generique luvox kaletra budesonide generique luvox lopinavir ritonavir lamotrine lamprene lanoxin lansoprax largactil lasix leponex levaquin levitra oral jelly levitra professional levitra soft levitra super force levitra lexapro lidocaton lignospan lioresal lipanthyl lipitor lisitril comp lisitril lisopril plus lisopril litarex lithiofor lithobid lodoz lopid lopimed lopresor lopressor lora allergie lorado loratine lotemax lovelle loxazol loxitane lozol sr lozol lur
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

32 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: MAİDE SURESİ
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
MAİDE SURESİ
57 Mesaj -
1 - Ey iman edenler! Sözleşmeleri yerine getirin. İhramlı iken avlanmayı helal saymamanız şartıyla, çeşitli hayvanlar size helal kılındı. Ancak haram oldukları size okunacak olanlar müstesna. Şüphesiz Allah dilediği hükmü verir.

2 - Ey iman edenler! Allah'ın alâmetlerine, haram aya, kurbanlık hediyelere, gerdanlıklarına ve Rablerinden lutuf ve rıza bekleyerek Kabe'ye yönelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram'dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya sevk etmesin. İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.

3 - Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen; boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, canavar yırtmış olup da canlı iken kesmedikleriniz; dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanan hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet (şans) aramanız size haram kılındı. Bunların hepsi doğru yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâmı beğendim. Kim açlıktan daralır, günaha istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir.

4- Sana, kendilerine neyin helal kılındığını soruyorlar. De ki: "Size iyi ve temiz şeyler helal kılındı." Allah'ın size öğrettiğinden öğreterek yetiştirdiğiniz avcı hayvanların sizin için tuttuklarını yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın (besmele çekin), Allah'tan korkun. Muhakkak Allah, hesabı çabuk görendir.

5- Bugün size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Ve müminlerden iffetli hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu hür kadınlar, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, namuslu bir şekilde mehirlerini ödediğiniz takdirde, size helâldir. Her kim imanı inkâr ederse, ameli boşa gitmiş olur ve o, ahirette zarara uğrayanlardandır.

6 - Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Hasta iseniz, yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz abdest bozmaktan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız, temiz bir toprağa teyemmüm edin. Bunun için de yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla meshedin. Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor.

7- Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve "İşittik, itaat ettik" dediğinizde sizden aldığı ve kendisiyle sizi bağladığı ahdini hatırlayın. Allah'tan korkun, çünkü Allah göğüslerin özünü çok iyi bilir.

8- Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

9- Allah, iman edenlere ve salih amel işleyenlere şöyle vaad etmiştir: Onlar için mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.

10- İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar, cehennemliktirler.

11 - Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size el uzatmaya (tecavüze) yeltenmişti de, O (Allah) onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan korkun. Müminler yalnız Allah'a dayansınlar.

12 - Allah, İsrailoğularından söz almıştı. İçlerinden on iki müfettiş göndermiştik... Allah şöyle demişti: " Ben, muhakkak sizinle beraberim. Namazı dosdoğru kıldığınız, zekatı verdiğiniz, peygamberlerime iman ettiğiniz

ve onlara yardımda bulunduğunuz, (mallarınızı) Allah yolunda güzelce sarfettiğiniz takdirde, günahlarınızı mutlaka örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere korum. Fakat sizden her kim de, bundan sonra küfrederse, dosdoğru yoldan sapmış olur.

13- Sözlerini bozdukları için onları lanetledik ve kalblerini katılaştırdık. Kelimeleri yerlerinden değiştiriyorlar. Uyarıldıkları şeyden pay almayı unuttular. İçlerinden pek azı hariç, daima onlardan hainlik görürsün. Yine de onları affet, aldırma. Çünkü Allah güzel davrananları sever.

14- "Biz hıristiyanız" diyenlerden de söz almıştık. Onlar da kendilerine hatırlatılan şeylerin çoğunu unutmuşlardı. Biz de onların arasına, kıyamete kadar sürecek kin ve düşmanlık soktuk. Allah, ne yapmış olduklarını onlara - elbette haber verecektir.

15 - Ey kitap ehli! Kitaptan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu açıklayan, çoğundan da vazgeçen peygamberimiz size geldi. Ayrıca size, Allah'tan bir nur ve apacık bir kitap da gelmiştir.

16 - Allah o kitabla rızasına uygun hareket edenleri selamet yollarına iletir. Onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola sevk eder.

17- Muhakkak ki, "Allah, ancak Meryemoğlu İsa Mesih'tir" diyenler kâfir olmuşlardır. (Onlara) de ki: " Allah, Meryemoğlu İsa Mesih'i, anasını ve bütün yeryüzündekileri helak etmek istese O'na kim engel olabilir? " Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye kadirdir.

18- Yahudiler ve hıristiyanlar, "Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler. De ki: " O halde niçin günahlarınızdan ötürü (Allah ) size azab ediyor?" Hayır, siz de O'nun yaratıklarından birer insansınız. O dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü Allah'ındır. Nihayet dönüş de O'nadır.

19- Ey kitap ehli! Peygamberlerin arasının kesildiği bir sırada size Resulümüz geldi, gerçekleri açıklıyor ki, (yarın kıyamet gününde): "Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi" demeyiniz. İşte müjdeleyici ve uyarıcı geldi. Allah, her şeye kadirdir.

20- Musa kavmine şöyle demişti: "Ey kavmim! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. O, içinizden peygamberler çıkardı. Sizi hükümdarlar yaptı. Ve âlemlerde hiçbir kimseye vermediğini size verdi."

21- "Ey kavmim, Allah'ın size yazdığı kutsal toprağa girin, geriye dönmeyin, yoksa kayba uğrarsınız."

22- Onlar da: "Ey Musa! Orada zorba bir kavim var. Onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa, şüphesiz biz de gireriz" dediler.

23- Allah'tan korkan ve Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki adam şöyle dedi: "Onların üzerlerine kapıdan girin. Oradan girerseniz muhakkak galip gelirsiniz. Eğer layıkıyla inanıyorsanız yalnız Allah'a dayanın.

24- Kavmi Musa'ya: "Ey Musa! Onlar orada olduğu sürece biz oraya asla girmeyiz. Sen ve Rabb'in gidin savaşın. Biz burada oturacağız" dediler.

25- Musa: "Ey Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum, artık bizimle bu fâsık kavmin arasını ayır" dedi.

26- Allah Musa'ya şöyle dedi: "Kırk sene o mukaddes yer onlara haram kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. O fâsık kavim için üzülme!".

27- Onlara Âdem'in iki oğluyla ilgili haberi hakkıyle oku. Hani her ikisi birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen, ötekine):" Seni öldüreceğim" demişti. Diğeri ise şöyle demişti: "Allah, yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder".

28- "Allah'a yemin ederim ki, sen beni öldürmek için bana el uzatsan da, ben seni öldürmek için sana el uzatacak değilim, ben âlemlerin Rabb'i olan Allah'tan korkarım.

29- "Ben isterim ki sen, benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip ateş halkından olasın! Zalimlerin cezası budur".

30- Bunun üzerine kurbanı kabul edilmeyenin nefsi kendisini, kardeşini öldürmeye teşvik etti ve onu öldürdü. Böylece zarara uğrayanlardan oldu.

31- Derken Allah bir karga gönderdi, ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için toprağı eşeliyordu. "Yazıklar olsun bana, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim ben?" dedi ve pişman olanlardan oldu.

32- Bunun içindir ki, İsrâiloğulları'na: "Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir nefsin yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur" hükmünü yazdık (farz kıldık). Şüphesiz ki onlara peygamberlerimiz açık delillerle geldiler. Yine de bundan sonra onların birçoğu yeryüzünde aşırı gitmektedirler.

33- Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır.

34- Ancak kendilerini yakalamanızdan önce tevbe edenler başka. Bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

35- Ey inananlar, Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya yol arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.

36- Bütün yeryüzündekiler ve bir o kadarı daha inkâr edenlerin olsa, bunlar kıyamet gününün azabından kurtulmak için hepsini fidye olarak verseler yine onlardan kabul edilmez. Onlar için can yakıcı bir azap vardır.

37- Cehennem ateşinden çıkmak isterler. Ama oradan çıkacak değillerdir. Onlar için devamlı bir azap vardır.

38- Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'dan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir.

39- Kim yaptığı haksızlıktan sonra tevbe eder, halini düzeltirse, şüphesiz Allah, onun tevbesini kabul eder. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir.

40- Göklerin ve yerin mülkünün Allah'a ait olduğunu, dilediğine azap edip dilediğini de bağışladığını bilmedin mi? Allah herşeye kâdirdir.

41- Ey peygamber, ağızlarıyla "inandık" deyip, kalbleriyle inanmamış olanlardan ve yahudilerden küfürde yarış edenler seni üzmesin. Onlar yalana kulak verirler, sana gelmeyen diğer bir topluluğa kulak verirler, kelimeleri yerlerinden değiştirirler, "eğer size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının" derler. Allah birini şaşırtmak isterse, sen onun için Allah'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar öyle kimselerdir ki, Allah, onların kalblerini temizlemek istememiştir. Onlar için dünyada rezillik var ve yine onlar için ahirette de büyük bir azab vardır.

42- Onlar, yalana çok kulak verirler ve çok haram yerler. Eğer sana gelirlerse, ister aralarında hükmet, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen, sana hiçbir zarar veremezler. Eğer aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever.

43- İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında dururken seni nasıl hakem yapıyorlar da ondan sonra da dönüveriyorlar? Onlar inanıcı değillerdir.

44- İçinde hidayet ve nûr bulunan Tevrat'ı, elbette biz indirdik. Müslüman olan peygamberler, yahudiler hakkında hükmederler, kendilerini Tanrıya adamış zâhitler, âlimler de, Allah'ın kitabını korumakla görevlendirildiklerinden (onunla hüküm verirler) ve onun Allah'ın kitabı olduğuna şahitlik ederlerdi. İnsanlardan korkmayın, benden korkun, âyetlerimi az bir paraya satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.

45- Biz Tevrat'ta onlara, cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşılıklı kısas (ödeşme) yazdık. Bununla beraber kim kısas hakkını bağışlarsa, bu kendi günahlarına keffaret olur. Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.

46- O peygamberlerin ardından, yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryemoğlu İsa'yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur olan, kendinden önceki Tevrat'ı tasdik eden ve Allah'dan korkanlar için bir hidayet rehberi ve bir öğüt olan İncil'i verdik.

47- İncil ehli de Allah'ın ona indirdikleriyle hükmetsinler. Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar fâsıkların ta kendileridir.

48- Sana da (ey Muhammed) geçmiş kitapları tasdik eden ve onları kollayıp koruyan Kitab (Kur'ân)ı hak ile indirdik. Onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma. Biz, herbiriniz için bir şeriat ve yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir.

49- Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer Allah'ın hükmünden yüzçevirirlerse, bil ki Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları musibete uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu yoldan çıkanlardır.

50- Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? kesinlikle bilen bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?

51- Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez.

52- Kalblerinde hastalık bulunanların :" Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz" diyerek, onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih ihsan eder veya katından bir emir (iş) getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar.

53- İman edenler: "Sizinle beraber olduklarına dair, Allah'a bütün güçleriyle yemin edenler bunlar mı?" derler. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir ve kaybedenlerden olmuşlardır.

54- Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.

55- Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür ve namazlarını kılan zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir.

56- Kim Allah'ı, O'nun Resulünü ve müminleri dost edinirse, (iyi bilsin ki) Allah'ın taraftarları galip geleceklerdir.

57- Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve kâfirlerden, dininizi alay ve eğlence konusu yapanları dost edinmeyin. Eğer (gerçekten) iman ediyorsanız, Allah'dan gereğince korkun.

58- Namaza çağırdığınız zaman, onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu onların, akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarından dolayıdır.

59- De ki: "Ey kitap ehli! Sadece Allah'a, bize indirilene ve bizden önce indirilene inandığımız için mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa çoğunuz yoldan çıkmışlarsınız".

60- De ki: "Allah katında cezaya çarptırılma bakımından bunlardan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Allah, kimlere lanet etmiş ve gazabına uğratmışsa; kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytana tapanlar yapmışsa, işte bunların makamı daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır".

61- Onlar, size geldikleri zaman, "iman ettik" dediler. Oysa yanınıza kâfir olarak girip, kâfir olarak çıkmışlardır. Allah, onların gizlediklerini çok iyi bilir.

62- Onlardan çoğunu, günah işlemede, düşmanlıkta ve haram yemede yarış ederken görürsün. Bu yaptıkları şeyler ne kötüdür!

63- Gerçek dindarların ve din bilginlerinin, onları günah olan bir söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi? Yaptıkları şey ne kötüdür!

64- Yahudiler, "Allah'ın eli çok sıkıdır" dediler. Söyledikleri söz sebebiyle onların elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar! Aksine Allah'ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü azdırıyor. Biz, onların aralarına tâ kıyamete kadar düşmanlık ve kin atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozğunculuğa koşarlar. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.

65 - Eğer kitap ehli iman etmiş ve layıkıyla korunmuş olsalardı, onların kötülüklerini örter, nimeti bol olan cennetlere koyardık.

66- Eğer onlar, Tevrat'ı, İncil'i ve kendilerine indirileni gereğince uygulasalardı, hem üstlerindeki, hem de ayaklarının altındaki (nimetlerden bol bol) yerlerdi. Onların arasında ılımlı bir grup da vardı. Böyle olmakla beraber onların çoğunun yaptıkları ne kadar kötüdür!

67- Ey şanlı Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan O'nun peygamberlik görevini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu doğru yola iletmez.

68- De ki: "Ey kitap ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz. Şüphesiz ki, Rabbinden sana indirilenler, onların çoğunun azgınlığını ve inkârını artıracaktır. Şu halde kâfir olan bir toplum için üzülme!

69- Muhakkak ki inananlar, yahudiler, sabiiler ve hıristiyanlardan kim Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve güzel amel işlerse, onlar için bir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

70 - Andolsun biz, İsrailoğulları'ndan söz aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Fakat ne zaman onlara bir peygamber nefislerinin hoşlanmadığı bir şey getirmişse, bunlardan bir kısmını yalanlamışlar, bir kısmını da öldürmüşlerdir.

71 - Onlar, bir fitne kopmayacak sandılar, kör ve sağır kesildiler. Sonra Allah onların tevbesini kabul etti. Sonra yine onların çoğu kör, sağır kesildiler. Allah, onların yaptıklarını görüyor.

72- Andolsun, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih onlara: "Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehenemdir. Zalimlerin yardımcıları da yoktur" demişti.

73- "Allah, üçün üçüncüsüdür" diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa tek ilâhtan başka ilâh yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, elbette onlardan inkâr edenlere acı bir azap dokunacaktır.

74- Hâlâ Allah'a tevbe edip O'ndan af dilemiyorlar mı? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

75- Meryem'in oğlu Mesih (İsa), sadece bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Anası da dosdoğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak onlara âyetleri nasıl açıklıyoruz. Sonra yine bak nasıl yüz çeviriyorlar!

76- De ki: "Allah'ı bırakıp da size ne zarar, ne de fayda vermeye gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah işitendir, bilendir".

77- De ki: "Ey kitap ehli! Dininizde haksız yere aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve böylece doğru yolu kaybetmiş bir kavmin keyiflerine uymayın".

78- İsrailoğulları'ndan küfredenler, Davud ve Meryem'in oğlu İsa diliyle lanetlenmişlerdir. Bu, onların isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri yüzündendi.

79- Onlar, yaptıkları kötülüklerden vazgeçmiyorlardı. Yaptıkları şey ne kötü idi.

80- Onlardan birçoğunun kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendilerine sunduğu şey ne kadar kötüdür! Allah onlara gazabetmiştir. Onlar ebedî olarak azap içinde kalacaklardır.

81- Eğer onlar, Allah'a, Peygamber'e ve ona indirilen Kur'ân'a inanmış olsalardı, kâfirleri dost tutmazlardı. Fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.

82- İman edenlere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak yahudileri ve Allah'a ortak koşanları bulursun. Ve yine iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Biz hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Çünkü onların içlerinde keşişler ve rahipler vardır. Ve onlar büyüklük taslamazlar.

83- Peygamber'e indirilen (Kur'ân)i dinledikleri zaman, onun hak olduğunu öğrendiklerinden dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Onlar: " Ey Rabb'imiz iman ettik, bizi de şahitlerden yaz" derler.

84-"Hem biz Rabb'imizin bizi iyi kişilerle birlikte (cennete) sokmasını arzulayıp dururken, neden Allah'a ve hak olarak bize gelen şeylere inanmayalım!".

85-Böyle demeleri sebebiyle Allah onları altlarından ırmaklar akan cennetlerle mükafatlandırmıştır. Orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte iyilik yapanların mükafatı budur.

86-İnkar edip âyetlerimizi yalanlayanlar da cehennem ehlidir.

87- Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı temiz şeyleri haram saymayın. Ve aşırı da gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.

88- Allah'ın size verdiği rızıklardan helal ve temiz olarak yeyin ve inandığınız Allah'tan korkun.

89- Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bozulan yeminin keffareti (cezası), ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da bir köle azad etmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizi bozmanın cezası budur. Yeminlerinizi koruyun. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar ki, şükredesiniz.

90 - Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz.

91 - Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?

92 - Allah'a itaat edin, Peygamber'e de itaat edin. Kötülüklerden sakının. Eğer yüz çevirirseniz, biliniz ki, Peygamber'imize düşen sadece apaçık tebliğdir.

93- İman edip salih amel işleyenler, Allah'tan korktukları, imanlarında sebat ettikleri, salih amel işlemeye devam ettikleri, sonra Allah'tan sakındıkları, imanlarından ayrılmadıkları, yine Allah'tan korktukları ve iyilikte bulundukları müddetçe, daha önce yediklerinden dolayı kendilerine bir günah yoktur. Allah iyilikte bulunanları sever.

94- Ey iman edenler! Allah sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avla dener ki, gizlide kendisinden korkanları meydana çıkarsın. Kim bundan sonra saldırıda bulunursa onun için acı bir azab vardır.

95- Ey iman edenler, ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır ki, Kâbe'ye ulaşacak bir kurban olmak üzere buna yine içinizden iki adaletli kişi hükmeder; yahut (ceza olmak üzere) bir keffarettir ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır. Allah damia gâliptir, intikam sahibidir.

96 - Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avı ve onu yemek helal kılındı. Kara avı ise, ihramlı olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Huzurunda toplanacağınız Allah'tan korkun.

97 - Allah, Kâbe'yi, o Beyt-i haram'ı, haram ayı, kurbanı ve (kurbanlardaki) gerdanlıkları insanlar için bir nizam kıldı. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olan herşeyi bildiğini ve Allah'ın herşeyi hakkıyle bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir.

98 - İyi bilin ki Allah, hem cezası çok şiddetli olandır, hem de çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.

99 - Peygamber'in üzerine düşen sadece duyurmadır. Allah, açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.

100- De ki:"Pis olan şeyle temiz olan şey bir olmaz, pis olanın çokluğu hoşuna gitse bile". Ey selim akıl sahipleri Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.

101- Ey iman edenler! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın. Eğer onları Kur'ân indirilirken sorarsanız size açıklanır. Halbuki Allah onlardan geçmiştir. Allah çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır.

102- Sizden önce gelen bir kavim bunları sormuştu da sonra inkâr etmişti.

103- Allah, ne "bahîre"yi, ne "sâibe"yi, ne "vesile"yi ve ne de "hâm"ı meşru kılmıştır. Fakat küfredenler, Allah'a yalan iftira etmektedirler. Onların çoğunun akılları ermez.

104- Onlara: " Allah'ın indirdiği (kitabı)ne ve peygamber'e gelin" dendiği zaman:" Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. Ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler olsa da mı?

105- Ey inananlar, kendinize dikkat edin. Siz doğru yolda olduğunuz takdirde doğru yoldan sapanlar size zarar veremezler. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Yaptıklarınızı size O haber verecektir.

106- Ey iman edenler! İçinizden birine ölüm (emareleri) geldiği zaman, vasiyet sırasında aranızdaki şahitliğin hükmü, kendi içinizden iki adaletli şahit, yahut yeryüzünde yolculuğa çıkmış iseniz, ölüm (emareleri de) size gelip çatmışsa, sizden olmayan diğer iki şahit tutmaktır. Eğer (bunlardan) şüpheye düşerseniz, namazdan sonra onları alıkorsunuz. Onlar da Allah'a şöyle yemin ederler: "Akraba bile olsa, yemini bir çıkar karşılığı satmayacağız, Allah'ın şahitliğini gizlemeyeceğiz. Aksi halde günahkârlardan oluruz".

107- Eğer o iki şahidin bir günah işledikleri anlaşılırsa ölene daha yakın olan hak sahiplerinden diğer iki kişi onların yerine geçerler ve: "Bizim şahitliğimiz, önceki iki kişinin şahitliğinden daha doğrudur. Biz kimsenin hakkına tecavüz etmedik. Aksi halde biz de zalimlerden olurduk" diye Allah'a yemin ederler.

108- İşte bu, şahitliklerini gerektiği gibi yapmaları, yahut yeminlerinden sonra yeminlerinin kabul edilmemesinden korkmaları için en iyi yoldur. Allah'tan korkun ve emirlerini dinleyin. Allah, doğru yoldan çıkan bir topluluğu hidayete erdirmez.

109- Allah, Resulleri topladığı gün:" Size ne cevap verildi? "der. "Bizim bilgimiz yok" derler, "gizlileri bilen yalnız sensin, sen!".

110 - Allah şöyle diyecektir: "Ey Meryemoğlu İsa! Sana ve annene olan nimetimi hatırla! Hani seni Rûhu'l-Kudüs (Cebrâil) ile desteklemiştim. Beşikteyken ve kemâle ermişken insanlarla konuşuyordun. Sana yazıyı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. İznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapmış ve ona üflemiştin, o da iznimle kuş olmuştu. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle iyileştirmiştin. Ölüleri iznimle (hayata) çıkarmıştın. İsrailoğulları'na âyetlerle geldiğin ve onlardan inkâr edenlerin: "Bu ancak apaçık bir sihirdir" dedikleri zaman seni, onlardan korumuştum.

111- Hani Havarilere: " Bana ve Resulüme iman edin" diye ilham etmiştim. Onlar da: "İman ettik, bizim şüphesiz müslümanlar olduğumuza şahit ol" demişlerdi.

112- Havariler:" Ey Meryemoğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?" dediler. İsa da: "İnanıyorsanız Allah'tan korkun" dedi.

113- Havâriler: "İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalblerimiz iyice yatışsın, senin bize doğru söylediğini bilelim ve bunu bizzat görenlerden olalım" dediler.

114- Meryemoğlu İsa da: "Allah'ım, Rabbımız, bizim üzerimize gökten bir sofra indir ki, bizim için, önce ve sonra gelenlerimiz için bir bayram ve senden bir mucize olsun. Bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın!" dedi.

115- Allah buyurdu ki:" Ben onu size indireceğim. Fakat bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, ben ona âlemlerden hiç kimseye yapmayacağım bir azabı yaparım".

116- Ve Allah demişti ki: "Ey Meryemoğlu İsa, sen mi insanlara: 'Beni ve annemi, Allah'tan başka iki tanrı edinin' dedin?". "Hâşâ, dedi, sen yücesin, benim için gerçek olmayan birşeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde olanı bilmem, çünkü gaybları bilen yalnız sensin, sen!".

117- "Ben onlara sadece, senin bana emrettiklerini söyledim. Benim ve sizin Rabbınız olan Allah'a kulluk edin, dedim. Aralarında olduğum müddetçe onlara şahit idim, fakat sen beni vefat ettirince onları gözetleyen

yalnız sen oldun. Sen herşeyi görensin.

118- "Eğer onlara azab edersen, onlar senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan, şüphesiz sen daima üstünsün, hikmet sahibisin".

119- Allah buyurdu ki: "Bu, sadıklara doğruluklarının fayda sağladığı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır". Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş budur.

120- Göklerin, yerin ve bunlarda bulunan herşeyin mülkü Allah'ındır. O herşeye kâdirdir.
Ekleme Tarihi: 31.12.2003 - 16:46
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: AL-İ İMRAN SURESİ
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
AL-İ İMRAN SURESİ
57 Mesaj -
1- Elif, Lâm Mîm,

2- Allah, kendisinden başka tanrı olmayan, hayy ve kayyûmdur.

3-4- O, sana kendisinden öncekileri tasdik edip doğrulayan bu kitabı hak ile indirdi. Daha önce insanlara hidayet olarak Tevrat'ı ve İncil'i de yine O indirmişti.. Evet bu Furkan'ı da O indirdi. Gerçek şu ki, Allah'ın âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah çok güçlüdür, intikamını alır.

5- Şu da kesindir ki, ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.

6- Sizi, rahimlerde dilediği gibi şekillendiren O'dur. Kendisinden başka tanrı olmayan, şan, şeref ve hikmet sahibi olan O'dur.

7- Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası (aslı) demektir. Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te'vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, "Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır." derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez.

8- Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalblerimizi haktan saptırma, bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz ki, Sen bol ihsan sahibisin.

9- Ey Rabbimiz! Muhakkak ki, Sen, geleceğinde hiç şüphe olmayan bir günde bütün insanları bir araya toplayacaksın. Muhakkak ki Allah, hiç sözünden caymaz.

10- Gerçek şu ki, kâfirlere, Allah'tan gelecek bir zararı, ne malları, ne de evlatları engelleyemez. İşte onlar, o ateşin yakıtı olacaklar.

11- Gidişatları, Firavun soyunun ve daha öncekilerin gidişatı gibidir. Onlar, âyetlerimizi yalan saymışlardı. Bunun üzerine Allah da onları işledikleri günahlar yüzünden yakalayıp alaşağı etti. Allah, cezası çetin olandır.

12- O inkârcı kâfirlere de ki, siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena bir döşektir.

13- Hiç şüphesiz karşı karşıya gelen iki toplulukta size bir âyet, bir işaret ve ibret vardır. Onlardan biri Allah yolunda savaşıyordu, öbürü de kâfirdi ve karşılarındakini göz kararıyla kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah da gönderdiği yardımla dilediğini destekliyordu. Gören gözleri olanlar için elbette bunda apaçık bir ibret vardır.

14- İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.

15- De ki, size, o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? Korunan kullar için Rablerinin yanında cennetler var ki, altlarından ırmaklar akar, içlerinde ebedî kalmak üzere onlara, hem tertemiz eşler var, hem de Allah'dan bir rıza vardır. Allah, o kulları görür.

16- Onlar ki, "Ey Rabbimiz! Biz inandık, iman getirdik, artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından koru!" derler.

17- O sabredenleri, o doğruluktan şaşmayanları, o elpençe divan duranları, o nafaka verenleri ve seher vakitlerinde o istiğfar edip yalvaranları (görür).

18- Allah şehadet eyledi şu gerçeğe ki, başka tanrı yok, ancak O vardır. Bütün melekler ve ilim uluları da dosdoğru olarak buna şahittir ki, başka tanrı yok, ancak O aziz, O hakîm vardır.

19- Doğrusu Allah katında din, İslâm'dır; o kitap verilenlerin anlaşmazlıkları ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan dolayıdır. Her kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı çabuk görendir.

20- Buna karşı seninle münakayaşa kalkışırlarsa de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah'a teslim etmişimdir". Kendilerine kitap verilenlere ve (kitap verilmeyen) ümmîlere de ki: "Siz de İslâm'ı kabul ettiniz mi?" Eğer İslâm'a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah kulları görendir.

21-Allah'ın âyetlerini inkâr edenler ve haksız yere peygamberleri öldürenler, insanlar içinde adaleti emredenlerin canına kıyanlar yok mu? Bunları acıklı bir azapla müjdele!

22- İşte bunlar öyle kimselerdir ki, dünyada da ahirette de bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Onların hiçbir yardımcıları da olmayacaktır.

23- Görmüyor musun, o kendilerine kitaptan bir nasip verilmiş olanlar, aralarında hüküm vermek için Allah'ın kitabına davet olunuyorlar da, sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyorlar.

24- Bunun sebebi, onların "belli günlerden başka bize asla ateş azabı dokunmaz" demeleridir. Uydurageldikleri yalanlar dinlerinde kendilerini aldatmaktadır.

25- O geleceğinde hiç şüphe olmayan günde kendilerini bir araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese ne kazandıysa tamamen ödendiği vakit halleri nasıl olacaktır?

26- De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin.

27- Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü gecenin içine sokarsın; ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.

28- Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin ve onu her kim yaparsa Allah'dan ilişiği kesilmiş olur, ancak onlardan bir korunma yapmanız başkadır. Bununla beraber Allah sizi kendisinden korunmanız hususunda uyarır. Nihâyet gidiş Allah'adır.

29- De ki, göğüslerinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Hiç şüphesiz Allah, her şeye kadirdir.

30- O gün her nefis, ne hayır işlemişse, ne kötülük yapmışsa onları önünde hazır bulur. Yaptığı kötülüklerle kendi arasında uzak bir mesafe bulunsun ister. Allah, size asıl kendisinden çekinmenizi emreder. Şüphesiz ki Allah, kullarını çok esirger.

31- De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.


32- De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.

33- Gerçekten Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim soyunu ve İmran soyunu âlemler üzerine seçkin kıldı.

34- Bir zürriyet olarak birbirinden gelmişlerdir. Allah her şeyi işitendir, bilendir.

35- İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımdakini tam hür olarak sana adadım, benden kabul buyur, şüphesiz sen işitensin, bilensin." demişti.

36- Onu doğurunca -Allah onun ne doğurduğunu bilip dururken- şöyle dedi: "Rabbim, onu kız doğurdum; erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu koğulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum".

37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyya'nın himayesine verdi. Zekeriyya ne zaman kızın bulunduğu mihraba girse, onun yanında yeni bir yiyecek bulurdu. "Meryem! Bu sana nereden geldi?" deyince, o da: "Bu, Allah katındandır." derdi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.

38- Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana katından hayırlı bir nesil ver. Şüphesiz sen, duayı hakkıyle işitensin" dedi.

39- Zekeriyya mabedde namaz kılarken melekler ona: "Allah sana, Allah'dan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler." diye ünlediler.

40- Zekeriyya: "Ey Rabbim, benim nasıl oğlum olabilir? Bana ihtiyarlık gelip çattı, karım ise kısırdır." dedi. Allah: "Öyledir, fakat Allah dilediğini yapar." buyurdu.

41- Zekeriyya: "Rabbim! (oğlum olacağına dair) bana bir alâmet ver" dedi. Allah da buyurdu ki: "Senin için alâmet, insanlara üç gün, işaretten başka söz söyleyememendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et".

42 - Hani melekler: "Ey Meryem! Allah seni seçti, seni tertemiz yarattı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.

43- Ey Meryem! Rabbine divan dur ve secdeye kapan ve rüku' edenlerle beraber rüku' et" demişlerdi.

44- İşte bu, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. (Yoksa) "Meryem'i kim himayesine alıp koruyacak?" diye kalemlerini (kur'a için) atarlarken sen yanlarında değildin. (Bu hususta) Tartışırlarken de yanlarında bulunmadın.

45- Melekler şöyle demişti: "Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih'dir; dünyada da ahirette de itibarlı, aynı zamanda Allah'a çok yakınlardandır.

46- Beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak ve iyilerden olacaktır.

47- (Meryem): "Ey Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?" dedi. Allah: "Öyle ama, Allah dilediğini yaratır, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece 'ol!' der, o da hemen oluverir." dedi.

48- Allah ona kitab (okuma ve yazmay)ı, hikmeti ve Tevrat ile İncil'i öğretir.

49- Allah onu İsrailoğullarına (şöyle diyecek) bir peygamber olarak gönderir: "Şüphesiz ki ben size Rabbinizden bir âyet (mucize, belge) getirdim: Size, kuş biçiminde çamurdan birşey yaparım da içine üflerim, Allah'ın izniyle o, kuş olur; anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyor ve neleri biriktiriyorsanız size haber veririm".

50- "Önümdeki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak için (geldim) ve Rabbiniz tarafından size bir mucize getirdim. Artık Allah'tan korkun da bana uyun".

51- "Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Onun için hep O'na kulluk edin! İşte bu, doğru yoldur".

52- İsa onların inkârlarını hissedince: "Allah yolunda yardımcılarım kim?" dedi. Havariler: "Allah yolunda yardımcılar biziz. Allah'a iman ettik. Şahit ol ki, biz muhakkak müslümanlarız." dediler.

53- Ey Rabbimiz, senin indirdiğine iman ettik, o peygambere de uyduk. Artık bizi şahidlerle beraber yaz.

54- Onlar hileye başvurdular, Allah da onların tuzağını boşa çıkardı. Allah hileleri boşa çıkaranların en hayırlısıdır.

55- O zaman Allah şöyle dedi: "Ey İsa, şüphesiz ki seni öldüreceğim, seni kendime yükselteceğim ve seni inkârcılardan temizleyeceğim. Hem sana uyanları, kıyamete kadar o küfredenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz banadır, ayrılığa düştüğünüz hususlarda aranızda hükmedeceğim".

56- "İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de şiddetli bir şekilde azab edeceğim, onların hiçbir yardımcıları da olmayacaktır".

57- "İman edip iyi işler yapanlara gelince, Allah onların mükafatlarını tastamam verecektir. Allah zalimleri sevmez".

58- İşte bu sana okuduğumuz, âyetlerden ve hikmetli Kur'ân'dandır.

59- Doğrusu Allah katında İsa'nın (yaratılışındaki) durumu, Âdem'in durumu gibidir; onu topraktan yarattı, sonra ona "ol!" dedi, o da oluverdi.

60- Bu hak (gerçek) senin rabbindendir, o halde şüphecilerden olma.

61- Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da lanetleşelim; Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim".

62- İşte (İsa hakkında söylenen) gerçek kıssa budur. Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. Muhakkak ki Allah çok güçlüdür ve hikmet sahibidir.

63- Eğer (haktan) yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allah bozguncuları çok iyi bilendir.

64- De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahit olun biz müslümanlarız".

65- Ey Kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz?

66- İşte siz böylesiniz. Haydi biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız, ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz.

67- İbrahim, ne yahudi, ne de hıristiyandı; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı, müşriklerden de değildi.

68- Doğrusu onların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber ve iman edenlerdir. Allah da müminlerin dostudur.

69- Kitap ehlinden bir grup sizi saptırmak istediler, halbuki sırf kendilerini saptırıyorlar da farkına varmıyorlar.

70- Ey kitap ehli! (gerçeği) gördüğünüz halde, niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?

71- Ey kitap ehli! Niçin hakkı batıla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?

72- Kitap ehlinden bir grup: "Müminlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin, belki onlar da dönerler." dedi.

73- "Ve kendi dininize uyanlardan başkasına inanmayın" (dediler). De ki: "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın yoludur". (Onlar kendi aralarında): "Size verilenin benzerinin hiçbir kimseye verilmiş olduğuna, yahut Rabbinizin huzurunda sizin aleyhinize deliller getireceklerine" (de inanmayın dediler). De ki: "Lütuf Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah, rahmeti bol olan, her şeyi hakkıyla bilendir".

74- Rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf ve kerem sahibidir.

75- Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana eksiksiz iade eder. Fakat öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere karşı yaptıklarımızdan bize vebal yoktur." demelerinden dolayıdır. Ve onlar, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.

76- Hayır, kim sözünü yerine getirir ve kötülüklerden korunursa, şüphesiz Allah da korunanları sever.

77- Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur; Allah kıyamet günü onlarla hiç konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için acı bir azab vardır.

78- Kitap ehlinden öyle bir güruh da vardır ki, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip bükerler. Halbuki o, kitaptan değildir. "Bu, Allah katındandır." derler; oysa o, Allah katından değildir. Allah'a karşı, kendileri bilip dururken, yalan söylerler.

79- İnsanlardan hiçbir kimseye, Allah kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdikten sonra, kalkıp insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kul olun." demesi yakışmaz. Fakat onun: "Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince Rabb'e halis kullar olun" (demesi uygundur).

80- Ve O size: "Melekleri ve peygamberleri tanrılar edinin." diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra, size hiç inkârı emreder mi?

81- Allah peygamberlerden şöyle söz almıştı: "Andolsun ki size kitab ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan (kitaplar)ı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" demişti. Onlar: "Kabul ettik" dediler. (Allah da) dedi ki: "Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım".

82- Artık bundan sonra her kim dönerse, işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.

83- Onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde ne varsa hepsi, ister istemez O'na boyun eğmiştir ve O'na döndürülüp götürüleceklerdir.

84- De ki: "Allah'a, bize indirilen (Kur'ân)e, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere inandık. Onların arasında hiçbir fark gözetmeyiz, biz O'na teslim olmuşlarız".

85- Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de zarar edenlerden olacaktır.

86- İnandıktan, Peygamber'in hak olduğuna şehadet ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, inkâra sapan bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez.

87- İşte onların cezaları, Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin laneti onların üzerlerindedir.

88- Onlar bu (lanetin) içinde ebedî kalacaklardır. Kendilerinden ne bu azab hafifletilir, ne de yüzlerine bakılır.

89- Ancak bundan sonra tevbe edip kendini düzeltenler başka. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.

90- Şüphesiz imanlarının arkasından küfreden, sonra da küfrünü artırmış olanların tevbeleri asla kabul olunmaz. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.

91- Muhakkak ki inkâr edenler ve kâfir oldukları halde de ölenler, yeryüzü dolusu altın fidye verseler bile hiç birisinden asla kabul edilmeyecektir. İşte dayanılmaz azab onlar içindir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

92- Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.

93- Tevrat indirilmeden önce, İsrail (Yakub)in kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: "Eğer doğrulardan iseniz, haydi Tevrat'ı getirip okuyun".

94- Kim bundan sonra Allah'a karşı yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.

95- De ki: "Allah doğru söylemiştir. Öyle ise dosdoğru, Allah'ı birleyici olarak İbrahim'in dinine uyun. O, müşriklerden değildi".

96- Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke'deki çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt (Kabe)dir.

97- Onda apaçık deliller, İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren güvene erer. Ona bir yol bulabilenlerin Beyt'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağni (kimseye muhtaç değil, her şey ona muhtaç)dir.

98- De ki: "Ey kitap ehli! Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?"

99- De ki: "Ey kitap ehli! Gerçeği görüp bildiğiniz hâlde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah'ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir".

100- Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kâfir yaparlar.

101- Size Allah'ın âyetleri okunup dururken ve Allah'ın elçisi de aranızda iken nasıl inkâra saparsınız? Kim Allah'a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle doğru yola iletilmiştir.

102- Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.

103- Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.

104- İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.

105- Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.

106- O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara: "İmanınızdan sonra küfrettiniz ha? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın" (denecektir).

107- Yüzleri ağaranlara gelince, (onlar) Allah'ın rahmeti içindedirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

108- Bunlar Allah'ın, sana gerçek olarak okuyageldiğimiz, âyetleridir. Allah âlemlere hiçbir haksızlık etmek istemez.

109- Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Bütün işler Allah'a döndürülür.

110- Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır.

111- Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.

112- Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine alçaklık damgası vurulmuştur. Meğer ki Allah'ın ipine ve insanlar (müminler)ın ahdine sığınmış olsunlar. Onlar Allah'ın hışmına uğradılar ve üzerlerine de miskinlik damgası vuruldu. Bunun sebebi, onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve haksız yere peygamberleri öldürmeleridir. Ayrıca isyan etmiş ve haddi de aşmışlardı.

113- Hepsi bir değildirler. Kitap ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir ümmet (topluluk) vardır ki, gecenin saatlerinde onlar secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar.

114- Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardandır.

115- Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah kendisinden gereği gibi sakınanları bilir.

116- O inkâr edenler (var ya), onların ne malları, ne de evlatları, onlara Allah'a karşı hiçbir fayda sağlamayacaktır. Onlar, ateş halkıdır; orada ebedi kalacaklardır.

117- Onların bu dünya hayatında harcadıklarının durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup da mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgarın hali gibidir. Allah onlara zulmetmedi. Fakat kendileri, kendilerine zulmediyorlar.

118- Ey iman edenler! Kendi dışınızdakilerden sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Kin ve düşmanlıkları ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Düşünürseniz, biz size âyetleri açıkladık.

119- İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler, siz kitap(lar)ın hepsine inanırsınız, onlarsa sizinle buluştukları zaman "inandık" derler. Başbaşa kaldıkları zaman da kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: "kininizle geberin!". Şüphesiz ki Allah göğüslerin (gönüllerin) özünü bilir.

120- Size bir iyilik dokunsa fenalarına gider, başınıza bir kötülük gelse onunla sevinirler. Eğer sabreder ve Allah'dan gereğince korkarsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez; çünkü Allah onları kendi amelleriyle kuşatmıştır.

121- Hani sen sabah erkenden müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. Allah, hakkıyla işiten ve bilendir.

122- O zaman içinizden iki takım bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. İnananlar, yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.

123- Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah size Bedir'de yardım etmişti. Allah'tan sakının ki, O'na şükretmiş olasınız.

124- O zaman sen müminlere: "Rabbinizin size, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?" diyordun.

125- Evet, sabreder ve (Allah'tan) korkarsanız, onlar ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı nişanlı beş bin melekle yardım eder.

126- Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Yardım, yalnız daima galip ve hikmet sahibi olan Allah katındandır.

127- (Allah bu yardımı) inkâr edenlerden bir kısmını kessin veya perişan etsin de umutsuz olarak dönüp gitsinler (diye yaptı).

128- Bu işten sana hiçbir şey düşmez. (Allah), ya onların tevbesini kabul eder, yahut onlara, zalim olduklarından dolayı azab eder.

129- Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

130- Ey iman edenler! Kat kat artırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.

131- Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten sakının.

132- Allah ve Peygambere itaat edin ki, size de merhamet edilsin.

133- Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah'tan gereği gibi korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun!

134- O (Allah'tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever.

135- Ve onlar çirkin bir günah işledikleri, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Allah'tan başka günahları kim bağışlayabilir? Bir de onlar, bile bile, işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmezler.

136- İşte onların mükafatı (ödülleri) Rableri tarafından bağışlanma ve altından ırmaklar akan, ebedî kalacakları cennetlerdir. Çalışanların mükafatı ne güzeldir!

137- Muhakkak ki sizden önce birçok olaylar, şeriatler gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin, dolaşın da yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir görün.

138- Bu (Kur'ân) insanlar için bir açıklama, Allah'dan gereğince korkanlar için doğru yolu gösterme ve bir öğüttür.

139- Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir.

140- Eğer size (Uhud savaşında) bir yara değmişse, (Bedir harbinde) o topluma da benzeri bir yara dokunmuştu. O günler ki, biz onları insanlar arasında döndürür dururuz. (Bu da) Allah'ın sizden iman edenleri ayırt etmesi ve sizden şahitler edinmesi içindir. Allah zalimleri sevmez.

141- Bir de bu, Allah'ın iman edenleri tertemiz seçip, kâfirleri yok etmesi içindir.

142- Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete girivereceğinizi mi sandınız?

143- Andolsun ki siz ölümle karşılaşmadan önce onu arzuluyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz.

144- Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır.

145- Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. (Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız.

146- Nice peygamberler vardı ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostları çarpıştılar; Allah yolunda başlarına gelenlerden yılgınlık göstermediler, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.

147- Onların sözleri ancak: "Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı diret, Kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et!" demekten ibaretti.

148- Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiret sevabının güzelliğini verdi. Allah güzel davrananları sever.

149- Ey iman edenler! Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız, sizi topuklarınız üstünde gerisin geriye çevirirler. O zaman büsbütün kaybedersiniz.

150- Hayır! Sizin mevlanız Allah'tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.

151- Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmalarından dolayı, inkâr edenlerin kalplerine korku salacağız. Onların yurtları ateştir. Zalimlerin dönüp varacağı yer ne kötüdür!

152- Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vaadini yerine getirmiştir. Allah size sevdiğiniz (galibiyeti) gösterdikten sonra zaafa düştünüz. (Peygamber'in verdiği) emir hakkında tartışmaya kalkıştınız ve isyan ettiniz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi, denemek için onlardan geri çevirdi ve sizi bağışladı. Allah müminlere karşı çok lütufkârdır.

153- Peygamber sizi arkanızdan çağırıp dururken, siz boyuna uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size gam üstüne gam verdi ki, ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

154- Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi ki, o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına düşmüştü. Allah'a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan besliyorlar ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş Allah'ındır". Onlar sana açıklamayacaklarını içlerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: "Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik". Onlara şöyle söyle: "Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu) göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı. Allah göğüslerin içinde olanı bilir.

155- İki toplumun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip gidenler var ya, şeytan onların kazandıkları bazı şeylerden dolayı ayaklarını kaydırmak istedi. Ama yine de Allah onları affetti. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halim(çok yumuşak)dir.

156- Ey iman edenler! Sizler inkâr edenler ve yeryüzünde sefere veya savaşa çıkan kardeşleri için: "Eğer bizim yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi." diyenler gibi olmayın. Allah bunu, onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu. Allah, diriltir ve öldürür. Allah yaptıklarınızı görmektedir.

157- Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'ın bağışlaması ve rahmeti, (sizin için) onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.

158- Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de Allah'ın huzurunda toplanacaksınız.

159- Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'dan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.

160- Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler ancak Allah'a güvenip dayansınlar.

161- Hiçbir peygambere ganimet malını gizlemesi (devlet-millet malını aşırması) yaraşmaz. Kim böyle bir aşırma ve ihanette bulunursa kıyamet günü aşırdığını boynuna yüklenerek getirir. Sonra da herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir, onlar haksızlığa da uğramazlar.

162- Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın hışmına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? Varış yeri olarak ne kötüdür orası!

163- Onlar (insanlar) Allah katında derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını görmektedir.

164- Andolsun ki Allah, müminlere kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.

165- (Bedir'de düşmanı) iki katına uğrattığınız bir musibet (Uhud'da) size çarpınca mı: "Bu nereden" dediniz? De ki: "Bu başınıza gelen kendinizdendir". Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir.

166-167- İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz." denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar. kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir.

168- Kendileri oturup kaldıkları halde kardeşleri için: "Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi" dediler. Onlara de ki: "Eğer iddianızda doğru iseniz, kendinizden ölümü uzaklaştırınız".

169- Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında rızıklanmaktadırlar.

170- Allah'ın lütfundan verdiği nimetle sevinçlidirler. Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere de hiç bir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.

171- Onlar, Allah'ın nimetini, keremini ve Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceğini müjdelerler.

172- Kendilerine yara dokunduktan sonra da Allah ve Peygamberi'nin davetine uydular. Hele onlardan iyilik edenlere ve gereğince Allah'tan korkanlara büyük bir mükafat vardır.

173- İnsanlar onlara: "Düşmanlarınız size karşı ordu topladı, onlardan korkun." dediklerinde, bu, onların imanını artırdı ve şöyle dediler: "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir".

174- Bunun üzerine kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan Allah'ın nimeti ve lütfuyla geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular. Allah büyük lütuf sahibidir.

175- (Size o haberi getiren) ancak şeytandır, (sadece) kendi dostlarını korkutabilir. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz benden korkun.

176- Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah'a hiç bir şekilde zarar veremezler. Allah onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük bir azap vardır.

177- İman karşılığında inkarı satın alanlar Allah'a hiç bir zarar veremezler. Onlar için acı bir azap vardır.

178- Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, şahısları için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara bu mühleti, ancak günahlarını artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.

179- Allah, müminleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir, pisi temizden ayıracaktır. Ve Allah sizi gayba vakıf kılacak da değildir. Fakat Allah, peygamberlerinden dilediğini seçip (gaybı bildirir). O halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ve günahlardan korunursanız, sizin için büyük bir mükafat vardır.

180- Allah'ın, kendilerine lütfundan verdiği nimetlere karşı cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır o, kendileri için şerdir. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'a aittir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

181- Allah, "Şüphesiz Allah fakirdir, biz zenginiz." diyenlerin lafını elbette duymuştur. Onların söylediklerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız ve şöyle diyeceğiz: "Tadın o yakıcı azabı!".

182- "Bu, kendi ellerinizin yapıp öne sürdüğünün karşılığıdır". Allah kullar(ın)a asla zulmetmez.

183- "Ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiç bir peygambere iman etmeyeceğimize dair Allah bize ahidde bulundu." diyenlere de ki: "Benden önce size bazı peygamberler açık belgelerle ve sizin dediğiniz şeyle geldi. Eğer doğru insanlarsanız, ya onları niçin öldürdünüz?"

184- Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık deliller, hikmetli sayfalar ve aydınlatıcı kitap getiren peygamberler de yalanlanmıştı.

185- Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka birşey değildir.

186- Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah'a ortak koşanlardan size eziyet verici bir çok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'dan gereği gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren işlerdendir.

187- Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemiyeceksiniz." diye söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler ve onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür.

188- O yaptıklarına sevinen ve yapmadıkları şeylerle de övülmek isteyenlerin (onacaklarını) sanma! Onların azaptan kurtulacaklarını da sanma! Onlar için can yakıcı bir azap vardır.

189- Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah her şeye kâdirdir.

190- Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır.

191- Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve "Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru." derler.

192- "Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur".

193- "Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize iman edin' diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, bizleri sana ermiş kullarınla beraber yanına al".

194- "Rabbimiz! bize peygamberlerine vaad ettiğini ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Muhakkak sen verdiğin sözden dönmezsin".

195- Rableri onlara şu karşılığı verdi: "Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler... Onların günahlarını elbette örteceğim ve Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları altından ırmaklar akan cennetlere de koyacağım. En güzel mükafat Allah katındadır".

196- Kâfirlerin diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.

197- Bu, az bir geçimliktir. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası!

198- Fakat Rablerinden gereğince korkanlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklar, Allah katından ağırlanacaklardır. İyiler için Allah katındakiler daha hayırlıdır.

199- Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah'a inanırlar, size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah'a boyun eğerek inanırlar. Allah'ın âyetlerini az bir değere değişmezler. Onların mükafatı da Allah katındadır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

200- Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sebat gösterin, nöbet bekleşin, Allah'dan gereğince korkun ki, kurtuluşa eresiniz.
Ekleme Tarihi: 31.12.2003 - 16:23
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: BAKARA SURESİ
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
BAKARA SURESİ
57 Mesaj -
1- (Elif, Lâm, Mîm.)

2- İşte o kitap, bunda şüphe yok, müttakiler (kötülükten korunacaklar) için hidayettir.

3- Onlar ki gaybe iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) harcarlar.

4- Ve onlar ki hem sana indirilene iman ederler, hem senden önce indirilene. Ahirete de bunlar kesinlikle iman ederler.

5- Bunlar, işte Rabblerinden bir hidayet üzerindedirler ve bunlar işte felaha erenlerdir.

6- Şu muhakkak ki inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir. Onlar inanmazlar.

7- Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde bir de perde vardır. Ve büyük azab onlaradır.

8- İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, "Allah'a ve ahiret gününe inandık." derler.

9- Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki sırf kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar.

10- Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalan söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azab vardır.

11- Hem onlara: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın." denildiğinde: "Biz ancak ıslah edicileriz." derler.

12- İyi bilin ki, onlar ortalığı bozanların ta kendileridir, fakat anlamazlar.

13- Onlara: "İnsanların (müslümanların) inandığı gibi inanın." denilince, "Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?" derler. İyi bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir fakat bilmezler.

14- Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: "İnandık" derler. Fakat şeytanlarıyle yalnız kaldıkları zaman: "Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz." derler.

15- (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde serserice dolaşmalarına mühlet verir.

16- İşte onlar o kimselerdir ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi, doğru yolu da bulamadılar.

17- Onların durumu, bir ateş yakanın durumu gibidir. (Ateş) çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların (gözlerinin) nurlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı, artık görmezler.

18- (Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.

19- Yahut (onların durumu), gökten boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek(ler) bulunan bir yağmur(a tutulmuşun hali) gibidir. Yıldırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, inkârcıları tamamen kuşatmıştır.

20- O şimşek nerdeyse gözlerini (n nûrunu) kapıverecek. Önlerini aydınlattımı ışığında yürürler, karanlık üzerlerine çöktümü de dikilip kalırlar. Allah dilemiş olsaydı işitmelerini, görmelerini de alıverirdi. Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir.

21- Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız.

22- O (Rabb) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile, Allah'a eşler koşmayın.

23- Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz.

24- Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının.

25- İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olmak üzere, kendilerine sunulacak. Orada çok temiz zevceler de onların. Hem onlar orada ebedî kalacaklar.

26- Muhakkak ki Allah bir sivri sineği, hatta daha üstününü misal getirmekten çekinmez. İman edenler bilirler ki, o şüphesiz haktır, Rabb'lerındandır. Ama küfre saplananlar: "Allah böyle bir misal ile ne demek istedi?" derler. Allah onunla birçoklarını şaşırtır, yine onunla birçoklarını yola getirir. Onunla ancak o fasıkları şaşırtır.

27- Onlar ki, söz verip andlaştıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar. Allah'ın birleştirmesini emrettiği şeyi (iman ve akrabalık bağlarını) keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte zarara uğrayanlar onlardır.

28- Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp ona götürüleceksiniz.

29- O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı . Sonra göğe yöneldi, onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi bilir.

30- Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.

31- Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: "Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin." dedi.

32- Dediler ki: "Yücesin sen (ya Rab!). Bizim, senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakîmsin".

33- (Allah): "Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver." dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): "Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da,

içinizde gizlediğinizi de bilirim" dememiş miydim?" dedi.

34- Ve o zaman meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu.

35- Dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

36- Bunun üzerine şeytan onları(n ayağını) oradan kaydırdı, içinde bulundukları (cennet yurdu)ndan çıkardı. Biz de: "Birbirinize düşman olarak inin, orada belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir nasib vardır." dedik.

37- Derken Âdem Rabb'ından birtakım kelimeler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.

38- Onlara dedik ki: "Hepiniz oradan inin. Size benim tarafımdan bir hidayet rehberi geldiğinde, kim o hidayetçimin izinde giderse, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

39- İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır.

40- Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve sadece benden korkun!

41- Yanınızdakini (Tevrat'ı) tasdik edici olarak indirdiğim (Kur'ân)a iman edin, O'nu, inkar edenlerin ilki siz olmayın, benim âyetlerimi birkaç paraya değişmeyin. Ancak benden korkun.

42- Hakk'ı batıla karıştırıp da, bile bile hakkı gizlemeyin.

43- Hem namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.

44- İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitab (Tevrat)ı okuyorsunuz. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?

45- Bir de sabırla, namazla yardım isteyin. Şüphesiz bu, (Allah'a) saygılı olanlardan başkasına ağır gelir.

46- Onlar ki, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten O'na döneceklerini bilirler.

47- Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti ve vaktiyle sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.

48- Ve öyle bir günden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden şefaat da kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım da yapılmaz.

49- (Hem hatırlayın ki bir zaman) sizi Firavun ailesinden de kurtardık, (onlar) size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlıyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı.

50- Hani bir zamanlar sizin için denizi yarıp, sizi kurtardık da Firavun'un adamlarını suda boğduk, siz de bakıp duruyordunuz.

51- Hani bir zamanlar Musa'ya kırk gecelik vaad verdik de sonra siz onun arkasından buzağıyı put edindiniz ve o halinizle zalimler idiniz.

52- Sonra yine de sizi affettik, artık şükretmeniz gerekiyordu.

53- Ve hani bir zamanlar Musa'ya o kitabı ve furkanı verdik, gerekirdi ki, doğru yolda gidesiniz.

54- Hani bir zamanlar Musa kavmine dedi ki; Ey kavmim cidden siz o buzağıyı put edinmekle kendi kendinize zulmettiniz, bari gelin Rabbinize tevbe ile dönün de nefislerinizi öldürün. Böyle yapmanız Bârî Teâlânız katında sizin için hayırlıdır, böylece tevbenizi kabul buyurdu. Gerçekten de o Tevvab ve Rahîm'dir.

55- Hani bir zamanlar "Ey Musa biz Allah'ı açıkça görmedikçe senin sözünle asla inanmayacağız." demiştiniz de bunun üzerine sizi yıldırım çarpmıştı ve siz de bakakalmıştınız.

56- Sonra şükredesiniz diye sizi ölümünüzün ardından yeniden diriltmiştik.

57- Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık, ve size ihsan ettiğimiz hoş rızıklardan yiyin, diye üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Onlar, bize zulmetmediler, lakin kendi nefislerine zulmediyorlardı.

58- Hani bir zamanlar "Şu şehre girin de onun nimetlerinden dilediğiniz şekilde bol bol yiyin ve kapıdan secde ederek girin ve "hıtta" (bizi bağışla!) deyin ki, size, hatalarınızı mağfiret ediverelim, iyilik yapanlara nimetlerimizi daha da arttıracağız" dedik.

59- Bunun üzerine o zulme devam edenler sözü değiştirdiler, onu kendilerine söylenildiğinden başka bir şekle soktular. Biz de kötülük yaptıkları için o zalimlere murdar bir azap indirdik.

60- Hani bir zamanlar Musa, kavmi için su istemişti, biz de "asanla taşa vur!" demiştik, bunun üzerine o taştan on iki pınar fışkırmıştı. Her kısım insan kendi su alacağı yeri bildi. Allah'ın rızkından yiyin ve için de bozgunculuk ve saldırganlık yaparak yeryüzünü fesada vermeyin.

61- Hani bir zamanlar, "Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, yeter artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın." dediniz. O da size "O üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya konaklayın o vakit istediğiniz elbette olacaktır." dedi. Üzerlerine zillet ve meskenet damgası vuruldu ve nihayet Allah'dan bir gazaba uğradılar. Evet öyle oldu, çünkü Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Evet öyle oldu, çünkü isyana dalıyorlar ve aşırı gidiyorlardı.

62- Şüphe yok ki, iman edenler, yahudiler, hıristiyanlar ve sabiîler, bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve salih amel işlerse elbette Rabbleri katında bunların ecirleri vardır, bunlara bir korku yoktur, bunlar mahzun da olacak değillerdir.

63- Hani bir zamanlar sizden mîsak (sağlam bir söz) almıştık, Tur'u üstünüze kaldırıp demiştik ki; size verdiğimiz kitaba kuvvetle tutunun ve içindekilerden gafil olmayın, gerek ki, korunursunuz.

64- Sonra verdiğiniz sözün arkasından yüz çevirdiniz, eğer üzerinizde Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasa idi herhalde zarara uğrayanlardan olurdunuz.

65- İçinizden cumartesi günü yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara "sefil maymunlar olun!" dedik.

66- Bu ibret dolu cezayı öncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da bir nasihat, bir öğüt yaptık.

67- Hani bir zamanlar Musa kavmine demişti ki Allah, size bir bakara (sığır) boğazlamanızı emrediyor. Onlar da "ayol sen bizimle eğleniyor, alay mı ediyorsun?" dediler. Musa da: "Böyle cahillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım." dedi.

68- Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, her ne ise onu bize açıklasın." dediler. Musa, "Rabbim buyuruyor ki, o ne pek yaşlı, ne de pek taze, ikisi arası dinç bir sığırdır, haydi emrolunduğunuz işi yapınız." dedi.

69- Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, rengi ne ise onu bize açıklasın." dediler. Musa, "Rabbim buyuruyor ki, o, bakanlara sürur veren, sapsarı bir sığırdır." dedi.

70- Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, o nedir bize iyice açıklasın, çünkü o bize biraz karışık geldi, bununla beraber Allah dilerse onu elbette buluruz." dediler.

71- Musa, "Rabbim buyuruyor ki o, ne çifte koşulup tarla süren, ne de ekin sulayan, ne de salma gezen ve hiç alacası olmayan bir sığırdır". Onlar da: "İşte tam şimdi gerçeği ortaya koydun." dediler. Nihayet onu bulup boğazladılar. Az kaldı yapmayacaklardı.

72- Hani bir zamanlar siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmış ve onu üstünüzden atmıştınız, halbuki Allah, saklamış olduğunuzu açığa çıkaracaktı.

73- İşte bundan dolayı, o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun, dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki aklınızı başınıza toplarsınız.

74- Sonra bunun arkasından yine kalbleriniz katılaştı, şimdi de taş gibi, ya da taştan da beter hale geldi. Çünkü taşlardan öylesi var ki; içinden nehirler kaynıyor, yine öylesi var ki, çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor, öylesi de var ki, Allah korkusundan yerlerde yuvarlanıyor... Ve sizin neler yaptığınızdan Allah gafil değildir.

75- Şimdi bunların, size hemen inanacaklarını ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir grup vardı ki, Allah'ın kelâmını işitirlerdi de sonra ona akılları yattığı halde bile bile onu tahrif ederlerdi.

76- Üstelik iman edenlere rastladıklarında inandık derler, birbirleriyle başbaşa kaldıkları zaman, "Rabbinizin huzurunda aleyhinize delil olarak kullansınlar diye mi tutup Allah'ın size açıkladığı gerçekleri onlara da söylüyorsunuz? Hiç aklınız yok mu be?" derlerdi.

77- Peki bilmezler mi ki, onlar neyi sır olarak saklar ve neyi açıkça söylerlerse Allah hepsini bilir.

78- Bunların bir de ümmî (okuma yazması olmayan) kısmı vardır, kitabı bilmezler, ancak birtakım kuruntu yığınına, boş saplantılara kapılır ve zan içinde dolaşır dururlar.

79- Artık o kimselerin vay haline ki, kendi elleriyle kitap yazarlar da sonra biraz para almak için "Bu Allah katındandır." derler. Artık vay o elleriyle yazdıkları yüzünden onlara, vay o kazandıkları vebal yüzünden onlara!..

80- Bir de dediler ki: "Bize sayılı birkaç günden başka asla ateş azabı dokunmaz". De ki; "Siz Allah'dan bir ahit mi aldınız? Böyle ise Allah sözünden dönmez. Yoksa siz Allah'a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?"

81- Evet kim bir günah işlemiş de kendi günahı kendisini her yandan kuşatmış ise, işte öyleleri ateş ehlidirler ve orada ebedî kalıcıdırlar.

82- İman edip salih ameller işleyenler, işte öyleleri de cennet ehlidirler ve orada ebedî kalıcıdırlar.

83- Hani bir vakitler İsrailoğulları'ndan şöylece mîsak (kesin bir söz) almıştık: Allah'dan başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya iyilik, yakınlığı olanlara, öksüzlere, çaresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzellikle söz söyleyecek, namazı kılacak, zekatı vereceksiniz. Sonra çok azınız müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz, hâlâ da dönüyorsunuz.

84- Yine bir zamanlar mîsakınızı almıştık; birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz, nüfusunuzu diyarınızdan çıkarmıyacaksınız. Sonra siz buna ikrar da verdiniz ve ikrarınıza şahit de oldunuz.

85- Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarından çıkarıyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka çıkıyorsunuz, şayet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeye kalkıyorsunuz. Halbuki yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış idi. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

86- Bunlar ahireti, dünya hayatına satmış kimselerdir. Onun için bunlardan azap hafifletilmez ve kendilerine bir yerden yardım da gelmez.

87- Celâlim hakkı için Musa'ya o kitabı verdik, arkasından birtakım peygamberler de gönderdik, hele Meryem oğlu İsa'ya apaçık mucizeler verdik, onu Rûhu'l-Kudüs ile de destekledik. Size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle gelen her peygambere kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için onların bir kısmına yalan diyecek, bir kısmını da öldürecek misiniz?

88- (Yahudiler, peygamberimize karşı alaylı bir ifade ile): "Bizim kalblerimiz kılıflıdır." dediler. Bilakis Allah, onları kâfirlikleri yüzünden lanetledi. Bundan dolayı çok az imana gelirler.

89- Yanlarındakini tasdik etmek üzere onlara Allah katından bir kitap gelince, daha önceleri inanmayanlara karşı onunla yardım isteyip durdukları halde, o tanıdıkları kendilerine gelince, bu sefer kendileri onu inkâr ettiler. İşte bundan dolayı Allah'ın laneti kâfirleredir.

90- Ne kadar çirkindir o uğruna kendilerini sattıkları şey ki; Allah'ın kullarından dilediğine kendi lütuf ve kereminden vahiy indirmesine kafa tutarak, Allah ne indirdiyse hepsini inkâr ettiler. İşte bu yüzden de gazap üstüne gazaba uğradılar. Can yakıcı azap asıl kâfirler içindir.

91- Onlara, "Allah ne indirdiyse ona iman edin." denildiği zaman, onlar "Biz kendimize indirilene iman ederiz." derler ve ondan başkasını inkâr ederler. Oysa yanlarındaki Tevrat'ı tasdik eden gerçek vahiy odur. Onlara de ki; "Peki madem gerçek mümin sizsiniz de ne diye daha önce Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?

92- Celâlim hakkı için Musa size belgelerle gelmişti de onun arkasından tuttunuz o buzağıya taptınız. Siz işte o zâlimlersiniz.

93- Bir zamanlar size, "verdiğimiz kitaba kuvvetle sarılın ve onu dinleyin." diye Tûr'u tepenize kaldırıp mîsakınızı aldık. (O yahudiler): "Duyduk, dinledik, isyan ettik." dediler, kâfirlikleri yüzünden o danayı yüreklerinde besleyip büyüttüler. De ki, "Eğer siz mümin kimseler iseniz, bu imanınız size ne çirkin şeyler emrediyor!

94- De ki; Allah yanında ahiret yurdu (cennet) başkalarının değil de yalnızca sizin ise, eğer iddianızda da sadık iseniz haydi hemen ölümü temenni ediniz, ölmeyi cana minnet biliniz.

95- Fakat elleriyle işledikleri yüzünden onu hiçbir zaman temenni edemiyecekler. Allah o zâlimleri bilir.

96- Elbette onları insanların hayata en hırslı, en düşkün olanları olarak bulacak, hatta müşriklerden bile daha düşkün bulacaksın. Onların her biri bin sene ömür sürmeyi arzular, oysa uzun yaşamak kendisini azaptan kurtarıp uzaklaştıracak değildir. Allah, onların neler yaptığını görüp duruyor.

97- Söyle; her kim Cebrail'e düşman ise iyi bilsin ki, Kur'ân'ı senin kalbine Allah'ın izniyle kendinden önceki vahiyleri onaylayıcı, müminlere hidayet ve müjde kaynağı olmak üzere o indirdi.

98- Her kim Allah'a, Allah'ın meleklerine, peygamberlerine, Cebrail ile Mîkâil'e düşman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kâfirlerin düşmanıdır.

99- Şanım hakkı için sana çok açık âyetler; parlak mucizeler indirdik. Öyle ki, iman sahasından uzaklaşmış fasıklardan başkası onları inkâr etmez.

100- O fasıklar hem bunları tanımıyacaklar, hem de ne zaman bir ahd üzerine antlaşma yapsalar, her defasında mutlaka içlerinden bir güruh çıkıp onu bozacak ve atıverecek öyle mi? Hatta az bir güruh değil, onların çoğu ahit tanımaz imansızlardır.

101- Üstelik Allah tarafından onlara, yanlarındaki kitabı tasdik edici bir peygamber gelince, daha önce kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, Allah'ın kitabını sırtlarından geriye attılar, sanki hiçbir şey bilmiyorlarmış gibi yaptılar.

102- Tuttular da Süleyman mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeyin ardına düştüler. Halbuki Süleyman inkâr edip kâfir olmadı, lakin o şeytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve Bâbil'de Harut ve Marut'a, bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi "biz ancak ve ancak sizi denemek için gönderildik, sakın sihir yapıp da kâfir olmayın!" demeden kimseye birşey öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verebilecek değillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda sağlamayacak bir şey öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu her kim satın alırsa, onu alanın ahirette bir nasibi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı. Hakkiyle bilselerdi, uğruna canlarını sattıkları şey ne çirkin bir şeydi.

103- Şayet onlar iman edip de korunmuş olsalardı, elbette Allah tarafından verilecek mükafat çok hayırlı olacaktı. Keşke bunu bilselerdi.

104- Ey iman edenler! "râine" demeyin, "unzurna" deyin ve iyi dinleyin, kâfirler için elemli bir azap vardır.

105- Ne Kitap ehlinden, ne de müşriklerden hiçbiri, size Rabbinizden bir hayır indirilsin istemez. Allah ise, üstünlüğü, rahmetiyle dilediğine mahsus kılar ve Allah çok büyük lütuf sahibidir.

106- Biz bir âyetten her neyi nesheder veya unutturursak, ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz. Bilmez misin ki, Allah her şeye kâdirdir.

107- Bilmez misin ki, hakikaten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır, hepsi O'nundur. Size de Allah'dan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.

108- Yoksa siz peygamberinizi, bundan önce Musa'ya sorulduğu gibi,

sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Halbuki her kim imanı küfürle değiştirirse artık düz yolun ortasında sapıtmış olur.

109- Ehl-i kitaptan birçoğu arzu etmektedir ki, sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sırf nefsaniyetlerinden ve kıskançlıktan dolayı bunu yaparlar. Buna rağmen siz şimdi af ile, hoşgörüyle davranın tâ Allah emrini verinceye kadar. Şüphe yok ki Allah her şeye kâdirdir.

110- Siz namazı hakkıyle kılmaya bakın ve zekatı verin! Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.

111- Bir de "yahudi ve hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek" dediler. Bu onların kendi kuruntularıdır. Sen de onlara de ki; "Eğer doğru iseniz, haydi bakalım getirin delilinizi."

112- Hayır, hayır! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü Allah'a tertemiz döndürür ve teslim ederse, işte onun Rabbi katında ecri vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak değiller.

113- Yahudiler dediler ki, "Hıristiyanlar birşey üzerinde değiller", Hristiyanlar da "Yahudiler bir şey üzerinde değiller" dediler. Oysa hepsi de kitabı okuyorlar. Hiçbir bilgisi olmayanlar da öyle onların dedikleri gibi dediler. İşte bundan dolayı Allah, ihtilafa düştükleri bu gibi şeylerde, kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.

114- Allah'ın mescitlerini, içlerinde Allah'ın isminin anılmasından meneden ve onların harap olmalarına çalışan kimselerden daha zâlim kim olabilir! İşte bunlar, oralara korka korka girmekten başka birşey yapmazlar. Bunlara dünyada perişanlık, ahirette de büyük bir azap vardır.

115- Bununla beraber, doğu da Allah'ın, batı da Allah'ındır. Artık nereye dönerseniz dönün, orası Allah'a çıkar. Şüphe yok ki, Allah(ın rahmeti) geniştir, O, her şeyi bilendir.

116- O zalimler, "Allah kendisine çocuk edindi." dediler. Hâşâ, O sübhândır. Doğrusu, göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiştir.

117- O, göklerin ve yerin yoktan var edicisidir ve O, bir işin olmasını murad edince, ona yalnızca "ol!" der, o da hemen oluverir.

118- Bilgiden nasibi olmayanlar da "Allah bizimle konuşsa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!" dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Onların kalbleri birbirlerine benzedi. Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz mucizeleri çok açık seçik gösterdik.

119- Şüphe yok ki, Biz seni hak ile rahmetimizin müjdecisi ve azabımızın habercisi olarak gönderdik. Sen, o cehennemliklerden sorumlu değilsin.

120- Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hoşnud ve razı olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Şânım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı.

121- Kendilerine kitabı verdiğimiz ehliyetli kimseler onu, tilavetinin hakkını vererek okurlar. İşte onlar, ona iman ederler. Her kim de onu inkâr ederse, işte o inkârcılar hüsran içindedirler.

122- Ey İsrailoğulları! Sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve sizi vaktiyle âlemdeki ümmetlere üstün tuttuğumu hatırlayın!

123- Ve öyle bir günden sakının ki, o gün kimse, kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez ve ona şefaat de fayda vermez, hiçbir taraftan yardım da görmezler.

124- Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar İbrahim'i Rabbi, birtakım kelimeler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince, Rabbi ona, "Ben seni bütün insanlara imam yapacağım." buyurdu. İbrahim, "Zürriyetimden de yap!" dedi. Rabbi ona "zâlimler benim ahdime nail olamaz!" buyurdu.

125- Biz ta o zaman bu Beyt'i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri kıldık. Siz de Makam-ı İbrahim'den kendinize bir namazgah edinin. Ayrıca İbrahim ile İsmail'e şöyle ahid verdik: "Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!"

126- Ve o vakit İbrahim "Ey Rabbim, burasını güvenli bir belde kıl, halkından Allah'a ve ahiret gününe iman edenleri çeşitli meyvalarla rızıklandır" diye yalvardı. Allah buyurdu ki: "küfredeni dahi rızıklandırır da hayattan biraz nasip aldırırım, sonra da onu ateş azabına uğratırım ki, orası ne yaman bir duraktır!"

127- Ve ne vakit ki İbrahim, Beyt'in temellerini yükseltmeye başladı, İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur, hiç şüphesiz işiten sensin, bilen sensin.

128- Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvâb sensin, Rahîm sensin.

129- Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin âyetlerini tilavet eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pâk eylesin. Hiç şüphesiz Azîz sensin, hikmet sahibi Sensin.

130- İbrahim'in milletinden, kendine kıyan beyinsizden başka kim yüz çevirir? Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık, hiç şüphesiz o, ahirette de iyilerden biridir.

131- Rabbi ona, "İslâm ol!" emrini verince, o "Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum." dedi.

132- Bu dini İbrahim, kendi oğullarına vasiyyet etti, Yakub da öyle yaptı: "Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu dini size Allah seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca müslüman olarak can verin!" dedi.

133- Yoksa siz de olaya şahit mi oldunuz; Yakub'a ölüm hali gelip çattığı zaman, oğullarına; "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" dediği zaman, oğulları; "Senin Allah'ına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın Allah'ına, tek olan o Allah'a ibadet edeceğiz. Biz ancak O'na boyun eğen müslümanlarız." dediler.

134. Onlar bir ümmetti, geldi geçti. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilecek değilsiniz.

135- Bir de: "yahudi veya hıristiyan olunuz ki, hidayet bulasınız." dediler. Sen onlara de ki: "Hayır! Hanif olarak hakka tapan İbrahim'in dinine (uyarız) ki, o hiçbir zaman müşriklerden olmadı."

136- Deyiniz ki, "Biz, Allah'a iman ettik ve bize ne indirildiyse İbrahim'e,

İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve torunlarına ne indirildiyse, Musa'ya ve İsa'ya ne indirildiyse ve bütün peygamberlere Rablerinden ne verildiyse hepsine iman ettik. Biz onların arasında fark gözetmeyiz ve biz ancak O'na boyun eğen müslümanlarız."

137- Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse doğru yola girmiş, hidayeti bulmuş olurlar. Yok eğer yüz çevirirlerse onlar sadece ve sadece didişmenin içindedirler. Allah onlara karşı sana yeter. Ve O, işitendir, bilendir.

138- Allah'ın boyasına bak, (vaftiz nolacak?) Kim, Allah'dan daha güzel boya vurabilir ki? İşte biz O'na ibadet edenleriz.

139- De ki: "Allah hakkında bizimle didişmeye mi gireceksiniz? Oysa O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size. Şu kadar var ki, biz O'na ihlas ile sarılıyoruz.

140- "Yoksa siz, İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakup da ve torunları da hep yahudi ve hıristiyan idiler mi demek istiyorsunuz?" De ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?" Allah'ın şahitlik ettiği bir hakikatı bile bile inkar edenden daha zâlim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

141- Onlar bir ümmet idiler, gelip geçtiler. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandıklarınız. Ve siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.

142- İnsanlar içinde bir kısım beyinsizler takımı, "Bunları bulundukları kıbleden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da, batı da Allah'ındır. O, kimi dilerse onu hidayete erdirir."

143- Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun. Daha önce içinde durduğun Kâ'be'yi kıble yapmamız da şunun içindir: Peygamber'in izince gidecekleri, iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayıralım. Bu iş elbette Allah'ın hidayet ettiği kimselerin dışındakilere çok ağır gelecekti. Allah imanınızı kaybedecek değildir. Hiç şüphesiz Allah, bütün insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.

144- Doğrusu, biz, yüzünün semaya yöneldiğini, orada şekilden şekile geçerek, aranıp durduğunu görüyorduk. Artık seni hoşnud olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Haydi bakalım, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz de ey müminler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin! Kendilerine kitap verilmiş olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rabblerinden gelen o emir haktır. Ve Allah, onların yaptıklarından ve yapmakta olduklarından gafil değildir.

145- Celâlim için, sen o kitap verilmiş olanlara, bütün delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tabi olmazlar, sen de onların kıblesine tabi olmazsın. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesine tabi değiller. Celâlim hakkı için, sana gelen bunca ilmin arkasından sen tutar da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hiç şüphesiz, sen de zâlimlerden olursun.

146- O kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin âlimleri onu o peygamberi oğullarını tanır gibi tanırlar, böyle iken içlerinden bir takımı gerçeği bile bile gizlerler.

147- O hak, Rabbindendir. Artık şüpheye düşenlerden olma sakın!

148- Ümmetlerden her birinin bir yönü vardır, o ona yönelir, haydin, hep hayırlara koşun, yarışın. Her nerede olsanız Allah sizi toplar, bir araya getirir. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir.

149- Hem her nereden yola çıkarsan (namazda) hemen Mescid-i Haram'a doğru yüzünü çevir. Bu emir şüphesiz hak, Rabbinden olduğu gerçektir. Allah yaptıklarınızdan habersiz de değildir.

150- Her nereden yola çıkarsan yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir, ve her nerede olsanız yüzünüzü ona doğru çevirin ki insanlar için aleyhinizde bir delil olmasın. Ancak içlerinden haksızlık edenler başka. Siz de onlardan korkmayın, benden korkun. Hem üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım, hem gerek ki doğru yolu bulasınız.

151- Nitekim içinizden size bir peygamber gönderdik. O size âyetlerimizi okuyor, sizi temizliyor, size kitabı ve hikmeti öğretiyor. Size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor.

152- O halde beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin de nankörlük etmeyin.

153- Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.

154- Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz.

155- Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!

156- Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: "Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz." derler.

157- İşte onlar var ya, Rablerinden, mağfiretler ve rahmet onlaradır. İşte hidayete erenler de onlardır.

158- Gerçekten Safâ ile Merve Allah'ın alâmetlerindendir. Onun için her kim hac veya umre niyetiyle Kâ'be'yi ziyaret ederse, bunları tavaf etmesinde ona bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah iyiliğin karşılığını verir, o her şeyi bilir.

159- İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayetin kendisi olan âyetleri insanlar için biz kitapta açıkladıktan sonra gizleyenler var ya mutlaka onlara Allah lanet eder. Lanet edebilecek olanlar da lanet ederler.

160- Ancak tevbe edip halini düzelterek gerçeği söyleyenler başka. İşte onları ben bağışlarım. Ben çok merhamet ediciyim, tevbeleri çokça kabul ederim.

161- Ama âyetlerimizi inkar etmiş ve kâfir olarak can vermiş olanlara gelince, işte Allah'ın laneti, meleklerin laneti ve insanların laneti hep onların üzerine olsun.

162- Onlar ebedi olarak onun altında kalırlar. Ne azabları hafifletilir, ne de kendilerine göz açtırılır.

163- Her halde hepinizin ilâhı, bir tek ilâhtır. Ondan başka bir ilâh yoktur. O Rahmân ve Rahîm'dir.

164- Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları değiştirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllı olan bir topluluk için elbette Allah'ın birliğine deliller vardır.

165- İnsanlardan kimi de Allah'tan başka şeyleri O'na eş tutuyorlar da onları, Allah'ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı.

166- O zaman kendilerine uyulan kimseler, azabı görerek kendilerine uyanlardan kaçıp uzaklaşmışlar ve aralarındaki bütün bağlar parça parça kopmuştur.

167- Onlara uyanlar da şöyle demektedirler: "Ah, bizim için dünyaya bir dönüş olsaydı da onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!" İşte böylece Allah onlara bütün amellerini, üzerlerine yığılmış hasretler (pişmanlık ve üzüntüler) halinde gösterecektir. Onlar bu ateşten çıkacak değillerdir.

168- Ey insanlar! Bütün yeryüzündeki nimetlerimden helal olmak, temiz olmak şartıyla yiyin. Fakat şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o size belli bir düşmandır.

169- O size hep çirkin ve murdar işleri emreder, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyler söylemenizi ister.

170- Onlara: "Allah'ın indirdiğine uyun." dendiği vakit de: "Yok, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız." dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremez ve doğruyu seçemez idiyseler de mi onlara uyacaklar?

171- O kâfirlerin hali, sadece bir çağırma veya bağırmadan başkasını işitmeyerek haykıranın haline benzer; onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, akıl da etmezler.

172- Ey iman edenler! Size kısmet ettiğimiz rızıkların hoş ve temiz olanlarından yiyin ve Allah'a şükredin, eğer yalnız O'na kulluk ediyorsanız.

173- O, size yalnız şunları haram kıldı: Ölü hayvan, kan, domuz eti, bir de Allah'tan başkası adına kesilen hayvanlar. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret ölçüsünü geçmemek şartıyla ona da bir günah yükletilmez. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

174- Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de bununla biraz para alanlar gerçekten karınları dolusu ateşten başka birşey yemezler. Kıyamet günü Allah onlara ne söz söyler, ne de kendilerini temize çıkarır. Onlara sadece acı veren bir azab vardır.

175- İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, affedilmeyi bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar, ateşe karşı ne kadar da sabırlıdırlar!

176- Şüphesiz ki Allah kitabı hak bir sebeple indirmiştir. Kitap hakkında ihtilafa düşenler ise, şüphesiz haktan uzak, bir anlaşmazlık içindedirler.

177- Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır.

178- Ey iman edenler! Öldürmede kısas size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ama her kim, ölenin kardeşi tarafından bir şey karşılığı bağışlanırsa, o zaman örfe uyması, ona diyeti güzellikle ödemesi gerekir. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Her kim bunun arkasından yine saldırırsa, artık ona acı veren bir azab vardır.

179- Ey temiz akıl sahipleri! Kısasta sizin için bir hayat vardır. Ümit edilir ki, korunursunuz.

180- Birinize ölüm geldiği vakit, bir hayır (bir mal) bırakacaksa, babası, anası ve en yakın akrabası için meşru bir surette vasiyet etmek, Allah'tan korkan kimseler üzerine yerine getirilmesi vacib bir hak olarak size farz kılındı.

181- Şimdi her kim, bunu duyduktan sonra onu değiştirirse, her haldevebali, sırf o değiştirenlerin boynunadır. Şüphe yok ki Allah, her şeyi işitir ve bilir.

182- Her kim de vasiyet edenin, bir hata işlemesinden veya bir günaha girmesinden endişe eder de tarafların arasını düzeltirse, ona bir vebal yoktur. Şüphesiz ki, Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.


183- Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.

184- (Size farz kılınan oruç), sayılı günlerdedir. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan ise, diğer günlerde, tutamadığı günler sayısınca tutar. Ona dayanıp kalacaklar üzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir. Her kim de hayrına fidyeyi artırırsa, hakkında daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

185- O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur'ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.

186- Şayet kullarım, sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler.

187- Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız, size helâl kılındı. Onlar,sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasınız. Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için müracaatınızı kabul buyurdu ve sizi bağışladı. Şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığını isteyin. Ta fecrin beyaz ipliği siyah iplikden size seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Bununla beraber siz mescitlerde îtikaf halinde iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın. Allah, âyetlerini insanlara böyle açıklıyor ki sakınıp korunsunlar.

188- Bir de aranızda mallarınızı batıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günah ile yemek için, o malları hakimlere rüşvet olarak vermeyin.

189- Sana hilâllerden soruyorlar. De ki: Onlar insanlar için de, hac için de vakit ölçüleridir. Bununla beraber iyilik, evlere arkalarından gelmeniz değildir. Fakat iyiliğe eren, kötülükten korunan kimsedir. Evlere kapılarından gelin, Allah'tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.

190- Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. Fakat haksız saldırıda bulunmayın. Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez.

191- Onları nerede yakalarsanız öldürün ve sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın. O fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Yalnız Mescid-i Haram yanında onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Fakat sizi öldürmeye kalkışırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.

192- Artık şirkten vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

193- Hem bir fitne kalmayıp, din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın . Vazgeçerlerse, düşmanlık ancak zalimlere karşıdır.

194- Hürmetli ay hürmetli aya ve bütün hürmetler birbirine karşılıktır. O halde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptığı saldırının aynıyle saldırın da ileri gitmeye Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.

195- Allah yolunda mal harcayın da kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve güzel hareket edin. Çünkü Allah güzellik ve iyilik edenleri sever.

196- Hac ve umreyi de Allah için tamam yapın. Eğer bunlardan alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Bununla beraber bu kurban, kesileceği yere varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olana veya başından bir rahatsızlığı bulunana tıraş için oruç veya sadaka yahut da kurbandan ibaret bir fidye gerekir. Engellemeden kurtulduğunuz zaman da her kim hacca kadar umre ile sevab kazanmak isterse, ona da kolayına gelen bir kurban gerekir. Bunu bulamayana ise üç gün hacda, yedi de döndüğünüzde ki tam on gün oruç tutması lazım gelir. Bu hüküm, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah'ın azabı gerçekten çok şiddetlidir.

197- Hac, bilinen aylardadır. Her kim o aylarda hacca başlayıp kendisine farz ederse; artık hacda kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz, Allah onu bilir. Kendinize azık edinin.

Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah korkusudur. Ey akıl sahipleri! Benden korkun!

198- Rabbinizin lütfunu istemenizde size bir günah yoktur. Arafat'tan indiğiniz zaman Meş'ar-i Haram yanında (Müzdelife'de) Allah'ı zikredin. O'nu, size gösterdiği şekilde zikredin. Doğrusu siz, bundan önce gerçekten sapmışlardandınız.

199- Sonra insanların akıp geldiği yerden siz de akıp gelin. Allah'tan bağışlanmanızı isteyin. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

200- Nihayet hac ibadetlerinizi bitirdiğiniz zaman, önceleri babalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla Allah'ı anın. İnsanlardan kimisi: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!" der. Onun için ahirette hiçbir kısmet yoktur.

201- Yine onlardan: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik ve ahirette de bir güzellik ver ve bizi ateş azabından koru!" diyenler vardır.

202- İşte onlar için, kazandıklarından bir nasib vardır. Allah, hesabı çok çabuk görür.

203- Bir de sayılı günlerde Allah'ı zikredin (tekbir alın). Bunlardan kim iki gün içinde (Mina'dan) dönmek için acele ederse ona günah yoktur. Kim geri kalırsa ona da günah yoktur. Ama bu, takva sahipleri içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki, siz ancak O'nun huzuruna varıp toplanacaksınız.

204- İnsanlardan kimi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözleri senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah'ı şahit tutar. Halbuki O, İslâm düşmanlarının en yamanıdır.

205- İş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise bozgunculuğu sevmez.

206- Ona: "Allah'tan kork!" dendiği zaman da kendisini onuru (gururu) günah işlemeye sevkeder. Cehennem de onun hakkından gelir. O ne kötü bir yataktır!

207- Yine insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızasına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok merhametlidir.

208- Ey iman edenler! Hepiniz barış ve selamete girin de şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin aranızı açan belli bir düşmandır.

209- Size bunca deliller geldikten sonra yine kayarsanız, iyi bilin ki, Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

210- Onlar sadece gözetiyorlar ki, Allah, buluttan gölgelikler içinde meleklerle birlikte geliversin de iş bitiriliversin. Halbuki bütün işler Allah'a döndürülüp götürülür.

211- İsrailoğullarına sor: Biz onlara ne kadar açık âyetler vermiştik. Fakat Allah'ın nimetini her kim kendisine geldikten sonra değiştirirse, şüphe yok ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.

212- Dünya hayatı, inkar edenler için bezendi. (Onlar), iman edenlerle eğleniyorlar. Halbuki takva sahibi olan o müminler, kıyamet günü onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir.

213- İnsanlar tek bir ümmetti. Ayrılmaları üzerine Allah, rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak üzere peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile ilgili kitap indirdi ki, insanların, aralarında ihtilaf ettikleri şeyler hakkında hakem olsun. Bunda da sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra tuttular, aralarındaki hırs ve kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah kendi izniyle, iman edenleri, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka, ulaştırdı. Allah, dilediğini doğru yola iletir.

214- Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hali (uğradıkları sıkıntılar) başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluklar, öyle sıkıntılar dokundu ve öyle sarsıldılar ki, hatta peygamber ve beraberinde iman edenler: "Allah'ın yardımı ne zaman?" derlerdi. Bak işte! Gerçekten Allah'ın yardımı yakındır.

215- Ey Muhammed! Sana nereye infak edeceklerini soruyorlar. De ki: Hayır olarak verdiğiniz nafaka, ana baba, yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak daha ne yaparsanız herhalde Allah onu bilir.

216- Savaş size farz kılındı, gerçi o size hoş gelmez. Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

217- Ey Muhammed! Sana haram aydan ve o ayda savaşmaktan soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak, büyük bir günahtır. Bununla beraber Allah yolundan alıkoymak, O'nu inkar etmek, insanları, Mescid-i Haram'dan menetmek ve halkını oradan çıkarmak, Allah yanında daha büyük bir günahtır ve fitne, öldürmekten daha büyük bir vebaldir. Onlar, güçleri yeterse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savaşmaktan hiçbir zaman geri durmazlar. Sizden de her kim, dininden döner ve kâfir olarak can verirse artık onların bütün amelleri, dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. İşte onlar, cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır.

218- Şüphesiz ki iman edenlere, Allah yolunda hicret edip, cihad edenlere gelince, işte onlar, Allah'ın rahmetini umarlar. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

219- Ey Muhammed! Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat günahları, menfaatlerinden daha büyüktür. Yine sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan fazlasını infak edin. İşte böylece Allah, size âyetlerini açıklıyor. Umulur ki siz düşünürsünüz.

220- Dünya ve ahiret hakkında (düşünürsünüz.) Sana bir de yetimlerden soruyorlar. De ki: Onlar hakkında yapacağınız bir ıslah, işlerine karışmamaktan daha hayırlıdır. Eğer onlara karışırsanız, onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyla ıslah ediciyi bilir, birbirinden ayırd eder. Eğer Allah dileseydi, sizi zora koşardı. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

221- Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve âyetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, öğüt alırlar.

222-Ey Muhammed! Sana kadınların ay başı halinden de soruyorlar. De ki: O bir eziyettir Onun için ay başı halinde oldukları zaman kadınlardan çekilin ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. İyice temizlendikleri zaman ise Allah'ın emrettiği yerden onlara varın, yaklaşın Şüphesiz ki Allah çok tövbe edenleri de sever, çok temizlenenleri de sever.

223-Kadınlarınız, sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve kendiniz için ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve bilin ki siz mutlaka O'nun huzuruna varacaksınız. Ey Muhammed, müminleri müjdele!

224-Sözünüzde durmanız, kötülükten sakınmanız ve insanların arasını düzeltmeniz için, Allah'ı yeminlerinize hedef veya siper edip durmayın. Allah, her şeyi işitir ve bilir.

225-Allah, sizi yeminlerinizde bilmeyerek ettiğiniz lağıv (herhangi bir kasıt olmadan, kanaate göre yanlış yere yapılan yemin)dan sorumlu tutmaz. Fakat kalbinizin kazandığı yalan yere yapılan yeminden sorumlu tutar. Allah çok bağışlayıcıdır, çok halimdir.

226-Kadınlarından îlâ edenler (onlara yaklaşmamaya yemin edenler) için dört ay beklemek vardır. Eğer bu yeminlerinden dönerlerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

227-Yok eğer boşamaya karar vermişlerse, şüphesiz ki Allah söylediklerini işitir, kurduklarını bilir.

228-Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç adet süresi beklerler ve Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa gizlemezler. Kocaları da, barışmak istedikleri takdirde o süre içersinde onları geri almaya daha layıktırlar. O kadınların, üzerlerindeki meşru hak gibi, kendilerinin de hakları vardır. Yalnız erkekler için, onların üzerinde bir derece vardır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

229- Boşamak (talak) iki defadır. Ondan sonrası ya iyilikle tutmak veya güzellikle salmaktır. Onlara verdiklerinizden bir şey almanız da size helâl olmaz. Ancak Allah'ın çizdiği hudutta duramayacaklarından korkmaları başka. Eğer siz de bunların, Allah'ın çizdiği hudutta duramayacaklarından korkarsanız, kadının, ayrılmak için hakkından vazgeçmesinde artık ikisine de günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın çizdiği hudududur. Sakın bunları aşmayın, Her kim Allah'ın hududunu aşarsa, işte onlar zalimlerdir.

230-Eğer kadını bir daha boşarsa, bundan sonra artık başka bir kocaya varıncaya kadar ona helâl olmaz. Eğer ikinci koca da onu boşarsa, Allah'ın hududunu sağlam tutacaklarını ümid ettikleri takdirde öncekilerin birbirlerine dönmelerinde her ikisine de günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın tayin ettiği hudududur. Bunları, bilen bir kavim için açıklıyor.

231-Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini bitirdiklerinde, artık kendilerini ya iyilikle tutun veya güzellikle salın. Yoksa haklarına tecavüz için zararlarına olarak onları tutmayın. Her kim bunu yaparsa nefsine zulmetmiş olur. Sakın Allah'ın âyetlerini alay konusu edinmeyin, Allah'ın üzerinizdeki nimetini, size kendisiyle öğüt vermek üzere indirdiği kitap ve hikmeti hatırlayıp, düşünün. Hem Allah'tan korkun ve bilin ki Allah her şeyi bilir.

232-Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini bitirdiklerinde, aralarında meşru bir şekilde rızalaştıkları takdirde, kendilerini kocalarıyla nikâhlanacaklar diye sıkıştırıp, engellemeyin. İşte bu, içinizden Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere verilen bir öğüttür. Bu, sizin hakkınızda daha hayırlı ve daha nezihtir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.

233-Anneler, çocuklarını, emzirmenin tamamlanmasını isteyenler için tam iki yıl emzirirler. Çocuk kendisine ait olan babaya da emzirenlerin yiyecekleri ve giyecekleri geleneklere uygun olarak bir borçtur. Bununla beraber herkes ancak gücüne göre mükellef olur. Çocuğu sebebiyle bir anne de, çocuğu sebebiyle bir baba da zarara sokulmasın. Varise düşen de yine aynı borçtur. Eğer ana ve baba birbirleriyle istişare edip, her ikisinin de rızasıyla çocuğu memeden ayırmak isterlerse kendilerine bir günah yoktur. Eğer çocuklarınızı başkalarına emzirtmek isterseniz vereceğinizi güzel güzel verdikten sonra bunda da size bir günah yoktur. Bununla beraber Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görür.

234- İçinizden vefat edip de geride eşler bırakan kimselerin hanımları, kendi başlarına dört ay on gün beklerler. İddet (bekleme) sürelerini bitirdikleri zaman, artık kendileri hakkında meşru bir şekilde yapacakları hareketten size bir günah yoktur. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

235-Böyle kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı biçimde çıtlatmanızda veya gönlünüzde tutmanızda size bir vebal yoktur. Allah biliyor ki siz onları mutlaka anacaksınız. Fakat meşru bir söz söylemekten başka bir şekilde kendileriyle gizlice sözleşmeyin. Farz olan iddet sona erinceye kadar da nikâh akdine azmetmeyin (kesin karar vermeyin). Bilin ki Allah gönlünüzdekini bilir. Öyle ise O'nun azabından sakının. Yine bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok yumuşaktır.

236-Eğer kadınları, kendilerine dokunmadan veya onlara bir mehir takdir etmeden boşarsanız (bunda) size bir vebal yoktur. Şu kadar ki onlara (mal verip) faydalandırın. Eli geniş olan hâline göre, eli dar olan da haline göre ve güzellikle faydalandırmalıdır. Bu, iyilik yapanlar üzerine bir borçtur.

237-Eğer onları, kendilerine dokunmadan önce boşar ve mehri de kesmiş bulunursanız, o zaman borç, o kestiğiniz miktarın yarısıdır. Ancak kadınlar veya nikâh akdini elinde bulunduran kimse bağışlarsa başka. Ey erkekler! sizin bağışlamanız ise takvaya daha yakındır. Aranızdaki fazileti unutmayın şüphesiz ki Allah, her ne yaparsanız hakkiyle görür.

238-Namazlara ve orta namaza devam edin ve Allah için boyun eğerek kalkıp namaza durun.

239-Eğer bir korku hâlindeyseniz, yaya veya binekli olarak giderken kılın, (korkudan) emin olduğunuz zaman da böyle bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah'ı zikredin (namazlarınızı yine her zamanki gibi huşû ile kılın).

240-İçinizden hanımlarını geride bırakarak vefat edecek olanlar, eşleri için senesine kadar evlerinden çıkarılmaksızın kendilerine yetecek bir malı vasiyet ederler. Bununla birlikte eğer kendileri çıkarlarsa, kendi haklarında yaptıkları meşru bir hareketten dolayı size bir sorumluluk yoktur. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

241- Boşanmış kadınlar için de meşru ve geleneğe uygun şekilde bir meta'(intifa hakkı) vardır ki verilmesi, Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur.

242-İşte akıllarınız ersin diye, Allah size âyetlerini böylece açıklıyor.

243- Görmedin mi o kimseleri ki kendileri binlerce kişi iken ölüm korkusuyla yurtlarından çıktılar. Allah da kendilerine "ölün!" dedi, sonra da onlara bir hayat verdi. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı bir lütuf sahibidir. Fakat insanların pek çokları şükretmezler.

244- O halde Allah yolunda çarpışın ve bilin ki Allah, her şeyi işitir ve bilir.

245- Kimdir o adam ki Allah'a güzel bir ödünç versin de Allah da ona birçok katlarını ödesin. Allah darlık da verir, genişlik de verir. Hepiniz de O'na döndürülüp götürüleceksiniz.

246- Baksana, İsrail oğullarının Musa'dan sonra ileri gelenlerine! Hani onlar, bir peygamberlerine: "Bize bir kumandan gönder de Allah yolunda savaşalım..." dediler. O da: "Size savaş farz kılınırsa, acaba yapmamazlık eder misiniz?" dedi. Onlar: "Bize ne oldu da yurtlarımızdan çıkarıldığımız ve çocuklarımızdan ayrıldığımız halde Allah yolunda savaşmayalım?" dediler. Bunun üzerine savaş kendilerine farz kılınınca da onlardan pek azı hariç, yüz çevirdiler. Ama Allah, o zalimleri bilir.

247- Peygamberleri onlara: "Allah, size hükümdar olmak üzere Talût'u gönderdi." demişti. Onlar: "Ona bizim üzerimize hükümdar olmak nereden geldi? Oysa hükümdarlığa biz ondan daha lâyıkız, ona maldan bir genişlik, bir bolluk da verilmemiştir." dediler. Peygamberleri de "Onu sizin başınıza Allah seçmiş ve ona bilgi ve vücut bakımından bir güç, bir genişlik vermiştir." dedi. Hem Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah'ın rahmeti geniştir, o her şeyi bilir.

248-Peygamberleri, onlara şunu da söylemişti: Haberiniz olsun, Onun hükümdarlığının alâmeti, size o tabutun gelmesi olacaktır ki onda Rabbinizden bir sekine (sükûnet, gönül rahatlığı), Musa ve Harun ailelerinin bıraktıklarından bir bakiyye (kalıntı) vardır. Onu melekler getirecektir. Eğer iman etmiş kimselerden iseniz, bunda sizin için kesin bir ibret, bir alâmet vardır.

249-Talut, ordu ile hareket edince dedi ki: "Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan içerse, benden değildir. Kim de onu tatmazsa, işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka (bu kadarına ruhsat vardır)." Derken içlerinden pek azı hariç, hepsi de varır varmaz ondan içtiler. Talut ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde. "Bizim bugün, Calut ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok." dediler. Allah'a kavuşacaklarına inanıp, bilenler ise şu cevabı verdiler: "Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice çok topluluklara galip gelmişlerdir. Allah, sabırlılarla beraberdir."

250-Calut ve ordusuna karşı savaş meydanına çıktıkları zaman da şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Üzerlerimize sabır dök, ayaklarımızı sabit tut ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!"

251-Derken, Allah'ın izniyle onları tamamen bozdular. Davud, Calut'u öldürdü ve Allah, kendisine hükümdarlık ve hikmet (peygamberlik) verdi ve ona dilediği şeylerden de öğretti. Eğer Allah'ın, insanları birbirleriyle savması olmasaydı, yeryüzü mutlaka bozulur giderdi. Fakat Allah, bütün âlemlere karşı büyük bir lütuf sahibidir.

252-İşte bunlar, Allah'ın âyetleridir. Onları sana hakkıyla okuyoruz. Şüphesiz ki sen o gönderilen resullerdensin.

253- O işaret olunan resuller yok mu, biz onların bazısını, bazısından üstün kıldık. İçlerinden kimi var ki Allah, kendisiyle konuştu, bazısını da derecelerle daha yükseklere çıkardı. Biz Meryem oğlu İsa'ya da o delilleri verdik ve kendisini Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile kuvvetlendirdik. Eğer Allah dileseydi, bunların arkasındaki ümmetler, kendilerine o deliller geldikten sonra birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat ihtilâfa düştüler, kimi iman etti, kimi inkâr etti. Yine Allah dileseydi, birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat Allah dilediğini yapar.

254- Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir.

255- Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.

256-Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim tâğutu inkar edip, Allah'a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir.

257- Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velileri de tağuttur, onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî olarak kalırlar.

258- Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim'le tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, ona: "Benim Rabbim odur ki, hem diriltir, hem öldürür." dediği zaman: "Ben de diriltir ve öldürürüm." demişti. İbrahim: "Allah güneşi doğudan getiriyor, haydi sen onu batıdan getir!" deyince o inkâr eden herif şaşırıp kaldı. Öyle ya, Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

259- Yahut o kimse gibisini (görmedin mi) ki, bir şehre uğramıştı, altı üstüne gelmiş, ıpıssız yatıyordu. "Bunu bu ölümünden sonra Allah, nerden diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti, "Ne kadar kaldın?" diye sordu. O da: "Bir gün, yahut bir günden eksik kaldım." dedi. Allah buyurdu ki: "Hayır, yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz bozulmamış, hele eşeğine bak, hem bunlar, seni insanlara karşı kudretimizin bir işareti kılalım diyedir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?" Böylece gerçek ona açıkça belli olunca: "Şimdi biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir." dedi.

260- Bir zamanlar İbrahim de: "Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!" demişti. Allah: "İnanmadın mı ki?" buyurdu. İbrahim: "İnandım, fakat kalbim iyice yatışsın diye istiyorum." dedi. Allah buyurdu ki: "Öyle ise kuşlardan dördünü tut da onları kendine çevir, iyice tanıdıktan sonra (kesip) her dağın başına onlardan birer parça dağıt, sonra da onları çağır, koşa koşa sana gelecekler ve bil ki, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."

261- Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, bir tanenin durumu gibidir ki, yedi başak bitirmiş ve her başakta yüz tane var. Allah, dilediğine daha da katlar. Allah'ın rahmeti geniştir. O, her şeyi bilir.

262- Allah yolunda mallarını infak eden, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayı, gönül incitmeyi uygun görmeyen kimselerin Rableri yanında mükafatları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir.

263- Bir tatlı dil ve kusurları bağışlamak, arkasından eza ve gönül bulantısı gelecek bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, halimdir, yumuşak davranır.

264- Ey iman edenler! Sadakalarınızı, başa kakmak, gönül kırmakla boşa gidermeyin. O adam gibi ki, insanlara gösteriş için malını dağıtır da ne Allah'a inanır, ne ahiret gününe. Artık onun hâli, bir kayanın hâline benzer ki, üzerinde biraz toprak varmış, derken şiddetli bir sağnak inmiş de onu yalçın bir kaya halinde bırakıvermiş. Öyle kimseler, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu doğru yola iletmez.

265- Allah'ın rızasını aramak, kendilerini veya kendilerinden bir kısmını Allah yolunda sabit kılmak için mallarını Allah yolunda harcayanların hâli ise, bir tepedeki güzel bir bahçenin hâline benzer ki, ona kuvvetli bir sağnak düşmüş de yemişlerini iki kat vermiştir. Böyle bir bahçeye yağmur düşmese bile mutlaka bir çisenti vardır. Allah, yaptıklarınızı görür.

266- Hiç biriniz ister mi ki, kendisinin hurmalık ve üzümlüklerden bir bahçesi olsun, altında ırmaklar aksın, içinde her türlü ürünü bulunsun da, kendi üzerine de ihtiyarlık çökmüş ve elleri ermez, güçleri yetmez küçük, zayıf çocukları olsun. Derken ona ateşli bir bora isabet ediversin de o bahçe yanıversin. İşte Allah, âyetlerini size böylece açıklıyor. Umulur ki, düşünürsünüz.

267- Ey iman edenler! İnfakı gerek kazandıklarınızın, gerek sizin için yerden çıkardıklarımızın temizlerinden yapın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olamıyacağınız fenasını vermeye yeltenmeyin. Biliniz ki, Allah sadakalarınıza muhtaç değildir ve hamde layık olandır.

268- Şeytan sizi fakirlikle korkutup çirkin çirkin şeylere teşvik eder. Allah da lütfundan ve bağışlamasından birtakım vaatlerde bulunuyor. Allah'ın lütfu geniştir. O herşeyi bilendir.

269- Dilediğine hikmet verir, hikmet verilene ise pek çok hayır verilmiş demektir. Ve bunu ancak üstün akıllılar anlar.

270- Her ne çeşit nafaka verdinizse veya ne türlü bir adak adadınızsa, Allah onu kesinlikle bilir. Ve zalimlere hiçbir şekilde yardım olunmayacaktır.

271- Sadakaları açıkça verirseniz o, ne iyi olur; yok eğer onları gizler de fakirlere öyle verirseniz bu sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızın birçoğunun bağışlanmasına sebep olur. Bilin ki, Allah, her ne yaparsanız hepsinden haberdardır.

272- Onları yola getirmek senin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediğini yola getirir. Yaptığınız her iyilik sırf kendiniz içindir. Siz yalnızca Allah rızasını gözetmenin dışında infak etmezsiniz. İyilik cinsinden ne infak ederseniz o size aynen ödenir. Size hiçbir şekilde haksızlık yapılmaz.

273- Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adamış olan fakirlere veriniz. Onlar yeryüzünde gezip dolaşmaya güç yetiremezler. Utangaç olduklarından dolayı, bilmeyenler, onları zengin sanırlar. Oysa sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük yapıp kimseden birşey de isteyemezler. Ne türden bir iyilik yaparsanız, şüphe yok ki, Allah onu bilir.

274- Mallarını gece ve gündüz, gizlice ve açıkça infak edenler yok mu, işte onların Rableri katında ecir ve mükafatları vardır. Ve onlara herhangi bir korku yoktur, onlar hiçbir zaman mahzun da olmazlar.

275- Riba (faiz) yiyen kimseler, şeytan çarpan kimse nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara, "alışveriş de faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi de haram kılmıştır. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir öğüt üzerine faizciliğe son verirse, geçmişte olanlar kendisine ve hakkındaki hüküm de Allah'a kalmıştır. Her kim de yeniden faize dönerse işte onlar cehennem ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardır.

276- Allah faizi mahveder, oysa sadakaları bereketlendirir. Allah günahta ve inkârda direnen hiç kimseyi sevmez.

277- İman edip iyi işler yapan, namazı dosdoğru kılıp zekatı verenlerin Rabbleri katında elbette mükafatları vardır. Onlara hiçbir korku olmadığı gibi, onlar mahzun da olmazlar.

278- Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve artık faizin peşini bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz.

279- Eğer böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Resulü tarafından size savaş açılmış olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir. Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız.

280- Eğer borçlu darlık içindeyse, ona ödeme kolaylığına kadar bir süre tanıyın. Ve bu gibi borçlulara alacağınızı bağışlayıp sadaka etmeniz eğer bilirseniz sizin için, daha hayırlıdır.

281- Öyle bir günden korkunuz ki, o gün Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra da herkese kazancı tamamıyla ödenece
Ekleme Tarihi: 31.12.2003 - 16:19
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Bilmemiz gerekenler
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
Bilmemiz gerekenler
57 Mesaj -
Farz

Dinimizce yapılması gereken ve kesinlikle emr edilen şeye Farz denir. Farzın işlenmesine sevap, terkinde ise azab vardır. Farzı inkar eden dinden çıkar. Farz ikiye ayrılır.

Her mükellefin kendi yapması gereken farz demektir. 5 vakit namaz gibi.

Farzı kifaye: bazı mükelleflerin yapması ile, diğerlerinden düşen, yapmak mecburiyeti kalkan farzlardır. Cenaze namazı kılmak gibi.

Vacib

Farz kadar kesin olmayıp, kuvvetli bir delil ile yapılması emr edilen şeye vacib denir. Vacibi yapan sevab kazanır. İnkar eden ise günahkar olur.

Sünnet

Farz ve vacibden başka, Peygamberimiz’in yaptığı şeye sünnet denir.

Müstehab

Şevilmiş şey demektir. Peygamberimiz’in bazen yapıp bazen terk ettiği şeye denir.

Mubah

Yapmak ve yapmamakta serbest olunan şeye denir.

Haram

Dinimizde yapılması kesin olarak yasaklanan şeye denir. Haramı işleyen azaba uğrar, inkar eden dinden çıkar, haramı terk eden sevab kazanır.

Mekruh

Yapılması çirkin görülmüş şeylerdir.



Müfsid

Başlanmış olan ibadeti bozan şeye denir. Namazda gülmek ve oruçlu iken yemek ve içmek gi bi.

TAHARET

Lügatta temizlik manalarına gelir.

Şeriatta ise; Hadesden ve pislikten bedeni temizlemektir. İslam dini temizliğe çok önem ve rir. Her ibadete önce temizlikten başlanır.

Temizlik yani taharet iki çeşittir

Hükmi taharet: Abdestsizliği ve cünüblüğü gidermektir. Buna hadesten taharet denir. Abdest, gusül, teyemmüm gibi.

Hakiki taharet: Kirli ve pis şeyleri yıkayıp gidermek. Buna da necasetten taharet denir.

Abdest: Temizlik, paklık demektir.

Şeriatta ise: yüzü, kollarla beraber iki eli ve topuklarla birlikte iki ayakları yıkamak, başı mesh etmektir.

Abdestin farzları dörttür.

Yüzü bir kere yıkamak.

Kolları, dirseklerle beraber bir kere yıkamak.

Başın dörtte birini mesh etmek.

Ayakları, topuklarla beraber bir kere yıka mak.

Bu farzlardan birisi eksik olursa, abdest sahih değildir.

Abdest alırken niyet etmek, eûzü ile başlamak, elleri bileklere kadar yıkamak, ağıza ve bur na üç kere su vermek abdestin sünnetlerindendir.

Kıbleye yönelerek yüksek bir yerde abdest almak, başkasından yardım istememek, dünya kela mı konuşmamak, her azasını yıkarken Bismillah demek, abdestin edeblerindendir.

Abdestin mekruhları ise:

Abdest suyunu israf etmek, suyu yüzüne çarp mak, konuşmak, ihtiyacı olmadığı halde başka sından yardım istemektir.

Vücudun her hangi bir yerinden kan, irin ve su çıkması, ağız dolusu kusmak, yellenmek, bu gibi durumlarda abdest bozulur.

Abdesti olmayanlar, namaz kılamazlar, kurana el süremezler, tilavet secdesi yapamazlar.

GUSÜL

Bedenin tamamını yıkamak demektir. Guslün farzı üçtür.

Mazmaza: Ağıza bolca su verip çalkalamak.

İstinşak: Burna su verip genize kadar çekmek.

Bütün bedeni iğne tepesi kadar kuru yer bırak maksızın yıkamak.

Niyet etmek, elleri yıkamaya başlarken besmele çekmek, kıbleye yönelmek, uzuvları ovalamak, kimsenin görmeyeceği yerde yıkamak, konuşmamak guslün sünnetlerindendir.

Cünüblük hali (cima etmek gibi), ihtilam olmak, hayız halinin bitmesi, nifas halinin sona ermesi bu durumlarda gusül gereklidir. Bu halde olanlar gusül yapmadıkça, namaz kılamazlar, ku ran okuyamazlar el dahi süremezler, kabe’yi tavaf edemezler.

TEYEMMÜM

Niyet ederek, temiz toprak ve toprak cinsin den olan bir şeye, ellerini vurup yüzüün ve kolla rını mesh etmeye denir.

Gusül alması gereken kişi su bulamadığında teyemmüm etmesi de gusül yerine geçer.

Teyemmümün farzı ikidir.

Niyet etmek, elleri temiz bir toprağa veya toprak cinsinden bir şeye iki defa vurup birinci vuruşta yüzü, ikinci vuruşta kolları mesh etmektir.

Besmele çekmek, sırayı gözetlemek, toprağa vurunca elleri evvela ileri sürmek ve sonra geri çekmek, parmakları açık bulundurmak teyemmü mün sünnetlerindendir.

Teyemmüm şöyle yapılır:

Kollar sıvanır ve ne için teyemmüm edilecek se ona niyet edilir. Parmaklar açık olarak eller te miz bir toprağa yada toprak cinsinden olan herhangi bir şeye bir kere vurulur. Eller tozlanmış is yan yana getirilerek birbirine yavaşca vurulup tozlar silkelenir.

Eller tekrar toprağa vurulup sol elin içi ile dir sekle beraber sağ kol, sağ elin içiylede dirsekle beraber sol kol sığanır.

Ancak teyemmüm abdest veya gusül alacak kadar temiz su bulunmazsa, su olduğu halde kullanılması mümkün değilse, yara olan bedene su kullanmak zararlı ise bu durumlarda yapılır.

NAMAZ
Namaz islam dininin beş temelinden ve en gözdelerindendir. İslam dini namaz üzerine bina edilmiştir. O yüzden kişinin namazı sakat olursa dinide o derece sakat olur.

Namazı Allahu Teala Mirac gecesi Peygamberimize (Aleyhisselam) teselli olarak lutf etmiştir. Peygamberimiz (Aleyhisselam) namaz kıldığında o huzuru bulmuş ve onun içinde Namaz ‘Müminin Miracı’dır’ buyurmuştur.

Namaz müminin alametidir. Namaz ancak Allah rızası için, verdiği sayısız rızıklara şükür için kılınır.

Namazlar üç çeşittir:

Farz namazlar: Beş vakit farz namazı ile, cuma ve cenaze namazıdır.

Vacib namazlar: Vitir namazı, Ramazan bay ramı namazı, Kurban bayramı namazı.

Nafile namazlar:

Farz ve vacib den başka kılınan namazlara nafile namaz denir.

Namazın farzı on ikidir:

Bunların altısı namazın dışından altısıda namazın içindendir. Namazın sahih olabilmesi için şu şartların olması gerekir. Dışındakiler yani namaza başlamadan önceki şartlar:

Hadesten taharet:

Manevi kiri gidermek için, abdest almak, gerekli hallerde, gusül yapmaktır.

Necasetten taharet:

Bedende veye elbisede veya namaz kılacağı mekanda olan pislikleri gidermektir.

Setri avret:

Vucüdunda örtmesi gereken yerleri örtmesi-dir. Bu örtülmesi gereken yerler, erkeklerin göbek ile diz kapağı arasının (diz kapağı da dahil) örtmesidir. Kadınların ise bütün vucudunu ört-mesi gerekir.

İstikbali kıble:

Kıble’ye yönelme. Namaz kılacak kişinin kabe’ye doğru yönelmesidir.

Vakit:

Namazları vakti girince kılmaktır. Aksi takdirde sahih olmaz.

Niyet:

Hangi namazı kılacağını bilmek ve ona niyet etmek.

Namazın içindekiler:

İftitah tekbiri:

Namaza başlarken Allahu Ekber demek.

Kıyam:

Namazda ayakta durmak.

Kıraat:

Namazda, ayakta iken, biraz kuran okumak demektir.

Rukû:

Namazda, ellerin diz kapağına erişecek kadar eğilmesi demektir.

Sücud:

Ayaklar, dizler ve ellerle beraber alnı ve burnu yere koymak demektir.


Kade-i ahire:

Ettehiyyâtü okuyacak kadar namazın sonunda oturmak.

Tüm bu saydıklarımız namazın farzlarıdır.

Namazın vacibleri

Allahu Ekber diyerek başlamak, fatihayı tama mıyla okumak, farz namazların iki rekatın da fatihadan sonra bir küçük sure veya üç kısa yada bir uzun ayet okumak, fatihayı sureden önce okumak, secdede burnunu alnı ile beraber yere koymak, iki secdeyi birbiri ardınca yapmak, kıyamda iken dosdoğru durmak, rükuda iken dümdüz durmak, rükudan kalkınca beli iyice doğrultmak ve ‘Sübhanellah’ diyecek kadar öyle ce durmak, secdeden kalktığında iki secde arasın da ‘Sübhanellah’ diyecek kadar oturmak, üç ve dört rekatlı namazlarda ikinci rekattan sonra oturmak, ikinci rekattan sonra veya selam vereceği vakit oturduğunda Ettehiyyatü’yü okumak imama uyan kimsenin susması, vitir namazında kunut dualarını okumak, namazın sonunda selam vermek, namazda yanılırsa sehiv secdesi yap mak, namazda secde ayeti okursa secde etmek.

Namazın sünnetleri:

Namaza başlarken alınan tekbirde el kaldırmak.

İmama uyan kimsenin iftitah tekbiri, imamın iftitah tekbirinden sonraya kalması ve imamın tekbirine yakın olması.

İftitah tekbiri alır almaz el bağlamak.

Sübhaneke okumak.

(Tek kılan) ilk rekatta sübhaneke okuduktan sonra Eüzü Besmele çekmek.

(Tek kılan) diğer rekatlarda Fatihadan evvel yalnız besmele çekmek.

Sübhaneke ve Eüzü Besmeleyi içinden okumak.

Fatiha’nın sonunda, okuyan ve işiten içinden Amin demek.

Rüküya eğilirken Allahu Ekber demek.

Rüküda üç kere Sübhane Rabbiyel Azim demek.

Rükudan kalkarken Semiallahu limen hamideh demek.

Kıyamda iken iki ayak arası açık olmak.

Rükuda elleriyle dizlerini tutmak.

Secdeye varırken evvela dizlerini, sonra elleri ni, daha sonra yüzünü yere koymak.

Namazı şu şeyler bozar:

Konuşmak, bir şey yemek veya içmek, kendi işiteceği sesle gülmek, selam vermek ve almak, bir şeye üflemek, cevap maksadıyla ayet oku -mak, dünya kelamı (ah, of, vah, öf) söylemek, teyemmümlü olan kişinin suyu görmesi tüm bun lar olursa, namaz bozulur.

Namazda, bedeni ve elbisesiyle oynamak, parmakları çıtlatmak, esnemek, gerinmek, başka sının yanına çıkılmayacak elbiseyle namaza durmak, secdeye varırken elbisesini kaldırmak, okumayı rükuda tamamlamak, bile bile ayet atlamak, gözlerini yummak, secdede özürsüz olduğu halde burnunu yere koymamak, ön saf boşken arka safta durmak, kıble tarafında canlı resmi bulunmak, namazda etrafı gözetlemek, yanan ateşe karşı durmak, herhangi bir şeye dayanarak namaz kılmak, insan yüzüne karşı namaza durmak, bu saydıklarımız namazın mekruhlarındandır.

Sabah namazının kılınış şekli

Niyet ettim Allah rızası için sabah namazının sünnetini kılmaya diyerek kalbten niyet edilir.

Allahu Ekber diyerek tekbir alınır. Sübhaneke okunur, Eüzü Besmele çekilir ardında fatiha ve bir miktar kuran okunur.

Rukuya varılır. Üç kere sübhane Rabbiyel Azim denir, doğrulur. Bu doğruluşta Semiallahu limen hamideh denir. Sonra Allahu ekber diyerek secdeye inilir, üç kere Sübhane Rabbiel âlâ diyerek oturur bu hareket iki kez tekrarlanır.

İkinci rekata kalkılır bu rekatta aynen ilki gibi kılınır. Yalnız son oturuşta Ettehiyyetu ve salli barik duaları okunur, önce sağa sonra sola selam verilir.

Farzların iki rekat olanlarıda böyle kılınır. Dört rekatlı olan razlarda ilk oturuşta sadece ettehiyyatü okunarak tekbir alınır ve ayağa kalkı lır. Bu üçüncü rekatta besmele ile fatiha okunur ve aynı şekilde ruku ve secdeler yapıldıktan sonra tekbir alınarak dördüncü rekata kalkılır. Aynı hal üzere bu rekatta tamamlandıktan sonra oturulur ve ettehiyyatü, salli barik duaları okunarak se lam verilir.

ORUÇ
İslamın beş temelinden biride Ramazan ayında oruç tutmaktır.

Oruç: Niyetlenip tan yeri ağarmaya başladığı zamandan, ta güneş batıncaya kadar yememek, içmemek, cinsi münasebette bulunmamak demektir.

Oruç, müslümana, akıl baliğ olana farzdır.

Altı çeşit oruç vardır.

Farz olan oruç; Ramazan ayında tutulan oruç.

Vacib olan: Adak oruçları ve bozulan nafile oruçlarını kaza etmek.

Sünnet olan oruçlar: Muharrem ayının dokuz ve onuncu veya on ile on birinci günleri oruç tutmak.

Müstehab olan oruç: Pazartesi perşembe günleri ile, şevval ayının ilk altı günü oruç tutmak müstehabtır.

Mekruh oruçlar: Yalnız cuma ile cumartesi günü ile muharremin onuncu günü tutulan oruç.

Haram olan oruçlar: Ramazan bayramının birinci günü ile kurban bayramının dört günü oruç tutmak haramdır.

Oruçlu olduğunu bilerke yemek yemek, cinsi ilişkide bulunmak, sigara içmek oruçu bozar ve keffaret gerektirir.

Keffaret: bozulan bir günlük Ramazan orucu yerine altmış gün oruç tutmak.

Kaza: bozulan oruçun yerine gününe gün oruç tutmak.

Unutarak yemek yemek, ağızdan gelen balgamı yutmak, boğazına toz girmek, dişleri arasında sahurdan kalan nohut tanesinden küçük olan şeyi yutmak, kendi elinde olmadan kusmak, kan aldır mak, sürme çekmek bunlar oruçu bozmaz.

Orucu bozan ve kaza gerektiren şeyler:

Çiğ olsa bile pirinç yemek, yemek yemesi adet olmayan bir şeyi yutmak, çok fazla tuz yemek, taş, demir, toprak yutmak, burnuna ilaç çek mek, kulağın içine su damlatmak, unutarak yedikten sonra orucu bozuldu sanıp yemek, bunlar veya buna benzer şeyler oruçu bozar ve kaza gerektirir.

ZEKAT
Zekat, sözlükte temizlik ve bereket manalarına gelir.

Şeriatta ise: Nisab miktarı mala ve paraya sa hib olan müslümanın malının kırkta birini muhtaçlara vermesi demektir.

Zekat vermek zengin müslümanlara farzdır.

Zekatı, müslüman olan, hür olan, akıllı olan, ergenlik çağına gelmiş olan, zengin olan kişiler, müslüman fakirlere, işçilere, yolda kalmış yolculara, memleketinden uzak gurbette parasız kalan kişilere verir.

Zekat, anaya, babaya, büyük ana ve büyük babalara, oğluna, oğlunun çoçuklarına, kızına ve kızının çocuklarına, zenginlere, müslüman olmayanlara verilmez.

HAC
Haccın lügattaki tarifi ziyaret etmek demektir.

Şeriatta ki tarifi ise; Kabe’yi ve diğer mukaddes mekanları belirli bir zaman içinde ziyeret etmektir. Hac, hem mal hem de beden yönünden güçü olan ve zengin olan kişiye ömründe bir defa olarak farzdır.

Haccın üç farzı vardır bunlar:

İhram:

Helal olan şeyi kendine haram etmek. Niyet ederek telbiye okur, iki rekat namaz kılar. Bundan sonra hacılara mahsus olan dikişsiz elbiseye, sarıldıkları iki havluya da İhram denir.

Arafatta vakfe:

Arafat Mekke yakınında bulunan dağın adıdır. Hac zamanı bu dağda arefe günü zeval vaktinden bayramın birinci günü fecrin doğuşuna ka dar olan zaman içinde bir an durmak farzdır.

Kabe’yi tavaf:

Kabe’yi ziyeret etmek farzdır. Kabenin etrafında yedi kere dönmekle bir tavaf yapılmış olur.

Farz, vacib, nafile olmak üzere üç çeşit hac vardır.

Farz olan; mükellef olanların ömründe bir ke re hacca gitmeleri.

Vacib olan; Adanan veya başlamışken bozulan haccın yerine getirilmesi.

Nafile olan; Hac ise, tekrar olarak yapılan hacdır.

Safa ile Merve arasında say etmek, müzdelifede durmak, şeytan taşlamak, saçları tıraş etmek veya kısaltmak, veda tavafı yapmak, haccın vaciblerindendir.

AHLAK
Ahlak insanda olması gereken bir takım güzel huylardır.

Ahlak terbiye yoluyla, islam eğitimi ile kazanılır.

Güler yüzlü olmak, temiz olmak, merhametli olmak, tevazulu olmak, affetmek, susmak, doğru konuşmak, sabr etmek, güzel ahlaktan bazılarıdır.

Ahlaki vazifelerimizin ilki Allah’a karşı olanı dır. Allah’ın ismini hürmetle anmak, onun sevgisini kalbe yerleştirmek, ona isteyerek ibadet etmek ahlaki vazifelerimizdendir.

Sonra Peygamberimize karşı olan ahlak vazifemizdir. 0 hürmete en layık olandır. Onun getirdiklerini kabul etmek, ona hürmet etmek, adı anıldığı vakit (Sallallahu aleyhi vesellem) demek, o ne söylemişse tereddütsüz kabul etmek ahlaki vazifelerimizdendir.

Sonra kitabımız olan Kur’anı Kerime karşı hürmet etmek, o okununca sessizce dinlemek, onda emr edileni yapıp nehy edilenden uzaklaşmak ahlaki vazifelerimizdendir.

Bedenin ve ruhun terbiyesi

İslamda beden terbiyesinin yeri çok önemlidir. İnsanın dünya ve ahiret işlerini tam olarak yapabilmesi için önce sağlığına ve sıhhatine dikkat etmesi gerekir.

Yemesine içmesine, uykusuna, dış görünümü ne, temizliğine, hastalanınca tedavisine dikkat et mek her insanın görevidir.

RUH TERBİYESİ
Ruh Allah’tan gelmiştir ve yine Allah’a döne cektir. İnsanı meleklerden daha üstün yapan hayvanlardan daha aşağı kılan, insanı iyi ya da kötü yapan hep ruhtur. Bunun için ruhun sağlığı ve terbiyesi çok önemlidir.

Ruhun sağlığı kuvvetli imanla, ibadetle beslenmesiyle, kötü huylardan arınmasıyla, takva yolunda yürümesiyle gerçekleşir.

Ruh hastalıkların en felaketi kötü huylar ve dünya sevgisidir. İnsanın kötü ahlaklardan korun ması, dünya sevgisinden arınması, zikirle meşgul olması, ruhi hastalıkları def eder.


Aile Vazifeleri

Aile her insanın mensup olduğu ufak topluluktur. Aile’yi karı, koca, ana, baba, çocuklar ve akrabalar teşkil eder.

Bütün güzelliklerin kaynağı ailedir. İnsan büyüklerini saymayı, küçüklerini sevmeyi, bütün insanlarla iyi geçinmeyi, Allah’ına ve peygamberine karşı olan vazifesini ailesinden öğrenir. O bakımdan ailede verilen terbiyenin tesiri çok büyüktür.

Çocukların ana babalarına karşı vazifeleri

Anasına, babasına sözü ile, malı ile iyilikte bulunmak, anaya, babaya öf bile dememek, onla ra karşı kaba ve sert söz kullanmamak, çağırdıkları vakit hemen gelmek, yanlarında yüksek sesle konuşmamak, çocukların ana babalarına karşı vazifeleridir.

Karı kocanın birbirlerine karşı görevleri

Her şeyden önce aralarında samimi bir sevgi ve saygı olmalıdır.

Evlenmiş olan bir erkek evine karşı olan vazi felerini bilmeli, yuvasının sağlamlaştırmak için çalışmalıdır.

Erkek evin dış işlerini düşünmeli ve her türlü ihtiyaçları karşılamalıdır.

Erkeğin karısına din konusunda bir eksiği var sa öğretmesidir.

Koca, karısına karşı daima nazik ve yumuşak muamelede bulunmalıdır.

Kadın, kocasına sevgi ve saygıyla bağlanmalı, ev idaresine ve çocukların terbiyesine dikkat etmelidir.

Kadın kocasının kazandıklarını israf etmemelidir. Kocasına itaat eden müslüman kadının gide ceği yer cennettir.

Kocasının istemediği kişileri eve almamalıdır.

İzinsiz ve lüzumsuz şekilde evden dışarı çıkmamalıdır.

Akraba hakları
Akrabalar ailemizini bir parçasıdır. Onlara karşı yapılıcak görevlerimiz şunlardır:

Onlara sevgi ve saygı göndermek, yardıma muhtaç olanlara yardım etmek, onları unutmamak, hallerini ve hatırlarını sormak vazifemizdir.

Komşu Hakkı

Komşular akrabalardan sonra bize en yakın olan kişilerdir. Dinimiz bize komşularımızla iyi geçinmeyi, gerek elimizle gerekse dilimizle onları incitmemeyi emr etmiştir. Komşusunu inci -tenler, onların dertleriyle ilgilenmeyenler, hasta olduklarında arayıp sormayanlar gerçek mümin sayılmazlar.

İslam Ahlakıyla ahlaklanmış bir müslümanın sıfatları

1- Allah’ın birliğine, onun meleklerine, peygamberlerine ve onlara vermiş olduğu kitablara, ahiret gününe, öldükten sonra dirilmeye, kaza ve kadere inanmak dil ile ikrar kalbi ile tasdik etmek.

2- Hazreti Muhammed’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) gösterdiği şekilde namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, zekat vermek, yetimlere ve fakirlere yardım etmek.

3- Herhâlukerda Allah’a güvenmek, ve ondan asla ümidi kesmemek.

4- Anaya babaya itaat etmek.

5- Emanete hiyanetlik etmemek

6- Verdiği sözde durmak.

7- Temiz olmak.

8- Dinen yasak olan şeylerden kaçınmak.

9- Yalan söylememek, yalan yere yemin etme mek.

10- Kibrilenmemek, kimeye karşı büyüklenmemek.

11- Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek.

12- En büyük gayesi hakiki bir müslüman olmaya çalışmak ve insanlara güzel örnek olmak.
Ekleme Tarihi: 31.12.2003 - 15:29
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: İbadet nedir?
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
İbadet nedir?
57 Mesaj -
İbadet, Allah’ın emirlerini yerine getimek ve yasaklarından kaçınmaktır.

İbadet beden ile yapılırki bunlar, namaz kılmak, oruç tutmaktır. Mal ile yapılan ibadetler ise zekat vermek ve kurban kesmektir. Hem mal hemde beden ile yapılan ibadetler vardır. Hac’da böyle bir ibadettir.

Yapılan ibadetler yalnız Allah içindir. Allah rızası gözetilmeyen bir ibadetten hiç bir sevab ha sıl olmaz. İbadetler ruhumuzun gıdasıdır.
Ekleme Tarihi: 31.12.2003 - 15:21
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Peygamberlere iman
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
Peygamberlere iman
57 Mesaj -
Peygamberler, Allah tarafından seçilen temiz, dürüst, asil ve zeki insanlardır.

Onlar, Allah’tan aldıkları emirleri hiç çekinmeden, usanmadan insanlara bildirirler.

Peygamberler olmasa insanlar nasıl ibadet edeceklerini bilemezler. Bu yüzden Allah onlara kendi içlerinde peygamber göndermiş ve onları mucizelerle kuvvetlendirmiştir.

İlk Peygamber, ilk insan olan Adem Aleyhisselam’dır. Son Peygamberde Muhammed (Sallallahu aleyhi vesellem) dir.

Gönderilen peygamberlerin sayısı belli değildir fakat Kuran’da 28 peygamber zikr edilmiştir. Bunlar şunlardır:

Adem Aleyhisselam, İdris Aleyhisselam, Nuh Aleyhisselam, Hud Aleyhisselam, Salih Aleyhisselam, Lut Aleyhisselam, İbrahim Aleyhisselam, İsmail Aleyhisselam, İshak Aleyhisselam, Yakup Aleyhisselam, Yusuf Aleyhisselam, Şuayb Aleyhis selam, Musa Aleyhisselam, Harun Aleyhisselam, Davud Aleyhisselam, Süleyman Aleyhisselam, İlyas Aleyhisselam, Elyesa Aleyhisselam, Zekeriy ya Aleyhisselam, Yahya Aleyhisselam, İsa Aleyhis selam, Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem.

Diğer üç isim ki bunlar Üzeyr, Lokman, Zülkarneyn’dir. Fakat bunların peygambermi velimi oldukları belli değildir.

Peygamberler bizim gibi insanlardır. Onlarda her beşer gibi yer, içer, uyur, acıkır, susar.

Peygamberler güzel ahlak sahibi olan, temiz kalbli, kötülük düşünmeyen kişilerdir. Onlar son derece temiz ve asil bir soydan gelirler.

Allah gönderdiği peygamberlerine birde muci ze vermiştir ki bu mücizeler o Peygamberin peygamber olduğunun isbatı içindir.

Veli kullarında gösterdikleri olağanüstü şeylerede keramet denir.

Peygamberimizin mücizelerinden en büyüğü Kur’anı Kerim’dir. Devamla; Miraç (göğe yükselme) mücizesi, ayı eli ile ikiye yarma olayı ve geçmişten ve gelecekten verdiği her haber. Bunlar peygamberimizin mücizelerinden bir kaçıdır.

Bizim Peygamberimizin diğer peygamberlerden özelliği:

Peygamberimizin İnsanlara ve cinlere gönderilmesi, yeryüzünün kendisine mescid kılınması, savaşta düşman tarafından bırakılan ganimet adı verilen malın peygamberimize helal olması, gönderilen peygamberlerin en sonuncusu olması, ağaçların ve yaşların kendisine selam vermesi ve daha nice şeyler onun özel olmasıdır.
Ekleme Tarihi: 31.12.2003 - 15:17
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Kitablara İman
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
Kitablara İman
57 Mesaj -
Peygamberlere vahiy yoluyla gelir.

Vahiy: Sözlükte kelam, ilham, bir şeyi harf harf bildirmek manalarına gelir.

Şeriatta ise; Allah, dilediği hükümleri Peygamberine vahiy, rüya, ilham veya melek vasıtasıyla bildirmesidir.

Kitablar ilahi emirleri, yasakları bildirir. İnsanlara Cennet yolunu gösterir ve onları kötülükten men eder. Adem Aleyhisselam’dan Peygambe rimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)e kadar gelen bütün peygamberlere gönderilen kitablara inanmak iman etmenin şartlarındandır. Bu kitabların dördü büyük kitab yüzü ise suhuftur. Toplam 104 tanedir.

Tevrat: Musa Aleyhisselam’a

Zebur: Davud Aleyhissealm’a

İncil: İsa Aleyhisselam’a

Kuranı Kerim: Reygamberimiz Muhammed (Sallallahu aleyhi vesellem) e indirilmiştir. Bunlar dört büyük kitabtır. Suhuf olanlar ise:

10 sahife Adem Aleyhisselam’a

50 sahife Şit Aleyhisselam’a

30 sahife İdris Aleyhisselam’a

10 sahifede İbrahim Aleyhisselam’a gönderilmiştir.

Kuranı Kerim
Kuranı Kerim, 610 yılında, Ramazan ayında, pazartesi gecesi, Hira dağındaki, Hira isimli mağarada nazil olmaya başlamıştır.

İlk inen ayetler, Alak süresinin ilk beş ayetidir. Kura’nın en son inen ayeti ise Bakara süresinin 281. Ayetidir.

Kur’an zulmet içinde boğulan insanlığa birlik ve beraberliği getirmiş, gönülleri huzura, vicdanları rahata kavuşturmuştur. İnsanlara şeref kazan dırmış, mutlu bir hayat yaşamayı öğretmiştir.

Hükümleri her asırda geçerlidir. Onun bir har fini bile hiç kimsenin değiştirmeye gücü yetmeyecektir. O öyle muazzam bir kitabtır ki kendinden önceki kitabları içine alıp insanlığa saadet yollarını açmıştır.

Kuranı Kerimin, değişmeyecek tek kitab olması, kıyamete kadar geçerli olan son kitab olma sı, bütün alemlere gönderilmiş olması onun başlı ca özelliklerindendir.

Kuran parça parça indirilmiş ve o şekil ezber lenmiştir. Peygamberimizin vefatından sonra halife olan Hazreti Ebu Bekir’in emriyle Zeyd bin Sabit onu bir araya getirmiştir.

Kuran çok şerefli bir kitabdır. O’na hürmet etmek, sevgi ve saygı göstermek her müslümana borçtur. O kendisine hürmet edene, emirlerini tutana yarın ahirette şefaatçi olacaktır.
Ekleme Tarihi: 31.12.2003 - 15:12
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Meleklere İman
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
Meleklere İman
57 Mesaj -
Melekler nurani varlıklar olup tamamen Allah’ın emri üzere harekat ederler. Onlar yemezler, içmezler, evlenmezler, günah işlemezler.

Melekler var olup görünmeyen varlıklardır. İnsan aklını, ruhunu, havayı, rüzgarı göremediği gibi melekleri de göremez.

Her meleğin kendine ait işi vardır. Bazısı daima Allah’ı zikr ederler. Bazıları insanları tehlike lerden korur, dar zamanlarında müminlere yardım ederler.

Meleklerin büyükleri denilen dört büyük melek vardır bunlar görevleriyle birlikte şunlardır.

Cebrail: Meleklerin en büyüğüdür. Görevi ise Allah ile Peygamberleri arasında elçilik yapmaktır. Kur’anı Kerimi Peygamberimize o getirmiştir.

Mikail: Tabiatla ilgilenir. Yağmurların yağması, rüzgarın esmesi, ekinlerin bitmesi ile görevlidir.

İsrafil: Sura üfürmekle vazifelidir. Üfürdüğü an dünya hayatı bitecek ahiret hayatı başlayacaktır.

Azrail: Ömrü sona erenlerin canını almakla vazifelidir.

Bu meleklerden başka birde Kiramen Katibin dediğimiz iki melek daha vardır ki bunlardan biri sağ yanımızda bir diğeri ise sol yanımızda bulunur ve sağ taraftaki işlediğimiz iyi amelleri sol taraftaki de işlediğimiz kötü işleri yazar. Bu yazılan deftere amel defteri adı verilir.

Münker ve Nekir adında iki melek daha vardır ki bunlar kabirde insanlara soru sormakla görevlidir.
Ekleme Tarihi: 31.12.2003 - 15:11
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ALLAH’ın sıfatları 14 tanedir.
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
ALLAH’ın sıfatları 14 tanedir.
57 Mesaj -
Vücud:

Var olmak demektir. Allahu Teala vardır ve sıfatlarıyla muttasıftır. Şu kainatın yaratıcısı vacib-ül vücuddur. Onun var olması zatidir, ezeli dir, ebedidir.

Vacibül vücüd olan bir Allah olmasaydı, hiç bir şey olmazdı. Ve Allah için yokluk düşünülemez.

Kıdem:

Ezeli olmak. Evveli bulunmamak. Her işin başlangıcı her şeyin evveli vardır. Fakat bu durum Allah için geçerli değildir. Çünkü onun varlı ğı vacibdir ve kendindendir.

Beka:

Allah’u Teâla bakidir. Her var olan şeyin sonu vardır, yalnız Allah’ın varlığının sonu yoktur. Kıdem’i sabit olan her şeyin bekası vacibdir. Varlığının başlangıcı olmadığı gibi nihayeti de yoktur.



Vahdaniyyet:

Allah’ın bir olması demektir. Tektir eşi ve benzeri yoktur. Allah bir dir doğmamış ve doğurulmamıştır. Eşi, ortağı, benzeri yoktur. Akıl ile düşünen insan bunu bilir ve anlar.

Allah’ın birliğiyle beraber rızık verenin o olduğuna, öldürenin ve dirilteninde o olduğuna inanmak lazımdır. Ondan başkasına tapınmak, ilah tutup boyun eğmek küfürdür.

Muhalefetün lil havadis:

Allah’u Teâla gördüklerimizden, hatırımıza gelecek şeylerden ne zatı nede sıfatları bakımından hiç birine benzemez.

O, herşeyden başkadır. Bizim hatırımıza gelecek olan şeyler mümkündür, sonradan yaratılmış tır yok olmaya mahkumdur. Bundan dolayı zatı ve sıfatları bakımından hiç bir şeye benzememek Allah’ın zati sıfatlarındandır.

Kıyam bi nefsihi:

Allah’ın varlığı kendindendir. Varlığı için baş ka bir şeye muhtaç değildir. Zamandan, mekandan, yönden beridir. Ne zamana ne de bir yardım cıya muhtaç değildir bilakis alemde ki her şey ona muhtaçtır.

Hayat:

Diri olmak. Allah ebedi bir hayat ile diridir. O Yegane ölmeyen diridir.

İlim:

Allah her şeyi bilir. O, olmuşu, olanı, olacağı her şeyiyle bilir. Onun için hiç bir şey gizli kalmaz. Onun ilmi bütün alemi kuşatmıştır.

Semi:

İşitmek. Allah her şeyi işitir. Ona uzaklık engel değildir. O uzak bir yerde yürüyen karınca nın ayak sesini, bitkilerin zikrini dahi işitir.

Basar:

Görmek. Allah herşeyi görür. Karanlık ona tesir etmez.

İrade:

Dilemek. Allah diler, dilediğini yapar ona kimse karışamaz niye böyle yapmış neden böyle yaratmış diye soramaz. Dünyada olan herşey onun dilemesi ile olmuştur. O dilemese bir yaprak bile kıpırdamaz.

Kudret:

Gücü yetmek. Güç Allah’ındır. Onun sonsuz gücü herşeye yeter. Onun gücünün en büyük örneği, yerleri, gökleri, dağları, taşları yoktan var etmesidir.


Kelam:

Söylemek. Onun sözü Kur’anı Kerimdir.

Tekvin:

Yaratmak demektir. Onun ol demesiyle her şey olur. Kainatta her şeyi yaratan odur.

Tekvin sıfatının kolları:

İhya:

Diriltmek. Allah dileğini anında diriltir.

İmate:

Öldürmek. Allah dilediği an dilediğini öldürürür.

Tahlik:

Yaratmak. Allahın ol demesi ile her şey anın oluverir.

Terzık:

Rızıklandırmak. Rızkı veren ancak Allah’dır.
Ekleme Tarihi: 31.12.2003 - 15:09
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: DİN NEYE DENİR?
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
DİN NEYE DENİR?
57 Mesaj -
Din, Allahu Teala tarafından konulmuş ilahi bir kanun olup, akıl sahiblerini kendi istekleri ile her iki cihanda huzura kavuşturan ilahi bir nizam dır.

Dinler üç kısma ayrılır

Hak din, muharref din ve batıl din. Bu dinlerin içinde hak dinden başka hiç biri geçerli değildir. Çünkü hak din diğerleri gibi uydurma ve değiştirilme değildir. İslam dini hak dindir.

İslam dinin özelliği dünyada huzur ahirette ise eminliktir. Bu din Adem Aleyhisselam’dan Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam’a kadar olan bütün peygamberlerin dinidir.

Bütün peygamber gönderildikleri kabilelerini İslam dininin temel inancında olduğu gibi bir olan Allah’a ibadet etmeyi tebliğ etmişlerdir.

İslam dini kendinden önceki dinlerin hükmünü kaldırmış ve kıyamete kadar geçerli olan dindir. Bu Allah katında da böyledir.

İslam dinin diğer dinlerden olan özelliği, onun son din olması, bütün insanlığa gönderilmiş olmasıdır.

Dinimiz her akıllı insanın uyacağı ve rahatlık la kurallarını uygulayacağı bir dindir.

Bu dinde zorluk va aşırıcılık yoktur. İslam dininde yolculara, hasta olanlara, gücü yetmeyen yaşlılara kolaylık tanınmıştır.

İslam dini sevgi, huzur ve barış yanlısı olan bir dindir.

Dinimiz; İman, Amel, ve Ahlak olmak üzere üç kısımdır.

İman; Allah’tan Peygamberimize gelen her şeyi tasdik etmektir.

Amel: İnanılanla amel etmektir.

Ahlak: İnsanın tabiatına yerleşen huylardır. Bu huyların en güzel olanı en makbul olanıdır.

İslam’da şer’i hükümlerin dört ana kaynağı vardır ki bunlar şunlardır:

Kitap: Allah tarafından peygamberimiz Mu-hammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e vahiy yoluyla 23 se nede indirilen ve günümüze kadar bir harfi bile bozulmadan gelen Kuranı Kerim’dir. İslam dinininde bütün hükümler ona dayanılarak verilir.

Sünnet: Peygamber Efendimizin mübarek sözleri işlemiş olduğu şeylerdir.

İcma: Peygamberimizden sonra Ashabı Kiram’ın ve sonra gelen asırlarda yetişen islam müc tehidlerin birleştiği meselelerdir.

Kıyas: İllet benzerliği sebebiyle sabit olan bir hükmü ayet ve hadisle sabit olmayan, başka bir hükümle kıyaslamaktır.

İMAN

İman: Sözlükte inanmak ve tasdik etmek manalarına gelir.

Şeriatta ise; Peygamberimizin (Sallallahu aley hi ve sellem) Allah’tan getirdiği bütün meselelere kalb ile tasdik dil ile ikrar etmektir.

İnanç yönünüden insanlar, Mü’min, Kafir, Münafık olamak üzere üç kısma ayrılırlar.

Mümin: Allah’ın varlığı ve birliği başta olmak üzere, Peygamberimiz’e ve onun getirdiği her şeye inanan ve inandığını ikrar eden kimseye denir.

Kafir: İnanmayan ve inanmadığını söyleyen kişiye denir.

Münafık: Kalbi ile inanmayan fakat dili ile inandığını söyleyen kişiye denir.

İmanın sahih ve kabul olması için bir takım şartlar gereklidir bunlar:

Şüphe halinde olmamak, dini hükümlerle alay edip hafife almamak, dalga geçmemek, inkar sözleri ve davranışlarda bulunmamaktır.

İmanın olması için ilk söylenecek söz Kelime-i Şe hadettir.

Bu sözü:

Eşhedü en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve rasûlüh
(Ben şahitlik ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur; yine şahitlik ederim ki Hz. Muhammed Allah’ın kulu ve rasulüdür)

demeyen müslüm olmaz.

İmanın şartları 6’dır.

Allah’a inanmak

Allah’ın meleklerine inanmak

Allah’ın kitaplarına inanmak

Allah’ın peygamberlerine inanmak

Ahiret gününe inanmak

Kadere; iyilik ve kötülüğün Allah’ın yaratması ile olduğuna inanmak

Her aklı başında olan insanın yaratıcısını tanı mak ve ona inanmak farzdır.

İnsan için evvela kendi varlığından başlayarak kainatın tamamını, göklerde ve yerde var olan şeyleri ibretle büyük bir dikkatle düşünüp incelemesi, bunları yaratan büyük bir gücün oldu ğunu idrak etmesi için yeter.

Herşeyin yaratılışında büyük bir incelik harukulade bir dengelik vardır. Kulluk görevimizin gereği yaradanımızın varlığı bilmek, sıfatlarını ve isimlerini tanımak ve o şekilde inanmaktır.

Allah birdir. Başlangıcı ve sonu yoktur. Allah yarattıklarında hiç birine benzemez. Allah’a bu şekil inanan gerçek imanın değerini kazanır.
Ekleme Tarihi: 31.12.2003 - 14:49
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: İHLÂSLA SÖYLENEN 'KELİME-İ ŞEHÂDET'İN AĞIRLIĞI
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
İHLÂSLA SÖYLENEN 'KELİME-İ ŞEHÂDET'İN AĞIRLIĞI
57 Mesaj -
Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz bir gün, ihlâsla söylenmiş bir kelime-i şehâdetin, âhirette mü'minin terâzisinin sağ kefesini nasıl yükselteceğini şöyle anlatmışlardır:

'Azîz ve Celîl olan Allah Teâlâ kıyâmet günü, ümmetimden bir adamı halkın içerisinden alır ve onun için doksan dokuz adet büyük defter açar. Her defter, gözün alabildiği kadar büyüktür. Allah Teâlâ adama sorar:

' Bu defterde yazılı olanları inkâr ediyor musun? Muhâfız kâtiplerim (olmadık şeyler yazarak sana) zulmetmişler mi? Kul:

' Ey Rabb'im, hayır, (hepsi doğrudur!) der. Allah Teâlâ sorar:

' (Bunları işlemenden dolayı beyan edeceğin) bir özrün var mı? Kul:

' Hayır, ey Rabb'im, der. Azîz ve Celîl olan Allah Teâlâ:

' Evet, senin bizim yanımızda (büyük ve makbul) bir de hasenen (iyiliğin) var. Biz bugün sana zulmetmeyeceğiz! buyurur. Hemen bir kart çıkarılır. Üzerinde, 'Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah (Şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Ve şehâdet ederim ki, Muhammed Allâh'ın Resûlü'dür)' yazılı.

Sonra Allah Teâlâ buyurur:

' Ağırlığını (yani amellerini) hazırla! Kul sorar:

' Ey Rabb'im! Bu defterlerin yanındaki şu kart da ne? Allah Teâlâ ona:

' Sana zulmedilmeyecektir! buyurur.

Hemen defterler mîzânın bir kefesine konulur, kart da diğer kefesine. Tartılırlar. Neticede defterler hafif kalır, kart ağır basar. Esasen Allâh'ın ismi yanında hiçbir şey ağır olamaz!'
Ekleme Tarihi: 30.12.2003 - 19:35
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Münafıkın Gözü olmasaydı
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
Münafıkın Gözü olmasaydı
57 Mesaj -
Bir gün öğle nemâzından sonra, Cebrâîl aleyhisselâm yetmişbin melek ile gelerek, En'âm sûresini getirdi. Resûlullah hazretleri o gece bütün Eshâb-ı kirâmı Âişe 'radıyallahü teâlâ anhâ' hazretlerinin evinde topladı. Kandil yakıp, Sûre-i En'âmı okudular. Kandil ışıksız oldu.
Resûlullah hazretleri Ebû Bekr hazretlerine buyurdular ki,
- Yâ Ebâ Bekr, kandili ışıklandır.
Bir sâat sonra yine karardı.
Hazret-i Resûl-i ekrem yine buyurdu.
- Yâ Ebâ Bekr, kandilin ışığını çoğalt..
Hazret-i Ebû Bekr, kandili ışığını çoğaltmak için kalkdı. Bakdı ki kandilin yağı tükenmiş.
Dedi ki,
- Yâ Resûlallah! Kandilde yağ kalmamış. Bu gece yağ almak imkânımız da yokdur. Kandil bize lâzımdır, kelâm-ı Rabbilâlemîni okuyalım.
Hazret-i Resûlullah buyurdular ki,
- Bir mikdâr kendi ağzının tükrüğünden kandile damlat.
Âişe-i Sıddika hazretleri buyurur ki,
- Babam bir mikdâr ağzının suyunu, Resûlullah hazretlerinin emr-i şerîfi ile kandile damlatdı. Kandilin ışığı çoğaldı. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin emr ve fermânı ile şiddetli bir ışık oldu ki, Eshâb-ı kirâmın gözlerini kamaşdırdı.
Server-i âlem 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri buyurdu ki:
- Bu kandili söndürmeyiniz!
Kırk gün kırk gece o kandil, Âişe-i Sıddîka hazretlerinin evinde yandı.
Bir münâfık hazret-i Âişenin evine geldi. O kandili gördü.
- Ne acâib kandil, kırkgün kırk gecedir sönmez, dedi.
O sâatde o kandil söndü. Cebrâîl aleyhisselâm geldi ve dedi:
- Yâ Muhammed! Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri buyurur:
"Ben çeşm-i bed [fenâ bakışlı] kullar da yaratdım. Eğer o münâfıkın gözü olmasaydı, kıyâmete kadar o kandil; Ebû Bekrin 'radıyallahü teâlâ anh' ağzının suyunun bereketi ile sönmez idi."
Ekleme Tarihi: 30.12.2003 - 19:33
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Hz. Davud'un hayatı
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
Hz. Davud'un hayatı
57 Mesaj -
Hz. Davut (a.s) peygamber olmadan önce kavmi tarafından tanınan bir insandı. Yüce Allah sonra onu peygamber seçti ve hükümranlık verdi. Kavmi tarafından tanınması savaşta gösterdiği başarısından dolayıydı. Dilerseniz önce Davut (a.s)’ın ün kazanmasına sebep olan bu savaştan söz edelim.

İsrail oğulları komşuları Filistinlilerle şiddetli bir savaşa tutuldular. Calud isminde çok namlı, yiğit bir kafirin idaresinde bulunan Amalika kabilesi İsrail oğullarını perişan etti. Çocuklarını kadınlarını esir aldılar ve İsrail oğullarını yurtlarından çıkardılar. İçleri yangın, kızgın olan İsrail oğulları peygamberlerine başvurdular. Ki bu peygamber Kuran’ı kerimde ismi verilmemiş ancak Musa (a.s( dan sonra gelen bir peygamber olduğu belirtilmiştir. Ona dediler ki:

- Bize bir hükümdar gönder, Allah yolunda savaşalım. Peygamberleri:

- Ya üzerinize farz edilirde savaşmamazlık ederseniz? Dedi. Onlar:

- Neden Allah yolunda savaşmayalım? Yurtlarımızdan çıkarıldık, çocuklarımızdan ayrı bırakıldık. Dediler

Bunun üzerine peygamberleri onlara:

- İşte Allah, size hükümdar olarak Talut’u gönderdi dedi. Onlar:

- O nasıl bize hükümdar olabilir ki, halbuki biz hükümdarlığa ondan daha layığız o malca da bir bolluk verilmiş biri değil dediler. Peygamberleri:

- Onu Allah size hükümdar olarak seçmiş, bilgi ve fizikçe artırmıştır, hem Allah hükümdarlığı dilediğine verir. Allah geniş mülk sahibi, her şeyi bilendir. Dedi. Haberiniz olsun onun hükümdarlığının alameti, içinde sizlere Rabbinde bir rahatlık ve Musa ve Harun ailesinin bıraktıklarından bir kısmı bulunan bir sandığın gelmesi olacaktır. Onu melekler getirecektir. Eğer inanan kişilerseniz elbette size bunda kesin bir delil vardır demiştir.

Talut ordusuyla hareket ettiği zaman:

- Allah sizi bir ırmakla deneyecek kim ondan içerse benden değildir. Kim ondan içmezse işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alanlara izin var dedi. Derken oraya varır varmak pek azı hariç hepsi ondan içtiler. Talut ve beraberinde iman edenler beraberinde ırmağı geçtiler. Diğerleri; yani kana kana su içinler: “bizim bu gün Calut ve ordusuyla savaşacak gücümüz yok” dediler. Allah’a ulaşacaklarına inananlar ise: “ nice az bir topluluk, Allah’ın izniyle sayıca çok bir topluluğu yenmiştir. Allah sabırlılarla beraberdir.” Dediler. Müminler calut ve ordusuna karşı meydana çıktıklarında şöyle dediler:

- ey bizleri yetiştiren rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, ayaklarımıza sebat ve dayanıklılık ver ve bizi kafirler topluluğuna karşı zafere ulaştır.

Yüce Allah müminlerin duasını kabul etti. Sayılarının azlığına rağmen kalabalık kafir topluluğunu tamamen dağıttılar. Hz. Davut (a.s) azılı kafir hükümdarı Calut’u öldürünce; kafir ordusu içlerine kurt giren koyun sürüsü gibi darmadağınık olmuşlardı. Bu olay Davut (a.s)’ın ün kazanmasına sebep olmuştu.

Yüce Allah Kuran’ı Kerimde peygamberlere mucizevi özellikler verdiğinden söz eder. Yüce Allah Davud peygambere de dağlara ve kuşlara Hz. Davud (a.s) la birlikte Allah’ı tesbih etmelerini emretti. Ayrıca demiri eritip mum gibi yumuşatmayı sonrada ona istediği şekli vermeyi öğretti. Davud (a.s) yumuşattığı demirden bütün bedeni örtecek zırhlar yapardı. Böylece savaşta kendini ve askerlerini koruma altına almıştı. Tarihte ilk zırh yapan insan Hz. Davud (a.s) dır.

Sevgili arkadaşlar Allah’u Teala Kuran’ı Kerimde peygamberler kıssası anlatırken her peygamberde ayrı ahkam ayetlerini vurgulamıştır. Müslümanlar adil olmalı, adaletle hükmetmeli. Kişisel çıkarları, zaafları, kızgınlıkları bir mümini adaletle hükmetmekten alıkoymamalı. Adil hükmün şartlarında biride ön yargıya kapılmadan tarafların her ikisini de dinlemektir.

Bir gün iki komşu bahçe sahiplerinden birinin koyunları diğerinin bahçesine girer, sebzelerini yer, bostanı dağıtır. Dahası ağaçlara da zarar verir. Bahçesinin mahvolduğunu gören bahçe sahibi öfkeyle komşusuna gidip zararının hesabını ister. İster ama koyunlarının sahibi oralı bile olmaz. “hayvandır ne yaptığını bilmez. Ben ister miydim senin bahçen zarar görsün; hayvanların yaptıklarından hiç kimseyi sorumlu tutamazsın.” Der. Bahçe sahibi hakkını aramak için Hz. Davud (a.s)’a baş vurur. Hz. Davud koyunların, bahçe sahibine tazminat olarak ödenmesi hükmünü verir. Bu kararı duyan Davud (a.s)’ın oğlu Süleyman (a.s):

- Ey babacığım ben bu meselede şöyle hüküm veriyorum. Bahçe koyunların sahibine teslim edilsin. Onu dünkü bozulmamış haline getirinceye kadar çalışıp ıslah etsin. O zamana kadarda koyunlar bahçe sahibine teslim edilsin, onların sütünden yününden yararlansın.

Hz. Davud (a.s) oğlunun hükmünü çok beğenir. Her ikisi birden kendilerine hüküm ve ilim veren yüce Allah’a hamd ederler.
Yüce Allah Kuran’ı Kerimde peygamberlere mucizevi özellikler verdiğinden söz eder. Yüce Allah Davud peygambere de dağlara ve kuşlara Hz. Davud (a.s) la birlikte Allah’ı tesbih etmelerini emretti. Ayrıca demiri eritip mum gibi yumuşatmayı sonrada ona istediği şekli vermeyi öğretti. Davud (a.s) yumuşattığı demirden bütün bedeni örtecek zırhlar yapardı. Böylece savaşta kendini ve askerlerini koruma altına almıştı. Tarihte ilk zırh yapan insan Hz. Davud (a.s) dır.

Sevgili arkadaşlar Allah’u Teala Kuran’ı Kerimde peygamberler kıssası anlatırken her peygamberde ayrı ahkam ayetlerini vurgulamıştır. Müslümanlar adil olmalı, adaletle hükmetmeli. Kişisel çıkarları, zaafları, kızgınlıkları bir mümini adaletle hükmetmekten alıkoymamalı. Adil hükmün şartlarında biride ön yargıya kapılmadan tarafların her ikisini de dinlemektir.

Bir gün iki komşu bahçe sahiplerinden birinin koyunları diğerinin bahçesine girer, sebzelerini yer, bostanı dağıtır. Dahası ağaçlara da zarar verir. Bahçesinin mahvolduğunu gören bahçe sahibi öfkeyle komşusuna gidip zararının hesabını ister. İster ama koyunlarının sahibi oralı bile olmaz. “hayvandır ne yaptığını bilmez. Ben ister miydim senin bahçen zarar görsün; hayvanların yaptıklarından hiç kimseyi sorumlu tutamazsın.” Der. Bahçe sahibi hakkını aramak için Hz. Davud (a.s)’a baş vurur. Hz. Davud koyunların, bahçe sahibine tazminat olarak ödenmesi hükmünü verir. Bu kararı duyan Davud (a.s)’ın oğlu Süleyman (a.s):

- Ey babacığım ben bu meselede şöyle hüküm veriyorum. Bahçe koyunların sahibine teslim edilsin. Onu dünkü bozulmamış haline getirinceye kadar çalışıp ıslah etsin. O zamana kadarda koyunlar bahçe sahibine teslim edilsin, onların sütünden yününden yararlansın.

Hz. Davud (a.s) oğlunun hükmünü çok beğenir. Her ikisi birden kendilerine hüküm ve ilim veren yüce Allah’a hamd ederler.
Yüce Allah Kuran’ı Kerimde peygamberlere mucizevi özellikler verdiğinden söz eder. Yüce Allah Davud peygambere de dağlara ve kuşlara Hz. Davud (a.s) la birlikte Allah’ı tesbih etmelerini emretti. Ayrıca demiri eritip mum gibi yumuşatmayı sonrada ona istediği şekli vermeyi öğretti. Davud (a.s) yumuşattığı demirden bütün bedeni örtecek zırhlar yapardı. Böylece savaşta kendini ve askerlerini koruma altına almıştı. Tarihte ilk zırh yapan insan Hz. Davud (a.s) dır.

Sevgili arkadaşlar Allah’u Teala Kuran’ı Kerimde peygamberler kıssası anlatırken her peygamberde ayrı ahkam ayetlerini vurgulamıştır. Müslümanlar adil olmalı, adaletle hükmetmeli. Kişisel çıkarları, zaafları, kızgınlıkları bir mümini adaletle hükmetmekten alıkoymamalı. Adil hükmün şartlarında biride ön yargıya kapılmadan tarafların her ikisini de dinlemektir.

Bir gün iki komşu bahçe sahiplerinden birinin koyunları diğerinin bahçesine girer, sebzelerini yer, bostanı dağıtır. Dahası ağaçlara da zarar verir. Bahçesinin mahvolduğunu gören bahçe sahibi öfkeyle komşusuna gidip zararının hesabını ister. İster ama koyunlarının sahibi oralı bile olmaz. “hayvandır ne yaptığını bilmez. Ben ister miydim senin bahçen zarar görsün; hayvanların yaptıklarından hiç kimseyi sorumlu tutamazsın.” Der. Bahçe sahibi hakkını aramak için Hz. Davud (a.s)’a baş vurur. Hz. Davud koyunların, bahçe sahibine tazminat olarak ödenmesi hükmünü verir. Bu kararı duyan Davud (a.s)’ın oğlu Süleyman (a.s):

- Ey babacığım ben bu meselede şöyle hüküm veriyorum. Bahçe koyunların sahibine teslim edilsin. Onu dünkü bozulmamış haline getirinceye kadar çalışıp ıslah etsin. O zamana kadarda koyunlar bahçe sahibine teslim edilsin, onların sütünden yününden yararlansın.

Hz. Davud (a.s) oğlunun hükmünü çok beğenir. Her ikisi birden kendilerine hüküm ve ilim veren yüce Allah’a hamd ederler.
Yüce Allah Kuran’ı Kerimde peygamberlere mucizevi özellikler verdiğinden söz eder. Yüce Allah Davud peygambere de dağlara ve kuşlara Hz. Davud (a.s) la birlikte Allah’ı tesbih etmelerini emretti. Ayrıca demiri eritip mum gibi yumuşatmayı sonrada ona istediği şekli vermeyi öğretti. Davud (a.s) yumuşattığı demirden bütün bedeni örtecek zırhlar yapardı. Böylece savaşta kendini ve askerlerini koruma altına almıştı. Tarihte ilk zırh yapan insan Hz. Davud (a.s) dır.

Sevgili arkadaşlar Allah’u Teala Kuran’ı Kerimde peygamberler kıssası anlatırken her peygamberde ayrı ahkam ayetlerini vurgulamıştır. Müslümanlar adil olmalı, adaletle hükmetmeli. Kişisel çıkarları, zaafları, kızgınlıkları bir mümini adaletle hükmetmekten alıkoymamalı. Adil hükmün şartlarında biride ön yargıya kapılmadan tarafların her ikisini de dinlemektir.

Bir gün iki komşu bahçe sahiplerinden birinin koyunları diğerinin bahçesine girer, sebzelerini yer, bostanı dağıtır. Dahası ağaçlara da zarar verir. Bahçesinin mahvolduğunu gören bahçe sahibi öfkeyle komşusuna gidip zararının hesabını ister. İster ama koyunlarının sahibi oralı bile olmaz. “hayvandır ne yaptığını bilmez. Ben ister miydim senin bahçen zarar görsün; hayvanların yaptıklarından hiç kimseyi sorumlu tutamazsın.” Der. Bahçe sahibi hakkını aramak için Hz. Davud (a.s)’a baş vurur. Hz. Davud koyunların, bahçe sahibine tazminat olarak ödenmesi hükmünü verir. Bu kararı duyan Davud (a.s)’ın oğlu Süleyman (a.s):

- Ey babacığım ben bu meselede şöyle hüküm veriyorum. Bahçe koyunların sahibine teslim edilsin. Onu dünkü bozulmamış haline getirinceye kadar çalışıp ıslah etsin. O zamana kadarda koyunlar bahçe sahibine teslim edilsin, onların sütünden yününden yararlansın.

Hz. Davud (a.s) oğlunun hükmünü çok beğenir. Her ikisi birden kendilerine hüküm ve ilim veren yüce Allah’a hamd ederler.
Bir gün Hz. Davud (a.s) bir odada yalnız ibadet ediyordu. Birde ne görsün duvardan daha önce görmediği iki kişi atlar. Hz. Davud (a.s) ürkerek onlara bakar. Onlardan biri:

- Korkma biz birbirinin hakkına tecavüz etmiş iki davacı, aramızda adaletle hükmet ondan ayrılma. (Sad suresi: 21,22)

Bu kardeşimin 99 dişi koyunu, benimde bir tek dişi koyunum vardır. Onu da bana ver dedi ve beni tartışmada yendi. (Sad: 23) Davud (a.s):

- Andolsun ki senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuş. Doğrusu ortakçıların çoğu birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. İnanıp yararlı işler işleyenler bunun dışındadır ki sayıları ne kadar azdır.

Hz. Davud’un hüküm vermesinden sonra iki kişi aniden kaybolur. Bunun üzerine Davud (a.s) Allah tarafından denendiğini anlar. Hatasını fark eder. Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapanmış, tövbe etmiş Allah’a yönelmişti. Zira adaletle hükmetmenin temel kurallarından biri her iki tarafı ön yargısız dinlemektir. Oysa Davud (a.s) bir kişiyi dinledikten sonra hükmünü verdi. Hatasız kul olmaz her insan hata yapabilir. Önemli olan insanın hatasını anlayıp tövbe etmesidir. Allah tövbeleri çokça kabul edendir. Nitekim yüce Allah Sad suresi 25. ayeti kerime de Davud (a.s)’ı bağışladığını belirtmiştir.

Evet sevgili arkadaşlar bizlerde yaşantımızda tek tarafı dinledikten sonra hüküm vermemeliyiz. Bu adil olmaz. Her iki tarafa eşit savunma hakkı tanıdıktan sonra hüküm vermeliyiz.
Bir gün Hz. Davud (a.s) bir odada yalnız ibadet ediyordu. Birde ne görsün duvardan daha önce görmediği iki kişi atlar. Hz. Davud (a.s) ürkerek onlara bakar. Onlardan biri:

- Korkma biz birbirinin hakkına tecavüz etmiş iki davacı, aramızda adaletle hükmet ondan ayrılma. (Sad suresi: 21,22)

Bu kardeşimin 99 dişi koyunu, benimde bir tek dişi koyunum vardır. Onu da bana ver dedi ve beni tartışmada yendi. (Sad: 23) Davud (a.s):

- Andolsun ki senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuş. Doğrusu ortakçıların çoğu birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. İnanıp yararlı işler işleyenler bunun dışındadır ki sayıları ne kadar azdır.

Hz. Davud’un hüküm vermesinden sonra iki kişi aniden kaybolur. Bunun üzerine Davud (a.s) Allah tarafından denendiğini anlar. Hatasını fark eder. Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapanmış, tövbe etmiş Allah’a yönelmişti. Zira adaletle hükmetmenin temel kurallarından biri her iki tarafı ön yargısız dinlemektir. Oysa Davud (a.s) bir kişiyi dinledikten sonra hükmünü verdi. Hatasız kul olmaz her insan hata yapabilir. Önemli olan insanın hatasını anlayıp tövbe etmesidir. Allah tövbeleri çokça kabul edendir. Nitekim yüce Allah Sad suresi 25. ayeti kerime de Davud (a.s)’ı bağışladığını belirtmiştir.

Evet sevgili arkadaşlar bizlerde yaşantımızda tek tarafı dinledikten sonra hüküm vermemeliyiz. Bu adil olmaz. Her iki tarafa eşit savunma hakkı tanıdıktan sonra hüküm vermeliyiz.
Hz. Davud (a.s) daima kavmine İslam dinini tebliğ ediyor. Yalnızca bir olan Allah’a ibadet etmelerini emrediyordu. Bir gün insanlar; aslında bir olan Allah’a iman ettiklerini ancak yoğun iş temposundan kurtulup ibadet etme zamanı bulamadıklarını söylediler. Eğer Davud (a.s) onlar için bir ibadet günü tayin ederse, o günü ibadet için ayıracaklarını söylediler.

Denizcilikle geçinen halka Hz. Davud:

- istediğiniz gün cumartesi, o gün avlanmak yasak, o gün Allah’a ibadet edin.

Çoğunluğu verdiği söze sadık kalmak istemiyordu. Gözleri hep denizde ki balıklarda idi. Yüce Allah onların yoldan çıkmaları nedeniyle cumartesi o bölgeye sürüyle balık yollayıp diğer günler azaltarak deniyordu. Kafirler, müşrikler buna dayanamazlar; müminler her şeyin Allah’dan geldiği bilincinde, verdikleri sözde dururlar. Böylece akla kara birbirinden ayrılır.

Kafir ve müşrikler Cuma gecesinden ağlarını denize atıyor, cumartesi gecesi topluyorlardı. Yada denize bağlı havuzlar açıp cumartesi gecesi o havuzların denizle bağlantısını kesiyor, havuzda kalan balıkları avlamış oluyorlardı. Bu planlarıyla insan ancak kendini aldatabilir. Zira yüce Allah her an görüp işitir, dahası insanların içinden geçenleri bile bilir. O aldatılmaktan uzaktır.

Bir gurup mümin hiç denizle ilgilenmeden vaat ettikleri gibi cumartesini yalnızca Allah’a ibadetle geçirirken; diğer bir mümin gurup ilaveten Cumartesini hileli balık avlayanlara nasihat edip, yaptıklarının hatalı olduğunu, Allah’dan tövbe edip vazgeçmelerini söylüyorlardı. Hem de onların alaylarına, küçük görmelerine, azarlamalarına karşılık vazgeçmiyorlardı. Çünkü onlar batıl ve sapıklık karşısında susmanın, bir nevi destek olmak olduğunun bilincinde idiler. Hem Allah’ın huzuruna batıl karşısında susmadıklarının yük akıyla çıkmayı, hem de ola ki kafirler, Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye düşünüyorlardı.

Kafirler ve müşrikler Hz. Davud (a.s)’ın ikâzlarına da aldırmayınca Hz. Davud:

- Allah’ım kavmimden bir çok insan sapıttıkça sapıttı. Benim ikâzım onlara tesir etmiyor, lanet onların üzerine olsun. dedi.

Bunu üzerine Allah İsrail oğullarını cezalandırdı. İman etmeyenlere” aşağılanmış birer maymun olun” dedi de onlar bir maymun gibi başıboş yaşadılar. Zaten iman etmeyenler maymunluğa gönülden talipler. Maymundan türedik diye bangır bangır bağırıyorlar.
Ekleme Tarihi: 30.12.2003 - 19:24
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Hz. Musa'nın hayatı
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
Hz. Musa'nın hayatı
57 Mesaj -
Çok eskiden bir ülke, o ülkenin de kötümü kötü gaddar mı gaddar, zalim mi zalim bir yöneticisi vardır. O ülkede doğan bütün erkek bebekler öldürülüyor, kız bebekleri sağ bırakılıyormuş. Niçin mi böyle yapıyormuş? Çünkü hakkı yani doğruyu bilmiyormuş. Haktan ve doğrudan uzaklaşan herkesin düştüğü çukura düşmüş.

Bir gün Musa adında küçük bir bebek dünyaya gelmiş… fakat annesi ve babası küçük Musa’nın doğumuna sevinememişler. Çünkü zalim yöneticinin onu öldüreceğini biliyorlarmış. Caddelerde sokaklarda zalim yöneticinin askerleri hiç eksik olmuyormuş. Her bebek sesi gelen eve baskın yapıp, bebek erkekse alıp öldürmeye götürüyorlarmış, doğar doğmaz kendi eliyle bebeğini teslim etmeyen ebebeyinlere de ceza veriyorlarmış. Şimdi küçük Musa’nın anne ve babasının niçin sevinmeyip üzüldüğünü anladınız mı?

O sırada küçük Musa'nın annesine Allah dan vahiy gelmiş:

“Onu emzir. Başına geleceklerden korktuğun zaman onu suya bırak, korkma üzülme şüphesiz biz onu sana döndürecek ve peygamber yapacağız.” (kasas 7. ayet)

Böylece küçük Musa büyümüş büyüdükçe çok tatlı bir bebek olmuş. Bir gün zalim yöneticinin askerleri küçük Musa’nın sesini duymuşlar:

- Bu evden bebek sesi geliyor, kapıyı kırıp içeri girelim diye bağırıyorlarmış.

Küçük Musa’nın annesi bebeğini bir sandığa koyup evlerinin önündeki nehre bırakmış.

Nehirde bir sandık gören zalim yönetici, firavun adamlarına sandığı getirmelerini emretmiş. Sandığın içinden çıkan küçük Musa taş kalpli firavunun bile sevgisini kazanmış. Eşinin “benimde seninde gözün aydın olsun. Onu öldürmeyin. Belki bize faydası dokunur. Veya onu evlat ediniriz.”(kasas 9.ayet) teklifini reddedememiş

Musa'nın (annesi) kız kardeşine dedi ki: “onu izle” oda kimse fark etmeden onu uzaktan gözetledi.(kasas 11. ayet)

Küçük Musa acıkıp ağlayınca firavun ona süt annesi aratır. Fakat küçük Musa Allah’ın izniyle hiçbir süt anneyi kabul etmez. Uzakta bu olanları izleyen Musa'nın ablası: size onun bakımını sizin adınıza üzerine alabilecek ve ona güzelce bakıp yetiştirecek bir aileyi göstereyim mi? Demiş.(kasas 12.ayet)

Böylece küçük Musa sarayda firavunun gözetiminde öz annesinin bakımı ve himayesi altında çocukluk günlerini geçirmiş.

Günler geçmiş küçük Musa büyümüş…. Çevresinde ki insanlara iğlik yapmayı alışkanlık haline getiren Musa’ya Allah’ü Teala ilim ve hikmet vermiş. Yani doğruyla yanlışı ayırt etme yeteneğine sahip olmuş Hz. Musa

Biliyor musunuz sevgili çocuklar; aslında yüce Allah iğliği huy edinen bütün kullarına bu armağanı verir…

Bir gün Musa peygamber cadde de gezinirken kavga eden iki adam görmüş, hemen onları ayırmak istemiş. Fakat kavga edenlerden birisi hiç kavgayı bırakmak niyetinde değilmiş; ha bire karşısındakini yumrukluyormuş. Musa peygamber de ona engel olmak için bir yumruk atmış. Kötülüğü engellemek isteyen bir yumruk maalesef o kişinin ölümüne sebep olmuş.

Musa peygamber:

-Büyük Allah’ım ben çok kötü bir olaya sebep oldum ne olur beni affet. Bundan böyle suçlulara yardım etmeyeceğim. Demiş.

Bir gün sonra üzgün bir şekilde yolda gezinirken birde ne görsün, dün kavga eden adam bu günde bir başkasıyla kavga ediyor. Adam Musa (a.s) görünce:

- Bana yardım et diye bağırmış Musa (a.s):

- Gerçekten sen çok azgınmışsın, diyerek diğer adamı koruyunca…

- Ey Musa dün birini öldürdün bu günde benimi öldüreceksin? Demiş.

Musa (a.s)’ı seven bir başka kişi koşarak gelmiş ve:

- Dün başına gelenleri herkes duydu, devlet büyükleri seni tutuklayacaklar derhal buradan uzaklaş. Demiş.

Musa (a.s) bunun üzerine bir başka şehre gitmiş. Orada iki kız görmüş. Kızlar sürülerini sulamak için sıra bekliyorlarmış. Diğer sürü sahipleri erkek olduğu için koyunlarını en son sulatan onlarmış. Musa (a.s) kızların durumunu öğrenince onların sürüsünü sulatmış. Akşam olduğunda gidecek hiçbir yeri olmayan Musa (a.s) Allah’a dua etmiş.

-Rabbim doğrusu bana indireceğim hayıra muhtacım. Zira burada ne bir evim, ne bir işim, nede tanıdığım var. O sırada sürüsünü suladığı kızlardan biri yanına gelmiş:

- babam size ücretinizi vermek için yanına çağırıyor. Demiş.

Musa (a.s) kızların babasına gidince başından geçenleri anlatmış. Oda yanında çalışmasını sürülerini sulamasını istemiş. Ve Musa (a.s) da kabul etmiş. Böylece Musa (a.s) gittiği şehirde bir kalacak yer ve iş bulmuş…Değerli arkadaşlar geçen haftadan hatırlayacağınız gibi Hz. Musa (a.s) sokakta gezinirken iki adamın kavga ettiğini görünce ayırmak istemiş ancak birinin ölümüne sebep olmuştu. Bu olaya çok üzülmüş, Allah’tan kendisini bağışlamasını dilemişti. Zaten yüce Allah istemeden yaptıklarımızdan bizi sorumlu tutmaz. Fakat Musa (a.s)’ın yaşadığı ülke hak ile yönetilmediğinden dolayı ; Musa (a.s) haksız bir ceza almamak için orayı terk etmişti. Medyen’e yerleşen Musa (a.s) orada yıllarca yaşamış, evlenmiş ve ailesiyle beraber memleketine dönerken uzaktan bir ateş görmüş ; ateşin yanına gittiğinde; ağacın arkasında bir ses gelmiş:

- şüphesiz ki ben Allah’ım, benden başka tanrı yoktur. Öyleyse yalnız bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.

(sevgili çocuklar Yüce Allah peygamberlerine vahiy gönderir; aracısız vahy etme örneği yalnızca Musa (a.s) da görüyoruz.)

- seni Peygamber olarak seçtim ve mucizeler veriyorum o zalim yönetici Firavun’a git ve Müslüman olarak yaşamasını söyle, şayet kabul etmezse israiloğullarını seninle beraber göndermesini iste demiş.

Musa (a.s), omuzlarına yüklenen bu ağır görevi hakkını vererek başarabilmek için Allah’a dua ederek Firavun’un yanına gitmiş. Allah’ın gönderdiği bir peygamber olduğunu söyleyince Firavun çevresindekilere: “sizin benden başka Rabbiniz yoktur.” Demiş. Musa (a.s) elindeki sopayı atmış ve o sopa kocaman bir yılan oluvermiş,bir başka mucize olarak Musa (a.s) elini koynuna sokmuş ve çıkardığında eli çevresindekilere parlak görünmüş. Bütün bun mucizeleri gören Firavun:

-Şüphesi sen bir sihirbazsın, bende sihirbazlarımı çağıracağım demiş.

Meydanın oldukça kalabalık olduğu bir bayram sabahı Musa (a.s) ve firavun’un sihirbazları karşılaşmışlar. Önce sihirbazlar gösteri yapmışlar. Sıra Musa (a.s) gelince asasını yere atmış ve asası bir yılana dönüşmüş, ortadaki gösteri gereçlerini birer birer yutmuş. Elini koynundan çıkarınca bakanlara bir nur parçası gibi görünmüş. Sihirbazlık ilmini iyi bilen sihirbazlar Musa (a.s)’ın yaptıklarının bir sihirbazlık gösterisi olmadığını bunun ancak Allah’tan gelen bir mucize olduğunu anlayınca; hemen hepsi secdeye kapanıp ”biz Musa’nın Rabbine iman ettik” demişler. Bütün bunları gören zalim, gaddar firavun öfkeye kapılıp:

- Yemin ediyorum sizin kollarınızı ve bacaklarınızı çaprazlama keseceğim demiş. Sihirbazlar ise:

- Bugüne dek baskıyla Allah’ın hoşuna gitmeyen boş ve anlamsız sihirbazlık gösterisiyle günümüzü geçirdik. Umudumuz rabbimizin bizi bağışlamasıdır. Senin hükmün yalnız bu dünyadadır, gerçek hüküm sahibi yüce Allah’tır demişler.

Firavun korkuya kapılmıştı. Eğer sihirbazlar gibi diğer insanlarda Musa’nın peygamber olduğuna ve bir olan Allah’a iman ederlerse ; sözün özü Yalnız Allah’a itaat ederlerse kendisine itaat etmeyecekler ve tahtından olacaktı. Derhal askerlerini yanına topladı. O gece Musa (a.s) ve ona inananları öldürtecekti. Böylece tahtını sallantıdan kurtaracaktı. Her şeyi çok güzel planlamış ve hesaplamıştı. Ancak bir olan Allah’ın her an herkesi görüp duyduğunu, kafirlerin hilesinin müminlere zarar vermeyeceğinin yüce Allah’ın değişmez kanunu olduğunu hiç hesaba katmamıştı. O güne dek halkını kendine kul köle yapabilmesi, halkın Müslüman olarak yaşamamsından kaynaklanıyordu. Zira Allah müminleri korur.

Musa (a.s)’a firavun’un tuzağı vahy edilince kendisine iman edenlerle beraber kaçtı. Fakat firavun ve askerleri arkalarından takip ediyorlardı. Birde ne görsünler. Önleri deniz, karşıya geçmeleri mümkün değil Firavun ve askerleri gittikçe yaklaşıyorlar. Yüce Allah Musa (a.s)’ı asasını denize dokundurmasınız söyledi. Musa (a.s) Allah’ın dediğini yapınca denizin suyu dağ gibi iki tarafa yükselip, ortası kupkuru bir yol oluverdi. Bunun Allah’ın kendisine verdiği dokuz mucizeden biri olduğunu anlayıp, yüce yaratanına şükrederek iman edenlerle birlikte karşı tarafa geçti. Ama firavun ve askerleri o kadar yaklaşmışlardı ki aynı mucize yolda takip ediyorlardı. Musa (a.s) ve iman edenlerin hepsi karşıya geçtiklerinde, firavun ve askerlerinin hepsi mucize yoldalardı. Ve Allah’ın izniyle mucize yol tekrar eski haline geldi. Firavun ve askerleri büyük bir feryat ve figan içinde can verdiler.

Musa (a.s) Allah’ın kendisine lütfettiği mucizelerle firavuna gidip peygamberliğini ilan etti. Firavun inanmadığı gibi inananları ve Hz. Musa’yı öldürme teşebbüsünde bulundu. Yüce Allah müminleri koruyup firavun ve askerlerini suda boğdu.

Firavun ölüm anında:

- Musa’nın rabbine inandım deyip secdeye kapandı.

Allah Teala tövbeleri çokça kabul eder, affı boldur. Ancak ölüm anında yapılan tövbelere ve imana hiç önem vermez. Çünkü imtihan süresi bitmiştir. Bu Allah’ın yer yüzünde uyguladığı değişmez, sapma göstermez kanunlarından biridir. Ancak yüce Allah Kıyamete kadar bütün insanlara ibret olsun diye firavunun cesedini koruyacağını Allah K.Kerimde bize bildirmiştir. Bu gün Londra da ki şehir müzesinde, firavun’un secdeye kapanmış pozisyonundaki cesedi bulunmaktadır.

Musa (a.s)’a ve ona iman edenlere yepyeni bir hayat başlar. Allah’ın izniyle Firavun ve onun zulmünden kurtulmuşlardır.

Yüce Allah Hz. Musa’ya Tevrat'ı levhalar halinde vermek için tur dağına çağırmıştır.

Hz. Musa kavmini kardeşi Harun’a emanet edip, Allah’ın davetine icabet etmiştir. Fakat döndüğünde birde ne görsün!; Samiri adında birisi insanların firavundan kaçarken yanlarına aldıkları Altınların hepsini eritip, “altında bir buzağı” yapmış. Heykelin içine bir delik açmış, ve o deliğin içinden hava sıkışarak geçince böğürme sesine benzer bir ses çıkıyormuş. Samiri:

- İşte bu Musa’nın Rabbi, bizim ilahımız demiş. Altından böğüren bir buzağı herkesin hoşuna gitmiş ve Samiri'ye itaat etmişler.

Bu kötü olayı dağda yüce Allan’dan haber alan Musa (a.s), üzgün ve öfkeli bir şekilde kavmine dönmüş. Firavunun zulmü altında inleyen, büyük bir mucizeye şahit olup yarılmış denizden geçen, firavun ve askerlerin aynı yarılmış denizden geçemediklerini, öldüklerini gören bu insanlar nasıl olurda bir buzağı heykeline tapabilirler. Nasıl bu kadar küçülebilirler.

Hz. Musa çok öfkelenip buzağı heykelini ateşte eritip denize atar. Ve Musa (a.s):

- Ey kavmim yeryüzünün, gökyüzünün ve ikisinin arasındaki her şeyin yaratıcısı bir olan Allah’tır. Sizi firavun’un zulmünden kurtaran Allah’a asla ortak koşmayın aksi halde kaybedenlerden olursunuz. Dedi.

Musa (a.s)’ın kavminde Karun adında çok ama çok zengin bir kişi yaşarmış. O kadar zenginmiş ki hazinelerinin anahtarını güçlü bir topluluk zor taşırmış. Halktan cahil kişiler ona imrenir, dalkavukluk edip onu şımartırlarmış. Olgun iyi kişiler: “Allah’ın sana ihsanda bulunduğu mallarla sende fakirlere ihsanda bulun” Dediklerinde Karun büyük bir kibirle bu ancak bende olan bilgiden dolayı bana verilmiştir, diyerek debdebe içinde halkın karşısına çıkarmış.

Bir gün yüce Allah Karun’u ve sarayını yerin dibine geçirmiş de Karun kendisine yardım edecek kimseyi bulamamış.

Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler: “Demek ki Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletip bir ölçüye göre veriyor. Eğer Allah bize lütfetmemiş olsaydı bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay demek ki kâfirler asla felah bulmazlar demeye başlamışlar. (kasas / 82)

Hz. Musa (a.s)’ın kavmi kudret elması ve bıldırcın eti ile besleniyorlarmış. Yaşadıkları bölge çöl olduğu için toprağı işleyemezlermiş. Bir gün Hz. Musa’ya gelerek:

- Her gün aynı yiyecekleri yemekten bıktık. Eskiden soğan, sarımsak, sebze, mercimek yerdik, biz onları özledik demişler. Hz. Musa:

- Siz bayağı olan şeyle hayırlı olan şeyi değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyleyse şu şehre girin orada istedikleriniz var demiş.

- Ey Musa orada zorlu bir millet var sen ve Rabbin gidin savaşın, eğer onları oradan çıkartırsanız o şehre gireriz demişler.

Hz. Musa üzgün ve bitkin bir şekilde:

- Rabbim, ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum, Artık bizimle bu yoldan çıkmış milletin arasını ayır demiş.

Arkadaşlar Allah, tövbe edip Salih amel işleyenleri bağışlar. Ancak Allah’a ve peygamberlerine iman etmeyenleri kendi haline bırakır.
Ekleme Tarihi: 30.12.2003 - 19:15
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Hz. Ibrahim´in hayatı
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
Hz. İbrahim'in hayatı
57 Mesaj -
Kuran’ın bir çok ayetinde yüce Allah’ın övgüyle andığı, hayatı boyunca en ufak bir şirke bulaşmayan, Allah’ı Tealanın bütün imtihan sorularını doğru yanıtlayan İbrahim (a.s)’ı ne kadar iyi tanırsak; onun getirdiği dinin (ki bütün peygamberlerin getirdiği din aynıdır.) ışığından o kadar çok faydalanırız, o kadar çok aydınlanırız.

Hz. İbrahim (a.s), putlara, güneşe, aya, yıldızlara kısaca Allah la beraber çevrelerinde gördükleri kendilerine cazip gelen her bir şeye tapan, çok tanrılı bir toplumda dünyaya geldi.

Babası Azer tahtadan putlar yaparak geçimini temin ediyordu. Putlara o kadar gönül bağlamış bir topluluğun, putlarını yapan kişiye verdiği itibarı da siz düşünün artık. Günümüzde heykeltıraşlara verilen bunca önem İbrahim (a.s)’ın putperest kavminden kalma bir miramsıdır nedir bilmem?

Azer yaptığı putları pazara götürüp satma görevini de oğlu İbrahim (a.s)’a vermişti. Kendini bildi bileli putlarla haşır neşir olan Hz. İbrahim onlara taasubla yaklaşmazmış. Sıradan tahtalara taşlara biraz şekil verilince neden önünde saygı duruşunda bulunmaya layik olsun ki... Elbetteki o putların ham maddesi olan taşı, tahtayı, yeryüzünü, gökyüzünü ve ikisi arasındaki her bir şeyi yaratan Allah’a saygıyla itaat ve ibadet edilmeye daha layıktır. Bu düşüncelerle Hz. İbrahim putları pazara götürürken boyunlarına ip takar yerde sürükleyerek götürürmüş. Tabi ki putperestlerin kızgınlıklarıyla ve öfkeleriyle karşı karşıya kalırmış. Ama yüce Allah’ın taktirini kazandığı için şüphesiz en doğrusunu yapmış.

Hz. İbrahim (a.s) fırsat buldukça çevresindeki insanları ve babasını düşünmeye teşvik edecek sorular sorarmış. Çünkü Allah dan başkasını ilah edinen kişiler hiçbir dayanağı olmadan, düşünmeden, atalarından, dedelerinden gördüğü gibi, sadece sadece zan ile ilahlarını seçerler.

İlahlarınız size yarar verebilir mi? İlahlarınız size zarar verebilir mi? Size zarar ve yarar veremeyen varlıklar tapınmaya layık değildir.

Sizi duymayan, duanıza icabet etmeyen varlıklar tapınmaya layık değildir.

Sizin yaratıcınız putlar mı yoksa putların yaratıcısı siz misiniz? Sizi yaratmayan, sizin yaratmanıza muhtaç olan varlıklar tapılmaya layık değildir.

Düşünme yeteneği olan insan; ilahını ararken, seçerken bu yeteneğini kullanmayacakta daha ne zaman kullanacak.

Düşüneceğim!.. Benim ilahım, Rabbim Alemlerin Rabbi olmalı.

Düşüneceğim!.. Benim Rabbim beni yaratan ve doğru yola ileten olmalı…

Düşüneceğim!.. Benim Rabbim beni yedirip içirmeli, yani rızkımı verebilmeli…

Düşüneceğim!.. Benim Rabbim hastalandığım zaman bana şifa verebilmeli…

Düşüneceğim!.. Benim Rabbim beni öldürüp kıyamet günü diriltebilmeli…

Düşüneceğim!.. Ve benim Rabbim hesap gününde kusurlarımı af edecek bir yetkiye sahip olabilmeli…

Bütün bu özellikleri taşıyan tek bir varlık vardır o da Hz. Allah’tır.




Hz. İbrahim (a.s)’ın kavmi tahtadan, taştan yapılan putlara taptıkları gibi güneş, ay ve yıldız gibi gök cisimlerine de taparlarmış. Zaten Allah’a kul olmayan insanlar, fıtratlarında kul olma ihtiyacı olduğundan kendilerine sahte ilahlar bulur onlara taparlar.

Hz. İbrahim (a.s) ailesinin, çevresinin Allah’a değil de Allah’ın yarattıklarına tapınmalarına üzülür, onları taassuplarından kurtaracak, düşündürecek sorular sorarmış. Gece olup ay ve yıldızlarla donanınca gökyüzü :

- Babacığım bunlar mı bizim ilahlarımız diye sorar “evet” cevabı alınca; sabah kalktığında “hani ay, hani yıldızlar hepsi batmış ben batanları sevmem, batan cisimler benim ilahım olamaz dermiş. Gündüz güneşi gördüğünde :

- Bumu benim ilahım, bu ay ve yıldızlardan daha büyük der. Gece olduğunda:

İşte güneşte battı ben batanları sevmem, batan cisimler benim ilahım olamaz diyerek; Allah’a ortak koşanların nazarıyla olaya bakıp gerçeği söyleyerek insanları uyarıp düşündürürmüş.

Zira hiçbir zaman gökcisimlerini kendine ilah edinmemiş.

Yüce Allah Kuran-ı Kerim de bakara suresi 135. ayette “ İbrahim hiçbir zaman Allah’a eş koşanlardan olmadı.” Saffat (37) suresinin 111. ayetinde “şüphesiz İbrahim bizim mümin kullarımızdandır. Diyor.

Ve iğliği, güzelliği, yararlı işleri huy edinenleri mükafatlandıran Yüce Allah Saffat suresinin 109. ayetinde “selam olsun İbrahim’e” diyor.

Evet sevgili arkadaşlar Yüce Allah’ın böylesine taktirini kazanmış, evrensel kitap Kuran’ı Kerim de selamla anılan Hz. İbrahim; babalarımızın yolundayız diyen putperestlere; babalarınız ve siz açık bir sapıklık içindesiniz demiştir. O kalabalık bir topluluğun karşısında tek olmasına rağmen hakkı haykırabilmişti. Nisa Suresi 126. ayette Yüce Allah İbrahim’i dost edindiğini söyler. İnanıyorum ki bu dostluk Hz. İbrahim’in her tür ve mekan ve ortamda; kayıtsız şartsız hakkı açığa koymasının ürünüdür.

Hz. İbrahim’in kavmi yılda bir kez karnaval düzenler şehrin dışında çıldırasıya eğlenirlermiş. Yine böyle bir gün şehirde kimse kalmayınca Hz. İbrahim put haneye girmiş ve en büyük putun dışında ki bütün putları balyozla parçalamış. Balyozu da en büyük putun üzerine asmış. Putlarının zavallı halini gören halk yapanı tahmin etmekte hiç zorlanmamışlar. Çünkü karnavala gitmeyen tek kişi Hz. İbrahim miş. Bu işi putlarımıza sen mi yaptın diye sorduklarında Hz. İbrahim her zamanki gibi ilahlarının acizliğini düşündürebilmek için “şu büyük put yapmıştır. Zaten kendisiyle birlikte küçük putlara da ibadet ettiğiniz için size çok kızıyordu.” Demiş. Daha sonra Allah’ı bırakıp yarar ve zarar veremeyen bu putlara taptığınız için size yuh olsun diye ilave etmiş. Olayı öğrenen firavun Hz. İbrahim’e halka ibret olacak bir ceza düşünmüş. Çünkü halk putlara değil de Hz. İbrahim’in Rabbi olan Allah’a tapınca; Allah’ın hükümlerine itaat edecek, firavunun hükümleri de geçerliliğini kaybedecek. Dolayısıyla Firavun tahtından, makam koltuğundan olacak... tahtın sallanmasından korkan firavun halkın önünde kocaman bir ateş çukuruna Hz. İbrahim’i atarak yakma planları kurmuş. Fakat ateşe yakıcılık özelliğini veren Yüce Allah dilerse serinlik ve selamet özelliğini de hiç planında düşünmemiş. Şüphesiz Allah plan kuranların en iyisidir. Yüce Allah Hz. İbrahim’in atıldığı ateşe “serin ve selamet” olmasını emretmiş ve ateşte ona serin olmuştur. Bizlerde Allah’a güvenirsek o bize her türlü durumda yardım eder.

Bir çok zor imtihanı başarıyla veren, hayatının hiçbir döneminde bir an bile Allah’A şirk koşmadığı Kuran ayetleriyle sabit olan Hz. İbrahim’i yüce Allah, insanlara imam seçmiştir. Onu Kâbe’nin duvarlarını örme göreviyle şereflendirmiştir. Hz. İbrahim oğlu İsmail ile birlikte kıyamete kadar ayakta duracak Kabe-i Muazzam-ı inşa etmiştir.

Bir gün Hz. İbrahim’in evine daha önce daha önce görmediği iki yabancı gelir. Allah’ın kendisine rızk olarak verdiği yiyecekleri çevresindeki insanlarla paylaşmaktan zevk alan Hz. İbrahim, iki yabancı misafirine kızarmış dana eti ikram eder. Misafirleri yemeğe dokunmayınca içini bir korku alır. Çünkü o zamanlar gelen misafir ikramı kabul etmeyince, hayır için değil şer için geldiği anlamına gelir. Hz. İbrahim’in tedirginliğini fark eden misafirler onu rahatlatır.

- Biz Lût kavminin helakı için gönderilmiş melekleriz. Ve size İshak adında bir oğul müjdelemek için geldik. Derler.

Oldukça yufka yürekli olan Hz. İbrahim, Lût kavminin helak olacağına çok üzülür. Helakın gerçekleşmesine engel olmak için elinden geleni yapar; ancak melekler Allah’ın emri olduğunu söyleyerek Hz. İbrahim’i ikna ederler.

İbrahim (a.s) ne Yahudi nede Hıristiyandı. O hanif bir Müslüman’dı. Allah’a gönülden boyun eğen Hz. İbrahim Kuran’ı Kerim’in bir çok ayetinde taktir edilmiştir.

Doğrusu insanların İbrahim’e en yakını, elbette onun izinden gidenlerdir. O batıldan uzak hakka yönelikti.

O bir insan, o mükemmel bir Müslüman, o bir peygamber, o iman edenlerin önderiydi. O geldi ve geçti. Onun kazandıkları kendisine, bizim kazandıklarımız ve kazanacaklarımız ise bize…

Dileğim Hz. İbrahim’i iyi tanımak ki; Müslüman olarak yaşamamıza iyi örnek olabilsin. Yüce Allah Hz. İbrahim’in yolunda gitmeyi arzulayan bütün Müslümanları yardımcısı olsun.

Hz. İbrahim Allah’dan kendisine hayırlı bir evlat bağışlamasını niyaz eder. Ve Allah duasını kabul eder. Geleceğin peygamberi Hz. İsmail’i ona bağışlar. Hud suresi 75. ayette yüce Allah Hz. İbrahim’in çok yumuşak huylu, yufka ve yanık yürekli ve kendini bütünüyle Allah’a veren bir insan olduğunu söyler. Ve yufka yürekli İbrahim (a.s) Rabbinin kendisine bağışladığı evladını çok sever. Hz. İbrahim oğlu İsmail koşup oynayacak yaşa gelince; rüyasında biricik oğlunu kurban ettiğini görür. Allah’ın kendisini, oğlunu kurban etmesini emrettiğini düşünür ve durumu oğluna bildirir. Salih evlat Hz. İsmail “babacığım Allah’ın senden istediğini yap inşallah sana zorluk çıkarmayacağım.” Der. Hz. İbrahim tam boğazlarken Allah’dan nida gelir. “Ey İbrahim rüyayı cidden gerçekleştirdin.” Der. Ve Yüce Allah Hz. İbrahim’e büyük bir koç gönderir. Hz. İbrahim o koç’u kurban eder.

Yüce Allah Hz. İbrahim den oğlunu kurban etmesini isterken bunu mecaz anlamda istemiştir, yani oğluna olan sevgisinin dünyaya geliş nedenini unutturmamasını, Allah’a ve kendine karşı görevlerini aksatmamasını istemişti. Zira Yüce Allah haksız yere bir cana kıyılmasını Kuran’ı kerimde haram kılmıştır.

Sevgili çocuklar İbrahim (a.s)’ın bu kıssasının üzerinde iyi düşünmeliyiz. Allah’a karşı vazifelerimizi yapmamıza engel olan, her neyse onu iyi teşhis edip, hiç düşünmeden kurban etmeliyiz. Tabi ki kurban etmek derken doğru yolumuzun önündeki engelleri tanımamalıyız. O engelleri bir bir kaldırıp kenara koymalıyız. Dileğim hepimiz. Engellerimizi kaldırırken Hz. İbrahim kadar başarılı oluruz.


Bu mesaj 1 kez ve en son EmReCaN_TR tarafından 30.12.2003 - 18:48 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 30.12.2003 - 18:45
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: MAĞARADAKİ KUŞUN SIRRI
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
MAĞARADAKİ KUŞUN SIRRI
57 Mesaj -
Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' ile Ebû Bekr 'radıyallahü anh' Mekke-i mükerremeden hicret ederken bir mağarada üç gün üç gece kaldılar. Ebû Bekr 'radıyallahü anh' o mağaranın tavanında bir kuş gördü ki, yerinden hareket etmeyip, birşey yimez ve su içmez.
Ebû Bekr 'radıyallahü anh' dedi ki,
- Yâ Resûlallah! Bu kuşa ben hayrânım. Zîrâ, biz bu mağaraya geleliden beri, bu kuş yerinden hareket etmedi. Bir nesne yimedi. Allahü teâlâ, kelâm-ı kadîminde,
(Allahü teâlânın rızk vermediği, yeryüzünde bir mahlûk yokdur.) buyurmuşdur.
Ebû Bekr-i Sıddîk, böyle düşünürken, o hâlde hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm nâzil olup, havâda muallak durup, dedi ki,
- Yâ Muhammed! Hak sübhânehü ve teâlâ sana selâm eder. Ve buyurur ki, "Ebû Bekrin hâtırına geleni bilirim. O kuşa emr eyledim ki, Ebû Bekr ile konuşsun. Ebû Bekre söyle ki, o kuş ile söyleşsin"; dedi.
Resûl-i ekrem hazretleri, Ebû Bekre, hazret-i Cebrâîlin sözünü açıkladıkda, Ebû Bekr 'radıyallahü anh' sevinip, ileri vardı. Dedi ki,
- Ey mubârek kuş! Allahü teâlâ hazretlerinin izni şerîfiyle, bana söyle ki, yiyeceğin ve içeceğin nedir.
O kuş ağlayıp, bir zemân kendinden geçip, yere düşdü. Sonra ayılıp, kalkdı. Tebessüm ederek dedi ki,
- Yâ Ebâ Bekr! Bana bundan süâl etme! Bu bir sırdır. Hak sübhânehü ve teâlâ ile benim aramda olan sırrımı kimsenin bilmesini istemem.
Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' dedi:
- Ey mubârek kuş! Eğer bana söylemeğe me'mûr oldun ise, söyle.
Kuş dedi.
- Ma'lûmun olsun ki, hazret-i Âdem aleyhisselâm yaratılmazdan iki bin yıl evvel, Hak sübhânehü ve teâlâ beni yaratdı. Yiyeceğimi ve içeceğimi iki kelime eyledi. Aç olduğum zemân birisini söylerim; tok olurum. Susuz olduğum zemân birini söylerim; kanarım.
Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' dedi ki:
- O kelime nedir. Kuş dedi, o kelimenin biri budur ki, aç olduğum zemân sana buğz edene la'net ederim; tok olurum. Susuz olduğum zemân, sana muhabbet edene, istigfâr ederim, kanarım.
Hazret-i Resûl-i ekrem 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem', bunu işitip, ağladı. Ümmetinden ba'zıları şakâvet edip, hazret-i Ebû Bekre buğz edeceklerine mahzûn oldu
Ekleme Tarihi: 30.12.2003 - 18:30
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: AHİRET
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
AHİRET
57 Mesaj -
Peygamber Efendimize bir müşrik elindeki kemikleri ufalayarak şu soruyu sorar :
Senin Rabbin mi bu kemikleri diriltecek. Kur’an-ı Kerim cevap verir : “ Kendi yaratılışını unuttu da çürüdüğü halde bu kemikleri kim yaratabilir ? diyerek bize misal vermeye kalkıştı. Deki onu ilk yaratıp meydana getiren diriltecektir. O yaratılışın her özelliğini bilendir. (Yasin 78-79)”.

Ölen, çürüyen, toprak olan vücud ahirette, mahşer günü için yeniden nasıl dirilecektir?

İnsan beden ve ruhtan meydana gelir. Yani “İnsan = Beden+Ruh “ tur. Beden, et ve kemikten oluşan ve ölünce toprak olan kompleks bir yapıdır. Ruh ise Allah’tan gelen ilahi bir hediyedir.

Bir tohum düşünelim. Satıldığı poşetinde yüzlerce tohumla beraber cansızdır. Büyümeden çoğalmadan durur. Taki poşetten alınıp toprağa atılana tek. Toprağa düşer düşmez o cansız, ölü olan tohum canlanır. Toprağa kök salar, toprağı yararak yeryüzüne çıkar. Büyür, serpilir, dal-budak salar. Çiçek, yaprak, meyve verir ve kendi gibi yüzlerce tohum salar toprağa... halbuki bu tohum toprağa düşmeden önce ölü idi. Ölüyü, toprak canlandırdı.

Tohum (Cansız) + Toprak =Bitki (Canlı)

Tıpkı onun gibi ölü olan insan cansız iken girdiği o topraktan mahşer günü canlı olarak, insan olarak dirilecektir.

Tohumu toprakta canlandıran su ve madensel proteinlerdir. İnsan için tek soru ölü bedeni bir araya getirip onu tekrar diriltecek, su ve protein görevini görecek olan formülün bilinmemesidir. Ama genel hatlarıyla formül şudur;

Ölü Beden + Toprak = İnsan ( mahşerde )

İnsan nasıl dirilecekten önce insan nasıl yaşar bunu inceleyelim :

Toprakta bol miktarda madensel protein bulunur. Bu proteinler insan vücuduna girince mide içinde çeşitli şekillerde ve oranlarda birleştirilip vücut için gerekli enerji organ doku parçalarını oluşturur. Yani midemiz bir fabrika görevini görür. Elementleri alır, işler, yeni bir formda gerekli yerlere damar yoluyla gönderir. Yani vücudumuzu canlı ve ayakta tutan, var eden proteinler, toprak içinde karışık halde bulunurlar. İnsanlar bunları topraktan seçip, süzüp alamazlar. Allah-ü Teala bu görevi bitkilere vermiştir. Kainatta her madde gibi bitkilerde insanlara hizmet amacıyla yaratılmıştır. Bitkiler kökleriyle toprağın içindeki proteinleri toplar ve yaşamını devam ettirir.

Hayvanlar bitkileri yerler onların içindeki proteinleri vücutlarına depo ederler ve hayatlarına devam ettirirler.

Topraktan toplanan proteinleri kökleriyle alan bitkileri yiyen hayvanlar bu proteinleri vücutlarında depo ederler. Hayvanların et, süt, yumurtalarını yiyen insanlar bu proteinlerden faydalanır ve bu (Toprak Bitki Hayvanlar) dan geçen proteinleri vücudunda toplayıp yaşamlarını böylece devam ettirirler. İnsan ölünce de vücudumuzun topladığımız proteinler toprağa karışır.



Kısaca biz insanlar toprak sayesinde yaşamaktayız. İlk insan Hz.Adem’de topraktan yaratılmıştır. İlk önce toprak (çamur ) idik , insan olduk ‚ . Ölünce yine aslımıza dönüp toprak oluyoruz ƒ . Nasıl ki buz sudan oluşmuştur; eriyince yine aslına döner su olur. İnsanda eriyince, ölünce çürür ve aslına döner toprak olur. Ahirette işte ilk kez topraktan nasıl insan yaratılmışsa ikinci kez de yine topraktan yaratılacaktır „ . Bedeni canlı iken yaşatan toprak, mahşer günü yine hayat bulup dirileceğimiz kaynak olacaktır.



Tıpkı buz-su buhar gibi. Katı, sıvı, gaz üç ayrı şekil (form) ama üçüde aynı madde.



İnsan toprağın şekil değiştirmiş bir halidir ( suyun buz olması gibi ). Doğal olarak ölünce asıl hammaddesi olan toprağa (buz ise suya ) dönüşür. Yani insan yürüyen, konuşan bir topraktır. Sadece şekil değiştirmiştir.

İnsan yaşarken hayatını devam ettireceği maddeleri bitkiler vasıtasıyla topraktan toplar. Kıyamet günü tüm canlılar gibi bitkilerde ölecektir. İşte insanı canlı iken topraktan bitki vasıtasıyla yaşatan Allah-ü Teala kıyamet günü bitki vasıtasını kullanmadan (çünkü ölüdürler) direk, vasıtasız topraktan insanı diriltecektir. Nasıl ? ilk nasıl diriltmişse yine aynen öyle. O her şeye kadirdir. İnsan (beden), toprakla o kadar iç içedir ki (ondan yaratıldı ondaki proteinlerle yaşar ölünce toprak olup ahirette yeniden topraktan dirilecektir...). Nasıl ki tebeşir kullanıldıkca biter, toz olur, tozlar belli şartlarda birleştirilirse yine bir tebeşir oluyorsa tıpkı bunun gibi insan ölünce kimyasal bir değişime uğrar, toprak olur. Toprak aynı değişimi tersine işletirse bir bedeni meydana getirebilir.

İnsan ölünce toprak olur diyoruz peki ölüm nedir ? ölüm bir son bir toprakta dağılıp, her şeyin bitmesi midir ?

Hayır aslında ölüm diye bir şey asla yoktur. Ruhlar aleminden yola çıkan bir ruh için artık ölüm, bitiş, yok oluş asla yoktur.

Bir insan toplam altı dünyada yaşar. Ruhlar alemi: Allah-ü Teala beden elbisesine sarıp dirilteceği tüm bedenlerin ruhlarını cennet-cehennem, insan yok iken bir mekanda toplanmış ve onlara şu soruyu sormuştur. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim”. Tüm ruhlar, “bilakis sen bizim rabbimizsin “diye cevap vermişlerdir. Anne karnı: Her insan ruhlar aleminden sonra, sırası geldikçe dünyaya gelebilmek için anne karnında belli bir süre (9 ay) civarı yaşar. O mekan, kısa sürede olsa küçük bir dünya demektir o bebek için. Ruhlar aleminde ölüp anne karnında dirildiği gibi doğum esnasında da ölüp (mekan değiştirip) yeni bir dünyaya gözlerini açar bebek. (Önemli nokta şudur : Ruh ölmemekte sadece mekan değiştirmektedir).

Dünya hayatı ve rüyalar alemi: Her ikisi de iki ayrı mekandır, iki ayrı dünyadır. Bu iki alem, dünya bir arada yaşanır. Dünyada insanın belli bir ömrü vardır.

Ölüm dediğimiz olay vuku bulur ve insan (ruhu) kabir alemindeki mekanında dirilir. Burası ameline göre cennet bahçesi veya cehennem çukuru olur. Kabir cehennem çukuru nasıl olur, kabir ateş ile mi dolar ? Hayır. İnsan rüyasında nasıl kabus görürken bağırır, ölür, yaralanır, korkar... fakat dışarıdan bakılınca mışıl mışıl uyuyormuş gibi gözükürse, kabirde de ölü için aynı kabus gibi olacaktır. Dışarıdan gülümser uyur gibi yatacaktır insan ama içinde, ruhunda bağırışlar, korku, pişmanlık ... hakim olacaktır.

Sonra kıyamet kopar İsrafil (A.S) sur’a üfürür ve her şey biter, son bulur. Tam bir sessizlik... kainatın yaratılmadan önce ki hali gibi. Sonra ikinci kez sur’a üflenir. Beden topraktan dirilir, ruh bedene girer (Ruh+Beden). İnsan dirilir. Mahşer yerinde insanlar toplanır. Ahirette insanlar amellerine göre Mizanda tartılır. İyiliği çok gelen Allah’ın lut-fu, rahmeti ile cennete, kötülüğü çok olan kendi yaptığı kötü, zararlı, pis işlerin sonucu olarak cehenneme girer.

Özetle ruh ölümsüzdür. Ruhlar aleminden yola çıkan ruh, son durak olan cennet-cehenneme kadar mekan değiştirir, durur. Bizler her mekan değişimine ölüm diyoruz, ama asıl itibarıyle bu ölümler yeni mekana bir doğumdur aslında.yani "ölüm =mekan değiştirmektir , yok olmakdemek değil !"

Geçmiş =Ruhlar Alemi

=Anne Karnı

Şu an =Dünya Hayatı

=Rüyalar Alemi

Gelecek =Kabir Alemi(mezar)

= Ahiret (cennet-cehennem)

Not: Ahiret inancı insanda sorumluluk hissi uyandırır. Yapılan iş amellerin bir gün hesabının verileceğinin inancı, insanları kötü fiillerden uzaklaştırır, iyi fiillere yöneltir. Hesap günü bilinci, insanı insan haklarına saygıya götürür, zararlı davranışlardan uzak, yararlı ve faydalı, iyi ve huzurlu kılar. Aile ve akrabaların çürümeyip, sonlu-toprak olmak yerine; sonsuz, cennette yeşillikler içinde yaşadığını, insanlara iyiliğin yarın (ahirette) karşılıksız kalmayıp cennet ile mükâfatlandırılacağını, kötülük yapanların ise cezalandırılacağını bilmek, yaşlı hasta, mahkûm, idamlık, mazlum, fakirlere... ümit; zîna, rüşvet, cinayet, gösterişe.... engel, sevgi, şefkat, sadakat, affetme, fedâkârlık, ihlâs, şükür, kanaatın.... hakim olduğu bir dünya kurar.

MÜSLÜMAN ASLA "EGOİST,İKİ YÜZLÜ,PRAGMATİST,MENFAATPEREST,YALANCI, AHLAKSIZ",...OLAMAZ ÇÜNKÜ "HAYATI " SADECE DÜNYA İLE SINIRLI KABUL ETMEDİĞİ İÇİN , " DÜNYAYA Bİ DAHA MI GELECEĞİM!" MANTALİTESİNDEN UZAK OLDUĞU İÇİN KÖTÜLÜĞE İMKÂNI VARKEN BİLE YAKLAŞMAZ,UZAK DURUR,KÖTÜLÜK YAPMAZ ,DAİMA İYİLİĞE KENETLENİR, !

NOT 1- Reenkarnasyon, tenasüh, ruh gücü diye bir şey asla yoktur. Dünya ve rüyalar aleminden göçen kişiler kabirde dirilirler. Asla dünyaya geri dönüp yeniden dünyada hayat bulamazlar. Reenkarnasyon cinlerle alakalı bir aldatmaca, kandır-macadır.

NOT 2- Bazı insanların aklına şu sorular takılabilir. MÖ ölen bir insanda cehennemlikse kabir azabı görüyor. Kıyamete yakın bir cehennemlikte kabir azabı görüyor. MÖ ölen daha fazla azap çekmiş olmuyor mu ?

Buna şu şekilde cevap verebiliriz : Azapların derecesi farklı olabilir. Dişi sızla-yan biri ile dişi aşırı derece ağrıyan iki kişiyi düşünelim. Yıllarca dişi sızlayan bir adam dişçiye gitmeyebilir. Ama dişi çürümüş, ağrıyan insan sabah erkenden dişçinin kapısına dayanır. Azabı az az sürekli veya azabı ani, yoğun fakat kısa süreli olabilir kötü insanların .

Ayrıca zaman izafi, göreceli (şartlara göre değişken) bir kavramdır. Allah-u Teala zaman içinde zaman yaratıp kıyamete yakın öleni daha uzun süreli azaba uğratabilir.

Allah-u Teala rahmetinde çok geniş,azabında ise çetindir.Bize düşen iyi "kullarından" olabilmektir.
Ekleme Tarihi: 10.12.2003 - 20:00
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: İLK İNSANDAN İTİBAREN GELEN DİNİN ADI İSLAMİYET'TİR
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
İLK İNSANDAN İTİBAREN GELEN DİNİN ADI İSLAMİYET'TİR
57 Mesaj -
Allah-u Teala ilk insan Hz. Adem’e, onun ve çocuklarının dünyada rahat ve huzur içinde yaşamaları için, ahirete cennete gidebilme sebepleri olabilecek bazı kuralları sayfalar halinde ( 10 sahife) indirir. Aradan insanlar zamanlar geçer. İnsanlar bu kuralları bozar, unuturlar. Kullarına daima şefkatli olan Allah-u Teala sayfalar halinde Hz. Şit’e (50 sayfa), Hz. İdris’e (30 sayfa), Hz. İbrahim’e (10 sahife) dünya ve ahiret huzurunu sağlayacak kurallar gönderir. İnsanlar her defasında bunları bozar, sapıtır, ahlaksız, zalim bir toplum olurlar. Allah-u Teala insanlar çoğalıp sayıları ve sorunları artınca onlara olan acıma ve merhametinden dolayı bu defa sayfa değil kitap gönderir. İnsanlar dünyada mutlu olsunlar, ahrette cehennemden kurtulsunlar diye Hz. Musa’ya Tevrat’ı indirir. İçinde devlet yönetimi, ahlak, geçmiş toplulukların ibretlik hikayeleri vardır. Ama insanlar zamanla bu kuralları bozar tahrif eder, yok ederler. Allah-u Teala kullarına yine kitap, yine peygamberler gönderir. Bazı aşırı zalim toplulukları helak edip, benzeri yolda olanları böylece uyarır.
Tevrat’ın bozulmasından sonra Allah-u Teala Hz. Davut’a Zebur’u indirir. İçerisinde ilahiler, dualar,vardır...

Aradan zaman, insan, mekanlar geçer. İnsanlar Zebur’u da bozar. Allah-u Teala yine kitap gönderir. Hz. İsa’ya İncil’i indirir. İçinde ahlaki kurallar vardır fakat insanlar kısa süre içinde bunu da bozarlar, tahrif ederler ve 571 yılına gelinir.

Allah-u Teala tüm zaman ve toplumlara indirdiği kuralların hepsini birden Kur’an-ı Kerim de toplar ve Hz. Muhammed’e gönderir. İçinde yönetim, ahlak, iktisat, dua, tevhit, kıssalar... vardır. Hz. Adem, Musa, İsa, Davud’a... gönderilen kuralların tümü artık tek bir kitaptadır... Kur’an-ı Kerim’de Allah-u Teala’nın “Kur’an-ı ben indirdim, ben koruyacağım” taahhüdü bulunmaktadır.Kıyamette yaklaşmıştır. Kur’an asla bozulmayacaktır. Tüm resullere indirilen kuralların hepsi Kur’an-ı Kerim’de biz Müslümanlara bildirilmiştir. O nedenle bizler tüm resul ve kitaplara inanmak zorundayız. Çünkü onlar aynı Allah’ın kurallarıdır ve aynı kurallar bizlere bildirilmiştir. Kısaca Hz. Adem’in kuralları da Hz. Musa, Hz. Muhammed’in kuralları da aynıdır. Eskiden o kurallara Yahudilik- Hıristiyanlık deniyordu. Şimdi İslamiyet. Ama kurallar, ilahi mesaj ve o mesajın sahibi aynı ilahtır. Peygamberler , kitap isimleri ve dinlerin adları faklı olabilir ama öz, mesaj hep aynı idi.

Allah-u Teala bütün insanlara aynı kuralları (İslâmiyet’i) emretmiş, bu kurallar Kur’an gelene kadar insanlar tarafından devamlı bozulmuştur. Kıyamet yaklaştığı için Kur’an-ı Kerim Allah tarafından koruma altına alınmıştır ve içindeki tüm resullere indirilen kuralların tamamı, bozulmadan kıyamete tek baki kalacaktır.

NOT : Bütün dinlerde İslamiyet’in kurallarının indirildiğine dair deliller :

Allah-u Teala her topluluğa mutlaka bir peygamber indirmiştir. İlahi mesajın ulaşmadığı hiç bir kavim, topluluk yoktur. Kızılderililerden, Çinlilere, zencilerden, beyazlara...Putperest, politeist ( çok tanrılı) dinlerin kökenine baktığımızda hepsinde ilahi mesajın bozulmamış kırıntılarını görmek mümkündür.

Yahudiler domuz eti yemezler, faiz almaz, kumar oynamazlar. Tekke takarlar , cumartesi günü toplanırlar .

Hıristiyan papazlar oruç tutar, tekke takarlar, pazar günü toplanırlar. Hıristiyan rahibeler tesettürlü gezerler.

Kızılderililer tanrılarına büyük ruh derler:Adem (AS)'a üflenen ilahi ruh'un ASLI ,BÜTÜNÜ , büyüğü Yüce Yaratıcı'dadır. Afrika’da Mau mau kabilesi " tek olan doğmamış ve doğurulmamış eşi benzeri olmayan her şeyi bilen işiten güçlü... bir tanrıya " inanırlar :İhlas suresi , aynen...! Orta Asya'daki Türkler Ahiret'e inanırlardı.Hindu tanrılarının pek çok kolu ve gözü vardır , yani "Tanrı her şeyi görür ve her şeye ulaşır ."... Fakat zamanla Allah’tan gelen mesajlar insanlarca bozulmuş ve asli özelliklerini kaybetmişlerdir.

Bazılarının iddia ettiği gibi : Kur’an’da olan bazı bilgiler tevrat ve incilde de aynen vardır, o halde (Haşa ) Muhammed Kur’an’ı Tevrat-İncile bakarak yazdı iftirasının cevabı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır :

Hepsi aynı kaynaktan (Yüce Yaratıcıdan ) gelmektedir, Tevrat-İncil bozulduğu , değiştirildiği için Kur’an’a zıt , ondan farklı görünürler , bozulmayan yerler ise kur’an’la aynıdır, çünkü Allah’ü Teala hep aynı kuralları emretmiş ve yasaklamıştır.

KUTSAL KİTAPLARIN KAYNAĞI SÜMERLERDİR İDDİ(İFTİR)ASI :

MEZOPOTOMYA'DA BULUNAN KİL TABLETLER 1850 YILINDA BULUNMUŞ VE ANCAK 1870 YILINDA ÇÖZÜLÜP OKUNABİLMİŞTİR.YANİ KUR'AN'IN VAHYEDİLDİĞİ TARİHTEN 1200 YIL SONRA BULUNUP OKUNABİLEN TABLETLERİN KUR'AN'A KAYNAKLIK ETMESİ NE KADAR BİLİMSEL VE OBJEKTİF BİR İDDİA OLABİLİR !

GILGAMIŞ DESTANINI , KENDİSİNDEN ÇOK ÖNCEKİ BİR TARİHDE YAZILMIŞ OLAN ESKİ BİR TABLETİN İÇERDİĞİ BİLGİLERİ ÇARPITAN BİR VERSİYON OLDUĞU ARTIK BİLİNMEKTEDİR.1914 YILINDA ARNO REOBEL TARAFINDAN BULUNAN ASIL TABLETTE " ÇOK TANRICILIĞIN BULUNDUĞU İDDİA EDİLEN DÖNEMDEN ÇOK ÖNCELERİ TARİHLERDE YERYÜZÜNDE TEK TANRI İNANCININ BULUNDUĞU ,İNSANIN BALCIKTAN YARATILDIĞI VE TUFAN KARAMANI OLAN ZİUSUDRA İSİMLİ KİŞİNİN VAHİYLARA HER ZAMAN SAYGILI VE DİNDAR BİR KRAL OLDUĞU " BİLGİLERİ YER ALIR !

NOT : Biz Müslümanlar Yahudi ve Hıristiyanların peygamberlerine (Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Davut) ve kitaplarına (Tevrat, İncil, Zebur) inanmasak dinden çıkarız. Fakat Yahudi ve Hıristiyanlar bizim peygamberimize (Hz. Muhammed (S.A.V) ) ve kitabımıza (Kura’an-ı Kerim ) inanırsa dinlerinden çıkarlar. İşte biz Müslümanların üstün yönü burasıdır.
Ekleme Tarihi: 10.12.2003 - 19:57
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ALLAH BİLİR SİZ BİLMEZSİNİZ _?
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
ALLAH BİLİR SİZ BİLMEZSİNİZ _?
57 Mesaj -
ALLAH'U TEALA NEDEN HZ. ADEM VE HAVVA'NIN ÇOCUKLARININ BİRBİRLERİ İLE EVLENMESİNE- BİR KERELİĞİNE BİLE OLSA- İZİN VERMİŞTİR...?

ALLAH ( C.C.) İSTESE İDİ BİRDEN FAZLA ADEM VE HAVVA YARATAMAZ MI İDİ ?YERLERİ VE GÖKLERİ YOKTAN VAR EDİP ONLARI EN SON TEKNOLOJİ HARİKASI OLARAK YARATAN ALLAH (C.C.) - MÜRACAACT ALLAH'IN VARLIĞININ İSPATI DOSYASI -ELBETTE İSTESE İDİ İKİ TANE DAHA ADEM VE HAVVA YARATIR VE O İKİ AİLENİN ÇOCUKLARININ BİRBİRLERİ İLE EVLENMELERİNİ İSTEYEBİLİRDİ ?

AMA ALLAH (C.C.) , HZ.ADEM VE HAVVA'NIN HER DOĞUMDA KIZ VE ERKEK İKİZ OLAN ÇOCUKLARIN BİRBİRİ İLE EVLENMESİNE DEĞİL BİR SONRA Kİ DOĞAN KIZ-ERKEK İKİZ ÇOCUKLARLA EVLENMELERİNE İZİN VERMİŞTİR ÇÜNKÜ ;

" EY İNSANLAR AYNI ATADAN GELDİNİZ , IRKÇILIK YAPMAYIN " DİYELİM DİYE ALLAH ( C.C. ) BİZLERİ TEK ATADAN YARATMIŞTIR. AMA HALA DAHA IRKÇILIK DÜNYAYI SARMIŞ VE DÜNYA SAVAŞLARININ ÇIKMASINA BİLE NEDEN OLACAK KADAR AHTAPOT GİBİ DÜNYAYI SARMIŞTIR. YA ALLAH (C.C.) BİZLERİ İKİ ATADAN YARATSA İDİ DÜNYANIN HALİ NE OLURDU ACABA ...???VARIN GERİSİNİ SİZLER DÜŞÜNÜN !
Ekleme Tarihi: 10.12.2003 - 19:53
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: HAK VE ADALET
EmReCaN_TR su an offline EmReCaN_TR  
HAK VE ADALET
57 Mesaj -
HAK MI , DOĞRU MU , ADALET Mİ EŞİTLİK Mİ ?

HAK : HER ŞART VE ZEMİNDE DOĞRULUK VE GERÇEKLİĞİNİ KAYBETMEYEN KURALAR BÜTÜNÜDÜR.

DOĞRU İSE ; GERÇEKLİĞİ VE DOĞRULUĞUNU BELLİ ŞARTLARA BAĞLI OLAN KURALLAR BÜTÜNÜDÜR .

MESELA 2+2 HER ZAMAN 4 EDER.YAĞMURDA DA ,ÇÖLDE DE ,10.000 SENE ÖNCE DE UZAY ÇAĞINDA DA... ; BU HAKTIR !

AMA YAĞMURLU BİR GÜNDE ŞEMSİYE İLE DIŞARI ÇIKMAK DOĞRU İKEN BİR BAHAR GÜNÜ ,NEFİS BİR HAVADA ŞEMSİYE İLE DIŞARI ÇIKMAK YANLIŞTIR !... BU İSE DOĞRUYA ÖRNEKTİR.DOĞRUNUN GERÇEKLİLİĞİNİ KORUMASI ŞARTLARA BAĞLI İKEN ,HAK'IN GERÇEKLİLİĞİ ZAMAN VE ZEMİNDEN BAĞIMSIZ OLARAK HER ZAMAN İLERİ SÜRÜLEBİLİR !

ADALET , EŞİTLİKTEN FARKLI VE DAHA KAPSAYICI BİR KAVRAMDIR !ÇALIŞANA DA ÇALIŞMAYANA DA AYNI ÜCRETİ VERMEK EŞİTLİKTİR AMA ADALET DEĞİLDİR !VEYA 100 KG. YÜKÜN 50 KG.INI KADINA , 50 KG.'INI DA ERKEĞE YÜKLEMEK EŞİTLİKTİR AMA ADALET DEĞİLDİR.ADALET ÇALIŞANA ; ORTAYA ÇIKAN ÜRÜNDEKİ KATKISI ORANINDA ÜCRETİ SAVUNURKEN YÜK TAŞINMASI OLAYINDA DA FİZİKİ OLARAK DAHA FAZLA GÜÇ SAHİBİ ERKEĞE 70KG. YÜKLEMEYİ SAVUNURKEN , FİZİKİ OLARAK DAHA AZ GÜÇ SAHİBİ KADINLARA 30KG. YÜKLENMESİ GEREKTİĞİNİ İLERİ SÜRER!

EŞİTLİKTE ADALET YOKTUR AMA ADALETTE EŞİTLİK VARDIR !

İSLAM "ADALETİ VE HAK'KI " ÖN PLANA ÇIKARIRKEN GÜNÜMÜZ ÇAĞDAŞ (!) HUKUK SİSTEMİ VE İNSAN AKLI " EŞİTLİĞİ VE DOĞRU BİLİNEN ŞEYLERİ " ÖN PLANA ÇIKARMAKTADIR...

İNSANLAR AKIL İLE ANCAK DOĞRU VE EŞİTLİLİK SEVİYESİNE ANCAK ULAŞABİLİRKEN , İSLAM ŞERİATI İNSANLARA DAHA İLERİSİNİ " HAK VE ADALETİ " TAVSİYE ETMEKTEDİR !

" ALLAH ADALETİ VE İYİLİĞİ EMREDER ... " ( K. KERİM )
Ekleme Tarihi: 10.12.2003 - 19:50
EmReCaN_TR üyenin diğer mesajları EmReCaN_TR`in Profili EmReCaN_TR Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 621 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
kilimlili67 (47), EnToRia (39), cihankarasan (56), rahmali (60), beyazyol (44), hmurat (50), Sweet-Bircan (31), calinan_kalp (43), bobmalley (34), kerim71 (50), talip-ibrahim (38), kan-ka (50), behlül72 (52), n.nakla61 (40), yasinbirel80 (44), zuhre yildirim (44), SnNmMc (37), tarik82 (42), akin123 (37), MertTurk (43), *hira* (35), zaferburgu (49), mademney (42), esli (61), sipahii (43), gokhan (46), ISLAM_GUNESI (40), veteriner54 (42), meryem03 (40), engino (46), yol_cu (42), koyuncu339 (39), fizikcimrt (49), fgdibo (36), salem (46)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.64312 saniyede açıldı