lopinavir ritonavir lopinavir ritonavir budesonide dexamethasone lopinavir ritonavir fludapamide fludex forzest fosamax frumil fulcin furacin furadantin furo basan furodrix gabantine gastroprazol geodon glaupax gli basan glibenese glibenorme glimerax glimeryle glucobay gluconormine glucophage xr glucophage glucotrol xl glucotrol glucovance gracial grifulvin gris peg grisol grisovin gyne lotrimin hard on oral jelly hard on helvecin helvevir hypnorex hytrin bph hytrin hyzaar ilosone
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

44 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (3): (1) 2 3 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: Kim kendi görüsü ile Kuran-i Kerim-i tefsir ederse cehennemdeki yerini hazirlasin.
pejocu su an offline pejocu  
ALLAH RAZI OLSUN SİZİ ÇOOOK SEVİYORUM
84 Mesaj -
Öyleyse cennet saadeti ve dünya saadeti birbirinin arkasından gelen iki tane fenomendir. Önce cennet saadeti elde edilir, sonra dünya saadeti elde edilir. Dünyadaki bütün insanlara bakınız ki herkes saadeti arıyor. Ve hiçkimse bu saadeti, onun aranması lazım gelen yerde aramayı aklına getirmiyor. Bir insanın saadete ulaşabilmesi Kurân-ı Kerim de üç ayrı cephede ifade ediliyor.
1. Kurân-ı Kerim herşeyden evvel bütün insanları saadete davet eden bir davetiyedir, mutluluk davetiyesi.
2. Kurân-ı Kerim bütün insanlara bu saadetin garanti edildiği bir özellik taşır.
3. Kurân-ı Kerim bütün insanlara bu saadete nasıl ulaşılacağını gösteren bütün faktörleri hem asıllarla, hem de detaylarla kesin bir açıklamaya kavuşturur. Böylece Allahû Tealânın Kurân-ı Kerimi insanları mutlaka saadete ulaştıracak olan bütün vasıflarla donatılmıştır. İşte insanlar Kurân-ı Kerimden bu saadeti öğrenmek yerine, Kurân-ı Kerim dışında ne kadar yer varsa hepsine ayrı ayrı başvuruyorlar. Büyücülere gidenler mi istersiniz mutluluk uğruna? Psikologlara gidenler mi? Ama hiçbirisi oralarda mutluluğu bulamazlar. Mutluluğun sağlanabileceği bir tek yer vardır o da Kurân-ı Kerim.


Bu mesaj 1 kez ve en son pejocu tarafından 16.04.2006 - 12:55 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 16.04.2006 - 12:54
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Kim kendi görüsü ile Kuran-i Kerim-i tefsir ederse cehennemdeki yerini hazirlasin.
pejocu su an offline pejocu  
Themenicon    ALLAH RAZI OLSUN HOCAM
84 Mesaj -
SİZİ DAHA ÇOK SEVMEYE BAŞLADIM NE GÜZEL BİR YERE BAĞLISINIZ İNŞAALLAH BAĞLI OLMAYANLARADA NASİP OLUR

BİR GÜN PADİŞAHA ULEMADAN VEDE HOCALARDAN BİR GRUP ÇAĞIRMIŞ HOCALARDAN GELENLERİN AYAK İZLERİ KARMAKARIŞIKMIŞ AMA ULEMADAN GELENLER AYNI AYAK İZİNDEN BASIP GEÇMİŞLER

KISSADAN HİSSE
Ekleme Tarihi: 16.04.2006 - 12:41
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Kim kendi görüsü ile Kuran-i Kerim-i tefsir ederse cehennemdeki yerini hazirlasin.
pejocu su an offline pejocu  
sayın utanıyorum
84 Mesaj -
BEN SİZİ TASAVVUF YOLUNDA(ALLAH YOLU) BİRİSİ OLARAK GÖRÜYORUM ALINTILAR İSE O KONU İLE ALAKALI KURAN AYETLERİ YAPIŞDIRMAKTAKİ MAKSADIM İNSANLAR KURAN AYETLERİNİ ÖĞRENSİN PEYGAMBER EFENDİMİZİN DEDİĞİ EN HAYIRLINIZ KURANI ÖĞRENEN VE ÖĞRETENDİR HER GÜN BİR AYET ÖĞRENMEYİ AMAÇ EDİNSEK SENEDE 356 AYET ÖĞRENİRİZ KÖTÜMÜ OLUR

ŞEYTANIN TUZAĞI
Allah'ın istediği şey insanların şu dünya hayatını mutluluk içinde, saadet içinde geçirmesidir. Ahiret hayatını da cennet'te yaşamalarıdır. Allah'ın istediği yalnızca budur. Allah insanları cezalandırmak değil mukafatlândırmak ister.

3/ÂL-İ İMRAN-31: Kul in küntüm tuhibbünallâhe fettebi'uni yuhbibkümüllahü ve yağfirleküm zünûbeküm. Vallahü gafûrun rahîm.
De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız, o zaman bana tâbî olun ki; Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın (sevaba çevirsin). Allah GAFÛR'Dur RAHÎM'dir.

Allah'ın istediği şey insanları mükâfatlandırmakdır. Ama insanlar kendilerine verilen serbest iradeyi, Allah'ın emrettiği istikamette değil yanlış istikametlerde kullanarak, Allah'ın hediyelerine vasıl olmak yerine, cehennem'e vasıl olmak yolunu tutuyorlar. Ne yazık ki, insanların çoğunluğu bu durumda. İşte iblîs Peygamber Efendimiz (SAV)'in Allah'a kavuşmasından 14 asır sonra insanları büyük tuzağına düşürmüş vaziyette. Hangi İslâm ülkesine giderseniz oradaki din âlimleri ile konuşursanız şunu göreceksiniz. Hepsi size şunu sorarlar. Namaz kılıyor musun? Oruç tutuyor musun? Zekât veriyor musun? Kelime-i Şehadet getirdin mi? Paran var da Hacca gittin mi? Bunların hepsine "evet" cevabını almışlarsa size verecekleri cevap "kurtuldun" olacaktır. Halbuki Allahû Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'de hiç böyle söylemiyor. Şeytandan kurtulabilenler ihlâs sahibi olan kullardır. Sen, diyor iblis'e, "Benim ihlâs sahibi kullarımı yoldan çıkartamazsın. İdIâle düşüremezsin."

15/ HİCR-40: İllâ ibâdeke minhümülmuhlasıyn
Senin ihlâs sahibi kulların hariç.

Öyleyse insanların ihlâs sahibi olmaları lazım geldiği sonucuna ulaşıyoruz. Sadece bir tane Kur'ân-ı Kerîm var. Ne hüküm verdiyse Allahû Tealâ Hz., neyi bildirdi ise, sadece onlar var, Kur'ân-ı Kerîm hükümleri. Ve O hükümlere baktığımız zaman Allahû Tealâ Hz.nin İslâm'ın 5 şartını yeterli görmediği sonucuna ulaşıyoruz. Çünkü bu beş şart sadece fizik vücudun görevlerinden bir kısmını ifade ediyor.
Bir de son andaki (Kıyâmet günündeki) sahneyi sergilemiş Allahû Teâlâ Sebe Sûresi'nin 20. âyet-i kerîmesinde;

34/ SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim ibliysü zannehü fettebe'ûhü illâ feriykan minelmü'miniyn.
Şeytan insanlar üzerindeki vaadini yerine getirdi. Mü'minlerden ibaret bir tek fırka hariç hepsi iblise tâbî oldular.
34/ SEBE-21: Ve mâ kâne lehü aleyhim min sultânin illâ lina'leme men yü'minü bil'âhıreti mimmen hüve minhâ fiy şekk, ve rabbüke alâ külli şey'in hafiyz.
İblisin onlar üzerinde bir yetkisi (nüfuzu) yoktu. Ancak ahirete inananlar ile şüphe edeni ayırt edebilmek için yaptık. Senin Rabbin herşeyi muhafaza eder.
NAHL-99, 100 : İnnehû leyse lehü sültânün alellezîne âmenû ve alâ Rabbihim yetevekkelûn. İnnemâ sültânühü alellezîne yetevellevnehû vellezînehüm bihî müşrikûn.
Şeytanın âmenu olup Rab'lerine tevekkül edenlere bir tasallutu yoktur. Onun yalnız kendisini dost edinen (kâfirlere) ve Allah'a şirk koşanlara tasallutu vardır.
14/ İBRAHİM-22: Ve kaâleşşeytânü lemmâ kudıyel'emrü innallâhe ve'adeküm va'delhakkı ve ve'adtüküm feahleftüküm, ve mâ kâne liye aleyküm min sultânin illâ en deavtüküm festecebtüm liy, felâ telûmûniy ve lûmû enfüseküm, mâ ene bimusrihiküm ve mâ entüm bimusrıhıyy, inniy kefertü bimâ eşrektümûnimin kabl, innazzâlimiyne lehüm azâbün eliym.
Şeytan emir olup bittiği zaman der ki; "Muhakkak ki Allah size hak vaadde bulunmuştu. Ben de size vaad ettim. Fakat vaadimden caydım. Sizi davet etmemin dışında üzerinizde hiçbir nüfuzum yoktu. Siz hemen davetime icabet ettiniz. Artık beni kınamayın, kendi nefsinizi levmedin, kınayın. Ben sizin yardımınıza gelecek değilim. Siz de benim yardımıma gelemezsiniz. Muhakkak ki daha evvel ben Allah'a ortak koşmanızı tanımadım . Muhakkak bu zalimler için, elim bir azap vardır.

İşte mü'minlerin dışında bütün fırkaların şeytana tâbî olmaları insanlık için hazin bir tabloyu gösteriyor. Allahû Tealâ ezelde ebedi bilendir. Dolayısıyla insanların bir gün ne hale geleceğini ve kıyamet günü yapılacak olan hesaplaşmada hangi noktada bulunacağını çok açık bir şekilde ifade ediyor. Bu bize bir işarettir. Demek ki, insanların büyük bir kısmı ne yazık ki, iblisin kandırmalarına tâbî olacak. İblis böyle bir sonuca ulaşmak için ne yapabilirdi? Öyleyse bir şey yapmalıydı ki, insanlar doğru zannettikleri, kendilerini kurtaracağını zannettikleri ibadetlerle uğraşsınlar ama kurtulamasınlar ve iblisle birlikte cehennem'e gitsinler. İşte İslâm'ın beş şartı böyle bir tuzaktır.
Ekleme Tarihi: 16.04.2006 - 12:25
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Kim kendi görüsü ile Kuran-i Kerim-i tefsir ederse cehennemdeki yerini hazirlasin.
pejocu su an offline pejocu  
Themenicon    SAYIN UTANIYORUM ZANNETİĞİNİZ GİBİ DEĞİL
84 Mesaj -
BİZLER MİHR VAKFI MÜNTESİPLERİ MÜRŞİDE TABİYET OLMADAN NEFSİ TESKİYE OLAMIYACAĞINA BUNUNDA UZUN ZAMAN GEREKDİĞİNE İNANLARDANIZ SAHABE 23 SENEDE 313 KİŞİ YARIŞMAYI ÖNDE BİTİREREK SABİKUN OLMUŞLAR YANİ BİZLER MÜTEŞABİS AYETLERİ KURANINDA SÖYLEDİĞİ GİBİ HERKEZİN DEĞİL ULUL ELBABIN TEZEKKÜR ETMESİNDEN YANAYIZ

ulûl'elbab: Bes duyu organiyla algilanamayan ve fizik ötesine ait olan, gaybe müteallik sirlari alabilen, sir hazinelerinin sahibi olan kisilerdir. Nefslerini Allah'a teslim eden, ulûl'elbab olanlar, 7 özelligin sahibidirler:

1. özellik: Ulûl'elbab olan herkes daimî zikre ulasmistir.

2. özellik: Kalpteki 19 tane afetin yerine faziletler yerlesmistir.

3. özellik: Allah kalp gözlerini açmistir.

4. özellik: Allah kalp kulaklarini açmistir.

4 tane vasif sartina ilâveten 3 tane de sonuç sartini eklememiz lâzim.

5. özellik: Ulûl'elbab olan kullar hayrin sahibidirler. çünkü devamli Allah'i zikrediyorlar. Daimî zikirde olan herkes 1'e 700 kat Allah'tan derecat alir.

6. özellik: Ehl-i hüküm ya da ehl-i hikmettirler. Herhangibir anlasmazlik noktasinda hakem tayin edilmislerse mutlaka Allah'in emriyle adaleti yerine getirenlerdir. Allah'in hükmünü icra edenlerdir. Ehl-i hikmettirler, Kur'ân-i Kerim'de hangi âyet-i kerimeye baksalar ya âyetin kendisinden veya bir ileri ve gerisine bakmak suretiyle o âyetin hangi seviyeye ait oldugunu bilirler. Ehl-i tezekkürdürler.

7. özellik: Allah'tan sorarak ögrenme imkâninin sahibi olan kisilerdir.

Bu saydigimiz 7 tane özellikle (4 tanesi vasif sarti, 3 tanesi sonuç sartidir) beraber ulûl'elbab olan kullarin kalpleri 7 kademede müzeyyen olmustur.

Simdi bu özellikleri ispat eden âyetlere bir bir beraber bakalim:

Allahû Tealâ, buyuruyor ki:


3/AL-I IMRAN-190: Inne fî halkis semâvâti vel ardi vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbi).

Hiç süphesiz; göklerin ve yerin yaratilisinda, gece ile gündüzün birbiri ardinca gelisinde, elbette ulûl'elbab için nice deliller vardir.

3/AL-I IMRAN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kiyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkis semâvâti vel ard(ardi), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtilâ(bâtilan), subhâneke fekinâ azâben nâr(nâri).

O (Ulûl'elbab) ki; (lübblerin, Allah'in sir hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah'i zikrederler. Göklerin ve yerin yaratilisi hakkinda tefekkür ederler. (Ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen, bunlari bâtil olarak (bosuna) yaratmadin. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, atesin azabindan koru."


Bir insan ya ayaktadir ya oturuyor vaziyettedir veya geceleyin yataginda yan üstü yatiyordur. Bir dördüncü hal hiç kimse için mevcut degildir. 24 saatlik zaman dilimi içerisinde ulûl'elbab olan kullar, üç halin üçünde de devamli olarak kalp zikriyle Allah'i zikretmektedirler. Bunun kalp zikri oldugunu nereden anliyoruz? Uykudayken hiç kimsenin baska bir türlü zikir yapmasi mümkün degil. Peygamber Efendimiz (S.A.V), hadîs-i serifinde söyle buyuruyor: " Benim gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz. " Bu hadîs bize Resûlallah (S.A.V) Efendimiz'in uykudayken kalp zikri halinde oldugunu söylüyor.

Yine Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir baska hadîsinde " Âlimin uykusu cahilin ibadetinden iyidir. " buyuruyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in hadîs-i seriflerinde "âlim" diye vasiflandirdigi daimî zikrin sahibi olan kisilerdir. Nitekim bir baska hadîs-i serifinde " Hikmet sahibi âlimler, fikih açisindan nebîler gibidir. " buyuruyor. öyleyse Resûlallah (S.A.V) Efendimiz'in "âlim" diye vasiflandirdigi kisiler daimî zikrin sahibi olan insanlardir. Gerçekten öyle mi? Allahû Tealâ, Bakara Suresinin 269. âyet-i kerimesinde söyle buyuruyor:


2/BAKARA-269: Yu'til hikmete men yesâu, ve men yu'tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).

(Allah) HIKMET'i diledigine verir. Kime hikmet verilmisse andolsun ki; ona çok hayir verilmistir. Bunu da ancak ulûl' elbab tezekkür edebilir.

öyleyse ulûl'elbab olan kisiler ayni zamanda hikmet sahibi olanlardir . Allahû Tealâ'nin kendilerine hikmet verdigi kisiler, mutlaka daimî zikrin sahipleridir.

Hikmet sahibi olmak ne saglar?

Diger insanlardan ayricaligi nedir?

Farkli olan özelligi nedir? Allahû Tealâ, söyle buyuruyor:

3/AL-I IMRAN-7: Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu mutesâbihât(mutesâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ tesâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te'vîlih(te'vîlihi), ve mâ ya'lemu te'vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi)."

O (Allah) ki; Kitab'i, sana O indirdi. O'ndan bir kismi muhkem (mânâsi açik, yorum götürmez, süphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz'daki) ümmülkitapta (yer alan açik ve kesin âyetler)dir. Digerleri ise mütesabih (mânâsi kapali, açiklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde egrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çikarmak ve (kendi yararina uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab')in mütesabih olan kismina uyarlar. Halbuki onlarin tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir. Ilimde derinlesmis olan RASIHUN (rüsuh sahipleri) ise derler ki: "O'na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katindan (indirilme)dir." Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl'elbab tezekkür edebilir.

Muhterem okuyucular, bu âyet-i kerimede 3 grup insan ifade ediliyor. Bunlardan 1. grup; kalbinde zeyg olanlar . Allah tarafindan yetkili kilinmadiklari halde Kur'ân-i Kerim âyetlerini kendi zanlarina göre tevil ederek insanlari hidayetten men edenler. Günümüzde Kur'ân'daki Islâm'i yasayan atese çagiran dîn adamlari bu sinifin içine giriyor. Ilimde köklesmis olan " rasihun " ise Kur'ân-i Kerim'in muhkem ve mütesabih âyetlerine inanan, hepsi Allah'tandir diyen ama mütesabih ayetleri tezekkür edemeyenlerdir. Kur'ân-i Kerim âyetlerini tezekkür edebilen, açiklama yetkisine sahip olan ise " ulûl'elbab "tir .


Yüce Rabbimiz buyuruyor:

15/HICR-9: Innâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).
Muhakkak ki; zikri (Kur'ân-i Kerim'i) Biz indirdik. O'nun koruyuculari (da) mutlaka Biziz.

21/ENBIYA-7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes'elû ehlez zikri in kuntum lâ ta'lemûn(ta'lemûne).
Ve senden önce, vahyettigimiz rical (erkekler) den baskasini göndermedik. Eger bilmiyorsaniz, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.


Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz'in ahir zamanda gelecegini bize müjdeledigi ve "ümmetimin en hayirlisi" diye buyurdugu Mehdi (A.S)'in Devrin Imami oldugu ahir zamanda Hidayet çagi'ndayiz.

Allahû Tealâ, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz'e ve diger bütün peygamberlere su mesaji veriyor.

3/AL-I IMRAN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu'minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum isrî, kâlû akrarnâ, kâle feshedû ve ene meakum mines sâhidîn(sâhidîne).

Hani o zaman ki; Allah, peygamberlerin (nebîlerin) MISAK'ini (yeminini) almisti: "Andolsun ki; size Kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunani (Allah'in sizlere verdigi kitaplari) tasdik eden Resûl gelince, O'na mutlaka îmân edecek ve O'na mutlaka yardim edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi ve bu agir ahdimi üzerinize aldiniz mi?" "Ikrar ettik." dediler. "öyle ise sahit olun. Ben de sizinle beraber sahitlerdenim." buyurdu.

Allahû Tealâ, nebîlerden "size kitap ve hikmet verdim" diye misak aliyor.

öyleyse kitabi, hikmetten ayirmak mümkün degildir. Kitap, ancak hikmetle anlasilir . Hikmet sahiplerinin de daimî zikre ulasan, ulûl'elbab olan kullar oldugunu âyetlerin neticesinden kesinlikle anliyoruz.

O zaman demek ki, Kur'ân-i Kerim'i bizlere kim ögretebilir? Hikmet sahibi olan kisiler.

14 asir evvel Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz hikmet sahibi miydi? Evet!

Nitekim, Bakara Suresinin 151. âyet-i kerimesinde, Allahû Tealâ sahâbeye söyle hitap ediyor:

2/BAKARA-151: Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta'lemûn(ta'lemûne).

Nitekim size içinizde (görev yapmak üzere) sizden bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki; âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açiklasin) ve sizi (nefsinizi) tezkiye etsin, size Kitab ve hikmet ögretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediginiz seyleri ögretsin.


Insanla Allah arasinda tedrici basamaklar olarak Allah'in dizayn ettigi 28 basamaklik Islâm merdiveni vardir. Bu 28 basamaklik (kemalât basamaklari) Islâm merdiveninin, 26., 27. ve 28. basamaginin 4. kademesine kadar olan bölüm hikmet basamaklarini olusturur. Iste Allahû Tealâ'nin kendisine hikmet verdigi Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz, 14 asir evvel, 23 senelik bir zaman dilimi içerisinde Allah'a ulasmayi dileyen sahâbeye, nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaptirarak bütün bu kemalât basamaklarina yükseltmis; 26. basamakta daimî zikre ulasan sahâbeye, 27. basamakta ihlâsa ulasan sahâbeye ve 28. basamagin 4. kademesine ulasan sahâbeye hikmeti ögretmistir.

Her devirde kavim resûlleri arasindan seçilen devrin imami, Resûlallah'in biricik varisidir:



3/AL-I IMRAN-179: Mâ kânallâhu li yezerel mu'minîne alâ mâ entum aleyhi hattâ yemîzel habîse minet tayyib(tayyibi), ve mâ kânallâhu li yutliakum alel gaybi ve lâkinnallâhe yectebî min rusulihî men yesâu fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve in tu'minû ve tettekû fe lekum ecrun azîm(azîmun).
Allah mü'minleri; pisi, temizden ayirincaya kadar, su üzerinde bulunduklari hâl üzere birakacak degildir. Allah sizi gayb üzerine (gaybten) haberdar edecek de degildir. Fakat Allah, resûllerinden diledigi kimseyi seçer, (gaybi ona, o resûlüne bildirir). O halde, Allah'a ve O'nun resûllerine îmân edin. Ve eger îmân eder ve takva sahibi olursaniz, o zaman sizin için ECRUN AZîM (büyük mükâfat) var.

Yüce Rabbimiz, devrin imami tasarruf rizasinin sahibi Resûl'üne gaybi bildiriyor. Hidayet çagi'nda Devrin Imami Mehdi Resûl, en üst seviyede hikmet sahibi ulûl'elbab olan ehli zikirdendir. Hz Muhammed (S.A.V) Efendimiz, bir hadîsinde "Cehaletten kurtulmanin yolu zikir ehline sormaktir." buyuruyor
Ekleme Tarihi: 16.04.2006 - 10:55
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon PEYGAMBER EFENDİMİZ VE SAHÂBESİ
pejocu su an offline pejocu  
kim diyebilirki?böyle sevgi bendede var!!!!
84 Mesaj -
3/RAD-24Selâmun aleykum bimâ sabertum fenime ukbed dâr(i
Sabretmenizden dolayı üzerinize selâm olsun. Bu dârı dünyanın en güzel akibetidir.
Onlar hem bu dünyada mükâfatlandırılmışlar, hem de ahirette. Sahâbe bu dünya hayatında asr-ı saadeti yaşayarak mükâfatlandırıldı. Ahirette ise Rabbimiz onları şehitlerle, sıddîklerle ve peygamberlerle birlikte olacakları Adn Cennetlerine koyarak mükâfatlandırdı.

Ey nur devri ! Sofranı getir de kur yeniden,
Cihanın karşısında haşmetle dur yeniden,
Îmân taşını değdir insanlık dudağına,
Topyekûn beşeriyet nur bekler, nur yeniden.

Biz bütün gönlümüzle size şöyle sesleniyoruz:


Aslanlar gibi kükre Rabbim bir diye haykır,
Zillet denen zinciri kopar, at, parçala, kır,
Kâinatın burcuna îmân bayrağını dik,
O zaman deste deste nur yağdıracak Halik.

Ulu dergâha sığın, Yüce Allaha dayan,
İnci gibi yaşlar dök ilâhî aşk ile yan,
Göğsündeki îmânla ırmak ırmak çağla sen,
Ayrılma ey şanlı dost Peygamberin izinden,
İşte o an ruhunda güneşler yanacaktır.
Nur gibi bir devrin gelmesi artık haktır.

Araf Suresi 157. âyet-i kerimesinde, sahâbenin Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile olan ilişkisini görüyoruz.
7/ARAF-157: Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli yemuruhum bil marûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne
Onlar ki, yanlarındaki Tevratta ve İncilde yazılı buldukları ümmî nebî resûle tâbî olurlar. Onlara maruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri) helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri) onlara haram kılar. Ve onların ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını kaldırır: Furkan-70) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri (ruhu vücuttan ayrılmasın diye üzerinde olan ve ruhu vücuda bağlayan zincir: Secde-24) kaldırır. Artık onlar, ona îmân ettiler ve ona saygı gösterdiler ve ona yardım ettiler, ve onunla beraber indirilen nura (Kurân-ı Kerime) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V), sahâbenin kendilerine zulmettikleri birçok konuda onları bu zulümden kurtardı. Haram zannettiklerinin helâl rızıklar olduğunu onlara anlattı. Halbuki şeytan onları kandırmış Allahın haram ettiklerini helâl gibi göstermişti. Allahın Nebî'si, Sevgilisi onlara helâl zannettiklerinin Allahın yasakları olduğunu, haram olduğunu onlara gösterdi. Sırtlarındaki ağır yükü indirdi. Bu yük, onlara emanet olarak verilen ruhtu. Onların ruhlarını Allaha ulaştırdı. Onları hidayete erdirdi.
33/AHZAB-72: İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen
Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara teklif ettik de bunu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Onu insan yüklendi. Çünkü o zalim ve cahildir.
Ruh, tekrar Allaha dönmek üzere insana verilmiş bir emanettir. İade edilinceye kadar emanet, insanın taşıdığı bir yüktür, ağırlıktır. Sahâbe, ruhlarını Allaha ulaştırarak bu ağır yükten, emanetten kurtuldular. Peygamber Efendimiz (S.A.V), onların bağlandıkları zincirleri kopardı. Peygamber Efendimiz (S.A.Vin onların üzerinde yapmış olduğu nefsi tezkiye ve tasfiye görevinden sonra onlar köle oldukları nefslerinden kurtuldular.
Köle nefstir, rehine olan nefs 19 afete sahiptir. 19 afetin kölesidir. Bu sebeple nefs başlangıçtan itibaren fizik vücudun (vechin) içinde rehinedir. İnsanoğlu başlangıçta nefsinin arzularına köle olmuştur. Beled Suresi 10, 11, 12 ve 13. âyet-i kerimelerinde:
O sarp yokuşu bilir misiniz, o sarp yokuş nedir? O sarp yokuş kölenin azadıdır buyrulmaktadır.
Nefsin Sıratı Mustakîmi sarp bir yokuştur. Nefsle cihad etmek, nefsin afetlerinden tamamen kurtulmak, daimî zikre ulaşmak zor iştir. Kölenin azadı, insanın nefsinde bulunan 19 afetten kurtulması anlamına gelir. Köle olmaktan kurtulmak, nefsin kölesi olduğu afetlerinden kurtulmasıdır. Kölenin azadı, nefsin azadıdır. 19 afetten kurtulmasıdır.
90/BELED-10: ;Ve hedeynâhun necdeyn(necdeyni
Biz onu iki yola da ulaştırırz.
90/BELED-11: Fe laktehamel akabeh(akabeteFakat o, sarp yokuşu aşmaya girişmedi. (Daimî zikre ulaşmadı ve nefsini kölesi olduğu afetlerden kurtaramadı.)
90/BELED-12:;Ve mâ edrâke mel akabeh(akabetu
O sarp yokuşun ne demek olduğunu sen bilir misin?
90/BELED-13: ;Fekku rekabeh(rekabetin
Köleyi azad etmektir.
Araf Suresinin 157. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ; Allahın güzel Resûlünün onları kölelikten kurtarmış, nefslerinde 19 afete bağlı olan zincirleri kopartmış, onları mutluluğa ulaştırmış olduğunu söylüyor.
Ve sonuç: Ona inanan, îmân eden, hürmet eden, saygı gösteren ve Onunla gönderilen Kurân yaşayanların felâha erdiklerini söylüyor.
Peygamber Efendimiz (S.A.Va inanmak, Ona itaat etmek, hürmet etmek, Allahû Tealânın çok önem verdiği bir konudur. Kur;ân-ı Kerimde Allahı sevenler, Allaha yakınlık duyanlar, Allah;a dost olanlar, Allahın taraftarı olanlar ve Allaha yardım edenler var. Sahâbe, o en üst noktaya ulaşmış, Allaha yardım edenlerden olmuştur. Peygamber Efendimiz (S.A.Ve yardım etmişler. Allahû Tealâ Ona yardım edenleri, Allaha yardım edenler olarak kabul ediyor. Ve Onunla birlikte gelen nura, Kurâna uyanlar; İşte onların hepsi felâha ermişlerdir. Peygamber Efendimiz (S.A.Vin hayatı boyunca insanlara Kurânı öğrettiğini, hayatı boyunca hep sohbet ettiğini biliyoruz. İşte bu sohbetler bedevî halde olan sahâbeyi bedevîlikten kurtarıp sahâbe yapmıştır. Bu sohbetlerle aydınlanmışlar, nurlanmışlar. Bu sohbetlerle doğruları öğrenip, hayatlarına tatbik etmeye çalışmışlar. Sonunda Peygamber Efendimiz (S.A.Vin yardımlarıyla Allahın yardımcıları olmuşlardır.
İnsanların en hayırlısı olan, âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz (S.A.V), sahâbesine çok düşkündü. Onları çok sever, onlara çok kıymet verirdi. Onların üzerine titrerdi. Onlara inanır, onlara güvenirdi. Tevbe Suresi 61. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor:
9/TEVBE-61: Ve minhumullezîne yu;zûnen nebiyye ve yekûlûne huve uzun(uzunun), kul uzunu hayrin lekum yuminu billâhi ve yuminu lil muminîne ve rahmetun lillezîne âmenû minkum, vellezîne yu;zûne resûlallâhi lehum azâbun elîm(elîmun
Onlardan nebîye eza (eziyet) eden kimseler: "O bir kulak(gibi)dir, (her söyleneni dinler, inanır)." diyorlar. De ki: O sizin için hayrın kulağıdır (Sözünüzü işitir kabul eder. Bilmemesinden değil, sizi tekzip etmemesinden dolayı hayrın kulağıdır). Ve Allaha inanır ve mü;minlere inanır ve sizden âmenû olanlar için bir rahmettir. Allahın resulüne eza edenlere (ona yakışıksız söz söyleyenlere, ayıplayanlara) onlara elîm bir azap vardır.
Allahû Tealâ, Ahzab Suresi 6. âyet-i kerimesinde yine Peygamber Efendimiz (S.A.V) için şöyle buyurmuş:
33/AHZAB-6: ;En nebiyyu evlâ bil muminîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ûlul erhami baduhum evlâ bibâ;dın fî kitâbillâhi minel muminîne vel muhâcirîne illâ tefalû ilâ evliyâikum marûfâ(marûfen), kâne zâlike fîl kitabi mestûrâ(mestûren
Peygamber, müminlere öz nefislerinden evlâdır. Peygamberin zevceleri anaları hükmündedir. Akraba olanlar da Allahın kitabında birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak dostlarınıza irfanla davranabilirsiniz. Bunlar örtülü kitapta (Levh-i Mahfuz;da ve Kurânda) vardır.
O, Bize Bizden çok daha yakındır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) yaşadığı devirde sahâbesine ve bütün insanlara çok yakındı. Hep onların arasındaydı, onlarla birlikteydi. Nuh (A.Sın kavmi sebebiyle çektiği sıkıntılar ve üzüntüler neticesinde Allahû Tealâya şöyle bir duası olmuş: Ey Rabbim yeryüzünde kâfirlerden tek bir kişi bırakma
Peygamber Efendimiz (S.A.V) de böyle dua etmiş olsaydı bir tanemiz bile hayatta kalmazdık. Halbuki, Peygamber Efendimiz (S.A.Vin gül yanağını yaraladılar, mübarek dişini kırdılar, dizlerini paramparça ettiler, kan revan içinde bıraktılar. Yine de O, beddua etmek şöyle dursun; Allahım Sen kavmime merhamet et çünkü onlar bilmiyorlar buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz (S.A.Vin insanlara olan sevgisinin, düşkünlüğünün, merhametinin eşi emsali yoktur.
9/TEVBE-128: Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz(azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil muminîne raûfun rahîm(rahîmun
Andolsun ki; size, sizin içinizden aziz bir resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey ona ağır gelir (onu üzer). Size çok düşkün, müminlere şefkatli ve merhametlidir.
Ve Şuara Suresi 215. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor:
26/ŞUARA-215: Vahfıd cenâhake li mettibeake minel muminîn(mu;minîne).
Sana tâbî olarak mü;min olanları kanatlarının altına al.
Peygamber Efendimiz (S.A.Vin çok kıymetli olan, kol kanat gerdiği sahâbesi, Onun sevgisine, merhametine, yüceliğine lâyık olmuştur. Fetih Suresi 29. âyet-i kerimesinde, sahâbeyi Allahû Tealâ şöyle anlatmaktadır:
48/FETİH-29: Muhammedun resûlullâh(i), vellezîne meahû eşiddâu alel kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlan minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd(i), zâlike meseluhum fit tevrât(i), ve meseluhum fîl incîl(i), kezerın ahrece şatehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yucibuz zurrâa, li yegîze bihimul kuffâr(e), ve adallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfireten ve ecren azîmâ(azîmen
Muhammed (S.A.V) Allahın resûlüdür. Onunla beraber olanlar, kâfirlere karşı sert, birbirlerine karşı merhametlidirler. Onları rukû ederken, secde ederken, Allahtan lütuf ve rıza dilerken görürsün. Yüzlerinde secdelerin izleri vardır. İşte bu onların Tevratta anılan vasıflarıdır. İncilde de şöyle vasıflandırılmışlardır: Onlar, filiz çıkarmış, gittikçe kuvvetlenerek kalınlaşmış, gövdesi üzerinde dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Kâfirleri ashaba öfkelendirmek içindir. Onlardan mümin olup, ıslâh edici amel işleyenlere Allah mağfiret ve büyük mükâfat vaadetmiştir.
Allahû Tealânın indinde sahâbe, bütün âlemlere örnek gösterilecek kadar kıymetli. Hem onları en çok sevdiğiyle birlikte kılmış, hem de insanlara Peygamber Efendimiz (S.A.V;e uyan, tâbî olan sahâbesini örnek göstermiştir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile birlikte yaşamanın şerefine eren sahâbe, bütün devirlerde yaşayan, Allah yolunda, Allah taraftarları olanların, Allah;a gönül verenlerin gönüllerinde taht kurmuştur.
Allahû Tealâ, Kalem Suresi 3 ve 4. âyet-i kerimelerinde Peygamber Efendimiz (S.A.V.) için.
68/KALEM-3: Ve inne leke le ecren gayre memnûn(memnûninŞüphesiz sana bitip tükenmeyen bir ecir (sevap) vardır.
68/KALEM-4: Ve inneke lealâ hulukın azîm(inŞüphesiz seni en yüksek yaratılışta yarattık.
Kalem Suresi 1. ve 2. âyet-i kerimelerinde ise şöyle buyuruyor:
68/KALEM-1,2: ;Nûn vel kalemi ve mâ yesturûne, mâ ente bi nimeti rabbike bil mecnûn(mecnûnin
Nûn. Kalem ve onunla yazılan yazılara andolsun ki; Ey Muhammed! Sen Rabbinin nimetine mazhar olmuş bir kimsesin, mecnun değilsin.
Allahû Tealâ bütün âlemleri uğruna yaratmış olduğu Sevgili Peygamber;inin insanlar tarafından, sahâbesi tarafından yüceltilmesini istiyor.
Ahzab Suresi 56. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor:
33/AHZAB-56: İnnallahe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyy(nebiyyi), yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmenŞüphesiz ki; Allah ve melekleri peygamberlere salât ederler. Ey âmenû olanlar, siz de ona salât edin ve gönülden teslim olun!
Burada Allahû Tealânın selâm vermesi, salât etmesi ve meleklerine de bunu yaptırması; Ona ne kadar değer verdiğinin işaretini taşıyor. Bütün insanların Ona hürmet göstermesi, saygı göstermesi istikametinde bir işarettir. Sahâbe Allah’ın emirlerine en güzel şekilde uymuştur. Kendi hayatları pahasına Peygamberlerini öne geçirmişlerdir.
49/HUCURAT-1: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tukaddimû beyne yedeyillâhi ve resûlihî vettekûllâh(vettekûllâhe), innallâhe semîun alîm(alîmun
Ey îmân edenler! (Söz ve hareketlerinde) Allahtan ve resûllerinden öne geçmeyin. Allaha karşı takva sahibi olun. Çünkü Allah, herşeyi işitir, herşeyi bilir.
49/HUCURAT-2: Ya eyyuhellezîne âmenû lâ terfeû asvâtekum fevka savtin nebiyyi ve lâ techeru lehu bil kavli kecehri ba;dikum libadın en tahbeta amâlukum ve entum lâ teşurûn(teşurûne).
Ey îmân edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Peygambere, birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın. Yoksa farkına varmadan; yaptıklarınız boşa gidiverir.
49/HUCURAT-3: İnnellezîne yeguddûne asvâtehum ınde resûlillâhi ulâikellezînemtehanallâhu kulûbehum lit takvâ, lehum magfiretun ve ecrun azîm(un
Allahın kalplerini takva ile imtihan ettikleri, resûlün yanında seslerini alçak tutanlardır........
24/NUR-63: Lâ tecalû duâer resûli beynekum keduâi badıkum badâ, kad yalemullâhullezîne yetesellelûne minkum livâza(livâzen), fel yahzerillezîne yuhâlifûne an emrihî en tusîbehum fitnetun ev yusîbehum azâbun elîm(elîmun
Resûlün çağrışını, aranızda, birbirinizi çağırış gibi tutmayın (davetine hemen koşun) İçinizden başka birini siper ederek, (hutbeden izinsiz) sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah biliyor. Artık Allah ve Peygamberin emrine aykırı hareket edenler, başkalarına bir belâ inmekten, yahut (kıyâmette) acıklı bir azaba uğramaktan çekinsinler.
Yukarıdaki âyetlerle Allahû Tealâ, Resûlüyle olan ilişkide dikkat edilmesi gereken hususları açıklıyor.
Bir sahâbe Peygamber Efendimiz (S.A.Vi anlatıyor.
Diyor ki:
Annem babam sana feda olsun Ya Resûlullah. Eğer Sen sadece emsalinle sohbet etseydin biz Senin şerefli sohbetine müşerref olamaz ve Senin yanında oturamazdık
Eğer emsalinden başkasıyla evlenmeseydin bizim kızlarımızla evlenmezdin
;Ve eğer yalnız emsalinle yeyip, emsalinle içseydin bizim sofralarımıza oturmayacak, bizimle yeyip içmeyecek ve bizimle şakalaşmayacaktın. Oysa Allaha yemin ederim ki bizimle hem sohbet ettin, hem beraber yedin içtin, hem de bizlerin kızıyla evlendin. Tevazu eseri olan elbiseler giydin, merkebe bindin, terkine adam aldın, toprak üzerinde yemek yedin, parmaklarını sıyırdın ama biz biliyoruz ki, sen bizim içimizden biri değildin..."
İşte sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.Vle birlikte yaşamış olan sahâbe, Onunla yeyip, içen, O;nunla şakalaşan sahâbe, Onun gerçek kimliğini, Allaha olan yakınlığını en güzel şekilde idrak etmişti. Allahû Tealâ;nın kıymetli Peygamberi ve Allahû Tealânın Kıymetli Peygamberi;nin Kıymetli sahâbesi arasında böylesine mükemmel, böylesine güzel bir ilişki vardı.
Al-i İmran Suresi 32.âyet-i kerimesine buyuruyor:
3/AL-İ İMRAN-32: Kul etîullâhe ver rasûl(rasûle), fe in tevellev fe innallâhe lâ yuhıbbul kâfirîn(kâfirîne
De ki: ;Allaha ve Resûle itaat edin; Eğer dönerlerse (o taktirde bilsinler ki), hiç şüphesiz Allah kâfirleri sevmez
Allahın sevgisini kazanmak, Allahın Resûl;ünün sevgisine mazhar olmakla geçerlidir. Bakınız Allahû Tealânın Resûlü bu hususu bir hadîsinde belirtmektedir.
Sizden hiçbiriniz beni canından, malından, evlâdından, ana babasından ve bütün insanlardan daha ziyade sevmedikçe bihakkın mümin olamaz
Hz. Ali ile Peygamber Efendimiz (S.A.V) arasında geçen konuşmayı hatırlayalım:
-Ey Ali, sen beni ne kadar seversin? buyuruyor Allahın Resûlü Hz. Aliye.
O da diyor ki:
-Eşimden, çoluğumdan, çocuğumdan, malım mülkümden çok fazla severim.
-Olmadı Ali. Diyor Peygamberimiz (S.A.V)
Neden Peygamber Efendimiz böyle söylüyor? Peygamberimiz (S.A.V) çok iyi biliyor ki, O;na olan sevgi Allaha olan sevgidir. Kim O;nu severse Allahı çok sevecektir. Kim O;nu en üstün tutarsa bihakkın takvaya ulaşacaktır.
Bu sebeple Hz. Ali;ye: Olmadı, daha henüz o kemâle ermedin Diyor. Daha sonraki gelişinde Hz. Ali:
-Sizi canımdan da çok seviyorum ya Allahın Resûl;ü. deyince:
-İşte şimdi oldu Ya Ali. diyor Allahın Resûlü.
Nisa Suresi 80. âyet-i kerimesinde Rabbimiz; Resûlullaha itaat eden Allaha itaat etmiş olurbuyurarak Ona itaati Kendisine itaat saymıştır. O;nun, katındaki üstünlüğünü bize bir kere daha anlatmıştır. Resûl;e itaat eden, Rabbine itaat etmiştir.
4/NİSA-80: Men yutıır resûle fe kad atâallâh(atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ(hafîzen
Resûl'e itaat eden andolsun ki; Allaha itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin ki); Biz seni onların üzerine muhafız göndermedik.
Allahû Tealâ, Sevgili Peygamberine eziyet eden, O;nu hakir gören, küçük görene lânet ediyor. Ahzab Suresi 57. âyet-i kerimesinde buyuruyor:
33/AHZAB-57: İnnellezîne yuzûnallâhe ve resûlehu leanehumullâhu fîd dunya vel âhıreti ve eadde lehum azâben muhînâ(muhînen
Şüphe yok ki, Allaha ve resûlüne eziyet edenlere, Allah dünyada ve ahirette lânet etmiştir. Onlara pek hor düşürücü bir azap da hazırlamıştır.
Allahû Tealâ, Allahın indinde en Kıymetli Resûlüne eziyet edenlere lânet ediyor. Ona hürmet edenleri, nu en çok sevenleri, sahâbeyi ise yüceltiyor, mükâfatlandırıyor. Onları da âlemlere örnek olarak gösteriyor.
Sahâbeden Hz. Amr...şöyle söylüyor:Benim için Resûllullah (S.A.Vdan daha sevgili, benim gözümde O;ndan daha büyük hiç kimse yoktu. Ne var ki , Ona olan tazimimden doya doya Ona bakamıyordum
Enes Bin Malik (R.A): Ben Allahın Resûlünün elinden daha yumuşak olan ne bir dibâca, ne de bir ipeğe yapışmadım. Gene ben ömrümde Allah Resûlünden daha güzel kokan ne bir misk, ne bir amber koklamadım
Hz. Halid Bin Velid Arap kabilelerinden birine gittiği zaman onların kabile reisi soruyor:
-Ya Halid, bize Muhammmedi tasvir et. diyorlar.
Halid (R.A) cevap veriyor:
-Size şunu söyleyebilirim: Gönderilen gönderenin kadrince olur. Gönderen Allah olduğuna göre, gönderdiğinin şanını siz hayal edinVe Onu tasvir edemiyor.
Allahın Peygamber Efendimiz (S.A.Ve tâbî olarak sahâbe olmak şerefine ulaştırdığı sahâbenin Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile olan ilişkisini Hz. Amr ve Hz. Halid Bin Velid’in bu sözleriyle biraz daha iyi anlayabiliyoruz. Allahû Tealâ, Allahın dînini ayakta durduracak, Allahın emirlerini hakim kılacak ve Allah için savaşacak kadar bir ömür verdikten sonra Peygamber Efendimiz (S.A.Vi vefat ettirmiş, bütün sahâbe onun arkasından öksüz kalmıştır.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.Vin zaman içerisinde çoğalan halka, sesini duyurabilmek için minber yaptırdığını biliyoruz. Bu minberi kullanmaya başladığı zaman önceden üzerine dayandığı hurma kütüğünün inlemeye başladığı söyleniyor. O zaman Peygamber Efendimiz (S.A.V), elini hurma kütüğünün üzerine koymuş ve hurma kütüğü susmuş. Hz. Ömer Peygamber Efendimiz (S.A.Vin vefatından sonra şöyle diyor: Ümmetin senin ayrılığına, ağlayıp sızlamaya o hurma kütüğünden daha çok muhtaçtır.”
Allahû Tealâ Onun yokluğunda varlığının, himmetinin büyüklüğünü bütün boyutlarıyla sahâbeye yaşatmıştır.
Peygamber Efendimiz (S.A.Vin çok sevdiklerinden, Hz. Ömer Bin Hattab için Allahın Resûl;ü şöyle buyurmuş: ;Ey Allahım, dîni Ömerle kuvvetlendir
Peygamber Efendimiz (S.A.V) sahâbesinin özelliklerini hadîsleriyle bize anlatmaya çalışmış. Bir topluluk Peygamberimiz (S.A.Vden:
-Bizimle birlikte emin birini gönder ya Allahın Resûlü, talebinde bulununca, Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyorlar:
-Ebu Ubeyde gitsin. Ve şöyle ilâve ediyorlar:
-Ebu Ubeyde bu ümmetin eminidir.
Ne mutlu, ne büyük bir güzellik ki Onun dilinden, O’nun ağzından sahâbesi iltifatlara ve güzelliklere boğulmuş. Onları müjdeliyor: O Allaha canını verecek olan şehitlerdendir. O sıdk makamının sahibidir Peygamber Efendimiz (S.A.Vin ağzından dökülen bu muhteşem sözler gerçekten bütün kâinata bedeldir. Bu istikamette o sahâbeye hayran olmamak mümkün değildir. Peygamber Efendimiz (S.A.V)in ağzından sahâbesi için dökülen inciler...
;nun vefatından sonra halifelik seçimi konusunda sahâbe arasında geçen konuşmalar; ensardan mı yoksa muhacirînden mi bir halife olması istikametindeydi. Ve ensar aralarında konuşuyorlar, aralarından bir tanesi topluma hitap ediyor:
Ey ensar cemaati, vallahi bizim bu dîni kabul etmek hususunda yarışmamız, dîn yolunda müşriklerle savaşmaktan maksadımız, ancak Rabbimizin rızasını ve Peygamberimiz (S.A.Ve itaat faziletini kazanmaktı. Bugüne kadar yaptıklarımız, elimizi açıp da bütün muhacirîne yardımlarımız, sarmamız, sevmemiz, Allah yolunda savaşımız, müşriklerle mücâdelemiz, Allahın rızasını kazanmak, Sevgili Peygamberine itaat etmek içindi. Bize bu yolda ne insanlara hakim olmak, ne dünya, ne de dünya malı gerekir. İnsanlara hakim olmak, onlara hükmetmek, onları idare etmek, dünya malına sahip çıkmak, bu bizim işimiz değildirdiyerek birbirlerine hatırlatıyorlar.
Biz hayatımız boyunca insanlara yardım etmek için, onlara hayır ulaştırmak için savaştık. Bu yolda insanlara hakim olmak, ya da dünya malına sahip çıkmak bizde yoktur. Muhacirîn kardeşlerimizden uygun görülenin halifeliği bize velî nimettir diyorlar.
Ve şu kararı alıyorlar: Biliniz ki Muhammed Kureyştendir. Kureyşliler bu işe herkesten daha lâyıktır. Vallahi bu işte Allah bizi hiçbir zaman onlara niza eder görmeyecektir
Kesin kararlıdırlar onlarla çekişmemeye, onlarla nizaya girmemeye. Allahtan sakınınız ve halifelik için de muhacirlerle asla çekişmeyiniz, ey ensar; diye birbirlerini uyarırlar. Allah Resûlünden sonra Ebu Ubeydenin gönlü halifelik konusunda Hz. Ebu Bekir;in önüne geçmeye asla razı değil. Ebu Ubeyde (R.A) Hz. Ebubekire şöyle söylüyor: Bu işte biz sana biat edeceğiz. Çünkü sen muhacirlerin en faziletlisi ve mağarada ikinin ikincisisin. Resûlullah;ın namaz kıldırmaya yetki verdiği halifesin, imamsın. Senin önüne geçmeye, sana karşı bu işi üzerine almaya daha lâyık kim vardır? Vallahi bu hususta biz senin önüne asla geçmeyiz
Hz. Ömer de bu manada yine buyuruyor, diyor ki:
Büyüğümüzsün, sen bizim hayırlımızsın. Sen Peygamberimiz (S.A.Ve en sevgili olanımızsın. Resûlullahın getirdiği makamdan seni geri çekecek kimse bulunamaz. Ey Ebu Bekir, uzat elini, sana biat edeceğim diyor ve Hz. Ebu Bekire ilk olarak Hz. Ömer biat ediyor. Daha sonra orada bulunan sahâbe, daha sonra da bütün müslümanlar biat ediyorlar. İşte Allahın Resûlünün sahâbesi böyle birbirini üstün kılan, birbirini öne geçiren, birbirlerine gerçeği hatırlatan kimselerdi. Ne diyor Peygamber Efendimiz (S.A.V):
Dostun hayırlısı Allahı hatırlatandır.
Onlar birbirlerine de, başka insanlara da hep hayırlı dost olmuşlardır. Nurlu devrin,nurlu sahâbesi olmuşlardır.
14 asır önce sahâbenin yaşadığı o nur devrini tekrar yaşamak mümkündür. Hatta kesin bir gerçektir. Allahû Tealâ Kurân;la bu müjdeyi bizlere ulaştırmıştır. Peygamber Efendimiz (S.A.Vin varisleri Onun vefatından bu yana dünya üzerindeki vazifelerini devam ettirmişler ve bu vazifeyi son varis Mehdi Resûl;e devretmişlerdir. Bu son devir, nurlu devrin yeniden yaşanacağı Hidayet Devri, yani ASR-I HİDAYETtir. Sahâbenin mutluluğunu bütün boyutlarıyla, bütün okuyanlarımızın yaşamasını dileriz.


Bu mesaj 4 kez ve en son pejocu tarafından 15.04.2006 - 18:46 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 15.04.2006 - 18:15
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Kim kendi görüsü ile Kuran-i Kerim-i tefsir ederse cehennemdeki yerini hazirlasin.
pejocu su an offline pejocu  
Ehline değil, zikir ehline sormak
84 Mesaj -
6/ EN'AM-38: Mâ ferratnâ fiylkitâbi min .
Biz bu kitapta hiçbirşeyi eksik bırakmadık.

Demek ki mukaddes kitabımız Kur'ân-ı Kerim'de Allah'u Teâlâ Hz. hiçbir şeyi eksik bırakmamış, herşeyi bu Kitab'ın içine yerleştirmiştir.
Kur'ân-ı Kerim'in Türkçe mealini okuyup da, ben bu kitapta ilimleri göremedim diyenlere hararetle nefslerini tezkiye etmelerini tavsiye ederiz. Hele bir de daimî zikre ulaşırlarsa... O zaman yukardaki gibi konuştuklarından utanç duyacaklardır.
Yüce Allah, Kur'ân-ı Kerim'deki müteşâbih âyetleri tezekkür etme yetkisini Ulûl'elbâb adını verdiği daimî zikrin sahiplerine ihsan etmiştir. İlimde ne kadar kökleşmiş olurlarsa olsunlar, nefsini önce tezkiye, sonra tasfiye etmedikçe rasihun (rasihler, köklü ilmin sahipleri) Kur'ân-ı Kerim'in müteşâbih âyetlerini tezekkür edemezler.

3/ÂL-İ İMRAN-7 : Hüvellezî enzele aleykel kitâbe minhü âyâtün muhkemâtün hünne ümmül kitâbi ve uharu müteşâbihât. Fe emmellezine fî kulûbihim zeygun feyettebi'ûne mâ teşâbehe minhübtigâel fitneti vebtigâe te'vîlihi, ve mâ ya'lemü te'vîlehü illâllahü, verrâsihûne fîl'ılmi yekûlüne âmenna bihi, küllün min ındi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illa ülülelbâbi
O (Allah) ki; Kitab'ı sana O indirdi. O'nda bir kısmı muhkem (manâsı açık, yorum götürmez, şüphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar (Levh-i Mahfuz'daki) Ümmülkitapta (yer alan açık ve kesin âyetler)dir. Diğerleri ise müteşâbih (manâsı kapalı, açıklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde eğrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çıkarmak ve (kendi yararına uygun) teviylde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab'ın) müteşâbih olan kısmına uyarlar. Halbuki onların teviylini, kimse bilmez ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olan RASİHUN (rüsuh sahipleri) ise derler ki; "O'na îmân ettik, hepsi de Rabb'imiz katından (indirilme) dir." Bunu kimse tezekkür edemez, ancak ulûl'elbâb tezekkür edebilir.

Ulûl'elbab ise daimî zikrin sahipleridir.

3/ ÂL-İ İMRAN-191: Ellezine yezkürûnallahe kıyâmen ve ku'ûden ve alâ cünûbihim.
O (ulûl'elbâb) ki (lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri) onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah'ı zikrederler.
Ve bunlar zikir ehli olarak başkalarının bilmediği şeyleri bilenlerdir.
21/ ENBİYA-7: Fes'elû ehlezzikri in küntüm lâ ta'lemûn.
Bilmiyorsanız zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine, ulûl'elbâb'a) sorun.

Ehline değil, zikir ehline sormak ve cevap almak söz konusudur. Çünkü Allah zikir ehli dediğimiz bu hikmet ve daha ötesinin sahiplerine, ilham yoluyla başkalarının bilmediği şeyleri, geceler boyunca öğretir.
Çünkü bunların, kalplerindeki mühür, kalplerinin "Semi" isimli işitme hassasının üzerindeki mühür ve "basiret" isimli görme hassasının üzerindeki "gışavet" adlı perde açılmıştır. Kendilerine Allah'ın tayin ettiği hidâyetçiye ulaşmadan evvel bunların da kalbi herkes gibi mühürlü, kalpteki işitme hassası mühürlü ve görme hassası perdeli idi.

45/ CASİYE-23: Efere'eyte menittehaze ilâhehü hevâhü ve edallehullahü alâ ilmin ve hateme alâ sem'ıhî ve kalbihî ve ce'ale alâ basarihî gışâveh
Hevalarını (nefslerini) kendilerine ilâh edinenleri görmedin mi (habibim), Allah onları bir ilim üzere dalâlette bırakır, onların kalplerindeki sem'i (işitme) hassasını ve kalplerini (kalpteki idrak hassasını) mühürler ve onların kalplerindeki basar (görme) hassasının üzerine gışavet (isimli bir perde) çeker.

...Ve onlar da kendilerine ezelde tayin edilmiş hidâyetçiye ulaşmadan evvel herkes gibi "dalâlette" idiler.
Öyleyse Kur'ân-ı Kerim'in bütün ilimleri ihtiva ettiği gerçeğine ulaşamayan kimselerin böyle birşey yoktur demesi, onlar açısından sadece utanç duyulacak, büyük bir gaftır.
Ekleme Tarihi: 15.04.2006 - 18:00
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Kim kendi görüsü ile Kuran-i Kerim-i tefsir ederse cehennemdeki yerini hazirlasin.
pejocu su an offline pejocu  
..
84 Mesaj -
BEN KİMSEYİ KÜFÜRLE İTHAM ETMEDİM
Ekleme Tarihi: 12.04.2006 - 21:46
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Kim kendi görüsü ile Kuran-i Kerim-i tefsir ederse cehennemdeki yerini hazirlasin.
pejocu su an offline pejocu  
BU SORUDAKİ AMACINIZ NE
84 Mesaj -
BEN OKUYABİLİYORUM VEYA OKUYAMIYORUM NE DEĞİŞECEK OKUYAMIYORSAM ALAY EDİP BENİ KÜÇÜLTECEKMİSİNİZ OKUYORSAM İLMİ SEVİYEMMİ GELİŞECEK KURANIN TİLAVETİNDEN ÇOK LAFZI VE RUHU İLE İLGİLENİYORUM

KUR'ÂN-I KERİMİN LÂFZI VE RUHLARI
Peygamber Efendimiz (SAV) 5 görevle vazifelendirilmiştir.

2/ BAKARA-151: Kemâ erselnâ fiküm resûlen minküm yetlü aleyküm ayatina ve yüzekkiküm ve yü'allimükümülkitâbe velhıkmete ve yüallimüküm mâ lemtekünü ta'lemun.
Nitekim size; içinizde (görev yapmak üzere) sizden bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup, açıklasın) ve sizi (nefslerinizi) tezkiye etsin, size Kitap ve hikmet öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.

1- Sahâbeye Kur'ân-ı Kerim'in Ayetlerini okumak.
2- Onların nefslerini tezkiye etmek
3- Onlara kitap öğretmek
4- Onlara hikmet öğretmek
5- Onlara (sahâbeye) İrşadın (hikmetin) ötesinde bilmediklerini öğretmek.
Görevlerin incelenmesi çok ilgi çekici sonuçlar vermektedir:
Birinci görev de Kur'ân-ı Kerim'dir, üçüncü görev de Kur'ân-ı Kerim'dir. Fakat birinci görev Kur'ân-ı Kerim'in lâfzı (sözleri, zahiri anlamı) üçüncü görev ise Kur'ân-ı Kerim'in ruhudur. Yüce Rabbimiz Kur'ân-ı Kerim'in lâfzını öğrenenin hemen ruhuna da girmesine müsaade etmiyor. Ruha girebilmek (3 üncü görev) için önce kişinin nefsini tezkiye etmesi gerekiyor (2 inci görev). Gerçekten nefsi tezkiye olmayan hiçkimse Kur'ân-ı Kerim'in ruhuna giremez. Ruhu öğrenebilmenin ön ve kaçınılmaz şartı nefsi tezkiye edip "Veli" (Allah dostu, evliya, ermiş) payesine yükselmektir. Beş görevin herbirinin sahâbenin manevi tekâmülündeki (olgunlaşmasındaki) yerleri aşağıdaki gibidir.
a- Birinci görev: Kur'ân-ı Kerim'in tilâveti (okunması)
Bu görevde Kur'ân-ı Kerim'in lâfzı öğreniliyor. Tabiatıyla Peygamber Efendimiz SAV'e biat edilmiş ve Allah'a doğru yola çıkılmıştır.
Kur'ân-ı Kerim'in lâfzı öğrenilirken Tasavvuf yaşanmaktadır. Çünkü okula her yeni başlayan, okuldaki tatbikata ayak uydurmakla kalmıyor, Peygamber Efendimiz SAV'den nefsini tezkiye edecek özel zikir emirleri alıyor.
b- İkinci görev: Nefsleri Tezkiye etmek
Bu görevde nefs tezkiyesi, Kur'ân-ı Kerim'in lâfzının öğrenilme ve tatbik edilmesiyle (uygulanmasıyla) paralel yürüyor. Ve kişi aşağıdaki kademelerde nefsini tezkiye ediyor.
1- Nefs-i Emmare (Kötülüğü emreden, nefs kademesi)
2- Nefs-i Levvame (Kınanan ve pişmanlık duyulan nefs kademesi)
3- Nefs-i Mülhime (İlham alınan nefs kademesi)
4- Nefs-i Mutmainne (Doyuma ulaşmış nefs kademesi)
5- Nefs-i Radiye (Allah'tan razı olmuş nefs kademesi)
6- Nefs-i Mardiye (Allah'ın rızasını kazanmış nefs kademesi)
7- Nefs-i Tezkiye (Terbiye olmuş nefs kademesi)
Kim nefsini 7 kademede Tezkiye (terbiye, aklandırma, arıtma) edebilirse o kişi veli olur (Evliyadan biri olur, ermiş olur, Allah dostu olur). Allah'a vermiş olduğu 3 yemini de yerine getirmiştir. Nefsi tezkiye olmuş, ruhu Allah'a ulaşmış ve fizik vücudu Allah'ın kulluğuna kabul edilmiştir.
c- Üçüncü görev: Kitabın öğrenilmesi:
Üçüncü görev sahâbenin evliya olmasından sonraki kademeleri kapsar. Ve bu kademelerde Kur'ân-ı Kerim'in 4 ruhuna girilir.
1- Fenâ Makamı : Allah'a ulaşan ruhun Allah'ın Zatı'na ulaşması ve O'na sığınması. Allah'a mülâki olan (ulaşan) ruh Allah'a sığınınca artık gözlenemediği için (gönül gözüyle), bu ruh Allah'ta ifnâ olmuş, fani olmuştur diye mütalâa edilmekte ve bu makama Allah'ta yok olmak anlamına gelen "Fena Makamı" denmektedir. Realitede ise ruh Allah'ın Zatı'nda muhafaza altına alınmakta ve Allah bu ruha meab (sığınak, melce) olmaktadır.

78/ NEBE-39: Zâlikelyevmülhakk , femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ .
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbi olunduğu gün) Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi kendisini Rabbine ulaştıran (yolu, Sırat-ı Müstakiym'i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.

Bu makamda Kur'ân-ı Kerim'in ilk ruhuna girilir. Artık lâfz aşılmış ve Kur'ân-ı Kerim'in ilk ruhuna girilmiştir.

2- Beka Makamı :
Allah'ın indinde bâki olmak (sonsuz olarak Allah'ın Katı'nda kalmak). İndi İlâhi bir sonsuz meydandır ki, orası Allah'ın huzurudur. Orada bütün insanların, her devirde yaşamış ve yaşayacak insanların birer seccadesi vardır. Ve bütün vakitler orada Allah'ın huzurunda kılınır. Bu sebeple bu namazlara "Huzur Namazı" adı verilir. Sırat-ı Müstakiym üzerindeki bütün ruhlar her namazda bulunduğu yerden İndi İlahi'deki kendi seccadesine ulaşır ve namazı mutlaka huzurda kılar. Hadis-i şŞerifi hatırlayalım:
"Her namaz bir miraçtır."
İndi İlâhi'de Allah "Beka" makamına ulaşanlara bir taht ihsan eder. Altından yapılmış, üzeri mücevherlerle süslü bir taht..Ve Zatı'nda özel muhafazaya aldığı ruhu, daimî ikamet etmek üzere bu tahta gönderir. O ruh artık İndi İlâhi'de bâkidir.

6/ EN'AM-126: Ve hâzâ sırâturabbike, müstekıymâ, kad fassalnel' âyâti likavmin yezzekkerûn.
Ve bu Allah'ın Sırat-ı Müstakiym'idir, andolsun ki Allah tezekkür eden bir kavim için âyetlerini açıklar.
6/ EN'AM-127 : Lehüm dârüsselâmi ınde rabbihim ve hüve veliyyühüm bimâ kânû ya'melûn
Onlar için Rab'leri'nin indinde (huzurunda) teslim yurdu (altın tahtlar) vardır. Ve O (Allah) amellerinden dolayı onların mevlâsı (velîsi, dostu) olmuştur.

Bu makamda Kur'ân-ı Kerim'in ikinci ruhuna girilir.
3- Zühd Makamı:
Zikir, günün yarısını aştığı zaman rağbetimizin zikre dönük olduğu kesinlik kazanır. Artık her 24 saatin 12 saatinden fazlasını zikirle geçiriyoruz demektir. Zikirli devre hergün zikirsiz devreden fazladır.
Bu makamda Kur'ân-ı Kerim'in 3üncü ruhuna girilir.
4- Teslim makamı : (Muhsinler Makamı)
Makamları geçen kişinin sayısal zikri daima artmaktadır.
Bir gün bu veli bir büyük gerçeğin farkına varır ki "Fizik Vücudu" kendisine ait değildir. Sadece kendisine verilmiş bir emanettir.
Bu emaneti, emanetin sahibi olan Allah'ın emirlerini yerine getirecek, nehiylerini de (yasaklarını da) hiç yapmayacak bir şekilde kullanması gerektiğini idrak eder ve bunu tatbik edebilirse (uygulayabilirse) artık fizik vücudu Allah'a teslim olmuştur.

4/NİSA-125: Ve men ahsenuü dinen mimmen esleme vechehuü lillahi ve huve muhsinuûn.
O kişiden vechi, (fizik vücudu) dinde daha ahsen kim vardır: O kişi ki vechini (fizik vücudunu) Allah'a teslim etmiş ve muhsinlerden olmuştur.

Bu makamda Kur'ân-ı Kerimin 4. ruhuna girilir.
d- Dördüncü görev: Hikmet öğretilmesi
5- Ulûl Elbab Makamı :
Zikir giderek artar ve bir gün "Zikri Daim"e devamlı zikre, sonsuz zikre) varılır. Artık kişi daimî zikrin sahibidir.

3/ ÂL-İ İMRAN-191: Ellezine yezkürûnallahe kıyâmen ve ku'ûden ve alâ cünûbihim.
O (ulûl'elbâb) ki (lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri) onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah'ı zikrederler.

Ulûl'eIbâb, Lübb'lerin sahipleri (Sır Hazinelerinin, özün özünün, hikmetin, tam nura ulaşmış nefs kalbinin sahipleri) demektir. Artık veli, hikmet sahibidir.
Bu makamda Kur'ân-ı Kerim'in 5. ruhuna girilir.
6- İhlâs Makamı:
Bu makam hikmetin 2. ve son makamıdır. Bu makam Ulûl'elbâb makamının hemen arkasından oluşmaktadır. Halis olmak, saf olmak ihlâs kelimesinin manasıdır. Muhtevayı bozacak hiçbir afetin nefste kalmadığı bir devreyi ifade eder. Nefs 19 afetinden kurtulmuş ve ruhun 19 hasleti fazl'lar (fazilet) adıyla nefse yerleşmiş ve nefs bu durumda adeta bir ruh hüviyetine girdiğinden Allah'a teslim olmuştur. Bu makam İslâm şerefine erdiğimiz makamdır.
Bu makamda Kur'ân-ı Kerim'in 6. ruhuna girilir.
7- Salâh Makamı:
Bu makam Salihler makamıdır. İhlâs'ı geçmek, aşmak şerefine erecekler Yüce Rabbimiz tarafından "Tövbe-i Nasuh"a davet edilir. Tövbe-i Nasuh, İhlâs ile Salâh makamlarını birbirinden ayıran geçiş kapısıdır.
Bu makam hikmetin ötesidir.
Bu makamda Kur'ân-ı Kerim'in 7. ruhuna girilir.
Yüce Rabbimiz Kur'ân-ı Kerim'in herşeyi, bütün ilimleri açıklamak üzere indirildiğini açıklamıştır.

16/ NAHL-89: Ve nezzelnâ aleykelkitâbe tibyânen likülli şey'in ve hüden ve rahmeten ve büşrâ lilmüslimiyn.
Sana bu kitabı herşeyi açıklayıp anlatan, doğru yolu gösteren rehber, rahmet ve müjde olarak indirdik.

Ayrıca bu muhteşem kitapta her ilmin mevcut olduğu, hiçbirşeyin eksik bırakılmadığı ifade edilerek konu tamamlanmıştır.

6/ EN'AM-38: Mâ ferratnâ fiylkitâbi min .
Biz bu kitapta hiçbirşeyi eksik bırakmadık.

Demek ki mukaddes kitabımız Kur'ân-ı Kerim'de Allah'u Teâlâ Hz. hiçbir şeyi eksik bırakmamış, herşeyi bu Kitab'ın içine yerleştirmiştir.
Kur'ân-ı Kerim'in Türkçe mealini okuyup da, ben bu kitapta ilimleri göremedim diyenlere hararetle nefslerini tezkiye etmelerini tavsiye ederiz. Hele bir de daimî zikre ulaşırlarsa... O zaman yukardaki gibi konuştuklarından utanç duyacaklardır.
Yüce Allah, Kur'ân-ı Kerim'deki müteşâbih âyetleri tezekkür etme yetkisini Ulûl'elbâb adını verdiği daimî zikrin sahiplerine ihsan etmiştir. İlimde ne kadar kökleşmiş olurlarsa olsunlar, nefsini önce tezkiye, sonra tasfiye etmedikçe rasihun (rasihler, köklü ilmin sahipleri) Kur'ân-ı Kerim'in müteşâbih âyetlerini tezekkür edemezler.

3/ÂL-İ İMRAN-7 : Hüvellezî enzele aleykel kitâbe minhü âyâtün muhkemâtün hünne ümmül kitâbi ve uharu müteşâbihât. Fe emmellezine fî kulûbihim zeygun feyettebi'ûne mâ teşâbehe minhübtigâel fitneti vebtigâe te'vîlihi, ve mâ ya'lemü te'vîlehü illâllahü, verrâsihûne fîl'ılmi yekûlüne âmenna bihi, küllün min ındi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illa ülülelbâbi
O (Allah) ki; Kitab'ı sana O indirdi. O'nda bir kısmı muhkem (manâsı açık, yorum götürmez, şüphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar (Levh-i Mahfuz'daki) Ümmülkitapta (yer alan açık ve kesin âyetler)dir. Diğerleri ise müteşâbih (manâsı kapalı, açıklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde eğrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çıkarmak ve (kendi yararına uygun) teviylde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab'ın) müteşâbih olan kısmına uyarlar. Halbuki onların teviylini, kimse bilmez ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olan RASİHUN (rüsuh sahipleri) ise derler ki; "O'na îmân ettik, hepsi de Rabb'imiz katından (indirilme) dir." Bunu kimse tezekkür edemez, ancak ulûl'elbâb tezekkür edebilir.

Ulûl'elbab ise daimî zikrin sahipleridir.

3/ ÂL-İ İMRAN-191: Ellezine yezkürûnallahe kıyâmen ve ku'ûden ve alâ cünûbihim.
O (ulûl'elbâb) ki (lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri) onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah'ı zikrederler.
Ve bunlar zikir ehli olarak başkalarının bilmediği şeyleri bilenlerdir.
21/ ENBİYA-7: Fes'elû ehlezzikri in küntüm lâ ta'lemûn.
Bilmiyorsanız zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine, ulûl'elbâb'a) sorun.

Ehline değil, zikir ehline sormak ve cevap almak söz konusudur. Çünkü Allah zikir ehli dediğimiz bu hikmet ve daha ötesinin sahiplerine, ilham yoluyla başkalarının bilmediği şeyleri, geceler boyunca öğretir.
Çünkü bunların, kalplerindeki mühür, kalplerinin "Semi" isimli işitme hassasının üzerindeki mühür ve "basiret" isimli görme hassasının üzerindeki "gışavet" adlı perde açılmıştır. Kendilerine Allah'ın tayin ettiği hidâyetçiye ulaşmadan evvel bunların da kalbi herkes gibi mühürlü, kalpteki işitme hassası mühürlü ve görme hassası perdeli idi.

45/ CASİYE-23: Efere'eyte menittehaze ilâhehü hevâhü ve edallehullahü alâ ilmin ve hateme alâ sem'ıhî ve kalbihî ve ce'ale alâ basarihî gışâveh
Hevalarını (nefslerini) kendilerine ilâh edinenleri görmedin mi (habibim), Allah onları bir ilim üzere dalâlette bırakır, onların kalplerindeki sem'i (işitme) hassasını ve kalplerini (kalpteki idrak hassasını) mühürler ve onların kalplerindeki basar (görme) hassasının üzerine gışavet (isimli bir perde) çeker.

...Ve onlar da kendilerine ezelde tayin edilmiş hidâyetçiye ulaşmadan evvel herkes gibi "dalâlette" idiler.
Öyleyse Kur'ân-ı Kerim'in bütün ilimleri ihtiva ettiği gerçeğine ulaşamayan kimselerin böyle birşey yoktur demesi, onlar açısından sadece utanç duyulacak, büyük bir gaftır.
Ekleme Tarihi: 12.04.2006 - 21:33
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Kim kendi görüsü ile Kuran-i Kerim-i tefsir ederse cehennemdeki yerini hazirlasin.
pejocu su an offline pejocu  
RE..
84 Mesaj -
BENCE BUNU YAZARKEN UTANMALISIN İNSANLARI SUÇLUYORSUN ONLARIN VEBALİNİ NASIL ALACAKSIN NASIL BUNLARIN HESABINI VERECEKSİN

ZAN
Başkaları hakkında onların belkide yapmadıkları birşeyi onlar yapmış gibi düşünmek zandır. Ve bu düşüncemiz, o kişiyi görmediğimiz halde bir suç işliyormuş gibi bir hükme bizi sürüklerse o zaman bu zan büyük bir günahtır.

53/Necm-23- İn yettebiûne illezzanne ve mâ tehvel-enfüs.
- Onlar yalnız zan ve tahmine, nefsimizin arzularına uyarlar.

49/Hucurat-12- Ya eyyühellezîne âmenüctenibu kesîran minezzan, inne ba'dazzanni ism.
- Ey imân edenler zannın çoğundan sakının, şüphesiz bazı zanlar (su-i zan) günahtır.

53/Necm-28- Ye mâ lehüm bihî min ılm, in yettebi'ûne illezzan, ve innezzanne lâ yüğnî minelhakkı şeyâ.
- Onların bu sözleri hakkında hiçbir bilgileri yok. Onlar sadece zanna ittiba ederler. Zan ise insanı bir hakkı bilmek rnecburiyetinden vareste kılamaz (dışında tutamaz).

38/Sad-27- Ve mâ halaknassemâe vel-erda ve mâ beynehüma bâtılâ zâlike zannüllezîne keferû, feveylünlillezîne keferû minennâr.
- Biz, yeri, göğü ve aralarındakileri boşuna (batıl) yaratmadık. Boşuna yaratmak sadece kâfirlerin zannıdır.

10/Yunus-66- İn yettebiûne illezzenne ve inhüm illâ yehrusûn.
- Onlar, ancak o zanna tâbî olurlar. Ancak tahmin ederler.
10/Yunus-36- Ve mâ yettebiu ekserühüm illâ, zannâ, innezzanne lâ yüğni minelhakkı şeyâ.
- Onların ekserisi ancak zanna tâbî olurlar, şüphesiz zan hiçbir zaman hakkın yerine geçmez.

7/Araf-30 - İnnehümüttehazû şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi ve yehsebûne ennehüm mühtedûn.
- Şüphesiz onlar Allah'ı bırakarak şeytanı dost edinmişlerdir ve hidayete erdiklerini zannediyorlardı.

6/En'âm-148- Kul hel ındeküm min ilmin fetühricûhülena, in tettebiûne illezanne ve in entüm illâ yahrusûn.
- Onlara de ki; Eğer bir bilğiniz varsa onu bize çıkarırsanız siz zandan başka bir şeye tâbî olmazsınız, kuru kuru tahminde bulunursunuz.

6/En'âm- 116- Ve in tütı' eksera men fil-erdı yüdıllûke an sebılillâh, in yettebiûne illezzanne ve inhüm illâ yahrusûn.
- Yeryüzünde olanın ekserisine itaat edersen onlar seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zandan başka birşeye tâbî olmazlar. Onlar kuru kuru tahminde bulunurlar.
Ekleme Tarihi: 12.04.2006 - 21:17
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon KİM HİDAYETİ KUR'ÂN'IN DIŞINDA BAŞKA BİR YERDE ARARSA, ALLAH ONU
pejocu su an offline pejocu  
KİM HİDAYETİ KUR'ÂN'IN DIŞINDA BAŞKA BİR YERDE ARARSA, ALLAH ONU DALALETTE BIRAKIR
84 Mesaj -
DALÂLETTE OLANLAR CEHENNEME GİDER

Peki bir insan Dalalette ise ne olur? Önemli mi? Kur'ân-ı Kerim bu konunun cevabını açık olarak veriyor.
İşte Ayeti Kerimeler:
"İnnelleziyne keferu ve saddu an sebiylillâhi, kad dallu dalalen ba'iyda. Innelleziyne keferu ve zalemu lem yekûnillâhü liyagfirelehüm. Ve lâ liyehdiyeküm tariykaâ, illâ tariyka cehenneme. Halidiyne fiyha ebeda." Nisa - 167,168,169
Onlar ki küfür üzeredirler ve Allahın yolundan (Sıratı Mustakiymden, Allaha ulaştıracak yoldan) saptırırlar, (men ederler), andolsun ki onlar uzak bir dalalet içindedirler. Muhakkakki onlar küfür üzeredirler. Allah onlara mağfiret etmez (günahlarını sevaba çevirmez) ve onları tariyka (tariki mustakiyme,Allaha ulaştıran yola) ulaştırmaz,onları ancak cehennem yoluna (cehenneme ulaştıran yola) ulaştırır.
"Men yehdillahü fehüvel muhted ve men yudlil fe ulaikehümül hasirun. Araf-178
Allah kimi kendisine ulaştırırsa o hidayete erer, kimi dalalette bırakırsa onlar hüsranda olanlardır. (Nefslerini hüsrana düşürenlerdir.)
Ve men haffet mevâziynuhü fe ülaikelleziyne hasiru enfüsehüm fiy cehenneme halidun Müminun-103
Ve tartıları hafif gelenler... işte onlar nefslerini hüsrana düşürenlerdir, cehennemde ebedi kalanlardır.
"Ve lekad zere'na li cehenneme kesiyren minelcinni vel'insi lehüm kulubün lâ yefkahune biha ve lehum a'yunun lâ yubsirune biha ve lehüm azanün lâ yesmeune biha, ülâike kel'en'ami belhüm edall, ülâike humülgaafilûn" Araf - 179
Biz cehennemi insanların ve cinlerin çoğu için yarattık. Onların kalpleri vardır (onunla) fıkıh edemezler. (Kalplerinde) gözleri vardır ama onunla göremezler. (Kalplerinde) kulakları vardır. Ama onunla işitemezler. Onlar hayvanlar gibi, hatta onlardan da daha çok dalâlettedirler. Onlar gafillerdir.
"Ve men yehdillahü fe hüvel muhtedi ve men yudlil fe len tecide lehüm evliyae mindunihi ve nahşurühüm yevmelkıyameti alâ vucuhihim umyen ve bükmen ve sümma, mevahüm cehennem" 17/İsra - 97
Allah kimi kendisine ulaştırırsa o hidayete erer, kimi dalalette bırakırsa o kişi içinO'ndan (Allah'tan) başka dost bulunmaz. Kıyamet günü onlar kör, sağır ve dilsiz olarak yüzleri üstü haşredilirler. Onların yeri cehennemdir.
"Elleziyne dalle sa'yuhüm fiy hayateddünya ve hüm yahsebune ennehüm yuhsinuna sun'a.Ülaikelleziyne keferu biayatihi rabbihim ve likaihi fe habitat amalühüm felâ mukiymu lehüm yevmel kıyameti vezna. Zalike cezaühüm cehennemü bima keferu vettehazu âyâtiy ve rusuliy hüzüva." 18/Kehf - 104,105,106
Onlar ki, dünya hayatındaki çalışmalarında dalalettedirler. Ve onlar en iyi amelleri işlediklerini hesap ediyorlardı. Onlar Rablerinin Ayetlerini ve Allah'a Mülâkiolmayı (ölmeden evvel Ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) örtmüşlerdir. (gizlemişlerdir) Onların amelleri boşa gitmiştir.
Onlar için kıyamet günü mizan tutmayız.
İşte onlar ki cezaları cehennemdir,küfür üzere oldukları için ve Ben'im ayetlerimi (Allah'ın ayetlerini) ve resullerimi istihzaya (alaya) aldıkları için...
"Elleziyne yuhşerune alâ vucuhihim ilâ cehenneme ülâike ferrün mekanen ve edallü sebiylâ."
25/Furkan - 34
Onlar cehenneme yüzleri üstü haşredileceklerdir. Onların mekanları kötüdür. Ve onlar dalalette(Allah'ın yolundan saparak) dirler.
"Ve lekad edalle minküm cibillen kesiyra, efelem tekûnu takilun. Hazihi cehennemülletiy küntüm tuadün" 36/Yasin- 62,63
(Şeytan) andolsunki sizden çoğunu dalalete düşürdü. Halâ akletmez misiniz. İşte bu vaadolunduğunuz cehennemdir.
"İnnelmücrimiyne fiy dalalin ve süur yevme yüshabune fiynnari alâ vucuhihim zukuu messe sekar" 54/Kamer - 47,48
Muhakkak ki mücrimler dalalettedirler ve kızgın ateşte olacaklardır. O gün yüzleri üstü ateşe sürüklenecekler ve cehennemi tadın denecektir.
"Kaâlû evelem tekü te'tiyküm rüsülüküm bilbeyyinât, kaâlû belâ, kaâlû fed'û, ve mâ dü'âülkafiriyne illâ fiy dalâl." Mü'min-50
(Cehennem bekçileri) derler ki, sizlere sizlerin resûlleriniz açık delillerle gelmedi mi? Derler ki, evet (geldi) Öyleyse dua edin derler. Kafirlerin duası boşunadır. Onlar sadece dalalette olanlardır.
Görülüyorki Dalâlette olanlar cehenneme gidecekler.
Öyleyse bütün insanların hidayete ulaştırılması için din öğreticilerinin (engel değil) yardımcı olmaları gerekmez mi?
Ya öğreticilerin kendileri ?


Bu mesaj 1 kez ve en son pejocu tarafından 09.04.2006 - 10:00 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 09.04.2006 - 09:59
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon ALTI ÜSTÜ BİR EMAIL GÖNDERMEKLE BU İŞ HALLOLMAZ DİYE DÜŞÜNMEYİN LÜTFEN. VATANINI SEVEN TÜM TÜRKLERE;
pejocu su an offline pejocu  
Themenicon    Bütün vatanseverler, hepinizi göreve davet ediyoruz!
84 Mesaj -
DAVET
Bütün vatanseverler, hepinizi göreve davet ediyoruz! Bu göreve dikkatle bakın! BU, ÜLKENİN KURTULUŞ SAVAŞIDIR! Küresel imparatorluğa karşı bir savaştır. Osmanlı'nın yenilmez olduğunu düşünün. Herşeyin çaresi vardır. Bu çareleri ait olduğu bölümlerde, gerekli şekilde kullanabilirsek, bu handikabı Türkiye muhakkak aşacaktır. Nerede problem varsa Bize ulaşın! Biz, sizi çözüme her zaman ulaştırırız. Herşeye "dur" diyecek bir zaman dilimi vardır. Unutmayın Türkiye, yalnız değildir. Türkiye, Türk uluslar toplamının bir parçasıdır sadece. Ve onlar bir beraberlik için her an hazırlar. Öyleyse biz de hazır olalım. Onların dışında da birçok ülke, Türkiye ile bir beraberliği halen istiyor. Öyleyse ne bekliyoruz? Avrupa Birliğinin kuyruğunda, Osmanlı haysiyetinin ayaklar altına alınmasının devamını mı bekliyoruz? Öyleyse yazıklar olsun bize!…

Sevgili kardeşlerim, artık yeter! Bütün bu problemlerin herbirinden kurtulmanın imkânları varken, bunları savsaklamak, ülkeyi mahva götürmek, bu şimdiye kadar ki politikaydı. Artık Türkiye'de Allah'a yakın dürüst insanlar var. Bununla Bizi karalamaya çalışmayın sakın! Allah'a yakın olmakla, Bizi karalamaya çalışmayın! Biz, Allah'a yakınız. Allah'a yakın olmak, O'nun tarafından Bize verilmiş bir büyük payedir. Liyakatimizin miktarını, O bilir. Ama bu ülkeyi kurtarabilecek olan ekonomik formüllerin hepsi, Bizde var.

Bu noktadan itibaren ister sağcı olun, ister solcu olun, kim olursanız olun, bu ülkeyi kurtarmak için, hepimiz elbirliği etmeliyiz! Şunu da açık ve net olarak ortaya koyalım ki; bizim için iftirada bulunanlar, açık ve seçik olarak bilsinler, bu ülke için demokrasiden başka bir rejim hiçbir zaman Biz düşünmedik. Allahû Tealâ'nın da bu istikamette hiçbir emri olmadı. İftiralar bir noktadan sonra geçersizdir. Bunların ışığı altında, bu ülkeyi idare edenler, sizlere sesleniyorum! Durumu değerlendirin ve ne istediğinizi artık bilme zamanının geldiğini bilin!

Sevgili idareciler, ülkemizin değerli büyükleri; geleceğin, mutlulukları yolunda önemli adımlar atılacağına, ülkemizin kurtulacağına büyük bir inançla sözlerimizi bitirmek istiyoruz. Allahû Tealâ'nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırması dualarımız ve dileklerimizle...
Ekleme Tarihi: 08.04.2006 - 20:12
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon YER ALTINDAN GELEN İNİLTİ
pejocu su an offline pejocu  
Themenicon    YER ALTINDAN GELEN İNİLTİ
84 Mesaj -
Ben Rıza Dedemin dördüncü göbekten torunuyum.
Hanımı dördüncü çocuğunu dünyaya getirirken vefat etmiş. Hanımı vefat ederken en büyük çocuğu on iki yaşında, en küçüğü ise bir haftalık bebekmiş.
Savaş ve kıtlık Osmanlı yı kasıp kavurduğu dönem köyümüz de bu fakirlikten nasibini almış. Herkes çaresizlik içindeymiş.
Çuvalda un, fıçıda yağ, keletede bulgur yokmuş. Ahırda ineklerin yiyeceği saman ve yem yokmuş.
Ülke gibi Gecek köyü de perişanmış. Bütün bu olumsuzluklar içinde hanımını da kaybedip dört çocuğu ile kalıveren Rıza dedem çaresiz kalmış; zira çocuklarına hem baba hem de anne olmak zorundaymış.
Bir gün köye gelen jandarma Rıza dedemi bularak eline bir pusula uzatmış.dedemin rengi atmış. Vatan için ölüme davetiye çıkmışken gidemem denir mi? Vatan tehlikede, Kuran tehlikede, namus tehlikede; gidemem demek olur muydu hiç.
Daha öncekiler de gitmişlerdi ve dönmemişlerdi.
Şimdi sıra ondaydı.Köy halkı yeni askerleri köyden yolcu etmek için meydana toplanmışlar. Asker çağındaki bütün erkekler cephede olduğu için meydandaki erkeklerin en genci elli yaşındaymış. Genç, ihtiyar kucaklarında çocuklarıyla yiğitlerinden haber bekleyen anneler
Bir yiğidi daha şahadet yoluna uğurlamak üzere toplanmıştır. Dualar yapılır, aminler dilenir, gözyaşları akıtılır. Şehit adayı Rıza dede de uğurlanır.
Uğurlanmadan önce köyün ihtiyarlarından nur yüzlü mübarek imam, Rıza dedemin kulağına eğilerek:
- Molla Rıza, dört tane çocuğu kime bıraktın, deyince dedem titrek sesiyle ancak:
- Allah a diyebilmiş.
Başka kime bırakabilirdi ki? Ondan daha emin kim olabilirdi ki?
Gözlerde yaş, dudaklarda titremeyle dedem, arkasına bakmadan gözden kaybolup gitmiş. Gidiş o gidiştir. Dönmez bir daha köyüne. O da öncekiler gibi toprağın bağrına düşmüş, şehit olmuştur.
Ömer dedem, kalan dört çocuktan birisi. Dört kardeşin çektiği çileleri ağlayarak anlatırdı. Çocukluğuma rağmen anlatılanları dinlerken dayanamaz ağlardım. Onlara, şehit Rıza dedemin kız kardeşi Ümmühan hala annelik yapmış.
Bu sebeple çocukluğumdan beri ne zaman Çanakkale dense boğazıma bir şeyler düğümlenir. Kolay değil dedemle birlikte iki yüz elli bin vatan evladı toprağın bağrına düşmüş. On beş yaşındaki tüyü bitmemiş bahadırla, elli yaşındaki bahadırın mezarı yan yana duruyor. Tarihte eşi görülmemiş bir destan
Bir gün, Yalova İmam Hatip Lisesi öğrencileriyle öğretmenleri Çanakkale ye gezi yapacaklarını söyleyerek benim de katılmamı istediler, bu bulunmaz fırsatı değerlendirmek istedim.
Çanakkale ye gidip, binlerce şehidimizin izine düşüp, gül kokularını arayacaktım. Rabbim bana büyük bir nimet bahşetmişti.
Gün geldi yola çıktık, yollar uzadıkça uzuyordu. Sonuçta Çanakkale ye varıp feribot saatini beklemeye başladık. Feribot hareket etmişti, artık yol alıyorduk.
Feribotta Çanakkale Merkez Ortaokulu öğrencileri de vardı. Öğretmenlerinin onları karşıya pikniğe götürdüğünü öğrendik. Öğretmenleriyle tanıştık.
Hal hatır sorduktan sonra o yörenin insanı oldukları için kendilerinden savaş bölgesi hakkında bilgi istedik. Öğretmenlerden biri bilgi verirken sözünün bir yerinde rengi değişti. Anlattığı şeyler bizi de dünyamızdan başka diyarlara alıp götürmüştü. Tek başıma olsam rüya derdim, ama yanımda Selahaddin Güven Bey de anlatılanlara şahit olmuştu.
Öğretmen arkadaş, bazı kutsal gecelerde savaş bölgesinde yerin altından acı acı iniltiler geldiğini ve yöre halkının da o iniltileri hep duyduğunu söyledi.
Mübarek dedeciğim, seksen yıl olmuş, toprağın bağrına düşeli; bu inilti, bu figan nedendir. Niçin inleyip ağlıyorsun. Biliyorum canlarınızı vererek bıraktığınız emanete sahip çıkamadık.
Ne olur dedeciğim mahşerde yakamdan tutup da Rabbime benden şikâyette bulunma. Ben perişan halimle gelecek o günlerin korku ve endişesi işe zaten bizarım. Sen ölüme Allahuekber diyerek koştun; ben ise ölümden konuşturmaz oldum.



(Hey Gidi Günler kitabından alıntı

Şakir Öztürk

Kaynak Kitaplığı)

ALLAH RAZI OLSUN...!


Bu mesaj 1 kez ve en son pejocu tarafından 07.04.2006 - 23:35 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 07.04.2006 - 23:30
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Kur'ân-ı Kerim'de açıklanan hususlar tatbik edilirse, Mürşide ulaşılır. Mürşid ise Hakk'a ulaştırır.
pejocu su an offline pejocu  
Themenicon    Kur'ân-ı Kerim'de açıklanan hususlar tatbik edilirse, Mürşide ulaşılır. Mürşid ise Hakk'a ulaştırır.
84 Mesaj -
KUR'ÂN MÜRŞİDE ULAŞTIRIR VE ŞİFADIR;
Kur'ân-ı Kerim mürşide nasıl ulaşılacağını gösteren bütün işaretlere sahiptir. Kur'ân-ı Kerim'de açıklanan hususlar tatbik edilirse, Mürşide ulaşılır. Mürşid ise Hakk'a ulaştırır.

AHKAF-30 : Kaâlu yâ kavmenâ innâ semi'nâ kitâben ünzile min ba'di Musâ müsaddikan limâ beyne yedeyhi yehdîy ilelhakkı ve ilâ tarîykın müstakîym.
Ey kavmimiz biz Mûsa'dan sonra inzal olunmuş evvelki kitapları tasdik eden, Hakk'a ve Hakk'a giden tarîk-ı müstakîm'e ulaştıran, bir kitap dinledik.
CİN-1, 2: Kul ûhiye ileyye ennehüsteme'â neferün minelcinni fekaâlû innâ semi'nâ Kur'ânen aceban yehdî ilerrüşdi.
De ki; Bana vahiyle bildirildi ki, birkaç cin Kur'ân-a kulak verip şöyle dediler; Mürşide götüren bir Kur'ân işittik.

Kur'ân-ı Kerim diğer kitaplardaki tüm gerçekleri muhtevi olduğu gibi, onlardan daha tafsilatlı ve herşeyi açıklayan Allah'ın tamamlanmış ni'metidir. Bu tamamlanmış kitaptır ki, Rabbimizden bize miras bırakıldığını şöyle açıklıyor :

35/ FATIR-32: Sümme evresnelkitâbelleziynastafeynâ min ıbadinâ, feminhüm zâlimün linefsih, ve minhüm muktesıd, ve minhüm sâbikun bilhayrâti bi-iznillâh, zâlike hüvelfadlulkebiyr.
Sonra kullarımızdan seçtiklerimize kitabı miras bıraktık. Onların bir kısmı nefislerine zulmeder, bir kısmı muktesit'tir (yemin sahibidir). Bir kısmı ise Allah'ın izniyle hayırlarda yarışanlardır. İşte büyük fazıl budur.
ENBİYÂ-10: Lekad enzelnâ ileyküm kitâben fîyhi zikruküm efelâ ta'kılûn.
Biz size bir kitap inzal eyledik ki onda sizin için zikir vardır. Halâ akıl erdiremiyor musunuz?
ZUHRUF-43,44: Festemsik billeziy ûhiye ileyk, inneke alâ sırâtın müstekîym. Ve innehû lezikrun leke ve likavmik, ve sevfe tüs-elûn.
Artık sana ne vahiy olunmuşsa ona sarıl çünkü sen Sırat-ı Müstakîm'desin. Kur'ân sana ve kavmine de büyük bir şereftir. Hakkını eda hususunda sorguya uğrayacaksınız.
FUSSİLET-44: Kul hüve lillezîne âmenû hüden ve şifâ.
De ki; Kur'ân mü'minler için hidâyet ve şifadır.
YUNUS-101: Ve mâ tüğnîyl-âyâtü vennüzüru an kavmin lâ yü'minûn.
Ayetler ve nezirler îmân etmeyen kavme fayda vermez.

10/ YUNUS-57: Yâ eyyühennâsü kad câetküm mev'ızatün min rabbiküm ve şifâün limâ fiyssudûri ve hüden ve rahmetün lilmü'miniyn.
Ey nâs! Andolsun ki, size Rabbimiz tarafından bir mev-ıze, göğüslerinizdeki hastalıklara şifa, mü'minler için hidayet ve rahmet gelmiştir.
10/ YUNUS-58: Kul bifadlillâhi ve birahmetihî febizâlike felyefrehû, hüve hayrün mimmâ yecme'ûn.
De ki, "Allah'ın fazlı ve rahmeti ile, yalnız bunlarla ferahlansınlar. O onların yığdıkları dünya zînetlerinden daha iyidir."
Ekleme Tarihi: 29.03.2006 - 22:53
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon PEYGAMBER EFENDİMİZ VE SAHÂBESİ
pejocu su an offline pejocu  
Themenicon    İnsanların fırkalara ayrılması, birleşmemesi, tevhidi gerçekleştirmemesi hep hased ve düşmanlık sebebiyledir.
84 Mesaj -
ASED VE DÜŞMANLIK

İnsanların fırkalara ayrılması, birleşmemesi, tevhidi gerçekleştirmemesi hep hased ve düşmanlık sebebiyledir.

60/Mümtehine-4- Ve bedee beynenâ ve beynekümül-adâvetü velbağdâü ebeden hattâ tüminû billâhi vahdeh.
- Sizinle aramızda bir tek Allah'a îmân edinceye kadar ebediyyen adâvet şiddetli bir nefret aşikar olmuştur.

4/Nisa-54- Em yehsüdûnennâse alâ mâ âtâhümüllâhü min fedlih
- Yoksa Allah'ın bol ni'metinden verdiği kimseleri mi, çekmiyorlar hased ediyorlar.

2/Bakara-109- Vedde kesîrun min ehlilkitâbi lev yeruddûneküm min be'di îmaniküm küffârâ, haseden min ındi enfüsihim.Kitap ehlinin çoğu içlerindeki haset sebebiyle sizi, inandıktan sonra küfre döndürmeyi isterler.
Ekleme Tarihi: 29.03.2006 - 22:51
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon ALTI ÜSTÜ BİR EMAIL GÖNDERMEKLE BU İŞ HALLOLMAZ DİYE DÜŞÜNMEYİN LÜTFEN. VATANINI SEVEN TÜM TÜRKLERE;
pejocu su an offline pejocu  
İNŞAALLAH SESİMİZİ DUYURMUŞUZDUR?
84 Mesaj -
SELAM VE DUA İLE
Ekleme Tarihi: 29.03.2006 - 22:39
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon ZİKİR ALLAH IN EMRİDİR OLMAZSA OLMAZ
pejocu su an offline pejocu  
..
84 Mesaj -
KALBİN ZİKİRLE NURLANMASI
Ancak zikirdir ki, manevi (nefsimize ait) kalbimizde Allah'a açılan kapının üzerindeki Hatem'in (mührün, perdenin) o kapıdan ayrılmasını ve şeytana açılan kapıyı kapatmasını sağlayabilir. Zikirden önce şeytanın kapısı açık, Allahû Tealâ Hz.nin kapısı kapalı olduğu için kalbimize sadece zulmet girerken ve kalbimizi daha karanlık yaparken zikirle birlikte Allah'ın kapısı (Takva kapısı) açılmakta, şeytanın kapısı (Füccur kapısı) kapanmaktadır.
Takva kapısı açık kaldıkça oradan sadece Allah'ın rahmet adını verdiği Nur'u, kalbimize girecek ve onu dolduracaktır. Kalbimize, zikir yaptığımız sürece devamlı rahmet (nur) ulaşır. Asağıdaki âyet-i kerîme bu gerçeği açıklamaktadır. Huşû müessesesi zikirle artar ve aynı oranda artar.
Bilindiği gibi zikirden vazgeçmek, şeytana ait kapıyı açacağından O'nun bize musallat olmasını mümkün kılar.

43/ ZUHRUF-36: Ve men yağşü an zikrirrahmâni nükayyıd lehü şeytânen fehüve lehü kariyn.
Kim Rahman'ın zikrinden yüz çevirirse Biz ona şeytanı musallat ederiz. Ve onun için şeytan arkadaştır.

Ve böylece şeytanın nüfuz sahası içinde oluruz. Şeytanın niyeti ise hiçbir zaman insanların hayrına değildir.

MAİDE-91: İnnema yüridüşşeytânü en yûki'a beynekümül-adâvete velbağdâe filhamri velmeysiri ve yesuddeküm an zikrillâhi ve anissalâh.
Şeytan süphesiz içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ı zikretmekten ve namazdan alıkoymak ister.

Bu âyet-i kerîme çok açık bir şekilde Allah'ı zikretmekle (Allah'ın ismini tekrar etmekle) namaz'ın ayrı ayrı şeyler olduğunu ifade etmektedir.
Zikrin namazdan ve zekâttan ayrı bir ibadet olduğunu Nur Sûresi'nin 37. âyet-i kerîmesi de açıklıyor:

NUR-37: Ricalün lâ tülhîhim ticâratün ve lâ bey-un an zikrillâhi ve ikâ missalâti ve itâizzekâti yehâfûne yevmen tetekallebü fihilkulûbü vel-ebsâr.
Bunları ne ticaret ve ne de alışveriş Allah'ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyar. Bunlar kalplerinin ve gönül gözlerinin şeytana döneceğinden korkarlar.

Bu âyet-i kerîmede işaret edilen husus, zikrin, gönül gözünün açılmasına vesile olduğu ve zikir sırasında kalpte mevcut olan bir mührün (perdenin) şeytana dönük kapıyı kapatmak suretiyle, devamlı Allah'a dönük kapının açık olmasını sağladığı hususudur. Çünkü âyet-i kerîmenin devamında, zikrin yapılmaması halinde, şeytana açık olan kapıdan şeytanın zulmâni karanlığı girerek kalp aynasının üzerini perdeleyeceği anlatılmaktadır.
Kişi zikrettikçe İndi İlahi'den ikişer ikişer o kişinin kalbine gelir. Eğer o kişinin göğsü teslime açılmış ise;

6/ EN'AM-125: Femen yüridillâhü en yehdiyehü yeşrah sadrehü lil'islâm, ve men yürid en yudıllehü yec'al sadrehü dayyikan haracâ, ke'ennemâ yassa''adü fiyssemâ', kezâlike yec'alûllâhürricse alelleziyne lâ yü'minûn.
Allah kimi hidayete erdirmeyi (ruhunu Allah'a ulaştırmayı) dilerse onun göğsünü teslime (İslâm'a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse onun göğsünü göğe çıkıyormuş gibi sıkıntılı kılar. Allah mü'min olmayanların üstüne işte böyle azap bırakır.
39/ ZÜMER-22 : Efemen şerehallahü sadrehü lil'islâmi fehüve alâ nûrin min rabbihî, feveylün lilkaâsiyeti kulûbühüm min zikrillâh, ülâike fiy dalâlin mübiyn.
Allah'ın göğsünü İslâm'a açtığı ve Rabbinden (kalbine gelen ) bir nur üzere olan kişi kalbi kasiyet bağlamış (kararmış ve sertleşmiş) gibi midir. Vay onlara ki kalpleri kasiyet bağlamıştır, zikir sebebiyle, (zikir yapmadıkları için) onlar açık bir dalâlet içindedirler.

Yukarıdaki âyetler; Allah'ın nurlarının kalbe ulaşması için göğsümüzün şerh edilmesi gerektiğini, göğsümüzden kalbimize nur yolunun açılması gerektiğini izah etmektedir.
Eğer bir kişi âmenu olmuşsa (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dilemişse); Allah onun kalbindeki vakrayı, ekinneti ve hicab-ı mestureyi kaldırıp ihbat koyacak, o kişinin kalbini kendisine döndürecek, göğsünden kalbine ulaşan nur yolu açacak, kalbin içine ulaşan rahmetiyle huşu oluşturacak. Bu huşuyla o kişi mürşidinin önünde tövbe alacaktır. Bu tövbe ile Allah o kişinin kalbindeki mührü açacak, kalbin içindeki "küfür" yazısını alarak "imân" yazacaktır. Artık bu kişi için zikir yaptığı zaman kalbin nurlanmasını engelleyen hiçbir engel kalmamıştır. Zikir yaptıkları halde kalpleri kararanlardan değildir. Yedi kalp şartının sahibi olması sebebiyle ;
1. Allah kalpteki ekinneti alır,
2. Allah kalbin içine ihbatı koyar,
3. Allah kalbi kendisine döndürür,
4. Allah göğüsten kalbe bir nur yolu açar,
5. Allah kalpte bulunan mührü açar,
6. Allah kalbin içinde bulunan küfrü alır,
7. Allah kalbin içine imânı yazar.
Mürşidin önünde tövbe almış bu kişi zikir sebebiyle amilüssalihata başlamıştır.

25/ FURKAN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan feülâike yübeddilullahü seyyiâtihim hasenât, ve kânallahü gafûren rahıymâ.
Ama (mürşidin önünde) tövbe eden ve (mürşidin önünde tövbe etmek suretiyle kalbine îmân yazıldığı için) mü'min olan ve (aynı sebeple) nefsi ıslâh edici ameller işleyen kişinin Allah günahlarını sevaba çevirir. Ve Allah günahları sevaba çeviren ve rahmet gönderendir.

Bu zikir insanın kalbine nurların ikişer ikişer girmesini sağlar. Bütün insanların kalbi başlangışta kapkaranlıktır. Kasiyet bağlıdır. Ondokuz afetle kaplıdır. Ama zikrederek Allah'ın nurlarını davet eden kişinin kalbinde bakınız neler olmaya başlar;

39/ ZÜMER-23 : Allahü nezzele ahsenelhadîys, kitâben müteşâbihen mesâniy, takşa'ırru minhü cülûdülleziyne yahşevne rabbehüm, sümme teliynü cülûdühüm ve kulûbühüm ilâ zikrillâh, zâlike hüdallahi yehdiy bihi men yeşâ , ve men yudlilillâhü femâ lehü min hâd.
Allah ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını ikişer ikişer (rahmet-fazl ve rahmet-salâvât) kitaba müteşabih (benzer) olarak indirir. Bu (nurlar)dan insanların derileri (tüyleri) ürperir ve Rablerine karşı huşu sahibi olurlar, sonra Allah'ın zikri ile (bu nurlar) kişinin derilerini (vücudunu) ve (nefsinin) kalbini yumuşatır (titretir, aydınlatır, tezkiye eder ve böylece kişinin ruhunu Allah'a ulaştırır ve onu hidayete erdirir). İşte bu Allah'ın hidayetidir ki, Allah dilediği kişiyi (nefsini Allah'ın nurlarıyla tezkiye ederek ve böylece Zat'ına ulaştırarak) hidayete erdirir. Kimi de dalâlette bırakırsa onun için bir hidayetçi yoktur.

Bu sebeple nurlar Kur'an'ın ayetleri muhafaza etmesi gibi kitaba müteşabih olarak ikişer ikişer gelir. Ve kalbi huşuya ulaştırır, aydınlatır , titretir.
Taşıyıcı nur olan rahmet, fazl ve salâvatı kalbe ulaştırır. Fazllar ruhtaki hasletleri temsil etmektedir. İmân kelimesinin etrafına yerleşir. Çünkü imân kelimesinin bir çekim alanı mevcuttur, fazlların orada kalıcı olabilmeleri için. Zikir arttıkça nurlanma, aydınlık kalıcı olarak artar. Afetler azalır. Kişinin nefsini ıslah etmesi olayı budur.
Daimi zikre ulaşmış olan kişi kalbinde hiç karanlık kalmamış, bütün afetlerinden kurtulmuş olan kişidir.

3/ ÂL-İ İMRAN-191: Ellezine yezkürûnallahe kıyâmen ve ku'ûden ve alâ cünûbihim, ve yetefekkerûne fi halkıssemâvâti vel'ardı, rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ, sübhâneke fekınâ azâbennâr.
O (ulûl'elbab) ki (lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri) onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki); " Ey Rabbimiz! Sen bunları batıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tespih (tenzih) ederiz. Bizi ateş azabından koru."

Zikir Müzemmil suresinin 8. ayeti ile üzerimize farz kılınıyor. Ahzab suresi 41. ayetinde daha çok zikir emri ile karşılaşıyoruz. Ve Ali İmran 191 ve Nisa 103'de görüldüğü gibi zikrin aralıksız yapılması üzerimize farz kılınmıştır.

33/ AHZAB-41: Yâ eyyühelleziyne âmenûzkürullahe zikren kesiyrâ.
Ey îmân edenler , Allah'ı çok zikredin.
3/ ÂL-İ İMRAN-191: Ellezine yezkürûnallahe kıyâmen ve ku'ûden ve alâ cünûbihim, ve yetefekkerûne fi halkıssemâvâti vel'ardı, rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ, sübhâneke fekınâ azâbennâr.
O (ulûl'elbab) ki (lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri) onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki); " Ey Rabbimiz! Sen bunları batıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tespih (tenzih) ederiz. Bizi ateş azabından koru."
73/ MÜZEMMİL-8: Vezkürisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtiylâ
Rabbinin (Allah'ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O'na (Allah'a) dön (ulaş, vasıl ol).
Ekleme Tarihi: 26.03.2006 - 13:50
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Mürşidi olmayan dalalette mi? değil mi ?
pejocu su an offline pejocu  
Themenicon    Mürşidi olmayan dalalette mi? değil mi ?
84 Mesaj -
Kişinin mürşidini istemesi, mürşidine ulaşması asıldır. Ulaşmazsa ne olur? Kişi dalalette kalır. İşte 10 âyet-i kerimede Allahû Teala bu büyük hakikati anlatıyor bizlere:


1-"Fein lem yesteciybû leke fa'lem ennemâ yettebi'ûne ehvâehüm, ve men edallü mimmenittebe'a hevâhü bigayri hüden minallah, innallahe lâ yehdiylkavmezzâlimiyn." Kasas-50 Habibim, eğer senin davetine riayet etmezlerse, bil ki onlar heva ve heveslerine tâbî olmuşlardır. Kim Allah'ın davetçisine tâbî olmayıp da, kendi hevasına tâbî olursa ondan daha çok dalâlette olan kim vardır?


2-"Men yehdillâhü fehüvelmühted..." Casiye-23 Allah kimi Kendi Zatına ulaştırırsa, o kişi Hidayete erer.
"Ve men yudlil felen tecide lehü veliyyen mürşidâ."

Kim de dalâlette kalırsa, dalâlette ise o kişi için bir velî Mürşid bulunmaz.


3-"Kaâlehbitâ minhâ cemiy'an ba'duküm liba'dın adüvv, feimmâ ye'tiyenneküm minniy hüden femenittebe'a hüdâye felâ yadıllu ve lâ yeşkaâ" Taha-123
Hadi hepiniz ordan aşağı inin! Birbirinize düşman olarak. Yaşadığınız devirde size bizden Hidayetçi geldiği zaman; kim Hidayetçimize tâbî olursa, onlar dalâlette kalmazlar, (hidayete ererler) ve şaki de olmazlar.


4-"Efere'eyte menittehaze ilâhe hü hevâhü ve edallehullahü alâ ilmin ve hateme alâ sem'ıhi ve kalbihi ve ce'ale alâ basarihi gışaveh, femen yehdiyhi min ba'dillâh, efelâ tezekkerûn." Casiye-23

Habibim, o (nefslerini kendilerine), hevalarını kendilerine ilâh edinenleri, (nefslerine, hevalarına tâbî olanları) görmüyor musun? Allah onları bir ilim üzere dalâlette bırakmıştır ve kalplerini ve kalplerindeki semi (işitme) hassasını mühürlemiş ve basarı (kalpteki görme hassası)nın üzerine gışaveh adlı bir perde kılmıştır (çekmiştir). Onları Allah'tan sonra kim hidayete erdirir? Tezekkür etmezler mi?


5-"Hüvelleziy be'ase fiyl'ümmiyyiyne resûlen minhüm yetlû aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yü'allimühü mülkitâbe velhikmete ve in kânû min kablü lefiy dalâlin mübiyn." Cuma-2
O dur ki (Allah'tır ki) ümmilerin içinde onlardan resûller ba's eder, (hayatta getirin). (Ait oldukları kavmin içindeki) insanlara, (onların lisanıyla), Allah'ın âyetlerini okusunlar diye, onların (nefslerini) tezkiye etsinler diye, onlara kitap öğretsinler diye, onlara hikmet öğretsinler diye. Bu mürşidlere, bu resûllere tâbî olmadan evvel onlar apaçık bir dalâlet içindeydiler.


6-"Lekad mennallahü alelmü'miniyne iz be'ase fiyhim resûlen min enfüsihim yetlû aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yü'allimühümülkitâbe velhikmeh, ve in kânû min kablü lefiy dalâlin mübiyn." Al-i İmran-164
And olsun ki mü'minler üzerine bir nimet olmak üzere kendi zamanlarında kendi içlerinde bir Resul bâ's ederiz, onların aralarında onlara Allah'ın âyetlerini tilavet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (o mürşide tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler...


7-"Ve men lâ yücib dâ'ıyallahi feleyse bimu'cizin fiyl'ardı ve leyse lehü min dûnihi evliyâ', ülâike fiy dalâlin mübiyn" Ahkâf-32
O Allah'ın davetçilerine, Allah'a davet edenlere tâbî olmayanlara (sesleniyorum diyor Allahû Tealâ.) Onlar, Allah'ı yeryüzünde aciz bırakacaklarını mı zannediyorlar? Oysa ki, onların da Allah'tan başka dostları yoktur. Onlar, (Allah'ın davetçisine tâbî olmadıkları için) apaçık bir dalâlet içindedirler.


8-"Ve lekad be'asnâ fiy külli ümmetin resûlen eni'büdullahe vectenibûttâguût, feminhüm men hedallahü ve minhüm men hakkat aleyhiddalâleh..." Nahl-36
Biz bütün ümmetler içinde resûller ba's ederiz. Bu resûller (o kavimlerde yaşayan insanları) şeytana kul olmaktan kurtarıp, Allah'a kul ederler. Onların bir kısmı hidayete erdiler. (O resûllere tâbî oldukları için) bir kısmının da üzerine dalâlet hak oldu. (O resûllere, mürşidlere tâbî olmadıkları için).


9- "....Zâlike hüdallahi yehdiy bihi men yeşâ..." Zümer-23
İşte bu Allah'ın hidayetidir ki, Allah bununla dilediklerini hidayete erdirir.
"...Ve men yudlilillâhü femâ lehü min hâd."

Kimi de dalâlette bırakırsa o kişi için bir Hidayetçi yoktur.


10-"Men yudlilillâhü felâ hâdiye leh, ve yezerühüm fiy tuğyânihim ya'mehûn."

Araf-186 Allah kimi dalâlette bırakırsa o kişi için bir hidayetçi yoktur. O kişiyi Allah, isyanı içinde şaşkın bir halde bırakır.
Görülüyorki mürşidine ulaşamayan herkes dalalettedir. Neden dalalettedir? Çünkü ruhu vücudundan ayrılmamıştır, Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmamıştır. Ve ulaşmamışsa Allah'a vasıl olmak üzere bu kişinin ruhu yola çıkmamıştır. Yani bu kişi hidayete adım atmamıştır. Bir kişinin hidayete adım atması demek, hidayet Allah'a ulaşmak, ruhun Allah'a ulaşması olduğuna göre o kişinin Allah'a doğru yola çıkması anlamına geliyor. Eğer insanoğlu Allah'a doğru yola çıkmamışsa ruhunu Sırat-ı Müstakiym’e ulaştırmamışsa o zaman bu kişi için hidayette olmak söz konusu değildir. Sırat-ı Müstakiym’in üzerinde de olmak söz konusu değildir. Öyleyse bu kişi tevhid akidesinin gerektirdiği tevhidin muhtevası içinde değildir. Fırkalardan birine tâbîdir. Ama Sırat-ı Müstakiym üzerinde değildir. Öyleyse tevhid akidesinin sınırlarının dışında kalmış ve fırkalara tâbî olmuştur. Bu kişi için kurtuluş ümidi de normal şartlarda yoktur. Meğer ki Allahû Teâla onu af etmiş ola. Biz bütün insanları Allahû Teâla'nın affetmesini ve bütün insanları cennetine almasını Allahû Teâla'dan dileriz ve tevhidin bütün insanlar için tahakkuk etmesini Allahû Teâla'dan dileriz. Öyleyse hepimiz mutlaka, ama mutlaka Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmak mecburiyetinde olanlarız. Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmaksa gördünüz ki mürşide ulaşmadan gerçekleşemiyor

Mürşide ulaşamayan kişiler dalalettedir" buyuruyor Allahû Teâla. Dalalette olurlarsa ne olur? Sadece iki grup âyet-i kerimeyle dalalette olanların mutlaka cehenneme ulaşacaklarını söyleyelim. İşte Araf-179’da Allahû Teâla buyuruyor:
"Ve lekad zere'na li cehenneme kesiyren minelcinni vel'insi lehüm kulubün lâ yefkahune biha ve lehum a'yunun lâ yubsirune biha ve lehüm azanün lâ yesmeune biha, ülâike kel'en'ami belhüm edall, ülâike humülgaafilûn."

Araf-179
Biz cehennemi insanların ve cinlerin çoğu için yarattık. Onların kalpleri vardır ama onunla fıkıh edemezler (idrak edemezler). (Kalplerinde) gözleri vardır ama onunla göremezler. (Kalplerinde) kulakları vardır. Ama onunla işitemezler. Onlar hayvanlar gibi, hatta onlardan da daha çok dalâlettedirler. Onlar gafillerdir.
Öyleyse ne görüyoruz? Dalalette olan bu insanların cehenneme gidecekleri kesin. İşte Nisa Suresinin 167,168,169. âyet-i kerimeleri:
"İnnelleziyne keferu ve saddu an sebiylillâhi, kad dallu dalalen ba'iyda. Innelleziyne keferu ve zalemu lem yekûnillâhü liyagfirelehüm. Ve lâ liyehdiyeküm tariykaâ, illâ tariyka cehenneme. Halidiyne fiyha ebeda."

Nisa-167,168,169
Onlar ki küfür üzeredirler, onlar insanları Allah'ın yolundan, (Sırat-ı Müstakiym’den) saptıranlardır. Onlar uzak bir dalalet içindedir. Muhakkakki onlar küfür üzeredirler ve zalimdirler. Allah onlara asla mağfiret etmez, (günahlarını sevaba çevirmez). Allah onları Sırat-ı Müstakiym’e ulaştırmaz. Allah onları sadece cehennem yoluna ulaştırır. Orada ebedi kalacaklardır.
İşte görüyorsunuz dalalette olan insanlar cehennem yoluna ulaşacaklar. Cehenneme gidecek olan insanlar. Bu insanlar Allah'ın yolundan başkalarını saptıranlar. Kendileri Allah'ın yolunda olsalardı ne yapacaklardı? Başka insanları da Allah'ın yoluna davet edeceklerdi. Kendileri Allah'ın yolunda değiller, Sırat-ı Müstakiym üzerinde değiller, başkalarını da Allah'ın yolundan uzaklaştırmaya çalışıyorlar.

O istikametteki bir gayretin sahipleri. İşte bunlar bu insanlar ne yazık ki Allahû Teala’nın indinde hedeflerine ulaşmaları mümkün görülmeyen insanlar, dalalette olan insanlar, Sırat-ı Müstakiym’e ulaşamamış olan insanlar, Sırat-ı Müstakiym’in dışında kalan, sırat-ı cehim üzerinde bulunan insanlar. Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmak asıldır. İşte bunlar Allah' Teala'nın yolundan saptıranlardır. Dalalette olanlardır. Dalalette olanlarınsa Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmasının mümkün olmadığını söylüyor Allahû Teala. Sırat-ı Müstakiym’in üzerinde bulunmayanlar ise tevhidin dışında kalanlardır, birliği bu istikamette ne yazık ki bozanlardır
Ekleme Tarihi: 19.03.2006 - 09:03
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon KİM HİDAYETİ KUR'ÂN'IN DIŞINDA BAŞKA BİR YERDE ARARSA, ALLAH ONU
pejocu su an offline pejocu  
bu soruya muhatap olmayalım inşaallah
84 Mesaj -
MULK-8:(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Herbir grup oraya (cehenneme) atıldığında, cehennem bekçileri (vazifelileri) onlara: Size nezir (ikaz edici, uyarıcı) gelmedi mi? diye sorarlar.
MULK-9:(Cehenneme atılanlar) derler ki: "Evet, andolsun ki bize nezir geldi. Ama biz, onu yalanladık ve Allah, hiçbir şey indirmemiştir, dedik ve siz, büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik.


Bu mesaj 1 kez ve en son pejocu tarafından 19.03.2006 - 08:59 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 19.03.2006 - 08:59
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon ALTI ÜSTÜ BİR EMAIL GÖNDERMEKLE BU İŞ HALLOLMAZ DİYE DÜŞÜNMEYİN LÜTFEN. VATANINI SEVEN TÜM TÜRKLERE;
pejocu su an offline pejocu  
Allah razı olsun sencer bey
84 Mesaj -
çalışmalarınız çok hoş Allah yolunda bu emekler elbette boş çevrilmeyecekdir selam ve dua ile
Ekleme Tarihi: 19.03.2006 - 08:51
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: HANGI TEFSIRLER ZARARLIDIR ?
pejocu su an offline pejocu  
KONU ÇOK ÖNEMLİ
84 Mesaj -
BİRAZ UZUN FAKAT KONUNUN ANLAŞILMASI İÇİN GEREKLİ HAKKINIZI HELAL EDİN BİR İNSANIN TEFSİR YAZABİLMESİ İÇİN ULUL ELBAB OLMASI GEREKİR YANİ DAİM ZİKİRDE KALP ZİKRİNE ULAŞMIŞ İLMİ ALLAH DAN ALABİLEN KİTAP VE HİKMET SAHİBİ İLMİN ÖTESİ İRFANA ULAŞMIŞ MÜTEŞABİS AYETLERİN 7 RUHUNADA GİRMİŞ EHLİ TEZEKKÜR OLMASI GEREKİR BU KONUDA AYETLER VAR
ulûl'elbab: Bes duyu organiyla algilanamayan ve fizik ötesine ait olan, gaybe müteallik sirlari alabilen, sir hazinelerinin sahibi olan kisilerdir. Nefslerini Allah'a teslim eden, ulûl'elbab olanlar, 7 özelligin sahibidirler:

1. özellik: Ulûl'elbab olan herkes daimî zikre ulasmistir.

2. özellik: Kalpteki 19 tane afetin yerine faziletler yerlesmistir.

3. özellik: Allah kalp gözlerini açmistir.

4. özellik: Allah kalp kulaklarini açmistir.

4 tane vasif sartina ilâveten 3 tane de sonuç sartini eklememiz lâzim.

5. özellik: Ulûl'elbab olan kullar hayrin sahibidirler. çünkü devamli Allah'i zikrediyorlar. Daimî zikirde olan herkes 1'e 700 kat Allah'tan derecat alir.

6. özellik: Ehl-i hüküm ya da ehl-i hikmettirler. Herhangibir anlasmazlik noktasinda hakem tayin edilmislerse mutlaka Allah'in emriyle adaleti yerine getirenlerdir. Allah'in hükmünü icra edenlerdir. Ehl-i hikmettirler, Kur'ân-i Kerim'de hangi âyet-i kerimeye baksalar ya âyetin kendisinden veya bir ileri ve gerisine bakmak suretiyle o âyetin hangi seviyeye ait oldugunu bilirler. Ehl-i tezekkürdürler.

7. özellik: Allah'tan sorarak ögrenme imkâninin sahibi olan kisilerdir.

Bu saydigimiz 7 tane özellikle (4 tanesi vasif sarti, 3 tanesi sonuç sartidir) beraber ulûl'elbab olan kullarin kalpleri 7 kademede müzeyyen olmustur.

Simdi bu özellikleri ispat eden âyetlere bir bir beraber bakalim:

Allahû Tealâ, buyuruyor ki:


3/AL-I IMRAN-190: Inne fî halkis semâvâti vel ardi vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbi).

Hiç süphesiz; göklerin ve yerin yaratilisinda, gece ile gündüzün birbiri ardinca gelisinde, elbette ulûl'elbab için nice deliller vardir.

3/AL-I IMRAN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kiyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkis semâvâti vel ard(ardi), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtilâ(bâtilan), subhâneke fekinâ azâben nâr(nâri).

O (Ulûl'elbab) ki; (lübblerin, Allah'in sir hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah'i zikrederler. Göklerin ve yerin yaratilisi hakkinda tefekkür ederler. (Ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen, bunlari bâtil olarak (bosuna) yaratmadin. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, atesin azabindan koru."


Bir insan ya ayaktadir ya oturuyor vaziyettedir veya geceleyin yataginda yan üstü yatiyordur. Bir dördüncü hal hiç kimse için mevcut degildir. 24 saatlik zaman dilimi içerisinde ulûl'elbab olan kullar, üç halin üçünde de devamli olarak kalp zikriyle Allah'i zikretmektedirler. Bunun kalp zikri oldugunu nereden anliyoruz? Uykudayken hiç kimsenin baska bir türlü zikir yapmasi mümkün degil. Peygamber Efendimiz (S.A.V), hadîs-i serifinde söyle buyuruyor: " Benim gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz. " Bu hadîs bize Resûlallah (S.A.V) Efendimiz'in uykudayken kalp zikri halinde oldugunu söylüyor.

Yine Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir baska hadîsinde " Âlimin uykusu cahilin ibadetinden iyidir. " buyuruyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in hadîs-i seriflerinde "âlim" diye vasiflandirdigi daimî zikrin sahibi olan kisilerdir. Nitekim bir baska hadîs-i serifinde " Hikmet sahibi âlimler, fikih açisindan nebîler gibidir. " buyuruyor. öyleyse Resûlallah (S.A.V) Efendimiz'in "âlim" diye vasiflandirdigi kisiler daimî zikrin sahibi olan insanlardir. Gerçekten öyle mi? Allahû Tealâ, Bakara Suresinin 269. âyet-i kerimesinde söyle buyuruyor:


2/BAKARA-269: Yu'til hikmete men yesâu, ve men yu'tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).

(Allah) HIKMET'i diledigine verir. Kime hikmet verilmisse andolsun ki; ona çok hayir verilmistir. Bunu da ancak ulûl' elbab tezekkür edebilir.

öyleyse ulûl'elbab olan kisiler ayni zamanda hikmet sahibi olanlardir . Allahû Tealâ'nin kendilerine hikmet verdigi kisiler, mutlaka daimî zikrin sahipleridir.

Hikmet sahibi olmak ne saglar?

Diger insanlardan ayricaligi nedir?

Farkli olan özelligi nedir? Allahû Tealâ, söyle buyuruyor:

3/AL-I IMRAN-7: Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu mutesâbihât(mutesâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ tesâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te'vîlih(te'vîlihi), ve mâ ya'lemu te'vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi)."

O (Allah) ki; Kitab'i, sana O indirdi. O'ndan bir kismi muhkem (mânâsi açik, yorum götürmez, süphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz'daki) ümmülkitapta (yer alan açik ve kesin âyetler)dir. Digerleri ise mütesabih (mânâsi kapali, açiklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde egrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çikarmak ve (kendi yararina uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab')in mütesabih olan kismina uyarlar. Halbuki onlarin tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir. Ilimde derinlesmis olan RASIHUN (rüsuh sahipleri) ise derler ki: "O'na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katindan (indirilme)dir." Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl'elbab tezekkür edebilir.

Muhterem okuyucular, bu âyet-i kerimede 3 grup insan ifade ediliyor. Bunlardan 1. grup; kalbinde zeyg olanlar . Allah tarafindan yetkili kilinmadiklari halde Kur'ân-i Kerim âyetlerini kendi zanlarina göre tevil ederek insanlari hidayetten men edenler. Günümüzde Kur'ân'daki Islâm'i yasayan atese çagiran dîn adamlari bu sinifin içine giriyor. Ilimde köklesmis olan " rasihun " ise Kur'ân-i Kerim'in muhkem ve mütesabih âyetlerine inanan, hepsi Allah'tandir diyen ama mütesabih ayetleri tezekkür edemeyenlerdir. Kur'ân-i Kerim âyetlerini tezekkür edebilen, açiklama yetkisine sahip olan ise " ulûl'elbab "tir .


Yüce Rabbimiz buyuruyor:

15/HICR-9: Innâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).
Muhakkak ki; zikri (Kur'ân-i Kerim'i) Biz indirdik. O'nun koruyuculari (da) mutlaka Biziz.

21/ENBIYA-7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes'elû ehlez zikri in kuntum lâ ta'lemûn(ta'lemûne).
Ve senden önce, vahyettigimiz rical (erkekler) den baskasini göndermedik. Eger bilmiyorsaniz, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.


Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz'in ahir zamanda gelecegini bize müjdeledigi ve "ümmetimin en hayirlisi" diye buyurdugu Mehdi (A.S)'in Devrin Imami oldugu ahir zamanda Hidayet çagi'ndayiz.

Allahû Tealâ, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz'e ve diger bütün peygamberlere su mesaji veriyor.

3/AL-I IMRAN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu'minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum isrî, kâlû akrarnâ, kâle feshedû ve ene meakum mines sâhidîn(sâhidîne).

Hani o zaman ki; Allah, peygamberlerin (nebîlerin) MISAK'ini (yeminini) almisti: "Andolsun ki; size Kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunani (Allah'in sizlere verdigi kitaplari) tasdik eden Resûl gelince, O'na mutlaka îmân edecek ve O'na mutlaka yardim edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi ve bu agir ahdimi üzerinize aldiniz mi?" "Ikrar ettik." dediler. "öyle ise sahit olun. Ben de sizinle beraber sahitlerdenim." buyurdu.

Allahû Tealâ, nebîlerden "size kitap ve hikmet verdim" diye misak aliyor.

öyleyse kitabi, hikmetten ayirmak mümkün degildir. Kitap, ancak hikmetle anlasilir . Hikmet sahiplerinin de daimî zikre ulasan, ulûl'elbab olan kullar oldugunu âyetlerin neticesinden kesinlikle anliyoruz.

O zaman demek ki, Kur'ân-i Kerim'i bizlere kim ögretebilir? Hikmet sahibi olan kisiler.

14 asir evvel Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz hikmet sahibi miydi? Evet!

Nitekim, Bakara Suresinin 151. âyet-i kerimesinde, Allahû Tealâ sahâbeye söyle hitap ediyor:

2/BAKARA-151: Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta'lemûn(ta'lemûne).

Nitekim size içinizde (görev yapmak üzere) sizden bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki; âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açiklasin) ve sizi (nefsinizi) tezkiye etsin, size Kitab ve hikmet ögretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediginiz seyleri ögretsin.


Insanla Allah arasinda tedrici basamaklar olarak Allah'in dizayn ettigi 28 basamaklik Islâm merdiveni vardir. Bu 28 basamaklik (kemalât basamaklari) Islâm merdiveninin, 26., 27. ve 28. basamaginin 4. kademesine kadar olan bölüm hikmet basamaklarini olusturur. Iste Allahû Tealâ'nin kendisine hikmet verdigi Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz, 14 asir evvel, 23 senelik bir zaman dilimi içerisinde Allah'a ulasmayi dileyen sahâbeye, nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaptirarak bütün bu kemalât basamaklarina yükseltmis; 26. basamakta daimî zikre ulasan sahâbeye, 27. basamakta ihlâsa ulasan sahâbeye ve 28. basamagin 4. kademesine ulasan sahâbeye hikmeti ögretmistir.

Her devirde kavim resûlleri arasindan seçilen devrin imami, Resûlallah'in biricik varisidir:



3/AL-I IMRAN-179: Mâ kânallâhu li yezerel mu'minîne alâ mâ entum aleyhi hattâ yemîzel habîse minet tayyib(tayyibi), ve mâ kânallâhu li yutliakum alel gaybi ve lâkinnallâhe yectebî min rusulihî men yesâu fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve in tu'minû ve tettekû fe lekum ecrun azîm(azîmun).
Allah mü'minleri; pisi, temizden ayirincaya kadar, su üzerinde bulunduklari hâl üzere birakacak degildir. Allah sizi gayb üzerine (gaybten) haberdar edecek de degildir. Fakat Allah, resûllerinden diledigi kimseyi seçer, (gaybi ona, o resûlüne bildirir). O halde, Allah'a ve O'nun resûllerine îmân edin. Ve eger îmân eder ve takva sahibi olursaniz, o zaman sizin için ECRUN AZîM (büyük mükâfat) var.

Yüce Rabbimiz, devrin imami tasarruf rizasinin sahibi Resûl'üne gaybi bildiriyor. Hidayet çagi'nda Devrin Imami Mehdi Resûl, en üst seviyede hikmet sahibi ulûl'elbab olan ehli zikirdendir. Hz Muhammed (S.A.V) Efendimiz, bir hadîsinde "Cehaletten kurtulmanin yolu zikir ehline sormaktir." buyuruyor.

Hanif dostlardaki kardeslerimiz, cehaletten kurtulmak için ehli zikir olan Mehdi (A.S)'a sormak yerine kendi dînlerini Allah'a ögretmeye çalisiyorlar:

49/HUCURAT-16: Kul etualli mûnallâhe bi dînikum vallâhu ya'lemu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardi), vallâhu bi kulli sey'in alîm(alîmun).
De ki: "Siz Allah'a dîninizi mi ögreteceksiniz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olanlari bilir. Allah, herseyi bilendir."

49/HUCURAT-17: Yemunnûne aleyke en eslemû kul lâ temunnû aleyye islâmekum, belillâhu yemunnu aleykum en hedâkum lil îmâni in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
Islam dairesine girdiler diye sana minnet etmektedirler. De ki: "Islam dairesine girmeyi bana karsi minnet (konusu) etmeyin. Tam tersine, sizi îmâna yönelttigi için(Allah'a ulasmaya davet ettigi için) Allah size minnet etmektedir. Eger dogru sözlüler iseniz (bunu böyle kabullenmeniz gerekir.)"


Simdi ulûl'elbab kavraminin geçtigi âyetlere bir bir beraber bakalim:

2/BAKARA-179: Ve lekum fîl kisâsi hayâtun yâ ulîl elbâbi leallekum tettekûn(tettekûne).

Ey ulûl'elbab! Kisasta sizin için hayat vardir. Böylece (umulur ki); siz, takva sahibi olursunuz.

Kur'ân'daki Islâm, Resûlallah (S.A.V) Efendimiz'in sünneti 7 safha 4 teslimden olusur:

• Allah'a ulasmayi dilemek

• Allahû Tealâ'nin tayin ettigi mürside ulasmak

• Ruhu Allah'a teslim etmek

• Fizik vücudu Allah'a teslim etmek

• Nefsi Allah'a teslim etmek (ulûl'elbab olmak)

• Ihlâsa, irsada ulasmak

• Iradeyi Allah'a teslim etmektir.

28 basamaklik Islâm merdiveni boyunca 7 safha 4 teslim muhtevasi içerisinde Kur'ân-i Kerim'in temel kavramlari sekilleniyor. Bu temel kavramlardan bir tanesi de takvadir. Bu âyet-i kerimedeki (Bakara-179) takva kelimesine, her ne kadar geleneksel Islâm tatbikatini yasayan insanlar "Allah'tan korkmak, Allah'tan sakinmak" diye sadece lügat anlami vermislerse de gerçekte böyle degildir. 7 safha 4 teslim boyunca takvanin da 7 safhasi vardir:

• Allah'a ulasmayi dileme takvasi

• Mürside tâbî olma takvasi

• Ruhu Allah'a teslim etme takvasi (evvab takva)

• Muhsinler takvasi (fizik vücudu Allah'a teslim etmek)

• Ulûl'elbab takvasi (nefsi Allah'a teslim etmek)

• Ihlâs takvasi (irsada ulasmak)

• Bihakkin takva (iradeyi Allah'a teslim etmek)

O zaman bu âyet-i kerimede geçen takva acaba hangi safhadaki takvadir? Eger bu âyette "Kisasta sizin için hayat vardir ey ulûl'elbab" diyorsa, o zaman burada daimî zikre ulasan, nefsini Allah'a teslim eden ulûl'elbabtan bahsedilmektedir. Ama ulûl'elbaba hitap ederek " leallekum tettekûn" demekle "bir sonraki ihlâs takvasina, irsad takvasina ulasirsiniz." denmek isteniyor.

Neden Allahû Tealâ, bu âyette "Kisasta sizin için hayat vardir." buyuruyor? Iki anlamiyla açiklayabiliriz.

1. anlam : Ulûl'elbab olan kullarin ehl-i hüküm ve ehl-i hikmet oluslariydi. Ehl-i hüküm olmalari ne demektir? Herhangibir anlasmazlik söz konusu oldugu zaman o anlasmazligin çözümünü Allah'in hükümleriyle hükmetmek suretiyle çözmektir. Diyelim ki biri digerini öldürmüstür. Ve kadi mevkiinde olan hakimin huzuruna bu olay getirilmistir. Kur'ân-i Kerim'de kisas emredilmektedir. Ama bu hükmü insanlar kendi kendilerine veremezler. Bu hükmü ancak Allahû Tealâ'nin hüküm makaminda vazifeli kildigi ulûl'elbab olan kulun emri infaz etmesi, emri teblig etmesi gerekir ki, Allahû Tealâ ulûl'elbaba "kisasta sizin için hayir vardir" buyuruyor. Yani anlasmazliklarin çözümlenmesi, hukukî davalarin çözülmesinin onlara verdigini belirtmek için hayat oldugunu ifade ediyor.

2. anlam : Bir baska açidan olaya baktigimiz zaman, daimî zikre ulasmayan herkes için zikirsiz geçen her saniye seytanin zikre mani oldugu, zikri bize unutturdugu bir zamani ifade eder. Iste nefse karsi cihadla, sonuçta mürsidin himmeti, Allah'in yardimiyla daimî zikre ulasan bu insan devamli olarak Allahû Tealâ'yi zikrettigi için, daha evvelki devrede seytana kisas yapmaktadirlar. Daha evvel seytan onlara zikri nasil unutturuyorsa daimî zikirde artik zikri unutturmasi mümkün degil. Bu noktada seytanin ulûl'elbabla olan her iliskisinde seytan maglup olmaya mahkûmdur. çünkü kisi daimî zikirdedir. Daimî zikirdeyken olan her olayda seytan maglup, daimî zikirde olan kisi gâlip olacaktir. Iste bu noktada da bir nevi buradaki kisas seytana karsi gerçeklestirilen bir kisastir.

Ulûl'elbab kavraminin geçtigi bir baska âyet-i kerime Bakara Suresinin 197. âyet-i kerimesidir:

2/BAKARA-197: El haccu eshurun ma'lûmât(ma'lûmâtun), fe men farada fîhinnel hacca fe lâ refese ve lâ fusûka ve lâ cidâle fîl hacc(hacci), ve mâ tef'alû min hayrin ya'lemhullâh(ya'lemhullâhu), ve tezevvedû fe inne hayraz zâdit takvâ, vettekûni yâ ulîl elbâb(elbâbi).

Hac, bilinen aylardir. Iste kim (o aylarda ihrama girerek) hacci (kendine) farz edinirse artik (bilsin ki); hacda kadina yaklasmak (ve benzeri davranislar) fasiklik (günaha sapmak) cedellesmek (sürtüsmek, kavga etmek) yoktur. Siz hayir'dan ne yaparsaniz Allah onu bilir. (Salih amellerle) aziklanin. Hiç süphesiz azigin hayirlisi takva sahibi olmaktir. Ve ey ulûl'elbâb! Bana (karsi) takva sahibi olun.


Buradaki takva, 26. basamakta nefsin Allah'a teslim oldugu takva kademesini (ulûl'elbab takvasi) ifade ediyor. Yani bu 5. safhadaki takvadir. Burada kisi nefsini Allah'a teslim etmistir. Daimî zikirdedir. Ve devamli olarak hayir islemektedir. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in gögsüne isaret ederek üç kere takva buradadir demesi bunun isaretidir:

12/YUSUF-111: Lekad kâne fî kasasihim ibretun li ûlîl elbâb(elbâbi), mâ kâne hadîsen yufterâ ve lâkin tasdîkallezî beyne yedeyhi ve tafsîle kulli sey'in ve huden ve rahmeten li kavmin yu'minûn(yu'minûne).

Andolsun ki; onlarin kissalarinda ulûl'elbab (sir sahipleri) için bir ibret vardir. Uydurulan bir söz degildir ve lâkin onlarin ellerindekini tasdik eder ve herseyi ayri ayri açiklar. Mü'min kavim için bir hidayet ve rahmettir.

13/RAD-19: E fe men ya'lemu ennemâ unzile ileyke min rabbikel hakku ke men huve a'mâ, innemâ yetezekkeru ûlul elbâb(elbâbi).

öyleyse sana Rabbinden indirilenin hak oldugunu bilen kimse, âmâ olan (görmeyen) kimse gibi midir? Fakat ulûl'elbab (Allah'in sirlarinin ve daimî zikrin sahipleri), tezekkür eder.


Insanla Allah arasinda Allah'in dizayn ettigi 28 basamaklik Islâm merdiveninin 2. basamaginda seçilmeyenler ve seçilenler diye insanlar 2 gruba ayrilirlar. Sonra Allah tarafindan seçilenler musîbetlerle imtihan edilirler. 3. basamakta Allah'a ulasmayi dileyenler, bilenlerdir. Allah'a ulasmayi dilemeyenler de, dilemedikleri için Allahû Tealâ tarafindan hassalarina engeller konulanlardir. Hassalarindaki engeller sebebiyle onlar, sagir, kör ve dilsizdirler. Allah'a ulasmayi dileyen bilenlerle, ulasmayi dilemeyen bilmeyenleri ulûl'elbab biliyor:


38/SAD-29: Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârekun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ûlul elbâb(elbâbi).

Bu mübarek kitabi sana indirdik ki âyetleri ile tedbir etsinler (alsinlar) ve ulûl'elbab tezekkür etsin diye.

öyleyse kitabi yasamasi gereken, ögrenen insanlar var, bir de bu kitabi açiklamasi gereken, ögreten, tezekkür eden ulûl'elbab var. Allahû Tealâ bu âyet-i kerimede bunu kesinlikle açikliyor.

Resûllerin, nebîlerin hepsi vehbî olarak resûllük veya nebîlik makamina getirilen ögretenlerdir. çünkü Allahû Tealâ, Kasas Suresinin 68. âyet-i kerimesinde söyle buyuruyor:

28/KASAS-68: Ve rabbuke yahluku mâ yesâu ve yahtâr(yahtâru), mâ kâne lehumul hiyarat(hiyaratu), subhânallâhi ve teâlâ ammâ yusrikûn(yusrikûne).

Rabbin diledigini yaratir ve seçer. Ve seçim hakki onlara ait degildir. Allah Sübhan'dir (münezzehtir) ve (onlarin) sirk kostuklari seylerden yücedir.

Allahû Tealâ, Sad Suresinin 43. âyet-i kerimesinde Hz. Eyüp (A.S)'dan bahsediyor:



38/SAD-43: Ve vehebnâ lehû ehlehu ve mislehum me'ahum rahmeten minnâ ve zikrâ li ûlîl elbâb(elbâbi).

Bizden bir rahmet ve ulûl'elbaba zikir olarak, ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha bagisladik.

Allah, yaratiyor, seçiyor, iradelerini teslim aliyor. Bütün resûller için, bütün nebîler için olay budur. Allahû Tealâ'nin vehbî olarak risalet makamina getirdigi kisilerin hepsi için geçerli olan kanun, Kasas-68'de ifade edilen kanundur. Onlar Allah tarafindan yaradilistan seçiliyorlar ve Allah iradelerini teslim aliyor. Artik onlarin kendi iradeleri söz konusu degildir. Tamamiyle Ilâhi Irade'ye baglidirlar. Allahû Tealâ, Eyüp (A.S)'a da birçok imtihanlar veriyor. Ama o sadece Allah'in söylettigini söylüyor, yaptirdigini yapiyor. çünkü tasarrufta. Malini, evlâd-i iyalini kaybetmesine ragmen, imtihanin bitiminden sonra, o gerekli sabr-i cemili gösteren Eyüp (A.S)'a Allahû Tealâ rahmetinden kat kat veriyor ve "Bu olayda ulûl'elbab için ögüt vardir." buyuruyor:


39/ZUMER-9: Em men huve kânitun ânâel leyli sâciden ve kâimen yahzerul âhirete ve yercû rahmete rabbih(rabbihi), kul hel yestevîllezîne ya'lemûne vellezîne lâ ya'lemûn(ya'lemûne), innemâ yetezekkeru ulûl elbâb(elbâbi).

Gece boyunca secde ederek ve kiyamda (ayakta) durarak kanitin olan, ahiretten çekinen (korkan) ve Rabbinin rahmetini dileyen mi? De ki: "aglaHiç) bilenle bilmeyen bir olur mu? Ancak ulûl'elbab (daimî zikir sahipleri) tezekkür eder."


Rad Suresinin 19. âyet-i kerimesinde bilenlerin Allah'a ulasmayi dileyenler, bilmeyenlerin de Allah'a ulasmayi dilemeyenler oldugunu ifade etmistik. Ama âyetleri açiklayan, tezekkür edebilen kimdir? Ulûl'elbab olan kullardir. Allahû Tealâ, bunu bu sekilde açikliyor.

Allahû Tealâ, Musa (A.S)'a kitap verdigini ve bunu benî Israil'e miras biraktigini ifade ediyor:


40/MU'MIN-53: Ve lekad âteynâ mûsel hudâ ve evresnâ benî isrâîlel kitâb(kitâbe).

Ve andolsun ki Musa'ya hidayet verdik. Ve benî Israil'i, kitaba varis kildik.

40/MU'MIN-54: Huden ve zikrâ li ulîl elbâb(elbâbi).

Ulûl'elbab için hidayet ve zikir olarak.

Talak Suresinin 10. âyet-i kerimesinde diyor ki:


65/TALÂK-10: E addallâhu lehum azâben sedîden fettekûllâhe yâ ulîl elbâb(elbâbi), ellezîne âmenû, kad enzelallâhu ileykum zikrâ(zikren).
Allah, onlar için siddetli bir azap hazirlamistir. öyleyse ey ulul elbab Allah'a karsi takva sahibi olun . Dogrusu Allah, size bir zikir (ögüt veren Kur'ân) indirmistir.

Bu 6. safhadaki âmenû olmadir. çünkü Kur'ân'i açiklayan ulûl'elbab için Kur'ân bir hidayet rehberidir .

Allahû Tealâ herseyden evvel zikri farz kilmistir:

73/MUZEMMIL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).

Rabbinin (Allah'in) ismiyle zikret ve herseyden kesilerek O'na (Allah'a) dön (ulas, vasil ol).


Bu zikirle, nefsin tezkiye olmasi, ruhun da 7 gök kati yükselerek varliklar âleminin son noktasi Sidretül Münteha'ya yükseldikten sonra Yokluk'ta Allah'in Zat'ina ulasmasi ifade ediliyor. Bu, ruhun Allah'a teslimidir.

Ahzab Suresinin 41. âyet-i kerimesinde de çok zikirle fizik vücudun Allah'a teslimi açiklaniyor:


33/AHZAB-41: Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).

Ey âmenû olanlar! Allah'i çok zikirle (günün yarisindan fazla) zikredin.

Ve Allahû Tealâ daimî zikri de farz kilmis:

4/NISA-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kiyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma'nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu'minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).

Namazi bitirdiginizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah'i hep zikredin! Güvenlige kavustugunuzda namazi erkâniyla kilin. çünkü; namaz, mü'minlerin üzerine, vakitleri belirlenmis bir farz olmustur.

Iste 3 halin üçünde de Allah'i zikreden ulûl'elbab ve sahâbenin hepsinin daimî zikre ulastigini Allahû Tealâ, Zumer Suresinin 18. âyet-i kerimesinde açikliyor:


39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).

Onlar, sözü isitirler böylece onun ahsen olanina tâbî olurlar. Iste onlar, Allah'in hidayete erdirdikleridir. Ve iste onlar, onlar ulûl'elbab tir (daimî zikrin sahipleri).

5/MAIDE-100: Kul lâ yestevîl habîsu vet tayyibu ve lev a'cebeke kesretul habîs(habîsi), fettekullâhe yâ ulîl elbâbi leallekum tuflihûn(tuflihûne).

De ki: "Habîsin çoklugu (haram, murdar ve fesadin, vs.) senin hosuna gitse bile, habis ile tayyib (helâl, temiz ve güzel) bir degildir. Ey ulûl'elbâb! Allah'a karsi takva sahibi olun. Umulur ki; siz felâha erersiniz."

öyleyse Kur'ân-i Kerim'de ulûl'elbab kavraminin geçtigi 16 tane âyet-i kerime bizi kesin bir sonuca ulastiriyor ki; ulûl'elbab evvel emirde nefsini Allah'a teslim eden, daha sonra ihlâsa ulasan ve daha sonra salâhtaki kullardir. Her 3 kademedekiler için de Allahû Tealâ ulûl'elbab kavramini kullanmaktadir.

Hakikat bu iken meseleyi çarpitan bu sevgili kardeslerimiz bu söyledigimiz 16 tane âyet-i kerimede geçen ulûl'elbab kavramini ele almamislar. Sadece kendi hevalarina tâbî olmak suretiyle Efendi Hazretleri'nin söyledigi hakikatleri çürütmek amaciyla Bakara Suresinin 178 ve 179. âyet-i kerimelerini ele almislar:


2/BAKARA-178: Yâ eyyuhellezîne âmenû kutibe aleykumul kisâsu fîl katlâ el hurru bil hurri vel abdu bil abdi vel unsâ bil unsâ fe men ufiye lehu min ahîhi sey'un fettibâun bil ma'rûfi ve edâun ileyhi bi ihsân(ihsânin), zâlike tahfîfun min rabbikum ve rahmeh(rahmetun), fe meni'tedâ ba'de zâlike fe lehu azâbun elîm(elîmun).

Ey îmân edenler! Katl (öldürülme) halinde kisas üzerinize yazildi (size farz kilindi). Hüre hür, köleye köle, disiye disi (kisas olunur), fakat kim (öldürülmüs olanin) kardesinden (kardesi tarafindan) affolunursa (bagislanirsa) (kisas düser). O zaman (affedenin) örfe tâbî olup gerekeni yapmasi ve uygun bir diyet istemesi, affedilenin de ihsanla onu ödemesi gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Kim de bu (anlasma)dan sonra haddi asarsa (saldiriya kalkarsa) artik onun için elîm bir azap vardir.

2/BAKARA-179: Ve lekum fîl kisâsi hayâtun yâ ulîl elbâbi leallekum tettekûn(tettekûne).

Ey ulûl'elbab! Kisasta sizin için hayat vardir. Böylece (umulur ki); siz, takva sahibi olursunuz.

178. âyet-i kerimede ulûl'elbab geçmiyor. Ama özellikle Bakara-179'u ele almislar. Burada neden kisasta ulûl'elbab için hayat vardir, deniyor? çünkü ulûl'elbabin hakem tayin edilmesi halinde, Allah adina hüküm vermek üzere Allah'in onlari vazifeli kilmasi sebebiyle Allahû Tealâ bu sekilde hitap ediyor. Yani adaletin gerçeklesmesinde Allahû Tealâ, ulûl'elbab olan kullarini vazifeli kiliyor. A'raf Suresinin 159. âyet-i kerimesinde söyle buyuruyor:


7/A'RAF-159: Ve min kavmi mûsâ ummetun yehdûne bil hakki ve bihî ya'dilûn(ya'dilûne).

Ve Musa (A.S)'in kavminden bir ümmet vardir. Hakk'a hidayet ederler (hidayete ulastirirlar).

Ve onunla (hak ile) adaletle hükmederler.


Adaleti gerçeklestiren hakim, kadi mevkiinde olan, elbette Allah'in hükümleriyle bunu yapacaktir. Allahû Tealâ da Bakara-179'da bunu ifade ediyor. öyleyse ulûl'elbab kavrami için, bizim Kur'ân-i Kerim âyetlerine göre söyleyecegimiz dizayn bunlardir.



B- HZ. MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V) EFENDIMIZ'IN HADîSLERINE GöRE ULÛL'ELBAB KAVRAMI
Ekleme Tarihi: 18.03.2006 - 09:11
pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili pejocu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Sayfa (3): (1) 2 3 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 618 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
***Murat*** (48), behlul (50), hatice57 (44), GaZZe (60), erveysel (61), Abdulkadir22 (31), samyeli13 (47), candeniz (24), balacan (54), abdulkadir (31), babam veben (55), askbumu (43), sahra_yagmur (37), halit42 (39), Babacan52 (56), gurbetcigenc (33), Fikret1972 (52), NuR_EFSAN (39), jopp777 (47), pempe1987 (37), Nur baçesi (28), seyhzadem (36), Mustafa Alptug (41), gunes_akca (35), KanKaZ (36), hsusal (72), olimp_ (45), ufkumuzvar (42), gakkosfatih (42), HIKKI (51), Selale1 (49), Yasin Tural (36), nebitdag (45)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.56794 saniyede açıldı