generique colchicine colchicine chloroquine lopinavir ritonavir generique colchicine cipralex ciprine cipro med cipro clamycin clarinex clarithrocine claritin claritine claromycine claropram clavamox clavu basan cleocin climara clobex clocim clomid clopin clot basan clozaril co acepril co atenolol co diovan co enalapril co enatec co epril co lisinopril coaprovel colcrys colofac combivir compazine competact concor plus concor confortid conjugen convulex copegus corangine
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

37 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: Bediüzzaman'ın keramet isteyen avukata cevabı...''Ben baloncu değilim''
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
Bediüzzaman'ın keramet isteyen avukata cevabı...''Ben baloncu değilim''
42 Mesaj -
Said Nursi Hz.’den Keramet Cevabı

"Ben Baloncu Değilim


Stajyer bir avukat, Eskişehir hapsindeki çalışması sırasında Bedîüzzaman'la görüşür ve "Takip ettiğim kadarıyla sizde herhangi harika bir hal görmedim. Eğer gerçekten varsa, bana da gösterir misiniz? Meselâ elinizdeki tesbihi yürütebilir misiniz?" der.

Bunun üzerine Bedîüzzaman Hazretleri tebessüm eder ve şu hikâyeyi anlatır:

"Bir adamın çok sevdiği bir çocuğu varmış. Ona çok değerli bir hediye almak için kuyumcu dükkânına götürmüş. "Elmas ve mücevherlerden hangisini istersen sana alayım.' demiş. Kuyumcu, dükkânının daha cazip olmasını temin için dükkânın tavanına çeşitli renkte balonlar asmış. Çocuk dükkâna girince gözü balonlara takılmış ve "Baba ben bu balonlardan istiyorum' deyince, babası "Oğlum ben sana daha kıymetli mücevherlerden almak istiyorum' dediyse de çocuk "Hayır ben balon istiyorum' diyerek ağlamaya başlamış."

Bedîüzzaman bu hikâyeyi anlattıktan sonra avukata dönüp; "Ben Kur'â'nın mücevherat dükkânının dellâlıyım, bekçisiyim. Ben baloncu değilim. Benim dükkânımda, benim pazarımda Kur-ân'ın ölümsüz elmasları var. Ben onları satıyorum, balon satmıyorum" diyerek Kur-ânî davasının hakikatini bir hikâyecikle anlatmış olur..."
Ekleme Tarihi: 03.03.2007 - 16:06
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Cafer-i Sadık bir gün kölelerini ..
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
42 Mesaj -
cümlemizden...pozitif
Ekleme Tarihi: 01.03.2007 - 21:17
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Bisr-i Hafi hazretleri....
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
Bisr-i Hafi hazretleri....
42 Mesaj -
Sekizinci ve dokuzuncu yüzyıllarda Horasan'ın Merv şehrinde ve Bağdât'ta yaşamış olan büyük velîlerden. İsmi, Bişr bin Hâris Abdurrahmân, künyesi Ebû Nasr'dır. Yalınayak gezdiği için "Hafî" lakabıyla bilinir. Bişr-i Hâfî diye meşhûr olmuştur. 767 (H.150) senesinde Horasan'ın Merv şehrinde doğdu. 841 (H.227) senesinde Bağdât'ta vefât etti. Kabri orada olup ziyâret yeridir.

Îtibârlı bir âileye mensûb olan Bişr-i Hâfî, Merv reislerinden birinin oğludur. Bu sebeple çocukluğu ve gençliğinin bir kısmı bolluk, refâh içinde geçti. Gençliğinde kendisini oyun ve eğlenceye verdi. Dünyânın câzibesine kapıldığı ve nefsin, şeytanın ve kötü arkadaşların teşviklerine kapılarak oyun ve eğlence âlemlerine daldığı gençlik yıllarında, bir gün kapısı çalındı. Hizmetçisi kapıya çıkarak gelen kimseye kimi aradığını sordu. Kapıdaki adam; "Bu evin sâhibi hür mü, kul mu?" diye sordu. Hizmetçi, "Hürdür." diye karşılık verdi. Adam; "Belli!.. Eğer kul olsaydı, kulluğun edebine riâyet edecek oyun ve eğlence ile uğraşmayacaktı." diyerek çıkıp gitti. Hizmetçi içeri girip kapıda olanları Bişr-i Hâfî'ye anlattı. Bişr-i Hâfî, yalın ayak adamın peşinden koştu. Ona yetişerek söylediklerini tekrarlattı. O kimsenin sözlerinden etkilendi, yaptıklarına pişmân olup tövbe etti. Bir müddet sözünde durup oyun ve eğlence âlemlerine gitmediyse de, kötü arkadaşların tesiriyle tekrar eski hayâtına döndü. Babasından kalan serveti için kendisinden ayrılmayan arkadaşları onu bir türlü bırakmadılar.

Bir gün eğlence âlemlerinden sonra sarhoş ve bitkin olarak evine dönerken yolda üstünde Besmele yazılı bir kağıt buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öpüp, çamurlarını silerek, temizledikten sonra, güzel kokular sürüp, evinin duvarına astı. O gece âlim ve velî bir zâta, rüyâda; "Git Bişr'e söyle! İsmimi temizlediğin gibi seni temizlerim. İsmimi büyük tuttuğun gibi, seni büyültürüm. İsmimi güzel kokulu yaptığın gibi, seni güzel ederim. İzzetime yemin ederim ki, senin ismini dünyâda ve âhirette temiz ve güzel eylerim." dendi. Bu rüyâ üç defâ tekrar etti. O zât sabah Bişr-i Hâfî'yi arayıp meyhânede buldu. Mühim haberim var diye içerden çağırdı. Bişr geldiğinde; "Kimden haber vereceksin?" dedi. "Sana Allahü teâlâdan haber vereceğim." deyince, ağlamaya başladı. "Bana kızıyor mu, şiddetli azap mı yapacak?" dedi. Rüyâyı dinleyince arkadaşlarına; "Ey arkadaşlarım! Beni çağırdılar, bundan sonra bir daha beni buralarda göremeyeceksiniz." dedi. O zâtın yanında hemen tövbe etti. Bu anda ayağında ayakkabı bulunmadığı için, hiç ayakkabı giymedi. Sebebini soranlara, "Allahü teâlâya tövbe ettiğim, günâh işlememeye söz verdiğim zaman yalın ayaktım. O zaman giymediğim ayakkabıyı şimdi giymeye hayâ ederim. Allahü teâlâ Bekara sûresi yirmi ikinci âyetinde meâlen; "Biz yeryüzünü sizin için tefriş ettik, döşedik." buyuruyor. Pâdişâhların mefrûşâtı üzerinde ayakkabı ile yürümek edebe uymaz. Ayağım ile yer arasında bir vâsıta olduğu hâlde onun sergisine basmayı câiz görmüyorum." derdi. Bu zamandan sonra ayakkabı giymediği için kendisine yalın ayak mânâsında "Hâfî" lakabı verildi.
Ekleme Tarihi: 01.03.2007 - 10:36
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Bayezid-i Bistami hazretleri...
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
42 Mesaj -
Bâyezîd-i Bistâmî kırk beş kere hacca gitmişti. Bir gün Arafat Tepesinde oturuyordu. Nefsi ona; "Bâyezîd! Senin bir benzerin var mıdır? Kırk beş defâ haccettin ve binlerce defâ hatmetme bahtiyarlığına eriştin." diye fısıldadı. Bu ses onu üzdü. Derhâl toparlandı ve oradaki mahşerî kalabalığa; "Kim benim kırk beş defâ yapmış olduğum haccı bir ekmeğe satın alır?" diye sordu. Bir adam başını kaldırıp; "Ben alırım." dedi ve ekmeği uzattı. Bâyezîd-i Bistâmî aldığı ekmeği orada bulunan bir köpeğin önüne attı. Sonra işini bitirip, yol hazırlığı yaparak, Rum diyârına doğru yola çıktı. Günlerce gittikten sonra bir râhip ile karşılaştı. Râhib, Bâyezîd-i Bistâmî'nin elini tutup, evine misâfir götürdü. Evinde ona bir oda verdi. Bâyezîd-i Bistâmî kendisine ayrılan bu odada ibâdete başladı ve kalbini Allahü teâlâya çevirdi. Râhip her gün onun yiyeceğini sabah akşam getirip önüne koyardı. Bu hal bir ay devâm etti. Bâyezîd-i Bistâmî daha sonra nefsine dönerek;

"Ey nefis! Seni kırmak istiyorum, fakat Sen o kadar kötüsün ki kırılmıyorsun." dediği sırada râhip içeri girdi ve; "İsmin nedir?" diye sordu. O da; "Bâyezîd!" cevâbını verdi. Râhip; "Ne güzel adamsın. Keşke Mesîh'in kulu olmuş olsaydın!" deyince, bu sözler Bâyezîd-i Bistâmî'ye ağır geldi ve evi terketmek isterken râhip;

"Bizim burada kırk günü tamamla, öyle git. Çünkü bizim büyük bir bayramımız var, onu görmeni çok arzu ediyorum. Aynı zamanda çok değerli bir vâizimiz, sâdece bu günlerde bir defâ konuşur. Onu dinlemeni istiyorum." deyince, bu teklifi kabûl ederek, kırk gün kalmaya râzı oldu. Kırkıncı gün geldiğinde râhib odaya girerek; "Buyurun dışarı çıkalım, bayram günümüz geldi." dedi. Bâyezîd-i Bistâmî dışarı çıkmak için hazırlandı. Fakat râhib ona; "Siz bu kıyâfetle nasıl bin kadar râhibin arasına gireceksiniz? Bu yüzden üzerindeki elbiseyi çıkarıp, şu râhip elbiselerini giy ve boynuna İncil'i as!" dedi. Bu teklif ona çok ağır gelmesine rağmen, bunda da bir hikmet vardır diyerek râhibin getirdiği giysileri giydi. Râhiplerin arasına katıldı. Hiç kimsenin dikkatini çekmedi. Biraz ilerledikten sonra râhiplerin en büyüğü geldi. Fakat konuşmuyordu. Niçin konuşmadığı sorulduğunda; "Nasıl konuşabilirim, aranızda bir Muhammedî var!" diye cevap verdi. Halk ve râhipler galeyâna gelerek; "Onu göster parçalayalım." diye bağrıştılar. Başrâhip; "Hayır, yemin ederim ki söylemem, ancak ona dokunmayacağınıza söz verirseniz, onu size tanıtabilirim." dedi. Bunun üzerine râhipler ve halk, Muhammedî olan zâta dokunmayacaklarına dâir yemin ettiler. Başrâhip;

"Allah için ey Muhammedî! Ayağa kalk ve kendini göster." diye seslenince, Bâyezîd-i Bistâmî ayağa kalktı. Baş râhip; "Adın ne?" diye sordu. "Bâyezîd!" cevâbını verdi. "Tahsil gördün mü?" diye sorunca; "Rabbim öğrettiği kadar bir şeyler biliyorum." dedi. Bunun üzerine râhip; "O hâlde bana şu hususları cevaplandır: İkincisi olmayan biri, üçüncüsü olmayan ikiyi, dördüncüsü olmayan üçü, beşincisi olmayan dördü, altıncısı olmayan beşi, yedincisi olmayan altıyı, sekizincisi olmayan yediyi, dokuzuncusu olmayan sekizi, onuncusu olmayan dokuzu, on birincisi olmayan onu, on ikincisi olmayan on biri, on üçüncüsü olmayan on ikiyi söyle bunlar nelerdir?"

Bâyezîd-i Bistâmî baş râhibe; "Beni iyi dinle!İkincisi olmayan bir, eşi-ortağı, dengi ve benzeri olmayan Allahü teâlâdır. Üçüncüsü olmayan iki, gece ve gündüzdür. Dördüncüsü olmayan üç, üç talâktır (boşamadır). Beşincisi olmayan dört; Tevrat, Zebûr, İncîl ve Kur'ân-ı kerîmdir. Altıncısı olmayan beş, beş vakit namazdır. Yedincisi olmayan altı göklerin ve yerin yaratıldığı altı gündür. Sekizincisi olmayan yedi, yedi kat göktür. Dokuzuncusu olmayan sekiz, kıyâmet günü Arş'ı taşıyacak sekiz melektir. Onuncusu olmayan dokuz, kadının dokuz ay hâmilelik müddetidir. On birincisi olmayan on, Mûsâ aleyhisselâmın Şuâyb peygambere on yıl çobanlık etmesidir. On ikincisi olmayan on bir, Yûsuf peygamberin on bir kardeşidir. On üçüncüsü olmayan on iki, on iki aydır." dedi. Râhip tebessüm ederek; "Doğru söyledin. Şimdi de bana, havadan ne yaratıldı, havada ne muhâfaza olundu ve kim hava ile helâk edildi? bunlardan haber ver." dedi. Bâyezîd-i Bistâmî;

"Îsâ peygamber havadan yaratıldı, havada muhâfaza edildi. Âd kavmi hava ile helâk edildi." diye cevap verdi. Râhip; "Doğru söyledin. Ağaçtan kim yaratıldı, ağaçta kim korundu ve ağaç ile kim helak oldu?" diye sorunca; "Mûsâ aleyhisselâmın asâsı ağaçtan yaratıldı, Nûh aleyhisselâm ağaç içinde (gemide) korundu, Zekeriyyâ aleyhisselâm ise ağaç içinde testere ile biçilip helâk edildi." cevâbını verdi. Râhip tekrar; "Doğru söyledin. Kim ateşten yaratıldı, kim ateşten korundu ve kim ateş ile helâk oldu?" diye sordu. O da;

"İblîs ateşten yaratıldı. İbrâhim aleyhisselâm ateşten korundu. Ebû Cehil ateş ile helâk oldu." dedi. Râhip tekrâr; "Taştan kim yaratıldı, taş içinde kim korundu ve taş ile kim helâk oldu?" dedi. Bâyezîd-i Bistâmî;

"Sâlih peygamberin devesi taştan yaratıldı. Eshâb-ı Kehf taş içinde korundu ve Ebrehe ve ordusu taş ile helâk edildi." cevâbını verdi. Râhip; "Doğru söyledin. Âlimler, Cennet'te dört nehir vardır, biri baldan, biri sütten, biri sudan, biri de şaraptandır. Ayrı ayrı olan bu dört nehir aynı kaynaktan akıyormuş, diyorlar. Bunun dünyâda bir örneği var mıdır?" diye sordu.

"Evet vardır. İnsanın başından dört nehir akar. Kulak yağı acıdır. Göz yağı tuzludur. Burun suyu ayrı bir tad taşır. Ağızdan gelen su tatlıdır." cevâbını verdi. Râhip yine; "Doğru söyledin. Cennet ehli yer içer fakat abdest bozmaz, su dökmez. Bunun dünyâda bir benzeri var mıdır?" diye sorunca;

"Evet vardır. Ana rahmindeki cenin yer içer fakat dışkısı yoktur." cevâbını verdi. Râhip; "Doğru söyledin. Cennet'te Tûbâ ağacı vardır. Cennet'te hiç bir saray, hiç bir köşk yoktur ki, bu ağacın dalına dokunmasın. Bunun dünyâda bir örneği var mıdır?" diye sordu.

"Evet vardır. Güneş sabahleyin doğunca böyle değil midir?" cevâbını verdi. Râhip; "Doğru söyledin. Şimdi şunları cevaplandır: Bir ağaç vardır, on iki dalı bulunmakta, her dalında otuz yaprak ve her yaprakta beş çiçek yer almakta, bunlardan ikisi güneşe, üçü karanlığa bakmaktadır. Bu ağaç nedir?" deyince:

"Ağaç bir yılı temsil eder. On iki dalı, on iki ay, her daldaki otuz yaprak, günleri, her yapraktaki beş çiçek de, beş vakit namazı temsil eder." cevâbını verdi. Son olarak râhip şöyle sordu: "Bana şu kimseden haber ver. Hacca gitmiş, tavâf yapmış ve o makâmlarda bulunmuştur. Fakat onun ne rûhu vardır ne de hac kendisine vâcibdir?" Bâyezîd-i Bistâmî;

"Nûh peygamberin gemisidir." dedikten sonra, râhibe; "Ey râhip! Birçok sorular sordun. Biz onları cevaplandırmaya çalıştık. Müsâde ederseniz benim de sorularım var. Fakat ben bir sorudan başka sormayacağım. O da şudur:

Cennet'in anahtarı nerededir? Cennet kapılarının üzerinde ne yazılıdır?" Râhip sustu ve cevap vermekten kaçındı. Diğer râhipler bu duruma bozuldular ve; "Ey büyüğümüz mağlup mu oluyorsun?" dediler. O da; "Hayır mağlûb olmak istemiyorum." deyince; "Peki öyleyse niçin cevap vermiyorsun." dediklerinde; "Şâyet cevap verirsem benim cevabıma katılır mısınız?" dedi. Bunun üzerine hepsi birden söz verdiler. Râhip; "Dinleyin, şimdi cevap veriyorum. Cennet'in anahtarı ve kapılarının üzerinde yazılı olan ibâre; Lâ İlâhe İllallah Muhammedün Resûlullahdır." deyip müslüman oldu. Diğer râhipler de hep bir ağızdan Kelime-i şehâdeti getirip müslüman oldular. Bâyezîd-i Bistâmî de onların yanında bir süre kalıp İslâmiyeti öğretti.
Ekleme Tarihi: 01.03.2007 - 10:34
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Bayezid-i Bistami hazretleri...
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
42 Mesaj -
ve aleykum selam Rabbim cümlemizden razı olsun...

Bâyezîd, ilim tahsîl ettiği üstâdlarından birine olan hürmet ve muhabbetinden dolayı, onun kabrinin yanına defnedilmeyi ve kabrinin, hocasının kabrinden daha derin yapılmasını, kendi vücûdunun, hocasının vücûdundan aşağıda olmasını vasiyyet etti. Hocalarının en büyüğü, Allahü teâlâya kavuşmak yolunda çok yüksek derecelere kavuşmasına vesîle olan, İmâm-ı Câfer-i Sâdık hazretleridir. Feyz ve mârifeti, İmâm-ı Câfer-i Sâdık'ın mübârek rûhâniyetinden aldı.

Bâyezîd-i Bistâmî hocalarından birinin huzûrunda bulunuyordu. Hocası; "Şu rafdaki kitabı getir." dedi. Bâyezîd; "Hangi rafdaki kitabı istiyorsunuz efendim?" dedi. Hocası; "Bunca zamandır buraya gelip gidiyorsun. Dershânede oturduğun yerin üstündeki rafı diyorum." deyince, Bâyezîd-i Bistâmî; "Efendim, mübârek sohbetinizi dinlemekteki dikkat ve edebe riâyetten dolayı, şu âna kadar başımı kaldırıp etrafa bakmış değilim." diye cevap verdi. Hocası bu söz karşısında "Mâdem ki durum böyledir. Senin işin tamamdır. Şimdi artık Bistam'a dönebilirsin ve bizden öğrendiklerini başkalarına öğretebilirsin." buyurdu.
Ekleme Tarihi: 01.03.2007 - 10:30
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Bayezid-i Bistami hazretleri...
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
Bayezid-i Bistami hazretleri...
42 Mesaj -
Evliyânın büyüklerinden. İnsanları Hakk'a dâvet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakîkî saâdete kavuşturan ve kendilerine Silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velîlerin beşincisidir. Sultân-ül-Ârifîn lakabıyla meşhûrdur. Künyesi, Ebû Yezîd'dir. İsmi Tayfûr, babasının adı Îsâ'dır. 776 (H.160) veya 803 (H.188)de İran'da Hazar Denizi kenarında Bistâm'da doğdu.


Daha annesinin karnında iken kerâmetleri görülmeye başladı. Annesi ona hâmile iken şüpheli bir şeyi ağzına alacak olsa, onu geri atıncaya kadar karnına vururdu.


Çocukken bir gün câmi avlusunda oynuyordu. Oradan geçmekte olan Şakîk-i Belhî kendisini görüp; "Bu çocuk büyüyünce zamânının en büyük velîsi olacak." buyurdu. Yine bir gün hadîs âlimlerinden bir zât onu görünce çok hoşuna gitti. Zekâ ve anlayışını ölçmek için sordu: "Güzel çocuk, namaz kılmasını güzelce biliyor musun?" Bâyezîd-i Bistâmî de ona; "Evet Allah dilerse becerebiliyorum." cevâbını verince; "Nasıl?" diye sordu. Bâyezîd-i Bistâmî de; "Buyur yâ Rabbî! Emrini yerine getirmek üzere tekbir alıyor, Kur'ân-ı kerîmi tâne tâne okuyor, tâzim ile rükûya varıyor, tevâzu ile secde ediyor, vedâlaşarak selâm veriyorum." deyince, o zât hayran kalarak; "Ey sevgili ve zekî çocuk! Sende bu fazîlet ve derin anlayış varken, insanların gelip başını okşamalarına niçin izin veriyorsun?" diye sordu. Bâyezîd-i Bistâmî de; "Onlar beni değil, Allahü teâlânın beni süslediği o güzelliği meshediyorlar. Bana âid olmayan bir şeye dokunmalarına nasıl engel olabilirim?" cevâbını verdi.


Küçük yaşta iken annesi, kendisini mektebe gönderdi. Bâyezîd hazretleri, büyük bir dikkatle derse devâm ediyordu. Bir gün Kur'ân-ı kerîm okumak için gittiği mektepte, okuduğu bir âyet-i kerîmenin (Lokman sûresi: 14) tesiri ile erkenden eve döndü. Annesi merak edip niçin erken döndüğünü suâl edince, şöyle cevap verdi: "Bir ayet-i kerîme gördüm. Allahü teâlâ o âyet-i kerîmede kendisine ve sana hizmet ve itâat etmemi emrediyor. Ya benim için Allahü teâlâya duâ et, sana hizmet ve itâat etmem kolay olsun, veyahut da beni serbest bırak, hep Allahü teâlâya ibâdet ile meşgûl olayım." dedi. Annesi; "Seni Allahü teâlâya emânet ettim. Kendini O'na ver." dedi. Bundan sonra Bâyezîd, kendini Allahü teâlâya verdi, emirlerinin hiç birisini yapmakta gevşeklik göstermedi; ama annesinin hizmetini de ihmâl etmedi. Annesinin küçük bir arzusunu, büyük bir emir kabûl edip, her durumda yerine getirmeye çalışırdı. Çünkü Allahü teâlânın emri de böyle idi. Elinde olmadan iki sefer annesinin arzusunu yerine getiremedi. Bu husûsu büyük pişmanlık içinde şöyle anlatır: "Hayâtımda yalnız iki defâ annemin arzusunu yerine getiremedim. Her defâsında mutlaka bana zararı dokundu. Birincide düştüm burnum ezildi. İkincisinde ayağım kaydı düştüm, omuzumdaki su testisi kırıldı.


Soğuk ve dondurucu bir kış gecesi idi. Annesi yattığı yerden oğluna seslenip su istedi. Bâyezîd-i Bistâmî hemen fırlayıp su testisini almaya gitti. Fakat testide su kalmamış olduğundan çeşmeye gidip, testiyi doldurdu. Buzlarla kaplı testi ile annesinin başına geldiğinde, annesinin tekrar dalmış olduğunu gördü. Uyandırmaya kıyamadı. O halde bekledi. Nihâyet annesi uyandı ve "Su, su!" diye mırıldandı. Bâyezîd elinde testi bekliyordu. Şiddetli soğuk tesiri ile eli donmuş, parmakları testiye yapışmış idi. Bu hâli gören annesi; "Yavrum, testiyi niçin yere koymuyorsun da elinde bekletiyorsun?" dedi. Bâyezîd-i Bistâmî; "Anneciğim uyandığınız zaman, suyu hemen verebilmek için testi elimde bekliyorum." dedi. Bunun üzerine annesi; "Yâ Rabbî! Ben oğlumdan râzıyım. Sen de râzı ol!" diye cân u gönülden duâ etti. Belki de annesinin bu duâsı sebebiyle, Allahü teâlâ ona evliyâlığın çok yüksek mertebelerine kavuşmayı ihsân etti.


Gençlik yıllarında yaptığı bâzı ibâdetlerden zevk alamıyordu. Bu durumu zaman zaman annesine anlatırdı ve yetişmesinde, terbiye edilmesinde bir kusur bulunup bulunmadığını sorardı ve; "Anneciğim; beni emzirdiğin zaman, benim yüzümden haramdan bir şey aldın mı? İçimde beni Rabbimden alıkoyan bir şey hissediyorum. Fakat neden olduğunu bilmiyorum." derdi. Annesi uzun bir müddet düşündükten sonra; "Evlâdım tek şey hatırlıyorum. Sen daha küçüktün. Komşulara oturmaya gitmiştim. Kucağımda iken ağlamaya başladın. Bir türlü susturamadım. Seni susturmak için ocağın üstünde pişmekte olan tarhanaya komşudan izin almaksızın parmağımı batırıp ağzına koydum." dedi. Bunun üzerine annesinden, o komşuya gidip helallik dilemesini istedi. Annesi helallik diledikten sonra yaptığı ibâdetlerden zevk almaya başladı.
Ekleme Tarihi: 28.02.2007 - 16:54
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Cafer-i Sadık bir gün kölelerini ..
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
Cafer-i Sadık bir gün kölelerini ..
42 Mesaj -
Cafer-i sadık Bir gün kölelerini çağırdı. Onlara dedi ki:

"Geliniz, sizinle sözleşelim. Kıyâmet günü içinizden hanginiz kurtulursa, onun diğerlerine şefâatçı olması için birbirimize söz verelim!"

Onlar; "Ey Allahü teâlânın Resûlünün evlâdı! Sizin bizim şefâatımıza ihtiyâcınız yoktur. Dedeniz Muhammed aleyhisselâm, bütün insanların ve cinlerin şefâatçısıdır." dediler. "Ben bu amellerimle, işlerimle yarın kıyâmet gününde ceddimin yüzüne bakmaya utanırım." buyurdu.(Evliyalar ansiklopedisi )
Ekleme Tarihi: 28.02.2007 - 15:04
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Kadınlarımız İslam kadınları Dünya Kadınlari bizim Kadınlarımız...
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
Kadınlarımız İslam kadınları Dünya Kadınlari bizim Kadınlarımız...
42 Mesaj -
Kadınlarımız bizim kadınlarımız Dünya kadınları, kadınlar kadınlar kadınlar....

Evvela bir kısım insanın günah keçisi olarak gördüğü kadınlar...

Sadece erkeklere lutfedilmiş (!) olarak düşünülen,alınıp satılan bir meta değeri gören kadınlar..

Dünya üzerinde varlıkları sadece şehvet araçı olarak kullanılan hayat nimetini kullanmayan ve kullanamayan kadınlar...

Duyguları yüzünden aciz damgası yemiş biçare olduklarından ''bizi kurtar allah'ım'' diye her gün inleyen kadınlar..

Koca statusu altında nefsine esir olmuş iman'dan bihaber insanlarin pataklamaları sebebiyle hergün bedenleri yara bere içinde kalan kadınlar..

Kadınla erkek nasıl olur da eşit olur ?? Mantığının kurbanı olan seslerini duyuramamış kadınlar..

Cehalet denen kara zilletin töre diye getirdiği ocakları söndüren gülleri öldüren hazeyanın kurbanı olan kadınlar...

''Dinim bunu gerektiriyor ben bunu için varım '' sloganları içerisinde türbanı için baş kaldıran baş kaldırdıkça dışlanan kadınlar bizim kadınlarımız....

Daha 8.Henry dönemine kadar cennette günah işlediğinden dolayı incile dokunması yasak olan dünya kadınları....

Bu gün medeniyet adı verilen zillet bulutunun altında vucutlarını teşhir eden ''ben neyim'' ''nereye gideceğim'' ''neden varım'' sorularına cevap aramaktansa nefislerine esir olmuş cümle kadınlar...

Hızlı yaşa eğlen felsefesi içinde doğuracakları bebeklerini kabullenmeyen ve bebeklerini tuvalet köşelerine atan kadınlar Dünya kadınları...*

İffet zırhından mahrum ahlak kalkanından yoksun, iffet davası güden hemcinslerine en azgın savaşların azılı süvarileri gibi kan kusan ahireti unutmuş kadınlar

''Seviyordum'' ''aşk yaşıyorduk'' ''ihanet uğradım ah bana bu yapılır mıydı'' ''hemde en yakın arkadaşım ''....'la diyaloglarına lanetleri ekleyen nefis adı verilen zulum padişahının lejyon askerleri olan kadınlar...

''Ayol gördün mü karşı komşu böyle yapmış '' ''zaten onun ne olduğu belliydi'' ''Ya kocası da duymuş bunları'' '' Eh kadın haklı oyle tipsiz adamla evlenilir mi bende olsam öyle yapardim '' gibi diyaloglarla dünya üzerinde her gün kardeşlerinin etlerini yiyen ve belki de cehennem de yanacağı ateşi azdıran kadınlar Dünya kadınları....

Anlatılamayacak igrenclikler icerisinde topluma dik giden ''ben yaparim ben ederim'' ''onlar da kim oluyor '' ''özgür bir dünyadayız'' kalıplarıyla Hergün mum gibi eriyen titrek ışıklı insaniyetlerini karanlığa tercih eden kadınlar...

Daha nice kadınlar nice kadınlar kalemler yazarda bitiremez murekkepler bitse bile ...

8 mart günü sokağa çıkıp belkide eylem yapacak ideolojik fikirlerin piyonluğunu yapacak kadınlar bizim kadınlarımız....


Bir yanda insanların çizdiği kadınlar ötesinde de İslam'ın değer verip yücelttiği kadınlar...

Başta hz. Resulu Kibriya'nın

''Ey insanlar ! …
Kadınların haklarına riayet ediniz. Bu hususta Allah’tan korkunuz. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız;onları Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde haklarınız olduğu gibi, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; onların aile şerefini , sizin hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir
.'' (Veda hutbesi )
dusturu ile felah bulmuş kadınlar İslam kadınları...

Erlerinin rahatlığı için Hz.Fatima gibi çalışa çalışa ellerini,omuzlarını yaralara boğan kadınlar İslam kadınları....

Bir mal değeri gören hatta değer kelimesinin sadece zahiri olarak kaldığı ''Satın alırız kadınları yedirir içirir sonra başımızdan atarız'' (Amr bin As'ın Necaşi'nin huzurundaki konuşmasından )
ifadeleri ile geçmişi özetlenmiş kadınları felaha ulaştıran kadınlığının farkına vardıran İslam'a yapışmış kadınlar İslam kadınları...

Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz gibi varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak güzel davranışlar) takdim edin. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki elbette O'na kavuşucusunuz( El-bakara 223 ) gibi daha nice ayetlerle Hatta Nisa isimli süre ile Kuran-ı Ekmel'e isimleri nakşedilmiş kadınlar İslam kadınları....

Hz.Meryem gibi saflık ve temizliğin iffetin en mukemmel tablosu ,Hz. Asiye gibi Firavun gibi bir cehennem odunun hanımı olarak imanın koruyan,Hz. Hatice gibi Fahr-i kainata duyduğu sonsuz aşkını haykıran ''Hatice anlatılandan çok anlatanla ilgileniyordu'' (Martin lings'in Siyerinde hz.peygamber'in götürdüğü kervan dönüşünde hz.hatice ile ticaret hakkında konuşurken )hal içerisinde bütün zenginliğini Hayattaki herşeyden çok sevdiği kocasına feda eden uzlete çekilen kocasından ayrı kaldığında binler sene hasret içinde kalan kadınlar.. İslam kadınları

hz.Rabia gibi ibadet için gecelerini kurban eden Allah allah diye inleyen kadınlar İslam kadınları

Vatanın kurtuluşu için kınalı kuzu gibi gördüğü çoçuklarını ulusa feda eden analarımımız kadınlarımız İslam kadınları...

Cecenistan'da Filistin de şehitlik için ölüme gülerek koşan Din-i mubin-i İslam için hayatlarını feda eden kadınlar İslam kadınları...

Bu gün Halis bir mumin olarak yaşamak için türbanları uğruna savaşan iffetlerini korumak için davaları uğruna hayatlarını sürgünlerde hapislerde geçiren kadınlar İslam kadınları..

Yuvalarında ki kartallar gibi çoçuklarına sahip,Koca topraklar yöneten bir kral edasiyla dinine hakim kocaları ile etin kemikle bitişik olduğu gibi kaynaşmış anlayış denizlerine yelken açan kadınlar İslam kadınları....

İffetlerinden başlarını kaldırıp bakamayan her gün ''Esselamu aleyke ya Rasulullah'' diyerek mana alemlerinde coştukça cosan salat ve selamlarla günlerini dolduran doya doya Kuran okuyan kadınlar İslam kadınları....

''Neyim'' ''neciyim'' ''nereye gidiyorum'' sorularına en mukemmel cevapları bulmuş gaflet içindeki hemcinslerinin ıslahı için gecelerini haram eden gözyaşları döken kadınlar bizim kadınlarımız İslam kadınları...

Daha niceleri ve niceleri anlatılarak bitirilmez ki kadınlar mumin kadınlar ''Ey gönül huzuruna ermiş ruh! Sen Rabbinden razı, O senden razı olarak dön Rabbine!Sen de katıl has kullarımın içine, gir cennetime!(Fecr 27-30) '' kelamı eşliğinde hz.Rabia gibi ruhunu Rabbine teslim eden Muhammedi kadınlar bizim kadınlarımız İslam kadınları....
Ekleme Tarihi: 27.02.2007 - 19:32
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Peygamberimize Özlem
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
42 Mesaj -
YA CENNETTE.....

Medineli müslümanlardan Abdullah bin Zeyd (RA),mescit de Efendiler efendisinin yakınında oturmaktadır ve canı alabildiğine sıkkındır.Durum dikkatinden kaçmayan Hz.Muhammed (SAV) sorar:
- Ey Zeyd oğlu neyin var ?Niçin bu kadar hüzünlüsün ? Abdullah bin Zeyd (RA) başını kaldırmadan cevaplandırır :
-'' Ya Rasulallah Burada, bu dünyada senden biraz uzak kalınca içimiz kasvet bağlıyor...Sıkılıyoruz...Ama sonra senin yanına gelip ferahlıyabiliyoruz...Derdimiz çözülüyor.Günlerdir düşünüyorum ahirette nasıl olacak ?...Sen layık olduğun üzere peygamberler katında ve cennetin en yücelerinde biz ise acaba cennete girebilecek miyiz sonuz bir hayat boyunca sensiz kalmak güç yetirebileceğimi zannetmiyorum..''
Mesele anlaşılmıştır,fakat gerçekten çetindir,Allah'ın elçisi ve sevgilisi olsa bile onun da kendi başına çözemeyeceği cevaplandıramayacağı bir sorudur bu
Şimdi başını eğmiş ahirette arkadaşlarından ayrı düşmek ihtimaliyle tedirgindir..Çok geçmeden Cebrail (AS) gelir.Getirdiği, haber ortalığı bayram yerine çevirecek kullarına merhameti bir annenin evladina merhametinden daha büyük olan Yüce Allah'ın kitabında Nisa süresinin 69. ayetini oluşturacaktır.
'' Kim Allah'a ve Elçi'ye itaat ederse işte onlar,Allah'ın nimet verdiği peygamberler sıddıklar şehitler ve salihlerle beraberdir.Onlar ne güzel arkadaştır.Sevenler, sevgililerinden ayrılmayacaklardır...Sonsuzluk boyunca..
Ekleme Tarihi: 25.02.2007 - 18:10
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Cennet ve cehennem fıkraları gülelim(!!) eğlenelim(!!)...
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
Cennet ve cehennem fıkraları gülelim(!!) eğlenelim(!!)...
42 Mesaj -
İki adam ölmüş cennete gitmişler.Bir gün melekler bunlari gezsinler diye cehenneme götürmüşler.Bir de ne görsünler ; camilerinin imamı cehennemde boğazına kadar kuma gömülü ve imam kahkahalar atiyor Sormuşlar;
-İmam efendi hem cehennemdesin.kuma gömülüsün bir de guluyorsun..!
İmam kahkalar içinde cevap vermiş
-Müftü alttan ayaklarımı gidikliyor..


Iki futbol delisi adam cennette futbol olup olmadigini çok merak ederler ve kim
önce ölürse digerine haber iletmesini kararlastirirlar. Biri ölür ve bir yolunu
bulup arkadasini telefonla arar :
- Çok iyi bir haberim var, burada futbol mevcut. Pazara maçimiz var, sen
santrafor oynuyorsun.

Bunları çoğaltmak mümkün tabi acizliğimizi tellal gibi ilan ettiğimizin farkında olmadığımız için toplum olarak bunları okuyor ve benimsiyoruz....Acaba cennet ve cehennem bu derece isim karalamasına razılar mı ?
Kiyamet günü dile gelip de bizimle neden dalga gectiniz diyemezler mi ? Hele bir de hepinizin malumu olan ''Cennet mahallesi '' adındaki saçma sapan dizi var ki onun mahiyetini tahmin bile edemiyor o konuya da girmiyorum ?

Acaba ''Cennet bu kadar ucuz mu ve cehennem luzumsuz mu ?''

Efendimiz acaba neden dilinize hakim olun diyordu.Allah dostlari neden az konuşurlardı ?
Dinimizin prensiplerinin böyle şeylere bahis mevzusu olmasi ne kadar acı bir durum..?

Hulasa Allah ehl-i imanı affetsin zira şu yazılara çoğumuz gülmüşüz gülmeye de devam ediyoruz.O şiddetinden peygamberlerin bile titrediği günde Rabbin huzurunda nasil hesap verilecek bilmiyorum dostlar Ayet'de : bizim hesap görüşümüz göz açıp kapatma gibi olacak biz ne güzel hesap görücüyüz diyor.Bu halde bilmiyorum bilmiyorum bilmiyorum...Şu hale tokat gibi iki cevap var ki

Hasan Basri hazretleri diyor ki ''Siz sahabeleri görseydiniz deli derdiniz Onlar sizi görse kafir derlerdi''

Efendimiz bir hutbesinden sonra '' Siz benim bildiklerimi bilseydiniz çok ağlar az gülerdiniz '' diyor.Acaba şu fıkraları oluşturan okuyan gülen herkes bundan sorumlu olduğunu biliyor mu ?

Son olarak Bediüzzaman diyor ki

Acaba sırf bu dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona harciyorsun ?
Rabbime emanetsiniz.Selam selamet salih amel ve dua temennisi ile...
Ekleme Tarihi: 24.02.2007 - 23:34
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: acabalar yığını ve gözyaşını vacib kılan birkaç örnek ...
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
42 Mesaj -
Misallerle tefekkur edilince ortaya çıkan tablo'ya devam edersek:
Hz.Ammar (ra) gözlerinin önünde anne babasını şehit vermiş ki günümüzdeki psikoloji ile düşünürsek hz.Ammar'ın buna nasıl dayandığını hele o uzun ömründe (Rivayetlerde 93 yaşında sifffin muharebesin'de şehit olduğu geçer) anne babasının hasretini nasil çekmiştir o acıya nasıl dayanmıştır bilinmez.Hele bir de muşriklerin yaptığı işkenceler ortaya daha acı bir tablo çıkariyor.Hz.ömer devrinde hz.habbab ve hz.Ammar'ın yaralarının ashab bakmak isteyince dehşete kapılıyorlar.Zira Habbab'ın sırtı öyle bir hale gelmişti ki yaralardan dolayı sırtında delikler oluşmuştu ve ammar o ki bütün vucudu yara bere içinde kalmış ve bir ömür boyu bunların izini bir çok sahabi gibi taşımak zorunda kalmıştı.


Hz.Fatima validemiz o cennet kadinlarin efendisi efenmizin canı ciğeri birtanecik kızı,Fatma benim canımdan bir parçadır dediği masumların masumu...Asr-i saadet'de hayat şartları zor her gün kuyuya gidip su taşıyor o guzide kadin o meleklerin kıskandığı seyyide kadın ve öyle ki mubarek ellerinde mubarek omuzunda yaralar oluşuyor ve o yaralardan o kadar acı çekiyor ki babasından dua istiyor... Bu gün biz evimizde rahat rahat çeşmemizi acıp suya kanarken her ihtiyacımızı en kolay şekilde giderirken acaba kaç derece şukrediyoruz muhakemeyi size bırakıyorum....

Yine hz.Fatima'nın evidir.Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin aç mahzun bakışlarla yiyecek bekliyorlar. Hz.Ali ki islamın aslanı ilim ve faziletin en yüksek portresi evine yiyecek götürmek için henuz musluman olmamış birinin kuyusundan hurma karşılığı su çekmeğe pazarlık yapiyor.Kuyudan su çekiyor bi sure sonra elindeki kova kopup kuyuya dusunce adam hz.Ali'ye tokat atıyor.Hz.Ali'de kolunu uzatıp kuyudan kovayı çıkariyor üzgün bir şekilde ordan ayriliyor.Adam şaşırıyor derince kuyudan o kova nasıl çıkar ? Tovbe diyor ''O'nun peygamberi hak peygamberdir inaniyorum'' diyor.Pişman oluyor ve eline indirdiği kılıç darbesiyle elini kesiyor ve onu alarak hz.Peygamberi aramaya koyuluyor.Kerimesinin evine gitmiştir diyor ashab'dan birkaç kişi o da oraya yöneliyor.Bundan sonrasini varalım birlikte dinleyelim :
O sirada Peygamber efendimiz, torunları hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin'i mübarek dizlerine oturtmuş getirdiği hurmaları yediriyordu.
Köylü, yaptığı hatanın büyüklüğünü düşündükçe çıldıracak gibi oluyor, gözlerinden çeşme gibi yaşlar döküyordu.

Bu hal üzere hazret-i Fatıma'nın evine geldi ve kapıyı çaldı. İçerden Alemlerin Efendisi nur saçarak bir güneş gibi dışarı çıktılar. Köylü, Efendimizi görür görmez, "İnandım, sen Allah'ın Resulüsün! Yaptığıma pişman oldum, beni affet ya Resulallah!" diyerek yalvardı.

Sevgili Peygamberimiz; "Elini niçin kestin?" diye sorunca; "Sana inanmış mübarek yüze vuran bu eli taşımaktan haya ettiğim için!.. Canım sana feda olsun ya Resulallah!" dedi.
Merhamet deryası sevgili Peygamberimiz, köylünün elinden, kopuk eli alıp "Bismillahirrahmanirrahim " diyerek, kanlar akan bileğine bitiştirdi. El, Allahü teâlânın izniyle, Peygamber efendimizin bir mucizesi olarak eski haline geldi. Allahü teâlâ herşeye kadirdir, herşeye gücü yeter. (Amenna)

ve bir başka efsane ki Saadet asrının altin sayfası saadet asrının en parlak güneşlerinden İslamın sancaktarı Gençliğin medar-ı iftihari evet o efsane Musab bin Umeyr (ra)...Hz.Musab'ın hayat tablosu öyle bir ibret yığınıdır ki herşeye bedel...
Mekke'nin en güzel yakışıklı en iyi giyinen en zengin gencidir O...Bunu kimse soylemiyor bunu söyleyen bizzat Efendiler efendisinin kendisi...
Musab ;Daru'l Erkam'da tanışınca efendimizle herşeyi geride birakiyor.. İrşad ve tebliğ de en önde giden musab medine'yi tek başın gül bahçesine çeviren gül Musab, efendimize en çok benzeyen musab ve uhud'da kollarini, başını efendiler efendisine siper eden şehitler şehidi musab...
O zenginliğiyle meşhur musab gömüleceği zaman bir kefen dahi bulamiyor bir kefen dahi...Ashab efendimize geliyor ve üzgün bir şekilde ''Ya rasulallah ne yapalım vucudu kapanmiyor'' üstündeki eski püskü elbise musab'a kucuk geliyor yetmiyordu.Baş kapanınca ayak açık kaliyor ayak kapanınca baş açık kaliyordu.Hz.Hatem-ul enbiya'nın gözleri doluyor ve ''Örtebildiğiniz kadarını örtün açık kalan yerleri otlarla kapatın diyordu''
Dikkat buyurun kardeşlerim İslam'ı yüceltmek için yapılan fedakarlıklara daha nice örnek var ki bunlarin en keskini hz.Musab'dir...Tefekkuru size bırakıyorum..

Daha niceleri,niceleri bu gün islami yaşantı'nın tökezlediği zamanlar oluyorsa bu bilgisizlikten cehaletten kendinin bilmemekten geliyor.Her gün kim bilir kaçımız dünyevi sıkıntılara sabredeceğine isyan ediyor lanetler ediyor bütün belalar beni mi bulur diyor.Acaba böyle diyenler hz.Bilal'in çölde kızgın kumlar içinde çektiklerini,hz.Habbab'in ateşe atılarak çiğnendiğini,Başta habib-i kibriya efendimiz olmak üzere ashab'ın çektiği sıkıntıları ,acıları biliyorlar mi ? Bilseler.... ah bir Bilseler.... Ah..! bilseler.......
Ekleme Tarihi: 23.02.2007 - 14:52
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Bir acaip arzuhaldir Katrandan kara kalp sahibi köleden efendisine...
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
42 Mesaj -
Rabbim cümlemizden razı olsun acizane yazımıza beğenildiyse ne mutlu...
Ekleme Tarihi: 21.02.2007 - 21:48
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: acabalar yığını ve gözyaşını vacib kılan birkaç örnek ...
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
acabalar yığını ve gözyaşını vacib kılan birkaç örnek ...
42 Mesaj -
Hz.Muhammed (sav) ve O'nun ashabı(Ridvanallahu teala ecmain) ikliminde kendimizi bulmak İslam'ı en güzel şekilde kavramak ve yaşamak..Bu gün bu misyona ne kadar muhtaç olduğumuz bilbedahe ortada...Siyer yazari Seyyid Suleyman Nedvi bu konuda o kadar güzel bir yazida bulunmuştu ki okullarda duvarlara asılan gençliğe hitabe yerine bu yazi konmalı diye uzun uzun düşünmüştüm.Yaziyi tekrar bulursam inşaallah sizle paylaşırım.ve bende ona dayanarak bir kaç kelam'da bulunmak istiyorum.Hayatımızın her anını efendimiz ve ashab-ı guzinin hayatı ile mukayase etmek..Bu mukayeseden öyle dehşetli sonuçlar çıkıyor ki bilmiyorum kardeşlerim anlatırken bile ürperiyorum utaniyorum..


Bir kaç örnek sıralamak gerekirse:
Açlık çekiyorsak Efendiler efendisini düşünelim ki bir gün hazreti fatıma'nın kapısını çalıp ''kızım yiyecek birşey var mı'' diye sormuş hz.fatıma ''canım sana feda olsun ey babam bende 3 gündür açım'' ve efendiler efendisinin cevabi da ''VALLAHİ KIZIM BABAN DA DÖRT GÜNDEN BERİ AÇ''.Bir başka hadise de hendek savaşı sırasında ashab o kadar açlık çekiyor ki açlıktan karınlarına taş bağlıyorlar.Efendimiz de onlarla birlikte çalışmakta.Mola verince ashab karınlarını gösterip taşları efendimize gösteriyor çektikleri sıkıntıyı duyurmak istiyorlar fakat hazreti resul-i kibriya kendi karnını gösterince ashab utaniyor çünkü O'nun karnında iki tane taşın bağlı olduğunu goruyorlar.Son bir örnek bir gün efendimiz namaz kılarken yanına bir sahabe gelir (İsmini hatırlamiyorum okuyup da bulan arkadas olursa allah ondan razi olsun) efendimiz oturarak namaz kılıyor soruyor sahabi ''Ya rasulallah hastamısın neden oturarak namaz kılıyorsun'' ve cevap verir sultan-ı zişan ''Hasta değilim AÇIM AÇ ''Dikkat buyurun din kardeşlerim acaba biz nimete şukrumuzu yeterince ifa ediyormuyuz her gün yiyip içiyoruz efendiler efendisi bu hali çekmişken biz ah..! bilmiyorum düşündükçe boğazım düğüm düğüm...

Bir gün Hz.Ömer efendimizin odasına girer bakar ki resulullah bir hasır üzerine uzanmış yatiyor.Üzerinde kısa bir örtü var bedenin çoğu açık ve hasır mubarek bedeninde iz yapmış.Hz.Faruk-u Azam dayanamiyor ağlamaya başlıyor ve efendimiz onun hıçkırıklarına uyanıyor ve soruyor ''ne oldu ya ömer'' hz.ömer'' ya rasulllah iran kisrası,bizans hükümdarlari saraylarında'' derken efendimiz sözünü keser mesele anlaşılmıştır ve hz peygamber''İstemezmisin ya ömer dünya onlarin ahiret bizim olsun...''
Hz.Aişe'den rivayet ediliyor;''Allah resulu o kadar kiyam da dururdu ki ayakları şişerdi'' biz namazlarımızı ne derece eda ediyoruz acaba dostlar çoğu zaman acele ile çoğu zaman huşu'dan uzak sizin yerinize karar veriyor değilim varalim bir düşünelim..

Tövbe konusunda bir hadiste;''Bolca tövbe ediniz zira ben günde yüz kere tövbe ediyorum'' buyuruyor efendimiz.Dikkat buyurun bütün günahlari bağışlanmış ismet sıfatının sahibi bize kulluğun en güzelini en meşakatlisini nasil öğretiyor.

Bu gün çoğumuz anne babamızın ailemizin yanındayiz veyahut onlar hayatta birlikte yaşıyoruz en kötü ihtimalle gurbetteyiz..Bunun dışında onları kaybeden kardeşlerimiz de vardir mutlak Allah onları hayırla mukafatlandırsın onlar bize göre şanslılar aslında hz.peygamber ki yetim di öksüz dü anne sevgisini çoçukken kaybetmişti zaten baba sevgisi de ki o zaman ki arap toplumunda bir çok şeyden değerli olan baba sevgisiydi efendimiz bundan mahrum kalmıştı.Bir sefer dönüşü ebva'dan geçerken annesinin mezarına gelip ağlamış ashab da onunla birlikte ağlamaya başlamış niçin ağladığı sorulduğu zaman da ''Annemin bana olan şefkatini hatirladim'' demiştir.Ah dostlar bu hali hayal edin bir kendinizi O'nun yerine koyun ortaya nasıl bir tablo çıkıyor size birakiyorum bunu.ve bu sahnelerden daha acı olan bir sahne ki Efendimizin çoçukları küçük yaşlarda vefat edince Ebu cehil gibi muşrikler onun soyu kesik diye dalga geciyor efendimizi üzüyorlardi ki hem o günkü arap toplumunda da baba olmak çok mühim bir mesele idi araplar erkek çoçukları ile övünürlerdi.Bu durumda efendimiz o kadar mutessir olmuştu ki Rabbimiz habibinin üzüntüsünü gidermek için cebrail'i kevser süresi ile gönderiyordu ve ''Doğrusu sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir'' ayeti celilesi teselli nişanesi oluyordu.Şimdi belki evli abilerimiz ablalarımız vardır o çok sevdiğiniz cancağızlarınızı acaba hiç böyle düşündünüz mü dostlar ızdırabın ne derece olduğunu daha nasıl anlatabilirim ki Bir gün efendimiz hz.Aişe validemize dönüyor ve ''Kavmim bana çok çektirdi Ya Aişe '' diyor dert yakiniyor.Musibetin büyükleri peygamberlere gelmiştir diyor ve ta asırlar öncesinden nefislerimize sesleniyor...

Hulasa bu konu o kadar derin ve geniş ki uzun olmasindan dolayi okunmamasından çekiniyorum mutlaka okuyan kardeşlerimiz olur ama amacım gözü ilişen herkesin dikkatle okumasi tefekkur ederek okumasi hayal ederek okumasi ki o zaman maksata hasıl oluruz inşaallah burda anlatılacak çok nükte var inşaallah paylaşmak nasip olur Rabbim cümlemizi sünnet-i seniyyeden ayırmasın..Selam ve selamet hidayete tabii olanlarin üzerine olsun...


Suskun'un not defterinden
Ekleme Tarihi: 21.02.2007 - 21:25
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Bir acaip arzuhaldir Katrandan kara kalp sahibi köleden efendisine...
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
Bir acaip arzuhaldir Katrandan kara kalp sahibi köleden efendisine...
42 Mesaj -
Seni anlatmaktan acizken kalemler benim yaptığım zayıf bir çırpınıştır.Ruhları ile sana gelenler yazmaya çalışmiş ne çare efendim onlar istemiş kalemler yazamamış onlar yazmış kağıtlar tutamamış.Hem Seni anlatmaktan acizdir tarihler; her ismini anışlarında gözyaşi ile doldururken sahifeleri gönüllerinde ki hasretin resmini çizerler yüzyillardir şanlı sancağının altına giren tarihçiler....
Efendim okurken çektiklerini delindi bağrım istedim ki huzuruna varayim istedim ki taif te Zeyd'in yerine ben olayim taşlanan, şehirlerin anasi mekkende Fatman ben olayim yüzünü gözünü silen,Uhudun da Ebu Ubeyde'n ben olayim dişlerimle mubarek yanağina, o kurban olduğum yanağına batan zırhı ben cikarayim. Malik ben olayim yüzünün kanını silen; O kana kurban olayim. Katade ben olayim ok benim gözüme saplansin talha ben olayim benim kolum çolak kalsin.. Daha niceler olayim dilim anlatmaktan uzak bedenim o sıkıntılara katlanmaktan aciz daha niceler olayim sana varayim huzuruna varayim efendim...
Mekkenden göçerken gözlerin yaşlı arkada.Anılar canlaniyor o mübarek nazarinda bir an hatirliyorsun mubarek anneni gözlerin doluyor.. bana ızdırap olarak bu yetmez mi ya Rasulallah ?Senin bir damla gözyaşına kainat yıkanır ey gönüller sultanı gözyaşının damladiği bir avuc toprak gözlerini sildiğin bir paçavra da ben olaydim o nur pinarindan akan bir damlanin şahidi de ben olaydim...


Uzağim senden özlem ile yaniyor gönlüm tebessümün geliyor aklıma o an eriyor bütün benliğim...Bera olup da ondan daha güzelini görmedim demek istiyorum Enes olup ta ondan daha güzelini koklamadim o kokudan daha güzel koku almadim demek geliyor içimden acaba bu aciz haykırışlarimi duyuyormusun Efendim...Ve ayrılışın geliyor aklıma ibn-i mesud'un her gün bir köşede ayrilacağını anladığı ve hıçkıra hıçkıra ağladığı zamanı hatırlar oldum..

Ve şimdi ümmetinden bir avuç kardeşimle Hatırlar olduk Ebu bekir'ini en çok ebubekiri severim dediğin ebubekirini o yufka yürekli saflığın ve temizliğin sıddık portresini gideceğini anlayinca ağladiği zamanlari..Yine hatirlar olduk Ömerini göçtüğüne inadla karşı çıkan; o öldü diyeni kılıcımla öldürürüm diyen Ömerini hatirladik... ve daha niceleri ki anlatmaktan acizim efendim Enesin dili ile tefekkur ediyoruz: ''Onun geldiği gün medinenin en aydinlik günüydü ve gittiği gün de en karanlık''...Sonra aylarca ağlaşmalar içinde kendini çöllere atan ashabini hatirlar olduk..Ağlamaktan gözlerinin altında çukurlar oluşmuş o çukurlarda gözyaşlarini biriktiren arkadaşlarini anımsar olduk...Ben onu göremeyeceksem bir daha hiç göremiyeyim diyen Zeyd'ı hatırladik...O zamana kadar Rabbine kavuşmayi dillerin anlatamayacağı bi şekilde isteyip de kavuşamayan ashabının sen gittikten sonra o isteklerin milyonlar arttiğini hayal ettik Efendim..
Onlar bu hal üzere iken benim yaptığım acaba çöl kumlarindan bir zerre eder mi.?.Bilal'in geliyor aklıma gözyaşlarimla.. Sen gittikten sonra dayanamayip Şam'a gitmişti ya hani.Bir gece ''bilalim beni neden ziyaret etmiyorsun dargınım sana'' diyerek ruyasında şereflendirmiştin pir-i müezzini.Koşa koşa gelmişti medinene Peygamber torununun israri ile çıkmıştı yukarılara ezan-ı şerif için ..O melekleri kıskandıran edasi ile okuyacakken ezani Ahali şaşkınlığa bürünmüştü senin dirilip geldiğini bile zannetmişlerdi Kİ SEN HİÇ ÖLMEMİŞTİN Kİ efendim..Bilalin okurken ezanini MUHAMMED diyemedi.Zaten sen gittiğinden beri diyememişti.Bir kez daha denedi rüyasini hatirlayarak yine MUHAMMED diyemedi diyememişti..Yığılıp kaldı oracakta gözyaşları bir ırmak misali boşanırken gözlerinden senin özleminle yanan bedeni artık dayanamiyordu yokluğuna...Yillar sonra senin yanına uzanirken ruhu etrafindakiler ağlarken o gülüyordu Çünkü özlemi bitiyor sevgilisine kavuşuyordu.. Efendim o saadet pinarindan tatti bana da lutfetmezmisin katrandan kara kalbimle; O Siyah şeref atlarini anımsatan Bilalinin rengine inat o nur kalbi o bembeyaz kalbine lutfettigin gibi benim de o zulmet içindeki kalbime lutfetmezmisin efendim gözyaşlarimla islattiğim seccadem de bir gece yarisi seni anarken ruhumun derinliklerinde lutfetip bana da gelmezmisin ? ümmetinden bu acizinin katran rengi kalbini aydınlatmazmısın o nurunla, alemleri aydınlatan o nurunla, sana uçmak için çırpınan kanatlardan yoksun bu aciz mahluku sarmazmısın şefkatle o nur tenine dokunmama izin vermezmisin cömertçe sana uçan gönüllerin kervanina beni de almazmısın Ey Alemlerin yaratılış sebebi nur yumağı beni de bagrına basmazmısın.......


Katran karasi kalp sahibi aciz bir köleden efendisine...Bir arzuhaldir bu yanan hasret ateşinin özlemin,sevginin portresidir..Acizliğinin sözleşmesidir tüm dünyaya haykırdığı ruhunun elçisidir en yüce makama...


''Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir'' (Et-tevbe 128 )


Bu mesaj 1 kez ve en son SuskunSuvari tarafından 21.02.2007 - 11:30 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 21.02.2007 - 11:26
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Buyurdular ki :
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
42 Mesaj -
Duadan bıkkınlık göstermeyiniz. Çünkü dua ile beraber olan hiç kimse helak olmamıştır.Hz.Muhammed (SAV)

Akıllı insan edeple öğüt alır. Dayaktan başka bir şeyle terbiye
edilemiyenler hayvanlardır.(Hz.Ali RA.)

Dünya menfaati bir leşe benzer. Ona talip olan, köpeklerle dalaşmaya hazır olmalıdır.(Hz.Ali K.v)

Kötü bir işin en gizli şahidi vicdanımızdır.(Hz.Ömer RA.)

Mümin bir inciye benzer. Nerede bulunursa bulunsun, orada güzeldir.(Malik bin Dinar Rh.)


GERÇEK HÜRRİYET HAKK'A KÖLELİKTİR...(hz. Ali RA.)


Bu mesaj 1 kez ve en son SuskunSuvari tarafından 02.02.2007 - 18:53 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 02.02.2007 - 18:53
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Muaz bin cebel Ve ESir olan Şeytan
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
Muaz bin cebel Ve ESir olan Şeytan
42 Mesaj -
Muâz (r.a.) anlatıyor: Resûlullâh (s.a.v.) bana zekât hurması emânet etmişti. Hurmaları odama götürdüm. Her gün eksildiğini görünce Resûlullah'a şikâyet ettim. Peygamber Efendimiz, "O şeytanın işidir, onu gözetle, buyurdu." Gözetlemeye başladım. Şeytan geceden az bir süre geçince geldi. Hurmaları yemeye başladı, kendisini yakaladım. Kelime-i şehâdet getirdikten sonra "Ey Allah düşmanı! Zekât hurmalarını mı çalıyorsun! Müslümanlar ona senden daha müstahaktır. Çâre yok, seni Resûlullâh'a götüreceğim, o seni rezîl eder." dedim. Bir daha gelmeyeceğine söz vererek bırakmamı istedi. Kabûl ettim. Sabah Resûlullâh'ın yanına gittim. Bana: "Esirini ne yaptın?" diye sordu. "Bir daha dönmeyeceğine dâir bana söz verdi." dedim. "O, dönecektir, yine gözetle." buyurdu.
İkinci gece gözetlemeye başladım. Yine geldi. Bir daha gelmeyeceğine tekrar söz verince serbest bıraktım. Sabahleyin Resûlullâh'ın yanına vardım. "Ya Muâz! Esîrin ne oldu?" diye sordu. Durumu haber verdim. "O, yine gelecektir, gözetle." buyurdu.
Üçüncü gece gözetlemeye başladım. Yine geldi ve hurmaları yemeye başladı. Üzerine atıldım ve "Ey Allâh'ın düşmanı! Bana iki defa söz verdin, sözünde durmadın, bu üçüncü! Artık seni Resûlullâh'a götüreceğim, o seni rüs-vây eder." dedim. Bana: "Eğer yiyecek bir şey bulsaydım buraya gelmezdim. Vallahi biz peygamberinize nübüvvet gelene kadar bu şehirde yaşardık. Lâkin peygamberinize indirilen iki âyet bizi buradan uzaklaştırdı. O iki âyet her nerede okunursa şeytan o yere üç gün sokulamaz. Beni serbest bırakırsan o âyetleri sana öğretirim dedi.
"Peki," dedim. "O İki âyet, "Âyetü'l-Kürsî" ile "Bakara" Sûresi'nin sonundaki "Amenerresûlü" âyetleridir." dedi. Kendisini serbest bıraktım. Sabahleyin çıktığımda Resûlullâh'ın münâdîsinin bana seslendiğini işittim. Peygamber Efendimiz (s.a.v.); "Esîrin ne oldu?" diye sordu. Olanları anlatınca Resûlullâh; "Çok yalancı olmasına rağmen habîs doğru söylemiş." buyurdu.
Hurmaların yanında her gün bu âyetleri okumaya devam ettim. Ondan sonra bir daha hurmaların eksildiğini görmedim.
Ekleme Tarihi: 01.02.2007 - 20:47
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Buyurdular ki :
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
Buyurdular ki :
42 Mesaj -
Geçim sıkıntısından şikâyetçi olan, Rabbini şikâyet etmiş gibi olur. Dünyâ işleri için üzülen, Allâh'a kızmış gibi olur. (Muhammed Mustafa, s.a.v.)
Azıksız kabre giren, gemisiz denize girmiş gibidir. (Hz. Ebû Bekr-i Sıddîk, r.a.)
Dünyânın şerefi mal ile, âhiretin şerefi de amel-i sâlih iledir. (Hz. Ömer, r.a.)
Dünyâ için üzülmek, kalbi karartır. Âhiret için üzülmek ise kalbi nûrlandırır. (Hz. Osman, r.a.)
Kim ilmi ararsa, cennet onu arar. Kim günahı ararsa, cehennem de onu arar. (Hz. Ali, k.v,)


Bu mesaj 1 kez ve en son SuskunSuvari tarafından 01.02.2007 - 20:43 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 01.02.2007 - 20:42
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: HZ.PEYGAMBER (S.A.V.)'IN BAZI HUSÛSÎ HİZMETLİLERİ
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
42 Mesaj -
Cümlemizden..Ah ne saadettir o hizmet ah ne şereftir.Bugün dünyanın en büyük zevkleri bir teraziye konsa ağır gelecek kefe Hz.Peygamber'e(SAV) hizmet eden Sahabilerin (Allah onlardan razi olsun )aldığı zevkin olduğu kefe olur...Rabbim cümlemizi onların cemaline kavustursun cümlemizi cennetmekan eylesin..
Ekleme Tarihi: 01.02.2007 - 19:24
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: HZ.PEYGAMBER (S.A.V.)'IN BAZI HUSÛSÎ HİZMETLİLERİ
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
HZ.PEYGAMBER (S.A.V.)'IN BAZI HUSÛSÎ HİZMETLİLERİ
42 Mesaj -
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)'in husûsî hizmetinde bulunanlardan biri Hz. Enes bin Mâlik (r.a.)'tir ki, on sene Resûlü Ekrem (s.a.v.)'e hizmet edip duâsını almış ve yüz seneden fazla yaşamıştır.
Hz. Rebîa bin Kâ'b (r.a.), Ashâb-ı Suffe'den olup Resûl-i Ekrem'in abdest hizmetinde bulunur idi ve "Acaba bir hizmet zuhûr eder mi?" diye sabaha kadar Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in odasının kapısında beklerdi.
Hz. Abdullâh ibni Mes'ûd, Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in misvakdârı idi ve bir mahalle teşrif edecek olduklarında nalîn-i şerifini giydirir ve çıkardıkları vakit, onları kolla-rına geçirip muhâfaza ederdi.
Hz. Ukbe bin Âmir (r.a.), seferlerde Fahr-i Âlem'in (s.a.v.) bineğini yederdi. Âlim ve fakîh olup çok fasih konuşurdu. Hz. Muâviye (r.a.) zamanında Mısır valisi olmuştur.
Hz. Ebu Zerri'l-Gıfârî de Fahr-i Kâinât (s.a.v.)'in husûsî hizmetinde idi. Hz. Kays bin Sa'd dahi Resûl-i Zîşân Efendimizin yanında bulunurdu. Medine-i Münevve-re'nin zabtiye nâzırı mesâbesinde idi.
Bunlardan başka hizmet-i Nebeviyye ile müşerref olan bazı zâtlar daha vardır. (Ridvanallahu Teâlâ anhüm ecmain)
Ekleme Tarihi: 01.02.2007 - 19:04
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Seviyorum seni Ya Resulallah..
SuskunSuvari su an offline SuskunSuvari  
42 Mesaj -
Şehirlerin anasından dünyayı aydınlatan nur
Medine'yi gül bahçesine çeviren gül..
gül denilenlerin en mukaddesi
Sevgi ağacının en güzel meyvesi.
Güzellikler sahibi Rabbin tecellisi..

anam babam sana feda olsun.. seni bilmeyen seni sevmeyen ölüdür Ya Rasulallah..

''Andolsun, size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir, üstünüze titrer, mü’minlere gayet merhametli ve şefkatlidir''(Et-tevbe 128)
Kura'n-i Kerimde böyle geçerken daha ne gerektir başka söze biz seni sevemedik senin okyanus gibi şefkatinden sevginden bir damla... bir damla... bir damla... ...

Gözyaşlarım pınar olsun sana ağlamayan gözüm görmez olsun...
Ekleme Tarihi: 31.01.2007 - 21:02
SuskunSuvari üyenin diğer mesajları SuskunSuvari`in Profili SuskunSuvari Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 689 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
meleknur58 (71), fatih4194 (45), F.U (43), güngör (51), mematii (41), ravza81 (43), turgay gnl (63), mgs 41 (55), ilknurakan07 (44), islamicboy (40), eminefendi (51), mirac6363 (45), adempece (52), AKKUS61 (50), binerve (41), ahirzaman (57), akay-350 (46), nuraymelek95 (29), AydinG (39), batuhan_ (47), markad (50), simales (39), bülent21 (43), mucahide33 (39), polat0000 (59), gülkokuþl.. (41), minik (43), Baykara (38), mecide_sümeyye (35), mustafakumbar (53), gringo (51), vefalidost (50), saidmirza (55), yaramaz (41), vuslateli (37), pascal (37)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.52988 saniyede açıldı