generique colchicine ivermectin fluvoxamine stromectol ivermektin tricor trileptal triple trial pack trittico tryptizol tylenol ulcidine urispas uroxatral uvadex valif valtrex vaniqa vantin vaseretic vasotec ventolin inhaler ventolin vepesid veracim vermicidin vermox vesanoid vesdil viagra oral jelly viagra professional viagra soft viagra strips viagra sublingual viagra super active viagra super dulox force viagra super fluox force viagra super force viagra vibramycin vicard vigora virazole vistagan volmax cr
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

14 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Ekleyen Mesaj
Konu: Bir Nefes
salihoglu su an offline salihoglu  
Bir Nefes
18 Mesaj -
BİR NEFES
Muhteşem lakabıyla tanınan Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman, Muhibbî imzasıyla şiirler yazan önemli bir şairdi aynı zamanda. Divan sahibi Kanunî’nin halk arasında adeta atasözüne dönüşmüş bir beyti var:
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”
Osmanlı gibi bir devletin başında oylan bir padişaha bu beyti söyleten gerçek:Sağlık. her şeyin başı oylan sağlık.
Halkın devlete, makama,rütbeye verdiği değerin, sağlığın yanında nne derece önemsizleştiğini iki mısraya sığdırır şair padişah.
İnsanın hayatında önem verdiği pek çok değer var.Para, makam, mevki, konut, meslek…Para bu değerlerin çoklukla önünde gelir.Para isteği kimi insanlarda bir hırsa dönüşür. İnsanı yöneten bir efendi olur para.İnsansa bir köle.Bu durumda bütün insanî değerler anlamını yitirebilir. İnsan, bir makineye , bir canavara dönüşebilir. Para insanın yaşaması için gerekli bir araç olmaktan çıkar, eşrefi mahluk olan insanı bir eşya konumuna indirebilir.
Paranın bu saltanatı ne zamana kadar sürer?Para her şeyi , her işi halledebilir mi?Her kapıyı açabilir mi?
Sözün gelişi, bu sorular genellikle olumlu bir biçimde cevaplanır:Evet!
Ne zaman bir hastalık,bir ölüm kapımızı çalar, işte o zaman insan paranın ne olduğunu, ne ifade ettiğini, işlevini anlar. Artık paranın sağlık karşısında hiçbir değeri yoktur.
Sevgili Peygamberimiz bizlere ölümü sıkça anmamızı öğütler. Hasta ziyaretleri inancımız açısından önemli bir görevdir bizim için. Ziyaret etmek, hatır sormak, gönül almak tavsiye edilmiş bizlere.
Hasta ziyaretleri bizlere sağlığın nemini en çarpıcı bir biçimde yansıtır.Hasta yataklarında acılarıyla , sıkıntılarıyla dolu bir yığın insan. Bu insanların yakınları…Hastalıkların, acıların , sıkıntıların bitmesi için neler vermezler?
“Sağlığın değeri kaybedilince anlaşılır.”derler. Sağlığın kıymeti kaybedilmeden bilinmeli.Onu kaybettikten sonra bulmak ne kadar zor…
Sağlığın önemini kim inkâr edebilir? Herkes için ortak kanaat: Her şeyin başı sağlık.
Meselâ, bir kazada gözünü kaybeden bir hasta görebilmek için neler vermez?
Aklının hepsini değil küçük bir bölümünü, hafızasını kim ne kadar bir ücretle kiraya verir, satar?
Yaratıcımızın bize armağan olarak hiçbir ücret ödemememize rağmen sunduğu organlarımızın, nimetlerin bedelini kim ödeyebilir?Bu nimetleri bedeli ödense dahi onları para karşılığında almak mümkün mü?
Dünyada bir nefes sıhhat kadar değerli ne olabilir, diyor Kanunî.Devlet, makam, mal, mülk nedir ki…
Bir nefes alıp vermenin dahi ne derece hayatî olduğunu düşünelim. Nefes alabilmek ne büyük bir nimet! Hastanelerde nefes alamayan bu nedenle makineye bağlanan, oksijen tüpleriyle hayatını sürdürmeye çalışan insanlar “bir nefes sıhhat” karşılığında neler vermezler?
Yaratıcımız, yaşamamız için gerekli olan havayı armağan etmiş bizlere. Ya gerekli olan bu havayı almak için bir bedel ödemek zorunda olsaydık! En hayatî ihtiyacımız ücretsiz…
Nefes alıp vererek hayatımızı devam ettirebiliyoruz. Nefesi aldık, ya veremezsek! Almak kadar vermek de ne derece önemli değil mi?
Dünyalar dolusu malı, mülkü, parası olmasına rağmen hastalığı nedeniyle mutsuz nice insanlar var.Her şeyleri olmasına rağmen kaybettikleri sağlıklarını bulmak için “her şeyler”ini verebilecek insanlar…
Hastane köşelerinde tedavi için sıra bekleyenler, derman umanlar, Allah’tan şifa dileyenler. Ya Şâfî diyerek dua edenler. Bedenî ve ruhî hastalıklarına çare bulmaya, mutlu olmaya çalışan insanlar…
Bütün bunlar Yüce Allah’a binlerce teşekkür ekmemiz gereğini hatırlatıyor bizlere.
Sağlıklı mıyız?Binlerce şükür. Hasta mıyız? Dua ediyoruz Yaratıcıya. O, dualarımıza icabet edecek, inanıyoruz buna.
Hayat, sevinç ve mutlulukla, acı ve sıkıntılarla iç içe. Pek çok dert ve sıkıntımız olabilir. Maddî imkânsızlıklar, problemler…
Bunlardan hiç biri, sağlık kadar önem arz etmiyor.Bunu unutmayalım.
Bir nefes sıhhatin değerini bilelim.
Şükredenlerden olalım. Çünkü Allah, şükredenleri sever.
Rıfkı Kaymaz
Ekleme Tarihi: 17.12.2006 - 12:13
salihoglu üyenin diğer mesajları salihoglu`in Profili salihoglu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Birdirbir dergisi
salihoglu su an offline salihoglu  
Birdirbir dergisi
18 Mesaj -
Yeni bir çocuk dergisi
BİRDİRBİR
Çocuklar için yayınlanan dergilere birdirbir adıyla yeni bir dergi katıldı.
Din eğitimi ve kültür dergisi olarak ilk sayısı ekim 2006’da yayınlanan
birdirbir, içeriğiyle birlikte güzel, renkli tasarımıyla da ilgi çekiyor.
Birdirbir, ilk sayısında "din eğitimi ve kültürü vermeyi hedefleyen bir dergisi"
olduğunu ve "ancak bunu asık suratlı, bilgi yığını, buyurgan bir tarzda değil
sevecen, usandırmayan eğlenceli bir şekilde yapmayı" düşündüklerini belirtiyor
.
Birdirbir bu ilk sayısında bu düşüncesini güzel bir dergi sunarak
gerçekleştirmiş.
Dergide:Neşe Kutlutaş,Aslıhan Atik, Melek Çe, Gülten Kalkancı, Dudu Ekinci, Taha
Kılıç, Çağrı Ceseci,İffet Ekmekçi, Alpaslan Durmuş, Hatice Işılak,Neriman
Gökçegöz Karatekin yazılarıyla, Hatice Ekşi,Müzeyyen Yılmaz,Çağrı Cebeci,Bahadır
Barış, Şafak Tavkul, Turan Dertli, Eli Mazliyah, Ömer Merken, Can Soner, Hasan
Aycın,şiiriyle Ahmethan Yılmaz yer almış.
Hayat Bilgisi,İz Bırakanlar,Kur'an Ansiklopedim,İlginç Sorular, Peygamberim Dedi
ki, Mutluluk Çağından, Ayna Ayna, Ödüllü Bulmaca, CD rom hediyesi gibi sayfa
başlıklarıyla güzel, şirin bir çocuk dergisi birdirbir.
Kutluyor ve yeni sayılarını heyecanla bekliyoruz.
Dergi adresi:Kısıklı Mh.Alemdağ Cd.Yanyol Sk. SBK İş Merkezi B Blk. No.5 Kat:1
Daire:3-4 Üsküdar/İstanbul , Tlf.:0216 481 30 23
http://www.birdirbirdergisi.com
mail:bilgi@birdirbirdergisi.com
(Rıfkı KAYMAZ)


Bu mesaj 1 kez ve en son salihoglu tarafından 02.11.2006 - 12:21 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 02.11.2006 - 12:20
salihoglu üyenin diğer mesajları salihoglu`in Profili salihoglu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Ayinesi iştir...
salihoglu su an offline salihoglu  
Ayinesi iştir...
18 Mesaj -
AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN...
Rıfkı KAYMAZ
İnsanoğlu sözleri ve davranışlarıyla toplumda kendine bir yer edinir.
Duygu ve düşüncelerini kelimelerle, sözlü ya da yazılı bir biçimde ifade eder insan.
Duygu ve düşünceler hal diliyle, davranış biçiminde de ortaya konulabilir.
Duygu ve düşüncelerin sözle ifadesi “kal”, davranışlarla anlatılması ise “hal” diliyle tanımlanır.
İnsan yaşadığı toplumun değerlerine uyum sağlamak durumundadır. Ortak değerler, ortak bir anlayışı doğurur. Anlayış birliği ise toplumun birlik ve beraberliğini olumlu yönden etkiler. O toplumdaki insanların huzur ve mutluluk içinde yaşamalarına neden olur.
İçinde yaşadığımız toplumda binbir çeşit insanla karşılaşırız. Söz ve davranışlarıyla tutarlı insanlar, sözlerini davranışlarına yansıtamayanlar... Kendisiyle, ailesiyle, toplumuyla barışık olamayanlar, kişilik açısından olgunluğa ulaşamayanlar.
Söz ve davranışları uyumlu, olgun insanlar çoklukla toplumda saygıyla karşılık görürler, takdir edilirler, örnek gösterilirler, örnek alınırlar.
Sözleri ve davranışlarıyla olgunluğa ulaşamayanlar başta kendileri olmak üzere herkes için bir sıkıntı kaynağı oluştururlar. Problemleri büyütürler, toplumu gerer, sosyal ilişkileri zedelerler.
İnsan toplum halinde yaşamanın gereği bir sorumluluk taşır. Topluma karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye çalışır. Ne var ki bu görev ve sorumluluğu yerine getirmek konusunda başarılı olmak herkese nasip olmaz.
Görev ve sorumluluk nasıl yerine getirilir?
Her insan, birikimi, yeteneği ölçüsünde kendine düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmeye çalışır. Topluma, hayata ilişkin duygu ve düşüncelerini söyler, yazar, anlatır. Bu anlamda söz söylemek, fikir beyan etmek elbette kolaydır. Çünkü “dilin kemiği yok”tur. Ağza gelen bir çırpıda söyleniverir, ahkâm kesilir, fetva verilir, yol gösterilir, yorumlar yapılır, eleştirilir. Bunlar kolay gelir insanoğluna.
Ya söylenenleri davranış haline, sözü işe dönüştürmek, üretmek, yerine getirmek! İşte zor olan da bu.
Bu konuyu “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde” mısraları da bir güzel örnekler. Kişinin değeri, aklı, eserinde ve yaptığı işte görülür. Onu yalnızca söylediği sözlerle değerlendirmek yanlıştır.
Toplumda iş yapmak yerine yalnızca konuşmayı, söz söylemeyi iş edinenler ne yazık ki çok. Pek çok insan bu anlamda yalnızca konuşur, hep eleştirir. Yapması gerekenler hatırlatıldığında ise binbir mazeret hemen hazırdır.
Dersine çalışmayan öğrenci tembelliğinin gerekçelerini (!) bir bir sıralar. Görevini yapmayan işçi, memur, amirini suçlar, aldığı ücretin azlığını gündeme getirir. Hırsızın, suçlunun, caninin, herkesin kendine göre mazeretleri vardır. Hemen herkes görev ve sorumluluğunu bir türlü üstlenmek istemez.
Ne var ki bütün mazeretlerin, sudan gerekçelerin gerçekten hiçbir değeri yok.
Konu açık, yanlış ortada.
İnsan laf değil iş üretmelidir. Lafla peynir gemisi yürür mü?
İnsan özellikle yaptığı işle, ürettiğiyle, davranışıyla vardır. Söylediği sözden ziyade, görevini yerine getirip getirmediği ölçüde bir değer ifade eder.
Yaptığı inşaatı çöken bir müteahhidin inşaat tecrübesi, sözüne mi, yıkılan binasına mı bakılarak değerlendirilir. Caninin “bakmayın cinayet işlediğime, istemeden yaptım, üzgünüm” sözleri ne ifade eder? Yanlışlıkla kapkaççılık yapılır mı? Sokaktaki bir kediyi diri diri yakan bir zalimin “hayvan sevgisiyle doluyum” demesi ne derece ciddiye alınır?
Bir kişiyi değerlendirmek, onun iyi, kötü ya da yardımsever, sorumlu, çevreye duyarlı olup olmadığını mı anlamak istiyoruz, nesine bakarız? Sözlerine mi, işlerine mi?
Kişilik, yapılan işlere yansır elbet. Güzel işler üreten, elbette “güzel insan”dır. İnsanlara yardım eden, yardımseverdir. Yalnızca yardım etmeyi sevdiğini söyleyen insanın yardımseverliği, ancak davranışa dönüştüğü takdirde bir gerçeği ifade eder.
Hayat bir sınavdır. Davranışlarımız, hayat aynasında göründüğü oranda gerçeğe dönüşür, yaşandığı sürece bir anlam kazanır.
Hayatı yalnızca laf üreten bir biçimden çıkarıp, iş, davranış, eyleme dönüştüren bir anlayışı ilke edindiğimiz gün, sözümüzün de, davranışlarımızın da bütünleştiği gün, hayatımız bir anlam kazanacaktır.
Ekleme Tarihi: 22.10.2006 - 20:19
salihoglu üyenin diğer mesajları salihoglu`in Profili salihoglu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Kem âlât ile kemâlat olmaz
salihoglu su an offline salihoglu  
Kem âlât ile kemâlat olmaz
18 Mesaj -
KEM ÂLÂT İLE KEMÂLÂT OLMAZ
İnsan diğer varlıklardan üstün bir biçimde yaratılmıştır.
İnsanoğlu, bu nedenle düşünmüş, konuşmuş, yorumlamış, üretmiş, maddi ve manevi alanda büyük gelişmelere imza atmış, medeniyetler kurmuştur.
Her insan kapasitesi ölçüsünde hayata ve olaylara yine kendi bakış açısından baka gelmiştir.
Yeteneğiyle ilgisi, yaptığı işe yansır insanın. İş; orta, iyi, güzel, mükemmel gibi şekillerde ortaya çıkar.
Yetenek ve ilgi yanında, birikim ve tecrübe de insanın ürettiği düşünceyi, işi, sanatı etkiler.
Çevremizde güzel düşünceler, işler, ürünler üreten insanları hep takdirle anarız, onlara benzemek isteriz. Onları örnek alırız. Onlar bizim için birer model olurlar.
Başarılı bir yazar, şair, iyi bir usta, üstün bir sanatçı... Bütün bu insanların başarılı olmalarında; yetenek ve birikim yanında, kullandıkları metot ya da malzemenin de önemli bir yeri vardır.
Bir sanatçının kullandığı araç, malzeme, eseri hem görsel hem de nitelik açısından zenginleştirir.
Günümüzün teknik, ekonomik şartları, önceki yıllara, yüzyıllara oranla çok daha kolaylıklar getirmiştir. Günlerce insan gücü harcanarak ortaya konulan bir inşaat, günümüzde gelişen alet ve araçlarla, çok daha kısa bir sürede, hem de çok daha iyi, güzel ve sağlam bir biçimde yapılabilmektedir.
Kalitesiz ve eksik malzemeyle yapılan nice inşaatların depremlerde nasıl da yerle bir olduğunu üzülerek gördük çok kereler.
Kaliteli malzeme, kaliteli işçilikle birlikte bir sanata dönüşür.
Atalarımız, ses benzerliğinin kulaklarda oluşturduğu ahenkle “Kem âlât ile kemâlât olmaz” demişler.
Kötü aletlerle güzel, olgun işler yapılamaz. Kötü ve kalitesiz malzeme, çok başarılı bir ustayı bile mahcup edebilir.
“Kem âlât” sözünü, kötü, çirkin, kaba, yanlış, düşünce, malzeme, metot yerine de kullanmak mümkün.
Kötü düşüncelerle nasıl iyiliğe ulaşılabilir? Çirkin hareketlerden güzel davranışlar beklemek mümkün müdür? Yanlış metotlar bizi başarılı sonuçlara elbette götürmez.
Yanlış ve eksik bilgi bizi yolda bırakır. Yanlış sonuçlara, çıkmaz sokaklara götürür. Dini bilgilerimizdeki eksiklikler, tutarsızlıklar, inancımızı yaralar.
Bütün bunlar bizlere şu atasözünü de hatırlatır: “Yanlış pusulayla hedefe varılmaz.” Pusulası bozuk bir gemi, sahil-i selamete nasıl ulaşabilir?
İnancımız; iyi, güzel ve doğru hedeflere varmada; yine iyi, güzel ve doğru yolları tercih etmemizi önerir. Kötüden, çirkinden, haramdan uzak durmamızı emreder. İçkiyle, kumarla, günahla yola çıkanın varacağı nokta neresidir?
Kemâlât olgunluğu ifade eder. İnsan-ı kâmil olgun insan demektir. Olgunluğa; kem, yani kötü araçlarla, yanlış ve eksik bilgilerle, zararlı düşüncelerle, kinle, düşmanlıkla varılamaz. Güzel huylar, davranışlar, sözler, düşüncelerle olgunlaşır insan.
Olgunluğun karşıtı; hamlık, kabalık, gelişmemişlik, cahillik, edepsizlik...
Olgunlaşmak, kâmil insanlardan mı olmak istiyoruz? Yol belli, metot açık. Kemliği, hamlığı, yanlışı, çirkinliği değil, olgunluğu, doğruyu, güzelliği tercih. Ardından bu tercih istikametinde yaşama arzusu...
Kendimizi, çevremizi bu anlamda sağlıklı bir biçimde değerlendirme ihtiyacımız var.
Kem âlâtımızı atıp, yerine güzellerini koymamız şart.
Yanlış bilgilerimizi düzeltmek, eksiklerimizi tamamlamak zorundayız. Kötü arkadaşlarımızı iyiliklerle tanıştırmalıyız. Yanlış pusulamızı bir an önce tamir ettirmeliyiz.
Bizi cehenneme taşıyacağını bildiğimiz günah ve çirkinliklerden uzaklaşıp cennetin aydınlık yoluna koyulmalıyız.
Kem âlâtımızı tamir ederek ya da devre dışı bırakarak, kemâlât yoluna ancak ve ancak güzelliklerle, iyiliklerle varılabileceğini hiç mi hiç unutmamalıyız.
Rıfkı Kaymaz
Ekleme Tarihi: 02.10.2006 - 10:40
salihoglu üyenin diğer mesajları salihoglu`in Profili salihoglu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: iyilik yap...
salihoglu su an offline salihoglu  
iyilik yap...
18 Mesaj -
İYİLİK YAP DENİZE AT...

İyilik, kötülük, güzellik, çirkinlik, doğruluk… Bu dünya hayatında söz ve davranışları olumlu ya da olumsuz olarak karşılayan kelimeler, kavramlar… Hayata bakışımızı, yaşayışımızı yansıtan değer yargıları.
Hepimiz inandığımız, benimsediğimiz değerler penceresinden hayata bakarız.
Yüce kitabımız, Sevgili Peygamberimizin kutlu sözleri ve davranışları ve toplumumuzun değer ölçüleri bakışımızı belirler.
İnsanları, onların söz ve davranışlarını, bu bakış açımızla değerlendiririz.
İnancımız, hayatımızın her yönünü, insanı yaratılmışların en şereflisi olarak gördüğü için, insanî değerlerle dolmamızı, bu değerlerle yaşamamızı öğütler.
İnsanlara yardım etmek bu anlamda bir ibadettir. Sevgili Peygamberimiz, “insanların en hayırlısı insanlara en yararlı olanıdır.” diyor.
Bu kutlu ilke, bizi bir amaca götürür: İnsanlara yardım etmeye, onların sıkıntılarını gidermeye…
Karşılığı verilmese de, kıymeti bilinmese de bize düşen insana yardım, iyilik…
Atalarımız, inançlarından aldıkları bu ilkeyi atasözü hâlinde ifade etmişlerdir: “İyilik yap denize at, balık bilmezse Hâlık bilir.”
Yaptığımız iyiliklerin karşılığını her zaman göremiyoruz elbette.
Kimi insanlar bu anlamda vefasız, düşüncesiz.
Kadir kıymet bilmeyen bu insanlara bakarak “yardımlaşınız” emrini görmezlikten gelebilir miyiz?
Biz, her zaman yardım etme sorumluluğunu taşıyan insanlar olmak durumundayız.
Sevgili Peygamberimiz ve O’nu hayatlarında örnek alan atalarımız bu konuda nasıl davrandılar?
Peygamberimiz, kendisine kötülük yapmak isteyenler hakkında “onlar gerçeği bilmiyorlar” diyerek onlar için dualar etti.
Atalarımız, fakir, yoksul ve kimsesiz insanlar için vakıflar, yardımlaşma kurumları kurdular, darülacezeler açtılar.
Yardım etmek elbette soylu bir davranış. Ama yardım etmenin de bir yolu yordamı var bizim geleneğimizde.
Yapılan yardımı başa kakmak, yardım edilenin onurunu kırmak nasıl da çirkin bir davranış…
Atalarımızın, “sağ elin verdiğini sol el bilmesin” tarzındaki öğüdü bu konuda bize en güzel yolu göstermektedir.
Niçin yardım ediyoruz?
Desinler için mi? Yoksa Allah rızası için mi? Önemli olan bu.
Medeniyetimizde yardım edilenin onurunu kırmamak için yardımların gizliden verildiğini, fakir insanların kapılarının kimse görülmeden çalındığını biliyor, okuyoruz.
Atalarımız, yardımın yalnızca Allah’ın rızası doğrultusunda verildiğinde bir anlam taşıyacağını biliyorlardı.
Günümüzde pek çok yardımlaşma kurumu var. Bu kurumlar, ihtiyaç sahibi insanlarla yardım etmek isteyen insanları bir araya getiriyorlar. Allah rızasını amaçlayanlar yanında, bu kurumlarda da “gösteriş” ve “reklâm”ı öne çıkaranlar olabilir. Bizler, özellikle kendimizden sorumluyuz.
İnsanlara maddî ya da manevî anlamda ne derece yardım ediyoruz?
Yardım etmenin pek çok yolu yordamı var: Bir hastayı ziyaret, bir fakire sadaka, bir güler yüz, bir hatır sorma… Elimizdeki imkânlar ölçüsünde yardımda bulunma. Zekâtla, sadaka ile fakir ve yoksul insanlarla aramızda sıcak köprüler kurma.
“Allah için yardım”ı amaçlayan insanlar olarak bu sıcak köprüleri kurmak durumundayız.
İnsanlara iyilik etmenin, onlara yardımda bulunmanın dinî, toplumsal bir sorumluluk olduğunu unutmadan, atalarımızın “iyiliğe iyilik her kişinin, kötülüğe iyilik er kişinin kârı”dır sözü doğrultusunda yüreklerimizi yardımlaşmanın sıcaklığıyla dolduralım.
Yardım etme güzel bir ahlâk, insanî bir adımdır. Bu duygu, yardım edildiğince gelişen, gitgide büyüyen bir halkadır, paylaşıldıkça artan bir değerdir.
Bu değeri hayatımızın her anında canlı ve sıcak tutmaya var mıyız?
Rıfkı KAYMAZ
Ekleme Tarihi: 20.09.2006 - 09:18
salihoglu üyenin diğer mesajları salihoglu`in Profili salihoglu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Beşikten Mezara
salihoglu su an offline salihoglu  
Beşikten Mezara
18 Mesaj -
BEŞİKTEN MEZARA
İnsan yaratılmış varlıkların en şereflisidir. O, bu şerefi Allahın emir ve yasaklarına uyduğu sürece korur, yükseltir veya kaybeder.

İnsanı şerefli bir biçimde yaratan Allah, onun uyması gereken kuralları da yüce kitabında dile getirmiştir. Kutsal kitabımızı okumak, onun ışığıyla hayatımızı aydınlatmak durumundayız.

İnancımızın ilk emrinin oku olduğunu hepimiz biliyoruz. Yaratıcının adıyla okumak, öğrenmek, öğrendiklerimizi başkalarına aktarmak, bilgimizle, Allahın rızası doğrultusunda geleceğimizi şekillendirmeliyiz.

Dinimizin emir ve yasakları nelerdir? Bilgili insan kimdir? Bilginin insan hayatındaki yeri ve önemi nedir?

Bu sorular bizleri hep bir noktaya çeker: Bilgi.

İnsan bilgiyle hayatını zenginleştirir, onu anlamlı kılar. Edindiği bilgileri teknolojiye dönüştürür, başarılar elde eder, mutlu olur, rahat yaşar, İnsanlara yardım eder.

Bilgisiz insanın geleceği karanlıktır. O nereye, nasıl gideceğini bilemez. Olaylar karşısında şaşırır. Hem kendisine hem de çevresine zarar verir, mutsuz olur.

Peygamberimizin ilim öğrenmenin önemini dile getiren kutlu sözlerini pek çoğumuz biliyoruz.Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz bunlardan biri. Beşikten mezara kadar... Hayata adım attığımız zamandan ölüme kadar.

Kimilerimiz için bilgi, yalnız okulla birlikte anılan bir kavramdır. Okul dışında okumak, öğrenmek adeta yoktur. Okul bitince kitapları kapatan, yüksek okulu bitirince kitapla bağını kesen pek çok büyüğümüz vardır. Sanki bilgi yalnızca sınıf geçmek içindir.

Peygamberimiz,beşikten mezara kadar bilgi diyerek, bilginin bir hayat boyu önemine dikkatlerimizi çeker. Bilgiye yolculuğumuzun ancak ölümle noktalanacağını belirtir.

Doğumdan ölüme, her yaşta, her durumda, her zaman bilgi... bilgi...

Peygamberimizin bu sözünü, diğer sözleri gibi kendisine ilke edinen insan, elbette bilgili, kültürlü bir insan olarak başarıyı da, mutluluğu da yakalar.

Tarihimiz, bilgiye önem veren atalarımızın örnek hayatları, onların ortaya koyduğu değerli eserleriyle doludur. Kütüphaneler, tarihi eserler, teknolojik gelişmeler, bilginin hayata yansıyan ışıkları, anıtları ve buluşlarıdırlar.

Ya bizler! Bilgi yolculuğunda hangi noktadayız?

İşte bizler için önemli sorulardan biri...
Rıfkı Kaymaz


Bu mesaj 1 kez ve en son salihoglu tarafından 02.09.2006 - 12:52 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 02.09.2006 - 12:50
salihoglu üyenin diğer mesajları salihoglu`in Profili salihoglu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: 17 Ağustos/Unutmadık
salihoglu su an offline salihoglu  
17 Ağustos/Unutmadık
18 Mesaj -
UNUTMADIK
Dün Marmara Depreminin, bugün Varto Depreminin yıldönümü.
İnsanlık zaman zaman; sel, deprem, fırtına gibi büyük felaketlerle baş başa kalıyor. Yüzlerce, binlerce insan hayatını kaybediyor.
Ülkemiz de zaman zaman depremlerle sarsıldı/sarsılıyor.
1999’da Marmara’da yaşanan büyük deprem unutulmadı. 1939 Erzincan depremi hâlâ hafızalarda. Bir ramazan günü teravih namazında Erzincan’ı kuşatan depremi çoğumuz acıyla yaşadık.
Bütün bunlar bizlere önemli bir gerçeği hatırlatıyor.
İnsan her zaman hazırlıklı olmalı.
Felakete, ölüme, sıkıntıya...
Her an her şey olabilir.
Yolda yürürken ayağımız bir taşa takılıp oracıkta sakat kalabiliriz. Kaldırıma çıkan bir otomobil bize çarpabilir. Bir kalp krizi, bir mikrop, bir tümör... hayatımızı acılaştırabilir.
Nerede, ne zaman, ne olacağını bilemiyoruz.
Ama ölüm denen gerçek hemen yanıbaşımızda.
TV her gün bize ölüm haberlerini, bombaları, katliamları, felaketleri sıralıyor.
O halde insan her an her şeye hazır olmalı. Ölüm hiç beklemediğimiz bir anda kapımızı çalabilir.
Ölümden sonra yeniden dünyaya dönüş yok.
İnanan insan için ahiret hayatı başlıyor.
Ölüm sonrasına hazır olmak. Öldükten sonra arkamızdan hayırla anılmak. İnsan olmanın görev ve sorumluluğunu yerine getirmek, ebedi pişmanlığı yaşamamak.
Ölümü hatırlamak, ona hazır olmak insanı ruhen olgunlaştırır.
Sevgili Peygamberimiz ölümü çok hatırlamamızı tavsiye ediyor.
Öleceğini, ölüm sonrası sınavını düşünen insan nasıl kötülük yapar? Nasıl insan incitir? Dünya ihtirasına kapılır mı ölümü unutmayan?
Ölümü unutmamak hırslarımızı dizginler, bizi gerçek insan kılar. İyi, güzel ve doğru yolda, hayırlı, yararlı, olgun insana dönüştürür.
Marmara Depreminin yıldönümünde bu gerçeği bir kere daha hatırlıyoruz. Hayatını kaybedenleri rahmetle anıyoruz.
Rıfkı Kaymaz
Ekleme Tarihi: 18.08.2006 - 12:49
salihoglu üyenin diğer mesajları salihoglu`in Profili salihoglu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Kur'an'ı Öğrenmek, Öğretmek
salihoglu su an offline salihoglu  
Kur'an'ı Öğrenmek, Öğretmek
18 Mesaj -
KUR'AN'I ÖĞRENMEK, ÖĞRETMEK
Her âletin ve makinenin bir kullanma kılavuzu vardır. Bu kullanma kılavuzunu okumadan âlet veya makineyi doğru biçimde kullanamayız. Kılavuzda belirtilen konulara dikkat etmemek, makineyi bozar. Makineyi üreten o makinenin doğru bir biçimde nasıl kullanılacağını bilir.
İnsan da, Yüce Allah tarafından en güzel biçimde yaratılan bir varlıktır. İnsanı, noksansız bir makineye benzetebiliriz.
Maddî ve manevî ihtiyaçları olan insanın mutlu olabilmesi için, bir kılavuza ihtiyacı vardır.
İnsan, sonsuz mutluluğa ulaşmak için neler yapacak, nelerden uzak duracaktır? Yaşantısını nasıl düzenleyecek, ailesine, devletine, milletine, diğer varlıklara nasıl davranacaktır?
Yüce Allah, bu soruların cevabını ilâhî kitaplarla insanlara bir kılavuz olarak göndermiştir. İnsan, bu kılavuza uyduğu ölçüde sonsuz mutluluğa ulaşacaktır.
Kutsal kitaplarda belirtilen emir ve yasaklar, insanın mutluluğu içindir. Allah'ın emir ve yasaklarına uymayan insanlar, bu dünyada ve ahirette mutsuz olurlar.
İnsanlar, zamanla yanlış yollara saparak şaşırabilirler. Gerçekleri, kendi çıkarları doğrultusunda değiştirebilirler. Kendi yanlışlarını doğruymuş gibi gösterebilirler.
Kutsal kitaplar, insanları uyaran, onların doğruyu bulmalarını sağlayan ilâhî kılavuzlardır.
Allah, Kur'an'ı okuyup anlayalım ve ona uyalım diye göndermiştir.
Kuran-ı Kerim'in anlamını vermek amacıyla, tercüme ve mealler, içerisindeki konular iyice anlaşılsın diye tefsirler yazılmıştır. Kuranı anlamak için bunlardan yararlanmalıyız.
Kur'an'da anlatılan olaylardan ders alırız. Onu okudukça bilgimiz artar, davranışlarımız güzelleşir.
Allah'a iyi bir kul olmak, onun emir ve yasaklarını anlamaya bağlıdır. Samimi bir inanca sahip olmak, bir ibadeti doğru bir şekilde gerçekleştirmek, Yüce Kitabımızı çok iyi anlamakla, yine Allah'ın hoşnutluğunu kazandıracak davranışlarda bulunmak, Kur'an'ı okuyup yaşamakla mümkündür.
Bize bizi, hayatı, iman ve ibadeti, güzel ahlâkı öğreten Kur'an-ı Kerim'i okumayı, okutmayı, anlamını öğrenmeyi öğütleyen Sevgili Peygamberimiz, "Sizin en hayırlınız, Kur'an'ı öğrenen ve öğreteninizdir" buyurmuştur.
Sevgili Peygamberimizin övdüğü insanlardan mı olmak istiyoruz?
O halde yapacağımız iş: "Kur'an'ı öğrenen ve öğretenler"den olmaktır.
Rıfkı KAYMAZ
Ekleme Tarihi: 02.08.2006 - 18:25
salihoglu üyenin diğer mesajları salihoglu`in Profili salihoglu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Kutlu Aylar
salihoglu su an offline salihoglu  
Kutlu Aylar
18 Mesaj -
KUTLU AYLARA GİRERKEN
Günahlardan arınma, sevaplarla, iyiliklerle bezenme mevsimi üç aylara (Recep, Şaban, Ramazan) girdik.
Regaib Kandilini kutladık. Regaib Kandili ki.
Regaib Kandili bir kutlu gece
Onda rahmet, onda bolluk ve huzur
Edilen dualar makbul bu gece
Dolar yüreklere halka halka nur.
Regaib Kandilinde yüreklerimiz manevi mutluluğu tattı.
Üç aylar, inanan insanların kendilerini muhasebeye çekmeleri için iyi bir fırsat.
Kutlu ay ramazana layık bir ruh dünyasıyla hazır olmanın mutluluğunu tatmaya başladığımız bu günlerin kıymetini bilmek durumundayız.
Hayat geçip gidiyor. Geride bırakılan hayırlı adımlardan, hoş sadalardan başka hiçbir şey bize yaramayacak. Ne para, ne mal, ne makam, ne şöhret. Yalnızca arkada hoş bir sada bırakmanın anlamı, önemi var.
Ölüm yanıbaşımızda. Her an bir kalp krizi, bir trafik kazası. Nerede, nasıl, ne zaman öleceğiz? Bilemiyoruz.
O halde!
Her an ölüme hazır olmanın yollarını aramaktan başka çare yok.
İnanan insan ebedi mutluluğu er ya da geç tadacak. Buna inancımız tam. İnanmak, inancını yaşamak. İnancını hayatına taşımak. Bütün mesele bu.
Üç aylar bu duyguların, düşüncelerin canlı olduğu, yaşandığı, bizi kişisel ve ruhsal anlamda daha olgunlaştıracağı günler.
Regaib Kandilini kutladık. Önümüzde Miraç, Ramazanda bin aydan daha kutlu Kadir Gecesi var.
Arınma geceleri. Çirkinlikten, günahtan uzaklaşma, güzelliklere, hayırlara ulaşma günleri.
Biliyoruz ki her fırsat ele bir kere geçer. Fırsat geçtikten sonra dönüş yok.
Akıllı insan fırsatları değerlendirendir.
Ruhumuzu, duygumuzu, düşüncemizi; iyiye, güzele, doğruya çevirmekten başka akıllıca bir hareket var mı?
Rıfkı Kaymaz
Ekleme Tarihi: 28.07.2006 - 12:11
salihoglu üyenin diğer mesajları salihoglu`in Profili salihoglu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Yüreğim Yoksul Yetim
salihoglu su an offline salihoglu  
Yüreğim Yoksul Yetim
18 Mesaj -
Bir yoksul çocuk görsem,
İçim yanar derinden.
Titreyen yüreğimi,
Alamam gözlerinden.

Bir yetim çocuk görsem,
Kimsesiz ve çaresiz.
Elim ayağım donar,
Ağlarım sessiz sessiz.

Tadı kaçar her şeyin,
Işık söner, gün batar.
Yaralıdır yüreğim,
Yoksul ve yetim atar.
Rıfkı Kaymaz
Ekleme Tarihi: 19.07.2006 - 21:38
salihoglu üyenin diğer mesajları salihoglu`in Profili salihoglu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Tatil Derken
salihoglu su an offline salihoglu  
Tatil Derken
18 Mesaj -
TATİL DERKEN
Özellikle eğitim dönemlerinin sona ermesiyle tatil kavramı daha bir gündeme geliyor. Aileler tatillerini çocuklarının tatilleriyle birlikte geçirmek istiyorlar.
Tatil kavramı neyi çağrıştırıyor? Büyük çoğunluk; gezme, eğlenme, deniz kelimeleri etrafında yoğunlaşıyor. İş yapmadan günü gün etme,düşüncesiz, tasasız gezme, tozma biçiminde algılanıyor tatil kavramı.
İnsan; düşüncesiz, tasasız, hiçbir şey üretmeden, yalnızca gezme ve üretmeye odaklı bir hayatı yaşayabilir mi? ya da yaşamalı mı?
Pek çok insan bu soruya bir çırpıda ne olacak tabi, aylarca çalışacak insanın tatil yapmaya hiç mi hakkı yok!biçiminde cevap vereceğini sanıyorum.
Düz bir mantıkla bu cevaplara bir ölçüde hak verilebilir belki. Ama konuya insani bir boyuttan bakıldığında durumun hiç de öyle olmadığı görülecektir.
İnsan varlıkların en değerlisidir. Bütün varlıklar ona hizmet etmekle görevlendirilmişlerdir. İnsan bu anlamda kişisel, toplumsal önemli görev ve sorumluluklar yüklenmiştir. Düşünen, konuşan, yorumlayan, toplum halinde yaşayan, bu nedenle yasalar ve kurallar ortaya koyan, bu kurallara uyma durumunda olan bir varlık insan.
Toplum denilen sosyal varlık içerisinde her insanın maddi ve manevi anlamda bir yeri vardır. Onun varlığı toplum çarkının işlemesinde az ya da çok bir değer ifade eder.
Annedir, babadır, çocuktur. Aile içinde görev ve sorumluluklarını yerine getirecektir. Öğretmendir, öğrencilerine hayatı öğretecektir. Siyasetçi, devlet adamıdır, yasalar çıkarmak, toplumu yüceltmek yolunda çalışmalarda bulunacaktır.
Medeniyet zincirinde bir halkadır her insan. Bir halka tek başına belki çok şey ifade etmez, ancak onun olmayışı, görev ve sorumluluk ihmali zincirin kopmasına neden olur. Bütünlük parçalanır. Toplum sarsılır.
Kendi başına ya da toplumla birlikte her insan bir değerdir. Bu değerin sorumsuz bir tavırla kendini sorumsuzlaştırmaya hakkı elbette olamaz.
İnsanın bu önemli yönü onun tatili,sorumsuzca yaşanılan bir süre olarak algılamasıyla çelişir. En değerli bir varlığın, hayatının belli bir dönemini verimsiz bir biçimde geçirmek istemesi mümkün müdür?
Tatil; çalışan, üreten, kendini, toplumunu madden ve manen yüceltmeye çalışan, yorulan bir insanın, hayatının belli bir dönemini farklı bir biçimde değerlendirerek kendisini dinlendirdiği farklı bir sayfa olarak tanımlanabilir.
Sürekli bir biçimde yapılan işler insanı sıkar. Tekdüze yaşantıdan kaynaklanan bu sıkıntı insanı yorar. En sevilen yemeğin birkaç gün üst üste yenilmesi ağız tadımızı kaçırır. Bu nedenle beynimiz, midemiz farklı tatları arzular, değişiklikler ister. Tatil işte böylesi bir değişikliktir. Hayatımızı renklendiren, ağzımızı tatlandıran farklı bir dönemdir. Günü, saati farklı biçimde değerlendirmektir.
Yaratıcımız Kuran-ı Kerimde bir işi bitirince diğerine giriş! buyurur. (İnşirah-7) Bir işten yorulan, sıkılan insan için ne güzel bir reçete!
Farklı işler, ilgiler, hobiler, eğilimler, yenilikler bizi dinlendirir. Her an kendini yenileyen bir varlığa dönüştürür bizi. Bütün hücrelerimizle nasıl da her an yenileniriz, değişiriz, gelişiriz.
Yunus Emre her dem yeni doğarız/bizden kim usanası der. Her an yeni diri bir can taşımak ne güzel bir mutluluk, ne güzel bir nimettir!
Tatil, iş hayatında ya da ders döneminde yorulan bir insanın dinlendiği, canlandığı, yenilendiği bir süredir.
Tatil kavramını bu açıdan yeniden yorumlamak durumundayız. Tatilimizi yeni ilgi, aktivite, değerlendirmeler ile verimli kılmak durumundayız. Günler, saatler, sorumsuzca bir biçimde geçirilecek günler değildir. Hayat denilen süre en güzel ve en verimli bir biçimde değerlendirilmeli.
İnsanın boşa geçecek zamanı yoktur. Giden günler bir daha geri gelmiyor. Yarın ne olacağını bilemiyoruz. Yapılacak iş; bugünü gün bilip onu en güzel şekilde değerlendirmek, hayatı anlamlandırmak.
Tatili boş, yararsız ve sorumsuz bir biçimde geçirmeyi kafalarına koyan boş insanlar bu sözlere kulak asmayabilir. Bu insanların tatilden önce hayata ilişkin bakışlarını ve düşüncelerini tashih etmeleri gerekiyor.
Sözümüz, hayatını önemseyen, hayatını anlamlandırmak isteyenlere...
Tatil, en güzel ve verimli bir biçimde nasıl değerlendirilir?
Bu sorunun cevabını herkes kendi birikimi, şartları ölçüsünde pek çok farklı bir biçimde verebilir.
Okumak, yazmak, araştırmak, tefekkür etmek, seyahat etmek, insanlarla tanışmak, görüşmek, iletişim kurmak, hobi, el sanatları alanında çalışmalarda bulunmak. Bilgi yönüyle eksiklikleri tamamlamak, kısa süreyle de olsa farklı iş kollarında çalışmak, yüzmek, spor yapmak...
Bu konuda siz neler yapabilirsiniz?
Önümüzdeki tatilde planlarınız neler?
Cevaplarınız tatilinizi değerlendirmede siz, arkadaşlarınız ve hepimiz için yeni önerilere yol açacaktır.
Önümüzdeki tatilin hepimize yeni ufuklar açmasını, yeni duygu, düşünce ve davranışlarla güzel kazanımlar sağlamasını diliyoruz.
Rıfkı Kaymaz


Bu mesaj 1 kez ve en son salihoglu tarafından 07.07.2006 - 20:39 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 07.07.2006 - 20:36
salihoglu üyenin diğer mesajları salihoglu`in Profili salihoglu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Emin İnsan
salihoglu su an offline salihoglu  
Emin İnsan
18 Mesaj -
EMİN İNSAN
Sevgili Peygamberimiz, yalnızca Müslümanlara değil, bütün insanlık için örnek bir kişiliğe sahiptir. Onun hayatını okuyanlar, öğrenenler bu gerçeği bütün ayrıntılarıyla görürler.
O, dostunun da düşmanının da gözünde Muhammedül Emindir. Yani güvenilen, itimat edilen Muhammed... Yalan söylemeyen, dosdoğru, emanete ihanet etmeyen, iyiliksever; her yönüyle mükemmel, örnek bir insan. Sevgili Peygamberimizi kendine örnek alan Müslümanlar, onun kutlu sözlerinin aydınlığında hayatlarını sürdürmeye çalışırlar. Bu sözler, yolumuzu aydınlatır, bu sözlerden ders almak ise bizleri olgunlaştırır.
Müslüman, diğer Müslümanların dilinden ve elinden salim olduğu kimsedir buyuruyor Peygamberimiz.
Müslüman, insanların dilinden ve elinden emin olunan insan olmalıdır elbette.
Dilinden ve elinden emin olmaktan ne anlıyoruz?
Müslüman; kötü, çirkin, kaba söz söylememekle, başkalarının sırlarını ifşa etmemekle, dedikodu, gıybet yapmamak, diğer insanlara zarar vermemekle emin insan sıfatına lâyık olur. Yalnız sözle, dille değil, tutum ve davranışlarımızla da insanlara zarar veremez Müslüman insan. O, en hayırlı insanın başkalarına yarar ölçüsünde değer kazanacağını, insanlara zarar vermenin ise günah ve sorumluluğunu bilir.
Arkadaşımız, komşumuz nasıl bir insan? Çevresinde onu tanıyanlara soralım. Alacağımız cevaplar çok önemli.
Çevremizdeki insanlar bizi nasıl değerlendiriyor? Doğru, dürüst, güvenilir, emin, iyiliksever Yoksa; yalancı, sözüne güvenilmez, kötü niyetli mi?
Bu cevaplar, toplumun bize verdiği notları ifade eder.
Çevremizdeki insanların değerlendirmelerine bana ne! diyebilir miyiz? Hepimiz aynı toplumun bireyleriyiz. Birlikte yaşıyoruz. Aynı apartmanı, okulu, ili, köyü, sokağı paylaşıyoruz.
Allaha karşı görevlerimiz yanında, çevremizdeki insanlara karşı gösterdiğimiz olumlu davranışlarla diğer Müslümanların elinden ve dilinden salim olan insanlardan, gerçek Müslümanlardan oluruz.
Kimi insanlar, kulluk sorumluluğunu yalnızca yaptıkları ibadetle yerine getirdiklerini sanırlar. Müslümanın, çevresindeki insanlarla ilişkilerinde de sorumluluk taşıdığını önemsemezler.
Müslüman; imanı, ibadeti ve örnek davranışlarıyla sorumluluğu yerine getirmeye çalışır. İnsanlarla ilişkilerini Müslümanca sürdürmeye çalışır. Müslümanlığın insanı emin, ;güvenilir;dürüst ve olgun insan haline getireceğini bilir.
Böylesi insanlardan olmayı kim istemez!
Rıfkı Kaymaz


Bu mesaj 1 kez ve en son salihoglu tarafından 05.07.2006 - 19:33 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 05.07.2006 - 19:30
salihoglu üyenin diğer mesajları salihoglu`in Profili salihoglu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: En Güzele Doğru
salihoglu su an offline salihoglu  
En Güzele Doğru
18 Mesaj -
EN GÜZELE DOĞRU
Bilindiği gibi insan, varlıklar içinde en şerefli ve en üstün bir biçimde yaratılmıştır. Yüce Allah, insana; akıl, düşünce, hayal, konuşma, hafıza gibi eşsiz nimetler vermiş, buna karşılık O'na kulluk sorumluluğunu yüklemiştir.
Kulluk; Yaratıcımızın emir ve yasaklarına uymak, Müslümana yakışan bir biçimde yaşamaktır. Bizlere verilen nimetleri en güzel bir biçimde kullanmaktır.
Allah'ın bizlere emanet olarak verdiği değerleri neye göre, nasıl kullanacağız? Bu emanetlere nasıl ihanet etmeyeceğiz?
Kutsal kitabımız, insanın nasıl yaşaması gerektiğini, emir, yasak ve öğütleriyle anlatan bir kılavuz, bir yol göstericidir. Onun bu kılavuzluğunu, Sevgili Peygamberimizin kutlu sözlerinden de öğreniyoruz.
Sevgili Peygamberimiz, yolumuzu aydınlatan güzel sözleriyle bizlere ebedî mutluluğun işaret taşlarını da göstermiştir.
İnsan, hayatını İslâm'ın ışıklarıyla aydınlatmalı, hayatını anlamlandırmalı, böylece ebedî mutluluğu tatmalıdır.
Sevgili Peygamberimizin, "Allah güzeldir, güzel işleri sever; sözü de, insanın mutluluğu yakalaması şartlarını oluşturan işaret taşlarından biridir.
İnsan, işini en güzel bir biçimde yapmalı ve tamamlamalıdır. İnsana yakışan budur. Çünkü insan, yaratılmışların en değerlisidir.
Çevremizde şahit olduğumuz işlere bu açıdan bir bakalım. İşleri en güzel bir biçimde gerçekleştirdiğimizi söyleyebilir miyiz?
Üzülerek söylemek gerekirse, pek çok iş, baştan savma, alelacele ortaya konulmakta. Bu yarım yamalaklık ise pek çok problemi de birlikte getirebilmektedir.
Bize verilen işi yaparken nasıl bir davranış sergiliyoruz? İşe sarılıyor muyuz? Onu en güzel, en mükemmel bir biçimde tamamlama konusunda hangi noktadayız? Gerçekten işin hakkını mı veriyoruz, yoksa yasak savma kabilinden işi iğreti mi tutuyoruz?
Bilinen bir gerçektir ki; bugün hayranlık duyulan her iş, her sanat eseri, en güzeli, en mükemmeli; bulmayı ilke edinen bir tavrın sonucu ortaya çıkmıştır.
Sinan'ın Selimiye'si, Yunus'un yedi yüzyıldır söylenilen ilâhileri, hat, tezhip sanatımızın eşsiz örnekleri, en güzeli yakalayabilmenin, estetiğe ulaşabilmek anlayışının alın teri ve göz nurunu yansıtmaktadır.
En güzel bir biçimde yaratılan insanın, sözleri, davranışları, işleri en güzel olmalı değil mi?
Rıfkı Kaymaz


Bu mesaj 1 kez ve en son salihoglu tarafından 30.06.2006 - 15:07 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 30.06.2006 - 15:04
salihoglu üyenin diğer mesajları salihoglu`in Profili salihoglu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Sevgili Peygamberim
salihoglu su an offline salihoglu  
Sevgili Peygamberim
18 Mesaj -
Sevgin ile seni andım,
Sevdim seni Peygamberim.
Seni andım, aydınlandım,
Sevdim seni Peygamberim.

Çağırarak kutlu ize,
Önder örnek oldun bize,
Sevgileri dize dize,
Sevdim seni Peygamberim.

Yüreğimde kutlu sözün,
Nurlar saçar o gül yüzün,
Geceleyin ve gündüzün,
Sevdim seni Peygamberim.

O anlattı İslâm nedir,
İlim, ahlâk, insan nedir,
Adın her an dilimdedir,
Sevdim seni Peygamberim.

Son peygamber, kutlu insan,
Dost ve düşman ona hayran,
Odur derde ilaç, derman,
Sevdim seni Peygamberim.
Rıfkı Kaymaz
Ekleme Tarihi: 18.06.2006 - 20:10
salihoglu üyenin diğer mesajları salihoglu`in Profili salihoglu Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 780 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
jakup (32), muzocel26 (58), salihhazar (55), Beyza (56), cs7014 (50), oezkan (51), kara61 (66), aetkral (51), kubratalp (48), K.GOCERLI (27), cecenmucahidi (33), yaburka (49), violine (44), mavi_ruya (48), mbahaddin (55), Kerim_Bey (36), Süreyya (66), yemenici68 (56), mecid (43), kerime (42), mehmet_eyigör_6.. (28), tokayca (51), hasan5335 (36), volkan33 (54), mgunhan (48), ttufan (42), isvec (65), beyazguel (38), atay (62), sonromeo2 (47), kulibo (38), Zeynepgul (44), nihat 60 (44), g_neferalperen3.. (46), sebiarus (55), hace (41), EsmerKiz-NL (39), n@ksýben (43), pedino (54), hatice 1975 (49), hesbollahi (45), hafýz_ (37), ozel (68), fethic (55), hacimeryem (54), telve (52), Levent75 (49), züleyha hanc&ya.. (47), erciyas tamer (46), m.kýl&ya.. (53)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.52768 saniyede açıldı