generique colchicine generique plaquenil ivermektin generique rhinocortfluvoxamine bedranol bekunis dragees beloc cor beloc zok beloc benicar hct benicar benzoyl betagan betapace betaprol betnesol betnovate biaxin bilol comp bilol bimatoprost binaldan binordiol blocadren bocatriol bondronat bonidon boniva brand cialis brand levitra brand viagra brexidol buspar butohaler butovent bystolic cabaser calan sr calan calcijex calcium sandoz canasa canestene cardaxen plus cardaxen
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

337 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (17): (1) 2 3 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: bir söz de siz yazın
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
351 Mesaj -
Siz hakkınızı aramaz ve kullanmazsanız bu hakkı size kimse vermeyecektir. Hak'ka tecavüzde Hak'kı aramamak da zulümdür. Ne zalim nede mazlum olunuz...
Ekleme Tarihi: 03.12.2009 - 17:14
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Sehİt Annesİnİn OĞluna YazdiĞi Mektup
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
351 Mesaj -
Teşekkür ederim ablam hamdolsun herşey yolunda.Neden ortalıkta yokuz? Dünya telaşı
işte;iş,güç bende çok özledim dostlatla hasbihal etmeyi lakin pek fırsat bulamıyorum.
Dualarda buluşmak ümidi ile.


WESSELAM
Ekleme Tarihi: 03.11.2007 - 14:56
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Sehİt Annesİnİn OĞluna YazdiĞi Mektup
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
Sehİt Annesİnİn OĞluna YazdiĞi Mektup
351 Mesaj -
Sehİt Annesİnİn OĞluna YazdiĞi Mektup



BİLDİN Mİ ŞEHİDİM?


Bırakıp ta sevdiğin her şeyi ardında, gittin birden bire gökten ateşin, yerden ölümün yağdığı sırtlara. Ne el sallamaya fırsatın oldu geride bıraktıklarına ne de selam söylemek için vakit bulabildin anana. Sevgisiyle kalbini dolduranlara veda bile etmedin; sen gittin, bir kez dönüp de bakmadın ardına. Yaşın henüz 18 idi; aklın birçok şeye ermezdi. Senin yüzün hasret, yüreğin acı nedir bilmezdi. Daha hiç tanışmamıştın ızdırabın sancısı ile. Gelecek adına umutların vardı pembe mi pembe. Komşu kızını sevmiştin, senin ile aynı tende. Sen hissetmiştin başına bir şeyler geleceğini aylar önce; başına bir kurşun isabet edeceğini ve ağlamıştın sessizce. Yüreğin olacakları ruhuna fısıldarken sen, kendini bu dünyadan ayrılığa hazırlamıştın gizlice. Düşmanlarımız her koldan saldırıya geçtiği, dost bildiklerimizin bizi içimizden vurduğu o zor günlerde, vatan için, namus için, Allah için ölmeyi, bir siperden diğerine sürünerek cennete gitmeyi planlamıştın. Sen zayıf bünyeliydin şehidim! Ama ruhun güçlüydü, imanın güçlüydü, yüreğin güçlüydü. Bu nedenle senin önünde kimse duramazdı; bu ruh ayağa kalktığı zaman elinden kimse kurtulamazdı. Daha önce hiç silah tutmamıştı nasırlı ellerin, güneş yanığından fazlasını görmemişti bedenin. Önce silahların soğukluğuna alıştı ellerin sonra imansız mevzilerin üzerinize kustuğu cehennem sıcağına. Daha önce ürperirdin, ölümü hatırladığında. Artık seni gören düşmanların ve hatta ölüm bile ürperiyordu karşında. O sabah hep birlikte kıldınız namazı. On binler saf tuttu; yüz binlerce melekle. Vatanı düşmana çiğnetmemek için edildi yeminler. Sen de katıldın namaza, yüreğin iştirak etti o kutlu ‘ant’a. Aslında kendi cenaze namazını kılıyordunuz; sen bunun farkındaydın, arkadaşların da. Koydunuz başlarınızı secdeye son defa. Ak alnınızı öptü meleklerden önce, kara topraklar; hazırlandı süngüler, yürekler ve sancaklar. Size ölmek emredilmişti; şahadete ulaşmak. Dönüp bir kez bile bakmadın ardına: “Kimse geliyor mu düşman üzerine yanımda?” Hiçbir yürek alçalmamıştı o zaman, ihanet etmemişti vatana. Tam tekmil bütün yiğitler katılmıştı savaşa. Korkuyu unuttun; geride bıraktıklarını da. Karşındaki düşmandan ve yanındaki meleklerden başka, artık, bir şey görünmüyordu sana. Dilinde dualar vardı, elinde süngü. Yürüdün düşmanın üstüne; ezdin düşmanın bütün umutlarını, bağrında söndürdün aldığın yaraların acılarını. Düştün kızıla boyanmış kara toprak üstüne, sonbaharda toprağa düşen yapraklar gibi. Bedenini bırakıp toprak üstünde, ruhunu sürdün düşman üstüne. Bedeninin ağırlığından kurtulmak o kadar hoşuna gitmişti ki bir kez bir kez daha ölmek istedin; şahadet şerbetini defalarca götürmek istedin dudaklarına. Son nefesini vermemiştin daha; annenin yüzü geldi aklına; kardeşlerinin sözleri ve seninle aynı tende komşu kızın gözleri. Kapattın gözlerini gülümseyerek bütün dünyaya; ördün hiçbir düşmanın geçemeyeceği bir kaleyi ruhunla. Başın düştü bir yana ve ellerin her iki yana. Naşın günler sonra geldi yurduna; soğuk bedenini verdiler ananın koynuna. Sarıldı sana, bir daha bir daha. Gözlerinden tek damla yaş akmadı ananın; kardeşlerin, komşu kızı ve gökler ağladı sana. Ve sonra sizin kıldığınız cenaze namazını tekrarladık, ağladık kana kana. Bildin mi şehidim, tabutuna kimin baş koyduğunu, kimin tabutunu gözyaşlarıyla ıslattığını? Annen miydi yoksa sevdiğin mi? Fark edebildin mi akan gözyaşlarının kime ait olduğunu sıcaklığından? Gözyaşlarının sel olduğunu; sellerin yüreklerimizi seninle birlikte cennete sürüklediğini izledin mi cennetle müjdelenmiş ruhunun penceresinden? Cenazene katılanların hepsini tanıyabildin mi şehidim? Gördün mü hüzünlü yüzlerini, işitebildin mi mahzun sözlerini? Şaşırdın mı senin için duaya açılmış ellerin çokluğuna ve onlar içinde samimiyetsiz tek bir kalbin yokluğuna? Yaşıtların yoktu; onlar da bir süre sonra omuzlarda taşınmak üzere cephelere taşınmıştı. Cenazeni kaldırmak ihtiyarların ve çocukların güçsüz omuzlarına kalmıştı. Gördün mü şehidim, nasıl da yükseklere, omuzlara kaldırdı senin bedenini melekler ve nasıl da taşındı ruhun yükseklere, cennetin yamaçlarına; fırsat bırakılmadan ihtiyarlara? Olmadığından değil, gerek olmadığından sarmadık seni kefene. Bedenin, üzerine attığımız topraklar altında kalırken ellerimiz göklere açıldı, duaya açılan dillerimizle birlikte. Bir resim bırakmamıştın geride; yüzünün güzelliğini biz zaten kazımıştık zihinlere. Acın sinmişti bütün gönüllere; ruhun değiyordu duaya açılmış ellere. Gördün mü şehidim şimdi, sana vaad edilen cennetin yamaçlarını. Fark edebildin mi Sırat’tan ne kadar hızda geçtiğini? Ve bildin mi şehidim; seni ne kadar çok sevdiğimizi, özlediğimizi?
Ekleme Tarihi: 02.11.2007 - 19:28
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Bir teravih'i daha gözyaşları ile uğurladık
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
Bir teravih'i daha gözyaşları ile uğurladık
351 Mesaj -
Rabbim sıhhat ve afiyet verdi oruçlarımızı tuttuk,güç ve kuvvet verdi teravihlerimizi kıldık.
Şimdi yine ondan diliyor ve dileniyoruz:


YARABBİ yapmış olduğumuz ibadetlerin hepsi senin rızan ve Rasülünün şefatitine nail olmak için,amellerimiz kırık dökük,sana münacaatımız kırık dökük lakin kalplerimiz hasbi ve halishane olan yakarışlarımızı sana sunuyoruz:

AFFEYLE bizleri YARABBİ:



YARABBİ EĞER LÜTFEDİP BAĞIŞLARSAN ŞÜPHESİZKİ SEN,MERHAMETLİLERİN EN MERHAMETLİLİSİSİN,YOK EĞER BAĞIŞLAMAZSAN SENDEN BAŞKA GİDECEK KAPIMIZ SENDEN BAŞKA SIĞINACAK LİMANIMIZ YOKTUR.

AFFEYLE YARABBİ AFFEYLE YARABBİ


Ekleme Tarihi: 10.10.2007 - 20:54
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: TAHTA PERDEDEKİ ÇİVİ
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
TAHTA PERDEDEKİ ÇİVİ
351 Mesaj -
TAHTA PERDEDEKİ ÇİVİ
Kavgacı bir genç varmış.Babası bir gün onu bir tahta perdenin önüne götürmüş.''Arkadaşlarınla kavga ettiğin zaman,bu tahta perdeye bir çivi çak.''demiş.Genç,birinci günde tahtaya otuz yedi tane çivi çakmış.Sonraki günlerde kendi kendini kontrol etmeye çalışmış ve her geçen gün daha az çivi çakmış.Nihayet bir gün çivi çakmamış.Babasına gidip hiç hiçi çakmadığını söylemiş.Babası onun yeniden tahta perdenin önüne götürmüş.Gence:''Bugünden başlayarak kavga etmediğin her gün için bir çivi sök.''demiş.Günler sonra çocuk babasına bütün çivileri söktüğünü söylemiş.Babası ona ''Aferin! Ama tahta perdeye dikkatli bak.''demiş.''Artık bir çok delik ve bu tahta perde hiçbir zaman geçmişteki gibi sağlam olmayacak.''
ARKADAŞLARLA KAVGA EDİLDİĞİ ZAMAN KÖTÜ SÖZLER SÖYLENİR.HER KÖTÜ KELİME BİR İZ BIRAKIR.ARKAŞLARIN SENİ AFFEDEBİLİR AMA BU İZ DAİMA KALIR.
_________________
Ekleme Tarihi: 09.10.2007 - 17:43
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Yarım Saat Yer Altında Tefekkür-ü Mevt
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
Yarım Saat Yer Altında Tefekkür-ü Mevt
351 Mesaj -
Muhakkak bu kişi delidir. Yada çok büyük bir musibeti vardır.. Gece vakti kabristanın duvarına tırmandığımı gören kimse mutlaka bu sözleri söyleyecektir.

Daha önce okumuştum.. Sufyan Es-Servi hazretleri -Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun- evinde kendisine bir kabir hazırlamıştı da arada sırada onun içine girer, yatar, öldüğünü düşünür ve sonra da heyecanlanarak,

- (Rabbirciuuuun Rabbirciuuun ) (Rabbim beni tekrar döndür ) diye seslenerek kalkardı üzerindeki tozları çırparak:

“– Haydi dünyaya tekrar döndün bakalım, hangi sevapları kazanmaya çalışacaksın” dermiş..

Bana da bu günlerde ne oldu bilmiyorum. Hiç başıma gelmeyen bir duruma düştüm. Sabah namazım geçti. Gün boyu sıkıntıya maruz kaldım, çok üzüldüm.. Bilmeyerek günah mı işledim acaba? diye düşünceye daldım. Derken bir kaç gün sonra yine sabah namazımı geçirdim, üçüncü defa yine geçti sabah namazım. Artık bu nefsimi terbiye etmem gerektiğini anladım.

– Süfyan Es-Sevri hazretlerinin nefsine verdiği cezayı ben de vermeliyim yoksa cehennem ateşini boylayacak bu nefsim, dedim.

Kararı vermiştim artık. Bir boş kabre yatmalıyım, cehennem ateşinden daha kolaydır.. Aslında er geç varacağım yer kabirdir. Orası uzun zaman meskenim olacaktır. Bunu iyice düşünüp dünya gafletinden uyanmam gerekir, diyerek bu kararı verdim.

Nefsime zor geliyor tabii, bugün kalsın, yarın gideyim, derken günler geçiyordu. Bu arada bir daha geçmez mi sabah namazım, artık kesin kararlı idim ve hatta yemin bile ettim.

Bu gece boş kabre yatmalıyım dedim..

Tam gece yarısı olmuştu, kimse beni görmesin diye geceyi tercih etmiştim. Giderken düşündüm:

– Kabristanın kapısından mı girsem, duvara mı tırmansam? Eğer kapıdan geçersem bekçiye anlatmam gerekir, o da müsaade etmez her halde..

En iyisi duvardan atlamamdır, dedim. ’tan yardım isteyerek, bu yeminimi tahakkuk ettirmesi için yalvardım. Bismillahirrahmanirrahim, dedim. Duvarın üzerine çıktım, oradan kabristana bir baktım. Tüyler ürpertici bir manzara, sessizlik ve zifiri karanlık, tam kabristan sessizliği bu..

Bu gece dolunay aydınlığı olduğu halde burası neden bu kadar karanlık acaba? Hayret ettim doğrusu.

Her zaman cenaze defnetmeye girdiğim bu kabristan sanki hiç görmemişim gibi içimi korku kapladı. Ve kabristan kokusu değişik bir koku idi.. Ben böyle düşünürken sanki çok zaman geçti gibi uzadı vakit. Ben duvarın üzerindeyim, inemedim, hala düşünüyorum: Bu kabirlerin bazısında sevinç vardır, bazısında azap ve ağıt vardır, eğer benimle konuşmuş olsalar mutlaka Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin buyurduğu gibi:

– Namaza dikkat edin!

Diyerek haykıracaklardır.

Buradan hemen inmeliyim, şimdi beni kabristan duvarının üzerinde bir kimse görürse “Muhakkak bu kişi delidir. Ya da çok büyük bir musibeti vardır” diyecektir.

Tabii sabah namazını geçirmekten daha büyük musibet olur mu? dedim, kabristanın içerisine atladım. O anda kalbimin titrediğini hissettim. Hemen duvara sırtımı sıkıca yaslayarak adeta yapıştım. Kendime sordum:

Kimden korunmak için sırtımı duvara dayadım acaba korkudan mı? dedim

- Hayır! Hayır! Ben korkmuyorum ki diyerek korkuyu kendime mal etmedim. Ben korkak değilim, belki de kabirlerin üzerine basmamak için böyle davrandım yoksa! Yoksa! korktuğum için mi acaba?

- Tabiî ki.

- Doğrusu çok korkmuştum.

Yavaşça başımı doğu tarafına çevirdim, çünkü o tarafta açılmış hazır kabirler vardı, daha önceden biliyordum. Oraya baktım, daha karanlık gibi geldi bana ve beni çağırıyor gibi oldu. Yavaş yavaş o tarafa doğru ilerlemeye başladım. Kabirlerin yanından geçerken soruyordum:

– Saidlerden misin? (mutlulardan mısın) şakilerden misin? (bedbahtlardanmısın)? neden şaki oldun acaba?

- Sen de namazını mı geçirdin?

- Yoksa şarkı, türkü, eğlence gaflet ile ömrünü boşa geçirenlerden misin?

- Yoksa zina edenlerden misin?

Belki Bu yanından geçtiğim kabirdeki yatan da “Yer yüzünde en güçlü benim” diyerek böbürlenmişti. Gençliğinin bir rüya gibi gelip geçeceğini, toprak yığınının altına yatacağını düşünememişti.. Daha ömrünün uzun olduğunu zanneden, birden bire kendisini burada bulan çok kimse yatıyor bu toprakların altında.

Derken kendime geldim. Aaklarım ağırlaşmış gibi hissettim. O koşan ayaklar çok ağır gidiyordu çünkü. Kendisini boş kabrin beklediğini biliyordu, oraya daha önce de gitmiştim lakin bu defa çok farklı idi..

ALLAH'ım! Bana ne oluyor? Acayip hımırtılar duyar gibiyim. Kulağımın arkasında nefes sesimi ne? Evet evet yakından gelen sesler duydum gibi. Nedir bu acaba?

Arkama dönüp baksam mı? Hayır hayır bakamam, çünkü her yandan bana doğru bakan siyah siyah hayaletler:

– Kimdir bu gece saatinde burada ne işi var diyecekler gibi oldu, dönemedim..

Hayır! Bunlar muhakkak şeytan vesvesesidir, öyle bir şey yok dedim.. Hemen düşündüm yatsı namazını cemaatle kıldım ya.. ALLAHımın koruması altındayım, başka şeyler aldırmam dedim.

Artık boş kabirlerin yakınına ulaşmıştım.. İnanın ki hayatımda oradan daha karanlık hiç bir şey görmemiştim..

“Hangi cesaret beni buraya kadar getirdi? Şimdi ben nasıl bu kabre inip yatacağım? İçerisinde beni nelerin beklediğini biliyor muyum?” diye kendime sorular yöneltiyorum.

Sanki kalbim ağzıma gelecek gibi oldu, çok çarpıyordu.

Buraya kadar geldim, bu yetişir, döneyim artık, yeminim için üç gün oruç tutayım dedim.. Sonra da;

Buraya kadar gelmişken yeminimi yerine getireyim.. Biraz kenarında oturur, kendimi alıştırır, sonra inerim, dedim.

Bu daracık ve çok karanlık kabir nasıl olur da ya cennet bahçesi ve ya cehennem çukuru oluyor diye düşünüyordum.

- ALLAHım nedir bu soğuk hava, dünya çok mu soğudu yoksa vücudumda bir ürperme mi oluyor?

Ya bu ses nedir? Şiddetli fırtına sesi gibi?

Hayır! Hayır! Rüzgar değil.. Çünkü etrafta uçuşan bir şey görmüyorum Zerrecik toz bile uçuşmuyor anladım rüzgar değil yine bir şeytan vesvesesidir bu.

Eûzü billahi mineşşeytanirracim, dedim, boyun atkımı serip üzerine oturdum. Dizlerim titriyordu, göğsüme doğru dizlerimi dayayarak güç almaya çalıştım, düşünceye daldım.

Burası bir kabir çukuru, mutlaka her insan buna girecek, bundan kaçış yoktur.. Böyle olduğu halde neden bu kadar servet edinmeye mal toplamaya koşarız?

ALLAH’ım! İnsan olarak nice birbirimizle bozuştuk… nice gıybetler ettik… namazı terk edenler... şarkıyı türküyü Kur'ân-ı Kerime tercih edenler... Bilmezler mi ki her canlı ölümü tadacak ve bu kabire girecek, neden gaflete dalıyoruz? Halbuki Teala bizleri ne kadar da uyarıyor... Yine de duymazdan gelip her çeşit yasağı yapıyoruz diye düşünceye daldım...

Sonra da yüzümü kabristana doğru çevirdim, hafif bir sesle seslendim, yüksek sesle sormaya cesaretim yoktu, korktum, haydi birisi cevap verirse diye... yavaşça:

– Ey Kabirlerinde yatanlar ne oldu size?

Hani nerede gür sesleriniz? Nerede oğullarınız, kızlarınız? Mal mülk nerede?

Söyler misiniz sual soru nasıl geçti? Kabrin sıkıştırmasından göğüs kemiklerinin ufalanmasından haber verin..

Böceklerden, haşerelerden haber verin..

Hani dünyada iken damak tadını çok bilirdik, beğenmediğimiz yemekler olurdu ya… veya soğumuş diye iştahımız olmazdı ve ya böbürlenirdik yemekleri hazırlayanlara değil mi? Bazen da hatır bile kırardık…

İ'tina ile beslediğimiz bir vücudumuz vardı. İşte bu gün onu yemek için hazır bekliyorlar, böcekler haşereler daha nice bilmediğimiz varlıklar bizden gıda almayı bekliyorlar değil mi?

Artık çare yok, bu kabre inilecek dedim. ’a tevekkül ederek sağ ayağımı uzattım ve indim. Omuzumdaki örtüyü kabrin zeminine serdim, üzerine uzandım, başımı da yere koydum. Çok korkuyordum.

Düşündüm, şimdi bu topraklar üzerime çökmüş olsa ne yaparım?.. Yahut kabir beni sımsıkı tutsa ne yaparım? Sırt üstü yatmış olduğum halde gözlerimi de kapadım, kalbimin çarpması dinsin, vücudumun titremesi hafiflesin diye..

Daha ben diri iken, güçlü kuvvetli iken bu kadar zor olursa, güçsüz bir ölünün hali ne olacak? Tam kabrin (lahid) sapma yerine baktım o kadar karanlık ki böyle karanlık hiç görülmemiştir. Acayip bir durum hissettim, her yanı iyice kapalı olduğu halde lahidden öyle bir soğuk hava geliyor gibi oldu bana, donacak gibi oldum.. Yoksa korku üşütmesi mi bu hal? dedim.. Tabii ki çok korkulu bir yer.

İçerisine iyice bakmaktan o kadar korkuyordum ki hemen iki göz öfke ile bana bakıyor gibi geliyordu.. Yada bir mevtanın yanında imişim de o da gözlerini yukarıya dikmiş benden haberi bile yok gibi...

Artık bende lahid tarafına bakmaya cesaret kalmamıştı.. Halbuki boş olduğunu biliyorum. Yine de oraya bakmak cesaret istiyordu. Gözüm yine arada sırada oraya kayıyor, göz ucu ile bakıyorum.

Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin buyurduğu gibi:

“– Lailahe illallah. İnne lilmevti sekratun.

’tan başka ilah yoktur. Ölümün sekeratları vardır.

Ölüm anı geldiğinde halim ne olacak Rabbim derken bütün vücudumu titreme sardı.

Ben ruhumu teslim ederken ailemin telaşa kapılması, “Doktor getirin, okuyacak kim var?” diyerek çabalamasını görür gibi oldum.

Sonra ben ölünce arkadaşlarım beni tabut içerisinde getiriyorlar. “Lailahe illallah” diyerek arkadaşımın biri beni kabre indiriyor, başımı tutuyor, yavaş yavaş yere koyuyor, sonra da birden bire toprakları atmaya başlıyorlar.

Beni yalınız bırakıyorlar..

Sanki o anda omuzundan tutulup sarsılıyor:

– Ey İnsan! O kerim Rabbine karşı seni aldatan nedir? (İnfitar suresi; ayet 6)

Söyle bakalım, farz namazlarını terk ettin öyle mi? Halbu ki:

– Gök gürültüsü, O'na hamd ile tesbih eder. Melekler de O'nun korkusundan “subhanallah” derler (Ra’d suresi; ayet 13)

Ben bu hâle dayanamayarak:

– Rabbirciuuuuun… Rabbirciuuuuuun (Rabbim beni dünyaya döndür) diye haykırıyorum. O anda sanki sesim kabristanı sallıyor semavata ulaşıyor. Şu ayeti kerimeyi hatırladım:

– Nihayet o müşriklerin birine ölüm geldiği vakit "Ey Rabbim! Beni dünyaya döndür!

Tâ ki, o zayi ettiğim ömürde yararlı işler göreyim!" der.

Hayır! Bu sadece onun söylediği boş bir kelimedir. Önlerinde ise tâ diriltilecekleri güne kadar bir perde (berzah alemi) vardır. (Mu'minun suresi; ayet 99-100).

Sonra ağladım, ağladım, çokca ağladım. Sonra da “Elhamdulillahi Rabbil alemin, alemlerin Rabbine hamdolsun ki daha ölmedim, tevbe ümidim var, Estağfirullah El-Azim ve Etubu İleyh” dedim. Kırık gönülle kalktım, oturdum, yüce 'ımın huzurunda ne kadar güçsüz çaresiz bikes olduğumu bir daha anladım. Boyunmu eğdim, atkımı aldım, üzerindeki kabir tozlarını çırptım.

Rabbim ne yücesin, diyerek evimin yolunu tuttum.

***

Her kim Teâlâ’nın buyurduğu ayeti kerimeleri hafife alırsa pişman olacağı günü beklesin.

“Yâ siz zannettiniz mi ki, biz sizi boşuna yarattık da bize döndürülmeyeceksiniz?” (Mu'minun suresi; ayet 115)
Ekleme Tarihi: 09.10.2007 - 17:42
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: KaDiR GeCeMiZ MuBaReK oLsUn
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
351 Mesaj -

EUZÜ BİLLAHİ MİNE’Ş-ŞEYTANİ’R-RACÎM
BİSMİLLAHİ’R-RAHMANİ’R-RAHîM



Ey talihsizlerin sığınağı,
ey âcizlerin güç kaynağı,
ey dertlilerin tabibi
ey yolda kalmışların yol göstereni!
Ey çaresizler çaresi!
ve Ey her duada bulunana icabet eden ululuk tahtının Sultanı!
İçinde bulunduğumuz kadir gecesi hürmetine
bizleri affeyle ya Rabbi

Allahım
Sen bizleri kalbi ve ruhi hayata programlı,
maddi manevi bütün kirlerden uzak durmaya kararlı,
cismani ve bedeni isteklere karşı her zaman teyakkuzda Kin, nefret hırs hased bencillik ve şehvet gibi hastalıklarla mücadele azmiyle gerilmiş tevazu ve mahviyet abideleri eyle. Ya rabbi

Allahım
Sen bizleri dur-durak bilmeden sürekli koşan..
Hak'ka yürüyenlere yürümenin âdâbını öğreten
iç dünyası itibarıyla her zaman ocaklar gibi cayır cayır yanan
ve yanarken de asla gam izhar eylemeyen; eyleyip ağyârı âhına âgâh kılmayı düşünmeyen her zaman içten içe yanan
ve kendine sığınanların ruhlarına hararet üfleyen
kullarından eyle Ya rabbi

Allahım
İnsanî değerlerin hor görüldüğü,
dînî düşüncede kırılmaların yaşandığı,
her taraf, başı boşların gürültüleriyle inlediği günümüzde,
başka bir şey değil, Sen bizleri gönül insanları eyle ya Rabbi!
Kadir gecesi hürmetine gönül insanları eyle ya Rabbi!
Mübarek ramazan hürmetine gönül insanları eyle ya rabbi!

Efendimiz Hazreti Muhammed’e, aile efradına ve O’nun bütün arkadaşlarına salât u selam ederek bunları Senden dileniyoruz;
dualarımızı kabul buyur ya Rabbi!


Amin..ve’l-hamdü lillahi rabbi’l-alemin


Ekleme Tarihi: 09.10.2007 - 17:15
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: İyilik bir yürek işi! Gerçek bir iyilik örneği
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
İyilik bir yürek işi! Gerçek bir iyilik örneği
351 Mesaj -
İyilik bir yürek işi! Gerçek bir iyilik örneği

Epeydir dönüp dönüp iyilik üzerine yazıyorum. “Kötü insan” olmayışımızın bizi “iyi” kılmaya yetmeyeceğini anlatıyorum.

İyiliğin gösteriş ve güçle derinden uyumsuzluğunu vurguluyorum. Biliyorsunuz...

Geçenlerde de misafirperverlik üzerine yazdım.

Kaybolup giden misafir ağırlama, bir yabancıya kendi “ev”inde katlanma kültürü üzerine düşüncelerimi dile getirdim. Bunun gündelik hayatta barışın zemini olduğunu ve artık bu zeminin ayaklarımızın altından kaydığını söyledim, sürekli okurlarım hatırlayacaklardır. (5 Ekim.)

Şimdi önümde bir okur mektubu var; bir dost okurumun yazısı...

Zaman zaman Trabzon’da yerel gazetelerde yazıları çıkan Metin Kondel adlı okurum, “İyilik nasıl yapılır?” sorusunun cevabını aramış ki...

Yazdıklarını sizlerle paylaşmazsam, olmaz!

Bundan sonrası, biraz kısaltarak ve ufak değişikliklerle onun yazdıklarıdır.
***

Birçoğumuz en son kime iyilik yaptığımızı hatırlamaz olduk. Belki de bu erdemli davranışın çarkları böylesine hızlı dönen bir dünyada çok fazla alıcısı yok.

Ama daha da ilginci, bu eylemin giderek bir kötülük aracına dönüşmeye başladığıdır.

Yanlış okumadınız.

Kötülük için iyilik yapmak. Mümkün bu.

İyilik yaparken iki üç hamle sonra bu iyiliği bir hançer gibi kullanmayı hesaplayanlar olmadığını sanmayın sakın.

Peki, nasıl olur da bu kadar soylu bir davranış kalbimizdeki balans ayarının bozukluğu sonucu bir ihanet eylemine dönüşür?

Önce eskilere gidelim...

Bir akşam vakti Hz. İbrahim’in yaşadığı köyden geçen yaşlı bir yolcu, misafir olup geceyi geçirebileceği bir ev aradı. Hz. İbrahim’in kapısını çaldı ve kendisini misafir edip edemeyeceğini sordu.

Yolcu seksen yaşındaydı ve o yaşına kadar hiç iman belirtisi göstermeden yaşamıştı.

Hz. İbrahim ise kapısını çalan bu insanı Hak yoluna davet etmesinin peygamberliğinin gereği olduğunu düşünmekteydi.

“Bir şartım var” dedi adama.

“Senin Allah’a iman etmeni istiyorum. Kabul edersen misafirim olursun.”

Adam kızdı. Kabul etmedi ve akşamın son ışıkları altında köyün ufkuna doğru ilerledi.

Tam o sırada Hz. İbrahim’e ilahi uyarı geldi.

“Ey İbrahim, biz o insana ömür verdik, mal verdik, evlatlar verdik, rızk verdik. Bunun karşılığında ona şart koşmadık. Ama sen kulum, ona bir gecelik misafirlik için iman etmeyi şart koştun.”

Bu uyarıyla aklı başına gelen Hz. İbrahim hemen koşup adamı durdurdu ve evine çağırdı.

Adam “koştuğun şarttan neden vazgeçtin?” diye sordu.

Hz. İbrahim “Allah bana hiçbir karşılık istemeden ve senin iyiliğin için olsa bile şart koşmadan iyilik yapmamı emretti” karşılığını verdi.

Bunun üzerine “seksen yıl bihaber yaşadığım Allah’a şimdi iman ediyorum” dedi adam.

Şimdi bana, “iyi de hocam, bu eski bir mesel, zaman değişti, günümüze gelelim” diye çıkışabilirsiniz.

Peki! Olay geçen Ramazan’da İstanbul Bağcılar’da yaşandı.

Bir grup insan bir araya gelip fakirlere maddi yardım götürmeye koyuldu. Bir gün karşılarına çok muhtaç yaşlı biri çıktı. Ona düzenli olarak 200 TL ödemeye başladılar.

Aradan bir müddet geçmişti ki, yine böyle bir başka fakire raslayıp ihtiyaçlarını sordular, yardım önerdiler.

Adam reddetti: “Bana her ay birisi 100 TL ödüyor zaten.”

Bunun üzerine yardımsever dostlarımız “bizi bu zatla tanıştır da çabalarımızı birleştirelim” deyince, adam onları götürdü.

Karşılarına çıkan kişi, o her ay 200 TL ödedikleri yaşlı ve çok fakir adamdı.

Dostlarımız şaşırdılar ve oracığa çöküp ağladılar.


Evet, iyilik yürek işidir!..



Ve bildiğim bir şey varsa o da iyiliğin artık birçoğumuzun becerebileceği bir iş olmadığıdır.



Alıntı
Ekleme Tarihi: 09.10.2007 - 17:03
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: BİR GÜNÜN MUHASEBESİ
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
RE: BİR GÜNÜN MUHASEBESİ
351 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı cananberraramazan



Bugün vefât edebileceğini, kefenlenip kabre konulabileceğini, bütün âile efrâdının ve yârânının seni mezara teslîm edip geri döneceklerini, mezarda sâdece îman ve amelinle başbaşa kalabileceğini hiç düşündün mü? Bu hayat kitabında gâfilâne ve boş geçen anların için ne kadar âh, vâh ve eyvâh çekeceğini aklına getirdin mi? İbâdetlerini ve davranışlarını bu düşüncelerle istikâmetlendirip tevbe-i nasûhta bulundun mu?
***




Esselamü Aleyküm Yahu iyiki bir göz atalım dedik ablam mahvettin bizi yaa.Yok yok bugün bende bişey var neyi okusam çok etkileniyorum belim bükülür, dizlerimin feri kesilir gibi oluyo.Kararsiz En iyisi Ravdaya çok takılmamak(o zamanda olmuyo) çık işin içinden çıkabilirsen.
Neyse ablam ellerine emeğine sağlık Rabbim razı olsun inşallah.
Selam ve Dua ile..Kararsiz
Ekleme Tarihi: 09.10.2007 - 16:58
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Gül kızın hikayesi
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
RE: Gül kızın hikayesi
351 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı sedaa


Yıllar sonraydı, küçük bir çocuk heyecanla
annesiyle babasının yanına koştu,
güller arasında, sallanan sandalyede
oturan ihtiyar adamı göstererek bağırdı;
"Dedem gülüyor, dedem gülüyor baba !.."
Koşarak ihtiyarın yanına gittiler, gülerken hiç
görmedikleri yüzüne baktılar. Elinde bir gül olan
ihtiyar adamın yüzüne, gerçekten bir gülümseme
yayılmıştı; biten bir hasrete seviniyormuş gibi,
yıllardır görmediği birine kavuşuyormuş gibi mutlu
bir gülümseyişti bu. Fakat gözleri kapalıydı...

Alıntı



Esselamü Aleküm.Emeğinizesağlık kardeş lakin yapmayın böyle şeyler daa.Zaten Ramazan vesilesi ile kalbimiz iyice inceldi ve hassaslaştı,bak şimdi dayanamayıp elinizde kalacağım haberiniz olsun.
Ne mükemmel bir yazı Rabbim hala gözümü ayıramıyorum şu son satırlardan....Mükemmel
Ekleme Tarihi: 09.10.2007 - 16:52
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: EFENDIM
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
351 Mesaj -

Gönlümün Sultanı



Naz makamının Efendisi, gecelerimin lem’ası…
Biliyorum bu gece de beni yalnız bırakmadın…
Hissedebiliyorum varlığını, Sıcaklığını ve kokunu…
Duyuyorum;
Gecenin sessizliğinin bile duyulduğu bu zamanda
Damlaların tenimle konuştuğunu duyuyorum,
Onların dahi Sana, salât ve selamını duyuyorum…

Az önce Rabbimi ve Seni andım Ey Sevgili,
Boş hayallerim, günahlarım, acizliğim ve gafletimden dolayı
Rabbimin af, Senin şefaat kapını gözyaşımla çaldım…
Çünkü biliyorum ki;
Af ve şefaat fermanın mürekkebi gözyaşıdır.
Duası ağlamak ve sermayesi ümit olan bir ÜMMETİN olarak
Kapına geldim,
Yine diz çöktüm önünde, kerraten beyat ettim…

Ümmetin olarak dedim,
Dedim çünkü ümit ettim…
Senin tarafından sevilmek için,
Ümmetin olabilmek için Seni sevmek yetiyorsa
Seviyorum, elbette seviyorum, canımdan çok seviyorum
Ey Sevgili, En Sevgili, Gönlümün Sultanı…

Hem, hem nasıl sevmem ki;
Sen,
Sevginin kaynağı değil misin, ?
Rabbimin Habibi, Resulü Sensin…
Sen,
Mevlamın övdüğü değil misin,
Dürrü yekta, Hatibi enbiya Sensin..
Sen,
Sevginin kaynağı, varlığın sebeb-i vücudu değil misin,?
“Levlake levlak, lema halaktul eflak” sözünün muhatabı Sensin…
Sen,
Hz. İsa’nın müjdelediği, Hz. İbrahim’in muştuladığı değil misin?
18 bin âleme rahmet olarak gönderilen Sensin…
Nasıl sevmem Seni Ya Rasulallah…
Seviyorum, elbette seviyorum, canımdan çok seviyorum…

Bakiliğimiz oldun, faniliğimizin içinde
Yolum, Senin yolun olunca
Senden başka kime bel bağlayayım.
Nurum ve şefaatim Senden gelecekse
Seni bırakıp kime gideyim…
Allah (c.c) ‘ ın duası içinde Sen,
Senin duan içinde ben varken
Söyle, Seni bırakıp kimi seveyim…

Ey Sevgili;
Bak, salati fecr vakti yaklaşmakta…
Susma…
Ne olur susma, kalbime dokun, bu karanlık odamı nurunla şereflendir.
Ey Fahri Kâinat;
Kapına geldim diyorum, susuyorsun…
Şefaat dileniyorum, susuyorsun…
Kalkan ellerime dokun diyorum, susuyorsun…
Susma, ne olursun susma Sevgili…
Biliyorum , ellerim kirli, zihnim bulanık, nefsim hodbin..
Ama yine biliyorum ki
Sen, Sana uzanan ellerimi geri çevirmezsin
Çünkü Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammed Mustafa (sav) ‘sın,
Habibi kibriyasın…Hatemu’n Nebiyyinsin…

Sen değil miydin “ Yeryüzünde Allah-ü teala’nın seyyah melekleri vardır, ümmetimin selamını bana ulaştırırlar” buyuran.
Sana binler, Sana yüz binler, Sana milyonlar, Sana kâinatın zerratı adedince
Salât olsun ya Rasulallah,
Selam olsun ya Nebiyallah,
Salât ve Selam olsun ya Habiballah…
Ne olur cevapsız bırakma bu mücrimi
Biliyorum günahkârım ama Senin sevginin üzerine hiçbir sevgi tanımadım,
Senin kadar hiçbir sevgiliyi arzulamadım, hasret kalmadım…

Bak Rasul, bak şu damlalara…
İnan, inan senin için akıyor.
Rabbim biliyor ki; bir o kadar da içime damlıyor…
Bu damlalar hürmetine, Senin sevginin hürmetine şereflendirir misin beni,
Alır mısın selamımı…
Tıpkı, yıldızlarından olan Hubeyb (r.a) ‘ın Mekke’den Sana gönderdiği selamı
Medine’de ayağa kalkarak aldığın gibi benim selamımı da alır,
Ümmetinden sayar ve “Ve Aleykes Selam Hakan” der misin?
Ve şu gece gibi zifiri karanlık olan yüreğimi nurlandırır mısın?
İşte, işte bak karşı apartmandaki komşum Hayrullah amca…
Yine beni yalnız bırakmadı,
Her gece olduğu gibi aldı penceresi önündeki yerini.
Belli, o da bekliyor birisini,
O da bekliyor Sevgililer Sevgilisini…
14 asır geçti ama hala talaal bedrularla bekleniyorsun Ey sevgili…

Kimileri ümmeti Muhammed karanlıklar içinde diyor
Ben inanmıyorum, inanmıyorum Ya Rasulallah.
Madem ki Sen karanlığı boğan nurunla doğdun, karanlığın adı anılmaz
Sen karanlık gecelerimize sabahsın,
Kışta özlenen baharsın, Senli gönüllerde gece yaşanmaz
Karanlık Seni görmeyen gözlerde,
Kadrini bilmeyen gönüllerde olsa gerek…

Ey Nebi…
Bilmiyorum, Sana ahir zaman ümmetinin hangi halini şikayet edeyim!
Senin aşkınla yanmayan kalpleri mi?
Senin nurundan mahrum ruhları mı?
Seni görmeye layık olmayan gözleri mi?
Senin unutulduğun haneleri mi?
Neleri unuttuk şu fani hayat meşgalesi içinde bir bilsen,
Ne cürümler işledik utanmadan,
Bahaneler yaptık üstüne üstük havadan sudan…

Ya Rasul, kapında ümmet olamadık,
Gül değil diken dahi olamadık,
Toprak değil taş dahi olamadık
Belki rıza gösterdik kadere ama Sana layık ümmet olamadık…
Sen dünyaya geldiğin anda bile “ümmeti ümmeti” diye ağlarken
Biz Sana kısık sesle bile olsa selam gönderemedik,
Seni savunamadık, anlatamadık…
Buna rağmen biliyorum ki Sen bizi unutmazsın..
Sahi unutmazsın değil mi Sevgili…
Ne olur affet bizi…

Efendim, artık elim kalemi tutamaz, gözüm kâğıdı göremez oldu yaşlardan,
Yüreğim ağrıyor artık, yüreğim sızlıyor…
Gücüm takatim kalmadı artık, yardım et…
Ey şefkat yağmuru, ey mü’minlerin umudu!
Şefkat kanatlarınla kucakla beni,
Sen sil gözyaşlarımı,
Bırakma beni ve bırakmama izin verme Seni…

Ve Rabbime sesleniyorum;
Ey ahdinde vefalı, ey vefasında kuvvetli, ey kuvvetinde yüce, ey yüceliğinde yakın, ey yakınlığında latif, ey lütfunda şerif, ey şerefinde aziz, ey izzetinde azim, ey azametinde mecid, ve ey yüceliğinde hamid olan Rabbim…
Kalbim Sana emanet, biliyorsun beni ve biliyorsun bendeki Seni…
Ulaştır selamımı ve sevgimi…
Esselatu vesselamu aleyke ya Resulallah,
Esselatu vesselamu aleyke ya Habiballah,
Esselatu vesselamu aleyke ya Seyyidel evveline vel ahirin
Ve selamun alel murselin ve alihim velhamdulillahi Rabbil âlemin…


“GuL” kokusu doldu odama…


Ekleme Tarihi: 03.10.2007 - 23:18
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: EFENDIM
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
351 Mesaj -
Yetim kızın basını oksayan mübarek el,
Ben de yetim bır kızım ne olur bana da gel!
Yetim kizi kendine evlat sayan Muhammed,
Ben de yetim bir kizim beni alip kabul et!

Gül sevgin yeter bana ey sevgili resulüm,



Öyle muhtacim sana ne verirsen kabulüm!
Ya Resulallah kimsesizlerin sahibi senmissin...
Öyle demisti dedem.
Bugün sokakta cocuklar sek sek oynarken yine aralrina almadilar beni ittiler.
Cok üzüldüm agladim
Dedemle babanem teselli etti
ya resulallah uyurken de oyuncagima sarilip yatiyorum
Bazen teselli ediyor ama cogu zaman aglyiorum,
Benimde annem olsa bana masal okur ninni söler uyuturdu,
Benim annem de babamda sen ol ya resulallah!
Benim basimi da sen oksa, beni de sen sev!
Biliyorum geliyorsun basimi okusuosun üstümü ürtüosun,
Cünkü bazi geceler kalktigim da biri üzerimi örtüyor,

Benim annemde babam da sensin ya Resulallah!
Sensin ya Resulallah! Sensin ya Resulallah! Sensin ya Resulallah

!
Ekleme Tarihi: 02.10.2007 - 21:56
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Fatıma Annemizin Çeyizini Biliyor musunuz..?
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
351 Mesaj -
Kusura bakmayınız uzun zamandır olmadığım için takip etmemmümkün olmadı.
Sizi tekrar aynı konuyu okumaya sevkettiisem hakkınızı helal edin.
Dua ile

Ekleme Tarihi: 01.10.2007 - 21:22
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Fatıma Annemizin Çeyizini Biliyor musunuz..?
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
Fatıma Annemizin Çeyizini Biliyor musunuz..?
351 Mesaj -
Hazreti Ebû Bekir Efendimiz, yanına Bilâl ve Selmân’ı da alarak doğruca Medine çarşısına çıktı.
Hazret-i Ali’yle nikahı kıyılmış olan Fâtıma validemizin çeyiz eşyasını alacak, birlikte İmam-ı Ali’nin evine bırakacaklardı.
Cennet hanımlarının baş tacı olan Fâtıma validemizin ömrü boyunca kullanacağı ev eşyası da, bundan ibaret olacaktı.
Bu çeyiz eşyasının parasını, müstakbel eşi Hz. Ali vermişti. Bunun İslam’daki adı mehirdi.
Bakalım Hz. Ali’nin verdiği (dört yüz dirhemlik) mehirle, Resûlullah’ın muazzez kerimesi Fâtıma validemize nasıl bir Çeyiz eşyası alınacak; cennet hanımlarının baş tacı, günümüzdeki hanımlara örnek olan saâdethanesini nasıl bir çeyiz eşyasıyla süsleyecektir?
Neden sonra İmam-ı Ali’nin evinin kapısına bir deve yükü olarak getirilen çeyiz (doğru adıyla cihaz) eşyası indirilmeye başlandı.
Ashabın her biri, bir hizmetin içindeydiler. Bu mutlu günün sevinç ve huzuru, her birinin mütebessim yüzlerinden okunuyordu.
Dilerseniz, Hazret-i Ebû Bekir’in seçip, Bilâl-i Habeşî ile Selmân-ı Farisî’nin yardım ederek getirdikleriçeyiz eşyasına bir göz atalım. Bunlar nelerdi?
1- Üzerinde namaz kılınacak güzel bir seccade.
2- Üç adet üzerine oturulacak minder.
3- İçi hurma kabuğu lifleriyle doldurulmuş yastık.
4- Buğday öğütecek el değirmeni ile, su tulumu, su testisi, su bardağı,
5- Değirmende öğütülmüş buğdayın kepeğini ayırmaya yarayacak, yeni geliştirilmiş bir elek...
6- Elle örülmüş bir battaniye, havlu, üzeri yünlü deri, pösteki.
7- Sedir, yani divan.
8- Kadife yorgan...
9- Geliştirilmiş deriden ma’mul, yere serilecek sofra...

Fâtıma validemizin bu cihaz eşyası, Hazret-i Ali’nin evine indirilip içeri alınırken, durumu seyreden Allah’ın Resûlü, bunu onların çok göreceklerini, fazla bulacaklarını düşünmüş, ellerini kaldırıp, pırıl pırıl gözyaşı dökerek şöyle dua etmişti:
“- Yâ Rab! Senin sevmediğin israftan çekinen bu insanlara, bu eşyayı hayırlı eyle!”
İşte cennet hanımlarının seyyidesi olduğu hadislerle sabit olan Fâtıma validemizin cihazı bu idi.
O, bunlarla mutlu oldu. Bu eşyalarla ömrünü tamamladı. Bunlarla huzur bulup rahat etti.
Günümüzde nice ana-babalar, nice kız ve gençler vardır ki, çeyiz için karşı tarafı kasıp kavurur, soyup soğana çevirir; huzuru, saadeti birtakım mobilyada, koltukta, ev eşyasında ve sandık içinde ararlar. Halbuki, bunların hiçbiri huzurun tek şartı, esas unsuru olamazlar. Saadet birtakım odun parçası, çaput yükü ile vücut bulmaz.
Evlilikte, huzurun ilk şartı, ana unsuru, fikirde birlik, değer ölçülerinde ortaklık, hayat anlayışında müşterekliktedir. Dinî ölçülere, İslamî kaidelere olan bağlılıktadır. Çevrenin kötü telkinine boyun eğmeyecek şahsiyete sahip olmaktadır. Bu şuura mâlik olan taraflar, bu iman ve iz’an birliğine sahip bulunan akraba ve karı-kocalar, ayaklarını yorganlarına göre uzatırlar, ne iyiden iyiye temel ihtiyaçlarını iptal ederler, ne de işi çığırından çıkartıp da karşı tarafı yıkmaya yönelir, ihtiyaç dışı isteklerde ısrar ederler. Belki, zararlı arzularını durdurur, fuzuli isteklerini terk eder, gönüllerdeki birliği, sevgi ve muhabbeti en büyük çeyiz olarak görürler
_________________

Ekleme Tarihi: 01.10.2007 - 14:58
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: HAYALLERDE DE OLSA BİTME....
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
RE: HAYALLERDE DE OLSA BİTME....
351 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı akinzen


Bugün yine aşk bana uğradı,
Her yanımı sana buladı......

İçimde sen olunca,
Ne ben eski ben,
Ne dünya eski dünya oldu....


İçimdeki senin sırlarını keşfederken,
Yandığım Çöllerin sıcağı,
Üşüdüğüm Kutupların soğuğu oldu.....

Yaşadığım yaşamın ise,
Bir yanı hayaller oldu.......

Hayallerdede olsa gitme,
HAYALLERDEDE OLSA BİTME.....





Abicim yüreğinize sağlık yine herzaman ki gibi mükemmeldi.
Selam ve dua ile
Ekleme Tarihi: 01.10.2007 - 13:50
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Yanmak Vakti (Gerçekten sarsıcı ve yakıcı bir hikâye...)
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
351 Mesaj -
Evet bende daha önce okumuştum ama yinede tekrar tekrar okunacak bir kıssa.
Yüreğine sağlık Canan abla bu arada geçde olsa Ramazan_ı Şerifleriniz Mübarek olsun.
Selam ve Dua ile.

Ekleme Tarihi: 01.10.2007 - 13:38
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: SiTeYe GiReRKeN SeLaM VeRMeK iSTeYeNLeR BuRaYa...!!!...
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
351 Mesaj -
Uzun bir ardan sonra kavuşturan ve buluşturan Rabbime hamdolsun.
selamların en güzeli ile

ESSELAMÜALEYKÜM VERAHMETÜLAAH


Ekleme Tarihi: 01.10.2007 - 13:30
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Lord of Ramadan
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
351 Mesaj -
Estağfirullah abim ne demek beğendiğinize sevindim.Nice güzel paylaşımlarda buluşmak dileği ile.

HAYIRLI RAMAZANLAR


Ekleme Tarihi: 13.09.2007 - 20:55
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Lord of Ramadan
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
Themenicon    Lord of Ramadan
351 Mesaj -
http://www.youtube.com/watch?v=D_5DEchv4Uo
Ekleme Tarihi: 13.09.2007 - 16:38
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Masaüstü Paylaşımı
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  
351 Mesaj -

Ekleme Tarihi: 12.09.2007 - 22:51
züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (17): (1) 2 3 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 891 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
meleknur58 (71), fatih4194 (45), F.U (43), güngör (51), mematii (41), ravza81 (43), turgay gnl (63), mgs 41 (55), ilknurakan07 (44), islamicboy (40), eminefendi (51), mirac6363 (45), adempece (52), AKKUS61 (50), binerve (41), ahirzaman (57), akay-350 (46), nuraymelek95 (29), AydinG (39), batuhan_ (47), markad (50), simales (39), bülent21 (43), mucahide33 (39), polat0000 (59), gülkokuþl.. (41), minik (43), Baykara (38), mecide_sümeyye (35), mustafakumbar (53), gringo (51), vefalidost (50), saidmirza (55), yaramaz (41), vuslateli (37), pascal (37)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.59451 saniyede açıldı