kamagra stromectol generique colchicine fluvoxamine kamagra cardura carsol cartia xt cartia casodex caverta ceclor cd ceclor ceftin cefurim celebrex celestoderm v celestone celexa cellcept cellidrine cephoral ceporex cerina cerzine cet eco cetallerg cetrine chibroxol chlorazin chlorochin chloromycetin cialis black cialis daily cialis oral jelly cialis professional cialis soft cialis strips cialis sublingual cialis super active cialis super force cialis cibacen ciloxan cimexillin cip eco
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

31 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: 11. EYLÜL SALDIRISINI AMERiKA KENDiSi YAPMISTIR...
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
38 Mesaj -
işte Fatih bey in yazısının filmi. bakın bakalım pentagonu kim vurmuş.

http://freehost16.websamba.com/pentagonym/pentagon.htm
Ekleme Tarihi: 30.03.2006 - 15:12
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Değerli üyelerimiz ve idarecilerimiz vede misafirlerimiz...
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
38 Mesaj -
Selamunaleyküm,
5207 oldu vehbi kerdeş.
Allaha emanet ol


Bu mesaj 1 kez ve en son SENCER BEY tarafından 20.03.2006 - 15:49 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 20.03.2006 - 14:10
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon ALTI ÜSTÜ BİR EMAIL GÖNDERMEKLE BU İŞ HALLOLMAZ DİYE DÜŞÜNMEYİN LÜTFEN. VATANINI SEVEN TÜM TÜRKLERE;
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
38 Mesaj -
Bor madeni ile ilgili genel bilgiler için birkaç adres belirledim, işe yarar inşallah.









http://www.boraxtr.com/

http://www.millisimge.de/bor/bormadeni.shtml

http://www.dtm.gov.tr/ead/ekonomi/sayi13/bor.htm

http://www.mmo.org.tr/muhendismakina/arsiv/2002/mayis/guncel_turkiye_bor.htm


Bu mesaj 1 kez ve en son SENCER BEY tarafından 18.03.2006 - 15:20 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 18.03.2006 - 15:16
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ayip ayip
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
sofuoglu 38 kardeşim
38 Mesaj -
SİZ SORDUNUZ !!! guote]Orijınalı sofuoglu38

eger sizin farkli bir soyleviniz vede soylediklerini destekler manada bilgileriniz var ise ekleyin,bi bakalim insaAllah,
tabiki butun bu soylediklerim, ahlaki uslup icerisinde birbirimizi kirmadan olursa olur tabiki.....

selametle kardesim.....[/B][/quote]

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - --- - - - - -

BEN SÖYLEDİM !!!
Alıntı
Orijınalı SENCER BEY


Bizler, (Türk İslam Ülkücüleri) bütün Müslümanları tekrar İslam sancağı altında toplama çabası içerisindeyiz. Ülkümüz Allahın adını dünyaya yayma ülküsüdür. Bunun, Allah rızasını kazanmak için bir yarış olduğunu düşünüyorum. Araplarda, Acemlerde, diğer unsurlarda bu yarışın içinde olmalıdır. Ecdadımızın zamanında yerine getirdiği bu görevi biz neden yapmayalım?
Ancak bizi zamanında bölüp parçalayanlar bugün tabii ki yeniden bir araya gelmemizi engellemek için o zehirli nifak tohumlarını ekmeğe devam edeceklerdir. Unutmayalım ki bizler kavram kargaşaları içinde boğuşurken, onlar hedeflerine biraz daha yaklaşıyorlar.
Sevgili kardeşim, Seyyid Ahmet Arvasi yi -Büyük Şahsiyetler- bölümünde tanıtmaya çalıştım. Tanımak istersen bakabilirsin.
Allaha emanet olunuz



- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

SİZ YORUMLADINIZ !!!
Alıntı
Orijınalı sofuoglu38

evet,

sizin soyledilerinizde,herzamanki duyduklarimla ayni seyler hemen hemen,

her yigidin bir yogurt yigisi var derler bizim icAnadoluda,
sizin anlayisiniz boyle,
bizimki farkli kardesim,
ne desem ne anlatsam,bu saatden sonra birbirimizi etkileyemez,vede degistiremeyiz,
siz bu yolunuzda ve davanizda devam ediniz,insaallah musterih olursunuz...

dogrusunu bilen Allah(c.c),hepimizi kendi taatina cevirsin insaAllah....

selametle kardesim......



- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

BEN SORDUM !!!
Alıntı
Orijınalı SENCER BEY

kardeşim, siz sordunuz, biz islam dünyasının birlik ve beraberliği için, islam sancağını kaldırmak için izlediğimiz yolu dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık.Amacımızın (Ülkü) aynı olduğuna eminim. Sizde hedefe ulaşmak için uygulayacağınız yöntemi anlatırsanız gerçekten çok memnun olurum. Yani İslam birliğini sağlamak için neler yapılması gerekiyor.
Allaha emanet olunuz



- - - - - -- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

BÖYLE CEVAPLADINIZ !!!
Alıntı
Orijınalı sofuoglu38

[color=darkred]inanarak kostuk biz bu meydana
gelirse bizimle erenler gelsin
kuru golgelerden usandik artik
yolumuza gonul verenler gelsin
. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . ..

- - - - - - - - - - - - -- - - - - -- - - - -- - - - - - - - - - - -- - - - - - - - -

TEKRAR SORDUM !!! [quote]Orijınalı SENCER BEY


Şiir in sözleri çok güzel ve çok anlamlı baştan sona gönülden katılıyorum.
Ancak bende öğrenmek istiyorum, bütün Müslümanların birlik ve beraberlik içinde olması için izlenmesi gereken yol ve yöntemler neler olmalı?
Biz anlatmaya çalıştık, daha basit hali ile anlatacak olursak; Bizce; fert olarak ailemize, vatanımıza, milletimize ve bütün İslam alemine faydalı olabilmek için iman, beden ve ekonomide güçlü olmamız gerekmektedir. Bunun içinde sağa sola sapmadan, Allah rızası için çalışıp bu nimetlere ulaştıktan sonra sırası ile önce aile fertlerini, sonra millet fertlerini ve daha sonrada bütün Müslümanları bulunduğumuz noktaya taşımalıyız. Ancak bütün bunların gerçekleşmesi için Müslümanların fikir birliği içerisinde olması gerekmektedir. Yoksa birinin ak dediğine diğerinin kara dediği toplumlarda başarıya ulaşmak mümkün değildir.

Sizce aynı amaç için nasıl bir yöntem uygulanmalı?
Allaha emanet olunuz.



- - - - - - - - - - - - - - - - - -- - - - - - - - - - - - - -

BÖYLE CEVAPLADINIZ !!!
Alıntı
Orijınalı sofuoglu38

degerli sencerbey kardesim,
hepimizin gayesi budur diyoruz insaAllah,lakin nedense hepimiz en ufak bir noktada fikir birligi olusturamiyoruz,
nedenine gelince herkes kendi gittigi yolun dogru oldugu digerlerinin yanlis oldugu kanatinde....
bu yolda ilerlemek sucular, bucularla olur zihniyeti yaygin....dava bir milletin davasi degil,tum beserin davasidir,o yuzden ummetcilik bilinci ile,tam teslimiyet ile Allah(c.c) taatina donmeyle ancak kurtulusa erebiliriz......


selametle kalin kardeslerim........



-- - - - - - - - - - - - -- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

TEKRAR SORDUM !!!
Alıntı
Orijınalı SENCER BEY


Sevgili kardeşim,
Bu açıklamayı yapmanı gerektirecek bir şey sormadımki. Hatırlattığın bilgiler için Allah razı olsun. Senin söylediklerini inkar edecek bir Müslüman olabilirmi? yani bütün Müslümanlar bu konuda aynı fikirdedir ve bu tartışılmaz. Daha önce söylediğimiz gibi amacımız bir, bu amaca ulaşmak için nasıl hareket etmeliyiz? Ben size fikrimi anlattım, lütfen sende anlatırmısın? Yalnız karşındakini yedi yaşında bir çocuk veya İslama yeni girmiş bir yetişkin gibi görmeden cevaplarsan sevinirim. Ayrıca konu açık ve net tir, yukarıda yazdıklarıma dikkat edersen senin sorunu anladım ve cevapladım ama sen benim soruma cevap vermemek için elinden geleni yapıyorsun. Tekrar soruyorum, Allahın (c.c.) Kur’an ı kerimde, efendimizin de hadislerinde belirttiği, ecdadımızın da başarı ile uyguladığı birlik ve beraberlik için bugün sence neler yapmalıyız. Tabii ki cevap vermeye bilirsin.

Ayrıca, Türk İslam Ülkücülüğünü bir siyasi partinin fikri gibi gören var ise kınıyorum. Bu fikri benimseyen siyasi parti veya partiler tabii ki vardır ancak onlar bu mefkurenin siyasi arenadaki temsilcileri olabilir.
Saygılarımla, Cuma nız hayırlı olsun
Allaha emanet olunuz.



- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

BÖYLE CEVAPLADINIZ !!!
Alıntı
Orijınalı sofuoglu38

degerli kardesim,

bana yontemi sordunuz bende kendi yontemimi size anlattim,

belki sizi tatmin etmemis olabilir ama benim bu konuda soyleyeceklerim bu kadar insaAllah....

bundan sonrasi,yanlis anlasilmalara neden olabilir nedeni ile,bu baslikta son yazimdir....

yazdiklarimdan sizi asagilama veya kucumseme gibi birsey algilamissiniz,ben kesinlikle bu dusuncede yazmadim,eger bu sekilde dusunceye sevk ettiysem sizi, hakkinizi helal ediniz.....

anlayisiniz icin Allah(c.c) razi olsun......

selametle kal kardesim.....



- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -



Ben hakkımı helal ediyorum kardeşim.
Allaha emanet ol
Ekleme Tarihi: 18.03.2006 - 09:45
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ÇANAKKALE SAVAŞLARI YIL DÖNÜMÜNE ÖZEL!!!
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
vehbi70 kardeşim
38 Mesaj -
AÇTIĞIN KONULARI VE YAZILARINI TAKİP EDİYORUM,ALLAH SENDEN RAZI OLSUN. MANEVİ DEĞERLERİMİZE VERDİĞİN DEĞERİ TAKTİR EDİYOR BAŞARILARININ DEVAMINI DİLİYORUM. SAYGILARIMLA KARDEŞİM.
ALLAHA EMANET OL
Ekleme Tarihi: 17.03.2006 - 15:00
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ayip ayip
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
sofuoglu 38 kardeşim
38 Mesaj -
[quote]Orijinali sofuoglu38

[B]degerli sencerbey kardesim,
hepimizin gayesi budur diyoruz insaAllah,lakin nedense hepimiz en ufak bir noktada fikir birligi olusturamiyoruz,
nedenine gelince herkes kendi gittigi yolun dogru oldugu digerlerinin yanlis oldugu kanatinde....
bu yolda ilerlemek sucular, bucularla olur zihniyeti yaygin....dava bir milletin davasi degil,tum beserin davasidir,o yuzden ummetcilik bilinci ile,tam teslimiyet ile Allah(c.c) taatina donmeyle ancak kurtulusa erebiliriz......

Sevgili kardeşim,
Bu açıklamayı yapmanı gerektirecek bir şey sormadımki. Hatırlattığın bilgiler için Allah razı olsun. Senin söylediklerini inkar edecek bir Müslüman olabilirmi? yani bütün Müslümanlar bu konuda aynı fikirdedir ve bu tartışılmaz. Daha önce söylediğimiz gibi amacımız bir, bu amaca ulaşmak için nasıl hareket etmeliyiz? Ben size fikrimi anlattım, lütfen sende anlatırmısın? Yalnız karşındakini yedi yaşında bir çocuk veya İslama yeni girmiş bir yetişkin gibi görmeden cevaplarsan sevinirim. Ayrıca konu açık ve net tir, yukarıda yazdıklarıma dikkat edersen senin sorunu anladım ve cevapladım ama sen benim soruma cevap vermemek için elinden geleni yapıyorsun. Tekrar soruyorum, Allahın (c.c.) Kur’an ı kerimde, efendimizin de hadislerinde belirttiği, ecdadımızın da başarı ile uyguladığı birlik ve beraberlik için bugün sence neler yapmalıyız. Tabii ki cevap vermeye bilirsin.

Ayrıca, Türk İslam Ülkücülüğünü bir siyasi partinin fikri gibi gören var ise kınıyorum. Bu fikri benimseyen siyasi parti veya partiler tabii ki vardır ancak onlar bu mefkurenin siyasi arenadaki temsilcileri olabilir.
Saygılarımla, Cuma nız hayırlı olsun
Allaha emanet olunuz.
Ekleme Tarihi: 17.03.2006 - 11:48
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ayip ayip
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
Sofuoglu38 kardeşim
38 Mesaj -
Şiir in sözleri çok güzel ve çok anlamlı baştan sona gönülden katılıyorum.
Ancak bende öğrenmek istiyorum, bütün Müslümanların birlik ve beraberlik içinde olması için izlenmesi gereken yol ve yöntemler neler olmalı?
Biz anlatmaya çalıştık, daha basit hali ile anlatacak olursak; Bizce; fert olarak ailemize, vatanımıza, milletimize ve bütün İslam alemine faydalı olabilmek için iman, beden ve ekonomide güçlü olmamız gerekmektedir. Bunun içinde sağa sola sapmadan, Allah rızası için çalışıp bu nimetlere ulaştıktan sonra sırası ile önce aile fertlerini, sonra millet fertlerini ve daha sonrada bütün Müslümanları bulunduğumuz noktaya taşımalıyız. Ancak bütün bunların gerçekleşmesi için Müslümanların fikir birliği içerisinde olması gerekmektedir. Yoksa birinin ak dediğine diğerinin kara dediği toplumlarda başarıya ulaşmak mümkün değildir.

Sizce aynı amaç için nasıl bir yöntem uygulanmalı?
Allaha emanet olunuz.
Ekleme Tarihi: 16.03.2006 - 14:21
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ayip ayip
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
RE: RE: RE: birisi sencer birisi sofuoglu
38 Mesaj -
Alıntı
Orijinali vehbi70

Alıntı
Orijınalı SENCER BEY

Alıntı
Orijınalı ölüm

isminiz yakisiyor birisi tarihi barindiriyor
birisi de tasavvufu
hangi noktada bulkusmali
osmanli ve tasavvuf
ayni butunun parcalari olmalilar
bir anektodtu




eyvallah kardeşim, güzel bir tespit.biz bir bütünü oluşturan parçalarız. bunu tam olarak anladığımız zaman inşallah...
Allaha emanet olunuz



SELAMUNALEYKÜM KARDEŞLER BENDE İKİNİZİN ORTASINDA DURSAM KABUL EDERMİSİNİZ ARANIZA???

SEVGİ SAYGI VE DUA İLE



aleykümselam vehbi70 kardeşim sen olmazsan parçalardan biri eksik olmazmıydı? Allah hiçbirinizin eksikliğini göstermesin.
Allaha emanet olunuz
Ekleme Tarihi: 16.03.2006 - 12:53
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ayip ayip
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
RE: birisi sencer birisi sofuoglu
38 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı ölüm

isminiz yakisiyor birisi tarihi barindiriyor
birisi de tasavvufu
hangi noktada bulkusmali
osmanli ve tasavvuf
ayni butunun parcalari olmalilar
bir anektodtu




eyvallah kardeşim, güzel bir tespit.biz bir bütünü oluşturan parçalarız. bunu tam olarak anladığımız zaman inşallah...
Allaha emanet olunuz
Ekleme Tarihi: 15.03.2006 - 18:38
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ayip ayip
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
sofuoglu 38 kardeş
38 Mesaj -
kardeşim, siz sordunuz, biz islam dünyasının birlik ve beraberliği için, islam sancağını kaldırmak için izlediğimiz yolu dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık.Amacımızın (Ülkü) aynı olduğuna eminim. Sizde hedefe ulaşmak için uygulayacağınız yöntemi anlatırsanız gerçekten çok memnun olurum. Yani İslam birliğini sağlamak için neler yapılması gerekiyor.
Allaha emanet olunuz


Bu mesaj 1 kez ve en son SENCER BEY tarafından 15.03.2006 - 18:32 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 15.03.2006 - 18:22
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ayip ayip
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
Sofuoğlu38 kardeşim
38 Mesaj -
Ben, İslâm imân ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, İslam ümmetini tekrar bir araya getirmek için gayret sarfeden, büyük Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslâm'ı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Rehberim Kur’an, Önderim iki cihan güneşi Hz. Muhammed (s.a.v.) dir.
Sevgili kardeşim, neden özellikle ve ısrarla milliyetçiliği ırkçılıkla aynı kefeye koyuyorsunuz anlaya bilmiş değilim. Müslümanlar bugün ne çekiyorsa bu dar kavmiyetçilik zihniyetinden çekmedimi? Tabii ki Arap’ın Türk’e, Türk’ün Acem’e üstünlüğü yok. Tabii ki üstünlük ancak takva iledir. Araplarında, Farslarında, Türklerinde İslama büyük hizmetleri olmuştur. Ancak bugün çeşitli sebeplerle İslam birliği bozulmuş ve dolayısı ile İslam’ın ilerlemesi durdurulmuştur. Ben bu sebeplere girmek istemiyorum. Önemli olan yapılan hatalardan ders alıp tekrar etmemektir.
Bizler, (Türk İslam Ülkücüleri) bütün Müslümanları tekrar İslam sancağı altında toplama çabası içerisindeyiz. Ülkümüz Allah’ın adını dünyaya yayma ülküsüdür. Bunun, Allah rızasını kazanmak için bir yarış olduğunu düşünüyorum. Araplarda, Acemlerde, diğer unsurlarda bu yarışın içinde olmalıdır. Ecdadımızın zamanında yerine getirdiği bu görevi biz neden yapmayalım?
Ancak bizi zamanında bölüp parçalayanlar bugün tabii ki yeniden bir araya gelmemizi engellemek için o zehirli nifak tohumlarını ekmeğe devam edeceklerdir. Unutmayalım ki bizler kavram kargaşaları içinde boğuşurken, onlar hedeflerine biraz daha yaklaşıyorlar.
Sevgili kardeşim, Seyyid Ahmet Arvasi yi -Büyük Şahsiyetler- bölümünde tanıtmaya çalıştım. Tanımak istersen bakabilirsin.
Allaha emanet olunuz
Ekleme Tarihi: 14.03.2006 - 12:21
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: türk komutanları bazen bunu da yaparmis..
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
oyunlara gelmeyelim
38 Mesaj -
Son dönemlerde oynanan oyunlardan biride Türk ordusu üzerinde dönmektedir. Orduyu milletin gözünden düşürerek yıpratmaya çalışmak kimin işine yarayacaktır? Düşünmek lazım.

Büyük teşkilatlar içinde münferit olayların yaşanması kaçınılmazdır. Ancak bu teşkilatları bağlamaz, teşkilatlar bu türden davranışları kendi bünyesinde usulüne uygun yok eder.

Milli birlik ve beraberliğimizi bozmak isteyen mihraklar nasıl ki İslamı yıpratmak, inananları biribirine düşürmek için çeşitli entrikalar çeviriliyorsa aynı şekilde, milletin diğer hassas noktalarınada saldırmaktan geri kalmayacaklardır.

Bütün bu oyunlara karşı uyanık olmak zorundayız. Kavram kargaşaları içinde didişerek onların oyunlarına gelmemeliyiz. Bu vatanın evladı olan herkesin aynı mensubiyet ve mesuliyet duygusu ile hareket etmesi mecburidir.

(alıntıdır: Türk ordusu milli tarihimiz içinden süzülüp gelen milli imanımızın aşkımızın aksiyon ve disiplinimizin,çağdaş eğitim politika, teknik ve silahlarla mücehhez savaş gücüdür. Türk milletinin en güçlü teminatıdır. Bir "ordu-millet" olan Türkün ta kendisidir. Ordu sevgisi Türk milletinin vazgeçemeyeceği bir özelliğidir. Türk ordusuna düşmanlık besleyenler,yabancı ordulara özlem duyan hainlerdir.)
Ekleme Tarihi: 11.03.2006 - 14:20
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ayip ayip
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
RE: oldumu simdi........
38 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı sofuoglu38

zaten turklestirmek diye bir tabirin, lugatda bile yeri yoktur,

mumkunmu bir insanin irkini degistirmesi,
cogu vatandasimiz avrupada alman vatandasligina geciyor ,
bulundugu ulkenin vatandasligina geciyor,
ama yinede turk oglu turk,
degismesi mumkun degil....

1400 senedir efendimizden bu gune kadar gelen vede kiyamete kadar devam edecek olan gaye nedir?
Allah askina,nasil turklestirmek tabirini kullanabiliriz,
muslumanlarin tebligi nedir? ne olmalidir?
bunlari soyledigimiz zaman,sonrada kiziyorsunuz,
yok biz onu degil sunu demek istedik falan filan,
ya demeyin yada ne dediginizi bilin ,
Allah icin,bunlar yanlistir,yanlistir,yanlistir.....


üzüntülü üzüntülü



ALINTI: Kâzım ÜTÜK
Seyyid Ahmet Arvasî Türk milliyetçiliğini "ırkçı" olmakla suçlayanlara şöyle seslenir:

"Türk milliyetçiliği, politikasını biyolojik ırkçılık üzerine kurmayı reddetmekle beraber içtimai ırk gerçeğini inkar ve ihmal etmemelidir.

İçtimai ırk biyolojinin konusu değildir, sosyolojinin konusudur. Bir milleti teşkil eden fertlerin, ailelerin sınıf ve tabakaların soybirliği şuurudur.

Ortak bir şuur tarzında beliren mensubiyet duygusunun ve kan birliği şuuru biçiminde duyulmasıdır. Zaten biyolojik verasetin yanında, ortak kültür, ortak coğrafya, ortak hayat tarzı hayat tarzı ve ortak mücadelelerle, bir milletin fert ve tabakalarını hem ruhî, hem de fizik bakımından biri birine yapıştırır." (...)

"Kimse biyolojik verasetini tayin iradesine sahip değildir. Ama içtimaî ırk tercihe açıktır. Aynı tarihe, aynı kültüre, aynı din ve ülküye sahip olan insanlar arasında kan ve soy birliği şuurunun güçlenmesine yol açar." (...) "Türk milliyetçisi, Türk içtimaî ırkını benimser, sever ve sevdirirken ailelerini de bu espri içinde kurmaya çalışır. Kozmopolitiklikten hoşlanmaz. Bununla beraber, başka içtimai ırkları da Allah'ın bir ayeti olarak değerlendirir."

Türk milletinin kuruluşunu ve ayağa kalkarak İslâmın sancaktarlığını yapmasını tekrar Nizâm-ı Alemi gerçekleştirmesi Türk İslâm ülküsünü de gören S. Ahmed Arvasî Türk milliyetçilerinin bu doğrultuda öncelikli olarak yapmaları gerekenleri "Neden Türk İslâm Ülküsü" başlıklı yazısında şöyle açıklıyor :

"Neden, şu veya bu ad altında toplanmayı değil de Türk-İslâm ülküsüne bağlanmayı savunuyorsunuz ?

Biz iddia ediyoruz ki, emperyalizm, Türk ve İslâm dünyasını yutmak için en az iki asırdan beri korkunç bir tertibin içindedir. Bir taraftan kültür emperyalizmi ile vatan çocuklarını din ve milliyetine yabancılaştırarak kendi emellerine hizmet edecek kadrolar hazırlamakta, diğer taraftan din ve milliyet duygularını, her şeye rağmen terk etmeyen çocuklarımızı da birbirine düşürmeyi planlamaktadır."agla...)

"Düşman, karşısındaki güçleri parçalayarak, onları birbirine düşürerek, kolay yutulur lokmalar durumuna sokmak ister. Mesela, sanki bir insan, hem dindar, hem milliyetçi, hem medeniyetçi olmazmış gibi, bu değerleri birbirine zıt programlar durumuna sokarak, hiç yoktan çatışan güçler meydana getirir. Bu oyunları, o kadar ustaca planlar ki, tertiplerini anlamak için bazen olayların üzerinden 50 veya 100 yıl geçmesi gerekiyor." (...)
Ekleme Tarihi: 11.03.2006 - 11:52
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: türk komutanları bazen bunu da yaparmis..
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
RE: türk komutanları bazen bunu da yaparmis..
38 Mesaj -
[quote]Orijınalı omer furkan


Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,
yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir.
Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.

................

iste biz "bir yönü ile" böyle bir ülkede yasiyoruz..

TA İLK OKUL ÇAĞLARIMDAN BU YAŞIMA KADAR VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN !

ÇÜNKÜ BİLİYORUMKİ, TÜRK VARLIĞI İSLAM VARLIĞI DEMEKTİR, ÇÜNKÜ BİLİYORUMKİ TÜRK DEMEK MÜSLÜMAN DEMEKTİR, ÇÜNKÜ BİLİYORUMKİ TÜRK İSLAMIN KILIÇ I DEMEKTİR, ÇÜNKÜ BİLİYORUMKİ İSLAMA ZARAR VERMEK İSTEYENLER ÖNCE TÜRKLÜĞÜ YOK ETMELİDİR.
ONUN İÇİN VARLIĞIM İSLAM VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN !

İşte ey ehl-i Kur’an olan şu vatanın evlâdları! Altıyüz sene değil, belki Abbasiler zamanından beri bin senedir Kur’an-ı Hakim in bayraktarı olarak, bütün cihana karşı meydan okuyup, Kur’anı ilan etmişsiniz. Milliyetinizi, Kur'ana ve İslâmiyete kal'a yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müdhiş tehacümatı def ettiniz, tâ (MAİDE 54) âyetine güzel bir mâsadak oldunuz. Şimdi Avrupa'nın ve firenk-meşreb münafıkların desiselerine uyup, şu âyetin evvelindeki hitaba mâsadak olmaktan çekinmelisiniz ve korkmalısınız!

Cây-ı dikkat bir hal: Türk milleti anasır-ı İslâmiye içinde en kesretli olduğu halde, dünyanın her tarafında olan TÜRKLER ise Müslümandır. Sair unsurlar gibi, müslim ve gayr-ı müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede Türk taifesi varsa, Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan TÜRKLER, Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi). Halbuki küçük unsurlarda dahi, hem müslim ve hem de gayr-ı müslim var.

Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et! Senin milliyetin İslâmiyetle imtizaç etmiş. Ondan kabil-i tefrik değil. Tefrik etsen, mahvsın! Bütün senin mazideki mefahirin, İslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefahir, zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği halde, sen şeytanların vesveseleriyle, desiseleriyle o mefahiri kalbinden silme!
(SAİD NURSİ)

Şanlı Peygamberin şerefli soyuna mensup olmayıp ta Afrikadaki Zulu kabilesine mensup olsaydım yine Türk İslam Ülkücüsü olurdum. Çünkü tarih bize gösteriyor ki Türklerin güçlü olduğu dönemlerde İslam da güçlenmiş, zayıf oldukları dönemde İslam da zayıf kalmıştır.
(Seyyid Ahmet ARVASİ)

Biz Türkiye’yi kendi vatanımız gibi görüyoruz. Çünkü Türkiye, Filistin’in halifesi olan Sultan Abdülhamid Han’ın ülkesidir. Ayrıca, İslâm dünyasının tekrar uyanıp bir halife etrafında toplanacağı günlerin de Türkiye’de İslâm’ın zafer kazanmasıyla olacağına inanıyoruz. İnanın siz dirilirseniz, Ümmet de dirilir. Çünkü İslâm âlemine önderlik yapacak tek coğrafya, Osmanlı’nın dünyayı yönettiği coğrafyadır. Filistin’in de, Kudüs’ün de, Irak’ın da kurtuluşu Türkiye halkının elindedir. Ben hayatım boyunca şeref duyabileceğim birçok iş yaptım. Fakat beni en çok gururlandıran şey; dedemin Osmanlı Ordusu’nda bir asker olmasıdır. Hâlâ daha Batılı devletler Osmanlı’nın torunlarıyla Arap halkının arasını bozmak için inanılmaz bir çaba gösteriyor. Fakat bu çaba asla başarıya eremeyecektir. Çünkü Osmanlı bizim halkımızın gönlünü fethetmiştir.

(VAKİT. Şeyh Ahmet Yasin’in cezaevi arkadaşı Selahaddin Eyyübi İsa)
Ekleme Tarihi: 11.03.2006 - 10:51
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ÇELİĞE SU VEREN ADAM "SEYYİD AHMED ARVASİ"
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
ÇELİĞE SU VEREN ADAM "SEYYİD AHMED ARVASİ"
38 Mesaj -
ALINTI: Kâzım ÜTÜK
"Demir tavında dövülür", "Herkes kaşık yapabilir mi ama sadece ustası sapını tam ortasına getirebilir." Bu ve benzeri halk değişlerinde verilmek istenen mesaj emanetin ehline verilmesinin ve yapılması gereken işi zamanında, zemininde ve kıvamında yapmanın başarı için gerekli bir ön koşul olduğu gerçeğidir.

İnanç ve fikir sahasında şok edici kaosların yaşandığı 12 Eylül 1980 öncesinde Türk gençliğinin kafasında ve gönlünde öz ve biçim kazanmaya başlayan Türk milliyetçiliği fikrinin İslâmî bir ruh kazanmasında birinci derecede rol oynayan insanların başında rahmetli S. Ahmed Arvasî gelir. O, rahmetli Alparslan Türkeş'in Ülkü Ocağında cürufundan temizlenip Türklük kalıbına döktüğü olayların sıcaklığında akkorlaşıp tavında dövülerek şekillendiği ve adına Ülkücü Gençlik denilen "ipeğe sarılmış çeliğe" zamanında su veren büyük bir mütefekkir ve şuurlu bir Türkmilliyetçisidir.

Türk-İslâm ülküsünün yiğit savaşçısı, Allah yolunun iman, aşk ve aksiyon adamı S Ahmed Arvasî'yi biraz yakından tanımaya çalışalım.

S.Arvasî ve Türk Milliyetçiliği:

15 Şubat l932 Pazartesi günü Ağrı ilinin Doğubeyazıt ilçesinde doğan Seyyid Ahmed Arvasî, ailece Van'ın Müküs (Bahçesaray) ilçesine bağlı, Arvas (Doğanyayla) köyündendir. Babası Gümrük Müdürlüğünden emekli Abdulhakimi Efendi, annesi Cevahir Hanımdır...

Ailenin altı çocuğundan beşincisi olan S.Ahmed Arvasî ilk öğrenimine Van'da başlayıp Doğubeyazit'ta tamamlamıştır. Orta okulu Erzurum'da bitiren Arvasî, lise öğrenimine Erzurum Erkek Öğretmen Okulunda başladı, Erciş Öğretmen Okulunda bitirdi. 1952 yılında Konya'nın Doğanbeyli Nahiyesinde ilkokul öğretmeni olarak göreve başladı. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik görevini sürdüren Arvasî, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü, Pedagoji Bölümünü 1958 yılında tamamlayarak çeşitli Eğitim Enstitülerinde Pedagoji öğretmenliği yaptı. 1978 yılında İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsünden 24 arkadaşıyla birlikte siyasi amaçlar için sürgün edilen Arvasî, l979 yılında emekli olmak zorunda kaldı. Aynı yıl Milliyetçi Hareket Partisi Olağan Kongresinde Genel İdare Kurulu Üyesi sıfatıyla aktif siyasete atıldı.

12 Eylül 1980 ihtilalinde Mamak zindanlarında çile dolduran S. Ahmed Arvasî ilk kalp krizini burada geçirdi. Daha sonra bu olayı Alparsan Türkeş şöyle anlatıyor; "Tutukevinde geçirdiği kalp rahatsızlığı dolayısıyla Ankara Mevki Hastanesine kaldırıldı. O gün daha dün gibi hatırımdadır. Görevliler kendisini hastaneye gitmesi için aşağıya irdirdiler. Biz, yukarıda kalmıştık. Odamın penceresinden dış kapının açıldığı merdivenleri görebiliyordum. Arvasî hocamızı hastaneye götürecek cankurtaran henüz gelmemişti. Ayakta bekleyecek hali yoktu. Bitkin bir vaziyette taş merdivenlere oturarak cankurtaranın gelmesini bekledi. Yukarıdan askere seslendim. Bir binbaşı çıktı. Kendisine Arvasî Beyin rahatsız olduğunu, bir sandalye getirilmesi için emir buyrulmasını rica ettim. Bu ricamdan sonra sandalye getirdiler. Daha sonra cankurtaran geldi ve uzaktan birbirimize el sallayarak ayrıldık, vedâlaştık.

Bu tarihten sonra da inandığı ve uğruna başını koyduğu Türk-İslâm dâvâsını insanlarımıza anlatmayı sürdüren S. Ahmed Arvasî, 31 aralık 1988 tarihinde daktilosunun başında iken Hakka yürüdü.

Kısaca hayat hikayesini anlattığımız S. Ahmed Arvasî'nin verdiği kutsal millî mücadeleyi ve geride bıraktığı ciltler dolusu eserlerini aktarmak ve anlatmak bu kısa makalede hiç de kolay değildir. Yine de onun büyük bir içtenlikle son nefesine kadar tavizsiz bir şekilde savunduğu Türk-İslâm Ülküsü davasına rengini veren temel düşüncelerine ana başlıklar halinde değinmeye çalışalım.

OBirTürkMilliyetçisiidi

Seyyid, Hz. Muhammed (s.a.v)'in soyundan olması nedeniyle ecdadı aslen Arap olan Arvasî'nin kaynağını Türk-İslâm ülküsünden alan bir Türk milliyetçi olması üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. Böyle bir şuurlanmanın altında yatan olgun idrâk gücü onun ailesinden gelen Muhammedî asaletten kaynaklansa gerektir- Bu asaletin nurlu izlerini şu tarihi olayda bulmak mümkündür: "Osmanlı'nın dağılma döneminde, müritleriyle birlikte Suriye üzerinden Arabistan'a giden Abdulhakim Arvasî'ye oranın ileri gelenleri, kendisine medrese yapacaklarını ve her türlü imkanı sağlayacaklarını taahhüt ederek Arabistan'da kalmasını istemişlerdi. "Osmanlı zaten öldü, Türk diye bir şey kalmamıştır" denilince. Abdulhakim Arvasî hazretleri sinirlenip: "Dünyada iki Türk kalsa birisi benim" diyerek, ömrünün sonuna kadar Müslüman Türkün davasına sahip çıkacağını ifade etmesi dikkate şâyandır."3

BöylesoylubirileninçocuğuolanS.AhmedArvasîkendisinişöyletanımlıyor:

"Ben, İslâm iman ve ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslâmı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim."

İnanıyorum ki hem Türk hem Müslüman olmak hem de muassır dünyaya öncülük etmek mümkündür. Ecdadımız bütün tarihleri boyunca bunu denediler ve başarılı oldular. O halde bizler niye bu tarihi misyonumuzu yerine getirmeyelim .

S. Ahmed Arvasî bazı sözde İslâmcılar gibi Türk tarihinin sadece son bin yılını kabul edip geri kalan binlerce yıllık İslâm öncesi mazimizi kör bir taassuba kapılıp reddetmedi. O şuurlu bir Türk milliyetçisi olduğu için Türk töresini, Türklüğün sembolü Bozkurtu hiç bir ön yargıya kapılmadan kabul ve tasdik etmiş, her fikir ve fiili İslâmi süzgeçten geçirerek her şeyi yerli yerine oturtmasını bilmiştir. Bu konularda o şunları söylemektedir.

"... Kısaca belirtirsek,Türk milleti, geniş bir tarihi tecrübeye, büyük ve zengin bir kültür hazinesine sahip bulunmakla 'millî töresini' bu güçlü zemin üzerinde kurmuş bulunmaktadır. Türk töresi, alemşümul ahlâkî idealleri bünyesinde toplayan 'pratik bir ahlak ve hukuk nizamı' durumundadır. Hele, en az bin yıldan beri İslâmın şanlı aydınlığında yıkanan, olgunlaşan ve arınan Türk töresi, bütün insanlığı mutluluğa çıkaracak' alemşümul' birnizam durumuna gelmişbulunmaktadır."

"Hiç bir zaman Türkün totemi olmamış olan Bozkurt, coğrafyamızın kültürümüze kazandırdığı bir motiftir" diyen
Arvasî Türk milliyetçiliğini "ırkçı" olmakla suçlayan cahillere şöyle seslenir:

"Türk milliyetçiliği, politikasını biyolojik ırkçılık üzerine kurmayı reddetmekle beraber içtimai ırk gerçeğini inkar ve ihmal etmemelidir.

İçtimai ırk biyolojinin konusu değildir, sosyolojinin konusudur. Bir milleti teşkil eden fertlerin, ailelerin sınıf ve tabakaların soybirliği şuurudur.

Ortak bir şuur tarzında beliren mensubiyet duygusunun ve kan birliği şuuru biçiminde duyulmasıdır. Zaten biyolojik verasetin yanında, ortak kültür, ortak coğrafya, ortak hayat tarzı hayat tarzı ve ortak mücadelelerle, bir milletin fert ve tabakalarını hem ruhî, hem de fizik bakımından biri birine yapıştırır." (...)

"Kimse biyolojik verasetini tayin iradesine sahip değildir. Ama içtimaî ırk tercihe açıktır. Aynı tarihe, aynı kültüre, aynı din ve ülküye sahip olan insanlar arasında kan ve soy birliği şuurunun güçlenmesine yol açar." (...) "Türk milliyetçisi, Türk içtimaî ırkını benimser, sever ve sevdirirken ailelerini de bu espri içinde kurmaya çalışır. Kozmopolitiklikten hoşlanmaz. Bununla beraber, başka içtimai ırkları da Allah'ın bir ayeti olarak değerlendirir."

Türk milletinin kuruluşunu ve ayağa kalkarak İslâmın sancaktarlığını yapmasını tekrar Nizâm-ı Alemi gerçekleştirmesi Türk İslâm ülküsünü de gören S. Ahmed Arvasî Türk milliyetçilerinin bu doğrultuda öncelikli olarak yapmaları gerekenleri "Neden Türk İslâm Ülküsü" başlıklı yazısında şöyle açıklıyor :

"Neden, şu veya bu ad altında toplanmayı değil de Türk-İslâm ülküsüne bağlanmayı savunuyorsunuz ?

Biz iddia ediyoruz ki, emperyalizm, Türk ve İslâm dünyasını yutmak için en az iki asırdan beri korkunç bir tertibin içindedir. Bir taraftan kültür emperyalizmi ile vatan çocuklarını din ve milliyetine yabancılaştırarak kendi emellerine hizmet edecek kadrolar hazırlamakta, diğer taraftan din ve milliyet duygularını, her şeye rağmen terk etmeyen çocuklarımızı da birbirine düşürmeyi planlamaktadır."agla...)

"Düşman, karşısındaki güçleri parçalayarak, onları birbirine düşürerek, kolay yutulur lokmalar durumuna sokmak ister. Mesela, sanki bir insan, hem dindar, hem milliyetçi, hem medeniyetçi olmazmış gibi, bu değerleri birbirine zıt programlar durumuna sokarak, hiç yoktan çatışan güçler meydana getirir. Bu oyunları, o kadar ustaca planlar ki, tertiplerini anlamak için bazen olayların üzerinden 50 veya 100 yıl geçmesi gerekiyor." (...)
"O halde, Türk milliyetçisine düşen iş, bütün varlığı ile bu oyunu bozmak olmalıdır. Bu ülkede, suni olarak gûya Türkçü ve gûya İslâmcı cepheler meydana getirmek isteyen hain ve kahpe oyunların karşısına bir Müslüman
Türk olarak ve tarihine yakışır biçimde çıkmalıdır.

Bunun için, Türk-İslâm kültürüne, Türk-İslâm medeniyetine, Türk- İslâm ülküsüne bağlı, Türklük şuur ve vakarına, İslâm aşk ve aksiyonuna sahip, Türklüğü bedeni, İslâmîyeti ruhu bilen milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemiyle çırpınan, dünya Türklüğünün, İslâm dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekten başka bir çaremiz yoktur. S.Ahmed Arvasî, kaynağını Türk-İslâm ülküsünden alan, temel gayesi Türk milletini ebedi bekasını sağlamak, orta gayesi Türkün İslâmın sancaktarlığını yapmasını temin etmek, üst gayesi ise, bütün insanlığı Nizam-ı Alem ülküsü çerçevesinde toplayarak, insanlığın huzur ve barışını sağlamak olan Türk milliyetçiliği hareketini şu temel prensiplere dayalı olarak yapılanması ve yönlendirilmesi gerektiğini ifade eder:

1) Türk milliyetçiliği, partiler, sınıflar ve zümreler üstü bir harekettir. Ancak milliyetçilik, siyasi olsun veya olmasın, bütün meşru kuruluşlara biçim ve damgasını basar. Türk milliyetçiliği kendine dost olan bütün hareket ve kuruluşları dost, kendine düşman olan bütün hareket ve kuruluşları düşman bilir.

2) Her millet milliyetçidir ve milliyetçi kadrolarla ve programlarla yönetilmelidir. Millî şuurdan yoksun kadrolara, milleti teslim etmek ihanettir. Millete inanamayanlar millet idaresine talip olamazlar. Devlet adamının vazgeçilmez özelliği "milliyetçi olmasıdır"

3) Milliyetçilik, kadro ve programı ile daima iktidarda olmalıdır. Milliyetçi kadro ve programları iktidardan uzaklaştıran, onların yerine sınıfçı, bölgesi, bölücü, kadro ve programları geçirenler, ya sinsi yabancılardır, ya da milletine yabacılaştırılmış kişi ve kadrolardır.

4) Milliyetçi, barışta barışın, savaşta savaşın konularına göre mücadele der. Düşman ister dışta, ister içte olsun fark etmez.

5) Milliyetçilik bir milletin kendi düşmanlarına karşı sürdürdüğü sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bağımsızlık savaşı, kendini dış ve iç sömürüye koruma şuur ve çabasıdır. Yani milletlerin var olmak ve yaşama savaşıdır. Meşru bir hak ve şuurdur.

6) Milliyetçilik, hiçbir zümrenin inhisarında değildir. O, milli tarihin milli kültürün ve milli ülkülerin çizdiği zaruri bir yoldur. Üstelik millet milliyetçisini tanır.

7) Milliyetçiliğin sahibi millettir. Milletin vicdanına aykırı, milli tarihe, milli kültüre ve milli ülkülere ters düşen tarihler ve tutuşlar milliyetçilik olamaz.

8) Şahıs ve zümre milliyetçiliği olamaz. Milliyetçiliğimizin tek bir adı vardır : "Türk milliyetçiliği" Bunun yerine başka terim ve ifadeler koyanlar veya koymak isteyenler bizi yanıltmak isteyen art niyetli kişi ve zümrelerdir. Çağdaş Türk-İslâm ülküsü kavramı, Türk milliyetçiliğinin programını özetleyen "doktriner" bir ifadedir.

9) Türk milliyetçisinin gerçek "amblemi" ay-yıldızlı al bayrağıdır. Ancak, Türk tarihi ve destanından süzülüp gelen motifler ve renkler, milli bayrağımızın gölgesinde ve onu gölgelemeden, rozet ve flâma halinde taşınabilir.

10) Türk milliyetçiliği, gâye, prensip, strateji ve programı itibarıyla ahenkli bir bütünlük içindedir. Aksiyon bu bütünlüğü bozamaz Ancak zamana zemine ve şartlara göre "esneklik gösterir.

11) Türk milliyetçiliği, sadece sosyal bir vakıa olarak kalamaz tezlerini ve antitezlerini ortaya koyarak, şartların gerektirdiği tarzda teşkilatlanmak ve kadrolaşmak zorundadır. Bu kadro ve teşkilat devletin ve milletin bütünlüğüne kavrama hedefine yönelik , "bir çekirdek" etrafında gittikçe genişleyen bir oluş halinde bulunmak demektir.

12) Türk ordusu milli tarihimiz içinden süzülüp gelen milli imanımızın aşkımızın aksiyon ve disiplinimizin,çağdaş eğitim politika, teknik ve silahlarla mücehhez savaş gücüdür. Türk milliyetçiliğinin en güçlü teminatıdır. Bir "ordu-millet" olan Türkün ta kendisidir. Ordu sevgisi Türk milliyetçisini, vazgeçemeyeceği bir özelliğidir. Türk ordusuna düşmanlık besleyenler,yabancı ordulara özlem duyan hainlerdir8.

Ülkücü gençlik ve Ahmed Arvasî İslâmi atmosferin yoğun olmadığı bir toplumsal çerçevede yetişen 1970 yıllarının gençliğine İslâmi mesajları "Cuma hutbesinde vaaz veren hocanın metoduyla" vermek, çoğunlukla ters etki yapıyordu. O dönemlerde özellikle belli bir eğitim almış kişilerin namaz kılması, camiye gidip cemaate katılması, hatta biraz yüksek sesle besmele çekmesi görülmüş duyulmuş bir şey değildi ve ayıptı. O zamanlar liselerde, üniversitelerde ve aydın çevrelerde daha çok ideolojik söylemler ve eylemler rağbette idi. Böyle ortamlarda yetişen gençlere, bunlar milliyetçi de olsalar doğrudan İslâmı tebliğ etmek hiç de doğru bir yöntem değildi. Gerektiği gibi bir İslâmi eğitimle yetişen az sayıdaki küçük ve etkisiz bir kesim de zaten kendilerini dar ve kapalı bir cemaat adacığına hapsetmişlerdi. Her ne kadar bunların bir kısmı, olayların henüz tırmanmadığı risksiz dönemlerde yüksek sesle adeta yarın savaşa gireceklermiş gibi cihat çağrısı yapmış olsalar da mücadelenin bir can pazarına dönüştüğü ileri aşamalarda birden bire ortadan kaybolmuşlardı. Meydanlarda sadece Komünistler ile Ülkücüler kalmıştı.

Soğuk savaş döneminde iki kutuplu dünyasının en sıcak cephe ülkesi olan Türkiye'de ideolojik mücadelenin iyice kızıştığı ve kanlı bir çıkmaz sokağa yönlendirdiği1970li yılların ikinci yarısında ülkeyi kızıl emperyalizme karşı savunma mücadelesi veren Ülkücü hareket, her gün onlarca mensubunu kara toprağın bağrına vermeye başlamıştı. Genellikle "câmi" cemaatinin dışındaki toplum kesimlerinden gelen ülkücü geçliğin her geçen gün ölümle, morgla, tabutla, câmiyle, mezarla tanışması onlarda zaten potansiyel olarak mevcut olan Allah ve ahiret inancının harekete geçmesini hızlandırmaya başlamıştı. Tıpkı güneşin saçtığı ısı ve ışık dağlarının yamaçlardaki karların erimesi gibi harekete geçen bu inanç ırmağının, doğru mecralara yönlendirilmesi ve en verimli biçimde değerlendirilmesi gerekiyordu.

İşte böyle bir dönemde şehitlik gerçeği ile karşı karşıya gelen ülkücü gençler Allah ve ahiret inancının yakıcı sıcağını beyinlerinde ve gönüllerinde ciddi bir şekilde hissetmeye başlamışlardı. İşte o an çeliğe su verme zamanıydı. S. Ahmed Arvasî Türklük ve Ülkücülük çeşmesinden sancı beyinlere, yanan yüreklere testiler dolusu Ahmed suyu verdi. Resulullah'ın soyundan gelen bu değerli insan, İslâm'ı tebliğ ederken "nefret ettirmeyen sevdiren, zorlaştırmayan kolaylaştıran, korkutmayan müjdeleyen" Muhammed'i tebliğ yöntemini kullanmıştır.

Eğer bu gün İslâm ülkemizde dikkat çekici bir potansiyele ulaşmışsa bunda ülkücü hareketin ve ona olgun bir imanı muhteva kazandıran rahmetli Seyyid Ahmed Arvasî'nin payı büyüktür. Etrafımızı saran sevgisiz, hoşgörüsüz, bedelsiz ve riyakar sözde İslâmcı, özde eyyamcı tatlı su Müslümanlarını gördükçe bu katkıların önemi daha iyi anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan, ülkemiz üzerinde ciddi planlar yapan ve fırsat buldukça da bu hain planlarını uygulamaya sokan Arap ve Fars Müslümanlığının milli bünyemiz üzerindeki yıkıcı ve bölücü etkisi belli bir kritik seviyeyi aşmıyorsa bunda da S.Ahmed Arvasî'nin ciddi katkıları vardır. O, İslâm-Türk ülküsünün bayrağını tam zamanında yükselterek Türk Müslümanlığının güçlenmesine destek vermiştir.

Bu gün ülkemizde gerek Arap Müslümanlığı gerekse Fars Müslümanlığı siyasi ümmetçilik yoluyla milli yapımıza sinsi saldırılar düzenlemektedir. İslâmın âlemşümul özelliğini bozarak enternasyonalist bir çehreye büründüren bu şer cephesini kendi insanımızı Türk devletine, Türk ordusuna, Türk vatanına karşı düşman yapmaya çalışıyor. Sistemin bazı yanlış uygulamaları bahane edilerek, (baş örtüsü yasağı gibi) ayet ve hadisler çarpıtılarak, kendi insanımızı kendi devletine saldırtmaya çalışıyorlar. Bu tertibin planlayıcıları ülkelerinde koyu bir Arap ve Fars ırkçılığı uygulayarak kendilerinden olmayanları en basit insan haklarını bile vermiyorlar. Arap ve Fars Müslümanlığı Türk Müslümanlığı ile sadece Anadolu'da değil, Kafkaslarda, Balkanlarda, Orta Doğuda ve Orta Asya'da da ciddi bir mücadele içindedir. Mızraklarının ucuna Kuran sayfalarını takarak ülkemize saldıran bu bedbahtlara karşı en büyük savunmamız Türk Müslümanlığı kalkanıdır. Bu kalkanı delinmez bir zırh haline getirebilmemiz için S.Ahmed Arvasî'yi iyi anlamamız gerekir. İslâmî Türklük karşıtı bir inanç ve hareket haline getirmeye çalışan bu "İlyas görünümlü iblislerin" tehlikeli oyunlarını bozmanın yolu İslâm ve iman konusunda doğru bilgilenmekten geçmektedir. Konunun güncelliği ve öneminden dolayı değerli müttefiklerimizin bu konuda yazmış olduğu önemli bir makalesini burada aynen alıyoruz.

"Bazıları İslâmın getirdiği 'âlemşümul hakikati ve daveti' idrak edemeyip onu beynelmilelci (enternasyonalist) bir karakterde yorumlama hatasına, hatta günahını işlemektedirler. Bunlar ya "âlemşümul" (üniversal) kavramı ile "beynelmilel" (enternasyonal) kavramı arasındaki farkı bilmeyen kimseler, yahutta "art niyetli" kişi ve zümrelerdir.

İslâmın temel kaynağı Kuran-ı Kerim ile cüze merkezli şanlı peygamberimizin sözleri ve hareketleriyle kesin olarak anlaşılmıştır ki İslâmîyet insanların ırklarına, kavimleri ve çeşitli cemiyetlere ayrıldığını kabul etmektir. Yine İslâmîyet bunun yanında, bütün Ademoğullarını (kelime-i tevhit) etrafında toparlayarak, İslâm kardeşliği şuuru içinde dayanışma ve Allah yolunda yarışmaya davet etmektedir. Yani Allah: bir yandan dinini, "seveceği kavimlere" tevdi ederek, diğer taraftan bütün kavimleri "milli şahsiyetleri içinde tutarak "şanlı peygambere ümmet olmaya çağırır. Bu sebepten Türk milliyetçileri, Türk milletinden ve İslâm ümmetinden olmakla öğünürler.

Hâşâ İslâmiyet asla masonlar ve komünistler gibi milletleri ve milletleri inkâr ederek milletleri kozmopolittik bir dünya kurma dâvâsı peşinde değildir."İslâm kardeşliği bu çirkin "beynelmilelci akımlara" asla benzemez ve benzetilemez. İnsanların Ademoğlu olarak aynı kökten gelmekle beraber çeşitli milli ırkî mümkün olmayan biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bir vâkıadır. Bu konuda yüce kitabımız Kuran-ı Kerim "Ey insanlar! Biz sizleri bir kadın ve bir erkekle yarattık ve birbirlerinizle tanışasınız diye sizi şubelere (ırklara, kavimlere) ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki Allah yanında en şerefliniz takvâda en ileri olanınızdır." diye buyurmaktadır. (Bk. Hucurat suresi, ayet 13) Yine, şanlı kitabımızda şöyle buyrulur: "Dillerimizin ve renklerimizin birbirine uyması da O'nun ayetlerinden" (Bk. Kuran-ı Kerim Er-rum suresi, ayet 22) Bu ayetler hiçbir tevile yer bırakmaksızın İslâm dinini "ırklar ve kavimler" karşısındaki tavrını rotaya koymaktadır. İslâm sosyolojisinde, ırklar ve milletler insanlık kadar birer gerçektirler ve onların şerefi (renklerinde, dillerinde, et ve kemiklerinde, kemik yapılarında değil) Allah yolunda gösterecekleri "ihlas ve hizmet şuurları" ile yani "takva" ile tayin olunur.

"Allah'tan başka ilah yoktur" diyen bu inancı büyün beşer tarihi boyunca savunan şanlı peygamberler dizisine sevgiyle bağlanan son ve yüce peygamber ve kurtarıcı Hz. Muhammed'e (bütün peygamberlere ve O'na selam olsun) inanan ve O'nun tebliğlerini ferdi ve içtimai planda yaşayan her fert ve millet Müslüman olmakla şereflendirmiştir. "İslâm ümmetinden"dir. İslâm ümmetine bağlı kişiler, milletler ve ırklar renkleri ve dinleri ne olursa olsun, din kardeşi olurlar, birbirlerini sever iş birliği yapar, sosyal, ekonomik, kültürel ve hatta politik dayanışma halinde bulunurlar. Ancak, bu, onların kendi soylarını, kavimlerini, ırklarını ve milliyetlerini ret etmelerine sebep olmaz. İslâmîyet "posa ırkçılığını ve soy üstünlüğü" iddialarını, "cahiliyet devri adeti" olarak ret etmekle birlikte, asla Müslümanları soyunu kavmini, ırkını ve milliyetini ret ve inkar etmeye davet etmemektedir. Aksine, "kişi kavmini sevmekle suçlanamaz", "vatan sevgisi imandadır", "kavmin efendisi, kavmine hizmet edendir" diye buyuran ve veda hutbesinde "soyunu inkar edene Allah'ın melekleri ve insanların lanet etmesini" dileyen şanlı peygamberin dinini "milliyetlerin ve milli şuurun" aleyhine kullanmak mümkün değildir.

Ta, "alemlere Râhmet olarak gönderilen şanlı peygamberimiz zamanından başlayarak günümüze kadar, bütün Müslümanlar, peygamberimizin yakın dostları olan ve O'nun yüce huzurunda "iman etmekle şereflenen ve başka kavimlerin çocukları bulunan nice sahabe daima milliyet adları ile anıla gelmişlerdir. Bilâl El-Habeşi, Selman El-Farisî, Süheyl El-Rumî ... gibi İslâm büyükleri, o zamandan bu zamana kadar hep milliyet adları ile zikredilmişlerdi. Bu durumu gördükten sonra, "Türk" kelimesinden ürken ve korkan bazı çevrelerin bu komplekslerinden vazgeçmeleri gerekir. Öte yandan, gizli düşmanların da kendilerini İslâm dini ile maskelemeye kalkışmaması umulur.

İslâm dini ile milletler, milliyetler, milli şuurlar çökertilemez. Aksine İslâm dini ile milletler güçlenirler, hayat bulurlar ve yücelirler. Bu sebepten Türk milliyetçisi için İslâmîyet ve Türklük birbirine zıt iki değer ve varlık değil aksine biri diğerine güç veren ruh ve beden gibidirler.

Öte yandan, yüce kitabımızdan öğrendiğimize göre, Allah, dinini kavimler eliyle savunur. Bir kavim dinden yüz çevirdi mi başka bir kavim dine hizmetle şereflendirilir. Her fert ve millet kendini inkar etmeksizin Müslüman olabilir. İslâmîyet milletler üstü Alemşümul bir dindir.

Aşağıda mealini vereceğimiz ayet-i kerimeyi 17. asırda yaşayan büyün Türk milliyetçisi Vâni Mehmet Efendi, "Arais-El-Kuran ve Fi Nefais-ül Furkan" adlı kitabında, Arap kavminin tehdit eden ve Türk kavmini haber veren bir ayet olarak ele alınır. Bu ayetin meali şöyledir: "Ey iman edenler, içinizden kim dinden dönerse, Allah, müminlere karşı alçak gönüllü kafirlere karşı, onurlu ve zorlu, kendisinin onları seveceği onların da kendisini seveceği bir kavim getirir ki onlar Allah yolunda savaşırla ve hiçbir kınayanın kınamasından çekinmezler. Bu Allah'ın lütf-u niyetidir ki, onu kime dilerse ona verir. Allah, ihsanı bol olan ve çok bilendir." (Bk. Kuran-ı Kerim Maide Suresi, 54.ayet)

Gerçekte de şanlı Peygamberin yüce kadrosundan sonra, İslâma en büyük hizmeti yapan kavim, Türk kavmidir ve tam 400 yıl Resul-ü Ekrem'e vekil olmakla şereflenmiştir. İslâmda şeref ve üstünlük, İslâma hizmet ve takva ile tayin edildiğine göre, Türk milleti ile şeref ve üstünlük yarışına kalkacak kaç kavim vardır?

İslâm kardeşliği ve ümmet fikri, milletleri ve milliyetleri öldürmek dâvası değil, bilakis kişileri, kavimleri, milletleri, ırkları Allah yolunda dayanışmaya ve yarışmaya kardeşlik ve barış şuuru içinde davet etmek demektir. İnsanları, "sahte tanrıların boyunduruğundan" kurtararak şerefli birer kişi, kavim ve ırk halinde sadece Allah'a kul olma şuuru içinde mukaddes bir yarışa çağırmak demektir. "İlâyı Kelimetullah" bu demektir. Bu yarış bütün kişilere, kavimlere, ırklara ve milletlere açıktır. Bu yarışta , takvada en ileri olanı ise, rengi ve dili ne olursa olsun, bu mukaddes yarışta katılanların en şereflisi ve en üstün olarak anılacaktır.

Türk-İslâm ülkücüleri, asırlardan beri, bu yarışı en önde götüren ve bu ölçüde şeref kazanan şanlı ecdadın
yolunda hiçbir isnat ve iftira onu bu mukaddes yolundan alıkoymaz. Türk milliyetçileri, kesin olarak bilmektedirler ki, dinimizi, milletin ve milliyet duygularının aleyhinde kullanmak isteyenler, gerçek dindarlar değil ya cahil veya art niyetli kişi ve zümrelerdir. Türk- İslâm ülkücüleri kim ne derse desin, daima Türk milletinden ve İslâm ümmetinden olduklarını ilan etmelidir.

S. Ahmed Arvasî ve "Doğu Anadolu Gerçeği"

Milletimizin ebedi bekasını tehdit eden bölücülük belasının teşhis ve tedavi konusunda kafa yoran, çareler öneren S.Ahmed Arvasî bu konuyla ilişkin "Doğu Anadolu Gerçeği" adlı bir eser yazmıştır. Bu kitabında bölge halkına ve devleti yönetenlere mesaj vermeye çalışan Arvasî, bölge merkezli bölücülük hareketini Batının yıllardan beri uyguladığı "şark politikası" ile ilişkilendirmektedir. Bu sorunun oluşmasına zemin hazırlayan sebepleri şöyle ifade etmektedir.

1) Tarihi Sebepler: Yerli ve yabancı ilim, fikir ve siyaset kadrolarının veya gayri ciddi tarih yorumları, doğu ve güneydoğu Anadolu'da yaşayan vatandaşlarımızın ve aşiretlerin menşei konusunda öne sürdükleri teoriler

2) Kültürel Sebepler: Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da konuşulan ağızlarda, aynı çevrelerce ortaya konan tezler, yine aynı yönlerde müşaade edilecek, farklı inananlar üzerinde koparılan gürültüler ve milli kültüre yabancılaşma vetiresi

3) Sosyal Sebepler: Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaşayan vatandaşlarımızın, uzun bir zaman dilimi içinde konar-göçer statüsünü koruması ve aşiret halinde bulunması ve bu durumun doğurduğu meseleler

4) Coğrafi Sebepler: Bölgenin sert yapısı ve sert iklimiyle ilgili açıklamalar ve bunun milli irtibatı zayıflatan yönleri

5) Ekonomik Sebepler: Üretici ve tüketici olarak bölge halkının milli yapı ile bütünleşmememsi, komşu yabancı ülkelerle olan ekonomik ilişkileri...

6) Psikolojik Sebepler: Şark meselesinde Kürtlük kompleksi... Kürt sayılma endişesi ve bunun kaynakları...

7) İdari ve İç Siyaset Sebepleri: Ülkemizde, bazı idare ve siyaset adamlarının hatalı davranışları, yetersiz ve tecrübesiz kadroları kaş yapayım derken göz çıkartmaları, yahut oy avcılığı kaygısı ile hareket eden çevreler...

8) Milletlerarası Çalışmalar ve Emperyalist Oyunlara Bağlı Sebepler Milletlerarası rekabetler, Türk devleti üzerine oynanmak istenen oyunlar, çeşitli renkteki emperyalizmin meseleye getirdiği boyutlar. (S.Ahmed Arvasî, Doğu Anadolu Gerçeği)

Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki bölücülük belasını milli kültüre yabancılaşma ve cehaletimize olan yakın ilgiline de dikkat çeken Arvasî, bu bölgede yaşayan insanlarımızın doğrudan "Oğuz" boyundan gelen Öz Türkler olduklarını ifade ederken şunları söylüyor: "... bugün Doğu Anadolu'da yaşayan kardeşlerimiz, doğrudan doğruya Oğuz çocuklarıdır. Selçuk Bey, Alparslan, Osman ve Orhan Beyler ne kadar Türk iseler, onlar da o kadar Türktürler, Karakoyunludurlar, Akkoyunludurlar, göçer ve Yörüktürler. Nitekim Doğu Anadolu toprakları kazıldıkça yerden ak ve kara koyun heykelleri çıkıp durmaktadır. Bunu anlamak için Van bölgesi müzesini gezmek yeterlidir. Doğu Anadolu insanının zevkler, yaşantısı, töreleri, yemekleri, destan ve hikayeleri hep Türktür. Dili Farsçanın tesirin ile bozulmasına rağmen, bir Orta Asya Türkü gibi, geline "üke", çadıra "kon" derler. (S.Ahmed Arvasî, Türk-İslâm Ülküsü, Cilt 1, s. 244).

Rahmetli üstadımız çeşitli konulardaki diğer görüşlerini konuya ilişkin makalelerinden alıntılar yaparak şöyle özetleyebiliriz:

1) Arvasî'ye Göre Din ve Tasavvuf:

Dini bizzat Allah'ın açmış olduğu kurtuluş yolu olarak gören Arvasî, gerçek dini de, "Bütün bozuk dinleri, bütün batıl inançları ve bütün sahte tanrıları yıkan, insanları objektif ve sübjektif mabutların pençesinden kurtararak "Allah'tan başka ilah yoktur" diyerek bir mutlak varlık olan Allah'a yönelmeyi öğreten dindir" şeklinde tarif etmektedir.

Bu temel özelliklere göre bir değerlendirme yapıldığında bugün yeryüzünde sadece İslâm'ın hak dini olduğunu vurgulayan Arvasî, bu konuda Kuran'ın şu ayetini delil olarak göstermektedir: "Hak din, Allah indinde İslâm'dır. Kitap verilenler ancak kendilerine ilim getirildikten sonra,aralarında ki ihtirastan dolayı ihtilafa düştüler. ... Kim, Allah ayetlerini inkar ederse, şüphesiz ki, Allah hesabı çabuk görücüdür."

İslâm konusunda derin ve kapsamlı bir bilgiye sahip olan Arvasî, İlm-i Hal isminde bir de kitap yayınlamıştır.

Ülkemizde eğitim kurumlarında verilen dini eğitim oldukça yeteriz olduğunu ifade eden Arvasî, bu konuda Türkiye ile bazı Avrupa ülkelerini karşılaştırırken şu tespitleri yapıyor: "... Almanya ve Avusturya'da okulların yüzde doksanında din eğitimi ve öğretimi mecburidir. Bir Alman genci liseyi bitirdiğinde 1962 saat, Avusturyalı genç 936 saat, Türk genci ise 192 saat din dersi görebilmektedir. Hatta Türkiye'de İmam Hatipli olan bir gencin gördüğü din dersi saat itibariyle daha azdır. Çünkü İmam Hatip lisesi mezunu 1504 saat din dersi gördüğü halde normal bir Alman Lisesi mezunu 1962 saat din dersi okumuş bulunmaktadır. Hayret ki ne hayret" (S.A.Arvasî, T.İ.Ü Cilt 1)

Tasavvuf ehli bir ailenin çocuğu olan Arvasî'nin tasavvuf konusundaki düşüncelerini ağırlıklı olarak büyük tasavvuf alimi İmam-ı Rabbanî yön vermiştir. Arvasî tasavvuf konusunda şunları söylüyor:

"Tasavvuf ise, İslâmın sınırları içinde kalmak şartıyla samimi bir aşk, vecd ve heyecan ile dinin özüne, sırlarına ve zevkine tam edep olgunluğu ile ulaşma gayretini ifade eder. Yüce ve mukaddes kitabımız Kuran-ı Kerim'de mukarrabin (Allah'a yakın olanlar) olarak övülen ve Allah'ın veli kulları olmakla sıfatlanan kişiler, işte dinimizi böylece yücelten kişilerdir. Böyleleri yüce mukaddes kitabımız Kuran-ı Kerim'de sevgi ve müjde ile anılmaktadır. O halde şu ayet-i kerime mealini birlikte okuyalım: "haberiniz olsun. Allah'ın velileri (kulları) için hiçbir korku yoktur. Onlar mahsun olacak değillerdir." (Arvasî Hasbihal Cilt 4, s. 176)

2) Arvasî'ye Göre Eğitim

Her şeyden önce büyük bir eğitimci olan Arvasî, bu alanda hem uygulamada hem de teoride ciddi hizmetler yapmış, önemli eserler vermiştir. Eğitimin amacına, insanı biyolojik ve sosyolojik bütün yönleriyle tanıma, onun bütün hayatı boyunca takip ederek kendi hususiyetleri içinde olgunlaştırmak ve geliştirmek suretiyle hem kendisini hem de cemiyeti için faydalı kılacak ve mutlu edecek bilgi, maharet, davranış ve değerlere ulaşmak olarak ortaya koyan Arvasî gerçek bir milli eğitimin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik fonksiyonları olması gerektiğinin altını çiziyor.

Eğitimin politik fonksiyonunu açıklarken şunları söylüyor: "... eğitimin politik fonksiyonları da vardır. Her milletin eğitimi, siyasi eğitimine, ideolojisine, istediği hedeflere ve ülkülere uygundur. Eğitim, çok önemli bir stratejik değeri olan insani, işlevi olduğu unutulmamalıdır. Bu açıdan bakılınca, milli eğitim milli savunmamızın çok önemli bir parçasıdır. (Arvasî, T.İ.Ü. Cilt 1, s. 342)

3) Arvasî'ye Göre Ekonomi:

Türk-İslâm Ülküsü kitabının 2. cildini ağırlıklı olarak ekonomiye ayıran S.A.Arvasî kapitalist ve Marksist ekonomi anlayış ve uygulamalarını Türk- İslâm ülküsü penceresinden eleştirdikten sonra İslâm ekonomi sisteminin temel konulardaki bakış açılarını ortaya koyma gayreti içinde olmuştur. Bu yazıların yayınlandığı 12 Eylül 1980 öncesinde, ideolojik mücadelede Marksistlerin üzerinde en çok konuştukları siyasi sosyal alan ekonomiydi. Onlara gereken cevabın verilmesi yönünde ekonomi alanında iyi niyetli bir çok çalışma yapmış fakat hiç biri Arvasî'nin yazdıkları kadar hem ana kaynağa bağlı hem de çağdaş ölçülerde olamamıştır. Arvasî'nin bu konuda üzerinde durduğu ana temaları şöyle özetleye biliriz: Ekonomi ve insan, ekonominin gayesi, ekonominin tarifi, ekonomik sistemler ve İslâm, insanın istismarı ve sebepleri,ekonomi ile coğrafyanın, nüfusun, kültürün içtimai ruhun, irsî faktörlerin, milletlerarası temasların ilişkisi, milli ekonomi, insan mülkiyet ilişkileri, adalet ve mülkiyet, emeğin değeri ve İslâm, birikmiş değer kavramı, üretim ve sermaye, özel ve kamu teşebbüsleri, üretimin tekâmülü, Türklerde üretimin gelişme safhaları, tüketim, israf ekonomisi ve İslâm, değişim, faiz, borsa ve İslâm, İslâm ve banka, tasarruf ve yatırım, ekonomik sistemler ve kalkınma modelleri ... vb. S.Ahmed Arvasî'nin ekonomiyi irdelerken ortaya attığı "birikmiş değerler" kavramını emek-ücret konusunda ilgi çekici bir bakış açısı sunmaktadır. Özellikle Marksistlerin sömürünün ana kaynağı olarak ele aldıkları "artık değer" konusuna bir cevap niteliği taşıyan birikmiş değer kavramını büyüteç altına almak için, Arvasî'nin bu konuyu açıkladığı makalesini aynen almakta fayda gördük.

Birikmiş Değer Kavramı

"Marksistler, 'tek değer emek' iddiasıyla ortaya atılır, bütün değerleri 'kol emeğine' bağlayarak proletere mal etmek isterler. Onlara kalırsa işverenler, işçinin ürettiği mal ve hizmetlerin bir kısmını işçiye ücret olarak ödedikten sonra, artan değerleri kendilerine saklarlar. Henüz 'şuurlanmamış' işçi, bu mekanizmadan habersiz olduğu için 'kendi emeğine yabancılaşmış' durumdadır. Bu durumdaki işçi, patronlarının kendi emeğini sömürerek zenginleştiğini henüz farkında değildir. Marksistler 'atık değer' teorisini ortaya atarak güya işçiyi 'şuurlandırmak' isterler. Oysa Marksistlerin unuttukları çok önemli bir nokta vardır. Bugün insanlar, ister işçi, ister işveren durumunda olsunlar, üretim güçlerini ve ürettikleri değerleri, hem sayı, hem kalite itibarıyla kendilerinden önce yaşayan ve şimdi hayatta olmayan milyonlarca insanın beden ve zihin emeğiyle ulaştıkları ilme, tekniğe, üretim amaçlarına, geliştirdikleri müesseselere, keşfettikleri enerji kaynaklarına, kısaca ürettikleri maddi ve manevi değerlere borçludurlar. Bütün insanlığın sahip olduğu maddi ve manevi zenginliklerin gerçek üreticileri, yaşayan nesillerden çok, tarihin bağrına gömülmüş olan nesillerdir. Hepimiz, onların mirası üzerinde tepinmekteyiz. Sahip olduğumuz değerler, bizden çok onların, emekleriyle üretilmiştir.
Bir an için 'proletaryanın ' ve 'kapitalistin', bu tarihi mirastan ve bu 'birikmiş değerden' mahrum kaldığını düşünün. Onlar, bugün, üretebildikleri sayı ve kalitede mal ve hizmet üretebilirler miydi. Yahut bu mal ve hizmetlere sahip olabilirler miydi? Yine bir an düşünün, bugün bir otomotiv sanayiinde, üç yahut dört dakikada bir otomobil imal edilmektedir. Bizden önce yaşayan milyonlarca insanın, binlerce yıldan beri süzülüp gelen beden ve zihin emeğinin ortaya çıkardığı değerlerden mahrum kalınsaydı, patronlar, teknokratlar ve proleterler bu başarıyı gösterebilirler miydi? O halde, kim kimin emeğiyle yaşıyor? Görülüyor ki, işçi, işveren teknokrat ve bürokratlar, birbirlerinin emeklerinden çok birikmiş değerleri ve zenginlikleri paylaşmaya çalışıyorlar. Yoksa meseleyi 'sınıf çatışmaları' açısından ele alarak bütün üretilmiş değerleri bir sınıfa mal ederek diğer insanları toptan tufeyli durumuna sokmak bize hem haklı hem de makul gelmemektedir. Bu gün bir kumaş fabrikasının bir saat içerisinde imal ettiği yüzlerce metre kumaşı ne tek başına işçilerin emeğine ne de tek başına işverenlerin teşebbüsüne bağlamak mümkündür. Bu konuda komünizm de, kapitalizmin de yorumları vicdanları tatmin edememektedir.

İşte bu noktada da yine yüce ve mukaddes kitabımız Kuran-ı Kerim, imdadımıza yetişmektedir. Şanlı kitabımız,'birikmiş değerleri' ve zenginlikleri bir sınıfın veya zümrenin inhisarına (tekeline) bırakılmamasını emreder"

Yüce kitabımızda şöyle buyrulur; "ta ki (bu mallar) içinden (yalnız) zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın" (Kura-ı Kerim, El-Harş Suresi, ayet 7). Büyük kurtarıcımızın şu hadisini herkes bilir "komşusu açken tıka basa yiyen gerçek Müslüman değildir" yine mukaddes kitabımızda şöyle burulur: "Altını ve gümüşü yığıp ve biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar (yok mu) işte bunları pek acıklı bir azap ile müjdeler." (El-Tevbe Suresi, Ayet 34)

Görülüyor ki İslâmîyet insanların birbirlerinin haklarına riayetini emrettiği kadar "birikmiş değerlerin" yani, mal, mülk, altın, gümüş ve benzeri zenginliklerin bir zümrenin inhisarına bırakılmasını da istememektedir. O, Allah yolunda ve insanların dünyevî ve uhrevî saadeti için israf edilmeden sarf edilmeli, asla bir zulüm ve tahakküm vasıtası durumuna getirilmemelidir."16

Toplumların düzenini insanların imanî idrak seviyelerine göre; "hayvan insanın" nizamı, "dramatik insanın" nizamı ve "ideal insanın" nizamı olarak üç sınıfa ayıran Arvasî, ideal insanın nizamının bir ütopya olmadığını ve asr-ı saadet döneminde gerçekleştirildiğini ifade etmektedir.

"En güzel şekilde yaratılmış" olan insanın "alet yapan hayvan" olarak tarif edildiği hayvan insanın nizamında sürünün ortak menfaatinin esas olduğunu, toplumun otoritesinin adeta tabulaştırıldığını ve ferdin iradesinin cılızlaşarak silindiğini ve böyle bir nizamın eğitim sistemini "hak yok, vazife var" esprisi içinde insanları eğittiğini ve toplumu temsil eden krala, şefe, diktatöre, meclis veya partiye itaatin esas olduğunu ifade eden Arvasî, hayvan insanın nizamını şöyle tarif etmektedir; "hayvan insanın nizamında, cemiyet, kendine tapınanları putlaştırır. Bu sebepten, bu nizamda, abideler, heykeller, nişanlar, madalyalar alkışlar pek çoktur. Bu nizamda cemiyete yaltaklananlar ve dalkavukluk edenler itibar bulur. Bu nizam, sürüyü ilahlaştıranların ve sürüye tapanların nizamıdır."17 (T.İ.K. cilt 2, sayfa 292)

Dramatik insanı şahsiyetini keşfeden ve sürüye isyan eden adam olarak tarif eden Arvasî, bu insanın nizamını ise şöyle tanımlamaktadır; "dramatik insanın nizamında güçlü olanın zayıfı kendine ram etmesi normaldir. Bu, tekamül ve dinamizm için, bir bakıma zaruridir. Fert fert, herkes kendini kurtarırsa ve güçlendirirse, gerçekte cemiyet kurtulmuş ve güçlenmiş olur. Dramatik insan, dar cemiyet iç güdüsü içinde kalmak yerine hürriyet ve insanlık adına savaş verdiğini iddia eder. Bu ideale hizmet edenler adına abide ve heykeller diker ve madalyalar hazırlar"18 (sayfa 294)

İdeal (ist) insanı, kendisini sürünün ve egonun baskı ve ihtirasından kurtaran, göreceli iyinin doğrunun ve güzelin yerine "mutlak doğruya, mutlak iyiliğe, mutlak güzele" gönül veren insan olarak tarif eden Arvasî, bu insanın nizamını da şöyle tarif eder, "ideal insanın nizamında, cemiyet ve fertler tanrılaştırılmaz. İnsanın şerefi, "Allah'tan başkasına" boyun bükmemelerindedir. Fertler ve cemiyetler bir diğerini körleştiremezler. (...) Fert fert, grup grup herkes Allah'ın otoritesini duymak ile görevlidir. Ne maske altında olursa olsun hiçbir kimse, hiçbir zümre ve sınıf insana tahakküm edemez. Herkes sahte tanrıları yıkmakla mükelleftir. Çobanından devlet başkanına kadar herkesin görevi budur. Bu nizamda teşkilatlanmanın gayesi budur.19 (s. 296)

S.Ahmed Arvasî'nin Eserleri

Muhammedî sevgi ve aşk okyanusunda nasipli bir insan olan Arvasî bir çok mütefekkirimiz gibi fikir ve edebiyat alanına şiir yazarak başlamıştır. Daha 23 yaşında bir delikanlı iken (1955) "Sır" adlı bir şiir kitabı yayınlayan Arvasî, 1965 yılında "İleri Türk Milliyetçiliğinin İlkeleri" adlı eseri yayınlamıştır.

Bu kitabında Türk milliyetçiliğinin fikri muhtevası ve çeşitli ülke sorunlarına bakış açısını ortaya koymaya çalışan Arvasî, daha sonra kaleme alacağı "Türk-İslâm Ülküsü" kitabının temellerini bu eserinde atmıştır. Arvasî'nin Türk aydınları arasında tanınmasına ve geniş ilgi uyandırmasına sebep olan ilk ses getiren kitabı; "Kendini Arayan İnsan" adını taşımaktadır. O, 1968 yılında yayınlanan bu kitapta, bir insan için en zorunlu fakat bir o kadar da çetin ve çetrefili bir konu olan "insanın kendini bilmesi" sorununu ele almıştır.

Bu kitabın bir devamı sayılan "İnsan ve İnsan Ötesi" adlı kitabını 1970 yılında yayınlayan Arvasî, bu değerli eserinde maddenin, hayatın ötesini araştırmaya yönelmiş, bütün bunların odak noktası olan insanın ötesini tasavvufi bir incelikle irdelemeye çalışmıştır.

Büyük bir eğitimci olan Arvasî, Atatürk Eğitim Enstitüsünde okuttuğu eğitim sosyolojisi konusunda 1976 yılında ülkemizde bu sahanın ilk kitabını yazmıştır. 1977 yılında her gün gazetesinde köşe yazarlığına başlayan S. Ahmed Arvasî, burada yazdığı makalelerini bir araya getirerek köşesi ile aynı adı taşıyan Türk-İslâm Ülküsü adlı kitabını üç cilt olarak yayınladı. Bu kitabın birinci cildinde ağırlıklı olarak Türk-İslâm Ülküsüne göre düşünce, inanç, insan ve cemiyet anlayışının , kültür ve medeniyet görüşünü, İkinci cilde ekonomik ve politik hayatın değerlendirmesini, üçüncü ciltte ise eğitim sistemi ve din psikoloji üzerinde durmuştur.

On bölüm ve 559 makaleden oluşan Türk-İslâm Ülküsü kitabı 12 Eylül 1980 öncesinde bir ateş çemberinden
geçen Türk Gençliğinin , fikir ve inanç sancılarının yakıcı sıcaklığının kavurduğu aklına ve gönlüne, berrak pınarlardan sunulmuş bir hayat suyu serinliği ve tazeliği vermiştir.

S.Ahmed Arvasî'nin yayınlanan diğer eserleri de şunlardır. 1982 yılında yayınlanan "İlm-i Hâl" , "Doğu Anadolu Gerçeği" , altı cilt halinde yayınlanan "Hasbi Hal" , 1982 yılında yayınlanan "Diyalektliğimiz ve Estetiğimiz"

S.Ahmed Arvasî'nin hayatı ve eserleri hakkında az sayıda olsa da araştırma kitabı da yayınlanmaya başlamıştır. Bu makalemizin hazırlanmasında ağırlıklı olarak faydalandığımız Sayın Mustafa Kavuncu'nun "Seyyid Ahmed Arvasî - Hayatı, Tefekkürü - Eserleri" adlı çalışması bu alanda atılmış değerli bir çalışma hüviyetindedir.

Bu sahadaki çalışmaların çoğaltılması ve derinleştirilmesi Arvasî hocamızın Ülkücüler üzerindeki ödenmesi gereken haklarından birisi olduğu açıktır.

Sonuç:

Türk milliyetçiliğinin güç aldığı kaynakların gün yüzüne çıkarılması, işlenmesi ve genç nesillere tanıtılması maalesef yeteri kadar üzerinde durulan konulardan değildir. Bu Millî-İslâmî sahada değerli eserler veren az sayıdaki yazarlarımız mütefekkirlerimiz ve onların ortaya koyduğu eserlerin bu vurdumduymazlık dumanının arasında unutulmaya yüz tutması fikir ve aksiyonumuza yön ve biçim veren hayat damarlarımızı kendi elimizle kurutmak anlamına gelmektedir.

Hayatını, fikirlerini kısaca tanıtmaya çalıştığımız rahmetli S.Ahmed Arvasî'de yeterince ilgilenmediğimiz önemli mütefekkirlerimizden biridir. Bu ülkeye ve insanlara faydadan çok zararı dokunmuş bir çok vatan, millet, din ve devlet düşmanı sözde yazar, çizer takımı için bu memlekette vakıflar kurulurken adları caddelere, sokaklara verilirken, anılarını yaşatmak için hikaye ve roman yarışmaları düzenlenirken, bizler hayırlı hizmetleri ve eserleriyle dünya ve ahiret hayatımızı aydınlatan kıymetli aydınlarımızın adlarını yaşatmak ve eserlerini tanımak yönünde dişe dokunur bir faaliyet içinde değiliz.

S.Ahmed Arvasî'nin bu sahipsizliğin kurbanlarından, biri olmaktan mutlaka kurtarılmalıdır. Bu amaçla çeşitli sivil toplum kuruluşlarımız tarafından onun adına enstitüler kurulmalı, konferanslar düzenlenmeli, edebiyat ve sosyal bilimlerin çeşitli dallarında yarışmalar yapılıp, onun adına ödüller verilmelidir. Son zamanlarda az sayıda da olsa bu konuya iyi niyetli, ümit verici çalışmaların başlatılmış olması bizleri umutlandırmakta ve sevindirmektedir.

"Çeliğe su veren adam" olarak tanımladığımız rahmetli Arvasî hocamızı hakka yürüyüşünün onuncu yıldönümünde saygı, sevgi ve rahmetle anıyor, yüce Rabbimizin ondan râzı olmasını diliyoruz.
Ekleme Tarihi: 10.03.2006 - 15:39
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Patrikhane Vatikan olma yolunda
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
Ruhban Okulu neden açılmamalı?
38 Mesaj -
Heybeli Ada Ruhban Okulu 1971'de "Özel Yüksek Okulların Kapatılması" hakkındaki kanun yürürlüğe girince, Milli Eğitim Bakanlığı'nca kapatıldı. 1884'te Patrikhane'ye bağlı bir lise olarak açılan Heybeli Ada Ruhban Okulu 1951'de Patrik Athinagoras tarafından ruhban yetiştirmesi için özel yüksek okula dönüştürüldü.
Bugüne kadar Yunanistan'daki Yunan kamuoyu, Amerika'daki üç milyon Ortodoks Hıristiyan Rum'un oluşturduğu kamuoyu, bugün de Patrik Varthelemeos Ruhban Okulu'nun yeniden faaliyete geçirilmesi için Türkiye'ye baskı uygulanması için vargüçleriyle çalışmaktadırlar.
İstanbul Patriği ve Yunanistan neden Heybeli Ada Ruhban Okulu'nun açılmasını istemektedir? Bu sorunun cevabı okulun kuruluş amacında şöyle ifade edilmiştir; "İstanbul'daki Fener Patrikhanesi'ne din adamı yetiştirmek için..." ilk bakışta amaç sadece İstanbul'daki Patrikhane'ye din adamı yetiŞtirmek olmasına rağmen, esas amaç bütün Dünya Ortodokslarına üst düzeyde kiliselerde görev alacak Türk düşmanı ruhban yetiştirmektir.
Ayrıca önemle belirtmeliyiz ki, dünya ve Türk kamuoyunun yakından tanıdığı Türk düşmanı Kıbrıs Papazı Makarios ve eski Kuzey-Güney Amerika Başpiskoposu Yakovos'un Amerika'daki Türkiye aleyhine Lobicilik faaliyetlerini düşününüz. Bugünkü İstanbul Patriği Varthelemeos'ta bu okulda yetişmişlerdir. Varthelemeos Türk kamuoyundan gizlemeye çalıştığı "dünya Ortodoksları'nın Ruhani lideri-ekumeniklik" sözde sıfatıyla gittiği ülkelerde siyasi içerikli konuşmalar yaparken, 1994 yılında Avrupa Parlamentosu'nda bir temsilcilik açma teşebbüsünde de bulunmuştur. Fener Patriği Varthelemeos seyahatlerini Yunan devletinin kendisine tahsis ettiği "sarı zemin üzerine siyah renkli çift başlı Bizans kartalı" yerleştirilen Yunanistan Olimpik Hava Yolları'na ait uçaklarla gerçekleştirmektedir. Yine "din, çevre ve Karadeniz tehlikede" adlı sempozyum çerçevesinde 28 Eylül 1997 tarihinde Selanik'te Varthelemeos devlet töreniyle Yunanistan Cumhurbaşkanı Stefanopulos tarafından "devlet başkanı" gibi karşılandı ve Bizans bayrağı yine her yerdeydi.

Yunanistan'da Bizans İmparatoru Koltuğunu vekaleten Patrikhane'nin temsil ettiği varsayılarak, Varthelemeos devlet töreni ile karşılanmaktadır, Yunan ETl, ET3 televizyonları patrik Vartheleıııeos'un bu ziyaretini naklen verdi. Selanik'e Varthelemeo~ ile beraber sırasıyla Sırbistan, Arnavutluk, Romanya, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan kiliselerinin patrikleri de geldi. Yunanistan tarafından Varthelemeos'a Eleftherios Venizelos gemisi tahsis edildi. Uzülerek izlemekteyiz ki, bu girişimlerinde patriğe iş adamı Rahmi Koç'ta destek vermektedir. 1 Ocak 1997 tarihli Milliyet gazetesinde öğrendiğimize göre, "Koç, Selanik'e yatırım hazırlığında"dır.
Türkiye'deki hükümet ve kamuoyu sanki Ruhban okulu'nun açılabileceği izlenimini vermektedir. Türk basınından, kamuoyundan ve en önemlisi de 28 Aralık 1997 tarihli Hürriyet'ten öğrendiğimize göre, Dışişlerinin hükümete verdiği tavsiyelerden de Ruhban okulu'nun açılmaması için herhangi bir tavsiyenin ve itirazın yapılmaması düşündürücüdür.

Oysa Lozan Barış andlaşmasında İstanbul Rumları icin sayılan haklardan Batı Trakya Müslüman Türkleri'ni de yararlanacağı 45. maddede garanti altına alınmıştır.
Batı Trakya'da Ruhban Okulu ayarında bir okul açılmadan ve Batı Trakya Türklerinin Okullarına tamamen Yunanlı öğretmenler tarafindan öğretmen yetiştiren Selannik Özel Pedagoji Akademisi KAPATILMADAN, Rhban Okulu'nun açılmasına izin VERİLMEMELİDİR.

Geçmişte Yunanistan'ın, yeniden NATO'ya kabul edilmesinde, Karadeniz Ekonomik İşbirliği'ne tam üyeliğinde ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Bankası'nın Selanik'e gitmesindeki gibi elimizdeki kozları hiçbir kazanım elde etmeden lütfen çıkarmayalım.
Eğer patrikhane din adamı sıkıntısı çekmekte ise, Batı Trakyada hem din adamı hem öğretmen sıkıntısı cekilmektedir. Batı Trakyada bu sıkıntıları önlemek için Ruhban okulu ayarında bir okulu Gümülcine'ye açmak gerekmektedir.Bu gerçekleşmeksizin Ruhban okulunun açılması Batı Trakya Türklerini Yine üzecektir.

Batı Trakya'ya vize alamadıkları için Türkiye'den Diyanet İşlerinden din adamı gidemezken, Yunan Gümrük kapısından geri çevrilirken,(Bkz.22 Mart 1991 tarihli ve 639 sayılı İLERİ Gazetesi,Gümülcine)Türkiye'ye her sınıftan Yunanlı ve din adamı gelerek patrikhanede ayin yapabilmekte ve bu ayinleride Yunan televizyonları naklen vermektedir.Aynı hoşgörüyü Yunanlılar acaba gösterir mi?Batı Trakya'dan Türk televizyonları böyle bir canlı yayın veya camilerden böyle bir canlı yayın yapılabilir mi? Yunanistan izin verir mi? Cevabımız kesinlikle izin vermez olacaktır.Batı Trakya'ya ziyaret vizesi dahi vermeyen, Türk televizyonlarına camiden veya başka bir yerden nakle yayın izni hiç verir mi?
İstanbul'daki patrikhane bir Türk kurumudur ve Türk yasalarına tabidir.Heybeli Ada Ruhban Okulu "açılmazsa Patrikhane Türk vatandaşı din adamı yokluğundan kapanır".İstanbul'daki Patrikhane kapanmamalıdır, çünkü kapanırsa, kontrol edemeyiz ve dışarıda aleyhimize faliyet gösterirler" iddiaları ve gerekçeleri patrikhane sevenleri tarafından ileri sürülmektedir.
Oysa patrikhane bir Türk kurumu olarak ve Türk yasalarına bağlı olmasına rağmen geçmişte de, bugünde Türk Devletinin menfaatleri aleyhinde faaliyette bulunmakta ve bizde seyirci kalmaktayız. Bu konuda örnekler çok, ancak sadece iki örnek vermekle yetinecegiz. İlk örneğimiz eski tarihlerden ve Amerika'daki Türk alehtarlığı Lobiciliğin başı olan ve herkesin tanıdığı Yakovos'tur.Yakovos Türk vatandaşı İstanbul Rum'u olup, İstanbul Patriği Athenagoras tarafından Amerika Mitropolitikliğine atanmıştır. Amerika'da Türkiye aleyhine faaliyetlerde bulunmuştur.Türk vatandışlığından çıkarılmış ancak faaliyetlerine devam etmiştir.Turgut Özal, Yakovos'un Türkiye'ye gelebilmesi için izin çıkarmıştır.Yakovos hala Türk aleyhtarı faaliyetlerine Amerika Birleşik Devletlerin'de devam etmektedir.İkinci örneğimiz Kardak krizinde Yunan Bayrağını İkizce adalarına, Kilimli (Kalimnos) papazının diktiğini televizyonlardan defalarca izledik.Kilimli Adası,Oniki Adalar'a bağlı küçük bir adadır.Oniki Adalar Mitropoliti ile Kuzey-Güney Amerika Başpiskoposunu İstanbul Patriği tayin etmektedir.Yani Oniki Ada ve Amerika Birleşik Devletleri Papazları İstanbul Patriğine Bağlı olup, Atina'daki Serafim'e bağlı değildir.
Atina'daki kilise bağımsız(aktokefal)'dır.Yani İstanbul'daki patriğe bağlı değildir. Hatta İstanbul Patriğiyle araları şimdilik açıktır.Atina'daki Serafim'le Patriğin arasının açık olması, Yunanistan'ın, Yunan idaresinin Fener Patriği'nin bütün dünya Ortodoks Hristiyanlarının başı, ekumenik olmasını istemiyor alamına gelmemektedir. Bu kanaatimizce şimdilik bir iç cekişmedir.Zamanı gelince ve Serafim'in görevi sona erince iç çekişmelere de,Yunanistan Atina kiliselerinin bağımsızlığıda bitecektir diye düşünmekteyiz. Böylece asıl amaç ve hedefleri, bütün dünya Ortodoks Hıristiyanlarının dini lideri olma rüyaları da Atina kilisesinin bağımsızlıgını da ortadan kaldırarak gerçekleştirecektir. Zira İskeçe metropoliti, İskeçe'de yeni inşa edilen Metropolitliğin açılış törenine İstanbul Patriğini davet etti ve patrik bu davet üzerine 30 Eylül 1997 tarihinde İskeçeye giderek açılışı bizzat yaptı.Bu arada Yunan devletinin laik olmadığını, dinin Ortodoks Hıristiyan olduğunu belirtmeden ve İskeçe'de,Gümülcine'de cami inşaası,tamiri için izinlerin İskeçe ve Gümülcine Mitropolitleri tarafından verildiğinide belirtmeden geçmemeliyim.
Lozan Barış görüşmelerinde Türkiye patrikhanenin kapatılmasını istemiştir. Ancak Yunanistan'ın ve konferansa katılan diğer ülkelerin itirazlarıyla karşılaşmıştır. Tüm çabalara rağmen patrikhanenin kapatılması sağlanamamıştır. Eğer bugün Heybeli Ada Ruhban Okulu açılmazsa patrikhane papazsız kalacaksa veya kapanacaksa bu bizi Türkiye olarak ilgilendirmemeli Lozan Barış Antlaşması'na göre, İstanbul'daki patrikhane sadece Istanbul il sınırları içerisindeki Rum cemaatinin ruhani lideridir. İstanbul'daki Rum cemaatinin iki-üç bin kişi civarında olduğu Yunanlılar ve Rumlar tarafından iddia edilmektedir. Bu da İstanbul'daki patriğin ve kiliselerinin cemaatsiz olduğu anlamına gelir. İstanbul Rumları bir yandan iki-üç bin kişi kaldıklarını, cemaatlerinin kalmadığını iddia ederken, diğer taraftan da Ruhban Okulu'nun açılmasını istemektedirler. İşte bu düşündürücüdür. 1923 Lozan Barış Antlaşması'yla Türkiye'den cemaatleri gitmiş olmasına rağmen bugün hala Bergama, Efes ve diğer bazı bölgelerin Metropolitlerinin Istanbul'da Patrikhane'de görevlerinin başında bulunmaları da ayrıca düşündürücüdür.
İstanbul Patriği Varthelemeos, Ruhban Okulu'nun açılnıasını gündeme getirdiği Amerika Birleşik Devletleri gezisinde Yunanlılara Yunanca olarak yaptığı konuşmasında Yunan ETl televizyonunda aynen şunları söyledi: "Dün (24 Ekim 1997) tarihinde Washington'da Beyaz Saray'da ve Kongre'de genç Yunanlılarla karşılaştım, gördüm ve kendileriyle gurur duydum."
İstanbul Patriği'nin konuşmalarından, hal ve hareketlerinden iki amacı olduğu sonucunu çıkartmayız: a- Bilgilendirme, b- Uyarma ve bu taktiklerle ekumeniklik propagandasını yapma imkanı bulmaktadır. Yine bu vesileyle, İstanbul Patriği amacına ulaşmak için önümüzdeki günlerde dünya gündeminde kalabilmek için çağımızın önemli sorunlarıda olan işsizlik, uyuşturucu ve AIDS konularında çalışmalar, sempozyumlar yapacaktır.
Sonuç:
İki-üç bin kişi kaldıklarını, kiliselerinin cemaatsiz kaldığını iddia eden patrik bir yandan da Ruhban Okulu'nu açmaya çalışmaktadır. Cemaat yoksa bu okula ne gerek var? Okulun öğrencileri kimler olacaktır?
Batı Trakya'da cemaat olmasına, okullara ihtiyaç olmasına rağmen, örneğin; anaokullarına, ilköğretim okullarına, Liselere ve özel yabancı dil kurs okullarına ihtiyaç olmasına rağmen, Eğitim Fakültelerinden formasyon derslerini alarak mezun olan öğretmenler olmasına rağmen, Yunan idaresi tarafından Batı Trakya Türkü oldukları için kendilerine çalışma izni, okul açma izni verilmemekte, tarlada çalışmak zorunda bırakılmaktadırlar. Lozan Antlaşması'na göre sadece İstanbul Rumlarının dini lideri olması ve siyaset yapmaması gereken patrik, Türkiye sınırları dışına çıkınca hem siyaset yapmakta hem de "ekumenik" olduğunu iddia etmektedir.
Ruhban Okulu eğer açılacalsa, Batı Trakya'daki Eğitim, Müftülükler sorunu gündeme getirilmeli ve en önemlsi de Selanik Ozel Pedagoji Akademisi Kapatılmadan, Heybeli Ada Ruhban Okulu'nun açılması sözü dahi ağza alınmamalıdır. Eğer Selannik Ozel Pedagoji Akademisi kapatılırsa Heybeli Ada Ruhban Okulu ayarında Gümülcine'ye bir okul açılmadan, Ruhban Okulu kesinlikle açılmamalıdır.
Müftülükler konusuna gelince, Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan antlaşmalara ve Yunanistan'ın çıkardığı 1920 tarihli 2345 sayılı yasaya rağmen hala Yunanistan'da müftüler ve başmüftü seçimi yapılmadı, özellikle başmüftü seçiminin yapılmamasının sebebi de kanaatimizce tamamen İstanbul Patriği'nin karşılığı olmasıdır.
Bu noktada hareket ederek, eğer Ruhban Okulu açılmazsa, patrikhane kapanacaksa, andlaşmalara rağmen Yunan idaresi tarafından müftülük seçimi, yıllardan beri de başmüftü seçimi yaptırılmadığı, Batı Trakya Müslüman Türklerinin hakkı olan başmüftü engellendiği için, bizde Ruhban Okulu'nun açılmasını engellemeliyiz. Bu fırsatı kaçırmamalıyız. Lozan'da da Yüce Atatürk'ümüzün amacı patrikhaneyi kapatmak değil miydi? Böylece Atatürk'ümüzün amacıda da gerçekleşmiş olur.
Kaynak: Batı Trakya'nın Sesi ALINTIDIR


Bu mesaj 1 kez ve en son SENCER BEY tarafından 06.03.2006 - 17:22 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 06.03.2006 - 17:20
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: TÜRK Ü AŞAĞILAMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
TÜRK Ü AŞAĞILAMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
38 Mesaj -
KİTAP/KÜLTÜR/SANAT >> MİZAH-KARİKATÜR-FIKRA >> Bize özgü
bölümündeki yazılara istinaden, tartışmaya girmemek ve bu konularda birazdaha duyarlı olunması için tarafımdan buraya yazılmıştır. saygılarımla.


BUNU İNTERNETTE BİR FORUMDAN ALDIM


Sokaktaki kavgayı ve trafik kazasını ancak Türkler seyreder." "Ticari takside şoförün yanına oturan Türk'ten başkası değildir."

"Gazete kağıdını, cam silme bezi, külah, mendil, sofra bezi ve kesekağıdı olarak sadece Türkler kullanır."

Bu cümleler, son bir yılda, 'ucuz kitap' furyası içinde yayınlanan "Türkmetre", "Türkleri Anlama Kılavuzu", "Kaçılın Türkler Geliyor" gibi mizah kitaplarından, internet sitelerinin mizah sayfalarında yer alan "Bir Türk'ü nasıl anlarsınız?" başlıklı yazılardan alınmış cümleler.

Hemen herkesin diline pelesenk edilen "Bu millet adam olmaz." meşhur yakınması artık çok gerilerde ve çok masum kaldı. Türk'ü uzaya çıkarıp teknoloji ile Türk gibi 'iki zıt kavram'dan komik diyaloglar yazarak uzaya ebediyen gidemeyeceğimizi kanıksatan mizah anlayışı, gülünesi, kurtulunası ve aşağılanası 'tipik Türk tavırları'nı ortaya çıkardı ve artık 'çok satan' kitaplarla da karşımıza çıktı. 'Gülünesi halimiz'e bir başkası olarak bakma durumu, üstelik sadece bu kitap ve yazılarla da sınırlı değil. 'Biz Türkler' diye başlayan cümlelere, kimi köşe yazarlarından ve ekranların uzman yorumcularından da aşinayız. Oysa, kendimize gülmemiz için sunulan bu 'komik' tespitler, daha 15 yıl önce içselleştirdiğimiz şeylerdi ve refleks olarak tezahür ediyordu.

Endam aynasında ne gördük de kendimizi komik bulmaya başladık? Bu, toplumun kendi kendini eleştirisi mi, kendinden nefreti mi? Dahası, bu 'komik' tavırlar, gerçekten komik mi? Yoksa kimliğimize ve bu ülkede yaşanan trajik yabancılaşma serüvenine ilişkin ve hiç de gülünüp küçümsenmeyecek 'done'ler mi veriyor?

Toplumsal hayata yönelik ilginç tespit ve analizleriyle bilinen yazar ve sosyolog Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, süreci yorumlayıp sokak kavgalarını neden seyrettiğimize, takside neden şoförün yanına oturduğumuza, kültürel, tarihi ve sosyolojik açıklamalar getiriyor. Edebiyat okurunun türkü ve sembollerimizi 'ezber bozan yorumlar' eşliğinde okuması ile tanıdığı şair ve yazar Şaban Abak, 'komik' bulunan tavırlara 'ciddi' yorumlar yapıyor. Ateşli yazı ve konuşmaları ile tanınan Nihat Genç, içinde bulunduğu toplumla eğlenip dalga geçen medya ve aydın tipinin profiline ilişkin saptamalarda bulunurken yazar ve sosyolog Ali Bulaç ise süreci, 'kendimizi reddetmemizin son zamanlarda bulduğumuz ilginç ifade biçimlerinden biri' olarak görüyor.

Konut ve yerleşim sorununu çözememiş merkezî ve yerel idarelerin, akan hayatı dikkate almadan, şehirleri sadece kağıt üzerinde planlayıp projelendirdiği gerçeğini atladığınızda, barınma sorununu kendi başına çözmek zorunda kalıp gecekondu dikenleri, dilediğiniz kadar suçlayabilirsiniz. Görsel, mimari ve kültürel az gelişmişliklerinden dem vurup 'gecekondu cami'lerini beğenmeyebilirsiniz. Bugüne kadar pek çok kez yapıldığı gibi buradan mizah da çıkarabilirsiniz. Bütün bu yargılarınızın doğruluğu, sizin nerede durduğunuz ve nereden baktığınıza bağlıdır. Sözgelimi, 'bilge mimar' Turgut Cansever'in katıldığı bir programda aktardığı anekdot, İstanbul'daki gecekondu gerçeğine ve bunları yapanlara bambaşka bir pencereden bakmanızı sağlayabilir: "Amerikalı bir mimar ve şehir plancısı, İstanbul'daki gecekondu semtlerini gezerken beraberindekilere 'İnanılmaz, muhteşem!' gibi şeyler söylemişti ve bu övgüsünü, bir anlam veremeyen beraberindekilere şöyle açıklamıştı: Amerika'da kartonlarda kalan evsizlere, çok uzun vadeli ve faizsiz ödemeyle evler yapıldı. Evlere yerleşenler, bir hafta sonra evin bütün eşyalarını satıp tekrar karton evlerine döndüler. Sizin, bir ev sahibi olmak için bu kadar çabalayan bir insan kaliteniz, bir zenginliğiniz var. İşte bu, inanılmaz ve muhteşem olan bu."

Amerikalı şehir plancısının hayata sarılışını ve hayatı algılayışını övdüğü 'bu ülke'nin vatandaşları, uzun bir süredir 'yurdum insanı' ya da 'biz Türkler' ile başlayan cümlelerde, içselleştirdiği ve kendine normal gözüken tavırlarının, meğer 'gülünesi şeyler' olduğu tuhaf gerçeğiyle karşı karşıya kalmış durumda.

'Neden?'ine ilişkin sağlıklı bir cevap bulamasa da gördüğü fotoğraf oldukça net: Kendi evlatları, artık olmayan bıyıklarının altından ve 'dışarı'dan müstehzi bir edayla bakıyor, mizahın içinde 'bu tavırların çok komik ve banal, kurtul bunlardan' imasında bulunuyordu. Bu 'neden?'i merak edip üzerine kafa yoran, gördüğü fotoğrafı 'komik' değil düşündürücü bulan dört isimle görüştük.

Kendimize bir başkası olarak bakıyoruz!

Yazar ve sosyolog Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, 'Türkleri Anlama Kılavuz'larının neden ortaya çıktığı üzerine düşünmemiz gerektiğini belirtiyor ve "Yirmi yıl önce Türkler akıllı ve zeki bulunurken 'biz Türkler' söylemi, başkalığımızı vurgulayan ve bu vurguyu olağanüstü ögeler barındıran endam aynasında sunarken, şimdi neden kendimize bir başkası olarak bakıyoruz?" diye soruyor.

'Biz kimiz?' sorusuna verdiğimiz cevabın, Avrupalının ya da Amerikalının bize dair oluşturduğu imajlardan beslendiğinin altını çiziyor ve ekliyor: "Kendimizi doğrudan idrak etmek yerine, ötekinin söylemine sığınarak entelektüel olmanın kolaycılığı gittikçe ağır basıyor. Adapazarı'ndan öteye geçmemişlerin, en az üç kuşağın izini sürmemiş insanların komiklik unsuru olarak Türk insanının davranışını ötekileştirmeye kalkmasının geri planında, Avrupa Birliği eşiğinde beklemenin yarattığı düşünsel fıtık var."

Yazar ve şair Şaban Abak, İslam inanç ve kültür atmosferinde doğup büyümüş ve bunu benimsemiş bir insanın bu tür şeyleri okusa bile gülünç ve yadırgatıcı bulacağını sanmadığını ifade ediyor, şöyle diyor: "Yazanlar gibi okuyanlar da yabancılar ve yabancılaşmış olanlardır. Bu durumda Türk'ün Türk'e antitürk propagandasından değil, etnik kimliğinden eziklik duyanlarla, Müslümanca yaşama biçimimize içinden diş bileyenlerin aslında kendilerini gülünç duruma düşürücü nitelikte bir saldırısından söz edebiliriz."

Yazar Nihat Genç ise içinde yaşadığı halkın tavırlarını gülünesi bulanların kültür, meleke, beceri, marifet, anlayış, izan ve birikimden yoksun olduklarını öne sürerek devam ediyor: "Ama onlarda tarifsiz bir halkla, sokakla 'geyik çevirme', kendi başlarına ve kendi aralarında eğlenme iştahları var. Bu medya yazarlarını bu saatten sonra yatıştırmamız, akıllandırmamız mümkün değildir. Asırlar sonra da bu yayınlar kütüphanelerde bulunacak, nasıl kepaze dönemler yaşadığımızı göreceğiz. Çünkü bu maskaralıklar, dünyanın en büyük soygunu yapılırken, bankalardan kimilerinin patronları tarafından yüz milyar dolar soyulurken
oluyordu."

Yaşanan sürecin, önümüzdeki zamanlarda neler getirip bizi neyle karşılaştıracağını bu tespitlerden sonra kestirmek çok da zor değil. Ancak Cemil Meriç'in yıllar önce serdettiği cümleler, hem işin içyüzüne özet bir bakış sunuyor, hem de bu sürecin başlangıcının bugünden çok daha gerilerde olduğunu gösteriyor: "Her dudakta aynı rezil şikâyet; yaşanmaz bu memlekette! Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lağım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? Hayır, onlar Türkiye'nin insanından şikayetçi. İnsanından, yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını yaşanmazlaştıranlardır."

Tanzimat'la başlayan dramatik bir öykü bu!

Son yirmi beş yılda medyamız, halkını, tarihini ve kültürünü aşağılayan, sokaktaki insanı beğenmeyip alay ederek eğlenen bir aydın türüyle doldu taştı. Hatta medyanın karakteri bu aydınlar oldu. Tuhaf bir kibirleri, kimseyi beğenmez bir halleri var. Burunları büyük. Ama kendileri fazlasıyla küçük. Bilgileri, kültürleri, analizleri, dünyada olup bitenleri yorumlama güçleri zayıf. Ama varsa yoksa sokaktaki sıradan insanları ortaya alıp geyik çevirmek. Yok Türk buymuş, yok şuymuş gibi, ancak gece yarıları köy kahvehanesi ve odasında, o da köyün muhtar ve ileri gelenleri yatmaya gittikten sonra, ergen köylü çocuklarının çevirdikleri bir geyik. Tanzimat'la başlayan, Hacivat kültürü, yani bilgi ve kültürünü başa kakarak, başkasını beğenmeyip kendisini överek gösteren aydın kuşağının dramatik öyküsüdür bu. Bu toprakların en derin trajedisi budur: Trajediye konu olan insanlar, hokkabazlığa başlamışsa orada insanlık, vicdan, kültür, tükenmiş demektir.

Kendimizden nefret ettiğimizin göstergesi!

Mizah yoluyla, hayatımızda var olan çelişkilerin dile getirilmesi, bir yönüyle toplumun kendi kendini eleştirisi gibi görünebilir. Öyle olsaydı bu sağlık işareti sayılırdı. Ama bence sorun derinlerde ve aslında kendimizi reddetmemizin son zamanlarda bulduğumuz ilginç ifade biçimlerinden biridir. Kafkasların bir sözü var: "Bizi Rus orduları değil, Puşkin ve Puşkin'le gelen Rus kültürü yendi". Puşkin, Habeşistanlı bir dedenin torunuydu. Rus kültürünü zirveye taşıdı. Şimdi kültürü şairler, gerçek sanatçılar, bilgeler taşımıyor. Medya, eğitim kurumları ve bizim gibi ülkelerde resmî toplumun taşıyıcı araçları taşıyor. Burada trajik olan, dindar kesimlerin de bu sürece katılmış olması. Mizah yoluyla insanlar kendi kültürel değerlerini küçümsüyorlar, aslında reddediyorlar. Ben buna 'Self Hater Sendromu' diyorum. Self Hater, İsrail'de, "kendinden nefret edenlere" verilen isimdir. Gizlesek de, dürüstçe söylesek de kendimizden nefret ediyoruz.



'KOMİK TAVIRLAR'IN CİDDİ AÇIKLAMALARI

Fatma Karabıyık Barbarosoğlu

"Ticari takside, arka koltuğa değil de şoförün yanına oturan Türk'ten başkası değildir."

Taksiye bindiği zaman Türklerin şoförün yanına oturması, taksici karşısında kendisini işveren olarak görmemesinden. Bu tavrın kökeninde geçmişten gelen binek kültürünün izleri var. Biri sizi terkisine aldığı zaman siz onun misafirisinizdir. Taksiye binen geleneksel zihniyetteki kişi, kendisini şoför karşısında terkiye alınmış gibi hissediyor. Ama insanlar modernleştikçe, taksiye bindiği zaman şoförü ve arabasını kiraladığını düşünerek isteklerde bulunuyor. Ayrıca geleneksel zihniyetteki insanlar için aynı zamanın ve mekanın içinde bulunduğun birisi ile sohbet etmemek gönül büyüklüğüne ve kibre delalet eder. Onun için şoförün yanına oturulur ve sanki dün ayrılınmış gibi sıcak bir sohbete başlanır.

"Gazete kâğıdını, cam silme bezi, külah, mendil, sofra bezi, kesekağıdı gibi çok amaçlı olarak en iyi şekilde kullanan sadece Türklerdir."

Kâğıdı, çok amaçlı işlevsel bir hale getirmek, israf etmeme ve kağıda azami değer verme ile ilgili olmalı diye düşünüyorum. 'Kullan at' kültürüne ve fonksiyonel tüketim kodlarına uzak olma ile bağlantılandırılabilecek bir durum aynı zamanda. Bu ve benzeri şeyler, bizim zekamızla ilgili şeylerdi ve bununla övünürdük eskiden. Şimdi ayıplıyor, aşağılıyor ve komiklik unsuru olarak dalga geçiyoruz. Çünkü 'Normal ve zeki olan Avrupalıdır.' diye kabul edip Avrupalı insan tavrına uyduğumuz sürece kendimizi normal, uymadığımız sürece anormal sayıyoruz. Üstelik kendimizi aşağılamak için bulduğumuz ölçü şu: Avrupa'nın en kültürlü ve zengin tabakası ile Türkiye insanının en kültürsüz ve en fakir tabakasını mukayese etmek. Sonuç: Ortaya çıkan "biz" dayanılmayacak kadar kötüdür.

"Televizyon ya da sinemada film seyrederken, filmin oyuncularıyla muhatap olup 'dur gitme, öldürecekler seni' diyen sadece Türk seyircisidir.

TV filmine müdahale etmek, hayata müdahale etmek gibi bir şey. Kötü olana karşı tavrını seyirlik bir malzeme esnasında bile ortaya koyarak, kötüyü değerli haline getirmemeye çalışıyor geleneksel sinema seyircisi. Çünkü kötü ve kötülük karşısında tepkisiz bir seyirci olursa o kötülüğü kabul eden konumunda olmaktan korkuyor. Bu korkuda dinî bir hassasiyetin izleri var.



Şaban Abak

"Lokantada hesabı ödemek için ancak Türkler tartışır ve parayı masanın altında sayar."

Hesap ödemek için yarışma, cömertliğimizin, sevdiğimiz, saydığımız, değer verdiğimiz insanlara "ikram" etmeyi yüceltişimizin yansımalarından biridir. İnsanların bölüşmesi, karşılıksız vermesi medeniliğin, başkalarından alma ve tek başına yeme ise bir tür vahşiliğin kalıntılarıdır. Biz Türkler ve genel olarak İslam kültür dairesindeki halklar, "Veren el alan elden üstündür" prensibince yaşıyoruz. Elimizde olanı, kendimizde olanı vermemiz, yedirip içirmemiz manevi bakımdan zenginleşmemizdir. Kültürel atmosferimize tümüyle yabancı olanların, bu türden davranışlarımızı yadırgamaları anlaşılır bir şeydir. Hesabın gizlice ödenmesi ise tevazu gereği miktarının bilinmemesi içindir. Gönlümüzün zenginliği, ikramımızın sınırsız olmasını arzu eder, ama ne yazık ki kağıda yazılı rakam bir sınırlılık ifade etmektedir. Rakamı gizlemekle, ikramda bulunduğumuz dostlarımıza sonsuzluk kapısını ve gönlümüzün hazinelerini de açık tutmuş gibi oluruz.

"Ancak Türkler, evlerinin bir odasını hiç kullanmaz ve bu kullanılmayan odanın adı 'misafir odası'dır."

Keza evlerin bir odasının özene bezene döşenip "misafir odası" olarak ayrılması ve ev halkınca kullanılmaması da insan sevgimizden ve sevgimiz için bedel ödeme kültürümüzden geliyor. Tanıdık tanımadık bütün insanları evimize misafir olarak kabul etmeye, yedirip içirmeye, güler yüz tatlı dil göstermeye hazır olduğumuzun ve bu işler için büyük fedakârlıkla evimizin en güzel odasını, en kıymetli eşyalarını yalnızca onlar için; misafirlerimiz için hazır tuttuğumuzun övünülesi bir göstergesidir. Manevi hazları tatmamış, bedeni istek ve keyiflere mahkum olmuş olanların anlaması zordur; ama imkânsız değildir.

BURHAN EREN
Zaman/Turkuaz
07/08/2005


Bu mesaj 2 kez ve en son SENCER BEY tarafından 20.03.2006 - 10:00 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 06.03.2006 - 15:15
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: kisaca ÜLKÜCÜLÜ NEDIR VE ÜLKÜCÜ KIME DERLER
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
ÜLKÜCÜ KİMDİR ?
38 Mesaj -
İslam’ı,hayat nizamı olarak seçen,bu nizamı taviz siz bir şekilde yaşamaya çalışandır.
Türk olmanın gururunu,İslam ahlak ve fazileti ile bütünleştiren,Türk İslam ülküsünü yaşayandır.
Günü birlik siyasi menfaatleri aşarak,asırlar sonrasını görebilen ve asırlar sonrası için hazırlık yapabilen insandır. Allah için seven,Allah için savaşan,Allah rızasına koşan,Allah nizamı için yanan,Allah için buğz eden kahramandır. Semalarda dalga dalga yayılan ezan susmasın diyerek toprağın kara bağrına düşen candır.
Bayrağa kan gerek,solmasın diye bayrak için dökülen kandır.
Kimi zaman Derviş Yunus,kimi zaman Yavuz,kimi zaman surlarda üç hilal elinde Ulu batlı Hasan’dır. “Ben”i aşarak ”Biz”i hisseden,”Biz” diyerek nefsini kör kuyulara çıkmamak üzere atandır. Dağları ile taşları ile ırmakları ile ovaları ile yolları ile bir kara parçasını vatan yapandır.
Türklük deyince,beş yüz milyonluk Türk dünyasını kucaklayan,anne şefkati ile evlatlarını bağrına basan,kimi yerde;Kerkük,Bişkek,Bakü,Doğu Türkistan,kimi yerde Kıbrıs,Kırım,Kazak,Kırgız…velhasıl kocaman bir vatandır.
En zor şartlarda en buhranlı zamanlarda,en müşkül anlarda Türk’e yol gösteren,akıl veren,umut olan Dede korkut Han dır.
Haksızlık karşısında susmayan,davasından taviz vermeyen, korkaklığı pısırıklığı,nemelazımcılığı lügat’ inden atıp çıkarandır.
Hürriyet kavgasında kırk yiğidin başında Kürşad,İl derleyip vatan tutan İlteriş,bilgelikte Tonyokuk,Akşemseddin,Malazgirt ovasında ak kefen içinde Alparslan dır.
Türk’ün töresini,Türk’ün ilini,İslam ile yoğuran,İslam ile kaynaştıran,Ahmet Yesevi ocağında kaynayan,pişen,kavrulandır.
Bir Bozkurt silkinişi ile esaret zincirini kırandır.
Liderine,ocağına,fikir sistemine bağlı,tefrikaya çanak tutmayandır.
Rehberi;iki cihan güneşi Hz.Muhammed(s.a.v.),kaynağı,ilham düsturu; kur’an olandır.
Ükücü budur! Ülkücü budur! Bunun dışındakiler KÜLLİ YALANDIR!
Ekleme Tarihi: 24.02.2006 - 13:59
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: milliyetcilik ahlaki bir zemine sahiptir
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
BİZ BİR BÜTÜNÜZ
38 Mesaj -
300-500 SENELİK TARİHİ İLE DÜNYAYA KAN KUSTURAN, HER IRKTAN (SİYAH, BEYAZ, SARI, KIZIL DERİLİ) İNSANI BİR ARADA TUTAN, ONLARI DÜNYANIN SÜPER GÜCÜ YAPAN, OKYANUSLARI AŞARAK DÜNYANIN ÖBÜR UCUNDAKİ ÜLKERİ İŞGAL ETME CESARETİNİ AMERİKA NEREDEN BULUYOR DÜŞÜNDÜNÜZMÜ ?
AMERİKA BU GÜCÜ İMANINDAN ALİYOR, AMERİKA BU GÜCÜ ÜMMET BİLİNCİNDEN ALIYOR, AMERİKA BU GÜCÜ, BABA OĞUL VA KUTSAL RUHTAN ALIYOR. BÜTÜN BUNLARI YAPARKENDE HALKINA MİLLET OLMA, AMERİKALI OLMA BİLİNCİNİ VERİYOR. SİZ HİÇ BİR AMERİKAN VATANDAŞININ, BEN ALMANIM,İNGİLİZİM,FRANSIZIM,İTALYANIM V.S. DEDİĞİNİ GÖRÜP DUYDUNUZMU?
BUNA MUKABİL BİZLER; BİNLERCE YILLIK TARİHİMİZE, 17 BÜYÜK DÜNYA DEVLETİ KURARAK, DÜNYAYA DEVLET KURMA GELENEĞİNİ ÖĞRETEN BİZLER, ALLAHIN (C.C.) BAĞIŞLAMIŞ OLDUĞU BU LUTFU NEDEN DEĞERLENDİRMEYELİM? İSLAMLA ŞEREFLENDİKTEN SONRA TÜRKLERİN İSLAMA KATKISINI GÖZ ARDI ETMEK MÜMKÜNMÜ? UNUTULMAMALIDIRKİ, BUNUN ENİYİ BİLİNCİNDE OLAN İSLAM DÜŞMANLARIDIR. TÜRKLERİN TEKRAR O ESKİ ZAMANLARDA OLDUĞU GİBİ İSLAMIN BAYRAKTARI OLMASINI İSTEMEDİĞİNDEN, ÇEŞİTLİ OYUN VE HİLELERLE ENGEL OLMA ÇABALARI SON DÖNEMLERDE YOĞUNLAŞMIŞTIR.
SEVGİLİ KARDEŞLERİM ONLARIN OYUNLARINI BOZACAK OLANDA BİZLERİZ İNŞALLAH.BİZE GÖRE, TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI OLAN HERKES ÖNCE TÜRK TÜR. MÜSLÜMAN TÜRK VATANDAŞLARI İSE BİZİM ÖZ KARDEŞİMİZDİR, (HANGİ ETNİK KÖKENDEN OLURSA OLSUN) BUNUN YANISIRA DÜNYANIN NERESİNDE OLURSA OLSUN BÜTÜN MÜSLÜMANLAR KARDEŞTİR. ZOR DURUMDAKİ KARDEŞLERİMİZE YARDIM ETMEK BİZİM GÖREVİMİZDİR. İSLAM USÜLÜNDE OLDUĞU GİBİ YAKINDAN UZAĞA DOĞRU BU GERÇEKLEŞTİRİLECEK İNŞAALLAH. BUNUN İÇİN ASGARİ MÜŞTEREKLERDE BULUŞMAMIZ BİLE YETECEKTİR. ADIM ATILDIĞINDA BU MÜŞTEREKLERİN PEKTE ASGARİ OLMADIĞI GÖRÜLECEKTİR. YETERKİ TEFRİKAYA ÇANAK TUTULMASIN.
CUMANIZ HAYIRLI OLSUN. ALLAHA EMANET OLUNUZ.
Ekleme Tarihi: 24.02.2006 - 12:19
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: POLİS NASIL ANLADI????
SENCER BEY su an offline SENCER BEY  
38 Mesaj -
FATİH BEY EKATILIYORUM. DİĞER DÖRDÜ KESİNLİKLE BAYAN
Ekleme Tarihi: 23.02.2006 - 12:48
SENCER BEY üyenin diğer mesajları SENCER BEY`in Profili SENCER BEY Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 478 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
zumruduanka (54), musabenes (50), ecelikkaya (39), beytullah akbas (45), arkadaþ63 (43), ihsanoral (58), Risale-i_Nur (40), afilli67 (45), SrSn (32), sofilutuf (57), dosta-dogru (54), mucahid79 (45), ryk1804 (60), rüzgar (40), makif2 (51), {{esmanur}} (37), hamit70 (54), nureddin (38), canberk- (39), feyza-_- (41), sinan.s (48), serbey (43), konuralp (55), barla07 (55), yildirim10 Dk (54), rümeysam (40), CEYLÝN (38), Gurbet_Gulu (39), TAHÝR (46), gokhan62 (62), edyebu (46), esra kaya (38), Nurozingo (38), beraat (39), ist79 (45), ouz (36), imanlý (45), OsmanÖZGEN&Cced.. (42), cemcuneyt (38), reyyan62 (62), gokhansedacengi.. (36), yenikoy (47)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.58729 saniyede açıldı