kaletra fluvoxamine kaletra fluvoxamine ivermektin oxytrol pamelor pantozol parafon parexat pariet parlodel paronex paxil cr paxil penegra pentoxi pepcid pepcidine periactin persantine pharmaquine phenhydan phoslo pirocam pirosol pk merz plavix plendil pletal podomexef ponstel pradif prandin precose premarin prevacid priligy prilosec primacton primolut n primolut nor principen prinil probalan prodafem
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

137 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (7): (1) 2 3 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: *** HiZMETTE EDEP...! ***
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
Ey evlat!

Önce nefsine öğüt ver. Onu yola getir, sonra başkalarını. Senin henüz ıslaha muhtaç hallerin var. Gözlerin bir adım ötesini görmüyor. Körleri neyinle yola getirmek sevdasındasın. ?


(Abdülkadir Geylânî)


bir müslümana hakaret ve kalp kırmak caiz degildir,ama bazılarıda haddini bilmiyor ise ve noksanını kabul etmiyor ise yapılacak bir şey yok.

nefs i emmareden ya bu dünyada kendi çalışmanla kurtulursun yada kabirde azapla yada çehennemde.nefs i emmareden kurtulmadan kimse cennete girecegini sanmasın.


cahil ,cahil oldugunu bilseydi zaten cahil olmazdı.

dogrular nefs i emmareye batar ve kabullenmez.

bir insan senin eksiklerini söylüyorsa neden kabul etmiyorsun çünki nefs inin esiri olmuşsun,bu demek degilki karşıdaki kendini begeniyor veya kendini üstün görüyor ,veya bilmişlik taslıyor.


neymiş kalp kırmamak lazımmış senin kalbin kırılıyorsa eksikliklerini kabul etmiyorsan.vede yaltaklık yapıyorsan yaranmaya çalışıyoran nefs ine veya bazı insanlara bu benim şucummu.görülüyorki körü körüne cepheleşiliyor ve birilerine yaranılmaya çalışılıyor.


nefs i emmarenin esiri olunmuş tabiki interneti savunur tabiki internetten memnun olur,tabiki bayanlı erkekli ortamlar nefs in istedigi ve hoşlandıgı ortamdır.

neymiş hizmet ediyormuş.

hele bakın bakalım şu bir, bir lerine kardeşim veya abi diyenlere güzel abim güzel kardeşim diye iltifatta bulunuyorlar bu yakınlıgıda işine gelenlere gösteriyorlar bu yakınlık msn çetleşmesine kadar gider ve götürenlerde var kendisini din alimi sanıp ta ilgi çekmek isteyenler o kadar çokki.hele o abi sandıgınız kişinin msn sini bir ekleyin kendi msn nize bakalım sizinle konuşacakmı konuşmayacakmı.?

nefs i emmaresinden kurtulmamış böyle bay ve bayanlar bu durumlara elverişli ve hazırdır,kendini ve yaradılış gayesini bilenler zaten bu ortamda hayatını heder etmez ölçü budur birileri böyle karışık ortamlarda neden kalıyor acaba iyi düşünsünler nefs sanimi yoksa rahmanimi.


ve birileri seni kırdıysa bu kırılmada yanlış anlamandan olmuş ise ,seninde ona hakaret etme ve kırma hakkın varmı,ve bu karşı cephe alman birilerine yaranmak ve menfeat için ise ne olur acaba.?


ALLAH dostları kendi yapmadıklarını başkalarına yap demezler,hem tesir bakımından hemde ŞU AYETİ KERİMENİN AZARINA MUHATAP OLMAMAK İÇİN.

(Niçin kendi yapmadıklarınızı başkalarına söylersiniz) buyurmaktadır. (Bekara 44) .


bir alimin ben cahilim demesi veya benim nefs im azılı olan bir kafirin nefs inden daha aşagı demesi caiz degimi,o alimin ALLAH ın ilminin yanındaki ilmi nedirki.?


insanlar hoş görü diye diye nereye varmaya çalışıyorlarki,kimlere ne ugruna yaranmaktırbu.?


ALLAH için gayrete gelmek yokmudur islamda.?bazı yanlışlıklarda allah için gayrete gelerek celal lenmek yokmudur islamda,?


birisi allah için gayrete geliyorsa ,bu şumu demek kendini begeniyor veya karşısındakini insan yerine koymuyor,


tekrar söylüyorum koyunun olmadıgı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler.bu demek degilki abdurrahman çelebi kötü gösteriliyor ,bunu ancak cahiller kötü anlarr ve yorumlar.


alimlerin olmadıgı yerde cahalet diz boyu olur.yanlış bilgilerle ve hikayelerle veya bazı sitelerden kopyalarla geçiştirilir görende aha bu bir alim sanar.gerçek alimlerin böyle ortamlara ayıracak vakti yoktur,

istisnalar kaideyi bozmaz.


niyetin ilim ögrenmek ise kitab oku daha saglam ve saglıklı bilgidir ilimdir.

bu internette forumlarda kimin kim ve ne oldugu bellimiki.?ve yazdıkları ve kopyaları ve görüşleri ne derece dogrudur ki.?

aslında HEP NEFS ANİ ŞEYLER BUNLAR .NEDEN DERSENİZ ,KİŞİ KENDİSİ MUHTAÇ İKEN NASIL BİR BAŞKASINA YARDIMI DOKUNURKİ .*


nefs inin esiri olmuş ama farkında degil.neyin peşindesin müslüman.?sana bir emirmi geldiki çık internette nasihat yap veya bidiklerini paylaş diye,yooo gelmedi kendi nefs inin egosunu tatmin ediyorsun.


neyi savundugunu ve ne yaptıgını bilmiyorsun.


iyiligi emretmek kötülükten vazgeçirmeye çalışmak ALİM lerin işidir cahillerin degil.ve sana farz vacipte degil,işi ehline bırak,internette olmadın diyede iyiligi emretmedin ve günahlardan sakındırmadın diyede günaha girmesin müslüman.




hakikatler nefs in çok zoruna gider,insaf ehline gereken odurki hakikatler batmasın ve tevbe etsin.


istisnalar kaideyi bozmaz.

allahın habibine salatüselam olsun
Ekleme Tarihi: 05.02.2007 - 14:55
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon NEFS İNİ BİLEN RABBİNİ BİLİR. NEFS İ TANIMAK.
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
"Eger Allah ı (c.c) hakkıyla tanısaydınız,duanızla dağlar yerinden oynardı."


(camiü"s sağir 7448)




Nefsini tanımayan Rabbini fazla tanımaz. Onun için akıllı kimsenin nefsini tanıması için kollarını sıvaması ve gevşeklik yapmaması gerekmezmi. ?




Ey evlat!

Önce nefsine öğüt ver. Onu yola getir, sonra başkalarını. Senin henüz ıslaha muhtaç hallerin var. Gözlerin bir adım ötesini görmüyor. Körleri neyinle yola getirmek sevdasındasın. ?


(Abdülkadir Geylânî)


bir müslümana hakaret ve kalp kırmak caiz degildir,ama bazılarıda haddini bilmiyor ise ve noksanını kabul etmiyor ise yapılacak bir şey yok.

nefs i emmareden ya bu dünyada kendi çalışmanla kurtulursun yada kabirde azapla yada çehennemde.nefs i emmareden kurtulmadan kimse cennete girecegini sanmasın.


cahil ,cahil oldugunu bilseydi zaten cahil olmazdı.

dogrular nefs i emmareye batar ve kabullenmez.

bir insan senin eksiklerini söylüyorsa neden kabul etmiyorsun çünki nefs inin esiri olmuşsun,bu demek degilki karşıdaki kendini begeniyor veya kendini üstün görüyor ,veya bilmişlik taslıyor.


neymiş kalp kırmamak lazımmış senin kalbin kırılıyorsa eksikliklerini kabul etmiyorsan.vede yaltaklık yapıyorsan yaranmaya çalışıyoran nefs ine veya bazı insanlara bu benim şucummu.görülüyorki körü körüne cepheleşiliyor ve birilerine yaranılmaya çalışılıyor.


nefs i emmarenin esiri olunmuş tabiki interneti savunur tabiki internetten memnun olur,tabiki bayanlı erkekli ortamlar nefs in istedigi ve hoşlandıgı ortamdır.

neymiş hizmet ediyormuş.

hele bakın bakalım şu bir, bir lerine kardeşim veya abi diyenlere güzel abim güzel kardeşim diye iltifatta bulunuyorlar bu yakınlıgıda işine gelenlere gösteriyorlar bu yakınlık msn çetleşmesine kadar gider ve götürenlerde var kendisini din alimi sanıp ta ilgi çekmek isteyenler o kadar çokki.hele o abi sandıgınız kişinin msn sini bir ekleyin kendi msn nize bakalım sizinle konuşacakmı konuşmayacakmı.?

nefs i emmaresinden kurtulmamış böyle bay ve bayanlar bu durumlara elverişli ve hazırdır,kendini ve yaradılış gayesini bilenler zaten bu ortamda hayatını heder etmez ölçü budur birileri böyle karışık ortamlarda neden kalıyor acaba iyi düşünsünler nefs sanimi yoksa rahmanimi.


ve birileri seni kırdıysa bu kırılmada yanlış anlamandan olmuş ise ,seninde ona hakaret etme ve kırma hakkın varmı,ve bu karşı cephe alman birilerine yaranmak ve menfeat için ise ne olur acaba.?


ALLAH dostları kendi yapmadıklarını başkalarına yap demezler,hem tesir bakımından hemde ŞU AYETİ KERİMENİN AZARINA MUHATAP OLMAMAK İÇİN.

(Niçin kendi yapmadıklarınızı başkalarına söylersiniz) buyurmaktadır. (Bekara 44) .


bir alimin ben cahilim demesi veya benim nefs im azılı olan bir kafirin nefs inden daha aşagı demesi caiz degimi,o alimin ALLAH ın ilminin yanındaki ilmi nedirki.?


insanlar hoş görü diye diye nereye varmaya çalışıyorlarki,kimlere ne ugruna yaranmaktırbu.?


ALLAH için gayrete gelmek yokmudur islamda.?bazı yanlışlıklarda allah için gayrete gelerek celal lenmek yokmudur islamda,?


birisi allah için gayrete geliyorsa ,bu şumu demek kendini begeniyor veya karşısındakini insan yerine koymuyor,


tekrar söylüyorum koyunun olmadıgı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler.bu demek degilki abdurrahman çelebi kötü gösteriliyor ,bunu ancak cahiller kötü anlarr ve yorumlar.


alimlerin olmadıgı yerde cahalet diz boyu olur.yanlış bilgilerle ve hikayelerle veya bazı sitelerden kopyalarla geçiştirilir görende aha bu bir alim sanar.gerçek alimlerin böyle ortamlara ayıracak vakti yoktur,

istisnalar kaideyi bozmaz.


niyetin ilim ögrenmek ise kitab oku daha saglam ve saglıklı bilgidir ilimdir.

bu internette forumlarda kimin kim ve ne oldugu bellimiki.?ve yazdıkları ve kopyaları ve görüşleri ne derece dogrudur ki.?

aslında HEP NEFS ANİ ŞEYLER BUNLAR .NEDEN DERSENİZ ,KİŞİ KENDİSİ MUHTAÇ İKEN NASIL BİR BAŞKASINA YARDIMI DOKUNURKİ .*


nefs inin esiri olmuş ama farkında degil.neyin peşindesin müslüman.?sana bir emirmi geldiki çık internette nasihat yap veya bidiklerini paylaş diye,yooo gelmedi kendi nefs inin egosunu tatmin ediyorsun.


neyi savundugunu ve ne yaptıgını bilmiyorsun.


iyiligi emretmek kötülükten vazgeçirmeye çalışmak ALİM lerin işidir cahillerin degil.ve sana farz vacipte degil,işi ehline bırak,internette olmadın diyede iyiligi emretmedin ve günahlardan sakındırmadın diyede günaha girmesin müslüman.




hakikatler nefs in çok zoruna gider,insaf ehline gereken odurki hakikatler batmasın ve tevbe etsin.


istisnalar kaideyi bozmaz.

allahın habibine salatüselam olsun





gül


Bu mesaj 1 kez ve en son DERiNsular tarafından 05.02.2007 - 15:03 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 01.02.2007 - 22:05
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon NEFS İNİ BİLEN RABBİNİ BİLİR. NEFS İ TANIMAK.
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
BİSMİLLEHİRRAHMENİRRAHİM.



rahmetli SEYYİD MUHAMMED RAŞİT (ks) buyuruyorki.

ALLAH A cc kavuşmak iki adımdan ibarettir,
birinci adımda nefs in başına basacaksın,
ikinci adımda allaha kavuşursun.


gercektende öyle degilmi ? insan bir hamlede nefsin başına bassa ikinci hamlede ALLAH ın rızasına kavuşur.

yani insan bir gayretle nefs in kötü emellerini terk etse geriye ne kalıyor YÜCE RABBİMİZİN rızası.nefsinin rızasını terk eden elbette ALLAH ın rızasını istiyor demek tir.

samimi bir şekilde ALLAH ın rızasını isteyen elbette ALLAH ın rızasına kavuşur.

belki biz bunları teoride biliyoruz ama pıraktikte zayıfız.


YÜCE RABBİMİZİN RIZASINA KAVUŞMAK HEM ZOR HEM ÇOK KOLAY.

iş samimiyete gelip dayanıyor.


AHMED EL HAZNE (ks) vinin şu sözünü tekrar nakledeyim.
(kimde zerreyi miskal nefs var ise o kişi ALLAH tan uzaktır).


NEFS İN BAŞINA ÖYLE BİR BASMAK LAZIMKİ NEFS TEN HARDAL TANESİ KADAR BİLE BİR ESER KALMASIN KALIRSA YİNE ALLAH IN RIZASINA ULAŞILMIŞ OLUNMAZ.



Şah-ı Nakşibendi Hz. buyuruyor ki;

''İnsan kendi nefsini kafirden daha aşağı olarak düşünecek''. O kafir bir gün dönerse ne kadar günahları isyanları varsa onlar hep mükafat olacak. Müminin ise önemli olan son nefesidir.


demek mümin kendi nefs ini azılı bir kafirden aşagı görmez ise,tam manası ile nefs inin başına basmış olmuyor.


EHLULLAH buyurmuşlarki alçalki yükselesin yani ALLAH ın rızasını kazanasın.



ALLAHU TEALE BİZLERİ GERCEK MANADA NEFS LERİNİ TERBİYE EDENLERDEN EYLESİN.
Ekleme Tarihi: 01.02.2007 - 15:43
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon EHL-İ BEYT İN ÖNEMİ-SEYYİDLER VE ŞERİFLER
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
BİR AÇIKLAMA.

Emribil Maruf - Nehyi Anil Münker


(ALLAH için sevmek ALLAH için bugz etmek,)
ALLAH için bugz ederken yapılan yapılan müminin yaptıgı kötü filine bugz edilir zatına degil.

islamiyette bu haktır ve vardır hepimiz aşa yukarı biliriz

dikkat çekmek istedigim bir nokta var şöyle ki,
peki seyyidlerin asi olanlarına yani açıktan günah işleyenlerine karşı nasıl düşünmemiz ve tavır takınmamız lazım.?

islam alimleri seyyidlerin kötü filinede bugz etmekten sakındırmışlardır.
sebebi şudur diyorlar o seyyidin filine bugz edeyim derken ölçüyü kaçırıp zatına bugz edersin bu bugz ise taa hz peygamberimize s.a.v gider.



Bir gün

İmam Azâm (rah) hocası İmam Cafer es-Sadık hazretlerinden ilim ve hadis dinlemeye gelmişti. Hocası elinde bir asa ile çıkageldi. İmam Azam (rah), Ey Rasûlullah ın evlâdı, siz henüz asaya ihtiyaç duyacak bir yaşta değilsiniz dedi. Cafer es-Sâdık (rah),

Evet dediğin gibidir, fakat bu elimdeki asa Hz. Rasûlullah ın asasıdır; onu bereket için yanımda taşıyorum dedi. İmam Azam (rah), hemen ileri atılıp bastona sarıldı ve, Ey Rasûlullah ın evlâdı, müsaade buyurun, onu öpeyim dedi. Cafer es-Sâdık (rah) hemen kolunu açtı ve İmam Azam a göstererek:

Vallahi sen bilirsin ki bu ten Hz. Peygamber in hücrelerini taşıyan bir tendir ve şu gördüğün kıllar da onun kılındandır. Onu öpmüyorsun da asayı öpmek istiyorsun! dedi. Bununla, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyinin zürriyetinin Hz. Peygamberin (s.a.v) bir parçası olduklarını hatırlattı (Bkz: Muhammed Besyûnî, es-Seyyide Fâtımatu z-Zehrâ, 37. (Beyrut, 1990))


selam ve dua ile.
Ekleme Tarihi: 31.01.2007 - 14:47
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon ÖMENLİ BİR İMANİ KONU. İNSAN NASIL BİLMEDEN MÜRTED OLUR!!!
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
PAYLAŞIMINIZ ÇOK GÜZEL VE ÖNEMLİ.


ALLAH CC RAZI OLSUN.

SELAM VE DUA İLE.
Ekleme Tarihi: 31.01.2007 - 14:12
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon EHL-İ BEYT İN ÖNEMİ-SEYYİDLER VE ŞERİFLER
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
________________________________________
Peygamber efendimizin ırkı
Sual: Peygamberimizin ırkı ne idi?
CEVAP
Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam, Araptır. Arap, güzel demektir. Mesela, lisan-ı Arap, güzel dil demektir. Coğrafyada Arap demek, Arabistan yarımadasında doğup büyüyen ve onların kanından olan kimse demektir. Peygamber efendimizin akrabasını, Arapları sevmek ve saymak ibadettir. Onları her Müslüman sever. Anadoluya misafir gelen esmer fellahlar ve zenciler; saygı gösterilsin diye kendilerini, Arap diye tanıttırmış, Anadolu nun temiz, saf Müslümanları da Araba olan hürmetlerinden dolayı, bunları sevmişlerdir. Çünkü, dinimizde siyah beyaz ayrımı yoktur.

Siyah bir Müslüman beyaz bir kâfirden çok üstün, çok daha kıymetlidir. Siyah olmak, imanın şerefini azaltmaz. Resulullah efendimizin çok sevdiği Hz. Üsame ve Bilâl-i Habeşi hazretleri siyah idi. Ebu Leheb ve Ebu Cehil kâfirleri beyaz idi. Allahü teâlâ insanın rengine değil, iman ve takvasına kıymet vermektedir.

Siyahların, esmerlerin kendilerini Arap olarak tanıtmaları, İslam düşmanlarının işlerine yaradı. Bu düşmanlar, siyah insanları, aşağı ve iğrenç olarak tanıttılar, köle olarak kullandılar. Arabı siyah olarak tanıtmaya, böylece Müslümanları Peygamber efendimizden soğutmaya uğraştılar. Siyah resimlere, kara köpeklere, resmin negatif filmine Arap dediler. Arap saçı, Arap sabunu, kara Fatma böceği gibi uydurma isimlerle Arap milletini kötülediler. Aşağıda Peygamber efendimizi öven hadis-i şerifler ayrıca Arap milletinin de üstünlüğünü göstermektedir.

(Allahü teâlâ, beni insanların en iyilerinden vücuda getirdi.) [Tirmizi]
(Her asırdaki insanların en iyilerinden dünyaya getirildim.) [Buhari]

(Allahü teâlâ, İsmail aleyhisselamın soyundan Kureyşi seçti, Kureyşten de, Haşimoğullarını sevdi. Onlardan da, beni süzüp seçti.) [Müslim]

(Ensarı müminden başkası sevmez, münafıktan başkası da buğzetmez.) [Buhari]

Şimdi gerçek Arap çok azalmıştır. Çoğu Asya ya cihada gitmiş, bir daha dönmemiştir. Arap bu kadar övüldüğü halde, ırkçılık yapanlarının Cehenneme gideceği de bildirildi. Bir hadis-i şerifte, (Arap, ırkçılık yüzünden sorgusuz sualsiz Cehenneme atılır) buyuruldu. (Ebu Ya la)

Kâfir olan bir Arap, Müslüman Fransızdan üstün olamaz. Böyle bir ırkçılık dinimize aykırıdır. Dinimizde ırkçılık yoktur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Ey insanlar, sizi, bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah indinde en üstününüz, takvada en ileri olanınızdır.) [Hucurat- 13]

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Rabbiniz bir olduğu gibi, babalarınız, dininiz ve Peygamberiniz de birdir. Arabın Aceme, [Arap olmayana] Acemin Araba üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızının karaya, karanın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.) [İbni Neccar]

(Allahü teâlâ, cahiliyet övünmelerini sizden kaldırdı. Hepiniz Âdem aleyhisselamın evlatlarısınız. Âdem ise topraktan yaratılmıştır.) [Tirmizi]

(Irkçılık yapan, ırkçılık için savaşan ve ırkçılık uğrunda ölen, bizden değildir.) [Ebu Davud]

Arap milletinin üstünlüğü
Sual: Dinimizde ırkçılık yoktur. Ancak, genelde bir millet diğer milletlerden üstün olamaz mı?
CEVAP
Elbette olur. Genelde bazı milletler cömert, bazıları cimri olur, bazıları yiğit bazıları korkak olur. Bazıları çalışkan, bazıları tembel, bazıları kavgacı, bazıları uysal olur. Ama bir millet toptan hep böyle olmaz. Bir babanın bile iki evladı olsa biri iyi, öteki kötü olabilir. Âdem aleyhisselamın oğlunun birisi çok uysal bir mümin idi, öteki ise zalim bir kâfir idi. Resulullah efendimizin amcasının biri mümin, öteki kızıl kâfir idi. Buna rağmen Arap milleti genelde üstün vasıflara haizdir. Bu soylu Arap milletinin Arabistan da kalmadığı din kitaplarında yazılıdır. Seadet-i Ebediyye kitabında diyor ki:
(Bugün, Arabistan da, Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevverede bulunanlar, asırlar boyunca, Afrika dan, Asya dan ve diğer yerlerden gelip yerleşen yabancıların soyundandır. Sultan ikinci Abdülhamid hanın amirallerinden Eyyub Sabri paşa, beş ciltlik Türkçe (Mirat-ül-Haremeyn) kitabında, koca Mekke şehrinde, iki Arap evinin kalmış olduğunu yazmaktadır. Bugün ise hiç yoktur.)

Arap, kelime olarak güzel demektir. Zenciler ve fellahlar Arap değildir. Müslüman olan Araplar hakkında bir çok hadis-i şerif vardır. Bazılarının mealleri şöyledir:

(Allahü teâlâ, insanlar içinden seçtiklerini Arabistan da yerleştirdi. Bu seçilmişlerden de, beni seçti. O halde, Arabistan da bana bağlı olan Müslümanları seven, benim için sever. Onlara düşmanlık eden, bana düşmanlık etmiş olur.) [Taberani]

(Şu üç sebepten dolayı Arabı sevin: Ben Arabım. Kur an Arapçadır ve Cennet ehlinin lisanı da Arapçadır.) [Taberani, Hâkim, İbni Asakir, Abdürrazzak]

(Fakirleri sevin ve onlarla oturup kalkın. Müslüman Arabı da kalbden sevin.) [Hâkim]

(Arabı ve onların bekasını da sevin. Çünkü onların bekası İslam da nurdur. Son bulmaları ise İslam da zulmettir.) [Ebuşşeyh]

(Ebu Bekri ve Ömer i sevmek sünnet, buğz etmek küfürdür. Ensarı sevmek imandandır, buğz etmek küfürdür. Müslüman Arabı sevmek de imandandır, buğz etmek küfürdür.) [İ.Neccâr]

(Arabı sevmek iman alameti, buğz ise münafıklık alametidir.) [Hâkim, Beyheki, Dare Kutni]

(Kureyş i sevin. Çünkü Allahü teâlâ, onları sevenleri sever.) [Taberani]

(Arab, yeryüzünde Allahü teâlânın nurudur. Onların yok olması zulmettir. Onlar yok olunca, nur gider, zulmet gelir.) [Hâkim]

(Dört kabilesi hariç, Arabın hepsi İbrahim oğlu İsmail evladıdır.) [İ.Asakir]

(İnsanların iyisi Arap, Arabın iyisi Kureyş, Kureyş in iyisi Beni Haşim dir. Acemin iyisi Fars, Sudanlının iyisi Nube, malın hayırlısı mehirdir.) [Deylemi]

(Ehli beytimin, Ensarın ve Arabın hakkını tanımayan, ya münafık, veya veledi zina, yahut haram karışmıştır.) [Beyheki, İ.Adiy, El Baverdi]

(Arabın helak olması kıyamet alametidir.) [Tirmizi, Taberani]

(Bana buğz eden dinden ayrılır. Müslüman Araba buğz eden bana buğz etmiş olur.) [Tirmizi, Taberani, İ.Ahmed, Beyheki, Ebu Ya'la, Hâkim]
**********************************

bu yüzden osmanlı döneminde araplar osmanlıyı arkadan vurmasına ve bazı hatalar yapmasına rahmen osmanlı arapları idare etme yoluna gitmişlerdir.bu husup araplar için idi.

peygamber efendimizin (s.a.v) mübarek nesli olan ehli beyt seyyidlerine osmanl daha ayrı bir güzellikle muamele etmişlerdir.

**********************************

ehli beytin kıymetini bilenler iyi bilmişler.
bilhassa sahabeyi ıkram ve ehli sünnet.
ALLAHU TEALA kur an ında onlar için ne murad ettigini buyurmuş,şura suresi 23.

biz ehli beyt seyyidlerini anlatmada aciz kalıyoruz.
onların durumu ve konumu bir başka.
hiç kimse kendini ehli beyt ile kıyaslamasın.
ehli beyt olmanın çok önemli avantaçları vardır.
mesela ALLAHUTEALANIN onları temizlemek ve arındırmak istemesi,
cehennemin haram kılınması son nefeste iman ile gitmesi gibi.

(Allah, Fatıma ve nesline Cehennemi haram kıldı.) [Hakim, Taberani] .

ehli beyt olmayan hiç bir insana bu garanti verilmemiştir.
cennetle müçdelenenler hariç.


bazı insanlar bu seyyiddir hz peygamberimizin sülalesindendir,
dikkat et saygıda sevgide kusur yapmaonlar bizden üstündür,
dendiginde.

olsun diyor üstünlük takva iledir diyor ve ona kalırsa bende peygamber torunuyum diyor.hangi peygamberin torunusun dendiginde hz ademin torunuyum diyor.
ve kendilerine iman etmiyen peygamberlerin (a.s) evlatlarını ve hanımlarını misal veriyor.
hz peygamberimizin neçis olmayan mübarek kanını taşıyan seyyidlerle, diger peygamberlerin evlatlarını hanımlarını ve kendini kıyaslıyor.
bu bir büyük yanılgıdır ve kıyastır.
bu işlerin hakikatını bilen alimler peygamberimizin s.a.v bazı hadislerini çok güzel açıklamışlar.

bu hadislerden bazıları şöyle,

(ey kızım fatıma babanın peygamber olduguna güvenme)

burda islam alimleri şöyle yorumluyor ve açıklıyor bu hadisi şerifi.

hz peygamberimiz kızı hz fatımayı ibadetlere daha sıkı sarılması için teşvik ve tavsiye ediyor.
yoksa hz peygamberimizin mübarek neslinin bu dünyada ve ahirette faydasının dokunmıyacagından degil.

ALLAH cc, nasıl hz peygamberimizi sevmiş seçmiş çıkarmış ve alemleri onun yüzüsuyu hürmetine yaratmış ise,o nun neslinide temiz kılmış ve cennetine koymak istemiş cehennemi haram kılmış.
(habibim sen olmasaydın yerleri gökleri yaratmazdım).

bazılarıda diyorki seyyidlerin günahkar olanları cehennemin buz tabakasında azap görecekler.
dikkat edilirse hadiste ateş haram kılınmış buyrulmuyor cehennem haram hılındı buyruluyor.

ALLAH CC seyyidleri öyle dilemiş öyle yaratmış.

külli iradeye bir itirazı olan varsa o kişiye sözümüz ALLAH selamet versin olur.

asi olan seyyidler bir yılan misalidir,
nasıl yılan yolda giderken egri bügrü gider ama yuvasına veya her hangi bir delige girerken dos dogru giriyorsa.
asi olan seyyidlerde son nefesinde ALLAHU TEALA bir sebeb halk ediyor tövbe ediyorlar ve ahirete iman ile dos dogru gidiyorlar.


Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri,

(Ehl-i beyt, asi [günahkâr] olsalar da, bunları sevmek lazımdır. Bunları sevmek, kalb ile, beden ile ve mal ile yardım yapmakla olup, bunlara riayet ve hürmet etmek iman ile ölmeye sebep olur) buyurdu.

(benim evladımın iyilerini Allah RIZASI için kerim tutun,onlara hürmet edin,iyi olmayanlarına da benim için hürmet edin) (r.nasihin.)

seyyidlerin asi olmayıp allah yolunda olanları ise zaten kamil ve mükemmil olum ümmeti muhammede faydalı oluyorlar.

hangi büyük bir zatın geçmişine ve sülalesine bakıldıgında ve araştırıldıgında..soyu peygamber efendimize dayanıyor.
ashabı ıkramında soyuna dayanan evliyalar oluyor.

soy sop fayda vermez deyip kestirip atmamak lazım geliyor.


bir olayı aktararak bitiriyorum, şöyleki
eskiden kervan döneminde bir eşkiya varmış,adamları ile beraber kervanları soyarmış,

bir gün yine kervanı soymak için yol kesildiginde,o kervanın içinde bir ALLAH dostu evliye bulunuyor,yol kesiliyor herşey alınıyor ,eşkiya başı bunlarla yetinmeyip elbiselerininde soyulmasını istiyor iç çamaşırlar kalıyor heskeste,buda yetmiyor eşkiya başı iç çamaşırlarında soyulmasını istiyor,bu durumu gören evliya herşeye tamam dedik bu kadarda olmaz deyip şer an da mahrem yerini göstermek istemiyor ve eşkiya başına manevi bir tokat atmak istiyor,(evliyalar bir insana manevi tokat atarlarsa o tokatı yiyen kişi imanından olur ALLah korusun) tam tokatı atıcagı zaman hz peyghamber efendimiz geliyor ve buyuruyorki sen bizim evladımızamı tokat atmak istiyorsun ve tabi evliya vaz geçiyor ve iç çamaşırını da çıkarmaya kalkınca eşkiya başı dur diyor,ve eşkiya soruyor önce çıkarmaK istemedin şimdi neden çıkarmak istiyorsun diye soruyor.
ve o evliya olanları anlatıyor. ya demek öyle ceddim beni unutmamış .
eşkiya başı kendisinin seyyid oldugunu zaten biliyormuş.

ve tevbe tevbe edip herşeyi bırakıyor.


seyyidlerin sahibi var sahip çıkanları var.biz kendimize bakalım kendi sonumuz ne olacak diye endişe edelim.


saygı sevgi muhabbet ile.


Bu mesaj 1 kez ve en son DERiNsular tarafından 30.01.2007 - 19:36 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 30.01.2007 - 19:32
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon SEYYİD ABDULKADİR GEYLANİ (KS). EY EVLAT
DERiNsular su an offline DERiNsular  
Themenicon    SEYYİD ABDULKADİR GEYLANİ (KS). EY EVLAT
171 Mesaj -
Ey evlat!

Önce nefsine öğüt ver. Onu yola getir, sonra başkalarını. Senin henüz ıslaha muhtaç hallerin var. Gözlerin bir adım ötesini görmüyor. Körleri neyinle yola getirmek sevdasındasın. ?


(Abdülkadir Geylânî)
Ekleme Tarihi: 30.01.2007 - 16:34
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon EHL-İ BEYT İN ÖNEMİ-SEYYİDLER VE ŞERİFLER
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri,

(Ehl-i beyt, asi [günahkâr] olsalar da, bunları sevmek lazımdır. Bunları sevmek, kalb ile, beden ile ve mal ile yardım yapmakla olup, bunlara riayet ve hürmet etmek iman ile ölmeye sebep olur) buyurdu.

**************************

Ehl-i beyt, Ehl-i sünnetin gözbebeğidir. Ehl-i beytin fazilet ve kemalatı pek çoktur. Saymakla bitmez. Onları anlatmaya, methetmeye, insan gücü yetişmez.
İmam-ı Ali yi çok sevmek, Ehl-i sünnet alametidir. Onu sevmek için, bir veya birkaç sahabiyi sevmemek, doğru yoldan ayrılmak olur.

Ehl-i beyti sevmek, her mümine farzdır. Son nefeste iman ile gitmeye sebep olur. Aklı az olan, iyi düşünemeyen bazı kimseler, burada yanılıyor. Sevmek için sevgilinin düşmanlarını sevmemek lazımdır diyorlar. İctihadları icabı olarak Hz. Ali ile muharebe etmiş olan

Hz. Âişe yi ve

Hz. Muaviye yi ve

Hz. Talha yı ve

Hz. Zübeyr i,

Ehl-i beyte düşman sanarak, bu büyük insanlara düşmanlık ediyorlar. Böylece doğru yoldan ayrılıyorlar. Halbuki, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden anlaşılıyor ki, o muharebeler, dünya hırsından, mevki ve şöhret sevgisinden değil idi. İctihad ayrılığından idi. Muharebe etmek için değil, anlaşmak için karşı karşıya gelmişlerdi. Abdullah bin Sebe yahudisinin ve arkadaşlarının hilesi ile harbe yol açılmıştı. Eshab-ı kiramın hepsi, Ehl-i beyti seviyordu. Buna inanmayanlar, yani Eshab-ı kiramı Ehl-i beyte düşman zan edenler, âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere inanmamış olur. Âyet-i kerime ve hadis-i şerifler gösteriyor ki, Eshab-ı kiram, Ehl-i beytin sevgisini, imanlarının sermayesi edinmişlerdi. (Eshab-ı Kiram kitabı)


İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:

(Babam zahir ve bâtın ilimlerinde yani kalb ilimlerinde çok âlim idi. Her zaman ehl-i beyti sevmeyi tavsiye ve teşvik buyururdu. Bu sevgi insanın son nefeste imanla gitmesine çok yardım eder, derdi. Vefat edeceklerinde baş ucunda idim. Son anlarında şuuru azaldığında kendisine bu nasihatini hatırlattım ve o sevginin nasıl tesir ettiğini sordum. O haldeyken bile, (Ehl-i beytin sevgisinin deryasında yüzüyorum) buyurdu. Hemen Allahü teâlâya hamd ve sena ettim.


Ehl-i beyti sevmemek, Harici olmaktır. Eshab-ı kiramı sevmemek sapık olmaktır. Ehl-i beyti de, Eshab-ı kiramın hepsini de sevmek ve hürmet etmek Ehl-i sünnet olmaktır.
Ehl-i beytin sevgisi, Ehl-i sünnetin sermayesidir. Ahiret kazançlarını, hep bu sermaye getirecektir. Ehl-i sünneti tanımayanlar, bu büyüklerin orta, adil, halis sevgilerini bilmeyerek, ifratı seçerek, sevgide taşkınlık yaparak, orta ve adil sevgiyi sevmemek sanıyor. Ehl-i sünnete harici damgasını basıyorlar. Bu zavallılar bilemiyorlar ki, aşırı ve taşkınca sevmek ile hiç sevmemek arasında, bir de doğru, insaflı, orta derecede sevgi vardır. Hakkın yeri de, her şeyde ortada, merkezdedir. Bu hak ve adalet merkezi, Ehl-i sünnete nasip olmuştur.


Sevmenin aşırı ve tehlikeli olması şöyledir ki, Hz.Ali yi sevmiş olmak için, diğer üç Halifeye düşman olmak lazımdır diyorlar. İnsaf etmeli, iyi düşünmeli, bu nasıl sevgidir ki, bu sevgiyi elde etmek için, Resulullahın Halifelerine, yani vekillerine düşmanlık şart oluyor? Bu nasıl sevgidir ki, insanların en iyisinin, Allah ın habibinin, Allah ın resulünün eshabına sövmeyi, lanet etmeyi icap ettiriyor? Bu nasıl sevgidir ki, Allah resulünün mübarek hanımına, damadına, kayınbirader, kayınvalide ve kayınpederlerine sövmeyi, lanet etmeyi icap ettiriyor? Bunlar, nasıl fena bilinir, nasıl kötülenir, nasıl temiz bilinmez ki, Allahü teâlâ, hepsinden razı olduğunu, hepsine Cenneti vaad ettiğini Kur an-ı kerimde bildiriyor. Onun resulü Muhammed aleyhisselam da eshabı hakkında kötü konuşmayı yasak ediyor. Buna rağmen onlara kötü, pis, kâfir denilebilir mi? Bu nasıl iman, bu nasıl müslümanlıktır?


selam ve dua ile.
Ekleme Tarihi: 30.01.2007 - 16:28
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon EHL-İ BEYT İN ÖNEMİ-SEYYİDLER VE ŞERİFLER
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
şair Ferezdak da onlar hakkında şöyle demiştir:




Ehl-i Beyt öyle kimselerdir ki

Sevgileri din, düşmanlıkları küfürdür.

Yakınlıkları kurtarıcı ve koruyucu.

Takva sahipleri sayılınca Ehl-i Beyt

onların imamlarıdır.

Yeryüzünün en hayırlısı kimdir diye sorulsa

Ehl-i Beyt tir diye cevap verilir.




selam ve dua ile.


Bu mesaj 1 kez ve en son DERiNsular tarafından 30.01.2007 - 16:09 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 30.01.2007 - 16:09
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon DOMUZ KILI VE FIRÇALARIMIZ
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
İmameyn caiz demiştir domuz kılının kullanılmasına hınzırın tüylerinin yada parçalarının kullanılmasına,
fakat buna zaruret hallerinde müsaade etmişlerdir. İmam Muhammed (Rahimehullah) cevaz vermişlerdir fakat bunun caiz olması ancak zaruret hallerinde kullanılmasıyla alakalıdır.

DERiNSULAR kardeşimizin nakletmiş olduğu hususlarda bir zaruret söz konusu değildir o yüzden kullanmamak lazımdır.
(Geniş Bilgi İçin: Bknz. Red-dul Muhtar).

İmam Muhammed Hazretlerinin (Rahimehullah) görüşüne göre ayakkabı yapımında vs... hınzır kılı kullanılmıştır fakat bu zamanda hınzır kılı yerine farklı şeyler kullanılabilmektedir. Diş fırçası, hamur fırçası vs... gibi gereçler noktasında yine suni imal edilmiş gereçler kullanılabileceğine göre, hınzır kılından yapılmış gereçlerden farklı gereçler mevcut olduğuna göre bu durum için zaruret diyemeyiz.

Hâl böyle olunca da bu domuz kılını evimize ocağımıza sokmamamız gerekir dikkat etmemiz gereken bir mesele gerçekten de.


ALINTI.



SELAM VE DUA İLE.
Ekleme Tarihi: 29.01.2007 - 16:19
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon iSLAMi SOHBET-MÜMiNLER KARDEŞTiR
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
Hz. Aişe radıyallahu anha

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in kendisine şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

Ey Aişe! Yumuşak ol. Çünkü Allah-u Teala bir aileye hayır diledi mi, onlara uysallık ihsan eder. (Ahmed bin Hanbel, Bezzar).

İslam ahlakı, şefkat ve merhamet ahlakıdır. Ama bazı insanlar kendilerine göre bir takım bir şeyler yapıp, sonrada bunu İslam'a malediyorlar. Bu da doğru bir şey değildir.

Onun için bizden daima kendi arkadaşlarımıza veya başka insanlara nasihatte bulunduğumuz zaman, onlara güzel ahlakla, şefkatle ve güleryüzle yaklaşmamız lazımdır. Böyle yaklaştığımız zaman, onlar bizi seveceklerdir. Bizi sevdiği zamanda ona ne anlatırsak anlatalım bize inanacaktır. Ama sert bir şekilde davrandığımız zaman, anlattıklarımız bir fayda vermez.

Mü'min kardeşimizle bir arada yaşarken birbirimize güzel ahlakla muamelede bulunmamız lazımdır. Bazı müslümanlar kardeşlerimizden biri:
"Benim dediğim gibi olsun!" diğeri:
"Benim dediğim gibi olsun!" diyerek birbirlerine giriyorlar. Oysa bunların hepsi nefs ve şeytanın oyunlarıdır.

Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"Sen öğüt ver. Şüphesiz öğüt, mü'minlere fayda verir." (Zariyat; 55)
Bir mü'min kardeşimiz bir günah yaptığı zaman, ona nasihat ederek veya bir sevap yaptığı zaman ona destek olmak suretiyle mü'min kardeşlerimize yardımcı olmuş oluruz. Bunu yapmadığımız zaman, mü'min kardeşlerimize karşı kusur sahibi olmuş oluruz. Hatta Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde bir adam tanımadığı birinin yakasına asılır. Adam: "Benden ne istiyorsun aramızda bir şey mi var?" der. O da: "Beni hatalı ve kötü yolda görürdün de sakındırmazdın." diye cevap verir." (Rezin)

Onun için elimizden geldiği kadarıyla birbirimize nasihat yapmak suretiyle, daima Allah-u Zülcelal'in zikrini, ibadetini, hizmetini yapmak ve günahlardan birbirimizi muhafaza etmek için gayret göstermemiz,

mü'min kardeşler olarak birbirimize yardımcı olmamız lazımdır.

Eğer biz ahiretin üzerinde meraklı olursak, onun mükafatı da çok büyüktür. Nitekim Ömer bin

Cabir'in bildirdiğine göre, Ebu Ümeyye şöyle anlatmıştır:
"Bir gün Ebu Salebe Huşeni'ye şu ayet hakkındaki görüşünü sormuştum:
"Ey mü'minler, siz kendinize bakınız. Eğer siz doğru yolda olursanız, sapık kimse size zarar vermez. Hepinizin dönüşü Allah'adır." (Maide; 105)

Ebu Salebe bana şöyle cevap verdi: "Ben de bu ayetin anlamını bir gün Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e sormuştum da ondan şu cevabı almıştım:
"Ey Ebu Salebe, sizler şimdi iyiliği emrediyor ve kötütükten sakındırıyorsunuz. Fakat ilerde bir gün dünyanın tercih edildiğini, cimriliğe boyun eğildiğini ve herkesin kendi görüşünü beğendiğini görürsen o zaman sadece kendine bak. O gün sizin şimdi yaptıklarınızı yapanlara Allah'ın kitabı ile amel eden elli kişi kadar sevap verilecektir." Sahabeler sözlerinin burasında Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e:
"Ya Resulallah! O kimsenin sevabı o zamanda yaşayan elli kişinin sevabı kadar mı, yoksa bizim gibi elli kişinin sevabı kadar mı olacaktır?" diye sorunca, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Hayır! Sizin gibi elli kişinin sevabı kadar olacaktır." (Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace)

Eğer biraz derin düşünürsek, Allah-u Zülcelal cennette bizim için nimetler hazırlamış ve bizi oraya çağırmaktadır. Şeytanda bizi cehenneme, ateşin içine çağırmaktadır. Ateş öyle bir azaptır ki, şimdi burada kendimizi tecrübe edersek, bir saniye dahi elimizi onun üzerinde tutamayız.


İmam-ı Rabbani şöyle demiştir:


"Bir gün kendi kendime düşündüm ve dedim ki:
"Ahmed; sen neredesin, Allah-u Zülcelal'in ibadeti nerede? Allah-u Zülcelal'in kudret ve azametine karşılık ne yapıyorsun? Sen nesin ki!" Bu şekilde kendimi o kadar alçalttım ki sanki yerin dibine batırdım. Birden bire Allah-u Zülcelal arş-ı âlâ'yı benim önüme açtı. Sanki arş-ı âlâ'da geziyorum gibi Allah-u Zülcelal beni yüksek makamlara çıkardı."

İşte insan bu şekilde kendisini görmeyip, Allah-u Zülcelal'e karşı kendisini daima kusurlu olarak görürse, Allah-u Zülcelal'de onu yükseltir.

Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin...

amin.
Ekleme Tarihi: 29.01.2007 - 16:10
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon DOMUZ KILI VE FIRÇALARIMIZ
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
Seyyid Ahmed er-Rufai birgün bir domuzun yanından geçiyordu ve domuza: "Hayırlı sabahlar!" dedi. Yanında bulunanlar bu duruma çok şaşırdılar. Ve:
"Bu domuza niçin böyle söyledin?" diye sordular. Ahmed er-Rufai dedi ki:
"Kendimi güzel ahlaka davet ediyorum. Allah-u Zülcelal'in bütün mahlukatına güzel ahlakla davranmayı kendime adet yapıyorum. Siz biliyor musunuz, İsa aleyhisselam da bir gün böyle yapmıştı!"

"Nasıl?" diye sordular. Dedi ki:
"İsa aleyhisselam havarileri ile beraber bir gün bir yerden geçiyorlardı. Etrafa çok pis koku veren bir köpek leşi gördüler. Havariler dedi ki:
"Ya Ruhullah! Bu köpeğin leşi ne kadar pis kokuyor." İsa aleyhisselam buyurdu ki:
"Bakın, onun ne güzel parlayan dişleri vardır."

İşte İsa aleyhisselam kendisini güzel ahlakla süslüyordu. Evet, köpek leşinin pis kokusu havarilerin burnuna geliyordu ama İsa aleyhisselam onun kötü tarafına bakmayıp: "Ne güzel beyaz dişleri var." dedi. Onun için insan, karşısına âsi, fasık kimseler de gelse, onların bu kötü tarafına bakmadan güleryüzle ve şefkatle onlara muamele etmelidir. Bu, İslam ahlakıdır. Her mü'minin görevidir.


SELAM VE DUA İLE
Ekleme Tarihi: 29.01.2007 - 15:57
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Aşûre Günü Ne Yapılır?
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
Bismillahirrahmanirrahim (Rahman ve Rahim olan ALLAH'ın Adıyla)

Essalâtu vesselâmu aleyke Yâ Rasûlallâh...


Aşure günü ve gecesi


--------------------------------------------------------------------------------


Muharrem ayının onuncu günü Aşure günüdür. Muharrem ayı, Kur'an-ı kerimde, kıymet verilen dört aydan biridir. Muharremin birinci günü oruç tutmak, o senenin tamamını oruç tutmak gibi faziletlidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur.) [Müslim]

Bu ayın en kıymetli gecesi de Aşure gecesidir. Allahü teâlâ, birçok duaları Aşure günü kabul etmiştir. Hz. Âdem'in (a.s.) tevbesinin kabul olması, Hz. Nuh'un (a.s.) tufandan kurtulması, Hz. Yunus'un (a.s.) balığın karnından çıkması, Hz. İbrahim'in (a.s.) ateşte yanmaması, Hz. İdris'in (a.s.) canlı olarak göğe çıkarılması, Hz. Yakub'un (a.s.) oğlu Hz. Yusuf'a (a.s.) kavuşması, Hz. Yusuf'un (a.s.) kuyudan çıkması, Hz. Eyyüb'ün (a.s.) hastalıktan kurtulması, Hz. Musa'nın (a.s.) Kızıl denizi geçmesi, Hz. İsa'nın (a.s.) doğumu ve ölümden kurtulup, diri olarak göğe çıkarılması Aşure günü oldu.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Aşure günü Nuh aleyhisselamın gemisi, Cudi dağına indirildi. O gün Nuh ve yanındakiler, Allahü teâlâya şükür için oruçlu idiler. Hayvanlar da hiç bir şey yememişti. Allahü teâlâ denizi, beni İsrail için, aşure günü yardı. Yine Aşure günü Allahü teâlâ Adem aleyhisselamın ve Yunus aleyhisselamın kavminin tevbesini kabul etti. İbrahim aleyhisselam da o gün doğdu.) [Taberani]

Öteden beri Kureyş de, Resulullah da Aşure günü oruç tutardı. Medine'ye gelince de yine o gün oruç tuttu ve tutulmasını emretti. (Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud)

Medine'de aşure günü oruç tutan Peygamber efendimiz, Yahudilerin de oruç tuttuklarını gördü. (Niye oruç tutuyorsunuz?) diye sordu. Onlar da, (Allah'ın İsrail oğullarını düşmanından kurtardığı bir gündür, Musa bu günde oruç tuttuğu için) dediler. Resulullah efendimiz de, Müslümanların bugün oruç tutmalarının sebebini anlatmak için, (Ben Musa aleyhisselama sizden daha layıkım) buyurdu. (Buhari, Müslim, Ebu Davud)

Bugün yapılacak işler:

--------------------------------------------------------------------------------
1- Aşure günü oruç tutmak sünnettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Aşure günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur.) [Müslim, Tirmizi, İ. Ahmed, Taberani]
(Aşure günü oruç tutan o yıl tutamadığı [nafile] oruçlarının sevabına kavuşur.) [Deylemi]
(Aşure günü bir gün önce, bir gün sonra da tutarak Yahudilere muhalefet edin.) [İ.Ahmed]

(Aşurenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehidler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur.) [Şir'a]

[Yalnız Aşure günü oruç tutmak mekruhtur. Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutmalı!]

Peygamber efendimiz bir gün öğleye doğru buyurdu ki:
(Herkese duyurun! Bugün bir şey yiyen, akşama kadar yemesin, oruçlu gibi dursun! Bir şey yemeyen de oruç tutsun! Çünkü bugün Aşure günüdür.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud]

Peygamber efendimiz, bugün bir hurmayı mübarek ağzında ıslatıp çocukların ağzına verirdi. Çocuklar, Resulullahın mucizesi olarak akşama kadar bir şey yiyip içmezlerdi. Bugün bazı hayvanların bile bir şey yemediği bildirilmiştir. Bir avcı, Aşure günü, bir geyik yakaladı. Geyik, yavrularını emzirip akşamdan sonra dönmek üzere, avcının izin vermesi için, Resulullah efendimizden, şefaat istedi. Avcı, geyiğin akşama kalmadan hemen gelmesini isteyince, geyik, (Bugün Aşure günüdür. Bugünün hürmetine yavrularımızı emzirmeyiz. Onun için akşamdan sonra gelmek için izin istedim) dedi. Bunu duyan avcı, geyiği Resulullaha hediye etti. O da, geyiği serbest bıraktı.


--------------------------------------------------------------------------------
2- Sıla-i rahim yapmalı. Yani akrabayı ziyaret edip, hediye ile veya çeşitli yardım ile gönüllerini almalı. Hadis-i şerifte, (Sıla-i rahmi terk eden, Aşure günü akrabasını ziyaret ederse, Yahya ve İsa'nın sevabı kadar ecre kavuşur) buyuruldu. (Şir'a)


--------------------------------------------------------------------------------
3- İlim öğrenmeli! Hadis-i şerifte, (Aşure günü, ilim öğrenilen veya Allahü teâlâyı zikredilen bir yerde, biraz oturan, Cennete girer) buyuruldu. Bu gece ilim olarak, ehl-i sünnete uygun ilmihal okumalıdır. Ayrıca Kur'an-ı kerim okumalı, kazası olan kaza namazı kılmalı. (Şir'a)


--------------------------------------------------------------------------------
4- Sadaka vermek sünnettir, ibadettir. Hadis-i şerifte, (Aşure günü, zerre kadar sadaka veren, Uhud dağı kadar sevaba kavuşur) buyuruldu. (Şir'a)

(Bugün aşure ibadet) diye aşure pişirmek günahtır. Aşurenin bugüne mahsus ibadet olmadığını bilerek, bugün aşure veya başka tatlı yapmak günah olmaz, sevap olur. Bu inceliği iyi anlamalı. Tedavi niyetiyle sürme çeken bugün de sürmelenebilir. Hadis-i şerifte, (Aşure günü ismidle sürmelenen, göz ağrısı görmez) buyuruldu. (Hakim)


--------------------------------------------------------------------------------
5- Çok selam vermeli. Hadis-i şerifte, (Aşure günü, on Müslümana selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur) buyuruldu. (Şir'a)


--------------------------------------------------------------------------------
6- Çoluk çocuğunu sevindirmeli! Hadis-i şerifte, (Aşure günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur) buyuruldu. (Beyheki)


--------------------------------------------------------------------------------
7- Gusletmeli. Hadis-i şerifte, (Aşure günü gusleden mümin, günahlardan temizlenir) buyuruldu. (Şir'a)

--------------------------------------------------------------------------------


--------------------------------------------------------------------------------

Hz. Hüseyin, 10 Muharremde şehid edildi. O yüce imamın şehid edilmesi, elbette bütün müslümanlar için büyük musibet ve üzüntüdür. Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Hz. Hamza'nın şehid edilmeleri de, böyle büyük musibet ve üzüntüdür. Fakat, Peygamber efendimiz, Hz. Hamza'nın şehid edildiği günün yıldönümlerinde matem [yas] tutmadı. Matem tutmayı da emretmedi. Matem yasak olmasaydı, herkesten önce Peygamber efendimizin ölümü için matem tutulurdu. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Matem tutan, ölmeden tevbe etmezse, kıyamette şiddetli azap görür.) [Müslim]

(İki şey vardır ki, insanı küfre sürükler. Birincisi, birinin soyuna sövmek, ikincisi, ölü için matem tutmaktır.) [Müslim]
Ekleme Tarihi: 29.01.2007 - 15:46
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon CARİYE - Nİ BANA SATARMISIN ?
DERiNsular su an offline DERiNsular  
Themenicon    CARİYE - Nİ BANA SATARMISIN ?
171 Mesaj -
FANİ ŞEYLERE KIYMET VERMEYELİM

Malik b. Dinar -ks- önceleri bir padişahtı. Sonra bütün tacı tahtı terk etti. Kendisini öyle bir hale koydu ki, sizler onu görseydiniz selam bile vermezdiniz.

Bir gün, halk içinde, Basra sokaklarından geçerken şöyle bir manzara gördü; Padişahın dünya güzeli bir cariyesi, etrafında hizmetkarları ile merasim halinde, Basra sokaklarından geçiyorlar. Malik b. Dinar o fakir haliyle, yırtık pırtık elbiseleriyle cariyeye:

-Padişah seni satmıyor mu? Diye seslendi. Cariye onu o fakir haliyle görünce:

-Benim ücretimi padişahlar bile veremiyor, sen bu fakir halinle, nasıl olurda Padişahın beni satıp satmadığını sorarsın be hey fakir! Dedi ve hem de bu duruma çok şaşırdı. Malik b. Dinar:

-Padişah seni satmıyor mu? Diye tekrar sordu. Cariye:

-Peki senin paran var mı beni almaya? Dedi. Malik b. Dinar:

-Olabilir! Diye cevap verdi. Cariye yanındaki hizmetçilere bunu alın padişahın yanına götürün, diye emretti.

Malik b. Dinar padişahın yanına gelince padişah ona:

-Senin dileğin nedir? Diye sordu. Malik b. Dinar:

-Cariyeni bana satar mısın? Diye sordu. Hepsi ona güldüler, padişah:

-Bu cariyeyi almak için senin yeterli paran var mı? Dedi. Malik b. Dinar:

-Bende iki tane çekirdek var. Cariyenin fiyatı, kıymeti ancak o kadar eder, dedi. Ona:

-Niçin? Diye sordular.

-Siz onu çok güzel görüyorsunuz ama bana göre onun kusuru çoktur dedi.

-Kusurları nedir? Diye sorduklarında da şöyle saydı:

-Kusurlarından birisi şudur, eğer o dünyada çok kalırsa, çok yaşarsa ihtiyarlayacak ayak altına düşecek, o zaman kendisi keşke ölsem de kurtulsam diyecek, siz de keşke ölse de kurtulsak diyeceksiniz. Bir zaman gelecek taharetlenemeyecek, kendisini temizleyemeyecek, çamaşırları pis olacak, kokacak. İnsanlar ondan tiksinecek ve kaçacak. Bunun gibi birçok kusurlar saydı. Oysa benim nazarımda bu cariyeden daha kıymetli, nurdan yaratılmışlar vardır, dedi. Bununla hurileri kastetti. Padişah cariyeye:

-Bunun söyledikleri doğru mu? Diye sordu. Cariye:

-Doğrudur padişahım, ben kendimi temizleyemez bir duruma gelince kokacağım, ihtiyarlayacağım, dedi. Bunun üzerine Padişah:

-Seni Allah rızası için azat ettim ve yetmiş kişiyi de senin hizmetçin olarak verdim, dedi. O padişah da aynen Malik b. Dinar gibi bütün kölelerini azat etti ve Allah'a yöneldi.

İnsan hakikaten düşünür, tefekkür ederse, Malik b. Dinar'ın ulaştığı neticeyi bulur. Dünyadaki en kıymetli şey nedir? Altındır. Sonunda o altın ne olacak? Toprak olacak, oysa toprağa basıyoruz, toprak kıymetli değildir. Dünyadaki her şey de aynen bunun gibidir.

Ahirettekiler ise zerre kadar da olsa çok büyüktür, çok kıymetlidir. Bu yüzden insanın biraz tefekkür etmesi, düşünmesi lazımdır

Allah (cc) çok merhametlidir, yeter ki O nun rahmetine koşalım.

Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile hepimizi af ve mağfiret etsin, inşallahu teala. (Amin)
Ekleme Tarihi: 29.01.2007 - 15:30
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon iSLAMi SOHBET-MÜMiNLER KARDEŞTiR
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
ÜZERİMİZDEKİ NİMETLER


Anlatıldığına göre Hz.İbrahim Aleyhisselam'a bir Mecusi (ateşe tapan) geldi, misafir edilmesini istedi. Hz.İbrahim (as), ona:

Dininden çıkıp Mecusi olmayı bırakmadıkça, seni misafir etmem dedi. Mecusi bu teklifi kabul etmedi ve dönüp gitti. O gittikten sonra Allah-u Zülcelâl, İbrahim Aleyhisselam'a şöyle vahyetti:

Ey İbrahim, dininden çıkmadığı için o Mecusiyi misafir etmedin. Bu gece onu misafir etseydin, sana ne zararı olurdu? Halbuki biz onu yetmiş senedir, bize karşı kâfir olduğu halde yedirip içiriyoruz.

Sabah olunca, İbrahim Aleyhisselam, Mecusiyi aramaya koyuldu ve sonunda buldu. Gelip misafiri olması için de Mecusiye söz verdi. Mecusi:

Ne kadar şaşırtıcı işin var! Dün beni kovdun, bugün de beni sen davet ediyorsun dedi. İbrahim Aleyhisselam durumu bildirip:

Allah-u Zülcelal, senin için bana bu şekilde vahyetti dedi. Mecusi: Kainatın Rabbi, bana böyle bir muamele mi ediyor? Halbuki ben ona karşı kâfir durumundayım dedi ve hemen kelime-i şehadet getirerek iman etti.

İşte Allah-u Zülcelâl böyle merhamet sahibidir. O'nun merhameti gerçekten insanı hayretler içerisinde bırakıyor!

Bir keresinde Hz.Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem:

Ya Rabbi, her peygamberin bir makbul duası vardır. Benim de bir duamı kabul et ki, ümmetimin hesabını ben göreyim deyince, Allah-u Zülcelal:

Hayır, ya Muhammed! Ümmetinin hesabını ben göreceğim. Ben, senden daha fazla onlara merhamet edeceğim. Onların hatalarını sana da göstermeyeceğim buyuracaktır.

Allah-u Zülcelâl'in şefkati, merhameti ve nimetleri sayılamayacak kadar çoktur. Çünkü Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:

Eğer Allah'ın bunca nimetini saymaya kalkışsan, (onları saymayı) yine başaramazsın. (İbrahim,34)

Evet, insan, Allah-u Zülcelâl'in nimetlerini saymakla bitiremez. Allah-u Zülcelâl'in üzerimizdeki nimetleri bu kadar çoktur. Peki, Allah-u Zülcelal in üzerimizdeki bunca nimeti şükrü gerektirmez mi? Elbette gerektirir. O halde üzerimizdeki nimetlerin şükrünü nasıl yapacağız.

İnsan dünyadaki değil, ahiretteki durumunu merak etmelidir. Ahireti için ne kârlıysa onu dünyalığa tercih etmesi lazımdır. Hadis-i kudsi olarak gelen bir rivayette, Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

Allah-u Zülcelâl Hz. Musa Aleyhisselam'a buyurdu ki: Ey Musa! Herhangi bir kişi, başka birine bir eziyet, zarar verdiği, hakaret ettiği zaman, o kişinin de aynı o hareketi, eziyeti ona yapmak elinden geldiği halde, benim rızam için onu affederse, o kişiye yetmiş sefer rahmetle bakarım. Yetmiş sefer değil, tek bir sefer ona rahmetle bakarsam, azabımı ebedi olarak ona haram kılarım. Fakat ben ona, yetmiş sefer rahmet nazarıyla bakarım.



Peki, bu kadar büyük mükafatlar varken, niye nefsimize bu kadar uyuyoruz?

Bize bir mümin kardeşimiz, ufak bir eziyet verdiği zaman, hemen kıyameti koparıyoruz. Oysa onu affetsek, bu mükafata layık olsak, daha güzel değil midir?



Allah için onu affetsek, ona karşılık vermesek, onun yüzüne karşı Ben seni Allah için affettim desek, yahut da böyle demeyip de kendimiz ile Allah arasında: Ya Rabbi! Ben senin rızan için onu affettim, karşılık vermiyorum dersek, Allah bize bu mükafatı verecektir. Evet, elimize ahiret yönüyle çok büyük ve karlı fırsatlar geçiyor. Fakat bu fırsatları değerlendiremeyip kaybediyoruz.

Nefis ve şeytanla mücadelede mağlup oluyoruz. Oysa, böyle mükafatları kazanarak, kıyamet günü ebedi hayatımızı çok güzel yapabilir, çok büyük bir şeref sahibi olabiliriz. Fakat nefis ve şeytanla mücadelede galip gelemiyoruz, mağlup olu- yoruz.

Halbuki, Allah-u Zülcelâl'in dostları muamelelerini, sanki ahireti görüyormuş gibi yaptıklarından dolayı hep kazanmaktadırlar.

Dünyanın ve ahiretin hakikatini iyi düşündükleri, tefekkür ettikleri için muamelelerinde bunları göz önünde bulundurdukları için büyük mükafatlar kazanıyorlar. Biz ise bu kadar önemli konuları üstünkörü geçiyoruz, önemsemiyoruz.

Önemsemediğimiz için de düşünmüyoruz, tefekkür etmiyoruz. Hakikat yüzeyde değil derindedir. Mücevher ve altın gibi değerli şeyler, toprağın derinlerindedir. Onların üstünde ise işe yaramaz şeyler vardır. İşte, biz hep yaramaz o şeylerle meşgul olduğumuz için hakikati bulamıyoruz.


Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile hepimizi af ve mağfiret etsin, inşallahu teala. (Amin)
Ekleme Tarihi: 29.01.2007 - 15:24
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon NAMAZ MI ? YOKSA ÖLÜMMÜ ?
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
bismillehirrahmenirrahim

Allah-u Zülcelal'e karşı olan ibadetlere, namaz olsun, oruç olsun, zekat olsun, hac olsun, yolun üzerindeki bir şeyi kaldırmak olsun, mü'min kardeşimize yardımcı olmak olsun, yani hangi ibadet olursa olsun daima o ibadetlere aşık olmamız lazımdır.



Böyle olduğu zaman belki de Allah-u Zülcelal bizim küçük bir ibadetimize bakarak bizi af ve mağfiret edebilir. Bilhassa namazın üzerinde elimizden geldiğince gayretli olmamız lazımdır. Çünkü namaz İslam dininin direğidir. Namazın olmaması, binanın direksiz olması gibidir. Onun için ilk olarak kendimize, ailemize, dost ve akrabalarımıza namaz ile tavsiyede bulunmamız lazımdır. Namaz bütün ibadetlerin başıdır. Çünkü Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

"Kuşkusuz namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkor." (Ankebut; 45)



İşte namaz böyledir. Onun kıymetini iyi bilelim. Rükûsu ile, secdesi ile huşu içinde, huzurlu olarak namazımızı kıldığımız müddetçe Allah-u Zülcelal bizi muhakkak günahlardan muhafaza eder, hakiki bir tevbe ve salih amel yapmayı da nasip eder inşaallah!



Namazın içinde bütün meleklerin ibadetleri vardır. Biz onları görmüyoruz ama göklerdeki meleklerin bir kısmı kıyam halindedir, bir kısmı rükû halindedir, bir kısmı da secde halindedir. İşte namaz meleklerin ayrı ayrı cemaat olarak yapmış oldukları bu ibadetleri kendi içinde toplamıştır. Ve Allah-u Zülcelal bu namaz ibadetini bize nasip etmiştir.



A'lâ isminde bir zat, Ankebut suresini tefsir ederken şöyle demiştir:

"Namaz, meleklerin tümünün ibadetlerini ve diğer ibadetlerin çeşitlerini içinde topladığı için Allah-u Zülcelal buyuruyor ki:

"Ey kulum! Sen bu zayıflığınla Bana rükû yapıyorsun, secde yapıyorsun, kıyam yapıyorsun, tesbih yapıyorsun, tehlil yapıyorsun ve zayıflığına rağmen Bana bunları hediye ediyorsun, Ben keremimle, cömertliğim ve zenginliğimle sana niçin cennetin içindeki çeşit çeşit nimetleri vermeyeyim? Cemalimi niçin sana göstermeyeyim ve seni niçin af ve mağfiret etmeyeyim?"



Peki bundan daha güzel bir şey var mıdır? Allah-u Zülcelal'in kıyamet gününde bize bu şekilde hitap etmesinden daha güzel bir şey var mıdır? Cennette öyle çok ve çeşitli nimetler vardır ki, insan bütün ömrünce bu nimetleri saysa yine de bitiremez.



İnsan bu müjdeye bakarak ruhunu, canını namaz için feda etmesi lazımdır. Bilhassa sabah namazına aşk ve muhabbetle kalkmak lazımdır.

Nefs sıcak yataktan çıkmak istemez. Türlü hilelerle insanı sabah namazından geri bırakmak ister. Böyle olduğu zaman hemen bu müjdeleri aklımıza getirip yaramaz olan nefse uymamamız lazımdır. Eğer ona uyacak olursak bizi çok perişan eder.

Onun için daima bir dilenci gibi Allah-u Zülcelal'den üzerimize lütuf kapısını açmasını istememiz lazımdır. Biz ısrarla istediğimiz zaman, O'nun yanında hiçbir şey zor değildir ve cömertliği ile inşaallah bizim üzerimize lütuf kapısını açacaktır.



İnsan ne derecede Allah-u Zülcelal'e karşı samimi olur ve yalvarırsa, Allah-u Zülcelal de o derecede lütuf kapısını, ihsan kapısını ve merhamet kapısını ona açacaktır.



Anlatıldığına göre, İsrailoğulları zamanında saliha bir kadın vardı. Onun kocası onu ibadetten alıkoyuyordu ve ona eziyet ediyordu. Ama kadın, kocasının yaptığı eziyetlere hiç aldırmıyordu. Kocası daima ona eziyet etmek için bahane arıyordu.



Bir gün bir bez parçasının içine bir miktar para koyup saklaması için hanımına verdi. Ve gizlice nereye sakladığını görmek için arkasından gitti. Kadın parayı saklayıp oradan ayrılınca, kocası içinde para olan bez parçasını alıp denize attı. Bir balık o parayı yuttu.



Adam bir gün balık avlamaya gitti. Ve parayı yutmuş olan balığı tuttu ve eve getirdi. Balığı, pişirmesi için hanımına verdi. Kadın balığın karnını yarınca içinde para olan bez parçasını gördü. Onu alıp yine eski yerine koydu. Tabi kocası ona eziyet yapmak için bahane arıyordu. Hanıma:

"Sana verdiğim emaneti getir." dedi. Kadın gidip parayı aldı ve getirip kocasına verdi. Adam bu duruma çok şaşırdı. Tabi adam Allah-u Zülcelal'in kudret ve azametini bilmediği için çok şaşırdı. Kadın da bunun Allah-u Zülcelal'in yanında çok küçük bir şey olduğunu bildiği için hiç şaşırmadı. Adam bu hali görünce, Allah-u Zülcelal'in yoluna döndü.



İşte Allah-u Zülcelal böyledir. İnsan Allah-u Zülcelal'e tevekkül eder ve samimi olarak O'nun ibadetini her şeyin üstünde görürse, O'nun rızasını her şeyin önüne koyarsa, Allah-u Zülcelal de ona karşı her türlü lütuf ve ihsanda bulunur.



İsa aleyhisselam bir gün deniz kenarından geçerken, nurdan yaratılmış bir kuş gördü. İnsan ona baktığı zaman nurunun aydınlığından gözünü açamazdı. Kuş gidip kendini çamura batırdı ve gidip denize girdi ve yine tertemiz olup parladı. Denizden çıkıp yine çamura battı ve gelip denize girdi, temizlendi. Bu hal tam beş sefer tekrar etti. İsa aleyhisselam:



"Bu kuş neden kendini çamura batırıyor, sonra çıkıp denize giriyor ve temizleniyor?" diye kuşun haline şaşırdı. Allah-u Zülcelal İsa aleyhisselam'a şöyle vahyetti:



"Ya İsa! O namazın temsilidir." Hakikaten de o kuş kendisini beş defa çamura batırdı. Daha sonra çamurdan çıkıp denize girerek kendini temizledi.



İnsan da namaz kıldığı zaman aynı o kuşun denizde temizlenip nurlandığı gibi, hatalarından temizlenip nurlanıyor. Yine hata yaparsa aynı kuşun çamura girmesi gibi zulmetle kaplanıyor ve namaz kıldığı zaman tertemiz oluyor. İşte namaz insan için böyle kıymetlidir.



Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatmıştır:

"Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle söylediğini işittim:

"Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde her gün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiçbir kir kalır mı, ne dersiniz?" Sahabeler:

"Bu hal, onun kirlerinden hiçbir şey bırakmaz!" deyince, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem tekrar şöyle buyurmuştur:

"İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah onlar sayesinde bütün hataları siler." (Buhari, Müslim)



Allah-u Zülcelal'e yüz bin defa şükür ve hamd-ü senalar olsun ki, bize çok büyük kolaylıklar göstermiş ve çok büyük ve kıymetli bir nimet olarak tevbe kapısını bize açmıştır. Ama maalesef insan o nimetin kıymetini bilmiyor.



Haberlerde şöyle geçmektedir:

Bir kul, Allah-u Zülcelal'e karşı tevbe ettiği zaman, yerle göğün arasında yetmiş tane kandil yanar. Tabi melekler bunu gördükleri zaman bir münadi şöyle der:

"Filan oğlu filan, Rabbi ile sulh (barış) yaptı."



Çünkü kişi şeytanın yanında olduğu zaman, şeytan Allah-u Zülcelal'e düşman olduğu için, sanki o da düşman olmuş olur. Şeytanın yanından ayrılıp Allah-u Zülcelal'e karşı tevbe ettiği zaman, kendi Rabbi ile sulh yapmış olur.



Öyle ise İslam dininde bu tevbeden daha güzel bir şey var mıdır? İnsan için öyle büyük ve kıymetli bir nimettir ki, anlatmakla bitireme-yiz. Onun için tevbenin kıymetini iyi bilelim.

allaha emanet olun selam ve dua ile.
Ekleme Tarihi: 29.01.2007 - 14:58
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon NAMAZ MI ? YOKSA ÖLÜMMÜ ?
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
NAMAZI TERKETMENİN KÖTÜLÜĞÜ




Onlar suçlulara sorarlar;

Sizi sakar cehennemine atan nedir?

Suçlular şöyle cevap verirler; Biz namaz kılanlardan değildik. (Müddessir; 40-43)

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

Kişi ile, şirk ve küfür arasında namazı terk vardır. (Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)

İnsanın namazın üzerine adeta titremesi lazımdır. insanın kıyamet gününde ilk sorguya çekileceği amel namazdır. Eğer bu sorgudan kolay kurtulursa, diğer amellerinin sorgusu da kolay olur. Ama namazın sorgusunu veremezse, diğer sorguları da çok çetin olur.

Dünyada namaz kılmayan kimse, ya aklını kullan-mıyor yada çok cesaretli demektir.

Çünkü Allah-u Zülcelal namaz kılmayan kimseleri çok şiddetli bir şekilde cezalandıracaktır.

Dünyada iken namaz kılmayanlar için, kıyamet gelip çattığı zaman, cehennem ateşinin üzerinde kor haline getirilmiş bir sac ortaya konulur ve Allah-u Zülcelal buyurur ki:

Ey kulum! Kazaya bırakmış olduğun namazlarını bu kızgın sac üzerinde kıl.

Bir kimse eğer nefsini biraz olsun seviyorsa, o kızgın sacın üzerinde kılmak yerine bu yumuşak halıların üzerinde namazlarını kılmalıdır.

Beş dakikamızı ayırıp kılabileceğimiz bir namazı kılmayıp, kızgın sac üzerinde kılmaya bırakmak nefsimize çok büyük bir hakaret ve zulümdür.

Diğer bir çok hadis-i şeriflerde namaz, mü'mini kafirden ayıran en bariz bir vasıf olarak zikredilmiştir. Namazın terkedilmesi hakkında Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'in çok şiddetli hadis-i şerifleri vardır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:



Kim namazı terkederse, onun dini yoktur. (Çünkü) namaz dinin direğidir. (Deylemi)

Nasıl bir bina direği, temeli olmadığı zaman çökerse, bir mü'minin de namazı olmadığı zaman dini çöker. Bina temeli olmadan havada durmaz. Namaz da imanın altında sanki direk görevi görüyor, kuvvetlendiriyor gibidir.

Namaz kılmamanın böyle tehlikeleri varken, namazı terk etmemek, tam aksine daha fırsatımız varken, onun üzerine titremek ve namazdan gafil olan diğer mümin kardeşlerimize de bu kurtuluş kapısından girmeleri için sohbet ve nasihat etmek lazımdır.

*) İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, zarar ettiklerinde birbirlerini uyarır ise mü min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allahu Zülcelal in gazabına neden olan bu ameli yaptığından dolayı ona, Allah-u Zülcelal in azabının pek şiddetli olduğunu (Bakara; 211), ölümü, kabri, Münker ve Nekir i, haşri, mizanı, sıratı ve cehennem azabını hatırlatmalıdır. Bu kötü amel Allah ın gazabına neden olduğu için pişman olup tevbe etmeli, bir daha yapmamaya kendi kendine söz vermelidir.



SELAM VE DUA İLE
Ekleme Tarihi: 28.01.2007 - 23:34
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon NAMAZ MI ? YOKSA ÖLÜMMÜ ?
DERiNsular su an offline DERiNsular  
Muhammed Diyauddin (K.S.)
171 Mesaj -
Aleykumselam Ve Rahmetullahi Ve Bereketuhu.


melek kardeşim.



amin ecmain.


Muhammed Diyauddin (K.S.)



Asıl adı Muhammed Diyauddin.Seydayi Taği'nin oğludur.
















Şeriata tavizsiz bağlılığı dillere destan ve yaşadığı devrede çıkan 1. dünya savaşı... Bu savaşa katılışı bile ilginçtir. Şöyle ki; Ruslar doğu sınırından yavaş yavaş yurda sokulurlar herkes cihat hazırlığında... Hazrete de hazırlanması için haber gelir. 0 devrelerde askerlik yapmayanlar için belirli bir miktar para ödendiğinden Hazret hemen evinin ve medresesinin ekonomik işlerini kendisine verdiği, yeğeni olan Şeyh Ma'sum'u (Bu zat Şeyh Ma'şuk Efendi'nin babasıdır.) çağırır ve sorar: "Burada kaç öğrencimiz var?" ".......... kadar." "Her birinin ücretini hazırla ve gönder. Şimdilik cihada gidilmeyecek!" Bir anda para hazırlanır ve gönderilir. Ardından soğuk ve kıtlık baş gösterince, Hazret, tüm öğrencileri memleketlerine gönderir. Bir müddet sonra da Ruslar daha fazla yaklaşırlar. Artık Bitlis bile kaygı altında bu esnada Hazret, Şeyh Ma'sum'u tekrar çağırır ve der: "Tüm öğrencilere haber sal hepsi toplanıp gelsin. Cihada çıkacağız." Şeyh Ma'sum: "Ama efendim onların paralarını göndermiştik. Onlar mecbur değil." İşte burada Hazret Kur'an'a olan harikulade bağlılığını gösteren cevabını verir: "Evladım, ilk emri Kur'an'ın cihat ayetlerine ittiba olsun diye vermiştim. Bilmez misin ki tüm cihat ayetleri önce mal ile sonra canla cihadı emreder. Şimdi sıra canımıza geldi." der. Ve bir anda bütün öğrenciler toplanırlar. Artık Hayye Alel Cihad...



0 sıralarda tüm büyükler yetiştirdikleri ile birlikte cephede... Bir yerde Üstad Bediüzzaman, bir yerde Hazret ve Şeyh Said (Palulu) aynı cephede emperyalizmin bir başı olan Rus ayısı ile göğüs göğüse... Bu cihatta bir olayı Şeyh Said savaştan çok sonra Varto'ya gelince anlatır. Şeyh Said Vartoya gelince orada Hazretin vefat haberini alır. Çok üzülür ve şöyle der:

"İşte hakiki Şeyhlerden biri bu idi vefat etti, biz onunla aynı cephede Ruslara karşı cihat ederken

yemin ederim ki

her namaz vakti geldiğinde

Haydi arkadaşlar namazımızı cemaatle kılalım ve her ikindiden sonra yine haydi arkadaşlar cemaatle hatmemizi yapalım der ve hep beraber hem namazımızı kılar hem de hatmemizi yapardık. Hazrete: "Efendim cihattayız. Namaz cemaatle olmasa, hatta hatme bile olmasa olur." denilince kendisi;



"Hayır Cihat ayrıdır, bu vazife ayrıdır. Biz hem cihat ederiz, hem vazifemizi yaparız." derdi.



0 sıralarda bir yerde arkadaşları ile beraber bir top mermisi bulurlar. Onunla uğraşırken mermi patlar ve hazretin bir kolu kopar. Ondan sonra artık tek kolla hayatının sonuna kadar İrşat ve tedrisata devam ederler...



Bu savaşta Hazretin kardeşlerinden Muhammed Said şehit olmuştur. Bu olayda da Hazret'in takındığı tavır çok ilginç olduğundan yazmayı uygun gördük. Hazretin yeğeni Şeyh Ma'sum anlatıyor:

"Savaşın şiddetli günlerinden birinde bir akşam vakti bulunduğum cepheye amcam Said ve bir takım süvariler geldiler. Nereye gideceksiniz? diye sorduğumda amcam: "Müslümanların filan köyüne düşmanın baskın haberini aldık. Oraya varıp. halkı dışarıya çıkaracak ve orayı müdafaa edeceğiz demişti. Bense amcamın düşmandan asla kaçmayacağım bildiğimden ona: "Amca, sen burada kal, orayı müdafaaya ben gideyim." dedimse de dinlemedi. 0 soğuk gecede gittiler, yatsı vakti düşman köyü basmış, savaş göğüs göğüse... Nihayet amcam düşmanın kurşun yağmuru altında şehit olur. Arkadaşları cesedini oradan kaçırırlar. Sabah erkenden Şehadet haberini aldım. Ben ve birkaç arkadaş hızla oraya giderken bir yandan da amcam Hazret'e haber yolladım. Artık güneş iyice yükselmişti. Amcam ve birkaç adamı uzaktan göründü. Onları karşıladım. Amcam; "Ma'sum, Muhammed Said şehit mi oldu? Evet dedim, "Önden mi arkadan mı vuruldu?" önden, cevabını verince sevindiler ve cesedin üzerine giderek baktılar ki, tüm kurşunlar önden, o anda Allah'a (CC) hamdolsun demek ki, kardeşim düşmandan kaçmayıp hakiki şehittir ve seydazadeler bir şehit verdikleri için Allah'a (CC) şükürler olsun." diyerek bizi teselli ettiler.



Norşin'de o kadar mükemmel bir islami hayat tesis ettirmişlerdi ki, herkes onlara hayran...

Üstad Bediüzzaman Risalei Nur'

da İslam medeniyeti ile Batı medeniyetini ve medeni Mü'min ile medeni Kafir'in Suret ve siret, Zahir ve batın farklarını adeta körlere bile gösterecek bir şekilde gayet mükemmel olarak anlatarak, İslam medeni anlayışına örnek, Norşin'i gösterir. Ve der ki, "Eğer istersen hayalinle Norşin Karyesindeki (köyündeki) Seydanın meclisine git, bak. Orada fukara kıyafetinde melekler, padişahlar ve insan elbisesinde melaikeleri bir sohbeti kudsiyyede göreceksin. Sonra Parise git. Göreceksin ki akrepler insan suretinde ifritler adem suretim almış."


SELAM VE DUA İLE
Ekleme Tarihi: 28.01.2007 - 22:19
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Sanal aleminde tanışıp evlenmek
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
- Çocuklarda ve gençlerde, hatta anne-babalarda internet bağımlılığı üzerine tavsiyeler



Çocuklarda ve gençlerde, hatta anne-babalarda internet bağımlılığı

üzerine tavsiyeler. Her eve, herkese lâzım!

ESKİDEN anne babalar çocuklarını sokağın ve kötü arkadaşın etkilerinden korumak için çaba gösterirlerdi, Bilgisayar ve bunun yan ürünü olan internet hayatımıza girdikten sonra, sokağın ve kötü arkadaşın yerini internet kafeler aldı. Anne baba ile duygusal bağları zayıf, aile içinde kendilerini değerli hissetmeyen, okul başarısı düşük çocuklar ve gençler, artık sokak yerine internet kafelere gidiyorlar. Kötü arkadaşın yerini, şimdi internet bağlantısı olan ev bilgisayarları aldı.

Bilgisayar kullanmayı bilmeyen çoğu anne baba, derslerine yardımcı olacağı zannıyla, yüzlerce dolar ödeyip çocukları için bilgisayar alıyorlar. Bilgisayar ise, tek başına, bir makineden ibarettir; ders öğretmek ve çocuğu daha akıllı yapmak gibi bir marifeti yoktur. Bilgisayarı faydalı kılan software dediğimiz programlar ve eğitim CD leridir.

Bu programlar da, ancak kullanmasını bilen ve doğru biçimde kullanabilen ellerde faydalı olabilir.

Gördüğüm kadarıyla, çocuklar, harçlıklarıyla eğitim programları yerine oyun CD leri satın alıyorlar. Bilgisayarın başında saatlerce oyun oynayarak zamanlarını boşa harcıyorlar. Zamanlarının boşa gitmesi bir yana, çoğu şiddet içerikli savaş ve dövüş sahneleriyle dolu olan bu oyunlar onlarda saldırganlık duygularını besliyor.

Nitekim, bilgisayar oyunlarını incelediğinizde, onların sadece eğlendirmekle kalmadığını, aynı zamanda güçlü olma, kıyasıya yarışma, rakiplerini geride bırakma ve kazanma hırsı aşıladığını; bunları yaparken de, sevgi, yardımlaşma, paylaşma ve acıma duygularını körelttiğini görürsünüz. Korkak ve özgüvenden yoksun çocuklar, oyunu kazandıkları zaman, kendilerini cesur ve kahraman hissediyorlar. Böylece, başa çıkamadıkları gerçek dünyadan kaçıp, sanal bir mutluluk veren sanal bir dünyaya sığınıyorlar.



İnternette sizi ve

çocuğunuzu

bekleyen tuzaklar.


ESKİDEN disketle çalışan küçük atari (oyun) cihazları vardı. Atari si olmayan çocuklar atari salonlarına gider, oyun ihtiyaçlarını karşılarlardı. Anne babaların o günlerde yakındıkları atari salonları, bugünün internet ortamı yanında çok masum kalırlar. İnternet bağlantısı olan her bilgisayar, çocukların ve gençlerin ruh sağlığını bozmaya hazır potansiyel bir tehlikedir.

Dönem ödevi için malzeme toplamak amacıyla internete bağlanan bir öğrenciyi düşünün. Tamamen iyiniyetlidir, bilgi toplamaktan başka bir amacı yoktur. Arama motoruna istediği bilgiyi yazar ve ara komutunu verir. Arama motoru, bu bilgiyi alabileceği onlarca site adresini bir liste hâlinde verir.

Çocuk bu adreslerden birini tıkladığı zaman, daha gireceği adres açılmadan, bu adrese yamanmış pop-up dediğimiz bir veya birkaç reklam sitesi açılıverir. Çocuğu sitede tutmak için, ücretsiz abonelikten tutun da ücretsiz müzik ve film CD si göndermeye kadar bir sürü cazip seçenekler ileri sürülür. Yapacağı şey, sadece bir form doldurmak ve gösterilen web adresine bunu postalamaktır. Büyüklerin bile kaçamadığı bu tuzağa çocuklar kolayca düşerler. Çünkü, ücretsiz hediyeler gönderilecektir!

Bu reklam sitelerinin önemli bir kısmı pornografi içerikli olup yasa gereği 18 yaşından küçükler için uygun değildir uyarısı yapılır. Ancak, siteye girecek kişinin 18 yaşından küçük olduğunu kim ve nasıl tespit edecektir? Çocuk, meraktan, 18 yaşından büyüğüm seçeneğini işaretleyerek siteye kolayca girebilir. Böylece, çok masum bir amaçla internete giren bir çocuk kendisini onu her bakımdan zararlı bir sitenin içinde buluverir.

Bu bakımdan, çocuklarınızı internetin zararlarından korumak için ilk yapacağınız şey, bilgisayarı herkesin göreceği bir yere koymaktır. Ondan sonra, internetin faydaları ve zararları konusunda çocuğunuzu bilgilendirmeniz, bilgisayarda geçireceği zamanı sınırlandırmanız, ve internete bağlı iken onu arasıra kontrol etmeniz gerekmektedir.

Cevap bekleyen sorular

İNTERNETİ kötü amaçlarla kullanan kişilerin insanlar ve özellikle çocuklar üzerinde yol açtığı tahribat, son yıllarda, bir dizi araştırmanın konusu olmuştur. Bu araştırmalardan birini yürüten psikolog Michael G. Conner, Internet Addiction and Cyber ilişki başlıklı makalesinde, altına kendi notunu da düşerek, şu soruları soruyor:

Çocuğunuza dilediği zaman tanımadığınız bir yere gitmesine, tanımadığınız kişi veya kişilerle birkaç saat birlikte olmasına izin verir misiniz?

(Eğer çocuğunuzun odasında internet bağlantısı olan bir bilgisayar varsa, sorumuza Hayır demenizin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü, odasının kapısını kapatıp kendi başına kaldığında çocuğunuzun ne yaptığını bilemezsiniz. İstediği zaman internete bağlanıp, tanımadığı bir siteye girerek tanımadığı kişi veya kişilerle birlikte olabilir.)

Kocanızın tanımadığınız bir kadının evine gitmesine, onunla saatlerce sohbet etmesine ve birlikte yatak odasına girmelerine izin verir misiniz?

(Eğer kocanızın çalışma odasında internet bağlantısı olan bir bilgisayar varsa ve onun bir internet bağımlısı olduğunu biliyorsanız, sorumuza cevap vermeden önce iyi düşünün.)

İlişkileri yalan üzerine kurulmuş yabancı insanlarla tanışmak, onlarla sohbet etmek ve sırlarınızı paylaşmak ister misiniz? İnternet üzerinden tanıştığınız ve sohbet ettiğiniz insanların kim olduğunu biliyor musunuz? Onların verdikleri bilgilerin doğruluğundan emin misiniz?


(Eğer,

İki taraf bu sanal beraberlikten zevk alıyor ve eğleniyorsa, yalanın ne zararı var? diyorsanız, sizin bir internet bağımlısı olduğunuzu söylemek zorundayız.)



Çocuğunuz veya siz,

internet

bağımlısı mısınız?



PSİKOLOG Conner, yaptığı araştırmada, günde iki saat ve daha fazla süre internette gezinenlerin internet bağımlısı olma riskiyle yüzyüze olduğunu ve aşağıdaki problemlerle karşılaştığını tesbit etmiş:

Her gün internete bağlanma ihtiyacı duyma

Çevreye karşı duyarsızlık

Toplum ve aile ilişkilerinde zayıflama

Günlük işlerde verimli ve üretken olamama

Depresyon

Eşler arasında cinsel uyumsuzluk

Cinsel fantezilere düşkünlük

Problemleri çözmeye çalışmak yerine, işleri oluruna bırakma

İşyerinde interneti kişisel amaçları için kullanma

Akademik ve zihinsel faaliyetlerde gerileme

Conner in belirttiğine göre, günde iki saatten az bir vakit alması kaydıyla, bilgi almak, e-mail göndermek ve gelen mail leri okumak için internete bağlanıyorsanız, endişe edecek bir durum yok. Ama eğer internet üzerinde harcadığınız zaman haftada toplam 18 saatten fazla ise, internet bağımlılığı riski taşıyan insanlar grubuna giriyorsunuz demektir.

Bankacılık ve internet pazarlamacılığı gibi görevler dışında, kişisel nedenlerle interneti günde 10 saatten fazla kullanan bir kimsenin ise, internet bağımlılığı ise, mutlaka tıbbî ve psikolojik tedavi gerektiriyor. Bu durumdaki bir kişi, Conner a göre, muhakkak tedavi edilmesi gereken hasta bir internet bağımlısıdır.



Sanal bir dünya

Her alışkanlık gibi, internet alışkanlığı da irade zayıflığından ve iç denetim eksikliğinden kaynaklanıyor. İnternete bağlandığınız an, önünüzde onlarca seçenek çıkıverir. İstediğiniz adrese girebilir, istediğiniz bilgiye ulaşabilir, istediğiniz kişiyle sohbet edebilir, sonuçlarını düşünmeden istediğiniz gibi yalan söyleyebilirsiniz. Utanç verici, insan onurunu ayaklar altına alan, en iğrenç şeyleri izleyebilirsiniz. Çünkü, bunlardan kimsenin haberi yoktur.

İlk günler eğlenmek, hoşça vakit geçirmek, yeni şeyler öğrenmek, heyecan yaşamak, internette neler olup bittiğini görmek ve belki de ibret almak için bu sanal âleme girmişsinizdir. Ancak, çok geçmeden, kendinizi aldattığınızı, huylarınızın değişmeye başladığını, gerçek hayattan her gün biraz daha koparak siberdünyanın bir üyesi olduğunuzu görürsünüz.



Psikolog Michael G. Conner, sözkonusu makalesinde internet bağımlılığının bilimsel açıklamasını yapıyor ve diyor ki:

İnternette yeni ve heyecan verici şeyler öğrendikçe, beyin kimyasında değişmeler görülür. Yaptığımız işten zevk aldığımız ve heyecan duyduğumuz zaman, beyinde dopamine adı verilen bir kimyasal madde salgılanır. Bu maddenin salgısı arttıkça, yaptığımız işten başka birşey düşünmeyiz, çevremize karşı ilgimiz azalır.




Sanal dünyanın yalanları

AİLECE tanıştığımız bir bayan , geçenlerde kocasıyla birlikte ziyare geldi. Sohbet sırasında kocasının internet bağımlılığından yakındı, ve ona biraz nasihatta bulunmamı istedi. Ama daha ben ağzımı açmadan eşi savunmaya geçti. Ben zararlı sitelere girmiyorum, haber okuyorum, bilgi topluyorum, sohbet ediyorum (chat yapıyorum), tartışma gruplarına katılıyorum, e-mail gönderiyorum ve gelen e-mailleri okuyorum dedi ve ekledi: İçkim yok, sigaram yok, kahveye gitmiyorum, meyhaneye gitmiyorum, evimde oturuyorum. Bunun nesi kötü?

bayanın eşi, bir internet bağımlısı idi. Karısına ve çocuklarına karşı sorumlulukları olduğunu, evine ayırması gereken zamanı internette tanımadığı insanlarla sohbet ederek geçirdiğini, bu yüzden aile içi ilişkilerin bozulmaya başladığını görmek istemiyordu.

İnternete giren çoğu insan isimleri, yaşları, cinsiyetleri, sosyal statüleri, meslekleri, adresleri ve kişisel özellikleri hakkında yalan söylemektedir.

Geçenlerde çok ilginç bir elektronik mektup aldım. İnternet üzerinden tanıştığı bir kızla nişanlanmış. Birbirlerini çok seviyorlarmış. Bir vesileyle, kızın elektronik posta adresinin şifresini öğrenmiş ve doğru olmayan birşey yapıp onun elektronik posta kutusuna girip kıza gelen bütün mektupları okumuş. Nişanlısının sanal âlemde bir başkasıyla dört senedir evli olduğunu ve sanal kocanın soyadını taşıdığını öğrenmiş. Kendisine Sen benim ilk aşkımsın diyerek yalan söylediği için nişanlısından ayrılmak istiyormuş, ancak karar vermeden önce bir de danışmak istemiş...



İnternetin pek çok marifetlerini duymuştum, ama ,sanal âlemde evlilik yapıldığını ilk defa duyuyordum. Bana mektup yazan sıradan biri değildi, makine mühendisliği son sınıfta okuyan bir gençti. Nişanlandığı kız da üniversite öğrencisi idi. Eğer bu iki genci dinleme ve analiz etme fırsatı bulabilseydim, büyük bir ihtimalle, karşıma çocuklarına yeterli zaman ayırmayan, onların sıkıntılarına ve sevinçlerine ortak olmayan, sevgi ve güven veremeyen, yüksek tahsil yaptırarak görevlerini yerine getirdiklerini zanneden iki aile modeli çıkacaktı.

Açıkçası, internetin zararlı etkilerinden korumanın yolu da, en sonunda ailede denge ve mutluluğun sağlanmasına gelip dayanıyor.


***************-




bu sanal aleme iyi niyetle giripte nice perişan olmuş insanlar vardır.nice yıkılmış yuvalar vardır.nice kandırılmış insanlar vardır.


deniyorsaki ilim ögreniyorum veya bildiklerimi paylaşıyorum-
ne derece dogruki,
sonunda yinede bazı,nefs in tuzaklarına ve kötü niyetli insanların tuzagına düşmek var.



bu aciz kardeşiniz bu internetle ilgili en dogru sözü bir ALLAH
dustundan duydum,O söz şu idi,(internet pistir.ticari amacla olabilir.).

farzedelimki birileri bu alemde tanışıp evlendi,ve mutlu görünüyorlar.bu insanlar bu evliligi gercekleştirmeden önce
100 lerce belki de 1000 lerce insanlarla çetleşti tanıştı
bu olayları insan içine sindirebilecekmi acaba.?
gün gelir vesveseler başlar.ya birde internet ve chat olayı alışkanlık haline geldiyse,yine yeni tuzaklar bekliyor demektir.
bu işler malesef evli ikende oluyor.



ne mutlu o kardeşlereki bu alemde kendilerini koruya biliyorlar,
ama nereye kadar.?



selam ve dua ile.
Ekleme Tarihi: 28.01.2007 - 21:47
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: SANAL ALEMDE AŞK-----EVLENDİNİZ AMA EŞ OLAMADINIZ
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
- Çocuklarda ve gençlerde, hatta anne-babalarda internet üzerine tavsiyeler





Çocuklarda ve gençlerde, hatta anne-babalarda internet bağımlılığı

üzerine tavsiyeler. Her eve, herkese lâzım!

ESKİDEN anne babalar çocuklarını sokağın ve kötü arkadaşın etkilerinden korumak için çaba gösterirlerdi, Bilgisayar ve bunun yan ürünü olan internet hayatımıza girdikten sonra, sokağın ve kötü arkadaşın yerini internet kafeler aldı. Anne baba ile duygusal bağları zayıf, aile içinde kendilerini değerli hissetmeyen, okul başarısı düşük çocuklar ve gençler, artık sokak yerine internet kafelere gidiyorlar. Kötü arkadaşın yerini, şimdi internet bağlantısı olan ev bilgisayarları aldı.

Bilgisayar kullanmayı bilmeyen çoğu anne baba, derslerine yardımcı olacağı zannıyla, yüzlerce dolar ödeyip çocukları için bilgisayar alıyorlar. Bilgisayar ise, tek başına, bir makineden ibarettir; ders öğretmek ve çocuğu daha akıllı yapmak gibi bir marifeti yoktur. Bilgisayarı faydalı kılan software dediğimiz programlar ve eğitim CD leridir.

Bu programlar da, ancak kullanmasını bilen ve doğru biçimde kullanabilen ellerde faydalı olabilir.

Gördüğüm kadarıyla, çocuklar, harçlıklarıyla eğitim programları yerine oyun CD leri satın alıyorlar. Bilgisayarın başında saatlerce oyun oynayarak zamanlarını boşa harcıyorlar. Zamanlarının boşa gitmesi bir yana, çoğu şiddet içerikli savaş ve dövüş sahneleriyle dolu olan bu oyunlar onlarda saldırganlık duygularını besliyor.

Nitekim, bilgisayar oyunlarını incelediğinizde, onların sadece eğlendirmekle kalmadığını, aynı zamanda güçlü olma, kıyasıya yarışma, rakiplerini geride bırakma ve kazanma hırsı aşıladığını; bunları yaparken de, sevgi, yardımlaşma, paylaşma ve acıma duygularını körelttiğini görürsünüz. Korkak ve özgüvenden yoksun çocuklar, oyunu kazandıkları zaman, kendilerini cesur ve kahraman hissediyorlar. Böylece, başa çıkamadıkları gerçek dünyadan kaçıp, sanal bir mutluluk veren sanal bir dünyaya sığınıyorlar.



İnternette sizi ve

çocuğunuzu

bekleyen tuzaklar.


ESKİDEN disketle çalışan küçük atari (oyun) cihazları vardı. Atari si olmayan çocuklar atari salonlarına gider, oyun ihtiyaçlarını karşılarlardı. Anne babaların o günlerde yakındıkları atari salonları, bugünün internet ortamı yanında çok masum kalırlar. İnternet bağlantısı olan her bilgisayar, çocukların ve gençlerin ruh sağlığını bozmaya hazır potansiyel bir tehlikedir.

Dönem ödevi için malzeme toplamak amacıyla internete bağlanan bir öğrenciyi düşünün. Tamamen iyiniyetlidir, bilgi toplamaktan başka bir amacı yoktur. Arama motoruna istediği bilgiyi yazar ve ara komutunu verir. Arama motoru, bu bilgiyi alabileceği onlarca site adresini bir liste hâlinde verir.

Çocuk bu adreslerden birini tıkladığı zaman, daha gireceği adres açılmadan, bu adrese yamanmış pop-up dediğimiz bir veya birkaç reklam sitesi açılıverir. Çocuğu sitede tutmak için, ücretsiz abonelikten tutun da ücretsiz müzik ve film CD si göndermeye kadar bir sürü cazip seçenekler ileri sürülür. Yapacağı şey, sadece bir form doldurmak ve gösterilen web adresine bunu postalamaktır. Büyüklerin bile kaçamadığı bu tuzağa çocuklar kolayca düşerler. Çünkü, ücretsiz hediyeler gönderilecektir!

Bu reklam sitelerinin önemli bir kısmı pornografi içerikli olup yasa gereği 18 yaşından küçükler için uygun değildir uyarısı yapılır. Ancak, siteye girecek kişinin 18 yaşından küçük olduğunu kim ve nasıl tespit edecektir? Çocuk, meraktan, 18 yaşından büyüğüm seçeneğini işaretleyerek siteye kolayca girebilir. Böylece, çok masum bir amaçla internete giren bir çocuk kendisini onu her bakımdan zararlı bir sitenin içinde buluverir.

Bu bakımdan, çocuklarınızı internetin zararlarından korumak için ilk yapacağınız şey, bilgisayarı herkesin göreceği bir yere koymaktır. Ondan sonra, internetin faydaları ve zararları konusunda çocuğunuzu bilgilendirmeniz, bilgisayarda geçireceği zamanı sınırlandırmanız, ve internete bağlı iken onu arasıra kontrol etmeniz gerekmektedir.

Cevap bekleyen sorular

İNTERNETİ kötü amaçlarla kullanan kişilerin insanlar ve özellikle çocuklar üzerinde yol açtığı tahribat, son yıllarda, bir dizi araştırmanın konusu olmuştur. Bu araştırmalardan birini yürüten psikolog Michael G. Conner, Internet Addiction and Cyber ilişki başlıklı makalesinde, altına kendi notunu da düşerek, şu soruları soruyor:

Çocuğunuza dilediği zaman tanımadığınız bir yere gitmesine, tanımadığınız kişi veya kişilerle birkaç saat birlikte olmasına izin verir misiniz?

(Eğer çocuğunuzun odasında internet bağlantısı olan bir bilgisayar varsa, sorumuza Hayır demenizin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü, odasının kapısını kapatıp kendi başına kaldığında çocuğunuzun ne yaptığını bilemezsiniz. İstediği zaman internete bağlanıp, tanımadığı bir siteye girerek tanımadığı kişi veya kişilerle birlikte olabilir.)

Kocanızın tanımadığınız bir kadının evine gitmesine, onunla saatlerce sohbet etmesine ve birlikte yatak odasına girmelerine izin verir misiniz?

(Eğer kocanızın çalışma odasında internet bağlantısı olan bir bilgisayar varsa ve onun bir internet bağımlısı olduğunu biliyorsanız, sorumuza cevap vermeden önce iyi düşünün.)

İlişkileri yalan üzerine kurulmuş yabancı insanlarla tanışmak, onlarla sohbet etmek ve sırlarınızı paylaşmak ister misiniz? İnternet üzerinden tanıştığınız ve sohbet ettiğiniz insanların kim olduğunu biliyor musunuz? Onların verdikleri bilgilerin doğruluğundan emin misiniz?


(Eğer,

İki taraf bu sanal beraberlikten zevk alıyor ve eğleniyorsa, yalanın ne zararı var? diyorsanız, sizin bir internet bağımlısı olduğunuzu söylemek zorundayız.)



Çocuğunuz veya siz,

internet

bağımlısı mısınız?



PSİKOLOG Conner, yaptığı araştırmada, günde iki saat ve daha fazla süre internette gezinenlerin internet bağımlısı olma riskiyle yüzyüze olduğunu ve aşağıdaki problemlerle karşılaştığını tesbit etmiş:

Her gün internete bağlanma ihtiyacı duyma

Çevreye karşı duyarsızlık

Toplum ve aile ilişkilerinde zayıflama

Günlük işlerde verimli ve üretken olamama

Depresyon

Eşler arasında cinsel uyumsuzluk

Cinsel fantezilere düşkünlük

Problemleri çözmeye çalışmak yerine, işleri oluruna bırakma

İşyerinde interneti kişisel amaçları için kullanma

Akademik ve zihinsel faaliyetlerde gerileme

Conner in belirttiğine göre, günde iki saatten az bir vakit alması kaydıyla, bilgi almak, e-mail göndermek ve gelen mail leri okumak için internete bağlanıyorsanız, endişe edecek bir durum yok. Ama eğer internet üzerinde harcadığınız zaman haftada toplam 18 saatten fazla ise, internet bağımlılığı riski taşıyan insanlar grubuna giriyorsunuz demektir.

Bankacılık ve internet pazarlamacılığı gibi görevler dışında, kişisel nedenlerle interneti günde 10 saatten fazla kullanan bir kimsenin ise, internet bağımlılığı ise, mutlaka tıbbî ve psikolojik tedavi gerektiriyor. Bu durumdaki bir kişi, Conner a göre, muhakkak tedavi edilmesi gereken hasta bir internet bağımlısıdır.



Sanal bir dünya

Her alışkanlık gibi, internet alışkanlığı da irade zayıflığından ve iç denetim eksikliğinden kaynaklanıyor. İnternete bağlandığınız an, önünüzde onlarca seçenek çıkıverir. İstediğiniz adrese girebilir, istediğiniz bilgiye ulaşabilir, istediğiniz kişiyle sohbet edebilir, sonuçlarını düşünmeden istediğiniz gibi yalan söyleyebilirsiniz. Utanç verici, insan onurunu ayaklar altına alan, en iğrenç şeyleri izleyebilirsiniz. Çünkü, bunlardan kimsenin haberi yoktur.

İlk günler eğlenmek, hoşça vakit geçirmek, yeni şeyler öğrenmek, heyecan yaşamak, internette neler olup bittiğini görmek ve belki de ibret almak için bu sanal âleme girmişsinizdir. Ancak, çok geçmeden, kendinizi aldattığınızı, huylarınızın değişmeye başladığını, gerçek hayattan her gün biraz daha koparak siberdünyanın bir üyesi olduğunuzu görürsünüz.



Psikolog Michael G. Conner, sözkonusu makalesinde internet bağımlılığının bilimsel açıklamasını yapıyor ve diyor ki:

İnternette yeni ve heyecan verici şeyler öğrendikçe, beyin kimyasında değişmeler görülür. Yaptığımız işten zevk aldığımız ve heyecan duyduğumuz zaman, beyinde dopamine adı verilen bir kimyasal madde salgılanır. Bu maddenin salgısı arttıkça, yaptığımız işten başka birşey düşünmeyiz, çevremize karşı ilgimiz azalır.




Sanal dünyanın yalanları

AİLECE tanıştığımız bir bayan , geçenlerde kocasıyla birlikte ziyare geldi. Sohbet sırasında kocasının internet bağımlılığından yakındı, ve ona biraz nasihatta bulunmamı istedi. Ama daha ben ağzımı açmadan eşi savunmaya geçti. Ben zararlı sitelere girmiyorum, haber okuyorum, bilgi topluyorum, sohbet ediyorum (chat yapıyorum), tartışma gruplarına katılıyorum, e-mail gönderiyorum ve gelen e-mailleri okuyorum dedi ve ekledi: İçkim yok, sigaram yok, kahveye gitmiyorum, meyhaneye gitmiyorum, evimde oturuyorum. Bunun nesi kötü?

bayanın eşi, bir internet bağımlısı idi. Karısına ve çocuklarına karşı sorumlulukları olduğunu, evine ayırması gereken zamanı internette tanımadığı insanlarla sohbet ederek geçirdiğini, bu yüzden aile içi ilişkilerin bozulmaya başladığını görmek istemiyordu.

İnternete giren çoğu insan isimleri, yaşları, cinsiyetleri, sosyal statüleri, meslekleri, adresleri ve kişisel özellikleri hakkında yalan söylemektedir.

Geçenlerde çok ilginç bir elektronik mektup aldım. İnternet üzerinden tanıştığı bir kızla nişanlanmış. Birbirlerini çok seviyorlarmış. Bir vesileyle, kızın elektronik posta adresinin şifresini öğrenmiş ve doğru olmayan birşey yapıp onun elektronik posta kutusuna girip kıza gelen bütün mektupları okumuş. Nişanlısının sanal âlemde bir başkasıyla dört senedir evli olduğunu ve sanal kocanın soyadını taşıdığını öğrenmiş. Kendisine Sen benim ilk aşkımsın diyerek yalan söylediği için nişanlısından ayrılmak istiyormuş, ancak karar vermeden önce bir de danışmak istemiş...



İnternetin pek çok marifetlerini duymuştum, ama ,sanal âlemde evlilik yapıldığını ilk defa duyuyordum. Bana mektup yazan sıradan biri değildi, makine mühendisliği son sınıfta okuyan bir gençti. Nişanlandığı kız da üniversite öğrencisi idi. Eğer bu iki genci dinleme ve analiz etme fırsatı bulabilseydim, büyük bir ihtimalle, karşıma çocuklarına yeterli zaman ayırmayan, onların sıkıntılarına ve sevinçlerine ortak olmayan, sevgi ve güven veremeyen, yüksek tahsil yaptırarak görevlerini yerine getirdiklerini zanneden iki aile modeli çıkacaktı.

Açıkçası, internetin zararlı etkilerinden korumanın yolu da, en sonunda ailede denge ve mutluluğun sağlanmasına gelip dayanıyor.


***************-




bu sanal aleme iyi niyetle giripte nice perişan olmuş insanlar vardır.nice yıkılmış yuvalar vardır.nice kandırılmış insanlar vardır.


deniyorsaki ilim ögreniyorum veya bildiklerimi paylaşıyorum-
ne derece dogruki,
sonunda yinede bazı,nefs in tuzaklarına ve kötü niyetli insanların tuzagına düşmek var.


bu aciz kardeşiniz bu internetle ilgili en dogru sözü ilmi ile alim zatında kamil mükemmil olan ALLAH
dustundan duydum,O söz şu idi,(internet pistir.ticari amacla olabilir.).

demekki sakıncası çoktur.


birde şu var ki,

farzedelimki birileri bu alemde tanışıp evlendi,ve mutlu görünüyorlar.bu insanlar bu evliligi gercekleştirmeden önce
100 lerce belki de 1000 lerce insanlarla çetleşti tanıştı
bu olayları insan içine sindirebilecekmi acaba.?
gün gelir vesveseler başlar.ya birde internet ve chat olayı alışkanlık haline geldiyse,yine yeni tuzaklar bekliyor demektir.
bu işler malesef evli ikende oluyor.




ne mutlu o kardeşlereki bu alemde kendilerini koruya biliyorlar,
ama nereye kadar.?



selam ve dua ile.


Bu mesaj 2 kez ve en son DERiNsular tarafından 28.01.2007 - 21:55 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 28.01.2007 - 21:09
DERiNsular üyenin diğer mesajları DERiNsular`in Profili DERiNsular Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (7): (1) 2 3 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 713 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
meleknur58 (71), fatih4194 (45), F.U (43), güngör (51), mematii (41), ravza81 (43), turgay gnl (63), mgs 41 (55), ilknurakan07 (44), islamicboy (40), eminefendi (51), mirac6363 (45), adempece (52), AKKUS61 (50), binerve (41), ahirzaman (57), akay-350 (46), nuraymelek95 (29), AydinG (39), batuhan_ (47), markad (50), simales (39), bülent21 (43), mucahide33 (39), polat0000 (59), gülkokuþl.. (41), minik (43), Baykara (38), mecide_sümeyye (35), mustafakumbar (53), gringo (51), vefalidost (50), saidmirza (55), yaramaz (41), vuslateli (37), pascal (37)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.57705 saniyede açıldı