generique luvox kamagra hydroxychloroquine kaletra ivermektine bedranol bekunis dragees beloc cor beloc zok beloc benicar hct benicar benzoyl betagan betapace betaprol betnesol betnovate biaxin bilol comp bilol bimatoprost binaldan binordiol blocadren bocatriol bondronat bonidon boniva brand cialis brand levitra brand viagra brexidol buspar butohaler butovent bystolic cabaser calan sr calan calcijex calcium sandoz canasa canestene cardaxen plus cardaxen
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

23 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: DİLİMİZDEN ÇEÇEĞİMİZ VAR
cchn11 su an offline cchn11  
DİLİMİZDEN ÇEÇEĞİMİZ VAR
24 Mesaj -
"Allah'ın zikri dışında kelamı çok yapmayın. Zira, Allah'ın zikri dışında çok kelam, kalbe kasvet (katılık) verir. Şunu bilin ki, insanların Allah'a en uzak olanı kalbi katı olanlardır."aglaTirmizi, Zühd 62, (2413).


Süfyan İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, uyacağım bir amel tavsiye et bana!" şu cevabı verdi:
"Rabbim Allah'tır de, sonra doğru ol!"
"Ey Allah'ın Resûlü dedim tekrar. Benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir?" Eliyle dilini tutup sonra: "İşte şu!" buyurdu.''(Tirmizi Zühd 61, (2412).


Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Allah'a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır koşuşsun ya da sussun."aglaTirmizi, Kıyamet 51, (2502).


Tirmizi'nin İbnu Ömer radıyallahu anh'tan yaptığı diğer bir rivayette Resûlullah: "Kim susarsa kurtulur" buyurmuştur.


Ali İbnu'l-Huseyn, Ebu Hureyre radıyallahu anh'tan naklediyor:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Kişinin mâlâyâni şeyleri terki İslâm'ının güzelliğinden ileri gelir."aglaTirmizi, Zühd 11, (2318, 2319); Muvatta, Hüsnü'l-Hulk 3. (2, 903).


Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam ölmüştü, diğer biri, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın işiteceği şekilde onun için şöyle söyledi: "Cennet mübarek olsun!" Resülullah aleyhissalâtu vesselâm sordu:
"Nereden biliyorsun? Belki de o mâlâyâni konuştu veya kendisini zengin kılmayacak bir miktarda cimrilik etti!"aglaTirmizi, Zühd 11, (2217).


Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki:
"Kul (bazan), Allah'ın rızasına uygun olan bir kelamı, ehemmiyet vermeksizin sarfeder de Allah onun sebebiyle cennetteki derecesini yükseltir. Yine kul (bazan) Allah'ın hoşnutsuzluğuna sebep olan bir kelimeyi ehemmiyet vermeksizin sarfeder de Allah, o sebeple onu cehennemde yetmiş yıllık aşağıya atar."aglaBuhâri, Rikak 23; Müslim, Zühd 49, (2988); Muvatta, 4, (2, 985); Tirmizi, Zühd 10, (2315).

http://www.ismailaga.info adresinden alıntıdır
Ekleme Tarihi: 09.08.2008 - 22:50
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: KARTELİN PARAŞÜTÜ AÇILMAYINCA
cchn11 su an offline cchn11  
KARTELİN PARAŞÜTÜ AÇILMAYINCA
24 Mesaj -
Temel hakkında şöyle bir fıkra anlatılır:
Meşhur fıkra kahramanı Temel, paraşütçüye paraşüt almaya gider.Ancak tereddütleri vardır.Kalitesinden kuşkulanmış olacak ki sormuş:''Ula habu paraşüt açılmaza ne yapacağuz'', paraşütçü cevap vermiş:''Getir değiştirelim''


Yine paraşüt ile ilgili başka bir fıkra anlatılır:
Dursun ve Temel İngilizler'den paraşüt ile atlama dersi alırlar.Sıra tatbikata gelmişdir.Eğitici:''Birinci ipi çekin açılmazsa ikincisini çekin, o da açılmazsa üçüncüsünü çekin.Eğer o da açılmazsa Meryem Ana'ya dua edin'' demiş.Bu son ihtardan sonra sırayla atlarlar.
Dursun ilk ipi çekişinde paraşüt açılır.Temel biri çeker açılmaz, ikiyi çeker açılmaz, üçü çeker açılmaz, hızla Dursun'un yanından aşağı düşerken şöyle bağırır ''Ula havu karinin adi neydiiiiii?''




Doğan medyası olarak bildiğimiz kartelin çektiği ipler de bir bir ellerinde kalıyor.


İP 1- İrtica yaygaraları kopardılar, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin irtica faaliyetleri içinde olduğunu, kadrolaşmanın her kademede olduğunu, Gülen'in devleti ele geçirmeye çalıştığını bas bas bağırdılar.Ancak mahkeme Gülen'in böyle bir faaliyet içinde olmadığı kararına vardı.Gülen dosyası kapandı.Bu ip ellerinde kaldı...


İP 2- Ergenekon darbe yapacaktı, Doğan Medyası zemin hazırlamaya çalıştı.Herkes bir hesap yapmıştı, Mevla'nın hesabını hesaba katan olmamıştı.Ümraniye'de çıkan iki el bombası sebebiyle Devleti temelden sarsan bir örgüt ortaya çıkarıldı.Kartelinde bu örgüte sözcülük yaptığı ortaya çıktı.Bu da olmadı, bu ip de ellerinde kaldı.


İP 3- Ak parti kapatılacak dediler, çok sevindiler.Zil takıp oynayacaklardı.Manşetler sürmanşetler de kapatılacağı yönündeydi.Bin türlü senaryo türetilmişti.Abdüllatif Şener adında bir adama parti bile kurdurdular.Adamı star tv ana haberlerinden düşürmüyorlardı.Ancak Anayasa Mahkemesi kapatılmaması yönünde karar verdi.Bu en kalın ve son ip de ellerinde kaldı.

Çakılmaya doğru hızla ilerliyorlar.Bakalım neye tutunacaklar, neye sarılacaklar.


HABERLERİNDE ERGENEKONUN ''E'' Sİ BİLE YOK
Arkadaşlarımızın verdiği haberlere göre Doğan medyasına ait kanallarda Ergenekon'a ait hiç bir haber verilmiyor.Müslümanlara muhbir kesilenler, konu Ergenekon olunca dut yemiş enternasyonal'e döndüler.
Bu arada, bazı ihale ve borçlar yüzünden de devamlı hükümetin adamlarını çıkarıyorlarmış.Yani bir anlamda yaranmaya mı çalışıyorlar, yoksa bir hesaplarımı var bilinmez.Bilinen o ki bunlar ne ip çekerse çeksin ellerinde kalacaktır Allah'ın izniyle.


Hesaplarının üzerinde bir hesap olduğunu anlarlar inşallah....

http://www.ismailaga.info adresinden alıntıdır
Ekleme Tarihi: 09.08.2008 - 22:23
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: miracınız mubarek olsun!
cchn11 su an offline cchn11  
24 Mesaj -
kardeşim sizlerinde mirac kandili kutlu olsun bütün müslümanların bu akşam dua bekliyoruz inş bu fakiride unutmayın duanızda Te$ekkürler
Ekleme Tarihi: 29.07.2008 - 07:27
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: selamun aleyküm kardeşler
cchn11 su an offline cchn11  
selamun aleyküm kardeşler
24 Mesaj -
siteye üye olduğumdan beri hep sizler gibi din aşkıyla yanıp tutuşan kardeşlerle tanışmak isterim eger araniza benide kabul ederseniz tabi ALLAH c.c. bizi din üzerinde sabit kılsın in amin
Ekleme Tarihi: 25.07.2008 - 00:52
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: güzellik yarışmasında islamın bitişini nasıl kutladılar
cchn11 su an offline cchn11  
güzellik yarışmasında islamın bitişini nasıl kutladılar
24 Mesaj -
Güzellik anlayışının gençlikle eşdeğer tutulduğu bugünkü anlayış dünyaya bizanstan kalmıştır.Çünkü bizans hükümdarları oğullarını evlendirecekleri zaman ülkenin en güzel kızını bulmak, güzelliğin kemal derecesini yakalamak için bir yarışma düzenletir, bunun için ülkenin her yanına tellallar çıkartılıp, kararlaştırılan günde yüzlerce genç kızın saray önünde toplanması sağlanır, sonrada kurulan jüri huzurunda kral, oğlunun müstakbel eşini seçerken halkta bu yarışmayı seyrederek eğlenirmiş.
Böyle evlenen beş hükümdar olduğunu, bunlardan 788 yılında evlenen VI. Constantinius'un jürisinde babasının yerinde annesinin yer aldığını tarihler yazar.


Güzellik yarışması ülkemize, islamın yok edilmeye, müslümanların cahilleştirilmeye çalışıldığı bir zamanda sıçramış.Alimlerin bölük bölük katledildiği, islamı hatırlatacak her cismin kaldırıldığı bir dönem...


TARİHİNDEN UTANANLARIN ORGANİZESİ
1932 yılında Belçika'nın Spa şehrinde 28 ülkenin katılımıyla dünya güzellik yarışması düzenlendi.Bu yarışmayı Türkiye'de, Cumhuriyet gazetesi organize ediyordu.
Keriman Halis adında aslında çok çirkin bir kız da Türkiye'yi temsilen katıldı.Rezalet, namussuzluk vs... Bedenini sergilemek ve ''beni beğenin demek''...
Jüri tüm üyeleri izleyip puan değerlendirmesi için başka bir salona geçince, başkan kürsüye gelerek şu konuşmayı yaptı:


''Sayın jüri üyeleri, bu gün Avrupa'nın, Hrıstiyanlığının zaferini kutluyoruz.1400 senedir dünya üzerinde hakimiyetini sürdüren islamiyet artık bitmiştir.
Onu Avrupa bitirmiştir.Bir zamanlar sokağı bile peçesi arkasından seyredebilen müslüman kadınların temsilcisi Türk güzeli Keriman Halis mayo ile aramızdadır.Bu kızı zaferimizin tacı ilan edeceğiz.Onu kraliçe seçeceğiz.Ondan daha güzeli varmış yokmuş, bu önemli değil, bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz.Bu sene islamı yenmenin zeferini kutluyoruz.Avrupa'nın zaferini kutluyoruz.
Bir zamanlar Fransa'da oynanan dansa müdahelede bulunan Kanuni Sultan Süleyman'ın torunu işte mayo ve ......... ile önümüzdedir.Kendini bizlere beğendirmeye çalışmaktadır.Biz de bize uyan bu kızı beğendik.Müslümanların geleceğinin böyle olması dileğiyle.Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyoruz, fakat kadehlerimizi Avrupa'nın zaferi için kaldıracağız.''


Ne kadar kara ve acı verici bir tablo. O günden sonra kabak güzeli, karpuz güzeli, şu güzeli, bu güzeli diye çoğalmış yarışmalar.


Bu kızın gerçek bir Türk olduğu şaibelidir.Çünkü o zamanlar, bu gibi işlere ilk olmaları ve örnek teşkil etmeleri hasebiyle ermeniler koyulurmuş.
Mesela ilk Türk filimlerini oynayanların soyunu araştırdığınızda ya ermeni yada selanik dönmelerinden olduğunu, Fransa'dan ithal edildiğini görürsünüz.
Televizyonun ilk yıllarında gösterime sunulan gayri ahlaki sahnelerin, genelevlerinden getirtilen fahişelere ve yine Türk olarak bilinen ermenilere yaptırıldığıda bilinen bir gerçektir.
Avrupa islamın yok oluşunu kutladı.O günlerde haklıydılar tabii.Alimler yok ediliyor, islami olan her şey bir kenara itiliyordu.Yani islama hizmet eden bir millet, islamdan uzaklaşmış ve küfrün ortasında kalakalmıştı.
Batılılaşma yolunda hızlı ve büyük adımlar atılıyordu.Öyleki, Türk çocuklarını fransız dadılar yetiştiriyor, onlara batının hayat şeklini daha doğrusu ahlaksızlığını enjekte ediyordu.


Allah'ın yardımı bu millet üzerinden hiç eksilmedi ve eksilmeyecek...Allah, bazı kullarını ki; başta tasavvuf ehlini vesile kıldı.Bir uyanış, bir diriliş...


Şimdi bazı kesimler, bu uyanışın, sosyete sıçramasından korkuyorlar.Bunu anlamak hiç te zor değil.Bir voleybol oyuncusunun tesettüre büründüğünü duyan medyanın telaşını görmüş olmalısınız.
Onlar korksun biz sevinelim.Elhamdülillah, Bir kişi bile cehennem yolundan kurtulsa, ne güzel...


http://www.ismailaga.info adresinden alıntıdır
Ekleme Tarihi: 25.07.2008 - 00:07
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: hürriyet gazetesinin yahudilerin olduğu ortaya çıktı
cchn11 su an offline cchn11  
hürriyet gazetesinin yahudilerin olduğu ortaya çıktı
24 Mesaj -
“İLK ÜÇ”TE HÜRRİYET, CUMHURİYET VE MİLLİYET VAR

Hürriyet gazetesi, Yahudiler’in gazetesi çıktı. Azınlık gazetesi Şalom’un yaptığı ankete göre, Türkiye’deki yahudilerin yüzde 24,8’I Hürriyet’in devamlı okuru. Milliyet ve Vatan’la birlikte Doğan Grubu gazetelerinin Yahudiler arasındaki okunma oranı yüzde 38,6 oluyor. Yahudiler’in sevdikleri ilk üç gazetenin çok sayıda yalan irtica haberleriyle tanınan Hürriyet, Cumhuriyet ve Milliyet olması ise dikkat çekiyor

Türkiye’de yaşayan Yahudiler’e hitap eden Şalom Gazetesi, Yahudi cemaatinin gazete alışkanlıkları ile ilgili bir anket düzenledi. Gazetenin internet versiyonunda yapılan ankete katılan bin 476 Yahudi’den 601’I “En sıklıkla hangi gazeteyi okuyorsunuz?” sorusuna bütün katılımcıların yüzde 24,8’ini oluşturan 601 kişi, “Hürriyet” cevabını verdi. Bu gazeteyi yüzde 13 (314 kişi) ile Cumhuriyet ve 231 kişi (yüzde 9,5) ile de Milliyet takip etti. Sabah gazetesi yüzde 9,4 (227 kişi) ile dördüncü, Doğan grubunun küçük gazetelerinden Vatan da yüzde 4,3 (103 kişi) ile beşinci sırada yer aldı. Ankete katılanların yüzde 39,1’ini oluşturan 947 Yahudi ise bu soruya “diğer gazeteler” cevabını verdi.

BURHAN FELEK: “BEN YAHUDİ GAZETESİ’NDE YAZMAM”

Hürriyet’in Yahudiler arasında açık ara birinci gazete çıkması, geçmiş yıllarda bu gazete ile Yahudi sermayesi arasında kurulan bağa ilişkin spekülasyonları akla getirdi. Eski gazeteci Ahmet Kahraman’ın “Cici Basının Sefalet ve Rezaleti” isimli kitabında, Meşrutiyet yıllarından itibaren gazetecilik yapan Burhan Felek’in, 1948 yılında Hürriyet’i kuran Sedat Simavi’nin gazetede yazma teklifine “Ben yahudi gazetesinde yazmam” karşılığını verdiği belirtiliyor. Gerçekten de Burhan Felek, Hürriyet’e hiç bir zaman girmeyecek ve ölünceye kadar 29 yıl Milliyet’te yazarlık yapacaktı. Kitapta ayrıca şu satırlara da yer veriliyor: “Hürriyet’in ilk günlerinde, gazetenin yazarlarından Bahadır Dülger bu yüzden kovulmuştu. Bahadır Dülger bir bakanın, ‘Hürriyet’i Yahudiler mi kurdurttu?’ sorusuna ‘evet’ cevabı verdiği için.”

KOLOĞLU: “SİMAVİ, BURLA BİRADERLER’DEN YARDIM ALDI”

Libya eski Başbakanlarından Suud Sadullah’ın oğlu, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Türk Büyükelçiliklerinde Basın Ataşeliği görevlerinde bulunmuş, pek çok gazete yönetmiş, Osmanlı ve yakın tarih ile basın tarihine ilişkin 60 kitaba imza atmış olan Orhan Koloğlu da, bir süre önce Aksiyon dergisinden Cemal Kalyoncu’ya verdiği röportajda, Hürriyet kurulurken Yahudi Burla Biraderler’in Sedat Simavi’ye destek verdiklerini anlatmıştı. Koloğlu şunları anlatmıştı:”Sedat Simavi, 1948’de Burla Biraderler’den yardım aldı Hürriyet’i kurarken. Kendisi mason değildi ama oğlu Erol Simavi’nin bağı vardı masonlarla. Parasal destek de aldı. Erol mason olsa ne olur ki. Zaten çok suluydu.”

(habervaktim.com)
Ekleme Tarihi: 24.07.2008 - 23:16
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Kıbrıs'ı 85 sene önce İnönü satmış
cchn11 su an offline cchn11  
Kıbrıs'ı 85 sene önce İnönü satmış
24 Mesaj -
Bugün Lozan Anlaşması’nın yıldönümü… Vakit; Kıbrıs Türk’ünün 85 sene önce satıldığını gözler önüne seriyor. İsmet İnönü başkanlığındaki ekip tarafından Lozan’da yapılan anlaşmayla, Kıbrıs’ın İngilizlere bırakılmış ve Kıbrıs Türkleri İngiliz tabiiyetine geçirilmiş.



Türk Tarih Kurumu’nun internet sitesinde halen yayınlanmakta olan Lozan Antlaşması’nın 20. Maddesi ile, İngiltere’nin 1914 yılında tek taraflı olarak ilan ettiği ve o döneme kadar Osmanlı tarafından kabul görmeyen Kıbrıs adasının İngiltere’ye ilhakı resmen kabul ediliyor. Anlaşmanın 21. maddesi ise adada yaşayan Türklerin İngiltere uyruğuna geçmesi; geçmek istemeyenlerin ise 2 yıl içinde adadan ayrılması hükmünü içeriyor.

Kıbrıs’ın Lozan’da satıldığını belgeleyen maddeler:

MADDE 20: Türkiye, İngiliz Hükümeti'nce 5 Kasım 1914 tarihinden ilan edilen, Kıbrıs'ın [İngiltere'ye] katılışını tanıdığını bildirir.

MADDE 21: 5 Kasım 1914 tarihinden Kıbrıs adasında yerleşmiş bulunan Türk uyrukları, yerel kanunun saptadığı şartlar içinde, İngiliz uyrukluğunu edinecekler ve bu kimseler Türk uyrukluğunu yitireceklerdir. Bununla birlikte, işbu Andlaşmanın yürürlüğe girişinden başlayarak iki yıllık bir süre içinde, Türk uyrukluğunu seçme yetenekleri olacaktır; bu durumda, seçme hakkını (option) kullandıkları tarihi izleyecek oniki ay içinde Kıbrıs adasından ayrılmaları zorunlu olacaktır.

İşbu Andlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihte Kıbrıs adasında yerleşmiş olup da, bu tarihte, yerel kanunun öngördüğü şartlar içinde yapılmış başvurma üzerine İngiliz uyrukluğunu edinmiş bulunan ya da edinmekte olan Türk uyrukları da bu yüzden Türk uyrukluğunu yitireceklerdir. Şurası kararlaştırılmıştır ki, Kıbrıs Hükümeti'nin, Türk Hükümeti'nin rızası olmaksızın Türk uyrukluğundan başka bir uyrukluk edinmiş olan kimselere, İngiliz uyrukluğunu reddetme yeteneği olacaktır.


10 BİN TÜRK, KIBRIS’I TERK ETTİ VE TÜRKLER AZINLIK DURUMUNA DÜŞTÜ

Lozan Anlaşması’nın, İngiliz uyruğuna geçmeyenlerin adayı terketmesi hükmünü getiren 21. Maddesi gereğince yaklaşık 10 bin Türk’ün Kıbrıs’ı terkettiği bildirilirken; o dönemdeki nüfus miktarı göz önüne alındığı takdirde Türklerin adada nasıl azınlık haline düştüğü de ortaya çıkıyor.

Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sadece 8 sene sonra Kıbrıslı Rumlar arasında Enosis fikri yayılmaya başlarken, 1950’li yıllara kadar Türkiye, Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözüne bağlı kalarak Kıbrıs konusunda önemli bir girişimde bulunmuyor ve bu kayıtsızlık Rumların baskısının iyice arttığı, EOKA çetelerinin fiili baskılarının iyice şiddetlendiği 1955’lere kadar sürüyor. Bu tarihte, Londra’da toplanan konferansta Türkiye ilk defa Kıbrıs’ta taraf olduğunu kabul ettiriyor.

Kıbrıs Türkleri’nin hakkı Menderes ve Zorlu döneminde geri alındı

Kıbrıs Türklerinin hakkını ise idam edilen dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun girişimleriyle geri almış. Menderes ve Zorlu’nun, 1959 ve 1960'ta imzalanan Zürih ve Londra Anlaşmalarıyla, Türkler haklarının bir kısmını geri almış. Ayrıca Türkiye, Londra ve Zürih Anlaşmalarına ek olarak imzalanan ek anlaşma ile Kıbrıs, Yunanistan ve İngiltere’ye Kıbrıs Türkleri ile ilgili olarak garantörlük hakkı olduğunu kabul ettiriyor.

Bu anlaşmayı, Türkiye adına dönemin Başbakanı Adnan Menderes imzalıyor. Bu arada Londra ve Zürih anlaşmalarının ilgili maddeleri uyarınca 16 Ağustos 1960 tarihinde iki toplumlu Kıbrıs Devleti kurulur ve Cumhurbaşkanlığına Makarios, Cumhurbaşkanlığı yardımcılığına ise Dr. Fazıl Küçük getirilir. Kıbrıs’ta bütün bunlar olurken Türkiye’de 27 Mayıs darbesi olmuş, Türkiye’nin Kıbrıs’ta söz sahibi olmasını sağlayan sürecin mimarları Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, darbeciler tarafından Yassıada’ya gönderilmiştir. Zaten yaklaşık 1 yıl sonra da Menderes ve Polatkan idam edileceklerdir.

Zürih Anlaşması’yla Türklerin hakları kısmen iade edildi

1. madde: Kıbrıs Devleti, Cumhurbaşkanlığı rejimine dayanan bir Cumhuriyet olacaktır. Cumhurbaşkanı Rum ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Türk olacak ve genel oy verme yöntemiyle, adadaki Rum ve Türk toplumları tarafından ayrı ayrı seçileceklerdir.

2. madde: Kıbrıs Cumhuriyeti’nin resmi dilleri Rumca ve Türkçe olacaktır. Yasama ve idari belgeler ve dokümanlar iki resmi dilde yazılacak ve yayınlanarak ilan edilecektir.

10. madde: Her toplum, kendisi tarafından saptanacak sayıda temsilciden oluşan bir Cemaat Meclisi'ne sahip olacaktır.

Vakit
http://www.itibarhaber.com sitesinden alınmıştır
Ekleme Tarihi: 24.07.2008 - 23:10
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: YAHUDİ'NİN ŞİİRİNİ DİNLEMEK
cchn11 su an offline cchn11  
YAHUDİ'NİN ŞİİRİNİ DİNLEMEK
24 Mesaj -
Bismillahirrahmanirrahim



Bu günkü ders cidden çok muazzam bir derstir.Muazzam olduğuna inanmak suretiyle dinleyelim ve belleyelim.Ve Rabbul Alemin ve Tekaddes hazretlerinden mucibince tatbikini dileyelim.


''Ey iman edenler! Eğer kafir olanlara itaat ederseniz sizi gerisin geriye çevirirler.Artık büyük zararlara uğramış olduğunuz halde geri dönmüş olursunuz..''


Mevla Teala buyuruyor ki:''Ey iman etmiş kullar! Size benden ziyade kmse acımaz ve sizi zararlardan haberdar ederek kimse kimse kaçındırmaya çalışmaz.Ve karlarınıza delalet edip, karlarınıza sizi sevketmeye kimse uğraşmaz.'' Mevla:''Ancak Ben'' buyuruyor.
Eğer beni dinlerseniz ve benim sevgili habibimi dinlerseniz ve onun varislerini dinlerseniz dünyada ve ahirette hiç zorlanmadan meşakkatsiz bir hayat yaşarsınız.Ama bana muhalefet ederseniz, O'nun varislerinede muhalefet ederseniz, nelerle karşılaşacağınızı bu günkü ders size gösterecektir.


Erhamürrahimin olan Allah'ımız bizi hem kendisine, hem habibine hemde varislerine mutı' kullardan eylesin.Ve onlardan ayırmasın.Amin.


Abdullah İbn-i Mubarek buyuruyor ki:
''Allah'a isyan ederken O'nu sevdiğini açıklarsın bu ise yemin ederim ki şaşılacak işlerdendendir.
Eğer sevgin doğru olsaydı O'na itaat ederdin.Çünkü seven sevdiğine itaat eder...


Sevgiden doğan itaatı mahalline sarf edelim.O da Mevla'dır, sevgili habibi ve varisleridir.Mevla Teala her ne kadar mahal değildir, mahal olmaz ama itaat O'na yapılmalıdır.Çünkü itaat büyük şeydir.Büyük şeyler Allah'u Teala Hazretlerine ve O'nun taraftarlarına layıktır.
Fakat Allah'u Teala Hazretlerini tanımayan ve bilmeyen ve O'na boyun eğmeyenlere, teslim olmayanlara itaat edilirse çok yazık olur, çok ceza çekilir, hem dünyada hem ahirette kurtulunamayacak cezalara düşülür.


Mevla Teala buyuruyor ki:''Eğer kafirlere itaat ederseniz sizi ökçelerinizin üzerine eski delaletinize çevirirler sizi kendileri gibi din bakımından iflas ettirirler, dünya ve ahiretinizi kaybedersiniz''


Münafıklar ne zaman ki Uhud muharebesinde ki mağlubiyeti gördüler, müminlere şöyle hitab ettiler:''Eğer bu hak olsaydı mağlub edilmezdi.Dönün ondan.'' İşte o zaman bu ayeti celile nazil oldu.


Şu ayeti kerime de buna benzerdir:
''Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilmiş olanlardan herhengi bir güruha itaat ederseniz sizi imanınızdan sonra küfrediciliğe çevirirler:''(Ali İmran 100)


İslamiyetten sonra Ensar lakabıyla anılan Medine halkı, iki büyük kabile idi.Cehiliyye devrinde islamiyetten çok önce Yemen'den Evs ve Hazreç adlarında iki kardeş gelip Medine'ye yerleştiler.Zaman geçtikçe bunların torunları çoğaldı.İki büyük kabile halini aldılar.Babalarının adlarına izafeten bunlardan birisine:''Evs kabilesi'' diğerine de ''Hazreç kabilesi'' denildi.
Önceleri kardeş gibi geçinen bu iki kabile arasında Yahudilerin ifsadıyla sonradan bir husumet medana geldi.Birbirlerinin amansız düşmanı oldular.Aralarında kavgalar başladı.Daha sonra bu iki kabile arasında dümanlık o kadar şiddetlendi ki büyük savaşlar halini aldı.Her iki tarafta da takat kalmadı, kabilelerin büyükleri ve elemanları bu muharebelerde telef oldu.
Allah'ın Resulu Mekke'den Medineye hicret ettiğinde Ensar'ın durumu bu idi.Çok geçmeden bu iki kabile, münafıklar hariç tamamen islamiyeti kabul ettiler.Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunları islam kerdeşliği altında birleştirdi, aralarında ki düşmanlığı kaldırdı.Böylece, birbirlerine karşı buz gibi sertleşmiş olan bu Evs ve Hazreç kabileleri su gibi yumuşadılar, birbirlerine karıştılar, bir vücut gibi oldular.İşte islam böyledir.İnsanları bir bütün yapar.Ama o islamı uygulamak lazımdır.


Bir gün bu iki kardeş kabile atrafından bazı kimseler sohbet ederlerken oradan bir genç delikanlı ile Şaş bin Kays adlı ihtiyar bir yahudi geçti.Bunların böyle senli benli konuşmalarına yahudi dayanamadı.Yanındaki delikanlıya:''Vallahi bunlar böyle dost oldukça bizim bu belde de eğleşmemize imkan yoktur.Onlara git yanlarına otur ve eski zamana, savaşlara ait şiirler oku.'' Genç delikanlı yahudinin sözünü tuttu, ensarın yanına gelip onlarla konuştu, şiirler okudu, hislerini harekete geçirdi.Bu şiirleri duyan iki kabilenin adamları, daha önce bir vücud haline gelen insanlar, kalktılar birbirlerine girdiler hatta ''essilah, essilah!'' diyecek kadar ileri gittiler.
Savaşın başlamasına çok az kalmıştı ki durumdan Allah'ın Resulunun haberi oldu.Hemen oraya geldi ve onlara:''Ey müslümanlar topluluğu! Allah sizi hidayet ettikten, cahilliyyeden kurtardıktan, aranızı te'lif ettikten sonra ve ben aranızda iken de mi cahiliyyet davasında bulunuyorsunuz?Eski küfür halinize mi dönmek istiyorsunuz?''


Ensar canlarından çok sevidkleri Allah'ın Resulu'nun mübarek sözlerini duyunca hemen kendilerinin bir şeytan tuzağına düştüklerini anladılar, ellerindeki silahları bıraktılar, birbirlerinin boyunlarına sarılıp kucaklaştılar, ağlaştılar. İşte o zaman bu ayeti celile nazil oldu.
Cabir (radıyallahu anh) Hazretleri:Önü çok kötü, sonu çok güzel, bu gündan başka bir gün daha görmedim. demiştir ki hakikaten de öyle olmuştur.
İşte o hainin okuduğu şiiri dinlemek itaat sayıldı.Onun için (in tudı'u) ''eğer itaat ederseniz'' buyuruldu.Ve bu hareketin küfre dönmelerine sebep olduğunu beyan ederek:
''Sizi imanınızdan sonra çevirip kafir yaparlar'' buyuruldu.Arkasından gelen Ayet-i Celile de de:
''Nasıl küfrediyorsunuz, nasıl kendinize yakıştırıyorsunuz ki sizlerin üzerinize Allah-u Tela'nın ayetleri okunuyor.Ve aranızda da Peygamber'i bulunuyor.Artık her kim ki Allah'a sığınırsa muhakkak doğru bir yola çıkarılmış olur''(Ali imran 1001)


İki müslümanın bir birine dalması, böyle mücadele etmesi bu ayet-i celilenin beyanına göre kafirliktir.Her ne kadar sahibi kafir değilsede yaptıkları işin kafirlik işi olduğu anlaşılıyor.
Ve böyle bir tehlikeden halas olmak için de Allah Teala Hazretlerine ve Kitabına sarılma ile ilacı ve tedevaisi mümkün oluyor.Onların bir şiirini dinlemek bu kadar zararlara yol açarsa, ya daima onların yüzüne bakmak, onları dinlemek, onlara uymak, şekillerini alıp adetlerini tatbik etmek ve onlarla arkadaşlık etmek, söyleşmek muhabbet etmek bütün bunların insanı nere götüreceğini iyi düşünün.Yapmış olduğumuz her işte onlara benzememeye son derece gayret edeceğiz.

http://www.ismailaga.info sitesinden alıntıdır ALLAH c.c razı olsun bütün müslümanlardan (amin)
Ekleme Tarihi: 24.07.2008 - 21:15
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: TELEVİZYONA DİKKAT (Tele iblis)
cchn11 su an offline cchn11  
TELEVİZYONA DİKKAT (Tele iblis)
24 Mesaj -
televizyon başa bela ben kötü şeyler izlemiyorum diyorsunnuz ama evinizdeki cocuklarınız dizileri izliyor lütfen dikkat

Siz müslümansınız.Evinizde günah,haram işlenmesine,içki
içilmesine müsade etmezsiniz.Hele evinizde yabancı bir kadının
vücudunu açmış bir şekilde gezmesine hiç izin vermezsiniz.
Allah'a şirk koşmak veya islama sövmek,sizin evinizde olmayacak
işlerdendendir.
Ancak sizin evinizde hepsi oluyor.Şeytan sizin evinize öyle bir hakimiyet
kurmuştur ki bu sayılanların daha beterleri bile olmaktadır sizin mütevazi evinizde.
İslamı yaşamaya çalıştığınız o mütevazi evinizde başı,kolu ve bacağı açık kadınlar cirit atmakta,Allah'a şirk koşulmakta ve hatta islama sövülmektedir.İçkiler içilmekte,zinalar yapılmaktadır.Bu sayılanların hepsini,evinizin en güzel köşesini ayırdığınız,kitaplıklara yerleştirmek için özel bölmeler yaptırdığınız şeytanın bile,onun olduğu yere''bana burda görev yok''diyerek girmediği TELEVİZYON sayesinde evinize taşıyorsunuz.
İnsanların televizyondan daha fazla zaman ayırdıkları çok az faaliyet vardır.Beşiğin parmaklıkları arasından bakılmaya başlanan televizyon,yaşlanıp gözleri katarakt bağlayıncaya kadar devam eder.İnsanların çokları dünyayı televizyon çevresi içinde görüyor,politikayı,eğlenceyi,haberi,tiyatroyu ve hemen herşeyi onun verdiği açı ile düşünüyor.
Televizyonun zararları sayılmayacak kadar çoktur.Bunlardan en önemlisi maneviyat duygusunu yok etmesidir.Televizyon bulunan ve açılan bir evde manevi hava oluşması mümkün değildir.Tv açılan bir odaya melekler gelmezler.Dolayısıyla meleklerin uzak durduğu bir mekana ALLAH'ın rahmeti ve bereketi de isabet etmez.Tv olan ev halkının ahlakı bozulur yahut bozulmaya mahkumdur.Her verileni kaydeden çocuklar televizyonun verdiği gayri islami yaşantıyı benimser.Sokaklardaki zaptedilemeyen gençlik televizyon ahlakının bir eseridir ve isbatıdır.Günümüz gençlerinde büyüklere edep ve saygı kalmamış,ağızlar türlü küfürler ile dolmuş,dine ve devlete bağlılık bitmiştir.Sokakların bozulması demek toplumun bozulması ve devletin temelinin çürümesi demektir.
Televizyon zaman hırsızıdır.Tv nin olduğu evde altın kıymetinde olan zaman sermayesi boş karelere harcanmakta ve zayi edilmeketir.Zaten kısacık olan ömür farkında bile olmadan geçmektedir.
Televizyon olan evde günahlar kat kat olmaktadır.Tv de işlenen bir günahı-BAŞI VE VÜCUDU AÇIK OLMAK-İÇKİ SİGARA İÇMEK-KADINLAR ERKEKLER BİR ARADA OLMAK-FAİZ-KUMAR-EĞLENCE-MAGAZİN-gibi günahları izlemek razı olmak demek olduğundan ''günaha razı olmak,o günahı işlemek gibidir''hadisi mukabilince haramlara ortak olunmakta ve oturduğu yerden günah işleme gafletine düşülmektedir.Bu,ahiretimizi bitirecek olan büyük bir tehlikedir.
Televziyonun manevi olduğu kadar maddi zararlarıda tıb yönünden tesbit edilmiştir.Daha çok Amerikan sinema ve filmlerinde olan bir teknikle karelere gizlenen şifrelerin beyinlere hissttirilmeden yükleniyor olması bu zararlardan sadece bir tanesi.Yapılan araştırmaya göre televizyon beyni uyuşturmakta,hafızayı kapatmakta ve gözlerin yapısını tahrip etmektedir.
Alman beyin antreman kurumu başkanı Prof.Benn Fischer'in televizyonun beyne etkisi ile çok önemli tesbitleri vardır:
''İki saat televizyon seyretmek suretiyle beynini uyarımdan yoksun bırakılmasının beyinde oluşturduğu tembelliği gidermek için bir hafta zihin egzersizi yapılması gerekir''...
Haberleri ve dünyayı takip etmek istiyorum diyorsanız bir radyo(lalegül fm vs.) ve bir gazete size fazlası ile yetecek hatta artacaktır.

http://www.ismailaga.info adresinden alıntıdır
Ekleme Tarihi: 23.07.2008 - 21:45
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: DANONE'NİN HAİN PLANI
cchn11 su an offline cchn11  
DANONE'NİN HAİN PLANI
24 Mesaj -
DANONE'NİN HAİN PLANI
Danone (YOĞURT) markasını Türkiye'de bilmeyen yok. Sabancı holding ortaklığı ile ve sağladığı güven ile Danone Türkiye'ye girmiş oldu. Bu gün sabancı ile ortaklıklarının bitmiş olmasına rağmen çoğu insan sabancı holding ile ortak olduğunu zannederek bu ürünleri almakta. Peki, Fransızlara ait olan Danone Türkiye'de neden bu kadar çok çocuklar üzerine ürün çıkartmakta ve ucuza satmakta hiç düşündünüz mü?
Aklınıza bir marka düşmanı hatta yabancı düşmanı Profesör yazmış bu mesajı şeklinde bir fikir gelebilir. Söz konusu olayın geleceğimiz üzerinde oynanan çirkin bir oyun olduğunu laboratuar sonuçlarını aldığım zaman ortaya çıktı. Sizde eğer bilimle özellikle fen bilimleri ile ilgileniyorsanız söz konusu üründen alın ve bir fen laboratuarında içerik testi yaptırın (ücreti en fazla 40$) sonra bu sonucu bir nörologla paylaşın bakın neler olacak. Gelişim ve düşünme üzerinde etkili hormanal dengelerin, özellikle muhakeme kabiliyetinin nasıl engellendiğini bir nörolog anlatsın size o zaman benim gibi tatmin olursunuz.
Danonenin Türkiye için üretilen ürünlerinin içerisine çocukların
zihinsel ve bedensel gelişimini etkileyecek madde olduğu ne yazık ki bir gerçek ve şu an Daninolar sadece 2 ve 12 yaş arası çocuklara yedirilmekte.Yani tam gelişim zamanında.
Gelecek nesillerimizin zeki olmasını engellemek için şimdiden yoğun çaba içerisinde oldukları anlaşılıyor ve tüm pazarlama şirketleri şuan Danone ile anlaşmalı. Kapı kapı dolaşıp piyasa fiyatının altında ürünlerini satmaktadırlar. Ayrıca şirketlere ve dağıtım elemanlarına çok iyi ücret ödenerek daha fazla surum yapılmakta, daha fazla insana ulaşmaktadırlar.
Lütfen Danone ürünlerini kullanmayalım ve bu konuda bizler duyarlı olabiliriz. Ama bu yetmiyor. Marka düşkünü bir gençlik olduğu sürece bu firmaların Türkiye'de ekmeklerine yağ sürülecek tir. Lütfen uyanalım ve uyaralım.
Prof. Dr. Turan Karadeniz
Karadeniz Teknik Üniversitesi
Ordu Ziraat Fakültesi
Bahçe Bitkileri Bölüm Başkanı


Savaş meydanlarında kazandığımız özgürlüğümüzü ve onurumuzu masabaşı oyunlarla kaybetmek istemiyorsak lütfen biraz daha duyarlı davranalım. Kendimizi yakacaksak bari evlatlarımızı yakmayalım.Bunu bir vatan borcu olarak addediyorum.Her birey üzerine düşen görevi bi hakkın ifa ederse bilin ki hiçbir kötü emel amacına ulaşamayacaktır.Bu işi herkes başkalarından beklerse bilin ki onların ekmeklerine yağ daha da öte bal sürmüş oluruz. Ben memleketimi seven bir insanım diyorsanız lütfen gereğini yerine getiriniz.
Esselamu aleykum ve rahmetullah
Sitemiz için gönderen:Recep KURU
................................

http://www.ismailaga.info adresinden alıntıdır okuduğunuz için ALLAH c.c. razı olsun hepimizden
Ekleme Tarihi: 23.07.2008 - 20:47
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: KADININ ÖRTÜSÜ NASIL OLMALI
cchn11 su an offline cchn11  
KADININ ÖRTÜSÜ NASIL OLMALI
24 Mesaj -
Bismillahirrahmanirrahim

KADINIMIN ÖRTÜSÜ BATMAKTA ZALİMİN GÖZÜNE
ACIRIM TÜKRÜĞE,TÜKÜRSEM YÜZÜNE

Kur'an–ı Kerim'de örtünme ile ilgili âyetler iki sûrede yer almıştır.
Bunlardan bir tanesi Nur sûresindeki:
"Mü'min kadınlara da söyle:
Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, namuslarını korusunlar.
Kendiliğinden görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini açmasınlar. Başörtülerini, yakalarının üzerine vursunlar…" âyet–i kerimesidir. Bir diğer âyet–i kerime ise, Ahzab sûresi 59 âyettir ki;
"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin hanımlarına söyle: (Evden çıkarlarken) üstlerine vücutlarını iyice örten cilbablarını (dış elbiselerini) giysinler. Bu, onların tanınıp eziyet edilmemelerine en elverişli olandır" buyrulmaktadır.
İslâm âlimleri, yukarıda mealleri yazılı âyetlere ve bu konuyla ilgili hadislere dayanarak, kadınların tesettürünün nasıl olması gerektiği konusunda pek çok beyanlarda bulunmuşlardır. Biz de âcizane, ulemânın bu beyanları ışığında "Kadının örtüsü nasıl olmalı?" konusunu şöyle bir gözden geçirelim. Ayet–i kerimede zikredilen "cilbab"dan muradın ne olduğunu İnşallah izah etmeye gayret edelim.

CİLBAB
Allahu Teâlâ bu âyet–i kerimede mümin kadınlara, evlerinden çıkarken yabancı erkekler karşısında vücutlarını iyice örten cilbablarını, dış elbiselerini üzerlerine örtünmelerini emretmiştir. Bu hicab âyeti, geçen yazımızda da ifade ettiğimiz gibi, kadınların avret mahallerini örtmeleri istikrar kazandıktan sonra nazil olmuştur. Demek ki, bu âyette emrolunan tesettür, daha önce farz kılınan setr–i avretten başka fazla bir örtünmedir. Dolayısıyla âyet–i kerimede geçen "Cilbab" kıyafeti hakkında, müfessirler değişik yorumlarda bulunsalar da, mefhumda birleşmişler ve "cilbab"dan maksadın; kadının elbiseleri üzerine giyilen ve vücut hatlarını belli etmeyecek şekilde bütün vücudu örten bir elbise olduğunda ittifak etmişlerdir.
Allahu Teâlâ burada kadının örtünmesiyle alâkalı olarak pek çok elbise şekli emir buyurabilecekken, acaba neden özellikle "cilbab" giyilmesini önermektedir?.. Elbette bunun pek çok hikmetleri vardır. En önemli hikmeti ise, kadınların tesettüründe en ideal örtünme kıyafeti olmasındandır. Çünkü cilbab, kadını baştan ayağı kapatmakta ve fitneye sebebiyet verecek hiçbir açık kapı bırakmamaktadır. Böylece kadın ile, art niyetli, kötü düşünceli ve kalplerinde maraz olan kişiler arasına bir perde çekilmiş, bu tür ahlâksız kişilerin sataşmasına fırsat verilmemiş olacaktır. Nitekim bu maksat âyet–i kerimede de:
"Bu cilbabı giydiğiniz zaman ki durumunuz tanınıp eziyet edilmemenize daha uygundur." şeklinde zikredilmiştir. Gerçi bu konuda eziyet etmeyi, kadınlara sataşıp tacizde bulunmayı bir huy edinmiş olan, alçak karakterli bazı kanı bozukları, örtü engelleyecek değildir. Fakat imanlı, temiz kadınların, bu tür şehevânî ve kirli bakışlardan yuvalarında gizli inciler gibi korunmuş kalmalarına en uygun olan şekil de budur. Hâl böyle olunca, kadın bu konuda son derece suçsuz ve masum, onlara eziyet ve tacizde bulunacak olan nefsinin zebûnu kimselerin ise, çok açık bir vebal yüklenmiş oldukları ortaya çıkar.
Peki, kadının dış örtü örtmesi gerektiğinden söz eden bu ayet–i kerimede, örtünme için belli bir şekil ve model var mıdır? Yani kadının dış örtüsü nasıl ve ne şekilde olmalıdır?..




KUR'AN–I KERİM'DE ÇARŞAF GEÇİYOR
Efendim, tesettür emri ile alâkalı olarak Nur sûre'si 31. âyette geçen "başörtüsü" (hımar–humur) ve Ahzab sûresi 59. âyette geçen "Dış giysi" (cilbab–celâbîb) ifadeleri birlikte mütalaa edilince, kadın için iki parçalı bir giysi şekli ortaya çıkıyor. Birincisi; saç, boyun ve göğüsleri örten ve omuzlara doğru yakaların üstüne serbest bırakılan "başörtüsü"dür. İkincisi ise: "Dış giysi" olup, bunun şekli de iki türlü tarif edilmiştir. Başörtüsünün üstünden, bedeni aşağıya kadar örten büyük parça bir giysi veya başörtüsünün altında, boyundan aşağı topuklara kadar örten dış giysi… Peki, ulemâ bu konuda ne diyor ve hangisini tercih ediyor?
Ulemânın bu konudaki beyanlarına geçmeden önce, hazır yeri gelmişken bazı Müslüman kardeşlerimizin sıkça sorduğu "Kur'an–ı Kerim'de çarşaf geçiyor mu?!" sorusuna açıklık getirelim.
Evet, Kur'an–ı Kerim'de çarşaf geçiyor!
Çarşafın adresi ise, Ahzab sûresinin 59. âyet–i kerimesidir. Şayet, "Bu âyet–i kerime çarşaftan değil, cilbabdan bahsetmektedir." derseniz, şöyle açıklayayım. Evet, âyette "cilbab" kelimesi geçmekte ve "celâbîb" diye zikrolunmaktadır. "Celâbîb" kelimesi "cilbab"ın çoğuludur. Cilbab ise, Türkçe'de çarşaf mânasına gelir. Bu arada, "Kur'an'da çarşaf geçmiyor." diyenler, şayet birebir "çarşaf" kelimesinin geçmesini kastediyorlarsa, o zaman doğru söylüyorlar, Kur'an'da "çarşaf" kelimesi geçmez! Çünkü "çarşaf" Farsça bir kelimedir. Ama Türkçemizde de kullanılmaktadır. Oysa Kur'an–ı Kerim Arapça indirilmiştir. Yani bu mantığa göre, yanlış anlaşılmasın ama, Kur'an'da "namaz" kelimesi de geçmez, "oruç" kelimesi de… Ya nasıl geçer? "Salât ve savm" şeklinde geçer.




TEFSİR ÂLİMLERİ ÇARŞAF İÇİN NE DİYOR?
Bazı tefsirler ise "cilbab" kelimesini "milhafe" diye tefsir ederler ki, "milhafe" lügatta çar ve çarşaf mânasına gelir. Şimdi ulemânın bu âyetle alâkalı yaptıkları tefsirleri zikrettiğimizde, tariflere en uygun kıyafetin çarşaf olduğu görülecektir.
Ulemâ âyet–i kerimede "cilbab" diye geçen, bu tesettürün nasıl olacağı hususunda birkaç görüşe ayrılmışlardır. İnşallah şimdi bizler kenara çekilip onların görüşlerine yer verelim.
Son devrin âlimlerinden Elmalılı, bu âyeti tefsir ederken "cilbab"ı şöyle tarif etmiştir:
"Baştan aşağı örten çarşaf, ferace, câr gibi dış elbisenin adıdır."
"Tepeden tırnağa örten giysidir."
"Çarşaf ve peçedir."
Âyet–i kerimede geçen "İDNÂ" kelimesi: Yaklaştırmak demek ise de, âyette "Alâ" harf–i cerri ile kullanılması, kapsamak sûretiyle sarkıtmak mânasını da ifade ettiğinden, üzerinden sıkıca örtmek demek olur. "Cilbab örtmek" tabirinde de iki şekil vardır. Bunlardan birincisi; cilbablarından birisiyle bütün bedenini örtmek; diğeri ise, cilbabın bir tarafıyla başından yüzünü örtmek demek olur.
Elmalılı, âyet–i kerimede geçen "cilbab idnâsını", bu şekilde tarif ettikten sonra şöyle devam ediyor: "Bu beyanda da iki sûret vardır. Birisi kaşlarına kadar başını örttükten sonra büküp, yüzünü de örtmek ve yalnız tek bir gözünü açık bırakmak." Elmalılı bunu söyledikten sonra, "Bizler yetiştiğimiz zaman memleketimizde validelerimizin tesettür tarzı bu idi." der. İkincisi de alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra, burnunun üzerinden dolayıp gözlerin ikisi de açık kalsa bile, yüzün büyük bir kısmını ve göğsü tamamen örtmüş bulunmaktır. Bu açıklamadan sonra da, "Hicri 1310'da İstanbul'a geldiğim zaman İstanbul hanımlarının bir peçe ilave edilmek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları bu idi." demektedir.(1)
Evet, Elmalılı merhum "cilbab"ı böyle tarif ediyor.
Yine bu konuda Konyalı Mehmet Vehbi Efendi "Hulasatü'l–Beyan" isimli tefsirinde: "Kadınların ziynetlerini örtmeleri için çarşafa bürünmelerinin lazım ve vacip olduğunu zikretmektedir."agla2)
Ömer Nasuhi Bilmen Efendi de kendi tefsirinde "Cilbab"ı çarşaf olarak tefsir etmişlerdir.
Gördüğümüz gibi son devrin âlimlerinden, herkesçe tanınan ve kabul gören üç tane tefsir âliminin "cilbab" hakkındaki görüş ve yorumları bu şekildedir… Şimdi de diğer ulemâ bu âyeti nasıl tefsir ediyor ona bakalım:
Taberî, İbn Sîrîn'den şöyle rivayet eder:
"Abide es–Selmani'ye, "…Dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle…" âyetinin mânasını sordum. O hemen büyük bir çarşaf alarak onunla bütün vücudunu örttü. Başını da kaşlarına kadar kapattı. Yüzünü de tamamen kapattı. Yalnız sol gözünü açık bıraktı. Böylece âyeti fiili olarak tefsir etti."agla3)
Taberî ve Ebû Hayan, İbn Abbas'tan şöyle rivayet etmişlerdir:
"Kadın cilbabını alnının üzerine indirir ve oradan sıkar. Alttan da burnunun üzerine kadar kapatır. Yalnız gözleri dışarıda kalmalıdır. Yüzünün kalan kısmı ile göğsünü tamamen kapamalıdır."agla4)
Ebu's–Suûd Efendi: "Cibab"tan maksat, çok geniş ve uzun bir örtüdür. Kadın bununla başını örttüğü gibi yüzünü ve göğsünü de örterek ayaklarına kadar salar. Buna göre âyetin mânası, 'Kadınlar dışarıya veya yabancı bir erkeğin karşısına çıkacakları zaman, bu örtüyle yüzlerini ve bütün vücutlarını örtsünler.' olur." demiştir.
Cevherî de "Cilbab"ı çarşaf diye tefsir etti. Ve "Cilbab çarşaftır." denildi. (5)
Ümmü Seleme annemiz şöyle demiştir:
"Cilbablarından üzerlerini sıkı örtsünler' âyetinin nüzulünden sonra ensar kadınları siyah çarşaflara büründüler. Öyle bir ağırbaşlılık ile çıkmışlardı ki, sanki hepsinin başına birer karga konmuştu."




ÖRTÜNMEK KADININ OLMAZSA OLMAZIDIR
Verilen kaynaklardan da anlaşıldığı üzere İslâm âlimlerinin çoğunluğu çarşaf üzerinde durmakta ve tesettürün çarşafla daha güzel olacağını belirtmektedirler. Açıkça "çarşaf" demeyen müfessirler ise, âyet–i kerimede geçen "cilbab" ile, kesintisiz bütün bedeni baştan aşağı örten geniş bir elbiseyi tarif etmektedirler ki, bu tarife en uygun olan kıyafet çarşaf, ferace ve cardır. Bu kıyafetler, Türkiye'nin çeşitli yörelerinde, "ehram, peştamal–dolama, şalvar–atkı" gibi farklı isimlerle de zikredilmektedir. Tabi-î bu kıyafetlerin kumaşının kalitesi, ince veya kalın oluşu örfe, beldelere ve mevsimlere göre değişiklik gösterebilir. Ancak dikkat edilecek husus, kadının boynu, omuzu, göğüs, kol, koltuk altı, bel gibi, kısaca vücut hatlarının belli olmaması gerekmektedir. İçini gösterecek kadar şeffaf, vücut hatlarını belli edecek kadar ince ve dar olmamalıdır. Çünkü kadınların örtünmesinden maksat bütün şüpheli yolları kesmek, erkek ve kadınların kalplerinde dolaşan vesveseyi bertaraf etmektir.
Bu arada, âyet–i kerimede örtünmenin, "iffet ve namusu koruması, tanınıp eziyet edilmemesine daha uygun olması" gibi bazı hikmetlerinin açıklanması, bu gayenin bulunmadığı veya başka şekilde elde edildiği durumlarda, örtünmek gerekmez gibi yanlış bir düşünce hatıra getirmemelidir. Çünkü esas itibariyle örtünmek, Allah'ın emri ve dinin gereğidir.
Evli kadınların örtünmesinden kocaları sorumlu olduğu gibi, kız çocuklarının evleninceye kadar örtünme ile ilgili problemlerinden birinci derecede babası sorumludur. Çocukla uzun süre birlikte olan, onun eğitim ve terbiyesi ile yakından ilgisi bulunan anne de ikinci derecede sorumlu olur. Âyet–i kerimede Allahu Teâlâ bizleri şöyle uyarmaktadır:
"Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun"agla6)

Dipnotlar:
1– "Hak Dini Kur'an Dili", c. 6, s. 337, 338
2– "Hulasatü'l–Beyan", c. 9, s. 3719
3– "Taberî Tefsiri", c. 22
4– "Bahru'l–Muhit", c. 5, s. 250
5– "Tacü'l–Aras", c. 1/186
6– Tahrim, 6
Mustafa ÖZŞİMŞEKLER
http://www.ismailaga.info adresinden alıntıdır okuyan kardeşimizden ve okukatandan ALLAH c.c. razı olsun


Bu mesaj 1 kez ve en son cchn11 tarafından 29.07.2008 - 07:43 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 23.07.2008 - 20:33
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: SELÂMLAŞMAK
cchn11 su an offline cchn11  
24 Mesaj -
kardeşim sağol Elinize Saglik
Ekleme Tarihi: 14.05.2008 - 12:40
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Hanım kardeşlerimizin hayız halnde namaz kılışı
cchn11 su an offline cchn11  
Hanım kardeşlerimizin hayız halnde namaz kılışı
24 Mesaj -
Hanım kardeşlerim günümüzde malum bazı sapık hocalar hoca denmezya işte para için hocalık yapanlar diyelim ilahiyat hocalarını kastediyorum ama hepsi değil tabi son bir kaç senedn beri o para için hocalık yapanlar hayızlı kadınlarda namaz kılar oruç tutar demeye başladılar en azından bu insanları susturamasakta bu sözlerle beyinlerini yıkandığı hanım kardeşlerimizi uyaralım çoz üzülüyoruz bu konu için lütfen böyle şekilde namaz kılan hanım kardeşlerimizi görürsek uyaralım ALLAH(c.c) rızası için bunun için bir hadis var ama şuan aklıma gelmiyor kıyamete yakın zamanda hayızlı kadınlar namaz kılmaya başlıyacak diyedi galiba tam hatırıma gelmiyor ama hakkınızı helel edin bunu duyuran herkesten AMİN.


Bu mesaj 1 kez ve en son cchn11 tarafından 05.05.2008 - 16:04 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 05.05.2008 - 15:16
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Mektubat-ı Rabbani(şeriat ilmi ve dünyalık ilimler)
cchn11 su an offline cchn11  
Mektubat-ı Rabbani(şeriat ilmi ve dünyalık ilimler)
24 Mesaj -
Mektubat-ı Rabbani





ŞERİAT İLMİ
VE DÜNYALIK İLİMLER

Dünya nedir bilir misiniz? Dünya, mal, mülk, makam, ihtiras, para, şöhret gibi lüzumsuz işlerdir. Bunlar ve bunlarla birlikte herhangi şey ki, seni Mevlâ'dan uzaklaştırıp, araya perde oluyor, o dahi dünyaya dâhildir.

Âhiret hayatına taalluk etmeyen ilimler, bilimler dahi dünyadır. Astronomi, jeoloji, mantık, matematik, fen gibi ilimleri öğrenip, öğretmek faydalı ve insanı kurtaran işler olmuş olsaydı, bütün felsefeciler kurtuluşa ermiş olurdu.
Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki:
"Allah Celle Celâluhu'nun bir kulundan yüz çevirmesinin alâmeti, kulun âhirete taalluk etmeyen fuzuli ve malayani işlerle meşgul olmasıdır."
Bir insanın kalbinde hardal tanesi kadar da olsa, Hak Teâlâ'dan gayri bir şey varsa, bu onda olan bir hastalığa işarettir."
Dünyalık ilimlerden olan astronomi için derler ki, bu ilim sayesinde namaz vakitlerini öğreniriz. Bu tespit doğru değildir. Astronomi ilmi ile namaz vakitleri öğrenilebilir; ancak bu ilim olmadan da namaz vakitleri biliniyordu. O hâlde denilebilir ki, namaz vakitlerinin öğrenme yollarından sadece biri astronomi ilminde vardır.
Sayılarını ancak Allah Celle Celâluhu'nun bildiği çok sayıda mü'min, astronomi ilminden haberleri olmadığı hâlde namaz vakitlerini biliyor.
Astronominin yanında diğer bazı ilimlerin de şeriat ilimlerinin öğrenilmesine ve uygulanmasına yardımcı olduğu söylenmektedir. Bu söylem biraz zorlama bir söylemdir. Bir şartla doğru olabilir, o da bu ilimlerin öğrenilip, öğretilmesi, şeriat hükümlerini bilmek için ve kelâm ilminin delillerine yardımcı olmak için olursa, doğru kabul edilebilir. Aksi hâlde bu ilimlerle meşgul olmak hiç de doğru bir iş değildir.
Mubah olan bir şeyle meşgul olunarak, vacip bir emrin kaçırılması doğru olmaz. Eğer mubah bir iş, bir vacibin kaçırılmasına sebep oluyorsa, bu mubah iş mubahlıktan çıkar. Bu ilimlerle meşgul olmak, şeriat ilimleri öğrenmeyi engelliyorsa, bu hiç de doğru bir iş değildir. (1)


Öyle fakirler vardır ki...

Dervişler Hak Teâlâ Hazretlerinin dostlarıdır. O dervişlerin her hâlleri Rableri ile birliktedir. Oturmaları, kalkmaları, yatmaları, her hâlleri Allah iledir.
"Onlar öyle bir topluluktur ki, onlarla birlikte olan, onlarla oturup kalkan kimse gaflete düşmez, isyan etmez." Bu hadisi şerif o güzel mü'minleri işaret etmektedir.
Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, muhacirlerin fakirleri hürmetine Hak Teâlâ'dan yardım talebinde bulunurdu. Muhacirlerin fakir ve düşkünlerini işaret ederek şöyle buyurmuşlardır:
"Saçı, başı, sakalı birbirine karışmış, aç kalmış, kapılardan kovulmuş nice mü'minler vardır ki, Allah'tan bir şey isteseler kabul olur, yemin etseler yeminleri boşa çıkmaz."
Mevlâ Teâlâ o mü'min kullarının bütün arzularını yerine getirir. (2)


İki kanat sahibi olmak

Şu herkes tarafından bilinmelidir ki, iki cihan saadetine kavuşmak için tek bir yol vardır, o da Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e tâbi olmaktır. Ona ve âline salât ve selâmlarımız olsun. Ona tâbi olmanın usul ve yöntemi, ehlisünnet ulemâsının tespit edip bildirdiği üzere olmalıdır. Hak Teâlâ Hazretleri ehlisünnet ulemâsının gayretlerini makbul buyursun.
İşin başı, itikadın düzgün olmasına bağlıdır. İtikadın düzgünlüğü de o büyüklerin koyduğu ilkelere uymakla, onların izinden gitmekle olur. İtikadı sağlama aldıktan sonra ilmihal bilgisi gelir ki, bu, sırasıyla haramları, farzları, vacipleri, sünnetleri, mendupları, mubahları ve şüphelileri öğrenmektir. Sadece öğrenmekle kalınmamalı, mü'min öğrendiği ile de amel etmelidir.
Bu durum şöyle açıklanır: Bir mü'min hem itikadî hem de amelî olarak işini sağlama almışsa, iki kanat sahibi olmuş demektir. İki kanat sahibi olduktan sonra Mevlâ Teâlâ Hazretleri takdir buyurmuşlarsa, iki cihan saadetine ulaşmış ve ulvî âleme doğru hareket başlamıştır. (3)



MELEKLERİ GEÇMEK TAKVA VE VERA İLEDİR

Allah Celle Celâluhu şöyle buyurdular:
"Resûl, size ne getirdiyse, ona tutunun, size yasak ettiği şeylerden de sakının." (Haşr, 7)
Bu âyeti kerime bize iki mesaj vermektedir. Bunlardan biri:
"Emirlere sarılmak", diğeri de "Yasaklardan sakınmaktır".
Bu iki mesajın üstü olan bir hâl vardır ki, ondan da reva ve takva diye söz edilir.
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin yanında bir mü'minin ibadetindeki gayretinden, ibadetlerine gösterdiği hassaslıktan bahsedilir. Az sonra da bir başka mü'minin takvasından, emir ve yasaklara karşı gösterdiği hassasiyetten bahsedilir. Anlatılanları dinleyen Efendimiz buyururlar ki:
"Hiçbir kimseyi, takva, vera sahipleri ve haramlardan uzak duranlarla denk tutma." Efendimiz bu sözüyle takvanın üstünlüğünü belirtmiş olmaktadır.
Efendimiz bir başka hadisi şeriflerinde:
"Dinin dümeni veradır."
İnsanın meleklerden daha üstün bir fazilete ermesi, ikinci kısımda geçen vera ehli olması ile mümkün olur. Mevlâ Teâlâ'ya yaklaşmak, O'na ulaşacak basamakları çıkmak yine bu ikinci kısma riayet etmek ile mümkün olur ki, bunun adı "vera ve takva"dır.
Birinci kısımdaki, Mevlâ'mızın emir ve yasakları melekelerle ortak yanımızdır. Melekler sadece emredileni yapar. Onlara bir noktada emir kulu da denir. Bu noktada insanlarla ortaktırlar. Meleklerde yükselme yoktur. İşte bu nedenledir ki, İslâm dininde takva ve veranın önem ve ehemmiyeti pek büyüktür. İslâm dininin en mühim işlerinin en mühimidir, olmazsa olmazıdır.
Esas haramlardan kaçınmak olan bu hâlde, çok hassas davranmak gerekir ki, hassas davranmanın birinci yolu, mubahlardan uzak durmakla olur. Şöyle denilebilir: Mubahların zarurî ihtiyaçları karşılayan miktarının dışındakilerden uzak duralım. Mubahlar konusunda gevşek davranmaya gelmez. Sen gevşek davranırsan, nefis daha fazlasını ister, şüpheli şeylere saldırır. Şüpheli olan şeyler ise, harama yakındır.
Bir hadisi şerifte şöyle buyrulmuştur:
"Bir kimse kuyunun yakınına gelirse, içine düşme korkusu vardır."
Böyle bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuz düşünülürse, yapacağımız iş, takva ve veraya sıkıntı vermeyecek şekilde mubahlarla sadece zarurî ihtiyaçlarımızı karşılayacağız. Zarurî ihtiyaçlarımızın dışındakilerden uzak duracağız.
Mubahlardan zarurî ihtiyaçlarımız için kullanacaklarımız, sağlık sıhhatimizin devamı için olmalıdır. Sağlık sıhhat da Rabbimize daha iyi kulluk yapabilmek içindir. Bu, şu örneğe benzer ki; yemek için mi yaşıyoruz, yaşamak için mi yiyoruz? Elbette ki yaşamak için yeterli olanı yiyeceğiz. Yaşamamız da Mevlâ'mızın rızasını kazanmak için olacak. (4)
"Muhammed Allah'ın Resûlü'dür." Allahu Teâlâ Hazretleri, ona salât ve selâm eylesin.
"O, âdemoğlunun efendisidir."
"O, kıyamet günü ümmeti en çok olacak kimsedir."
"O, Hak Teâlâ katında evvel geçmiş olanların içinde en hayırlı olanı, sonrakiler içinde de en hayırlı olandır."
"O, kıyamet günü kabri ilk açılacak olandır."
"O, ilk şefaat eden ve şefaati ilk kabul edilecek olandır."
"O, cennetin kapısını ilk çalan kişidir."
"O, kıyamet gününde Âdem ve peşinden gelenlerin gölgesinde gölgeleneceği, Hamd Sancağı'nın taşıyıcısıdır." Kâinatın Efendisi şöyle buyurdular:
"Biz sonuncular olduğumuz hâlde, kıyamet günü en öndekiler olacağız."
"Ben öyle bir söz söyleyeceğim ki, bunda gurur yoktur. O söz de şudur: Ben Allah'ın habibiyim."
"Ben peygamberlerin sonuncusuyum; bunda da gurur yoktur."
"Ben Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah'ın oğlu Muhammed'im."
"Allah yaratılacakların hepsini yarattı, beni o yaratıkların içinde en hayırlısı olarak seçti."
"Sonra yaratıkları ikiye ayırdı. Hayırlıları da iki ayırdı. Onların da içinden en hayırlılarını ayırdı. Beni de onlardan yaptı."
"Sonra onları kabile kabile yarattı, beni de o kabilelerin içinde en hayırlı olandan yaptı."
"Sonra onları ev ev ayırdı, beni de o evlerin içindeki en hayırlı evden yaptı. Ben, onların en hayırlısı olarak buradayım."
"Tekrar dirilişin olacağı vakitte, ilk dirilecek olan benim."
"İnsanlar âlemlerin Rabbinin huzuruna çıktığında en önde olacak benim."
"Herkesin sustuğu zaman, susanlar adına konuşan benim."
"Cehenneme atılacaklara şefaat edecek olan benim."
"Ümitsizliğe düşenlere, umut ve müjdeci ben olacağım."
"Büyük hesap gününde anah tarlar benim elimde olacak."
"Büyük günde Hamd Sancağı benim elimde olacak."
"Rabbimin katında âdemoğlunun en hayırlısı benim."
O gün etrafımda bin hizmetçi dönüp dolaşır, her bir hizmetçi gönül açar, göz kamaştırır.
"Büyük hesap gününde peygamberlerin imamı, şefaatçisi olacağım. Bunda övünme yoktur."
Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem olmasaydı, Allah Celle Celâluhu kâinatı yaratmazdı. Kâinatın Efendisi peygamber olduğu vakitte Âdem Aleyhisselâm daha henüz su ve çamur arasında bulunuyordu.
Yukarıdan bu satıra kadar anlatmaya çalıştığımız şeylerle, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vasıflarının ne kadar büyük ve yüce olduğu açık bir şekilde ortadadır. Böyle bir Resûl'e ümmet olmak büyük bir şereftir. Böyle büyük şeref ve yüceliğe sahip bir Peygamber'e tâbi olan da büyük hayırlara erer. Bu mânada Rabbimiz buyuruyor ki:
"Siz ümmetlerin hayırlısı olarak, insanlar arasından seçilip çıkarıldınız." (Âli İmran, 110)
İman edenler en hayırlı olursa, inkâr edip isyan edenler de en hayırsız durumuna düşerler.
Bu konuda da Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
"Bedevîler, küfür ve nifak cihetinden daha şiddetlidirler." (5)

Dipnotlar
1"Mektûbâtı Rabbânî", 73.Mektup
2"Mektûbâtı Rabbânî", 74.Mektup
3"Mektûbâtı Rabbânî", 75.Mektup
4"Mektûbâtı Rabbânî", 75.Mektup
5Tevbe, 97; "Mektûbâtı Rabbânî", 44.Mektup

(İtibar Haber)
Ekleme Tarihi: 05.05.2008 - 14:51
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Ehl-i Sünnet Ve' l Cemaat
cchn11 su an offline cchn11  
24 Mesaj -
okuyan kardeşlerimizden AMİN.
Ekleme Tarihi: 05.05.2008 - 14:19
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Hadisler
cchn11 su an offline cchn11  
24 Mesaj -
okuyan kardeşlerimizden AMİN.
Ekleme Tarihi: 05.05.2008 - 14:17
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Mahmut ustaosmanoğlu (k.s) ibretlik sözleri
cchn11 su an offline cchn11  
24 Mesaj -

Ekleme Tarihi: 05.05.2008 - 14:16
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Hadisler
cchn11 su an offline cchn11  
Hadisler
24 Mesaj -
Yalan yüzü karartır, dedikoduculukta kabir azabına sebep olur."

[Câmiü's-Sağîr]

"Kişinin mâlâyâni şeyleri terki, İslâm'ının güzelliğinden ileri gelir."

[Tirmizi]

Kim bana çenesi ile bacakları arasındaki şeyler hususunda garanti verirse, Ben de ona Cennet hususunda garanti veririm."

[Buhâri]

Alim, ilim ve amel Cennettedir. Eğer alim bildikleriyle amel etmezse ilim ve amel Cennette, alim ise Cehennemde olur."

[Kenzü-l Ummal, 4.28)
lalegulfm.com


Bu mesaj 1 kez ve en son cchn11 tarafından 05.05.2008 - 16:03 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 05.05.2008 - 14:15
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Ehl-i Sünnet Ve' l Cemaat
cchn11 su an offline cchn11  
Ehl-i Sünnet Ve' l Cemaat
24 Mesaj -
Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat

Takdim: Haçlı-Yahudi ittifakının ümmet topraklarını işgal etmesine sessiz kalan ve hatta el altından yardımcı olan Şia taifesi yine gündemde. Şehid Bayram Hocamız, Şii fitnesiyle mücadele edenlerin önde gelenlerindendi. Aşağıda okuyacağınız Mektubat tercümesi Şehid Bayram Hocamıza aittir. 1990 yılında Taraf Dergisi’nde Abdülhak Doğru müstear ismiyle yayınlanmıştır. Buyurun, Bayram Hocanın 17 yıl önce Şii fitnesine karşı Müslümanları uyandırmak için ettiği feryada…

Bismihi Teâlâ.

Bütün hamdler Allah Celle Celalühu’a salât ve selâmlar Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve onun pâk Ashab-ı üzerine olsun. Ehl-i Sünnet ve’l- Cemaat inancını devlet seviyesinde temsil edilmediği bir atmosferde yaşıyoruz. Bu inancın en son müdafii Osmanlı Devleti idi. Bu muazzam devletin tarihe malolmasından sonra, bu inancın sahipleri bir bakıma öksüz ve yetim kaldılar. Neticede bu mübarek inanç bugün elleri kelepçeli, ayakları prangalı, gözleri bağlı bir mahlûk konumuna geldi. Bu zor durumda bir taraftan Amerika’nın, diğer taraftan Rusya, bir diğer taraftan da Avrupa insan azmanları ile uğraşırken, beklenmedik bir tarzda, inancımızın tahrik edilmesinde ŞİA’nın da aktif bir görev anlayışı içinde olduğunu gördük.

Allah Celle Celalühu’nun zât ve sıfatları, Kur’ân’ı Kerim, Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Sahabe-i Kiram hakkında Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatten farklı bir inanca sahip olan bu cemaatin, Takiyye (hedefe ulaşıncaya kadar iyi niyetli gözükme) prensibi içerisindeki faaliyetlerini Ehl-i Sünnet’in ruhuyla nasıl bağdaştırabiliriz? Tarihin hiçbir döneminde Ehl-i Sünnet’e yâr olmayan bir inanç sistemiyle inancımızın her türlü destekten mahrum bırakıldığı şu garip zamanda bu inanç koalisyonu nasıl câiz görülebilir.

Acaba ŞİA’ya muhabbet besleyen Ehl-i Sünnet kardeşimiz, hiç Ehl-i Sünnet âlimlerinin Şia hakkında yazdıklarını ve söylediklerini araştırdı mı? Osmanlı Devleti her ne zaman Avrupa’ya ordu çıkarttı ise onu arkadan vurmayı inancının gereği bilen Şia’nın, bugün o görev anlayışından bir şey kaybettiğini mi zannediyoruz? Bu nedenle bugün İslâm’ın Avrupa’ya hâkim olamayışının yegâne sebeplerinden birisini Şia olduğunu biliyor muyduk?

Temel inançlarını Sahabe-i Kiram’a düşmanlık üzerine dayandıran bu inanç sistemini normal bularak onlara muhabbet besleyen âhirette hangi yüzle Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den ve her şeyini onun uğruna feda eden bu büyük insanlardan şefaat isteyecektir? Cenab-ı Hak kitabında Peygamber hanımlarının mü’minlerin anneleri olduğunu belirtirken annelerimiz hakkında ağıza alınmayacak sözler söyleyecek kadar hakikat mahrumu insanlarla kimleri rencide ettiğimizin farkında mıyız? Bugünkü şartlarda bunlar konuşulmuyor. Zira zemin henüz elverişli hâle getirilmiş değil. Ama bu menfi cereyan hele bir iskeleti kursun, omurgayı oluştursun o zaman bu işin vebalini kim taşıyacaktır?

Eğer bugün Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat zor durumda bırakılıp iş göremez halde bulunuyorsa bu aksaklı bu inanç sisteminden değil, onu lâyıkıyla anlayıp, yaşayamayan bizlerden kaynaklanmaktadır. Bu inancın birçok milletleri payidar ettiğine tarih şahiddir.

ŞİA’yı, onu bayraklaştıranlara bakarak değil, onların temel inançlarını inceleyerek, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat âlimlerinin bu mezhep hakkında dün ve bugün söylediklerine bakarak değerlendirmemiz gerekir. Eğer Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat olarak yaşayıp ölmek istiyorsak... Bu duygudan hareketle Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve Sahabe-i Kiram’a hasret çeken siz inanan kardeşlerime, yaşadığı asrın Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat reisi olan hicri ikinci bin yılının müceddidi olan İmam-ı Rabbanî Kuddise Sırruhu’nun Mektûbât’ından 349. mektubunu takdim ediyorum.



Bayram Ali Öztürk Rha.
itibar-Haber


Bu mesaj 1 kez ve en son cchn11 tarafından 05.05.2008 - 16:03 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 05.05.2008 - 14:08
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Mahmut ustaosmanoğlu (k.s) ibretlik sözleri
cchn11 su an offline cchn11  
Mahmut ustaosmanoğlu (k.s) ibretlik sözleri
24 Mesaj -
Efendi hz. ibretlik sözleri

1. Senin bir sünneti ihya etmen ile ALLAH'U TEALA ( c.c.) Rusya'nın Afganistan'ın atmış olduğu bombayı etkisiz hale getirir.
2. Bir Hoca yüzbin televizyondan daha tesirlidir.
3. Rabıta muhabbetle olur, muhabbette ittiba ile olur.İttiba edersen seversin ve sevilirsin.
4. Mektubattan uzak kalındığı an feyiz kesilir.
5. İnsanlar et gibi, ulema tuz gibidir. Tuzsuz et koktuğu gibi ulema ve sohbetinden mahrum kalanda çürür ve kokar.
6. Cenab-ı Hakk sana amel defterinin oku dediği zaman yanına da Kur'an-ı Kerim'i koyacak.
Soracak :" Bu günahı yaptın. Benim kitabımın neresinde buldun da yaptın, " buyuracak.
7. Kuşluk namazını terk etmek bana ölümden daha ağır geliyor, kılmamaktansa ölmek daha hayırlıdır.
8. Sarığı kabul etmeyenin Peygamberimiz ( s.a.v. ), Cebrail ( a.s. ), Allah-u Teala ( c.c. )'de kabul etmiyor.
9. Bir kimse bir defa Kelime-i Tevhid getirse ve ikinci defa getirmek istediğinde soluk alsa, bu arada ki boşlukta imanı tozlanır ya seyrek olarak veya hiç demezse.
10. Mevla Teala (c.c.)' dan başka neyi düşünüyorsan ona iman ediyorsun.
11. İmam-ı Rabbani ( k.s.) şöyle buyuruyor: " Bir şahıs şayet günahlarına devam ederse ve ondan hoşlanırsa, hoşlanan kimse münafıktır."
12. Dünya içinde herşey melundur, fakat zikrullah ile meşgul olan emri bil maruf nehy-i anil münker yapan okuyan ve okutan değildir.
13. Senin mektubu annen, baban, hanımın aldığı anda birkaç gün okumasınlar kenara koysalar, gücenirsin. Rabbin seni gördüğü halde ondan gelen mektubu hiç eline aldığın yok, utanman lazım.
14. Ottan, samandan süt yapan Allah (c.c.)'ya hayran kalmıyorsun da, kafirin elektriğine mi hayran kalıyorsun ?
15. Allah'ın selamından önce iyi günler, iyi geceler, iyi akşamlar alo vs. gibi kelimeleri kullanmak büyük günahtır.
16. Yedi yaşında ki bir çocuk kalbimizdekileri bilse dağların arkasına kaçarız. Mevla (c.c.) her şeyi biliyor, hiç utanmıyoruz.
17. Avrupa modasına uymak, namazı terk etmekten daha ağır geliyor.
18. Annenizin karnındaki çocukları okutun. Kendini, hanımını, çocuğunu seviyorsan arapça oku ve okut.
19. Televizyon seyreden dinini sevmiyor demektir.
20. Bu üç şey kimde olursa imanın tadını alır.
a) Allah-u Teala (cc.)'yı sevecek.
b) Peygamberimiz ( s.a.v.)'i sevecek.
c) Sevdiği kardeşini yalnız Allah-u Teala (c.c.) rızası için sevecek.
21. Bir kimse asılacağından korktuğu gibi imandan küfre döneceğinden de öyle korkacak.
22. Siz ilme ne kadar önem verirseniz ben de size o kadar önem veririm.
23. Bir insan altından camii yaptırsa, fakat mektubatı dinlemese bir şey yapmış sayılmaz.
24. 4000 sünnet-i seniyyeden fazla sünnet vardır. Bunlardan üç tanesini terk ediyorsam bana tabi olmayın.
25. Öleceğim zaman son nefesim kalsa, yine size okuyun derim.
26. Zikirsiz yapılan tefekkür, yazın yağan kara benzer.
27. Yaptığımız amel adet haline gelmiş, halbuki bir insan düşünse, ben Allah ( c.c.) mürakebesi altındayım. Melekler her saniyemizi yazıyor. Ancak o zaman ameller ibadet olur.
28. Sen nefsini hak ile meşgul etmezsen, nefis seni batıl ile meşgul eder.
29. Bir kimse emri bil maruf yapacağım diye yola çıksa sonra siyasetten bahsetse, onun azabını kimse ölçemez.
30. Her kim kadına bakarsa, gözlerine eritilmiş kalay dökülür.
31. " Bir kimse kadınlar açık gezse ne olur?" demiş olsa o adam mürted olur.
32. Dünya sevgisi insanı şaraptan daha sarhoş eder ve ateşe girmeye cesaret verir.
33. Sarıl bir hak dostuna, kurumuş yaprak gibi ezse'de ses çıkarma sakin ol toprak gibi.




Mahmud Ustaosmanoğlu Hazretleri

Dağlar Çakalsız,Erkekler Sakalsız,Kadınlar Çarşafsız olmaz ! MAHMUT USTAOSMANOĞLU(ks)


Bu mesaj 1 kez ve en son cchn11 tarafından 05.05.2008 - 16:02 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 05.05.2008 - 13:52
cchn11 üyenin diğer mesajları cchn11`in Profili cchn11 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 786 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
meleknur58 (71), fatih4194 (45), F.U (43), güngör (51), mematii (41), ravza81 (43), turgay gnl (63), mgs 41 (55), ilknurakan07 (44), islamicboy (40), eminefendi (51), mirac6363 (45), adempece (52), AKKUS61 (50), binerve (41), ahirzaman (57), akay-350 (46), nuraymelek95 (29), AydinG (39), batuhan_ (47), markad (50), simales (39), bülent21 (43), mucahide33 (39), polat0000 (59), gülkokuþl.. (41), minik (43), Baykara (38), mecide_sümeyye (35), mustafakumbar (53), gringo (51), vefalidost (50), saidmirza (55), yaramaz (41), vuslateli (37), pascal (37)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.54910 saniyede açıldı