ivermectin lopinavir ritonavir fluvoxamine generique colchicine generique colchicine cardura carsol cartia xt cartia casodex caverta ceclor cd ceclor ceftin cefurim celebrex celestoderm v celestone celexa cellcept cellidrine cephoral ceporex cerina cerzine cet eco cetallerg cetrine chibroxol chlorazin chlorochin chloromycetin cialis black cialis daily cialis oral jelly cialis professional cialis soft cialis strips cialis sublingual cialis super active cialis super force cialis cibacen ciloxan cimexillin cip eco
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

1 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Ekleyen Mesaj
Konu: Kadınların örtünmesi
bahar61 su an offline bahar61  
Kalpte iffet örtüsü yoksa, zahiren örtülenler sadece yanıltmaya yarar
1 Mesaj
Selamlar kaedeşlerim.
Yazı oldukça dikkatimi çekti. Ben özellikle İslamda örtünme konusunda çok kitap ve yazı okudum.Başörtüsünü savunanlarında dinde yeri yok diyenlerimde sayısız yazısını okudum.
İlkönce başlık altındaki yazının bölümleri altına bazı sorular yazıp bu konuya katılmak istedim. Sonra bunun çok zor olacağını düşünerek bir internet yazarı tanıdığımdam elime geçen ilginç bir yazışma üzerinde sizlerin görüşlerini öğrenmeyi tercih ettim.
Umarım kimseyi kızdırmam. Maksadım benimde kafamda oluşan bir çok soru işaretini belki biraz aydınlatabilmek.
Bu yazışma adını ve mail adresini xxx lediğim kişi ile Hayrettin Karaman arasında geçmiş ama yazının sahibi aslında bu yazıyı yalnızca Hayrettin Karamana göndermemiş. Hayrettin Karamandan gelen cevap yazı üzerinede yine karşılık verip tüm yazının ilkini göndersiklerine tekrar göndermiş.
Ben başımı beş yıl önce geçirdiğim bir rahatsızlık nedeniyle mecburen açtım.Bunda bir hikmet var diyede başın örtülmesi olayının gerçeğini araştırmaya adeta gömüldüm.Bugün ise başörtüsünün bir emir değil yalnızca bir tercih olabileceği inancındayım.
Sanırım kendimide kısaca anlatmış oldum.
Makul düşünce yazacak kardeşlerime şimdiden teşekkür ediyorum.
Yazının içinde siyasette var onuda belirteyim. O nedenle biraz sabırla bakmak gerekiyor.Kusura bakmayın.Nede olsa iki yazışmayı ihtiva ediyor.

Tüm güzellikler ve iyilikler sizinle olsun

gül gül gül gül gül gül

Merhabalar, Sn. Hayrettin Karaman, değerli yazılı ve görsel medya mensuplarımız ve sivil kuruluşlarımızın değerli mensupları,

Bu yazım Sn, Hayrettin Karaman'a bir cevabi yazı niteliğindedir. Paylaşıma ve eleştiriye ana yazımda olduğu gibi açıktır.
Yazımın hemen altında Sayın Hayrettin Karaman'ın benim mevzu yazıma vermiş olduğu cevabi yazı var. Ben ayrımsız bana gelen yazıları cevap geldiğindede yazdığım tüm değerli basın ve sivil kuruluş üyelerimizle paylaşıyorum. O nedenle bu yazımın cevabınıda aynı şekilde ana yazımı alan tüm alıcılara göndermiş olacağım. Böylece açık ve adaletli bir tartışma ortamı yani gizlisi saklısı bölünmüşü olmayan bir bilgi ortamı olmuş olacak diye düşünüyorum.

Sayın Hayrettin Karaman'a yazıma cevap verme zahmetinde bulunduğu için teşekkür ediyorum. Herkesin inancına saygılı olmak denen Allah'ında emri olan erdem ise benim hem yaşamımda hemde satırlarımda zaten gereğince mevcut. Bu kavram olmazsa imanda olmaz zaten. Ne buyuruyor alemlerin Rabbi. "Eğri ve doğru birbirinden kesin çizgilerle ayrılmıştır. O halde mücadele etmeyiniz.

Benim bu yazıları yazma nedenimde zaten inancın menfaat siyaset ve mevki uğruna hemde Kuran'da asla olmayan bir hükümle sonuna kadar acımasızca kullanılmasının milletimiz içinde yaptığı ayrım, tahribat ve bizi ulusça götürdüğü faciayı anlatmak, anlatabilmek.

Sanırım Hayrettin bey benim yazımı okuyup anlamak yerine, "Bu bizden değildir" o halde bir şekilde onu yermek hatta aşağılamak yolunu tercih etmek gerekir diye düşünmüş. Bu zihniyetin çok daha koyusu ülkenin üzerine çöreklenmek için zaman ve fırsatını kolluyor aslında.
Ben beklerdim ki benim bu kadar emek sarfedip sırf Allah rızası için ve ülkemin tüm insanlarını ayrımsız sevip yazdığım satırlara olumlu ve mantıklı eleştiriler getirilebilsin. Tabi şayet varsa ve ben bunlara yine kendi akıl, bilgi ve hissiyatımca cevap vermeye çalışayım.

Hayrettin bey söylermisiniz, benim akıl mantıkla donatılı ve tamamen Kuran ve yaşamsal gerçeklerle birleştirilmiş bu yazımın hangi bölümüne uyuyor bu sizin eleştiri diye bana yönelttiğiniz satırlar ?
Benim yazılarım ancak akıl ve gönül sahiplerinin sahipleneceği ve kabulleneceği yazılardır. Mevlana'nın sözleri misali "Anlattıklarınız karşınızdakinin anladığı kadardır"
Mevlan'nın bu anlamlı sözüde aslında bir anlamda şu ayetlerin bir yansımasıdır.
"Allah istemezse siz isteyemezsiniz."
"Kim Allah'ın saptırdığını/azdırdığını doğru yola iletebilir."
"O öyle bir kitaptır ki ona ancak özü temiz olanlar ulaşabilir"
"Kuranı anlamak derece derecedir. Onu her insan tümüyle anlayamaz."

Bu ayetlerin hükmü ışığında ise benim yaptığım yalnızca Allah rızası için milletimin çok zor bu yaşam sürecinde bilgi paylaşımında bulunmak için, bilgi edinmede çok önemli yeri olan medya ve sivil kuruluşlara fikir ve düşüncelerimi aktarmış olmamdır. Toz zerresi kadar katkım olsa kar sayar Allah'a şükrederim.

İslam coğrafyasını asırlardır mahveden ve bugünkü tabloya taşıyanlar alim kılıklı kara cahiller ve zalim sürüleridir. Şüphesiz insanlar Allahın uyardığı gibi "koyun sürüleri gibi" davranmasalar, Allah bu din yaftalı zalimleri amaçlarına ulaştırmazdı.

Sizinde ( Sn,Hayrettin Karaman'ın) içinde bulunduğunuz anlayışlar İslam coğrafyasında çok daha ağır versiyonları olan din kabullerinin şu sorularım ışığında bana izahını yapabilirmisiniz ?
**Neden tüm İslam coğrafyası haçlı kuşatması altında inim inim inliyor ?
**Neden gelişmiş ülkeler arasında bir tek İslam ülkesi dahi yok ?
**Neden İslam coğrafysında kan şiddet savaş huzursuzluk durmak dinmek bilmiyor ?

Bu haller Kuran'ı aslından saptıran İslam coğrafyasının milletlerine Allah'ın ağır ve kahırlı gazablarından ve imtihanlarından başka ne olarak yorumlanabilir ?
Oysa Allah doğru yolda olan fert ve milletlere huzur, barış ve başarı vaadediyor.

İslam coğrafyasının başarısı biz nerede yanlışlar yapıyoruz diye kendini sorgulaması ve Kuran'ın aslına dönüşününe bağlıdır. Yoksa bu gazablar ve ağır kahırlar silsilesinin kesilmesi asla mümkün değildir. Velevki Allahın Türk milletine kurtuluş savaşında tanıdığı gibi tekrar bir bela silsilesi sonrası imkanları tanıması hali oluşmuş olsun. Ki bu hal bile değeri bilinmediği için Atatürkten yetmiş sene sonra tekrar ağır ve kahırlı bir bedeller sürecini getirmek üzeredir.

Kuran'ın farklı farklı yorumlanmasını ise fırkalarla ilgili ayetleri şöyle bir incelerseniz nedenlerini hemen bulursunuz. Tabi bu ayetlerin ışığında Efendimizin "Ümmetim benden sonra yetmişüç fırkaya ayrılır, bir teki hariç mütebakisi cehennemliktir." hadisinide birlikte iyi etüd etmeniz gerekiyor.

Hamlık ve tassupla ilgili ithamlarınıza gelince gelince, sizin bu sözleriniz karşılığında ne yazdığımı çok iyi bilmekle beraber yazımı şöyle bir daha gözden geçirdim. İstemeden bir yerde sürçü lisan olmuşmudur diye. Fakat sizi haklı kılacak bir tek kelime dahi bulamadım.
Şayet hak olanı birilerinin nefsine uymasada cesaretle ve edep erkan dahilinde söylemek hamlık ve tassup olarak yorumlanıyorsa, işte bu durum asıl faciayı oluşturan noktalardan biridir diye düşünmek gerekir.
Yinede söz konusu yazımda ibret olsun diye hamlık ve ttassup denen kavramları sorgulamak istiyorum. Tabi sizinde katılımınızla. Yani ben yazımın tümünü tekrar vererek içinden onun ana hatlarını (kalın siyah yazıyla belirginleştirererek) vereceğim sorgulamak için. Lütfen sizde yazımın neresinde hamlık ve ttassup varsa onu tespit edip bana yazınız. Tabidir ki gerçek hamlık ve taasubun ne olduğunuda ben bu yazılarımda apaçık ortaya koymuş bulunuyorum. Bunuda hatırlatmam gerekiyor. Sayın Hayrettin Karaman'ın malum sözleri bu anlamda birazda yavuz hırsızlık kokmuyormu ?

İsterseniz yazımı tekrar okuyabilirsiniz bu daha anlamlı olur.

Söz konusu yazımdan hamlıklarımı, taasubumu (burcu burcu hak kokan satırlarımı) belirtiyorum lütfen tekrar bir göz gezdiriveriniz. Aslında yazının tamamını kalın siyah tonda vermek gerekirdi pek ince karakterli bölümde kalmadı çünkü, ama neyse. Tercih sizlerin.

Ve bir noktayı daha tekrar belirtmek istiyorum. Bugüne kadar sizlere yazmış olduğum tüm yazılarıma şöyle bir bakarsanız ne yapmaya çlıştığımda apaçık ortadadır.Bu yazımında yine gerçek ve acı nedeni TÜRBAN TÜRBAN diye ülkemi din adına bölenlerin elinde (etnik bölücülerde azdırılmış olarak) tekrar bir kurtuluş savaşına doğru sürüklenmesidir.

Yoksa bu din sömürüsü ve bu çarpık din anlayışını devlet yönetimi olarak gerçekleştirmek yolunda ülkemin değerleri babalar gibi satılmasa, Cumhuriyet yok edilmek istenmese, darbe korkusundan kurtulmak için haçlıya sırt dayanıp her türlü taviz verilmese ve ülkem içerden ve dışardan tam anlamıyla kuşatılmış olmasa benim bu örtü meselesinin adını dahi etmem söz konusu olmazdı, olamaz. Tıpkı yolunda mücadele verdiğim gerçek Hak dostlarının da olmadığı gibi.

Saygılarımla,

.....................


--- 25/10/08 Cts tarihinde Hayrettin Karaman <hkaraman@yenisafak.com.tr> şöyle yazıyor:

Kimden: Hayrettin Karaman <hkaraman@yenisafak.com.tr>
Konu: YNT: LAİK DEMOKRATİK CUMHURİYET'İDE İSLAM'I ANLADIĞINIZ GİBİ ANLAMIŞSANIZ VAH VAH, EYVAH (1)
Kime: xxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Tarihi: 25 Ekim 2008 Cumartesi, 12:24

Siz başörtüsünün Kur'an'da ve İslam'da bir vecibe olarak bulunduğuna inanmıyor veya farklı yorum yapıyor olabilirsiniz. Size yıllarca Arapça ve İslam okutacak kadar bilgi sahibi olan başkaları da farklı yorumlar ve inanırlar. Size düşen farklı anlayış ve inanışlara saygı göstermek, kimseye hakaret etmemektir. Yazınız hiç bir şeyi haletmeyecek hamlıklar ve taassuplarla dolu.


**************************************************************

Merhabalar, değerli yazılı ve görsel medya mensuplarımız ve sivil kuruluşlarımızın değerli mensupları,

-- Lütfen bu yazımı biraz vaktinizi ayırıp tümüyle okuyunuz. Çünkü bu yazımda dini yanlış anlamanın milletleri nasıl mahvedebileceğininin, mahvettiğinin ibretle gösterildiği can alıcı tespitler var.

-- Ateş ve su doğru ve bilinçli kullanıldığında aslında birer nimettir ve yaşamın vazgeçilmezleridir. Fakat bilinçsiz kullanıldıklarında feci şekilde yanma veya boğulmalara sebep olmasıda kaçınılmaz olabilir.
İşte dinde bir anlamda böyledir. O bilinçli ve aslına sadık olarak anlaşılır ve yaşama katılırsa bunu yapan fert ve milletleri ihya eder. Tersi yapıldığında ise acılar kanlı çatışmalar ve her anlamda geri kalışla cezalandırılmak söz konudur.

-- Bugün İslam coğrafyası özellikle batının yani haçlı dünyasının ortaçağda silkinip kilisenin hurafe batağından ve zulmünden kurtulup ilme fenne sarılmalarından sonra batının tam tersine din adına hurafe ve yalanların içine tam anlamıyla gömülmenin ağır ve kahırlı faturalarını ödemektedir.

-- Aslında ülkemin bunca acil sıkıntısı, derdi varken TÜRBAN gibi senelerdir ülkemi olmayan bir din hükmüyle perişan eden hezeyanla ilgili bir tek satır bile yazmak istemezdim.
Fakat Anayasa Mahkemesi başkanımız Sayın Haşim Kılıç başta olmak üzere AKP yetkilileri, yandaş medyanın DİNCİ kesimi, demokrasi ve özgürlük havarisi çağdaş kararmış aydınlarımız v.s Anayasa mahkemesinin gerekçeli kararının açıklanmasından sonra öyle cevherler döktürmeye başladılar ki din hakkında ilim sahibi hemde yüksek derecede ilim ve bilgi sahibi bir vatandaş olarak bu konuda birşeyler yazmak ve bazı yanlışları aydınlatacak açıklamalarda bulunmak artık şart oldu diyerek bu satırları yazıyorum.
Tevazu yaşamımın en önemli değerlerinden biri olmakla birlikte kendimi bu şekilde methediyor gibi davranmamı lütfen mazur görünüz. Çünkü bu yazıların sahibini ancak yine bu yazılarla değerlendirmek ve ona inanmak yada inanmamak durumundasınız.


BAŞÖRTÜLEŞTİRİLMEK İSTENEN ÖRTÜLER..

-- Bu konu üzerindeki tartışmalar, anlaşmazlıkların tarihi yeni değil. İslam tarihi boyunca bugünkü gibi olmasada, bu konuda anlaşmazlık süregelmiştir. Baskın çıkansa kadını görünmez hale getirmek isteyenlerin zihniyetleri olmuştur.

-- Bu anlaşmazlıkda en büyük rolü aslında Allah tarafından başörtüsü değilde her anlamda örtüler için kulanılan HUMUR kelimesinin yorumu almıştır. Arapların tarih boyunca başörtüsü için kullandığı isimler MİKNA ve NASİF tir. Yani HUMUR değildir. HUMUR'un başörtüsü anlamına gelmesi için , kelimenin ayette HUMURURRES olarak geçmesi gerekirdi ki bu durumda dahi hüküm yine göğüslerin örtülmesi olurdu, saçın, başın, boynun değil.

Peki ne olmuşturda HUMUR (örtüler) kelimesi, MİKNA VE NASİF (başörtüsü) anlamına gelecek şekilde bir anlam kayması oluşturulmuştur.
Uydurma hadislerle izlenilen yol, yani Efendimizin kadınların saçlarının ve baş ve boyun bölgesinin örtülmesini istediği, buna işaret eden hadisler olduğu iddiaları ise, Efendimize iftiradan başka hiç bir anlamı olmayan ağır yalanlardır. Allah'ın Resul'ünün, Kuran'a onun anlamından başka bir tek söz ilave etmesi yada isnat etmesi söz konusu bile olamaz. Bunu iddia etmek anlamına gelen sapkın yollara başvuranların sonu kesinlikle mahvolmaktır.

Burdaki sorun Efendimizin ayetin hayata geçirilmesi esnasında yaptırdığı, onayladığı uygulamadan çıkarılan yanlış anlamadır.

-- Allah'ın Resul'ü her türlü örtü için kullanılabilecek HUMUR kelimesini çok geniş anlamda değerlendirmiş, (mecburen arap örfünü göz önünde bulundurarak) yapılabilecek en mantıklı uygulamayla ayetteki emri/hükmü ve bunun pratikte uygulanmasında en yardımcı olabilecek, en kolay olacak yolu seçerek zaten bütün arap kadınlarının başında bulunan örtüyü (MİKNA ve NASİF)i kullandırmıştır.

Bu şekilde genel bir uygulama ve bütün milletlerin bunu bu şekilde uygulaması gerekir diyede bir sözü yoktur ve olamaz. Bu olduğu vakit, Allah'ın Resulü Rabbi'ne ayette yanlış ifade ettin bende onu düzelttim gibi bir (haşa) şirke düşmüş olur. Buda asla olacak iş değildir.

Burda en önemli nokta kesinlikle emir olan hükümün yerine getirilmesidir.

Peki bu durumda hata nerde ?
Burda hata Efendimizin arap kavmine göre uygulattığı pratik giyimin daha sonraları yine araplarca (dahada katılaştırılarak ve azdırılarak) dinselleştirilerek ve ayetinde anlamı bu şekilde kaydırılarak, İslamın genel hükmü haline getirilmesine çalışmak olmuştur.
Yani arap örfü (Kuran iradesi dışında, Efendimizin uygulaması kullanılarak) din haline getirilmeye çalışılmıştır.
Buda Efendimizden sonra başlayan ve bugüne kadar gelen içinden çıkılmaz çarpık tabloları ortaya çıkarmıştır.

-- Önemli olan hükümdür. Yani kadınların hangi örtü ile olursa olsun, göğüslerini erkekleri taciz edecek görünümden çıkarmış olmalarıdır.
Ayette HUMUR kelimesinin irade edilmiş olması bize şu hükmü açıkça anlatıyor. Kadınların hem göğüs açıkları, hemde, sutyenin olmadığı o zamanda kadınların göğüslerinin uçları belli olması nedeniyle ve yürürlerken göğüslerin sallanmasından dolayı mevcut hal erkekleri tahrik edici bir durum arzetmekteydi.
Allah'ın iradesi bu nedenle milletlerin kendi tercihlerine bırakılmak anlamına gelen HUMUR kelimesi ile hükme bağlanıyor.
Allah'ın Resulü'nün yaptığıda tebliğin merkezi olan ortamda uygulamada ilk burada olacağından araplar için arap örfüne göre düşünüp en pratik yoldan ayetin hükmünün yerine getirilmesini sağlamak olmuştur. Bütün müslümanlar bizim yaptığımızı yapmalıdır, bu Allah'ın emridir gibi sapkın bir şeyi istemeside asla söz konusu değildir.
Ayette istenende bellidir, Allah'ın Resul'ünün kendi milletine uygulamada neyi tavsiye ettiğide ve bu tavsiyenin şekil ve biçim olarak başka milletleri bağlamayacağıda.
Her millet kendine nasıl kolay geliyorsa Allah'ın emri olan hükmü (kadınların göğüslerinin örtülmesi) yerine getirecektir.

-- Allah'ın Resul'ü pratikte yardımcı olurken var olan örtüyü yani tüm arap kadınlarının hem gelenek hemde iklim gereği kullandıkları örtüyü yani yakaları oldukça uzun olan ve buna müsait olan başörtüsünü kullanmış ona bir nizam getirtmiş ve ayet hükmüne uyum sağlamıştır. Örfe ayrıca hiç bir ilave yapmamış yaptırmamıştır.
Ve şüphesiz arap kadınının var olan başörtüsü olmasa göğüslerin örtülmesi bir başörtü değil her türlü seçenek değerlendirilebilecekti. Bu noktayıda çok iyi anlamak lazım.

-- Burda önemli olan bir noktada, ayette geçen "kendiliğinden görünen yerler" konusunun işaret ettiği yerler abdeste muhatap olan bütün uzuvlardır.
Yani baş bölgesinin tamamı, boyun, dirseklere kadar kollar ve bilekler dahil olmak üzere ayaklar.
Kendiliğinden görünen yerleri bu şekilde açıkladıktan sonra ayetin hükmü dahada açıklık kazanmış olacaktır.
Efendimize ayetin bu bölümü sorulduğunda yani kendiliğinden görünen yerler nelerdir diye sorulduğunda Efendimizin verdiği cevapta aynen şöyledir. "Abdeste muhatap olan tüm uzuvlar kendiliğinden görünen yerlerdir."
Dikkat edilirse abdest alan uzuvların Allah katından belirlenişi onların toz toprak ve kirlenmeye apaçık hedef olmaları özelliği göz önünde bulundurulup irade edilmiş olmasıdır.
Başın bu anlamda kadınlarda ve erkeklerde açık olabileceği apaçık ortaya konmaktadır.

-- Sonuç olarak bir daha tekrarlıyor ve açıklık getiriyorum. Sutyen takan ve yaka açıkları makul ölçüde kapalı olan kadınlar, ayetin hükmünü kesinlikle yerine getirmiş olmaktadır. Saçlarını başlarını örtmeleri için ne bir bir emir nede bir tavsiye asla yoktur.

-- Akıl ve mantıkla şunlarıda düşünürseniz, böyle abuk subuk (başörtüsünün Allah'ın emri olduğu yalanı) bir emrin Allah'a atfedilmesinin vahametini anlamış olursunuz.
Kadınların en güzel yeri yüzleri ve onun içinde de gözleridir.
Saçlar ancak ek bir aksesuar ve doğal örtücüdür.
Bu durumda saçların yüzden daha güzel olduğu, daha nefs uyandırdığı savı ne kadar akılcıdır ?
Yüzler içinde dahi gözler en güzel yerlerdir. Ağızların kapalı olup, gözlerin açık olmasındaki mantık nedir ?
Kadının saçlarına nefsi uyanıp yüzüne nefsi uyanmayan bir erkek bu durumda ya ruh hastası yada sapıktır diye değerlendirmem sizce doğru değilmidir ?
Böyle sapkın bir hükmü Allah'a atfetmek sahibini Allah indinde perişan etmezmi, mahvetmezmi ? Bu hükümle başörtüsü/türban takmayan kadınlara dolaylı şekilde iftira atmak (Başörtüsü namusumuzdur, duruşumuzdur, kimliğimizdir demek) çok ağır bir kul hakkı olarak yarın din gününde bu yanlışların sahiplerinin önüne konmazmı ?
Kaldı ki bu ağır yanlışın bedellerini tüm İslam coğrafyası dünyadada ödüyor. Öyle görünüyor ki sıra ülkemizede gelmiş durumda. Kaçış yok. Allah'ın adaleti ve hükmü herkesi kapsıyor.

--Birde şöyle düşünelim. Çocukluğundan malum yaşlara kadar tüm göğüs ve diğer avret yerleri kapalı olan kız çocuğunun saçları açıkken neden birdenbire malum yaşlarda kapatılması gerekli görülür ? Yoksa kız çocuklarıının saçlarından bu yaşlardan itibaren erkekleri cezbeden bir kokumu yaymaktadırlar ki o nedenle saçları örtülür.Bu saçmalık için neden yalan hadisler uydurulur? Allahın kitabı apaçık herşeyi anlatmakta değilmidir ?

-- Başörtüsü bir örftür. Geçmiş tarihlerde milletler onu kadın ve erkek olarak yaşamlarında çok kullanmıştır.
Efendimizin Nur suresi 31. deki hükme yani HIMAR=ÖRTÜLER kullanarak yaka açıklarının kapatılmasını isteyen ayet hükmüne pratikte yardımı
zaten var olan uzunca başörtüsünün yakalarının göğüsler üzerine örtülmesini istemesi tavsiye etmesidir.
Bu durumda arapların yaptığı bir seçenekle ayetin hükmünü yerine getirmiş olmaktır.
Arap bu giyimiyle ayete uygun giyindiğini söyleyebilir. Buna Efendimizde aynı hükmü verir.
Ama asla Allah böyle emrediyor kadınlar bu şekilde giyinmelidir diyemez.
Allah'ın hükmünün yerini arapların seçeneği alamaz.
Şunu deseniz normaldir "Biz arap örfüne uygun giyiniyoruz yada giyinmek istiyoruz"
Ama Allah böyle emrediyor denildiği an hem ayete katmış olursunuz hemde o örtüyü takmayan ve başörtüsünün Allah'ın emri olduğuna inanmayan kadınlara iftira etmiş olursunuz.
Durum bu kadar hassastır.

Ayetin hükmü arap uygulamasıyla dar alana kapatılamaz.
O hükmü bugün sutyen takan ve göğüsleri kapalı olan bütün kadınlar yerine getiriyor demektir. Bunun dışında o örtüyü başka şekilde örtme tasarrufunda bulunan halklarda bunda özgürdür.
Ayette HUMUR kelimesi örtüler anlamına gelirki Alemlerin Rab'bı özellikle bu kelimeyi irade etmiş ve başörtüsü anlamına gelmesini önlemeyi irade etmiştir. Arapların başörtüsü olarak kullandığı kelimeler MİKNA ve NASİF tir.

-- Ne varki arap uydurma alimleri geçen zaman içinde HUMUR kelimesini arap örfüyle bağlantılı uygulamayıda bahane ederek başörtüsü (MİKNA veya NASİF) anlamına getirmeye çalışmıştır.
Ayette saçların boynun örtülmesi ile ilgili bir emirde yoktur.

-- Bu arada şunuda ifade edeyim. Arap örfü derken bugünki kara çarşaf peçe tam yüz yarım yüz sahnelerini kastetmiyorum. Onlara da arap örfü denilebilir ama iki kelime ilave edilerek. (ÇIĞIRINDAN ÇIKARILMIŞ ARAP ÖRFÜ.)
Çünki Efendimizin zamanında uygulanan örtünmenin bunlarla hiç bir alakası yoktur.
Bu çığırından çıkmış arap örfünün foyasının son yüzyılın içinde ortaya çıkması yine bu dönemde batıdan gelen normal sayılabilecek kadın kıyafetlerinin sebep olduğu bir olaydır. Daha önceleri bu ifratlar üzerinde pek durulmuyordu.

Nur suresi 31. ayet: Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, iffetlerini korusunlar ve açıkta olması gereken (açıkta olması normal olan, kendiliğinden görünen) yerleri hariç, alımlı, cezbeden (kadına has) yerlerini göstermesinler. Örtülerini göğüslerinin üzerine vursunlar/kapasınlar.
Vücutlarının alımlı yerlerini kimseye göstermesinler; ancak kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kızkardeşlerinin oğulları, diğer kadınlar, cinsel iktidara sahip olmayan erkek hizmetkarlar ve işçiler ve kadınların cinsel yönlerini henüz anlamayan çocuklar hariç. Gizledikleri alımlı/cezbedici bölgelerini sergilemek/bildirmek için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar, topluca ALLAH'a yöneliniz ki başarılı olasınız.

-- Ayette örtü ile ilgili bölümün arapça yazılımını ve kelime kelime anlamını verirsek saptırmayı bir başka açıdan daha gözler önüne sermiş oluruz.
"Felyedribne bihumuruhinne ala cuyubihin."
Felyedribne=Vursunlar
Humuruhinne=Örtülerini
Ala=Üzerine, yücesine
Cuyubihin=Göğüslerinin
Şimdi ayetteki ilgili bölümü verdiğim veriler ışığında şöyle bir sorgulayınız lütfen. Ayette saç, baş, boyun, örtüleri boyundan aşağı kadar sarkıtsınlar, saçlarını, başlarını örtsünler, bir tek saç kılı görünmesin anlamında bir hüküm varmı ? Hatta buna çağrışım yapan tavsiye anlamında bir anlam varmı ?


ŞAŞARIM O İNSANLARIN AKILLARINA VE FİKİRLERİNE Kİ ARAP ÖRFÜNE BÜRÜNMENİN KENDİLERİNİ ALLAH'A YAKLAŞTIRDIĞINI ZANNEDERLER.

-- İşte insanların pek çoğu bunlar Allah'ın emridir deyipte, ayetin anlamını tahrif edip saptıranlara uyarsa, birileride çıkar bu emir bu şekilde çok saçma ve çok eksik diye kanaat getirip, kadının yüzüne peçeyi çeker.
Yada Afaganistanda olduğu gibi, kadını çadırın içine sokup, yüzüne içini göstermeyen tülbent takar.

-- Bu durumda benim genel değerlendirmem şöyledir. Allah'ın emridir demeden başörtüsünü takanlar mazlum ve masumdur.
Fakat başörtüsüne Allah'ın emri deyip takanlar, bu masum ve mazlum halden çıkıp, bilmeden veya bilerek Allah'ın ayetine katan ve başörtüsü takmayan ve onun Allah'ın emri olduğuna inanmayan iman sahibi kadınlara iftira atan günahkarlar olurlar.

-- Nur Suresinde geçen ziynetlerle ilgili uyarı ise kısaca kadınların teşhir denen olayın her türlüsünden uzak olmasını sağlamak içindir. Yoksa bugünkü ifrat görüntülerde olduğu gibi kadının tamamen örtülüp ortadan kaldırılması için değil.
Yoksa bu anlayışla, o ziynet bu ziynet diye kadının burnunu, dudağını, yüzünü kapar sonundada bu sapkın bahanelerle çuvala sokarsınız.


-- Ahzab suresi 59. ayette geçen kadınların evlerinden dışarı çıkarken dış örtülerini üzerlerine almaları tavsiye/uyarısı, , (İslam olarak) tanınıp incitilmemeleri içindir. Kadınların o dönemde maruz kaldıkları uygunsuz davranışlar ve dejenere olmuş ahlak ortamını düşünürsek, ne yapılmaya çalışıldığını daha iyi anlamış oluruz. Ayetdeki hükmün bugün uygulanabilir ortamı var olduğunu kabul etmek, bu kıyafeti giymeyen kadınların sokakta her türlü tacize ve tecavüze maruz kaldığını kabul etmek gibi sapık bir anlayışı iddia etmek olur. Tavsiye edilen giyim, İslamın başlangıç yıllarında yaşanan sıkıntılı dönem için (kadınlara yönelik)alınan bir tedbirdir. Ayet'te her zamana uyarlanabilecek uyarı ve tavsiye ise halk içine çıkıldığında kadına yakışır ciddiyet örtüsünün takınılması olabilir Yoksa bugünkü tesettür manzarasıyla şekil ve anlam olarak hiç bir alakası yoktur. Allah'ın emri diye uygulanan bu tesettür/örtünme manzaraları aslında İslam'ı hiç anlamamış olmanın gözle görünen en bariz örneklerindendir.



Al-i İmran Suresi, 14: Nefsani arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzelyer, Allah'ın katındadır.

Bu ayeti neden verdim. Dikkat edin, birçoğu esas olmak kaydıyla bazı değerlerin yerini çağın buluşları almadımı ? Örnek olarak atın yerini arabalar almadımı ? Allah bu çağda insanlara arabayı icat ettireceğini haşa bilmiyormuydu ?
İnsanlar bu bağlamda ayetlerde ne anlatılmak istendiğini öğrenmek açısından çok iyi ve ufku açık bir şekilde düşünmeli.

-- Yanlışların devamı, başka yanlışlarla gelir. Tıpkı yalanların devamının başka yalanlarla geldiği gibi.
BAKARA kelimesi arapçadır ve aynı zamanda bir süre adıdır. Manası SIĞIR/İNEK tir. Kuranda bu hayvanla ilgili anlatım olduğu için süre bu adla adlandırılmıştır.Bugün bu arapça kelime sırf Kuranda geçiyor diye işyerlerine dahi bilinçsizce ad olarak verilmektedir.
BAKARA COLLECTİON - BAKARA TEKSTİL - BAKARA AVİZE gibi. Aynı hata kızlarımıza hala verilmeye devam eden KEZZİBAN/KEZBAN=YALANCILAR kelimesinde ve ALEYNA=BİZİ/BİZE kelimelerinde olduğu gibi bir çok örnekte olduğu gibi maalesef ibret olarak görünmektedir.

-- Bu hal insanlarımızın din diye ortaya atılan saçma ve yalan bilgileri ve Kuranın anlamını nasıl okumadan araştırmadan ve öğrenmeden kabul ettiklerinin ve din olarak yanlışları yaşama kattıklarının en acı örneklerindendir.
Bugün TÜRBAN olayıda buna benzer bir özellik göstermektedir. Benim çevremde sorduğum yada çeşitli şekillerde kulağıma gelen değerlendirmelerden bu TÜRBAN olayının yaygınlaşma nedeni şöyle ortaya çıkıyor. Dini biz bilir ve öğretiriz diye İslama ipotek koyan bilgisiz ruhban(hoca müftü v.s) taifesinin yanlış telkinleri, Aile baskıları, birbirini toplum olarak taklit. Peki okuyarak yada inceleyerek TÜRBAN takma oranı nedir. Yok denecek kadar az. Ve onlarda arap geleneği doğrultusunda yazılmış tahrif ve saptırma ile dolu meallerden öğrenip yanılgıya düşenlerden oluşuyor.

-- Yanlış anlaşılmasın, şu noktayıda belirteyim. Benim eşimin başı açıktır, Kuran'da başörtüsü/türban diye bir emir olmadığını bildiğimiz ve buna inandığımız için bu böyledir.Fakat rahmetli annemin başındada klasik eşarp vardı. Kız kardeşimdede öyle. Akrabamın ve yakınlarımın pek çoğunda bu örtüler (türban tipi) var. Benim bunlarla bir sorunumda yok, olamazda. Sorun benim için dine yamanmaya çalışılan bir örtünün ülkeyi nasıl tahrip ettiği konusudur çünkü.

-- Birde şöyle söyleyeyim. Gerçek alimlerin ışığında yetişenlerden derlenenler ve yansıyanlardır bu satırlar.
Akıl ve gönül gözü açık olan ve nasip olanlar, gerçeği nerde olsa anlar ve inanır.
Akıl ve gönül gözü kapalı olanlar için ise yapılabilecek pek bir şey yok, Allah uyandırsın diye dua etmekten başka.

-- Aşağıdaki resmin ne anlama geldiğini özellikle Anayasa Mahkemesi başkanlığı yapan değerli hakimimiz Haşim Kılıç'a sormak istiyorum, Kuran'ın hangi ayetinde böyle burcu burcu akıldışılık ve tutarsızlık kokan emir var ? Sizmi Allah'a tabi olacaksınız, yoksa haşa Allah'mı size tabi olacak ? Sayın Haşim Kılıç'ın Mail adresini bulamadığım için kendine sizlerden bu yazımı iletenler olursa çok memnun olurum. Yada bana mail adresini bileniniz varsa bildiriniz lütfen.








YUNUS SURESİ, 100 : ALLAH, PİSLİĞİ/GAZABI AKLINI KULLANMAYANLARIN ÜZERLERİNE YAĞDIRIR.

-- Bu ayet ışığında bende şunları ayrıca ilave etmek istiyorum. Allah'ın dinine olmayan hükümleri katanlar, hükümleri saptıranlar yüzünden geçmişte Osmanlı hem Hak yolunda hemde dünya yaşamı açısından geri kalmıştı. Bunun cezasınıda çok ağır ve kahırlı bir kurtuluş savaşı vererek ödemişti. Allah verdiği bu ağır dersten sonra yepyeni bir lider ve idare şekliyle bu ülke insanına yükselmenin yolunu açmıştı. Fakat bu ülkenin insanı hem Atatürkçü geçinen sahtekarları tanıyamadığından hemde dine musallat olan din tüccarlarını peygamber vekili yerine koyduğundan ülkeyi tekrar ağır bir imtihanın eşiğine getirmiş oldu maalesef.

Görünen odur ki, Allah katından özellikle bu TÜRBAN yalanıyla ülkeyi kamplara bölenler ve buna ilave sayısız feci hatayı yapanlar tekrar ağır bir bedeller ödeme sürecinin temsilcileri müsebbipleri seçilmişlerdir.
Din adına yanlış ve yalanlar nerede cirit atıyorsa orada başka ağır hatalarında kol gezmesi kaçınılmazdır. İşte ülkelerin hak edişleri ve ağır imtihanlara düşmeleride bu nedenlerledir.

AKP nin istikbalini iyi takip ediniz. Allah'ın bu zihniyetten ne kadar hoşnut olduğunu yada onlara nasıl gazabla baktığını onların istikballeri üzerinden ve onların liderliğinde bu ülkenin düştüğü ve düşeceği sıkıntılardan oldukça rahat bir şekilde okuyabilirsiniz.

-- Ben Allah katından gelecek dayaklar silsilesine çeşitli adlar verdim kendimce. Bunların en başında TÜRBAN YALANI DAYAĞI adı geliyor.
Nedenmi ? Allah atacağı dayaklar silsilesine öyle mümessiller seçti ki onların bugün sahip oldukları mevkilere taşıyan en büyük etken sömürdükleri, dinde asla olmayan ve din adına tahrifatın sembolü olan TÜRBAN denen uydurma din hükmüdürde ondan......

Şöyle düşünebilirsiniz, peki bunlardan olmayan insanların suçu ne ki onlarda sıkıntı ve acı çekecekler. Bunu anlamak çok basit. Bir milletin çekeceği kahırlarda yanlışlar ve toplumlar birbirlerinden ayrılarak yanlışların üzerine gazab yağmaz. Bunun en ibret dolu son örneği Kurtuluş savaşıdır. Ülke için savaşanlarda, korkaklarda, memleketi satanlarda aynı ağır bedellere muhatap oldular. Aralarında bir tek fark var. Doğruların hem Allah katında yeri var hem kul katında. Öbürlerinin ise kul katında hali ne olur tartışılır fakat Allah katında mahvoldukları kesindir.
Bugünde durum aynıdır. Millet olarak yaşamak büyük beceri ve cehalletten uyanış ister. Atatürk bunu tesis etmeye çalıştı yaşadığı süreçte. Fakat ondan sonra bugüne kadar yaşanan süreç maalesef çar çur edildi. Hele hele son altı yılda. İşte bu ağır yanlışların bedelleri şu anda adım adım yaklaşıyor.

-- Bir milleti yıkıp mahveden en büyük etkenlerden biri birbirlerine karşı sağır, saygısız, anlayışsız, duyarsız kalmak ve her anlamda ayrıma düşmektir. Tehlikeleri okumak ancak gerçek anlamda bilgi paylaşımı ile mümkündür.
Bakınız bir veli olan Nasreddin hoca bu konuda nasıl bir ders veriyor.
- Nasreddin hoca bir gün yine hutbe vermek için minbere çıkar ve sorar halka
"Bugün ne anlatacağımı bilenler varmı" halk arasından bir kaç kişi elini kaldırır. Bunun üzerine Nasreddin hoca "O halde bilenler bilmeyenlere anlatsın "der.
İşte bu kıssadaki gibi halkın bilenleri fakat doğru bilenleri (hem din adına hem dünya adına) bilmeyenleri uyaracak anlatacak ve bilgi paylaşımını sağlayacak ki işler yolunda gitsin.

-- Yoksa bugün olduğu gibi hem ülkeyi yönetenlerin gerçeklerle bağdaşmayan sözleri ve açıklamalarının cirit attığı hemde her türlü bilgi kaynağında akıl almaz bilgi kirliliğinin fokur fokur kaynadığı bir ülke ortamında işlerin iyiye gitmesini beklemek olsa olsa ancak hayal görmek olabilir.

Sonuçta Allah bırakmaz kurtuluş savaşında olduğu gibi dersini verip ayağa kaldırır fakat, yine çok ağır bedelleri ödettikten sonra.....

Saygılarımla,
.................


ALLAH BİR ÜLKEYİ (HAK ETMELERİ NEDENİYLE) AĞIR VE KAHIRLI BİR İMTİHANDAN GEÇİRMEYİ İRADE EDERSE/ETMİŞSE, FELAKET VE BELANIN TEMSİLCİLERİ, O ÜLKENİN BİR KESİMİ TARAFINDAN MİLLETİN BAŞINA TAC EDİLİR.
İŞTE TÜM İŞLER BUNDAN SONRA , (İKTİDARDAKİ GÜRUH İLE) O SONUCUN VÜCUDA GELMESİNE HİZMET ETMEYE MAHKÜMDUR.


Bu mesaj 2 kez ve en son bahar61 tarafından 22.05.2009 - 15:50 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 22.05.2009 - 15:37
bahar61 üyenin diğer mesajları bahar61`in Profili bahar61 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 832 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
karaali70 (54), Mücahit58 (42), firdevs_91 (33), harman76 (48), gul2 (47), özgür3 (35), songokou (42), nuri72 (52), aysun saglam (46), dalin (39), caglar_1988 (36), emine_yilmaz (45), elif19 (37), morcali (63), enderim23 (46), aga2 (61), hüzünlü gurbet (46), ye&thorn;il (42), 1yavuz (53), suvari_ (41), gazeteci1985 (39), adem03 (45), azzat (60), huemeyra41 (32), Kursad_ist (46), ruhan_ruhani (41), eskalibo (50), neofatih (39), yuuusuf (43), yunuscelik (46)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.52131 saniyede açıldı