kaletra hydroxychloroquine generique plaquenil fluvoxamine generique stromectol tricor trileptal triple trial pack trittico tryptizol tylenol ulcidine urispas uroxatral uvadex valif valtrex vaniqa vantin vaseretic vasotec ventolin inhaler ventolin vepesid veracim vermicidin vermox vesanoid vesdil viagra oral jelly viagra professional viagra soft viagra strips viagra sublingual viagra super active viagra super dulox force viagra super fluox force viagra super force viagra vibramycin vicard vigora virazole vistagan volmax cr
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

6 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Ekleyen Mesaj
Konu: Themenicon mesih deccal nerede saklanıyor??????????
ahsenitakvim su an offline ahsenitakvim  
Hz. İsa geldiği zaman, onu herkesin tanıyamayacağını söyleyen Bediüzzaman
11 Mesaj -
Milli Gazete
Zeren Çelebi
Çelebizcelebi@haberlerimiz.com


Hintli grulardan birisi çıkmış diyor ki: BEN ALLAH’IM. Bu ne demek oluyor? Adam olmadık işlere imza atıyor. Yani keramet cinsinden olaylar gösteriyor ve ben Allah’ım diyor. Kim diyecekti bunu hatırladık mı?! Hatırladık. DECCAL! Eeeeeeee!!! Deccal de çıktığına göre kimin de şu an çıkmış olması gerekiyor? MEHDİ RESUL’ün... Mehdi Resul’ün kim olduğunu kim bilir?! Yalnızda ve yalnızca Allah bilir, Allah’ın dostları bilir. Yani Allah’ın evliyası, yaşayan evliyası... Ama Allah’ın evliyasının bunu biliyor olması yetmez. Bu bilgi hepimize lazım gelen bilgi. Bizi kurtuluşa ulaştıracak olan bilgiyi bize ulaştıracak olan kişi MEHDİ RESUL. İslam’ın, Peygamber Efendimiz’in varisi MEHDİ RESUL. Biz kurtuluşumuzu, Kur’an-ı Kerim’i ondan öğreneceğiz... Canım Allah bize gösterir mi ki?! Neden göstermesin ki?! Biz O’nun gerçeklerini öğrenmek istemiyor muyuz?! Biz O’nun kulu, bir tanesi olmak istemiyor muyuz?! O’nun yolunda olmak, her zerremizle O’nun olmak istemiyor muyuz?! İstiyorsak neden göstermesin. Mutlaka gösterir. İstemeyenler istemek istesinler... Bunu da yine Allah’tan istesinler.


MEHDİ HAKKINDA OLUMSUZ PROPAGANDA YAPILMASI

Hadiste Mehdi'nin "sırtı ve karnından dövüle dövüle genişletilmesi" müteşabih olarak (benzetme yapılarak) söylenmiştir. Mehdilik ve İmamiye kitabının yazarı bu bölüm için "Mehdi'nin ünü, "durmadan etrafa ilan edilip yayılmaktadır" demektedir. Fakat bunu Deccal taraftarları yapacağı için bu propagandanın Mehdi'yi kötüleme şeklinde olacağını söyleyebiliriz.

Peygamberimiz devrinde İslam düşmanları, onu kötülemek için o devrin yayın organı sayılan şairleri kullanıyorlardı. Şairler, panayırlarda, çarşılarda Peygambere çeşitli hakaretler ediyor, Ona deli, büyücü, kahin şeklinde iftiralar atıyorlardı. Şimdi de İslam düşmanı olan Deccal yanlıları yazılı ve sözlü yayın organlarıyla Mehdi'yi kötüleyecekler, halkın nazarında itibarını sarsmaya çalışacaklardır.

Mümin şahıs (Mehdi) Deccal'ı görünce: "Ey insanlar! Resulullah'ın zikrettiği Deccal işte budur" der. Deccal hemen onunla ilgili emrini verir de o zat karnı üzerine uzatılır ve arkasından: "Onu alın da yaralayın!" der. Artık o zatın sırtı ve karnı döve döve genişletilir. Bu sefer onu iki eli ve iki ayağı ile yakalar da fırlatır atar. İnsanlar Deccal'ın onu bir ateş içine attığını sanırlar. Halbuki o bir cennet içine atılmıştır.
(Mehdilik ve İmamiye, İbrahim Süleymanoğlu, s. 40)

Hz. İsa geldiği zaman, onu herkesin tanıyamayacağını söyleyen Bediüzzaman, ona yakın bazı kişilerin ancak imanın nuru ile onu tanıyabileceklerini ifade etmiştir. Bu da dünya hayatının imtihanın sırrı olması itibariyle böyledir. Bazı insanların yanılarak beklediği şekilde, yani adeta gökten herkesin göreceği şekilde inerek, uçarak vb. şekilde gelişi söz konusu değildir, çünkü bu adetullaha ve imtihan sırrına aykırıdır. Bu nedenle Hz. İsa gibi yaratılışı ve hayatı mucizelerle dolu bir Peygamberi dahi insanlar tanıyamayacaklardır. Önceleri, sadece gerçek imanlı ve ihlaslı az bir kitle, onu imani çalışmalarından, halinden ve kendisini beklediklerinden dolayı tanıyacaklardır.

Bu husus Mehdi için de geçerlidir. 14 asır önce Peygamber Efendimizin (SAV), Allah'ın vahyine dayanarak bildirdiği bir şahıs olan Mehdi, hadis-i şeriflerde öylesine detaylı tarif edilmiş olmasına rağmen, aynı şekilde ona yakın çok az insan dışında uzun süre tanınmayacaktır.

Örneğin Mehdi'nin çıkacağı yer, zaman, etrafındakiler ve yapacağı işler gibi, tanınmasını oldukça belirginleştiren bilgiler hadislerde anlatılmasına rağmen, hatta fiziksel birçok belirleyici özelliğinin bildirilmesine ve kişinin tam teşhis edilebileceği gibi olmasına rağmen yine de uzun süre tanınamayacaktır.

"çok az ve küçük olması": Hz. İsa'yı tanıyacak kişiler ona tabi olan yakın bir Hristiyan grup olmakla birlikte, O'nu bekleyen Müslümanların başı olan Mehdi ve yakınları tarafından da tanınacaktır. Hz. İsa dünyaya geldiği zaman onu tanıyacak yakınları nasıl az bir topluluk olacaksa, Mehdi geldiği zaman da onu tanıyacak yakınları çok az olacaktır. Üstadın burada bu topluluğun hem fert olarak sayılarının çok az olacağı, hem de yaşadıkları ülkenin kurumsal yapılanmasının içinde çok küçük kalacaklarına dikkat çekmiştir.__________________
Ekleme Tarihi: 15.08.2007 - 11:23
ahsenitakvim üyenin diğer mesajları ahsenitakvim`in Profili ahsenitakvim Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon mesih deccal nerede saklanıyor??????????
ahsenitakvim su an offline ahsenitakvim  
Meryem'in oğlu İsa'nın inişini inkar eden de muhakkak kafir olmuştur. Deccal'in çıkacağını kabul etmeyen de muhakkak kafirdir. Hadis-i Şerif
11 Mesaj -
KIYAMET ve DECCAL


Mehdinin çıkışını inkar eden, muhakkak Muhammed (S.A.V.)'e indirilene küfretmiştir. Meryem'in oğlu İsa'nın inişini inkar eden de muhakkak kafir olmuştur. Deccal'in çıkacağını kabul etmeyen de muhakkak kafirdir. Hadis-i Şerif
(Cabir İbn-i Abdullah)


Peygamber Efendimizin iki yüze yakın hadisinde ümmetini uyardığı ve kıyamete çok yakın bir zaman da ortaya çıkacak olan otuz yalancıdan korunmasını söyler ve bunların sonuncusu olan Deccal’in şerrinden de Allah’a sığınmamızı ister.

Deccal'in yardımcıları olacaktır. Günümüze baktığımızda birçok insan kendini Mesih yada peygamber ilan etmiş durumda, yaşadığımız son yüzyıla da bakarsak, Yeryüzünde evrensel olarak büyük bozgunculuk, fitne, savaş, kötülük, açlık hüküm sürmüş ve sürmeye devam etmektedir. Bu isimlerin en bilinenleri, Adolf Hitler, Baba Bush ve Junior Bush, Mussolini gibi tanınmış isimleri sayabiliriz.

Bir Başka Hadis-i Şerif

Ey Allah ın kulları dikkat edin ki onun bir fitnesi de beraberinde Cennet ve Cehennem olmasıdır. Onun ateşi’de cennet, Cenneti de ateştir. Kim onun ateşine atılırsa iki gözünü kapatsın Allah’a yalvarsın o ateş o kimse için serinlik ve selamet olur. Tıpkı ateşin Hz. İbrahim'e serinlik ve selamet olması gibi

Bu hadiste bahsi geçen konuyu şöyle özetleyebiliriz. Deccal ortaya çıktığında ben Deccal’im diye ortaya çıkmayacaktır. Amacının kötülük olduğunu bilen insanlar ona inanmak yerine doğal olarak ondan uzaklaşacaktır. Peki Deccal kendine nasıl cemaat toplayacaktır ? Tabi ki önce kendini ilahlaştıracak mucizeler gösterecek insanlara yardım edecek, onların yanında olacak sonra kendini ilah olarak tanıtacak yaptıkları iyilik ve mucizelerinin karşısında insanlarda ona inanacak ve müridi olacaklar,

SATHYA NARAYAN RAJU
Namı Değer İsmi : SAİ BABA

Ben Peygamberim, Ben Mesih İsa’yım dedi.
Bununla yetinmedi ben Tanrıyım dedi ve şu anda bu insana dünya üzerinde 65 milyon insan Tanrı olarak inanmakta.
Çeşitli mucizeler de sergiliyor bu yalancı, mesela elinden çıkan kaynağı belli olmayan bir külle insanlara şifa dağıtıyor. Aids hastalığını dahil iyileştirebiliyormuş,

Ağzından çıkardığı değerli madenleri halka dağıtıyor

1950 li yıllarda mide kanserinden ölmüş Radnakrişna isimli bir adamı ölümünden 3 gün sonra dirilttiğini iddia ediliyor.

SAHTEKÂR SAİ BABA’NIN MUCİZELERİ(BÜYÜLERİ)

Biraz öncede bahsettiğim gibi, elinden akan ve kaynağı belli olmayan bir kül, birçok hastalığa iyi geldiğine inanılan bu kül için yılda 10 milyon insan Sai Baba yı ziyaret etmektedir.
Dünyanın en ünlü üniversitelerin Profesörleri bu konu hakkında birçok araştırma yapmışlar, hatta Sai Baba araştırmaları için izin vermiş çok yakından incelemişler. Sai Babanın bir hilesini bulma amacı güden ve onu sevmeyen bu insanlar bu araştırmalardan sonra bir hile bulamadıklarını söylemişler onun en kuvvetli inanlarından olmuştur.

Bu konuda peygamberimizin bir hadisi de vardır. Onun yanına giden imanı zayıf kişiler, mucizeleri ve gösterdikleri karşısında ona tabii olacaklardır.


LİNGHAM

Bir ilginç mucize(büyü) ise Sai Babanın ağzından çıkardığı değerli taşlar. Bu taşlara halk Lingham adını takmış

Genelde altın olarak çıkarıyor. Bu konu ile ilgili video görüntüleri izlediğimde hayretler içinde kaldım, bir hile aradım ama bulamadım,

Binlerce kişinin gözü önünde oturuyor ve ağzından değerli taşlar çıkarıyor.

Dünyada tanınmış illüzyonlar da dahil olmak üzere görüntülerini ve resimlerini hatta yanına giderek canlı olarak izlemişler. Sonuç mu ? Diğerleri gibi gördükleri karşısında ona tabii olmuşlar

Sai Babanın sarayında 2003 yılındaki rakamlara göre 4 buçuk ton altın sadece süslemede ve putlarda kullanılmış ve bunların hepsi Sai babanın ağzından materyalize olan altınlar.

Dünyada yetişmeyen meyveler

En çok üzerinde durduğum konu da bu büyü üzerinde, neden mi, Çünkü Sai Babanın elinden materyalize ettiği maddelerden biride meyveler

Bu meyvelerin özelliği, Dünya da hiçbir ağaçta ve bitki de yetişmeyen meyveler olması bunu ben değil Botanik bilimciler söylüyor. İnsanın aklına hemen aşılama sistemleri geliyor ama maalesef bu tez de çürüyor. Çünkü materyalize olan meyvelerin görüntü ve tatları bildiklerimizden çok farklı,

Bir meyve materyalize ediyor, içinde 4,6 yada 9 meyvenin tadı var ve şekil olarak ta bildiğimiz meyvelerin karması ama inanın hiçbirisine benzemiyor.

Aşılama sistemleri en fazla 2 ağaç türüyle yapılır ve aynı cins ağaçtan aşılama yapılır mesela ağacın bir tarafı armut bir tarafı elma olmaz, iki tarafta armut olur yada iki ağaçta elma olur. Bu şekilde bile aşıların tutması zordur.

Ölüyü Diriltmesi

Gelişen olay biraz detaylı ben özet olarak ve bazı bölümlerini keserek anlatıcam1953 yılında Radhakrişna isimli çok zengin bir Hindistanlı iş adamı mide rahatsızlığını önemsemez hastalığı ilerler ve mide kanserine çevirir. Sai Baba dan yardım isterler, Sai Baba yardım edeceğini söyler ama daha sonra adam ölür ama sai baba hala yardım edeceğini söyler. Beklerler aradan üç gün geçer ümitler tükendi ceset kokmaya başlamıştır.

Cesedi yakmak için hazırlık yapacaklar aile üyeleri toplanmış Radhakrişna yı dışarı çıkaracakları sırada Sai Baba karşılarında belirir ve Radhakrişna yı bırakmalarını ve dışarı çıkmalarını söyler. Dediğini yaparlar. Sai Baba yı içerde bi beş dakika bırakırlar merak edip içeri girerler ve tüm aile üyeleri şok olur. Çünkü 3 gün önce ölen işadamı capcanlı sai babanın dizine başını koymuş teşekkürünü dile getiriyor.

İnanılması güç ama gerçek gibi çünkü bunca senedir bu konuda bir açıklama yapılamıyor ve Allah bu gücü sadece Deccal'e verecektir. İnsanların imanını sınamak için,

Ve diğerleri...

Sai babanın elinde tatlı şerbet ve değişik tatlarda şuruplar akmaktadır. Elinden akan bu maddeler şekerli olmasına rağmen elinde en ufak bir yapışkanlık olmaz

Elinden materyalize olan diğer maddeler değerli mücevherler, kolyeler, dini sembollerin bulunduğu altın kolye uçları, elmas, safir gibi değerli madenler

Çok sert taşları eliyle çok rahatlıkla ovalayıp taş haline getirebiliyor.

Söylenene göre Tayyı mekan olayı yani istediği zaman aynı anda birçok yerde gözükebiliyor çok uzun mesafeleri kısa bir zamanda katedebiliyor.

Elini boş bir torbaya daldırıyor ve insanlar ne isterse onu o torbadan çıkarabiliyor.

Yüzükler, bilezikler ve daha birçok ziynet eşyası

Tahtı som altından ve gümüşten, tahtını çeken araba da tamamen altın­­­

SAİ BABANIN AYAK ŞEKLİ

Sai Baba nın ayak yapısı çok ilginç kesinlikle bir insanın ayak yapısına benzemiyor, parmaklarının dizilişi ve parmak aralıkları kesinlikle normal değil. Allah tüm canlıların ayaklarını bir düzen içinde yaratmış kuşların ayakları, kedilerin, ineklerin, koyunların insanların hepsinde bir nizam var. Ama bu nizam Sai babanın ayaklarında yok, bu konu merak uyandırsın diye yada gizemli kalsın diye resimlerini koymuyorum. Ona tapan insanlar ayaklarına çok özen gösteriyor ve bakıyorlar herkes ayaklarını öpüyor ve yalıyor. İşin açıkçası Sai babanın ayaklarını görünce aklıma gelen tek şey var acaba sai baba cin mi, yada onlardan destek mi alıyor.

PUTPERESTLİK (PAGANİZM)

Peygamber Efendimizin zamanında bir avuç putperest vardı. Bu azgın ufak toplum için Allah (C.C.)elçisini yolladı ona Kuranı indirdi. Elçisi o topluma ahlakı ve düzeni getirdi. Ama putperestlik tamamen yok edilemedi.

Aradan 1400 sene geçti. Dünyanın nüfusu 7 milyar ve bu nüfusun 3 / 1 i yani ortalama 2 milyarı putperest yani Pagan yani Puta tapıyorlar.

Çağ ilerledi, teknoloji had safhada ama yinede insanlar puta tapmaktan vazgeçemiyorlar.

Ve bu oran gün geçtikçe artmakta

Yaptığım araştırmada Hindistan da irtibatta olduğum kişinin bana demesine göre, hedeflerinin İslam ülkelerine sızması ve burada da faaliyetlerini göstermeye başlamasıdır.

Sai Babanın bir merkezide İstanbul da açıldı

Her hafta 100 fakir Müslüman insana yemek yardımı yapıyorlar. Yardım yapılan kişilerle görüştüğümde Sai babayı tutucu bir şekilde savunuyorlar ama hiçbirisinin Sai Babanın şirk koştuğundan Tanrılık iddiasından haberi yok,
Her Pazartesi yemek dağıtılıyor, Her Perşembe bu merkezde kendi inançlarındaki ilahilerle ona ibadet yapıyorlar ve ayda bir kere de büyük kapsamlı toplantıları oluyor.

Fakir insanlarımızın zaaflığından yararlanarak içimize sızmaya çalışıyorlar. Çocuklarınıza, eşinize, dostunuza, akrabanıza dikkat edin bunların esiri olmayın

Bu konuda ise anlatılacak çok şey var ama burada sayfalara sığmaz,

DECCAL’İN ÖĞRETİSİ MEDİTASYON

Bu ve bunun gibi inançları en rahat yaymanın en rahat yolu meditasyon ve Yoga dır. İnsanlara Yoga ve meditasyon öğretme bahanesi ile kendi kitapları olan Bhakavat Gita nın kitabı öğretiliyor.

İstanbul'da Sadece Sai Baba değil bunu gibi bir çok pagan topluluk faaliyet gösteriyor. Bunların bir denetim altına alınması şart oldu, Çünkü oraya giden insanların % 99 gençler ve ailelerinden habersiz bu toplantılara katılıyorlar. Farkına varmadan Budist yada Hindu oluyorlar.

Meditasyon ve Yoga nın altında yatan gizli misyonerliğin açıklamasını burada yapmayı çok isterdim ama tam bir açıklama olmazdı. İnsanlarımız aynı cahiliye devrindeki aşağıdaki putlara tapıyor.

AMACIM ve SONUÇ

Diyeceksiniz ki madem bunlar vardı neden biz duymadık, çünkü bu güçlü organizasyonun içerisinde Başta medya da çok önemli gazete yazarları ve editörlerin olması, çok önemli iş adamlarının ve sosyetenin mürit olması, Sanatçı, Ceo’lar, yazarlar vs gibi önemli şahsiyetlerin inanması önümü tıkayan yegane unsur oldu.

Birçok canlı yayında, önemli tartışma programlarında, bu konu hakkında programa çıktım ama programda nedense yayın ortasında gelen birkaç telefonla kesildi. Kimse bu bilgileri yayınlamaya cesaret edemiyor. Basın Özgürlüğü neden se bu konuda cevap veremiyor.

Ama bu konu hakkında ben susmayacağım kitabım çıkacak ama süresi biraz uzun, Hindistan'daki ve İspanyada bulunan Sai Baba derneklerinden aldığım istihbarata göre bu adamların özellikle İstanbul, İzmir ve Ankara da geniş çaplı faaliyetleri ve para yardımları, yiyecek, giyecek ve içecek yardımlarıyla büyümeyi planladıklarını söylediler. Kitabın bitmesi uzun sürebilir. Ama bu şekilde halkımızı bilinçlendirebilirim. Asıl amaçları İslam ilkelerinde faaliyetlere devam etmek ve büyümek

Sizler bu Prezantasyonu posta kutunuzdaki tüm kişilere gönderin.

Yakında anlaştığım Türkiye’nin en yüksek tirajlı gazetelerinden biri ile daha detaylı bilgi aktarmaya çalışacağım. Ayrıca herhangi bir televizyondan bu konu hakkında bilgiler, video ve resimler göstereceğim.

Yeter ki bu konuda bana destek çıkın bir inanan ve toprağını seven bir Türk olarak bana arka çıkın

KAYNAK: B.Kerim Kul kerimkul@hotmail.com.tr
Araştırmacı – Yazar

İstanbul
http://www.beklenenmehdi.com


Bu mesaj 1 kez ve en son ahsenitakvim tarafından 15.08.2007 - 10:58 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 15.08.2007 - 10:57
ahsenitakvim üyenin diğer mesajları ahsenitakvim`in Profili ahsenitakvim Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Bu seçim nasıl bir seçim dir? sıradan bir seçim midir?
ahsenitakvim su an offline ahsenitakvim  
Themenicon    Bu seçim nasıl bir seçim dir? sıradan bir seçim midir?
11 Mesaj -
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, Muaz Bin Cebel’i, Yemen’e vali tayin ediyor. Ona diyor ki:
- Ya Muaz oraya gittiğinde ne ile hükmedeceksin?
- Kur’ân-ı Kerim’le ya Resûlullah.
- Kur’ân-ı Kerim’de bulamazsan ne ile hükmedeceksin?
- Senin sünnetinle ya Resûlullah.
- Sünnetimi de bulamazsan ne ile hükmedeceksin?
- Kendi reyim ile ya Resûlullah.

Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, Kur’ân-ı Kerim’inde bize açıkladığı gibi, Allah’ın tasarrufta olan Nebîsi'dir. Ruhunu, fizik bedenini, nefsini, iradesini ve aklını Allahû Tealâ’ya teslim ederek Allah’ın tasarrufa ulaşmış Son Nebîsi'dir. Tasarrufta olması sebebiyle Resûlullah (S.A.V) Efendimiz’in seçimi kendi seçimi değildir. O’nun seçimi Allah’ın seçimidir:

28/KASAS-68: Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Seçim (yapmak istediğini seçmek) onlara ait değildir. Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir.

Bu dünya hayatında Sıratı Mustakîm’e (hidayete) adım atılan tövbe merasiminde Allahû Tealâ, Resûlullah (S.A.V) Efendimiz’in eline tecelli ediyor:

48/FETİH-10: Muhakkak ki onlar sana biat ettikleri zaman Allah’a biat etmiş oldular, onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardı. Kim (derecesini nakısa) düşürürse, muhakkak ki o nefsi sebebiyle (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için) derecesini nakısa düşürmüştür. Kim de Allah’a olan ahdlerini (yeminini, misakini ve ahdini) yerine getirirse ona büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).

8/ENFAL-17: Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü. Ve attığın zaman da sen atmadın ama Allah attı. Ve Allah, mü'minleri Kendisinden ahsen bela ile imtihan eder. Muhakkak ki; Allah, işitendir ve bilendir.

7/A’RAF-188: De ki: “Allah’ın dilemesi hariç, ben kendime fayda veya zarar verecek güce malik değilim. Eğer ben gaybı bilseydim, hayrı mutlaka çoğaltırdım, bana bir kötülük dokunmazdı. Ben ancak mü’min olan kavim için bir nezir (uyaran) ve müjdeleyiciyim.

Bu üç âyet-i kerimeden de anladığımız o ki; iki cihan serveri Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, tasarruftadır.
Eğer Sevgili Peygamberimiz, Muaz’i Yemen’e vali olarak tayin ediyorsa, bu seçim Allahû Tealâ’nın seçimidir. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz ki; O, ayaklı bir Kur’ân-ı Kerim’dir. O halde Allah’ın o kadar sahâbesinin içerisinde bu insanı seçmesi boşuna değildir. Zaten Kur’ân-ı Kerim’in bize tespit ettiği de tüm sahâbenin irşada ulaşmış olduğudur. Ama irşada ulaşan Muaz Bin Cebel’i bile Peygamber Efendimiz (S.A.V), onu Yemen’e gönderirken, orada insanları irşadla görevli olduğunu ona bildiriyor ve irşadın yegâne kaynağının Kur’ân-ı Kerim olduğunu Allah’ın Resûl’ü tespit ediyor.
Demek ki, zaman içerisinde Allah’ın Resûlü’nün şefaatiyle irşada ulaşan Muaz Bin Cebel, Resûlullah’a fizikî şartlar içerisinde ulaşamayan Yemen halkına hem idareci olarak, hem de oradaki insanları irşad etmek üzere Allah’ın Resûl’ü tarafından vazifeli kılınıyor.
Oradaki idaresinde, insanları irşadında ikinci kaynak olarak; “Ey Allah’ın Resûl’ü, senin hadîslerini, sünnetini uygulayacağım.” diyor. Kur’ân-ı Kerim, Allahû Tealâ’nın biz insanlar için seçtiği İslâm’ın ezelî ve ebedî yegâne kaynağıdır. O halde Âdem (A.S)’la başlayan İslâmî dîn, zirve noktaya Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le ulaşmıştır. Allahû Tealâ’nın, ne kadar değişmez kanunu varsa hepsini 23 sene boyunca Cebrail (A.S) vasıtasıyla Resûlullah’a vahyediyor. Bütün bu âyetlerin toplamı şu anda elimizde olan Kur’ân-ı Kerim’i oluşturuyor. Kur’ân-ı Kerim, Allah tarafından korunan bir Kitap olması sebebiyle, bir tek harfi bile değişmemiş olarak elimizde mevcuttur.

15/HİCR-9: Bu zikri Biz, muhakkak ki Biz indirdik, O’nun muhafızı (koruyucusu da) muhakkak ki Biziz.

Korunan ve hayat kitabımız olan Kur’ân-ı Kerim’i en üst safhada yaşayan yine Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’dir. Hiç kimse O’nun kadar Kur’ân-ı Kerim’i en üst noktada hayatına tatbik edemez. Allah bu tespiti yapıyor ve Ahzab Suresinin 21. âyet-i kerimesinde bize şöyle açıklıyor:

33/AHZAB-21: Allah’a ulaşmayı dileyenler ve Allah’a ulaşanlar ve Allah’ı çok zikredenler için andolsun ki Allah’ın Resûl’ü en güzel (ahsen) örnektir.
Öyleyse Allah’ın Resûl’ünden bize kalan en büyük miras, Kur’ân-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in Kur’ân-ı Kerim’i hayatına tatbik etme şeklinin İslâm kaynaklarındaki adı olan “sünnet”tir. Sünnetin, bir hadîsler bölümü, bir Resûlullah’ın fiili olarak yaşadığı, gerçekleştirdiği amel bölümü, bir de Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’in yanında gerçekleşip de karşı çıkmadığı sükût ettiği, ikrar ettiği bölümü vardır. Resûlullah’ın sünneti bu üç bölümde oluşuyor. Allah’a hamdeder, şükrederiz ki, bizler en güzel biçimde sünnetten faydalanabiliyoruz. Zira, zaman içerisinde bu hadîslerin içerisine mevzu hadîsler karışmıştır. Özellikle İbni Ebul Avce: “Ben tek başıma 2000 hadîs uydurdum.” diyor. Bu uydurulan hadîslerin aslî hadîslerle karışması, insanları ihtilâfa götürüyor. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, “Riyazet-ül Sâlihîn”in önsözünde vaaz ettiği bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurmuşlardır:
“Birgün benim hadîslerim tartışma konusu olacak. Tartışma konusu olduğu günlerde Kur’ân-ı Kerim’e bakınız.” Muaz Bin Cebel, O’nun döneminde yaşayan, irşada ulaşan ve Resûlullah’ın söylediği hadîsleri taptaze, dipdiri olarak kafasında bulundurabilen birisi. Henüz Peygamber Efendimiz’den sonra çok zaman geçmiş değil. Bu sebeple, sözlerin değişmesi, saptırılması henüz söz konusu değil. Bu sebeple hak sahiplerine gerçekleri hiçbir şey katmadan olduğu gibi ulaştırma imkânına sahip. Ama aradan geçen seneler, hatta asırlar sonra, hadîslerin gerçek olmama ihtimali giderek çoğalır. Çünkü geçen zaman, bir kısmının aşınmasına sebebiyet verecektir. Zaman devreye girince beşerî vasıflardan bir tanesi olan unutkanlık devreye girecektir. Unutmak, “nesiye” kökünden gelmektedir. O halde insan bu vasıfla mücehhez! İnsan bir mesajı olduğu gibi aslî kaynaktan alıp karşı tarafa ulaştıramayabilir ama Kur’ân-ı Kerim için böyle bir tehlike yoktur. Çünkü; Kur’ân-ı Kerim’i Allahû Tealâ koruyor. Allahû Tealâ, Fussilet Suresinin 42. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:

41/FUSSİLET-42: Ne önünden, ne arkasından asla bâtıl arız olamaz. Hikmet sahibi ve Hamîd olan (Allah)’tan inmiştir.Bu Kitab’ın bir tek harfi bile değişmemiştir ama sünnetlerde, hadîslerde birtakım ihtilaflar vardır ve hadîslerin içerisine mevzu hadîsler karışmıştır.
“Bulamazsan neyle hükmedeceksin?” deyince Muaz Bin Cebel’in, “reyimle” dediğini görüyoruz ki bu en çok yanlış anlaşılan konudur. “Ben neden aklımla Kur’ân-ı Kerim’i öğrenmeyeyim! Ben neden aklımla İslâm’ı yaşamayayım!” diyenler var. Halbuki “Ben, reyimle amel edeceğim.” diyen zat ile “Ben, neden aklımla İslâm’ı yaşayamayayım?” diyen Nefs-i Emmare’deki insanı Kur’ân-ı Kerim’e göre karşılaştırırsak, Nefs-i Emmare’de olan bir insan, kendisini Muaz Bin Cebel’in yerine koyuyor.
Muaz Bin Cebel, herşeyden evvel, Resûlullah’ın sahâbesidir. Muaz Bin Cebel, Resûlullah’ın şefaatiyle o gün İslâm’ı yaşayan, İslâmî savaşlarda yer alan, fizik bedenini Allah için harcayabilen ve ruhunu Allah’a teslim eden bir sahâbidir. Eğer Resûlullah onu seçmişse, bu seçim Allah’ın seçimidir. O’nun hiçbir sözü kendi hevasından olmaz! O, tamamiyle Allah’ın vahyiyle hareket eden, Allah’ın tasarrufunda olan bir kişidir. Kendisine bağlı o kadar sahâbenin içerisinden Muaz Bin Cebel’i seçmişse, boşuna seçmemiştir. Muaz Bin Cebel, irşada ulaşmış, irşad etme yetkisinin sahibi kılınmıştır.
O halde bu vasıfların sahibi olan Muaz Bin Cebel: “Reyimle amel edeceğim.” dediğinde bugünkü dîni kaynaklardaki ismi ile en az müçtehitti. İçtihad yapabilen, nefsini Allah’a teslim eden birisiydi. Kendi reyi de olduğu zaman, aklını Allah’ın söylediğine tâbî kılması, mürşidine tâbî olmasıdır; Allah’ın seçimini benimsemesidir. Öyleyse bugün akîl-bâliğ olan, Nefs-i Emmare’de olan insanların adeta Allah’ı, Kur’ân-ı Kerim’i, Resûlullah’ı sorgulamaları, kendilerini cehenneme mahkûm etmeleridir. Akıl bize Allah’ın emirlerini çürütmek için verilmedi. Allahû Tealâ, bize aklı, O’nun âyetlerini, Resûlullah’ın hadîslerini algılayalım diye verdi. Dolayısıyla niyetimiz hiçbir zaman Allah’ın âyetlerini, Resûlullah’ın tatbikatını sorgulamak değil, aklımızla Allah’ın âyetlerini, Resûlullah’ın tatbikatını anlamak olmalı. Sorgulamak ayrıdır, anlamak ayrıdır. Allah’ın dînini çürütmeye çalışmak, ibadetlerin gereksiz olduğunu ispatlamaya çalışmak, “Kutuplarda insanlar nasıl namaz kılar?” şeklindeki sorular, Allah’ı sorgulamaktır. Bu, Allah’ın âyetlerine küfretmektir. Halbuki namaz, bütün insanlara farz olduğu gibi kutuptaki insana da farzdır. “Acaba kutuptaki insanlar nereye tâbî olarak namaz kılacaklar veya hangi şartlar altında namaz kılacaklar?” şeklindeki araştırmacı bir düşünce, insanı farklı bir sonuca götürür. Bu, meseleyi anlamaya çalışmaktır. Bunlardan birisi sorgulamaktır, birisi ise meseleyi anlamaktır. Allahû Tealâ aklı, Allah’ın sistemini, Allah’ın kanunlarını ve Resûlullah’ın tatbikatını algılayalım diye, yaşayalım diye, hayatımıza tatbik edelim diye bize vermiştir.
Ne yazık ki bugün Allah’ın ve Resûl'ünün emirlerini sorgulayan, aklı peşinden giden, hevasına uyan insanlar bu birinci tatbikatın içerisinde adeta Allahû Tealâ’nın emirlerini sorgularcasına, Allah istediği kadar Kur’ân-ı Kerim’de: “Sen nefsini tezkiye edemezsin.” dese bile “Hayır, aklımla kendi nefsimi tezkiye edeceğim.” demektedirler.
Eğer Allahû Tealâ, Kur’ân-ı Kerim’de; “Sen nefsini tezkiye edemezsin. Allah dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ben sizin nefsinizi bir resûl vasıtasıyla tezkiye ederim.” diyorsa, o halde biz de aklımızı resûle teslim etmek zorundayız. Aklımız mürşide tâbî olmak zorundadır. İnsanların çoğu dîni el yazması kitaplardan öğrendikleri için Allahû Tealâ’nın emirlerine muhalif olmaktadırlar. El yazması kitaplar aklın ürünüdür ve Kur’ân-ı Kerim’e ters düşmektedir. Eğer insanlar dîni Kur’ân-ı Kerim’den öğrenselerdi, o zaman el yazması kitaplara ihiyaç duymayacaklardı.
Aşağıdaki âyet-i kerimenin bu konuda bize verdiği mesaja bakalım:

2/BAKARA-78: “Ve minhum ummiyyûne lâ ya'lemunel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ yezunnûn(yezunnûne).”
Onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar (Allah'ın) Kitab'ını bilmezler (tanımazlar da). Sadece emaniyyeyi (kişilerin el yazması kitaplarını) bilirler. Onlar sadece zan (ve kuruntu) içindedirler.

Burada “Kitap” denilen; Kûr’an-ı Kerim’dir. “Emaniyye” ise aklın ürünü olan el yazması kitaplardır. Çünkü; takip eden âyet-i kerime, bize bu gerçeği ifade ediyor:

O halde şu sonuca ulaşıyoruz ki; âyetler gibi hadîsleri de açıklama yetkisine sahip olanlar ancak Allah’ın üst seviyedeki sevgili kullarıdır. Her önüne gelen hadîstir diye, Resûlullah’ın kelâmıdır diye: “Ben istediğim gibi yorumlayabilirim.” diyemez. Böyle derse dîni tahrif etmiş olur ve dîn tatbikatını değiştirmiş olur. Nasıl ki Kur’ân-ı Kerim’de muhkem ve müteşabih âyetler varsa, bugün hadîslerin kümülatif toplamını göz önüne alırsanız, müteşabih hadîsler de vardır. Bunlardan bir tanesini örnek olarak verelim.
Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz buyuruyor ki:
“Rabbimiz ben bir kulunu seversem onun gören gözü olurum, onun tutan eli olurum, onun yürüyen ayağı olurum, onun konuşan dili olurum, onun işiten kulağı olurum.”

Bunlardan göz, bir uzuv; el, bir uzuv; ayak, bir uzuv. Halbuki, Allah uzuvlardan münezzehtir. Allah mahlûkatın sahip olduğu bütün sıfatlardan münezzehtir. Ama Allah, “Ben böyle olurum.” diyor. Bundan, tasarrufa ulaşan Allahû Tealâ’nın en üst seviyedeki sevgili kullarının bu dizaynın içerisinde yer aldıklarını idrak etmemiz lâzım. Deniyor ki: “Tasavvufçular fizik âlemin ötesindeki şeylerle uğraşıyor. Subjektif, hayal mahsulü olan, dolayısıyla insanların sapmasına çok meyyal olan bir alanda çalışıyorlar.”
Subjektif denilen alanda Allah’ın gözü hakimdir, fakat objektif denilen alanda sizlerin gözü (kafa gözü) hakimdir. Allah’ın gözleriyle (kalp gözü), sizin gözleriniz (kafa gözü) mukayese edildiği zaman, şu sonuç çıkar: Bize verilen bu kafa gözü, objektif diye tanımlanan, gördüğü nesnelere îmân eden bir insana aittir. Subjektif olan ise kalp gözü, yani Allah’ın kumanda ettiği gözdür. Allah’ın tasarrufunda olan bir insanla, kendi kendine, aklıyla hareket eden bir insanı mukayese edebilir misiniz?


Bu mesaj 2 kez ve en son ahsenitakvim tarafından 29.07.2007 - 11:44 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 29.07.2007 - 11:37
ahsenitakvim üyenin diğer mesajları ahsenitakvim`in Profili ahsenitakvim Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Prof.Jefri Lang İslam'a girişi "Melekler Soruncaya Kadar" isimli eserinde derin felsefi düşüncelerle
ahsenitakvim su an offline ahsenitakvim  
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, bir peşin hükümü söküp atmak, atomu parçalamaktan daha zor.
11 Mesaj -
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, bir peşin hükümü söküp atmak, atomu parçalamaktan daha zor.Bu söz tam biz türkler için söylenmiş bir söz bizler her zaman uç millet olmuşuz bizde orta diye birşey yoktur birisi birşey söyledimmi kesin hükmümüzü koyarız bu dinden çıkmış kafirdir bu aslında bizim cehalet ve zannımızı gösterir Allah muhafaza iyiki bu profösör Türkiyede yaşamamış zavallı olurdu başına gelmedik kalmazdı

CEHALET
İnsanın Allah yolunda yükselmemesi cehaleti sebebiyledir.


33/Ahzap-72- Şüphesiz insan zalimdir ve cahildir.

2/Bakara-80- - Yoksa, Allah'a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz.

2/Bakara-169- - Şeytan, muhakkak size kötülüğü, hayasızlığı, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyi söylemenizi emreder.

ZAN
Başkaları hakkında onların belkide yapmadıkları birşeyi onlar yapmış gibi düşünmek zandır. Ve bu düşüncemiz, o kişiyi görmediğimiz halde bir suç işliyormuş gibi bir hükme bizi sürüklerse o zaman bu zan büyük bir günahtır.


53/Necm-23- - Onlar yalnız zan ve tahmine, nefsimizin arzularına uyarlar.

49/Hucurat-12-- Ey imân edenler zannın çoğundan sakının, şüphesiz bazı zanlar (su-i zan) günahtır.

53/Necm-28- - Onların bu sözleri hakkında hiçbir bilgileri yok. Onlar sadece zanna ittiba ederler. Zan ise insanı bir hakkı bilmek rnecburiyetinden vareste kılamaz (dışında tutamaz).


10/Yunus-66- - Onlar, ancak o zanna tâbî olurlar. Ancak tahmin ederler.
10/Yunus-36- - Onların ekserisi ancak zanna tâbî olurlar, şüphesiz zan hiçbir zaman hakkın yerine geçmez.

7/Araf-30 - - Şüphesiz onlar Allah'ı bırakarak şeytanı dost edinmişlerdir ve hidayete erdiklerini zannediyorlardı.

6/En'âm-148- - Onlara de ki; Eğer bir bilğiniz varsa onu bize çıkarırsanız siz zandan başka bir şeye tâbî olmazsınız, kuru kuru tahminde bulunursunuz.

6/En'âm- 116- - Yeryüzünde olanın ekserisine itaat edersen onlar seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zandan başka birşeye tâbî olmazlar. Onlar kuru kuru tahminde bulunurlar.
Ekleme Tarihi: 29.07.2007 - 10:14
ahsenitakvim üyenin diğer mesajları ahsenitakvim`in Profili ahsenitakvim Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Prof.Jefri Lang İslam'a girişi "Melekler Soruncaya Kadar" isimli eserinde derin felsefi düşüncelerle
ahsenitakvim su an offline ahsenitakvim  
11 Mesaj -
Şeytanlar başında bekliyorlar.Belkide on'larca.O namaz kıldığında etrafında pervane oluyorlar.Ama ona dokunamıyorlar.Onu iteleyip namazdan uzaklaştıramıyorlar.Sadece fısıldıyorlar! şeytan ne kadar da çaresiz değil mi? O güzel insan secde etmesin diye neredeyse ona yalvaracak. Veee herşeye rağmen secdeye giden bir alın.İşte şeytanın çaresizliğinin kanıtı burda saklı.Birde zavallılığının ayan beyan görünmesidir bu. Hepimiz etrafımızda vızırdayan bir sürü sineğe sinir oluruz.Sinek en fazla bir ısırık alır. Şeytan, bizim kanımıza muhtaç olan bir sivrisinektir.Biz olmazsak onun bir manası olmaz.Varsın emsin kanımızı, canımıza da kastedemez ya...
Ekleme Tarihi: 28.07.2007 - 12:56
ahsenitakvim üyenin diğer mesajları ahsenitakvim`in Profili ahsenitakvim Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Prof.Jefri Lang İslam'a girişi "Melekler Soruncaya Kadar" isimli eserinde derin felsefi düşüncelerle
ahsenitakvim su an offline ahsenitakvim  
Themenicon    Prof.Jefri Lang İslam'a girişi "Melekler Soruncaya Kadar" isimli eserinde derin felsefi düşüncelerle
11 Mesaj -
Amerika'nın muhtelif üniversitelerinde görev yapan matematik Prof. Jefri Lang İslam'a giriş hikayesini yazmış olduğu "Melekler Soruncaya Kadar" isimli eserinde derin felsefi düşüncelerle, ruhani duygular arasında ilk namazını şöyle dile getiriyor:

Müslüman olduğum gün cami imamı, bana namazın kılınışını açıklayan bir kitap verdi. Ancak Müslüman talebelerin buna endişelendiklerini gördüm, bana: Acele etme, rahat ol, zamanla yavaş yavaş yaparsın, dediler.
Ben de kendi kendime, namaz bu kadar zor mu, dedim ve talebeleri duymamazlıktan gelerek, hemen vaktinde beş vakit namaz kılmaya karar
verdim. O gece, loş ve küçük odama çekilerek kitaptan
abdest ve namaz hareketleri egzersizlerini yaptım, namazda okunacak bazı
surelerin Arapça okunuşlarıyla İngilizce anlamlarını ezberlemeye çalıştım.

İlk namaz denemesi için kendime güven gelince yatsı namazını kılmaya karar verdim. Vakit gece yarısıydı, kitabı alıp banyoya girdim, kitabı açarak, mutfaktaki ilk yemek denemesi yapan aşçı gibi kitaptaki talimatları dikkat ve incelikle bir bir uyguladım.

Abdest bitince odanın ortasında durup, kapı ve pencerelerin kilitli ve
kapalı olmasından emin olduktan sonra kıble olarak bildiğim tarafa
yöneldim, derin bir nefes aldım ve elimi kaldırarak alçak bir sesle Allahü
Ekber dedim. Kimsenin beni işitmemesini ve görmemesini umuyordum, yavaş yavaş Fatiha suresi ile kısa bir sureyi Arapça olarak okudum. İkinci bir tekbir alarak Rükua gittim, rükuda biraz tedirginlik hissettim, çünkü hayatımda hiç kimseye eğilmemiştim. Odada yalnız olduğumu hatırlayınca sevindim. Sübhane Rabbiyel Azim dediğimde kalbimin hızla çarptığını hissettim.
Tekrar tekbir getirerek doğruldum ve artık secdeye varma zamanı gelmişti. Secdeye varmak üzere ellerimi ve dizlerimi yere koyunca donakaldım, secdeye gidemiyordum, efendisinin önünde başını yere koyan köle gibi yüzümü, burnumu yere koyup kendimi zillet sandığım bir duruma düşüremiyordum, üstelik bacaklarım da katlanamıyordu,utandım gülünç duruma düştüm zannettim. Bu durumda beni gören, arkadaş ve
tanıdıklarımın önünde acınacak ve alay edilecek halimi düşündüm,
arkadaşlarımın kahkahalarını duyar gibi oluyordum.

Bir müddet tereddüt ettikten sonra derin bir nefes aldım, başımı seccadeye koydum, dikkatimi dağıtacak düşüncelere yer vermeden ikinci secdeye de vardım. Bu esnada kendi kendime "Daha önümde üç tur daha var" diye düşündüm ve kararlıydım: Neye mal olursa
olsun bu namazı tamamlayacağım. Son secdede tam bir sükûnet hissettim.
Nihayet teşehhütten sonra selam verdim.

Selamdan sonra bulunduğum yerde olduğum gibi kaldım, geriye dönüp nefsimle giriştiğim savaşı aklımdan geçirdim, bir savaştan çıktığımı hissettim, sonra başımı önüme eğerek mahcup bir şekilde “Allah'ım geri zekalılığımdan ve tekebbürümden dolayı beni bağışla, uzak
bir yerden geldim ve daha önümde kat edilecek uzun bir yol var,” diye dua
ettim.
Bu esnada daha önce hiç yaşamadığım bir şeyi hissettim. Bunu kelimelerle ifade etmek mümkün değil. Vücudumu, kalbimin bir noktasından çıktığını hissettiğim ve anlatmaktan aciz kaldığım bir dalga kapladı, soğuk gibiydi, ilk etapta irkildim, vücuduma olan etkisinden ziyade garip bir şekilde duygularımı etkiledi ve görünür bir rahmetin varlığını hissettim. Bu rahmet sonra içime nüfuz ederek içimde kaynamaya başladı.

Sonra sebebini bilmeden ağlamaya başladım, ağlamam artıp göz yaşlarım aktıkça, rahmet ve lütuftan harika bir gücün beni kucakladığını hissettim. Günahkâr olmama rağmen, günahlarımdan veya utanç ve sevinçten dolayı ağlamıyordum. Sanki büyük bir set açılmış ve içimdeki korku ve keder sel olup gidiyor.

Bu satırları yazarken kendi kendime diyordum: Allah'ın rahmet ve mağfireti, sadece günahları affetmiyor, o aynı zamanda bir şifa ve bir sekinedir. Uzun bir süre başım eğik bir şekilde öylece diz üstü kaldım. Ağlamam durunca, yaşadığım deneyi akıl ile izah etmenin mümkün olmadığını anladım. Bu esnada idrak ettiğim en önemli husus ise, benim Allah'a ve namaza şiddetle muhtaç olduğum gerçeği oldu. Yerimden kalkmadan önce de şu duayı yaptım: “ Allah'ım bir daha küfre girmeye cüret edersem beni, o küfre girmeden önce öldür ve bu hayattan kurtar” hata ve eksiksiz yaşamanın çok zor olduğunu biliyorum, ancak şunu yakînen biliyorum ki, bir tek gün dahi olsa Sensiz yaşamak, Senin varlığını inkâr etmem mümkün değildir.
Ekleme Tarihi: 24.07.2007 - 23:48
ahsenitakvim üyenin diğer mesajları ahsenitakvim`in Profili ahsenitakvim Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 681 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
Muhtazaf (66), güllük (49), Tarik1001Ziyad (42), seraga (54), HÜSEYiN KARA (64), karaelmas38 (50), cemal57 (60), M.fansa (56), TATLIBELA (46), bbs (44), sedatf (49), uslu (48), ..ERDAL.. (42), metpay (54), derya_611 (49), aleyna nur (45), dilara0038 (58), aydin2004 (64), GülMuhammed (40), nurhalil (58), mustafa1 (55), kociste (69), osmanca (55), emin cinar (71), gulyuzlu (41), muhammedsafi (60), 0beyhan (54), alemihuccet (46), ahmet_37 (60), koreli09 (50), semsihamdi (61), dstar34 (48), seferyaþa.. (67), istanbulluzeki (58), atalayx (52), muhammet karagö.. (45), Rana-iyl (54), memo-nrw (50), yagmurum (51), sefadostu (50), abdulkadirorçan (39), sertan birol (44), bey57 (57), minikserce76 (50), orkan (47), fatma aktan (51), daliyavuz (53), Suffii (46), capanoglu66 (46), Ferhat37 (44), cansever80 (43), tete (46), telli (52), adidas_021 (26), mtura01 (49), Erdogandk (44), Otoriter (53), hmei? (52), furkan_guven (47), hasankaya01 (44), scorpion (41), talha57 (54), ali kaman (55), yueksel77 (47), wellness (54), Eness (60), nihanhane (41), ceek13 (44), samsat (40), ahmet-33 (50), temeksiz (60), SAVAÞ (49), isyan (38), nacikilci (54), Financial1982 (44), Simsek1974 (50), nurdansaka (44), BEKIR KOCA (43), haydaruzun (47), kadr (67), TONYUKUK (54), adim55 (45), AyMelek (52), melih_6 (50), Izzet Demirhan (65), mirkli (52), keser29 (52), muhsincan (48), 55hilal (65), ResoAga (53), 56emrullah (38), TAMER&CAMDERELi (49), birkulun (40), armagan63 (48), zekeriya- (55), acizane_23 (39), alibis (50), ilhan7979 (53), makedon (61), atikus (53), bay z021 (41), ruveyda_1983 (41), baranagri (54), Sessizlik_50 (35), SANLI (46), mrgol (72), mkaplan (43), arap (36), mna_metu (37), meloman (51), NæTiv&#83.. (37), Hazanyeli (47), gonul-_-dostum (44), ussaki (55), gencosman64 (60), M_K_S_37 (54), osmandenizci (60), DELÝBA&T.. (52), akýnc&ya.. (48), raif1971 (53), eren06 (59), vuslat_65 (39), mustafawarburg (53), mavi_ (41), afacan (55), Protoss (53), hayrettin23 (62), Hamdi (57), mustafaarda (56), hasta_genc23 (39), Usta74 (50), gulaislame (44), gulum_sevgi (60), emin2535 (55), fizme (55), santana (38), ahmet33 (41), serco (48), s.durdu (49), sulo (), tGb (38), zorbey66 (50), nurayse (50), raptor26 (46), orhan-velioglu (47), gülyunah (56), cendel (44), el bilo (49), PeYGaMBeR_GüLLe.. (35)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.52455 saniyede açıldı