanlışı, suçluyu suçsuzu ayırabilecek ferasete sahip olanlardır.

Evet amaç sadece aramızdaki birliği bu zor dönemlerde daha pekiştirmek.

Bu sitede bu tür yazıları yazanlara hep karşı çıktım. Karşı çıktım çünkü bu insanların birliğinin sadece ve sadece ÜMMET olmaktan geçtiğini bildiğimdendir. Ve bu tür yazıların insanları daha çok ayrılığa götüreceğine inanıyorum

Ve son söz;

Aklı başında her Müslüman yaşadığı vatanı, milleti sever ve herhangi bir tehlikeye karşı korumaya çalışır. Bunu yapması içinde herhangi bir beşeri ideolojiye sahip olması gerekmez.

selam ve dua ile.
Ekleme Tarihi: 24.02.2006 - 10:10
Bu mesajı bildir   _SeRKaN_ üyenin diğer mesajları _SeRKaN_`in Profili _SeRKaN_ Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
BİZ BİR BÜTÜNÜZ

38 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 09.02.2006
En Son On: 10.08.2006 - 16:07
Cinsiyeti: Erkek 
300-500 SENELİK TARİHİ İLE DÜNYAYA KAN KUSTURAN, HER IRKTAN (SİYAH, BEYAZ, SARI, KIZIL DERİLİ) İNSANI BİR ARADA TUTAN, ONLARI DÜNYANIN SÜPER GÜCÜ YAPAN, OKYANUSLARI AŞARAK DÜNYANIN ÖBÜR UCUNDAKİ ÜLKERİ İŞGAL ETME CESARETİNİ AMERİKA NEREDEN BULUYOR DÜŞÜNDÜNÜZMÜ ?
AMERİKA BU GÜCÜ İMANINDAN ALİYOR, AMERİKA BU GÜCÜ ÜMMET BİLİNCİNDEN ALIYOR, AMERİKA BU GÜCÜ, BABA OĞUL VA KUTSAL RUHTAN ALIYOR. BÜTÜN BUNLARI YAPARKENDE HALKINA MİLLET OLMA, AMERİKALI OLMA BİLİNCİNİ VERİYOR. SİZ HİÇ BİR AMERİKAN VATANDAŞININ, BEN ALMANIM,İNGİLİZİM,FRANSIZIM,İTALYANIM V.S. DEDİĞİNİ GÖRÜP DUYDUNUZMU?
BUNA MUKABİL BİZLER; BİNLERCE YILLIK TARİHİMİZE, 17 BÜYÜK DÜNYA DEVLETİ KURARAK, DÜNYAYA DEVLET KURMA GELENEĞİNİ ÖĞRETEN BİZLER, ALLAHIN (C.C.) BAĞIŞLAMIŞ OLDUĞU BU LUTFU NEDEN DEĞERLENDİRMEYELİM? İSLAMLA ŞEREFLENDİKTEN SONRA TÜRKLERİN İSLAMA KATKISINI GÖZ ARDI ETMEK MÜMKÜNMÜ? UNUTULMAMALIDIRKİ, BUNUN ENİYİ BİLİNCİNDE OLAN İSLAM DÜŞMANLARIDIR. TÜRKLERİN TEKRAR O ESKİ ZAMANLARDA OLDUĞU GİBİ İSLAMIN BAYRAKTARI OLMASINI İSTEMEDİĞİNDEN, ÇEŞİTLİ OYUN VE HİLELERLE ENGEL OLMA ÇABALARI SON DÖNEMLERDE YOĞUNLAŞMIŞTIR.
SEVGİLİ KARDEŞLERİM ONLARIN OYUNLARINI BOZACAK OLANDA BİZLERİZ İNŞALLAH.BİZE GÖRE, TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI OLAN HERKES ÖNCE TÜRK TÜR. MÜSLÜMAN TÜRK VATANDAŞLARI İSE BİZİM ÖZ KARDEŞİMİZDİR, (HANGİ ETNİK KÖKENDEN OLURSA OLSUN) BUNUN YANISIRA DÜNYANIN NERESİNDE OLURSA OLSUN BÜTÜN MÜSLÜMANLAR KARDEŞTİR. ZOR DURUMDAKİ KARDEŞLERİMİZE YARDIM ETMEK BİZİM GÖREVİMİZDİR. İSLAM USÜLÜNDE OLDUĞU GİBİ YAKINDAN UZAĞA DOĞRU BU GERÇEKLEŞTİRİLECEK İNŞAALLAH. BUNUN İÇİN ASGARİ MÜŞTEREKLERDE BULUŞMAMIZ BİLE YETECEKTİR. ADIM ATILDIĞINDA BU MÜŞTEREKLERİN PEKTE ASGARİ OLMADIĞI GÖRÜLECEKTİR. YETERKİ TEFRİKAYA ÇANAK TUTULMASIN.
CUMANIZ HAYIRLI OLSUN. ALLAHA EMANET OLUNUZ.
Ekleme Tarihi: 24.02.2006 - 12:19
Bu mesajı bildir   SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
vehbi70 su an offline vehbi70  

919 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.01.2006
En Son On: 04.01.2015 - 20:05
Cinsiyeti: ----- 
SELAMUNALEYKÜM ARKADAŞLAR

BU KONU BENİ SIKMAYA BAŞLADI SON EKLEME YAPIŞIM BU KONUYA MİLLİYETCİLİK ANLAYIŞIMIZI YUKARDA VERDİM KİMLERE KARŞI YAPTIĞIMIDA AŞAĞIDAKİ RESİMLERDEN ANLARSINIZ!!!


sevgi saygı ve dua ile
BİZİM AMACIMIZ BİRLİK VE KARDEŞLİKTİR!!!
Ekleme Tarihi: 24.02.2006 - 18:28
Bu mesajı bildir   vehbi70 üyenin diğer mesajları vehbi70`in Profili vehbi70 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
duvan su an offline duvan  

127 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.10.2004
En Son On: 25.03.2006 - 00:44
Cinsiyeti: ----- 
S.A.


Insanoglunun bir millete mensuplugu muhakkaktir.
Insanoglunun milletini tanimasi,bilmesi ve sevmesi insanligindandir.
Bizler Ibrahim (a.s.) in Milletindeniz.
Millet üzerine konusmak dileyenler bu Milletten konusmalidirlar.
Hittler in Alman milliyetciligiyle ilgisi, yahudilere hizmetinin geregidir.
Israil bu kumpasla kurulmustur,yani Alman Milliyetciligi ile.
Turancilik,Sovyetler birligine karsi yapilan bir bölme hareketinden baska bir sey de degildir.Turanciligi Türkiyede ayyuka cikartanlar Hittlerle ayni hizmeti yapmislardir.
Komünizmle milliyetciligi,kafa kafaya tokusturup binlerce müslümanin katline sebep olanlar,"milliyetcilikten" en cok faydalananlar,irakta Sii,Sünni catismasini tezgahlayanlardir.
Basbug Alparslan Türkes (Hüseyin Feyzullah), canlarimiz Kardeslerimiz birbirini kirarken ne yapmistir?
Atatürk ve Milleyetciligine hic girmek istemiyorum,ama bir gün mutlaka...
Demekki "MILLIYETCILIK" Ümmeti bölüp parcalamak icin üretilmis terimlerden biridir.
Birlik olunacaksa,Tevhid Bayraginin altinda olmalidir.
Bayrak altinda herkese yer var.
Bayrak altinda bulusalim.
Ama önce Mübarek Bayragida tutana bir bakalim.
Ne varki zamanimizda bozguncular,müslüman postuyla dolasir oldular.


S.A.
Ekleme Tarihi: 24.02.2006 - 22:43
Bu mesajı bildir   duvan üyenin diğer mesajları duvan`in Profili duvan Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
ismailaktas su an offline ismailaktas  
Themenicon    olamaz

76 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 16.08.2005
En Son On: 01.03.2007 - 22:30
Cinsiyeti: Erkek 
BEN MİLLİYETÇİYİM DİYEN "MÜSLÜMAN"
BEN MÜSLÜMANIM DİYEN "MİLLİYETÇİ"
OLAMAZ..........

İSLAMA KUR'AN'A HADİSLERE TERS

BİZ MİLLİYETÇİ DEĞİL ÜMMETÇİ OLACAĞIZ


Bu mesaj 1 kez ve en son ismailaktas tarafından 09.03.2006 - 23:30 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 09.03.2006 - 23:26
Bu mesajı bildir   ismailaktas üyenin diğer mesajları ismailaktas`in Profili ismailaktas Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 828 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
kilimlili67 (47), EnToRia (39), cihankarasan (56), rahmali (60), beyazyol (44), hmurat (50), Sweet-Bircan (31), calinan_kalp (43), bobmalley (34), kerim71 (50), talip-ibrahim (38), kan-ka (50), behlül72 (52), n.nakla61 (40), yasinbirel80 (44), zuhre yildirim (44), SnNmMc (37), tarik82 (42), akin123 (37), MertTurk (43), *hira* (35), zaferburgu (49), mademney (42), esli (61), sipahii (43), gokhan (46), ISLAM_GUNESI (40), veteriner54 (42), meryem03 (40), engino (46), yol_cu (42), koyuncu339 (39), fizikcimrt (49), fgdibo (36), salem (46)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.78285 saniyede açıldı