lopinavir ritonavir kaletra stromectol colchicine lopinavir ritonavir epanutin epilantine epivir ercolax eriacta escodarone escoprim escozem esidrex estrace etimonis etopophos euglucon eulexin euthyrox evista exelon exitop extra super avana extra super p force ezetrol famvir farlutal felden feldene felodil female cialis female viagra femara finasterax flagyl flamon flomax flox ex floxal floxin floxyfral flucazol flucinome flucoderm fluconax
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

41 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (3): (1) 2 3 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: SAHABE BULALIM
yanlýz su an offline yanlýz  
41 Mesaj -
muslumanlığa gectı dıye col sıcağında demırden gomlek gıydırdıler
anası babası ıslamın ılk sehıtlerı bu sahabemız kımdır .....


Bu mesaj 1 kez ve en son yanlız tarafından 12.12.2007 - 21:01 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 20:59
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: SAHABE BULALIM
yanlýz su an offline yanlýz  
RE:
41 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı NaDiS

Sen vardın, bedir kardı uhut dardı hendek yardı yiğitlerin vardı
Ölmek için yarışan yiğitlerin
Hele bir enesin vardı Yarasulullah uhutta öldüğünü duyunca
Arkadaşlarına niye burda duruyorsunuz diye sormuştu
Onlarda Allah ın Rasulü öldürülmüş deyince
Peki o öldükten sonra yaşayıpta ne yapacaksın kalkın ve onun gibi ölün demiştir
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü, hemde ne şehit
Ey nebi vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi
Kız kardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu



elcevap;Enes b. Mâlik'tir......



Hak teâlâ, sana iki kanat versin. Cennette onlar ile uçarsın.demişti peygamber efendimiz (s.a.v.)

Allahü teâlâ bu duâyı kabûl etti., Mûte gazâsında, şehîd olmakla şereflendi. Allahü teâlâ, ona iki kanat verdi. Firdevs Cennetinde uçmaktadır. Cennete uçarak giden sahâbî denir ona ..........cafer-i tayyar
.....

cevap
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 20:57
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Ahireti Unutmayalım!
yanlýz su an offline yanlýz  
RE: yalniz
41 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı SuMeYRa

Paylasimlariniz icin tesekkürler...

Fakat okadar konu eklemissiniz ki birakiniz biraz eklediklerinizden bir kacini hazmedelim!

Selametle...

sumeyra kardesım sırayla hepsını okursun acele etme
selam ve dua ıle


Bu mesaj 1 kez ve en son yanlız tarafından 12.12.2007 - 20:18 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 20:17
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Ahireti Unutmayalım!
yanlýz su an offline yanlýz  
Ahireti Unutmayalım!
41 Mesaj -
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"Rabb'lerinden korkarak titreyenler, Rabb'lerinin ayetlerine inananlar, Rabb'lerine eş koşmayanlar, Rabb'lerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar." (Mü'minun; 57-61)

İnsan bir insanın yanında bir iş yaptığı zaman dikkat ediyor: "Ben ona iş yapıyorum. Dikkat edeyim, işimi iyi yapayım." diyor. Oysa o da nihayet bir kuldur. Asıl dikkat edilmesi gereken iş; Allah-u Zülcelal için yapılan iştir. Ama Allah-u Zülcelal'i hakkıyla tanısak, ne kadar kudret ve azamet sahibi olduğunu bilebilsek, meselenin ehemmiyetini o zaman daha iyi anlayacağız.

Biz ahirete inanıyoruz. Sırat köprüsüne, mizana, Allah-u Zülcelal'in huzuruna gidip arada bir tercüman olmaksızın bizimle hesap göreceğine inanıyoruz. Ama halen gaflet ve rahatlık içerisindeyiz. O halde bunlara inanıyorsak, bunların neticesi olabilecek Allah'ın azabına da inanmamız lazımdır. Uzun söze ne hacet, bunları hep biliyor ve öyle olduğuna da katiyyen inanıyoruz.

Mesela birisi: "Bu yol tehlikelidir, yolda eşkiyalar vardır" dese, o adama inandığımız için o yoldan gidemiyoruz. Peygamberin bize bildirdiği yola da inanmamız lazım, inanmazsak bu küfürdür. İnandığımız zaman da bunun icabı neyse yerine getirmemiz lazımdır. Yok eğer hem inanıyoruz diyor, hemde inandığımız şeylerin gereğini yapmıyorsak, hiç yalan söylemeyelim, demek ki biz kendi nefsimizi aldanıyoruz.

Bizim ahirzamanda geceler de yumuşak yataklarda yatarak değil, tevbe ederek hizmet etmeye ihtiyacımız var. İnsan için hayat dört kısma ayrılıyor. Bir hacı adayının, otobüsle yada uçakla gidecek olduğu halde (eskiden hayvanlarla gidilirdi) hazırlık telaşı yaptığı gibi, biz de kabre öyle telaşla hazırlanmalıyız. Onun hac telaşı gibi, biz de kabre hazırlık yapmalıyız. Bizim bu dünyadan ayrılmamız, o hacının hac için evden ayrılması gibidir. Yola çıktıktan sonra nasıl ki, yolcu istirahat edip, bir şeyler içip yine yoluna devam ediyor; işte kabirdeki hayatımız da aynen öyledir.

Nitekim, Hz. Peygamber (S.A.V) ve Ashab-ı Kiram, bindörtyüz küsür senedir kabr-i şeriftedirler. Yine ebedü'l-ebed hayata nazaran, bindörtyüz senelik kabir hayatı da, hacca çıkan yolcunun dinlenmesi gibidir. Yani bir istirahat süresi kadardır. Daha sonra ise haşir geliyor. Haşir de, hacda, hacıların tavaf yaptığı ve Arafat dağına gittikleri zaman gibi öyle izdihamlıdır.

Her taraftan insanlar oraya geliyorlar, nasıl ki hac da birkaç gün ibadetlerini yerine getirdikten sonra memleketlerine dönüyorlar, haşir de aynen öyledir. Bütün insanlar biraraya gelecek, herkesin amel defterleri, ameline göre verilecek; cehenneme giden cehenneme, cennete giden cennete olmak üzere herkes dağılacaktır. Dağıldıktan sonra da ebedü'l-ebed olan hayat başlayacak. Hiç bitmeyecek olan hayat başlayacaktır. Dünya hayatı, kabir hayatı, haşir hayatı; bunların hepsi, ebedü'l-ebed hayata nazaran kıymetsiz bir şeydir. Ebedi hayatımızda rahat etmek için birbirimize nasihat edelim.

Hepimiz biliriz ki, fasıklara, günahında ısrar edenlere, ne anlatırsan anlat onun kulağına girmez. Bakınız Allah-u Zülcelal ne buyuruyor: "Vaaz, nasihat mü'minlere fayda verir." Demek ki, burada bize Allah-u Zülcelal tarafından bir emir vardır ki, mü'min sıfatıyla bu nasihatlerden faydalanmamız gerekmektedir. Bazı insanlarda olduğu gibi hiç kulağına girmemek, bir kulağından girip diğer kulağından çıkmak ya da duyup da tatbik etmemek şeklinde olmamalıdır. Tatbik edilmeyen kararın hiç bir faydası yoktur. Bunun için vaazlarda anlatılanları tatbik etmek lazımdır. Söylenen emir ve nehiyleri yerine getirmek lazımdır. Elden geldiğince nefis ve şeytanla mücadele ederek o vaazları tatbik etmeye çalışmalıdır. Buna ek olarak insan; kalbine, ruhuna, sırrına, Allah ile kendi arasındaki duruma daima dikkat etmelidir. Çünkü kalp çok önemlidir.

Ebu Hureyre (R.A)'ın rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde üç sınıf insan vardır. Onlar amellerinde Allah rızasını gözetmeyip, insanlara gösteriş yaparlar. Onlardan birincisi; ateşe ilk olarak atılacak insanlar onun için "Alimdir" desinler diye Kur'an okuyup, insanlara öğreten kişidir. İkincisi; insanlar ona "Cömerttir" desinler diye, malını dağıtıp, sadaka veren kişidir. Üçüncüsü; insanlar ona "Cesurdur" desinler diye, ölünceye kadar cihad edip savaşandır. İşte bu üçler var ya üzerlerine cehennem ateşi tutuşturulacak olan ilk insanlardır. " (Müslim, Tirmizi, Nesai)

Takva da; dış görünüşte faydaları olsa bile, esasında kalbi bir ameldir. Bunun için Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

"İşte böyle; Kim Allah'ın şiarlarını yüceltirse, şüphesiz bu kalplerin takvasındandır." (Hac; 32)

Hz. Peygamber (S.A.V) göğsüne işaret ederek:

"İşte takva buradadır."

şeklinde söylemiştir. Öneminden dolayı da bunu üç kez tekrar etmiştir. (Müslim)

Onun için insanın kalbini, ruhunu, sırrını, kendisiyle Allah arasındaki durumu düzeltmesi Allah'ın yanında çok makbuldur. Bir kimse, bir olay üzerine, Hz. Ömer (R.A)'a: "Ya Ömer! Allah'tan kork!" demiş ve o kimse öyle dediğinde Hz. Ömer (R.A), yanında Allah'ın ismi anıldığı için Allah'ın mübarek ismine hürmet etmek için mübarek yanaklarını yere sürmüş, o şekilde saygıda ve ta'zimde bulunmuştur.

Yine anlatıldığına göre, Harun Reşid ordusuyla atlı olarak bir yere giderken, yolda birisi ona: "Ya Harun! Allah'tan kork!" dedi. Bunun üzerine Harun Reşid ve ordusundaki bütün askerleri, Allah-u Zülcelal'e ta'zim ve hürmet göstermek için atlarından inmişlerdir. İşte bu insanlar, manevi olarak nefislerini temizlemiş kimselerdir. Şimdi sen her hangi bir müslümana: "Allah'tan kork!" desen: "Sen kendine bak!" diyecektir... Oysa bakınız, anlattığımız kimseler emirü'l-müminin, yani devlet başkanı oldukları halde, o söze nasıl karşılık verdiler...

Onlara: "Allah'tan kork!" denildiğinde, nasıl karşılık veriyorlardı? Onlar ne kadar tevazu sahibi, ne kadar da alçak gönüllüydüler. Onlarda; kibir, riya, ucub, nefis yoktu. Bunlar bizim için çok büyük bir örnektir. Denildiği gibi zamanımızda, bir kimseye: "Allah'tan kork!" deseniz, hemen: "Sen kendine bak, ben korkuyorum!" veya: "Sen kendine bak, bana karışma!" diyecektir. Dikkat edin! Bu söz çok büyük bir günahtır. Çünkü bu, kardeşinin nasihatini kabul etmemektedir. Oysa Allah Zülcelal: "Vaaz nasihat mü'minlere fayda verir." buyurmaktadır. Demek ki öyle cevap veren bir kimsede mü'min sıfatı yoktur. Buna çok dikkat etmemiz lazımdır.

Olur ki, bir arkadaşımız bize nasihat ettiğinde: "Başım gözüm üstüne, hay hay senin dediğini yaparım, senin dediğin benim ebedi saadetimi kazanmama sebeptir." diye düşünerek kabul etmemiz ve ona karşı çıkmamamız lazımdır. Çünkü ayette buyurulduğu gibi mü'minler nasihatten faydalananlardır. Mü'min kardeşin sana nasihat ettiğinde niçin ona kızacaksın ve: "Sen kendine bak, beni kendi halime bırak!" diyeceksin. Böyle davranmak, ayete karşı gelmek, ona ters hareket etmektir. Onun için güzel sıfat olan uyarıya, nasihate açık olmaya çalışalım.

Keşke mü'min kardeşimiz
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:55
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Allah (C.C) Bizi Oyun Oynamak İçin mi Yarattı?
yanlýz su an offline yanlýz  
Allah (C.C) Bizi Oyun Oynamak İçin mi Yarattı?
41 Mesaj -
Bizim için bazı hikâyeler, olaylar, evliyaların menkıbeleri, ibret niteliğinde olmalıdır. Behlül-i Divane (K.S.) Hz. şöyle buyurmuştur: “Bir gün yoldan geçerken, çocukların ceviz ve bademlerle oynadıklarını gördüm. Büyük bir neşe ile oynayan bu çocukları, ağlayarak seyreden başka bir çocuk da kenarda duruyordu. Kendi kendime şöyle düşündüm. ‘Bu çocuğun anne ve babası ölmüş, yetim kalmış, ceviz ve bademi olmadığı için çocuklarla oynamıyor. Bu yüzden ağlıyor."
Yanına yaklaştım ve dedim ki: "Sana para vereyim de, badem ve ceviz al, sen de oyna."

Çocuk başına kaldırıp bana baktı ve şöyle dedi: "Ya akılsız! Allah-u Zülcelal, bizi oynamak için mi yarattı?"

Baktım ki çocuk, çocuk olduğu halde çok derin düşünüyor. Arkadaşları gafletle, keyf-ü sefa içinde oyun oynarken, bu çocuk derin düşüncelerle meşgul.

Dedim ki: "Peki, Allah-u Zülcelal bizi niçin yarattı?"

Şöyle cevap verdi: "İlim öğrenmek ve o ilimle amel yapmamız için yaratmıştır."

Dedim ki: "Allah-u Zülcelal sana hayırlı ömür versin. Bunu nereden öğrendin?"

Şöyle cevap verdi:

“Sizi boşu boşuna yarattığımızı ve bize geri dönmeyeceğinizi mi zannediyorsunuz?” (Mü'minun 115)

ayet-i kerime'sini okuduğum zaman, boşu boşuna yaratılmadığımızı öğrendim. Allah-u Zülcelal, oyun oynamamız için değil, ilim öğrenip, o ilimle amel yapmamız için bizi yaratmıştır.

İşte bir çocuk, nasıl büyük düşünüyor. Buradan çıkaracağımız dersler vardır. Öyle ya! Biz de yıllarca ömrümüzü, gezmekle, oturmakla, sefa ile geçirdik. Hiç olmazsa, biraz ibret alıp, bundan sonraki ömrümüzü değerlendirmeye çalışalım.
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:55
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: NEFSİ YENMEK VE ŞEYTANA KARŞI KOYMAK
yanlýz su an offline yanlýz  
NEFSİ YENMEK VE ŞEYTANA KARŞI KOYMAK
41 Mesaj -
NEFSİ YENMEK VE ŞEYTANA KARŞI KOYMAK

Akli basinda olan kimsenin, nefsin azgin arzularini açlikla sindirmesi gerekir. Çünkü Allah'in (C.C.) düsmanmi (nefsin azgin arzularini) ancak açlik gemleyebilir. Nefsin azgin arzulan, yemek ve içmek seytanin vasitalaridir.

Nitekim Peygamber'imiz (S.A.S.) söyle buyurur:



"Seytan, insan vücudunda kan damarlari yolu ile dolasir, Binan-aleyh siz onun dolasim yolunu açtikla daraltiniz. Kiyamet günü, insanlarin Allah (C.C)'a en yakin olani, en uzun müddet aç ve susuz kalanidir."



Insanoglu hesabina en büyük tehlike kaynagi, midenin doyumsuz arzularidir. Hz. Adem (A.S.) ile Havva'nin huzur ve istikrar yurdundan (cennetten) çikarilarak horluk ve yokluk diyarina (dünyaya) gönderilmelerinin sebebi odur.

Bilindigi gibi bir agaç meyvesinden yemek, kendilerine Allah (C.C) tarafindan yasaklandigi halde azgin arzularina yenilerek sözkonusu agacin meyvesinden yediler de çirilçiplak kaliverdiler.



Tahkike göre mide asiri arzularin kaynagidir. Hikmet ehlinden biri der ki, "nefsinin kontrolü altina giren kimse, onun azgin arzularindan hoslanmaya mahkûm olmus, onun yanilmalar zindar.fnda tutuklanmis ve kalbini faydali seylerden mahrum etmis olur. Vücud azalari topragini azgin arzularla sulayanlar, kalblerinde pismanlik agaci dikmis olurlar."



Ulu Allah (C.C.) canlilari üc türlü yaratmistir: Melekleri akilli ve fakat azgin isteksiz yaratmistir. Hayvanlari azgin isteklerle donatmis fakat onlarin yapisina akil katmamistir. Insanoglunu ise akil ve arzulari birarada yapisina katarak yaratmistir. Buna göre aklini azgin arzularinin kontrolüne veren kimse hayvanlardan asagidir, bunun tersine azgin arzularini aklinin kontrolü altinda tutan kimse de meleklerden üstündür.



HIKAYE



Ibrahim Havvas (rahimullahu) anlatiyor: Bir gün Likam daginda idim. Bîr nar agaci gördüm, canim çekti, ondan bir nar kopararak yardim, eksiymis, elimden attim ve yoluma devam ettim. Az ileride birini gördüm, yere serilmis ve üzerine arilar üsüsmüstü.

Adama selâm verince "aleykümselam, ya Ibrahim" diye cevap verdi. "Beni nereden taniyorsun" diye sordum. "Allah (C.C)'i taniyanlara hiç bir sey sakli degildir karsiligini verdi. Ona "anlasilan Allah (C.C) ile münasebetin var, su arilardan seni kurtarmasini O'ndan istesene" diye takildim.

Bana su cevabi verdi, "ben de senin Allah (C.C) ile münâsebetin oldugunu saniyordum. Asil kendin, nar düskünlügünden seni kurtarmasini istesene! Nar düskünlügünün acisini insan ahirette çeker, oysa ari sokmasinin acisi dünyadadir. Öte yandan ari sokmesi vücudu incittigi halde azgin arzular, ignelerini kalbe batirirlar." Bana agir, fakat faydali bir ders veren adami kendi hatinde birakarak yoluma devem ettim.



Nefsin asin arzulari padisahlari köle yaptigi gibi sabir da köleleri padisahliga yükseltir. Hz. Yusuf (A.S.) sabri sayesinde Misir meliki oldu. Buna karsilik Züleyha, nefsinin azgin arzusu yüzünden. Hz. Yusuf'a (A.S.) karsi duydugu aski gemleyemedigi için zavalli, düskün, yoksul, yasli ve gözlerinden mahrum bir duruma düstü.



Ebul Hasan Errazi'nin (rahimullahu) anlattigina göre, ölümünden iki yil sonra babasini rüyasinda görür, üzerinde katrandan bir elbise vardir. Ona sorar, "babacigim, niye seni cehennemliklerin kiligi içinde görüyorum."

Babasi "yavrum, nefsim beni cehenneme sürükledi! Sakin nefsine aldanma" der.



Sairin biri bu konuda söyle der:

Basima dört belâ sarildi.

Sapikligim ve iradesizligim yüzünden düstüm pençelerine:

Seytan, dünya, nefsim ve sonu olmayan arzular.

Hepsi de düsmanim, acaba kurtulus nasil?

Ihtiras ve kuruntularin karanliginda

Nefsimin beni sonu olmayan arzulara çagirdigini görüyorum.



Hatem'ül Asam (rahimullahu) der ki. "nefsim ayakbagim. ümim silâhim günahim hayal kirikligim ve seytan da düsmanimdir. Nefsimin arzusun, hiç bir zaman, uymam."



Ehli marifetten bir zatin söyle, dedigi nakledilir: Cihad üç türlüdür. Birincisi kâfirlerle savasmaktir ki, bu zahiri cihad'dir.



Ulu Allah'in





"Allah yolunda cihad edenler..."

(Maide Sûresi. 54)

Ayet-i celilesinde , cihadin bu çesidine isaret edilmistir.



Ikinci çesit cihad, ilimle ve inandirici deliller ile batilin taraftarlarina karsi verilen cihaddir.





"En iyi usulle onlara karsi koy" (Nahl Sûresi. 125)

Ayet-i kerimesi, bu çesit cihada isaret eder.



Üçüncü çesit cihad, kötülügü emreden nefse karsi verilen cihaddir. Bunun hakkinda Allah söyle buyurur:





"Bizim ugrumuzda cihad edenlere yollarimizi gösteririz"



(Ankebut Sûresi. 69)





Peygamberimiz (S.A.S.) de bu konuda söyle buyurur:



— "En faziletli cihad. nefse karsi verilen cihaddir."



Nitekim sahabîler (Allah (C.C) onlardan razi olsun) kâfirlere karsi verilen bir savastan dönünce "küçük cihaddan büyük cihada döndük" derlerdi.

Nefse, seytana ve azgin isteklere karsi verilen cihada "büyük cihad" ismini vermelerinin sebebi sudur: Nefse ve azgin arzulara karsi verilen cihad araliksizdir, oysa kâfire karsi arasira savas verilir, öte yandan cephe savasçisi düsmanini görür, fakat seytan görünmez, görünür düsmana karsi cihad vermek, görünmez düsmanla cihad etmekten daha kolaydir.



Bir de seytana karsi savasirken onun. senin nefsinde bir destekçisi vardir, bu destekçi nefsin azgin arzularidir, oysa ki kâfirlerle yapilan savasta onlarin senin nefsinde öyle bir yardimcilari yoktur, bu yüzden seytana karsi verilen cihad daha çetindir.


Yine savasta kâfir öldürürsen zafer ve ganimet elde edersin, kâfir seni öldürürse sehitlik rütbesi ile cennet kazanirsin. Halbuki seytani öldüremezsin, ama eger o seni öldürecek olursa Allah'in cezasina çarpilirsin.

Nitekim derler ki: "Savasta atini elinden kaçiran kimse düsmanin eiine düser, buna karsilik imanini yitiren kimse Allah'in gazabina ugrar, böyle bir seyden Allah (C.C)'a siginiriz!..."



Diger yandan, kâfirlerin eline esir düsen kimsenin elleri boynuna baglanmaz, ayaklarina pranga vurulmaz, aç ve çiplak birakilmaz. Oysa Allah (C.C)'in öfkesine muhatap olan kimsenin yüzü kara olur. Elleri boynuna kelepçelenir, ayaklan atesten prangalara vurulur, yedigi ates, giydigi ates ve içtigi ates olur.
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:53
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Salevât-ı Şerîfe
yanlýz su an offline yanlýz  
Salevât-ı Şerîfe
41 Mesaj -
Talebelerinin sayısının on binleri bulduğu rivâyet edilen Muhammed Cezûlî, bir gün bir kuyu başına abdest almak için uğradı. Kuyunun yanında su çekmek için kova ve ip yoktu. Ne yapacağını şaşırmıştı. Bir kız, onun bu hâlini yüksekçe bir yerden gördü ve ona şöyle dedi:
-Sen kimsin ve niye şaşırdın?
Muhammed Cezûlî, onun kova getireceği ümîdi ile kendisini tanıttı ve hâlini bildirdi. Kız bunun üzerine ona;
-İnsanlar seni hayır ve kerâmetle överler. Sen ise kuyudan su çıkarmaktan âciz kaldın ve şaşırdın,dedi ve gelip kuyuya seslendi. Allahü teâlânın izni ile su, kuyudan taşıp dışarıya akmaya başladı.
Muhammed Cezûlî abdest aldıktan sonra kıza;
-Sen bu kerâmete hangi amelin sebebi ile nâil oldun?" dedi.
Kız da;
-Resûl-i ekreme salevât-ı şerîfeyi çok getirmekle ve salevât okumaya devâm ederek kavuştum, diye cevap verdi.
Muhammed Cezûlî, bu duruma hayret ederek; "Acabâ hangi salevât-ı şerîfeyi okumaya devâm etsem?" diye düşünmeye başladı. O gece, bu düşünceden dolayı uyuyamadı. Bu düşünce içerisinde yatakta yatarken, hanımı yatağından kalktı. En güzel elbisesini giyip, örtüsünü örtüp evden dışarı çıktı. Bunu görünce, hanımının bu saatte nereye gittiğini merak ederek arkasından dışarı çıktı ve onun deniz kıyısına doğru gittiğini gördü. Önünde ve ardında bir arslan ona bekçilik ediyordu. Merakı daha fazla arttı. Hanımı kıyıya varınca denize girdi ve yürümeye devâm etti, sonunda küçük bir adaya ulaştı. Arslanlar denizin kıyısında yattılar. Orada abdest alıp, namaz kılmaya başladı. İbâdetten sonra, yine su üzerinde yürüyerek kıyıya geldi. Arslanlar da kalkarak, biri önde, diğeri arkada yürümeye başladılar. Muhammed Cezûlî daha önce eve gelip, uyuyor göründü. Hanımı, eve gelip elbiselerini değiştirip, yattı. "Hanım bunu her gece mi yapıyor?" diye düşünerek, üç gece onu gözetledi. Hanımının her gece böyle yaptığını gördü.Üçüncü gecenin sabahında, bu durumu hanımına sordu.
Hanımı ona;
-Siz, bu işe şimdi mi vâkıf oldunuz? Uzun senelerdir ben böyle yapıyorum, dedi.
Bunun üzerine Muhammed Cezûlî;
-Acabâ, bu kerâmete ne sebeple kavuştunuz? diye sorunca, hanımı;
-Resûl-i ekreme salevât-ı şerîfe okumayı hiç bırakmadım. Nîmete bu yüzden kavuştum,dedi.
Muhammed Cezûlî;
-Devâm ettiğiniz bu salevât-ı şerîfe hangisidir? diye suâl etti.
Hanımı cevap vermedi. Isrâr edince;
-Bu gece istihâre edeyim, izin olursa, cevap veririm, dedi.
Sabahleyin hanımı;
-Açıkça söyleyeyim, haber vermeye izin yoktur. Ancak salevât-ı şerîfeleri topla, onların içinde varsa, "Vardır" diye haber veririm." dedi.
Bunun üzerine Muhammed Cezûlî, birçok kitaplarda bulunan salevât-ı şerîfeleri topladı ve bir kitap yazdı. Hanımına, yazdığı bu kitabı okuduğu zaman, hanımı; "İçinde birkaç yerde vardır." dedikten sonra; "Bu kitabı okumaya devâm edenin, Allahü teâlânın rahmetine kavuşacağında şüphe yoktur." dedi. Muhammed Cezûlî bu eserine; Hayırlara deliller ve nûrların doğuşu mânâsına gelen Delâil-ül-Hayrât ve Meşârık-ul-Envâr ismini verdi.


Delâil-ül-Hayrât'ta toplanmış olan salevât-ı şerîfelerden bâzıları şunlardır:

"Allahümme salli alâ Muhammedin ve ezvâcihî ve zürriyyâtihî kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve bârik alâ Muhammedin ve ezvâcihî ve zürriyyâtihî kemâ bârekte alâ âli İbrâhîme inneke hamîdün mecîd."

"Allahümme salli alâ Muhammedin kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ bârekte alâ İbrâhîme inneke hamîdün mecîd."

"Allahümme salli alâ Muhammedin-in-nebiyy-il-ümmiyyi ve alâ âli Muhammed."

"Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme inneke hamîdün mecîd. Allahümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ bârekte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme inneke hamîdün mecîd. Allahümme ve terahham alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ terahhamte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme inneke hamîdün mecîd. Allahümme ve tehannen alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ tehannente alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme inneke hamîdün mecîd. Allahümme ve sellim alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ sellemte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme inneke hamîdün mecîd."

"Allahümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ bârekte alâ İbrâhîme inneke hamîdün mecîd."

"Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âlihi ve eshâbihî ve evlâdihî ve ezvâcihî ve zürriyyetihî ve ehl-i beytihî ve eshârihî ve ensârihî ve eşyâihî ve muhibbihî ve ümmetihî ve aleynâ maahüm ecmaîne yâ erhamerrâhimîn."

"Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin ve alâ ehl-i beytihî."

sizlerle paylaşmak istedim kardeşlerim
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:52
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: NAMAZ KILMAYANLAR
yanlýz su an offline yanlýz  
NAMAZ KILMAYANLAR
41 Mesaj -
[1]
Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” buyuruyor ki, beş namâz vaktleri gelince, melekler der ki: (Ey Âdem oğulları, kalkınız! İnsanları yakmak için hâzırlanmış olan ateşi namâz kılarak söndürünüz.) Bir hadîs-i şerîfde, (Mü’min ile kâfiri ayıran fark, namâzdır) buyuruldu. Ya’nî mü’min namâz kılar, kâfir kılmaz. Münâfıklar ise, ba’zan kılar, ba’zan kılmaz. Münâfıklar, Cehennemde çok acı azâb görecekdir. Müfessirlerin şâhı, Abdüllah ibni Abbâs “radıyallahü anhümâ” diyor ki, Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” işitdim. Buyurdu ki: (Namâz kılmayanlar, kıyâmet günü, Allahü teâlâyı kızgın olarak bulacaklardır).

Hadîs imâmları söz birliği ile bildiriyorlar ki: (Bir namâzı, vaktinde amden kılmayan, ya’nî namâz vakti geçerken, namâz kılmadığı için üzülmeyen, kâfir olur). Veyâ ölürken îmânsız gider. Ya, namâzı hâtırına bile getirmeyenler, namâzı vazîfe tanımayanlar ne olur? Ehl-i sünnet âlimleri, sözbirliği ile buyurdular ki, ibâdetler îmândan parça değildir. Yalnız, namâzda sözbirliği olmadı. Fıkh imâmlarından, İmâm-ı Ahmed ibni Hanbel, İshak ibni Râheveyh, Abdüllah ibni Mübârek, İbrâhîm Nehaî, Hakem bin Uteybe, Eyyûb Sahtiyânî, Dâvüd Tâî, Ebû Bekr ibni Şeybe, Zübeyr bin Harb ve dahâ birçok büyük âlimler, bir namâzı amden, ya’nî bile bile kılmayan kimse kâfir olur dedi. O hâlde, ey din kardeşim, bir namâzını kaçırma ve gevşek kılma! Seve seve kıl! Allahü teâlâ kıyâmet günü, bu âlimlerin ictihâdlarına göre cezâ verirse ne yaparsın?

Hanbelî mezhebinde, bir namâzı özrsüz kılmayan, mürted gibi katl olunur. Yıkanmaz, kefenlenmez ve namâzı kılınmaz. Müslimânların mezârlığına gömülmez ve mezârı belli edilmez. Dağda bir çukura konur.

Namâz kılmayan kimse, Şâfi’î mezhebinde, mürted olmaz ise de, cezâsı katldir. Namâz kılmıyan için Mâlikî mezhebinin hükmleri, Şâfi’î hükmlerinin aynıdır.

Namâz kılmayan, Hanefî mezhebinde, namâza başlayıncaya kadar habs olunur veyâ kan akıncaya kadar dövülür.

Beş şeyi yapmıyan, beş şeyden mahrûm olur:

1 — Malının zekâtını vermeyen, malının hayrını göremez.

2 — Uşrunu vermeyenin tarlasında, kazancında bereket kalmaz.

3 — Sadaka vermiyenin vücûdunda sıhhat kalmaz.

4 — Düâ etmiyen arzûsuna kavuşamaz.

5 — Namâz vakti gelince, kılmak istemeyen, son nefesde Kelime-i şehâdet getiremez.

Bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki:

“Namâzı özrsüz kılmayan kimseye, Allahü teâlâ onbeş sıkıntı verir. Altısı dünyâda, üçü ölüm zemânında, üçü kabrde, üçü kabrden kalkarkendir.

Dünyâda olan altı azâb:

1 — Namâz kılmıyanın ömründe bereket olmaz.

2 — Yüzünde, Allahü teâlânın sevdiği kimselerin güzelliği, sevimliliği kalmaz.

3 — Hiçbir iyiliğine sevâb verilmez.

4 — Düâları kabûl olmaz.

5 — Onu kimse sevmez.

6 — Müslimânların iyi düâlarının buna fâidesi olmaz.

Ölürken çekeceği azâblar:

1 — Zelîl, kötü, çirkin can verir.

2 — Aç olarak ölür.

3 — Çok su içse de, susuzluk acısı ile ölür.

Kabrde çekeceği acılar:

1 — Kabr onu sıkar. Kemikleri birbirine geçer.

2 — Kabri ateşle doldurulur. Gece gündüz onu yakar.

3 — Allahü teâlâ kabrine çok büyük yılan gönderir. Dünyâ yılanlarına benzemez. Hergün, her namâz vaktinde onu sokar. Bir an bırakmaz.

Kıyâmetde çekeceği azâblar:

1 — Cehenneme sürükliyen azâb melekleri yanından ayrılmaz.

2 — Allahü teâlâ, onu kızgın olarak karşılar.

3 — Hesâbı çok çetin olup, Cehenneme atılır.”
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:51
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: NEFSİMİ YENMELİYİM
yanlýz su an offline yanlýz  
NEFSİMİ YENMELİYİM
41 Mesaj -
İnsanlar Nefis Savaşında Üç Sınıfa Ayılırlar Nefis Savaşında Başarılı Olmanın Temel Unsurları
Kalp Akli Ruhî Yenilginin Belirtileri
Şeytanın Giriş Yerlerinden korunma Çareleri

Açgözlülük ve kötü düşünme kapısı
Yaşamayı sevmek ve tükenmez arzu kapısı
İstirahat ve nimetin peşine koşma kapısı
Kendini beğenme kapısı
İnsanları hafife almak ve onlara az saygılı olmak kapısı
Kıskanma kapısı
Gösteriş yapmak ve insanların övgüsünü elde etmek kapısı
Cimrilik kapısı
Kibir kapısı
Tamah kapısı
İnsan kendi nefsiyle sürekli bir mücadele içinde bulunur. Sonunda ya nefsini yenen veya ona yenilir. Yahut da ölünceye kadar bu mücadele devam eder. Bu savaş, bazen onun lehine bazen de aleyhine olur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Nefse ve onu şekillendirene, ona iyilik ve kötülük kabiliyetini ilham edene and olsun ki, nefsini temizleyen iflah olmuş, onu fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır." (Şems, 9-10)

Hz. Peygamber (s.a.v) de bu hususa işaret ederek şöyle buyuruyor:
"Fitneler, kalplere tıpkı hasır çubukları gibi dal dal arz olunur. Artık onlar hangi kalplere işlerse o kalpte siyah bir leke meydana gelir. Hangi kalp, onları kabul etmezse o kalpte de beyaz bir nokta meydana gelir. Böylece iki çeşit kalp meydana gelir. Bu kalplerden biri, cilalı taş gibi bembeyazdır ve ona hiçbir fitne zarar vermez. Ötekine gelince; o, alaca siyahtır. Ne bir iyiliği tanır ne de bir kötülüğe karşı çıkar. Yalnız içine işleyen hevâ ve hevesini bilir." (Müslim: İman, 231)
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:48
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: AKILLI KİMDİR
yanlýz su an offline yanlýz  
AKILLI KİMDİR
41 Mesaj -
Ashab-i Kirâm’dan Ebû Zer, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e sordu:
— Yâ Resulâllah, Hazret-i Ibrahim’e inen sahifelerde neler vardi?
Efendimiz buyurdular:
— Nasihatlar ve mev’izalar vardi. Bu mev’izalardan bir kismi söyledir:
“Ey benim kulum, ben sana hükümdarlik verdim. Maksadim, halka zulmetmen degildir. Matlubum; halki zâlimlerin elinden halâs etmendir. Mazlumlari bana el açtirma, bedduâ ettirme. Çünkü kâfir dahi olsa mazlumun duâsini ben reddetmem.

Akilli kisi, vaktini dörde taksim etmelidir. Birinde; Allah’a ibâdet etmeli, birinde; Allah’in yarattiklarini ve nîmetlerini tefekkür etmeli, birinde; kendi islediklerinin muhasebesini yapmali, birinde de; helâlinden kazanmali ve yemelidir ki, Allah’a ibâdet için kuvvet bulabilsin.
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:47
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: AZICIK SABRETSEN NE OLUR Kİ??
yanlýz su an offline yanlýz  
AZICIK SABRETSEN NE OLUR Kİ??
41 Mesaj -
Sabret ki, seni yükselteyim!


Sabır; emirleri yapmakta, yasaklardan sakınmakta, başa gelen belâ ve musîbetlere tahammül etmek, katlanmak demektir.
Sabır; yüzü ekşitmeden başa gelen dert ve musîbeti, yudum yudum içine sindirebilmektir. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri; “Sabır, yüzü ekşitmeden, acıyı yudum yudum içine sindirmektir” buyurmuştur.

Es-Sabûr; Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından yani güzel isimlerindendir. Her şeyi vakti gelince yaratan, bu hususta acele etmeyen, kendisine şirk, ortak koşan ve başka günâhları işleyerek isyân edenleri, cezâlandırmaya kâdir iken, cezâ vermekte acele etmeyen anlamındadır.
Yûsuf Nebhânî hazretleri;
“Güneş doğduktan sonra yüz kere es-Sabûr ism-i şerîfini söyleyen kimse, belâlardan kurtulur” buyurmuştur.

Başa gelene sabretmek...
Başa gelen sıkıntılara, sebeplere yapıştıktan sonra, sabretmelidir. Bağırıp çağırarak isyan etmek, belâyı, sıkıntıyı gidermez hatta günah olur. İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bir talebesine hitaben;
“İnsanların üzmelerine dayanmak lâzımdır. Akrabânın incitmelerine sabretmekten başka yapılacak şey yoktur. Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine emir olarak, Ahkâf sûresinde; (Peygamberlerden Ulül’azm olanların sabrettikleri gibi Sen de sabret! Onlara azâb verilmesi için duâ etmekte acele eyleme!) meâlindeki âyet-i kerîmeyi gönderdi” buyurmuştur.

Abdülkâdir Geylânî hazretleri de bir sevdiğine hitaben buyuruyor ki:
“Halinizden şikâyette bulunmayın. Sabredin, feryad etmeyin. Doğruluk üzere devâm edin ve ümitli olun. Allahü teâlâya, rızâsı için yapılan sabırlar, aslâ karşılıksız kalmaz. Onun için sabrediniz, mutlaka bu sabrın mükâfâtını görürsünüz. Ömrü boyunca kahraman lakabıyla meşhûr olan bir kimse, bu lakabı, bir ânlık cesâreti netîcesinde kazanmıştır. Allahü tealâ Kur’ân-ı kerîmde Bekara sûresinin 153. âyet-i kerimesinde meâlen; (Şüphesiz ki Allah, sabredenlerle berâberdir) buyuruyor.”

Sabır, insanı neticeye götüren çok kıymetli bir vasıtadır.
Abdullah Mürteiş hazretleri;
“Bütün işlerin netîcesinin sıhhatli ve faydalı olabilmesi için iki şart vardır: Sabır ve ihlâs” buyurmuştur.
Sabır, sadece gelen belâlara, sıkıntılara katlanmak değil, Allahü teâlânın takdirine itirâz etmemek demektir.

Ahmed-i Bedevî hazretleri;
“Sabır, Allahü teâlânın hükmüne rızâ göstermektir. O’nun hükmüne rızâ göstermek ve emrine teslim olmak demek, nîmete kavuştuğunda sevinip ferahlık duyduğu gibi, musîbet ve sıkıntı geldiğinde de aynı sevinç ve ferahlığı duyabilmek demektir” buyuruyor.
Bir insandan gelen zararı önlemeyip buna sabretmek, tevekküldür ve iyidir.
Sûre-i Ahzâbda;
(Kâfirlerin ve münâfıkların zararlarına, işkencelerine karşılıkta bulunma! Ben onların cezâsını veririm. Onlardan korunmak, kurtulmak için Allahü teâlâya tevekkül et!) meâlindeki âyet-i kerîme bunu bildirmektedir.

Eyyûb aleyhisselâm, Şam civârında yaşayan İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerdendir. Onları Allahü teâlâya îmân etmeye ve ibâdete çağırdı. Kendisine yedi kişi îmân etti. Malı ve serveti çok olan Eyyûb aleyhisselâm, Allahü teâlâya çok şükrederdi. Allahü teâlâ onu imtihân etmeyi diledi. Mallarını, çeşitli vesîlelerle elinden aldı. Çocukları bir zelzelede vefât etti. Şeytanın vesvesesine karşılık, şükür, sabır ve metânetinden hiçbir şey eksilmedi. Daha çok sabır ve şükretmeye başladı. Allahü teâlâ onun bedenine hastalık vererek imtihân etti. Eyyûb aleyhisselâmın hastalığı gün geçtikçe şiddetlendi. Bütün yakınları ve dostları onu terk etti. Hanımı onu şehrin dışına çıkararak hizmetine devâm etti. Eyyûb aleyhisselâm, hastalığına rağmen, gelip geçen insanlara Allahü teâlâyı hatırlatarak sabır ve şükrü tavsiye etti. Yedi yıl dert ve belâ içinde kaldığı hâlde, hâlinden hiç şikâyet etmedi. Sabrı, darb-ı mesel oldu. Allahü teâlâ onu tekrar sağlığına kavuşturdu. Hastalıktan kurtulduğu gecenin seherinde âh edip ağladığında, sebebi soruldu;

“Ey hastamız, nasılsınız?”


“Her gece seher vaktinde; ‘Ey bizim hastamız, nasılsınız?’ diyen sesi artık duymaz oldum. Onun için ağlıyorum” buyurdu. Malları kendisine yeniden ihsân edildi. Vefât eden çocukları kadar çocuğu oldu. Resûlullah efendimize Eyyûb aleyhisselâmla ilgili suâl edildiğinde ağladılar ve buyurdular ki:
(Allahü teâlâya yemîn ederim ki, Eyyûb aleyhisselâm belâdan inlemedi, sızlanmadı. Ayakta namaz kılmak istedi. Duramadı düştü. Hizmette kusur görünce; “Bana gerçekten hastalık isâbet etti” dedi.)

Netice olarak Allahü teâlânın, bir hadis-i kudside buyurduğu gibi:
(Ey insanoğlu, sabret, alçak gönüllü ol ki, seni yükselteyim. Af dile ki, seni affedeyim! Benden iste, sana vereyim. Sadaka ver malını, yakınlarınla ilgilen, ömrünü bereketlendireyim. Benden sıhhat ve âfiyet iste ki seni sıhhatli kılayım.)
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:46
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: AHİRET KARDEŞLİĞİ,,,,,
yanlýz su an offline yanlýz  
AHİRET KARDEŞLİĞİ,,,,,
41 Mesaj -
Biz, ahiret saadetine talibiz. Öyleyse ahiret kardeşliğidir beklediğimiz.
Bu dünyada bitivermeyecek bir kardeşliktir.

Nefes alıp veren, bize dua edecek, belki bir hayrı dokunacak
olana iyilik etmek değildir sadece kardeşlik dediğimiz.

Aynı zamanda asıl yurduna göç eyleyen bir kardeşimizin evladını emanet,
borcunu borcumuz gibi sırtımızda yük bilmektir. Çünkü Efendimiz s.a.v.:

- Yetimi büyütüp, terbiye edenle ben, kıyamet gününde şöyleyiz,
demiş, şehadet parmağıyla orta parmağını birleştirmiştir.

Mevlam hepimize hakiki kardes olabilmeyi nasip eylesin ins. AMIN


Müslüman müslümanın kardeşidir.Ona hıyanet etmez,yalan söylemez ve yardımı terk etmez.Her müslümanın diğer müslümana;ırzı,malı ve kanı haramdır.Takva buradadır.Bir kimseye şer olarak;Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi yeter..’ (H.şerif)
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:44
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: ,,,,EY NEFSİM,,,,DİKKAT!!!
yanlýz su an offline yanlýz  
41 Mesaj -
NE İDİK NE OLDUK! (Osmanlı'dan- Türkiye'ye)

FAZİLETLİYDİK:
Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namusuna yan bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de küçümsemezdik.
Dürüsttük: Bir zamanlar, Londra Ticaret Odası'nın en görünür yerinde şu mealde bir tavsiye levhası asılıydı: "Türklerle alışveriş et, yanılmazsın."

İTİBARLIYDIK:
Bir zamanlar, Hollanda Ticaret Odası'nın toplantılarında oylar eşit çıkınca, Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu.

TEMİZDİK:
Yere bile tükürmezdik. Hatta, Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa'ya tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsigil, yere tükürmedikleri için atalarımızı şöyle eleştiriyor: "Türkler hiçbir zaman yere tükürmezler.
Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür."

ÇEVRECİYDİK:
Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için, saçak altlarına kuş sarayları yapardık. Bunlara öyle çok örnek var ki, saymakla bitmez.

HARAMA EL SÜRMEZDİK:
Fransız müellif Motray, 1700'lerdeki halimizi şöyle anlatıyor: "Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar, arkamdan adam koşturmuşlar, hatta birkaç kere Beyoğlu'ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir."

MEDENİ İDİK:
İngiliz sefiri Sir James Porter ise, 1740'ların Türkiye'si için şunları söylüyor: "Gerek İstanbul'da, gerekse imparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiş, hiçbir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde ispat etmektedir ki, Türkler çok medeni insanlardır."

DOSDOĞRUYDUK:
Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, şu hükmü veriyor: "Haksızlık, murabahacılık [aşırı kâr koyma, tefecilik], inhisarcılık [tekelcilik] ve hırsızlık gibi suçlar, Türkler arasında meçhuldür...
Öyle bir dürüstlük gösterirler ki, insan, çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır."

HIRSIZLIK NEDİR BİLMEZDİK:
Fransız müellif Dr. Brayer, 1830'ların İstanbul'unu getiriyor önümüze: "Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı İstanbul'da her sene azami beş-altı hırsızlık vakası görülür."

Ubicini, Dr. Brayer'i şöyle doğruluyor: "Bu muazzam payitahtta dükkâncılar, namaz saatlerinde dükkânlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basit bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz. Ahalisi sırf Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu'nda ise hırsızlık ve cinayet vakaları olmadan gün geçmez."

NAZİKTİK:
Edmondo de Amicis isimli İtalyan gezgini, yine 1880'lerin "biz"ini anlatıyor bize: "İstanbul Türk halkı Avrupa'nın en nazik ve en kibar insanlarıdır. Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi, nadirattan işitilir. O kadar müsamahakârdırlar ki; ibadet saatlerinde bile camilerini gezebilir, bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın çok
fazlasını görürsünüz."

CİHANA ÖRNEKTİK:
Türkiye Seyahatnâmesi'yle meşhur Du Loir'un 1650'lerdeki hükmü şöyle: "Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir."

Şefkatimiz yalnızca insana yönelik değildi, hayvanları, hatta bitkileri bile kapsıyordu.

HAYATA KARŞI SAYGILIYDIK:
Bu konuda dilerseniz Elisee Recus'u dinleyelim, bize 1880'lerdeki halimizi anlatsın:
"Türklerdeki iyilik duygusu, hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır... Türklerle Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise, bir evin hangi tarafa ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin bacasında leylekler yuva yapmışsa, bilin ki o ev bir Türk evidir." (Küçük Asya, c. 9)

HAYIRSEVERDİK:
Comte de Marsigli'yi tekrar dinleyelim: "Yazın İstanbul'dan Sofya'ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin, yolculara, bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum."

Aynı müellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri kanaatindedir. Şöyle diyor: "Fakat şunu da ifade etmeliyim ki, bu dindarâne hareketlerinde biraz fazla ileri gitmektedirler. İyiliklerini yalnız insan cinsine hasretmekle kalmayıp, hayvanlara ve hatta bitkilere bile teşmil ederler."

Bu tespiti, İslâm ve Türk düşmanı Avukat Guer misallendiriyor: "Türk şefkati, hayvanlara bile şamildir" dedikten sonra şu örneği zikrediyor:
"Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları vardır. Bu adamlar, sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar...
Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık Müslümanlara bile rastlamak mümkündür..."

"Kaçık"lığın kaynağını da veriyor adam: "Birçokları da sırf azad etmek için kuşbazlardan kuş satın alırlar. Bunu yapan bir Türk'e, bir gün, yaptığı işin neye yaradığını sordum.
Küçümseyerek baktı ve şu cevabı verdi: ALLAH'ın rızasını tahsile (kazanmaya) yarar!

Ne dersiniz? Galiba, geçmişimizden uzaklaşmak, bize çok pahalıya patladı.

İşte sorulmaya değer ve cevaplanması elzem olan soru:

"Bizde, o zaman var olup da bugün olmayan nedir? Nasıl kaybettik? Nasıl buluruz
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:41
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: ,,,,EY NEFSİM,,,,DİKKAT!!!
yanlýz su an offline yanlýz  
41 Mesaj -
DUA VE İBADET, Allah İLE OLMAKTIR.Allah İLE OLAN KİMSE İÇİN ÖLÜMDE,ÖMÜRDE HOŞTUR....
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:41
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: ,,,,EY NEFSİM,,,,DİKKAT!!!
yanlýz su an offline yanlýz  
,,,,EY NEFSİM,,,,DİKKAT!!!
41 Mesaj -
Allah'a karşı gelen kavimlerin hâllerine bir bak; Onlardan bir kısmı suda boğuldu. Bir kısmı yerin dibine battı. Bir kavim taşa tutuldu. Bir başka kavmin sûretleri maymun ve domuz sûretine döndürüldü ve helâk olup gittiler. Bugünde böyle zulüm yapanlar, dünyayı ateşe verenler, tarihe yüz karası olarak geçecekler.



Bir yılı daha geride bıraktık. Ya da âhirete bir yıl daha yaklaştık. Ticarethaneler geride kalan senenin kâr–zarar cetvellerini çıkarıp, hesaplarını gözden geçirecekler.
Ey nefsim! Sen de geçen senenin hesabını yaparak, kâr ve zarar bilânçosu gibi, sevap ve günahlarını gözden geçirecek misin? Yeni yıla girdim diye seviniyorsun; ama geride kalan o koskoca seneyi gerçekten de sevineceğin şekilde mi geçirdin yoksa telafisi mümkün olmayan hatalarla mı doldurdun?..

Ey nefsim!
Hz. Ömer Radıyallahu Anh: "Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekiniz." buyurdu. Ben de bu yeni yılın başında seninle yüzleşmek, hatalarımı ve günahlarımı sorgulamak, hatta seninle çatır çatır hesaplaşmak istiyorum.
Sen her yaptığın hata ve kusura bir bahane, bir mazeret buluyorsun. Âhiret konusunda da sanki pek endişen yok, üstelik garantiymiş gibi bir tavrın var. Bu ne umursamazlık, bu ne vurdumduymazlıktır. Bilmez misin; Hz. Ömer Radıyallahu Anh, bir keresinde Beytullah'ı tavaf ederken:
"Yâ Rabbi! Eğer saîdler listesindeysem, ne olur beni orada sabit kıl; yok eğer şakîler listesindeysem, ne olur beni oradan sil de saîdler listesine yaz." diye gözyaşlarıyla Allaha yalvarıyordu. Koskoca Hz. Ömer böyle bir endişe duyabiliyorken, sen kendini nasıl garantide görebiliyorsun? Yine o Hz. Ömer, münafıkların listesi kendisinde bulunan Hz. Huzeyfe Radıyallahu Anh'ın etrafında dolaşır:
"Yâ Huzeyfe! Ben de listede var mıyım?" diye sorardı. Hz. Ömer; Resûlullah'ın ikinci halifesi ve adaletin güneşi olmasına rağmen nefsini bu kadar hakir görüp, münafıklar listesinde olmaktan korkuyorken, sen hiç merak etmiyor musun acaba hangi listedeyim diye?.. Düşün ey nefsim! Büyüklerin hâli böyle olunca senin hâlin nasıl olmalı?

Ey zavallı nefsim!
Bünyende yığınla kötü huy barındırıyorsun. Heva ve hevesin, ihtiras ve şehvetin, dünyaya olan sevgin ve meylin seni sarıp sarmalamış. Dedikodu, gıybet, hased sende… Riyakârlık, büyüklenmek, kibirlenmek sende… Aldatmaca, kandırmaca, yalan sende… Kin, nefret, buğz sende… Bu kötü huylardan ne zaman kurtulacak, ne zaman tezkiye olacaksın? Üstelik bunca kötü hasletlerin varken, kendi hata ve kusurlarını nedense hiç görmüyorsun; ama bir başkası bir hata yapmaya görsün, hemen eleştiri bombardımanına tutuyorsun. Sen başkalarının hatalarını araştırmayı bırak dakendine bak! Halkın ayıpları ile meşgul olup, kendi ayıplarına karşı kör olma.

Ey biçare nefsim!
Geçici olduğunu bile bile dünyaya öylesine tamah ediyorsun ki! Bu dünya kime yar olmuş ki, sana olsun? Gelen bir gün mutlaka gitmiş ve er geç sen de gideceksin. Hele bir düşün, kimler geldi geçti?... Firavunlar, Nemrutlar, Hâmanlar, Karunlar, Şeddatlar hep gittiler. Ne kudretli krallar, kayserler, kisralar dünyaya veda ettiler. Dünya onları bir oyuncak hâline getirdi, oyalanıp durdular. Şeytan onları aldatıp kandırdı. Yaptıkları isyanları, zulümleri süsledi. Onlar sağlam kalelerde ve kulelerde bir yandan binbir gece eğlenceleriyle zevk ederlerken, diğer yandan nicelerinin haklarını yiyip zulmettiler. Oralarda nice namuslar kirletildi. Nice beller bükülüp, işkenceler edildi. Nice çaresiz, fakir fukaranın, gözyaşları akıtıldı.
Sonunda Allah'ın emri geldi. Kendilerine birer emanet olarak verilen canları geri alındı. Böbürlenerek sahip çıktıkları mallardan ve mülklerden de oldular. Onların topladıkları servetler hep dağıldı gitti. O kuş tüyü yataklardan kaydılar. Büyük ve gösterişli konaklarından çıkarıldılar. Geriye bir şey kalmadı; ne mal, ne mülk, ne de saltanat... Şimdi ise onların esâmesi bile okunmuyor. "Hele bir bak, onlardan yana bir bakiye görebiliyor musun?" (Hâkka, 8 ) Geriye sadece bunların hesabını vermek kaldı. Öyle ki, hiç hesaba katmadıkları şeylerden dahi hesaba çekilecekler.

Düşün ey ahmak nefsim!
Bu göçüp gidenlerin hâllerinden senin alacağın ibret dersi yok mudur? Meselâ, şu Ad kavmi ne büyük ibret… Bunların minare gibi upuzun boyları vardı. Çok güçlü kuvvetliydiler. Kayaların içini oyup çok muhkem, kale gibi sağlam evler yapıyorlar ve oralarda barınıyorlardı. Kendilerine kimsenin karşı koyamayacağını sanan bu kavim azınca, haddi hududu aşınca, Mevlâ Teâlâ onları nasıl da sildi süpürdü. Sen bunlardan daha mı kuvvetlisin, Neronlardan daha mı güçlüsün, (hâşâ) ben karşı koyarım mı sanıyorsun? Allah'a karşı gelen kavimlerin hâllerine bir bak: Onlardan bir kısmı suda boğuldu. Bir kısmı yerin dibine battı. Bir kavim taşa tutuldu. Bir başka kavmin sûretleri maymun ve domuz sûretine döndürüldü ve helâk olup gittiler. Bugün de böyle zulüm yapanların, dünyayı ateşe verenlerin, tarihe yüz karası olarak geçecek olan despotların feci akıbetlerini, ömrün olursa göreceksin. "Zalimin zulmü varsa mazlumun Allah'ı var." diye atalarımız boşuna söylememişler. "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz zannetme!" (İbrahim, 42)
Ordusuna güvenen Nemrud, topal bir sivrisinekle helâk oldu. Malına güvenen Karun, malıyla battı. Makam ve mevkisine güvenen niceleri, çoktan toprak oldu da isimleri bile unutuldu. Peki, sen neye güveniyorsun ey nefsim? Haberin olsun ki; Allah'tan başka her neye güveniyorsan, o şeyle beraber Allah seni de batırabilir. Onun için sana bu nimetleri vereni unutma! Sana bu makamı ve mevkiyi vereni, bu malı, mülkü ve serveti vereni sakın unutma!!! Hem bu dünyada bizlere ihsan edilen nimetler ne kadar çok olursa olsun, âhirete nispetle çok az bir şeydir. Bunlar için, sonsuz cennet nimetleri fedâ edilir mi? Bugün dünyanın az bir zahmetine dayanamayan, yarın cehennem azabına dayanabilir mi? Parmağını mumun alevine tutsan, ona dahi dayanamasın, öyleyse acizliğini anla ve ateşe dayanabileceğin kadar günah işle!

Ey günahkâr nefsim!
Artık sana düşen, bugüne kadar işlediğin isyanlardan dolayı pişman olup tevbe etmek, Mevlâ'nın dergâhına yüzler sürmektir. Bugüne kadar gönlünce yaşadın, isyanlar ettin, günahlar işledin de ne oldu? Aldığın şehevî zevkler, tatmin ettiğin o ihtiraslar ve arzular nerede? Hepsi o anlıktı geçip gitti değil mi? Tabiî zevki geçti; ama hesabı duruyor. Şayet Rabbini razı edemezsen, sana verdiği bu fânî nimetleri, bâkî olana çeviremezsen işin zor, hem de çok zor ey nefsim. Allahu Teâlâ Kerîm'dir, Rahîm'dir, beni affeder deyip avunuyorsun; fakat affa mazhar olmak için ne yapıyorsun? Evet, Allah "Kerîm ve Rahîm'dir"; ama aynı zamanda da "Şedîdü'l–ikabdır", haberin olsun!..
Tevbeyi geciktirme; çünkü ölüm her an gelebilir. Hem tevbe, geciktikçe zorlaşır; zira yapılan günahlar alışkanlık hâlini alır ki, alışkanlıkları terk etmek çok daha zordur. Bu durum ise; dersine zamanında çalışmayıp, bunu imtihan gününe saklayan tembel talebenin durumuna benzer ki, başarı şansı çok azdır, bilesin.


Ah nefsim, ahh!
Rahata ne kadar çok alıştın, değil mi? Öylesine keyif adamı oldun ki sorma gitsin. Ama iyi bil ki, bu pek hayra alâmet değil. Bu rahatlık, bu rehavet sana diğer Müslüman kardeşlerini unutturmasın. Sen öylesin diye herkesi rahat ve keyfi yerinde zannetme… Bak Yahudi ve Hıristiyanlar, ortadoğudaki Müslüman kardeşlerine âdeta kan kusturuyor. Filistin topyekûn ateşe verilmiş, Irak alevlerle kuşatılmış, Müslüman halkların yaşadığı bu beldeler olmuş can pazarı… Savaş(!) bahanesiyle orada binlerce masum sivil öldürülüyor. Halk, evlerinde bombalanıyor. Cani coniler bombalanan bir camiye giriyor ve içerideki yaralı cemaate kurşun yağdırıyor. Mutfakta yemek pişirirken kurşuna dizilen Felluceli bacımızın da, camide namaz kılarken şehit edilen mü'min kardeşimizin de hataları galiba Müslüman olmak...
Ey nefsim! Bu haberler seni ne kadar rahatsız ediyor, hiç üzülüp, kahroluyor musun? Müslüman kardeşlerinin o perişan hâli karşısında, duadan başka hiçbir şey yapamamanın verdiği derin ıstırapla gözyaşlarına boğuluyor musun? Yoksa bu haberler keyfini kaçırdığı için bunun yerine magazin haberleri diye sunulan zırvaları ya da gelin–kaynana, ünlüler çiftliği veya popstar gibi lüzumsuz programları seyrediyor ve "Acaba ne olacak, kim kazanacak?" diye bunu mu merak ediyorsun? Ey zalim nefsim! Halbuki "Müslüman kardeşlerimin durumu ne olacak, bu savaşı kim kazanacak?" diye dertlenmen, Filistin'de, Irak'ta ve dünyanın neresinde olursa olsun mazlum Müslümanların zaferi için dua etmen gerekmez mi?

Ey nefsim!
Bu arada sana yılbaşı ve Noel yortusuyla alâkalı olarak da bir çift lâfım olacak. Orta Doğu'yu kana bulayan, oradaki mazlum Müslümanların çaresiz çığlıklarının yükselmesine sebep olan, Irak'ta binbir çeşit vahşete ve işkencelere imza atan, insanlıktan yoksun caniler sürüsünün bayramı olan Noel yortusunu kutlamaman gerektiğini iyice anladın mı? Zira onlar Müslüman kardeşlerine ülkelerini zindan ederken, sen onlarla aynı gecede dans edip, hindi kızartması yiyerek, içki içip nara atarak, Noel kutlamanın ne büyük bir ihanet olduğunu umarım idrak edersin.
Ayrıca, Ebû Garip cezaevinde yapılan, insanın kanını donduracak işkenceleri, camilerde kurşunlananları, otobüsler taranarak öldürülen çocuk ve kadınları, ucuna Haç asılı tanklardan çıkan mermilere hedef olan Müslümanları ve daha nicelerini gördükten sonra, hâlâ onların sana dost olabileceğini düşünebiliyor musun?

Ey gafil nefsim!
Ramazan ayında gördüğün pa pazlı, hahamlı iftar sofralarında esen hoşgörü–diyalog rüzgârları sakın seni aldatmasın! Zira aynı gün ve gecelerde Felluce'de Haçlı sürüleri, grup grup camilere dağılarak katliam yaptılar. O mübarek günlerde bir camide yaralı, çaresiz ve savunmasız şekilde yerde yatan bir Müslümanın beynine kurşun sıkıldığını sen de gördün, dünya da gördü! Aman ya Rabbi! Bu nasıl bir nefret, bu nasıl bir kin böyle!… Hani nerede hoşgörü?! Ey nefsim, gözünü iyi aç ve gör ki,; Hıristiyan ve Yahudilerin Türkiye'deki yüzü, Müslümanlarla iftar sofralarında şen şakrak tavırlarla göz boyarken, Filistin ve Iraktaki yüzü, Müslümanlara kan kusturuyor. Diyaloga sıkılan bunca kurşundan sonra, hâlâ "Hoşgörü ve diyalog" nutuklarına kanacaksan, sana yazıklar olsun ey nefsim!

Ey nefsim!
Dün küçüktün, bugünse yetişkin bir hâle geldin. Bak bir sene daha geçti, yaşlanıyorsun, farkında mısın? Ben sana Resûlullah'ın tavsiyesini hatırlatayım: "İhtiyarlamadan önce gençliğin, hasta olmadan önce sıhhatin, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin ve ölmeden önce hayatın kıymetini bil!"
Ecel her geçen gün yaklaşıyor, ansızın ve hiç ummadığın bir zamanda gelebilir. Öldüğün an ya cennettesin ya da cehennemde… Şu an bulunduğun binanın kapısından çıksan, binlerce adrese gidebilirsin; ama bu dünyanın kapısından çıktığında gideceğin sadece iki adres var. Bu adres ya cennet olacak ya da cehennem… Daha açıkçası, ya yukarıda saydığımız zulümlere imza atan, Orta Doğu'yu kana bulayan Yahudi ve Hıristiyanlarla beraber cehennemde yanacaksın ya da Allah'ın dostları ve salih kullarıyla cennette ebedî bir zevk ve sefa âlemine dalacaksın!
Rabbim hepimizi nefsimizin şerrinden muhafaza buyurup, cennetini ihsan eylesin!
Fî emanillah!
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:40
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Makyaj yapmadan önce bir kez daha düşünün!!!!!!!!
yanlýz su an offline yanlýz  
41 Mesaj -
Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Bayram, terlik seçiminin ayak sağlığı için çok önemli olduğunu söyledi.

Terlik seçerken en önemli unsurun taban olduğuna ve terletmeyen terliklerin seçimine özen gösterilmesi gerektiğine temas eden Bayram, "Kadınların sıkça tercih ettiği yüksek topuklu terlikler, ağırlığı tamamen ön kısma verdiği için belde ve bacaklarda ağrılara sebep olur. Bu tür terliklerde denge unsuru fazla olmadığı için yürümede zorluk çekilir, kişi gerektiğinden daha çabuk yorulur.'' diye konuştu.

Ayakta ter oluşturacak plastik tabanlı terliklerden uzak durulması gerektiğini belirten Bayram, yüksek topuklu terliklerin ise özellikle çocuklarda ayak kemik gelişimini önleyebileceğini kaydetti. Terlik seçerken en önemli unsurun taban olduğuna dikkati çeken Bayram, "Ayağın altındaki yapı kolay bozulmayacak şekilde olmalı. Ayaktan kolay çıkacak tipteki terlikler ister düz, isterse engebeli arazide olsun yürümeyi bozar.'' dedi.

Bu yılın modası olan ve kullanımı her geçen gün artan parmak arasına giren terliklerin de sağlıklı olmadığını belirten Bayram, bu tür terliklerin özellikle diyabet rahatsızlıkları olanlar için büyük risk taşıdığını söyledi. Diyabet hastalarının hissetme duyusunun zayıf olduğunu ifade eden Bayram, şöyle konuştu:

"Özellikle şeker hastalarının, bu yılın modası parmak arası terlikten uzak durması gerekir. Bu hastalar hissetme yönünden sıkıntılıdır. Genellikle plastikten yapılan ve parmak arasına oturan parça yara yapar, ancak hasta farkına varmaz. Ayakta iltihaplanmalar oluşur, bu durum ayakta cerrahi müdahaleler gerektirecek durumlara kadar gidebilir.''
Ekleme Tarihi: 10.11.2007 - 09:46
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Makyaj yapmadan önce bir kez daha düşünün!!!!!!!!
yanlýz su an offline yanlýz  
41 Mesaj -
Son yıllarda hayatın hızlanması, beslenmemizi de hızlandırdı. Beslenirken yaptığımız yanlışlar ve günlük gıda tüketimimizdeki karmaşa da şişmanlığı, buna bağlı hastalıkları gündeme getirdi. Su içme alışkanlığımız bile değişti. Acıbadem Kadıköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Sangu Talak, eskiden sadece hafta sonu tüketilen kolalı içecekler ve meyve suyunun aşırı tüketilmesinin vücutta aşırı miktarda boş enerji alımına ve böylece yağlanmaya yol açtığını söyledi. Talak, "Günde 1,5-2 litre su içilmesini sağlık açısından öneriyoruz. Ancak zayıflamak için bize gelenlerin çoğu su yerine günde 1,5 litre kolalı içecek veya meyve suyu içtiklerini, bir bölümü neredeyse hiç su içmediklerini söylüyor" dedi.
Oysa sağlığın korunmasında ve sağlıklı beslenme programı uygulanmasında suyun vazgeçilmez bir yeri olduğunu anlatan Dyt. Şengül Sangu Talak, "Beslenmedeki hatalarımızla ve su içmeyerek metobolizma dengemizi bozup sadece daha fazla yağlanıyoruz. Günde 3 ana, 3 ara düzenli öğün tüketmek, 1,5-2 litre su içmek ve gün içinde bulduğumuz her fırsatta hareket edip düzenli egzersiz yapmak sağlıklı bir kiloda kalmanın altın formülü" diye konuştu.

Hamileler Yüksek Kalori Alıyor

Beslenme anne karnında, beslenme hataları da hamilelikte başlıyor. Kadınlar yıllar boyu gıda tüketimi konusunda kendilerine aşırı yasaklar koyarak yaşıyor. Hamilelikte de yiyemedikleri ne varsa tüketiyorlar. Hem aşırı kilo alıyorlar, hem de bebeklerinin de şişmanlığa elverişli bir vücut yapısıyla doğmasına yol açıyorlar. Şişman çocukların ilerde diyabet ve kalp, damar hastalıkları riski de artıyor. Bu nedenle kadınların uzun vadeli yatırımcı gibi hareket etmelerini öneren Acıbadem Kadıköy Hastanesi Dyt. Şengül Sangu Talak, "Kötü beslenme ve kısa sürede çok yüksek kaloriler alma ya da tam tersi düşük kalorili diyet yapıp kısa zamanda çok kilo vermek zararlı bir yatırım türü. Uzun vadede istikrarlı bir şekilde beslenmelerine yatırım yapmalılar" dedi. Hızlı kilo kaybetmek metabolizma hızını düşürüyor. Egzersiz yapılmaması da kas kaybına yol açıyor. Yağın artmasında en büyük etken, suyun yerine boş enerji aldıran şekerli içeceklerin konulması, sabah kahvaltısına yağlı poaçalarla başlanması veya kahvaltının hiç yapılmaması, hazır döner, köftelerin çok tüketilmesi, yağ içeriği çok yüksek besinlerin alınması...


400 Gramlık Elma Yemeyin

Beslenme programlarında önerilen meyve tüketiminde de hatalar var. Diyet yapıyorum diye gün boyunca bir tanesi 400 gram gelen elmaların tüketilmesinin vücuda sadece yağ kazandıracağına dikkati çeken Talak şunları söyledi: "Bu büyük elmalardan oturup bir sepet yemek zayıflamaya yardımcı olmaz. Aksine öğünleri bölerek ve küçük meyveler tüketerek yemek metabolizmayı hızlandırır. Bir porsiyon meyve tüketin derken biz 400 gramlık dev elmaları değil, 100 gramlık küçük elmaları kastediyoruz. " Aynı şekilde taze sıkılmış meyve suları da kilo aldırıyor. Çünkü bir bardak meyve suyu, 4-5 portakalın sıkılmasıyla elde ediliyor. Onun yerine bir orta boy portakalı yemek, posa alınacağı için sindirime de yardımcı oluyor.
Ekleme Tarihi: 10.11.2007 - 09:46
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Makyaj yapmadan önce bir kez daha düşünün!!!!!!!!
yanlýz su an offline yanlýz  
41 Mesaj -
Ev işi, gezme, hatta uykularını TV programı saatlerine uyduran kadınlar, sahip olamadıkları statü ve zenginliği diziler üzerinden yaşayarak avunuyor; oyuncularla ‘duygusal’ ilişki kuruyor.

Yapılan araştırmaya göre kadınlar; “ahlakı bozduğunu düşünüyor, müstehcenlikten rahatsız oluyor” ama yine de günde ortalama 4 saat 42 dakikasını TV karşısında geçiriyor.

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Ana Bilim Dalı’nda doktora öğrenci Esra Gülmez, Elazığ’da 15 yaş üstü evli kadınlar arasında bir araştırma yaptı.

36 mahallede, 383 kadınla konuşan Ersa Gülmez’in araştırmasının sonuçları şöyle:

Kadınlar günde ortalama 4 saat 42 dakika televizyon izliyor.

Kadınların yarısından fazlası, izleyeceği programlar için ev işlerinden, gezme, alışveriş ve uyku saatlerine kadar çeşitli düzenlemeler yapıyor.

YOKSUN KADIN, DİZİLERLE AVUNUYOR

Televizyon izleme nedenleri arasında vakit geçirmek ve eğlenme ilk sırada yer alıyor; bunu “her konuda bilgi edinmek” izliyor.

En çok izlenen program yerli diziler. Dizi izleme nedenleri arasında, içinde bulundukları çeşitli yoksunlukların önemli rolü olduğu olduğu görülüyor.

Kadınların sahip olamadıkları ev, araba, giysi, statü, zenginlik gibi unsurlara duydukları ilgiyi, dizilerdeki oyuncular üzerinden yaşayarak avunuyor, gerçek olmadığını bildikleri halde dizi oyuncuları ile duygusal ilişkiye giriyorlar.

Dizilerden sonra en çok kadın programları izleniyor.

Özellikle ailevi sorunları olan, gelir ve öğrenim seviyesi düşük kadınlar, bağımlılık ölçüsünde TV izliyor; hatta bazıları gündüz izledikleri programları, gece ‘tekrar’ yayında bir kez daha izliyor.

KIZIYOR AMA YİNE DE İZLİYORLAR
Kadınların 132’si, bu programların toplum açısından kötü örnek oluşturduğu ve aykırı davranışların yayılmasına neden olduğunu, 109’u bu programların kendilerini üzüp sinirlendirdiğini belirtirken, 91’i ise bu programlar sayesinde kadın haklarını öğrendiklerini ifade ediyor.

Araştırma sonuçları, kadın programlarının genel olarak kadınların ruh sağlığı üzerinde oldukça olumsuz etkide bulunduğunu ve önceden var olan psikolojik sorunların bu tür programların izlenmesi neticesinde tetiklendiğini ortaya koyuyor.

Kadın programını yoğun olarak izledikleri halde, yüzde 78’i bu programlara katılmayacağını, yüzde 16’sı katılabileceğini, yüzde 4,5’i ise “çevreden çekindiğini” söylüyor.

Müstehcen sahnelere tepki gösteren ve kanal değiştirdiklerini söyleyen kadınlardan 6’sı RTÜK’ü arayıp tepkisini ilettiğini belirtiyor.

Çoğunluğu televizyonun toplumun ahlakını ve kültürünü bozduğunu, müstehcen görüntülerden, açık kıyafetlerden rahatsız olduklarını belirtiyor.
Evde olmaları halinde aile reisi baba veya en büyük yetişkin erkek çocuk, izlenecek programı seçmeye yetkili.
Ekleme Tarihi: 10.11.2007 - 09:46
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Makyaj yapmadan önce bir kez daha düşünün!!!!!!!!
yanlýz su an offline yanlýz  
41 Mesaj -
Kadınların erkeklerdeki hangi özelliklerden nefret ettiğini merak mı ediyorsunuz?
Kirli tırnaklar: Kadınların erkeklerde ilk baktıkları yerlerden biri ellerdir. Bir erkeğin temiz elleri, diğer yerlerinin de temiz olduğu havası yaratarak kadının gözünde artı bir değere dönüşür. Eğri büğrü ve içinde siyah şeritler halinde kirler barındıran tırnaklarla bezenmiş bir eli hiçbir kadın tutmak istemez.

Burun kılı: Nefes alırken tozun kaçmasını engelleyen bu faydalı kıllar, maalesef burundan fışkırma noktasına vardıklarında kadınları tiksindirmeye başlıyorlar. Çünkü nefes alıp verirken bile o kıllar hareket ediyor emin olun. Ama çaresi yok değil. Teknoloji gelişti, sırf bu iş için tasarlanmış makineler çıktı.

Uzun bıyık: Yüzün şekline göre kesilmiş bıyıklar ya da sakallar elbette havanızı değiştirecektir, ama bunların uzunluğuna dikkat etmelisiniz. Bir kadının karşısında pala bıyıklarınızla çorba ya da ayran içiyorsanız haliniz harap! O kadın ne yapar? Kalkmaz mı sofradan?

Kulak kılı: Tartışmaya bile gerek yok. Kulak kılları bir canavar gibi çıkıyorsa hemen kesmelisiniz. Yapamıyorsanız, burun kılı cihazlarının aynı zamanda kulak kılı kesmek için de kullanıldığını hatırlatırız.

Sırt kılları: Apolet gibi uzamış omuz kıllarını ve sırttaki kürk mantoyu atmak zorundasınız. Çünkü istisnasız bütün kadınlar bunlardan nefret ediyor. Kadınlar bir tüy yumağına sarılmak istedikleri zaman yatak odalarında başköşeye koydukları peluş ayıya sarılabilirler.

Slip mayo: Amerika sahillerinde slip giyen bir erkek görüldüğünde şöyle derler: "Ya Alman ya da gay..." Alman değilseniz ve kadınlara ilgi duyuyorsanız, slip mayoları yok etmelisiniz. Yüzücüler haricinde kimse giymiyor.

Sarı dişler: Piyasada envai çeşit diş macunu varken hala sarı dişlerle gülmeniz abes. Unutmayın ki siz nasıl kadının gülüşüne dikkat ediyorsanız, o da sizin gülüşünüze dikkat ediyor. Öncelikle sigara içiyorsanız derhal bırakın. Dişlerinizi düzenli bir şekilde beyazlatıcı diş macunlarıyla fırçalayın.

Ağız kokusu: Bunu gidermek için bir sürü yöntem var ama ağız kokusu sizin farkında olmadığınız bir mide rahatsızlığından ya da kanal tedavisi isteyen çürük bir dişten ileri geliyor olabilir. Öncelikle bitmek bilmeyen bir ağız kokusu probleminiz varsa doktora görünün. Yediklerinize dikkat edin, sevgilinizle buluşmaya gitmeden önce soğan, sarımsak gibi bilumum koku yayıcı yiyeceklerden uzak durun. Ağız spreyi ya da naneli sakız da iş görür.

Pantolondan görünen çamaşır: Evet, düşük belli pantolonlar moda ama bunların içine giydiğiniz çamaşırlar da önemli. Hiçbir kadın pantolonun içinden gözüken beyaz slip donu görmek istemez. Düşük belli pantolonda ister istemez iç çamaşırı görünecek.

Altın takı: Çok zengin olabilirsiniz, altının rengini de seviyor olabilirsiniz, ama kadınların ortak görüşü söyle: "Erkeklere takı, özellikle altın takı yakışmıyor." Parmak kalınlığında altın bir kolye veya yüzük parmağını kaplayan altın yüzüklerden, özellikle de üzeri taşlı, şövalye yüzüğü gibi olanlardan takan erkekler, kadınlar tarafından hiç hoş karşılanmıyor.

Televizyon kumandası: Televizyonu kumanda eden alet erkeğin eline yapıştığı an, kadın için erkek gözden düşer. Bir kadının belki de erkekte en tahammül edemediği şey, hangi kanalda spor müsabakası varsa kanalı o yönde çeviren bir erkek arkadaştır. Diğer 19 maddeye tahammül edebilseler de, ilişkiyi içten içe bitiren en önemli kural ihlali budur.

Tespih: Hala tespih çekiyorsanız hemen bırakın onu elinizden. Çok lazımsa acilen elinizi oyalayacak başka bir şey bulun. Çünkü kadınlar tespih çeken erkeklere pek de iyi gözle bakmıyor. Hatta hiç bakmıyor.

Ucuz koku: Umarız hálá tütün kolonyasını parfüm niyetine kullanmıyorsunuzdur. Eğer parfümünüz yoksa kolonya da kullanmayın, daha iyi... Erkeklerde kolonya konusu kadınları resmen aynı kutuplu mıknatıslar gibi itiyor.

Aşırı kaslı vücut: Aşırı kaslı vücutlu erkeklere sakın özenmeyin! Çünkü kadınlar bu tip vücutlu erkeklerden hiç hoşlanmazlar. Tamam, fit bir vücudunuz olsun, salmayın göbeği... Ama spor salonunda 500 kilo ağırlıkla bench press yapan erkekler asla seksi değildir.

Lömbür göbek: Aşırı kaslı vücutlu erkekler beğenilmediği gibi takdir edersiniz ki aşırı göbekli erkekler de beğenilmiyor. Önünüzde balkon gibi duran bir göbekle dolaşmayı istemezsiniz herhalde. Eğer bu ara biraz kaçırmışsanız ve göbeğiniz sizden önde gitmeye başlamışsa hemen kontrolü ele alın ve beslenmenize özen gösterin.

Ter kokusu: Kadınlar temiz erkekleri sever. Parfüm olmasa da teni temiz kokan bir erkeği çekici bulurlar. Ter kokusu ise büyük bir tehlike. Öncelikle aşırı terlemekten şikayetçiyseniz hormonlarınızla ilgili bir sorun olabilir. Önce bir doktora gidin. Eğer bir rahatsızlığınız yoksa ilk koşul her gün duş almanız ve deodorant kullanmanız. Ter kokusundan bu şekilde kurtulabilirsiniz ama görüntü ile de boğuşmalısınız. Islanınca rengi değişmeyen, yani terlediğinizde sizi ele vermeyecek giyecekler tercih edin.
Ekleme Tarihi: 10.11.2007 - 09:45
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Makyaj yapmadan önce bir kez daha düşünün!!!!!!!!
yanlýz su an offline yanlýz  
41 Mesaj -
Hepiniz uzun ve sağlıklı bir saça sahip olmak için onu sürekli kestirmeniz gerektiğini duyarsınız. Aslında sürekli saçınızı kestirmek sadece onun daha kısa olmasını sağlar. Sağlıklı olması ile hiçbir ilgisi yoktur.

Saç uzunluğu kafanızın şekli ve genişliği ile orantılıdır ve yeni teknolojilerle bile bunu değiştirmenize olanak yoktur. Sağlıklı ya da sağlıksız saç yoktur. Saçımız aslında ölüdür. Ölü olmasaydı kesildiğinde canımız yanmazmıydı? Eğer saçlarınızın ucu kırılmamışsa ya da boyama yüzünden hasar görmemişse onu sürekli kestirip sağlıklı ve uzun yapmaya çalışmak yanlış bir şey. Sadece stil değişikliği düşünenler için sık saç kestirilmesi önerilebilir. Saçınızın sağlıklı olması için yapabilecekleriniz: - Günlük olarak pahalı olmayan bir Vitamin (One-A-Day) alın. - Saçınızı fazla taramayın. Sadece gerektiğinde şekil vermek için tarayın. - Kaliteli bir tarak ya da fırça kullanın. Keskin metal ya da plastik uçlar saçlarınızın uçlarının kırılmasına neden olur.



- Kaliteli saç ürünleri kullanın. Çoğu alışveriş merkezlerinde satılan şampuan ve saç ürünleri aslında birçok kötü kimyasal maddeyi içlerinde bulunduruyor. Mesela 'ammonium laurel sulfate' , ya da silikon içeren ürünler saçınızı kurutarak daha kolay kırılmasına neden olabiliyor. İçlerinde birçok koruyucu madde bulunduğunu iddia eden bu ürünler saçınız için aslında en büyük tehlikeyi oluşturuyor. - Saçınızı sıkı bantlarla toplamayın. Bırakın rahat kalsın. Bu tür toplama şekilleri de kırılmalara neden oluyor.

Sıcak yağ tedavisi

Kurumuş ve yıpranmış saçları en iyi canlandırma yöntemi zeytinyağı tedavisidir. Saçlarınıza parlaklık vermek ve beslemek için 2 çorba kaşığı zeytinyağını ısıtın. Bunu yavaş yavaş tüm saç derinize yedirin. Sıcak suda ıslattığınız bir havluyu sıktıktan sonra bir türban gibi başınıza sarın. Havlu soğurken bu işlemi iki veya üç defa tekrarlayarak, başın yağı iyice emmesini sağlayın. Sonra saçlarınızı yıkayarak, iyice durulayın. Bu bakım türü, özellikle çabuk kırılan saçlar için çok yararlıdır.

Hintyağı tedavisi

Yarım çay fincanı hintyağını ısıttıktan sonra baş derinizi ovarak saçınızın yağı emmesini sağlayın. Yavaş yavaş tarayacağınız saçlarınızı kaynar suya batırırıp sıktığınız havluyla sarın. Bu işlemi yaptıktan sonra yarım saat kadar bekleyip şampuanla yıkayın. Bu tedavi, fazla ince, çabuk kırılan, kuru saçlara iyi gelir.

Zeytinyağı ve bal tedavisi

Yarım çay fincanı yeşil zeytinyağıyla bir çay fincanı süzme balı karıştırın. Bu sıvıyı iyice sallayıp çalkalayın ve bir kaç gün dinlenmeye bırakın. Daha sonra bu karışımı baş derisinize ovarak ve tarayarak yedirin. Ancak bu işlemi yaparken tarağın dişlerinin baş derinize batmamasına özen gösterin. Başınıza bir naylon torba geçirerek, başın sıcaklığını muhafaza etmeyi sağlayın. Karışımı başınızda yarım saat beklettikten sonra, saçlarınızı bol suyla durulayın. Bu işlem, koyu renk saçların ışıltılı bir hal alıp parlamasını sağlar.

Protein tedavisi

Yumurta ile yapılacak protein tedavisi hemen hemen her tür saç için uygundur. İki yumurtayı çırpın ve içine yavaş yavaş bir çorba kaşığı zeytinyağı, bir çorba kaşığı gliserin, bir çorba kaşığı sirke (mümkünse elma sirkesi) ilave edin. Saçınızı bir kez şampuanladıktan sonra saçlarınıza bu karışımı sürüp 15-20 dakika bekleyin. Saçlarınızı iyice duruladıktan sonra saçlarınızın çok kısa sürede canlandığını fark edeceksiniz.

Kakao yağı tedavisi

Koyu renk saçlı kişilerin uygulayabileceği bir başka bakım yöntemi ise aşağıda anlatılan bu karışımdır. İçinde su kaynayan genişçe bir tencerenin içine daha küçük bir kabı oturtun. Yarım çay fincanı ayçiçeği yağını, 1 çorba kaşığı kakao yağını, 1 çorba kaşığı susuz lanolini bu ikinci kabın içinde eritin. Bütün bu yağlar eriyince, kabı kaynar suyun içinden alın ve karışımı iyice çırpın. Bu karışımdan 1 çorba kaşığı kadarını alarak buna 1 çorba kaşığı su katın, iyice karıştırın. Bu sıvıyı ovarak başınıza sürün ve bu durumda 15 dakika ile yarım saat arasında bekleyin. Ardından saçınızı yıkayıp durulayın. Bu tedavi koyu renk saçlara yeni bir canlılık ve parlaklık verir.
Ekleme Tarihi: 10.11.2007 - 09:45
yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili yanlýz Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Sayfa (3): (1) 2 3 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 964 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
ibrahim45 (46), ebabil54 (51), _EM!NE_ (36), talat (55), nerfa (58), yakupbozseki (59), NeWBaHaR (37), Akbulut (52), vahdet_ahmet (44), saripapatyam (50), bilo78 (46), gurbetten_silay.. (39), Rabbia (52), akaya20 (38), El- Metin (43), rapidhack (42), muazbinismail (40), SANDOKAN (56), SANKOCINK (56), efuli2 (50), hollanda (46), braskim (45), benreceb (42), ergin32 (55), Ozlem (42), suheyla cabuk (52), selman77 (47), kenankara (39), bilalxx (40), iskenderpasa (46), mstfakin (42)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.57534 saniyede açıldı