ivermektin ivermectine generique colchicine generique kaletra dexamethasone lamotrine lamprene lanoxin lansoprax largactil lasix leponex levaquin levitra oral jelly levitra professional levitra soft levitra super force levitra lexapro lidocaton lignospan lioresal lipanthyl lipitor lisitril comp lisitril lisopril plus lisopril litarex lithiofor lithobid lodoz lopid lopimed lopresor lopressor lora allergie lorado loratine lotemax lovelle loxazol loxitane lozol sr lozol lur
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

18 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Ekleyen Mesaj
Konu: tevhid (Allahı birleme)???
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
21 Mesaj -
Nifak iki çeşittir.

1 - İtikadi nifak

2 - Ameli nifak


İtikadi nifak: (Kalbi imanı tasdik etmediği halde diliyle inandığını söylemektir. Böyle kişilere dünyada zahiren müslüman hükmü verilir. Fakat bunların Allah katındaki hükmü kafirdir.)

İtikadi nifakın altı çeşidi vardır. Bunlar:

a - Rasulullah'ı yalanlamak,

b - Rasulullah'ın getirdiklerinin bir kısmını yalanlamak,

c - Rasulullah'a buğzetmek,

d - Rasulullah'ın getirdiklerinin bir kısmına buğzetmek,

e - Rasulullah'ın getirdiği dinin başarısızlığını görünce bundan sevinç duymak,

f - Rasulullah (s.a.v)'in dininin başarı kazanmasına üzülmek, bundan rahatsızlık duymak.

İşte nifak hastalığının bu altı çeşidinden birine yakalanmış bulunan kimse, bu sebeple cehennemin en alt derecesine girecektir.

(Münafıkların cehennemin en alt tabakasında yer alacaklarına ilişkin olarak Rabbimiz şöyle buyuruyor:

"Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın." (Nisa: 4/145) (Muhakkik)


Ameli nifak: (Kalbi imanı tasdik ettiği ve imanın bütün şartlarını yerine getirdiği halde, nefsine uyduğundan veya bir takım sebeplerden dolayı haram olan bazı fiilleri işlemektir.)

Bu da beş çeşittir.

Rasulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor:

"Münafığın alameti üçtür; Konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, kendisine birşey emanet edilince ihanet eder." (Buhari İman: 34, Edeb: 69, Müslim İman: 106,108 Tirmizi İman: 14,20,Ahmed: 2/291,397)

Bir başka hadisde şöyle buyurulmuştur:

"Husumet ettiği zaman haktan ayrılır. Ahdedince ahdini bozar. " (Buhari İman:24, Mezalim: 17, Müslim İman: 106 Ebu Davud Sünnet: 15, Ahmed: 2/189,198


Tağutu İnkar Ve Allah (c.c)'a İman


Yüce Allah'ın Ademoğluna ilk farz kıldığı şey tağutu inkar edip, Allah'a iman etmesidir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Andolsun ki biz her millete "Allah'a ibadet edin ve tağuttan sakının" diye (emretmeleri için) bir rasul gönderdik." (Nahl: 16/36)

Tağutu inkar etmek şöyle olmalıdır:

Allah'tan başkasına ibadet etmenin batıl olduğunu bilip buna inanmalı, bu inançla Allah'tan başka ibadet edilenleri terketmeli, onlara buğz etmeli, böyle yapanları tekfir etmeli ve onlara karşı itikadi bakımdan düşmanlık beslemelidir.

Allah'a imana gelince o da şöyle olmalıdır:

İbadet edilecek yegane mabudun O olduğuna iman etmeli, O'ndan başkalarını reddetmeli, ibadetin hangi çeşidi olursa olsun, tümünü Allah için halisane olarak yerine getirip, O'nun dışında ilah olarak kabul edilenleri reddetmelidir. İhlas ehlini sevmeli, onları dost edinmeli, aynı zamanda şirk ehline karşı buğz ve düşmanlık beslemelidir. İşte İbrahim (a.s)'in getirdiği din budur. Kim bundan uzak durur, buna sırt çevirirse, o kendini aşağılamış olur.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tekfir ettik. Bir tek Allah'a inanmanıza kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir." (Mümtahine: 60/4)

"Bir zamanlar İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: "Ben, sizin taptıklarınızdan uzağım, yalnız beni yaratana kulluk ederim." (Zuhruf 43/26-27)

Bu ayetin "Ben sizin taptıklarınızdan uzağım" kısmı reddi,

"Ben yalnız beni yaratana kulluk ederim" kısmıysa isbatı içerir.

Tağut: Genel anlamda, Allah'tan başka ibadet edilen varlık demektir. Dolayısıyla kim Allah'tan başkasına ibadet eder, ibadet edilen de bundan hoşnut kalırsa, işte o şey tağuttur. Bu bir mabud veya uyulan, peşinden gidilen biri olabileceği gibi Allah ve Rasulu dışında adeta Allah'a itaat edildiği gibi itaat edilen bir varlık da olabilir. İşte bütün bunlar tağutlardır.



Tağutlar sayı bakımından oldukça çoktur. Ancak bunlardan beş tanesi önemli yer tutar. Sırasıyla bunları görelim:

1 - İnsanları Allah'tan başkalarına ibadete çağıran şeytan. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Ey Ademoğlu! Ben size, şeytana ibadet etmeyin, çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır, diye bildirmedim mi?" (Yasin: 36/60)

2 - (İnsanları Allah'ın hükmünden başka hükümlerle muhakeme olmaya zorlayan ve) Allah'ın hükümlerini değiştiren zalim idareciler.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Sana indirilene ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Oysaki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor." (Nisa: 4/60)

3 - Allah'ın indirdiklerinden başka hükümlerle hükmedenler.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Kim Allah'ın indirdiğiyle hüküm vermezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridirler." (Maide: 5/44)

4 - Gaybı bildiğini iddia eden kişi.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Görülmeyeni bilen Allah, görülmeyeni kimseye göstermez. Ancak rasullerinden razı olduğu kimseler başka...Çünkü O, onun önüne ve arkasına izleyiciler (koruyucu melekler) dizer." (Cin: 72/26-27)

"Gaybın anahtarları O'nun katındadır; O'ndan başka kimse O'nu bilemez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi bilebilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır." (En'am: 6/59)

5 - Kendisine ibadet edilen ve buna rıza gösteren.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Onlar içinde kim, ben Allah'tan başka bir ilahım derse, işte onu cehennemle cezalandırırız. Zulmedenlerin cezasını işte böyle veririz." (Enbiya: 21/29)

Şurası çok iyi bilinmelidir ki, bir kimse tağutu reddetmediği müddetçe Allah'a iman etmiş sayılmaz. Çünkü yüce Allah, bu hususta kitabında şöyle buyurmaktadır:

"O halde kim Tağut'u reddedip Allah'a inanırsa, kopması mümkün olmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Muhakkak ki Allah Semi'dir, Alim'dir." (Bakara: 2/256)

Yukarıda sunduğumuz ayetin baş kısmında şu ifadeler yer almaktadır:

"Artık rüşd ile ğayy birbirinden ayrılmıştır."

Rüşd: Muhammed (sav)'in dinidir.

Ğayy: Ebu Cehil'in dini, sistemi, rejimidir.

Urvetu'l-vuska (sağlam kulp): Allah'tan başka ibadete layık hiçbir ilah olmadığına şehadette bulunmaktır. Çünkü "La ilahe illallah" kelimesi hem reddi, hem de isbatı içermektedir. Bu itibarla:

La ilahe Allah'tan başka ibadet edilenleri reddetmek

İllallah ise, her türlü ibadeti, eşi, dengi, benzeri ve ortağı bulunmayan, bir olan Allah (c.c)'a yapmaktır.
Ekleme Tarihi: 24.02.2007 - 22:15
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: DEMOKRASİ KÜFÜR NİZAMIDIR ONU ALMAK, TATBİK ETMEK VE ONA DAVET ETMEK
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
DEMOKRASİ KÜFÜR NİZAMIDIR ONU ALMAK, TATBİK ETMEK VE ONA DAVET ETMEK
21 Mesaj -
DEMOKRASİ KÜFÜR NİZAMIDIR ONU ALMAK, TATBİK ETMEK VE ONA DAVET ETMEK
HARAMDIR


"Ey iman edenler ! Allah'a itaat edin. Resule ve sizden olan emir
(yönetim) sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa
düşerseniz, onu Allah'a ve Resul'e götürün. Allah'a ve Ahiret'e iman
ediyorsanız, bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha iyidir. o Sana
indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürenleri görmedin
mi? Zira tağutla (Allah'ın şeriatı dışındaki hükümlerle) muhakeme olmak
istiyorlar. Halbuki onu inkâr etmeleriyle emr olunmuşlardı. şeytan ise
onları büsbütün saptırmak istiyor. o Onlara; Allah'ın indirdiğine ve Resul'e
(yani İslâm şeriatı'na) gelin, denildiği zaman münafıkların senden iyice
uzaklaştıklarını görürsün. o (Nisa : 59,60,61)
Kâfir Batının müslüman beldelerine götürüp pazarladığı demokrasi bir
küfür sistemidir ki onun uzaktan veya yakından İslâm'la bir alâkası yoktur.
Aynı anda İslâm ahkâmıyla küllî ve kısmî hususlarında tamamen çelişir. Yine
demokrasi, kendisinin geldiği kaynak, kendisinden fışkırdığı akide, üzerine
konduğu esas, getirdiği fikirler ve nizamlar bakımından da İslâm ahkâmı ile
çelişir.
Bu nedenle demokrasiyi almak veya uygulamak veya ona çağırmak, müslümanlara
kesinlikle haramdır.
Demokrasi, idarecilerin zulmünden ve din adıyla insanlara
tahakkümlerinden kurtulmak için insanlar tarafından ortaya çıkartılmış bir
yönetim düzenidir. Böylece bu düzenin kaynağı beşerdir. Vahy ile veya dinle
hiç alâkası yoktur.
Demokratik düzenin ortaya çıkmasının esas nedeni şudur : Avrupa'daki
idareciler, kendilerinin yeryüzünde Allah'ın birer vekilleri olduklarını
iddia ediyorlardı. Buna göre idareci, insanları Allah'ın otoritesiyle idare
eder durumdaydı. Zira idareciyi yasama otoritesine, yürütme otoritesine yani
kendisinin çıkarttığı kanunla insanları idare etme otoritesine sahip kılanın
Allah olduğunu iddia ediyorlardı. Çünkü, otoritesini insanlara değil Allah'a
dayandırıyordu. Böylece idareciler insanlara zulüm ve tahakküm ediyorlardı.
Ortaya attıkları bu iddialar adıyla aynen efendinin kölesine tahakkümü gibi
insanlara tahakküm ediyorlardı.
Daha sonra, idareciler ile halklar arasında çatışma meydana geldi.
Filozoflar ve düşünürler, idare konusunu incelemeye koyuldular. Ve
insanların yönetimi için bir düzen ortaya attılar. Bu ise, demokratik
düzendir. Bu düzende, halk otoritelerin kaynağıdır. İdareci, gücü ve
otoritesini halktan elde eder ve egemenlik halka ait olur. İradesine sahip
olan halktır. İradesini istediği şekilde bizatihi kullanır ve yürütür. Hiç
bir kimse için halk üzerine bir sulta (otorite) yoktur. Halk kendi
kendisinin efendisidir. Kendisiyle idare edilen ve gereğince yürünülen
yasayı çıkartan odur. Yine o (halk), kendisinin çıkarttığı yasayla kendisini
kendisine gıyaben (onun vekili olarak) yönetecek idareciyi tayin edendir.
İşte bunun için, demokratik düzenin kaynağı tamamen beşerîdir. Bir vahiy ile
veya bir dinle hiç alâkası yoktur.
Demokrasi, batılı bir kelime olduğu gibi batılı bir ıstılahtır
(terimdir) ki ona şu mana verilmiştir : "Halkın yönetimi, halkın yasasıyla
halka aittir." Böylece halk, mutlak şekilde efendidir, egemenliğe sahiptir,
kendi emrinin (idaresinin) yuları kendi elindedir, iradesini kullanır ve onu
bizzat kendisi yürütür. Kendi otoritesi dışında başka bir otorite önünde
sorumlu değildir. Halk, egemenliğe sahip olması itibariyle seçtiği vekilleri
vasıtasıyla düzen ve kanunları ortaya çıkartır ve otoritelerin kaynağı
olması itibariyle de kendisinden otoritelerini elde eden ve kendi tarafından
tayin edilen idareciler ve hakimler vasıtasıyla bu düzen ve kanunları
uygular. Devleti meydana getirme, idarecileri tayin etme, düzen ve kanunları
ortaya çıkartma hususlarında her fert diğer fertlerin sahip oldukları
haklara sahiptir. İşte, demokrasinin manası budur.
Demokraside asıl olan yani, halkın kendi kendisini yönetmesi
hususunda asıl olan; halkın tümünün bir genel yerde toplanıp, kendisini
yönetecek düzen ve kanunları çıkarması, işlerini yürütmesi ve bakılacak
meseleye bakmasıdır.
Halkın tümünün, yasama heyeti olması için tek bir yerde toplanması
adeta mümkün olmadığı için kendi yerine yasama heyeti olacak vekiller seçer.
İşte bunlar parlamentoyu oluştururlar. Demokratik düzende parlamento, genel
iradeyi temsil eder. O, toplulukların genel iradesi için siyasî temsili
gösterir. Hükümeti ve devlet başkanını da seçer ki, bu idareciler genel
iradeyi yürürlüğe koyacak birer vekiller ve hakimler olsunlar. Bu
parlamento, otoritesini kendisini seçen halktan elde eder ki halkın
çıkarttığı düzen ve kanunlarla halkı idare etsin. İşte bu şekilde bu düzende
halk, kendisinin efendisi olur. Kanunları çıkartır, bu kanunları yürürlüğe
koyacak idarecileri seçer.
Halkın kendi kendisinin efendisi olabilmesi, egemenliğini
kullanabilmesi, herhangi bir baskı bulunmadan ve herhangi bir zorlama
olmadan, hayatının nizamını ve kanunlarını koyma ve idarecilerini seçme
hususlarında kendi zatıyla tam şekilde iradesini kullanabilmesi için genel
hürriyetler esastır ki onları halkın her ferdine bol bol vermeyi, demokrasi
gerekli kıldı. Ta ki halk herhangi bir baskı veya zorlama olmadan ve tam
hürriyetle egemenliğini gerçekleştirmeye ve onu kendi zatıyla kullanmaya
imkân elde edebilsin.


Bu genel hürriyetler şu dört hürriyette temsil edildi :
1- İnanç Hürriyeti,
2- Fikir Hürriyeti,
3- Mülk Edinme Hürriyeti,
4- şahsî Hürriyet.


Demokrasi, dini hayattan ayırma akidesinden (inancından) fışkırdı. Bu
akide üzerine kapitalizm ideolojisi kuruldu. Bu akide, gerçekte bir orta
çözüm akidesidir. Zira bu akide; Avrupa ve Rusya'daki krallar ve çarlar ile
Filozoflar ve düşünürler arasında meydana çıkan çatışmanın neticesi idi.
Krallar ve çarlar, halkı sömürmek, zulmetmek ve kanlarını emmek için dini
bir vesile olarak kullanıyorlardı. Bunu gerçekleştirmek için, yeryüzünde
kendilerinin Allah'ın vekilleri olduklarını iddia ediyorlardı. Din
adamlarını bu hususta boyun eğmiş binek olarak kullanıyorlardı. Böylece bu
idareciler ile halkları arasında korkunç çatışma çıktı. Bu esnada,
Filozoflar ve düşünürlerin bir kısmı dini tamamen inkâr etti. Bir kısmı da,
dini tanıdı fakat, dini hayattan ayırmaya ve daha sonra devletten ve
idareden ayırmaya davet etti.
Böylece bu çatışma, "orta çözüm" ile yani "dini hayattan ayırma"
düşüncesiyle sonuçlandı. Ve tabii olarak bundan, "dini devletten ayırma"
düşüncesi de doğdu. Bu düşünce, kapitalist sistemin üzerine kurulduğu akide
(inanç) ve aynı anda üzerine bütün fikirlerini tesis ettiği fikrî kaide
oldu. Kapitalizm sistemine ait fikrî yön ve hayata bakış açısı, işte bu
esasa göre tayin edildi. Bu esasa göre hayattaki bütün problemleri çözmeye
gidildi. Böylece bu görüş, Batının taşıdığı ve dünyayı kendisine davet
ettiği fikrî liderlik oldu.
Bu akide, dini ve kiliseyi hayattan ve devletten, daha sonra da nizam
ve kanunları çıkartma işinden, idarecilerin tayini ve onlara otorite verme
işinden uzaklaştırınca; halkın kendi zatıyla kendi nizamını seçmesi, nizam
ve kanunlarını koyması, bu nizam ve kanunlarla kendisini idare edecek ve
otoritesini halk topluluklarına ait genel iradeden elde edecek idarecilerini
tayin etmesi kaçınılmaz oldu.
Buradan demokratik düzen meydana geldi. Böylece "dini hayattan
ayırma" düşüncesi, onun akidesi oldu ki kendisi ondan fışkırdı. Aynı anda bu
akide, üzerine bütün demokratik fikirlerini tesis ettiği fikrî kaide oldu.


Demokrasi şu iki fikir üzerine kuruludur:
A- Egemenlik (hakimiyet) halkındır,
B- Otoritenin kaynağı halktır.


Bu iki düşünceyi filozof ve düşünürler Avrupa'da kral ve
imparatorlarla yaptıkları çatışma esnasında ortaya attılar. O zamanlar
Avrupa'da "ilâhî hak" düşüncesi hakimdi. Krallar bu düşünceye göre
kendilerini halk üzerinde bir ilâhî hakka sahip sayıyorlardı. Yasa çıkartma,
hükmetme, yargılama işlerinin yalnız kendilerine ait olduğunu sayıyorlardı.
Yalnız kendilerini devlet, halkı da kendilerinin tebaası sayıyorlardı.
Halkın yasamada, otoritede, yürütmede ve hiç bir şeyde hakkının olmadığına
itibar ediyorlardı. Böylece onlara göre halk herhangi bir görüş hakkı,
iradesi olmayan ve kendisine ancak itaat ve uygulamanın düştüğü bir köle
mertebesindeydi. İşte filozoflar ve düşünürler bu "ilâhî hak" düşüncesini
ortadan kaldırmak için krallar ve imparatorlar ile yaptıkları çatışma
esnasında bu iki fikri ortaya atmış oldular.
İşte böylece o iki düşünce, krallara ve imparatorlara ait "ilâhî hak"
düşüncesini tamamen kaldırmak, yasama hakkı ve otoriteyi halka ait kılmak
için ortaya atıldı. şöyle ki; halk bir efendiye ait köle değil kendisi
efendidir. O, kendisinin efendisidir. Onun üzerinde hiç bir kimsenin
egemenliği yoktur. Böylece onun kendi iradesine malik olması gerekir. Kendi
iradesini yürütmelidir. Böyle olmazsa o, köle olurdu. Çünkü, kölelik
başkasının iradesiyle yürümek demektir. Böylece o, kendi iradesiyle bizzat
yürümezse köle olarak kalır. Öyleyse halkı kölelikten kurtarmak için onun
iradesini yürütme hakkının kendisine ait olması kaçınılmazdı. Böylece, halk
istediği yasa ve kanunu çıkartma, istemediği yasayı da iptal etme ve
kaldırma hakkına sahip olur. Zira halk mutlak hakimiyete sahiptir ki,
koyduğu kanunları uygulama hakkı ona aittir. Böylece istediği idareciyi
seçer, istediği kanunu uygulamak için istediği yargıcı da seçer. Başka
ifadeyle halk bütün otoritelerin kaynağıdır ve idareciler kendi
otoritelerini ondan elde ederler. Böylece imparatorlar ve krallara karşı
devrimlerin başarısı ve ilâhî hak düşüncesinin yok olmasıyla beraber
"hakimiyet (egemenlik) halkındır" ve "halk otoritelerin kaynağıdır"
düşünceleri yürürlüğe konuldu. Bu iki düşünce, demokratik düzenin üzerine
kurulduğu temeli oldular. Böylece halk, hakimiyet sahibi olması bakımından
teşrî edici (kanun koyucu) ve otoritelerin kaynağı olması bakımından da
uygulayıcı oldu.
Demokrasi, çoğunluğun hükmüdür (yönetimidir). Zira teşrî (yasama)
komisyonlarının üyeleri halkın seçmen oylarının çoğunluğu ile seçilir. Yine
parlamentolarda nizam ve kanunları çıkartma, hükümetlere güven oyu verme ve
onlardan güveni çekme işleri, çoğunluğa dayanır. Parlamentolarda, Bakanlar
Kurulu'nda diğer meclis, kuruluş ve komisyonlarda kararlar hep çoğunlukla
alınır. Halk tarafından direk veya meclisin üyeleri vasıtasıyla idarecileri
seçmek halkın seçmenlerinin çoğunluğu ile gerçekleşir.
Bu nedenle, çoğunluk demokratik düzende bariz görünüştür. Çoğunluğun
görüşü, demokratik düzenin bakış açısına göre halkın görüşünü açıklayan
hakiki ölçüdür.
İşte bu; demokrasi, onun kaynağı, ortaya çıkış keyfiyeti, onun
kendisinden fışkırdığı akide ve üzerine kurulduğu esaslar ve halkın onu
uygulama imkânlarını meydana getiren hususlar hakkında kısa öz bir açıklama
idi...


Bu öz ve kısa açıklamada aşağıdaki hususlar açıkça görülür :
1-Demokrasi, Allah tarafından gelmeyip insanların akıllarından
çıkmıştır. Vahye dayanmıyor. Allah'ın, Resullerine indirdiği herhangi bir
dinle de herhangi bir ilgisi yoktur.
2-Dini hayattan ayırma ve buna bağlı olarak da dini devletten ayırma
akidesinden (inancından) fışkırmıştır.
3-Aşağıdaki şu iki esas fikir üzerine kuruludur :
a-) Hakimiyet halkındır.
b-) Otoritelerin kaynağı halktır.
4-Çoğunluğun hükmüdür (yönetimidir). İdareciler ve parlamento üyeleri
seçmenlerin oylarının çoğunluğuyla seçilirler. O yönetimde bütün karar,
oyların çoğunluğu ile çıkartılır.
5- Aşağıdaki şu hürriyetlere çağırır durur :
a-) İnanç hürriyeti.
b-) Görüş (fikir) hürriyeti.
c-) Mülk edinme hürriyeti.
d-) şahsî hürriyet.
Demokrasi, bu dört hürriyetin halkın her ferdine temin edilmesini
gerektiriyor ki her fert hakimiyetini (egemenliğini) kullanabilsin ve kendi
zatıyla yürütebilsin. İdarecileri ve parlamento üyelerini seçme işine
herhangi bir baskı veya zorlama bulunmadan tam hürriyetle katılabilsin.
1 Nolu bende bakıldığında demokrasinin küfür sistemlerinden olduğu,
İslâm'dan olmadığı ve İslâm'la herhangi bir ilgisinin bulunmadığı açığa
çıkar.
Onun İslâm'la çelişmesini ve onu alma hakkında şeriatın hükmünü
belirtmeden önce, demokrasinin en kıdemli demokratik devletlerde bile
uygulanmadığını, yalan ve saptırma üsluplarına dayalı olduğunu belirtmek
istiyoruz. Yine onun bozukluğu, kötü kokusu, çürüklüğü, dünyaya getirdiği
musibetler, tehlikeler ve içinde uygulanmış toplumların fesadı ve
bozukluğunun derecesini de izah etmek istiyoruz.
Demokrasi, gerçek manasıyla uygulanma kabiliyeti olmayan hayalî bir
düşüncedir. Kesinlikle meydanda bulunmadı ve hiç bulunmayacaktır. Zira,
umumî işlere bakmak için halkın tamamının devamlı olarak bir yerde
toplanması imkânsızdır. Yine idarenin ve yönetimin; halk tarafından deruhte
edilmesi de yürütülmesi de imkânsızdır. Bundan dolayı demokrasiye hile yapıp
onu tevil ettiler. Böylece onun için devlet başkanı, hükümet ve parlamento
meclisi diye isimlendirdikleri şeyleri meydana getirdiler.
Buna rağmen, bu tevilden sonra da onun manası vakıaya uymaz ve
vakıada hiç var olamaz. Zira, devlet başkanı, hükümet ve parlamento
üyelerinin halkın oylarının çoğunluğuyla seçiliyor olmaları, parlamentonun
halk topluluklarının genel iradeleri için siyasî vücudu temsil eden olması
ve onun halkın çoğunluğunu temsil etmesi, vakıadan ve gerçekten çok uzak
olan şeylerdir. şöyle ki; parlamento üyeleri halkın çoğunluğu tarafından
değil halkın azınlığı tarafından birer vekiller olarak seçilirler. Zira,
parlamentodaki bir koltuk için bir kişi değil bir kaç kişi adaylığını
gösterir. Böylece, bir bölgede seçmenlerin oyları, adaylara dağılır. O
bölgede seçmenlerin oylarının çoğunu elde eden kişi aslında seçmenlerin
oylarının çoğunluğunu değil de sadece diğerlerden daha fazla oy almış olur.
Buna göre; kazanan milletvekilleri halkın oylarının çoğunluğunu değil
azlığını elde etmiş olurlar. Böylece, bu azınlığın vekilleri ve temsilcileri
olurlar. Halkın çoğunluğunun vekilleri ve temsilcileri olmazlar.
Devlet başkanıyla ilgili durum da aynıdır. İster halk tarafından
direk olarak seçilsin, isterse parlamento üyeleri tarafından seçilsin halkın
oylarının çoğunluğuyla seçilmez, ancak oylarının azınlığı ile seçilir. Aynen
parlamento üyeleri ile ilgili durumda olduğu gibi.
Demokratik düzende belirgin kötülüklerden birisi de yönetimle ve
hükümetlerle ilgili hususlardır. Zira, demokratik bir memlekette
parlamentoda mutlak çoğunluğu elde edebilecek ve tek başına hükümeti teşkil
edebilecek büyük partiler bulunmazsa böyle memleketlerde yönetim istikrarsız
olur. Ve sürekli olarak hükümet arka arkaya gelen siyasî bunalımlara maruz
kalır. Çünkü, hükümetin parlamentonun çoğunluğunun güvenini elde etmesi
zordur. Böylece, istifa etmeye mecbur kalır. Devlet başkanı yeni bir
hükümeti teşkil ettiremeden aylar geçebilir. Bu nedenle, böyle memleketlerde
yönetim felç olur ve çalışmaz hale gelir. Devlet başkanı da meclisi fesh
etmeye ve yeni seçimler yaptırmaya mecbur kalabilir. Bunu, dengeleri
değiştirme umuduyla yapar ki bir hükümet oluşturulabilsin. İşte böylece o
memleketlerde yönetim istikrarsız halde devam eder. Onun siyaseti sarsılır
ve çalışmaz hale gelir. İtalya, Yunanistan vb.. demokratik memleketler buna
birer misaldir. Çünkü, buralarda çok parti var ve mutlak çoğunluğu elde
edebilecek büyük partiler yoktur. Bu nedenle bu partiler arasında pazarlık
işi ortaya çıkar. Hükümeti oluşturma hususunda kendilerine katılsın diye bir
kısım partiler diğer küçük partilerin hükümete ortak olmalarını isteyince bu
küçük partiler diğer partilere tahakküm etmeye başlar, kendi özel
çıkarlarını gerçekleştirmek için ağır şartlar gösterirler. Böylece, bu küçük
partiler diğer partilere göre ancak azınlığı teşkil ederken o partilere
tahakküm ettiği gibi memleketin siyasetine ve hükümetin kararlarına da
tahakküm ederler.
İnsanlığın gördüğü şiddetli belâlardan birisi, muhakkak ki
demokrasinin getirdiği genel hürriyetler düşüncesidir. Bu düşünce,
insanlığın başına büyük musibetler ve kötülükler getirdi. Demokratik
memleketlerdeki toplumları hayvan sürüleri seviyesinden daha aşağı bir
seviyeye düşürdü. şöyle ki :
Mülk edinme hürriyeti düşüncesi ve menfaatçılığın amellerin ölçüsü
olması büyük sermayeli varlıkların meydana gelmesini gerektirdi. Bu
varlıklar, fabrikalarını çalıştırmak için ham maddelere ve üretimlerini
satmak için tüketici pazarlara ihtiyaç duydular. Bu durum ise, bu kapitalist
devletleri geri kalmış memleketleri sömürmek, servetlerini istilâ etmek,
mallarını gasbetmek ve halkların kanlarını emmek hususunda ruhanî, ahlâkî ve
insanî değerlerle tamamen çelişerek yarışmaya sevk etti.
Nitekim bu kapitalist devletler arasında oburluk ve tamahkarlığın
şiddeti daha da arttı. Bu devletler, ruhanî, ahlâkî ve insanî değerlerden
tamamen soyundular. Onların haram kazancı elde etmek üzerindeki yarışları
daha da arttı. Öyle ki bu durum onları, halkların kanlarıyla ticaret
yapmaya, ürettiklerini satabilmek ve kendilerine hayli kârlar kazandıran
askerî ve sanayî ürünlerini piyasaya sürmek için devletler arasında ve
halklar arasında fitne ve savaş ateşlerini yakmaya sev ketti.
Amerika, İngiltere ve Fransa gibi sömürgeci demokratik devletlerin
utanmaz şekilde demokratik değerlerle ve insan haklarıyla söz ebeliği
yapmaları ne kadar gülünç ve tiksindirici bir şeydir.!.. Çünkü, aynı vakitte
bu devletler insanî ve ahlâkî değerlerin tamamını ayaklar altında eziyorlar,
insan haklarının tümünü çiğniyorlar, daha doğrusu insanların kanlarını
haksızca akıtıyorlar.
İşte Filistin, Güneydoğu Asya, Latin Amerika, siyah Afrika ve Güney
Afrika, onların suratlarına çarpılacak en iyi delillerdir. Bunlar, o
sömürgeci demokratik devletlerin ne kadar yalancı, aldatıcı ve doğrusu ne
kadar utanmaz ve yüzsüz olduklarını açıkça gösteriyor...
Şahsî hürriyet düşüncesine gelince; o, demokratik memleketlerdeki
toplumları hayvanlardan alçak toplumlara çevirdi. Ve o toplumları
hayvanların ulaşamadığı pis ve çirkin bir seviyeye ulaştırdı. Allah'u
Teâlâ'nın şu sözü ne kadar doğrudur :
"Heva ve hevesini (kendi istek ve arzularını) kendisine ilâh edineni
gördün mü? Sen mi onun vekili (veya savunucusu) olacaksın? Yoksa onların
çoğunu (söz) işitiyorlar veya akıllarını kullanırlar mı sanıyorsun? Onlar
ancak hayvanlar gibidirler, daha doğrusu onlar (gittikleri) yol bakımından
daha şaşkın (ve sapıktır)lar." (Furkan : 43-44)
Nitekim, demokratik toplumlarda o demokratik ülkelerin
parlamentolarında çıkartılan kanunların naslarıyla cinsel ilişkiler su içmek
gibi tam serbest oldu ve kiliseler de bu kanunları onayladılar. Bu kanunlar,
cinsel ilişkileri serbest bıraktığı gibi on sekiz yaşına ulaşan erkekler ve
kadın arasındaki ilişkileri de tamamen serbest kıldı. Ne devlet ne de
ebeveynleri (anne ve babaları) bu cinsî ilişkileri engellemek için herhangi
bir otoriteye sahip değildirler.
Yine onlar; normal cinsel ilişkilerin serbestliği için kanun
çıkartmakla yetinmediler, anormal ve sapık cinsel ilişkilerin serbestliği
için de kanunlar çıkarttılar. Hatta bazı demokratik memleketler sapık
olanlar arasında evliliğe de müsaade ettiler. Erkeğin erkekle, kadının
kadınla evlenmesine müsaade ettiler...
Bu nedenle, sokaklarda, caddelerde, parklarda, otobüslerde ve diğer
ulaşım araçlarında genç erkek ve kızlar öpüşürken, birbirlerine sarılırken,
okşarken ve buna benzer şeyler yaparken görmek tabii ve normal görüntülerden
oldu. Hatta bunlar kimsenin dikkatini çekmeksizin ve garipsenmeksizin
cereyan ediyor. Çünkü, böyle şeyler onlar katında normal ve tabii işlerden
sayılmaktadır. Aynı şekilde yazın, kadınların güneşli günleri fırsatı
ganimet bilip parklarda ancak en mahrem yerlerini (ayıplarını) örtecek bir
yaprak dışında anadan üryan uzanmaları tabii durumlardan oldu. Yine yazın,
kadınların yarı çıplak olarak sokaklarda yürümeleri de normal ve tabii
hallerden oldu.
Nitekim, sapık ve garip cinsel ilişkiler bu aşağıya yuvarlanmış
demokratik toplumları doldurmuştur. Zira, erkekler arasında ve kadınlar
arasında homoseksüellik çoğaldı. Hayvanlarla cinsel ilişkiler de çoğaldı.
Aynı vakitte bir kaç erkek ve kadın arasında aynı vakitte toplu cinsel
ilişkiler de çoğaldı. İşte buna benzeri hayvanların ahırlarında bile
bulunmuyor.!..
Bir Amerikan gazetesinde bir istatistik yayınlandı. Orada deniliyordu
ki : Amerika'da aralarında evliliklerin yasal olarak tanınmasını ve sapık
olmayan kişilerin elde ettikleri hakların kendilerine de verilmesini isteyen
25 milyon sapık kişi vardır. Yine, bir gazete; Amerika'da bir milyon kişinin
anneleri, kızları ve kız kardeşleri gibi yakın akrabalarıyla cinsel
ilişkiler kurduklarını haber verdi.
İşte bu hayvansal serbestlikten, cinsel ilişkilerden, cinsel
hastalıkların ve onların en şiddetlisi olan Aids hastalığının yayılması
neticesine varıldı. Yine bundan dolayı zina çocukları çoğaldı. Bir gazete;
İngilizlerin %75'nin metres hayatı (yani zina) çocukları olduğuna dair bir
haber verdi.
Bu toplumlarda, aile parçalandı. Babalar, anneler ve çocukları,
kardeşler ve kız kardeşler arasında; saygı, sevgi, merhamet kayb oldu.
Hatta, yaşları ilerlemiş, onlarca daha doğrusu yüzlerce erkek ve kadının
sokaklarda yürüdüklerini ve beraberlerindeki köpekleri dost edinerek,
parklarda dolaşmayı tercih ettiklerini görmek doğal işlerden oldu. Öyle ki,
o köpekler onların meskenlerine, yemeklerine, hatta yataklarına ortak
oldular. Onların yalnızlıklarında onları teselli eden tek şey köpekleri
oldu. Zira, onlardan her birisi yalnız yaşıyor ve kendisini teselli eden bir
şey yoktur. Çünkü, köpekten başka kendileriyle beraber oturacak ve onlara
yakın olacak, dost olacak kişiler olmaksızın yalnız başlarına yaşar duruma
düştüler...
Ekleme Tarihi: 22.02.2007 - 02:35
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: tevhid (Allahı birleme)???
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
tevhid (Allahı birleme)???
21 Mesaj -
Allah (c.c) insanları ve cinleri yalnız kendisine ibadet etsinler diye yaratmış ve kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamalarını emretmiştir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat: 51/56)

İbadet, Tevhid'in ta kendisidir. Çünkü rasullerle ümmetleri arasındaki çekişme hep bu noktada olmuştur.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:


"Andolsun ki biz her kavme "Allah'a ibadet edin ve Tağuttan sakının" diye (emretmeleri için) bir rasul gönderdik." (Nahl: 16/36)

Tevhid'in Çeşitleri:

1 - Rububiyyet Tevhidi

2 - Uluhiyyet Tevhidi

3 - İsim ve sıfat Tevhidi

Şimdi Tevhid'in bu üç türünü ele alıp sırasıyla inceleyelim:



Yüce Allah'ın rabb olması, yaratması, yetiştirmesi ve imkan vermesi bakımından tekliğidir.

Rasulullah (s.a.v) dönemindeki müşrikler tevhidin bu türünü kabul ediyorlar, bunu inkara kalkışmıyorlardı. Fakat tevhidin bu çeşidini kabul etmeleri, onların İslam'a girmeleri için yeterli değildi. İşte bu yüzden Rasulullah (s.a.v), döneminin müşrikleriyle savaşmış, onların canlarını ve mallarını helal kabul etmiştir. Müşriklerin mal ve can güvenlikleri söz konusu olmadığından mü'minler, bu durumdaki müşriklerin malı ve canı konusunda bu ölçüler çerçevesinde hareket edebilirler.

Tevhidin bu türü, Allah'ı fiillerinde birlemektir.

Bunun delili yüce Allah'ın şu ayetleridir:

"De ki: "Size gökten ve yerden rızık veren kimdir? Ya da kulak ve gözlere sahip bulunan kimdir? Ölüden diriyi çıkaran ve diriden ölüyü çıkaran, her türlü işi düzene koyan kimdir? "Allah'tır" diyecekler. "Öyle ise (ona karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?" de." (Yunus: 10/31)

"aglaEy Muhammedi) De ki: "Eğer biliyorsanız söyleyin bakalım yeryüzü ve onda bulunanlar kimindir? "Allah'ındır" diyecekler. "Öyleyse hiç düşünmez misiniz?" de. "Yedi kat göklerin Rabbi ve yüce Arş'ın Rabbi kimdir?" diye sor. "Allah'tır", diyecekler. "Şu halde siz Allah'tan korkmaz mısınız?" de. "Eğer biliyorsanız söyleyin, her şeyin mülkiyet ve yönetimi elinde olan, her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir?" diye sor. "Bunların hepsi Allah'ındır", diye cevap verecekler. "Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz?" de. (Müminun: 23/84-89)

Kur'an'ı Kerim'de, bu konuya ilişkin ayetler sayılamayacak kadar çoktur. Bunların tümünü hatırlatmaya bile gerek yoktur.



Bu Tevhid, kulların yaptıkları fiillerde yüce Allah'ı tek olarak tanıma, bilme ve inanmaları anlamındaki tevhiddir.

Allah'ı ibadete layık yegane ilah olarak tanırken, başkasını asla ona ortak koşmamaktır.

Yani sadece ve sadece Allah'a dua edip, yalnızca O'na yalvarmak, yalnızca O'nun için adak adamak, O'nun adına kurban kesmek, O'ndan umutvar olup beklemek, O'ndan korkmak, hep O'na tevekkülle dayanıp güvenmek, rağbette, korkuda ve yönelmede yalnız Allah'ı tanımak vb. amellerdir.

İbadetin aslı: Yaptığını sırf Allah için, ihlas, samimiyet ve içtenlikle yapmak, başkalarını aradan çıkarmaktır. Yalnızca Rasulullah'a tabi olup başka kimselere tabi olmayı reddetmektir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Şüphesiz mescidler yalnız Allah'ındır. O halde Allah ile birlikte hiçbir kimseye dua (ibadet) etmeyin." (Cin: 72/18)

"Senden önce hiçbir rasül göndermedik ki ona "Benden başka ibadete layık ilah yoktur; şu halde yalnız bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım." (Enbiya: 21/25)

"Keza, hak yalnız Allah'tır. O'nun dışında tapmakta olduklarıysa batıldır. Doğrusu Allah, yücedir, büyüktür." (Hac: 22/62)

"Rasul size neyi verdiyse onu alın, neyi de yasak ettiyse ondan da sakının." (Haşr: 59/7)

"De ki: 'Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah muhakkak ki Gafur'dur, Rahim'dir." (Al-i İmran: 3/31)


İsim Ve Sıfat Tevhidi: Allah'ı zatında, isim ve sıfatlarında bir olarak tanımaktır.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"De ki o Allah bir tektir. Allah Samed'dir (hiç bir şeye muhtaç değildir fakat her şey ona muhtaçtır). O, doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiç bir şey O'na eş (ya da denk) değildir." (İhlas: 112/1-4)

"En güzel isimler (El-Esmau'l-Hüsna) Allah'ındır. O halde O'na güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola (ilhâda) sapanları bırakın. Onlar, yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir." (Araf: 7/180)

"O'nun benzeri hiç bir şey yoktur. Muhakkak ki O işitendir, görendir." (Şura: 42/11)



Tevhid'in zıttı olan şirk, Allah'a ortak ve denk koşmak demektir.

Şirk üç türlüdür:

1 - Büyük şirk

2 - Küçük şirk

3 - Gizli şirk



Büyük şirk: (İnsanı İslam dininden çıkarır)

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır." (Nisa: 4/116)

"Kim Allah'a şirk koşarsa muhakkak ki, Allah ona cenneti haram eder, varacağı yer ateştir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur." (Maide: 5/72)



Büyük şirk dört çeşittir. Bunlar:



a - Duada şirk:

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Gemiye bindikleri zaman, dini yalnızca Allah'a halis kılarak O'na yalvarırlar. Fakat Allah onları salimen karaya çıkarınca ona hemen eş koşarlar." (Ankebut: 29/65)



b - Niyet ve istemede şirk:

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Dünya hayatını ve güzelliklerini isteyenlere orada işlediklerinin karşılığını eksikliğe uğratılmadan veririz. İşte ahirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. Orada yapmakta oldukları boşa gitmiştir. Zaten yapmakta oldukları da batıldır." (Hud: 11/15-16)



c - İtaatte şirk:

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"aglaYahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını; hırıstiyanlar da) rahiplerini ve Meryemoğlu Mesihi (İsa'yı) rabler edindiler. Oysa tek ilahtan başkasına ibadet etmemekle emrolunmuşlardı. O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden münezzehtir." (Tevbe: 9/31)

Bu ayetin tefsirinde herhangi bir şüphe yoktur. Halk her ne kadar bilginlerine ibadet etmese de, Allah'a isyan olabilecek şeylerde onlara itaat etmek suretiyle, bir bakıma onlara ibadet etmiş oluyorlar. Adiyy b. Hatem bunu, bilginlerine ibadet etme olarak anlayıp, şöyle demişti:

"Biz onlara (bilginlere) ibadet etmiyoruz ki."

İşte bu noktada Rasulullah (s.a.v) konuya açıklık getirerek, burada söz konusu ibadetin, Allah'ın emrine zıt olan konularda, bu kimselere itaat edilmesi olduğunu bildirmiştir.(Tirmizi Tefsir: 9, Taberi 14/210 (61631-61634) Rasulullah (s.a.v) "Allah'ı bırakıp da bilginlerini, rahiplerini rabler edindiler." (Tevbe: 9/31) ayetini okuyordu. Adiyy Rasulullah'a: "Onlar, onlara ibadet etmiyorlar ki" dedi. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

"Elbette öyle. Ancak bunlar Allah'ın helal kıldığını haram ve haram kıldığını da helal kılıyorlar, onlar da bunlara tabi oluyorlardı. İşte bu, onların onlara ibadetidir."

Bu, şahitleriyle hasen olan bir hadistir. Suyuti Dürrül Mensur 3/230'da İbn Sa'd, Abd b. Humeyd, İbn Münzir, İbn Ebu Hatim, Taberani, Ebu'ş-Şeyh, İbn Merdüyeh ve Beyhaki'ye nisbet etmiştir.)



d - Sevgide şirk:

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"İnsanlardan bazıları Allah'tan başka varlıkları O'na denk tutarlar, onları Allah'ı sevdikleri gibi severler." (Bakara: 2/165)



Küçük şirk: Riyadır.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, salih amel işlesin ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak koşmasın." (Kehf: 18/110)




Rasulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor:

"Bu ümmet içinde şirk, koyu karanlık bir gecede, siyah karıncaların, siyah taşlar üzerinde hareket etmesi gibi hareket eder."

(Hadis bu lafzıyla zayıftır. Ancak başka şahitlerle sahihtir. Bunu Hakimu't-Tirmizi'nin Abdullah b. Abbas'tan şu lafızla yaptığı rivayetten öğreniyoruz: "Ümmetim içinde şirk, karanlık bir gecede kaya üzerindeki karıncanın hareketinden çok daha gizlidir."göz kırpma

Bunun keffareti ise Rasulullah (s.a.v)'in yapmış oldukları şu duayı yapmaktır:

"Allah'ım! Herhangi bir şeyi şirk koşmaktan sana sığınırım. Bilmeden işlediğim günahtan dolayı da senden mağfiret dilerim."

(Ahmet Müsned': 4/403 Taberani "Kebir" ve "Evsat", Ebu Ya'la, Mecmeu'z-zevaid: 10/223,224, Terğib ve't-Terhib:1/76, Elbani Sahihu'l-Cami: 3625)



Küfür iki çeşittir:

1 - Büyük Küfür: İslam dininden çıkaran küfürdür.

2 - Küçük Küfür: İslam dininden çıkarmayan küfürdür



Büyük Küfür: Beş çeşittir:



a - Yalanlama (İnkar) küfrü:

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Allah'a karşı yalan uydurandan, yahut hak kendisine gelmişken onu yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Cehennemde kafirler için kalacak yer yok mudur?" (Ankebut: 29/68)



b - Büyüklenme küfrü:

Doğru olduğuna inanmakla birlikte büyüklenerek yüz çevirmek.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Hani bir zamanlar meleklere: "Adem'e secde edin" demişdik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O ise kaçındı, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu." (Bakara: 2/34)



c - Şüphe küfrü:

Buna, zanna dayalı küfür de denir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"aglaGurur ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girerken: "Bunun, hiçbir zaman yok olacağını sanmam. Kıyametin kopacağını da zannetmiyorum. Şayet Rabbime döndürülürsem, hiç şüphem yok ki, orada bundan daha hayırlısını bulurum." dedi. Karşılıklı konuştukları arkadaşı ona: "Sen, seni topraktan, sonra nutfeden yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah'ı mı inkar ediyorsun? İşte o benim Rabbim olan Allah'tır. Ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam" dedi." (Kehf: 18/35-38)



d - Yüz çevirme küfrü:

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"...İnkar edenler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler." (Ahkaf:46/3)



e - Nifak küfrü:

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Onlar yeminlerini kalkan edinerek Allah'ın yolundan alıkorlar. Bunun sebebi, onların önce iman edip sonra inkar etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar." (Munafikun: 63/2-3)



Küçük küfür: Küfranı nimet, yani nankörlüktür.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Allah, şöyle bir ülkeyi (ibret için) örnek verdi: Bu ülkede güven ve huzur vardı. Oraya her taraftan bol bol rızık gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku belasını tattırdı." (Nahl: 16/112)
Ekleme Tarihi: 22.02.2007 - 01:57
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Günde 17 Defa Rabbine Yalan Söyleyenler
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
21 Mesaj -
amın ınsaallah
Ekleme Tarihi: 20.02.2007 - 12:08
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: İslam Dİnİ & Demokrasİ Dİnİ arasındakı farklar ?
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
İslam Dİnİ & Demokrasİ Dİnİ arasındakı farklar ?
21 Mesaj -
" DİN =(eşittir) YAŞAM ŞEKLİ
Yani; Referans olarak kendimize hangi yaşam stilini yada kurallarını örnek alıyor isek dinimiz odur,yaşam şeklimiz odur.

Allah’ın gönderdiği ve Kur’an ile belirlediği ahlak sistemi, görgü, terbiye, ceza, ödüllendirme, konuşma, okuma, çalışma,paylaşma kurallarına uyuyor ve hayatımızı Allah’ın koyduğu kanunlara göre şekillendiriyor,yönlendiri yor ve her hangi bir konuda onun bir emri var iken ,bir başka emri dikkate almıyor yalnızca ondan korkuyor ve ona şükrediyor ,yaptıklarınızın karşılığını mükafat yada ceza olarak ondan alacağınıza inanıyor ve o şekilde yaşıyorsanız sizin dininiz (yaşam şekliniz)Allah’ın seçtiği ve biçimlendirdiği İslam Dini (yaşama biçimidir.)O zaman sizin yaşam şekliniz İslam dır.Mensup olduğunuz din İslam dır.

Egemenliğin kayıtsız şartsız Allah’ın olduğu,kanun yapıcı,yasak koyucu ve kendisinden tek korkulacak Allah’ın dini.Allah’ın sizin için seçip sizden istediği ve razı olduğu İslam dini (yaşam şekli).

Faşizm ,Komünizm,Demokrasi,Kapitalizm ,Sosyalizm,Budizm,Hümanizm ve Hinduizm gibi dinler, kuralları ,yasaları, ahlak anlayışları, ceza ve korkulması gereken kurum ve şahısları kendine münhasır(özel) ve insanlar tarafından oluşturulan dinler(yaşam şekilleri)iken; Hıristiyanlık ,Yahudilik ve İslam (Müslümanlık) ilahi yaşam şekilleri olarak Allah tarafından insanlara gönderilmiştir.

Şimdi bu satırları okuduktan sonra bazılarımız konuyu henüz kavrayamadığından demokrasi diye din olur mu? kardeşim diyecekler .çünkü en yakın oldukları, her gün içli dışlı bulundukları din demokrasi dinidir ve şeytan onlara demokrasinin din değil de farklı bir şeymiş gibi algılamalarını sağlamıştır.Demokrasi dinine bağlı bir çok insan aynı zamanda Müslüman olduklarını da iddia etmektedirler.Şimdi İslam ile Allah’ın ve demokrasi dini ile ilahlık iddia edenlerin taban tabana birbirlerinden nasılda farklı şeyler söylediklerini aşağıda örnekleyerek görelim.
"


Ekleme Tarihi: 13.02.2007 - 22:28
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Günde 17 Defa Rabbine Yalan Söyleyenler
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
21 Mesaj -
amın ınsaallah sızlerden de rabbım razı olsun
Ekleme Tarihi: 09.02.2007 - 01:46
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Günde 17 Defa Rabbine Yalan Söyleyenler
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
sa
21 Mesaj -
evet arkadasım ıslam ummetı bır olamadı ınsaalah rabbım bır olmamızı nasıb eder
Ekleme Tarihi: 05.02.2007 - 22:35
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Günde 17 Defa Rabbine Yalan Söyleyenler
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
21 Mesaj -
rabbım sende razı olsun kardesım...
Ekleme Tarihi: 01.02.2007 - 21:19
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Günde 17 Defa Rabbine Yalan Söyleyenler
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
Günde 17 Defa Rabbine Yalan Söyleyenler
21 Mesaj -
Muhakkak ki bütün Hamdler Allah içindir. Bundan dolayı Ona hamd eder, Ondan yardım ister ve mağfiret taleb ederiz. Nefislerimizin ve kötü amellerimizin şerrinden de Ona sığınırız.

Allah kime hidayet ederse onu hiç kimse sapıttıramaz. Kimi de sapıttırırsa ona da kimse hidayet veremez. Şehadet ederim ki Allahtan başka ilah yoktur ve O tektir, ortağı da yoktur. (Ve yine) şehadet ederim ki Muhammed (s.a.v.), Onun kulu ve Rasulüdür.

Ey iman edenler! Allahtan sakınılması gerektiği şekilde sakının ve ancak müslüman olarak ölün. (Ali-İmran;102)

Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondanda eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allahtan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir. (Nisa; 1)

Ey iman edenler! Allahtan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah ve Rasulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur. (Ahzab/70-71)

Bundan sonra: Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu Allahın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed (s.a.v)in yoludur. İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulandır. Sonradan uydurulup dine sokulan her amel bidat, her bidat sapıklık ve her sapıklıkta ateştedir.(Müslim; 867, Ahmed; 3/319,371, Nesai; 3/188, 189,Elbani; Sahihdir demiştir; Muhtasarul-Sahihi-Müslim;409, )

O zaman bu dünyanın sahibi, kendisini razı etmekle mükellef olduğumuz ve yolun sonunun yani kurtuluş veya azabın sahibi olana bizi neden bu dünyaya gönderdiğini ve bizden ne istediğini soralım;

Ben insanları ve cinleri sadece ve sadece bana kulluk etsinler diye yarattım (Zariyat/56)

İşte cevap böyle kesin ve net geliyor Kurandan. O Kuran ki hidayetin kendine tabi olmaya bağlandığı, kıyamete kadar korunan ve onun arkasında gidenlerin kesin kurtuluşa bağlandığı Kuran...

Hatta Allah (cc) bir sonraki ayette insanların yaratılış gayesini unatacağını ima ederek ve birçok insanda yaratılış gayesinin yerini alan şu noktaya itiraz edercesine devam eder;

Ve ben onlardan bir rızık ve beni doyurmalarını istemiyorum (Zariyat/57)

İşte cevap gelmiştir gönderiliş gayemiz ibadetSadece ibadet Ve aynı zamanda tüm peygamberler kavimlerine bunu hatırlatarak davete başlamışlardır. Kuran-ı Kerimdeki peygamberlerin kıssalarına baktığımızda davet metodlarında ilk söylenen söz ve değişmez söz şudur:

"Ey kavmim, Allaha ibadet edin, sizin Ondan başka ilahınız yoktur (Hud/61)

Peki ibadet nedir? Başka bir deyimle yaratılış gayemiz yani kurtuluş anahtarımız nedir? Genelde insanlar ibadet denince namaz, oruç, zekat ve benzeri bir ibadetin ameli kısmını anlarlar. Oysa Kuran, sünnet ve sahabe anlayışı incelendiğinde bunun böyle olmadığı çok daha geniş manaya geldiği görülecektir. Hatta bazı alimler ibadeti tanımlarken Allahın sevip razı olduğu gizli ve açık tüm eylemlerdir demişlerdir (İbni Teymiyyenin tanımıdır). Biz ibadeti tüm boyutlarıyla değil de genel olarak asrımızda unutulmuş ve kasten üstü örtülmüş iki manasını ele alalım.Eğer ibadeti anlatmaya çalışsak,her yönüyle ciltler adedince kitaplara ihtiyaç olur.Çünkü Allahın bizi kendinden dolayı yarattığı gaye şüphesiz tüm dini kapsamaktadır.

1- Kuranda İbadet Hakimiyet Manasında Kullanılmıştır:

Allah (cc) Yusuf suresinde Hüküm, sadece Allahındır. O, kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir (Yusuf/40) der. Ayet dikkatle incelendiğinde görülecektir ki birinci olarak Allah Hüküm, sadece Allahındır...Bir olan Allah mı yoksa birçok ilah mı hayırlıdır ? diye bir soru yöneltmiş daha sonrada bu sözleri söylemiştir.Bu ayetlerden ise;bu yetkiyi (hakimiyet) Allahtan başkasına verenler bir olan Allaha değil de bir çok ilaha ibadet ettiği anlaşılıyor.

Yine aynı şekilde tüm peygamberler ilk geldiğinde kavimlerinin içerisinde oldukları şirke dikkat çekmişlerdir. Yusuf (as)un hapiste olmasına rağmen davet ettiği arkadaşlarına bu noktadan başlaması yani Hüküm, sadece Allahındır demesi de tüm peygamberlerin çağırmış olduğu Allaha ibadet edin, sizin Ondan başka ilahınız yoktur çağrısının bir değişik versiyonudur.

Andolsun, biz her ümmete: "Allaha kulluk edin ve tağuttan uzak durun diye Rasuller gönderdik (Nahl/36) Bu ayetin konumuzla ilgisi,tarih boyunca ortak davet ibadet ve tağutlardan uzak durmaktır. Yani ibadet emredilen, onun tam zıddı da tağuti müesseselerdir. O zaman ibadeti anlamak zorunda olduğumuz gibi onun karşısında yer alan tağut mefhumunu da tanımalıyız ki, tüm peygamberlerin sakındırdığı küfre düşmeyelim. Allah Nisa suresinin 60. ayetinde, kendi hükümlerinin dışındaki hükümleri “Tağut diye isimlendirmiştir. Buradan da anlıyoruz ki hüküm meselesi ibadet meselesinin tam kendisidir.

Bu kısa girişten sonra şöyle bir düşünelim;

Gerçekten biz Allaha mı ibadet ediyoruz?

Yoksa hükmü yani ibadeti ondan başkasına vererek, Yusuf (as)un dediği gibi birden fazla ilahlar mı edinmişiz?

Acaba biz günde en az 17 defa Sadece sana ibadet ederiz” diyerek Fatiha suresinde verdiğimiz söze sadık mıyız? Yoksa biz oy,seçim,parti vb. araçlarla hükmü Allahtan alıp, Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir diyen sistemle iç içe olarak günde 17 defa utanmadan sıkılmadan Allaha karşı yalan mı söyleyenlerdeniz?

Çünkü biz günde en az 17 defa Sadece sana ibadet ederiz diye Allaha söz veriyoruz. Şunu unutmayalım ki Allaha yalan söylemek beşere yalan söylemek gibi değildir. Allah(cc) Hud suresinin 18.ayetinde şöyle demektedir:

İşte o gün şahitler diyecek ki bunlar Rablerine karşı yalan söylemişlerdir. Allahın laneti yalan söyleyenlerin üzerine olsun (Hud/1 diyerek hükmü sadece kendisine has kılmış, ikinci olarak hükmün ibadet olduğunu belirterek, bu yetkinin kendisinden başkasına verilince, ibadetin kendisinden başkasına yapıldığına dikkat çekmiştir. Ve aynı zamanda ayet kendinden önceki ayetlerle beraber ele alındığında Yusuf (as) hapishane arkadaşlarına:

2- Kuranda İbadet Dua Manasında Kullanılmıştır:

a) Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu bana ibadet etmekten büyüklenenler; cehenneme küçültülmüş kimseler olarak gireceklerdir. (Mümin/60)

Ayette görüldüğü gibi Allah ayetin başında dua diye isimlendirdiğini hemen sonraki ayette bana ibadet etmekten büyüklenenler diyerek ibadet diye isimlendirmiştir.Ayet, duanın Kuranda ibadet manasında geldiği çok açıktır.

b) İbrahim (as), Meryem 48 ve 49.ayetlerde Sizi ve Allahın dışında dua ettiklerinizi terk ediyorum demiş ve bir sonraki ayette Allah (cc) Ne zaman ki onları (müşrikleri) ve onların Allahın dışında ibadet ettiklerini terk edince diyerek, duanın ibadet olduğunu belirtmiştir.

c) Rasulullah(sav) sahih bir hadiste Dua ibadetin ta kendisidir diyerek konuyu kesinleştirmiştir. Örnek çoktur fakat bu deliller açık bir şekilde gösterir ki dua ibadettir. O zaman hakimiyet kısmında söylemiş olduğumuz tüm peygamberlerin ortak davetine bu da dahildir. Yani Ey kavmim, Allaha ibadet edin, sizin Ondan başka ilahınız yoktur sözü bunu kapsamaktadır.

Zaten müşrikler Allahın varlığına iman etmiştir. Şirke düştükleri nokta ise Allaha has olan ibadeti başkalarına yapmalarıdır. Bunu yapmalarındaki sebep Allahı tanımamaları ve bu aracıların dualarını Allaha daha çabuk ulaştırdığına inanmalarıdır. Ayette geçtiği gibi;

Biz onlara sadece bizi Allaha daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz (Zümer/3) demişlerdir. Onları şirke sokan basit taşların önünde eğilip kalkmaları değil, o taşlarla beslemiş oldukları akidedir. Onlar o taşların duayı Allahı götürüp daha çabuk yerine getirildiğine inanmışlardır. Ve o taşlarda sıradan taşlar değil, toplumlarında yaşamış olup ölen Salih insanların heykelleri, kabirleri, türbeleriydi.

"Dediler ki: Kendi ilahlarınızı bırakmayın; bırakmayın ne Veddi, ne Suvaı, ne Yeğusu, ne Yeuku ve ne de Nesri." (Nuh/23) (Bunlar Nuh (as)ın kavminde var olan putların isimleriydi).

Bu ayetin tefsirinde İmam Buhari (rh), İbni Abbas(ra)tan şöyle rivayet etmiştir: Bunlar Nuh kavmindeki salih insanlar olup ölen kimselerdi.Daha sonra bu putlar Araplara geçti.

Yine İbni Abbas (ra) Bunlar ölünce şeytan onlara O salihleri unutmamak için resimlerini yapın dedi.Onlarda şeytana uydular,daha sonra bunlar ölünce ve ilimde kaybolunca bunlara ibadet edilmeye başlandı diyor.

Buradan anlıyoruz ki insanlar tarih boyunca salih insanlar hakkındaki yanlış itikaddan Allaha has olan duayı yani ibadeti bunlara yapmış ve şirke düşmüşlerdir.Yine Necm Suresi 19.ayetin tefsirinde bazı alimler ordaki Lat ve Uzza putlarının hacıların hizmetiyle uğraşan salih insanlar olduğunu,vefat edincede insanların onların kabirlerinin başında durduklarını ifade etmişlerdir.Günümüzde bu şirk çeşidi salih ve bazı evliya olan insanların kabirlerinin başında dua ederek dert ve sıkıntıda onlardan yardım isteyerek tekrar dirilmiştir.

Şimdi şöyle bir kendimize bakalımBiz gerçekten günde en az 17 defa Fatihada Allaha vermiş olduğumuz Sadece sana ibadet ederiz sadık mıyız?

Yoksa biz günde 17 defa utanmadan, sıkılmadan Allaha karşı yalan söyleyenlerden miyiz?

Ve unutmayalım ki Allaha karşı yalan söylemek,beşere yalan söylemeye benzemez

Sonuç:

İslam ümmeti Allahın kendisini izzetle ve yeryüzünde temkinle vaadde bulunduğu bir ümmettir. Ama bugün ümmete genel olarak bakan bir insan dünyanın doğusunda ve batısında olmak üzere, ümmetin tağutlar tarafından daha dünyadayken cehenneme mahkum edildiklerini göreceklerdir. Peki bunun sebebi nedir? Allah (cc) bir çok ayette vaadinden dönmeyeceğini kesin ifadelerle belirtmiştir. Çünkü Allah (cc) bu ayette bazı şartlara bağlı olmak üzere yardım edeceğini vaad etmiştir. Şu ayet üzerinde derince düşünelim:



Allah, içinizden iman edip salih amel işleyenlere şöyle vadetmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl halifeler kıldığı gibi, onları da yeryüzünde halifeler kılacak, onlara razı olduğu dinlerini yeryüzünde rahatça icra etme imkanı sağlayacak.Ve onların korkularını emana çevirecektir.Bana ibadet edip,hiçbir şeyi ortak koşmazlarsa, kimde bundan sonra nankörlük edip yüz çevirirse fasıkların ta kendisidir. (Nur/55)



Ayette Allah bu vaad etmiş olduğu zaferin tahakkuk etmesi için; iman, salih amel, sadece kendisine ibadet ve şirk koşmama şartını koşmuştur.


Yukarıda anlatmış olduğumuz ibadet konusunu tekrar düşünecek olursak; bugün insanların parlamentolara girmek için can attığını, parlamentoları doldurup hakimiyeti yani ibadeti Allahtan başkasına verdiklerini ve kabirler, türbeler yoluyla Allahtan başkasından isteyerek duayı yani ibadeti Allahtan başkasına verdiklerini göreceğiz.



Ve şunu anlayacağız:



Biz Allahın bizden istediği sadece ona ibadet etmek yerine, Ona şirk koştuğumuzdan dolayı Allahın da bize vaad ettiği gerçekleşmemiştir. Yoksa Bedirde Rasulunu tüm zorluklara rağmen muzaffer kılan Allah bugün bizi de muzaffer kılmaya kadirdir. Şüphesiz O sözünden asla dönmez



Ama biz utanmadan sıkılmadan Onun huzurunda günde en az 17 defa ona yalan söyleme cüretinde bulunduğumuzdan dolayı O da bizden yüz çevirmiştir.



Davamızın sonu Alemlerin Rabbi Olan Allaha hamd etmektir
Ekleme Tarihi: 31.01.2007 - 16:30
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon saidi nursi hz leride zaman tasavvuf zamani degildir dedigini söylüyorlar
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
21 Mesaj -
selamu aleykum guzel arkadasım...ben nır seyı duzeltmek ıstıyorum ...yukarıda yazmıs oldugunuz ılım cınde de olsa gıdın alın hadıs uydurma dır bılgınız olsun dıye hatırlatmak ıstıyorum hadıs ımamlarımız bu hadıse uydurma demıslerdır...selametle ınsaallah
Ekleme Tarihi: 11.01.2007 - 14:24
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: TEVESSÜL dua
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
TEVESSÜL dua
21 Mesaj -
Allaha yakarışta bir şeyi aracı kılmak, vesile edinmek, ibadete dahil etmek olduğundan ve ibadetler de kulun kendi aklı ile tesbit edilmeyip peygamberler tarafından öğretildiğinden; vesile edinmenin de niceliğini peygamberler öğretirler. Allaha yakınlaşma, günahların bağışlanması, sevap kazanma ve şefaat (gerek kendisi için, gerekse başkası için dua) niyetiyle el açmak her mümin kulun hakkıdır. Bunu yaparken peygamberin öğrettiği vesileleri de bilip onlardan istifade etmek ve günah olan vesilelere düşmemek için tevessül (vesile edinme) hakkında özlüce bir bilgiye ihtiyaç vardır. İslamın temel kaynağı Kuran ve sahih sünnete göre tevessül iki çeşittir. Birisi tavsiye edilen, diğeri yasaklanan. Yani; meşrû ve bâtıl tevessül. Meşrû olan tevessül üç çeşittir ki bunları peygamber (sallallahu aleyhi ve selem) öğretmiştir. Bunun dışındaki bütün vesileler bâtıldır ve islamda yeri yoktur.


1. Allahın isim ve sıfatlarıyla ya da Kuran ayetleriyle tevessül, şöyle ki ; Allahım eş-Şafi ismin için bana şifa ver, Ğafûr ismin için günahlarımı bağışla, Tevvâb ismin için tövbemi kabul et vs. Kurandan, duası ile ilgili olan ayetleri zikredip o ayetleri vesile edinerek de dua edilebilir.

2. Salih amelleri vesile edinmek suretiyle dua edilebilir. Şöyle ki: Yarabbi falanca zaman yaptığım () ameli sırf senin rızan için yapmıştım, eğer o senin katında salih bir amel ise o amelim için şu () işimi, sıkıntımı vs. gider. Kul dua etmeden önce de Allahın razı olduğu bir ameli işleyip, namaz, sadaka, kurban gibi (Allahın rızasından başka bir şey gözetmediği) bu amellerini vesile edinerek dua edebilir.

3. Salih bir insanın (yaşayan) dua etmesini istemek suretiyle müminin mümin için olan duasından istifade etmek suretiyle tevessül. Şöyle ki: Ey falanca benim şöyle () bir sıkıntım var. Bu hususta benim için Allaha dua et denilip onun dua etmesiyle vesile edinilmesi caizdir.

Zikredilen bu üç vesilenin dışında kalan bütün vesileler bâtıldır. Bir ölünün kabri başında kurban kesmek, birilerin hürmetine duanın kabul olunmasını istemek, yaşayan birilerinin salih ve veli olduğunu düşünerek onların hatırı ya da hürmeti için diye dua etmek Rasulullahın öğretmediği ve hatta şirk ve küfre götüren tehlikeli tevessüllerdir
Ekleme Tarihi: 11.01.2007 - 14:10
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: YEŞİL POP / İLAHÎ / ADI ALTINDA ŞEYTANIN MİZMARINI ÜFLEYEN VE DİNLEYENLER
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
YEŞİL POP / İLAHÎ / ADI ALTINDA ŞEYTANIN MİZMARINI ÜFLEYEN VE DİNLEYENLER
21 Mesaj -
Bid'atlar ...Gözümden akan yaşlar Muhammedin aşkından derken adam yerinde duramıyor.
Allaha yemin olsun ki diskotek assolistleri gibi tepinenlerin bu sözleri söylemesi hiçbir samimi gayeye matuf değildir.
Peygamber aşkı ile gözünden yaşlar akanlara, aşık olduğuna uymak yakışır...



Deveye sormuşlar neden boynun eğridir ? Deve demiş; özüm hakka doğrudur ! İnşaallah öyledir.

Radyolarda, kasetlerde gûyâ islamî yayın adı altında ; köçek ve dansöz oynatan müzikleri kullanarak, İslami pop yapanlara Allah�tan korkmalarını hatırlatıcı birkaç cümle söylemekte fayda görüyorum.

Sonsuz hamd âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Salat ve selam Onun kulu ve rasûlü Muhammedin (sallallahu aleyhi ve sellem) ailesinin, ashabının ve ona tâbi olanların üzerine olsun.

Bu müzikler ile İslamın lugatından bazı çalıntıları seslendirenler; bu sözlerle, dini yaymak istiyorlarsa ; bilsinler ki yaydıkları şeyde hiçbir hayır yoktur. Mesela Allahu Allah ya Allah derken yapılan nedir ? Bu sözleri hoppa müzikler eşliğinde söylemek Allah ile ve müslümanlar ile alay etmek değil midir ? Bu işi yapanlar sırf para için müslüman kesimin cebine el uzatmak için yapıyorlarsa işledikleri günahın umurlarında olmadığını anlarız. O zaman dinleyen niçin dinliyor diye sormamız gerekir. Bu soruya verilecek birçok cevabı dinleyicilerin kendilerine vermesi için geçiyoruz.

Bu iş öncelikle bir arz meselesidir. Talep bulunmasa da arz edilen şeyler müşteri bulur. Yani talep ğayr-i ihtiyari oluşmaktadır. Hani karşınıza bir işportacı çıkıverir de on tanesi bin lira, deyince ucuz bulup alırsın ya onun gibi. Binlerce insan radyo dinlerken, birdenbire bir pop müziği eşliğinde Allahın isim ve sıfatlarını yarış atı gibi okuyan biri çıkıveriyor. Bu isim ve sıfatlar sizin ağzınızın çerezi mi ? Ya da kulağınızın ?

Ya Rabbî dediğinde buyur kulum diyen Rabbine bu isimlerle bu müzikler eşliğinde sesleniş normal mi sizce ? Kendisine iman ettiğimiz Rabbimize karşı edepli ve mütevazi olmak zorunda değil miyiz ? Bu tür bir sevgi gösterisi veya övme; hayatta olsa idi Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)i memnun eder miydi ?

Allahın kullarından biri hayrına bir okul, cami vs. yaptırsa veya bir lütuf gösterip müslümanları sevindirse; siz de yeşil pop tarzı bir şükür gösterisi yapsanız; mütevazilikten uzak, hoppa züppe bu davranış teşekkür edilmesi gereken şahısta nasıl bir psikolojiye sebep olur hiç düşündünüz mü ? Varlığımızın ve her şeyin varlığının sebebi Allahı basit ortamlarda basit hal ve davranışlarla taltif ve tazim edemeyiz ve bunlar sadece günah kazanma sebebi olabilir. Allah bize yol gösterici olarak yeter.Bu türden hoppalıklar karşısında ne yapmamız gerektiğini Rabbimizden öğrenelim.

(O mü'min kullar), yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler.[1]

Eğer siz müzisyen iken müslüman olanlardan iseniz ve müziği bırakamıyorsanız, eskiden okuduklarınıza devam edip müziğinizi İslama bulaştırmamanız daha hayırlıdır. Her türlü gühahı, basitliği işleyenler, müslüman olunca bu günahlarını da peşinden getirse olur mu ?

Gözümden akan yaşlar Muhammedin aşkından& derken adam yerinde duramıyor. Allaha yemin olsun ki diskotek assolistleri gibi tepinenlerin bu sözleri söylemesi hiçbir samimi gayeye matuf değildir. Peygamber aşkı ile gözünden yaşlar akanlara, aşık olduğuna uymak yakışır.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) çalgı aletlerini yasaklarken onları şeytanın mizmarı olarak nitelendirmiştir. Bu söz; şeytan insanları yoldan çıkmaya uygun hale getirici olarak çalgı aletlerini kullanır demektir. Bu müzikler eşliğinde söylenen sözlerden fayda temin edilmediğine göre, çalınan çalgı ile şeytan hedefine ulaşacaktır. Bu müziklerin yanısıra korkunç nefes sesleriyle gûyâ zikir yapan hay, huh, hah sesleri çıkartan kimserin de İslam'da olmayan, sarhoş edici zikir ve sema ayinlerinin reklamcısı olduğunu da önemle hatırlatırım.

Ayrıca insanların ne demek olduğunu düşünmeden söyledikleri ve dinledikleri ilahi denilen ezgilerin içerisinde de şirk veya günah olan birçok mana mevcuttur. İlahi dinliyoruz ne zararı var diyenler bilsin ki anlamadığı veya faydalanmadığı şeyleri dinlemekle sadece zaman öldürmüyor, imanını da öldürüyorlar. Örneğin yetiş Yâ Muhammed, veya meded Yâ Rasulallah ne demektir, düşünmüyor musunuz ? İşte bu Allahtan istenilecek yardımı ölmüşlerden istemek olan putperestliktir, şirktir ve bu inanç üzere ölenin yeri ebedi cehennemdir. İşte birilerine göre basit birkaç cümle olan bu sözler cehennemin anahtarıdır, ve bu Lâ ilâhe illallahın cennetin anahtarı olduğuna iman ettiğimiz kadar kolay iman etmemiz gereken bir durumdur.
Dikkat edin kendi cennetinizi kilitleyen şirk anahtarını çıkarıp atmazsanız Lâ ilâhe illallah sözü cennet kapısını açmaz.

İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmî delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır. [2]

VE SELAMÜN ALEL MÜRSELİN VEL HAMDÜ LİLLAHİ RABBİL ALEMİN

[1] Furkan Suresi (Ayet 72)

[2] Lokman Suresi (Ayet 6)


EHL-İ SÜNNET
Ekleme Tarihi: 11.01.2007 - 14:06
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: işte yenı cıkan cd ( tevhid ve şirk) ??
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
21 Mesaj -
var ahı ınsaallah zatenfılmın basında cogaltabılırsınız dıyorsevinçli
Ekleme Tarihi: 04.01.2007 - 23:59
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: işte yenı cıkan cd ( tevhid ve şirk) ??
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
işte yenı cıkan cd ( tevhid ve şirk) ??
21 Mesaj -
http://ia331316.us.archive.org/0/items/tevhid/tevhid_ve_sirk.DAT


buyurun arkadaslar hemen ızleyın vallahı daha boyle geniş yapılanını ızlemedım sevinçli
Ekleme Tarihi: 03.01.2007 - 23:13
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: vahdetı vucud kufru ?
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
21 Mesaj -
guzel kardesım benım ıslamda olçu kısıler degıldır kuran ve sunnettır....benım anlamadıgım sen o yazılan yazıdan dolayı sunu rahatlıkla soyleyebılırmısınkı saıd nursı evet ger cektende vahdetul vucud fıkrını felsefesını savundu dıye bunu kesınlıkle soyleyebılırmısın......
Ekleme Tarihi: 28.12.2006 - 23:57
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Tevhid gerçeği ??
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
21 Mesaj -
amın ınsaallah
Ekleme Tarihi: 28.12.2006 - 01:33
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: vahdetı vucud kufru ?
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
21 Mesaj -
ısaallah bu konuyu genıs olarak arastırırsın kardesım...bu sozun kendı kufurdur her ne kadar sızler kabullenmesenızde....
Ekleme Tarihi: 28.12.2006 - 01:31
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Tevhid gerçeği ??
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
Tevhid gerçeği ??
21 Mesaj -
Tevhid, birleme veya bir olduğuna inanma anlamına gelir,"İslam'a göre Tevhid nedir?"sorusunun en kıssa cevabı; Alemlerin Rabbi olan Allah'ı zatında, sıfatlarında ve fiilerinde birlemek, O'na hiçbirşeyi eş ve ortak koşmamaktır. Bu cevabı biraz daha genişlerecek olursak, tevhidi şöyle tanımlayabiliriz.,

Tevhid, alemleri yaratan Alla(c.c)'ı zatında, sıfatlarında, fiillerinde birleyerek O'na inanan müslümanların, yaşadıkları sürece ilgilerini ve dikkatlarını Allah'a yönetmeleri,

Allah'a teslim olmaları,

hiçbir yaratığı, hiçbir konuda mutlak müktedir görmeyerek, karşılaştıkları her iş ve her durumda mutlak müktedirin Allah(c.c) olduğunu idrak etmeleri,

Allah'a gösterdiği yolda,

Allah'ın emrettiği kişilikle sadece Allah'a kulluk etmeleridir.

Nitekim kendilerine muvvahid denilen müslümanlar, tevhid gerçeğine bu bilinçle yönelen ve bu bilince göre yaşayan müslümanlardır.

Allah'ı birlemenin zıddı, Allah'a eş koşmak veya ortak tanımaktır.Halk arasın'da eş koşmak veya ortak tanımak makıası, genel olarak Allah'ı ikilemek olarak anlaşıldığından; Allah'ın bir olduğuna inanan, "sadece bir Allah vardır" diyen herkes, kendisini Allah'ı birleyen muvahhid olarak Allah'ı birlemek, yukarıda da belirttiğimiz gibi Allah'ı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde birlemektir."Allah birdir veya sadece tek bir Allah vardır" demelerine rağmen, Allah'a zatında, sıfatlarında veya fiillerinde eş veya ortak tanıyan kimseler muvahhid değildir, müşriktirler. Çünkü muvahhid bir müslüman, Allah'ın bir olduğuna inandığı gibi,

Allah ile beraber başka bir Yaratıcı,

Allah ile beraber başka bir hakim,

Allah ile beraber başka hüküm koyucu olmadığınada inanır.Yaşanılan coğrafyada mutlak hakimiyeti kendilerine gören müstekbirler, Allah'a karşı azan ve azğınlığa davet eden tağutlar, Allah'ın hükümlerine rağmen hüküm koyan kişiler veya kuruluşlar varsa; muvahhid bir müslüman, Allah'ı birlemenin ve tevhidin bir gereği olarak bütün bunları da inkâr eder. Çünkü tevhid gerçeğinin hakkı tastik edip, bütün battılları reddetmek anlamına geldiğini bilir.
Ekleme Tarihi: 25.12.2006 - 23:22
ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili ibn_teymiyye Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 921 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
ibrahim45 (46), ebabil54 (51), _EM!NE_ (36), talat (55), nerfa (58), yakupbozseki (59), NeWBaHaR (37), Akbulut (52), vahdet_ahmet (44), saripapatyam (50), bilo78 (46), gurbetten_silay.. (39), Rabbia (52), akaya20 (38), El- Metin (43), rapidhack (42), muazbinismail (40), SANDOKAN (56), SANKOCINK (56), efuli2 (50), hollanda (46), braskim (45), benreceb (42), ergin32 (55), Ozlem (42), suheyla cabuk (52), selman77 (47), kenankara (39), bilalxx (40), iskenderpasa (46), mstfakin (42)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.59268 saniyede açıldı