ivermektine fluvoxamine generique colchicine chloroquine ivermectine lamotrine lamprene lanoxin lansoprax largactil lasix leponex levaquin levitra oral jelly levitra professional levitra soft levitra super force levitra lexapro lidocaton lignospan lioresal lipanthyl lipitor lisitril comp lisitril lisopril plus lisopril litarex lithiofor lithobid lodoz lopid lopimed lopresor lopressor lora allergie lorado loratine lotemax lovelle loxazol loxitane lozol sr lozol lur
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

34 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: CEHENNEM KATLARINA KİMLER GİDECEKLER?
hidayete davet su an offline hidayete davet  
CEHENNEM KATLARINA KİMLER GİDECEKLER?
35 Mesaj -
ESAVRVB.
Kardeşlerim önemli bir konuyu ele alalım inş...

KUR'AN A GÖRE CEHENNEM KATLARINA KİMLER GİDECEKLER?

Cehennemin 1 katına ;

Ayetlerden gafil olanlar,
Yunus 7- 8 Muhakkak ki; onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

Cehennemin 2 katına ;
Yunus 45 Misakları kesenler
Allaha ulaşmayı tekzip edenler , yalanlayanlar

Yunus 45 Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrana düştüler (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).

Cehennemin 3 katına ;
Rad- 25 Lanet alanlar misak aldıktan sonra Misaklarını bozanlar,başkalarını hidayetten men edenler

Cehennemin 4 katına ;
Büyük lanet alanlar, Saadatlar ve Küberalar iki kat azap verilenler ,
Ahzap 67 Cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi, muhakkak ki; biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîm’inden) saptık.
Ahzap 68 Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.

Cehennemin 5 katına ;
Ayetler Beyineler ve kitaplarla açıklandıktan sonra onları örtenler, gizleyenler lanet edicilerin ve Allah’ın lanetine uğrayanlar

Bakara -159 İndirdiğimiz o beyyinelerden olan şeyleri ve HİDAYETi (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaştırılmasını) Kitab’ta Allah insanlara açıkladıktan sonra gizleyenler (var ya), onlara, hem Allah lânet eder hem de lânet ediciler lânet eder.

Cehennemin 6 katına;
Allah’ın ayetlerini örtükleri için Allah’ın ayetleri ve Resulleri ile alay ettikleri için

Keyf ;103 Deki: “Amelleri hasara uğrayanları size haber vereyim mi?”
Keyf ;106 Âyetlerimi) örtmeleri (inkâr etmeleri) ve âyetlerimi ve resûllerimi alay konusu edinmeleri sebebiyle, onların cezası işte bu cehennemdir.

Cehennemin 7 katına;
Şeytani ve zülmani ilimler (Büyü ve Sihir ) ile insanlara zülm edenler.

Bakara 102 Süleyman'ın mülkü üzerine onlar, şeytanların okuduğu (anlattığı, tilâvet ettiği) şeylere uydular (tâbî oldular). Oysa Süleyman, (sihir yapmadı ve) kâfir olmadı. Fakat şeytanlar, insanlara sihri öğretmekle kâfir oldular. Babil (şehrin)deki iki melek (olan) Harut ve Marut'a indirilen şeyleri (öğretiyorlardı). Oysa onlar: "Biz (im bilgimiz, sizin için) sadece bir fitne, bir imtihandır. Sakın (sihir ilmini öğrenerek) kâfir olmayın." demedikçe hiç kimseye bunu öğretmezlerdi. O zamanlar (sihir meraklıları ve onu geçim vasıtası yapanlar) o ikisinden erkek (koca) ile karısının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Halbuki onlar, Allah'ın izni olmadan onunla (sihirle) hiç kimseye zarar veremezlerdi. Zaten onlar kendilerine fayda verecek şeyleri değil, zarar verecek şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun ki; onlar onu (sihri ve ona ait bilgileri) satın alan (ve onunla çıkar sağlayan) kimse için ahirette bir nasip olmadığını bilirlerdi. Kendi nefslerini, onunla ne kötü bir şeye sattıklarını onlar keşke biliyor olsalardı.
Ekleme Tarihi: 24.08.2007 - 11:00
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: CENNETDE KÖSK
hidayete davet su an offline hidayete davet  
CENNET KADEMELERI
35 Mesaj -
CENNET KADEMELERI

1-Cennettun Aliyeh
69/HAKKA-22: Fî cennetin âliyeh(âliyetin).
Yüksek bir cennette

2-Cennetul Firdevs
8/KEHF-107: İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti kânet lehum cennâtul firdevsi nuzulâ(nuzulen).
Âmenû olanlar (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlar; onların ikramı, firdevs cennetleridir

3- Cennetul Huldi
50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîd(baîdin).
Cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.
50/KAF-32: Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).
İşte vaadolduğunuz şey (bu cennettir). Bütün evvab (Allah’a ruhu ulaşmış ve sığınmış) ve hafîz (başları üzerinde devrin imamının ruhunu muhafız olarak taşıyan) olanlar için.

25/FURKAN-15: Kul e zâlike hayrun em cennetul huldilletî vuidel muttekûn(muttekûne), kânet lehum cezâen ve masîrâ(masîren).
De ki: “Bu mu daha hayırlıdır, yoksa müttekilere (takva sahiplerine) vaadedilen, onlar için bir ceza (mükâfat) ve dönüş yeri olan ebedî cennet mi?

4-Cennetul Gurafan
29/ANKEBUT-58: Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nubevviennehum minel cenneti gurafan tecrîmin tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, ni’me ecrul âmilîn(âmilîne).
Ve âmenû olanları (Allah’ı ulaşmayı dileyenleri) ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanları mutlaka, altından nehirler akan cennette köşklere yerleştireceğiz. Orada ebediyyen kalıcıdırlar. Salih (nefsi ıslâh edici) amel işleyenlerin ecri (mükâfatı) ne güzel!

5-Cennetul Meva
79/NAZİAT-41: Fe innel cennete hiyel me’vâ.
Artık şüphesiz cennet, (onun için) bir barınma yeridir.

6-Cennetun Naim
5/MAİDE-65: Ve lev enne ehlel kitâbi âmenû vettekav le keffernâ anhum seyyiâtihim ve le edhalnâhum cennâtin naîm(naîmi).
Eğer kitap ehli, âmenû olup (Allah’a ulaşmayı dileyip), takva sahibi olsalardı, elbette günahlarını örterdik. Ve onları mutlaka naim cennetlerine koyardık (dahil ederdik).

7-Cennetul Adn
13/RAD-22: Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedreûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(dâri).
Onlar, sabırla Rab’lerinin vechini (Zat’ını, Zat’a ulaşmayı, Allah’ın Zat'ını görmeyi) isteyenler ve namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenler. Ve seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. İşte onlar için, bu dünyanın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır.

13/RAD-23: Cennâtu adnin yedhulûnehâ ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim vel melâiketu yedhulûne aleyhim min kulli bâb(bâbin).
Adn cennetleri (vardır). Onların babalarından ve eşlerinden ve zürriyyetlerinden salâha ulaşan kimseler, ona (adn cennetlerine) girerler. Ve her kapıdan melekler, onların yanlarına girerler.

18/KEHF-30: İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti innâ lâ nudîu ecre men ahsene amelâ(amelen).
Muhakkak ki; âmenû olanlar (ölmeden önce ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyenler) ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlar, Biz kesinlikle en güzel amel işleyen kimselerin ecrini (karşılığını) zayi etmeyiz.

18/KEHF-31: Ulâike lehum cennâtu adnin tecrî min tahtihimul enharu yuhallevne fîhâ min esâvire min zehebin ve yelbesûne siyâben hudren min sundusin ve istebrekın muttekiîne fîhâ alel erâik(erâiki), ni’mes sevâb(sevâbu), ve hasunet murtefekâ(murtefekan).
İşte onlara (onlar için) adn cennetleri vardır. Onların altından nehirler akar. Orada altın (dan) bileziklerle süslenirler. İnce ipek ve atlastan yeşil elbiseler giyerler. Orada tahtlar üzerine yaslanırlar. Ne güzel bir sevap ve ne güzel bir destek.

20/TAHA-75: Ve men ye’tihî mu’minen kad amiles sâlihâti fe ulâike lehumud derecâtul ulâ.
Ve kim salih ameller (nefs tezkiyesi) yapmışsa ve ona (Allah’a) mü’min olarak gelirse o zaman işte onlar, onlar için yüksek dereceler vardır.

20/TAHA-76: Cennâtu adnin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, ve zâlike cezâu men tezekkâ.
İçinde ebedî kalacakları, altından nehirler akan adn cennetleri vardır. Ve işte bu, tezkiye olanların (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yapanların) mükâfatıdır.

61/SAF-12: Yagfir lekum zunûbekum ve yudhılkum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru ve mesâkine tayyibeten fî cennâti adn(adnin), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte 'büyük mutluluk ve kurtuluş' budur.
0/MU'MİN-8: Rabbenâ ve edhilhum cennâti adninilletî vaadtehum ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim inneke entel azîzul hakîm(hakîmu).
Rabbimiz, onlara vaadettiğin adn cennetlerine, onları ve onların babalarından, zevcelerinden ve zürriyetlerinden salâh (makamına) ulaşanları dahil et. Muhakkak ki Sen, Sen Azîz’sin, Hakîm’sin (hüküm ve hikmet sahibisin).
40/MU'MİN-9: Ve kıhimus seyyiât(seyyiâti), ve men tekıs seyyiâti yevme izin fe kad rahimteh(rahimtehu) ve zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Ve onları kötülüklerden koru. Ve Sen kimi, izin günü kötülüklerden korursan, o zaman ona rahmet etmiş olursun. Ve işte O, fevz-ül azîmdir (en büyük kurtuluştur).

38/SAD-50: Cennâti adnin mufettehaten le humul ebvâb(ebvâbu).
Kapıları onlara açılmış olan adn cennetleri vardır.


35/FATIR-33: Cennâtu adnin yedhulûnehâ yuhallevne fîhâ min esâvire min zehebin ve lu’luâ(lu’luen), ve libâsuhum fîhâ harîr(harîrun).
(Onlar), Adn cennetlerine girerler. Orada altından bilezikler ve inciler takarlar. Ve orada onların elbiseleri ipektir.
Ekleme Tarihi: 24.08.2007 - 10:55
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: BEDIÜZZAMAN VE TARIKAT
hidayete davet su an offline hidayete davet  
BEDIÜZZAMAN VE TARIKAT
35 Mesaj -
ESAVRVB.


Değerli kardeşlerim burada siz kardeşlerimize Bediüzzaman Saidİ Nursi Hazretlerinin Tarikata (Tasavvufa )bakışını incelemeye çalışacağız inşallah.

Rabbim hepimizin hakkı ile istifade etmesini nasip etsin inşallah.

Bismillahirahmanırrahim.

1. Bölüm
BEDIÜZZAMAN VE TARIKAT
Dokuzuncu Kısım Telvihât-ı Tis'a [4]
Şu kısım, turuk-u velâyet hakkında olup
Dokuz Telvihtir.
ÜÇÜNCÜ TELVİH
Velâyet bir hüccet-i risalettir; tarikat bir burhan-ı şeriattır. Çünkü risaletin tebliğ ettiği hakaik-i imaniyeyi, velâyet bir nevi şuhud-u kalbî ve zevk-i ruhanî ile aynelyakin derecesinde görür, tasdik eder. Onun tasdiki, risaletin hakkaniyetine kat'î bir hüccettir. Şeriat ders verdiği ahkâmın hakaikini, tarikat zevkiyle, keşfiyle ve ondan istifadesiyle ve istifazasıyla o ahkâm-ı şeriatın hak olduğuna ve haktan geldiğine bir burhan-ı bâhirdir. Evet, nasıl ki velâyet ve tarikat, risalet ve şeriatın hücceti ve delilidir; öyle de, İslâmiyetin bir sırr-ı kemâli ve medar-ı envârı ve insaniyetin, İslâmiyet sırrıyla bir maden-i terakkiyâtı ve bir menba-ı tefeyyüzâtıdır.
HÜCCET:senet, delil
RISALET:elcilik, birisini bir vazife ile bir yere göndermek.
BURHAN-I SERIAT: şeriatın, dinin hak oldugunu ispat eden delil
AHKAM-I SERIAT: dinin emirleri, hükümleri
BURHAN-I BAHIR: apacık, belirli delil
MEDAR: sebep, vesile
ENVAR: nurlar, ışıklar, aydınlıklar. Maddi ve manevi karanliktan kurtarmaya vasıta olanlar.
TEFEYYÜZ:feyizlenme, yükselme, ilerleme
MENBA-I TEFEYYÜZAT: feyizlenme kaynagı.

İşte bur sırr-ı azîmin bu derece ehemmiyetiyle beraber, bazı firak-ı dâlle onun inkârı tarafına gitmişler. Kendileri mahrum kaldıkları o envardan başkalarının mahrumiyetine sebep olmuşlar. En ziyade medar-ı teessüf şudur ki:
SIRR-I AZIM:sırlı, hikmetli ve ulu, yüce
EHEMMIYET: degerli, mühim
ENVAR: nurlar, aydınlıklar
MEDAR-I TEESSÜF: üzülmenin kederlenmenin sebebi
Ehl-i Sünnet ve Cemaatin bir kısım zâhirî uleması ve Ehl-i Sünnet ve Cemaate mensup bir kısım ehl-i siyaset gafil insanlar, ehl-i tarikatin içinde gördükleri bazı sûiistimâlâtı ve bir kısım hatîâtı bahane ederek, o hazine-i uzmâyı kapatmak, belki tahrip etmek ve bir nevi âb-ı hayatı dağıtan o kevser menbaını kurutmak için çalışıyorlar. Halbuki eşyada kusursuz ve her ciheti hayırlı şeyler, meşrepler, meslekler az bulunur. Alâküllihal bazı kusurlar ve sûiistimâlât olacak. Çünkü ehil olmayanlar bir işe girseler, elbette sûiistimal ederler.

1

MEHDI ve ALTINCAG Islamin Dünya Hakimiyeti HARUN YAHYA S. 170



2

MEHDI ve ALTINCAG Islamin Dünya Hakimiyeti HARUN YAHYA S. 171


3

Bismillâhir rahmânir rahîm.
13 asrin müceddidi Said-i Nursi Hz. 13. asirda Allah tarafindan risaletle görevli, insanlari irsad eden, hidayete erdiren o devrin imami idi.

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû, ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Onlardan (insanlardan) imamlar (mürşidler) kıldık, emrimizle insanları hidayete erdirsinler (Allah’a insanların ruhlarını ulaştırsınlar) diye, sabırlarından dolayı ve âyetlerimize (Allah’ın âyetlerine) yakîn hasıl ettikleri için.

“Bize iskence edenler, bilmeyerek, Kader-i Ilahi’nin sirlarina,derin tecellilerine akil erdiremiyerek hakikat-i imaniyenin inkisafina hizmet ettiler. Bizim vazifemiz onlar icin yalniz hidayet temennisinden ibarettir.”
Bilinmeyen taraflariyla Bediüzaman Naid Nursi, Necmeddin Sahiner s.398 Emirdag Lahikasi s.78

“Risale-i Nur benim şahsi malim degildir. Kur’an-i Hâkim’in bu zaman da tereşşuh eden bir Mucize-i Maneviyesidir.” Bilinmeyen taraflariyla Bediüzaman Naid Nursi Necmeddin Sahiner s.434

“Kur’an-in sönmez ve söndürülmez manevi bir günes oldugunu ben dünyaya göstecegim ve ispat edecegim.”
Bilinmeyen taraflariyla Bediüzaman Naid Nursi, Necmeddin Sahiner s.80

“Milletimin imanini selamette görürsem cehennem alevleri icinde yanmaya raziyim. Cünkü vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur.” Bilinmeyen taraflariyla Bediüzaman Naid Nursi, Necmeddin Sahiner


Rabbimiz Rad suresinin 7inci Ayet-i Kerimesinde bütün kavimler için hidayetçi vardır li kulli kavmin hâd buyuruyor. Ve Rad suresinin 38 inci Ayet-i Kerimesinde de her zamanın, bir kitabı vardır li kulli ecelin kitâb buyuruyor.

13/RAD-7: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin).
Ve kâfirler derler ki: “O’nun üzerine Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” Sen, sadece bir uyarıcısın ve bütün kavimler için hidayetçi vardır (zamanın her parçasında ve bütün kavimlerde).

13/RAD-38: Ve lekad erselnâ rusulen min kablike ve cealnâ lehum ezvâcen ve zurriyyeh(zurriyyeten), ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), li kulli ecelin kitâb(kitâbun).
Andolsun, senden önce de resûller gönderdik. Onlara da eşler ve zürriyyet (çocuklar) kıldık. Bir resûl için, Allah’ın izni olmaksızın bir âyet getirmesi olmaz (mümkün değildir). Her zamanın, bir kitabı vardır.
4


Said-i Nursi “Risale-i Nur benim şahsi malim degildir. Kur’an-i Hâkim’in bu zaman da tereşşuh eden bir Mucize-i Maneviyesidir.” sözüyle
burada Risale-i Nur’u kendisinin yazmadigini ve kendisine Allah’u Teala tarafindan yazdirildigini ve o kitabin Kur’an hakikatlerini anlatan o zamana ait bir beyinnat oldugunu acikca beyan ediyor. Said-i Nursi Hazretlerinin buradaki aciklamasi ile Rad suresinin 38 inci Ayet-i Kerimesi birlesiyor “her zamanın, bir kitabı vardır li kulli ecelin kitâb”.

40/MU'MİN-50: Kâlû e ve lem teku te'tîkum rusulukum bil beyyinât(beyyinâti), kâlû belâ, kâlû fed'û, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).
(Cehennem bekçileri) dediler ki: "Resûlleriniz, size beyyineler ile gelmediler mi?" "Evet." dediler. (Bekçiler): "Öyleyse siz dua edin (siz yalvarın) dediler." Kâfirlerin duası, sadece dalâlettir (dalâletin içindedir).

40/MU'MİN-83: Fe lemmâ câethum rusuluhum bil beyyinâti ferihû bimâ indehum minel ilmi ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Onlara resûlleri beyyinelerle geldiği zaman yanlarındaki ilim sebebiyle şımardılar. Ve alay etmiş oldukları şey onları kuşattı.

Said-i Nursi Hazretleri 13. asirda Allah tarafindan risaletle yani elcilikle vazifeliydi ve dini Allah’in emriyle teblig ediyordu.
Said-i Nursi Hazretleri risaletin yani Allah tarafindan risaletle vazifeli kilinan elcinin, velayetin teblig ettigi iman hakikatlerini, kalp sahidligi ve zevk-i ruhanî ile kalp gözüyle aynel yakin derecesinde görerek tastik ettigini ve bunun tasdiginin, dogrulugunun risaletin hak oldugunun mutlak bir delili oldugunu acikliyor.

„Insanlar kutbu nübüvvetle veya kutbu velayetle hidayete ererler.“
Imam’i Rabbani

ÜÇÜNCÜ TELVİH
Velâyet bir hüccet-i risalettir; tarikat bir burhan-ı şeriattır. Çünkü risaletin tebliğ ettiği hakaik-i imaniyeyi, velâyet bir nevi şuhud-u kalbî ve zevk-i ruhanî ile aynelyakin derecesinde görür, tasdik eder. Onun tasdiki, risaletin hakkaniyetine kat'î bir hüccettir.
HÜCCET:senet, delil
RISALET:elcilik, birisini bir vazife ile bir yere göndermek.
BURHAN-I SERIAT: şeriatın, dinin hak oldugunu ispat eden delil
Şeriat ders verdiği ahkâmın hakaikini, tarikat zevkiyle, keşfiyle ve ondan istifadesiyle ve istifazasıyla o ahkâm-ı şeriatın hak olduğuna ve haktan geldiğine bir burhan-ı bâhirdir.
5

Şeriat ders verdiği hükmün hak oldugunu, tarikat zevkiyle, Cenab-i Hak tarafindan bildirilen gizli seylerin meydana cikmasiyla keşfiyle, ve ondan faydalanmasiyla, anlayip ögrenmesiyle ve feyizlenmesiyle o seriat hükümlerinin hak olduguna (o ahkâm-ı şeriatın hak olduğuna) ve haktan geldigine apacik, belirli bir delilidir (ve haktan geldiğine bir burhan-ı bâhirdir.)
Said-i Nursi Hz. buradaki yapilan tebligat’in hak oldugunu ve haktan, Allah’tan geldiginin acik delilleri oldugunu söylüyor.

Said-i Nursi Hz. 14. asirda gelecek olan müceddidin Mehdi a.s. olacagini bir cok yerlerde aciklamistir. MÜCEDDID dini yenileyen, yenileyici demektir.
„Allah ümmetimin icerisinde her yüz senede bir, dini yenilemekle bir kisiyi vazifeli kilar.“ Hadis-i Serif

Said-i Nursi Hz. Mektubat’in 411,412. bölümünde Allah’u Teala’nin herbir fesad-i ümmet zamaninda bir muslih (islah, terbiye eden düzelten) veya bir müceddid (yenileyen yeni hale getiren) veya halife-i zisan (san ve seref sahibi halife) veya bir kutb-u a’zam (bir cok mü’minlerin kendisine tabi oldugu, baglandigi zamanin en büyük önderi, zamanin imami; mesela Imam-i A’zam gibi ) veya bir mürsid-i ekmel ( kamil derecesine ulasmis mürsid) veya bir nevi Mehdi hükmünde (kendisi hidayete ermis ve insanlarin hidayete ermesine vesile olan) zatlari gönderdigini ve onlarin araciligi ile fesadi, karisikligi giderdigini, milleti islah ettigini ve din-i Ahmediyi (a.s.m.) muhafaza ettigini söylüyor.

Ve Said-i Nursi Hz. Mektubat’in 411,412. bölümünün devaminda Ahir zamanda gelecek olan Mehdi a.s.’in Allah’u Teala’in ahir zamanin en büyük fesadi zamaninda elbette en büyük bir müctehid olan, (ayet ve hadis-i seriflerden ser’i hükümler cikarma gücünde olan en büyük din alimi, imam-A’zam, Imam-i Safii gibi) hem en büyük bir müceddid olan, (dini hakikatleri devrin ihtiyaclarina göre izah etmek üzere gönderilen büyük alim, Peygamber Efendimiz’in varisi olan zat) hem hakim olan, (hakli ve haksizi ayirip adalet üzere hükmeden ) hem mehdi olan, (kendisi hidayete ermis ve insanlari hidayete erdiren) hem mürsid olan, (irsad eden,Allah tarafindan irsadla vazifeli kilinan, insanlari hidayete erdirmekle vazifeli kilinan) hemde kutb-u a’zam olan (bir cok mü’minlerin kendisine tabi oldugu, baglandigi zamanin en büyük önderi, zamanin imami) ve Peygamber Efendimiz’in ehl- beyt-inden, soyundan olan bir nurani bir sahsi gönderecegini söylüyor.
Bediüzaman hazretleri herseye kadir olan Allah’u Zülcelal Hazretleri’nin Mehdi a.s. ile islam aleminin zulümatini yani karanligini dagitacagini ve bunu va’dettigini ve elbette va’dini yapacagini ve bunun kistan sonra baharin gelmesi gibi herhalde öyle olmasi lazim geldigini ve bunun Allah’in gücü dahilinde oldugunu söylüyor.
6


Bediüzaman Hazretleri asagida bildirdigi gibi ümmetin bekledigi ahir zamanda gelecek olan Mehdi’nin a.s. üc büyük vazifesinin olacagini söylüyor.
1.Bunlardan birinci vazifesinin en önemli, en kiymetdar ve en büyük olan tahkiki imani, imana ait bütün meseleleri ihlasla, sadakatle yayginlastirmak, ehl-i iman-i dalaletten, islamdan sapmalardan, uzaklasmaklardan kurtarmak oldugunu,
2.ikinci vazifesinin seriati uygulamak oldugunu,
3. ücüncü vazifesininde Halife olarak, bütün islami gücleri birlestirip, bütün dünyayi fesattan, küfürden temizlemek oldugunu bildiriyor.
7

MEHDI ve ALTINCAG Islamin Dünya Hakimiyeti HARUN YAHYA S. 177

8

Bediüzaman hazretleri kendi yasadigi devirde bütün bu üc vazifenin icrasinin BIR SAHISTA veya bir cemaatte bulunmasinin imkansiz oldugunu ve bunlarin tamamini ancak AHIR ZAMANDA gelecek MEHDI ve onun CEMAATININ yapacagini bildiriyor.


Ummetimden bir taife Hak üzerine bulunacak taki Allah'ın emri olan kıyamet günü gelene kadar hadi-i serif

Bediüzaman hz. asagidaki izahlarinda ahir zamanda Mehdi’nin sakirdleriyle yani talebeleriyle birlikte Allah’in izniyle geleceklerini, o daireyi genislendireceklerini o tohumlari sümbüllendireceklerini ve yaptigi calismalarla Mehdi’ye uygun ortam hazirladigini ve Mehdi’nin geldiginde kendisinin vefat etmis olacagini ve Mehdi’nin hizmetlerini kabrinden seyredecegini bildiriyor.




Mehdi a.s. 14. asrin müceddidi olarak hicri 1400 senesinin baslarinda cikmasi beklenmistir. Hicri 1400 senesinin hesabi 1979-1980 senelerini gösteriyor. Yaklasik bu senelerde Mehdi a.s. vazifeye baslamis olmasi gerekir. Ve bu dönem Efendi hazretlerinin teblige daha yeni basladigi zamana rastlar.
9


Efendi hazretlerine Allah’in kendisine hediye olarak yazdirdigi Risalet Nurlarinin ilk baslangic tarihi 1976 senesine rastlar. Bu tarih hemen hemen hicri 1400 e cok yakin bir zamandir.
Ve Peygamber Efendimiz’in s.a.v. hadislerinde bildirdigi rivayetlere göre Mehdi a.s. vazifeye basladigi bu dönemde 40li yaslarinda olmasi gerekiyor.
Efendimizin dogum tarihi 1933 olduguna göre, kendisinin risaletle teblige basladigi zamanda 40li yaslarinda oldugunu gösteriyor.

Mehdi, benim evlatlarimdandir, 40 yaslarindadir. Hadis-i Serif



MEHDI ve ALTINCAG Islamin Dünya Hakimiyeti HARUN YAHYA S. 92



10

Allah’u Teala Sura suresinin 13. ayetinde insanlarin cogunu sectigini ve secilenler icinde sadece kendisine ulasmayi dileyenleri hidayete erdirdigini buyuruyor.

42/ŞURA-13: allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine hidayet eder (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

Fakat peygamberler ve zamanin imamlari Allah tarafindan dogmadan önce secilirler. Zamanin imami’ni Allah secsede önceki hayati dalalettedir.

28/KASAS-68: Ve rabbuke yahluku mâ yeşâu ve yahtâr(yahtâru), mâ kâne lehumul hıyarat(hıyaratu), subhânallâhi ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).
Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Ve seçim hakkı onlara ait değildir. Allah Sübhan’dır (münezzehtir) ve (onların) şirk koştukları şeylerden yücedir.

Kur’an-i Kerim’e göre Allah adaletin sahibi oldugu icin bütün insanlarin dalalette olarak dünyaya geldiklerini acikca beyan ediyor. Vel Asr suresinde Rabbimiz insanlarin her devirde hüsranda, dalalette oldugunu bildiriyor. „Vel asr(asri). İnnel insâne le fî husr.“ Asra yemin olsun. Muhakkak ki; insanlar, hüsrandadırlar.

Rabbimiz Duha 7 de Peygamber Efendimiz s.a.v. icin „Allah seni dalâlette buldu da, sonra hidayete erdirmedi mi?““ Ve vecedeke dâllen fe hedâ.“
buyuruyor. Ve sahabenin hayatina, islam tarihine baktigimiz zaman Hz. Ebu Bekir’in r.a., Hz. Ömer’in r.a., Hz. Osman r.a. ve Hz. Ali’nin r.a. dört büyük Halife olarak secilmelerine ragmen önceki hayatlarinda dalalette olduklarini görüyoruz.

93/DUHA-7: Ve vecedeke dâllen fe hedâ.
(Allah), seni dalâlette buldu da, sonra hidayete erdirmedi mi?

Allah Mehdi a.s.’i devrin imami olarak secmistir ve hadis-i serif’tede buyuruldugu gibi O’nu bir gecede islah eder. Buradan da anladidigimiz gibi O’nun vazifeye baslamadan önce dalalette oldugunu ve hidayete muhtac oldugunu görüyoruz.

Efendi hazretleri bircok sohbetlerinde kendisinin mürsidini bulmadan önce dalalette oldugunu acikliyor. Cünkü mürsidlerde bir hak kapisindan gelirler ve zamanin Imam’i olan Mehdi a.s.’da bir hak kapisindan gelmistir.


Ey Ehl-i Beyt! Mehdi bizdendir. Aziz ve Celil olan Allah onu bir gecede islah ve irsad edecek. Hadis-I Serif


11

Kabede kan akıtılmasi mehdinin cikis alametlerindendir. Asagidaki hadis-de “Mehdinin çıkacağı yıl kabede yasanacak olan bir hadise bildiriliyor. Bu olay hicri 1400 -miladi 1979’da vuku bulmustur ve bu tarih Efendimiz’in göreve yeni basladigi zamani gösteriyor.

“Mehdinin çıkacağı yıl insanlar hacca başlarında bir emir bulunmadan gidecekler.
Hep birlikte beyti şerifi tavaf edecekler. Sonra Minaya indiklerinde köpekler gibi birbirlerine saldıracaklar. Hacılar soyulacak, kanlar akabe cemresinin üzerine akacak” Kiyamet alametleri .169

1979 - hürriyet gazetesi: kabeyi bastılar
Mescidül harama saldıran 1000 kişi imami öldürdü ve namaz kilanlari rehine aldılar.
1979-Türkiye gazetesi: mekke işkal edildi.
Iranlı militanlarla şiddetli çarpışma. 30 kisi ölü, 90 kişi rehin alındı.



7 sene sonra kabe kana bulandı.
Mekkede çatışma 402 ölü. Hac kana bulandi 2 Agustos 1987 Cumhuriyet gazetesi

„Sevvalde savaş nidaları, zilhiccede harb ve kital olur. Yine zilhiccede hacılar talana uğrar, hatta caddelerde kandan geçilmez ve haramlar
çiğnenir. Kabenin yanında büyük günahlar işlenir“
Kitab-ül Burhan Fi Alamat-il Mehdiyy-il Ahirzaman,37

Günes ve Ay tutulmalari: Hicri 1400’ün baslarinda Mehdinin cikacagi yillarda Ramazanda 2 defa tutulma olmasi gerekiyor.
“Mehdi için 2 alamet vardır ki, Ramazanda 2 defa tutulma olacaktır” Hadis-i Serif

Hicri 1401 miladi 1981 yilinda, ramazan ayının 15. günü ay tutulmasi ve 29. günü güneş tutulmasi meydana gelmistir. Ayni ayın içinde iki defa tutulma olayı Mehdi a.s.’in göreve yeni basladigi yillara rastliyor.

Bu hadise üst üste iki yıl arka arkaya vuku buluyor. Ertesi sene 1982 – hicri 1402 ramazan ayının 14. günü ay tutulmasi ve 28. günü güneş tutulmasi meydana gelmistir.
12





Mehdi a.s.’in cikis alametlerinden, kuyruklu yıldız halleyin dogudan batiya dogru gecmesi ise 1986- hicri 1406’dir. Ve bu hadise asagida bildirildigi gibi ay ve günes tutulmalarindan sonra olmasi gerekiyor.
“O yıldızın doğması güneş ve ay tutulmasindan sonra olacaktır”
Kitab-ül Burhan Fi Alamat-il Mehdiyy-il Ahirzaman. 32
Bediüzaman hazretleri Sam hutbesinde hicri 1371 miladi 1951 senesinden sonraki islam aleminin gelecegine yönelik aciklamalar yapmis ve ahir zamandan cesitli tarihler vererek beklenen Mehdi’nin mücadele zamanlariyla ilgili isaretler vermistir.
Said-i Nursi Hz. Mehdi’nin inkarcilarla mücadelesinin kendi zamanindan yani hicri 1371 miladi 1951den, yaklasik 30-40 sene sonra yani 1981 ve 1991 yillari arasinda devam edecegini (Evet simdi (1371) olmasa da 30-40 sene sonra) ve yarim asir (50 sene) sonra da yani hicri 1421 miladi 2001 yilindan sonra da onlari (Bid’at ehl-ini) darmadagin edecegini söylüyor.
13


Said-i Nursi hazretleri hesaplamalara göre Mehdi a.s.’in yarim asir sonra yani hicri 1421 miladi 2001 yilindan sonra onlari (Bid’at ehl-ini) darmadagin edecegini söylüyordu ve Tevbe 32 nin ebced hesabi ile miladi 1424 hicri 2004 senesinin, Mehdi a.s.’in mücadele ve hakimiyet devreleri olmasi gerektigini acikliyor.



MEHDI ve ALTINCAG Islamin Dünya Hakimiyeti HARUN YAHYA S. 172

Mehdi a.s.’in asil görevi dinleri birlestirmek olduguna göre 2001 senesinden sonra yasanacak bu devre O’nun mücadelesinin daha cok artacagi, daha büyük kütlelere dagilabilecegi bir zaman olmasi gerekiyor.
Mehdi a.s.’in Amerikadaki kurulan internet üzerinden hizmete sunulmus olan Allah’in üniversitesinin (University of Allah) kurulusu 1 nisan 2000 tarihidir. Ve gene uydudan yayinlanan Nur TV’nin acilisi 2000 senesine rastlar. 14
Nur TV’nin ve University of Allah’in kurulmasi Said-i Nursi Hazretlerinin kendi zamaninda daha henüz tamamlayamadim dedigi üc büyük görevin yerine getirilebilinmesi icin cok büyük bir önem sagliyor.
Tabiiki seriati aciklayan, dinleri birlestirecek olan Mehdi a.s. uydu yayini ve internet araciligi ile bütün dünyaya Kur’an hakikatlerini, islami yayacaktir. Cünkü Allah’u Teala hak ve adaletin sahibidir.
Mehdi a.s.’in sesini bütün dünyaya duyuracaktir, duymayan kimse kalmayacaktir.
Televizyon ve internet araciligi ile yapilan hizmetin yani sira Mehdi a.s. ve O’nun talebeleri (Sakirdleri) gece gündüz demeden insanligin kurtulusu icin calisiyorlar ve MIHR vakfinin mensuplari olan kardeslerimiz hem türkce, hemde ingilizce olmak üzere Mehdi a.s.’dan aldiklari Kur’an hakikatlerini bütün dünyaya teblig etmek icin büyük bir gayret sarfediyorlar.






Mehdi Aleyhisselam insanlari Allah’in emri ile yalniz Allah’a cagiriyor. Peygamber Efendimiz s.a.v.’in bir cok hadislerde müjdeledigi ve 14 asirdan buyana beklenen Mehdi a.s. 14. asrin müceddid’i, imam’idir ve hidayeti kitaplardan, üniversitelerden ögrendigi ilimle degil, tabiki sadece Allah’tan aldigi ögreti ile halka ulastiracaktir.

Ve bu devirde hidayeti herkesin kolayca anlayabilecegi bir dille aciklayabilen tek kisidir. Ve baska bir kaynaktan degil, sadece Kur’an-i Kerim’den Allah’in emri ile hidayeti herkese acikliyor.
Bediüzaman hazretleri’nin söyledigi gibi, Tevbe 32’nin ebced hesabiyla yaptigi ispata göre ve Mektubat 411,412 deki beyanina göre (7. sayfaya bakiniz) herseye gücü yeten Allah’u Teala, islam aleminin zulümatini, karanligini Mehdi a.s. ile dagitacak, vaadini mutlaka yerine getirecek ve insanlar istesede, istemesede nurunu mutlaka tamamlayacaktir.

9/TEVBE-32: Yurîdûne en yutfîû nûrallâhi bi efvâhihim ve ye'ballâhu illâ en yutimme nûrehu ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).
(Onlar) ağızları ile Allah’ın nurunu söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah, kâfirler kerih görseler bile nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemez.
15
MEHDI ve ALTINCAG Islamin Dünya Hakimiyeti HARUN YAHYA S. 128 16

Iste Peygamber Efendimizin s.a.v. hadislerde müjdeledigi ve ahir zamanda Allah tarafindan vazifeli kilinmis olan, bütün insanligin kurtaricisi, hidayet günesi Mehdi a.s. semadan yani uydu ekranindan bütün dünyaya suanda unutulmus olan Peygamber Efendimizin s.a.v. ve sahabesinin yasadigi islamin 7 safhasini ve hidayeti Allah’in izniyle sadece Kur’an hakikatleri ile acikliyor.
„Hicbir tarafin ondan mahfuz kalmayacagi bir fitne zuhur edecek, bu fitne kaldigi yerden hemen baska bir tarafa yayilacak ve bu durum bir münadinin semadan seslenerek: „Ey insanlar, emiriniz artik Mehdi’dir“ demesine kadar devam edecektir“: Hadis-i Serif
Beklenen arzdan cikacak olan, ne oldugu bilinmeyen Dabbe, “debb” eden; hafif yürüyen, hareketli canli bir varlik manasina gelmektedir.
Rabbimiz simdiye kadar kimseye Neml suresinin 82. ayetindeki Dabbe’yle ilgili kesin bir bilgi vermemistir, cünkü bu ayet mütesabih bir ayettir. Said-i Nursi Hazretleri Sualar bölümünde Dabbet-ül Arz icin, onun tafsilini yani aciklamasini baska meseleler gibi kesin olarak bilmedigini söylüyor.


17

Ayet-i Kerim’ede bildirildigi gibi söz vuku buldugu zaman yani Allah zamani gelmeden hic birseyi aciklamaz. Zamani gelince yani ahir zamanda Rabbimiz Mehdi Resul’üne Dabbe’nin ne oldugunu acikliyor.

27/NEML-82: Ve izâ vakaal kavlu aleyhim ahracnâ lehum dabbeten minel ardı tukellimuhum ennen nâse kânû bi âyâtinâ lâ yûkınûn(yûkınûne).
Onların üzerine (Allah’ın Kitap’ta söylediği) söz vuku bulunca, onlara arzdan dabbe çıkardık (çıkarırız). İnsanların (Kitap’taki) âyetlerimize yakîn hasıl etmediklerini söyleyecek.

Yerden bir dabbe cikaririz’in anlami satalitin yerden yukariya yükseltilmis, cikarilmis bir teknik cihaz olmasidir. Yerden bir dabbe cikiyor, nereye cikiyor? Yukariya dogru yani gökyüzüne dogru. Oradanda televizyon ekranlarina yansiyor ve dünyanin heryerinden izleme imkani olanlar izleyip dinleyebiliyorlar.
Kiyamet alametleri 277 de ise Dabbetül Arz’in yerle gök arasinda olan herkesin duyabilecegi bir sesle haykiracagini bildiriyor.

Dabbet-ül Arz cikacak, yerle gök arasinda olan herkesin duyabilecegi bir sesle haykiracak. Kiyamet alametleri, 277


Kiyamet alametleri 280 de Dabbe’nin seklinin tayin edilmis olarak her beldeden cikacagini ve sadece bir tane degil birden fazla olacagi bildiriliyor. Televizyonun sekli tayin edilmistir ve sadece bir tane degil herkesin evinde bulunabilir.

Ibni Alan’in tefsirinde söyle gecer: Her beldede , sekli tayin olunmus bir dabbe cikacak…. Cünkü Dabbe bir degil müteaddiddir… Kiyamet alametleri, 280

Ve Ayet-i Kerime de bu dabbenin İnsanların (Kitap’taki) âyetlere yakîn hasıl etmediklerini söyleyecegini acikliyor. Buradan dabbenin konusabilen ve belli bir mesaj veren bir varlik oldugunu ve konusmasinin tüm insanliga yönelik oldugunu görüyoruz ve bir cok rivayetlerde de Mehdi a.s.’in semadan yani uydudan bütün insanliga seslenecegi aciklaniyor.

NEML-82: Ve izâ vakaal kavlu aleyhim ahracnâ lehum dabbeten minel ardı tukellimuhum ennen nâse kânû bi âyâtinâ lâ yûkınûn(yûkınûne).
Onların üzerine (Allah’ın Kitap’ta söylediği) söz vuku bulunca, onlara arzdan dabbe çıkardık (çıkarırız). İnsanların (Kitap’taki) âyetlerimize yakîn hasıl etmediklerini söyleyecek.

Bir adam semadan ismiyle mutlaka cagrilacak ve delil onu inkar etmeyecek, zelil ona mani olmayacaktir. Kitab-ül Burhan Fi Alamatil Mehdiyy-il Ahir Zaman, 52

Onun ismiyle semadan nida olunacak ve hic kimse onun Mehdiligini inkar edemeyecektir. El-Kavlu’l Muhtazar Fi Alamatil Mehdiyy_il Muntazar, 49
18

MEHDI ve ALTINCAG Islamin Dünya Hakimiyeti HARUN YAHYA S. 114 19
devam edecek inş..


Bu mesaj 2 kez ve en son hidayete davet tarafından 24.08.2007 - 10:40 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 24.08.2007 - 10:39
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: KİMLER HİDAYETE ERER ?
hidayete davet su an offline hidayete davet  
KİMLER HİDAYETE ERER ?
35 Mesaj -
KİMLER HİDAYETE ERER ?

1-Allah hidayete erdirmezse kimse hidayete eremez (Allah’a ulaşamaz).

7/A'RAF-43) Ve neza'nâ mâ fî sudûrihim min gıllin tecrî min tahtihimul enhâr(enhâru), ve kâlûl hamdu lillâhillezî hedânâ li hâzâ ve mâ kunnâ li nehtediye levlâ en hedânallâh(hedânallâhu), lekad câet rusulu rabbinâ bil hakk(hakkı), ve nûdû en tilkumul cennetu ûristumûhâ bimâ kuntum ta'melûn(ta'melûne).
Onların göğüslerinde, (nefsin kalbindeki) afetlerinden ne varsa çekip aldık. Onların altlarından nehirler akar. “Bizi buna hidayet eden Allah’a hamdolsun. Allah’ın, bizi hidayete erdirmesi olmasaydı, biz hidayete ermezdik. Andolsun ki Rabbimizin resûlleri hak ile gelmiştir.” dediler. “Yapmış olduklarınızdan dolayı varis kılındığınız cennet işte budur.” diye nida olunurlar.

7/A'RAF-178) Men yehdillâhu fehuvel muhtedî ve men yudlil fe ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).
Allah kimi hidayete erdirirse (kendisine ulaştırırsa), artık o hidayete ermiştir. Ve kim dalâlette bırakılırsa, işte onlar, onlar artık hüsrana uğrayanlardır (nefslerini hüsrana düşürenlerdir).

2-Allah’ın kendisine ulaştırdığı kişi hidayete erer.

17/İSRA-97) Ve men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehum evliyâe min dûnih(dûnihî), ve nahşuruhum yevmel kıyâmeti alâ vucûhihim umyen ve bukmen ve summâ(summen), me’vâhum cehennem (cehennemu), kullemâ habet zidnâhum saîrâ(saîren).
Ve Allah, kimi hidayete erdirirse (Kendisine ulaştırırsa) artık o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse), o taktirde onlar için, O’ndan (Allah’tan) başka dostlar bulamazsın.Ve kıyâmet günü onları kör, dilsiz ve sağır olarak yüzükoyun (sürünerek) haşrederiz (edeceğiz, toplayacağız). Onların me’vası (kalacakları yer) cehennemdir. Ve Biz, onlara (ateşin) her sönmeye yüz tutuşunda (alevli ateşi) arttırdık (arttıracağız).

18/KEHF-17) Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Ve güneşin, doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah’ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.

3-Allah salih amel işleyenleri hidayete erdirir.

20/TAHA-82) Ve innî le gaffârun li men tâbe ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ.
Ve muhakkak ki Ben, (mürşidin önünde 10 ihsanla) tövbe edenler, âmenû (kalbine îmân yazıldığı için mü’min) olanlar ve salih amel yapanlar (nefsi ıslâh edici amel işleyenler) için mutlaka gaffarım (onların günahlarını sevaba çevirenim). Sonra onlar, (Benim tarafımdan) hidayete erdirilir (ölmeden önce ruhları Allah’a ulaştırılır).

4-Allah dilediğini hidayete erdirir.

2/BAKARA-272) Leyse aleyke hudâhum ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâu ve mâ tunfikû min hayrin fe li enfusikum ve mâ tunfikûne illebtigâe vechillâh(vechillâhi), ve mâ tunfikû min hayrin yuveffe ileykum ve entum lâ tuzlemûn(tuzlemûne).
Onların hidayete ermesi senin üzerine (vazife, borç) değildir. Lâkin Allah, dilediği kimseyi hidayete erdirir. Hayırdan her ne infâk ederseniz sizin kendi nefsiniz içindir. Siz, (ey mü’minler) başka bir şey için değil ancak Allah’ın vechini (Zat’ını) dileyerek (Allah’ın Zat'ına ulaşmayı dileyerek) verirsiniz (infâk edersiniz)! Ve böylece hayra dair her ne infâk ederseniz bu size tastamam verilir ve size zulmedilmez (haksızlık yapılmaz).

6/EN'AM-149) Kul fe lillâhil huccetul bâligah(bâligatu), fe lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
De ki: “Artık en kuvvetli delil, Allah’ındır. Öyleyse eğer O (Allah) dileseydi, elbette sizin hepinizi hidayete erdirirdi.”

13/RAD-31) Ve lev enne kur’ânen suyyiret bihil cibâlu ev kuttıat bihil ardu ev kullime bihil mevtâ, bel lillâhil emru cemîâ(cemîan), e fe lem ye’yesillezîne âmenû en lev yeşâullâhu le heden nâse cemîâ(cemîan),ve lâ yezâlullezîne keferû tusîbuhum bi mâ sanaû kâriatun ev tehullu karîben min dârihim hattâ ye’tiye va’dullâh(va’dullâhi), innallâhe lâ yuhliful mîâd(mîâde).
Eğer gerçekten onunla dağlar yürütülen veya onunla yer yarılan veya onunla ölüler konuşturulan bir Kur’an olsaydı bile, bütün işler (emirler) Allah’ındır (Allah’a aittir). Amenu olanlar hâlâ (onların iman etmelerinden) ümitlerini kesmediler mi? Allah dilemiş olsaydı insanların hepsini elbette hidayete erdirirdi. Kafir olan kimselere, yaptıklarından dolayı büyük bir musibetin (cezanın, felâketin) isabet etmesi veya yurtlarının (evlerinin) yakınına musibetler hulul etmesi, Allah’ın vaadi gelinceye kadar devam eder. Muhakkak ki Allah vaadinden dönmez.

16/NAHL-9) Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm’e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah’ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

16/NAHL-93) Ve lev şâallâhu le cealekum ummeten vâhideten ve lâkin yudıllu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve le tus’elunne ammâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve eğer Allah, dileseydi elbette sizi tek bir ümmet kılardı. Fakat O, dilediğini (doğuştan bütün insanlar dalâlette olduğundan Allah’a ulaşmayı dilemeyeni, Allah Kendisine ulaştırmaz, böylece onu) dalâlette bırakır. Ve dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyeni) hidayete erdirir (verdiği söz gereğince, kefaleti sebebiyle Kendisine ulaştırır). Ve elbette yaptıklarınızdan (yapmış olduğunuz amellerinizden) sorgulanacaksınız.

22/HAC-16) Ve kezâlike enzelnâhu âyâtin beyyinâtin ve ennallâhe yehdî men yurîd(yurîdu).
Ve işte böylece Biz, onu apaçık âyetler (halinde) indirdik. Ve muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi hidayete erdirir (Kendisine ulaştırır).

28/KASAS-56) İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).
Gerçek şu ki; sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin. Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir. O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir.

35/FATIR-8) E fe men zuyyine lehu sûu amelihî fe reâhu hasenâ(hasenen), fe innallâhe yudıllu men yeşâu ve yehdî men yeşâ(yeşâu), fe lâ tezheb nefsuke aleyhim haserât(haserâtin), innallâhe alîmun bimâ yesneûn(yesneûne).
Kötü olarak işledikleri kendisine çekici, süslü kılınıp da onu güzel gören mi (Allah katında kabul görecek)? Artık şüphesiz Allah, dilediğini saptırır, dilediğini hidayete eriştirir. Öyleyse onlara karşı nefsin hasretlere kapılıp gitmesin. Gerçekten Allah, yaptıklarını bilendir.

6/EN'AM-125) Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Artık Allah kimi hidayete erdirmeyi dilerse onun göğsünü teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.

74/MUDESSİR-31) Ve mâ cealnâ ashâben nâri illâ melâiketen ve mâ cealnâ ıddetehum illâ fitneten lillezîne keferû li yesteykınellezîne ûtûl kitâbe ve yezdâdellezîne âmenû îmânen ve lâ yertâbellezîne ûtûl kitâbe vel mu’minûne, ve li yekûlellezîne fî kulûbihim maradun vel kâfirûne mâzâ erâdallâhu bi hâzâ meselâ(meselen), kezâlike yudıllullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ(yeşâu), ve mâ ya’lemu cunûde rabbike illâ hû(huve), ve mâ hiye illâ zikrâ lil beşer(beşeri).
Biz, o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki; kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, îmân edenlerin de îmânları artsın. Kendilerine kitap verilenler ve îmân edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kâfirler de şöyle desin: "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını kendisinden başka (hiç kimse) bilmez Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür.

5-Hidayete erenler müşriklerden değildir.

2/BAKARA-135) Ve kâlû kûnû hûden ev nasârâ tehtedû kul bel millete ibrâhîme hanîfa(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
Ve dediler ki: "Yahudi veya hristiyan olun ki; hidayete eresiniz." De ki: "Hayır. İbrâhîm'in milleti HANİF'tir (hidayete ermiştir). (Çünkü o); MÜŞRİK'lerden olmadı.

30/RUM-31) Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O'na (Allah'a) dön (Allah'a ulaş) ve O'na (Allah'a karşı) takva sahibi ol ve namaz kıl ve müşriklerden olma.

30/RUM-32) Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
O müşriklerden olmayın ki; onlar, dînlerinde fırkalara ayrılıp, bölük bölük olup, her grup kendi ilmi ile (yanındakiyle) ferahlanır.

6-Amenu olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hidayete erer.

2/BAKARA-137) Fe in âmenû bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâk(şikâkın) fe se yekfîkehumullâh(humullâhu), ve huves semîul alîm(alîmu).
Eğer onlar da, sizin O'na (Allah'a) îmân ettiğiniz gibi îmân etselerdi muhakkak ki hidayete ererlerdi. Ve eğer (yüz çevirirlerse) dönerlerse, mutlaka bir ayrılık içindedirler (muhalefetin içine düşerler). Allah, (onlara karşı) sana kâfi (yeterli) dir. O, (herşeyi işiten ve bilen) SEMÎ'ul ALÎM'dir.

7-Allah’ın ipine sarılanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler) fırkalara ayrılmamışlardır.Hidayete erecek olanlar onlardır.

3/AL-İ İMRAN-103) Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini hatırlayın; hani o zaman siz birbirinize düşman idiniz. (Sonra Allah), kalplerinizi uzlaştırdı da O’nun bu ni’meti ile artık kardeşler oldunuz. Siz, ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da (Allah), sizi ondan kurtardı. Allah, size âyetlerini böyle beyan ediyor ki; böylece hidayete eresiniz.

8-Nezrin uyarmasına uyanlar

32/SECDE-3) Em yekuûlûnefterâh(yekûlûnetterâhu), bel huvel hakku min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike le allehum yehtedûn(yektedûne).
Yahut onu kendinden mi uydurdu? Hayır. O, Rabbinden gelen haktır. Senden evvel kendilerine nezir (peygamber) hiç gelmeyen bir kavmi, uyarman için. Böylece (umulur ki) hidayete ersinler diye.

67/MULK-8) Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzı), kullemâ ulkîe fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye'tikum nezîr(nezîrun).
(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Herbir grup cehenneme atıldığında, cehennem bekçileri (vazifelileri) onlara: "Size nezir (ikaz edici, uyarıcı) gelmedi mi?" derler.

67/MULK-9) Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).
(Cehenneme atılanlar) derler ki: "Evet, andolsun ki bize nezir geldi. Ama biz, onu yalanladık ve Allah, hiçbir şey indirmemiştir, dedik ve siz, büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik.”

67/MULK-10) Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).
Ve derler ki: "Eğer biz işitmiş ve akletmiş (idrak etmiş) olsaydık burada, ateş ehlinin içinde mi olurduk?"

9-Allah kendisine yöneleni kendisine hidayet eder.

42/ŞURA-13) Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted'ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
"Dîni ikame edin ve fırkalara ayrılmayın." diye dîn olarak Nuh'a vasiyet ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi, sizin için de (Allah) şeriat kıldı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin şey (Allah'a davet ve tek Allah'a inanmak) ağır geldi. Allah, kimi dilerse onu Kendisine seçer ve Kendisine yöneleni, O'na (Kendisine) ulaştırır.

13/RAD-27) Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşau ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. "Muhakkak ki; Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).” de.

10-Rabbine giden hidayete erer.

37/SAFFAT-99) Ve kâle innî zâhibun ilâ rabbî seyehdîn(seyehdîni).
(İbrâhîm) Dedi ki: "Şüphesiz ben, Rabbime gidiciyim. O, beni hidayete erdirecektir."

11-Hidayetçiye tabi olan hidayete erer.

20/TAHA-123) Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvv(aduvvun), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.
(Allahû Tealâ şöyle) dedi: "İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetçime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz."

12-Allah’a hidayetle gelen

28/KASAS-85) İnnellezî farada aleykel kur’âne le râdduke ilâ maâd(maâdin), kul rabbî a’lemu men câe bil hudâ ve men huve fî dalâlin mubîn(mubînin).
Şüphesiz sana, Kur’ân’ı farz kılan, seni dönülecek yere elbette döndürecektir. De ki: “Rabbim, hidayetle geleni de, apaçık bir dalâlet içinde olanı da bilir.”

13-Allah’ın yaratıp hidayete erdirdikleri

26/ŞUARA-78) Ellezî halakanî fe huve yehdîn(yehdîni).
"Ki, beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur."

43/ZUHRUF-27) İllellezî fetaranî fe innehu seyehdîn(seyehdîni).
"aglaAncak) beni yaratan başka. İşte O, beni hidayete yöneltip iletecektir."

14-Allah seçer,tövbeyi Kabul eder,hidayete erdirir.

20/TAHA-122) Summectebâhu rabbuhu fe tâbe aleyhi ve hedâ.
Sonra Rabbi, onu seçti. Böylece onun tövbesini kabul etti ve onu hidayete erdirdi.

42/ŞURA-13) Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted'ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
"Dîni ikame edin ve fırkalara ayrılmayın." diye dîn olarak Nuh'a vasiyet ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi, sizin için de (Allah) şeriat kıldı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin şey (Allah'a davet ve tek Allah'a inanmak) ağır geldi. Allah, kimi dilerse onu Kendisine seçer ve Kendisine yöneleni, O'na (Kendisine) ulaştırır.

Allah razı olsun



Bu mesaj 1 kez ve en son hidayete davet tarafından 24.08.2007 - 09:44 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 24.08.2007 - 09:42
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Gafletten Hidayete
hidayete davet su an offline hidayete davet  
KURAN’DAKİ HİDAYET NEDİR ?
35 Mesaj -
KURAN’DAKİ HİDAYET NEDİR ?

Enam 87: ve min abaihim ve zürriyetihim ve ihvanihim vectebeynahüm ve hedeynahüm ila sıratı mustakim.
Onların atalarından ve zürriyetlerinden ve kardeşlerinden biz seçeriz ve onları sıratı mustakime ulaştırırız.

Enam 88: Zalike hüdallahi yehdiy bihi men yeşaü min ibadih ve lev esrekü lehabita anhüm ma kanu ya’melun.
İşte bu Allah’ın hidayetidir k, Allah kullarından dilediğini bununla (sıratı mustakimle) hidayete erdirir.Eğer onlarda şirke düşselerdi yaptıkları ameller boşa giderdi.

Şu halde Allah , seçtiklerinin içinden (Şura 13 ve Rad 27 ye göre) kim Allah’a yönelirse Allah onları sıratı mustakim üzerinden kendisine ulaştırıyor .Sıratı mustakim, nisa 175 de Allah’a ulaştıran yol olarak açıklanıyor. Şimdi Enam 88 de Allah ,işte bu Allah’ın hidayetidir ki kullarından dilediğini (yani hangi kul O’na ulaşmayı dilerse o kulu ) Allah’a ulaştıran yol olan sıratı mustakimle hidayete erdirir buyuruyor.Bu durumda Allah’a ulaştıran yola iletilen kulların ruhları ne yapacaktır? Elbette Allah’a ulaşacaktır.Allah işte bu hidayete ermedir buyuruyor.

Ali İmran 73 : ...innel hüda hüdallah/... muhakkaki hidayet Allah’a ulaşmaktır.
Bakara 120 : ...inne hüdallahi hüvel hüda/... Allah’a ulaşmak varya işte o hidayettir.
Kehf 17 : men yehdillahü fe hüvel muhted ve men yudlil fe len tecide lehü veliyyen mürşida/...Allah kimi kendisine ulaştırırsa o hidayete erer ve kimde dalalette kalırsa onun için veli mürşid bulunmaz.

Hidayet önemlimi ?Önemli, hemde çok önemli.Çünkü Yunus 7-8 de Allahu Teala , ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin ateşe gideceğini buyuruyor.O halde Allah’a ulaşmayı dilemeden Allah’a ulaşmak mümkün olamayacağına göre hidayette Allah’a ulaşmak(ruhun Allah’a ulaşması)olduğuna göre kişi Allah’a ulaşmayı dilemeden hidayete eremeyecektir.

Bakara 156-157: elleziyne iza esabethüm müsibetin inna lillahi ve inna ileyhi raciun ulaike aleyhim salavatün min rabbihi ve rahmetün ulaike hümül muhtedun.
Onlara müsibet isabet ettirdiğimizde biz Allah içiniz ve Allah’a ulaşacağız(ölmeden önce. Çünkü öldükten sonra herkes yani ister kafir,ister mümin herkes Allah’a ulaşacaktır) derler,Allah’ın rahmetide salavatıda onların üzerinedir hidayete erecek olanlardır.

İşte Bakara 156-157 de Allahu Teala ,Allah’a ulaşmak isteyenlerin hidayete ereceğini ( yani Allah’a ulaşarak ateşe gitmekten kurtulacaklarını) ifade buyuruyor.
Allah razı olsun.
Ekleme Tarihi: 24.08.2007 - 09:38
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Rabb’e teslim ol!
hidayete davet su an offline hidayete davet  
35 Mesaj -
ESAVRVB
Paylaşım için Kardeşimden Rabbim razı olsun,
Teslşim olma konusunda Rabbimizin ayetlerini ilave olarak sunuyorum inş...

39 / ZUMER - 54
Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). Sonra yardım olunmazsınız.

72 / CİN - 14
Ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ(reşeden).
Muhakkak ki; bizlerden Allah’a teslim olanlar da var, (kalpleri) kasiyet (bağlamış) olanlar da var. Kim (Allah’a) teslim olmayı dilerse, mürşidini arar.

Allah razı olsun


Bu mesaj 1 kez ve en son hidayete davet tarafından 23.08.2007 - 09:31 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 23.08.2007 - 09:30
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: ŞEFAAT
hidayete davet su an offline hidayete davet  
KUR’ÂN’A TERS DÜŞEN HURAFELER: KALBİNDE ZERRE KADAR ÎMÂN OLAN, CEHENNEMDE CEZASI KADAR YANDIKTAN SONRA CENNETE GİRER.
35 Mesaj -
KUR’ÂN’A TERS DÜŞEN HURAFELER: KALBİNDE ZERRE KADAR ÎMÂN OLAN, CEHENNEMDE CEZASI KADAR YANDIKTAN SONRA CENNETE GİRER.
Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah’ın bir sohbetinde birlikteyiz. Konumuz: “Kalbinde zerre kadar îmân olan kişi, cehennemde günahlarının gerektirdiği cezayı çektikten sonra cennete gider.” konusundaki hadîs, acaba bir mevzu hadîs midir, yoksa sağlam bir hadîs midir?
Cehenneme iki türlü insan girer. Cennete girecek olanlar, önce cehenneme girerler. Cehennemde durumu görürler. Oraya sadece o cehennemi görmek için girerler. Uçarak cehennemde dolaştıktan sonra, oradan ayrılarak cennete girerler. Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederek... Kimdir bunlar? Cennete girecek olanlardır. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

19/MERYEM-71: Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).
Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.

“Aranızda kıyâmet günü cehenneme uğramayacak olan hiç kimse yoktur. Hepiniz mutlaka cehenneme uğrayacaksınız.” Aynı Surenin 72. âyet-i kerimesinde ise Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

19/MERYEM-72: Summe nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ(cisiyyen).
Sonra takva sahiplerini kurtaracağız. Ve zalimleri, diz üstü çökmüş olarak bırakacağız.

“Sonra Biz takva sahibi olanları kurtarırız. Cehennemde kalacak olanlar, diz üstü çökmüş vaziyette cehennemi kaplarlar.”
Öyleyse Allahû Tealâ ne demek istiyor? “Sonra” kelimesi neyi ifade ediyor? Cehennemde bir süre kaldıktan sonra çıkışı mı ifade ediyor, yoksa kıyâmet günü, aynı gün, cehenneme girip de cehennemdeki o olayları gören, cehennemin yapısını gören, nasıl korkunç bir işkence dünyası oluşturduğunu gören insanların, Allah’a sonsuz hamd ve şükürler ederek cehennemden ayrılması mı söz konusu?
Kıyâmet günü cehenneme girip de orada diz üstü çökmüş vaziyette bekleyenler, cehenneme girip cehennemi gördükten sonra Allah’a sonsuz hamd ve şükürlerle cehennemden ayrılanlar, cehennemi tamamen terk ettikten sonra, cehennem katlarına dağıtılırlar. Cennete girecek olanlar, cehennemden ayrılmışlar ve cennetlere ulaşmışlardır. Sonsuz hızla hareket ettikleri için...
Ama cehennemde kalacak olanlar, diz üstü çökmüş vaziyette oldukları yerlerden toplanarak cehenneme sevk edilirler. Bir daha çıkmamak üzere cehenneme girilir. Cehennemden bir daha çıkmak söz konusu değildir. Cehenneme cezalanmak üzere girenler, ebediyyen orada kalmaya mahkûmdurlar. Hiç kimse bir süre cehennemde kaldıktan sonra, cehennemden çıkmak imkânının sahibi değildir. Bir süre cehennemde işkence gördükten sonra, yakıldıktan sonra cehennemden çıkması ve cennete girmesi mümkün değildir.
Öyleyse Allahû Tealâ’nın cennete ulaştıracak oldukları, cehennemden çıkartarak cennete ulaştıracak olduğu kişiler, onlar cennetlik olanlardır. Ama Allahû Tealâ, cennetlik olanların aradaki farkı görebilmeleri için, Allah’a sonsuz hamd ve şükredebilmeleri için onları kıyâmet günü önce mutlaka cehenneme gönderir. Onun için “Aranızdan kıyâmet günü cehenneme uğramayacak olan kimse yoktur.” diyor. Dikkat edin! Allahû Tealâ: “Uğramayacak olan” diyor. Uğramak; bir yere uğrayıp oradan ayrılmak mânâsına geliyor. Allahû Tealâ’nın dizaynı çok açık bir şekilde bunu ifade ediyor.
Allah için olmak, mutlaka kişinin cehenneme ulaşıp, cehennemdeki o korkunç durumu gördükten sonra oradan ayrılarak Allah’ın cennetine girmesini ifade eder.
Şimdi bakıyoruz duruma. Kıyâmet günü ne olur? Kıyâmet günü zaman durur. Zaman geriye, kendi yaşadıkları devreye geri döndüğünde herkes zaten hayattadır. O ana zaman geri döndüğünde herkes hayattadır. O anda yaşamakta olanlar, bulundukları yerde yer çekimi kuvveti olmadığı için yükselerek mahşer meydanına ulaşırlar. Mahşer meydanı İndi İlâhi değildir. Mahşer meydanı, İndi İlâhi’den evvel birinci uğranılan yerdir. Orada toplanılır. Orada nefsler, fizik vücutlara girecektir. Ne zaman? Sur’a birinci üfürüldüğünde, orada toplanan herkes ölür. Sonra, sur’a ikinci defa üfürüldüğünde tekrar dirilirler ve nefsler orada, mahşer meydanında fizik vücutların içine girer.
Daha sonra herkes İndi İlâhi’ye ulaşır. Orada herkesin rakamlı kitabı vardır. Yani herkesin hayat filmi, kendilerine üç boyutlu olarak gösterilir. Ama her saniye, ya derecat kazandıkları veya derecat kaybettikleri bir olay ve iki görüntü görürler. Üç boyutlu iki görüntü… Birisi düşüncelerinin gösterimidir. İkincisi de fiiliyatlarının, ef’allerinin, fiillerinin gösterimidir. Her saniye derecat kazanırlar veya kaybederler. Sonuç ve kişinin gideceği yer çabucak belli olur. Eğer kişinin kazandığı dereceler fazlaysa, sağ taraftaki yeşil rakamlar olan tarafta bakiye vardır. Ama günahları fazlaysa, o zaman da sol taraftaki kırmızı rakamlar olan tarafta bakiye vardır.
Bu noktadan itibaren herkese hayat filmleri teslim edilir. Bir kısmına sağlarından verilir. Onlar cehenneme girdikten sonra, hemen cehennemi görüp cennete gidecek olanlardır. Diğerlerine soldan verilir. Onlar da cehenneme girerken uçarak giremeyecek olan, kapılardan girecek olanlardır. Kapılardan girmek mecburiyetinde olanlar için kapı açılmaz. Kapı sadece yerden kaldırılır, yükseltilir. Ancak o kişinin başı sığabilecek kadar bir yükselti ile yükseltilir. O kişi mutlaka burnu yere sürtünmek suretiyle oraya girer. Bunu zebaniler gerçekleştirirler. Onları, burunlarını yere sürttürerek cehenneme alırlar. Ve cehenneme, cehennemde yanmak üzere, cezalanmak üzere girenler, cehennemin kapısından başlayarak, bütün cehennemin etrafını kaplayacak şekilde orada diz çökmüş vaziyette beklerler.
Diğerleri, cennete girecek olanlar, cehennemin yüksek kapılarından uçarak içeri girerler ve hiç oyalanmazlar. Hemen cehennemin içine girerler. Oradaki durumu görürler. İnsanları ne kadar korkunç şeylerin beklediğini, nasıl işkence edileceğini net bir şekilde görürler. Allah’a sonsuz hamdederek şükrederek cehennemden ayrılırlar ve cennete girerler.
İşte cehennemde bir süre kaldıktan ve günahlarının karşılığını ödedikten sonra oradan ayrılıp da, sevapları için cennete gitmek diye bir olay, hiç kimse için mevcut değildir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

99/ZİLZAL-7: Fe men ya’mel miskâle zerretin hayren yereh(yerehu).
Artık kim, zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür.
*Bu âyetin tefsiri Sayın Ali Bulaç'a aittir.
99/ZİLZAL-8: Ve men ya’mel miskâle zerretin şerren yereh(yerehu).
Artık kim, zerre ağırlığınca bir şerr (kötülük) işlerse, onu görür.
*Bu âyetin tefsiri Sayın Ali Bulaç'a aittir.

Allahû Tealâ: “Kim zerre kadar sevap işlediyse onu görür, zerre kadar günah işlediyse onu da görür.” diyor.
Dikkat edin! Allahû Tealâ “Onun cezasını çeker, mükâfatını alır.” demiyor; “görür” diyor. İşte o “görmek”, söylediğimiz mizanı görmektir, kişinin hayat filminin görülmesidir. Ve o hayat filminin görülmesinde, bütün sevaplar ve günahlar oradadır. Üstelik de insanın uzuvları şahitlik etmiş olurlar. Çünkü neler yaptıklarını açık bir şekilde göstermiş olurlar. Konuşmaları gerekmiyor. Yaptıklarıyla şahit olurlar.
Ve bu tabiî bir sonucu oluşturuyor. Bu noktada, insan neticeyi mutlaka görecektir. Kırmızı rakamlar söz konusu ise kitabı soldan verilecektir. Yeşil rakamlar söz konusu ise, rakamlı kitabı yani hayat filmi (Kur’ân-ı Kerim “onun kuşu” da diyor.) sağ taraftan verilir. Ve ister sağdan verilsin, ister soldan verilsin, hepsinin boynuna asılır. İnsanlar cehenneme onunla giderler.
İki grup insandan cehennemde kalacak olanlar, diz üstü çökmüş vaziyette, cehennemin bütün etrafını kaplarlar. Ondan sonra hepsi sırayla cehenneme sevk edilirler. Ve bir daha o cehennemde kalacakların, bir süre orada kalıp da cennete girme şansları asla olmayacaktır. Hepsi ebediyyen cehennemde kalacaktır.
Peki cehennemin bir sonu yok mu? Var. Allahû Tealâ başlangıçta enerjiyi yarattı. Bir noktayı patlatarak, o noktadaki nötrinoları, gezegenleri oluşturmak üzere gönderdi. Bunlar enerji partikülleridir. Ve böyle bir dizaynda Allahû Tealâ’nın vücuda getirdiği bu enerji, konunun başlangıcıdır. Sonra Allahû Tealâ, o enerjiyi maddeye çevirdi. Elektronlar ve karşıt elektronları yarattı. Nötrinolardan, enerji partiküllerinden, maddenin temelini teşkil eden elektronları ve karşıt elektronları yarattı. Ve kâinat, Allahû Tealâ tarafından görünür bir halde dizayn edildi.
İşte “Bunun neticesi nedir?” diye soruyorsanız, bundan sonra kâinatın oluşması söz konusudur. İnsanlığın hayat süresi tamamlandıktan sonra, kıyâmet koptuktan sonra cehenneme girmeleri halinde, cehennemde sonsuza kadar yaşamaları, ondan sonra da cehennemin gökleri çatladığı zaman, cehennemle birlikte enerjiye çevrilmeleri söz konusudur. Allahû Tealâ diyor ki:

55/RAHMAN-26: Kullu men aleyhâ fân(fânin).
Bütün insanlar (herkes) fani olacaktır.
55/RAHMAN-27: Ve yebkâ vechu rabbike zûl celâli vel ikrâm(ikrâmi).
Sadece Zülcelali Ve'l İkram olan Rabbinin Zat'ı bâki kalacaktır.

Allahû Tealâ: “Herkes fani olacaktır. Herşey de fani olacaktır. Sadece Senin Zülcelali Ve’l İkram olan Rabbin bâki kalacaktır.” diyor.
İşte cennet de cehennem de sonsuza kadar bâki kalacaktır. Sonra Allahû Tealâ nasıl enerjiyi yaratmışsa, madde, elektronlar ve karşıt elektronlara çevrilip, tekrar enerji haline getirilecektir. Enerjiyi nasıl Allahû Tealâ yarattıysa, öyle yok edecektir. Allah, bâki kalacaktır. Bir defa daha bir kâinat yaratır mı? O, O’nun bileceği şeydir.
Cehenneme giren kişi, cehennemden bir daha çıkar mı? Çıkmaz. Bunun ispatı sadedinde, size ibret için tam 29 tane âyet-i kerime vereceğiz. Cehenneme cezalanmak üzere giren, günahları olup da cehennemde cezalanacak olanların, cehennemden bir daha çıkmaları mümkün değildir. 29 tane âyet-i kerime bunu söylüyor. İbret olsun diye… İspat vasıtası olarak bunu kullanmanız için...
Allahû Tealâ diyor ki:

1. Âyet-i kerime:

7/A'RAF-36: Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ ulâike ashabun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Ve âyetlerimizi yalanlayan kimseler ve onlara karşı kibirlenenler, işte onlar ateş ehlidirler ve onlar, orada devamlı kalanlardır (kalacaklardır).

2. Âyet-i kerime:

33/AHZAB-64: İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrâ(saîren).
Muhakkak ki Allah, kâfirleri lânetledi. Onlar için alevli ateşi (cehennemi) hazırladı.
33/AHZAB-65: Hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecidûne veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîren).
Orada ebediyyen kalıcılardır (kalacak olanlardır). (Orada) bir dost ve bir yardımcı bulamazlar.

3. Âyet-i kerime:

3/AL-İ İMRAN-116: İnnellezîne keferû len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â(şey’en), ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Hiç şüphesiz o kâfirlerin, ne malları ve ne de evlâtları, onlara; Allah’tan (gelecek bir cezaya) bir şey’e, (karşı koymaya) yetmez. İşte onlar, ateş ehlidir. Orada devamlı kalacaklardır.

4. Âyet-i kerime:

2/BAKARA-39: Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nâr(nârı), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Ve inkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar ateş ehlidir, orada ebedî kalacak olanlardır.

5. Âyet-i kerime:

2/BAKARA-81: Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Hayır, (sandığınız gibi değil) kim günah kazanmış da hataları kendisini kuşatmışsa; işte onlar, ateş halkıdır ve içinde de devamlı kalacaklardır.

6. Âyet-i kerime:

2/BAKARA-217: Yes’elûneke aniş şehril harâmi kıtâlin fîh(fîhi), kul kıtâlun fîhi kebîr(kebîrun), ve saddun an sebîlillâhi ve kufrun bihî vel mescidil harâmi ve ihrâcu ehlihî minhu ekberu indallâh(indallâhi), vel fitnetu ekberu minel katl(katli), ve lâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum an dînikum inistetâû ve men yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kâfirun fe ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhireh(âhireti), ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Sana haram (hürmetli) aydan ve onun içinde yapılan savaştan soruyorlar. De ki: “Onun içinde (o ayda) savaş büyük (günahtır). (Fakat insanları) Allah yolundan saptırmak (alıkoymak) ve O’nu inkâr etmek, (mü’minlere) Mescid-i Haram’ı (yasaklamak) ve onun halkını oradan (Mekke’den sürüp) çıkarmak ise Allah katında daha büyük (günahtır). Ve fitne, (adam) öldürmekten daha da büyük (bir suç ve günahtır). Eğer onların güçleri yetse (yapabilseler), sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri kalmazlar. Sizden kim dîninden dönerse, o taktirde o, kâfir olarak ölür. Bu sebeple işte onlar, onların amelleri dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. Ve işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar, orada ebediyyen kalacak olanlardır.”

7. Âyet-i kerime:

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

8. Âyet-i kerime:

2/BAKARA-275: Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel mess(messi), zâlike bi ennehum kâlû innemal bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve harramer ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selef(selefe), ve emruhû ilâllâh(ilâllâhi), ve men âde fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Riba (faiz) yiyenler, kabirlerinden ancak şeytan çarpmasından hırpalanmış bir kimse gibi kalkarlar. İşte bu, onların: “Fakat alışveriş faiz gibidir.” demeleri sebebiyledir. Allah, alışverişi helâl; faizi haram kılmıştır. Bundan sonra, Rabbinden kendisine öğüt gelen kimse (ona uyarak) artık (faizden) vazgeçerse, o taktirde geçmiş olan (önceden aldığı faiz) onundur ve onun işi (onun hakkındaki hüküm) Allah’a aittir. Ve kim de (faizciliğe) dönerse, işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar orada ebedî kalacak olanlardır.

9. Âyet-i kerime:

98/BEYYİNE-6: İnnellezîne keferû min ehlil kitâbi velmuşrikîne fî nâri cehenneme hâlidîne fîhâ, ulâike hum şerrul beriyeh(beriyyeti).
Muhakkak ki onlar, kitap ehlinden kâfir olanlardır ve müşriklerdendir. Cehennem ateşi içinde ve ebediyyen kalacak olanlardır. İşte onlar, onlar yaratıkların en şerrlileridir.

10. Âyet-i kerime:

72/CİN-23: İllâ belâgan minallâhi ve risâlâtih(risâlâtihî), ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâre cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden).
Allah tarafından olan tebliğ ve O’nun (verdiği) risaleti hariç. Her kim, Allah’a ve resûlüne karşı gelirse, isyan ederse, onun cezası cehennem ateşidir. Orada ebediyyen kalırlar.

11. Âyet-i kerime:

21/ENBİYA-99: Lev kâne hâulâi âliheten mâ veradûhâ, ve kullun fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Eğer onlar gerçekten ilâhlar olsaydılar, oraya (cehenneme) girmeyeceklerdi. Ve hepsi orada ebediyyen kalacak olanlardır.

12. Âyet-i kerime:

59/HAŞR-17: Fe kâne âkıbetehumâ ennehumâ fîn nâri hâlideyni fîhâ, ve zâlike cezâûz zâlimîn(zâlimîne).
Böylece ikisinin akıbeti, ebediyen kalacakları ateşin içinde olmaktır. Zalimlerin cezası budur.

13. Âyet-i kerime:

58/MUCADELE-17: Len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum min allâhi şey’â(şey’en), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onların malları ve evlâtları, Allah’tan bir şeye (cefaya) karşı onlara asla fayda vermez. İşte onlar, ateş ehlidir ve orada ebediyyen kalacak olanlardır.

14. Âyet-i kerime:

47/MUHAMMED-15: Meselul cennetilletî vuidel muttekûn(muttekûne), fîhâ enhârun min mâin gayri âsin(âsinin), ve enhârun min lebenin lem yetegayyer ta’muh(ta’muhu), ve enhârun min hamrin lezzetin liş şâribîn(şâribîne), ve enhârun min aselin musaffâ(musaffen), ve lehum fîhâ min kullis semerâti ve magfiretun min rabbihim, ke men huve hâlidun fîn nâri ve sukû mâen hamîmen fe kattaa em’âehum.
Takva sahiplerine vaadedilen cennetin durumu şudur ki; içinde kokusu değişmeyen sudan nehirler, tadı bozulmayan sütten nehirler, içenlere lezzet veren şaraptan nehirler ve saf (süzülmüş) baldan nehirler bulunur. Onlar için orada her çeşit meyve bulunur. Onlar için Rab’lerinden mağfiret vardır. (Bunların durumu), ateşte devamlı kalacak olan ve hamîm (sıcak kaynar halde irinli su) içirilen, bu sebeple bağırsakları parçalanan kimsenin durumu gibi midir?

15. Âyet-i kerime:

23/MU'MİNUN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.

16. Âyet-i kerime:

40/MU'MİN-76: Udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel mutekebbirîn(mutekebbirîne).
Ebediyyen orada kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Artık kibirlenenlerin kalacakları yer ne kötü.

17. Âyet-i kerime:

16/NAHL-29: Fedhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ fe lebi’se mesvel mutekebbirîn(mutekebbirîne).
Haydi, orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin (büyüklük taslayanların) kaldığı yer, ne kötüdür.

18. Âyet-i kerime:

78/NEBE-21: İnne cehenneme kânet mirsâdâ(mirsâden).
Muhakkak ki cehennem, gözlenen (beklenen) yer oldu.
78/NEBE-22: Lit tâgîne meâbâ(meâben).
Azgınlar için barınacak yer (sığınak) olarak.
78/NEBE-23: Lâbisîne fîhâ ahkâbâ(ahkâben).
Orada asırlarca (nihayetsiz olarak) kalacak olanlardır.

19. Âyet-i kerime:

4/NİSA-14: Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yeteadde hudûdehu yudhılhu nâren hâliden fîhâ ve lehu azâbun muhîn(muhînun).
Kim Allah’a ve peygamberine isyan eder ve O’nun sınırlarını aşarsa, daimî kalmak üzere ateşe atılır. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.

20. Âyet-i kerime:

4/NİSA-93: Ve men yaktul mu’minen muteammiden fe cezâuhu cehennemu hâliden fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azâben azîmâ(azîmen).
Ve kim, bir mü’mini taammüden (kastederek) öldürürse, onun cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir ve Allah’ın gazabı ve lâneti onun üzerinedir. Allah, onun için büyük azap hazırlamıştır.

21. Âyet-i kerime:

4/NİSA-169: İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîren).
Sadece cehennem yoluna ulaştırır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır. Ve bu, Allah için kolaydır.

22. Âyet-i kerime:

13/RAD-5: Ve in ta’ceb fe acebun kavluhum e izâ kunnâ turâben e innâ le fî halkın cedîd(cedîdin), ulâikellezîne keferû bi rabbihim, ve ulâikel aglâlu fî a’nâkıhim, ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Eğer acayip buluyorsan (şaşıyorsan) (bil kigöz kırpma asıl onların: “Biz toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten, mutlaka yeniden mi halkedileceğiz (yaratılacağız)?" sözleri acayip (şaşılacak şey)dir. İşte onlar, Rab’lerini inkâr eden kimselerdir. Ve işte onlar, boyunlarında demir halkalar olanlardır ve işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalanlardır.

23. Âyet-i kerime:

64/TEGABUN-10: Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nâri hâlidîne fîhâ ve bi’sel masîr(masîru).
Ve onlar ki âyetlerimizi inkâr edenler ve yalanlayanlardır. İşte onlar ateş ehlidirler ve orada (cehennemde) ebediyyen kalacak olanlardır. Ne kötü varış yeri.

24. Âyet-i kerime:

9/TEVBE-17: Mâ kâne lil muşrikîne en ya'murû mesâcidallâhi şâhidîne alâ enfusihim bil kufr(kufri), ulâike habitat a'mâluhum ve fîn nâri hum hâlidûn (hâlidûne).
Müşriklerin, Allah’ın mescidlerini imar etmeleri olmaz. Kendilerinin (nefslerinin) küfürlerine (inkârlarına, kâfirliklerine) şahitler iken. İşte onların amelleri heba olmuştur. Ve onlar, ateşte ebedî kalacak olanlardır.

25. Âyet-i kerime:

9/TEVBE-63: E lem ya’lemû ennehu men yuhâdidillâhe ve resûlehu fe enne lehu nâre cehenneme hâliden fîhâ, zâlikel hızyul azîm(azîmu).
Allah ve O’nun resûlüne karşı, kim haddi aşarsa, artık onun için mutlaka orada ebediyyen kalacağı cehennem ateşinin olduğunu bilmiyorlar mı? İşte bu, büyük rüsvalıktır (rezilliktir).

26. Âyet-i kerime:

9/TEVBE-68: Vaadallâhul munâfikîne vel munâfikâti vel kuffâre nâre cehenneme hâlidîne fîhâ hiye hasbuhum, ve leanehumullâh(leanehumullâhu) ve lehum azâbun mukîm (mukîmun).
Allah, münafık erkeklere ve münafık kadınlara ve kâfirlere, orada ebedî kalacakları cehennem ateşini vaadetti. O (cehennem), onlara yeter. Ve Allah, onlara lânet etti. Ve onlar için ikâme edilmiş olan (devamlı kılınan) bir azap vardır.

27. Âyet-i kerime:

10/YUNUS-27: Vellezîne kesebûs seyyiâti cezâu seyyietin bi mislihâ ve terhekuhum zilleh(zilletun), mâ lehum minallâhi min âsim(âsimin), ke ennemâ ugsîyet vucûhuhum kita'an minel leyli muzlimâ(muzlimen), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Seyyiat kazanan kimselerin seyyiatlerinin cezası, onun misli kadardır. Ve onları bir zillet kaplar. Ve onların Allah’a karşı bir koruyucusu yoktur. Onların yüzleri karanlık geceden bir parça ile kaplanmış gibidir. İşte onlar, ateş halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır (kalacak olanlardır).

28. Âyet-i kerime:

39/ZUMER-72: Kîledhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel mutekebbirîn(mutekebbirîne).
(Onlara): “Orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin!” denildi. Artık kibirlenenlerin mesvası (kalacağı yer) ne kötü.

29. Âyet-i kerime:

43/ZUHRUF-74: İnnel mucrimîne fî azâbi cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki mücrimler (suçlular), cehennem azabı içinde ebediyyen kalacak olanlardır.

29 tane âyet-i kerime, cehenneme girenin cehennemden çıkmasının mümkün olmadığını söylüyor. Böyle bir şey mümkün değildir. Kur’ân-ı Kerim’de, cehenneme girenin cehennemden bir daha çıkabileceğine dair hiçbir âyet-i kerime yer almış değildir. Allahû Tealâ Rahman Suresinin 26 ve 27. âyet-i kerimelerinde buyuruyor ki: “Herkes fani olacaktır. Sadece Zülcelali Ve’l İkram olan Rabbinin Zat’ı bâki kalacaktır.” En sonunda cehennem de cennet de içindekiler de insanlar da enerjiye çevrileceklerdir. Nasıl Allahû Tealâ enerjiyi yoktan yarattıysa, sonra da o yoktan yarattığı enerji tekrar oluşunca, onu Allahû Tealâ yok edecektir.
Allahû Tealâ ile olan ilişkilerimizde gördüğümüz odur ki; cehenneme giren kişi, cehennemden asla çıkamaz. Hangi tür kişi? Cehenneme cezalanmak üzere giren, günahları sevaplarından fazla olan kişi. Kim cehenneme cezalanmak üzere girerse, onun cehennemden çıkması hiçbir şekilde mümkün değildir. Cehenneme girer ve ebediyyen orada kalır. Cehenneme girişi, burnu yere sürtünmek suretiyle giriştir ve çıkışı söz konusu değildir.
Öyleyse “Kalbinde zerre kadar îmânı olan, cehennemde cezasını gördükten sonra cennete girecektir.” hadîsi, bir uydurma hadîstir. Ümit ederiz ki; bu âyetler, bütün dîn adamlarına bir misal olur. Allahû Tealâ’nın söylediği hususlar son derece açıktır, kesindir.
Allahû Tealâ: “Cehennemin gökleri ve yerleri durdukça yani Allahû Tealâ cehennemin göklerini çatlatmadıkça, cehennem içindekilerle birlikte ebedi olarak kalacaktır.” diyor. Ama Allahû Tealâ’nın bütün kâinatı yok etme talebi bir gün gelecektir. O zaman kâinatın olduğu gibi tekrar enerjiye dönüşmesi söz konusudur.
Unutmayın ki; Kur’ân-ı Kerim’de, cehennemde yanan insanların orada yakıt olarak da kullanıldığı ifade buyruluyor. Yakıt olarak kullanılan, yok olan bir insan, ateş hüviyetine gelip ateşte yanıp tamamen yok olan bir insan, zaten enerjiye dönüşmüştür. Ama cehennemde sonsuza kadar yaşayan insanların da ulaşacakları nihai sonuç odur. Bu insanlar cehenneme gideceklerdir ve ebediyyen cehennemde kalacaklardır.
Şimdi insanlara yanlış düşündüren âyetlere bakalım. Burada size Rahman 26 ve 27’yi okuduk. Allahû Tealâ neticeyi bildiriyor: “Herşey fani olacaktır. Sadece Zülcelali Ve’l İkram olan Allah’ın Zat’ı bâki kalacaktır.”
Böylece Allahû Tealâ, herşeyin enerjiye döndürüleceği o devreden bahsediyor. O zaman insanlar da cehennemlerle beraber yok olacaktır. Cennet de yine insanlarıyla beraber yok olacaktır. Cennetin de cehennemin de gökleri beraber çatlayacaktır. İşte böyle bir hüviyet söz konusu olduğu zaman bir problemin kalmadığını görüyoruz.
Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

6/EN'AM-128: Ve yevme yahşuruhum cemîa(cemîan), yâ ma’şerel cinni kadisteksertum minel ins(insi) ve kâle evliyauhum minel insi rabbenestemtea ba’dunâ biba’dın ve belagnâ ecelenellezî eccelte lenâ, kâlen nâru mesvâkum hâlidîne fîhâ illâ mâ şâallâhu, inne rabbeke hakîmun alîm(alîmun).
Ve onların hepsini biraraya topladığı gün (Allahû Tealâ şöyle buyuracaktır): “Ey cin topluluğu! İnsanlarla sayınızı artırdınız (tagutların arasına insanları da kattınız).” Onlara dost olan insanlardan bir kısmı şöyle dedi: “Rabbimiz, biz birbirimizden faydalandık ve Senin bize takdir ettiğin zamanın bitiş noktasına (sonuna) eriştik.” (Allahû Tealâ): “Allah’ın dilediği şey (cehennemin yok olma zamanı gelmesi hali) hariç; sizin barınacağınız yer ateştir, orada ebedî kalacak olanlarsınız.” buyurdu. Muhakkak ki; senin Rabbin, hüküm sahibi ve en iyi bilendir.

Burada Allahû Tealâ: “Allah’ın dilediği şey hariç.” diyor.
“İllâ mâ şâallâhu”
illâ: Sadece, hariç.
mâ: Şey.
şâallâhu: Allah’ın dilediği.
Eğer Allahû Tealâ “İllâ men şâallâhu” yani “Allah’ın dilediği kişi hariç” deseydi, o zaman ifade “O kişi hariç olmak üzere, barınacak yer ateş” şeklinde olacaktı. Yani “Allah’ın dilediği o kişiler ateşten çıkabilecek.” mânâsı olacaktı. Ama En’am-128’de Allahû Tealâ’nın kullandığı kelime: “şey”.
“Hâlidîne fîhâ illâ mâ şâallâhu: Orada ebediyyen kalacaklardır. Allah’ın dilediği şey hariç.”
İşte o Allah’ın dilediği şey, cehennemin ve cennetin göklerinin çatlamasıdır. Yani Allah’ın kâinatı yok etme noktasıdır, kâinatı tekrar enerjiye dönüştürme noktasıdır. İnsanlar cehennemde yakacak olarak kullanılıyor. Kullanıldığı zaman, zaten enerji haline dönüp yok olmuş oluyor.
Hud Suresinin 106 ve 107. âyetlerinde Allahû Tealâ diyor ki:

11/HUD-106: Fe emmellezîne şekû fe fîn nâri lehum fîhâ zefîrun ve şehîk(şehîkun).
Şâkî olanlara gelince; artık onlar, ateştedir. Onlar, orada (yüksek sesle inleyerek ve) çok zor bir şekilde soluk soluğa, nefes alıp verirler.
11/HUD-107: Hâlidîne fîhâ mâ dâmetis semâvâtu vel'ardu illâ mâ şâe rabbuk(rabbuke), inne rabbeke fe'âlun limâ yurîd(yurîdu).
Onlar, semalar ve yeryüzü (cehennemin semaları ve arzı) durdukça orada ebedî kalanlardır (kalacaklardır). Rabbinin dilediği şey (cehennemi yok etmeyi dilemesi) hariç. Muhakkak ki senin Rabbin, dilediği şeyi yapandır.

Allahû Tealâ: “Onlar, semalar ve yeryüzü ve arz durdukça, orada ebedî olarak kalanlardır. Rabbinin dilediği şey yani cehennemi yok etmeyi dilemesi hariç.” diyor.
Allahû Tealâ: “Allah’ın dilediği kişi hariç.” demiyor.
“İllâ mâ şâe rabbuke:“Rabbinin dilediği şey hariç.”
Yani cehennemin göklerinin çatlaması hariç.
“Onlar, semalar ve yeryüzü durdukça, orada ebedi olarak kalanlardır.” Yani semalar, yeryüzü, cennet ve cehennem kaldığı sürece ebediyyen orada kalanlardır. “Ama Allah’ın dilediği şey hariç.” Allah’ın dilediği şey, göklerin çatlamasıdır. Ve Allahû Tealâ Hud-108’de cennette olanlar için de aynı şeyi söylüyor:

11/HUD-108: Ve emmellezîne suidû fe fîl cenneti hâlidîne fîhâ mâ dâmetis semâvâtu vel ardu illâ mâ şâe rabbuk(rabbuke), atâen gayre meczûz(meczûzin).
Fakat mutlu olanlar, artık cennettedir. (Cennetlerin) semaları ve arzı durdukça, Rabbinin dilediği şey (cenneti yok etmeyi dilemesi) hariç, onlar orada ebedî kalanlardır (kalacaklardır).

Allahû Tealâ: “Fakat said olanlar (mesut olanlar), onlar cennettedirler. Cennetlerin semaları ve arzı durdukça, Rabbinin dilediği şey yani cennetin göklerinin çatlaması hariç onlar orada ebedî kalanlardır.” buyuruyor.
Görülüyor ki; cennette ve cehennemde devamlılık, Kur’ân-ı Kerim’in kesin bir hükmüdür. Allahû Tealâ, tam 29 âyet-i kerimede, cennete gidecek olanların değil, cehenneme cezalanmak üzere girenlerin oradan ebediyyen çıkmasının mümkün olmadığını söylüyor. Bu konunun tartışmaları ümit ederiz ki artık sona ermiştir.
Bir defa daha görüyorsunuz ki; insanların kitaplardan öğrendiği, o Kur’ân’a uymayan bilgilerin artık düzeltilmesi zamanı gelmiştir. Bu 29 tane âyet-i kerime ve cehenneme girdikten sonra bir insanın cehennemden çıkmasının mümkün olacağına dair hiçbir âyet-i kerimenin olmaması, bu konuyu %100 kesinleştirmektedir. Bu konuda iddialaşmanın sonu gelmiştir. İnsanların öğrendiği bütün yanlış bilgiler düzeltilecektir ve doğruya, Kur’ân hükümlerine mutlaka ulaşılacaktır.
Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha bir sohbetimizin sonuna ulaştık. Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek, sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz.
Ekleme Tarihi: 21.08.2007 - 11:58
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: TAKVA NEDIR MÜTTAKI KIME DENIR
hidayete davet su an offline hidayete davet  
35 Mesaj -
ESAVRVB
Kardeşlerim ilk takva şirkten kurtulma takvası Allaha yönelmekle elde edilir.

30/RUM-31) Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O’na (Allah’a) yönelin (O’na ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

Rabbim öyle söylüyor....
Allah razı olsun
Ekleme Tarihi: 21.08.2007 - 11:35
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: kaybet(il)mişler safı'ndan...
hidayete davet su an offline hidayete davet  
Kaybedenler, hüsrana düşenler,amelleri heba olanlar kimlerdir.
35 Mesaj -
Kaybedenler, hüsrana düşenler,amelleri heba olanlar kimlerdir.

10 / YUNUS - 7
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı dilemezler . Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10 / YUNUS - 8
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

23 / MU'MİNUN - 103
Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.

18 / KEHF - 105
İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.
30 / RUM - 31
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

7 / A'RAF - 147
Ve âyetlerimizi ve ahirete ulaşmayı inkâr eden kimselerin amelleri, heba oldu (boşa gitti). Onlar, yaptıklarından başka bir şeyle mi cezalandırılır (karşılık verilir)?

30 / RUM - 32
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.

45 / CASİYE - 23
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) kıldı (çekti). Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?

39 / ZUMER - 65
Ve andolsun ki, sana ve senden öncekilere: “Gerçekten eğer sen şirk koşarsan amellerin mutlaka heba olur. Ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun.” diye vahyolundu.

10 / YUNUS - 45
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrana düştüler (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar
Ekleme Tarihi: 21.08.2007 - 11:29
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: bir söz de siz yazın
hidayete davet su an offline hidayete davet  
"Yarabbi; Dünya hayatını yaşarken Ruhumu sana ulaştır "
35 Mesaj -
Yarabbi; Dünya hayatını yaşarken Ruhumu sana ulaştır

Çünkü; Rabbimiz şöyle buyuruyor..

10 / YUNUS - 7
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10 / YUNUS - 8
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

Allaha ulaşmayı dileyenlerden Allah razı olsun
Ekleme Tarihi: 21.08.2007 - 11:15
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Olanı Allah’a teslim etmek.
hidayete davet su an offline hidayete davet  
İSLÂM’DAN KOPAN KAVRAMLARDAN -TESLİM
35 Mesaj -
İSLÂM’DAN KOPAN KAVRAMLARDAN-TESLİM

Konumuz, İslâm’dan kopan kavramlardan, teslim.
1- Ruhun teslimi
2- Fizik vücudun teslimi
3- Nefsin teslimi
4- İradenin teslimi
İslâm kelimesi, “silm” kökünden gelmektedir. “Sin, lâm ve mim” Bu kökten gelen kelimeler arasında; İslâm, selâm, selâmet, müslüman, müslim ve teslim kelimeleri var. Türkçe’de en çok kullanılan kelime de teslim kelimesidir. Bu aynı zamanda Kur’ân’ın unutulmuş kavramlarından biridir.
“Siz Allah’a teslim oldunuz mu?” dediğimiz zaman bize: “İslâm, teslim demektir ve 5 tane şartı vardır. Biz bu 5 şartın hepsini evelallah yerine getiriyoruz. Namaz da kılıyoruz, oruç da tutuyoruz, zekât da veriyoruz, kelime-i şahadet de getiriyoruz. Hamdolsun ki paramız var, hacca da gittik. 5 şartın beşi de bizde tamam. İslâm teslim olmaksa ve İslâm 5 şarttan ibaret olduğuna göre, hamdolsun ki, biz de bu 5 şartı devamlı gerçekleştirdiğimiz cihetle; biz muhakkak ki Allah’a teslim olanlarız.” O zaman biz de soruyoruz: “Hay Allah razı olsun. İyi ki teslim olmuşun. Buraya kadar iyi de acaba Allah’a neyini teslim ettin? Ruhunu mu, fizik vücudunu mu, nefsini mi, iradeni mi teslim ettin? Bütün bu 4 teslimi yapabilmen için, evvelâ Allah’a ulaşmayı diledin mi?”
İslâm 4 teslim, 7 tane safhadan oluşur. Allah’a ulaşmayı dilemek 1. safhadır. Burada bir teslim söz konusu değildir. Henüz ruhunuzu da vechinizi de nefsinizi de iradenizi de hiçbirini teslim etmediniz ama Allah sizi teslim aldı.
1. safhada Allah’a ulaşmayı dilediğiniz zaman Allah, şeytan ile olan ilişkinizi kesip Kendisiyle ilişkiye girmenizi sağlar. Şeytan o günden itibaren size hiçbir kötülükte bulunamaz, üzerinizde bir tesir uyandırması mümkün değildir.
Allah ile olan ilişkilerinizde böyle bir dizayn söz konudur. Her şey Allah’a ulaşmayı dilemekle başlar. 3. basamakta Allah’a ulaşmayı dilersiniz. 14. basamakta mürşidinize ulaşırsınız. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz zaman Allahû Tealâ’ya teslim oldunuz mu? Hayır, siz teslim olmadınız, Allah sizi teslim aldı. Sizin iradî talebiniz, Allah’a ulaşmayı dilemektir. Bunu gerçekleştirince, Allah ezelî ve ebedî vaadini mutlaka yerine getirir ve Allah’a ulaşmayı dileyen kişiyi teslim alır. Şeytanla sizin aranıza öyle bir duvar çeker ki şeytan size hiçbir şekilde tesir edemez.
Demek ki daha Allah’a ulaşmayı diler dilemez Allahû Tealâ Allah’a ulaşmayı dileyenler için diyor ki: “Onlar teslim olanlardır.” Hiçbir şeyinizi teslim etmediniz, nasıl teslim olanlar oluyor? Çünkü Allah sizi teslim alır.
14. basamakta mürşidinize ulaşırsınız ve tâbî olursunuz. Mürşidiniz sizi Allah adına teslim alır. Bu 2. teslimdir.
21. basamakta, ruhunuz Allah’a ulaşır. 22. basamakta, ruhunuz Allah’a teslim olur. Bu, sizin yaptığınız teslimlerden birincisidir. İlk iki teslimi siz yapmadınız. İlkinde, 3. basamakta Allah sizi teslim aldı. İkincisinde, 14. basamakta mürşidinize teslim oldunuz ve mürşid sizi teslim aldı. Sonra ruhunuzu Allah’a teslim ettiniz. İşte sizin iradenizle gerçekleştirdiğiniz teslim bu teslimdir.
Allah’a ulaşmayı dilediğiniz zaman, siz bir şey teslim etmezsiniz. Siz Allah’a teslim olmazsınız, Allah sizi teslim alır. Mürşidinize ulaştığınız zaman, mürşidiniz sizi Allah adına teslim alır. Siz de mürşidinize Allah adına teslim olursunuz. El öptüğünüz andan itibaren, teslim oldunuz demektir. Sonra aldığınız emirleri uygulayarak 21. basamakta ruhunuzu Allah’a ulaştırırsınız.
22. basamakta ruhunuz Allah’ın Zat’ında yok olur. Bu 1. tesliminizdir. Teslim etmeniz lâzım gelen ruhunuz, vücudunuzdan ayrılır. Bu olay, sizin gayretinizle değildir. Devrin imamının ruhu başınızın üzerinize gelir ve sizin ruhunuza şöyle seslenir: “Senin Allah’a ulaşma günün, Allah’a mülâki olma günün geldi. Vücudu terk et. Allah’a geri dön.”

40/MU'MİN-15: Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.

Ruhunuz, Allah’a doğru yola çıkar. Nefsinizin kalbinde her %7 fazl birikiminde ruhunuz bir gök katı aşar. Neticede Allah’ın Zat’ına ulaşır ve Allah’ın Zat’ında yok olur. Böyle bir noktadan sonra ulaşmanız lâzım gelen şey fizik vücudun teslimidir.
Şu anda beni dinleyen Mihr Vakfı mensuplarının çoğu, Allah’a ruhlarını ulaştırmışlardır. Allah’ın ermiş evliyası olmuşlardır.
Bundan sonra fizik vücudu Allah’a teslim etmek söz konusudur. Nefsinizdeki nur birikimi %81’i bulduğu zaman fizik vücudunuz Allah’a teslim olur. Sizin yaptığınız 1. teslim, ruhunuzun Allah’a teslimidir. 2. teslim de, fizik vücudunuzun Allah’a teslimidir. 26. basamakta ulûl’elbab olursunuz ve nefsinizi Allah’a teslim edersiniz.
Bir sonraki aşama, 26 ve 27. basamaklarda iradenizi Allah’a teslim etmeden evvelki aşama, irşad olmanızdır. 28. basamakta iradenizin Allah’a teslimi söz konusudur ki bu da 7. ve son safhadır.
Ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi teslim ederek, 7 safhada 4 tane teslim gerçekleştirmiş olursunuz. Bu safhaların hepsi üzerinize farzdır.
Allah’a ulaşmayı dilemek üzerinize farz mıdır? Hem de 3 defa farzdır. Allahû Tealâ, Rum Suresinin 31. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:

30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

munîbîne ileyhi: O’na, Allah’a yönel, Allah’a ulaşmayı dile.
Olay munîbîne ileyhi ile başlıyor.
Lokman Suresinin 15. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

31/LOKMAN-15: Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy (ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn (ta’melûne).
Bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Bana ulaştırmak üzere yola çıkaranların) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.

O kadar mı? Hayır, değil. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). Sonra yardım olunmazsınız.

Allah’a ulaşmayı dilemek ve teslim olmanın bütün boyutları Zumer-54’de ifade edilmiştir. Ruhunuzu teslim etmek de fizik vücudunuzu teslim etmek de nefsinizi teslim etmek de iradenizi teslim etmek de, hepsi bu âyet-i kerimenin içinde yer alıyor.
Ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dilemek üzerinize farz mıdır? Gördük ki Allahû Tealâ üzerimize 3 defa farz kılmıştır. Allahû Tealâ şöyle söylüyor: “Onlar ki Allah’a ulaşmayı dilerler, onlar teslim olmuşlardır.” Aslında teslim olmalarının sebebi, Allah’ın onları Kendisine teslim almasıdır.
Şimdi bu muhtevada konunun Kur’ân’la ilişkisi nedir? Allahû Tealâ gördük ki Allah’a ulaşmayı dilememizi üzerimize farz kılmıştır. Peki ya bugün? Bugün İslâm’ın 5 şartı vardır ve bu 5 şartın dışında hiçbir şey yoktur. Bu 5 şart, teslimlerin hiçbirisini içermemektedir. İslâm’ın 5 şartıyla kurtulacağını zanneden koskoca İslâm âlemi korkunç bir tuzak içindedir. Bu bütün İslâm âlemini cehenneme götürecek olan bir tuzaktır. Ne yazık ki insanlar buna ciddî şekilde inanmışlardır. Hadi sokaktaki adam inanır ama bizim sevgili dîn adamlarımız da inanmışlardır.
Allahû Tealâ, 7 safhada 4 teslimi emretmektedir, farz kılmaktadır. Şimdi Kur’ân âyetleri ile ispat edeceğiz ki bütün sahâbe 7 safhanın yedisini de yaşamıştır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbe ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini de Allah’a teslim ettikleri halde, üzerimize farz olduğu da Kur’ân-ı Kerim âyetlerince sabit olduğu halde, iblis insanların başına öyle bir çorap örmüş ki; bütün teslimleri devreden çıkarmıştır. Ne ruhun teslimi ne fizik vücudun teslimi ne nefsin ne de iradenin teslimi artık yoktur.
İşte muhtevaya bakıyoruz: Allah’a ulaşmayı dilemek farzdır.
1. basamakta, olaylar yaşanır.
2. basamakta, olaylar değerlendirilir ve insanlar olaylara karşı tavırlarını ortaya koyarlar. Allahû Tealâ tarafından insanların çok büyük bir kısmı 2. basamakta seçilirler. Bu seçilenlerden kim Allah’a ulaşmayı dilerse, sadece onlar 3. basamağa geçerler. Allah kimin kalbinde Allah’a ulaşma talebini görürse, işitirse ve bilirse (ki aynı anda görür, işitir ve bilir), o zaman o kişi Allah’a ulaşmayı dilemiştir ve 3. basamaktadır. 3. basamakta, kişi Allah’a ulaşmayı dileyen kişi, bu noktadan itibaren cehennemden yakayı sıyırmıştır ve 1. kat cennetin sahibi olmuştur.
Allahû Tealâ Allah’a ulaşmayı dileyenleri, işitenler olarak ve Allah’a teslim olanlar olarak değerlendirir. Aslında onlar Allah’a teslim olmazlar, Allah onları teslim alır.
4. basamakta, Allahû Tealâ kişiye Rahîm esmasıyla tecelli ederek furkanlar vermeye başlar.
5. basamakta, bu kişinin gözlerindeki ve görme hassalarındaki engelleri alır.
6. basamakta, kulaklarındaki ve işitme hassalarındaki engelleri alır.
7. basamakta, kalplerindeki engelleri alır ve kalbine o kişinin idrakini sağlamak üzere ihbat koyar. Allahû Tealâ bunları yaparken, bu engelleri kaldırırken kişiye deracat verir. 7 safhada verdiği derecelerle kişinin bütün günahlarını örter. Kişinin günahlarının örtülmesi, 7. basamağa ulaşmasıyla yani Allah’a ulaşmayı dilemesinden birkaç saniye sonra gerçekleşen bir olgudur. Allahû Tealâ bütün işlemleri yaptırır ve o kişinin bütün günahlarını örter. Bunun arkasında bir tek şey vardır: O kişi, Allah’a ulaşmayı dilemiştir. Dilemişse, o kişi cehennemden mutlak olarak kendisini kurtarmıştır.
Çünkü Enfal Suresinin 29. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ açık bir şekilde, Allah’a ulaşmayı dileyen kişiye 7 tane furkan vererek günahlarını örttüğünü söylüyor. Daha ötede de onların günahlarını sevaba çevireceğini, mağfiret edeceğini de söylüyor. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

8/ENFAL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.

8. basamakta, Allah o kişinin kalbine ulaşır.
9. basamakta, o kişinin kalbinin nur kapısını Allah’a çevirir.
10. basamakta, Allah o kişinin göğsünden kalbine, göğsünü yararak bir nur yolu açar:

6/EN'AM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.

Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(İslâmi): Artık Allah kimi hidayete erdirmeyi dilerse onun göğsünü teslime (İslâm’a) açar.
Bu, teslimle kesinlikle alâkalı olan bir konudur. Çünkü arkasından gelen ruhun teslimi, nefsin kalbindeki nurlarla alâkalıdır. Fizik vücudun teslimi, gene nefsin kalbindeki nurlarla alâkalıdır. Nefsin teslimi, gene nefsin kalbindeki nurlarla alâkalıdır. Bunların hepsi adım adım gerçekleşir. Hepsi zikir adı verilen bir müesseseye bağlıdır. Zikir, Allah’ın ismini “Allah, Allah, Allah…” diye sesle veya kişinin içinden demesiyle veya dilini de kımıldatmadan kalbinden iç sesiyle kişinin Allahû Tealâ’yı zikretmesidir.
Bu zikir gerçekleştiği an, Allah’ın katından gelen rahmetle fazl, rahmetle salâvât nurları kişinin kalbine ulaşacaktır. İşte bunu sağlamak için Allahû Tealâ kişinin göğsünü yararak göğsünden kalbine yol açar.
11. basamakta, kişi zikir yapar. Allah’ın rahmetle fazl nuru o kişinin kalbine doğru ulaşır.
12. basamakta, rahmet nurları kalbe girer ve kişinin kalbinde %2 rahmet oluşur. Böylece kişi huşûya ulaşır. Bu huşû, Hadid Suresinin 16. âyet-i kerimesinde şöyle anlatılıyor:

57/HADİD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Âmenû olanların kalplerinde, Allah’ın zikri ile (ve bu zikirle) Hakk’tan inen şeyle (nurla) huşûya ulaşmak (huşû sahibi olmak) zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilen ve sonra aradan uzun zaman geçen kalpleri kasiyet bağlayan (kalpleri zikirsizlikten veya zikirden kararan ve sertleşen ve hastalanan) kimseler gibi olmasınlar. Onların çoğu fasıklardır.

Huşûya ulaşan kişi, mürşidine ulaşmaya hak kazanır. 13. basamakta, kişi mürşidini Allahû Tealâ’ya sorar.
14. basamakta; kişi, sadece mürşidine ulaşmaya hak kazananlara gösterilen mürşidi Allahû Tealâ kendisine gösterdiği zaman, mürşidine ulaşır ve tâbiiyetini gerçekleştirir. İşte bu, kişinin ruhunun mürşid tarafından teslim alınması 2. teslimdir. Daha sonra devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine gelerek “Allah’a dön.” emrini verdiği cihetle, kişinin ruhu vücudu terk eder. Devrin imamının ruhu, kişinin başının üzerine gelip yerleşir.
Allah o kişinin bütün günahlarını sevaba çevirir. Mürşidine ulaştığı zaman, Allahû Tealâ o kişiye, 1’e 10 verirken 1’e 100 vermeye başlar. O kişinin ruhu 1. gök katına ulaştığı zamana kadar 1’e 100 olarak devam eder. Bu olay nefs tezkiyesine paralel bir vetiredir.
Kişi “Allah, Allah, Allah…” diye zikir yapar. Zikir yaptığı sürece o kişinin göğsüne, Allah’ın katından rahmetle fazl, rahmetle salâvât nurları gelir. O göğüsteki yarıktan geçerek, kalbe ulaşır. Kişi mürşidine ulaştığı zaman, Allah o kişinin kalbinin içine “îmân” kelimesini yazmıştır. Allah’ın katından gelen fazıllar, o kalpteki îmân kelimesiyle karşıt kutuplarda manyetik alanlara sahiptirler ve bu sebeple o kişinin kalbindeki îmân kelimesinin etrafında toplanmaya başlarlar. İşte bu, o kişinin nefsinin kalbindeki “nefs tezkiyesi”ni ifade eder.
O kadar güzel bir şey ki. Nefsinizi tezkiye ettikçe, afetlerden yakanızı sıyırdıkça, doğrularınızın kalitesi ve doğrularınızın zamana dağılması, devamlı büyüyor. Yani afetlerin azalmasıyla, kötü davranışlarınızın yavaş yavaş azalması, iyi davranışlarınızın artması söz konusu oluyor.
Yusuf Suresinin 53. âyet-i kerimesi gereğince, 15. basamakta nefsin kalbindeki %2 rahmetin dışında, nefsin kalbinde ilk %7 fazl birimi gerçekleştiği zaman, kişi Nefs-i Emmare’dedir.

12/YUSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye edendir).

Kişi, nefsin şerri emretmesini önleyecek olan bir mekanizma geliştirir. Nefsinin kalbine giren fazıllar nefsin kalbinde birikmeye başlar. Bu birikim fazılların %7’yi bulması noktasında, kişinin ruhu zemin kattan 1. gök katına ulaşır. Bu, Nefs-i Emmare’dir
16. basamakta, kişi daha çok zikreder. Nefsin kalbinde 2. defa %7 nur birikimi oluşur. Kişi Nefs-i Levvame’dedir. Ruhu 2. gök katındadır. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

75/KIYAME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
Ve hayır, o levvame (kınanan, suçlanan) nefse yemin ederim.

Kişi nefsini levmediyor, kınıyor, suçluyor.
17. basamakta, kişi daha çok zikrini artırır ve nefsin kalbine Allahû Tealâ’dan gelen fazıllar, kalpte 3. defa %7’lik bir çoğalmayı sağlar. Bu nefs kademesi, Nefs-i Mülhime’dir. Kişi Allahû Tealâ’dan ilham almaya başlar. Allahû Tealâ şöyle söylüyor:

91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Yemin ederim ki; o nefs, sevva edildi (7 kademede).
91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Ona (o nefse), (Allah'ın) takvası ve (şeytanın) füccuru ilham edilir.
91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Andolsun ki; nefsini tezkiye eden, felâha erer (cennete girer).

Nefs tezkiyesi, felâha ermenin muhtevasını içerir. Burada kişinin ruhu 3. gök katındadır. Kişi Allah’tan ilham almaya başlar.
18. basamakta, 4. defa %7 fazl birikimi söz konusudur. Bu nefs kademesi, Nefs-i Mutmainne’dir. Nefs-i Mutmainne’de kişi doyuma ulaşır. Allah’ın verdikleri o kişiye yeterli olmaya başlar. Kişi tam bir doyum içersindedir.
Fecr Suresinin 27. âyet-i kerimesinde ve Rad Suresinin 28. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!

13/RAD-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?

İşte burası Nefs-i Mutmainne noktasıdır. Kişi doyuma ulaşmıştır. Nefsin kalbindeki fazıllar %28’dir.
19. basamakta, 5. defa %7 nur birikimi ile kişi Nefs-i Radiye kademesindedir. Burada kişinin ruhu 5. gök katına ulaşır. Nefs-i Radiye, bizim Allah’tan razı olduğumuz nefs kademesidir.
20. basamakta, bir daha %7 nur birikimi ile ruh 6. gök katındadır, Nefs-i Mardiyye kademesi. Nefs-i Mardiyye, Allah’ın da bizden razı olduğu nefs kademesidir.
“İrciî ilâ rabbiki” diyen, Allah’a ruhumuzun ulaşması için farz emrinin verildiği bu âyetler, Fecr Suresinin 27-28-29 ve 30. âyet-i kerimeleridir. Allahû Tealâ birkaç kademeyi ifade eden bu âyetlerde şunu söylüyor:

89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allah’a (Rabbine) geri dönerek ulaş.
89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman), (Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
89/FECR-30: Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.

Burada “Ey mutmain olan nefs!” diye hem nefse seslenmek var hem “İrciî ilâ rabbiki” diye ruha seslenmek var hem de “Kullarımın arasına gir, Bana kul ol ve cennetime gir.” diye fizik vücuda seslenmek var. Allahû Tealâ 3 vücuda birden sesleniyor.
21. basamakta, ruh sonunda 7. gök katına ulaşır. 7 tane âlem geçer. Her âlemde eğitimini görür, zikir hücrelerindeki zikrini tamamlar ve Sidretül Münteha’ya ulaşır. Sidretül Münteha’dan Allah’a doğru yükselir. Allah’ın Zat’ına ulaşır ve Allah’ın Zat’ında yok olur. Burada Allah’tan bir emanet olarak bize verilen ruhu, emanetin sahibine teslim etmemiz olayı vardır. Ruh Allah’a teslim olur. Burası aslında 3. kademedir. 21. basamakta ruh Allah’a ulaşır.
22. basamakta, Allah’ın Zat’ında ruh yok olur. İşte bu basamak ruhun Allah’ta yok olduğu, Allah’ın Zat’ına ulaşıp Allah’ın Zat’ında ifna olduğu, yok olduğu bir devredir. Böyle olan insanlara Allahû Tealâ: “meaba ulaşmış” diyor. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisini Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah'a ulaşan kişiye Allah), meab (sığınak, melce) olur.

Sığınağa ulaşanlara, ruhunu Allah’ın Zat’ına ulaştırıp Allah’ın Zat’ında yok olanlara, Allahû Tealâ “evvab” diyor. 21. basamakta ruhuna Allah’ın Zat’ının meab olduğu kişi, 22. basamakta Allah’a teslim olur yani Allah’ın Zat’ında yok olur. Burası aslında bizim yaptığımız teslimlerin birincisidir. Bizde olan ama Allah’a ait olan ruh emanetini Allah’a verdik. Bunun arkasından fizik vücudumuz emanet olur ve zikrimiz giderek artar.
23. basamakta kişinin nefsinin kalbindeki nurlar %61’i bulduğu zaman, En’am Suresinin 127. âyet-i kerimesine göre Allahû Tealâ o kişiye İndi İlâhi’de bir taht verir. Allah’ın katında o kişi bir yerin sahibi olmuştur. Bu sebeple Allah’ın İndi’nde baki olur (kalır, kalıcıdır). Bu sebeple buraya “bekâ makamı” denir.

6/EN'AM-127: Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Rab’lerinin katında onlar için selâm yurdu (teslim yurdu) vardır. Yapmış olduklarından dolayı, O (Allah), onların dostudur.

24. basamakta, kişi zikrini günün yarısından öteye geçirir. Günün yarısından daha fazla zikreden bu kişinin nefsinin kalbindeki nurlar, %71’i aşar.
25. basamakta, kişi zikrini giderek daha çoğaltır. Günün yarısından daha öteye geçer. Nefsinin kalbindeki nurlar %81’e ulaşınca, o kişinin fizik vücudu da Allah’a teslim olur. Kişinin nefsinin kalbinde hâlâ %19 afet vardır ama böyle olmasına rağmen o kişinin fizik vücudu, Allah’ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili asla işlemeyen bir özellik kazanır. Böylece fizik vücut Allah’a teslim olur.
Şimdi geçtiğimiz konulara bakalım: Allah’a ulaşmayı dilemek farzdır. 3 tane farz âyeti gördük. Bütün sahâbe Allah’a ulaşmayı dilediler mi? Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinab ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

Sahâbe şeytanın kuluyken, hepsi Allah’a ulaşmayı dilemişler ve hepsi Allah’ın kulu olmuşlardır.
Mürşide ulaşmak farz mıdır? Allahû Tealâ diyor ki:

5/MAİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felâha erersiniz.

Allah’tan mürşidimizi istemek üzerimize farz kılınmıştır. Bütün sahâbe mürşidlerine tâbî olmuşlar mıdır? Kâinatın en büyük mürşidine, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olmuşlardır. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihi), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana biat ettikleri zaman Allah’a biat etmiş oldular. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardı. Kim (derecesini nâkısa) düşürürse, muhakkak ki o, nefsi sebebiyle (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için) derecesini nâkısa düşürmüştür. Kim de Allah’a olan ahdini yerine getirirse (ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim ederse), ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).

Sahâbenin Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olduğu kesindir. Tâbiiyetin de farz olduğunu gördünüz. Allahû Tealâ “Sizi Allah’a ulaştıracak olan vesileyi Allah’tan isteyin.” diyerek üzerimize farz kılmıştır.
21. basamağa geliyoruz. Ruhumuzun Allah’a ulaşması farz mıdır? Allahû Tealâ farz olduğunu söylüyor. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allah’a (Rabbine) geri dönerek ulaş.

Rucû etmek, geri dönmek, geri dönerek ulaşmaktır. Öyleyse üzerimize farzdır.
Muzemmil Suresinin 8. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ şöyle söylüyor:

73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allah’ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O’na (Allah’a) dön (ulaş, vasıl ol).

3. farz âyeti ise Rad Suresinin 21. âyetidir. Bu âyette Allahû Tealâ bunun bir emir olduğu anlatılıyor ve şöyle buyuruyor:

13/RAD-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.

Demek ki Allah’a ulaştırılmasını, Allah’ın emrettiği bir şey var. Allah’ın Kendisine ulaştırmasını emrettiği şey, ruhumuzdur. Ulaştırmak bir emir olduğuna göre üzerimize farzdır.
Bütün sahâbenin ruhlarını Allah’a ulaştırdıkları söylemiştik. Ama şimdi bir defa daha tekrar edelim. Allahû Tealâ diyor ki:

39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hed âhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

Hidayet ne demektir? Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

3/AL-İ İMRAN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve sizin dîninize tâbî olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim) de ki: “Hiç şüphesiz HİDAYET, Allah’ın (Kendisine) ulaştırmasıdır. (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)?” De ki: “Hiç şüphesiz fazl, Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, VÂSİ’un ALÎM’dir. (Allah herşeyi kuşatan ve herşeyi bilendir.)

Allahû Tealâ Bakara Suresinin 120. âyet-i kerimesinde ise şöyle buyuruyor:

2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yehûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba'te ehvâehum ba'dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olmaz.

Kehf Suresinin 17. âyet-i kerimesi:

18/KEHF-17: Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
(Ey Resûl'üm! Orada olsaydın) görürdün ki; güneş doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına ulaşır. Battığı zaman ise onları sol taraftan terkederdi. Onlar mağaranın geniş bir yerindeydiler. Bu, Allah'ın âyetlerindendir. Allah kimi Kendine ulaştırırsa o hidayete erer. Ve kim dalâlette ise onun için velî mürşid bulunmaz.

Bütün sahâbe hidayete ermişlerdir. Hepsi üzerlerine farz olan hidayeti gerçekleştirmişlerdir.
Bundan sonra kişi daha çok zikir yapar. Nefsinin kalbi %81 nurla dolar. Fizik vücudunu Allah’a teslim eder. Farz mıdır? Evet. Allahû Tealâ çok açık bir şekilde, Yasin Suresinin 60 ve 61. âyet-i kerimelerinde şöyle söylüyor:

36/YASİN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki; o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.
36/YASİN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.

Âdemoğulları, fizik vücutlarımızdır. Sadece fizik vücutlarımız Âdemoğulları’dır. Onların Allah’a kul olması, teslim olması üzerimize farzdır.
Bütün sahâbe fizik vücutlarını Allah’a teslim etmişler midir? Kesin. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

3/AL-İ İMRAN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
Eğer seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki: “Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah’a teslim ettik.” O kitap verilenlere ve ÜMMÎ’lere de ki: “Siz de (fizik vücudunuzu Allah’a) teslim ettiniz mi?” Eğer teslim ettilerse o zaman (onlar) andolsun ki; hidayete ermişlerdir. Eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen (görev) ancak tebliğdir. Allah kullarını BASÎR’dir (görendir).

Yani burada belli oluyor ki; fizik vücudun hidayetinden evvel ruhun Allah’a ulaşması söz konusudur ve adı “hidayet”tir. Fizik vücudun Allah’a teslim olması farzdır. Bütün sahâbe fizik vücutlarını da Allah’a teslim etmişlerdir.
Görüyor musunuz, dînimizden neler kopmuş? Bu söylediklerimden hiçbirisi bugünkü dîn adamları tarafından bilinmiyor. Üniversite müfredat programlarında bunların hiçbirisi mevcut değildir. Onlar da diyorlar ki: “Biz dînimizi çok iyi biliriz. Kimseden öğrenmeye ihtiyacımız yok.” Allahû Tealâ da diyor ki: “İhtiyaçları var.” Ne diyorsunuz, ihtiyaçları var mı, yoksa yok mu?
Fizik vücudumuzu Allah’a teslim etmeniz üzerimize farz mıymış? Farzmış. Peki, bütün sahâbe fizik vücutlarını Allah’a teslim etmişler midir? Etmişlerdir. Kur’ân-ı Kerim’de farz olan ve bütün sahâbenin gerçekleştirdiği olaydan bahsediyoruz. Bizim sevgili dîn adamlarımızın bunların hiçbirinden haberleri yok.
Dînimizden neler kopmuş görüyor musunuz? Ne Allah’a ulaşmayı dilemek kalmış ne mürşide tâbiiyet ne ruhumuzu Allah’a ulaştırıp teslim etmek ne fizik vücudumuzu Allah’a teslim etmek… Dahası da var. Ne daimî zikre ulaşmak ne irşad olmak ne de iradeyi Allah’a teslim etmek… Hiçbirisi kalmamış.
Gördük ki, sahâbe fizik vücutlarını Allah’a teslim etmişler. Burası 25. basamak. Bundan sonrası daimî zikirdir. Buradan sonra kişi eğer ceht ederse, Allahû Tealâ mutlaka onu daimî zikre ulaştırır. Konunun en zor noktası burasıdır; fizik vücudun tesliminden sonra daimî zikre ulaşmak. Bir gece yatarken zikirle yatacaksınız. Uyandığınız zaman da zikrinizin hâlâ devam ettiğini göreceksiniz. Defalarca bunu yaşayacaksınız. Göreceksiniz ki; daimî zikrin sahibi olmuşsunuz. Sahâbe gibi olmuşsunuz.
Biz sizleri Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ve sahâbenin yaşadığı Kur’ân’daki İslâm’a, unutulmuş olan İslâm’a davet ediyoruz. Unutulmamış mı? Bütün teslimler unutulmamış mı?
Gelelim ulûl'elbab olmaya. Daimî zikrin sahibi olmak ulûl'elbab olmaktır. Ulûl'elbab olmak üzerimize farzdır. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

3/AL-İ İMRAN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
O (Ulûl’elbab) ki; (lübblerin, Allah’ın sır hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler. (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen, bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, ateşin azabından koru.”

Daimî zikir farz mıdır? Allahû Tealâ diyor ki:

4/NİSA-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Namazı bitirdiğinizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah’ı hep zikredin! Güvenliğe kavuştuğunuzda namazı erkânıyla kılın. Çünkü; namaz, mü’minlerin üzerine, vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur.

Peki, bütün sahâbe ulûl'elbab olmuşlar mıdır? Evet, hepsi ulûl'elbab olmuşlardır. İşte Zumer Suresinin 18. âyet-i kerimesi:

39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hed âhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

Bütün sahâbe ulûl'elbab olmuşlardır. Yani daimî zikre ulaşmışlardır. Daimî zikre ulaşınca ne olur? Kişi daimî zikrin sahibi olduğu için nefsinde hiç afet kalmamıştır. Afetlerin yerini tamamen nurlar doldurmuştur. Bu sebeple kişinin kalp gözü de kalp kulağı da açılmıştır. Allah’ın bütün söylediklerini kendisine söylediği her şeyi işitir. Allah’la konuşabilir. Bu sebeple ehli tezekkür olmuştur. Daimî zikrin sahibi olduğu için devamlı derecat kazanır. Derecat kazanmak hayırdır. Kişi ehli hayır olmuştur. Aynı zamanda ehli hikmet, hüküm sahibi olmuştur. Kur’ân hakkında artık Allah’tan bilgi alır. Allah’la her zaman her konuyu tezekkür etme imkânın sahibidir.
Bu noktada yerlerin melekûtunu, 7 kat cehennemi Allah ona mutlaka göstermiştir. Ne zaman göğün 1. katını gösterirse, bu noktadan itibaren kişi ihlâs makamının sahibidir. Allahû Tealâ görüntü itibariyle o kişiyi 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7. gök katlarına ulaştırır. Kişi böylece 7 gök katını da 7. katın 7 tane âlemini de görür. En sonunda Sidretül Münteha’yı görür. Kim Sidretül Münteha’yı görürse, burası varlıklar âleminin sonudur. O kişi Tahrim Suresi 8. âyet-i kerimesi gereğince Tövbe-i Nasuh’a davet edilir. Tövbe-i Nasuh’u yapar. Allah’ın söylediği kelimeleri bir bir tekrar eder. Tekrar edince bu kişi ihlâs makamını da tamamlar.
Muhlis olmak farz mıdır? Beyyine Suresi 5. âyet-i kerimesi farz olduğunu söylüyor:

98/BEYYİNE-5: Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe ve yukîmûs salâte ve yu’tûz zekâte ve zâlike dînul kayyimeh(kayyimeti).
Onlar emrolunmadılar. Sadece hanifler olarak, Allah için dînde halis (nefslerini halis kılmış) kullar olmakla emrolundular. Ve namaz kılmakla ve zekât vermekle emrolundular. İşte kayyum olan dîn budur.

Bütün sahâbe yerine getirmişler midir? Hepsi muhlis olmuşlardır. Allahû Tealâ diyor ki:

2/BAKARA-139: Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â'mâlunâ ve lekum a'mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn(muhlisûne).
De ki: "Allah hakkında bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? O, bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size aittir. Ve biz, onun için ihlâs sahibi (MUHLİS) (kul)larız.

Bundan sonra kişinin salâh makamına geçmesi söz konusudur. Allah’ın günahlarını örtmesi, ona salâh nurunu vermesi ve günahlarını sevaba çevirmesi gerçekleşir. Nihayet bu kişinin iradesini Allah’ın teslim alması söz konusudur.
Son teslim, iradenin teslimi ve kişinin irşad makamına tayinidir. Kimin iradesini Allahû Tealâ teslim alırsa, o artık kendi iradesiyle bir şey yapamaz. Sadece Allah’ın kendisine emrettiği şeyleri yapacaktır. Devamlı Allahû Tealâ’dan emir alacaktır, devamlı bu emirleri gerçekleştirecektir ve ömrü böyle geçecektir.
İrademizi de Allah’a teslim etmek üzerimize farz mıdır? Bu seviyedeki takva, bihakkın takva, hakka tukâtihî takvadır. Al-i İmran Suresinin 102. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

3/AL-İ İMRAN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ey îmân edenler! Hakkıyla takva sahibi olanlar (nasıl bir takvanın sahibi ise aynı onlar) gibi, Allah’a karşı takva sahibi olun ve (ölmeden önce) Allah’a teslim olun.

Allahû Tealâ Al-i İmran-102’de: “Siz de hepiniz hakka tukâtihî takvanın sahibi olun.” diye emir veriyor.
Bütün sahâbenin mutlak olarak bu emre itaat ettiklerini ve bu hedefe ulaştıklarını görüyoruz. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan ulûl’elbab, ihlâs ve salâh makamlarını, en üst üç makamı işgal edenler): onların bir kısmı muhacirînden (Mekke’den Medine’ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine’deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.

Bu ifadeden anlıyoruz ki; ensar da muhacirîn de kendilerine tâbî olunanlardır. Yani irşad makamının sahibi oldukları kesindir. Âyet-i kerime kesin olarak bunu söylüyor. Bütün sahâbe irşad makamının sahibi olmuşlardır. Yetmez, tâbiîn de irşad makamının sahibi olmuştur. Çünkü Allahû Tealâ, üçünün de fevz-ül azîmin sahibi olduğunu söylüyor. Fevz-ül azîm, salâh makamının irade teslimi noktasına gelenlere Allah’ın verdiği isimdir. “Fevz-ül azîm, hazz’ul azîm, ecrul azîm, fazl’ıl azîm.” 4 tane azîm kelimesi, 4 tane en üst noktayı ifade ediyor. Hepsi de aynı nokta. İradenin Allah’a teslim edildiği ve Allahû Tealâ’nın “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle irşada tayin ettiği kademedir.
Öyleyse, gördük ki bu makamda farzdır. İradenin Allah’a teslimi de farzdır. Gördük ki bütün sahâbe iradelerini de Allah’a teslim etmişlerdir. Bihakkın takvanın sahibi olmuşlardır. İrşad makamının sahibi olmuşlardır.
Kur’ân’dan geriye teslimlerden hiçbirisi kalmamıştır. Ne ruhun teslimi ne vechin (fizik vücudun) teslimi ne nefsin teslimi ne de iradenin teslimi kalmıştır. Teslimlerden hiçbirisi söz konusu değildir. Hiç kimseyi cehennemden kurtarması mümkün olmayan bir hurafe, İslâm’ın 5 tane şartı geriye kalmıştır.
Elbette namaz kılınacak, elbette oruç tutulacak, İslâm’ın 5 şartı elbette yapılacaktır. Ama bunlar hedef değildir. Hedef; ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmektir. Bunlarsa o hedeflere ulaşmak için mutlaka yapılması lâzım gelen ibadetler, vasıtalardır. Hani usta hırsızlar adamın gözünden sürmeyi çalarmış ya, iblis de insanların gözlerinin içine baka baka Allah’a ruhun teslimini de vechin teslimini de nefsin teslimini de iradenin teslimini de; 7 safhanın yedisini de (Allah’a ulaşmayı dilemekten başladık, irade teslimine kadar ulaşan size bahsettiğimiz 7 safhanın yedisini de) yok etmiştir. Defterden tamamen silmiştir. Bunların hepsinin yerine vasıtaları oluşturan İslam’ın 5 tane şartını koymuştur. Herkes de kuzu kuzu bunlara inanmıştır.
Bugün hiç kimseyi ne dalâletten ne küfürden ne şirkten kurtarması mümkün olmayan İslâm’ın 5 tane şartıyla İslâm âlemi amel ediyor. Dünyanın en geri kalmış ülkeleri İslâm ülkeleri ve İslâm birliği yok olmuş durumdadır. İslâm’dan geriye bir harabe kalmıştır ve İslâm bitkisel hayat yaşıyor. İslâm’ı yeniden canlandırmak, hepimizin boynuna borç değil mi?
Hangi İslâm’ı? Hangi İslâm’ı? Hangi İslâm’ı? Bu suallerin cevabı bir tek cevaptır: Kur’ân’daki İslâm’ı.
Allah’ın bize öğrettiği İslâm, Kur’ân’daki İslâm’dır. Sahâbenin yaşadığı İslâm’dır. O İslâm’ın bugün de bizim tarafımızdan yaşanması söz konusudur. Hamdolsun ki biz ve bize tâbî olanlar, biz hepimiz İslâm’ı Allah’ın tam emrettiği şekilde, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbenin yaşadığı şekilde yaşamaktayız. İslâm âleminde bu yaşantı mutlaka ait olduğu yere oturmalıdır. İslâm âlemi çok kan kaybetmiştir. Ama Osmanlı geri geliyor. Bütün ulaştığımız uluslararası konferanslarda bize bütün başka ülkelerden gelen İslâm kardeşlerimiz “Osmanlı gelmezse olmaz.” dediler. Hep aynı şeyleri dinledik. Allahû Tealâ da diyor ki: “Osmanlı gelecektir.”
Allahû Tealâ’nın yolunda Allah’ın Kur’ân’daki İslâm’ını yaşayan belki dünyadaki tek grup olarak, Allah’ın Üniversitesi’nin rektörü olarak, sahibi olarak, kurucusu olarak, Mihr Vakfı’nın ve International Mihr Foundation’un kurucusu olarak, sahibi olarak sizlere diyorum ki; Allah’ın İslâm’ını yaşayın.
Allahû Tealâ’nın hepinizi bütün teslimlere ulaştırmasını, Kur’ân’da mevcut olmasına rağmen İslâmî tatbikattan tamamen çıkarılan İslâm’ın bütününü, Allahû Tealâ’nın sizlere yaşatmasını ve böylece hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine kavuşturmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi burada bitiriyoruz.
Ekleme Tarihi: 21.08.2007 - 11:06
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: TAKVA NEDIR MÜTTAKI KIME DENIR
hidayete davet su an offline hidayete davet  
35 Mesaj -
Esavrvb.
Kur'anı Kerimde takva 7 kademeden oluşur bua göre ;

1. TAKVA

30/RUM-31) Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O’na (Allah’a) yönelin (O’na ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


10/YUNUS-63) Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).

Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dilemişlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

2.TAKVA

5/MAİDE-35) Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felâha erersiniz.

3.TAKVA

50/KAF-31) Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîd(baîdin).
Cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.

50/KAF-32) Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).

İşte vaadolduğunuz şey (bu cennettir). Bütün evvab (Allah’a ruhu ulaşmış ve sığınmış) ve hafîz (başları üzerinde devrin imamının ruhunu muhafız olarak taşıyan) olanlar için.

4.TAKVA

3/AL-İ İMRAN-133) Ve sâriû ilâ magfiretin min rabbikum ve cennetin arduhâs semâvâtu vel ardu, uiddet lil muttekîn(muttekîne).

Rabbinizden mağfirete ve arzı (yerleri) göklerle yer kadar olan cennete koşuşun ki; (o cennet), takva sahipleri için hazırlanmıştır.

3/AL-İ İMRAN-134) Ellezîne yunfikûne fîs serrâi ved darrâi vel kâzımînel gayza vel âfîne anin nâs(nâsi), vallâhu yuhibbul muhsinîn(muhsinîne).

O (takva sahipleri) ki; bollukta da, darlıkta da (Allah için) infâk ederler (ihtiyaç sahiplerine verirler). Öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah, muhsinleri sever.

47/MUHAMMED-17) Vellezînehtedev zâdehum huden ve âtâhum takvâhum.

Onlar ki hidayete ermişlerdir. Hidayetleri artırılır ve onlara takvaları verilir.

5/MAİDE-93: Leyse alellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cunâhun fîmâ taimû izâ mettekav ve âmenû ve amilûs sâlihâti summettekav ve âmenû summettekav ve ahsenû, vallâhu yuhibbul muhsinîn(muhsinîne).


Âmenû olanlar ve salih amel yapanlar (ıslâh edici amel, nefs tezkiyesi yapanlar) üzerine, takva (1. takva) sahibi olmadıkları zaman yediklerinden dolayı bir günah yoktur. Âmenû olun ve amilüssalihat yapın. Sonra da takva sahibi olun (2. takvaya ulaşın). Âmenû olun sonra da takva sahibi olun (3. takvaya ulaşın) ve ahsen olun. Allah, muhsinleri (ahsen olanları, 3. takvaya ulaşanları) sever.

5.TAKVA

2/BAKARA-197) El haccu eşhurun ma’lûmât(ma’lûmâtun), fe men farada fîhinnel hacca fe lâ refese ve lâ fusûka ve lâ cidâle fîl hacc(haccı), ve mâ tef’alû min hayrın ya’lemhullâh(ya’lemhullâhu), ve tezevvedû fe inne hayraz zâdit takvâ, vettekûni yâ ulîl elbâb(elbâbi).

Hac, bilinen aylardır. İşte kim (o aylarda ihrama girerek) haccı (kendine) farz edinirse artık (bilsin ki); hacda kadına yaklaşmak (ve benzeri davranışlar) fasıklık (günaha sapmak) cedelleşmek (sürtüşmek, kavga etmek) yoktur. Siz hayır’dan ne yaparsanız Allah onu bilir. (Salih amellerle) azıklanın. Hiç şüphesiz azığın hayırlısı takva sahibi olmaktır. Ve ey ulûl'elbâb! Bana (karşı) takva sahibi olun.

6.TAKVA

5/MAİDE-100: Kul lâ yestevîl habîsu vet tayyibu ve lev a’cebeke kesretul habîs(habîsi), fettekûllâhe yâ ulîl elbâbi leallekum tuflihûn(tuflihûne).


De ki: “Habisin çokluğu (haram, murdar ve fesadın, vs.) senin hoşuna gitse bile, habis ile tayyib (helâl, temiz ve güzel) bir değildir. Ey ulûl’elbab! Allah’a karşı takva sahibi olun. Umulur ki; siz, felâha erersiniz.”

7/A'RAF-26) Yâ benî âdeme kad enzelnâ aleykum libâsen yuvârî sev’âtikum ve rîşâ(rîşâen) ve libâsut takvâ zâlike hayr(hayrun), zâlike min âyâtillâhi leallehum yezzekkerûn(yezzekkerûne).

Ey Âdemoğulları! Sizlere ayıp yerlerinizi gizleyip örtecek elbise ve süslenecek şeyler (elbise) ve takva elbisesini indirdik. Bu daha hayırlıdır. İşte bu Allah’ın âyetlerindendir. Böylece onlar tezekkür ederler.
.
7.TAKVA

3/AL-İ İMRAN-76: Belâ men evfâ bi ahdihî vettekâ fe innallâhe yuhibbul muttekîn(muttekîne).
Hayır, (öyle değil)! Kim (Allah’a verdiği) AHDini yerine getirir de takva’ya ulaşırsa (takva sahibi olursa), muhakkak ki; Allah, takva sahiplerini sever.

3/AL-İ İMRAN-102) Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).

Ey îmân edenler! Hakkıyla takva sahibi olanlar (nasıl bir takvanın sahibi ise aynı onlar) gibi, Allah’a karşı takva sahibi olun ve ölmeden (önce) Allah’a teslim olun.

3/AL-İ İMRAN-172: Ellezinestecâbû lillâhi ver resûli min ba’di mâ asâbehumul karh(karhu), lillezîne ahsenû minhum vettekav ecrun azîm(azîmun).


O (mü’min) kimseler ki; kendilerine, mal kaybı ve yaralanma isabet ettikten sonra bile Allah'ın ve Resûl’ün davetine icabet ettiler. Onlardan ahsen olanlar (Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyenler) ve (azîm) takvaya (üçüncü takva, en üst seviyedeki takva) ulaşanlar için ECRUN AZÎM (en büyük mükâfat) vardır.

Allah razı olsun
Ekleme Tarihi: 21.08.2007 - 10:57
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Dünyada yaşarken insan ruhu nasıl Allaha ulaşır
hidayete davet su an offline hidayete davet  
Dünyada yaşarken insan ruhu nasıl Allaha ulaşır
35 Mesaj -
Değerli kardeşlerim;

Allah'a ulaşmayı dilemek işin başlangıcıdır.

Bir kimse kalbinden ve diliyle "Yarabbi dünya hayatını yaşarken ruhumu sana ulaştır" diye dilerse ,şura süresinin 13. ayeti gereğince Allah onu kendisine ulaştırır .Çünkü Allahın sözü var, ben ulaştırırım diyor ,

42 / ŞURA - 13
Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine hidayet eder (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

Allahu Teala o kişinin ruhunu kendisine ulaştırmaya söz verdiği için , Allahın sözünde vaadinde hulf olmayacağından Allah kendiine ulşatıracak vesileyi (yani mürşidi) Allah tan istememizi emrediyor Maide 35 de;

5 / MAİDE - 35
Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felâha erersiniz.

Vesileyi yani bizi Allah'a ulaştıracak olan mürşidi sadece Allaha' tan isteyebiliriz.Nahl 9 da;

16 / NAHL - 9
Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).

Ve sebîllerin (Sıratı Mustakîm’e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah’ın üzerinedir.Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

Mürşidimizi yani vesileyi nasıl isteyeceğimizi de Bakara 45-46 da ;

2 / BAKARA - 45
Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2 / BAKARA - 46
Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

İstianenin yani mürşidi istemenin zor (büyük ) iş olduğu, ancak huşu sahipleri için kolay olduğu belirtiliyor, peki huşu sahipleri kimlermiş, (Bakara 46 da ) : Onlara Rablerine muhakkak dünyada iken mülaki olacaklarına ruhlarını ulşatıracaklarına öldükten sonra da geri rucu edecekerline yani döneceklerine kesin olarak inanırlar...

Peki huşu nasıl oluşur; Hadid 16 ya bakalım;

57 / HADİD - 16
E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).

Âmenû olanların kalplerinde,Allah’ın zikri ile (ve bu zikirle) Hakk’tan inen şeyle (nurla) huşûya ulaşmak (huşû sahibi olmak) zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilen ve sonra aradan uzun zaman geçen kalpleri kasiyet bağlayan (kalpleri zikirsizlikten veya zikirden kararan ve sertleşen ve hastalanan) kimseler gibi olmasınlar. Onların çoğu fasıklardır.

Huşu oluşunca o kişi mürşidini arar ; Zümer 22-23, Cin 16

Hacet namazı ile mürşidini Allah tan sorar ve Allahın o kişi için tayin ettiği, rüyasında Allah gösterdiği mürşide tabi olur, seyru suluk adlı yolculuk başlar, ruh vucuttan ayrılır, 7 gök katını aşarak Allaha ulşaır Allahın zatında fani (yok) olur.
Hacet namazı şöyle kılınır:
HACET NAMAZI
Hacet namazının perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtin sonunda : Ettehiyyâtü + Allahümme salli + Allahümme bârik
3. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah'tan hacet neyse o istenir. Allah'tan mürsid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yanüstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah'tan mürsid istenir. Eğer kişinin haceti mürsid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya batinî bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında "Allah, Allah" diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birsey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
39 / ZUMER - 22
E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).

Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah’a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur. Allah’ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlettedirler.

39 / ZUMER - 23
Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).

Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer ikişer (rahmet-fazl ve rahmet-salâvât), Kitab’a müteşabih (benzer) olarak indirdi. Rab’lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah’ın zikriyle yumuşar, sukûnet bulur (yatışır). İşte bu, Allah’ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.

72 / CİN - 14
Ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ(reşeden).
Muhakkak ki; bizlerden Allah’a teslim olanlar da var, (kalpleri) kasiyet (bağlamış) olanlar da var. Kim (Allah’a) teslim olmayı dilerse, mürşidini arar.
Ayrıca; Cin 16 da Allahu Teala Tarikat üzere olanlara kanacakları kadsar mai (rahmet) vereceğini söylüyor.

72 / CİN - 16

Ve en levistekâmû alet tarîkati le eskaynâhum mâen gadekâ(gadekan).
Eğer insanlar tarikat üzere olsalardı, onlara kanacakları kadar mai (rahmet) ulaştırılacaktı.

Yine; Nisa süresinin 175. ayetinde ise;

4 / NİSA - 175
Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).

Allah’a âmenû olanları ve O’na sarılanları (sarılmayı dileyenleri), Allah kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm’e (Allah’a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
NEBE 38-39 da Mürşid önünde yapılan tövbe mesaiminden sonra O kişinin Ruhu Allaha ulaştıracak bir yol ittihaz eder,o n ruha Allahın zatı meab olur,

78 / NEBE - 38
Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).
Melekler (arşı tutan melekler), saf saf olarak ve ruh (devrin imamının ruhu) oradadırlar. Kendisine Rahmân’ın izin verdiğinden başka kimse konuşamaz. Ve sevap söyler (günahların sevaba çevrilmesini müjdeler).

78 / NEBE - 39
Zâlikel yevmul hakk(hakku), femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisini Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah'a ulaşan kişiye Allah), meab (sığınak, melce) olur.

Allahu Teala Allahın adıyla zikrederek kendisine ulaşmamızı Müzemmil 8 de emrediyor.
73 / MUZEMMİL - 8
Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allah’ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O’na (Allah’a) dön (ulaş, vasıl ol).
Allahu Teala Nefs tezkiyesi ile kendisine Rucu etmemizi,ve cennete girmemizi Fecr 27- 28-29-30 da, emrediyor.
89 / FECR - 27
Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!
89 / FECR - 28
İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allah’a (Rabbine) geri dönerek ulaş.
89 / FECR - 29
Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman), (Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
89 / FECR - 30
Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.
Allahu Teala kendisine kaçmamızı (firar etmemizi) Zariyat 50 de emrediyor.
51 / ZARİYAT - 50
Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).
Öyleyse Allah'a kaç (Allah'a ulaş, Allah'a sığın). Muhakkak ki ben, sizin için (ondan), apaçık bir uyarıcıyım.
Allaha ulaşmak, Felaha ermek için cihad edin emrindeki esas cihadın nefs ile olan cihad olduğu ise; Ankebut 5-6 da ;

29 / ANKEBUT - 5
Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).

Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O, en iyi işiten, en iyi bilendir.

29 / ANKEBUT - 6
Ve men câhede fe innemâ yucâhidu li nefsih(nefsihî), innallâhe le ganiyyun anil âlemîn(âlemîne).

Ve kim cihad ederse, o taktirde sadece kendi nefsi için cihad eder. Muhakkak ki Allah, âlemlerden müstağnidir (hiçbir şeye ihtiyacı yoktur).

84/İNŞİKAK-6: Yâ eyyuhel insânu inneke kâdihun ilâ rabbike kedhan fe mulâkîh(mulâkîhi).
Ey insan! Muhakkak ki; sen, Rabbine varmak için cehd ile cihad edersin. Ve o zaman Allah’a ulaşırsın (mülâki olursun).

Allah katında Allahın zatın en güzel meabdır (sığınaktır)(ALİ İMRAN 14)

3 / AL-İ İMRAN - 14
Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).

İnsanlara, kadınların, oğulların, kantar kantar altınların ve gümüşlerin salma (nişaneli) atların, davarların ve ekinlerin sevgisi süslendi (güzel gösterildi). Bunlar, dünya hayatının metaıdır (malıdır). Ve Allah, O’nun (Allah’ın) katında Hüsnül Meab’tır (en güzel sığınaktır).

Ayrıca mürşide tabi olan kişinin bütün günahları sevaba çevrilir,Furkan70;

25 / FURKAN - 70
İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet gönderendir).

Bütün sahabe kainatın en büyük mürşidi olan Peygamber Efendimize (s.a.v) tabi olmuşlar,Fetih 10;
48 / FETİH - 10
İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).

Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (tâbiiyetini) bozarsa o taktirde, sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).
Tabiyetten sonra ise nefs tezkiyesi başlar,
O kişinin nefsi; emmare,levvame, mülhime ,mutmainne, radiye, mardiye ve tezkiye makamlarını aşarak ruh Allah ulaşır, o kişi fena fillah makamina (ilk evliyalık makamına) ulaşır, (FATIR 18)
Yani o kişinin ruhu Allah ‘a Allah’ın ulaştırması ile ulaşarak o kişi hidayete erer, ( Şura 13-Al-i İmran 73- Bakara 120)
42 / ŞURA - 13
Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

Dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine hidayet eder (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

3 / AL-İ İMRAN - 73
Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Ve sizin dîninize tâbî olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim) de ki: “Hiç şüphesiz HİDAYET, Allah’ın (Kendisine) ulaştırmasıdır. (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)?” De ki: “Hiç şüphesiz fazl, Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’un Alîm’dir. (Allah herşeyi kuşatan ve herşeyi bilendir.)

2 / BAKARA - 120
Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.

35 / FATIR - 18
Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
Yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner ulaşır).

Peki bütün sahabe Allaha ulşamayı dilemiş ve hidayete ermişler mi? Elbette bakınız ( Zümer 17-18)

39 / ZUMER - 17
Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

39 / ZUMER - 18
Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

Demek ki kardeşlerim Ruhun Allaha dünyada yaşarken ulaşması üzerimize farz, ulaşma ise; Allaha ulaşmayı dilemekle başlayan ve mürşide tabiyetle vucuttan ayrılan ruh sıratı müstakıym adındaki 2 yatay 2 dikey sebilden oluşan 7 kat gökleri aşarak indi ilahide Allah’ın zatında fani olur, yani fenafillah makamına ulaşır.yani ermiş evliya olur, bu yolculukta kişinin günlük Allah zikri 7 bin den başlar,her 15 günde 2 bin zikir artışı ile yaklaşık 5-6 ay sonra zikir sayısı 33-41 bin arasında Ruh Allah ‘a ulaşır inşallah,. O noktaya kadar garantidir.Çünkü Rabbimiz garanti veriyor, Şura 13 de..

Kur’anı kerimde 12 ayet ile üzerimize farz kılınan,bütün sahabenin gerçekleştirdiği,ancak 14 asırda iblis tarafından unutturulan Allah ‘a ulaşmayı dilemek ve ruhun Allaha ulaşması yani hidayete ermek bu şekilde gerçekleşmekte olduğu Kur’anı Kerim ayetleri ile ispat edilmiş oldu inşallah.

Şimdilik bu kadarla yetinelim inş...

Allah razı olsun.
Ekleme Tarihi: 22.06.2007 - 10:15
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Kur'ana göre Nebi ve Resül Kavramı nedir?
hidayete davet su an offline hidayete davet  
Kur'ana göre Nebi ve Resül Kavramı nedir?
35 Mesaj -
RESUL VE NEBi KAVRAMI NEDiR? 1. Resul nedir ?
Allah’ın Risaletini tebliğ eden kişiye resul denir.
Resûl kelimesi “irsâl” edilen; yani gönderilen mânâsında kullanılıyor. Öyleyse resûl kavramı, daha başlangıçta 3 ana gruba ayrılıyor;
1- Nebî resûller: Risaletle (ve nübüvvetle) görevli, peygamber resûller.
2- Veli resuller: Risaletle görevli kılınmış velî resûller.
3- Alelade resuller: Risaletle görevli olmayan resûller.

A. Tebliğ ile vazifeli olmayanlar
1. Kiramen katibin melekleri(Zuhruf 80)
2. Ölüm melekleri (En’am 61)
3 Haberci olarak gönderilen resul (Yusuf 50)


B. Tebliğ ile vazifeli olanlar
Risalet ile vazifeli Resulleri; • Her kavimdeki Velî Resuller • Devrin imamları olan Velî Resuller
• Nebî Resuller Yedi açıdan birbirinden farklıdırlar.

NEBi RESULLER: 1. Vehbi olarak (Allah’ın hediyesi olarak) o makama Allah tarafından tayin edilmişlerdir.(Enbiya-73)
2. Nebilerin hepsi (beşer) insandır.
3. Nebiler her zaman parçasında yoktur.Nebiler arasında fetret dönemi bulunabiliyor.
4. Sadece Arap kavminin ve israiloğulları kavminin içinden Allah tarafından tayin edilmişlerdir.
5. Nebiler 5 görevin sahibidirler. (Bakara 151). 6. Her Nebi aynı zamanda Resuldur. 7. Nebiler Allah’tan şer’i (şeriata ait) vahyi alır.Umuma ait şeriatın sahibidirler. VELİ RESULLER:
1. Resuller meleklerden (Hac75), Cinlerden ve insanlardan oluşur. (Enam130)
2. Resuller her zaman parçasında kesintisiz vardırlar.
3. Bütün kavimlerde o kavimlerin lisanlarıyla Allahın ayetlerini beyan etmek için gönderilirler. (İsra 15)
4. Resullerin 4 görevi var.
5. Her resul nebi değildir.
6. Resuller Allah’tan şer’i vahyi (şeriata ait vahyi) almaz Allah’ın şer’iatını açıklamak üzere Allah’tan vahiy alırlar.




RiSALETLE GÖREVLi BULUNMAYAN ALELADE OLAN (ULAK,HABERCi) RESULLER. Kur'an-ı Kerim'de Allah risaletle hiç ilgisi olmayan Resullerden bahsediyor. 1-a: Firavunun Hz.Yusuf'a gönderdiği alelade bir ulak Kur'anda resul adı ile geçiyor.
YUSUF - 50
Ve kâlel meliku'tûnî bih(bihî), fe lemmâ câehur resûlu kâlerci' ilâ rabbike fes'elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta'ne eydiyehunn(eydiyehunne), inne rabbî bi keydihinne alîm(alîmun).
Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldiği zaman Yusuf (A.S): “Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir.
1-b: Belkıs'ın Hz.Süleyman'a gönderdiği elçi de resul adıyla geçiyor.
NEML - 35
Ve innî mursiletun ileyhim bi hediyyetin fe nâzıratun bime yerciul murselûn(murselûne).

Ve gerçekten ben onlara hediye göndereceğim. Böylece bakalım resûller (elçiler) ne ile dönecekler?
Öncelikle gördük ki risaletle görevli olmayan resûlleri Allah kuranda RESUL olarak adlandırıyor. Yusuf Suresi 50. âyet-i kerimesi ve Neml suresi 35. ayet-i kerimesi gereğince, mü’min bile olmayan alelâde bir ulak (haberci: birinden birine bir haber taşıyan vede mal ve hediye taşıyan birisi), içinde resûl ifadesi kullanmış. Firavun onu, Hazreti Yusuf’a bir haber iletsin diye,Belkıs da Hazreti Süleyman’a hediyeyi versin diye yani bir elçi niyetinde göndermiştir. Allahû Tealâ, bu risaletle görevli olmayan, alelâde habercilere RESUL diyor. Firavunun ve de Belkıs’ın mümin bile olmayan habercisinin bir PEYGAMBER olduğu iddia edilemez.
İNCELEYİN İNŞ KARDEŞİM..BURADAKİLERDE Mİ PEYGAMBER
RİSALETLE GÖREVLİ OLMAYAN MELEK RESULLER.
2-a) Allah meleklerden de RESULLER seçiyor. 22/Hac-75
Allahü yestafî minel melâiketi rusulan ve minennasi, innallâhe semîun basîr(basîrun).
Allah insanlardan da ve MELEKLER’dende RESUL ler seçer. Muhakkak ki Allah, en iyi işitendir, en iyi görendir. a-) Ölüm meleklerine de Allah "resullerimiz" buyuruyor.
EN'AM - 61
Ve huvel kâhiru fevka ibâdihî ve yursilu aleykum hafazah(hafazaten), hattâ izâ câe ehadekumul mevtu teveffethu rusulunâ ve hum lâ yuferritûn(yuferritûne).

Ve O, kullarının üstünde kahhardır (kuvvet ve güç sahibidir).Ve üzerinize muhafaza edici (koruyucu) gönderir. Sizden birinize ölüm gelince, onu Resullerimiz vefat ettirir. Onlar (bunu yaparken) kusur etmezler.
b-) Allah Kiramen Katibin meleklerinden de resul diye bahsediyor.
ZUHRUF - 80
Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sirrehum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn(yektubûne).

Yoksa onlar; Bizim, onların sırlarını ve fısıltılarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, onların yanlarında bulunan Resullerimiz (kiramen kâtibin melekleri), (onların yaptıklarını ve konuştuklarını) yazıyorlar (hologram filme kaydediyorlar).
meleklerden peygamber duydunuz mu hiç?..
NEBILERIN SONUNCUSU PEYGAMBER EFENDIMIZ SAV DIR.
33/AHZAB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi
ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).

Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah'ın Resûl'ü
ve Nebîlerin (Peygamberlerin) Hatemi'dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.
ALLAHUTEALA BURADA MUHAMMED ALLAHIN RESULU
VE NEBILERIN SONUNCUSU BUYURUYOR, RESULLERIN SONUNCUSU DEMIYOR ( BAK HER NEBI RESULDUR AMA HER RESUL NEBI DEGILDIR)
HER NEBI RESULDUR AMA HER RESUL NEBI DEGILDIR !!!
43/ZUHRUF-80: Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sırrehum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn(yektubûne).

Yoksa onların sırlarını ve fısıltılarını işitmeyeceğimizi mi zannediyorlar? Hayır, onların yanında resûllerimiz (elçilerimiz) (herşeyi) yazıyorlar.
GÖRÜLDÜGÜ GIBI BASIMIZIN ÜZERINDE DURAN KIRAMENKATIBIN MELEKLERI
VE SU AN NE DÜSÜNDÜGÜMÜZÜ BILE KAYIT EDEN MELEKLER RESUL ( ELCI)
MEHDI AS DA ALLAHIN ELCISI AMA HIC BIR ZAMAN NEBI OLDUGUNU SÖYLEMEMISTIR.
PEYGAMBERLIK IFTIRASI ATANLAR OLMUS YALANLAYANLAR VE YÜZ CEVIRENLER
BUDA KURANI KERIMDE MEVCUD
44/DUHAN-10: Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin).
Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle.
DUHAN KIYAMET ALAMETLERI
44/DUHAN-11: Yagşân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun).
(O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır
FITNE IFTIRA ATAN ZALIMLER CIKARMIS VE BÜYÜK BIR KISIM ZALIMLERE INANMIS
44/DUHAN-12: Rabbenekşif annel azâbe innâ mû’minûn(mû’minûne).
Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü’minleriz.
ALLAHA ULASMAYI DILEMEDIKLERI ICIN GÜNAHKAR VE BU SEBEBLE AZAP HISSEDIYORLAR
44/DUHAN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).
Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar.
ALLAH MEHDI RASULUNU GÖNDERMIS AMA SÖYLDIKLERINDEN IBRET ALMAMISLAR
44/DUHAN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
Ve (O’NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) "öğretilmiş" ve "deli" dediler ve sonra O’NDAN yüz çevirdiler.
VE MEHDI RASULE VERILEN RISALET NURLARI ( SOHBET KITABI HZ DAVUDA VERILEN ZEBUR GIBI )
ALLAHIN VAHIY ILE YAZDIRDIGI KITABA IMAN ETMEMISLER VE HASA SEYTAN TARAFINDAN VAHIY ALMIS DIYORLAR VE DELI DIYORLAR IFTIRA ATIP YÜZ CEVIRIYORLAR
44/DUHAN-15: İnnâ kâşifûl azâbi kalîlen innekum âidûn(âidûne).
Muhakkak ki Biz, azabı biraz kaldırsak (bile), şüphesiz ki siz (şirke) dönecek olanlarsınız.
ALLAH ONLARDAN AZABI BIRAZ KALDIRSA BILE NEFLERINE TAABI OLDUKLARINDAN DOLAYI YINE GIZLI SIRKE DÖNECEK OLANLAR
GÖRÜLDÜGÜ GIBI FITNEYI ZALIMLER CIKARMIS INSANLAR INANMIS VE MEHDI RASULU YALANLAMISLAR VE ÜSTÜNE ÜSTLÜK KENDILERINI MÜMIN ZANNEDIYORLAR.
ZALIMLER KIMLERDIR
2/BAKARA-11: Ve izâ kîle lehum lâ tufsidû fîl ardı, kâlû innemâ nahnu muslihûn(muslihûne).

Onlara (Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için, kalpleri engelli ve başkalarını hidayetten men ettikleri için Allah’ın hastalıklarını artırdığı insanlara): "Yeryüzünde fesat çıkarmayın (başkalarını Allah’ın yolundan men etmeyin)." denildiği zaman: "Biz sadece ıslâh ediciyiz (dîn öğreticileri, nefs tezkiyecileriyiz)." dediler.
2/BAKARA-12: E lâ innehum humul mufsidûne ve lâkin lâ yeş’urûn(yeş’urûne).

Muhakkak ki onlar, (evet) onlar fesat çıkaranlardır ve lâkin (şuurunda) bilincinde olmazlar, (öyle) değil mi?
ISTE BU ZALIMLER DININ ÖNDE GELENLERI DIN ÖGRETICILERI KENDILERINI MÜSLÜMAN ZANNEDIYORLAR BAKARA 12 DE ALLAH CEVABI VERIYOR.
MEHDI RASULU ANLATAN AYETLER
25/FURKAN-27: Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenîttehaztu mear resûli sebîlâ(sebîlen).
Ve o gün, zalim ellerini ısırır: "Keşke resûlle beraber (Allah’a giden) bir yol ittihaz etseydim." der.
IS ISTEN GECTIKTEN SONRA ZALIM ELLERINI ISIRIYOR
25/FURKAN-28: Yâ veyletâ leytenî lem ettehız fulânen halîlâ(halîlen).
Yazıklar olsun, keşke ben filanı (o kişiyi) dost edinmeseydim.
EDINDIGI ZALIM DOSTU ONU CEHENNEME GÖTÜRÜYOR
25/FURKAN-29: Lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen).
Andolsun ki; bana zikir (Kur’ân’daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve şeytan, insana yardımı engelleyendir.
EFENDIMIZ AS KURANDAKI ILMI ONLARA ACIKLAMASINA RAGMEN SEYTAN ONLARI SAPTIRIYOR
25/FURKAN-30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ(mehcûran).
Ve resûl: "Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur’ân’dan ayrıldı (Kur’ân’ı terketti)." dedi.
MEHDI RASUL KAVMININ KURANI TERK ETIGINI BUYURUYOR ALLAHUTEALAYA
GÖRÜLDÜGÜ GIBI ZALIM,
UYDUGU DOSTU
VE MEHDI RESUL
AYNI ZAMAN PARCASINDA YASAMISLAR
VE MEHDI RASUL BENIM KAVMIN KURANI TERK ETTI DEDI DIYE BUYURUYOR. PEYGAMBER EFENDIMIZ SAV ZAMANINDA KURAN SAHABE TARAFINDAN YASANIYOR VE YASATILIYORDU.PEYGANBER EFENDIMIZ SAV KAVMI SAHABE KURANI TERK ETMESI SÖZ KONUSU DEGILDIR BURADA RESUL MEHDI RASULDUR.
PEYGAMBER EFENDIMIZ SAV DEN SONRA RESUL GELMEZ SÖZÜ HURAFEDIR.
PEYGAMBER EFENDIMIZ SAV DEN SONRA NEBI GELMEZ HAKIKATIR DOGRUDUR.
ALLAH NEBILERDEN MISAK ALIYOR MEHDI RESULE YARDIM EDECEKLERINE DAHIL
3/AL-İ İMRAN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).
Hani o zaman ki; Allah, peygamberlerin (nebîlerin) MİSAK’ini (yeminini) almıştı: "Andolsun ki; size Kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı
(Allah’ın sizlere verdiği kitapları) tasdik eden Resûl gelince,
O’na mutlaka îmân edecek ve O’na mutlaka yardım edeceksiniz.
Bunu ikrar ettiniz mi ve bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" "İkrar ettik." dediler. "Öyle ise şahit olun. Ben de sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu.
33/AHZAB-7: Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsebni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan).
O zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini almıştık. Ve senden ve Hz. Nuh’tan ve Hz. İbrâhîm’den ve Hz. Musa’dan ve Meryemoğlu Hz. İsa’dan ve onlardan ağır bir misak aldık.
PEYGAMBER EFENDIMIZ SAV DENDE ALLAH MISAK ALMIS BIR RESULE YARDIM EDECEGINE DAHIL BURADA RESUL KITABLARI TASTIK EDEN MEHDI RASULDUR.
Allah Razı Olsun


Bu mesaj 1 kez ve en son hidayete davet tarafından 18.06.2007 - 14:28 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 18.06.2007 - 14:26
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Kur'an da Namaz Vakitlerine dair Ayetler
hidayete davet su an offline hidayete davet  
Kur'an da Namaz Vakitlerine dair Ayetler
35 Mesaj -
Ayetlerle 7 vakit namaz.

2/BAKARA-238
Hâfizû alâs salavâti ves salâtil vustâ ve kûmû lillâhi kânitîn(kânitîne).

Salâvât’a (Allah’tan gelen nurlara ve namazlara) ve salat-ı vusta’ya hafîz olun (koruyun, bu namaza kesintisiz devam edin). Ve kalkın, Allah için kanitin olun (Allah’ın huzurunda huşû içinde ve saygı ile uzun süre durun)!

*burdaki salatı vusta orta nama öğle namazı inşallah.
11/HUD-114
Ve ekımis salâte tarafeyin nehâri ve zulefen minel leyl(leyli), innel hasenâti yuzhibnes seyyiât(seyyiâti), zâlike zikrâ liz zâkirîn(zâkirîne).

Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın kısmında namazı ikame et. Muhakkak ki haseneler (kazanılan dereceler), seyyiati (kaybedilen dereceleri) giderir. İşte bu, zikredenler için bir öğüttür.

*gündüzün ortasını öğle olarak ele alırsak bu gündüzün 2 atarfından murat kuşluk namazıyla,ikindi namazı olarak çıkıyor.gecenin ortasınıda 00.00 olarak alırsak.şuanki vaktimizde akşam20.30 civarı okunuyor imsak ise 3.40 işallah. hesapladığımız zaman.akşam vaktiyle.00.00 arası 3.30 saat.olmaktadır yani akşamla 00.00 arası imsak vaktinden kıyasla gündüze daha yakındır. gecenin gündüze yakın olarak olduğu zamanıda yatsı namazı olarak alıyoruz inşallah.
17/İSRA-78
Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ gasakıl leyli ve kur’ânel fecr(fecri), inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ(meşhûden).

Güneşin dönmesinden, gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Fecrin Kur’ân’ını (fecr vakti okunan Kur’ân’ı) ikame et (yerine getir)! Çünkü fecrin Kur’ân’ı şahitlidir.

güneşin dönüp batması ve havanın kararması akşam namazı inşallah.
-fecr vaktide sabah vaktidir inşallah sabah namazındada kuran okumaktayız bunuda sabah naazı olarak alıyoruz.
17/İSRA-79
Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek(leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ(mahmûden).

Gecenin bir kısmında uyan ve sana özel nafile (ilâve) olarak O’nunla (Kur’ân’la) teheccüd namazı kıl! Rabbinin seni Makam-ı Mahmut’a beas etmesi (ulaştırması) yakındır.

*burdaki namazda teheccüd namazı inşallah.

Allah Razı Olsun
Ekleme Tarihi: 18.06.2007 - 14:08
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon LIKA ILE ILGILI AYETLER
hidayete davet su an offline hidayete davet  
Allah'a lika (Mülaki) olmayı dilemek üzerimize farzdır.
35 Mesaj -
esavrvb
Allah razı olsun kardeşim çok güzel paylaşım ,

Demek ki Allah'a lika (Mülaki) olmak dünyada yaşarken Allaha mülaki olmak yani ruhen ulaşmakmış,

Bunun içinde "Yarabbi dünya hayatını yaşarken ruhumu sana ulaştır, mülaki kıl" demek gerekir kalpden inş..

Dilemeyen kişilerin gideceği yer ateştir.

10/YUNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allaha ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10 / YUNUS - 8
Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

Selam ve dua ile
Ekleme Tarihi: 15.06.2007 - 11:10
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: KURANDA ADI GEÇEN PEYGAMBER VE VELİLER: HZ HUD AS....
hidayete davet su an offline hidayete davet  
Her zaman diliminde her kavimde Resuller inkar edilmiştir.
35 Mesaj -
ESAVRVB
Kardeşlierim durum aynen öyle ;
her devirde resuller yalanlanmış,onlara siz dalalettesiniz, deli denilmiş, bu gün de öyle
bakın aşağıdaki duruma inş...

44/DUHAN-10: Fertekýb yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin).
Göklerin açýk bir dumanla kaplanacaðý günü gözetle.

44/DUHAN-11: Yagþân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun).
(Öyle bir duman kigöz kırpma bütün insanlarý saracak elîm bir azaptýr.

44/DUHAN-12: Rabbenekþif annel azâbe innâ mu’minûn(mu’minûne).
Onlar “Rabbimiz” diyecekler. “Bu azabý bizden kaldýr, çünkü muhakkak ki biz mü’minleriz.”

44/DUHAN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).
Onlar ibret almazlar. Onlara, andolsun ki apaçýk bir resûl geldi.

44/DUHAN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
Sonra ondan yüz çevirdiler ve ona “öðretilmiþ deli” dediler.


Iste Allah bugünleri Peygamber Efendimize isaretlemis ve bugünlerde Mehdi as.’in vazifede olacagini müjdelemistir.

“Ümmetimin en hayirlisi Mehdi as.’dir” buyuruyor ve „en hayirliniz Kur’ani ögrenen ve ögretendir“ diyor Peygamber Efendimiz.

Ve en hayirli olan Kur’ani Kerim’i Allah’tan ögrenen ve bize ögreten Mehdi as. Efendi hz.’leridir.

Insanlar suanda Kur’ani unutmuslar. Gercekten Kur’anin yerine elyazma kitaplarini gecirmisler. Kur’an ayetlerinin yerine tecvidi gecirmisler. Hayatta olan insanlarin Kur’ana taabi olmalarinin yerine, sanki Kur’ani Kerim ölüler icin gelmis, ölüler icin getirilmis bir vaziyet almis.
Böyle olunca insanlar tamamen dinden uzaklasmis, Kur’an unutulmustur. Furkan 27-30. ayeti kerimelerinde bu böyle ifade ediliyor:

25/FURKAN-27: Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenît tehaztu mear resûli sebîlâ(sebîlen).
Zalimlerin herbiri iki elini ısırdığı o günde şöyle diyecekler: “Ne olurdu, O resûl ile beraber, sebîli (Allah’a ulaştıran yolu) tutsaydım.”
25/FURKAN-28: Yâ veyletâ leytenî lem ettehýz fulânen halîlâ(halîlen).
Yazıklar olsun bana, ne olurdu filânı dost edinmeseydim.
25/FURKAN-29: Lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneþ þeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen).
Andolsun ki; bana Kur’ân gelmişken o, beni zikirden saptırdý. şeytan, insanı yalnız bırakır.
25/FURKAN-30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmît tehazû hâzel kur’âne mehcûrâ(mehcûren).
Resûl dedi ki: “Yarab, kavmim Kur’ân’ı terkettiler.”


Öyleyse buradaki Resul’ün Peygamber Efendimizin olmasi mümkün degil cünkü onun döneminde Kur’an bütün boyutlariyla yasandi. Bu ayetlerde (Furkan 27-30) bahsi gecen Resul, baska bir Resul olmasi mümkün degil cünkü sözü gecen kitap Kur’ani Kerim, zikir, Kur’ani Kerim. Öyleyse her acidan bizzat buradaki Resul Mehdi as. oldugu, Allah’tan aldigi ögreti ile Kur’ani Kerimi acikliyacagi ama dinde Sadat ve Küberanin Zanlara taabi olup insanlari onun aciklamalarindan ali koyduklari, seytanin zikirden ali koydugunu Allah’u Teala ifade ediyor.

Simdi seytani Veli edinen bu zavalli insanlar kendilerini hidayette zannediyorlar. Araf suresinin 30. ayeti kerimesinde bu aciklaniyor:

7/A'RAF-30: Ferîkan hadâ ve ferîkan hakka aleyhimud dalâletu, innehumuttehazûþ şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi ve yahsebûne ennehum muhtedûn(muhtedûne).

Bir kısmı hidayete erdi ve bir kısmının üzerine dalâlet hak oldu. Muhakkak ki; onlar, Allah’tan başka şeytanlarş dostlar edindiler. Ve onlar kendilerinin hidayete erdiklerini zannediyorlar (hesap ediyorlar).


Bu insanlar seytani dost edinmisler ve insanlari Efendi hz. lerine karsi kiskirtiyorlar. Onun „Allah’a ulasmayi dileyin“ davetine, „ruh bize hayat verir, ruh vücudtan cikinca insan ölür, ancak ölümle insanin ruhu Allah’a ulasir“ diyorlar.

Allah’u Teala’da Tevbe 32 ve 33. ayetlerinde söyle buyuruyor:

9/TEVBE-32: Yurîdûne en yutfîû nûrallâhi bi efvâhihim ve ye'ballâhu illâ en yutimme nûrehu ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).
(Onlar) ağızları ile Allah’ýn nurunu söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah, kâfirler kerih görseler bile nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemez.

9/TEVBE-33: Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakký li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn(muşrikûne).
Müşrikler kerih görseler bile; resûlünü, dîn üzerine, dînin bütününü (bütün özelliklerini) izhar etmesi (ortaya çıkarması) için hidayetle, hak dîn ile gönderen, O’dur.


Öyleyse suanda Hidayet cagindayiz, hidayet caginda devrin Imami Mehdi as. Efendimizdir. Hidayetle gelmistir. Hidayet, insan ruhunun dünya hayatinda Allah’a ulasmasidir. Insanlari 30 yildan beri Allah’a davet etmektedir. Allah’a ulasmayi dileyin
"Yarabbi dünya hayatını yaşarken ruhumu sana ulaştır" diye kalpden bir dilek dileyin inş..
Allah razı olsun.
Ekleme Tarihi: 08.06.2007 - 11:16
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon NAZIM AKPINAR HOCANIN YAZISI
hidayete davet su an offline hidayete davet  
35 Mesaj -
esavrvb
Çok güzel bir paylaşım.Rabbim razı olsun.
Ekleme Tarihi: 08.06.2007 - 10:50
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: BILMEK YETERMI?
hidayete davet su an offline hidayete davet  
35 Mesaj -
ESAVRVB

PAYLAŞIMINIZDAN DOLAYI RABBİM RAZI OLSUN.
KONUYA BAZI İLAVELER YAPMAK İSTİYORUM İNŞ...

İLK TAKVA ALLAH YÖNELİŞ İLE YANİ MÜNİP OLMAKLA KAZANILIRagla RUM 31 )

30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

30/RUM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.

İLİMLERİ İLE DALAETTE OLANLAR İSE (CASİYE 23)

45/CASİYE-23: E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) kıldı (çekti). Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?

DALALETTE OLANLAR HÜSRANDADIR:

10/YUNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrana düştüler (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).

39/ZUMER-65: Ve lekad ûhıye ileyke ve ilellezîne min kablik(kablike), le in eşrekte le yahbetanne ameluke ve le tekûnenne minel hâsirîn(hâsirîne).
Ve andolsun ki, sana ve senden öncekilere: “Gerçekten eğer sen şirk koşarsan (Allah’a ulaşmayı dilemezsen), amellerin mutlaka heba olur. Ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun.” diye vahyolundu.

DALALETTEN KURTULMAK İÇİN İSE (RAD 27)

13/RAD-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”

DEVAM EDECEK İNŞ..
Ekleme Tarihi: 06.06.2007 - 11:58
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Kuran-ı Kerimde Mehdi Kavramı
hidayete davet su an offline hidayete davet  
Kuran-ı Kerimde Mehdi Kavramı
35 Mesaj -
ESAVRVB,

Evvela Kur’ani Kerim’de Mehdi kavrami geciyormu ? Evet "muhted“ kelimesiyle tarif ediliyor. Mehdi veya Muhted anlam itibari ile “hidayete ermis, hidayete vesile olan ve hidayete erdiren” manalarinda Allah’u Teala kullanmistir. Bir missal vermek gerekirse, “hidayete ermis” manasinda Allah’u Teala Kehf suresinin 17. ayeti Kerimesinde söyle buyuruyor:

18/KEHF-17: …men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşide.
…Allah kimi Kendine ulaştırsa o hidayete erer. Ve kim dalâlette ise onun için velî mürşid bulunmaz.


Hidayete vesile olan anlaminda Allah’u Teala’nin, Yasin Suresinin 21. ayeti kerimesini örnek olarak vere biliriz:

36/YASİN-21: İttebiû men lâ yes'elukum ecren ve hum muhtedûn(muhtedûne).
(Tebliğinden dolayı) sizden ücret istemeyen, hidayete ermişlere (mehdilere) tâbî olun.


Hidayete erdiren manasinda ise, her devirde mutalaka devrin Imami hidayete erdiren kisidir.
Her kavimde, bütün zaman parcalarinda Allah’u Teala’nin tayin ettigi kavim Resulleri vardir. Nahl 36’da Allah’u Teala bunu söylüyor.

16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu),fe sîrû fîl ardý fanzurû keyfe kâne âkýbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki; Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde bir resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin þeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının da üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).


Allah’u Teala Isra suresinin 15. Ayeti Kerimesinde ise “Resul göndermez isek azab etmeyiz” buyurmaktadir.

7/İSRA-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadýllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).
Kim hidayete ererse kendi nefsi için hidayete erer. Kim de dalâlette ise dalâlette olmak onun aleyhinedir. Nezir’in (uyaran Resûl’ün) nezrettiğini (ikazını, uyarısını) yerine getirmeyenlerin (bu sebeple günah yüklenenlerin) günahlarını; başkaları; yüklenmez. Bir resûl göndermedikçe (hiçbir kavme, hiç kimseye) azap etmeyiz.

Ve Ibrahim Suresinin 4. ayeti kerimesinde, her Resul Allah’in ayetlerini o kavimin lisani ile acikliyor demektedir.

14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye.....

Allah’u Teala Hz. Musa’nin kaviminden hidayete erdiren bir toplulugun oldugunu Araf Suresinin 159. ayeti kerimesinde ifade ediyor:

7/A’RAF-159: Ve min kavmi mûsâ ummetun yehdûne bil hakký ve bihî ya’dilûn(ya’dilûne).
Ve Musa (A.S)’ın kavminden bir ümmet vardır. Hakk’a hidayet ederler. Ve onunla (hak ile) adaletle hükmederler.

Ve yine Yüce Rabbimiz “Yarattiklarimizdan bir topluluk varki , onlar Hidayete erdirirler” demektedir Araf 181’de:

7/A'RAF-181: Ve mimmen halâknâ ummetun yehdûne bil hakký ve bihî ya’dilûn(ya’dilûne).
Ve yarattıklarımızdan bir ümmet vardır ki Hakk’a (Allah’a) hidayet ederler ve onunla adaleti (sağlarlar).

Öyleyse her dönemde mutlaka Hidayete vesile olan ve hidayete erdiren kisileri Allah’u Teala Kendisi tayin ediyor. Hidayet farz! Ve farz olan Hidayetin gerceklesmesi icin Hidayete vesile olan, Hidayete erdiren, Allah’in irsada memur ve mezun kildigi kisileri, Allah tayin ediyor.

Yüce Rabbimiz Bakara suresinin 38. ayeti Kerimesinde söyle buyuruyor:

2/BAKARA-38: Kulnahbitû minhâ cemîa(cemîan), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz dedik ki: "Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size (hangi zamanda yaşarsanız yaşayın) bir hidayetçi gelecektir. O zaman kim o hidayetçiye tâbî olursa, artık onların üzerine bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar.


Taha 123’de de ayni sekilde söyle buyuruyor:

20/TAHA-123: Kâlehbitâ minhâ cemîan ba'dukum li ba'dın aduvv(aduvvun), fe immâ ye'tîyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.
Birbirinize düşman olarak, oradan hepiniz aşağı inin. Benden size yaşadığınız devrede hidayetim geldiği zaman, kim hidayetçime tâbî olursa o, dalâlette kalmaz ve şâkî de olmaz.


Nebi imamlarin sonuncusu sevgili Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) idi. Allah’u Teala Ahzab 40’da bunu acikliyor:

33/AHZAB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed, aranýzdan hiçbir erkeğin babası değildir. Fakat O, Allah’ın Resûl’ü ve Nebîlerin Hatemidir, (sonuncusudur). Allah, herşeyi hakkıyla bilendir.

Hatemul Enbiya olmasi nedeniyle, Peygamber Efendimizden sonra asla Nebi Imam gelmiyecektir. Öyleyse ondan kiyamet gününe kadar, Allah’in devrin imami olarak vazifeli kildigi bütün Resuller Nebi degil Veli Resullerdir. Suanda Hidayet cagindayiz, Efendimiz Hidayet caginda vekaleten devrin Imamidir. Secde suresinin 24. ayeti Kerimesinde Allah söyle buyuruyor:

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû, ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Onlardan (insanlardan) imamlar kıldık, emrimizle insanları hidayete erdirsinler diye, sabrın sahibi olmalarından dolayı ve âyetlerimize (Allah'ın âyetlerine) yakîn hasıl ettikleri için.

Iste Hidayet caginda, Ahir zamanda Allah’u Teala’nin vazifeli kildigi Mehdi Resul, Mehdi as.’dir ve devrin imamidir. Nitekim gelecegini Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Peygamber Efendimiz bizlere müjdelemistir. Ve Mehdi as.’in gelecegine dahil Allah’in Kur’an ayetleri vardir. Yani ayetler ile sabittir Mehdi as.’in gelecegi. Allah’u Teala Ali Imran 81’de bunu söylüyor:

Ulul Azm Nebileri olan Hz. Nuh as., Hz. Ibrahim as., Musa as., Isa as. Ve hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimize söyle buyurmaktadir:

3/AL-İ İMRAN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrertum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).
Hani o zaman ki; Allah, Nebîlerin (Peygamberlerin) MİSAK’ini (yeminini) almıştı: “Andolsun ki; size kitap ve hikmet verdim. Sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı (Allah’ın sizlere verdiği kitapları) tasdik eden Resûl gelince, O'na mutlaka îmân edecek ve O'na mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi, bu ağýr ahdimi üzerinize aldınız mı?” “İkrar ettik.” dediler. “Öyle ise şahit olun. Ben de sizinle beraber şahitlerdenim.” buyurdu.

Iste bütün Resullerin hitaminda, bu Resullerdeki serriati tasdik eden Hanif dininden baska bir din yoktur. Tasdik eden, acikliyan, Hidayet caginda devrin Imami, Efendi hz.’leri Mehdi as.’dir. 30 yildan beri bu aciklamayi yapiyor. Yetmez, Allah’u Teala Duhan suresinin 10-14. ayeti kerimelerinde de bu aciklamayi yapiyor.

44/DUHAN-10: Fertekýb yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin).
Göklerin açýk bir dumanla kaplanacağı günü gözetle.

44/DUHAN-11: Yagþân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun).
(Öyle bir duman kigöz kırpma bütün insanları saracak elîm bir azaptır.

44/DUHAN-12: Rabbenekşif annel azâbe innâ mu’minûn(mu’minûne).
Onlar “Rabbimiz” diyecekler. “Bu azabı bizden kaldır, çünkü muhakkak ki biz mü’minleriz.”

44/DUHAN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).
Onlar ibret almazlar. Onlara, andolsun ki apaçık bir resûl geldi.

44/DUHAN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
Sonra ondan yüz çevirdiler ve ona “öğretilmiş deli” dediler.


Iste Allah bugünleri Peygamber Efendimize isaretlemis ve bugünlerde Mehdi as.’in vazifede olacagini müjdelemistir.

“Ümmetimin en hayirlisi Mehdi as.’dir” buyuruyor ve „en hayirliniz Kur’ani ögrenen ve ögretendir“ diyor Peygamber Efendimiz.

Ve en hayirli olan Kur’ani Kerim’i Allah’tan ögrenen ve bize ögreten Mehdi as. Efendi hz.’leridir.

Insanlar suanda Kur’ani unutmuslar. Gercekten Kur’anin yerine elyazma kitaplarini gecirmisler. Kur’an ayetlerinin yerine tecvidi gecirmisler. Hayatta olan insanlarin Kur’ana taabi olmalarinin yerine, sanki Kur’ani Kerim ölüler icin gelmis, ölüler icin getirilmis bir vaziyet almis.
Böyle olunca insanlar tamamen dinden uzaklasmis, Kur’an unutulmustur. Furkan 27-30. ayeti kerimelerinde bu böyle ifade ediliyor:

25/FURKAN-27: Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenît tehaztu mear resûli sebîlâ(sebîlen).
Zalimlerin herbiri iki elini ısırdığı o günde şöyle diyecekler: “Ne olurdu, O resûl ile beraber, sebîli (Allah’a ulaştıran yolu) tutsaydım.”
25/FURKAN-28: Yâ veyletâ leytenî lem ettehýz fulânen halîlâ(halîlen).
Yazıklar olsun bana, ne olurdu filânı dost edinmeseydim.
25/FURKAN-29: Lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen).
Andolsun ki; bana Kur’ân gelmişken o, beni zikirden saptırdı. şeytan, insanı yalnız bırakır.
25/FURKAN-30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmît tehazû hâzel kur’âne mehcûrâ(mehcûren).
Resûl dedi ki: “Yarab, kavmim Kur’ân’ı terkettiler.”


Öyleyse buradaki Resul’ün Peygamber Efendimizin olmasi mümkün degil cünkü onun döneminde Kur’an bütün boyutlariyla yasandi. Bu ayetlerde (Furkan 27-30) bahsi gecen Resul, baska bir Resul olmasi mümkün degil cünkü sözü gecen kitap Kur’ani Kerim, zikir, Kur’ani Kerim. Öyleyse her acidan bizzat buradaki Resul Mehdi as. oldugu, Allah’tan aldigi ögreti ile Kur’ani Kerimi acikliyacagi ama dinde Sadat ve Küberanin Zanlara taabi olup insanlari onun aciklamalarindan ali koyduklari, seytanin zikirden ali koydugunu Allah’u Teala ifade ediyor.

Simdi seytani Veli edinen bu zavalli insanlar kendilerini hidayette zannediyorlar. Araf suresinin 30. ayeti kerimesinde bu aciklaniyor:

7/A'RAF-30: Ferîkan hadâ ve ferîkan hakka aleyhimud dalâletu, innehumuttehazûş şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi ve yahsebûne ennehum muhtedûn(muhtedûne).

Bir kısmı hidayete erdi ve bir kısmının üzerine dalâlet hak oldu. Muhakkak ki; onlar, Allah’tan başka şeytanlarş dostlar edindiler. Ve onlar kendilerinin hidayete erdiklerini zannediyorlar (hesap ediyorlar).

Bu insanlar seytani dost edinmisler ve insanlari Mehdi (a.s)' a karsi kiskirtiyorlar. Onun „Allah’a ulasmayi dileyin“ davetine, „ruh bize hayat verir, ruh vücudtan cikinca insan ölür, ancak ölümle insanin ruhu Allah’a ulasir“ diyorlar.

Allah’u Teala’da Tevbe 32 ve 33. ayetlerinde söyle buyuruyor:

9/TEVBE-32: Yurîdûne en yutfîû nûrallâhi bi efvâhihim ve ye'ballâhu illâ en yutimme nûrehu ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).
(Onlar) ağızları ile Allah’ýn nurunu söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah, kâfirler kerih görseler bile nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemez.

9/TEVBE-33: Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn(muşrikûne).
Müşrikler kerih görseler bile; resûlünü, dîn üzerine, dînin bütününü (bütün özelliklerini) izhar etmesi (ortaya çıkarması) için hidayetle, hak dîn ile gönderen, O’dur.


Öyleyse suanda Hidayet cagindayiz, hidayet caginda devrin Imami Mehdi as. dır.Hidayetle gelmistir. Hidayet, insan ruhunun dünya hayatinda Allah’a ulasmasidir. Insanlari 30 yildan beri Allah’a davet etmektedir. Allah’a ulasmayi dileyin demektedir. Dileyenlerin mutlaka ve mutlaka kurtulusa ulasacagi, dilemiyenlerin ise, özellikle sizler gibi, Mehdi hz. Lerine karsi cikanlarin kesinlikle gidecegi yer cehennemdir. Asiri gitmenizden dolayida mutlaka bu dünyada da azabi tadarsiniz. Bundan hic süpheniz olmasin.

Öyleyse Saidi Nursi hz.’lerininde isaretleriyle Efendi hz. Lerinin Mehdi as. Olduguna kesin aciklamalari var. Nitekim Said-i Nursi hz.’lerinin kitabinda evvela 96 yilinda show tv Programina, Yildirim Cavli’nin karsisina cikan “Temiz eller” programinda Mehdi hz.’leri idi.
Mehdi hz.’leri “kiyametin imami” olarak tanitilarak, insanlari ondan uzaklastirmaya calisti kendileri. Saidi Nursi hz.’leride Bakara 257’i ebced hesabiyla hesapliyarak, o dönemde kafirlerin dostu taguttur diyerek, bizzat Mehdi as.’in kimligininde ozaman cikacagini buyurmustur. Gercekten bu ayeti Kerine ebced hesabiyla hesaplandigi zaman “1414 hicr-i”, bunun miladi karsiligi 1996’ yilidir. Öyleyse Saidi Nursi hz. lerinin ifade ettigi tarih kesinlesmistir. Kesin olarak mehdi hz. lerine isaret edilmektedir.

Yine Tevbe suresinin 32. ayeti kerimesini Saidi Nursi hz.’leri ebced hesabi ile hesapliyarak 1424 hicr-i tarihi, miladi olarak 2004 yilina denk gelmektedir. Ve mehdi hz.’leri Agustosda

“Yeter Söz Allah’indir” programi ile, 28 senelik sir halindeki MIHR(Mehdi, Imam, Halife, Resul) kelimesinin sirrini acikliyarak, kimligi ile tamamen ortaya cikmistir. Saidi Nursi hz.’leri bunu söylemistir Kitaplarinda.

Gene Saidi Nursi hz. lerinin Mehdi as.’in hem Diyanet alaninda, hem Siyaset alaninda, hemde Saltanat alaninda 3 görev ile vazifeli oldugunu ifade etmistir aciklamalarinda. Gercektende Mehdi hz.’leri bu 3 alanda vazifelidir, önümüzdeki günler sizler bunu cok daha iyi ögreneceksiniz. Bekleyin, bizde sizinle birlikte bekliyenlerdeniz.

Öyleyse mehdi hz.’lerini yalancilikla sucluyanlar hesaplarini Allah’a vereceklerdir. Ama bizim yine acizane tavsiyemiz “Allah’a ulasmayi dileyin”, üzerinizdeki bu vebal batakligindan
Kurtulun. Kurtulmadiginiz takdirde ölümle birlikte gayy kuyusu sizi beklemektedir. Yetmez bundan öncede, dünya azabininda sizden uzak olmadiginida sakin ama sakin aklinizdan cikartmayin.

Bütün Resullerin hidayet ile gönderildigi, hidayete erdiren, vesile olan kisiler olduguna göre her Resul birer Mehdi'dir! kücük Mehdiler coktur ama birde Ahir zamanin büyük Mehdisi vardir, demektedir Saidi Nursi hz.'leri, ki bu büyük Mehdiye Allah büyük ilim verecektir ve bütün görevlerin hepsi ayni anda Kendisine verilecektir demektedir...
Yukardaki aciklamalarim ise Her Resulun bir Mehdi olduguna kanitliyor. Fakat o büyük Mehdi'ninde gelecegi "Resul" tabiri ile kullanilmistir. Bu gelecek olan Resullerin arasindan Allah Peygamber Efendimizden sonra birde "özel bir Resulü" anmaktadir Kur'anda (yani büyük Mehdi, ahir zamanin Mehdisi) ve Peygamber Efendimiz tarafindan müjdelenmistir ve Allah tarafindan görevlendirilmistir...
33/AHZAB-66: Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ ata’nallâhe ve ata’ner resûlâ.
O gün, fizik vücutları ateş içinde çevrilirken: “Vah biz de, keşke Allah’a ve Resûl’üne itaat etseydik!” derler.

33/AHZAB-67: Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnes sebîl(sebîlâ).
Cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi, muhakkak ki; biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîm’inden) saptık.

33/AHZAB-68: Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrâ(kebîren).
Rabbimiz, onlara iki kat azap ver. Onları, büyük bir lânetle lânetle.”
Simdiki alkisladiginiz o sadat ve küberalara sonra lanetler okuyacaksiniz haberiniz yok cünkü bakiyor ama göremiyorsunuz, duyuyor ama isitemiyorsunuz ve idrak edemiyorsunuz!!!!
Resul’e itaat yerine Sadat ve Küberaya itaat ediyorsunuz...
Allah razı olsun.


Bu mesaj 1 kez ve en son hidayete davet tarafından 06.06.2007 - 11:43 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 06.06.2007 - 11:13
hidayete davet üyenin diğer mesajları hidayete davet`in Profili hidayete davet Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 641 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
kilimlili67 (47), EnToRia (39), cihankarasan (56), rahmali (60), beyazyol (44), hmurat (50), Sweet-Bircan (31), calinan_kalp (43), bobmalley (34), kerim71 (50), talip-ibrahim (38), kan-ka (50), behlül72 (52), n.nakla61 (40), yasinbirel80 (44), zuhre yildirim (44), SnNmMc (37), tarik82 (42), akin123 (37), MertTurk (43), *hira* (35), zaferburgu (49), mademney (42), esli (61), sipahii (43), gokhan (46), ISLAM_GUNESI (40), veteriner54 (42), meryem03 (40), engino (46), yol_cu (42), koyuncu339 (39), fizikcimrt (49), fgdibo (36), salem (46)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.65452 saniyede açıldı