ivermectin dexamethasone generique plaquenil dexamethasone stromectol tricor trileptal triple trial pack trittico tryptizol tylenol ulcidine urispas uroxatral uvadex valif valtrex vaniqa vantin vaseretic vasotec ventolin inhaler ventolin vepesid veracim vermicidin vermox vesanoid vesdil viagra oral jelly viagra professional viagra soft viagra strips viagra sublingual viagra super active viagra super dulox force viagra super fluox force viagra super force viagra vibramycin vicard vigora virazole vistagan volmax cr
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » FİRAK VURDU CANEVİMDEN..

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 3 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
FİRAK VURDU CANEVİMDEN..

395 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 26.12.2007
En Son On: 14.06.2008 - 18:49
Cinsiyeti: Erkek 
Sustu kalem konuşmadı… Bin bir hicap, bin bir nedamet ve arla kızardı kalem; bozardı kalem… Nasıl konuşsun kalem? Nerde o cüret ve şecaat; nerde o şevket ve keramet?...

Taş kesildi kalem… Kalemi tutan elden can çekildi, kurudu kalem…

Kaleme hükmeden yürek titredi; durdu kalem…

Hani ya işte, ne yapsındı kalem?



Evvelki gün aşka yelken açmış, bir nebze de yol almıştı gönül. Dün ise aşk kulesine merdiven dayamış, basamak coşmuştu gönül.

Şimdi aşkın sadedinde can tarağa dayandı…

Zaman dondu kaldı, mekânı yeller aldı…

Aşkın yangını, her cana alev saldı…

İşte aşkın mezbahanesinde, can çekişmeliydi gönül.

Ama gönül mahcup ve ürkek, ölümle becayiştedir er meydanında…

Kalem kırık, gönül derbeder, can tarumardır aşk meydanında…

Keşke, canhıraş yangınlara göz kırpmadan, atlayıverebilseydi gönül…

Keşke dehşete bulansa; yaralar kaplasa; kanlara boyansaydı gönül…

O zaman anlar mıydı, her mekânın cennet olduğunu ve her anın vuslat olduğunu, aslında.



Aşkın deli narına, gözyaşları sağanak olur, Mümin mazlumhanelerde…

Aşk oduna yanmayı, göze almasa da can, yine de yanar firak ateşlerinde… Çünkü suçludur, günahkârdır, sefildir can.

Vuslat tahtına yaklaşamaz; zira kirlidir, hordur, hakirdir can…

Sanırdım öznesi benim aşka dair her cümlenin…

Zarfıydı gönlüm, vuslatın her yüklemine…

Nedenler oysa hayat romanım, baştan sona firaktan mürekkep… Ve ayrılık, benim lügatçemde her sözcüğün, nedendir karşılığı?



Tenhadayım… Yine tenhadayım… İsyankâr firardayım…

Efendisinden kaçan bir köleyim ve yanıyorum ırak zemherilerde…

Ben kimim, nerdeyim? Bu yabancılar da kim?

Neredesin ey İbrahim(as)’in duası?

Ben ateşsiz yanıyorum, niye?... Ve neden İbrahim(as)’i yakmaz ateş?...

Yoksa ateş de mi anladı; aşkımı sattığımı?

Sakın bana ateşin, aşk olduğunu söylemeyin!... Yanarım yoksa…



Ben körpe bir neferiyim bu çelebi aşk kervanının…

Çok fazla olmadı, kat ettiğim yol; ama asırların yükü var omzumda.

Ve ben kıtaların kirine bulandım, bu kadarcık ömrümde…

Çamur yedim, bataklık diplerinde… Kir yedim…

Hayat çürüttüm ve ayak sürüdüm mehtaplı bir gecede, aşk yollarında…

Bundandır işte, hüzün yüklü bir hamalım; çirkef asrının ahtapot kollarında…



Dizimde uyuttuğum Yakup (as) hala ağlar Yusuf (as)’una; ben en öksüz ninnilerle bağrımı paralarken.

Hayalimde hep vuslattır gezip duran ama, Zekeriya (as)’nın duasına bile sığmıyor günahlarım.

Ve değince isyanımın közüne, avuçları Meryem (as)’in; o mübarek elleri yanıyor… ben, hepten yanıyorum…

Ne ki ben, batık bir sandalım, Yunus (as)’un fırtınalı denizinde…

Ne ki ben, kayıp bir umudum, yarenler mağarasının kuytu köşelerinde…

Öyle ki ben, cürmünü dağlara yüklemiş; dağları da dağlara yüklemiş; onları da belalı başına yüklemiş, sefil bir yolcuyum, dünya gezegeninde

Ne aşk tanıyor beni, ne de ben tanıttım kendimi, bir tanışma faslında, sevgiliye…

Öyle çaresizim işte, şehrin izbe sokaklarında…

Öyle umarsız, öyle aşksızım işte, firakın netameli sahillerinde…

“ben annemin rahmine düştüğüm günden beri”

Ne yanabiliyorum erkekçe aşkımın tandırında, ne de yangınsız yaşayabiliyorum sevdanın gülzarında…

Bilmem ki nasılım, niceyim ben, sevgilinin nazarında?...

İşte bu benim; kırık sazım, yanık avazımla, perişan; firakın ahu zarında…



Vuslat vermesen de ey yar; sebat ver bari!

Kırılmasın mazlumların artık, her bahar umutları.

Mihrabi secdelere koyduğum alnıma, hicabın izi düştü.

Bin ahla kanayan yüreğimi koydum tevbe fırınına.

Bir tevbelik nefes ver rabbim!

İçimdeki volkanı haykıracak bir ses ver!

Aşkında yanacak heves ver!

Her vuslatın mekânı, âşıkların son durağı, neşvedar bir Firdevs ver!

amin.
Ekleme Tarihi: 25.01.2008 - 17:34
Bu mesajı bildir   ebu_hanzala üyenin diğer mesajları ebu_hanzala`in Profili ebu_hanzala Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  

395 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 26.12.2007
En Son On: 14.06.2008 - 18:49
Cinsiyeti: Erkek 
“Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu yapan elbette ölüleri de öylece diriltecektir. O, her şeye hakkıyla kadirdir.” (Rum: 50)

“Ne suretle Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Hâlbuki siz ölüler iken size hayat verip diriltti. Sonra sizi öldürecek, sonra yine hayat verecektir. Sonra O’na rücû edip gideceksiniz.” (Bakara: 28)

“...Kimdir ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran?...” (Yunus: 31)

“Ölü iken, iman ile diriltip nura kavuşturduğumuz ve halk içinde o nur ile doğru yolda yürüyen kimse, inkâr karanlıkları içinde kalıp da ondan hiç bir zaman çıkmayacak olan kimse gibi olur mu?...” (En’am: 122)

“Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Doğrusu onlar diridirler: Lakin siz farkına varamazsınız.” (Bakara: 154)

.....

Ölüler şehrinde diriler, hayat reyhanları koklarken; diriler şehrinde ölüler dar, tenha, loş sokakların, kaldırımsız, puslu, sisli yollarında hortlakça dolanıyorlardı...

Şu gözler önünde olup hiç kimseden gizli olmayan kâinatın içinde, varolan yüzbinlerce hayat tarzı ile milyarlarca ferdin her birinin, kendi hayat tarzının en mükemmel örneğini oluşturduğunu, aklın var olduğu halde anlamıyor ve gözün var olduğu halde göremiyor isen demek ki ölüsün. Demek ki, diriler arasında gezinip diri taklidi yapan bir ölüsün.
Ekleme Tarihi: 26.01.2008 - 16:26
Bu mesajı bildir   ebu_hanzala üyenin diğer mesajları ebu_hanzala`in Profili ebu_hanzala Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  

395 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 26.12.2007
En Son On: 14.06.2008 - 18:49
Cinsiyeti: Erkek 
İşte böylesi inkârın soysuzlarına “diri” diyemiyoruz madem, o halde hayatı ve ölümü yeniden tanımamız lazım. Diriyi ve ölüyü birbirinden ayırmamız lazım.

Hayat nedir? Ölü kime denir? Gezinen ve hareket eden ölüler olur mu? Ve hareket etmeyen (görünürde) diriler var mı?

Yani, kendine diri diyen herkes gerçekten diri midir? Ve acaba, ölü diye bildiğimiz herkes gerçekten ölü müdür?

O halde deriz ki: “Hayat, şu varlık sarayının lambası ve ışığı; şu yaratılmışlık ikliminin atmosferi, oksijeni ve nefesi; şu kâinat denen şehrin yegane coşkusu, harareti, cümbüşü ve anlamı... Yani her şeyimiz, bütün sermayemiz ve bizi biz yapan özümüzdür hayat...

Kimi zaman taş kesilir hayat... Kimi zaman da hayat kesilir taşlar. Bir çok canlının aslı taş ve toprak değil miydi ki zaten?

Ve her hayat ölümün evladıdır. Yani her ölüm doğurursa eğer hayat doğurur; her hayatın ölüm doğurduğu gibi.

Ya da her ölüm, hayat kabiliyetlidir ve her hayat ölüme meftun.

Ölümsüz, ezeli, ebedi, benzersiz, misilsiz bir hayat sahibi var ki, O da tüm hayatların sahibi, yaratıcısı ve bağışlayıcısı; Mûhyi ve Mûmit sıfatlarının maliki, Zat-ı Akdes Allah Tebarek ve Teala’dır ki, hangimizin güzel davranacağını sınamak için hayatı ve ölümü var etmiştir:

“O ki, hanginiz amelce daha güzeldir, diye sizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı. Ve O Aziz (kudreti daima üstün gelen)dir ve Ğafur (çok mağfiret eden)dir.” (Mülk: 2)

Şimdi sen, ya bahşedilen bu hayatın ne olduğunu ve kimden olduğunu anlayıp kıymetini biliyor ve sevip sahip çıkıyorsundur; o zaman hakiki bir dirisin ve imtihan deresini selametle geçmektesindir.

Veya bu hayatı kıymetsiz, adi bir şey sanıp bir kenara atmış; ölüme ve yokluğa terketmişsin. Eğer böyle ise, gezinen bir ölüsün ve bir “mezar-ı müteharrike”sin ki, varsın, ama yoksun. Yazıyor görünüyorsun ama, gerçekte ölüsün. Teneffüs ediyorsun ama, her bir nefeste ölüm soluyorsun. Bundan dolayı soludukça ölüyorsun.

Marifetullah okyanusunun kaptanları irfan mektebinin pirlerinin gözüyle bakarsak hayata ve ölüme; esrarını bir nebzecik çözeriz belki bu gizem dolu muammaların. Hayatın ne olduğunu tanıyabilirsek onların gözüyle bizim de hayat lambamız ışık verir belki önümüzde.

Bu pirlerimize göre hayat; kalbin, Allah-u Tealayı tanıyıp bilmesi ve onun zikriyle dolu bir zikirhane; fikriyle dolu bir fikirhane ve aşkıyla dolu bir dergah haline gelmesidir.

Öyle ise kalbiyle Allah arasına perde giren kişi ölü demektir. Ölümün derecesi ve derinliği bu perdelerin sayısına ve kalınlığına bağlıdır. Demek ki, kalbi ölenlerin diğer uzuvlarının hareket ediyor oluşu, bir anlam ifade etmemektedir hakikat nokta-i nazarında.

O halde inkârcı bir adam, Allah-u Teala’nın azamet ve kibriyasını anlayıp kalbine bir ışık düşer de Allah’ın lütfuyla iman ederse bir kâfir ölmüş ve bir Mü’min dirilmiş olur. Diğer bir tabir ile ölüm, hayat doğurmuş olur.

Veya bir Mü’min kişi, imanına sahip çıkmaz ve kalbine hastalık düşerse bu da küfre girmesine, mürted olmasına yol açarsa bir Mü’min ölmüş olur. Yani hayat, ölüm doğurmuş olur.

Tabi ki biyolojik ölüm ve fiziki ölüm de vardır. Bu kalbi ölümü, diğer ölümlerden ayıran şey, kalbi ölümde biyolojik ölüm gerçekleşmediği müddetçe tekrar dirilme imkânı ve ihtimalinin mevcut olmasıdır. Çünkü Hz.Azrail (as) ruhları kabzedene kadar tevbe yolları açıktır ve diriliş, her an söz konusudur.

Biyolojik ve fiziki ölümler ve hayat bulmaların sonsuz sayıda örneklerini sürekli müşahede etmekteyiz. Tohumun toprakta ölüp, filizin hayat bulması gibi.

Her ne kadar felsefeciler ve kelamcıların bir kısmı redetmişse de: Hakikat Mektebinin üstadlarından öğreniyoruz ki, kâinatta ne var ne yok her şey, kendine özgü bir tarz ve model ile hayattardır. Ki hayatın maliki Rabb-ı Hayy-u Kayyum şöyle buyuruyor:

“Yedi gök ile yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbih eder. Ve O’na hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat (siz) onların tesbihlerini anlamazsınız. Şüphesiz ki O, Halim’dir, Ğafur’dur.” (İsra: 44)

Bu hayat mertebelerinin idrakini isteyenler, Peygamber Efendimiz (sav)’in hutbe verirken yaslandığı hurma kütüğünün Peygamber ayrılığına dayanamayıp bir deve gibi böğürerek feryat etmesi ve Kudüs’te Kubbet-üs Sahra’nın altında bulunan Sahrat-ül Muallâka’nın (Kaya Parçası), Peygamber miracının cuş-u huruşuyla cezbeye gelip semalara yükselmeye azmetmesi hikayelerini tahkik etsinler.

Konunun genişliği ile beraber dağılma endişesi taşıdığımız halde ölümü öldürenlere değinmeden geçemeyeceğiz. Onlar Allah’a adanmış nişanlı koçlardır: Zebihullah’tır onlar. Onlar için sonsuza değin ölüm bitmiştir artık. Çünkü ölümsüz hayata doğmuşlardır bir kere ve bu hayata da ölüm asla ilişemeyecektir.

Tüm bunlarla beraber söylemek gerekir ki, mutlak Hayy ve diri olan sadece Allah Tebarek ve Subhanehu’dur. O’na nazaran herkes ve herşey ölü hükmündedir. O diriltirse diriliriz. O öldürürse ölürüz. Onsuz ne hayat ne de memat vardır. Tüm Kâinat ve Mü’minler O’nun himmeti, aşkı ve emri ile diridir.

Hayat lambanız ebediyyen ışıldasın (âmin).
Ekleme Tarihi: 26.01.2008 - 16:28
Bu mesajı bildir   ebu_hanzala üyenin diğer mesajları ebu_hanzala`in Profili ebu_hanzala Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 923 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
ibrahim45 (46), ebabil54 (51), _EM!NE_ (36), talat (55), nerfa (58), yakupbozseki (59), NeWBaHaR (37), Akbulut (52), vahdet_ahmet (44), saripapatyam (50), bilo78 (46), gurbetten_silay.. (39), Rabbia (52), akaya20 (38), El- Metin (43), rapidhack (42), muazbinismail (40), SANDOKAN (56), SANKOCINK (56), efuli2 (50), hollanda (46), braskim (45), benreceb (42), ergin32 (55), Ozlem (42), suheyla cabuk (52), selman77 (47), kenankara (39), bilalxx (40), iskenderpasa (46), mstfakin (42)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.54941 saniyede açıldı