generique rhinocortdexamethasone generique colchicine generique rhinocortstromectol prograf propecia proscar protonix protopic provas comp provas maxx provas provera pyridium ranimed ranisifar rebetol red viagra regepar reglan remeron reminyl renagel renova requip resochine retin a retrovir revatio revia rheumatrex rhinocort rhinovent risperdal rivodarone robaxin rocaltrol rogaine rudopram rulid rulide salazopyrin saroten selecim septicol
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

17 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Ekleyen Mesaj
Konu: satilik dertler
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
satilik dertler
17 Mesaj -
Adım adım yaklaşan global finans krizine karşı herkes kendi çapında tedbir alma telaşında. Tabi bu tedbirler “ne tür sonuçlar doğabilir?” sorusunun cevabına göre alınıyor. Birçok insan da gelişmeleri takip ederek kendine göre yorum yapıp pozisyon almaya çalışıyor.

Burada dikkat edilmesi gereken şey, sonuçların “nereden ya da kimler için” yorumlandığıdır. Buna birkaç örnek vereyim.

Gelişmiş ülkelerdeki yöneticiler, olası bir finansal krizde reel sektörleri etkilenmesin diye çalışma yapmaktadırlar. Çünkü böyle bir durumda insanların alım güçleri düşer ya da insanların “satın alma” eğilimleri azalır. Bunun için de yeni dış pazarlar bulmaya çalışmaktadırlar. Türkiyemiz de onlar için gelişmekte olan bir pazar sıfatıyla oldukça caziptir. Zaten paramızın güçlü olması, düşük kur politikamız, onların pazarlarımızı ele geçirmesine de fırsat vermektedir.

Finans kapital için, olası bir kriz ellerindeki kıymetleri tüketeceğinden, yapılması gereken en mantıklı iş ellerindeki parayı yüksek faiz ile değerlendirebilecekleri bir yere gitmektir. Bunun için de Türkiyemiz ideal bir finansman pazarıdır. Çünkü yüksek faiz politikamız onlar için iyi bir fırsat oluşturmaktadır.

Kısacası, yaklaşık 5 yıldır uygulanan düşük kur yüksek faiz politikası tamamen yabancıların işine yarayan bir politika olarak ortaya çıkmaktadır.

Şimdi şöyle düşünelim. Bundan 5-6 yıl önce ülkemizin insanlarının alım gücü bugün olduğu gibi yüksek değildi. Gelişmiş olan ülkeler mallarını satacaklar ancak o malları satın alacak para ülkemiz piyasasında yok! O zaman şöyle bir operasyon yaptılar.

Önce gelip bize borç para verdiler. Sonra da o paraları alıp mallarını verdiler.

Onlar bu operasyon ile en az üç avantaj elde etmiş oldular. Önce ellerindeki fazla paraya dünyanın hiçbir yerinde elde edemeyecekleri yüksek faiz almış oldular. İkinci olarak mallarını bizlere satmış oldular. Üçüncü olarak, kendi reel sektörlerini, üretim ve istihdamlarını korumuş oldular.

Buna mukabil biz ise çok şey kaybettik.

Öncelikle topladığımız vergiler ile faizleri ancak denkleştirebiliyoruz. Bu durumda vergiler vatandaşa hizmet olarak dönmüyor.

İkinci olarak kendi pazarlarımızı kaybettik. İşimizi, aşımızı, eşimizi kaybettik. Bugün kara lastik bile Çin’den geliyorsa, gerisini varın siz düşünün. Dolayısıyla kendi üreticilerimiz çöktü ve istihdam politikalarımız iflas etti.

Üçüncü olarak borçlar ile geleceğimizi ipotek ettirdik. İç ve dış toplam borçlar 450 milyar doları aşmış. Bunları mevcut ekonomik anlayışımız, gücümüz ve gelişmemiz ile ödeyebilmemiz mümkün gözükmemektedir.

Dördüncü olarak, neyimiz var neyimiz yok, herşeyimizi sattık.

Beşinci olarak, artık ülkemizin demirbaşlarını da satmaya başladık. Yollar, köprüler, limanlar, topraklarımız, nehirler...

Artık “satılık” olmayan hiçbirşeyimiz kalmadı. Gerisini siz anlayın. Ne acı.

Artık şimdi ben de bu köşeden birşeyler satmak istiyorum. Acılarımızı satıyorum, milli acılarımızı, üzüntülerimizi, dertlerimizi.

Bilmem ki, almak isteyen yiğitler çıkabilir mi oralarda bir yerlerde?!

doc.dr. mete gundogan
Ekleme Tarihi: 09.03.2008 - 20:54
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: `bana gore`kitabini degil kur`ani okuyalim
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
`bana gore`kitabini degil kur`ani okuyalim
17 Mesaj -
Aynı konuda konuşan on insanın onu da ayrı telden çalabiliyor. Hepsi de “Bana göre” kitabını okumuşlar ve oradan ayrı şeyler söylüyorlar.

Rabbimiz, hiçbir insanı diğerinin görüşüne mahkum etmemek için herkese ayrı göz ve ayrı gönül vermiş.

Bazı despotlar, yanında bulunan parmak sayısına güvenerek kendi görüşünü dayatırken bazıları da silahına güvenerek kendi görüşünü göz yapmaya çalışıyor.

Her iki görüş taraftarları da önce kendilerini yoruyorlar, sonra göz takmaya çalıştığı insanı veya insanları yormaya çalışıyorlar.

Böyle on kişinin konuştuğu ve bana göre dediği bir toplantıda konuşmayan birine “Buyurun siz de konuşun” dediklerinde “Ben, o bana göre kitabını okumadığım için bana göre demeyeceğim. Ancak bütün gözleri ve gönülleri yaratan Allah’ın kitabına göre konuşacağım” der ve doğruyu konuşuverir.

Kur’an’ı şifa olarak indirdiğini haber verir Rabbimiz. (İsra 82)

Tabiattaki hava, su, dağ, deniz, çiçekler, yiyecek, içecekler bizim sıhhatimizin devamı için yaratıldığı gibi Kur’an’ı Kerim’de maddi-manevi, ferdi, toplumsal hastalıklarımızın şifası olarak indirilmiştir.

Kur’an eczahanesindeki 114 sure eczahanenin rafları gibidir. Kur’an’daki altı bin küsur ayeti kerime raflardaki ilaçlar gibidir.

Sıhhatimiz için her an havaya ihtiyacımız olduğu gibi her nefes alış verişimizde Kur’an’a imana ihtiyacımız var. Üç vakit yemeğe ihtiyacımız olduğu gibi beş vakit namazda da Kur’an ayetlerini okumaya ihtiyacımız var.

“Ama hocam yemesek açlığımızı hissediyoruz. Yine de yemezsek hastalıklar başlıyor. Vücudumuzun içinden ve dışından yaralar baş gösteriyor. Ama Kur’an’ı okumadığımızda ihtiyaç hissetmiyoruz. Yine de okumasak bir şey kaybetmiyoruz.” diyenlere şöyle cevap veriyorum.

- Acıkan insan birkaç gün yemek bulamazsa ondan sonra açlık hissetmez. Bir zaman sonra önüne yemek koysanız isteği olmadığı gibi eliyle alacak desteği de kalmaz. Hastahaneye kaldırılsa ağzından bir şey verilemez. Önce serumla kendine getirilir.

Bir kısım erkeklerimiz kadınlığa özenirken, bir kısım kadınlarımız erkekliğe özeniyor. Siyasette bir kısım vekillerimiz, müvekkil olan vatandaşın haklarını zimmetine geçiriyor.

Babasız çocuklar, çocuklarını bilemeyen babalar türedi. Değerli doktorlarımız daha önemli çalışmalar yapması gerekirken kim kimin oğlu, kızı veya babasıdır diye DNA testleriyle vakit kaybediyor.

Kur’an okuyalım. Batılıya veya batı kafası taşıyanlara lâf yetiştirmek için okumayalım.

Müslüman olmanın tadını çıkarmak, zikretmek, fikretmek, Allah’a kulluğun tadına varmak için Kur’an okuyalım.

Elmanın hapı olsa, bir kilo elmanın gıdası bir hapta olsa siz elmayı yemeyi bırakır mısınız?

Elmanın gözü doyuran rengi, burnu doyuran kokusu, ısırmanın, çiğnemenin, dilin, damağın, yutağın zevki hapta olmaz ki.

İbadetsiz İslâm olmaz. İslamı yalnız ideoloji olarak alıp meydana çıkanlar yanlış ederler.


mahmut toptas
Ekleme Tarihi: 28.02.2008 - 19:55
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: muslumanlar birlesmezler ve guclu olmazlarsa zillet ve esaret icinde yasamaya mahkumdur
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
muslumanlar birlesmezler ve guclu olmazlarsa zillet ve esaret icinde yasamaya mahkumdur
17 Mesaj -

ADAMLAR ve kadınlar çıldırdılar. En ağır hakaretleri, en korkunç tehditleri savuruyorlar. İşleri güçleri zorbalık. Bu ülkenin, bu halkın, bu devletin iç barışa, toplumsal uzlaşmaya ihtiyacı var. Onlar tam tersini yapıyor; bindikleri dalı kesiyor, üzerinde yolculuk ettikleri gemiyi batırmak, uçağı düşürmek istiyorlar. Ne ilim dinliyorlar, ne akıl, ne mantık, ne vicdan... Dedikleri dedik.

Bu çılgınlar kesinlikle samimî ve gerçek demokrat değil.

Onlar, fazilet=erdem üzerine kurulu Cumhuriyet taraftarı da değil.

Bunlar Batıcı geçiniyorlar ama Batı’yı örnek olarak kabul etmiyorlar.

Başörtüsü meselesinde işi o kadar azıttılar ki, maskeleri tamamen düştü, içyüzleri ortaya çıktı. Bir bakıma çok iyi oldu. Halkın yüzde sekseni onların mahiyetini anladı.

Bunlara kesinlikle inanılmaz ve güvenilmez. Onların ipiyle kuyuya inilmez.

Onlarla baş edebilmek için öncelikle medya gücünün haklılarda olması gerekir. Halkın ezici çoğunluğu haklı, fakat medya gücü haksızlarda. O zaman onların şerlerinden korunmak mümkün olmaz.

Onların gücü, haklı olmalarından ileri gelmiyor. Haklılar bin parçaya ayrılmış. Müslümanları bölmüşler, parçalamışlar ve hükmediyorlar.

Müslümanlar!.. İyi biliniz ki, casuslar, ajanlar, provokatörler=kışkırtıcılar, yönlendirenler iliklerimize kadar sızmıştır. Başta CIA olmak üzere, nice bize yabancı istihbarat teşkilatı bizi kullanmakta, yönlendirmektedir.

Eğer bir ülkede, Allah’ın kardeş ilan ettiği mü’minler, hizip ve fırka asabiyeti ile birbirleriyle çekişip tepişiyor, birbirlerine düşmanlık ediyorsa, bu elbette Rahmanî değil, şeytanîdir.

Müslümanlar, duvarlarındaki taşları demirle perçinlenmiş bir sur gibi birlik ve beraberlik içinde olsalar, din düşmanları bu kadar cesur ve gözü kara olamaz.

Bizi içimizden yıkanlar, iman ve İslâm kardeşliğini ikinci plana atıp hizip, cemaat ve fırka asabiyetini birinci plana çıkaranlardır.

İman ve İslâm kardeşliğini zedeleyenler, bu işi bile bile yapıyorlarsa haindirler, bilmeyerek yapıyorlarsa gafildirler.

Şu ülkede resmî rakamla 25 bin Yahudi vatandaşımız yaşıyor. Gerçek rakam bunun da altındadır. Vatandaşlık haklarına saygı duyduğumuz bu küçük Musevî cemaatinin siyasî, iktisadî, malî ağırlığı on milyonlarca Müslümanınkinden daha fazladır. Biz Müslümanların, bu durumdan utanmamız gerekmez mi?

Ülkemizde on binin altında Mason birader vardır. Bunların ağırlığı, tesiri, gücü de on milyonlarca Müslümanınkinden fazladır. Bundan da utanmamız gerekir.

Cenab-ı Hak Kur’an’da mü’minlere zafer vaad ediyor. Lakin bu zafere nail olmamız için mutlaka birtakım şartlara tevessül etmemiz (onları vesile kılmamız) gerekir. Bu şartlardan biri de birlik ve beraberlik içinde bulunmaktır. İman ve İslâm birliğini yıkanların duaları müstecab olmaz, vaad edilen zafere nail olmazlar; zillet ve esaretten kurtulmazlar.

Müslümanların birleşmesi için birtakım temel şartların yerine getirilmesi gerekir:

* Birincisi: Din sömürüsüne son verilecek. Din sömürücülerini destekleyenler, onlara yardım edenler dolaylı bir şekilde İslâm’a düşmanlık etmiş olurlar.

* İkincisi: Emanetler (hizmetler, vazifeler, memuriyetler, başkanlıklar, makamlar, mevkiler) mutlaka ehil ve layık olanlara verilmelidir. Emanetlere hıyanet edenler İslâm’a ve Ümmet’e en büyük zararı vermektedir.

* Üçüncüsü: Her mü’minde Ümmet şuuru=bilinci bulunmalıdır. Bağlı olduğu meşrebi Ümmet’ten daha önemli görenler gerçek ve olgun mü’minler değil, yarı mühtedilerdir.

* Dördüncüsü: Müslümanların ehil, icazetli, ‘âmil (bildiğiyle amel eden) hakikî ulemaya, Resûlullah’ın vârisi kâmil mürşidlere itaat etmesi gerekir. Maceraperest bid’atçilerin peşlerine takılanlar Mevlâ’yı değil, belâlarını bulur.

* Beşincisi: Hangi gruptan, tarikattan, cemaatten, hizip ve fırkadan olurlarsa olsunlar bütün hür ve mukim Müslümanlar beş vakit namazı dosdoğru kılmalı, cemaate devam etmelidir. Târik-i salât ve târik-i cemaat (Namazı ve cemaati terk eden) Müslüman bir toplum iflah olmaz, esaretten kurtulmaz. Diyanet İşleri Başkanlığı camilere, Müslümanları cezb edecek (çekecek), toplayacak; güçlü, vasıflı, üstün imamlar tâyin etmelidir. İmam, namaz kıldırma memuru değildir. İmam önder, cemaatin başı demektir. İmamların âlet ilimlerini, ‘âlî ilimleri bilmeleri, zü’l-cenâheyn (zahir ve bâtın boyutlarına sahip) olmaları, yüksek şehir ve medeniyet kültürüyle mücehhez bulunmaları, yüksek ahlâk ve karakterle mütehalli (süslenmiş) olmaları, zengin kültür Türkçesini=Osmanlıcayı iyi bilmeleri, cami cemaatini ve çevreyi kendilerine hayran bırakacak bir şahsiyete sahip bulunmaları gerekir.

* Altıncısı: Hiçbir ticari ve dünyevî menfaat beklenmeksizin yurt çapında bir İslâmlaştırma, İslâm medeniyeti ile medenîleşme seferberliği başlatılmalıdır. İlim, irfan, kültür, sanat, görgü, medeniyet bakımından karşıtlarımızdan üstün ve güçlü olmalıyız.

Aksi takdirde, küçük bir azınlığın oyuncağı olmaya, hakaret, zillet, esaret, manevî sefalet, hor görülme ve itilip kakılma içinde ikinci sınıf vatandaşlar, sömürge yerlileri gibi
yaşamaya devam edeceğiz.

MEHMET SEVKET EYGI
Ekleme Tarihi: 19.02.2008 - 19:43
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: BIRI YER BIRI BAKAR
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
BIRI YER BIRI BAKAR
17 Mesaj -

Ne zaman işsizlik üzerine bir haber, yorum, araştırma okusak,
aklımıza hep bu dize takılır… Helalinden ekmek parası kazanmak… Rızkını aramak… Eve, bir ekmek parası götürebilmek… Evde tenceresini kaynatabilmek… İnsanlar, ekmek parası kazanabilmek için, iş arayabilmek için, yüzlerini kızartarak, bazı programlarda sunucularla öylesine diyaloglara giriyorlar ki, yüreğinizin cızlamaması mümkün değil. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun, son on yıllık araştırmasına göre, işsizlikte dünya sıralamasında ikinci durumdaymışız. Neredeyse, şampiyon olacağız da haberimiz yok… Bu yüz karası durumu sahiplenmesi gerekenler kimler acaba?

Ekmek parası kazanmak için Türkiye’de insanlar en ağır işleri yapmaya bile razılar. Ama iş nerede? Bir müddet gazetecilik yaptığım Zonguldak’ta, zaman zaman maden ocaklarında çalışmak üzere sınavlar yapılırdı… İnsanlar, yerin yedi kat dibinde ekmek parasını aramak için koştura koştura sınavlara girerlerdi. 100 kişilik kontenjana, 10 bin kişi müracaat ettiği olurdu. Oysa, maden işçisi olmak, hiç de kolay bir meslek değildi… Vardiya değişimlerinde ocakların çıkış noktalarına gittiğimizde, işçilerin simsiyah suratlarını görür, "Bu adamcağızların kimbilir ciğerleri kaç pare olmuştur?" diye düşünürdük. Orhan Veli de zaten, onun için "Yüz karası değil, kömür karası, böyle kazanılır ekmek parası" dizesini bunun için söylemişti. Lafı eveleyip gevelemeye gerek yok… 10 yıllık bir süre içinde işsizlik liginde şampiyonluğa oynuyoruz. Peki, bu ülkenin ekonomik göstergeleri nedir? İhracatta rekor kırıyoruz, ithalatta rekor kırıyoruz… Büyüme, almış başını gidiyor… Ortalık toz pembe… Kişi başına düşen milli gelir, 5 bin 500 doları aşmış durumda. Bu ne yaman çelişkidir? Bu ülkede çalışabilir nüfusun üçte biri işsizse, ne yapayım ben böyle uyduruk kişi başına düşen milli gelir oranını? İşsiz demek, aç demektir… İşsiz demek, potansiyel sıkıntı demektir… İşsiz demek, suça meyilli insan demektir…

Adaletsiz bir tablodur karşımızda duran… Bir yanda, kendisine milli gelirden bir kuruş bile düşmeyen işsizler ordusu, bir yanda gelirlerini katlayan, deveyi hamuduyla götüren, paradan para kazanan bir rantiyer sınıf. Reel faizler, parası olanın yatırım yapmasını engelleyecek bir cazibe sergilerken, insanlar yatarak para kazanmanın keyfine alıştırılmışken, bu ülkenin işsizlik oranı hiçbir zaman düşmez. Hükümet, istediği kadar martaval okusun, "Biz onu düzelttik, bunu düzelttik" diye çarpık tabloları kendisine yontmaya çalışsın, işsizlik oranı düşürülmedikten, insanlara aş sağlayacak sistem getirilmedikten sonra, bu ülke düze çıkamaz.

Ne demiş atalarımız: "Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar"


Ne zaman işsizlik üzerine bir haber, yorum, araştırma okusak,
aklımıza hep bu dize takılır… Helalinden ekmek parası kazanmak… Rızkını aramak… Eve, bir ekmek parası götürebilmek… Evde tenceresini kaynatabilmek… İnsanlar, ekmek parası kazanabilmek için, iş arayabilmek için, yüzlerini kızartarak, bazı programlarda sunucularla öylesine diyaloglara giriyorlar ki, yüreğinizin cızlamaması mümkün değil. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun, son on yıllık araştırmasına göre, işsizlikte dünya sıralamasında ikinci durumdaymışız. Neredeyse, şampiyon olacağız da haberimiz yok… Bu yüz karası durumu sahiplenmesi gerekenler kimler acaba?

Ekmek parası kazanmak için Türkiye’de insanlar en ağır işleri yapmaya bile razılar. Ama iş nerede? Bir müddet gazetecilik yaptığım Zonguldak’ta, zaman zaman maden ocaklarında çalışmak üzere sınavlar yapılırdı… İnsanlar, yerin yedi kat dibinde ekmek parasını aramak için koştura koştura sınavlara girerlerdi. 100 kişilik kontenjana, 10 bin kişi müracaat ettiği olurdu. Oysa, maden işçisi olmak, hiç de kolay bir meslek değildi… Vardiya değişimlerinde ocakların çıkış noktalarına gittiğimizde, işçilerin simsiyah suratlarını görür, "Bu adamcağızların kimbilir ciğerleri kaç pare olmuştur?" diye düşünürdük. Orhan Veli de zaten, onun için "Yüz karası değil, kömür karası, böyle kazanılır ekmek parası" dizesini bunun için söylemişti. Lafı eveleyip gevelemeye gerek yok… 10 yıllık bir süre içinde işsizlik liginde şampiyonluğa oynuyoruz. Peki, bu ülkenin ekonomik göstergeleri nedir? İhracatta rekor kırıyoruz, ithalatta rekor kırıyoruz… Büyüme, almış başını gidiyor… Ortalık toz pembe… Kişi başına düşen milli gelir, 5 bin 500 doları aşmış durumda. Bu ne yaman çelişkidir? Bu ülkede çalışabilir nüfusun üçte biri işsizse, ne yapayım ben böyle uyduruk kişi başına düşen milli gelir oranını? İşsiz demek, aç demektir… İşsiz demek, potansiyel sıkıntı demektir… İşsiz demek, suça meyilli insan demektir…

Adaletsiz bir tablodur karşımızda duran… Bir yanda, kendisine milli gelirden bir kuruş bile düşmeyen işsizler ordusu, bir yanda gelirlerini katlayan, deveyi hamuduyla götüren, paradan para kazanan bir rantiyer sınıf. Reel faizler, parası olanın yatırım yapmasını engelleyecek bir cazibe sergilerken, insanlar yatarak para kazanmanın keyfine alıştırılmışken, bu ülkenin işsizlik oranı hiçbir zaman düşmez. Hükümet, istediği kadar martaval okusun, "Biz onu düzelttik, bunu düzelttik" diye çarpık tabloları kendisine yontmaya çalışsın, işsizlik oranı düşürülmedikten, insanlara aş sağlayacak sistem getirilmedikten sonra, bu ülke düze çıkamaz.

Ne demiş atalarımız: "Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar"

NEDIM ODABAS

Ekleme Tarihi: 29.01.2008 - 21:39
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: YAHUDI BIR BELADIR ERMANISTAN IKINCI ISRAILDIR
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
YAHUDI BIR BELADIR ERMANISTAN IKINCI ISRAILDIR
17 Mesaj -

“…Yahudi bir beladır. Onunla harbe girerseniz, arkasındaki büyük devletlerle savaşırsınız. Haydi, üç beş günde savaş bitti diyelim. Fakat sulh müzakereleri üç sene, beş sene bitmez. Yetmiş bin tane yalan söyler. Her gün yeni bir şart koşar. Uzata uzata karşısındakini o hâle getirir ki, “Allah belâsını versin, ne olacaksa olsun da şu işten kurtulalım yahu!” dedirtir. Müzakerelerinin başında topunu birden reddettiğiniz şartları, kabul etmek zorunda kalırsınız.

Müzakereden çekilemezsiniz, ama devam da edemezsiniz. Öyle bir belâdır.

“Amerika’ya ne oluyor? Neden bu kadar İsrail’e destek çıkıyor” diyorsunuz. Bunda şaşılacak bir şey yoktur… Amerika Birleşik Devletleri, İsrail’in bir vilâyetidir!.. Geçen asrın baş belası İngiltere, onun emrinde idi; bu asır da da Amerika’yı kendilerine hizmetçi yaptılar…

İki asrın arasında başını çektikleri Rusya komünist ihtilâlini unutmayınız. Bunlardan tek, gayri Yahudi olan Gürcü Stalin’in de karısı Yahudi’dir.

Karl Marks, ruh hastası bir Yahudi’dir. Hasta ruhlar hayallerini hakikat zanneder, onların üzerine aldatıcı dünyalar kurarlar. Dünyadaki büyük ihtilâllerin ve bu ihtilâllerin çoğunda mühim rol oynayan Masonluğun arkasında Yahudi gücü ve zekâsı vardır. Yahudi, insanlıktan öç alıyor. Kendi ırkından başkasını insan saymadığı, aşağı yaratıklar olarak inandığı için, insanlığı toptan hâkimiyeti altına almak için, inanç, saygı, sevgi, namus, aile ciddiyeti gibi mefhumları yok etmek üzere adım adım ilerliyor.

Bu sözlerim, sizlere tuhaf, inanılmaz gelebilir. Bu tabiîdir. Çünkü bizler, bilhassa ehl-i sünnet Müslümanlar, saf insanlarız. Bütün insanlara karşı, Allah’ın kullarıdır diye, bir şefkat ve merhamet besleriz. Böylece kinler, nefretler, asırlar süren şeytanî planlar havsalamıza sığmaz… (s. 246).”*

Siyonist teşkilatı, Hitler devrinde Yahudilere yapılan mezalimi büyüttü; soykırım diye bir balon yaptı. Üfürdü, şişirdi, uçurdu; on, yirmi, elli, yüz misline çıkardı. Binlerce romana, piyese, filme mevzu yaptı. Bütün insanlığa durmadan gösteriyor. Stalin devrinin Müslümanlara yaptıkları zulümlere dair bir film bile yok.”

“Stalin devrinde Müslümanlara reva görülen azap ve işkenceler, filme kaydedilseydi, eminim ki seyredenlerin birçoğu âdeta çılgına dönerdi. Zira bu işkenceler, o kadar acı ve o derecede insanlık dışı idi… (s. 264).”*

Ermenistan ikinci İsrail midir?

“Aziz dostlarım! Belki beni fazla endişeli bulacaksınız. Bundan yüz sene önce yaşasaydık ve ben size:

“Yüz sene sonra Yahudiler Filistin’de bir İsrail devleti kuracaklar.” deseydim; bana gülerdiniz. Belki aklımdan şüphe ederdiniz ve

“Yahu, Filistin’e İngiltere İmparatorluğu, Rus Çarlığı girememiş de üç buçuk Yahudi mi, Osmanlı’nın elinden alıp da Filistin’de devlet kuracak!” derdiniz.

İşte Yahudi devleti Müslümanların ortasına bir çıban gibi kuruldu. Ortadoğu milletlerine gardiyanlık yapmakla vazifelidir. Koca Amerika, İsrail’in bir vilayeti gibi çalışıyor.

Şimdi şu Ermenistan’a bakın. Bu da geleceğin İsrail’idir. Türkiye ile Müslüman Türk dünyası arasına, aradaki yolu kapatmak, alâkayı kesmek için kuruldu, büyütülecek.

Keşke ben yanılsam, keşke yalancı çıksam. Yarın Türk diyarları istiklâllerine kavuşunca, sizden yardım umacaklar. Başka kimleri var ki? Şimdiye kadar hep bu ümitle yaşadılar. Stalin’in belalı günlerinde bile gönüllerindeki bu ümit ve arzu ile yaşadılar. Bu imanlarını muhafaza ettiler… Şimdi Hıristiyan dünyası Ermenistan’ı büyütüp kuvvetlendirecek ve onu Türkiye ile Azerbaycan ve diğer Türk dünyası arasına bir set gibi çekecek. Değil onlara yardım edebilmek, ziyaret etmek için bile Ermenilerden vize almak zorunda kalacaksınız… (s. 244- 245).” i

Filistin halkının aslı Türk’tür

“Filistin halkı hakikaten kahraman bir halktır. Bunlar, Haçlılara karşı cenk eden ve Filistin’i tekrar fetheyleyen kahramanların özbeöz torunlarıdır. Bunların yüzde 80’i Anadolu ve Irak’a gelip yerleşen Selçuk Türkmenleridir. Yüzde 20’si de Selâhaddin-i Eyyûbî’nin davetine icabet eden Kafkasyalılarla Kürtlerdir… (s. 262).”*

*

Bu satırlar birer kehaneti ifade eden sözler değil, feraset içerikli bir Müslüman aydının 1960’ların ortasında Hicaz’da serdettiği hakikatlerdir. İslâm coğrafyasını çok iyi bilen, onların dertleriyle dertlenen gerçek bir münevver ve mücahede adamı olan Şeyh Şamil’in oğlu Said Şamil Bey’in ifadeleri, tespitleridir…

Said Şamil Bey yetinmemiş ve tarihi hakikatleri bir bir sıralamış…

Hakikati haykıran feraset sahibi liderler, aydınlar bugün de var. Ne var ki Türkiye bir uçuruma doğru hızla sürükleniyor. İslâm dünyasının kalbi olması hasebiyle en büyük oyunlar yine Türkiye’de oynanıyor.

Diğer taraftan Irak, Filistin, Afganistan, Çeçenistan kalbimize ateş düşürmesi gereken olaylardır. Bu ateşlerle yanmak zorundayız. Aksi takdirde ne İslâm kardeşliğinden, ne de İslâm ahlâkından bahsetmemiz mümkün değildir…


FAHRI GUVEN
Ekleme Tarihi: 27.01.2008 - 18:18
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: GAZZE KIMIN SESSIZLIGI
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
RE: GAZZE KIMIN SESSIZLIGI
17 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı mithat_hasanoglu



İnsanlığın gözü önünde işlenen vahşete duyarsızlığın vardığı boyutları görmezlikten gelerek sessiz durmak Büyük Mehmed Âkif’le özdeşleşen [I. Mecliste yanında oturan Hasan Basri Çantay’a, sağ elini yumruk yapıp sol elinin içine birkaç kez vurarak söylediği] “Şeyatinül ahres” [dilsiz şeytan] olma özelliği asıl bugün için geçerli.

Seküler, ılımlı, laik, vurdumduymaz, bana neci, abedeci, Abe’ci, goygoycu Müslümanlar için Gazze’deki çığlığın ne anlamı var veya olabilir? İnsanlığın gözlerini yumduğu, kulaklarını tıkadığı, dilini bağladığı bir süreç. Bütün sorun Siyonist Yahudilerin, ona bağımlı medyanın ve egemen güçlerin birbiriyle olan bağı, ilişkisi. Sanki Yahudiler dünya imparatoru.

Siyonist Yahudi Türkiye’yi kendi ipine bağlamış oynatıyor. İkide bir de Türkiye’ye dönüp: “Biz sizinle aynı konumdayız, terörden çok çekiyoruz. Birlikte hareket etmeliyiz” diyor.

Şunu göz ardı edemeyiz. Türkiye’deki terör olayları bugünün sorunu değil. Bu, İttihat ve Terakki’nin egemenliğinden beri vardır. İslâm milletini birbirine düşüren masonik, kavmiyetçiliğin milletimizin başına açtığı belaları yaşıyoruz. Bir kavim paradoksu olan Yahudiler sadece kendilerini değil insanlığı da bu belânın için çekmişler bunda da başarılı olmuşlardır. Arap, Arnavut, Türk ve nice kavmiyetçilikler gibi Kürt kavmiyetçiliği belâsı İslâm milletinin huzurunu kaçırmış.

Günümüzdeki Kürt kavmiyetçiliğinin dolayısıyla PKK ya da PJAK’ın arkasında aynı ruh bulunmakta. Daha düne kadar bu örgütleri destekleyen, lojistik destek veren ırkçı emperyalizm şimdi rolleri değiştirmişe benziyor. Kaldı ki Güneydoğu’da yaşananlar kardeşlerin birbirine düşürülmesi olayıdır. Çizgiyi aşmış Zerdüştlüğe, Hıristiyanlığa ve hatta Museviliğe meyletmiş Kürt kavmiyetçileri İslâm’dan uzaklaşarak giderek yalnızlaştırılmışlardır. Egemen güçler [sürekli vurguluyoruz] tetikçileri bir yere kadar kullanıyorlar. Bugün Kürt kavmiyetçilerinin başına gelen de budur. Saddam kimin kuklası idiyse Mahmut Abbas da onun kuklasıdır. Yeri ve zamanı gelince bunları birer birer devre dışı bırakıyor, bunların yerine yenilerini getiriyor.

Bugün, Filistin’de el-Fetih’e destek veren ırkçı emperyalizm kardeşleri birbirine kırdırırken bir yandan da dünyanın gözü önünde büyük bir soykırım yapıyor. Kardeşlerin birbirine düşmesiyle, Yahudilerin Ortadoğu’ya yerleşip terör oluşturması farklı şeylerdir. Bir kere millet olarak Yahudiler tarih boyunca fitne ve fesadın kaynağıdırlar, yeryüzüne tutunamamışlardır. Oysa Kürt halkı da, Filistinliler de hakiki mümin ve Müslüman insanlardırlar. Bunları birbirinden ayırmak gerekiyor.

Filistin’de, Gazze’de yaşanan insanlık dramı Yahudi milletinin veya İsrail’de erki elinde bulunduran Siyonizm’in hakiki yüzünü gösteriyor. İnsanlığın ölümünün bir göstergesi.

Bush’un Ortadoğu ziyareti sonrasında ortaya çıkan bu durumu önceden sezmiş ve yazmıştık.

Masum çocukların, kadınların ve yaşlıların birer terörist olarak görülmesi ancak Siyonist Yahudi yani Irkçı Emperyalizm felsefesine uyar. Bir şehrin bütün insanlarının ablukaya alınarak soykırım uygulanması da bu düşüncenin bir ürünüdür.

Ne yazık ki batı ruhu ve düşüncesini özümsemiş olanlar, ancak onların pencerelerinden bakarlar. Seküler Müslümanlar ise dünya saltanatının peşindedirler.

İslâm’a savaş açmak Türkiye’nin geleceğini daha da karartır. Gazze’yi veya Filistinlileri sahiplenmemek Türkiye’nin de geleceğini karartır. Bu insanlık dramında bir kardeşlik hukuku vardır. Bir insan olma sorumluluğu vardır. Bu sorun sadece Türkiye’deki İslâmi duyarlığı olan kesimi ilgilendirmiyor. Zaten Türkiye’nin en önemli açmazlarından biri insanını dinden uzaklaştırma, sekülerleştirme, laikleştirme çabasıdır. Bugün başında bir PKK olayı varsa bu düşüncenin bir sonucudur. Ortadoğu’yu saran bu fitne ancak İslâm bilinci ve kardeşliğiyle aşılabilir.

Bir soru: Zamanın Marksistleri bugün niçin Filistin dramını sahiplenmiyorlar veya o insanların haklarını savunmuyorlar? Marksizm de bir Batı üründür, aynı ruhtan beslenir de ondan.


Ekleme Tarihi: 26.01.2008 - 21:34
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: GAZZE KIMIN SESSIZLIGI
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
GAZZE KIMIN SESSIZLIGI
17 Mesaj -

İnsanlığın gözü önünde işlenen vahşete duyarsızlığın vardığı boyutları görmezlikten gelerek sessiz durmak Büyük Mehmed Âkif’le özdeşleşen [I. Mecliste yanında oturan Hasan Basri Çantay’a, sağ elini yumruk yapıp sol elinin içine birkaç kez vurarak söylediği] “Şeyatinül ahres” [dilsiz şeytan] olma özelliği asıl bugün için geçerli.

Seküler, ılımlı, laik, vurdumduymaz, bana neci, abedeci, Abe’ci, goygoycu Müslümanlar için Gazze’deki çığlığın ne anlamı var veya olabilir? İnsanlığın gözlerini yumduğu, kulaklarını tıkadığı, dilini bağladığı bir süreç. Bütün sorun Siyonist Yahudilerin, ona bağımlı medyanın ve egemen güçlerin birbiriyle olan bağı, ilişkisi. Sanki Yahudiler dünya imparatoru.

Siyonist Yahudi Türkiye’yi kendi ipine bağlamış oynatıyor. İkide bir de Türkiye’ye dönüp: “Biz sizinle aynı konumdayız, terörden çok çekiyoruz. Birlikte hareket etmeliyiz” diyor.

Şunu göz ardı edemeyiz. Türkiye’deki terör olayları bugünün sorunu değil. Bu, İttihat ve Terakki’nin egemenliğinden beri vardır. İslâm milletini birbirine düşüren masonik, kavmiyetçiliğin milletimizin başına açtığı belaları yaşıyoruz. Bir kavim paradoksu olan Yahudiler sadece kendilerini değil insanlığı da bu belânın için çekmişler bunda da başarılı olmuşlardır. Arap, Arnavut, Türk ve nice kavmiyetçilikler gibi Kürt kavmiyetçiliği belâsı İslâm milletinin huzurunu kaçırmış.

Günümüzdeki Kürt kavmiyetçiliğinin dolayısıyla PKK ya da PJAK’ın arkasında aynı ruh bulunmakta. Daha düne kadar bu örgütleri destekleyen, lojistik destek veren ırkçı emperyalizm şimdi rolleri değiştirmişe benziyor. Kaldı ki Güneydoğu’da yaşananlar kardeşlerin birbirine düşürülmesi olayıdır. Çizgiyi aşmış Zerdüştlüğe, Hıristiyanlığa ve hatta Museviliğe meyletmiş Kürt kavmiyetçileri İslâm’dan uzaklaşarak giderek yalnızlaştırılmışlardır. Egemen güçler [sürekli vurguluyoruz] tetikçileri bir yere kadar kullanıyorlar. Bugün Kürt kavmiyetçilerinin başına gelen de budur. Saddam kimin kuklası idiyse Mahmut Abbas da onun kuklasıdır. Yeri ve zamanı gelince bunları birer birer devre dışı bırakıyor, bunların yerine yenilerini getiriyor.

Bugün, Filistin’de el-Fetih’e destek veren ırkçı emperyalizm kardeşleri birbirine kırdırırken bir yandan da dünyanın gözü önünde büyük bir soykırım yapıyor. Kardeşlerin birbirine düşmesiyle, Yahudilerin Ortadoğu’ya yerleşip terör oluşturması farklı şeylerdir. Bir kere millet olarak Yahudiler tarih boyunca fitne ve fesadın kaynağıdırlar, yeryüzüne tutunamamışlardır. Oysa Kürt halkı da, Filistinliler de hakiki mümin ve Müslüman insanlardırlar. Bunları birbirinden ayırmak gerekiyor.

Filistin’de, Gazze’de yaşanan insanlık dramı Yahudi milletinin veya İsrail’de erki elinde bulunduran Siyonizm’in hakiki yüzünü gösteriyor. İnsanlığın ölümünün bir göstergesi.

Bush’un Ortadoğu ziyareti sonrasında ortaya çıkan bu durumu önceden sezmiş ve yazmıştık.

Masum çocukların, kadınların ve yaşlıların birer terörist olarak görülmesi ancak Siyonist Yahudi yani Irkçı Emperyalizm felsefesine uyar. Bir şehrin bütün insanlarının ablukaya alınarak soykırım uygulanması da bu düşüncenin bir ürünüdür.

Ne yazık ki batı ruhu ve düşüncesini özümsemiş olanlar, ancak onların pencerelerinden bakarlar. Seküler Müslümanlar ise dünya saltanatının peşindedirler.

İslâm’a savaş açmak Türkiye’nin geleceğini daha da karartır. Gazze’yi veya Filistinlileri sahiplenmemek Türkiye’nin de geleceğini karartır. Bu insanlık dramında bir kardeşlik hukuku vardır. Bir insan olma sorumluluğu vardır. Bu sorun sadece Türkiye’deki İslâmi duyarlığı olan kesimi ilgilendirmiyor. Zaten Türkiye’nin en önemli açmazlarından biri insanını dinden uzaklaştırma, sekülerleştirme, laikleştirme çabasıdır. Bugün başında bir PKK olayı varsa bu düşüncenin bir sonucudur. Ortadoğu’yu saran bu fitne ancak İslâm bilinci ve kardeşliğiyle aşılabilir.

Bir soru: Zamanın Marksistleri bugün niçin Filistin dramını sahiplenmiyorlar veya o insanların haklarını savunmuyorlar? Marksizm de bir Batı üründür, aynı ruhtan beslenir de ondan.

Ekleme Tarihi: 26.01.2008 - 21:33
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ISLAMCI MISINIZ ISLAMCI DEGILMI SINIZ?
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
ISLAMCI MISINIZ ISLAMCI DEGILMI SINIZ?
17 Mesaj -
Fransız komünistlerinin en ileri gelenlerinden Roger Garaudy Müslüman olduğunda ve de Türkiye’ye geldiğinde sevindinizse, Guantanamo işkence hanesinde Amerikan askerlerinin, Müslüman direnişçilere işkence yaparken hızını alamayıp Kur’an-ı Kerim sayfalarını tuvalete attıkları haberini duyduğunuzda içiniz cızzz etmişse,

Hıristiyanken Müslüman olup dünyanın gelmiş geçmiş en büyük boksörü unvanını hâlâ elinde tutan Muhammed Ali Clay’ı televizyonda gördüğünüzde içinizde şöyle bir serinlik esiyorsa,

Ebugarip zindanında Iraklı direnişçilere reva görülen, bir Müslüman’ın anlatmaktan bile hicap duyduğu o alçak görüntüleri televizyondan gördüğünüzde yüreğiniz yanmışsa,

Kahraman Maraş’ın kurtuluş günü kutlanırken başörtülü kadına uzanan Fransız komutanın elini kıran Sütçü İmam göğsünüzü kabartıyorsa,

Danimarkalı karikatüristin, Sevgili peygamberimize hakaret olsun diye çiziktirdiğini duyduğunuzda içinizden nefret hissi uyanmışsa,

Bir sene sonra Danimarka gazetelerinin haberine göre karikatür olayından sonra Danimarka’da dört bin Hıristiyan’ın Müslüman olduğu Türk gazetelerinin hepsinde manşetten verildiğini gördüğünüzde “Olacağı buydu” dedinizse,

S.S. Cumhuriyetler Birliği yıkıldığı yıllarda NATO Genel Sekreteri W. Cleas’ın Nisan 1995 yılında “Bundan sonra düşman İslâm’dır. Tatbikatlarda düşman güçlerin rengi yeşil olacaktır” dediğinde dişlerinin gıcırdamışsa,

Amerika’nın isteği üzerine Taliban’a kızmanıza rağmen, Sunday Express gazetesinin muhabiri olarak gizlice Afganistan’a giren ve Taliban tarafından yakalandıktan sonra ellerinde esir olarak kalan Yvonne Ridley 10 Ekim 2001 tarihinde serbest bırakılıp İngiltere’ye döndükten sonra Kelime-i şehadet getirerek Müslüman olduğunu dünyaya ilan ettiğinde “Dinimiz güzel de din tacirlerimiz kötü” demişseniz,

11 Eylül 2001 olayının ardından Amerikan başkanı Bush, “Haçlı seferleri başlamıştır” dediğinde o İsa aleyhisselam elbisesiyle bizi aldatanların kafalarının ardını gördüğünüzde tiksinmişseniz,

Aleyhinde yazı yazmaktan bıkıp usandığınız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, Beyaz Saray’da Bush’un yanındaki dik duruşunu ve yürüyüşünü gördüğünüzde göğsünüz kabarmışsa,

Bütün Müslümanlar, Hz. İsa aleyhisselama iman ederken, Hz. İsa’ya iman etmeyen Müslüman olamazken, Amerikalı Jerry Falwel isimli bir papaz, 06/10/2002 günü CBS televizyonunun “60 dakika” programında “Muhammet, bir teröristtir” dediğini gazetelerde okuduğunuzda yüzünüz buruşmuşsa,

22.01.2005 tarihli gazete haberlerine göre Avusturya’da Eurovision şarkı yarışması seçmelerine katılan ve ön elemeyi geçen bir şarkıcı olan Alf Poier’in şarkı sözünün bir mısrasın da “Muhammed’in müezzinleri Vatikan’da ezan okuyacak” haberini duyduğunuzda göğsünüz kabarmışsa siz, İslamcısınız.

“İslamcı” kelimesi benim de hoşuma gitmeyen bir kelimedir. Amma basının baskın etkisiyle az da olsa bazılarının diline girdi. Onun için bu makaleye has olmak üzere bu kelimeyi kullandım, özür dilerim.



MAHMUT TOPTAS
Ekleme Tarihi: 25.01.2008 - 07:31
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: NEDEN BABA?? lütfen okuyun!!!
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
17 Mesaj -
ESSELAMU ALEYKUM,

ALLAH`IN RAHMETI VE BEREKETI UZERINIZE OLSUN.
SABAHINIZ HAYIRLI CUMANIZ MUBAREK OLSUN.
BU YAZIYI OKUDUM VE COK ETKILENDIM BOLE BIR OLAYIN YASANMASI
KACINILMAS OLMUSTUR SUAN.
AMA GEL GORKI BU HAKIKATI GOREN YOK.
BENSUAN RUSYADA YASIYORUM.EZANSIZ MEMLEKET SUAN DAHA IYI ANLIYORUM HERSEYDE BIR HAYIR VAR BU HAKIKATI BURAYA GELMESEM BELKI BU KADAR ANLAYAMAS VE BU YAZIDAN BU KADAR ETKILENMESZDIM DOGRUSU, NAMAZ KILMAK ICIN MESCITLER VAR AMA EZAN SESINI DUYAMIYORSUN.
ALLAH HIC BIR ISLAM MEMLEKETINI EZAN SESINDEN MAHRUM ETMESIN.
(AMIN)
BU YAZIYI SUREKLI GUNDEMDE TUT.
INSANLAR OKUSUN ARKADASLARA GONDERSIN
TUYLERIM DIKEN DIKEN OLDU
ALLAH BOYLE BIRSEY NASIB ETMESIN.
Allah Razı Olsun


Bu mesaj 3 kez ve en son mithat_hasanoglu tarafından 25.01.2008 - 07:14 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 25.01.2008 - 07:04
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: televizyon hastası babalar için.....
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
17 Mesaj -
Te$ekkürler
GUZEL BIR KONUYA DEGINMISSIN KARDESIM YUREGINE SAGLIK,
EVET MALESEF OCUKLARIMIZ LA ILGILENEMIYORUS,DUNYA MESEKKETI VE GECIM SIKINTISI ADINA NE DERSEN DE GELECEK NESILLERIMIZ ONLARA EMANET ETCEZ ILGIMIZ HIC BIRSEYIMIZ YOK COCUKALARIMIZA KARSI,MEDYA VE CEVRE FAKTORLERI V E BIZLERIN ONLARI KORUMA YERINE DISLAMA AZARLAMA BAKMISSIN COCUK EVDEN KACMIS NERDE
HATA ONCE BIZLERDE TABIKI AILE HAYATI COK KOTU BU DA ISLAMDAN UZAKLASMAKTAN KAYNAKLANIYOR.
ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN.
DUA EDELIM BIRBIRIMIZE BU OLAY COK BUYUK VAHSET BENCE,
COCUGUMUZU KAYBETMEK BU KONUDA INSANI VICDAN AZABINDA OLDURUR.
TELEVIZYON OLAYI BENCE KIYAMET ALEMETIDIR TEK GOZLU CANAVAR BU OLSA GEREK,INSANLARDA DAYANISMA KALKTI NERDEYSE INTERNET SANAL YASAM BU NASIL DUNYA INSANLAR KONUSMAYI UNUTMUSLAR RESMEN. BAZEN SAHID OLUYORUM.
ALLAH SONUMUZU HAYIRLI ETSIN
DUNYADA ALLAH ICIN YASAMAK VE ONUN KANUNLARINA UYMAK GEREKIR
ONA SUKUR VE ONA INANMAK LAZIM.
SUKURSUZ GUNUMUZ OLMASIN INSALLAH .
TEKRAR TESEKKURLERIMI SUNUYORUM.
BOYLE BIR KONUYU GUNDEME GETIRDIGIN ICIN.
ALLAHIN SELAMI UZERINE OLSUN
ESSELAMU ALEYKUM
Ekleme Tarihi: 23.01.2008 - 21:45
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ilim ve ticaret
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
ilim ve ticaret
17 Mesaj -


Tarihimizde halkın ve siyasilerin ufkunu açan, ilim hareketlerini yönlendiren, geçmişle gelecek arasında ilim köprüsü olan âlimlerimizin hepsi kendi elinin ekmeğini yemişler.

Onun için alimlerimiz, Gazali, Kuduri, Zeccac, saatçi, iplikçi, çömlekçi, camcı,… gibi isimlerle anılmışlardır.

Çağın en küçük sorunu sizi yakından ilgilendirsin ama işin dedikodusuyla vakit geçirmek yerine sorunu çözecek işlere girişiniz.

“Ya öğreten olunuz, ya öğrenen olunuz, ya dinleyen olunuz veya bunları seven olunuz sakın beşinci olmayınız” ama bütün bunları yaparken kendi ihtiyaçlarınızı kendiniz gideriniz.

Geçim vasıtası olan ziraat, sanayi, memurluk ve ticaret içinden ticaret daha fazla övülmüştür sevgili peygamberimizin dilinden.

İnsanların ticari ilişkileri, evlilikleri, siyasi oluşumları, bilgi alışverişleri sözlü ve yazılı olmaktadır. “Aldım, sattım, vereceğim, geleceğim, gideceğim, göndereceğim, yapacağım” gibi bağlantıyı ifade eden sözleri kişiyi bağlar.

Eski adıyla taahhüd, yeni adıyla duruma göre sözleşme veya anlaşma diye ifade ettiğimiz bu sosyal ilişkilerimizin ifade aracı olan sözleşmeye çok önem vermemiz gerektiğini Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’inde birçok yerde tekrarlamasıyla dikkatimizi çekmektedir. (Maide 1)

Biz, işimizi, aşımızı, kültürümüzü, siyasetimizi, şahsiyetimizi, ticaretimizi, sanatımızı, imanımız doğrultusunda düzeltmek durumundayız.

Ticaretin de kurallarını Allah koymuştur. Onlara uyacağız.

Altının ayarını milyemle ölçerken, demiri tonlarla tartarken ölçüde ve tartıda eksik tartmayacağız.

Karışımlarda hile yapılmayacak, kişilerin veya devletlerin bilgisizliğinden yararlanılarak aldatma tarafına gidilmeyecek. Kişilerin hakları gözetilecek. Kafir de olsa hakkı yenmeyecek.

Rıza pazarlığına dikkat edilecek. Rabbimiz buyurur: “Ey iman edenler, mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak aranızda rızanızla yaptığınız ticaret müstesna. Nefislerinizi öldürmeyin. Muhakkak Allah sizi çok esirgeyendir.” (Nisa suresi 29)

Zaruret veya bilgisizlik nedeniyle razı olanlar aslında razı olmamış sayılırlar.

Avrupalıların, Amerika yerlilerine renkli şarap şişelerini verip ellerinden altınlarını aldıkları gibi açlıktan ölmek üzere olan insana “Elindeki yarım kiloluk külçe altını verirsen bu yarım ekmeği veririm” diyen bu kişi “Altını rızasıyla aldım” derse geçersiz olur.

Müslüman önce aldatmaz, sonra aldanmaz. Aldanma ile aldatma arasında tercih zorunda kalırsa aldanmayı tercih eder.

Çocuk köle ticareti yapanlar, organ ticareti yapanlar, uyuşturucu ticareti yapanlar, kadın ticareti yapanlar, hazineyi hortumlayanlar, bunların hepsi batıda eğitim görmüş, İngilizceleri ve bilgisayarları ile dünyayı avuçlarının içi gibi bilen insanlar.

Bunlar, gıdasını alamamış insanlardırlar. Tenimiz topraktan geldiği için gıdası topraktan geliyor. Onu helal ve temiz olarak kazanıp kullanırken canımız Rahmandan geldiği için onun gıdası Rahmandan gelir. O gıda Kur’an’dır.

Çin’in kâselerini Bursa’ya getiren, Bursa’nın ipeğini Yemen’e götüren, Yemen’in kahvesini Hindistan’a taşıyan, Hindistan’ın cevizini Viyana’ya ulaştıran, Viyana’nın çeliğini İstanbul’a getiren, İstanbul’un İslâm ahlakını, edebini, edebiyatını, nezaketini, nezafetini gittiği her yere nakış nakış işleyen hassa tacirleri gibi siz de dünyayı dolaşın, “İlim Çin’de de olsa gidin alın.”

Ekleme Tarihi: 23.01.2008 - 20:56
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Uyan Ey ümmet’i Muhammed
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
17 Mesaj -
İslam’dİr dinimiz Allah birdir bildiğimiz.
Kitabımızdır kuran yol gösterendir şu an
İslam’dır dinimiz, yoktur teröristimiz! !
Örnek aldığımız peyganberlerimiz! ! !

Beş vakitdir direğimiz Allah’dır sevdiğimiz
Orucumuzu tutarız onu hiç kaçırmayız.
İslamdir dinimiz Allah’a dır sevgimiz
Zekatımızı veririz borcumuzu gideririz

Hayatımızda bir gün hacc’a gideriz
İslam’dır bu bizim bildiğimiz dinimiz


alinti
Ekleme Tarihi: 23.01.2008 - 20:10
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Allah(c.c.) razısı için Bu ankete katılın
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
anket
17 Mesaj -
işlem tamam Kardeşim Allah cc razı olsun haberdar ettiğiniz için ravda kardeşlerimizde katılır inşAllah bu ankete, sürekli güncelleyin bunu,ki konu kaybolmasın..

bütün seçenekleri oyladım.

selam ve dua ilee
Ekleme Tarihi: 22.01.2008 - 20:26
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: bir söz de siz yazın
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
Themenicon   
17 Mesaj -
Adı Güzel Kendi Güzel Muhammed
Canım feda olsun senin yoluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed
Şefaat eyle bu kemter kuluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed
Mumin olanları çoktur cefası
Ahirette çıkar zevk-ü safası
Onsekiz bin alemin Mustafa'si
Adı güzel kendi güzel Muhammed
AşıkYunus n'eyler cihanı sensiz
Sen hak peygambersin şüphesiz Şeksiz
Sana uymayanlar gider imansiz
Adı güzel kendi güzel Muhammed (SAV)
Yunus Emre
Ekleme Tarihi: 21.01.2008 - 20:33
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: islamda teblig
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
teblig
17 Mesaj -
Peygamberimizin tebliğ ve nasihat metodu nasıldı?


"Habîbim! İnsanları rabb-i teâlânın yoluna hikmetle (açık delillerle ve güzel vaazlarla) dâvet et. Ve onlarla muhkem ve güzel mukaddimelerle, mülâyim ve tatlı sözlerle mücadele et (ki dâvetin hüsn-i tesir hâsıl etsin)." (Nahl Sûresi, 125)

Peygamberimiz bu ve benzeri ayetleri örnek alarak müminleri ilim ve hikmetle irşat eder, bu irşadını delillere dayandırırdı.

İrşadında ve ikazında hiddet ve şiddet göstermezdi. Muhataplarını samimî bir hava içerisinde karşılar, onlara şefkat ve merhametle nasihatte bulunurdu. Doğruyu ve gerçeği anlatmakta daima tatlı dili, güzel sözü tercih ederdi. Zihinlerde meydana gelen şüphe ve tereddütleri büyük bir sabır ve anlayışla giderirdi. Muhataplarına itibar eder ve onları ikna etmek için fesahat ve belâgatla tane tane konuşurdu. Sorulan sualler yersiz de olsa tebessümle karşılar, ciddiye alırdı. Vaaz ve nasihatlerindeki tesirin en büyük bir sebebi de insanların kusurlarını bağışlayıp, onları affetmesiydi. Hattâ en çok sevdiği amcasını ve daha birçok akraba ve sahabelerini şehit eden ve ettirenleri Mekkenin fethi sırasında affetmişti. Hâlbuki, o gün bütün güç ve kuvvet elindeydi. Onları dilediği gibi cezalandırabilirdi.

İşte böyle büyük ve yüksek seciyelerle etrafındaki insanların ruhlarına tesir etti ve onların nüve halindeki kabiliyet ve yeteneklerini uyandırdı, inkişaf ettirdi. Onları insanlık semâsının birer yıldızı haline getirdi. O asrı perdeleyen cehalet sislerini kaldırdı. Âlemin şeklini değiştirdi. İnsanlar arasında adalet, muhabbet, yardımlaşma gibi yüksek seciyeleri hayata geçirdi. Kişisel ve sosyal hayatı tehdit eden bütün hastalıklara karşı şifalı ilâçlar getirdi ve Allahın izniyle insanlık âlemini tedavi etti.
tebliğ mesleğinin yolu, “Acz, fakr, şefkat ve tefekkür” yoludur. Bu dâvâ, iman kurtarma dâvâsı. İnsanları âhir zamanın dehşetli fitnelerinden sıyırıp, ulvî gayelere yönlendirme dâvâsı. Beşeriyeti, nefsin, şeytanın ve akıl almaz derecede bozulmuş içtimaî havanın tesirinden kurtarıp, ona kulluğun zevkini tattırma dâvâsı. Bir insan bu yüksek ideali, bir İlâhî lütuf olarak yakalayabildiği takdirde, ilk yapacağı şey, bu zor işi başarmaktaki aczini ve fakrını itiraf ile Rabbinin kudretine ve rahmetine istinat etmek olacaktır.

Acz ve fakr, kulun iki zâtî hassası; insanın en bâriz özellikleri. Nitekim Fâtiha Sûresini okurken, mealen, “yalnız sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz” diyerek âlemlerin Rabbi olan Rabbimize sığınır, dünyevî olsun, uhrevî olsun her işimizde O’ndan medet bekleriz. İşte iman ve Kur’an hizmetinin erleri de insanların kalplerinde hidayetin sümbüllenmesi için bütün güçleriyle çalışmakla birlikte bu büyük neticeyi kendi kuvvet ve kudretleriyle elde edemeyeceklerini bilerek acz ve fakr ile Allah’ın dergâhına iltica ederler.

Üçüncü adım, kendilerini cehenneme hazırlayan âsi ve günahkâr insanlara acımak ve yardımlarına bir doktor hassasiyeti ve bir anne şefkatiyle koşmak. Ve dördüncü adım, bu işi hikmet dairesinde yürütmek.

Millî şairimiz, Merhum Mehmet Âkifimizin,

“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı. Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.”

beytiyle ortaya koyduğu büyük ideal, Risale-i Nur Külliyatında kemâliyle tahakkuk etmiştir. Neden ve niçinlerle dolu bu asrın çarşısında, ancak hem akla, hem de kalbe hitab eden, dâvâsını hem sevdiren, hem de ispat eden bir külliyat revaç bulabilirdi ve buldu da.

Bu tespitlerden birincisi İslâm’ı gerek kendi vatandaşlarımıza, gerekse bütün bir insanlık âlemine ulaştırabilmemiz için en büyük şartın, Kur’an ahlâkıyla ahlâklanmak olduğunu ders verir. Diğeri ise, iman ve Kur’an hakikatlerini muhtaçlara ulaştırabilmek için iktisadî yönden kalkınmak gerektiğini tespit eder.

Bu iki yaramızı tam kabul ile tedavisine çalışmamız gerek. Bundan gaflet ederek, geçici ve kararsız siyasî formüllere bel bağladığımız sürece, sürünmeye devam edecek ve bununla da kalmayıp, İslâm’ın muhtaç gönüllere ulaşmasına perde ve engel olmanın mesuliyetini de çekeceğiz.
Her müslüman üzerine düşen görevi yapmakla sorumludur. Bir insanın toplumda bulunduğu konum ona bazı sorumluluklar yükler. Her müslüman da o kunumuna göre sorumlu olur. Bu konuya bir hadisi şerifle bakabiliriz: “Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.” buyuruluyor.

Herkes her durumda bu hadisi kendine göre yorumlayamaz. Mesela, yolda bir kötülük görsek, onu elimizle düzeltmeye kalksak ve o kişiye zarar versek, o adam da davacı olsa, bu durumda bize de ceza tatbik edilir. Öyleyse hadisi şerifin manasını nasıl anlamalıyız?

El ile düzeltmek vazifeli insanların, yani devletin ve emniyetin görevi, dil ile düzeltmek alimlerin vazifesi, kalben buğz etmek ise diğerlerinindir.

Bu nedenle bir Müslüman önce İslamı hakkıyla yaşamalıdır. Sonra eğer zarar vermeyecekse uygun ve tatlı bir dille anlatmalıdır. Bundan sonrasını da Allaha bırakmalıdır.

Nasıl ki ağaç yetiştirmek isteyen bir kimse şu konulara dikkat eder: Tohum ıslah edilmiş, tarla ekime elverişli, mevsim ekim zamanı ve ekenin de sahasında uzman olması şarttır. Bu açıdan bozuk bir tohumu, sert ve elverişsiz bir tarlaya, uygun olmayan bir mevsimde, hiç ekimden anlamayan bir kimsenin yapması her şeyin boşa gitmesine neden olacaktır. Bu özeliklere sahip olan bir bahçıvan görevini yaptıktan sonra, tarladan çiçeklerin ve güllerin çıkması için tarlanın içine girmeye ve onu ağaç yapmaya kalkışmaz. Üzerine düşeni yapar ve sonucu Allah’a bırakır.

Aynen bunun gibi, doğru İslamiyeti ve İslamiyete layık doğruluğu yaşamak ve anlatmak gerekir. İslama uygun olmayan düşünce ve fikirleri İslam diye anlatmak hem İslama, hem anlatana hem de anlatılana zarar verecektir.

İslam ve iman tohumlarının atıldığı muhtaç gönüllerin de ona hazır olması gerekir. Henüz bunlara hazır olmayanlara anlatmak bazen zarar bile verebilmektedir.

Ayrıca tebliğin mevsimi de çok önemlidir. Ortam, şahsın halet-i ruhiyesi, beklentileri gibi durumlar da önemlidir. Mevsiminde ekilmeyen her tohum zayi olabilir.

Diğer taraftan islamı tebliğ eden kimsenin de onu nasıl anlatacağını, kırmadan dökmeden uygun bir ifade tarzıyla akıl, kalp ve gönüllere nasıl serpileceğini bilecek donanıma sahip olmalıdır. Uzaman bir doktor gibi ehil olmalıdır.

Bu özelliklere sahip olan bir Müslüman üzerine düşenleri yaptıktan sonra o gönüllerde iman ve İslam güllerinin açılmasını Allah’a bırakır, Allah’ın vazifesine karışmaz.
Selam...
Alıntı..
Ekleme Tarihi: 20.01.2008 - 14:48
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: islamda teblig
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
islamda teblig
17 Mesaj -
Maddelerle İslamda Tebliğ Usulü

1- Tebliğ ve irşâd, vazifelerin en mukaddesidir. Zira Allah (c.c), en seçkin kulları olan nebileri bu vazife ile göndermiştir.

2- Tebliğ, normal zamanlarda farz-ı kifaye olsa bile, günümüzde ihmale uğrayan meselelerden olduğu için farzlar üstü bir farz konumuna gelmiştir. Onun ihmali kat'iyen caiz değildir.

3- Bu vazifeyi ihmal ederek ölen bir kimsenin nifak içinde ölmüş olmasından endişe edilmelidir. Çünkü böyle biri, şahsî farzlardan daha büyük ve sevap cihetiyle daha mühim bir vazifeyi terk etmiştir.



4- İçinde tebliğ yapılan bir topluluk, semavî ve arzî bela ve musibetlere karşı korunma garantisi altındadır. Eğer bir toplumda üç-beş insan dahi olsa, bu kudsî vazifeyi yapabiliyorsa, Cenâb-ı Hakk o toplumu kendi koruması altına almıştır. Eğer, mesele aksine ise netice de aksi olacaktır. Yani içinde bu kudsî vazife yapılmayan topluluğu Allah (c.c)'ın helâk etmesi muhtemeldir. Geçmiş ümmetlerde meydana gelen toplu helâkler bunun en açık misallerindendir.

5- Bu kudsî vazife, fert, millet ve devletler planında ele alınmalıdır. Müslüman, dünya nizamının ana unsurudur. Onun bulunmadığı dünyada nizam olmadığı gibi, onun varlığının söz konusu olduğu yerde de anarşi ve terör olamaz. Bu ise Müslümanın tebliğ vazifesini hakkıyla edâ edip etmemesine bağlıdır.

6- "Emr-i bi'l-maruf, nehy-i ani'l-münker" yapmak, bir mü'minlik şiarıdır. Bu vazife, îmandan ayrı düşünülmemelidir. Zira Kur’ân, mü'minlerin diğer mü'minlere karşı dost olduğunu (Tevbe, 9/71) söylerken, bu dostluğu ayakta tutan ana umdeye işaret eder ve onun, bu kudsîlerden kudsî vazifeden ibaret olduğunu hatırlatır. Münafıklar ise, birbirlerindendir; (Tevbe, 9/67) fakat birbirlerinin dostları değillerdir. Zira onlar marufa mani olmakta ve münkere de teşvikte bulunmaktadırlar.

7- İslâm dini, Allah (c.c) tarafından teminat altındadır. Allah (c.c), kendi dinini koruyacaktır. Ama bu koruma, kadın-erkek bütün inananların himmeti ve bir kısım fertlerin dine sahip çıkmalarına bağlıdır. Dine sahip çıkıldığının en belirgin işareti de, Müslüman fertlerin tebliğ vazifelerini yerine getirmeleridir.

8- İlim-amel ve tebliğ bir hakikatin üç ayrı yüzüdür. Birbirlerinden ayrılmaları mümkün değildir. Tebliğde, ilim şarttır; amel ise tebliğin hayatıdır.

9- Tebliğ insanı, İslâmî hakikatleri ve içinde yaşadığı devri çok iyi bilmelidir. Devrini bilmeyen insan, dehlizde hayat sürüyor demektir. İnsanları oraya çekmeye ve onlara bu dehlizde bir şeyler anlatmaya çalışması ise zavallıca birer gayretçiktir.

10- Tebliğ insanının gönlü Kur’ân'a göre ayarlanmalıdır. Gönlü bu şekilde Kur’ân’a göre akort edilmeyen bir insanın, İslâm adına konuşması ve İslâmî hakikatleri anlatması çok zor, hatta imkânsızdır.

11- Tebliğ eri, tebliğ yaparken kullandığı bütün yolların meşru olmasına son derece dikkat etmelidir. Zira meşru bir hedefe ancak meşru yollarla ulaşılabilir. Allah Resûlü (s.a.s)'nün ve O'nun kutlu ashabının yolu da budur. Bize, hedefe varmak için her yolu meşru gören militanlar değil; tuttuğu yolun meşru olmasını, kılı kırk yararcasına inceleyen ve sonra da tatbik eden sahabî ruhlu tebliğ adamları lazımdır. Bu dini ayakta tutacak ve onu cihanın dört bir yanına götürecek olanlar da ancak bunlardır.

12- Tebliğ adamı, anlattığını muhakkak yaşamalıdır. Aksi durum, bir münafıklık alâmetidir ki, mü'min böyle bir duruma düşmekten fevkalâde sakınmalıdır. Anlattığını yaşamayan insanların söyledikleri sözlerde, tesir ve bereket de olamaz. Onlar saman alevi gibi çabuk parlar ve hemen sönerler. Isıtma adına bir kaloriye sahip oldukları söylenemez.

13- Tebliğ adamı, daima tevazu ve mahviyet hâlini muhafaza etmelidir. Bu, asil insanlara mahsus bir davranıştır. Îman ise, asaletin tâ kendisidir. Öyleyse tebliğ adamı, her mü'min gibi asil davranmalıdır. Allah Resûlü (s.a.s)'nün ahlâkı da budur. Tebliğ adamı işte bu ahlâkı bir karakter hâline getirmelidir.

14- Tebliğ eri, tebliğ vazifesinin dışında, devlet yetkilileriyle ve entel denilen sınıfla, onlar hesabına içli dışlı olmamalıdır. Bu konuda titizlik, onun durumunu ve izzetini korumasının en mühim şartıdır.

15- Tebliğ adamı, tebliğinde çok ısrarlı olmalıdır. Bu ısrar onun kendi dâvâsına karşı hürmet ve saygısının ifadesidir.. ve o, Cenâb-ı Hakk'ın büyük saydığı meseleleri tazîm edip büyük saymak mecburiyetindedir. Aksi hâlde, dediklerini kendisi yalanlamış olur.

16- Tebliğ adamı, fıtrat kanunlarıyla çatışmamalıdır. O, tebliğ ve irşâdında daima basiretli davranmalıdır. İnsanda mevcut bazı zaaf ve arzuları görmezlikten gelmek, asla doğru değildir. Asıl olan, bu zaaf ve istekleri güzele ve iyiye kanalize edebilmektir.

17- Izdırap ve çile tebliğ yolunun değişmeyen kaderidir. Tebliğ adamı, daha yolun başında kaderine razı olmalıdır.

18- Tebliğ adamı, bir şefkat kahramanıdır. Onun kaba kuvvet kullanarak hakkı kabul ettirme gibi bir yola tevessül etmesi hiç mi hiç düşünülmemelidir.

19- Tebliğ adamının en mühim özelliklerinden biri de fedakârlıktır. Zira her tebliğ adamı, havari karakterinde olmalıdır. Doğuştan havari yaratılmayanlar, asla seviyeli bir tebliğ adamı olarak ölemezler. Böyle bir iş ise, her şeyden önce fedakârlık ister.

20- Tebliğ adamı, duâ ile bütünleşen insandır. Duâ ise, ihlâs ve samimiyetin esasıdır.

21- Tebliğ adamı, aynı zamanda bir mantık ve realite insanıdır. Mantıkîliği ölçüsünde muvaffak olur ve içinde yaşadığı toplumda kabul görür.

22- Tebliğ adamı, insanların imanı hususunda çok hassastır. Gördüğü küfür ve irtidat hâdiseleri, onun yüreğini parçalar ve o, bu kabil hâdiseler karşısında iki büklüm olur.

23- Tebliğ adamı, tebliğ işini hep bir aşk ve iştiyak içinde sürdürür. Zaten o, tebliğ işinin kara sevdalısı olmayınca, başarıya ermesi de mümkün değildir.

24- İç derinliği, tebliğ adamının ayrılmaz vasfı olmalıdır. İç derinliği bir mânâda onun yakîne ermesi demektir. Yakîne eren insan da, bütün faziletlerle mücehhez olmuş demektir.

25- Tebliğ adamı, dâvâsını tebliğ ederken, ruh duruluğuna ve kalb safvetine sahip olmalıdır. Ve arkasında zahîr olarak Allah'ı ve Resûlü'nü bulabilmesi için, en az dâvâsı kadar berrak bir hayat yaşaması şarttır. Böyle bir hayat ise ancak kalb safvetiyle gerçekleştirilebilir.
Ekleme Tarihi: 20.01.2008 - 13:56
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Basörtüsü tabi yasak olcak......
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
17 Mesaj -
islam bayragini 700 sene tasiyan osmanlinin torunlari
simdi islam sembolu olan kadinin namusu olan bir bas ortusun tasiyamaz oldu.

fatih sulatn mehmet istanbulu islamla ftih etti,
orta cag kapandi yeni cag acti.simdi onun torunlari acilan yeni cagi begenmeyip karanlik caga geri donmek isterler bu nasil oluyor
haktan ayrilmakla.

bu torunlar gafettedirler ve gafletten hic uyanmak istemezler uyandirmaya calismak nafile diyen gaflette uyuyan torular da var.iste biz bunlarin onune gecmek icin caba sarfediyor muyuz.bence kendimizi dusunuyoruz kolay yollaardan halletmeye calisiyoruz.int. ortamndan da birseyler yapilabilir.ama onemli olan cevremizdeki insanlara anlatmak onlari uyandirmak icinn mucadele vermek sart.
dusunce ve fikirlerim bunlardan ibaret yinede ole sstelerin varligindan cok memnunum sayilarininda diger gayri mesru stelerden cok olmasini niyaz ederim.
tesekkur ederim ravda calisanlarina
selamun aleykum
Ekleme Tarihi: 20.01.2008 - 13:46
mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 756 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
meleknur58 (71), fatih4194 (45), F.U (43), güngör (51), mematii (41), ravza81 (43), turgay gnl (63), mgs 41 (55), ilknurakan07 (44), islamicboy (40), eminefendi (51), mirac6363 (45), adempece (52), AKKUS61 (50), binerve (41), ahirzaman (57), akay-350 (46), nuraymelek95 (29), AydinG (39), batuhan_ (47), markad (50), simales (39), bülent21 (43), mucahide33 (39), polat0000 (59), gülkokuþl.. (41), minik (43), Baykara (38), mecide_sümeyye (35), mustafakumbar (53), gringo (51), vefalidost (50), saidmirza (55), yaramaz (41), vuslateli (37), pascal (37)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.59453 saniyede açıldı