ivermektine kamagra ivermectine generique kaletra budesonide voltaren votum plus votum vytorin wellbutrin sr xatral xeloda xenical xylocaine yasmin yasminelle yaz zanaflex zantac zantic zebeta zeffix zenegra zentel zestoretic zestril zetia ziac ziagen zilutrol zinacef zinat zithromax dispersible zithromax zocor zofran zoloft zorotop zovirax zurcal zyloprim zyprexa zyrtec zyvox zyvoxid
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

11 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Ekleyen Mesaj
Konu: YENİ MÜSLÜMAN OLAN POP SANATÇILARI
yusuf2023 su an offline yusuf2023  
34 Mesaj -
:(


Bu mesaj 1 kez ve en son yusuf2023 tarafından 15.02.2006 - 22:34 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 13.02.2006 - 22:35
yusuf2023 üyenin diğer mesajları yusuf2023`in Profili yusuf2023 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon NERELİYİZ ARKADAŞLAR
yusuf2023 su an offline yusuf2023  
34 Mesaj -
Nerede doğduysanız oralısınız...
Ekleme Tarihi: 13.02.2006 - 22:22
yusuf2023 üyenin diğer mesajları yusuf2023`in Profili yusuf2023 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: YENİ MÜSLÜMAN OLAN POP SANATÇILARI
yusuf2023 su an offline yusuf2023  
ölüm var
34 Mesaj -
:(


Bu mesaj 1 kez ve en son yusuf2023 tarafından 15.02.2006 - 22:35 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 13.02.2006 - 22:13
yusuf2023 üyenin diğer mesajları yusuf2023`in Profili yusuf2023 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: GIDELIM BU ULKEDEN ANNE
yusuf2023 su an offline yusuf2023  
34 Mesaj -
Peygamberimiz ebu cehile kahr-ı perişan olsun demiş mi? bilmiyorum ama bence en güzel iAllah ıslah etsin demek
Ekleme Tarihi: 13.02.2006 - 22:08
yusuf2023 üyenin diğer mesajları yusuf2023`in Profili yusuf2023 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Bilgisayar başında ölenlerde var... (ilginc ve ibretlik
yusuf2023 su an offline yusuf2023  
"ölüm" kardaşa
34 Mesaj -
Bu gidişle sende bilgisayar başında Allah korusun.... iki gündür nr zaman açsam şu bilgisayarı online görünüyorsun. Kendine dikkat et de gözlerin bozulmasın (hala bozulmamışsa?).
Ekleme Tarihi: 13.02.2006 - 21:45
yusuf2023 üyenin diğer mesajları yusuf2023`in Profili yusuf2023 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: www.herkul.org
yusuf2023 su an offline yusuf2023  
www.herkul.org
34 Mesaj -
Bu siteyi mutlaka görmelisiniz.
Ekleme Tarihi: 12.02.2006 - 21:04
yusuf2023 üyenin diğer mesajları yusuf2023`in Profili yusuf2023 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: AĞLAMAK İSTİYORUM
yusuf2023 su an offline yusuf2023  
AĞLAMAK ve GÜLMEK
34 Mesaj -
Ağlamak; müteessir ruhların ferahlama gayreti ve vicdanda yanan ateşi gözyaşlarıyla söndürme hamlesidir. Ne var ki, insanların çoğu ağlanacak yerde güler, gülecek yerde de ağlarlar...

Ruh tutuşunca vicdan kavrulmaya başlar ve işte o zaman insan da ağlar. Bu esnada gözyaşları imdada yetişir ve ruhun ateşini söndürür. Bence çeşm ile çeşme arasındaki münasebet de buradan gelir...
Ekleme Tarihi: 12.02.2006 - 17:46
yusuf2023 üyenin diğer mesajları yusuf2023`in Profili yusuf2023 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: AĞLAMAK İSTİYORUM
yusuf2023 su an offline yusuf2023  
GÖZYAŞLARI
34 Mesaj -
GÖZYAŞLARI

Hakk Rahmeti'nin insan gözünde damla damla olmasıdır gözyaşları.

Dilin, duygunun ve gönlün el ele, yüz yüze birleştiği, iç içe girdi ânın çiçekleşmesi üzerinde jâledir gözyaşları...

Cennet hûrilerinin kulaklarındaki küpeler, göz damlalarının yanında toprak kadar aşağı ve değersiz kalır!..

Heybet, korku, saygı ve sevgi gibi insanı duygulandıran, gönül tasını yakan ve kâlbden sefil arzuları sıyırıp atan, ulvî hislerin çepeçevre ruhu sardığı ânın şehâdet kanıdır gözyaşları...

Bulut bulut yükselip, Hakk Rahmeti'nin eteklerine dudak gezdiren, bu fanî âlemin bekâya mazhar pırlantalarıdır gözyaşları...

Bu tuzak ülkesinde, böylesine pervaz edişlerle arşiyeler yapıp, nazlı nazlı lâhut âleminin kapısını çalmak başka hangi fâniye müyesser olmuştur?..

Eserinde esrarını izlemek; buldukça aramaya istek kazanmak ve Yunus diliyle "Deryada mâhî ile, Sahrada âhû ile" O'nu yâd etmek, inlemek... Her yerde O'nun haberini sormak ve sonra çözülen her düğüm karşısında buzlar gibi erimek... Sel olup çağlamak, başını taştan taşa vurup ağlamak... Tıpkı Yunus gibi, Celâleddin-i Rumî gibi, devrin "Büyük dertlisi" gibi yanmak, kavrulmak... Hangi saadet bundan daha tatlı, hangi haz bundan daha içten olabilir?

Annenin ağlaması içten içedir; riyâsız, âri ve durudur. Onun her iniltisinde binlerce ney feryadı gizlidir. Yavru da ağlar. Hem de dünyaya gelir gelmez... İyi güne ereceğine, saadet göreceğine, yahut başına geleceklere, ihmâl edilişine belki de atalarının günahına ve çevresinin körlüğüne...

Ak alınlı, ak duvaklı geline, ananın en kıymetli hediyesi ayrılık gözyaşlarıdır. İnce gelin, hayatının sonuna kadar, o saflardan saf, inci danesi gözyaşlarını unutamaz. Onları unuttuğu gün, anayı da unutur, atayı da...

Bir düşünün, gözü dolu bulut ana, üzerimize ağlamasa, nice olur hâlimiz? Ya o da denizler gibi cimri olsaydı; güneş vurmadan incelmese, buharlaşmasa ve yukarı uçmasaydı. Ya o, öyle mi? Yaz demez, kış demez, bahar demez, güz demez daima ağlar...

Nebîsinin diliyle Hakk; millet haysiyetini, memleket namusunu görüp gözeten göze denk tutar ağlayan gözü. Zaten "Ağlamayan gözden sana sığınırım" dememiş miydi?.. Tıpkı şeytanın hilelerinden, hasis duyguların ezip geçmesinden Allah'a sığındığı gibi...

Ermişin nazarında gözyaşları, Cennet pınarlarından daha değerlidir. Zira o damlalar, "tamuyu" söndürecek bir iksir sayılır Rahmeti Sonsuz'un katında...

Hakk'ın sâfî Nebîsi Âdem (as) saadet kâsesini gözyaşları ile doldurup içmedi mi?..

Dertli Nebî, tûfan Peygamberi (as) o katrelerle âlemi sele vermedi mi? Yaradılış esrarına ilk dokunan Mevlâ'nın Halîl'i "Hasbî, Hasbî" diyerek gözyaşlarıyla ateşi "berd ü selâm"1 etmedi mi?

O incelerden ince, Hakk esrarının merkezleştiği, Faraklit müjdecisi Ruhullah'ın hâli hep ağlamak değil miydi?

Mâsum Resûl Dâvud (as)'ın ağlamalı feryadı değil miydi ki, insan derûnunda lâhûtî âhenk ve sızlanışın adı olan Zebur'u tilâvet ederken, en ince gönül telleri üzerinde yüzlerce mızrabın âhı duyulurdu.

Ve, son durakta, en doğru yolun başında, büyük muammanın Keşşâfı, yaradılışın özü aziz Ruh, kördüğümü çözer gibi bu esrarı gözyaşlarıyla çözmedi mi? Tâ ana kucağında bin niyaz ile "Ümmetim, Ümmetim..." dediği andan, ba'sü badelmevt'e ve ötesine kadar hep aynı şey için inlemedi mi?

Şâir İkbal, bir yüksek toplulukta, ruhların huzurunda, Nebîler Sultanı'na "En muteber hediye" deyip, bir bardak şehid kanı takdim etmişti. Ben gökler ötesi o âlî meclise çağrılsaydım, günahıma ağlamış kimselerin gözyaşlarını alır götürürdüm.

"Ağla ey gözlerim, gülmezem ayruk,
Dost iline varup, gelmezem ayruk."

Kavuşmak için ağlamak ve kavuşmuş olmaktan ötürü ağlamak...

Bu ağlayış, bir yetimin, bir ümitsizin ağlayışı da değil.. Bu ağlayış tam bilemeden, öze eremeden veya visâlin neş'esinden, huzurun heybetinden doğup gelen bir ağlayıştır. Sonunda rahmetin tebessümü olduğu için de, tatlıdır. Ve yine bu ağlayış, bulup bildiğini buldurma ve bildirme yolunda olduğu için de hüsransızdır.

"Sular gibi çağlasan, Eyyûb gibi ağlasan,
Ciğergâhı dağlasan ahvalini sormaz mı?"

Anadolu insanı bu ma'nâda ağladı. Kurduğu umranların çamurunu hep böyle gözyaşlarıyla yoğurdu.

Gözyaşları ruh inceliğinin şâhitleridir. İnce insan, yüzünü gözyaşları ile yıkayan insandır. İçi sızlamayanlar, kirpiği ıslanmayanlar kem talih hoyratlardır. Bu incelik bir havâr^ı inceliği de değildir. Şecaat ve cesaret arz edeceği yerde, o birden bire tunçlaşır, demirleşir; aşılmaz ve bükülmez hâle gelir. İşte o en büyük devlet adamı Ömer, Peygamber hâlesinde en büyük devlet adamı... Şiddeti, öfkesi ve nefretiyle beraber, bir kâlbi kırığın yanında, bir "yerdeki yüz" karşısında çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlar ve etrafını da ağlatırdı.

O manzumede daha niceleri vardır ki, haykırışı arslanın ödünü koparmış, ormanı velveleye vermiş; harp meydanlarında bir haykırışla bin hânümânı harap etmiştir. Fakat, Hakk'ın huzurunda, muhasebe ânında öylesine incelerden ince bir hâl almıştır ki, ancak Cennet hûrîleri o kadar incelikten haberdar olabilirdi.

Uzun senelerden beri ne kadar hasretiz gözyaşlarına!.. Onu, bu memleketin taşına, toprağına, evine, mâbedine sormalı. Sormalı şu dağlara, taşlara ve üzerinde uçuşan kuşlara... Ve bütün bir mâziye sormalı, bağrına kaç damla gözyaşı düştüğünü. Sonra mâbedlerdeki sütunlara, geniş kubbelere ve çevredeki cidarlara da sormalı, ne zamandan beri hıçkırığa hasret olduklarını. Seccadelere de sormalı, kaç defa gözyaşlarıyla ıslandıklarını. Bu kadar içten uzaklaşılan, bu kadar gönüle yad kalınan ikinci bir devir gösterilebilir mi?..

Timdi sizler, ey bütün bir tarih boyunca ağlamayı unutmuşlar! Gamsızlar, dertsizler ve ağlanacak hâllerine gülenler! Gelin; şu çıkmazın başında durup asırlık gamsızlığımıza bir son vererek beraber ağlıyalım! Cehaletimize ağlayalım! Kaybettiğimiz şeylerden habersizliğimize ağlayalım! Kusurdan bir heykel hâline gelmiş mahiyetimize, duygularımızın dumura uğrayışına ve hoyratlaşan gönlümüze ağlayalım! Bu vaziyette öleceğimize, öldüğümüz gibi dirileceğimize, tasmalı ve prangalı büyük imtihanda, en büyük merasimde fevc fevc geçecek olan mâzinin şanlıları arasında yer bulamayacağımıza ağlayalım! Daldan kopan bir meyve gibi, yalnız düşüşümüze, ayaklar altında ezilişimize, rahmetten cüdâ kalışımıza ağlayalım!..

Yukarılara doğru güvercinler gibi kanat çırpalım ve çok yükseklerde öyle bir "Âh!" edelim ki, ünümüz, gözyaşlarından meydana gelen bulutları harekete getirsin. Sonra ateşimizi söndürecek o damlalar, yağmurlar gibi başımızdan aşağıya insin ve ateşimizi söndürsün. Kin ve nefret ateşini. Bütün dünya ve ukbâ ateşini...

Allah'ım! Sen'den diliyor ve dileniyoruz: Gözlerimize yaş ver ve bizi ağlat! Merhamet etmen için. Sen'den uzak kalış hasretini duyamayışımıza ağlat! Gönlün şâk şâk oluşuna, ağyar ateşine yanışına, öyle ağlat ki, sîneler kebâp olsun… Ondan bir bir feryat çıksın, meleği ve feleği velveleye versin.

Beni de ağlat; gece kadar karanlık ruhuma şefkat et de ağlat! Ağlamalarıma dahi ağlamam lâzım geldiği için ağlat! Bükülmüş şu kaddime, solgun ve ölgün rengime, burulmuş boynuma ve kırık kâlbime merhamet et de ağlat! Şu en sâkin anda, sızlanışlara cevap verdiğin dakikalarda, kapkara gönlümle değil, Sen'den başkasına secde etmeyen başımla sana dönüyor, titreyen dudaklarımla ağlatmanı diliyorum.

Heyhât ki "merhamet, merhamet" diyeceğim an, bir hâil gibi günahlarım karşıma dikiliyor ve içimde yığın yığın burkuntu meydana getiriyor. Allah'ım! Benim uzaklığım itibariyle değil, Sen’in yakınlığın hürmetine kâlbime rikkat ver ve öyle ağlat ki, kendimi kaybedeyim, yolunda ar ve haysiyetten geçeyim, tâ "Bu delidir" desinler..

"Gidip boynumda zincir ile Ravza-ı Pâk'a, o denlü ağlayam ben ki, görenler hep beni dîvâne sansın" Ola ki, düşen damlalardan bir tanesi aşkına düşmüş olur; işte o, benim için ummanlara bedeldir. Şehid kanı kadar aziz gözyaşları içinde nefesim kesilirken varlık sırrını bana duyur. Şu kararsız gönlümü doyur. Hicabımdan yüzümü saklamaya çalışayım. Habibi'ne görünmek istemeyeyim. Pişdarım ve âli rehberimden kaçayım. Sonra bir âli dîvân kurulsun. Ben zülüfleri dağınık, hıçkırıkları gırtlağında düğümlenmiş, yüzü karaların uğramadığı o dîvâna çağrılayım "Lâ tüâhiznâ" kalkanıyla huzura varayım. Kirlerime göz yumup "bu da bizdendi" desinler; dilenciye bir mülk bağışlasınlar. Çöl yolcusunu sevindirip bir bulut ve bir meltemle imdadıma yetişsinler. Sevincimden orada yığılıp kalayım. Gözyaşlarım içinde boğulayım!..
:(
Ekleme Tarihi: 12.02.2006 - 17:44
yusuf2023 üyenin diğer mesajları yusuf2023`in Profili yusuf2023 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon HIRİSTİYANLARIN GAZETESİNDEN PEYGAMBER EFENDİMİZE HAKARET!..
yusuf2023 su an offline yusuf2023  
Diyalog boşuna mı?
34 Mesaj -
HÜSEYİN GÜLERCE
Diyalog boşuna mı?

Danimarka merkezli karikatür provokasyonu, uluslararası bir krize yol açtı. Bu kriz, on yıldan beri hızlanan medeniyetler (kültürler ya da dinler) arası diyalog çabaları için ne ifade ediyor? Hıristiyan ve Müslüman dünya arasında tırmanan güven krizine bakarak “diyalog boşuna mı?” diye düşünmek mi gerekiyor?


Tam tersine bütün bu olanlar, din müntesipleri, farklı kültür ve inanç sahipleri arasındaki diyaloğun önemini bir daha vurguluyor. Nitekim Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu ve AB Ortak Dış Politika ve Savunma Yüksek Temsilcisi Javier Solana’nın birlikte hazırladıkları çağrıda, “diyaloğun çok acil biçimde yenilenmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır” deniliyor.

Karikatür krizi, hem diyalog için alınması gereken yolun ne kadar zor ve zahmetli olduğunu, hem de bu konuda acele etmemiz gerektiğini ortaya koydu. Özellikle de “gönüllüler hareketi” diye ortaya çıkan ve dünyanın dört bir tarafındaki eğitim kurumları, kültür ve diyalog merkezleri ile kendimizi ve değerlerimizi bütün insanlığa anlatma gayretlerinin katiyen gevşememesi zarureti anlaşılmış oldu. Gidilen yerlerin, evrensel değerlerde buluşma ve sulh adaları oluşturma adına iyice tahkim edilmesi, hızla yeni sulh adaları hazırlanması meğer sanıldığından da önemliymiş. Meğer “medeniyetler çatışması” arzu edenlerin bir bildiği varmış. Her iki tarafta da kitleler meğer hazırlanan oyunlara ne kadar çabuk geliyormuş. Meğer hazırlanan oyunun, her iki tarafta da suflörleri aynı olan aktörleri varmış.

Bu oyunu ancak, diyalogda samimi olanlar acele ederlerse bozabilirler. Biz insanımız adına 90 ülkede 500 okulumuz var diye seviniyorduk. Şimdi keşke diyoruz sayıları hem de daha fazla ülkede 2.000 tane olsaydı.

Geçtiğimiz 23 Aralık’ta muhterem Fethullah Gülen’in bir ikindi sohbetini dinlemiştim. Acelecilik mevzuunda konuşuyordu. “Hizmetlerin, yapılan işlerin aculiyete (aceleciliğe) tahammülü yok” diyordu. “Bazen birkaç neslin ömrünü alır bu mesele” diyordu. “Yeni bir insanlığın oluşması hemen olacak bir iş değil, yaptığınız şey iman kazandırma, hakikat eri haline getirme, adanmış insan haline getirme. Yani kalbe müteallik şeylerle uğraşıyorsunuz. Siz öyle bir şeye talipsiniz ki, bu meselenin aculiyete tahammülü yoktur.” diyordu. Sonra da şu önemli hususun altını çiziyordu:

“Neticeyi elde etmede değil, vazifeyi yapmada aculiyet lazım. Size düşen vazife, Allah’ı anlatmak. O’nun adını yüceltmek, Allah’ın rızasını aramaktır. Allah buna bakar. İnsanların yüzde 80’inin imana gelmesi sonuçtur. Senin benim işimiz değil o. Vazifede acele edilmelidir. Diyalog mevzuu da öyle. Dünya ile daha çabuk münasebete geçmek lazım. Çok hızlı davranılmalı. Daha önce diyaloğu kendi hedefleri için kullananlar vardı, yine varlar. Ancak şimdi samimi diyalog taraftarları da var. Okullar açılması ve diyalog mevzularında aheste davranmak, ağırdan almak vefasızlık olur. Sizleri tanıyınca seviyorlar. ‘Daha önce neredeydiniz, neden geç geldiniz?’ diyorlar. ‘Sizlerle daha önce tanışsaydık şimdi babam da Allah’ı, Hz. Muhammed’i, Kur’an’ı biliyor olacaktı’ diye gözyaşı dökenler var. Gâvur demek kolay, vazifeyi yapmak zor...” Bu sözlerden bir buçuk ay sonra yaşadıklarımız, diyaloğun ve bu mevzuda acele edilmesi gerektiğinin önemini herkese en açık biçimde anlatmış bulunuyor.

Diyaloğu istismar edenlere, insanlığın önündeki bu tek çıkış yolunu provokasyonlarla, tertiplerle dinamitlemek isteyenlere aldırmayalım. Sayın Gülen ne güzel ifade ediyor: “Başkalarını rencide etmeme hassasiyetiniz, sizin de rencide olmanızı önler.” Batı’nın bir kısım temsilcileri, kendi koydukları değerlere arkasını çevirse de biz kendimize yakışanı yaparak yolumuza devam edelim.
Ekleme Tarihi: 12.02.2006 - 15:29
yusuf2023 üyenin diğer mesajları yusuf2023`in Profili yusuf2023 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon HIRİSTİYANLARIN GAZETESİNDEN PEYGAMBER EFENDİMİZE HAKARET!..
yusuf2023 su an offline yusuf2023  
Karikatür edepsizliği ve üslûbumuz -1
34 Mesaj -
M. FETHULLAH GÜLEN
Karikatür edepsizliği ve üslûbumuz -1 (*)

Soru: Tarihin değişik devrelerinde farklı vasıtalarla yapıldığı gibi günümüzde de medya yoluyla Peygamber Efendimiz (aleyhissalatü vesselam)’a ve dinimizin esaslarına hakaret ediliyor ve bunun adına da “düşünce özgürlüğü” deniyor. Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar da değişik şekillerde tepkilerini ortaya koyuyorlar. Bu hâdiseleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Tepkilerin haklılık çerçevesinde kalması ve müspet netice verebilmesi için nelere dikkat edilmelidir?


Bir küçük başlangıçla bazı ülkelerde bunu yapanlar, -zannediyorum- bizde olduğu gibi radikal bir kesim. Bunlar, aşırı, müfrit, başka düşüncelere karşı saygısız, mutaassıp insanlar. Bu tip insanlar Danimarka’da da, Fransa’da da, Almanya’da da vardır. Bunlardan bazıları din kaynaklıdır. Daha doğrusu bu aşırılıklarını, dinî telakki ve kültürlerine bağlarlar. Bazılarında ırkî mülahazalara, bazılarında ise sadece İslam düşmanlığına bağlıdır ve İslam düşmanlığı çerçevesinde cereyan eder ve bir cephe oluşur. Bu, Türkiye’de de vardır.

Burada istidradî bir şey söyleyeyim: Elbette Danimarka’ya, Fransa’ya ve başka bir ülkede olursa onlara iyi veya kötü diyeceğim şey olur. Fakat onlar kalkıp bize, “Allah aşkına! Sizin gazetelerinizde Kur’an-ı Kerim’e çöl kanunu denmedi mi? O’na da Arap’ın Peygamberi denmedi mi? Teaddüd-ü zevcâtına dokunulmadı mı? Ahlak adına, evrensel insanî değerler adına mesajına karşı çıkılmadı mı? Ve O’ndan kurtulmayı bir yönüyle insanî bir kurtuluş saymadınız mı?” deseler zannediyorum bunlara karşı diyeceğimiz hiçbir şey olmaz. Bir de meselenin bu yönü var. Ve hâlâ kenarından, köşesinden O’na saygısızlıklar yapılıyor. O’nun izine, âsârına karşı hürmetsizlik irtikap ediliyor. Ve çokları da bunlara sükût edip geçiyor. Çokları da bu saldırıları, çağımız adına bir şey yapmış gibi göstermeye çalışıyorlar. Bu, istidradî bir meseleydi.

Düpedüz saygısızlık...

Taassup her ülkede olur ve şimdiye kadar da çok olmuştur. Hususiyle Batı, demokrasi, cumhuriyet filan deriz de belki idarelerde, demokrasi, cumhuriyet, insan haklarına ve vicdan hürriyetine karşı saygı olmuştur. Böyle kabul edenler vardır da fakat damarlarında dünden bugüne tevarüs edegeldikleri bir taassup da vardır. Bu toplumların böyle olduklarını hesaba katarak münasebetlerinizi ona göre sürdürmeniz lazım. Bunları böyle kabul edeceksiniz. Kabul edip de hakaretlerine, tezyiflerine, tahkirlerine sükût mu edeceksiniz? Hayır o, ayrı bir mesele. Onu medenice cevaplayacaksınız. Meseleyi, diplomatik yollarla halletmeye çalışacaksınız. Belki Gandi’nin bir dönemde İngiltere’ye karşı yaptığı gibi yapacaksınız. Mallarına boykot yapacak, onların yerine başka milletlerin mallarını alacaksınız.

Zannediyorum Avrupa’daki Müslüman ve Türk nüfusunun çoğalması karşısındaki rahatsızlık farklı şekillerde hastalık gibi nüksetti bugüne kadar. Şimdi de böyle nüksediyor. İdarede veya basın yayında olan insanlar da bu başıboş çoğunluğun hissiyatına mümâşât yapıyorlar. Yani onların hoşuna gidiyor. Bizde bazı kimselerin, okuyucu veya seyircinin hoşuna gitsin diye televizyonlarda, gazetelerde, mecmualarda bu türlü şeylerden bahsettiği gibi orada da böyle oluyor. Belli ki onlar da tabanın hissiyatına mümâşât yapıyorlar. Bakıyorsunuz bir politika ortaya koyuyor, sonra da ondan vazgeçiyorlar. Çünkü taban onu istemiyor. Onlar da seçilmek istiyorlar. Taban o halleriyle onları seçmeyeceğinden onlar da o hissiyata mümâşât ediyorlar.

Siz sadece hoşgörü, diyalog, konumlara saygı diyen insanlarla karşılaşıyorsunuz, aldanıyorsunuz. Zannediyorsunuz ki hepsi öyle. Oysaki hepsi öyle değil. Pek çoğu mutaassıp, çok müsamahasız. Hatta onlara da böyle belki öfkeyle bakıyorlar. Nereden çıktı bu hoşgörü? Onlar da hoşlanmıyorlar bu türlü şeylerden. İşte o zavallı karikatürcü o hissiyata mümâşât yaptı. O hissiyatın isteğine göre orada büyük bir hata yaptı. Onların kullandıkları bu argümanları, bu yolu siz katiyen kullanamazsınız. Çünkü ona dinî kültürünüz mani. Onlar, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e saygısızca davranınca sadece saygısızlık yapmış olurlar. Fakat siz o saygısızlığın onda birini yapsanız, mesela diyelim ki Hıristiyan âleminin önemli bir kutsalı olan Hz. Meryem’e bir şey derseniz dinden çıkarsınız. Hz. Mesih’e bir şey derseniz dinden çıkarsınız. Aslî İncil’e bir şey derseniz dinden çıkarsınız. Mukabele-i bi’l-misil mümkün değil sizin için. O silahları hiçbir zaman kullanamayacaksınız. Onlar, sizin Efendiniz’e, Efendiler Efendisi’ne bir şey dedikleri zaman, siz kalksanız başka bir dünya için, Hz. Süleyman’a, Hz. Davud’a veya Hz. Musa’ya bir şey derseniz kâfir olursunuz.

Ve dinimizin evrenselliği buradan anlaşılıyor. İslam, -İbrahim Hakkı Hazretleri’nin üslubuyla- biri Adem, biri İdris, Nuh, Hud ile Salih, hem İbrahim, İshak, İsmail zebihullah dahi Yakup ile Şuayb, Zekeriya ile İsa, Musa ve diğer peygamberleri kabul ediyor. Bunların hepsi sizin için -bir yönüyle- müteal ve Allah’a en yakın olan varlıklardır. Bunlara yakın olmak, bunlara saygı duymak, Allah’a saygı duymak demektir. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’de mesele nasıl ifade ediliyor? Efendimiz’i seviyorsanız Allah’ı seviyorsunuz. Ve biz dualarımızda, “Allah’ım! Bize Zat’ını sevdir. Bizi Zat’ına yaklaştır ve sevdiklerine yaklaştır” diyoruz. Onlar, Allah’ın sevdikleri insanlar. Doğrudan doğruya Zat’ın tecellisi.. lâakal sıfat-ı sübhaniyenin tecellisi ile özel mahiyette, hususi donanımlı insanüstü varlıklar olarak gönderilmişlerdir. Bu, sizin için bir iman meselesidir. Onlardan uzaklaşınca, imandan uzaklaşmış olursunuz. Onlara bir şey deyince, imandan uzak kalırsınız. Dolayısıyla kültürünüz onların yaptığı o saygısızlığa, o terbiyesizliğe aynıyla karşılık vermeye müsaade etmiyor.

Öyle ise başka şekilde o meseleyi savmaya bakacaksınız. Onun adı düpedüz saygısızlıktır. Enbiya-ı izam’a itâle-i lisanda bulunma (dil uzatma) ve bir buçuk milyar insanın saygı duyduğu bir zata karşı saygısızca davranma.. o bir buçuk milyarın dışında da dünyada şahsi faziletiyle, meziyetiyle, iffetiyle, ismetiyle, fetanetiyle O’nu değişik zaviyelerden ele alıp tahlil eden, büyük gören -İşârâtü’l-İ’caz’da da kaydedildiği üzere- Bismark, Karlayl, Karel, Goethe gibi dünyada müstesna, mümtaz, herkesin böyle takdir ettiği bir zat hakkında nâseza, nâbecâ, yakışıksız sözler sarf etme çok alçakçadır. Bunlarda ölçü, kıstas, saygı ve terbiye hissi yok. Bu düpedüz bir küstahlık. Fakat o alanda sizin yapacağınız küstahlığın en küçüğü sizi dininizden eder, Allah’tan uzaklaştırır.

Müslümanların varlığını hazmedemiyorlar

Burada yine antrparantez bir şey ifade etmek lazım. O dine canımız kurban olsun ki, bizi hiçbir dinden etmiyor, içimizde her dine karşı saygı uyarıyor. Öyle bir din ki, bizi herkesle bütünleştiriyor, kapılarımızı herkese açmamızı emrediyor ve biz de herkese sadrımızı, sinemizi açıyoruz. Onlar, diş gösterip salya attıkları zaman bile biz nezahetimizden, nezaketimizden fedakârlıkta bulunmuyoruz. “Hayır bu, dişin sıkılıp sabredilmesi gerekli olan bir husustur. Bu mevzuda mukabele-i bi’l-misil (yapılanın aynıyla karşılık verme) kâfir olma demektir. Bir insan küfrü göze almadan onlara mukabelede bulunamaz” diyoruz. İşte bizim böyle zor bir durumumuz var.

Bir diğer husus da şu: Bazıları Müslümanların orada daha evvel başkalarının yaptıkları gibi şuurluca bir varlık göstermelerini hazmedemiyor. Temelde İslam’a karşı bir tavırları var. Bir de onlarda görülmeyen bir kast sistemi var, kendilerini âlî görüyorlar. Ayrıca bunların arkasında tahrike gelen insanlar var. Bunlar, merkebin üzerinde bir Piyer Martin’le ayaklanan, ordular teşkil eden toplumlardır. Her zaman kitle ruh haleti ile harekete geçebilecek saf yığınlardır. Dolayısıyla çok rahat tahrik edilebilir. Bir de, orada, yenilerde şuurluca oluşan İslami toplumdan rahatsızlar. Onlar, ona entegrasyon deseler de fakat bekledikleri o değildi. Çünkü ilk planda Avrupa’ya ister Mağrip ülkelerinden isterse Türkiye’den giden insanlar, işçi olarak gitmişlerdi. -Onların nazarında- bu cahil, aptal ve üçüncü sınıf insanlar nasıl olsa asimile olacak, bu nesil olmasa bile arkasından gelenler asimile olacaklardı. Çünkü bunlar cahildi. Onları da biz rahatlıkla kendimize benzetiriz diye düşünüyorlardı.

Fakat arzu ettikleri gibi olmadı. Onlar kendi aralarında orada organize oldular, iş sahibi oldular, güçlendiler, Avrupa toplumu haline geldiler. Düşünün ki Kıta Avrupası’nda 15-20 milyon Müslüman var. Türkler de bunların içinde. Diğer Avrupa kıtalarını da kattığımız zaman 30 milyona yakın Müslüman var. Bu, kocaman Avrupa’daki herhangi bir ülkeden çok büyük demektir. Bu nüfus onları korkutuyor. Bir de bazı Müslümanlar, şuurluca, ciddi, nüfusa prim veriyorlar. Bazı yerlerde Rumların ve Yahudilerin yaptıkları gibi bir çocuğunuz olduğu zaman şu prim, iki tane olursa şu prim, beş tane olursa şu, on tane bile olabilir. Onun mükâfatı daha büyük. Ellerinden gelse on çocuk doğuranı, sorgusuz, sualsiz, kabirsiz, mizansız, sıratsız cennete koyacağız diyebilirler. Şayet bazı Müslümanlar bu mülahazaya uyanmışlarsa, bu orada ciddi endişe uyarır. Sosyal coğrafya değişiyor demektir. Farklılaşıyor, yani orada farklı renkler oluşuyor. Siz her ne kadar o kültür içinde yetişseniz bile, yine kendi kültürünüzden bir kısım izlerle orada mevcudiyetinizi devam ettiriyorsunuz. Onlar entegrasyon diyorlar da öyle değil. Esas bekledikleri şey asimilasyon. Tamamen orada eriyip gidecek ve onlardan bir toplum haline geleceksiniz. Onların değerlerini kabul edeceksiniz.

Yakın tarihte çirkin bir şey daha ortaya atıldı. Bunlar, rastlantı değildir. Vicdan testi diye bir şey var. Değer denir mi onlara? Yoksa bu, değerlerden mahrumiyet midir? Bir değer yoksunluğu mudur, nedir? Şöyle sorular soruluyor: Bohemlik mevzuunda tepkiniz ne olur? Bağışlayın Don Juan gibi bir adam. Siz buna nasıl bakarsınız? Ve daha çirkini var. Sodom Godom halkının tavrı gibi. Siz bunu nasıl karşılarsınız? Açık müstehcenliği nasıl karşılarsınız? Falanı nasıl karşılarsınız, filanı nasıl karşılarsınız? Bâtılı tasvir, safi zihinleri idlal eder. Ben de uzak duruyorum ondan. Şimdi bunlar çirkin şeylerdir. Ben kendi değerler manzumeme saygılı hareket ediyorum. Ve benim için hayat çerçevesidir o ve ben onun içinde yaşıyorum. Sen bununla beni test edeceksin ve adına “vicdan testi” diyeceksin. Bunların hepsi olumsuz, bağışlayın hayvanî şeyler, hayvaniyet ve cismaniyete ait şeyler.. Ben kalb ve ruh hayatı arıyorum ve ona sıçramak istiyorum. Sen beni bohemliğe çağırıyorsun, cismaniyete çağırıyorsun. Test ediyorsun. Sen bu imtihandan geçersen şayet Avrupa toplumu içinde yaşama hakkını elde ediyorsun. Yoksa Türkiye’de bazı kimselerin fişlendiği gibi orada da aynen fişleneceksiniz. Siz tepkili insanlarsınız. Sizin bir yönüyle kendi kültürünüzle bağlı hassasiyetiniz, sinir sisteminiz değil, hassasiyetiniz.. bunlar felç edilecek. Siz hiçbir şeye tepki vermeyeceksiniz. Sinir sistemi ölmüş bir insan gibi iğne sokacaklar, çuvaldız sokacaklar, tepki vermeyeceksiniz. Böyle olmanızı istiyorlar. (*) Fethullah Gülen'in http://www.herkul.org 'daki konuşmasından derlenmiştir.
Ekleme Tarihi: 12.02.2006 - 15:26
yusuf2023 üyenin diğer mesajları yusuf2023`in Profili yusuf2023 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: hükümeti hükümetü şikayet etmek istermisiniz!!!
yusuf2023 su an offline yusuf2023  
Themenicon    Neyi şikayet edelim
34 Mesaj -
Sizce hükümetin neyinişikayet edelim. Zaten şikayet etmek dışında ne yapıyorua ki?
Ekleme Tarihi: 11.02.2006 - 15:03
yusuf2023 üyenin diğer mesajları yusuf2023`in Profili yusuf2023 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 622 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
***Murat*** (48), behlul (50), hatice57 (44), GaZZe (60), erveysel (61), Abdulkadir22 (31), samyeli13 (47), candeniz (24), balacan (54), abdulkadir (31), babam veben (55), askbumu (43), sahra_yagmur (37), halit42 (39), Babacan52 (56), gurbetcigenc (33), Fikret1972 (52), NuR_EFSAN (39), jopp777 (47), pempe1987 (37), Nur baçesi (28), seyhzadem (36), Mustafa Alptug (41), gunes_akca (35), KanKaZ (36), hsusal (72), olimp_ (45), ufkumuzvar (42), gakkosfatih (42), HIKKI (51), Selale1 (49), Yasin Tural (36), nebitdag (45)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.50881 saniyede açıldı