hydroxychloroquine ivermektin stromectol ivermektine generique luvox luvox lyrica marvelon maxalt medrol active mefe basan mefenacide mefenamin meladinine mellaril mellerettes melleril mentax mestinon metaglip metfin metoject metrizol micardis hct micardis micardisplus microgynon micronase micronovum microzide minac 50 minipress minocin miranova mobic mobicox moduretic motilium motrin munobal myambutol myconormin myfortic mysoline naltrexin naprolag
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » EDEBİYAT / MAKALE / ŞİİR » MAKALELER » İMAN İLE KÜFRÜN BERZAHI

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
$ua su an offline $ua  
İMAN İLE KÜFRÜN BERZAHI

222 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 24.04.2006
En Son On: 01.07.2006 - 13:50
Cinsiyeti: ----- 
İMAN İLE KÜFRÜN BERZAHI

Hakiki Müslümanlar ve Sahteleri


**Âhir zamanda öyle kimseler türeyecektir ki, bunlar dinlerini dünyalığa âlet edeceklerdir. İnsanlara karşı koyun postuna bürünmüş gibi yumuşak ve güzel huylu görünürler.
Dilleri şekerden bile tatlıdır, amma kalpleri kurt gönlü gibidir.
Azîz ve Celîl olan Allah-u Teâlâ (bu gibi kimseler için) şöyle buyuruyor:
Bunlar acaba benim sonsuz affediciliğime mi güveniyorlar, yoksa bana karşı meydan mı okuyorlar? Ululuğum hakkı için, onlara öyle ağır bir musibet vereceğim ki aralarında bulunan yumuşak başlılar şaşakalacaklardır.**(Tirmizî)

İman ile Küfür Berzahı:
İslâmın hak din olduğu, imanın insanı aydınlığa çıkardığı, küfrün ise sapıklık olduğu, insanları karanlıklarda bıraktığı apaçık ortadadır.
İman ile küfür, hak ile bâtıl, hidayet ile dalâlet, nur ile zulmet, saâdet ile felâket apaçık delillerle birbirinden ayırt edilir haldedir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde buyurur ki:
**Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.**(Yâsin: 21)
Bu Âyet-i kerime bir huduttur ve bir berzahtır.
İmanınızın karşılığında sizden hiçbir ücret istemeyen, mal talep etmeyen, dünya ile ilgili bir menfaat beklemeyen, baş olmak ve başka gaye peşinde koşmayan bu kimselere tâbi olun.
Böyle bir dâveti yapan kişiler elbette ki doğrudurlar, sözlerinde samimidirler.
Başta Peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimiz olmak üzere, Allah yoluna dâvet vazifesini yerine getiren iman kahramanları, ilâhî hoşnutluktan başka hiç kimseden hiçbir ücret ve herhangi bir karşılık talep etmemişlerdir.
Hakk katındaki ecir ve menfaati uman kimsenin nazarında, insanların elindeki geçici şeyler hiçbir değer ve kıymet taşımazlar.
Nefsinde gizliden gizliye karşılık alma isteğinin bulunup bulunmadığına dikkat eden kimse çok azdır ve bunun uygulamasını yapan da çok nâdirdir. Ancak sıddîk olanlar bu gibi durumlara dikkat edebilirler.
**Onlar doğru yoldadırlar.**(Yâsin: 21)
Din ve dünya hayrına ermişlerdir. Onlara uyan hidâyete erer.
Bu Âyet-i kerime bir mihenktir. Günümüzdeki bölücüler dini dünyaya âlet ederek halkı kaz gibi soyuyorlar. Topluluk içinde utandıracak senet imza ettiriyorlar, evini, arabasını, parasını, elinde avucunda ne varsa alıyorlar. Bunu her bölücü yapıyor, çünkü hepsi eğri yoldadır.
Binaenaleyh kim ki para topluyorsa doğru yolda olmadığını bu Âyet-i kerime beyan eder.
Bütün Peygamber Aleyhimüsselâm Efedilerimiz insanları Hakka dâvet ederken hiçbir maddi menfaat, hiçbir karşılık gözetmediler.

Peygamber olarak gönderildikleri topluluklara:
**Sizden buna karşılık hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbine âittir.**demişlerdi. (Şuarâ: 109)
İmansız imamlar ve türemeleri neler yapıyor ve sana neler duyuruyor?
Bir bak! Hokkabazlar seni nasıl çemberlerine almak istiyorlar, nasıl bir tuzak kuruyorlar? Seni nasıl yoluyorlar ve nasıl soyuyorlar?
Bunlar bu mesleğin ustası olmuşlar. Gözüne kestirdiklerini yemeğe dâvet ederler. Adam da yemeye dâvet ediliyorum diye memnuniyetle kabul eder. Fakat bu dâvetleri balık otu mesabesindedir. Ona yemeği yuttururlar, yemekten hemen sonra da salonlara çekerler. Yardım kampanyası açılır. Bu hokkabazların içinden bir cazgır çıkar yalandan başlar bağırmaya: **Benden şu kadar, benden şu kadar!..**diye. Bunlar kendi içlerindeki adamlarının tuzaklarıdır. Öteki hokkabaz çıkar: **Benden şu kadar!**der. Bu hokkabazlar bu cazgırlar vasıtası ile bağış toplamaya devam ederler. Kendilerinden bir tanesi bağışlamaz. Kendileri imandan çıktığı için, diğer saf müslümanları kendilerine celbedebilmek için, yolmak için, soymak için: **Sen ne veriyorsun?**derler. Buraya düşen bir misafir, bunları gerçek zanneder, bunların gözboyacılığına aldanır, bu durum karşısında utanır ve: **Benden de bu kadar!**deyiverir. Hemen parasını alırlar. Artık iş sıraya dökülür. **Senden ne kadar?, **Senden şu kadar?, **Senden de şu kadar?
Bunlar yalancıdır, riyâkârdır, sahtekârdır. Bir mümini soymak ve yolmak için bu şekilde plânlar kurarlar.
Bu fasıl bittikten sonra, **Benden şu kadar!**diyen kalmayınca, artık senetle dolaşırlar. Para toplamak ve yanında parası olmayanlara senet imzalatmak için masaları bir bir dolaşırlar. **Sen ne kadar yardım ediyorsun?**derler. **Benim bu anda yanımda param yok!**diyenlere senet imzalayabileceğini söylerler. Onu halkın içinde utandırırlar, senet imzalatırlar. Adam mahçup olmamak için o senedi imzalar. Artık imza attı mı? Attı. O vaad ettiği parayı günü gelince alırlar. Vermezse icrâya verirler, evi, arabası, nesi varsa elinden alırlar, zerre kadar insaf etmezler. Adamı evsiz, arabasız, parasız pulsuz bırakırlar. Bunlara ne diyelim? İsmini siz koyun.
Bir kere pençeyi taktı mı, kişinin ciğerini söker alırlar.
Halkı hizmet adı altında kandırıyorlar. Yurt, kurs, bina açıyorlar. Binaları Hazret-i Allah'ın rızâsı için yapmıyorlar. Yapılan binalar halktan zorla topladıkları paraların kendilerine ayırdıklarından arta kalanlarla yapılanlardır. Bunları da yapmazlarsa zaten toplayamazlar. Bu paralar ve binalar sayesinde saltanat sürerler, halka da derviş hayatı yaşıyoruz derler. Hizmetlerinin Allah-u Teâlâ'nın indinde hiçbir değeri yoktur. Çünkü imansız hizmetin hükmü yoktur.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz Hadis-i şeriferinde şöyle buyururlar:
**Müslümanların işine harcanmak üzere ayrılan maldan birçok haksız harcamalar yapan kimseler için kıyamet gününde cehennem vardır.**(Buharî. Tecrîd-i sarîh: 1294)
Sapıtmışların imanı bırakıp hizmet adı altında paraları cebe indirmeleri, azgınlıklarını daha da arttırmaktadır.
Hizmet imanın rüknü değildir. Bir kimse hizmet etmiyor diye imanı gitmez.
Bu modern ilâhların kurdukları dinlerinde ise hizmetsiz iman olmaz.
Putlar ve avaneleri Hazret-i Allah'ın hükmünü hiçe sayarlar.
Bunlar para toplamakla doğru yoldan sapmış oluyorlar. Hizmet etse hiçbir önemi yok. Zaten yapılan hizmet Allah rızâsı için değil. Bunlar para ile iman satın almaya çalışan sapmış kimselerdir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde buyurur ki:
**Onlar ahiret karşılığında dünyayı satın alan kimselerdir.**(Bakara: 86)
Allah-u Teâlâ Yâsin sûre-i şerifinin 21. Âyet-i kerimesinde toplayıcıların ve isteyicilerin doğru yolda olmadıklarını açık açık buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor.
Bu Âyet-i kerimeyi göz önünde tutun. Bilin ki yalnız onlar doğru yoldadır.
Bu ilâhî bir emir ve hükümdür. Bu hükümde hem bir emir hem de bir tavsiye var.
Birincisi, Allah-u Teâlâ **Hiçbir ücret istemeyenlere uyulmasını**emir buyuruyor. Burada ** Tâbi ol! **emri var.
İkincisi, **Onlara bağlanın.**tavsiyesi var, diğerlerine değil. Onlar eğri yoldadırlar, onlar sapmışlardır.
Allah-u Teâlânın ferman-ı ilâhisini hiçe sayarak, Din-i mübini âlet ederek dileniyorlar. Gerek kendi etraflarını gerekse diğer müslümanları soyup duruyorlar. Diğer taraftan din namına hayır diye bir kâfirden bir fasıktan, haram olduğunu bildikleri halde istiyorlar. Bu durumda onların o fâsık ve kâfirden hiç farkları yoktur. Yani onlar da onun gibidirler. Niçin? Bilerek haramı irtikap ettikleri için, İslâm dinini küçültmeye gayret ettikleri için. Onların bütün çalışmaları İslâm dinini küçültmek içindir. Bu sebepledir ki onlardan daha aşağıdırlar. Bunlar dini dünyaya âlet ediyorlar. Müslümanlığa ısınacak kimseleri uzaklaştırıyorlar.
Onlar bu Âyet-i kerimeye iman etmiş değiller. Bunu katiyetle bilin. Onlar din-i İslâmdan çıkalı çok olmuş, Âyet-i kerime ve Hadis-i şeriflerin hükümlerinden ayrılmışlar.
Konuştukları ilk şey maddedir, ilk saldıracakları yer ceptir. Halkı soymak için hep ihtiyaçtan bahsederler. Neden böyle yapıyorlar? Onların işi Hakk ile değil ki.
Bu din kurucuların İslâm dininde yaptıkları tahribatları hıristiyan da, yahudi de yapamaz. Zira İslâmı tedkik edip iman şerefiyle müşerref olmak isteyen bir ecnebi, bölücünün bir tanesine tesadüf ederse, hemen onu koparır, kendi dinine çevirir. Daha doğarken öldürmüş olur.
Bu yapılan sahtekârlıklar İslâma uyar mı? Yâsin sûre-i şerifinin 21. Âyet-i kerimesi varken, bu Âyet-i kerime ile Allah-u Teâlâ iman ile küfrün berzahını koyarken,
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise ümmetinin yetmiş üç fırkaya ayrılacağını, birisi hariç yetmiş ikisinin cehennemlik olduğunu beyan buyururken,
**Ümmetim benden sonra yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bir fırka müstesna, diğerleri hep ateştedir.
Onlar kimlerdir Yâ Resulellah?
Benim ve Ashâbımın yolunda olanlardır.**(Ebu Dâvud)
Buyururken, hâlâ bu soygunculara imanını ve paranı verecek misin? Ey kardeş! Uyan artık.
Kim ki bunların toplantısına dahil olursa, bunlara para verirse,
**Fasığa ikram eden İslâmiyetin yıkılmasına yardım etmiş olur.**(Münâvî)
Hadis-i şerifi mucibince İslâm dininin yıkılmasına yardım etmiş sayılır.
Hadis-i şerifte:
**Onların dinleri para olacak.**buyuruluyor. (Münâvî)
O ise koyun postuna bürünüp dini dünyaya alet ediyorlar. Oysa din-i İslâm ile hiçbir ilgilerinin olmadığını yukarıdaki Âyet-i kerimeer ile açıkladık.
Bu soyguncu sahtekârları Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz tarif ederken bir Hadis-i şeriferinde şöyle buyuruyorlar:
**Âhir zamanda öyle kimseler türeyecektir ki, bunlar dinlerini dünyalığa âlet edeceklerdir. İnsanlara karşı koyun postuna bürünmüş gibi yumuşak ve güzel huylu görünürler. Dilleri şekerden bile tatlıdır, amma kalpleri kurt gönlü gibidir.
Azîz ve Celîl olan Allah-u Teâlâ (bu gibi kimseler için) şöyle buyuruyor:
Bunlar acaba benim sonsuz affediciliğime mi güveniyorlar, yoksa bana karşı meydan mı okuyorlar? Ululuğum hakkı için, onlara öyle ağır bir musibet vereceğim ki aralarında bulunan yumuşak başlılar şaşakalacaklardır.**(Tirmizî)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bunları koyun postuna bürünmüş kurt olarak vasıflandırıyor. Bunlar kurttur be kardeş! Uyan artık! Paran gittiği birşey değil, imanın da gidiyor. O bir fırkadan ayrılıyorsun yetmiş iki fırkanın içine giriyorsun.
Balığa olta atar gibi, gözüne kestirdikleri bir kimseye evvelâ hediye gönderirler, karşılık beklemezler. Bu adam bu hediyenin altında kalmamak için mukabele etmek ister, almazlar. **Hele sen bizim bir toplantımıza teşrif buyur.**derler. Adam toplantıya geldiği zaman o hediyenin altında kalmamak için bir şey yapmak ister. Onlar da: **Bir burs, iki burs verseniz!**derler. Yani beş milyonluk bir hediyenin karşılığında adamın yüz milyonunu, iki yüz milyonunu, milyarını hemen oracıkta hallederler. Adam da ister istemez mecbur olur, bu parayı verir. Artık bir yerine milyarını alırlar.
Daha önceleri İslâmı kullanırlardı, bu işleri İslâm nâmına yaparlardı. Fakat artık ne oldukları belli olunca, İslâm ismini kullanmıyorlar, yardım ismi altında topluyorlar. Artık İslâm ismi yok, yardım ismi var. Bu tuzaklarla halkı tuzağın içine düşürmeye çalışıyorlar. Tüccar demiyorlar, esnaf demiyorlar, talebe demiyorlar, bu tertip altında alabildikleri neleri varsa alıyorlar. Artık maskeleri düştü, ne oldukları belli oldu. Amma kurtulan da kurtuldu.
Bunların bir de himmet geceleri vardır. Bu himmet gecelerinde kendilerinin çok muhtaç olduklarını, talebe okuttuklarını, yardıma ihtiyaçlı olduklarını söylerler. Himmet gecesi adı altında çeşitli yollarla ve göz yaşlarıyla gayet ustalıkla karşıdakilerini rikkate getirirler.
O kadar para topladılar ki, nihayet arzu ettikleri noktaya gelince paralarını muhafaza edemez oldular ve koyacak yer bulamadılar. Allah-u Teâlânın en çok buğz ettiği haramlardan birisi fâiz olduğu halde onlar banka kurdular.
Âyet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:
**Yok eğer fâizi terketmezseniz, bunun Allaha ve peygamberine açılmış bir savaş olduğunu bilin.**(Bakara: 279)
Onların Hazret-i Allah ve Resulullah Aleyhisselâma harp ilân etmelerinin mânâsı, Hazret-i Allah ve Resulullah Aleyhisselâma en büyük isyan ve tuğyanda bulunmanın ifadesi demektir. Böyle bir durumda, Hazret-i Allah ve Resulullah Aleyhisselâma harp ilân edip büyük isyanda bulunanlara müslüman denir mi?
Daha evvel İslâm önderi gibi görünürlerdi, milyonlarca müslümanı küfre soktular. Küfrü hoş gördüler, küfrü hoş gördükleri zaman, küfrün içine batanlar battı.
Bir taraftan müslümanların imanlarını, diğer taraftan maddelerini, mal ve mülklerini aldılar.
Bunların iç durumlarını Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz bin dört yüz sene evvel haber vermiş ve diğer bir Hadis-i şeriferinde şöyle buyurmuşlardır.
"Şüphesiz ki benden sonra ümmetimden bir zümre gelecektir. Onlar Kur'an okuyacaklar. Fakat Kur'an'ın feyzi onların boğazlarından öteye geçmeyecektir. (Yalnız dilde kalacaktır). Nitekim onlar, okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkacaklar, bir daha da ona dönemeyeceklerdir.
İşte bütün insanların ve hayvanların en kötüsü bunlardır." (Müslim: 1067)
Karıncalar bala batar, bal yiyeceğim diye. Fakat bala girer hayatına mâl olur, ölür.
Bunlar dinden çıkmışlar ve artık bir daha dine dönecek de değiller. Bunların durumları böyledir.
**Şüphesiz ki Allah katında, yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsü kâfir olanlardır. Artık onlar iman etmezler.**(Enfâl: 55)
Ey arkadaş! Bunları tanı! Bunlardan kendini koru. Zira bir taraftan imanları, diğer taraftan maddeleri soyuyorlar.
Talebeleri bahane edip müslümanların kurbanlarını nasıl alıyorlar?
Zenginlerin işyerlerine giderler ve yardım dilenirler. Fabrikalar, fabrikatör evlerini bir bir gezerler. Talebeleri bahane edip yardım toplarlar. Oysa onlar talebelerden de ücretlerini alıyorlar.

Bütün bu sapıtıcı nankörlerin halkı nasıl soyduklarını, yolduklarını, dinlerinin para olduğunu geçimlerinin dilencilik olduğunu ve halkı soyup yolduklarını biliyorsunuz.
Onlar doğru yolda olsalardı Yâsin sûre-i şerifinin 21. Âyet-i kerimesi mucibince kimseden para dilenemezlerdi.

O ise para toplayıp trilyonlarca lirayı fakirin hakkı olduğu halde binaya, lükse, süse harcamış, müslümanların yaptırdığı cami ve Kuran kurslarını gasp etmişlerdir.

Birkaç çocuk âlet ederek, güyâ İslâm dinini öğretiyorlarmış gibi göstererek onlara sapık dinlerini aşılıyorlar. Hem talebelere yardım adı altında, onları âlet ederek zekât, öşür, fitre, kurban derisi... topluyorlar, hem de ayrıca talebelerden para alıyorlar. Halk da hâlâ onları müslüman zannediyor.

Bu dilenen küfür ehli, bu mücahidlerin cihadı ile yok oldular.
Mâlum maskeleri düştü, küfürleri meydana çıktı, gelirleri kesildi, yurtları boşaldı. Ne dilenebiliyorlar, ne de halkı kaz yerine koyup soyabiliyorlar.
Halkı bu koyun postuna bürünen, dini dünyaya âlet eden kurtların şerrinden kurtardık, zararsız hale getirdik. Halkı onların yolmasından kurtardığımız için Allah-u Teâlâya ne kadar şükrediyorlar ve bizlere teşekkür ediyorlar.

Dinimizin ve vatanımızın müdafaası için üzerlerine amansız yürüdük ve kurdukları dinlerini kuruttuk. Hakikatin karşısında tutunamadılar.
Artık ne vahşet yapabilirler, ne gasp, ne de soygunculuk! Zira halk gözünü açtı. İçlerindeki büyük ahlâksızlığı gördü. Çocuklarını o batağa göndermez, emniyet etmez oldu. Yurtları boş kaldı. Kurdukları tuzakları dağıldı, foyaları meydana çıktı, menfaatleri kesildi.
Şu kadar var ki koyun postuna bürünen bu kurtlar, sanki talebeleri varmış gibi gerek fındık harmanlarına gidiyorlar, köy köy gezip fındık, mısır, buğday vs. her üründen arabalarla toplayıp onunla geçiniyorlar.
Dikkat ederseniz bu dilenciliklerini görürsünüz ve icraatlarından ikrah edersiniz.
Bunu bütün bölücüler yapıyor. Halkın bir taraftan imanlarını, bir taraftan maddesini alarak kanlarını emiyorlar. Her fırsatta kötü icraatlarını ve iftiralarını sürdürüyorlar.
Halkın hem imanını hem de maddesini, bu koyun postuna bürünen kurtlardan kurtarmaya çalışıyoruz.

Sûret-i hakktan görünen bu bölücüler, evvelâ kendilerini İslâmın ön safında gösterdiler ve İslâmın müdafisi gibi göründüler. **Hakk geldi bâtıl gitti.**diyerek ortaya çıktılar ve ortalığı çınlattılar. Saf müslümanlar hak zannıyla saflarına geçti, çünkü imana susamışlardı. Bu suretle etraflarında fertler toplandı. Vaktaki birazcık iktidara gelince ve koltuğa oturunca, Hakkı bıraktılar, bâtıl olan maddeye sarıldılar. İçleri dışarıya çıktı. Sonra kendilerine tâbi olanların imanlarını soydular ve halkı da kaz gibi yoldular.
Partiye-pırtıya, binaya-zinâya zekât verilmez. Zira fakirin hakkını gasbedip, boğazından kesip yiyen kimse her şeyi yapar.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
**Fasığa ikram eden kimse İslâmiyet'in yıkılmasına yardım etmiş olur.**(Münâvî)
İslâm dininden çıkmış, bir isimle din kurmuş bölücüye zekât veren, din-i İslâm yıkılsın diye yardım ettiği için zekâtını vermediğini kesinlikle bilsin. Oysa Hadis-i şerif'te belirtildiği üzere, zekât vermeyen kimsenin kıldığı namazı da imanı da şayân-ı kabul değildir.
Fakirin hakkı olan zekâtı, fakirin boğazından kesip alıyorlar. Bu ise hükm-ü ilâhîye ters düşer. Yani ilâhi hükmü kaldırıyor. Kendi dinini hüküm yerine koyuyor. Ve bunlara Küfür icraatı yapıyorsunuz. dediğin zaman itiraz ediyorlar. Oysa senin yaptığın işlerin hiçbirisi İslâma uymuyor.
Bu İslâm dinine yakışır mı? İslâm dinine yakışır mı ki, İslâm gibi görünüyorlar.
**Bana zekâttan ver!**diyen bir zâta Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
**Yüce Allah zekât hakkında peygamber veya bir başkasının hükmüne râzı olmamıştır. Bu bakımdan onlar hakkında hükmü bizzat kendisi vermiştir ve zekâtı sekiz gruba paylaştırmıştır. Eğer sen bu gruplardan birisi isen sana veririm.**(Ebu Dâvud)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz peygamber olduğu halde bu hükmü verememiştir. Ve fakat bu bölücüler yolu kapatıyorlar, fakirin lokmasını alıyorlar. Bu bir gasp değil midir? Bütün bölücüler de bunu yapmıyorlar mı?
Bunlara zekât veren suret-i katiyede zekât vermiş sayılmaz. Yeniden vermesi lâzımdır. Eğer Yâsin sûre-i şerifinin 21. Âyet-i kerimesine iman etseydi, onların doğru yolda olmadığını görecekti.
Zira Âyet-i kerimede:
**Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.**buyuruluyor. (Yâsin: 21)
Bu Âyet-i kerime mihenktir, ölçüdür. İman edenlere bu Âyet-i kerime kâfidir.

Malum olduğu üzere sahte halifeliğini ilân eden, dinini ve vatanını küçük düşüren sahtekâr Kaplan ve oğlu, evvelâ Almanların kuklası idiler, sonra şeytanın oyuncağı ve maskarası oldular.

O bir sahtekârdır, kendisi de oğlu da yalancı halifedir, hepsi de fâsıklar güruhudur.

Diğerleri gibi bunlar da para topluyorlardı ve halkı yoluyorlardı. Böylece Kaplancılık dinini yaymaya çalışıyorlardı.

İman hırsızı oldukları için, milyonlarca müslümanın imanlarını söndürdükleri için, gerçek müslümanlara çok büyük zararları oldu.

Bütün bölücüler hakkında kitaplar yazıldığı gibi, bu dinine ve vatanına ihanet eden bu nankörler hakkında da kitap yazıldı. Bütün sözleri Âyet-i kerimeerle çürütüldü.
Allah-u Teâlâ bunların içyüzünü şöyle vasıflandırıyor:
**Heva ve hevesini ilâh edinen, Allahın bile bile saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne perde çektiği kimseyi gördün mü? Onu Allahtan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?**(Câsiye: 23)
Görülüyor ki sapanların ve nefsine tapanların Allah-u Teâlâ gerçekten kalplerini mühürlemiştir ve onlar böylece gizli şirke sapmışlardır.
Bunlar müslümanlık için çok büyük tehlikedir.

Zira Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şeriferinde:
**Ümmetim için saptırıcı imamlardan korkarım.**buyurmuştur. (Müslim)

Allah-u Teâlâ bir isimle din kurup, bölücük edenleri kulluğundan tard etmiş, dininden atmış, Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-e tard etmesi için emir buyurmuştur. **Benim onlarla ilgim yok, senin de olmasın.
Âyet-i kerimede şöyle buyuruyor:
**Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir ilgin yoktur. Onların işi Allaha kalmıştır. Sonra O yaptıklarını kendilerine haber verecektir.**(Enâm: 159)
Bu Âyet-i kerime mucibince dini parça parça edenlerin İslâm dini ile hiçbir ilgileri yoktur. Zira bütün bölücüler İslâm dairesinden atılmışlardır.
Allah-u Teâlâ Müminûn sûre-i şerifinde şöyle buyurmaktadır:
**Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde benden korkun.**(Müminûn: 52)
Cenâb-ı Hakk, inananları tek ümmet kabul ediyor ve bu teklikten ayrılanlar huduttan ayrılmış oluyor. Onlar bu emr-i ilâhiyi dinlemediler ve korkmadılar. Yetmişüç fırkadan yetmişikisi huduttan böyle çıktı. Allah-u Teâlânın emrine uymadıklarından ve ters düştüklerinden, dinden çıktılar.
Ve Allah-u Teâlâ: **Benden korkun!**emr-i şerifini buyurduğu halde: **Hayır, biz senden korkmuyoruz.**dediler. **Bizim imamlarımız var, papazlarımız var, masonlarımız var. Biz senden korkmuyoruz**dediler. Allah-u Teâlâya meydan okudular.
Allah-u Teâlâ da cevaben buyuruyor ki:
**Amma ne var ki insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.**(Müminûn: 53)
Dinden murad isimleri, kitaptan murad ise zan ve tüzükleridir.
Bu Âyet-i kerime her sapana ve sapıtıcıya hitap eder. Yaptığı icraat ahkâm-ı ilâhiye ters düşüyorsa bu Âyet-i kerimeye bakarak hükmedin ki bunlar ilâhi hükme ve din-i İslâma ters düştüğü için küfre kaymıştır.
Bu böyledir. Çünkü bu gibi hareketler küfür kapsamına girer.
Allah-u Teâlâ bölücülerin hepsi için **Tuttuğu yoldan memnundur.**diyor. Dikkat edin! Hepsi memnun değil mi? Memnun oldukları için bu Âyet-i kerimenin kapsamı içine giriyorlar. Binaenaleyh Müminûn sûre-i şerifinin 53. Âyet-i kerimesi bir berzahtır.
İslâmdan çıktıktan sonra her bir bölücü birer isim yaptı. Bu isimler birer dindir. Oysa İslâmda bir tek ümmet, bir tek din vardır.
**Allah katında din İslâmdır.**(Âl-i imrân: 19)
Allah-u Teâlânın yanında makbul olan din yalnız budur.
Kitaba gelince, İslâm dininin kitabı birdir, o kitap Hazret-i Kurandır. Onların kitapları ise kendi zanlarına göre uydurdukları hüküm ve tüzükleridir. Allah-u Teâlâ burada açık olarak işaret ediyor. Murad-ı ilâhî budur, bunu böyle bilmemiz lâzımdır.
Onların dini ayrıdır, kitapları ayrıdır. Her bölük kendi dinine göre, kendi kitabına göre hareket ediyor. Böylece dinden çıkıyorlar ve bundan pek memnundurlar, aralarında bununla seviniyorlar. Hepsine sor, hepsi de kendi tuttukları yoldan memnundur. Bu yoldan onları alıkoymak da mümkün değil.
Bu Âyet-i kerimeere bak, bir de bunların icraatlarına bak. Kararını kendin ver.
Ve bu dalâletten ötürü de çok memnun olduklarını ve sevindiklerini Allah-u Teâlâ buyuruyor.
**Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıkları ile başbaşa bırak.**(Müminûn: 54)
Şimdi Allah-u Teâlâ bunları bize tanıtıyor. Dinlerini, kitaplarını, bölüklerini, partilerini bize bir bir beyan ediyor.
**Kendilerine verdiğimiz servet ve oğullar ile, onların iyiliklerine koştuğumuzu mu zannediyorlar. Hayır onlar işin farkında değiller.**(Müminûn: 55-56)
Buradaki murad-ı ilâhî, Allah-u Teâlâ bunlara o kadar gazaba gelmiş ki, bunlara bolluk verme ile dalâlet batağında daha rahat yüzmelerini, bol günah işlemelerini sağlamaktadır. Amma bu yoldan sapmış gafillerin farkında da olmadıklarını bize buyuruyor ve duyuruyor.
Allah-u Teâlânın bu Âyet-i kerimeerini de hiçe saydıklarından ötürü bunca ibadet ve taatına rağmen bölücülük batağına batmışlar, dinden çıkmışlar ve cehennemi boylamışlardır.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri diğer bir Âyet-i kerimede şöyle buyuruyor:
**Onların çoğu Allaha iman etmişler, fakat müşrik olarak yaşarlar.**(Yusuf: 106)

**Bu bölücülerin üzerine niye gidiyorsunuz?**diyorlar.
Allah-u Teâlâ ehl-i kitaptan bir çoklarının günaha ve harama koşuştuklarını beyan ettiği gibi, onların isyana dalmalarını, haram yemelerini gördükleri halde susarak bu kötülüklerden menetmeyen ileri gelenlerini ve âlimlerini kınamaktadır.
**Rabbanilerin ve Ahbarın onları günah söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi?
İşledikleri sanat ne kötüdür?**(Mâide: 63)
Dini dünyaya âlet edip, her türlü isyan ve küfre dalanlara müdahale edilmezse, herkes bu Âyet-i kerime mucibince mesuliyet altına girer.
Kuran-ı kerimde, yol gösteren, uyaran, doğruyu telkin eden, Hakk a iletip Hakk ile hüküm veren, Hakktan yana irşat vazifesini yerine getiren âlimlere Rabbânî denilmiştir. Onlar Hakkın muallimleridirler. Ahbar ise dinde derinleşen, geniş bilgisi olan fakihler demektir.
Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ-, **Bu âyetten daha çok ihtar edici âyet yoktur.**buyurmuştur.
Bazı müfessirler ise, **Kuran-ı kerimde âlimlere hitâp eden Âyet-i kerimeer içinde en şiddetlisi ve en korkutucusu budur.**demişlerdir.
Bu Âyet-i kerimeer Allah-u Teâlânın emridir, hükmüdür. Eğer bu bölücü kâfirlerle mücadele etmeseydik, bu Âyet-i kerimenin vebâli altında kalırdık. **Din-i mübine yaptıkları ifsatları gördün de niçin mücadele etmedin?**diye Rabbim bana bunu sorardı. Onun içindir ki mücadele etmek mecburiyetindeyim mesul olmamak için. Zira müdahale etmeseydim, bu Âyet-i kerime mucibince Hazret-i Allahın yanında mesul olurdum.
Binaenaleyh bu emr-i şerifi yerine getirirsem, mesuliyet ve azabından kurtulurum ümidi ile yapıyorum.
**Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar.**(Mâide: 54)
Âyet-i kerimesi mucibince de hiç çekinmeden, korkmadan hakikati söylüyoruz.

Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerimesinde geçmişte yaşamış milletlerin aralarında, bozgunculuk yapanlara mani olan kimselerin çok az bulunmuş olduğunu haber veriyor:
**Sizden önceki asırlarda faziletli kimselerin yeryüzünde bozgunculuğu önlemeye çalışmaları gerekmez miydi?
Ancak onlar arasından kendilerini kurtardığımız pek az kişi böyle yaptı.
Zulmedenler ise, kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Zaten onlar günahkâr idiler.**(Hûd: 116)
Binaenaleyh bu mücadeleyi biiznillâhi Teâlâ yapıyorum. Elimden geldiği kadar gayret gösterdim, yılmadım, yıkılmadım, korkmadım. Huzur-u ilâhide kendimi kurtarmaya çalıştım. Bu Âyet-i kerime yalnız bana şamil değil. Eğer siz de mücadele ederseniz, ola ki Allah-u Teâlânın indinde kendinizi kurtarmış olursunuz. Ve fakat sükut ederseniz, bu Âyet-i kerimenin kapsamına girersiniz.
Âyet-i kerimede az kişinin kurtulduğu haber veriliyor. Yani yapan kurtuldu, yapmayan kurtulmadı.
Geçmiş ümmetlerden pek az kimse yeryüzünde fesat çıkarmayı engellediler ve kurtuldular.
Diğerleri ise dünyevi lezzetlere daldılar, isyan edip yoldan çıktılar, diğerlerinin ikaz ve irşatlarına kulak asmadılar, sonunda da beklemedikleri bir anda azap başlarına geliverdi.
Âyet-i kerimede şöyle buyuruluyor:
**Halkı ıslah olmuş (sâlih ve ıslahtan yana) kimseler olsaydı, Rabbin o memleketleri haksız yere helâk edecek değildir.**(Hûd: 117)
Allah-u Teâlâ adil-i kerimdir. Halkı ıslah olmuş, hakka hukuka riayet etmiş olan beldeleri felâketlere uğratmaz, hak etmeden helak etmez, böyle bir ihtimal yoktur.

Bu bölücülerin yüzlerine karşı Hazret-i Allahın Âyet-i kerimeeri açık açık kendilerine okunduğu halde onlar bundan tiksiniyorlar. Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde ise onlar hakkında şöyle buyuruyor:
**Âyetlerimiz açık açık kendilerine okunduğu zaman, kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar, âyetlerimizi okuyanlara neredeyse saldıracak gibi oluyorlar.
Onlara de ki:
Size bundan (bu kin ve öfkenizden) daha kötü bir şey haber vereyim mi? Ateş! Allah onu kâfirlere vâdetmiştir. O ne kötü bir dönüş yeridir!**(Hacc: 72)
Bölücüleri bu Âyet-i kerimeer ile tanıyacaksınız. Siz bu Âyet-i kerimeer okunup onlar bu hali kesbettiği zaman onların da durumlarını açık olarak görün.
Fakat Allah-u Teâlâ bu gibiler hakkında Âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:
**Size ne oluyor, ne biçim hüküm veriyorsunuz, yoksa size âit bir kitap var da ondan mı okuyorsunuz?**(Kalem: 36-37)
Sizi bu pek yanlış fikir ve kanaatlere sevk eden nedir? Size âit olmak üzere böyle ders veren bir kitap mı var? Var da ondaki emirlere dayanarak mı böyle hükmediyorsunuz?
**Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları yolundan alıkoymaya ve o Allah yolunu eğriltmeye çalışmayın.**(Arâf: 86)

Hakikat Dergisi


Bu mesaj 3 kez ve en son $ua tarafından 31.05.2006 - 22:13 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 31.05.2006 - 22:01
Bu mesajı bildir   $ua üyenin diğer mesajları $ua`in Profili $ua Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 783 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
dayi054 (64), ÝsmailEn.. (56), kibris (56), merickizmaz (51), RUYAM (36), yükselelektrik (54), selcukosman (48), Aycan (57), HuZuR_38 (45), babakadir (45), Cihan Ersoy (46), servet ekici (51), ayhan3867 (47), erhankaya351 (40), Kizmaz (51), EBRARALEYNA (47), erkan34 (51), efira (37), Sirac Barman (53), bedevi5 (65), Sadettin Dursun (41), cartime (55), S.Ekici (51), ALTUN (45), vus_lat (45), ayaza (38), drkdn (45), fetih60 (34), beko03 (76), talha türk&cced.. (33), dilara1 (26), asudetuba (43), struggle (42), Ayhan_Esad (41), nnur (47), YSBY (53), COLONEL (37), nazmi (47), umit535 (52), hsalma (42), ByAfatsum (36), nuretin (61), malkomxaa (42), salma (42)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.56367 saniyede açıldı