colchicine generique kaletra kaletra dexamethasone ivermectine imdur imigran imitrex imodium imuran imurek inderal la inderal index indocin sr indocin inegy intagra iscover isoptin isordil sublingual isordil itraderm itrop jumexal kamagra effervescent kamagra gold kamagra oral jelly kamagra soft kamagra keflex kemadrin kenacort a solubile kenacort a kenacort kenergon kessar keto med ketozol kinzal kinzalplus klacid lamictal dispersible lamictal lamisil cream lamisil
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » DİĞER KONULAR » RISALE-I GAVSIYYE   Cevap ekle

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 2 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Gast Misafir-99  
RISALE-I GAVSIYYE Alıntı yaparak cevapla

Misafir

Kayıt Tarihi: 26.04.2024
En Son On:
Cinsiyeti: ----- 
RİSALE-İ GAVSİYE

Belirsiz ve muğlak şeyleri keşfeden Allah’a hamdolsun. Yaratılmışların hayırlısı Hazreti Muhammed’e (A.S.) salât ü selâm olsun!

Allah’dan başkasına gönül bağlamayıp ürken, Allah ile gönül alışkanlığı içinde ünsiyet kuran GAVS-I Â’ZAM diyor ki:

“Cenâb-ı Hak (c.c) Bana (ilham yoluyla) şöyle buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam!

— Buyur Allahım buyur, emrine âmâdeyim!

— İnsanlık âlemiyle melekût âlemi arasındaki her hal ve sınır, ŞERİAT’ın kendisidir. Melekût âlemiyle, Allah’a varmanın üçüncü basamağı olan CEBERÛT âlemi arasındaki her hal ve sınır, TARİKAT’ın kendisidir. CEBERÛT âlemiyle LÂHUT (ilâhi âlem) arasındaki her hal ve sınır ise, HAKİKAT’ın kendisidir.”

Ve sonra Allah (c.c.) şöyle buyurdu:

— “Ey Gavs-ı Â’zam! Ben, insanda zâhir (belirgin) olduğum kadar hiç bir şeyde zâhir olmadım.”

Bu beyandan sonra bu kez Ben, Rabbime sordum:

— Sizin için, size mahsus bir yer var mıdır?

— Ey Gavs-ı Â’zam! Yerleri (mekânları) yaratıp oluşturan Benim. Bu bakımdan Benim için hiç bir mekân olamaz, buyurdu.

— Ya Rab! Sizin yemeniz ve içmeniz olur mu?

— Ey Gavs-ı Â’zam! Fakirin yemesi ve içmesi Benim yemem ve içmemdir.

Ve sonra şöyle sordum:

— Ya Rab! Melekleri neden ve hangi şeyden yarattın?

— Ey Gavs-ı Â’zam! Melekleri insanın nûrundan yarattım; insanları da kendi nûrumdan vücuda getirdim.

Buyurdu ve şöyle devam etti:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Ben ne güzel istekliyim, insan da ne güzel istenilendir! Binici olarak ne güzeldir İNSAN ve ne güzeldir O’na binit olan varlıklar!

Rabbim sonra devamla buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! İNSAN Benim sırrımdır; Ben de O’nun sırrıyım. Eğer insan Benim katımdaki mevkiini bilmiş olsaydı, her nefes alıp verişinde “BUGÜN MÜLK KİME AİTTİR?” Âyetini okurdu.

Ve sonra Rabbim buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! İnsan ne yerse, ne içerse, ne kadar ayağa kalkarsa ve ne kadar oturursa; ne kadar konuşur ve ne kadar susarsa; ne kadar bir iş işler, ne kadar bir şeye yönelir ve ne kadar bir şeyden uzaklaşıp ayrılırsa, mutlaka Ben O’nda bulunuyor ve O’nu harekete geçiriyorum. Çünkü Kudretim her varlığı kapsayıp içine almıştır!

Rabbim sonra buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! İnsanın cismi, nefsi, kalbi, ruhu, kulağı, gözü, ayağı, dili var ya; işte onların hepsinde Ben varım. Hepsi de Benim tecellimle zâhir olur; Ben onların başkası değilim.

Ey Gavs-ı Â’zam! Fakirlik ateşiyle yananı, yoksulluk kırgınlığıyla kırgın bulunanı gördüğün zaman ona derhal yaklaş; çünkü Benimle onlar arasında hiç bir perde yoktur.

Rabbim yine buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Bir şey yediğin, bir şey içitiğin, bir uykuya yattığın ve her halin uyanık bir kalb ve gören bir göz ile olsun!

Ey Gavs-ı Â’zam! Bâtında (gizlide) Bana olan yolculuktan mahrum bulunan kimse, zâhiri (açık ve seçik) yolculukla imtihan edilir de, bu yolculuğunda Ben’den ancak uzaklaşmayı artırır.

Ve sonra devamla Rabbim buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! İttihad (birleşme) öyle bir haldir ki, kelime ile anlatılamaz ve ona bir tabir de verilemez. Bu hal gönülde yer bulup mevcut olmadıkça ittihada inanan kimse küfre düşer. Kim de Hakk’a vuslat peyda ettikten yani Bana gönül yoluyla kavuştuktan sonra gaflet içinde ibadet ederse, o, Allah’a eş-ortak koşmuş olur.

Rabbim yine buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Kim ezelî (öncesi olmayan) saâdetle mutlu olursa, ona müjde!… Çünkü o, ebediyen rezîl ve rüsvây olmayacaktır. Kim de ezelî şekâvetle (mutsuzluk ve bedbahtlıkla) mutsuz olursa, ona da yazıklar olsun! O artık, bir daha makbul bir insan olmayacaktır!

Ve yine Rabbim buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Fakirlik ve yoksulluğu insana binek yaptım; bu bineğe kim binecek olursa, çölleri ve vadileri aşmadan önce yüce makama ulaşır.

Sonra yine buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Eğer insan ölümden sonra meydana gelen şeyleri bilmiş olsaydı, dünyada yaşamayı hiç de temenni ve arzu etmez ve Benim huzurumda her ân ve dakika “YA RAB! CANIMI AL.” diye yalvarırdı.

Ey Gavs-ı Â’zam! Halkın kıyamet günü Benim katımdaki hüccetleri, sadece “ONLAR SAĞIRDIRLAR, DİLSİZDİRLER, KÖRDÜRLER.” Âyetinin hükmü olacak ve sonra da hasret ve ağlamak…

Kabirdeki durumları da böyledir.

Rabbim devamla buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Muhabbet (gönülden gelen sevgi) daima iki taraflıdır; sevgi, sevenle sevilen arasındadır. Seven, sevgiyi aşıp fenâ bulunca sevgilisine kavuşur.

Rabbim yine buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Ruhları, kendilerine “BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİL MİYİM?” âyeti hitabımdan sonra verdim. Ruhların kendi kalıplarında kıyamete kadar beklemekte olduklarını görüyorum.

GAVS-I Â’ZAM DİYOR Kİ:

— (Mâna âleminde) Rabbimi gördüm; Bana buyurdu ki: “Ey Gavs-ı Â’zam! Kim ilimden sonra Ben’den rü’yeti (Beni görmekliği) isterse, hakikat o, rü’yet ilmiyle mahcûbdur, yani rü’yet ilmi ara yerde perdedir. Kim de rü’yetin ilimden başkası olduğunu zannederse, hakikat o, RÜ’YETULLAH ile aldanmıştır.”

Sonra Rabbim buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Beni gören kimsenin, artık her hâl ve kârda sormaya ihtiyacı kalmaz. Beni görmeyen kimseye ise, sormak fayda vermez. Böylesi söz yönünden perde arkasında kalmıştır. Yani söz, onunla rü’yetullah arasında perde olmuştur.

Ey Gavs-ı Â’zam! Benim katımda fakir, hiç bir şeyi olmayan kimse demek değildir. Bilakis her hususta emir verme yeteneği olan kimsedir. O, bir şeye “Ol” deyince, o da oluverir.

Sonra yine Rabbim buyurdu ki:

— Cennetlerde Benim zuhurumdan sonra artık ne ülfet, ne de nimetin değeri kalır. Cehennemde de Benim onlara hitabımdan sonra ne yabancılık kalır; ne de ateşte yanmak!

— Ey Gavs-ı Â’zam! Ben her cömert ve âlicenâb kişiden daha cömert ve ihsan sahibiyim ve Ben her merhamet edenden daha merhamet ediciyim.

Rabbim devamla buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Benim katımda uyu, ama halkın uyuduğu gibi değil; ancak o takdirde Beni görebilirsin.

Bunun üzerine Rabbime dedim ki:

— “Ya Rabbi! Senin katında nasıl uyuyayım?”

Rabbim buyurdu ki:

— Bedeni lezzetlerden kesip dondurmakla; nefsi şehvetlerden uzaklaştırmakla; kalbi hatıralardan paklamakla; ruhun zaman mefhumundan ilgisini kesmekle ve zâtını, Zât-ı İlâhiyemde fenâ (yok) etmekle uyuyabilirsin.

Rabbim yine buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Kendi arkadaş ve yâranlarına de ki: Sizden kim Beni arzuluyorsa fakirliği seçip beğensin; sonra da fakirliğin fakirliğini… İşte bu fakirlik tamamlanınca artık onun ötesinde ancak Ben varım.

— Ey Gavs-ı Â’zam! Yarattıklarıma karşı merhametli ve şefkatli olusan, o zaman müjde sana!… Yine müjde sana, eğer yarattıklarıma karşı bağışlayıcı olursan!

Sonra Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Arkadaş ve dostlarına de ki: Fakirlerin davetini ganimet bilsinler. Çünkü fakirler Benim yanımda, Ben de onların yanındayım.

— Ey Gavs-ı Â’zam! Ben her şeyin varılacak tek sığınağıyım ve Ben herşeyin nazargâhıyım; dönüş Bana olacaktır.

Ey Gavs-ı Â’zam! Sen cennete de, ondaki mevcut nimetlere de bakma! O zaman Benim tecellimi vasıtasız olarak görebilirsin. Bunun gibi cehenneme ve ondaki şeylere de bakma; o zaman Benim tecellimi vasıtasız olarak yine görebilirsin.

Sonra Rabbim devamla buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Cennet ehli, cennet ile; cehennem ehli de cehennem ile meşguldür. Ey Gavs-ı Â’zam! Cennet ehlinden bir kısmı oradaki mevcut nimetlerden Bana sığınırlar. Nitekim cehennem ehli de cehennemin şiddetinden Bana sığınırlar.

Ve Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Benim, Nebî ve Resullerden başka öyle kullarım var ki, onların ahvaline dünya ve ahiret ehlinden hiç bir kimse muttali olamaz; hatta ne cennet, ne de cehennem ehlinden bir kimse, ne cennet bekçisi Rıdvan, ne de cehennem bekçisi Mâlik onların ahvalini bilebilirler. Ben onları ne cennet, ne de cehennem ehli kıldım. Ne sevap ehli, ne de azab ehli eyledim; ne hûri için, ne de gılman için onlara bu imkanı verdim. Tanımasalar bile onlara gönülden inanan kimselere müjdeler olsun!

Rabbim devamla buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! İşte sen onlardan birisin. Onların şu dünyada alametleri şudur: Bedenleri az yemek ve az içmekten eriyip gitmiştir. Nefisleri şehvetlerden geri kalmış, yanmıştır. Gönülleri hatıralardan paklanıp ütülenmiştir. Ruhları zaman mefhumundan arınıp manevi düzeye kavuşmuştur. Onlar, evet Onlar Bekâ Yârânı’dır, ebedileşen Allah dostlarıdır.

Likâ nuru (Allah’a kavuşma nuru) ile kavrulmuşlardır

Ey Gavs-ı Â’zam! Çok sıcak bir günde susamış bir kimse sana gelir ve sen de soğuk suya sahib olur, aynı zamanda suya ihtiyacın da olmazsa, eğer o susamışı sudan men’edecek olursan, şüphesiz ki o zaman sen cimrilerin en cimrisisin. Ve artık Ben, kendimi merhamet edenlerin en çok merhamet edeni olarak tescil etmemle beraber, öylesine susamışları kendi merhametimden nasıl men’ederim?…

Rabbim yine buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Günah işleyenlerden hiç biri Ben’den uzaklaşmadı ve ibadet ehlinden de hiç bir kimse Bana yaklaşmadı. (Çünkü yakınlık ve uzaklık nisbîdir. Allah’ın ilmi, kudreti ve rahmeti her şeyi içine alıp kuşatmıştır.)

Ey Gavs-ı Â’zam! Eğer bir kimse Bana yaklaşacak olsaydı, herhalde o, günahkarlardan biri olurdu. Çünkü onlar âciz, yeteneksiz ve pişmanlık duyan kimselerdir.

Ey Gavs-ı Â’zam! Aczini, yeteneksizliğini bilmek, nurların ve feyizlerin kaynağıdır. Kendini beğenmişlik ise, karanlıkların menbaıdır.

Ve Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Günahkarlar, günahları sebebiyle mahcûbdurlar. (Günah, onlarla ilâhi tecelli arasında bir perde olur.)

İbadet ehli ise, ibadetleriyle mahcûbdurlar. Bunların ötesinde Benim bir milletim daha var ki, onların ne günah üzüntüleri, ne de taat ü ibadet kederleri olur.

Sonra Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Günahkarları fazilet ve iyiliğimle; kendini beğenenleri de adalet ve azabımla müjdele!

— Ey Gavs-ı Â’zam! İbadet ve taat ehli, Benim Naim sıfatımı zikretmekte; günah ehli de Benim Rahîm sıfatımı anmaktadır.

Ey Gavs-ı Â’zam! Ben, günahtan geçtiği zaman günahkar kimseye yakınım; taat ve ibadetini bıraktığı zaman itaatkar kimseye ise uzağım.

Ve Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Halk tabakasını yarattım, Benim güzelliğimin nuruna güç getiremediler. Bu nedenle kendimle onlar arasına zulmet perdesi gerdim.

Havâssı (seçkin kişileri) yarattım, onlar da Bana komşu olmaya güç yetiremediler. Bu nedenle ilahi nurlarımı kendimle onlar arasına perde yaptım.

— Ey Gavs-ı Â’zam! Arkadaş ve yâranına de ki: Onlardan kim Bana kavuşmak istiyorsa, Benden başka herşeyden sıyrılıp çıksın!

— Ey Gavs-ı Â’zam! Dünyanın iniş ve yokuşlarından, geçiş ve derbentlerinden çık ki, âhirete ulaşasın! Âhiretin de geçit ve derbentlerinden çık ki Bana kavuşasın!

Sonra yine Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Cisimlerden ve nefslerden çıkıp uzaklaş, sonra da kalblerden ve ruhlardan sıyrılıp çık ve sonra hüküm ve kaydından da çık ki, Bana kavuşasın!

Ve Ben, Rabbime sordum:

— Ey Rabbim! Hangi namaz sana daha çok yakındır?

Rabbim buyurdu:

— Şu namaz ki, içinde Benden başkası bulunmaz ve namaz kılan da, kıldığı o namazdan gâib bulunur.

Yine sordum:

— Hangi oruç Senin yanında daha üstündür?

— Şu oruç ki, onda Benden başkası yoktur ve o oruçlu da ondan gâib bulunur…

— Hangi ağlayış Senin katında daha makbuldür?

— Gülenlerin ağlaması.

— Hangi gülmek Senin katında daha üstündür?

— Ağlayanların gülmesi.

— Hangi tövbe Senin yanında daha faziletlidir?

— Günahdan korunmuşların tövbesi.

— Hangi korunma Senin katında daha iyidir?

— Tövbe edenlerin korunması.

Ve sonra Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! İlim sahibine Benim yanımda hiçbir yol yoktur; ancak imandan uzak bir ilmin yalnız başına sahibini Allah’a kavuşturamayacağını kabul ettikten sonra yol bulabilir. Çünkü imandan uzak bir şekilde o ilmi alıp o vaziyette kalırsa şeytanlaşır.

Yüce Rabbimi mâna âleminde gördüm ve kendisine sordum:

— Ey Rabbim! dedim, aşkın mânası nedir?

— Aşk, aşıkla maşuk arasında bir hicaptır.

Rabbim devamla buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Tövbe etmek istediğin zaman, günah üzüntüsünü iç âleminden; korku ve tehlikeleri gönülden çıkarman gerekir. Bu takdirde Bana ulaşırsın! Aksi halde alay edenlerden, işi alaya alanlardan olursun.

Ey Gavs-ı Â’zam! Benim harîm-i ismetime girmek istediğin zaman, artık ne mülk ve melekûte ve ne de ceberûta iltifat etme. Çünkü mülk âlimin şeytanıdır; melekût ârifin şeytanıdır; ceberût vâkıfın şeytanıdır. Bunlardan birine razı olan kimse, Benim katımda koğulmuşlardan sayılır.

Ey Gavs-ı Â’zam! Mücâhede, müşâhededen bir denizdir. Bu denizin balıkları orada bekleyenlerdir. O halde müşâhede denizine girmek isteyen kimsenin, mücâhedeyi seçip beğenmesi gerekir. Çünkü mücâhede, müşâhedenin ayıdır.

Sonra Rabbim bana buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! İstekliler için mücâhede lazımdır; Bana olan lüzumları gibi.

— Ey Gavs-ı Â’zam! Kullarımdan Bana en sevgili olan, anası - babası ve evlâdı bulunduğu halde kalbi Benimle meşgul bulunan kimsedir. O kadar ki, babası ölecek olursa onun için hiç bir üzüntü taşımaz. Evladı ölecek olursa, evlad üzüntüsü diye bir hali görülmez. İşte kulum bu mertebeye yükselince, artık o Benim yanımda babasız ve evladsızdır.

Ve Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Benim sevgim sebebiyle baba yokluğunun tadını hissetmeyen kimse, Vahdâniyet ve Ferdâniyet lezzetini bulamaz.

— Ey Gavs-ı Â’zam! Bir yerde Bana bakmak istediğin zaman, içinde Benden başkası bulunmayan bir gönül seç!

Dedim ki:

— Ya Rab! İlmin ilmi nedir?

— İlmin ilmi, ilimden yana bilgisizliktir, diye buyurdu ve sonra devam etti:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Gönlü mücâhedeye meyleden kula müjde olsun!… Gönlü şehvetlere meyleden kula da yazıklar olsun!

Gavs-ı Â’zam diyor ki:

— Rabbimden Mi’rac hakkında sordum. Rabbim buyurdu ki:

— Mi’rac, Benden başka her şeyden sıyrılıp yükselmektir. Böyle bir mi’racın kemâli yükselme ve huzurda sağa - sola iltifat etmemektedir.

Ve sonra Rabbim şöyle devam etti:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Benim katımda Mİ’RAC’ı olmayan kimsenin namazı namaz sayılmaz. Namazdan mahrum olan kimse, Benim yanımda mi’racdan da mahrumdur.

Ve burada Azîz ve Celîl olan Allah’ın sebepleri kolaylaştırmasıyla GAVSİYYE, ki buna Mİ’RACİYYE de denir, tamamlandı.

Abdülkadir Geylani
Ekleme Tarihi: 12.01.2004 - 10:43
Bu mesajı bildir   zum Anfang der Seite
Devadam su an offline Devadam  
Ricalul Gayb Alıntı yaparak cevapla

326 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 15.10.2003
En Son On: 07.11.2005 - 07:47
Cinsiyeti: Erkek 
Ricalul Gayb hususunda Abdülaziz Bayındır ile mürit arasında şu konuşmalar geçmiştir:

MÜRİT - Sen şimdi üçler, yediler, kırklar, kutuplar ve gavsları da mı kabul etmiyorsun?

Sen bilmez misin, velîlerin üstün vasıflı olanlarına “ evtâd ” (direkler) denir. Onların üstünde “ revâsî ” (dağlar) vardır. Bir felaket zamanında kullar evtâd'a yönelir, evtâd da revâsîye yönelir. Revâsî’yi kutup idare eder.

Kutuptan sonra gelen iki kişiye “imâmân” denir.Bunlardan birine “imam-ı yemîn”, diğerine “imam-ı yesâr” adı verilir. İmam-ı yemîn kutbun hükümlerine, imam-ı yesâr da hakikatine mazhardır. Kutup ölünce onun yerini imam-ı yesâr alır. Kutup ile iki imam, üçleri oluşturur.

Kutup en büyük velîdir. Bütün erenlerin başı, Allah’ın izniyle kâinatta tasarruf sahibidir.

Gavs: Darda kalındığında sığınılan ve istimdâd edilen yani yardım istenilen kutuptur.Darda kalan sûfiler, “Yetiş ya Gavs!” diye gavsa sığınırlar. Gavs, istimdadedene yardım elini uzatır. Abdülkadir Geylânî, “Gavs-ı a’zam” lakabıyla ünlüdür.

Ancak bütün bu sığınma ve istimdâdlar, zahirde gavsa isede hakikatte Allah’adır. Çünkü alemde yegane mutasarrıf Allah Teâlâ’dır. Ondanbaşka fail-i mutlak yoktur. “Gavs” olarak bilinenler, esmâ ve sıfât-ı ilahî mazharıdırlar.

Bunlardan başka, sayıları bir rivayette sekiz, diğerbir rivayette kırk olan “nücebâ” ile, sayıları on, ya da üçyüz olan “nukabâ”denilen ve insanların iç dünyalarından haberdar olan şahsiyetler vardır.

Genel olarak ricâlü’l-gayb ve gayb erenleri olarakanılan bu Hakk dostlarının makamı boş kalmaz. Ölenin yerine sırayla kendisindensonraki yükseltilir [61] .

BAYINDIR - Bu konuda bir dayanağınız var mı? Bunları neye dayandırıyorsunuz?

Bir de "Kutup en büyük velidir, bütün erenlerin başıdır ve Allah'ınizniyle kâinatta tasarruf sahibidir " diyorsunuz. Bu tanımınız Mekke müşriklerinin Kabe'yi tavaf ederken, "Emret Allah'ım, Senin hiçbir ortağın yoktur. Yalnız bir ortağın vardır ki, onun da bütün yetkilerinin de sahibi sensin [62] ."demeleri gibi olmuyor mu?

MÜRİT - Allah dünyanın cismânî düzenini sağlamak için bazı insanların bir takım görevler üstlenmesini murâd ettiği gibi, alemdeki manevî ve ruhanî düzenin korunması,hayırların temini, kötülüklerin giderilmesi için de sevdiği bazı kullarınıgörevlendirmiştir. Bunlar büyük peygamberlerin yerine, onlardan bedel [63] kişilerdir. “ Allah’ın yeryüzünü kendilerine musahhar kıldığı ”kimseler olarak değerlendirilmiştir. Onlar alemin intizam sebebidir. İnsanların işlerini tanzim ettiklerine inanılır [64] .

BAYINDIR - Bunlar, “Allah’ın yeryüzünü kendilerine musahhar kıldığı” kimselerdir diyorsunuz. Ama ifade tarzınızdan buna pek inanamadığınız anlaşılıyor.

Musahhar kılma ,belli bir hedefe doğru zorla sürükleme [65] demektir. Türkçe karşılığı boyun eğdirmektir.

Bütün varlıklara hâkim olanAllah şöyle buyuruyor:

" Denizi size musahhar kılan Allah'tır. İçinde gemilerin, buyruğuyla akıp gitmesi ve onun bol vergisinden payınızı aramanız için. Belki şükredersiniz ..

"Göklerdene varsa ve yerde ne varsa onların hepsini size o musahhar kılmıştır. İşte bunda düşünenler takımı için esaslı dersler vardır." (Câsiye 45/12-13)

Allah'ın musahhar kılması iledenizde, göklerde ve yerde ne varsa hepsinden yararlanırız. Bu, devletin birköprü yaptırıp vatandaşın emrine sunmasına benzer.

Ayetlerde belirtilen şeylerbütün insanlara musahhar kılınmıştır. Bunlara karşılık Allah'ın bizden istediğiona şükretmektir. Bugün bu nimetlerden gayrimüslimler daha çok yararlanmaktadırlar.

Siz musahhar kılma işini kimi şahıslara tanınmış bir üstünlük sayıyorsunuz. Bu, tıpkı önlerinden geçen anayol üzerine köprü yapılan köy halkının durumuna benzer. Açılışa gelenyetkili; "Bu köprüyü yapıp sizin emrinize sunduk." dediği için,"Madem bu köprü emrimize verilmiştir, öyleyse onu kullandırma yetkisiköyün ağasınındır. Ağa köprüden geçişleri bir düzene bağlamalı, bizim yaylamızatecavüz eden komşu köyün halkını buradan geçirmemelidir." diye kararalıp uygulamaya geçmesine benzer. Bu karar kabul edilemez. Çünkü o köprü yalnızo köyün değil, o yoldan geçen herkesin hizmetine sunulmuş, herkese musahhar kılınmıştır.

MÜRİT - Üçler,yediler, kırklar, kutuplar ve gavslar sıradan insanlar değil ki. büyük peygamberlerin yerine, onlardan bedel kişilerdir.

BAYINDIR - Mademöyle, hangi peygambere "alemdeki manevî ve ruhanî düzenin korunması, hayırların temini ve kötülüklerin giderilmesi"görevi verilmiştir?

İnsanlara sınırlı yetki verenAllah, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme şöyle emrediyor:

" De ki:"Benim size ne zarar vermeye gücüm vardır, ne de olgunlaştırmaya.

De ki: "BeniAllah'ın azabından hiçkimse kurtaramaz.Ben O'ndan başka bir sığınak da bulamam.

Benimkisi yalnız Allah'tan olanı, O'nun gönderdiklerini tebliğdir o kadar. "aglaCin 72/21-23)

"Alemdeki manevî ve ruhanî düzenin korunması, hayırların temini ve kötülüklerin giderilmesi" yalnız ve yalnız Allah'ın elindedir. Bu konuda birilerini yetkili saymak şirkolur.

Eğer Hz. Muhammed'in gücü yetseydi kâfirleri imana zorlamak için her şeyi yapardı. Yüce Rabbımız bu konuda şöyle buyuruyor:

"Onların yüz çevirmesi sana ağır gelince yeri delmeye veya göğe merdiven dayamağa gücün yetseydi onlara bir mucize getirirdin.Eğer Allah dileseydi onları doğru yolda toplayıverirdi. Sakın ha, cahillerden olma." (En'am 6/35)

Mucize göstermek elçinin elinde değildir. Allah ne zaman isterse mucizeyi o zaman yaratır.

" And olsun ki, senden önce bir çok elçi gönderdik; onların kimini sana anlattık, kimini de anlatmadık. Hiçbir elçi, Allah'ın izni olmadan bir mucizegetiremez. Allah'ın buyruğu gelince iş gerçekten biter. İşte o zaman, boşa uğraşanlar hüsranda kalırlar. " (Mümin 40/78)
Ekleme Tarihi: 13.01.2004 - 08:48
Bu mesajı bildir   Devadam üyenin diğer mesajları Devadam`in Profili Devadam Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

  Cevap ekle Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 757 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
meleknur58 (71), fatih4194 (45), F.U (43), güngör (51), mematii (41), ravza81 (43), turgay gnl (63), mgs 41 (55), ilknurakan07 (44), islamicboy (40), eminefendi (51), mirac6363 (45), adempece (52), AKKUS61 (50), binerve (41), ahirzaman (57), akay-350 (46), nuraymelek95 (29), AydinG (39), batuhan_ (47), markad (50), simales (39), bülent21 (43), mucahide33 (39), polat0000 (59), gülkokuþl.. (41), minik (43), Baykara (38), mecide_sümeyye (35), mustafakumbar (53), gringo (51), vefalidost (50), saidmirza (55), yaramaz (41), vuslateli (37), pascal (37)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.55848 saniyede açıldı