generique rhinocortkamagra hydroxychloroquine hydroxychloroquine generique colchicine fludapamide fludex forzest fosamax frumil fulcin furacin furadantin furo basan furodrix gabantine gastroprazol geodon glaupax gli basan glibenese glibenorme glimerax glimeryle glucobay gluconormine glucophage xr glucophage glucotrol xl glucotrol glucovance gracial grifulvin gris peg grisol grisovin gyne lotrimin hard on oral jelly hard on helvecin helvevir hypnorex hytrin bph hytrin hyzaar ilosone
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

19 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Ekleyen Mesaj
Konu: Maden Yasası Mı, İhanet Yasası Mı?
menzil3 su an offline menzil3  
CAHİL İÇİN EN İYİ KONUŞMAK SUSMAKTIR..
60 Mesaj -
AZIP HAKARET YAĞDIRMAK DEĞİL..

KUTAY buradaki senin ve benim yazılarımı bir psikoloğa göster istersen. Şayet seni normalin uzağında bile görürse ve beni sorunlu görürse Allaha and olsun ben burada senin bana attığın pisliklerin iftiranın hepsini kabullecem.

Artık elektrik verilmiş idam mahkümları gibi ne zırvalayacağınıda şaşırmış vaziyettesin.

Selametle...




Ekleme Tarihi: 20.03.2009 - 14:18
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Maden Yasası Mı, İhanet Yasası Mı?
menzil3 su an offline menzil3  
RE:
60 Mesaj -
Tamam KUTAY kardeşim sen yapabildiğine yani boş boş gülmeye devam et, bende yazma maksadım cihetinde gayretlerime...

Buraya yazı yazmak içinde gayret etme gülmene ara vermiş olursun yazık olur.....

Hatta gülmene aralık vermemen ve beni rahat bırakman için birde karikatür ekleyeyim.




Alıntı
Orijınalı KUTAY_

sadece gülüyorum sana ve bu maksat güldürmek programında sana başarılar diliyorumkahkaha kahkaha kahkaha


Ekleme Tarihi: 20.03.2009 - 13:52
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Maden Yasası Mı, İhanet Yasası Mı?
menzil3 su an offline menzil3  
RE: RE: RE: Maden Yasası Mı, İhanet Yasası Mı?
60 Mesaj -
Yalanın hemde kuyruklu yalanın nasıl söylendiğini aşağıda öncelikle daha öncede detayla verdiğim toplam ülke borcu üzerinden vereceğim.

Yalnız hesap yapmada zorluk çeken, okuduğunu anlayamayıp, yada inadına sırf çamurla örtmek için hareket edip, birde üstelik kendi zırvalarını akıllıca değerlendirmelermiş gibi gösterip bakalım anlayabilecekmisin diye soran kardeşimize sadece şunu söyliyebilirim.
Senin gözüne Allah öyle bir perde çekmiş ki Efendimiz gelse ayet gereği yerine gelir. Yani yine uyanmana müsaade edilmez.

Bakınız o kadar detayla verdiğim halde sırf AKP söyledi diye gerçekle hiç bir alakası olmayan ve sadece ülke insanını yanıltan eksik ve yalan ifadeler nasıl Allah kelamı gibi gerçekmişcesine tekrar karşıma getirildi.

KUTAY kardeşimizden alıntı olarak buraya aktardığım bölümün daha önceki yazımdaki bölümünü özellikle mavi renkte veriyorum ki bakın hatta araştırın, hangimiz yalan söylüyor, hangimiz doğruyu söylüyor.

Sonrada bu yazının lütfen tamamını okuyuverin. Gerçeklerin ifade edilmesinden ne kadar korkunç bir rahatsızlık duyulduğunu anlamaya çalışın.

Hepsi gerçek dışı ve aldatmış ve aldatılmışlğın hezeyanı olan bu karşılıklardan bir başka noktayada temas etmeden geçemeyeceğim.
KUTAY kardeşimiz diyorki bankaların yarısının yabancılara verilmesi hususunda. Onlar efendim özel şirketlere verilmişmiş işadamlarına verilmişmiş v.s. v.s.
Yalanın ve saptırmanın bu kadarına eminim AKP bile isyan eder.

Bu bankaların yurt dışına çoğunluk yani söz hakkı verilmiş (en az % 51)halde satılmış olduğu ülkelerin neredeyse tamamı haçlıların.Bunların içinde öyle haçlılar var ki YUNANİSTAN gibi, Ziraat bankasına bile daha bir kaç gün öncesine kadar kendi topraklarında şube kurdurtmadı. İşte o Yunanistanın dahi söz sahibi olacak şekilde satılmış olduğu banka var Türkiyede.
Onlarda bizim kara kaşımıza gözümüze aşık olduklarından hiç acımadan borçluların arazilerini dahi anında haczediyorlar.
Yani KUTAY kardeşimizin demek istediği gibi YARIN KENDİ ÜLKEMİZDE KİRADA OTURSAK NE ZARARAI VAR.

Banka satışlarında asıl faciayı satılmak için ortam ve fırsat beklenen ZİRAAT BANKASI ve HALK BANKASI bekliyor. Çünkü daha hükümet kurulurken hiç bir artı getiremeyeciğini tamamen kabullenmiş olan AKP nin icraat programının adı
"SATABİLDİĞİN KADAR SAT, KAR EDENİDE SAT, ZARAR EDENİDE SAT VE DÖVİZ GELSİN DİYE ÖZELLİKLE YABANCILARA VE HAÇLI DESTEĞİNİ ALMAK İÇİN ÖZELLİKLE HAÇLILARA SAT."

Bu zihniyet Osmanlının sonundada vardı. Onlara kalsa SEVR uygulanacaktı ve Türkiye diye Ankara civarında küçük bir toprağımız olacaktı. Oda ne kadar bağımsız olurdu bilinmez.


Alıntı
Orijınalı KUTAY_

Alıntı
Orijınalı menzil3


[quote)
Altı yıl önce ülke toplam borcu 200 milyar dolardı şimdi 500 milyar dolar oldu.

çok büyük yalannnnn ülke borcu akp iktidara geldiğinden beri borç üçte bir aşşağı inmiştir...çünkü bu hükümet IMF den kredi almamıştır IMF alın diye yalvardığı halde...yaşın ne kadar bilmiyorum ama eski iktidarlar kredi almak için IMF ye yalvarırlardı...ama artık onlar bize yalvarıyor...buda iktidarın farkıdır...

Kalın sağlıcakla...



sevinçli




Son olarak yazdığım yazıdan sonra cevaben gelen yazıların tümünü okudum.

İçlerinde gayet samimi bir şekilde beni anlayamadığı halde vatandaşına saygısı nedeniyle eleştirilerini makul bir ölçüde tutan yani edep ve erkandan uzaklaşmayan bu kardeşlerime teşekkür ediyorum.

Tabi yazdıklarımı yine anlamayıp yakıcı cevaplarla sanki ben bu satırları AKP ve onun taraftarlarını körü körüne eleştirdiğim hatta onlara iftira attığım hezeyanını tekrarlayan kardeşlerimde var.

Ben bu yakıcı eleştirilerin sahiplerine dahi merhametli bakıyorum ve asla kin ve nefret duymuyorum. Bu müğmkünde değil. Benim burada yazma maksadıma, düşünceme tamamen ters bir anlayışı ben hayatımın hiç bir devresinde müsaade etmedim.

Bazı noktaları tekrar yazmam gerekiyor anlaşılan. Ve ne maksatla burada bu emeği sarfediyorum buna biraz daha açıklık getirmem gerek.

*Yazımın en başında babamın RİZE/GÜNEYSU dan yani başbakanın doğum yerinden bir vatandaş olduğunu, benim doğma büyüme İstanbullu olmakla birlikte yine başbakanın yaşamının önemli bir kesiminin geçtiği KASIMPAŞA da çocukluğumun bir bölümünün geçtiğini yazmıştım.

* Bu bağlamda, Rizelilerin ve özellikle GÜNEYSU/KASIMPAŞA ekseninde yetişmiş büyümüş insanların mizaçlarını ve meşreplerini belkide ülkede en iyi bilen tanıyan, insanlardan biri olduğumuda belirtmiştim. Hatta bunu karadeniz fıkraları ile daha latif anlatıma çevirmiştim.

*Baba diyarımın yani başbakanında memleketinin kendini en önde gören ve hiç bir eleştiriye tahammülü olmayan, şakşakçılar nedeniyle yanlışlarını okuyamayan bir mevki sahibi karadenizlinin nasıl hatalar içine düşebileceğini ve peşinden gidenleride zor durumda bırakabileceğini "ORAYA GECE GİDECEĞUK" fıkrasıyla anlatmıştım.

*Allaha and olsun ki Türkiye bir kurtuluş savaşının daha arifesindeki yanlışların içinde çırpınıyor. Ve benim siyaset konuşmak kadar sevmediğim çok az şey vardır hayatımda.
Benim burada tüm yazdıklarım siyaseti değil ülkenin yanlışlarını acı halini anlatmak ve bu feci tabloyu olduğundan farklı yani iyi güzel giden bir süreç gibi göstermeye çalışanların yalanlarını ortaya çıkarmak.
Bu anlamda yazılar fıkralar, atasözleri, hatta ayetlerden misaller verdim. Hatta karikatürlerle bunu tahkim edip okuyanları düşünmeye davet ettim.

*Benim yazdıklarımı, düşüncelerimi dileyen kabul eder, dileyen kabul etmez. Dileyen çekimser kalır. Benim bu konuda hiç kimseye söylediğim yada söyeleyeceğim tek kelimelik bir eleştiri dahi olamaz.
Fakat benim yazılarıma eleştiri diye yazılarımın kıyısından köşesinden bazı kelimeleri yada cümleleri çekipte elindeki çamur kovasını üzerine boşaltmaya çalışan R.T.E nin buradaki küçük modellerinede "ooh ne güzel çamur atıyorsun" gibi saçma bir davranışta bulunmamıda hiç kimse bekleyemez.

*Allah Resulüne dahi "Benim yoldan çıkarıp azdırdığımı senmi doğru yola ileteceksin" buyurmuştur. Allah en seçkin kuluna dahi bu ayrıcalığı vermemişken, haşa benim gibi dini yönü ilim ve bilgi olarak güçlü bir donanıma sahip olsada ancak peygamberin ayak izine yüzünü sürdüğünde şükredecek bir insanın böyle bir akıl dışılığı yapması asla mümkün dğildir.
Çünkü Allah her şeyin bir nasip işi olduğunu bir çok ayetle anlatıyor. Misal olarak bir ayette "Allah istemedikçe siz isteyemezsiniz" buyrulduğu gibi.

*Bu anlamda bir yaşamsal örnek verecek olursak, Allah dilediğine elindeki ÇÖPLER'i ÜZÜMLÜ KEK dilediğinede, elindeki KEK i, ÇÖP olarak göstermeye muktedirdir. Ben elli küsur yıllık ömrümde bunu o kadar çok çarpıcı ve tüylerimi diken diken eden örnekleriyle gördüm ki....
Ve tabi Allah dilediğinede (doğru yolda olanlara) herşeyi gerçekte olduğu gibi gösterir. Hatta derin ve ileri görüşlülük nasip eder. Bu haller dahi derece derecedir. Ne buyuruyor Kuran için bir ayet "O öyle bir kitaptır ki ona ancak özü temiz olanlar (nefsinin kirlerinden arınmış olanlar) ulaşabilir"

*Her fırsatta üç ayetin incelenmesini ve iktidarın kuruluş safhasından bu yana izlediği yolla bir değerlendirilmesinin yapılmasını tavsiye ettim. O ayetleri buraya aktarıyorum ki daha kolay bakabilelim.

Bakara suresi, 120 : Onların dinine uymadıkça ne Yahudiler senden razı olurlar, ne Hristiyanlar. De ki: Ancak Allah'ın hidayet yolu, doğru yoldur. Bilgi sahibi olduktan sonra da onların nefsani dileklerine uyarsan sana Allah'tan başka ne bir dost vardır artık, ne bir yardımcı.

Maide sueresi, 51 : Ey iman edenler, yahudi ve hristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez.

Maide sueresi, 52 : İşte kalplerinde bir hastalık (nifak) bulunanların, “Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz” diyerek onların arasında koşup durduklarını görürsün. Ama Allah, yakın bir fetih veya katından bir emir getirir ve onlar içlerinde gizledikleri şeye (nifaka) pişman olurlar.

Allah'ın ayetlerini yok sayıp, birilerininin sapkınlıklarını Allah'ın hükümleri yerine koyanlar onlar gibi dosdoğru ŞİRK denen bataklığa saplanırlar.
Ben müslümanım demek, hatta cümle ibadetleri dahi yerine getirmek böyle bir yanlışın mahvından hiç bir kulu kurtaramaz.

*Ben bu ayetler bağlamında AKP nin daha parti kurulmadan R.T.E nin ABD ye çağrılıp gereken bağlamalar yapıldıktan ve R.T.E bin hem BOP hemde "ILIMLI İSLAM MARTAVALI" yani "GÜDÜLEBİLİR SÖMÜRÜLEBİLİR İSLAM" projesi için destek aldığını. Ecevitin Irak müdahalesine karşı çıkması nedeniyle ABD tarafından çıkarılan bir ekonomik krizle seçime zorlanıp yerine Irak müdahalesine baştan onay veren AKP nin getirilmesini sağladığını anlattım.

*1 Mart tezkeresinin geçmemesine rağmen tezkere öncesinde ABD savaş gemileri İskenderunda R.T.E nin tezkere geçer diye garanti vermesi nedeniyle tüm yükleri Iraka geçirmek için boşaltmışlardı bile.
Ne oldu sonunda yüz aklı selim AKP milletvekilininde red oyu vermesiyle AKP verdiği sözü yerine getiremedi.ABD savaş gemileride boşalttıkları malzemeleri tekrar geri yüklediler. ABD uğradığı bu hayal kırıklığı nedeniyle AKP ve R.T.E yi kara listeye aldı.
Bu gün o red oyu veren milletvekillerinden hiç biri mecliste değil biliyormusunuz ??

*CÜNEYT ZAPSU nun ABD ye R.T.E tarafından gönderilip "BU ADAMI DELİĞE SÜPÜRMEYİN KULLANIN, BİZ BİR DÖNEM DAHA HÜKÜMET OLMAK İSTİYORUZ" diye yalvartması işte bu kuruluşuna ve yardımcı olan ve verdiği sözlerle kendini bağlayan bir başbakanın düştüğü acı durumdan başka hiç bir şey değildir.

*Kuzey Iraka müdahale, Ermenistan girişimleri, Kuzey Iraktaki kukla devletiyle ilişkilerin sıklaştırılması, Kıbrısta artık bu işi daha hızlandırın ve Ergenekon operasyonunun start almasıda sayın başbakanın zorla randevu alıp ABD ye gittiği 5 Kasım 2007 Bush görüşmesinde aldığı talimatlarla başladı.

*Bir insan hele hele devlet yönetimindeki bir insan Allahın ayetleri ve hükümleri apaçık ortada iken kendi nefsinin veya güruhunun menfaatlerini o hükümler yerine koyduğunda başarıya ulaşması artık söz konusu dahi olamaz.
Artık onun ve yanındaki yoldaşları için Allah katından karşılığı yine Allah katından (ayetde açıkça belirtildiği gibi)belirlenen bir gazablar silsilesidir.
İşte bütün bunları bilen bir mümin olarak ben bunları söylüyorum. Bütün bunların olacağı kesin yalnızca kesin zamanı bir tek Allah bilir.
Dananın kuyruğunun bugün iktidarı elinde bulunduranların hükümet olduğu süreçte kopacağı mutlaktır.Bu hükümlerin korkusunu aslında dikkatle bakarsanız AKP nin kurmay ekibinin göz ifadelerinde ve yüz ifadelerinde okuyabilirsiniz. Ben o yüzlerde taşıdıkları fakat ikrar etmedikleri büyük suçluluk duygusu nedeniyle "İstikbalimiz ne olacak" endişesini çok daha derin olarak okuyabiliyorum. Her akıl ve gönül lütfedilmiş mümin gibi.
Fakat AKP yi o çok korktuğu TSK yada ABD değil artık bu sefer borcun içine gömdüğü fakat borçla, kurumların hepsini satarak istikbalini kararttığı halk uyanmaya başladığında deliğe süpürecektir.Anlayamadıkları ve gaflette bulundukları halde budur.
Şunu hiç unutmayalım. Allah bir güruhu ve bir milleti cezalandırmak ve ağır bedeller ödetmek ve bu şekilde imtihan etmek dilerse sadece sebepler irade kılar. Gökyüzünden A4 kağıdına yazılmış ceza kağıtları yağdırmaz, yumruk veya tokatta indirmez.

*Bugün iktidardaki zümre halka gerçeklerin tam tersini söylemekte ve gerçek dışı ifadeler ve haykırışlarla yanıltmaya devam etmektedir. Bununda devam edeceği süreç yani Allahın müsaade ettiği ve artık yeter diyeceği süreçte mutlak gelecektir.
İşte ben ZARARIN NERESİNDEN DÖNÜLSE KARDIR. anlamınada gelen bu çabalarımı bir yerde böyle bir erken uyanışa hizmet amacıyla yapmaktayım.

*Bu yanıltmalardan en çarpıcı ve halkın büyük kesiminin anlayamadığı bir yalanla misal vereyim. Başbakan diyor ki İMF ye borcumuz 8 milyar dolar v.s. Doğru.
Fakat gerisini getirmiyor. Onuda ben anlatayım. Eskiden devlet dışardan borç alırdı o nedenle bu oranlar yüksekti.
Şimdi tam tersine bankalar ve özel şirketler büyük oranlarda dışardan dövizle borç alıyorlar. Peki devlet para ihtiyacını nereden karşılıyor ? Tabiki yurt dışından dövizle borç alan bankalara tahvil satarak.
Peki bu hiç bir şeyi değiştiriyormu ? Asla. Tam tersine bu yalan tabloyla altı yıl önce toplam 200 milyar dolar olan ülke toplam borcu bugün 500 milyar doları bulmuştur.
Artık ülkenin bankalarıda özel şirketleride yurt dışına borçludur ve dövizle borçludur.
Dövizin gittikçe yukarı tırmandığı bu süreçte içine girdiğimiz bu ilave batağın sebep olacağı faciaları tahmin edebiliyormusunuz ?
Şunu iyi bilelim bu ülkenin özel şirketlerinin ve bankalarının borçları bu devletin borçlarıdır. Yani hükümet bu borçlar benim değil deyip kendini sıyıramaz. Türkiye cumhuriyeti devleti bu borçlar sahiplerince ödenmediğinde tek muhataptır.


*NASREDDİN HOCA'dan bir misal verdim. Doğru bilgilerin paylaşımının ne kadar acil ve zorunlu olduğunu anlatmak için. Bunu Allahında istediğini anlatmak için.

*Başbakan ve hükümet elbette bir çok yolsuzluğu ortaya çıkarmıştır. Doğru söylüyorsunuz. Fakat eksik söylüyorsunuz.
Hükümet ancak kendilerinden olmayan ve kendilerine zorluk çıkaranların yolsuzluklarını ortaya çıkarmıştır.
Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzlukları AKP milletvekillerinin dokunulmazlık zırhları nedeniyle dosyalarda beklemektedir.
Kuranda BENİM YOLSUZLUK YAPANIM İYİDİR, SENİNKİ KÖTÜDÜR diye haşa bir hüküm mü var ki onların bu işine geldiği gibi hareketlerini doğru kabul edelim ?

*Bu ülke yanlışı doğrusu hepimizin olduğu için ben ve benim gibi doğru yolda olanların gayretleri. Yoksa Allah yanlış yolda olanları doğrulardan ayrı bir yere koysa bu mücadeleninde gereği kalmazdı.
Fakat öyle olmuyor Allah milletleri böyle imtihandan geçiriyor. Kurtuluş savaşı yalnızca dış düşmanlara değil içerdeki satılmışlara ve vatan kavramından habersiz koyun sürüleriylede mücadele edilerek kazanıldı.
Anlamak isteyenlere bu en güzel örnektir.

*"Aldatan sizi Allahın adıyla aldatmasın" ayetini, AKP nin bu ayetin tam olarak muhatabı olduğuna inandığım için verdim. Ki Allaha and olsun kesinlikle böyledir.

Son olarak şunları söyleyeyim. Benim buradaki bulunuş nedenim kesinlikle ve kesinlikle vatanım ve milletimi sevdiğim içindir. Ve onun çekeceği daha büyük zararlardan korunabilmesi yolunda naçizane gayretlerimdir.
Yoksa iktidardaki zümrenin iktidarında bu ülkede hem etnik hem dinsel anlamda fitne en büyük boyutlara ulaşmıştır.
Zaten bedeli ödenecek şeylerin bir kısmınıda bu hatalar teşkil etmektedir.

Şüphesiz Allahın Anadoluya vaadi haktır. Ve bir silkelenişten sonra çok daha büyük bir şahlanış Cumhuriyetin kuruluş değerlerini taşıyan cesur ve vatansever insanlarca ve uyanan halkımızca gerçekleştirilecektir.

Beni samimi olarak anlamak isteyen kardeşlerime bu yazımı ve daha önceki yazılarımı bir daha iyice ve anlayarak okumalarını tavsiye ederim.

Kalın sağlıcakla.....

Ekleme Tarihi: 20.03.2009 - 13:04
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: DURMAK YOK YOLA DEVAMMM
menzil3 su an offline menzil3  
DUVARA TOSLAYINCAYA KADAR DEVAM...
60 Mesaj -
Gerçekten hayretler içindeyim.
Bu ülkenin bir kesim insanı bu gerçekleri görmemeyi nasıl becerir. Nasıl bu kadar feci kendini kandırır.

Kalın sağlıcakla...
Ekleme Tarihi: 19.03.2009 - 14:38
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Maden Yasası Mı, İhanet Yasası Mı?
menzil3 su an offline menzil3  
RE: Maden Yasası Mı, İhanet Yasası Mı?
60 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı Muhtazaf

Maden Yasası Mı, İhanet Yasası Mı?
Avukat Dursun Yassıkaya'nın kitabı Kamu-Sen tarafından basıldı ve internette yayınlandı. Avukat Dursun Yassıkaya tarihi belgelere dayanarak "GAFLET, DELALET DEĞİL “İHANET YASASI” NİTELİĞİNDE Kİ 3213 SAYILI MADEN YASASI VE BAZI KANUNLAR DA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TASARISI HAKKIN Kİ DEĞERLENDİRMELER" adında bir kitapçık hazırladı. Kamu-Sen hiçbir maddi çıkar gözetmeden kitapçığı bastırdı ve internette yayına sundu. Kitapta yer alan bazı bölümleri aynen aktarıyoruz:
A- Dünya Madenciliğine Gelişimi - Türkiye üzerine Oyunlar; "Türkiye ye gelen köstebek jeologlar dan birisi de Profösör Lawrance Smith idi. Bursa Harmancık’ta Nallılar köyünde ilk kromit yataklarını buldu. Zamanla Türkiye’nin krom üretimi, Dünya üretiminin %60’ına ulaştı. Türkiye’de, 1883 yılında, Bursa Harmancık kromit yataklarının bulunması ile talan başlamıştır. İlk imtiyaz Cevahirci Elize Leonikalaidi’ye verilmiştir. 1882-1922 yılları arasında 35 adet krom imtiyazı verilir. Bu imtiyazların yirmisi yabancılar ve gayrimüslüm Türk tebasınındır. Türk tebasından olanların hiç birisi de Türk değildir. Aynı süreç, Anadolu Bor Cevherlerinde de yaşanmıştır. Fransız-İngilizler çıkardıkları Boraksı Alçı Taşı adı altında yıllarca çok ucuz bedel ve harçlar ödeyerek kendi ülkelerindeki tesislerinde işlemişlerdir.
(M.Mustafa CINKI-Kanlı Bir Öykü)
Osmanlı zora girip borçlanmaya başladığında; “Şimdi Türkler hızla borçlanmaktadırlar. Ancak yirmi beş yıl sonra Osmanlı Toplumunda borçlanmaya karşı muhalif unsurlar ortaya çıkacaktır. İşte o zaman gerek alacaklarımız ve gerekse bunların faizleri tehlikeye düşecektir. Bu nedenle osmanlı Devletinin maliyesi, ekonomisi ve servetleri üzerinde ki çıkarlarımızı koruyabilecek Türk Yöneticilere ihtiyacımız olacaktır. Bu yerli misyonerlerin bizden ve yapacağımız siyasi baskılardan çok daha yararlı olacağı kanısındayız. Bunlar, Türk halkına kendi dilleri, kendi ikna yöntemleri ile yaklaşma olanaklarına sahiptirler. Bu yerli misyonerler alacaklarımızın, bir yada birkaç yüzyıl teminat unsurlarından en önemlilerinden biri olacaktır.” (Fransa Maliye Bakanlığı Müşaviri ve Osmanlı Devletinden alacağı olan devletlerin hesap komisyonu başkanı Daniel DUCOSTE-1889 Yeni Hayat Dergisi Ağustos 2002 sayısı arka kapak sözleri ile adeta bu günü tarif etmiştir. 17 Temmuz 1923 tarihli New York Times gazetesinde; “Lozan da Amerika bir zafer kazandı. Israrla üzerinde durduğumuz açık kapı-herkese eşit imkan ilkesi kabul edildi. İtilaf devletleri Türkiye Petrol Şirketi ile ilgili imtiyazların antlaşma dışı kalmasını ve gelecekteki Türk İmtiyazları için kendilerine öncelik verilmemesini kabul etti. Bu imtiyazlara karşı Türkler ve Amerikalılar aynı saflarda çetin bir mücadele verdi” şeklinde bir haber çıkmıştır. ABD Lozan görüşmelerinde Türkiye’nin yanında yer alır. Türkiye 24 Temmuz 1923 tarihinde, Lozan’ı imzalar. ABD’ye giden Refet Bey’in imzaladığı anlaşma TBMM’de vekillere yapılan ayak oyunlarıyla onaylanır. Ancak ATATÜRK anlaşmayı iptal eder. Bunun sonucu olarak da ABD-Lozan Antlaşmasını bugüne kadar tanımamıştır. (Ali Kuzu-Papor) Atatürk’ün ikinci Sevr Anlaşması gerekçesi ile Chester imtiyazını iptal etmesinin nedeni; 18 Şubat 1923 tarihinde İzmir de toplanan Türkiye İktisat Kongresinde uzun tartışmalar sonucunda; MİSAK-I İKTİSADİ’nin kabul edilmesidir. Yani planlı kalkınmanın temeli atılmıştır. Ancak planlı kalkınma sosyalist sistemle değil liberal ekonomik uygulamalarla olacaktır. “Bunların olabileceğini gören ATATÜRK, 17.03.1923 tarihinde Mersin’de yaptığı konuşmada: Bizi amacımıza varmaktan alıkoyan iki kuvvet vardır. Biri dış düşmanlardır. Bunlar bizi bir sömürge haline koymak için ilerlememizi istemeyenlerdir. Fakat bizim için bunlardan daha zararlı, daha öldürücü bir sınıf vardır o da içimizden çıkması muhtemel olan hainlerdir” demiştir. II. Dünya Savaşı mağlupları olan Almanya ve Japonya’nın mağlubiyet nedeniyle kabul ettiği, devlet girişimlerinin özel kesime devredileceği ve her alanın yabancı sermayeye açılacağı şartları Türkiye tarafından gönüllü olarak kabul edilmiştir. Tüm bunlara örnek; Elazığ Guleman (Alacakaya) yöresinde bu toprakların yer altı zenginlikleri Kürdistan’a ait olduğu propagandası yapıldığı, 21 Mart 1990 tarihinde ki elim olayda; Şark Kromları Ferrokrom Müessese Müdürlüğü personelinden dokuz kişinin öldürülmesi de acaba bir tesadüf müdür? (Apo davası duruşma dosyası) Türkiye Cumhuriyeti’nin halen KADASTRO çalışmalarının tamamlanamaması yeni tapuların verilmesi için midir?
1996 yılında 53. hükümet döneminde AMDL şirketi ile yapılan imtiyaz sözleşmesinin New York Borsasında Halka arzı için yapılan tanıtım broşüründe Türkiye’den Türkiye Fedaral Devleti diye bahsedilmesi, geçmiş yıllarda İstanbul’da düzenlenen HABİTAT II projesinin açılış konuşmasında tüm devlet erkanın da bulunduğu ATATÜRK Kültür Merkezinde B.M. Genel Sekreterinin konuşmasında Türkiye Feoderal Cumhuriyeti demesi bir tesadüf müdür. Madenciliğin önünde ki engelleri kaldırmak; tamamen hukuksuzluk hakim: Ruhsat güvencesi, yasa tasarısının getirmeye çalıştığı maden haklarının kaldırılamayacağı ve sürdürülemez duruma geldiği ortaya çıktığında bile 6 ay ek süre verilmesi uygulamalarının benzerlerinin başka ülkelerin ulusal maden hukuklarında pek yerinin olmadığı görülüyor. Madencilik sektörüne teşvik; adeta devlet üste para veriyor. Devlet payı; kardan değilde ocak çıkışına göre brüt üretim üzerinden %2 alınması iyi gibi görünse de, teşvikler, vergi muafiyetleri, buluculuk hakkı düzenlemesi birlikte değerlendirildiğinde, üste para veriyoruz. Mahalli idarelerin güçlendirilmesi; bu gerekçe, halkların kendi kaderini tayin kültürel hakların korunması, mahalli idareler yasası ve kamu personel rejim yasası ile birlikte değerlendirilmeli. Bu durum da bölgesel self determinasyon hakkı kullanılabiliyor.
Anılan yasal düzenlemelerle, perde arkasında merkezi devlet bertaraf edilmekte, Türkiye Cumhuriyeti, beyliklere ayrılmaktadır. I. Dünya Savaşı sonrası, askeri yenilgi gelmiş, ülke bölgesel anlamda işgal edilmişken, şimdi yapılmak istenilen, önce şehir devletleri kurarak yani önce Sevr fiilen hayata geçirilip sonra askeri yenilgiyi sağlayacaktır. İkiz ihanet yasaları ile kabul edilen Birleşmiş Milletler sözleşmelerinin 1. maddelerinin 2. Bentlerine göre, “Bütün haklar... kendi doğal zenginlik ve kaynaklarından özgürce yararlanabilirler. Bir halk, hiçbir durumda, kendi varlığını sürdürmesi için gerekli olan kendi olanaklarından yoksun bırakılamaz.” Buna mahalli idareler yasası ve kamu personel yasası eklendiğinde; Madeni işletmek isteyen yabancı firmaların almış oldukları işletme hakları dikkatlice incelendiğinde, ham cevherin işlenmesinden değil para kazanmak, Fırat ve Dicle nin suyu dahi ülkenin batısına gelmeyecektir.
ALINTI






Bazı kardeşlerimiz herhalde bunları görmemek için gözlerini koli bantıyla kapıyorlar.

Şunları bunları yaptık diye içinde pek çok yanlış işleri diyelim ki yapmış olsunlar.....
AKP nin sonuçta ülkeyi getirdiği tabloyu bir özetlersek

Altı yıl önce ülke toplam borcu 200 milyar dolardı şimdi 500 milyar dolar oldu.

Altı yıl önce tüm bankalar bizimdi şimdi yarısı yabancıların. Üstelik bu yabancı ortaklı bankalar artık bu ülke insanlarının toprakları dahi haciz ediyorlar AKP sayesinde.

Altı yıl önce tüm limanlar bizimdi şu anda bir tek liman dahi kalmadı hepsi yabancılara satılmış durumda.

Altı yıl önce TELEKOM ve bu kurum gibi gelir getiren tüm kurumlar bizimdi. Şimdi hepsine örnek olarak TELEKOM u misal verecek olursak % 51 i yabancıların üstelik bu kurum stratejik bir kurum, üstelik bu kurum altın yumurtlayan bir kurum, üstelik bu kurumun satıldığı bedel üç yıllık geliri yani üç yıldan sonra işin kaymağı tamamen yabancıların.

Altı yıl önce arazi ve toprak satışı bugünki faciyla kıyaslanmayacak derecede az ve makuldü. Bugün değil turistik bölgelerdeki yabancı yağması araziler çeşitli oyunlarla özellikle doğuda yağma gidiyor.
Benim güneyde bir ilde yaşayan bir tanıdığım deniz seviyesinden 500 metre yukarda bir evde oturuyor ve zeytincilik yapıyor. Son altı yıl içinde evinin bir yanına bir alman köşk yaptırdı öbür yanına bir ingiliz.

İkibuçuk yıl önce emekli olduğumda benim ve eşimin emekli aylıkları bize yetiyordu. Şimdi üzerine 500-700 lira takviye ile ve sıkarak idare etmeye çalışıyoruz.

Altı yıl önce kredi kartı batakları çok azdı. Şimdi kredi kartı mağduru sayısı 970 bin ve BATIK oranı 2 milyar 671 milyon 814 bine çıktı.
Ve bu insanları sayın R.T.E. dürüst olmamakla itham ediyor.
Sözlerini duyduğumda tüylerim diken diken oldu. Bir başbakan ülkesinden bu kadar habersiz olur ve halkına ancak bu kadar uzak ve merhametsiz olur.

Altı yıl önce bu ülkenin istikbali için ite kaka gider herhalde diyordum. Bugün devletiyle halkıyla borç batağına gömülen ülkemin önünde çok ağır bedeller görüyorum.

Daha pek çok şey sayarım fakat gerek yok. Bir ince misalle işi noktalayalım.

Kardeşimiz bir liste yapmış bende bir liste yapıp sonunda söyleyeceğim söyleyeceğimi.
Düzenbazın biri saf bir adam olan arkadaşının borçlardan kurtulamadığını görünce bir tilkilik düşünür ve
-Bana senin adına malını mülkünü her türlü işini emanet et vekalet ver seni gül gibi yaşatayım der.
Saf adamcağız bu işe hemen kanar ve vekaleti verir.
Adamcağızın üç katlı bir evi ve bir dönüm kadarda arsası vardır.
Dolandırıcı önce bahçenin bir kısmını satıp bu parayla borçalrın birazını öder. Diğer kalanının bir kısmıyla adamcağıza ve ailesine giysiler ve eşya alır, tabi bir kısmınıda cebine indirir.
Saf adamcağız artık halinden memnundur. Bu iş elde bulunan ve adamcağızın oturduğu kat kalana kadar devam eder. Bu saf adamcağız bu güzel ortam ve rahatlık için dolandırıcıya teşekkürüde ihmal etmez. İyiki sen varsın der.

Aradan bir müddet geçtikten sonra artık son katta satılır ve dolandırıcının oyunu ortaya çıkar.
Saf adamcağız pişmandır fakat olan olmuştur. Yaptığı hatanın nedenlerini düşünür fakat ne çare.

İşte Türkiyede borç ertelemeler ve babalar gibi satmalarla tıpkı bunun gibi bir süreç yaşamıştır ve yaşamaya devam etmektedir. Erkan Mumcu'nun dediği gibi "AKP TÜRKİYEDE SATACAK HİÇ BİR ŞEY KALMAYINCAYA KADAR İKTİDARKJA KALIR"
sözü işte ülkenin nasıl bir batağın içine sokulduğunu görmeyen ve görmek istemeyenlerde çocuklarımızın istikballeri satılıp sonuçta AKP nin üç beş yıllık iktidarı uğruna nereye geldiğimizi göremeyen insanlardır.

Senin her şeyin bittikten bu saydıkların velevki yapılmış olsa kaç para eder. Ya yarın ne yapacaksın, neyi satacaksın, daha nereye kadar borçlanacaksın. Borç batağına batan milyonlarca insanı yurt dışına sürgünemi göndereceksin ???

Kalın sağlıcakla...

Ekleme Tarihi: 19.03.2009 - 14:34
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Bu aydınlar Azerbaycan ve Türkiye’den de özür dileyecek mi?
menzil3 su an offline menzil3  
AYDIN DEĞİL KARARMIŞ AYDIN MÜSVEDDELERİ DEMEK DAHA DOĞRU OLUR BENCE.....
60 Mesaj -
1915 yılında, bu yılın öncesi ve sonrasında Anadoluda Ermenilerin Batılı emperyalist güçlerin sistemli kışkırtmaları ve yardımları, etnik kalkışma için alt yapıyı hazırlamaları ve en son Rusların Ermenilerin aklını çelerek onları yüzlerce yıl barış içinde yaşadıkları insanlara büyük vaatlerle kandırıp saldırtmaları bu olayların gerçek suçlularının kimler olduğunu apaçık ortaya koyuyor aslında.
Tabi bunu anlamak isteyenlerin ve gerçekten bu vatanın evladı olanlar için bu gerçek böyle.

Yoksa ağzı açık haçlı hayranı vatan kavramından yoksun satılmış, anadan doğma karanlık, aydın etiketi yapıştırılmış zift küpleri için bu böyle değil.
Onlar Emperyalist haçlı ağababaları önlerine ne koyuyorlarsa onları çemkirmekten başka hiç bir vasfa sahip değiller.

Geçen akşam hem KANAL 24 te hem TV NET te bu ağzı açık haçlı hayranı, aşağılık kompleksi içinde yok olup gitmiş kararmış sefillerden iki güruhun akıl almaz hezeyanlarını dinledim. Belki sizlerde dinlemişsinizdir.
Bu tablolar vatan hainliğinin ne olduğunu anlamak için en muazzam ibretlerden örneklerdi bence.

Düşünün bunlar öyle insanlar ki o bölgede Ermenilerin yaptğı tüyleri diken diken eden vahşi katliamı, diplomatlarımıza yapılan saldırı ve cinayetleri, Azerbaycan topraklarındaki Ermeni vahşetini görmezden gelip bu eşi emsali görülmeyen vahşetler karşılığında oluşan tepkiden ve en akıllıca bir iş olan tehcirden dolayı özür diliyorlar.
Yani aslında Emperyalist güçlerin yavaş yavaş ileri safhalara taşıdığı bir entrikaya omuz veriyorlar. Yarın bu ülkeden Ermeniler tarafından istenecek tazminat ve toprak taleplerine zemin hazırlıyorlar.Sonrada çıkıp televizyonlarda pişmiş kelleler gibi sırıtıp yaptıkları aşağılık rezil işi insanlık diye hiç alakası olmayan bir kavramla yan yana koymaya çalışıyorlar.

Bu oyunlar Türkiyenin tamda en zor sürecinde yani hem ekonomik hem siyasi açıdan içerden ve dışardan kuşatma altına alındığı bir dönemde yapılıyor.Osmanlı Ermenilerin ayartılmasına karşı zamanında tedbir almamanın bedelini çok ağır vahşetlerle karşı karşıya kalarak ödedi. Hemde haçlı ile var olma savaşı verdiği bir süreçte.Ermeniler hem kendileri çeteler halinde bu vatanın evlatlarına saldırdılar, hem Rus ordusuna dahil olup Türk ve müslümanlara karşı savaştılar hemde güneyde Fransız ordusunda asker olarak yine bu vatana karşı savaşanlara yardım ettiler.
Hemde yüzlerce yıl barış içinde yaşadıkları ve hiç bir zararlarını görmedikleri insanlara ve devletlerine karşı acımasızca ve vahşice.

Şimdi bu satılmış zift lambaları dışardaki Haçlı efendilerinin düğmeye basmaları neticesi aynı oyunun tekrar oynanmasında üzerlerine düşeni yapmak için yırtınıp duruyorlar.

Ülkemiz benim naçizane görüşüm tekrar bir KURTULUŞ SAVAŞI sürecine taşınmaktadır. Bu kararmışlarda bu gidişatın çeşitli mikroplarından, beyinsiz taşeronlarından başka hiç bir şey değildirler.

Bu rezil kampanya ile ilgili malum site içinde iki kelam etmek istiyorum. Bu site öğrendiğim kadarıyla dışardan ve çok profesyonelce hazırlanmış bir site ve HACK lenmelere karşı yirmi civarında yenilenme alternatifi ile düzenlenmiş. Anlayacağınız gibi hackerlar ne kadar batırırsa o kadar hortlayıp tekrar ortaya çıkıyor bu aşağılık kampanya.

Birde bizim satılmış kararmış aydın müsveddelerimiz bu site için çok amatörce hazırlanmış olduğu yalanını bu millete yutturmaya çalışıyorlar.

Sitedeki katılım rakamları son derece gerçek dışı. Site ile dalga geçmek isteyenler ölmüş insanların, ermeni katillerin bile kampanyaya ismini dahil etmişler. Hatta kampanya ile hiç bir alakası olmayan tanınmış isimlerinde.
Yani kampanyanın her anlamda gerçekçiliğide içeriği gibi yalan, aşağılık ve rezalet.

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum. Bu özür dileme kampanyası apaçık bir vatana ihanet kampanyasıdır. İster bilinçli olarak yapılsın ister bilinçsizce hiç farketmez.Hem bu kampanyayı hazırlayanların hem bu kampanyaya destek verenlerin Allah indindeki yiyeceği damgada budur.
VATAN HAİNİ...
Tabi bu vatanın evladı iseler. Dışardan bu tezgahı hazırlayan haçlı zalimler zaten bizim ebedi düşmanlarımız.

Allah bu güzel ülkeyi bu satılmış haçlı uşaklarının şerrinden ve fitnelerinden muhafaza eylesin.



Bu mesaj 2 kez ve en son menzil3 tarafından 22.12.2008 - 12:23 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 22.12.2008 - 12:19
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: APO DENEN BEBEK KATİLİ VATAN HAİNİNİN SÖZLERİNE İNANMAK..
menzil3 su an offline menzil3  
BİLENLERLE BİLMEYENLER HİÇ BİR OLURMU (2)
60 Mesaj -
Kerim kardeşim ben yazılarımda ülkemin 65 yılda geldiği yeri ve son altı yılda taşındığı faciayı anlatıyorum. Sense bana BİZ DUVARA TOSLAYARAK KURTULACAĞIZ anlamına gelen cevaplar veriyorsun.

Ülkenin tüm değerli kurumları, madenleri, limanları satıldığı halde durum asla iyiye gitmiyor. Tam tersine tablo gittikçe kararıyor. İhracat artmıyor devamlı eksi veriyor. Neyi neyle kapatıp düzeltecek AKP.
Üstelik ekonomik bağımsızlığımızda tıpkı siyasi bağımsızlığımız gibi kuşatma altında yani tehlikede. Bankaların yarısı yabancıların, sigorta şirketlerinin yarısından fazlası yabancıların.
Egemenlik denen kavramın ne olduğunu ve hangi şartlarda elden gitmiş olacağını biliyormusun ?

AKP nin bir tek siyaseti var. O da Cumhuriyet tarihinde zar zor tüm yapılanları babalar gibi yok bahasına hemde haçlıya satıp döviz girdisi sağlayıp sahte bir iyi ortam oluşturup milleti uyutmak. Ve böylece iktidarını devam ettirmek.

Ekonomiden ve siyasetten zerre kadar anlamayan bir vatandaşımızın dahi rahatlıkla anlayacağı bir örnek vereceğim. Şayet bundanda anlamazsan Kerim kardeşim lütfen ne kendini boş yere yor nede beni. Sen bildiğinle kal bende bildiğimle. Kim ne anlamışsa yada anlayacaksa onu anlamıştır artık.
Zaten Allah katındada boş işle uğrşmak ve boş yere tartışmak büyük günahtır.

Diyelimki Kerim kardeşimiz ayda 2000 ytl kazanıyor. Ayrıca iki katlı bir evi birde küçük arsası var. Boştaki kattan 1000 YTL kira kazancı geliyor. Fakat Kerim kardeşimiz başka hiç bir kazancı olmayan dört kişilik ailesini geçindirmek için israfada kaçarak ayda 4000 ila 5000 YTL arası bir harcama yapıyor.
Ayrıca bu harcama nedeni ile biriken 90.000 YTL lik bir kredi kartı borcu var. Bu borcuda hep erteliyor ve borç faizi nedeniyle eksilmeyip artıyor.

Kerim kardeşimizin boş dairesinin değeri 100.000 YTL. Bu katı satıp borcunu kapatması mümkün. Fakat para harcama politikası değişmediğinden bu satıştan ve borcu ödedikten sonra kalan 10.000 YTL de 4-5 ay sonra tükenip tekrar bir borçlanma başlayacağı mutlaktır. Üstelik bu sefer ayda 1000 liralık bir kira geliride olmayacaktır.

Sizce bu aile ekonomisi politikası ile Kerim kardeşimiz evinin geleceğini kurtarabilirmi ? Şayet kurtarabilir diyorsanız AKP yi sakın bırakmayın derim.
Çünkü siz böyle düşünenler, bu ülke AKP nin iktidar olduğu bir ortamda duvara topyekün kütlediğinde ancak uyanabilecek olanlardansınız demektir. Benim bugün için size bu konuyu anlatıp inandırabilmem mümkün değildir.

CHP ile PKK arasında hala aynı alakasız mukayeseyi yapman ise daha öncede anlatmaya çalıştığım gibi tam anlamıyla bir facia. Ülkenin gerçeklerine ancak bu kadar tersten bakılıp ancak bu kadar olmayacak bir kıyaslama yapılabilir.Bu konuda başka bir şey söylemeyede gerek görmüyorum.

Aşağıda Türkiye için çare nedir konulu yazımıda okumanızı tavsiye ederim.
Ayrıca sitede daha önce bir yazıda ortaya konmuş bankaların durumunuda verdiğim linkte görebilirsiniz.

Kalın sağlıcakla....






http://www.ravda.net/rf/include.php?path=forum/showthread.php&threadid=58849


Alıntı
Allah körü körüne teslimiyeti ve koyun sürüsü gibi olmayı asla kabul etmez. Bu gidişata bir yerde dur der.
Ülkenin bugün geldiği ve gittikçe daha kötüye giden hali Osmanlının son döneminin bir aynasıdır.

Bir ünlü işadamımızın dediği gibi bizim en büyük problemlerimizden biri kazandığımızdan fazla harcıyor olmamızdır. Bu özellik felaketi getiren nedenlerin en başında gelir. Yani tüketimde ipin ucunu kaçırmak hem fertleri mahveder hem milletleri.

Ben sadece işi tamamıyla rayından çıkaran bu hükümetide eleştirmiyorum.
Bundan önceki hükümetlerinde bunlar kadar olmasa bile hataları çok büyük.

Peki ne yapılmalıydı, yada ne yapmalı, neler yapılabilir.

Toplam borcun 500 milyar dolara dayandığı, ihracatın asla ithalatı karşılamadığı bir ekonomi ve ülke batmaya iflas etmeye mahkümdur.

O nedenle durumun aciliyetine göre ülkeler böyle durumlarda İMF ye rest çekip faizleri ödemeyi reddetmek ve ana paralarıda bir takvim dahilinde ödemeyi dayatabilirler. Bunu bizim durumumuza yakın bir çok ülke girdikleri bataklıktan kurtulmak için yaptılar ve başarılıda oldular. Fakat bu iş zordur ve yan tesirlerine ve bazı rahatsız edici durumlara katlanmak mecburiyeti vardır.

Tabi bu kadarı yeterli değil. Onsekiz ay sonrasının gıda ihtiyacını bile taksite bağlamış olan bir tüketim hastası toplumu bu feci alışkanlığından durumun vahametini çok iyi anlatarak kurtarmak lazımdır.
Özellikle dışarıya oluk gibi para akan kalemlerde (araba ve akaryakıt)bir millet şuuruyla yerli üretim ve tüketimi ön plana geçirmek şarttır.

400 YTL aylık alıp (18 ay taksitle)900 YTL lik cep telefonu alan üç çocuklu bir aile reisi bile devlet tarafından bilinçlendirilmediği için ülkesinin felaketine kendi çapında katkıda bulunma durumunda kalmaktadır.

Eşya düşkünlüğünün benim tabirimle EŞYA PERESTLİĞİN tavana vurduğu bugünki ortamda bu dediklerimi yapmak zordur. Fakat başka hiç bir yolda yoktur.

Bugün malüm iktidarın bütün çarpık özelleştirme, babalar gibi satma furyasına rağmen, tablodaki facia gittikçe büyümekte, yerinde dahi durmamaktadır.Bunu çok iyi görmek ve değerlendirmek gerekmektedir.

Az kazanıp çok harcayarak yaşayabilmek ve bunu sonsuza kadar sürdürmek hem fertler hemde milletler için asla mümkün değildir.
Bu şekilde yaşamanın sonu fertler içinde milletler içinde sonu bataklık olan bir yoldur.

Alacaklılar daim tepenizde olur. Özgürlüğünüz kısıtlanır yada ortadan kalkar. Dahası insan gibi yaşama fırsatınıda kaybedersiniz. Bunun açıklamasıda bir kaç günlük saltanat için buna mahküm olmayı kabullenmek anlamına gelen bilinçsiz olarak yaşamak demektir.

Bunun dışında ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynakları üzerindeki EMPERYALİST zincirler kırılıp çok iyi değerlendirilmelidir.

Ümitsizliği en başta Allah kabul etmez. Oysa AKP ve ona destek veren insanlarımızdan ben kendi kulağımla işiterek şahit oldum. Resmen nerdeyse ülkeyi satmaktan başka çare yok anlamında hezeyanlar çok yaygın vaziyette.

Nerde kaldı Allah'ın hükmü. Nerde kaldı din iman. Allah sıkıya gelince en değerli varlığınız vatanınızı satınmı diyor ? Nerde kaldı akıl, fikir, vatan ve millet olma ve güçlü olma hür olma kavramları ?
Ekonomisi bağımsızlığını kaybetmiş ülkeler siyasetende bağımsızlıklarını kaybederler. Artık böyle bir ülke parçalanmayada mahkümdur.

Fakat birde şu gerçek var ki. Ancak yalnız vatanını düşünerek siyasete atılmış olanlar kendilerinin istikbalini düşünmeden bu zor yola baş koyabilirler. Atatürk ve mücadele arkadaşları gibi.
Ki ona, bugün hala, din adına cehaleti kullanan (cehaletleri nedeniyle) soytarılara uyup din düşmanı diyenler maalesef hiçde az değil.

Yoksa AKP gibi "ülkenin tamamını on yılda nasıl satarızda ülkenin feci halini saklarız ve bu şekilde kendi menfaatlerimizi, istikbalimizi de garantiye almış oluruz." zihniyetiyle hareket ederler.

Elbetteki kendi menfaatlerini ön planda tutan siyasi kadrolar, milletin acı gerçeği duyduklarında kendilerine sırt dönecekleri endişesini taşıdıkları için, cesaretleri olmadığı için, milletin kendilerini silip atması riskini asla göze almazlar, alamazlar.

Yalnız malüm taifenin çok yanlış hesaplar yaptığı nokta şudur. Bu ülkeyi babalar gibi pazarlama işine Allah'ın sonsuza kadar fırsat vereceğine inanmak çok ağır gaflet ve delalet içinde bulunmak demektir.

Bir yerde artık Allah katından yeter denip balyoz o zümrenin üzerine indirilir. Ülkenin tamamıda bundan zarar görür.Tabi bu sebeplerle olur. Allah gökyüzünden yumruk indirmez haşa.
Şüphesiz ağır bedellerin sonundada alemlerin Rab'bi düştüğü yerden bu ülkeyi kaldırıp tekrar doğru yolu bulması için fırsatlar verir.




Bu mesaj 3 kez ve en son menzil3 tarafından 13.11.2008 - 17:17 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 13.11.2008 - 12:00
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: APO DENEN BEBEK KATİLİ VATAN HAİNİNİN SÖZLERİNE İNANMAK..
menzil3 su an offline menzil3  
BİLENLERLE BİLMEYENLER HİÇ BİR OLURMU ?
60 Mesaj -
Kerim75 kardeşimize ve onun gibi düşünen kardeşlerimize cevabımdır.
Allah'a and olsun yazdığım her satır ülkemin içinde bulunduğu ağır gerçeklerin ta kendisidir.

Bana yalan söylüyorsun diyene benim diyeceğim birde şudur. Şayet benim yazdıklarımda en ufak bir saptırma ve yalan varsa ülkemin acı gerçeklerini apaçık koymuyorsam, Allahın tüm lanetini bu halde üzerime davet ediyorum.
Şayet bildiklerine güveniyorsa ve elinde sağlam delilleri varsa bana yalan söylüyorsun diyenlerede aynı yolu tavsiye ederim.
Hesabı görecek olan Allahtır bundan hiç bir kaçış yoluda yoktur.
Eleştiri getirmekse şayet maksat, delillerle getirilmeli elde çamur kovaları ile pata küte saldırma yolu ancak bunu yapanların ilimsizliğinin ve bilgisizliğinin ispatı olur.

Benim daha önce yazdıklarıma ve şimdi yazdığıma onları yalanlayacak gerçek delillerle gelsin gelen eleştiri ise ve doğruları bulmaksa maksat.

1- Yazım içinde gerçek verilerle ve değerlendirmelerle donatılmış ve Allah rızası için vatanı ve ülkesinin tüm insanlarını ayrımsız seven bir insanın yazılarıdır. Detaylandırma ve yazının uzunluğu böyle gerektiği içindir. Ve ben her kelimesinin hesabını Allah huzurunda çok rahat bir şekilde veririm. Kimsenin bir endişesi olmasın.
Asıl düşünmesi gereken ve hesaptan korkması gereken o yazılardaki gerçekleri görmeyen ve karartmaya çalışanların karşılaşacağı hesaptır.

2- ABD den icazet alındığının neresi yalan kardeşim. Sen işine gelmeyene gözünü kapıyor sırtını dönüyorsan bunun suçlusu sensin. Yoksa sağır sultan biliyor AKP kurulmadan kurucularının ABD ye gidip "Bizi iktidara getirin biz sizin ILIMLI İSLAM ,BOP gibi projelerinizde sizin tam destekçiniz olacağız diye yalvararak destek aldıklarını. 1 Mart tezkeresinde sözlerini yerine getiremeyince ZAPSU yu ABD ye gönderip "Bu adamı deliğe süpürmeyin" diye yalvar yakar olduklarını, Erdoğan'ın BOP denen aşağılık projenin ABD nin isteği doğrultusunda eş başkanı olduğunu ve defalarca bunu toplantılarda övünerek söylediğini.
Burada daha önce yazdıklarımı tekrarlamayayım. Kuzey Iraktaki kırmızı çizgilerin nasıl ABD nin isteği ve baskısıyla yok olduğunu, Kıbrısın neden yavaş yavaş ABD isteği doğrultusunda elden kayıp gitmeye başladığını, AKP nin teslimiyetçi politikası nedeniyle Kuzey Iraktaki kukla devleti yavaş yavaş tanımaya mecbur bırakıldığımızı v.s. Bunlar tamamen ABD ve AB bağımlısı bir hükümetin icraatlarıdır. Tabi bu sadece işin dış siyaset yani bununla bitmiyor işler.

3- Ekonomiye gelince benim yazdığım her doğru gibi şu doğruları nasıl hiç göremiyorsunuz anlamıyorum doğrusu.
Ülkenin toplam borcu Cumhuriyet tarihi boyunca 200 milyar dolar gibi bir seviyedeyken, son altı yılda 500 milyar dolara neden çıkmıştır ?
Üstelik ülkenin tüm değerli kurumları üç beş yıllık geliri karşılığında bonkörce elden çıkarılmasına rağmen.
Cari açık Cumhuriyet tarihinin tüm rakamlarına takla attırarak neden 50 milyar dolarları bulmuştur.
İhracat ve ithalat arasındaki makas gittikçe açılmaktayken ülkenin gittikçe büyüyen ve üstelik dolar bazında büyüyen borcu kapanırmı ? Hangi akıl sahibi bunu iddia edebilir ?
Bu işin sonu biryerlerde kesinlikle duvara feci şekilde toslamaktır.
Bugün küresel krizinde devreye girmesiyle iş tamamen vahim bir hal almıştır. İşyerleri bir bir kapanmakta tarım iflas haline gelmektedir.
Ülkede işi yolunda gidenler yokmu elbette var. Özellikle iktidar partisin mensupları ve yakınlarının işleri tıkırında. Peki bu ülkenin genelde geldiği facia hali ortadan kaldırırmı ? Asla.....

4- Ben Atatürk'ü gereği gibi seven bir insanım. Onu Allah sevip bu ülkeye lider kılmış. Ruhunu dahi bedeninden alırken melekler ona selam vererek bu vazifeyi yerine getirmişlerdir. Allah ancak yaptıklarından razı olduğu kullarına bu hali yaşatır. Devlet kayıtlarından araştırın bu olayı mutlaka göreceksiniz.
Varsın ona düşman olup küfredenler, çamur atanlar Allaha nasıl hesabını vereceklerini düşünsünler. Atatürk'ü put edinenler yokmu elbette var. Onlar bu işin ölçüsü olabilirmi bu sapkınlıklar Atatürkü değersiz kılarmı ? Ben yazılarımda Atatürkten sonra geçen yetmiş senenin çar çur edildiğini heba edildiğini yazıyorum her fırsatta.İşin doğrusunu anlamak isteyen bunları apaçık görür.

5- TSK ya körü körüne çamur atma yerine Osmanlıyı mahverederken bile aynı taktiği uygulayan yani ordusunu silahsızlandırıp parçalamak için her oyunu oynayan ve bugün karşımıza ABD ve AB olarak çıkan haçlı zalimlerinin neden TSK yı hiç sevmediğini öğrenin. ERGENEKON davasının asıl ve öncelikli amacının TSK yı sindirme ve içinde dahi parçalara ayırıp onu bir kukla haline getirmek olduğunu öğrenin.
TSK içinde ve başında geçmiştede ve bugüne kadar gelen süreçtede bazı yanlış insanlar olmuştur. Sonuçta TSK da bu ülke insanlarından oluşan bir kurumdur. Fakat şunu kabul etmemiz gerekiyor hala ayakta ve sapasağlam kalan en öndeki kuruluştur.Bu hal Allahın bu ülkeye acıması ve merhameti nedeniyledir. Sağlam duruşları olmasa bugün şu feci haldeki tablodaki Türkiyeyi dahi ancak rüyalarınızda görürdünüz.

6- Ekonominin iyi gitmemesi için elimizden geleni yaptık öylemi ?
a- Telekomun ve daha pek çok altın yumurtlayan değerli kurumumuzun yarı paylarından fazlasını hemde üç beş yıllık karı karşılığında yabancılara AKP nin muhaliflerimi sattı ?
b- Borsaya sıcak para gelsin diye Dünyanın her yanında dolara % 8 den fazla faiz ödenmezken % 20 lere varan faizlerle yabancı parayı AKP muhaliflerimi çekti. Ki bu para korkunç karlarla yurt dışına bu milletin adeta kanını emerek çıkardı ve halada çıkarıyor. Faiz haramken bırakın normal faizi yabancı ülkeleri adeta tefecilik yaptırıp bu ülkeyi AKP ye muhaliflermi soydurdu, soyduruyor ?
c- Borcu borçla erteleyip sahte bir cennet oluşturan ülke insanlarını kredi kartlarına mahküm eden ve ülke insanın büyük bir çoğunluğunun kredi batağı içine saplanmasına sebep olan AKP muhaliflerimi idi ?
Şu anda devleti ve milletiyle tam bir borç batağı içine saplandığımızı ve gittikçe battığımızı göremeyenlerin ben bu ülkede yaşadığına inanmıyorum.

7- Kemalizmi din edinenler yokmu elbette var. Atatürk sevgisini sırf kemalizm olark ifade edip ona çamur atmak ancak Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının ve dış ortaklarının işidir.Hem bu hal neyi değiştirir.Öbür taraftan nefsinin kabullerini sapkınlıklarını Kuran ayetleri yerine koyanlarda, Allahın Resulünü binlerce yalan hadisle yanlış tanıtanlarda, kendini Allahın temsilcisi gibi gören azmış sapmışlarda var. Üstelik Kuran bunlara karşı pek çok uyarıyla dolu. Bütün bu sapkınlıkları ve Allah Allah diye ülkeyi babalar gibi pazarlayanları görmemeyi yada doğru insanlar olarak görmeyi hangi ayet emrediyor ?
Bütün bu yanlışlar Atatürkün bir büyük önder olduğu gerçeğini değiştirirmi ? Mümkünmü ?
Daha uyanık olmamız ve değerlerimizin hem dinsel açıdan hemde yaşamsal açıdan tahrip edilmeye çalışıldığını görmemiz gerekmezmi ?

8- Ben CHP li falan değilim fakat PKK ile CHP yi eşdeğer tutan bir insana ben şunları sormak isterim.
**CHP ailenden kaçkişiyi öldürdü.
**Vatanın neresini bölüp ayırmaya çalıştı,
**akrabandan kimin bebeğini çocuklarını kurşuna dizdi,
**hangi milli servetleri yakıp yıktı yok etti,
**kime esrar eoin satıp silah satın aldı,
**ülkemin milyarlarca parasını terör yoluyla CHP nin yok ettiğine bir delilin varmı ?
V.S, V.S.

9- Fandag'dan alıntı yaptığını belirtmişsin kardeşim. Benim yine bu sitede bu kardeşimize verdiğim cevaplardan en çarpıcı örneklerinden birini aşağıdaki linkte göreceksin. Böylece Farandag kardeşimizin zihniyetininde benim zihniyetiminde ne olduğunu anlamış olacaksın sanırım.
Bundan öteyede artık hiç bir söze gerek kalmıyor.
Birde yalan söylemekle ilgili olarak benim her zaman tabi olduğum MÜBAHELE AYETİ nin ne olduğunu öğrenmen için ikinci bir link veriyorum.
Ben bu ayete tabiyim. Tıpkı Allahın Resulünün, Ehlibeytinin ve tüm gerçek müslümanların tabi olduğu gibi.
Ve birde alıntı yaparken kendi fikrinle savunamayacağın özünü tam kavrayamadığın işlere kefil olma derim buna bağlı olarak. Yoksa o kişi ile birlikte sende hesaba ortak olursun Kerim75 kardeşim.

Yazın uzun olsun Kerim kardeşim zararı yok. Yeterki dosdoğru olsun.
Kısa ama her kelimesi gerçekle zerre kadar alakası olmayan ve seni Allah katında hesaba çektirecek bir özellikte olmasın yeterki.

İslam ancak onu gereği gibi Kuran'a özgü yaşayan fert ve milletleri başarıya götürür. Bugün İslam Coğrafyası dini Kuran'ın özüne göre yaşmamanın kahırlı imtihanlarını yaşıyor. O nedenle tüm müslümanların silkinip nerede yanlış yapıyoruz diye gerçeklere yönelmeden bu feci gidişattan kurtulması mümkün değildir.
Şüphesiz bu günlerde gelecektir fakat uyanışın gecikmeside kahırlı imtihanları uzatacaktır.
İşte benim mücadelemde bu nedenle Allah rızası için ülkemin insanlarını kendi bilgim dahilinde mütevazı bir şekilde elimden geldiği kadar bilgilendirmeye çalışmaktır.
Toz zerresi kadar katkım olsa kar sayar Allah'a şükrederim.
Kalın sağlıcakla....


http://www.ravda.net/rf/include.php?path=forum/showthread.php&threadid=61125


Baska forum adresi linki vermek yasaktir

Uyarı için teşekkürler. O halde Mübahele ayetinin manasını içeren bir yazıyı ilave ediyorum.

Mübahele Ayeti (Arapça: Âl-i İmrân Suresi'nin 61. ayetidir. "Mübahele" kelime anlamı olarak "karşılıklı beddua etme" demektir.

Ayet;
"Sana gelen bunca ilimden sonra, yine de bu hususta seninle çekişip tartışmalara girişirlerse de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, nefsimizi (kendimizi) ve nefsinizi (kendinizi) çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım."



Bu mesaj 7 kez ve en son menzil3 tarafından 13.11.2008 - 10:56 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 12.11.2008 - 12:28
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: APO DENEN BEBEK KATİLİ VATAN HAİNİNİN SÖZLERİNE İNANMAK..
menzil3 su an offline menzil3  
CAMBAZA BAK OYUNU TAM GAZ DEVAM EDİYOR.
60 Mesaj -
PKK ve onun mecliste maaşlı uzantısı DTP nin ülkeyi kan gölüne çevirmek için yaptığı rezil işler vahşet tabloları ortada dururken tamamen bir ABD uydurması tezgahı ve ABD ve AB ortak dayatması olan ERGENEKON operasyonu neden devamlı ön planda tutulmaya çalışılır çok merak ediyorum.

O nedenle aşağıdaki sorularımı ve tespit noktalarımı yukardaki APO ile ilgili değerlendirme yazısı ışığında değerlendirmenizi rica ediyorum.

Daha dün Türkiyede gittikçe artan ABD ve AB karşıtlığı ABD yi oldukça rahatsız etmişti. Birde buna ABD nin Türkiyedeki süper nato içindeki sinsi oluşumuna TSK nın son vermeside eklenince ABD de TSK için "Bunlar bizim güdümümüzden çıktılar mutlaka birşeyler yapmak gerekir" sözleri dolaşmaya başladı.
AKP ninde darbe korkusu olduğunu iyi bilen ABD, AKP yide rahatlıkla kullanmaya devam edebilmek için son 5 Kasım 2007 de Erdoğanın ABD ziyaretinde BUSH tarafından ERGENEKON operasyonunun startı verildi. Ve ABD şöyle dedi Erdoğan'a "ERGENEKON'u başlatın ve sonuna kadar gidin" AB de aldığı kararlarla bu operasyona büyük destek verdi tabi.

Sözün özü ERGENEKON bir kaç haddini bilmez Cumhuriyetçi geçinen ve mafya bozuntusunu bahane ile Türkiyedeki ABD ve AB sömürgeciliğine karşı halkın uyanışını ve TSK yı baskı ve kontrol altına almak için bu iş ABD ve AKP ile ortaklığıyla uygulamaya konuldu.
BU devlete çöreklenmiş çete oluşumları vatansever insanlar ve kurumlarla aynı kefeye konup ulusal uyanış yani "NE ABD NE AB TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE" uyanışı sindirilmek için her türlü yolla hukuk yaftası altında masum vatanseverler dahi içeri tıkılmaya başlandı.

Daha suçu ne olduğu belli bile olmayan insanlar bu uydurma operasyon uğruna canlarından sağlıklarından oldular. Ve bu eziyet hala devam ediyor. Birbirleriyle yanyana gelip tek kelime bile konuşmamış insanları zorla bir aradaymış gibi gösterme çalışmaları işte bugün yaşanan ERGENEKON denen her yanından ABD ve AB kalleşliği fışkıran ucube operasyonu ortaya çıkarmış oldu.

Ben hayretler içindeyim. Bu operasyon kesinlikle ABD nin emri ve dayatması ile ABD nin çıkarları için başlatıldı.Türkiyede eski derin ve çarpık yapılaşma içinde artık ABD kalmadığı için AKP ile yeni bir derin devlet oluşumuna hız verildi.
ABD nin işi budur. Eskisinin faydası kalmayınca yada kendine ters düşünce onun yerine mutlaka yenisini getirmeye çalışır.Eskilerine yaşama hakkı bile tanınmaz her türlü oyunla yaşam hakları bile ellerinden alınır.
ABD bu uğurda iktidarlar devirir ve değerli insanları dahi kim vurduya getirip rahatlıkla imha eder.Eşref Bitlis ve pek çok başka vatan evladı ABD tarafından bu ülke içindeki işbirlikçi katilleri tarafından ABD ye karşı dik duruşları için canlarından edildiler bu yolda.

ABD kendine ters düşen TSK ya gözdağı vermek için yalnızca Eşref Bitlisi öldürtmedi. Muavenet zırhlımız bir tatbikatta özellikle ABD savaş gemilerinden fırlatılan füzelerle imha edildi. Kuzey Irakta askerlerimizin başına bu nedenle çuval geçirildi.
AKP aslında bu işleri iyi bildiği için daha kurulurken ABD den icazet alıp her dediklerini yapacaklarının teminatını verdi. 1 Mart tezkeresinin kazaya uğramasından sonra ABD yi istemeden hayal kırıklığına uğratan Erdoğan ve Gül'ün yüz ifadelerini hatırlıyormusunuz ? Ya Zapsunun ABD ye gidip Erdoğan adına "BU ADAMI DELİĞE SÜPÜRMEYİN KULLANIN" demesinin bu bağlamda ne anlam ifade ettiğini biliyormusunuz ?

AKP nin tamamen ? ABD ye endeksli ve onun emrinden çıkmayan politikalar gütmesindeki neden budur. Kıbrıs ve Ermenistan meselesinde olduğu gibi.

Erdoğanın bir ABD projesi olan ve ortadoğuda yirmiüç ülkenin sınırlarını değiştiren BOP adlı projenin eş başkanlığını kabul etmesi sizce ne anlama geliyor ?

Bugün hala birilerinin ERGENEKON operasyonunun ABD ye rağmen yapıldığını söylemesi ve halkımızın önemli bir kesimininde bu feci yalana inanması ise akıl alacak gibi bir durum değil.

Son altı yıllık süreçte Türkiyeyi parçalamaktan başka hiç bir amacı olamayan iki yüzlü ABD ve AB o nedenle Atatürk ve Cumhuriyeti tasfiye edip kendilerine köle olacak ILIMLI İSLAM MARTAVALI bir HAÇLI YAPIMI UYDURMA DİN ANLAYIŞI nı AKP ile dayatma yolunu tuttular.
Ve maalesef ülkemin insanları çoğunlukla bu feci oyunu hala anlayabilmiş değiller.

Ülkemde ERGENEKON denen ve aşırı şekilde hormonlanıp devamlı dalgalar çıkarılıp gündemde tutulmaya çalışılan uydurma öcü ile bu ülke insanı oyalanırken bakın gerçekte nasıl asıl facialar saklanıp CAMBAZA BAK OYUNU devamlı ön plana çıkarılıyor.

Bende geçmişten bu yana devlete asalak gibi yapışan ve zarar veren gizli oluşumların yok edilmesi taraftarıyım. Tüm gerçek akıl sahibi görüş sahibi vatanseverler gibi. Fakat burada çok feci bir oyun oynanıyor. Bu zararlı odakları tasfiye ayaklarına bu ülkede vatanseverlik ve bağımsızlık kavramlarına pranga vurulmaya çalışılıyor. Sırf ABD ve AB sömürgecilerinin içi rahat olsun diye ve AKP nin darbe fobisi izole edilsin diye.

Bir ülkede bir partinin varlığı, geleceğimi daha önemlidir yoksa o vatanın sahip olduğu en değerli kavramların, varlıklarınmı ? Yani vatan bütünlüğünün, bağımsızlığının, rejimininmi ? Kaldıki malum parti o korkuyu oluşturacak yanlışları yaparak korku ortamınıda kendi oluşturmuşsa.

AKP, ABD ninde menfaatleriyle çakıştığı, kendi istikbalini sağlama almak ve darbe endişelerinide yok etmek için böyle bir operasyonla vatanseverliği dahi suç haline getirmiştir.
Vatanseverlik ancak ABD ve AB sömürgeliğini kabulle hazmedilecek bir kavram haline getirilmiştir.

Haçlının hizmetkarı kölesi olarak vatanseverlik olurmu, bağımsızlık olurmu ? Maide 51 ve 52 ve Bakara 120 ayetleri lütfen iyice bir okuyup inceleyiniz. Oynanan feci oyunu ve ülkemin seksen küsur yıl sonra nasıl bir KURTULUŞ SAVAŞINA daha sürüklendiğini görünüz.
Osmanlının sonundada benzeri haller yaşanıp koskoca imparatorluk haçlılar tarafından önce sinsi sinsi borçlandırılmış sonra leş kargaları gibi üzerine üşüşmüşlerdi.

Tarih tekerrürden ibarettir. Hele hele yaşadıklarından ders almayan milletler için bu tamamen böyledir.

Ve işin en ağır bir yönünü başlıkla ilgili olarak veriyorum.
Atatürke ve Cumhuriyete içerden ve dışardan akıl almaz bir sürü saldırı yapılırken. Atatürk gibi milletlerin tarihlerinde çok zor ortaya çıkan bir kahramana ileri görüşlü devrimci devlet adamına bir sürü iftira atılıp yaptığı işler aşağılanmaya çalışılırken bakın ülkemde iç ve dış düşmanlar hangi pislikleri sinsi sinsi nimet yerine koydurmaya çalışıyorlar. Hemde haykırdıkları gerçekle hiç bir alakası olmayan palavraları ve acımasız yalanları Demokrasi kavramı ile yan yana getirerek.

- PKK son dönemde hem doğu ve güneydoğuda akıl almaz ihanet kalkışmaları içinde öncelikle bölge halkına ve malı mülküne büyük zararlar veriyor.
- DTP doğudaki PKK provakasyonlarına ve rezilliklerine öncülük ediyor.
- DTP PKK yı terör örgütü olarak kabullenmeyi bırakın artık aynı yolun yolcusu olduklarını haykırıyor.
- APO denen aşağılık rezile birde SAYIN ÖCALAN diyorlar.
- PKK yada DTP yede destek öncelikle ABD den ve AB den geliyor. Yoksa bu kadar hırlamaalrı mümkün değil.
- Ülkemin çeşitli yerlerinde PKK nın bombaları ile masum çok sayıda insan ölüyor sakat kalıyor.
- Ülkemin her yanında milli serveti olan otobüsler binalar araçlar yakılıyor.
- Doğuda ve güneydoğuda terörü önlemek için yapılan masraflarla o bölge bir kaç kez ihya olmuştu. Kısıtlı imkanları olan bu ülke hala akıl almaz derecede büyük paraları terör için harcamaya devam ediyor.
-Bunların hepsinden önemlisi benim ülkemin gencecik fidanları hala bu kudurmuş köpek organizasyonlarının itleriyle mücadelede çok sayıda şehitler vermeye devam ediyor.
-Bölge insanlarının cahil kandırılmış evlatları ya zorla yada kürt devleti gibi bir yalan emele inandırılarak dağa çıkarılıyor ve devlete kurşun sıkan hainler haline getiriliyor. Bu uğurdada telef oluyorlar.
- Bu şekilde gümbür gümbür bir etnik bölünme ortamına doğru hızla taşınıyoruz.

Ben şimdi soruyorum ERGENEKON'u ön plana çıkarıp PKK, APO, DTP faciasının ülkemi bir uçuruma doğru hızla taşımasını tehlike yada öncelikli tek tehlike olarak görmeyenlere.
Hiç bir şey yapması mümkün olmadığı ve suçlarıda hala açıkça ortaya konmayan, konamayan ve daha önceki vazife yıllarında bu ülkeye sayısız hizmetleri olan insanlarmı, ne olduğu belli olmayan üç beş çapulcu mafya lideri ve haddini aşan söylemleri olan bir kaç medya mensubumu bu ülke için bu kadar tehlikeli ?
Çünkü bunlar AKP ye darbe yapacaklar diye bu kadar büyük yaygarayla içeri atıldılar. Ve hala dalga dalga maksatlı olarak bu düzmece iş devam ediyor.

Sorumu daha kısa sorayım. Bu ülke için AKP'nin ve ABD'nin korkularımı daha önemli ve öncelikli yoksa gerçek ve en vahim tehlike olan PKK, APO ve DTP'mi ?
Farkında değilmisiniz, bu ülkenin yetiştirdiği en büyük devlet adamı aşağılanmaya ve gözden düşürülmeye çalışılırken bir kanlı katil, vatan haini, bebek katili, ırz düşmanı, şehvet budalası, ruh hastası SAYIN ÖCALAN denile denile bir kahraman haline getirilmeye çalışılıyor. Hemde ülkemde her taraf ateşe verilerek, kırılıp dökülerek.
Hala anlamayacakmıyız asıl vahametin nerede olduğunu ?



Bu soruma cevabınız şayet öncelikli ve tek tehlike ERGENEKON ise işte o zaman Allah'ın Osmanlının sonundaki dayaklar silsilesine hazırlanın derim.
Çünkü bir zümrenin menfaatini ve korkularını yatıştırma uğruna bu ülkenin bölünmeye doğru taşınması tehlikesinin arka planlara atılmasına en büyük celaliyeti alemlerin Rab'bi gösterecektir.
Osmanlı'nın sonunda verdiği ağır derslerle gösterdiği gibi.

Türkiyeyi devleti ve milletiyle tam bir borç batağının içine gömen haçlı güçler içerden ve dışardan tam anlamıyla kuşattıkları bu güzel ülkeyi parçalamak için ellerini ovuşturarak en zayıf anımızı beklemekteler.
Bu ülkeyi paramparça yapmak için tabi. Tıpkı Osmanlı'nın sonunda yapmaya çalıştıkları gibi.

Allah milletimizin yardımcısı olsun.


Kalın sağlıcakla.....

YUNUS SURESİ, 100 : ALLAH PİSLİĞİ VE GAZABI AKLINI KULLANMAYANLARIN ÜZERLERİNE YAĞDIRIR



Bu mesaj 2 kez ve en son menzil3 tarafından 11.11.2008 - 11:00 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 10.11.2008 - 12:21
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: tarihi elestirenlerin dikkatina
menzil3 su an offline menzil3  
RE: tarihi elestirenlerin dikkatina
60 Mesaj -
DAİ kardeşim yazının içinden alıp aşağıda verdiğim bölümler olmasa yazına tüm yüreğimle katıldığımı söyleyeceğim.

İnsanların edindikleri tarihi bilgiler genelde okudukları ile elde ettikleridir. Şayet bu kabul ettiğiniz bilgilere uygun ve altına buna kefilim anlamına gelecek yazıları yapıştırıp düşüncenizi anlatmaya çalışıyorsanız ne ala.
Çünkü burada yazı doğru sizde onu kabullenmiş olduğunuz için o konuda doğrusunuz demektir. Tersine bilginiz yanlışsa sizde o yanlış bilgiyi kabullendiğiniz için yanlışsınız anlamına gelir.

O nedenle eleştirirken bu işi doğru bilgi ile doğru olarak yapanla yanlış bilgi ile yapanı birbirine katarsak elimizle yapmaya çalıştığımızı tekmeyle yıkmış gibi oluruz. Bu nedenle eğri ve doğruyu birbirinden ayırarak kime eleştiri getiriyorsak apaçık ifade etmeliyiz diyorum.

Benim burada vakit kaybınada neden olmamak için bu son Atatürk hezeyanlarına cevaplarım kısa üst yazılarla doğru bulduğum yada bana ters olmayan bilgileride verdim. Bunun reytingle yada başka yanlış bir işle hiç bir alakası olabilirmi ?
Asıl önemli olan izahını bile yapamayacağın linkleri ve yazıları kendi zihniyetine uygun diye yansıtmak ve karşısındakinin ne yazdığını okumadan nede anlamadan körü körüne bir mücadele çıkarmak değilmi ?

Yanlışla doğru söz sahiplerini birbirine katmak aynı kefeye koymak bir anlamda ben hepinizden daha doğruyum gibi kompleksli bir yaklaşım olmazmı?

Aşağıda bu son yazıların ikisine yazdığım biri üst yazı diğeri tamamen kendi değerlendirmem olan yazıları benim yapıştırdığım yazılara neden kefil olup yansıttığımında aynası olması düşüncesiyle veriyorum. Bakın körü körüne Atatürke iftira atanların linklerini yapıştırma işine hiç uzaktan yakından benziyormu ?

Son olarak şunuda söyleyeyim. Şayet DAİ kardeşimizin dediği gibi bir doğru bilgiyi buraya yapıştırmak yanlışsa onu okumakda en az o kadar yanlıştır gibi akıl dışı bir hükmü kabul etmek gerekir.
Kişi hangi zihniyetteyse onu yansıtır. Eğri yada doğru.
Karşınızdakinin doğru bilgilimi yoksa yanlış bilgilimi olduğunu hatta ne niyette olduğunu yansıttıklarından anlamanız mümkün.
Bir eleştiri getirilecekse yazı içeriğinden getirilip bir yerlere varılmalı. Forumda yazmanın adabıda bu olsa gerek.Yoksa herkesin keyfine hareket edilecekse burada yazı yazmayada gerek yok.
Hiç kimseye (peygamberler hariç) edindiği bilgiler VAHİY yolu ile gelmiyor.Benim reytingle yada reytinge hizmetlede hiç işim olmaz. Allah rızası için ve milletimi ayrımsız sevdiğim için bu emekleri sarfediyorum.

Sözü orasından eğip burasından bükmeden dosdoğru hedefi apaçık belli söylemeli ki yanlış söz sahibi eleştirildiğini doğru söz sahibi ise onaylandığını yada en azından kendisinede bir şaibe bulaştırılmaya çalışılmadığını görebilsin.

Kalın sağlıcakla.....



Alıntı
Orijınalı DAi



kopyala-yapistir'larla reyting yapmak fayda getirmez


HAK'kin adaletine varmis bir merhumu cekistirip birbirinize gireceginize
mustafa kemalin cumhuriyetten öncesini ve sonrasini ve hatta hayatinin son dönemlerinide yine iyi arastirmak lazim gelir


saygilar



**********************************************
HAÇLI VE ATATÜRK DÜŞMANLARININ İFTİRA BELGELERİ KAMPANYALARI KANIT DEĞİLDİR...

Kardeşim hala bu ülkenin düşmanlarının düzmece yalanlarını belge diye buraya yansıtıyorsun.

Aşağıdaki yazıyı bir oku bakalım. Sonrada o inandığın yalanların çıkarılma nedenlerini bir araştır.

Tabi benim bu yalanlara inanmak işime gelir diyorsan o başka.
İşte o zamanda bu feci hatanın Allah katında hesabını vermeye razı olursun.

Ben daha önceki bir çok yazımda Atatürke ihanetin İnönü ile başladığını çeşitli şekil ve şiddetlerde bugüne kadar devam ettiğini ve Atatürkten sonra geçen yetmiş küsur senenin çarçur edildiğini defalarca anlatmıştım.

İşte mason meseleside bu acı gerçeklerdendir.
İnönü paranın üzerine bastığı kendi resmi ile içindeki Atatürk kıskançlığını ve karşıtlığını saklamamış bu şekildede açığa vurmuştur.
İnönünün Atatürke ihanetleri bunlarla bitmez. Atatürkten sonra gizlice ABD ile bugün çığırından çıkan ilişkilerin temelinide o atmıştır.
Her ne kadar pek çok Atatürkü seven İnönü için bu gerçeği kabul etmesede gerçeğin ta kendisi budur.

*****************************************************
ATATÜRK VE LAİK DEMOKRATİK CUMHURİYETİN İRADE EDİLMESİ ALLAH KATINDANDIR.

Evet, Laik Demokratik Cumhuriyet bir tesadüfün değil İlahi iradenin bir tecellisinden başka hiç bir şey değildir.
Atatürk'te bu anlamda bu büyük görevi ancak başarıya ulaştığında Allah'ın yardımıyla başardığını anlayabilecek büyük bir dehadır.

Sözün özü Atatürk ve Laik Demokratik Cumhuriyet birer tesadüf değil İlahi tecellinin birer parçasıdır. Ve bu ilahi tecellinin gerçekleşmesi için çok muaazzam olaylar vuku bulmuştur.

Bana hala Atatürk ve Cumhuriyeti yok etmeyi şiar edinmiş kişilerin dergilerin yazılarını yazıp cevap vermeniz bu muazzam gerçeği asla değiştirmez.Üstelik acı bir gerçek daha var ki oda benim yazdıklarımı okumak için zahmet bile etmeyip körü körüne aynı yalanlarla geri dönüyorsunuz.
Yazık önce bir okuyun bakın düşünün, araştırın sonra kendi düşüncenizle geri dönüp fikrinizi söyleyin. Bir şeyleri gerçek yönüyle anlamak istiyorsak gerçekleri bulmak istiyorsak yapılması gerekn budur.
Yoksa kendi nefsinize ve görüşünüze uygun yalanların arkasına sığınmak en kolay yoldur.
Allah yolunda dahi nefslerinin kabullerini din edinenler bir sürü yalan hadisler uydurdular. Ve ne acıdır ki yine aynı şekilde aynı çarpık zihniyetin sahipleride o yalanlara din diye sarılıp bunları üretenlerle birlikte yoldan çıktılar.

Şimdi Atatürk'ün Cumhuriyeti kurma nedenlerini ve bu büyük başarının arkasındaki mucizevi ve hayretler uyandırıcı olayları şöyle bir gözden geçirelim.

1 - Allah Osmanlıyı dini hurafe batağına teslim ettiği ve bu anlamda hem din adına hem dünya adına haçlının gerisinde kalmakla cezalandırmış ve bununlada bırakmayıp çok ağır bedeller ödeterek paramparça olarak bitmesine müsaade kılmıştır.Dikkat ediniz Osmanlının ilim ve fenni bırakmadığı yükselme devrinden sonra batının kiliseyi bir kenara bırakıp ilme ve fenne sarılmasıyla aynı zamanda hurafeye sarılmış ve batının çöpe attığı din adına hurafe batağına saplanmıştır.
O kafa matbaanın dörtyüz yıl Osmanlıya geç gelmesine ve bir çok ilim adamının haksızca öldürülmesine sebep olmuştur.
Allah dini karanlığa gömen bu kafayı ise ilkönce DURAKLAMA DEVRİ ve sonra ısrarla aynı çarpık zihniyete devam etmesi nedeniyle GERİLEME DEVRİ ile cezalandırmıştır.

Şöyle bir düşününüz İslamın devlet olarak gözbebeği olan Osmanlı neden Allah katından bu hale layık kılınmıştır ? Allah doğru kabul etse koskoca Osmanlıyı per perişan neden etsin neden yüzbinlerce şehit verilsin ve üstelik o şehitlerin çoğunun verildiği pek çok yerde elimizden çıksın ?
Osmanlının son dönemindeki feci bitişin tarihçesini gerçek yönleriyle bilmeyenler işte yine din adına hurafe ve yalan batağının içine saplanmış Osmanlıyı yok eden zihniyeti devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Yani bir anlamda Allah'a bilinçsizce bu değişim için isyan edip kafa tutmaktadırlar.

2 - Allah Kurandada buyurduğu gibi yönetimler ve halklar Kuranın dışına çıkıp yanlışlara saptıklarında onların giderilip yerlerine yepyeni yöneticilerin ve zümrelerin getirileceğine işaret eder. Atatürk ve cumhuriyet bu ayetin apaçık bir zuhurudur bir anlamda.

3 - Bu ülkenin insanları Osmanlının gidişatının Allah katından gazabla bakıldığına işaret eden ve Atatürkün ise seçilmiş bir insan olarak görev yaptığını anlatan şu noktaları mutlaka anlamaları gerekir.

a - Allah isteseydi ve gidişatından razı olsaydı koskoca Osmanlı imparatorluğunun feci bir şekilde yüzbinlerce şehitle paramparça olmasına izin vermez onu bir şekilde hem toprak bütünlüğü hemde idare olarak onore ederdi.
Oysa haçlı zalimler Osmanlıyı her tarafından girerek paramparça edip esirlerini dahi feci eziyetlerle öldürdüler. Tarihin derslerde gösterilmeyen sayfalarında bu korkunç bitişin gerçekleri saklı.Osmanlı son döneminde savaşın haricinde dahi facia bir durumdaydı. Haçlılara çok büyük borç yükü altına girmişlerdi. Öyleki haçlı kendi alacağını toplamak için DUYUNU UMUMİYE denen ve Osmanlının bir anlamda fiili bitişi anlamınada gelen kendi alacağını dahi kendi (haçlının tuttuğu) vergi memurları ile topluyor geri para kalırsa Osmanlıya veriyordu. Kapitülasyonlarla adeta haçlıya bana vurma ne istersen al denip ticaretimiz tamamen bitiriliyordu. Haçlıdan borç para alınıp Kırımda Ruslara bu borç parayla alınan silahlarla karşı konmaya çalışılıyordu. Tabi savaşın sonucu yinede faciayla bitiyordu.
Osmanlı tüm cephelerden ağır yenilgilerle dönüp bir ateşin içinde yanıp yanı kül oluyordu. İşte son toprak olan Anadolunun dahi bu halde korunamayacağına inanan padişah ve İstanbul hükümeti İngilizlere bizi onbeş yıl siz yönetin diyor, İngiliz, Yunan, Fransız işgal kuvvetlerine karşı koyan bu ilkenin vatansever insanlarını Osmanlının geri kalan zaptiyeleriyle tutuklayıp içeri tıkıyordu.
Yunan Egeye çıktığında padişahın emri ile hiç karşı konmuyor hatta bir iki ilimizde Yunan askerleri yunan bayraklarıyla karşılanıyordu.
Ne zamanki yunan zulme ve tcavüzlere başladı işte o zaman yediği kazığı ve Padişah ve istanbul hükümetinden bir hayır gelmeyeceğini anladı. O zaman bir kurtarıcı olarak ortaya çıkan Aattürkün mücadelesine katılmaya başladı.
İşte bu mücadele Atatürkü hain ilan edip idama mahküm eden Padişah ve İstanbul hükümetine rağmen onların arkadan hançerlemelerine rağmen başarıya ulaştırılıp Cumhuriyet kuruldu.
Şayet Padişah ve istanbul hükümetinin elinde bir gelecek kabullenilseydi şu anda Ankara civarında küçük ve ne derece bağımsız bir devlet olduğu belli olmayan bir toprak parçası kalacaktı elimizde. Doğu Ermenilere ve bir kürt devletine bırakılacak Ege ve İstanbul yunanlıların olacaktı v.s, v.s .

Şimdi soruyorum Atatürke ve Cumhuriyete bilinçsizce bilgisizce sövenlere Allah istese ve yaptıklarından razı olsa Osmanlı devlet olarak bu hale düşürülürmüydü ? Bu kadar çırpınmaları başarı ile mükafatlandırılmazmıydı ? Israrla ve ısrarla bir çöküşe irade kılınırmıydı ?

b - Gelelim Atatürk'e daha çocukluğunda asker olmayı kafasına koyan bu büyük insan daha askeri lise yıllarında içindeki vatan sevgisinin büyüklüğünden gizlice orduya katılmaya çalışmış ve o sırada yunan ayaklanmasını bastırmak için toplanan gönüllü askerlerin arasına katılmaya çalışmıştı. Onu bir şekilde farkeden bir komutan kendisini savaşa katılamayacağını söyleyip okula geri göndermişti.
Atatürk o savaşa katılsaydı çok sayıda şehit verdiğimiz o mücadelede belkide şehit olacaktı. Oysa onun vazifesi vardı ve yaşaması için İlahi muhafaza onu koruyordu.
Subaylık yıllarında ülkesinin kötü gidişatını çok iyi gördüğünden neler yapılabileceği konusunda fikir üretiyor arkadşlarıyla tartışıyor çokça kitaplar okuyup hem ülke hem dünya tarihini devamlı inceliyordu.
Yine subaylık yıllarında çok cephede ve oldukça başarılı işlerin altına imza atan bir komutan oldu Atatürk. Yenilgiyi kabullenen padişah Atatürk Suriye cephesinde İngilizlere karşı mücadele verirken savaşı kesmesini istemiş Atatürk bunu reddettiği için görevden alınmıştı. İşte bu süreçte İstanbula gelen Atatürk ülkenin kurluşu için daha büyük teşkilatlanmanın adımlarını atmaya başlamıştı.
Çanakkalede askerlerine "Size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum. Biz ölene kadar yeni kuvvetler gelip direnişi kazanabilirler" emrini veren odur.Çanakkale zaferinin mimarı onun başarısıyla sağlanmıştır.
Çanakkalede göğsüne rastgelen şarapnel parçasının onun saatine rastgelip parçalamasınba rağmen ölümüne sebep olamamasının arkasında yatan gerçekte İlahi muhafazadan başka hiç bir şey değildir.
Samsuna doğru yola çıktığında dahi bindiği gemi ingilizler tarafından batırılmak istenmiş fakat Allah bir şekilde bu entrikayı Atatürke haber verdirmiş bir gayrimüslim vatansever vatandaşımız Atatürkü uyarmıştır.
Cumhuriyeti kurduktan sonra dahi çeşitli suikastler tertiplenmiş fakat hiç bir menfur girişim başarıya ulaşamamıştır. Cumhuriyeti kurup devrimlerini yaptıktan sonra ise öyle bir güruh tarafından ölümüne sebep olunmuştur ki acı ibrettir, Atatürkün bu taifeden olduğu ağır ve feci yalanı ile bu çirkin iftira gerçek diye yayılmaya çalışılmıştır. Tabi Atatürk düşmanı batı kuklası ve din adına bağnaz karanlık kafalar tarafından...

Osmanlının sonunda ve hatta sonrasında aslında ingiliz olan bir çok ajan daha çocukluktan bu ülkenin topraklarında hoca diye yetiştirilmiş ve Atatürke ve Cumhuriye ihanetlerin altına imza atmıştır. Gerçi türk kökenli bilinçsiz gerici öyle kafalar varki bu ülkede o ingiliz ajanlarını pek aratmazlar.İşte bugün haçlının ve yahudinin Atatürkü sevmemesinin ve yok edilmesini istemesinin bir nedenide Cumhuriyetin kurulması ve Atatürkün bu ülkeyi parçalatmayıp bağımsızlığını kazandırmasıdır.Bunca yalanın iftiranın üretilme sebebi bu ülkenin çökmesi parçalanması içindir. Çünkü dış ve iç düşmanlar şunu iyi biliyorlar ki Cumhuriyet ve onun kurucusu tasfiye edilirse bu ülke çok daha rahat parçalanabilecektir.

Şu tarihi gerçeğide devlet kayıtlarından dahi kontrol edebilirsiniz. Atatürk son nefesini ruhunu teslim almaya gelen meleklerin selamına karşılık vererek vermiştir. Ancak Allahın razı olduğu insanlar ruhlarını teslim almaya gelen meleklerin selamı ile davetle baki aleme göç ederler. Müslümanız diyorsak bu LAİLAHEİLLALLAH kelamı kadar gerçek bir haldir.

c - Şimdi bir düşünelim Osmanlının sonunda ağır ve feci gidişatın önünü hiç bir gayret kesemiyor ve doludizgin ve bir sürü faciayla Osmanlı son buluyor.
Öbür yandan ise bir deha olan Atatürk ise önündeki tüm engeller kaldırılarak ve her merhalede Allahın yardımıyla başarıya ulaşıyor. Bu takdiri ilahinin tecellisinden böyle olmasını irade kıldığından başka ne olarak yorumlanabilir ?

Yoksa Allah haşa Osmanlıya yardım edemeyecek ve Atatürkün başarısına engel olamayacak bir acz içindemiydi ? Nede güzel anlıyorlar şu Atatürk düşmanları alemlerin Rabbini.

Allahın istediğini istemeyenler ancak kendilerine zarar verirler. İnsanlar Allaha tabi olur. Allah insanlara değil.

Sonuç olarak şunları söylemek istiyorum.
Atatürk ve Laik Demokratik Cumhuriyet bir rastlantı bir tesadüf değil, Anadolu üzerinde Allahın ilahi bir tecellisi ve yine Allahın bu millete bir lütfudur.
Ülke Atatürkten sonra bu değerlerin kıymetini bilmeyen Atatürkçü sahtekarlar ve dindar geçinen din tüccarı yalancılar yüzünden yetmiş sene gibi bir zamanı çarçur edip kaybetmiş oldu maalesef.
Tabiki bunda halkın gereği gibi uyanıp bilinçlenmemeside büyük etken. Ve şüphesiz Allah yönetimde neye layıksa milletin başına onu getirir.Atatürk gibi dehalar ise çok büyük bedellerin ardından ancak bir fırsat olarak lütfedilir. Değerleri bilinmezse bir yetmiş seksen sene sonra kahır ve gazab tekrar kaçınılmaz olur.

Osmanlının sonundada bu durum ağır bedelleri getirmişti Allah katından. Şimdi yine bir kurtuluş savaşına doğru adım adım gidilmekte. Sebep ise Allahın artık geçmişteki gibi mahvolmamak için size bir deha ve yepyeni bir lider veriyorum diye hediye ettiği değerlerin köreltilmesi ve hatta yok edilmeye çalışılması.
Allahın bu gidişata çok ağır celaliyetleri aslında kendini göstermeye başladı. Çok daha ağır bedel ve ibretler ise sırada bekliyor.

Allah milletimize çok ağır bedeller ödemeye mecbur kalmadan uyanışlar nasip eylesin. Nede olsa zararın neresinden dönülse kardır.
Şüphesiz Allah bu ülkenin insanlarına ağır bir ders verdikten sonra (Osmanlının sonunda olduğu gibi) tekrar bir şahlanış için yardım edecektir. Fakat şu an başta bulunan güruh ile değil. Asla değil. Çünkü onlar bu bela sürecinin taşeronlarından başka hiç bir şey değildirler. Bu dediklerimi sabredin önümüzdeki süreçte milletçe göreceğiz.
Şahlanış Cumhuriyetin kurucu değerlerine sahip insanların gayreti ve halkı uyandırması ile gerçekleşecektir.

Kalın sağlıcakla...


YUNUS SURESİ, 100 : ALLAH GAZABI/PİSLİĞİ AKLINI KULLANMAYANLARIN ÜZERLERİNE YAĞDIRIR.

ZUMER SURESİ, 9 : BİLENLERLE BİLMEYENLER HİÇ BİR OLURMU.








Bu mesaj 1 kez ve en son menzil3 tarafından 02.11.2008 - 11:30 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 02.11.2008 - 11:25
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Kendi Dilinden Mustafa Kemal'in Yahudiliğinin itirafı... (Uyan Millet Beynimizi Yıkıyorlar)
menzil3 su an offline menzil3  
HAÇLI VE ATATÜRK DÜŞMANLARININ İFTİRA BELGELERİ KAMPANYALARI KANIT DEĞİLDİR...
60 Mesaj -
Kardeşim hala bu ülkenin düşmanlarının düzmece yalanlarını belge diye buraya yansıtıyorsun.

Aşağıdaki yazıyı bir oku bakalım. Sonrada o inandığın yalanların çıkarılma nedenlerini bir araştır.

Tabi benim bu yalanlara inanmak işime gelir diyorsan o başka.
İşte o zamanda bu feci hatanın Allah katında hesabını vermeye razı olursun.

Ben daha önceki bir çok yazımda Atatürke ihanetin İnönü ile başladığını çeşitli şekil ve şiddetlerde bugüne kadar devam ettiğini ve Atatürkten sonra geçen yetmiş küsur senenin çarçur edildiğini defalarca anlatmıştım.

İşte mason meseleside bu acı gerçeklerdendir.
İnönü paranın üzerine bastığı kendi resmi ile içindeki Atatürk kıskançlığını ve karşıtlığını saklamamış bu şekildede açığa vurmuştur.
İnönünün Atatürke ihanetleri bunlarla bitmez. Atatürkten sonra gizlice ABD ile bugün çığırından çıkan ilişkilerin temelinide o atmıştır.
Her ne kadar pek çok Atatürkü seven İnönü için bu gerçeği kabul etmesede gerçeğin ta kendisi budur.

Mason Localarını Atatürk kapattı


Atatürk 1935 Yılında Mason Localarını Kökü Dışarıda Olduğu İçin Kapatıyor


Masonlocaları ile iç içe çalışan İttihat Terakki Cemiyeti’nin Osmanlıİmparatorluğu’nu nasıl uçurumun eşiğine sürüklediğini bilen Atatürk,mason localarını kapatmak istiyordu. Kapatma görevini ise dönemin Masonİçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya verdi. Şükrü Kaya Atatürk’e uzun süredirenmeye çalıştıysa da başarılı olamadı.
Anadolu Ajansı 10 Ekim 1935 tarihinde gazetelerin merkezlerine şu önemli haberi geçiyordu:


“TürkiyeMason cemiyeti, memleketimizin sosyal tekamülü ve günden güne artanmuazzam terakkilerini nazarı itibare alarak faaliyetlerine nihayetvermeyi ve bütün mallarını memleketin sosyal ve kültürel kalkınmasınaçalışan Halkevlerine teberrüü muvaffak görülmüştür.”

Buhabere kimse bir anlam verememişti. Çünkü Türkiye masonluğu tarihininen rahat dönemini yaşıyordu. TBMM Başkanı, İçişleri Bakanı, DışişleriBakanı, Ankara Valisi, İstanbul Valisi üst düzey aktif masondu. Devletyönetiminin köşebaşları masonlar tarafından tutulmuştu.


TürkiyeMasonluğu ne olmuştu da 27 yıl aradan sonra kendini yok etme kararıalmıştı. 4 gün sonra gerçek ortaya çıkmıştı. Masonlar kendilerinifeshetmemiş, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından masonlocaları kapatılmıştı. 14 Ekim 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin“Türkiye’de Mason Locaları Bir Emirle Kapatıldı” başlıklı haberindeolayın perde arkası şu şekilde aktarılıyordu:

“İçişleriBakanlığı’ndan verilen bir emir üzerine Türkiye Mason Localarınınfaaliyetlerine nihayet verilmiştir. Yüksek makamın emri ile Türkiyemasonluğunun İstanbul, Ankara, İzmir, Edirne, Muğla, Gaziantep veAdana’da bulunan Müteaddid locaları kapanmış, bunların emlaki hükümeteintikal etmiştir. “

CumhuriyetGazetesi’nin haberinde sözü edilen yüksek makam dönemin CumhurbaşkanıMustafa Kemal Atatürk’ten başkası değildi. İşin ilginç yanı iseAtatürk’ün Mason localarını kapatma emrini, Müslümanlara yaptığızulümlerle tanınan Mason İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya vermişolmasıydı. Mason İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Atatürk’ü bu tarihikararından vazgeçirmeye çalışsa da başarılı olamamıştı.
ŞükrüKaya, Türkiye Yüksek Şurası adına Doktor İsmail Hurşit, Türkiye BüyükLocası Büyük Üstadı Muhittin Osman Omay ve bir grup masonu İçişleriBakanlığı’na çağırır ve Atatürk’ün kesin kararını bildirir: “MasonLocaları kapatılıp çalışmalarına son verecekler ve malvarlıklarınıhalkevlerine aktaracaklardır.
ATATÜRK LOCALARI NEDEN KAPATTI?


Atatürk,uzun yakın arkadaşlarıyla istişare ettiği mason localarınınkapatılmasıyla ilgili düşüncelerini ilk olarak 1935 yılında gündemegetirdi. İttihat Terakki Cemaati içerisindeki masonların Türiye’yeverdikleri zarar herkes tarafından bilinmekteydi. İttihat Terakki’yiyakından tanıyan Atatürk, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri localarıkapatmayı düşünüyordu.. Dönemin Van Millitvekili İbrahim Arvas,hatıralarında Atatürk’ün masonlara yaklaşımını şu şekilde ifade ediyor:

“MustafaKemal’in sevmediği iki zümre vardı. Birincisi dönmeler ikinci isemasonlardı… Bir gün eski Adliye Vekil Mahmud Esat Bozkurt’u çağırdı.Kendisine masonların taksimat, teşkilat, ahvalini bildirir bir kitapverdi. “Bunu güzelce mutalaa et, bir takrirle Halk Partisi grupbaşkanlığına ver, grupta bunlara şiddetli hücum yap ve grupçakapanmasına dalalet et. Senin de bu işte büyük şeref payın olacaktır.”dedi. Grup danışmanı Mahmut Esat Bozkurt riyaset makamına bir takrirverdi ve takririnin okunmasını reisten rica etti. Hülasası şöyleydi:“Masonluk kökü dışarıda bir yahudi tarikatından başka bir şey değildir,memleketimizde bunun ne işi vardır? Bunu da grup kararıyla kapatalım…
Ertesi hafta Recep Peker geldi ve kürsüye çıkarak şu müjdeyi verdi:“Arkadaşlar yarından itibaren Türkiye’de masonluk kalmamıştır ve bütünlocalar kapanmıştır…” salonda bir kıyamet koptu, alkışlar, bağırmalar“kahrolsun yahudi uşakları” sesleri tavanları çınlatıyordu. Şükrü Kayave arkadaşları sırra kadem basmışlardı. Grup dağıldıktan sonra Dr. MimKemal’i öne katarak meclisteki masonlar toplu olarak Reis-i Cumhur’agitmişlerdi. Mim Kemal Reis-i Cumhur’a hitaben: “Efendimiz biz zatenmaiyet-i devletindeyiz fakat siz Meşrik-i Azam’ımız olursanız, birpervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız” demiş. Reis-i Cumhur: “Pekibir şey soracağım, bana cevap veriniz de sonra… Siz Avrupa’da hangilocaya bağlısınız ve mektubunuzun ismi nedir?
“Biz Cenovaya tabiiz ve Reisimiz Barca Mişon cenaplarıdır.” demiş.Bunun üzerine küplere binen Mustafa Kemal Paşa onlara hitaben:
“Haydidefolun buradan cehennem olun gidin. Yahudi uşakları!” Benim milletimbana kahraman sıfatı verdi ben sizin gibi bir çift yahudiye uşak mıolacağım? Bu gece sabaha kadar Türkiye’deki bütün localarıkapatmadığınız taktirde, yarın teşkil edeceğim, Divan’ı Harb-i Örfi’yehepinizi verir ve astırırım. Haydi defolun karşımdan.“
diyerekonları kovdu, onlar da yıldırım telgraf ve telefonlarla vaziyeti İzmir,İstanbul ve Adana’ya bildiriler ve sabah olmadan hepsini kapanmakararlarını getirip, henüz sofrasından kalmayan Reis-i Cumhur’averdiler ve derin bir nefes aldılar. Reis-i Cumhur Mustafa Kemal busuretle bütün mason localarını kapattı.” (İbrahim Arvas, tarihihakikatler, s.71-72)


YIL 1948; LOCALAR TEKRAR AÇILIYOR




İsmetİnönü’nün aldığı ani bir kararla, 5 Şubat 1948 yılında Türkiye MasonDerneği’nin kurulması ile Atatürk’ün emri ile kapatılan mason locaları,İnönü’nün emri ve Celal Bayar’ın desteği ile tekrar faaliyetegirmiştir. Masonlar açtıkları davalarda, Halkevlerine devredilen tümmal varlıklarını tekrar ele geçirdiler.
5Şubat 1948 tarihinde “Türkiye Mason Derneği” ismi ile İstanbulValiliği’ne yapılan başvuru kabul edildi ve masonlar, bu tarihten sonraresmen faaliyete başladılar. Locaların 13 yıl aradan sonra açılması,uyku döneminde olan masonlar tarafından sevinçle karşılandı. Busevinçlerini kendi kontrollerindeki gazetelere tam sayfa ilanlarvererek duyurdular. Atatürk tarafından kapatılan mason localarınıntekrar açılışını İbrahim Arvas anılarında şöyle anlatıyor:

“İsmetPaşa’nın Reis-i Cumhurluğu sırasında Kanun-u Mahsus ile localarkapanmadı diye masonların müracaatı üzerine tekrar localar açılıpfaaliyete başladılar. Ve 1952′de ise Atatürkçü geçinen ve onunlaiftihar eden Celal Bayar da, Ahmet Gürkan’ın teklif ettiği masonlocalarını kanunla pekiştirdi. Tabii bu ameliyeyi Meclis yaptı fakat bumüzakerelerin devam ettiği üç celse zarfında Celal Bayar Reis-i Cumhurlocasına gelerek konunun müzakerelerini sonuna kadar takip etmiştir.”(İbrahim Arvas, Tarihi Hakikatler, s.73)

İsmetİnönü’nün aldığı ani bir kararla 5 Şubat 1948 yılında Türkiye MasonDerneği’nin kurulması ile Atatürk’ün emri ile kapatılan mason locaları,İnönü’nün emri ve Celal Bayar’ın desteği ile tekrar faaliyetegirmiştir. Masonlar açtıkları davalarda Halkevlerine devredilen tüm malvarlıklarını tekrar ele geçirdiler.
1935yılında Atatürk’ün emri ile kapatılan mason locaları uzun sürefaaliyetlerini halkevlerinde sürdürdüler. 1948 yılında ise İnönü’nüemri ile mason locaları faaliyetlerine kaldıkları yerden devam ettiler.Atatürk’ün mason localarını kapatma emrini hazmedemeyen masonlarAtatürk’ü ziyarete gelmişlerdi. Atatürk kökü dışarıda olan bu zararlıcemiyetin üyelerini huzurundan kovdu…



Not:Alıntıdır

Ekleme Tarihi: 01.11.2008 - 12:47
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon SABATAYCILAR TÜRKİYE'Yİ ELE GEÇİRMEYE ÇALIŞIYOR!
menzil3 su an offline menzil3  
ATATÜRK VE LAİK DEMOKRATİK CUMHURİYETİN İRADE EDİLMESİ ALLAH KATINDANDIR.
60 Mesaj -
Evet, Laik Demokratik Cumhuriyet bir tesadüfün değil İlahi iradenin bir tecellisinden başka hiç bir şey değildir.
Atatürk'te bu anlamda bu büyük görevi ancak başarıya ulaştığında Allah'ın yardımıyla başardığını anlayabilecek büyük bir dehadır.

Sözün özü Atatürk ve Laik Demokratik Cumhuriyet birer tesadüf değil İlahi tecellinin birer parçasıdır. Ve bu ilahi tecellinin gerçekleşmesi için çok muaazzam olaylar vuku bulmuştur.

Bana hala Atatürk ve Cumhuriyeti yok etmeyi şiar edinmiş kişilerin dergilerin yazılarını yazıp cevap vermeniz bu muazzam gerçeği asla değiştirmez.Üstelik acı bir gerçek daha var ki oda benim yazdıklarımı okumak için zahmet bile etmeyip körü körüne aynı yalanlarla geri dönüyorsunuz.
Yazık önce bir okuyun bakın düşünün, araştırın sonra kendi düşüncenizle geri dönüp fikrinizi söyleyin. Bir şeyleri gerçek yönüyle anlamak istiyorsak gerçekleri bulmak istiyorsak yapılması gerekn budur.
Yoksa kendi nefsinize ve görüşünüze uygun yalanların arkasına sığınmak en kolay yoldur.
Allah yolunda dahi nefslerinin kabullerini din edinenler bir sürü yalan hadisler uydurdular. Ve ne acıdır ki yine aynı şekilde aynı çarpık zihniyetin sahipleride o yalanlara din diye sarılıp bunları üretenlerle birlikte yoldan çıktılar.

Şimdi Atatürk'ün Cumhuriyeti kurma nedenlerini ve bu büyük başarının arkasındaki mucizevi ve hayretler uyandırıcı olayları şöyle bir gözden geçirelim.

1 - Allah Osmanlıyı dini hurafe batağına teslim ettiği ve bu anlamda hem din adına hem dünya adına haçlının gerisinde kalmakla cezalandırmış ve bununlada bırakmayıp çok ağır bedeller ödeterek paramparça olarak bitmesine müsaade kılmıştır.Dikkat ediniz Osmanlının ilim ve fenni bırakmadığı yükselme devrinden sonra batının kiliseyi bir kenara bırakıp ilme ve fenne sarılmasıyla aynı zamanda hurafeye sarılmış ve batının çöpe attığı din adına hurafe batağına saplanmıştır.
O kafa matbaanın dörtyüz yıl Osmanlıya geç gelmesine ve bir çok ilim adamının haksızca öldürülmesine sebep olmuştur.
Allah dini karanlığa gömen bu kafayı ise ilkönce DURAKLAMA DEVRİ ve sonra ısrarla aynı çarpık zihniyete devam etmesi nedeniyle GERİLEME DEVRİ ile cezalandırmıştır.

Şöyle bir düşününüz İslamın devlet olarak gözbebeği olan Osmanlı neden Allah katından bu hale layık kılınmıştır ? Allah doğru kabul etse koskoca Osmanlıyı per perişan neden etsin neden yüzbinlerce şehit verilsin ve üstelik o şehitlerin çoğunun verildiği pek çok yerde elimizden çıksın ?
Osmanlının son dönemindeki feci bitişin tarihçesini gerçek yönleriyle bilmeyenler işte yine din adına hurafe ve yalan batağının içine saplanmış Osmanlıyı yok eden zihniyeti devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Yani bir anlamda Allah'a bilinçsizce bu değişim için isyan edip kafa tutmaktadırlar.

2 - Allah Kurandada buyurduğu gibi yönetimler ve halklar Kuranın dışına çıkıp yanlışlara saptıklarında onların giderilip yerlerine yepyeni yöneticilerin ve zümrelerin getirileceğine işaret eder. Atatürk ve cumhuriyet bu ayetin apaçık bir zuhurudur bir anlamda.

3 - Bu ülkenin insanları Osmanlının gidişatının Allah katından gazabla bakıldığına işaret eden ve Atatürkün ise seçilmiş bir insan olarak görev yaptığını anlatan şu noktaları mutlaka anlamaları gerekir.

a - Allah isteseydi ve gidişatından razı olsaydı koskoca Osmanlı imparatorluğunun feci bir şekilde yüzbinlerce şehitle paramparça olmasına izin vermez onu bir şekilde hem toprak bütünlüğü hemde idare olarak onore ederdi.
Oysa haçlı zalimler Osmanlıyı her tarafından girerek paramparça edip esirlerini dahi feci eziyetlerle öldürdüler. Tarihin derslerde gösterilmeyen sayfalarında bu korkunç bitişin gerçekleri saklı.Osmanlı son döneminde savaşın haricinde dahi facia bir durumdaydı. Haçlılara çok büyük borç yükü altına girmişlerdi. Öyleki haçlı kendi alacağını toplamak için DUYUNU UMUMİYE denen ve Osmanlının bir anlamda fiili bitişi anlamınada gelen kendi alacağını dahi kendi (haçlının tuttuğu) vergi memurları ile topluyor geri para kalırsa Osmanlıya veriyordu. Kapitülasyonlarla adeta haçlıya bana vurma ne istersen al denip ticaretimiz tamamen bitiriliyordu. Haçlıdan borç para alınıp Kırımda Ruslara bu borç parayla alınan silahlarla karşı konmaya çalışılıyordu. Tabi savaşın sonucu yinede faciayla bitiyordu.
Osmanlı tüm cephelerden ağır yenilgilerle dönüp bir ateşin içinde yanıp yanı kül oluyordu. İşte son toprak olan Anadolunun dahi bu halde korunamayacağına inanan padişah ve İstanbul hükümeti İngilizlere bizi onbeş yıl siz yönetin diyor, İngiliz, Yunan, Fransız işgal kuvvetlerine karşı koyan bu ilkenin vatansever insanlarını Osmanlının geri kalan zaptiyeleriyle tutuklayıp içeri tıkıyordu.
Yunan Egeye çıktığında padişahın emri ile hiç karşı konmuyor hatta bir iki ilimizde Yunan askerleri yunan bayraklarıyla karşılanıyordu.
Ne zamanki yunan zulme ve tcavüzlere başladı işte o zaman yediği kazığı ve Padişah ve istanbul hükümetinden bir hayır gelmeyeceğini anladı. O zaman bir kurtarıcı olarak ortaya çıkan Aattürkün mücadelesine katılmaya başladı.
İşte bu mücadele Atatürkü hain ilan edip idama mahküm eden Padişah ve İstanbul hükümetine rağmen onların arkadan hançerlemelerine rağmen başarıya ulaştırılıp Cumhuriyet kuruldu.
Şayet Padişah ve istanbul hükümetinin elinde bir gelecek kabullenilseydi şu anda Ankara civarında küçük ve ne derece bağımsız bir devlet olduğu belli olmayan bir toprak parçası kalacaktı elimizde. Doğu Ermenilere ve bir kürt devletine bırakılacak Ege ve İstanbul yunanlıların olacaktı v.s, v.s .

Şimdi soruyorum Atatürke ve Cumhuriyete bilinçsizce bilgisizce sövenlere Allah istese ve yaptıklarından razı olsa Osmanlı devlet olarak bu hale düşürülürmüydü ? Bu kadar çırpınmaları başarı ile mükafatlandırılmazmıydı ? Israrla ve ısrarla bir çöküşe irade kılınırmıydı ?

b - Gelelim Atatürk'e daha çocukluğunda asker olmayı kafasına koyan bu büyük insan daha askeri lise yıllarında içindeki vatan sevgisinin büyüklüğünden gizlice orduya katılmaya çalışmış ve o sırada yunan ayaklanmasını bastırmak için toplanan gönüllü askerlerin arasına katılmaya çalışmıştı. Onu bir şekilde farkeden bir komutan kendisini savaşa katılamayacağını söyleyip okula geri göndermişti.
Atatürk o savaşa katılsaydı çok sayıda şehit verdiğimiz o mücadelede belkide şehit olacaktı. Oysa onun vazifesi vardı ve yaşaması için İlahi muhafaza onu koruyordu.
Subaylık yıllarında ülkesinin kötü gidişatını çok iyi gördüğünden neler yapılabileceği konusunda fikir üretiyor arkadşlarıyla tartışıyor çokça kitaplar okuyup hem ülke hem dünya tarihini devamlı inceliyordu.
Yine subaylık yıllarında çok cephede ve oldukça başarılı işlerin altına imza atan bir komutan oldu Atatürk. Yenilgiyi kabullenen padişah Atatürk Suriye cephesinde İngilizlere karşı mücadele verirken savaşı kesmesini istemiş Atatürk bunu reddettiği için görevden alınmıştı. İşte bu süreçte İstanbula gelen Atatürk ülkenin kurluşu için daha büyük teşkilatlanmanın adımlarını atmaya başlamıştı.
Çanakkalede askerlerine "Size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum. Biz ölene kadar yeni kuvvetler gelip direnişi kazanabilirler" emrini veren odur.Çanakkale zaferinin mimarı onun başarısıyla sağlanmıştır.
Çanakkalede göğsüne rastgelen şarapnel parçasının onun saatine rastgelip parçalamasınba rağmen ölümüne sebep olamamasının arkasında yatan gerçekte İlahi muhafazadan başka hiç bir şey değildir.
Samsuna doğru yola çıktığında dahi bindiği gemi ingilizler tarafından batırılmak istenmiş fakat Allah bir şekilde bu entrikayı Atatürke haber verdirmiş bir gayrimüslim vatansever vatandaşımız Atatürkü uyarmıştır.
Cumhuriyeti kurduktan sonra dahi çeşitli suikastler tertiplenmiş fakat hiç bir menfur girişim başarıya ulaşamamıştır. Cumhuriyeti kurup devrimlerini yaptıktan sonra ise öyle bir güruh tarafından ölümüne sebep olunmuştur ki acı ibrettir, Atatürkün bu taifeden olduğu ağır ve feci yalanı ile bu çirkin iftira gerçek diye yayılmaya çalışılmıştır. Tabi Atatürk düşmanı batı kuklası ve din adına bağnaz karanlık kafalar tarafından...

Osmanlının sonunda ve hatta sonrasında aslında ingiliz olan bir çok ajan daha çocukluktan bu ülkenin topraklarında hoca diye yetiştirilmiş ve Atatürke ve Cumhuriye ihanetlerin altına imza atmıştır. Gerçi türk kökenli bilinçsiz gerici öyle kafalar varki bu ülkede o ingiliz ajanlarını pek aratmazlar.İşte bugün haçlının ve yahudinin Atatürkü sevmemesinin ve yok edilmesini istemesinin bir nedenide Cumhuriyetin kurulması ve Atatürkün bu ülkeyi parçalatmayıp bağımsızlığını kazandırmasıdır.Bunca yalanın iftiranın üretilme sebebi bu ülkenin çökmesi parçalanması içindir. Çünkü dış ve iç düşmanlar şunu iyi biliyorlar ki Cumhuriyet ve onun kurucusu tasfiye edilirse bu ülke çok daha rahat parçalanabilecektir.

Şu tarihi gerçeğide devlet kayıtlarından dahi kontrol edebilirsiniz. Atatürk son nefesini ruhunu teslim almaya gelen meleklerin selamına karşılık vererek vermiştir. Ancak Allahın razı olduğu insanlar ruhlarını teslim almaya gelen meleklerin selamı ile davetle baki aleme göç ederler. Müslümanız diyorsak bu LAİLAHEİLLALLAH kelamı kadar gerçek bir haldir.

c - Şimdi bir düşünelim Osmanlının sonunda ağır ve feci gidişatın önünü hiç bir gayret kesemiyor ve doludizgin ve bir sürü faciayla Osmanlı son buluyor.
Öbür yandan ise bir deha olan Atatürk ise önündeki tüm engeller kaldırılarak ve her merhalede Allahın yardımıyla başarıya ulaşıyor. Bu takdiri ilahinin tecellisinden böyle olmasını irade kıldığından başka ne olarak yorumlanabilir ?

Yoksa Allah haşa Osmanlıya yardım edemeyecek ve Atatürkün başarısına engel olamayacak bir acz içindemiydi ? Nede güzel anlıyorlar şu Atatürk düşmanları alemlerin Rabbini.

Allahın istediğini istemeyenler ancak kendilerine zarar verirler. İnsanlar Allaha tabi olur. Allah insanlara değil.

Sonuç olarak şunları söylemek istiyorum.
Atatürk ve Laik Demokratik Cumhuriyet bir rastlantı bir tesadüf değil, Anadolu üzerinde Allahın ilahi bir tecellisi ve yine Allahın bu millete bir lütfudur.
Ülke Atatürkten sonra bu değerlerin kıymetini bilmeyen Atatürkçü sahtekarlar ve dindar geçinen din tüccarı yalancılar yüzünden yetmiş sene gibi bir zamanı çarçur edip kaybetmiş oldu maalesef.
Tabiki bunda halkın gereği gibi uyanıp bilinçlenmemeside büyük etken. Ve şüphesiz Allah yönetimde neye layıksa milletin başına onu getirir.Atatürk gibi dehalar ise çok büyük bedellerin ardından ancak bir fırsat olarak lütfedilir. Değerleri bilinmezse bir yetmiş seksen sene sonra kahır ve gazab tekrar kaçınılmaz olur.

Osmanlının sonundada bu durum ağır bedelleri getirmişti Allah katından. Şimdi yine bir kurtuluş savaşına doğru adım adım gidilmekte. Sebep ise Allahın artık geçmişteki gibi mahvolmamak için size bir deha ve yepyeni bir lider veriyorum diye hediye ettiği değerlerin köreltilmesi ve hatta yok edilmeye çalışılması.
Allahın bu gidişata çok ağır celaliyetleri aslında kendini göstermeye başladı. Çok daha ağır bedel ve ibretler ise sırada bekliyor.

Allah milletimize çok ağır bedeller ödemeye mecbur kalmadan uyanışlar nasip eylesin. Nede olsa zararın neresinden dönülse kardır.
Şüphesiz Allah bu ülkenin insanlarına ağır bir ders verdikten sonra (Osmanlının sonunda olduğu gibi) tekrar bir şahlanış için yardım edecektir. Fakat şu an başta bulunan güruh ile değil. Asla değil. Çünkü onlar bu bela sürecinin taşeronlarından başka hiç bir şey değildirler. Bu dediklerimi sabredin önümüzdeki süreçte milletçe göreceğiz.
Şahlanış Cumhuriyetin kurucu değerlerine sahip insanların gayreti ve halkı uyandırması ile gerçekleşecektir.

Kalın sağlıcakla...


YUNUS SURESİ, 100 : ALLAH GAZABI/PİSLİĞİ AKLINI KULLANMAYANLARIN ÜZERLERİNE YAĞDIRIR.

ZUMER SURESİ, 9 : BİLENLERLE BİLMEYENLER HİÇ BİR OLURMU.

Ekleme Tarihi: 01.11.2008 - 12:29
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Kıbrıs'ı 85 sene önce İnönü satmış
menzil3 su an offline menzil3  
MUSUL VE KERKÜK MESELESİNİN GERÇEK TARİHÇESİ...
60 Mesaj -

Osmanlı'nın feci bitişi ve kurtuluş savaşının hangi yokluklar ve zor şartlarda yapıldığını bilmeyenlar maalesef çarpıtılmış iddilara çok çabuk inanıyorlar. Aşağıda bu meselenin detayını anlatan bir yazı veriyorum.
Osmanlının külleri arasından Allah'ın yardımıyla vücuda getirilip kurulan ve yokluklar içinde bir vatan ortaya koyanların mücadelesini anlamayanlar bu başarıya atılan haksız ve insafsız yalanlara kapılmaktan inanmaktan asla kurtulamazlar.

Mesela ŞEYH SAİT isyanının yaptığı tahribat ve genç Türkiyenin elini zayıf düşürmesi nedeniyle KERKÜK ve MUSUL un bizim topraklarımıza katılamama nedenini, bilerek yada bilmeyerek gözden kaçıranlara o şartlarda neyin yapılabildiğini anlatabilmek hele hele Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarına anlatabilmek deveye hendek anlatmak kadar güçtür.


MUSUL-KERKÜK MESELESİNİN TARİHÇESİ

Mustafa Kemal Paşa ve Ankara hükümeti, Musul konusunda oldukça kararlı bir tutum sergilemiştir.
Ancak Musul'u elde etmeye kararlı olan İngiliz heyeti bu gerekçelere karşı çeşitli demagojilerle direndi ve Musul meselesi konferansın ikinci celsesine bırakıldı. İkinci celse görüşmelerinde meselenin iyice çıkmaza girmesi üzerine Türk heyeti yeni bir çözüm önerdi: Plebisit, yani halkoyu. Musul'da bir oylama yapılmalı ve vilayet halkına Türkiye'ye mi yoksa İngiliz mandası altındaki Irak'a mı katılmak istedikleri sorulmalıydı. Son derece akılcı, adilane ve makul olan bu teklif Lord Curzon tarafından kabul edilmedi. Gerekçe ise oldukça şaşırtıcıydı. Curzon'a göre, bölge halkının oy verme alışkanlığı yoktu. Bu konuda tecrübe sahibi olmadıklarından plebisitin amacını anlayamayacaklarını ileri sürdü. Bu samimiyetsiz argüman, İngilizlerin koruduklarını ve haklarını savunduklarını iddia ettikleri bölge halkını küçümsediklerini, onlara kendi geleceklerini tayin etme hakkını kesinlikle tanımadıklarını gösteriyordu. İngiltere, Musul halkına, dönemin egemen ideolojisi olan Sosyal Darwinizm gözüyle bakıyor, onları sözde güdülmesi ve İngiliz çıkarları için sömürülmesi gören "ilkeller" olarak görüyordu.

Plebisit teklifi karşısında Lord Curzon'un ikinci önemli manevrası Musul meselesinin, I. Dünya Savaşı'nın ardından galip devletler tarafından kurulan Milletler Cemiyeti'ne havale edilmesi ve kararın cemiyet tarafından verilmesi teklifiydi. Bu teklif İngiltere'nin müttefikleri tarafından da desteklenmiştir. Ancak elbette ki bu istek İngiltere'nin Musul meselesini neredeyse kendine havale etmesi anlamına geliyordu. Çünkü İngiltere Milletler Cemiyeti'nin kurucusu ve en güçlü birkaç üyesinden biriydi. Bu kuruluşun İngiliz çıkarlarına aykırı bir karar vermeyeceği çok açıktı. Türkiye ise Milletler Cemiyeti'ne üye bile değildi.

Dolayısıyla Türk heyeti İngiltere'nin bu tuzak teklifini kabul etmedi. Türkiye'nin Musul'dan vazgeçmeyeceğini ifade etti. Lozan Konferansı'nın sonraki celselerinde de bir gelişme olmadı. 4 Şubat'ta yeni bir barış projesi hazırlayan İngilizler ve müttefikleri barış görüşmelerinin kesilmesi tehdidinde bulunarak bunu Türk heyetine kabul ettirmeye çalıştılar. İsmet Paşa bu teklifi kabul etmedi ancak 4 Şubat 1923 tarihinde yazılı bir teklif yaparak Musul meselesini Türkiye ile İngiltere arasında bir yıl içinde ortak bir anlaşmayla çözümlenmek üzere konferans programından çıkarılmasını istedi. Görüşmeler aynı gün sona erdi ve Türk heyeti yurda döndü.



“Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millîmiz, İskenderun’un cenubundan (güneyinden) geçer, şarka doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi, Kerkük’ü ihtiva eder.
İşte hudud-u millîmiz budur dedik!”
Mustafa Kemal Atatürk


Kısacası, Lozan Barış Konferansı Musul meselesini çözüme kavuşturamadan sona erdi. Mesele Lozan Antlaşması'ndan sonra Haziran 1926 tarihine kadar sürüncemede kalacaktı. Üç yıllık bir zaman dilimi içerisinde mesele önce 19 Mayıs 1924 tarihinden itibaren Haliç Konferansı'nda ele alınacak, daha sonra Milletler Cemiyeti Meclisi'nde görüşülecek ve nihayet, Haziran 1926 tarihli Ankara Antlaşması ile neticelenecekti.

Bu sürede yaşanan gelişmeler ise, aslında Türk tezinin haklı olduğunu gösteriyordu. Musul halkında, Kürt, Türkmen veya Arap olsun, Türkiye'ye katılma yönündeki eğilimler ağır basmaya devam etti. Özellikle Kürtlerin Türkiye'ye ve Ankara'ya olan bağlılığı dikkat çekiciydi. Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey, TBMM'de yaptığı konuşmada, bir Kürt olarak, "Bir insanı ikiye bölmek veyahut herhangi bir parçasını ayırmak mümkün değil ise, Musul'u Türkiye'den ayırmak da mümkün değildir" diyerek, bölgede Türkler ve Kürtler arasında bir ayrılığın olmadığını savunmuştu.9

Uyuşmazlığı gidermek amacıyla 19 Mayıs 1924'de İstanbul'da İngiltere'yle başlayan ikili görüşmelerde İngiltere'nin Irak lehine Hakkari üzerinde de hak iddia etmesi üzerine Konferans'tan sonuç alınamadı. Bunun üzerine İngiltere Musul meselesini 6 Ağustos'ta Milletler Cemiyeti'ne götürdü.

Türk Temsilciler Kurulu 11 Kasım 1922'de Lozan'a geldi, fakat konferansın bir hafta ertelendiğini öğrendi. Bunun üzerine Paris'e geçen İsmet Paşa burada Fransız Başbakanı Poincare ile görüştü ve değişik toplantılara katıldı. Lozan'a başdelege olarak katılan İsmet Paşa'nın yanısıra Sağlık Bakanı Dr. Rıza Nur ve eski Maliye Bakanı Hasan Bey (Saka) delege olarak katılıyorlardı. Bunların dışında da geniş bir danışman ve çevirmen topluluğu bulunuyordu.

Milletler Cemiyeti Musul meselesini 20 Eylül 1924'te görüşmeye başladı. Görüşmelerde Türk tarafı daha önceki görüşlerinde ısrar ederek Musul'da bir halk oylaması yapılmasını istediyse de İngiltere bu talebi de daha önce Lozan'da yaptığı gibi "bölgede yaşayan halkın cahil olduğu ve sınır işlerinden anlamadığı" gibi küstah bir gerekçeyle kabul etmedi.10 Milletler Cemiyeti, 30 Eylül 1924'te bir soruşturma kurulu kurulmasını kararlaştırdı. Komisyon başkanlığına da Macaristan'ın eski başbakanlarından Kont Teleki getirildi. Komisyon Irak'ta incelemede bulunarak Musul halkının görüşlerine başvuracaktı. Komisyon, çalışmalarını sürdürdüğü sırada İngilizlerin saldırgan tavırları ve kuzeye doğru yeni toprakları işgal etmesi, kanlı olayların meydana gelmesine neden oldu. Bunun üzerine Konsey, 28 Ekim 1924'te bir sınır tanımı yaparak "Brüksel Hattı" adıyla ve geçici mahiyette bir Türk-Irak sınırı tespit etti. Soruşturma Komisyonu hazırladığı raporu 16 Temmuz I925'te Cemiyet Meclisi'ne sundu. Raporda yer alan temel görüşler ana hatlarıyla şöyleydi:

Brüksel Hattı'nın coğrafî sınır olarak tespit edilmesi,

Musul vilâyetinde çoğunluğun, sayıları 500 bini bulan Kürtler'den meydana geldiği,

Kürtler'in Türk ve Arap nüfustan fazla olduğu,

1928 yılında sona erecek olan Irak'taki manda yönetiminin 25 yıl daha uzatılması,

Bölgedeki Kürtlere yönetim ve kültürel haklarının verilmesi kaydıyla Musul'un Irak yönetimine bırakılması,

Milletler Cemiyeti Meclisi'nin, bölgenin iki ülke arasında taksimine karar vermesi halinde Küçük Zap çizgisinin sınır olarak kabul edilmesi,

Milletler Cemiyeti, Irak'taki manda yönetiminin uzatılmasını ve Kürtler'e imtiyazlar tanımak suretiyle bölgenin Irak'a bırakılmasını uygun görmediği takdirde, Musul'un Türkiye'ye bırakılmasının uygun olacağı,

İngiltere'nin Hakkari üzerindeki iddia ve isteklerinin kabul edilmemesi.
Türkiye'nin bu komisyon raporuna itiraz etmesi üzerine, Konsey, 19 Eylül 1925'te La Haye Adalet Divanı'ndan görüş istedi. Divan'ın verdiği karar, Milletler Cemiyeti Meclisi'nin işini kolaylaştırır nitelikteydi. Milletler Cemiyeti Meclisi, Türkiye'nin karşı çıkmasına rağmen, 8 Aralık 1925'te Divan'ın kararını benimsediğini açıkladı. Hemen arkasından da 16 Aralık 1925'te Soruşturma Komisyonu Raporu'nu kabul ederek, Brüksel Hattı'nın güneyindeki toprakların Irak'a bırakılmasını kabul eden kararını aldı.

Türkiye'nin Milletler Cemiyeti kararına tepkisi büyük oldu. Ancak dönemin iç sorunları, Türkiye'nin henüz yeni savaştan çıkmış olması ve uluslararası alanda yalnız konumda bulunması, daha fazla direnilmesine engel oldu. Türkiye defalarca Musul konusundaki İngiliz oyunlarını kabul etmeyeceğini açıklamasına rağmen sonunda mecbur bırakılarak, Cemiyet Meclisi kararına uydu ve 5 Haziran I926'da yapılan Ankara Antlaşması ile Musul'u Irak'a terketmeyi kabul etti.

Ankara Antlaşması, "sınır, iyi komşuluk ilişkileri ve genel hükümler" adı ile üç kesim ve toplam 18 maddeden meydana geliyordu. Antlaşmanın bir ve ikinci maddesi Türk-Irak sınırını tespit etmiş, 14. madde ise bölgedeki petrol gelirinin %10'unun 25 yıl süreyle Türkiye'ye bırakılmasını öngörmüştü. Ancak Türkiye daha sonra 500 bin İngiliz lirası karşılığında bu hakkından vazgeçti.


Musul'un Kaybedilişinin Bilançosu

Musul vilayeti, Türkiye'nin hakkı olmasına rağmen ondan alınmıştır. Bu vilayette yaşayan insanların da rızasına aykırı olan bu uygulamanın hiçbir siyasi, tarihsel, hukuksal haklılığı yoktur.

Bu çok açık bir gerçek olduğu için, genç Türkiye Cumhuriyeti Musul'dan vazgeçmemek için büyük çaba göstermiştir. Büyük Önder Atatürk, bu konuda son derece ısrarlı ve kararlı davranmıştır. Değişik tarihlerdeki demeçlerinde Musul'un anavatandan ayrılmaz bir Türk yurdu olduğunu defalarca vurgulamıştır.

Öyle ki Lozan Konferansı sonrasında Musul konusunun çıkmaza girmesi, Türkiye'yi, bölgeyi savaşarak kazanma düşüncesine dahi yöneltmiştir. Konferansın başarısızlığa uğraması halinde karşılaşılacak güçlükler için o zamanki adı Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti olan Savunma Bakanlığı tarafından "çok gizli" kaydıyla bir harekât planı hazırlanmış, fakat uygulanmamıştır.11

Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa, Musul üzerine bir askerî harekâtı çeşitli zamanlarda müzakere etmişler, hatta Kâzım Karabekir Paşa'ya Musul'un alınması için teklifte dahi bulunmuşlardır.12 Tüm bu askeri operasyon düşünceleri, TBMM hükümetlerinin ve Mustafa Kemal Paşa'nın Misâk-ı Millînin gerçekleştirilmesi hususundaki hassasiyetinden ve özellikle de Musul'a verdikleri değerden kaynaklanmaktadır.

Musul'un kaybedilişini hazırlayan gelişmeleri özetlersek, şöyle bir tablo çıkarabiliriz:

Bu süreçte Türkiye'ye karşı oynanan ilk oyun, Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra Kerkük sancağının İngilizler tarafından haksız işgalidir.


Dicle nehri kenarına kurulmuş olan Musul'dan bir görünüş
(Eski iç kale yapıları)

İkinci oyun ise Lozan Konferansı'nda Türk heyetinin Musul'un Türkiye'ye verilmesi amacıyla sağlam temellere dayanarak savunduğu mükemmel tezine rağmen, İngiliz baskısı ile Musul meselesinin sonraya bırakılması ve Milletler Cemiyeti'ne havalesidir.



Yendiklerini sandıkları Türk Milleti'nin yeniden ayağa kalkarak düşmanlarını püskürtmesi ve haklarını geri istemesi, İngiliz yönetimini hem şaşırtmış hem de öfkelendirmişti. Resimde, İstanbul'un işgali sırasında Galata Köprüsünde İngiliz birlikleri görülüyor. İşgal günlerinde Mustafa Kemal Paşa İslam dünyasına seslenen bir bildiri yayınlamış ve, "Bu hareket maneviyatı bozamayacak, kuvvetlendirecektir." demişti.
Musul meselesinde İngiltere'nin şiddetle direnmesi bölgenin petrol kaynakları açısından zengin oluşu, stratejik önemi ve İngiltere'nin imparatorluk yolları üzerinde oluşundan dolayıydı. Bölgenin sahip olduğu bu özellikler, İngiltere'nin ısrarcı, uzlaşmaz ve baskıcı tutumuna neden olmuştu. İngiltere'nin ortaya koyduğu bu tavrın bir diğer sebebi de I920'li yıllarda hâlâ Türk Milleti'nin hayat hakkını tanımak istememesiydi. Yendiklerini sandıkları Türk Milleti'nin yeniden ayağa kalkarak düşmanlarını püskürtmesi ve haklarını geri istemesi, İngiliz yönetimini hem şaşırtmış hem de öfkelendirmişti.

İngiltere'nin bu tavrı karşısında Türkiye'nin dış politika meselesindeki yalnızlığı, Musul'un kaybedilmesinde öne çıkan önemli bir nedendi. Bu yalnızlık, Milletler Cemiyeti'nde açıkça görülüyordu. Türkiye, Cemiyet'in üyesi bile değildi. İngiltere ise asli ve kurucu üyesiydi. Bu yapıdaki bir kurumdan Türkiye lehine bir kararın çıkması oldukça zordu. Bunun yanı sıra İngiltere; Irak, Milletler Cemiyeti, Soruşturma Komisyonu ve dünya kamuoyu üzerinde özellikle propaganda alanında üstün bir durumdaydı.

Tüm bu tarihçe içinde belki de en önemli olan nokta ise, Türkiye'nin tam iki kez Musul'da halk oylaması yapılmasını istemiş olmasıdır. Bu, elbette, Türkiye'nin Musul halkının kendisine olan sevgi ve bağlılığından endişe duymadığı için ileri sürülmüş bir tekliftir.

O zamanlardan günümüze miras kalacak bir politika varsa, o da bu sevgi ve bağlılığı yeniden tesis etmek, Kuzey Irak'taki insanların kalbini ve zihnini kazanarak, Türkiye'yi bölge itibar, nüfuz ve etki sahibi bir güç yapmak olmalıdır.




İşte Gerçek Türkiye Haritası!..(Misak-ı Milli)




Bu mesaj 1 kez ve en son menzil3 tarafından 31.10.2008 - 12:11 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 31.10.2008 - 12:09
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon SABATAYCILAR TÜRKİYE'Yİ ELE GEÇİRMEYE ÇALIŞIYOR!
menzil3 su an offline menzil3  
SABETAYCILIK BAHANE BOP İSE BİR ŞAHANE
60 Mesaj -
Bu ülkenin insanları SABETAYlar geliyor gibi çeşitli CAMBAZA BAK OYUNU ile oyalanırken bakın asıl feci tehlikeyi bir şairimiz nasıl anlatıyor.

ABD'nin BOP ve ılımlı islam dayatması

1950’ler de görmeye başladık küçük Amerika olma rüyasını
Üretmek varken alır olduk Amerikanın ürettiği fason malını
Tereyağını verdik Amerika ya yerine aldık kokar vita yağını
Tıkanır damarlarımız kalp krizi kapıda, geride kalanlar yaksın ağıdını.
Elli yıldır soyuyorlar rüyadan uyanamayan Türk halkını.

Pancar, haşhaş üretimini sınırladık birileri para kazansın diye
Güney Amerika ülkelerinden şeker alıyoruz bilmem ki niye.
Kamış şekeriyle yapılan reçeli ve tatlıyı bu halk nasıl yiye
Bütün bunlar Amerika’dan hibe ya da IMF denen alçaktan hediye.
Elli yıldır ağzımızın tadı kalmadı kimse diyemiyor dur hani.

1960’ların sonunda bizi neden çok sevdikleri anlaşıldı.
Altıncı filo bir gün oldubitti ile geldi boğazda şöyle bir salındı.
Devrimci gençler tarafından altıncı filonun zincirleri kırıldı.
Gençlerin etrafı yerli faşist işbirlikçiler tarafından sarıldı.
Elli yıllık Amerikan uşaklarının silah dolu her bir yanı.

Plan kuruldu sağcı solcu diye iki guruba ayırdılar.
Emperyalizmin uşakları her zaman kayrıldılar.
Şeriatçı işbirlikçileri bir kenara ayırdılar.
1980’de işe el koy diye askere davetiye çıkardılar.
Elli yıldır korunan Amerikan uşaklarının da yanar oldu canı.

Nitekim diyen bir zat şahin olup talimatla geçti başa.
Ne olduğunu bilmeyen halk başladı şak şakla alkışa.
Mahpus damlarına dinci kitapları sıraladı birkaç paşa.
İmam yetiştiren okullar açıldı, cenazemizi yıkayacak hoca yetişe.
Elli yıl bekleyen Amerika planı işlesin diye akıtır kanı.

1990’da baba buşt bastı düğmeye, BOP planı işlesin.
Saddam akılsızını getirdiler oyuna, şimdi duvarları dişlesin.
Amerikan askeri kürdü, Türkü, şii diye insanları fişlesin.
Irak halkı barış gözler, Amerika uzaydan petrol rezervini izlesin.
Elli yıllık komşular bir birini kırıyor, onlarında yanar oldu canı.

Yirmi birinci yüz yılı görmek nasip oldu sağ olan kullara.
Barzani si, Talabani si, Peşmerge si yayan düştü yollara.
Saddam yalvarıyor oğul buşt’a, vatan gitmiş o canını kurtara.
Basra körfezi can pazarı, petrol akar Arapların ardı sıra.
Elli yıllık harita yeniden çiziliyor, ne oluyor diye yoktur soranı.

Ilımlı İslamcı bir parti kuruldu, başkanı beyaz saraya buyruldu.
Yemek öncesi Kıbrıs diye bir Yunan aperatifi sunuldu.
Arkasından hazmı kolay olsun diye kuzey Irak çorbası sürüldü.
Ana menüde BÜYÜK ORTA DOĞU PROJESİ göründü.
Elli değil. İki yüz yıllık Amerikan oyunu aslı İngilizlerin planı.

Muzaffer Çalışkan

Ekleme Tarihi: 31.10.2008 - 11:49
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: İslam düşmanı mason Mustafa Kemal (vesikalar)
menzil3 su an offline menzil3  
Atatürk'e atılan iftiralara cevap ....
60 Mesaj -
Atatürk'e atılan iftiralara cevap

Günümüzde cemaatler fikirlerini yaymak için demogoglar(laf ebelerini) kullanıyorlar. Atatürk’e inanılması güç iftiralar atıyorlar. Cehalet yüzünden halkımız inanıyor.

Atatürkçüler!! Etrafınızda bu düşüncelerle kandırılmış olanlar varsa gerçekleri aktarmak, iddiaların karşılığını tam bilerek cevaplamak, Atatürk’ü doğru anlatmak sizin en asil görevinizdir.

“Uygarlıktan yana olanlar, gerilikten yana olanlar kadar yürekli ve özverili olmadıkça, Türkiye’nin aydın ufuklara doğru gidişi sürdürülemez!!!”
Cumhuriyet Şehidi
(Muammer Aksoy)

İFTİRA
Atatürk Makedondu! “Sen hiç sarı saçlı, mavi gözlü Türk gördün mü?” Masalı

YANIT
Mustafa Kemal’in baba tarafından soyu Anadolu’nun Türkleşmesinde önemli roller oynayan “Kızıl-Oğuz Türkmenleri” nden gelmektedir.
Kızıl Hafız Efendi baba tarafından dedesidir.

Atatürk’ün anne soyu Konya Karaman’dan Rumeli’ye gelen ve bundan dolayı “konyarlar” şeklinde anılan, Rumeli Yörükleridir.
Atatürk’ün anne tarafından dedesi Sofuzade Feyzullah Efendi’dir.

İFTİRA
Atatürk masondu, Yahudi’ydi

YANIT
Kemal Paşa, yakın arkadaşlarından M.Esat Bozkurt vasıtasıyla Meclisten mason localarının derhal ve tümden kapatılması kararını aldırmıştı.Masonlar ‘kardeşleri’ Şükrü Kaya ve Mim Kemal Bey aracılığıyla:

Gazi’ye
“Efendimiz bir zaten maiyet-i devletindeyiz.Fakat Meşrık-ı Azamımız olursanız,bir pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız” dediler.
Gazi
“Peki size bir şey soracağım;siz Avrupa’da hangi locaya bağlısınız?” dediğinde
Masonlar
“Biz Cenova’ya tabiiyiz.Üstadımız da Barco Mişon” şeklinde yanıt verdiler.
Hiç kimseye hiçbir zaman hizmet etmeyecek olan Atatürk;
“Haydi defolun buradan, cehennem olun gidin Yahudi uşakları.Benim milletim bana ‘kahraman’ sıfatını verdi.Ben sizin gibi Yahudiye uşak mı olacağım?”
“Bu sabaha kadar Türkiye’deki tüm locaları kapatmadığınız taktirde teşkil edeceğim Divan-ı Harb-i Örfi’de hepinizi astırırım.şaşarım akl-ı perişanınıza.Haydi defolun!” der.

İFTİRA
Din düşmanıydı, Hz. Peygamber’e karşıydı, deccaldi

YANIT
Hz.Muhammed’e duyduğu hayranlığı ve O’nun peygamberliğini heyecanla anlattığı bir sırada yanında bulunan M.Şemseddin Günal Ata’nın o anki halini şöyle anlatmıştır:

“…Atatürk’ün denizlerden renk alıp renk veren gözleri, masanın üzerinde serili haritaya dikildi ve beni kolumdan tutarak masanın başına çekip parmağını bir noktaya dikti.Bu, kendi elleriyle çizdikleri bir askeri harita idi ve Hz.Muhammed’in büyük Bedir Cengi’ni adım adım gösteriyordu.Hz.Muhammed’e ve O’nun peygamberliğine olduğu kadar, büyük askeri dehasına da hayran olan Sakarya Galibi, Bedir Galibini göklere çıkarırken; “O’nun Hak Peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir Destanı’nı okusunlar” diye heyecanlandı
“O’nun yanında bulunduğum süre içinde Kadir Gece’leri sofra kurdurmazdı.Bazen mevlid dinlediği de olurdu.Hafız Yaşar Bey’in mevlidini saygı ile dinlerdi.”
“Öyle Allah derdi ki yalnız kalınca, O’nun gibi kimse diyemez.Herkes çekilip yapayalnız kalınca gökyüzüne bakar, kendi kendine Allah derdi.”

Atatürk’ün Uşağı İdim, Cemal Granda, sayfa 252 254

İFTİRA
O’nun zamanında namaz kılan memurlar atıldı, devlet görevinden uzaklaştırıldı.

YANIT
“Ordu’nun başı ve Atatürk’ün dostu olan rahmetli Fevzi Çakmak, yardımcısı Orgeneral Asım Gündüz namaz kılarlardı.Atatürk devrinde TBMM Başkanı olan Abdülhalik Renda, Cuma namazlarını Hacı Bayram Camii’nde kılardı.”

“Bu satırların aciz yazarı Atatürk devrinde hem devlet memuru, hem de din görevlisi idi. Camilerde minberde hutbe okur kürsülerde dua yapardık. Neden bize baskı yapılmadı?
İşimizden atılmadık?”

“Atatürk devrinde General Kerameddin Kocaman resmi general elbisesi ile Teşvikiye camii’nde kur’an okurdu.Neden emekliye sevk edilmedi?”
Ercüment Demirer
(Bakış, Aralık 1969)


ALıntıdır...

Ekleme Tarihi: 31.10.2008 - 11:39
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: İslam düşmanı mason Mustafa Kemal (vesikalar)
menzil3 su an offline menzil3  
ATATÜRK'Ü MASONLAR ÖLDÜRTTÜ. PEKİ NEDEN ????
60 Mesaj -
Dun Egeturk için arastirirken, bir site buldum, çok uzun aslinda ve 5/6 kere okudum en iyi sekilde kisaltmak için...
Ataturk olmeden partisinin içinde'ki arkadaslari ile anlasamaz oldu, onlari Osmanli'nin parcalama arzulari olduklarindan suçladi, masonlarla bulusmasinda'da tartismalar yasandi ve Mason localarindan kapatti...

Maalesef Atatürk siyasi bir suikast sonucu öldürülmüstür!
Bununla ilgili ipuçlarına baktığımızda karşimıza pek çok delil çikmaktadir.
Bunlardan ilki,1 Ağustos 1948 tarihli ve 685 sayılı Yunan Komünist halk Cumhuriyeti,E.L.D’nin Erkani Harbiye organı “Halkın sesi”,Laiki foni gazetesinde,Bulgar Yahudilerinden 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas’ın yazısında; “Mefkûremizi imha edici darbe vuranların âkibeti, feci şartlar altında ölümdür. Türkiye’nin mağrur Sarı Diktatörü Mustafa Kemal Atatürk, 10 Ekim 1935 tarihinde Ankara’da Çankaya köşkünde Doktor Mim Kemal Öke’ye hitaben, ‘Mason cemiyetinin faaliyetini inkılâplarıma muarız gördüğüm için kapatılmasını elzem gördüm. Bu dakikadan itibaren bu cemiyeti ölmüs biliniz ve diriltmeye teşebbüs etmeyiniz” demişti. Diğer bir Yunan basınında çikan yazı da ise,Halk cephesi,Laiko Metopa gazetesinde,1-2-3-4-5 Eylül 1949 tarihli yazı Apostolos Grazos kalemiyle neşredilmiştir.Bu yazıda ise; “Filistin Siyon kolonilerini meydana getirmek için, Osmanlı İmparatorluğu’nu parçaladık. Bundan sonra yapılması elzem olan, ikinci, üçüncü ve dördüncü vazifeler geliyor ve bunları seri olarak tatbik etmek isteniyordu ki ; Doktor Abravaya ve Fissenger cidden bu işte fedakarâne çalistilar. Bazı Avrupalı tıp dahileri, siroz mütehassısları, Sarı liderin hastalığı ile meşgul olmak istediklerini bildirmişlerse de; Türkiye’deki mukaddes üçgenimizin meydana getirdiği muhkem mevki ve selâhiyetlerini cemiyetimize muhalif olanlara Sarı liderin tedavisinde vazife vermemekle bize pek âlâ ispat ettiler. Sarı liderin ölümü bir gün meselesi hâline gelmişti. Onun ölümünden her suretle istifade etmeliydik.” Burada dikkat çekilen konular Türkiye’de faaliyet gösteren Masonların Atatürk’ün emriyle cemiyetlerini kapatmaları, kurulması uzun yıllardan beri belirli bir program dahilinde yürütülen İsrail Devletinin kurulma aşamasını anlatmakta. Öncelikli olarak Masonluk ve Masonların Atatürk ile olan ilişkilerine bakmak gerektir.Atatürk’ün çevresinde yer alanların büyük bir çogunlugunun mason cemiyetine üye olduklarını izlemekteyiz.Aslında Masonların Atatürklede ciddi bir sorunları yok gibi gözükmektedir.Ya da öyle gözükmektedir.Konuyu daha iyi anlaya bilmek için granda’nın aktardıklarına bakmak gerekiyor; “...Adliye vekili Mahmut Esat (Bozkurt) Karşiyaka’daki Mason Cemiyetinin camlarını tabancayla tuzla buz ettirmiş.Galiba iki el ateş edilmiş Cemiyet üyeleri korku içindeler”Salih Bozok’un bu sözlerinin ardından öfkelenen Atatürk bir süre sofrada bulunanların Masonluk üzerine yaptıkları konuşmayı sessizce dinledikten sonra, “Bir zamanlar bende Mason olmuştum” sözleri masada derin bir sessizlik oluşmasına neden oldu. Atatürk burada locaya nasıl girdiğini ve yaşadıklarını anlatır.Bu sohbetten bir zaman sonra tekrar kurulan bir sofra da bulunan ,Masonların Büyük Üstadi ,Mim Kemal Öke’ye Atatürk dönerek “ Kemal Bey,Şimdi sıra sizin,Bize Masonluğu anlatacaksınız.Önce söyleyiniz masonluğun prensipleri nelerdir?”diye sordu. Mim Kemal tek tek anlattıktan sonra Atatürk; “Peki,anlaşildı.Reisiniz kim”diye sorduğunda,Mim kemal kimsenin söylemeğe cesaret edemediği şu sözleri söyledi; “Memlekette barış ve huzur isteyen ve bütün dünyaya seslenerek bu idealin gerçekleştirilmesine çalisan zatı devletleridir” Atatürk’ün birden kaşları çatildi.Sesinin tonunu sertleştirerek;
“Ben Mason Cemiyetine girmem.Başkalarının yaptığı prensiplere değil ancak kendi prensiplerime uyarım."

Bu sözlerin ardından Mason cemiyetinin kapatıldığı anlaşilmaktadır.Ama bu Yunan basınında farklı tarihlerde yayınlanan haberler dikkate alınarak “katiller şunlardır”dır demek bugün için mümkün değildir.Öyle ki Agoni de biyografileri verilen doktorlar (sayfa 33’den 50’ye ) hedef gösterilerek gerçek suçluların ortaya çikmasina engel teşkil edecektir. Diğer bir konuda 1933 yılında Türkiye’yi ziyaret eden Amerika Genel Kurmay Başkanı Mc Artur’a bizzat Atatürk tarafından ikinci Dünya savaşinın tüm cepheleri anlatılmış olması onun beklenilen bu savaşta olmasını istemeyenlerin mevcudiyetini ortaya çikarmaktadir.Ya da şöyle bir soru atacak olursak.Atatürk’ün sağlığı yerinde bulunduğu bir zamanda ikinci Dünya savaşi çikar mıydı? Atatürk’ün vefatına ilişkin,neden-sonuç ilişkisine baktığımızda şu ilginç olayla da karşilaşmaktayız ki bu İsrail Devletinin kurulmasıdır.İkinci Dünya savaşinın hemen ardında , Filistin topraklarında kurulan İsrail Devleti,İkinci Abdülhamit’in karşi çiktigi gibi Atatürk’ünde karşi olduğu bir durumdurNitekim Dahiliye Vekaleti Matbuat Umum Müdürlüğü 20 Ağustos 1937 tarih ve5476/7/1/K SAYI numarası ve dahiliye Vekili Şükrü Kaya imzası ile Başvekalet yüksek makamına gönderilen tercüme metnin baş tarafında şöyle bir ifade var "Türkçe Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, Kemal Atatürk''ün Türkiye Millet Meclisinde irad etmiş olduğu bir nutuktan bahsediyor.
Aşağıdaki satırlar bu nutkun Filistin''e taalluk eden kısmından alınmıştır" Bu ifadeden; Bombay Chronick Gazetesi''nin, Gazi''nin nutkunu Hâkimiyet-i Milliye''den iktibas ettiği anlaşilıyor.” Demektedir.
Metin aynen şöyle: Beyanat 27 Temmuz 1937 tarihli Bombay Chronick Gazetesi''nde "Filistin''e el sürülemez Kemal Paşa Avrupa''ya ihtar ediyor! Türkler mukaddes topraklarda yabancı hâkimiyetine tahammül etmeyeceklerdir" başlıkları altında yayınlanmış. Dr. Aytekin Ertuğrul'un bu konuda yaptığı doktora tezi vardır. Orada Atatürk’e yanlış tedavi uygulandığı anlatılmaktadır. Atatürk sanıldığı gibi siroz hastası değildi. Atatürk’e sıtma tedavisi yapılmış, aşirı “kinin” yüklenmiş ve karaciğeri bu yüzden iflas etmiş, siroza dönüşmüştü. Tedaviyi yapan doktor mason locası üstadi azamlarından doktor Mim Kemal’dir.
Durumu iyice fenalaştıktan sonra Celal Bayar’ın ısrarı ile dışarıdan bir doktor getirilir. Yanlış tedavi yapıldığını, karaciğerinin bu yüzden iflas ettiğini rapor eden bu yabancı doktordur.
Atatürk’ün şu sözleri de mevcuttur.Atatürk’ün Afet İnan’a 14 Haziran 1938 tarihli yazdığı mektubunda;
“Afet, Vaziyetim şudur;bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir….”
Demekteydi. Fakat yıllar sonra ortaya çikacak olan bilgi ve belgelerin Atatürk’ün bir hastalık sebebiyle değil bir suikast sonucuyla öldügünün işaretlerini ortaya koymaktadır.
Salyrgan ilaç Atatürk’ün karnında oluşan asitin alınması yani tedavi edilmesi maksadıyla verildiği söylenmektedir.
Bu ilaç bir Diüretiktir.Diüretikler, idrar itrahını çogaltan ilaçlara verilen bir isimdir.Direk olarak böbreklere olan tesirleri bilinmektedir ki burada Atatürk’ün yukarda da anlattığımız gibi Böbrek hastalığı mevcuttur.Vücutta anormal toplanan mayi (asit-ödem) çikarmak için yahut kanda toplanmış olan toksin cisimlerin itrahını kolaylaştırmak için kullanılırlar.

Büyük Millet Meclisinde ölüm raporu gündeme getirildi.
Mason locaları 1935’de kapatılmasına rağmen Mecliste hala mason milletvekilleri vardı. “Efendim, gençlerimize terbiye olur, onun alkol ve sigaradan öldügünü duyuralım…” denir ve kabul edilir. Arkasından Yeşilay icad edilir, tarih kitaplarına da böyle girer…

Buda bir gazete'ye konusan bir siyasetci...


"Atatürk’ü de masonların öldürttüğü kesin… Bunlar hep konuşuluyor, zaman zaman medyaya da yansıyor. Çünkü, Atatürk’te bir siroz hastalığı çıkıyor ve bir gecede ölüyor... Atatürk’ün Mason Localarını kapatmasından sonra masonlarla savaş yeniden başlıyor. Atatürk öldükten sonra Mason Locaları yeniden açılıyor."

alıntıdır

Altına hiç çekinmeden imza atabileceğim doğru yazıları bilgi edinmeniz düşüncesi ile veriyorum.
SELAMLAR......

Ekleme Tarihi: 31.10.2008 - 11:35
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Kendi Dilinden Mustafa Kemal'in Yahudiliğinin itirafı... (Uyan Millet Beynimizi Yıkıyorlar)
menzil3 su an offline menzil3  
ATATÜRK HALKI YABANCI BAĞIMLILIĞINA DEĞİL TÜRKLÜĞÜN BAĞIMSIZ ÖZÜNE DAVET ETMİŞTİR...
60 Mesaj -
Atatürk, “Çocuklarımıza her şeyden evvel Türkiye’ye düşman bütün uluslarla mücadele etmek öğretilmelidir.” demektedir.

Mustafa Kemal Atatürk, kökü dışarıda olan bütün kurumlara karşı net bir tavır almıştır. 1935 tarihinde mason localarını kapatmıştır. Dr. M. Kemal Öke, Atatürk’ü masonların tabii reisi göstermek için gayret sarf etmiş, Atatürk bu teklifi reddetmiş ve şöyle demiştir:

“Ben bu cemiyete girmem, ben başkalarının yaptığı prensiplere değil, ancak kendi prensiplerime uyarım.”

Masonlar, 1935 yılında da Cumhurbaşkanlığı konutu olarak kullanılan Çankaya Köşkü'nü kovularak terk etmişlerdi. Mason localarının kapatılmak istenmesi üzerine Atatürk'ü ikna etmek için 11 Ocak 1935 tarihinde Cumhurbaşkanlığı konutuna çıkan Mason heyeti, Atatürk'ün büyük tepkisiyle karşılaşmıştı. Dönemin Van Milletvekili İbrahim Arvasi anılarında bu tarihi gerçeği şu şekilde anlatıyor:

‘’Masonların Büyük Üstadı Mim Kemal, Reis-i Cumhur'a hitaben: "Efendimiz biz zaten maiyet-i devletindeyiz fakat siz Meşrik-i Azam'ımız olursanız, bir pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız demiş. Reis-i Cumhur da; peki bir şey soracağım, bana cevap veriniz de sonra... Siz Avrupa'da hangi locaya bağlısınız ve mektebinizin ismi nedir?" diye sormuş.

Mason Üstadı Mim Kemal "Biz Cenova'ya tabiyiz ve Reisimiz Barca Mişon'dur" diye cevap verince küplere binen Mustafa Kemal Paşa, "Haydi defolun buradan, cehennem olun gidin. Yahudi uşakları! Benim milletim bana kahraman sıfatı verdi. Ben sizin gibi bir çift Yahudi'ye uşak mı olacağım? Bu gece sabaha kadar Türkiye'deki bütün locaları kapatmadığınız takdirde, yarın teşkil edeceğim Divan ı Harb-i Örfi'ye hepinizi verir ve astırırım. Haydi defolun karşımdan" diyerek masonları kovdu.’’

Atatürk'ten ağır hakaret işiterek kovulan masonlar, o gece adeta yıldırım hızıyla durumu İzmir, İstanbul ve Adana'daki localara bildirirler. Sabah olmadan Türkiye'deki bütün locaların kapanma kararlarını aldırıp, ilgili belgeleri daha sabah kahvaltısı sofrasından kalkmayan Atatürk'ün önüne koyup derin bir nefes alırlar.


alıntıdır...

Ekleme Tarihi: 31.10.2008 - 11:30
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Kendi Dilinden Mustafa Kemal'in Yahudiliğinin itirafı... (Uyan Millet Beynimizi Yıkıyorlar)
menzil3 su an offline menzil3  
Atatürk mason localarını neden kapattı?
60 Mesaj -
Atatürk mason localarını neden kapattı?

Tokat Milletvekili Ahmet Gürkan, Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmada '-Sosyalizmanın anası masonluktur!' diyor. Öyle oldugunu da madde madde elindeki delillerle ispat ediyor. Siz yaşadığınız süre içinde; okulda, işte, işyerinde, çarşıda, pazarda her yerde karşılaştığınız insanlardan, tanıdıklarınız veya değil hangisinden duydunuz birinin çıkıp da '-MASONUM' dedigini?

Duymadınız, duyamazsınız... Ama onlar '-solcuyum, sosyalistim, devrimciyim, ateistim, komunistim' derler. Kılıktan kılığa girerler.

İlginizi çekeceğini umduğumuz ibret dolu bir yazı, Eski Van milletvekili ve vatanın sevilen asil evladı muhterem İbrahim Arvas'in kaleminden:

'Hatıratım sona yaklaşırken memleketimizde locaları bulunan Masonlardan biraz bahs etmek isterim. Masonların İstanbul, İzmir, Adana ve Ankara'da bir çok locaları vardır.

Mustafa Kemal Paşa'nın sevmediği iki zümre vardı. Birincisi DÖNMELER , ikincisi de MASONLAR'dı.

Bir gün eski adliye vekili Mahmut Esat Bozkurd'u çağırdı. Kendisine Masonların taksimat, teşkilat ve ahvalini bildirir bir kitab verdi.

'-Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle Halk Partisi Gurup Başkanlığına ver, gurupta bunlara şiddetli bir hücum yap ve gurupça kapanmasına delalet et. Seninde bu işde büyük şeref payın olacaktır.' dedi.

Gurup günü Mahmut Esat Bozkurt riyaset makamına bir takrir verdi ve takririn okunmasını reisten rica etti. Katip takriri okudu. Gurup dinledi. Hülasası şöyle idi:

'Bizim Eba ancet gelen atalarımızın mensubu bulunduğu tarikatları kapattık, Masonluk ta kökü dışarda bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir. Memleketimizde bunun ne işi vardır? Bunu da gurup kararıyla kapatalım.'

Ve söz istedi, kürsüye gelerek takririni gayet veciz olarak izah etti.

Meclisteki Masonları bir telaşdır aldı. Hele sözcüleri Şükrü Kaya'yı görse idiniz, başından süt dökülmüs kediye benziyordu.

Meşhur hatib Mahmut Esat Beye söz yetişebilir mi idi. Şükrü Kaya Masonluğun bir hayir (!) müessesesi olduğunu kürsüden söylediği zaman gurubun hemen bütün azası yüzüne haykırdılar.

Hayır eserleri dediğiniz nedir, birisini gösterebilir misiniz? Yalan söylüyorsun, in aşağı! dediler. Mahmut Esat ise MASONLUĞUN kökü dışarda, gizli, memleket ve millet için muzur bir tarikat olduğunu ve her yerde umumi reislerinin yani meşrik-i azamlarının YAHUDİ olduğunu bir çok vesikalarla ispat etti.

Şükrü Kaya, Kazım Özalp, Mazhar Germen son çareyi Katib-i umumi Recep Peker'e iltica etmekte buldular. Ve salonda oturan Recep Peker'in etrafını alarak yalvarmağa başladılar. Guruptaki hava çok elektrikli idi. Heyecan son haddini bulmuş, her taraftan

'-KAPATALIM!' sesleri yükseliyordu. O esnada Recep Peker söz istedi ve kürsüye gelerek:

'-Arkadaşlar, çok mühim bir işin üstündeyiz, müsaade buyurun, bu işi bir defa da devlet reisine götürelim, onun da reyini alalım, gelecek hafta bugün tekrar huzurunuza getireceğim, dedi.

Bu söz gurubun tasvibine mazhar oldu ve mesele gelecek haftaya kaldı. Bir hafta sonra olsun, biz herhalde bütün locaları kapatırız dediler. Ertesi hafta Recep Peker geldi ve kürsüye çıkarak şu müjdeyi verdi:

-Arkadaşlar; bugünden itibaren Türkiye'de Masonluk kalmamıştır ve bütün localar kapanmıştır.

Salonda bir kıyamettir koptu, alkışlar, bağırmalar ve KAHROLSUN YAHUDI USAKLARI! sesleri tavanları çınlatıyordu.

Şükrü Kaya ile arkadaşları ortadan sırra kadem basmışlardı. Gurup dağıldıktan sonra doktor Mim Kemal'i öne katarak meclisteki Masonlar toplu olarak Reisicumhura gitmişlerdi. Mim Kemal, Reisicumhura hitaben:

-Efendim biz zaten maiyet-i devletinizdeyiz, fakat siz meşrik-i azamımız olursanız biz pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız, demiş. Reisicumhur,

-Peki bir şey soracağım, bana cevap veriniz de sonra... Siz Avrupada hangi locaya bağlısınız ve metbuunuzun ismi nedir?

-Biz Cenova'ya tabiiz ve reisimiz de BARCA MISON Cenaplarıdır, demişler. Bunun üzerine küplere binen MUSTAFA KEMAL PAŞA onlara hitaben:

-HAYDİ DEFOLUN BURADAN, CEHENNEM OLUN GİDİN, YAHUDI UŞAKLARI! Benim milletim bana kahraman sıfatını verdi, ben sizin gibi, bir çıfıt yahudiye uşak mı olacağım? Bu gece sabaha kadar Türkiye'deki bütün localarınızı kapatmadığınız takdirde yarın teşkil edeceğim divan-ı harbi örfi'ye hepinizi verir ve astırırım! Haydi defolun karşımdan!

diyerek onları kovmuş, onlar da yıldırım telgraf ve telefonlarla vaziyeti İstanbul, İzmir ve Adana'ya bildirdiler ve sabah olmadan hepsinin kapanma kararlarını getirip henüz sofrasından kalkamayan reisicumhura verdiler ve derin bir nefes aldılar.

Reisicumhur Mustafa Kemal Paşa bu suretle bütün MASON localarını kapattı.

İsmet Paşa'nın reisicumhurluğu sırasında kanun-u mahsusla localar kapanmadı diye Masonların müracaatı üzerine tekrar localar açılıp faaliyete başladılar.

Ve 1952 de ise Atatürkçü geçinen ve onunla iftihar eden CELAL BAYAR da, Ahmet Gürkan'ın teklif ettiği ve Masonların loacalarını kapatmak istediği kanun teklifini red ederek bu suretle localarını kanunla pekiştirdi.

Tabii bu ameliyeyi Meclis yaptı, fakat bu müzakerelerin devam ettiği üç celse zarfında Celal Bayar reisicumhur locasına gelerek (1) kanunun müzakerelerini sonuna kadar takip etmiştir.


(1) Bu tarihi müzakereleri ben de basın locasından takip ediyordum. Yanımda Burla'nın Ankara Müdürü Alaeddin Mizanoğlu vardı. Milyonluk müessesini kapatıp gelmiş, heyecan içinde müzakereleri takip ediyordu. Celal Bayar da olanca heyecanıyle hatipleri dinliyor fakat gözlerini benden ayıramıyordu. Haklı idi, onu bir hiçlikten o mevkiiye dünya masonluğu getirmişti.

Kaynak

Cevat Rifat Atilhan

Ekleme Tarihi: 31.10.2008 - 11:23
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Kendi Dilinden Mustafa Kemal'in Yahudiliğinin itirafı... (Uyan Millet Beynimizi Yıkıyorlar)
menzil3 su an offline menzil3  
Atatürk, Yahudi devleti için ne düşünüyordu?
60 Mesaj -
Atatürk, Yahudi devleti için ne düşünüyordu?

Mustafa Kemal Atatürk, Yahudilerin devlet kurma düşüncesine nasıl bakıyordu? Atatürk neden; "Filistin'e el sürülemez. Türkler bölgedeki yabancı işgali kabul edemez. Ordumuzun buna gücü yeter." dedi.


Mustafa Kemal Atatürk, bilindiği gibi, Türkiye'deki Mason localarını bir günde kapattı. O günlerde, kurulması muhtemel İsrail Devleti'ne de karşıydı. Gerekirse savaşı bile göze almış, "Ordumuzun buna gücü yeter" ifadesiyle kararlılığını ortaya koymuştu. Ancak, büyük önderin vefatından sonra, aynı kararlılık gösterilemedi. Atatürk'ün kesin olarak karşı olduğu ve savaşı bile göze aldığı İsrail Devleti, 14 Mayıs 1948'de kuruldu. İlk tanıyan ülke de Türkiye oldu. Atatürk, kurulmasına şiddetle karşı çıktığı Yahudi Devleti için, 27 Temmuz 1937 tarihinde Hakimiyeti Milliye gazetesine bir demeç verdi. Atatürk'ün demeci şöyle: "Filistin'e el sürülemez. Türkler bölgedeki yabancı işgali kabul edemez. Hz. Muhammed'in ve kutsal değerlerin hürmetine, İslam'ın mukaddes topraklarının, Yahudilerin ve Hıristiyanların nüfuzuna girmesine engel olacağız. Ordumuzun buna gücü yeter. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Arap kardeşlerimizden uzak kaldık;ancak onların aralarındaki karışıklıkları kimse bizden iyi bilemez." İsrail nasıl bir dinsel inanca sahiptir? Tahrif edilmiş Tevrat-Tora"ya göre, Yahudi ırkından olmayan diğer tüm insanlar, Yahudiler için köle olarak yaratılmıştır. İsrail halkı kendilerini, Tanrı Yehova"nın seçkin kavmi, O'nun öz çocukları konumunda bir millet olarak görürler. Bundan dolayı Yahudi inancına göre; "Orduların rabbi olan Yehova", İsrail halkının koyunları ve Arz-ı Mev"ud (vaat edilmiş topraklar) için, gentile (kafir) sınıfında sayılan, Yahudi ırkından ve inancından olmayan tüm milletleri, kundaktaki bebekten çocuklara, kadınlardan tavuklara, evcil hayvanlara kadar, hatta nefes alan her canlıyı katletme, kanını içme yetkisi vermiştir Yahudilere. Öyle ki, bu bağlamda tahrif edilmiş Tevrat-Tora"nın Tensiye, Yeşu, Amos ve Hezekiel bölümlerinde kanı ve katliamı kutsayan çok sayıda sözde ayet yer almaktadır. 1 Yahudi asker için 1.5 milyar Müslüman bile öldürülebilir Yahudiler, bu düşüncelerini, yakın zamanda ispatladı. Hamas'ın İsrailli asker, Gilad Shalit'i kaçırmasından sonra, İsrail Lübnan'a girmiş ve yüzlerce insanı katletmişti. Sivillerin sığındığı bir evi vuran İsrail, 37'si çocuk, 57 masunun canına kıymıştı. Zira bir Yahudinin hayatına karşı 1,5 milyar Müslüman'ın öldürülmesinde hiçbir sakınca yoktu. Ve İsrail, bir ay süren savaş boyunca, yüzlerce masum insanı, dünyanın gözü önünde öldürmekten geri durmadı.


Yazar: Agah Beray

Ekleme Tarihi: 31.10.2008 - 11:17
menzil3 üyenin diğer mesajları menzil3`in Profili menzil3 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 585 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
ferdülislam (108), sunniit (59), kadirbey (62), busra12 (32), melisatek (32), hüzünlüköprü (36), ramazan294 (35), nisa88 (36), ervam (57), Allah 1 (47), saime86 (38), batu39 (51), Abdurrahman Gör.. (61), fatihulu24 (30), Zeynep_85 (39), ferhatb (51), GuVeNN (46), safiye55 (35), azra16 (44), ahmed86 (38), mürsid (37), mekin (43), tohurter (54)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.58666 saniyede açıldı