stromectol hydroxychloroquine stromectol chloroquine lopinavir ritonavir 3tc abilify aceon acepril acerpes achromycine aciphex acivir acnecolor acnefuge acticin actigall actisite active pack actonel actoplus met actos acular adalat cc adalat adapress adartrel adcirca addyi adipur advair diskus advair rotahaler aerius aerodiol aggrenox agofenac agoprim agopton agorex airol airomir akneroxid aknex aknin n aknoral albenza
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » A I L E / E Ğ İ T İ M / S A Ğ L I K » KADIN & AiLE » Muhteşem mutluluk sarayları kurabilirsiniz!...

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Ukab su an offline Ukab  
Muhteşem mutluluk sarayları kurabilirsiniz!...

575 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.01.2007
En Son On: 05.02.2010 - 16:42
Cinsiyeti: Erkek 
Belki yeni evlisiniz, belki de aynı yastıkta nice yıllar geçirdiniz. Zaman zaman eşinizle yaşadığınız tartışmaları, anlaşmazlıkları ve huzursuzluğu düşünüp, kendi kendinize şöyle sordunuz mu hiç:
"Acaba yanlış bir evlilik mi yaptım? Neden mutluluk çiçekleri açmasını beklediğim güzel yuvamda hazan mevsimini yaşıyorum? Yemyeşil ağaçlarımın yaprağı neden dökülüyor? Hani muhteşem bir mutluluğu doyasıya yaşayacaktım? Neden huzursuzum, mutsuzum, şevksizim?"
Evlendikten bir süre sonra kendi kendine bu tür sorular sormayan kimse neredeyse yok gibidir. Evlenen insan, özellikle ilk günlerin renkli ve neşeli gülücükleri geçtikten sonra evliliğini sorgulamaya başlar.
Neden birkaç kişiyle daha görüştükten sonra evlenmemiş de, hemen karar vermiştir? İlk görüştüğü kişiyle evlenseydi, daha mı mutlu olurdu? Acaba bu konuda annesini ya da babasını dinlemekle hata mı etmişti? Neden kendisine yalvarır gibi tavsiyelerde bulunan arkadaşına aldırmamıştı?
Daha bir yığın soru, beyninizi tırmalar durur. Yetmez, özlemler ve özenmeler başlar. Çevresindeki evli akraba veya arkadaşlarını düşünür: Ne kadar da mutlular, nasıl da candan davranıyorlar birbirlerine. Hele şu ikisi de öğretmen olan çift var ya, tıpkı çifte kumrular gibi. Ya şu çocukları lisede okuyan çifte hayran olmamak mümkün mü?
"Neden başkalarının yakaladığı mutluluğa bir türlü ulaşamıyorum? Neden kötü kader bir türlü peşimi bırakmıyor? Kısmetime razı olup boyun bükmekten başka çıkar yolum yok mu acaba?"

KİMSE KENDİNİ SUÇLAMAZ

Evet, sonu gelmez bir sorgulama sürer gider yıllarca. Bir türlü gerçek sebebi ve çözümü bulamazsınız.
Kuşkusuz yaşadığınız sorunların ciddi sebepleri vardır. Ama bunları keşfetmekte zorlanırsınız. Kimse kendine toz kondurmaz çünkü; Eşler olağanüstü bir özveriyle yuvayı sürdürdüklerini düşünürler. Ellerinden geleni yaptıklarına, ama bir türlü sorunlarını çözemediklerine inanırlar.
Dört yıldır evli olduğunu belirten iki çocuklu bir erkek, "Eşimi hiçbir zaman sevemedim. Herhangi bir kötülüğü ve olumsuzluğu yok. Ama içimde bir heyecan, bir kıpırtı, bir elektriklenme olmuyor" demişti. Karşılıklı heyecan, coşkun bir sevgi, eşsiz bir mutluluk istiyordu. Çok isteyerek evlenmemişti. Aradığı elektriklenmeyi, zaman içinde bulabileceğini söylemişlerdi. Ama hayır, zamanla alışamamıştı. Şimdi ne yapsaydı? "Boşanmak istemiyorum, çocuklarıma kıyamam. Kendisiyle evliliğe evet dediğim eşimin hiçbir günahı yok, ona da zulmedemem. İkinci bir evliliğe eşim ve çevrem razı olmaz" diyerek acı gerçekleri ortaya koyuyor ve "Ne olur, farklı bir çözüm yok mu?" diye yalvarıyordu.
Evlendiği günden beri acı çektiğini düşünen bir kadın, "Yedi yıl boyunca hiç sevmedim, hiç ısınamadım. Eşime bunu ifade etmedim, ama o sanırım hissediyor" demişti. Çocuklarına ve eşine acıyordu. Onların hiçbir günahı olmadığını kabul ediyor, ancak bir çözüm bulunmasını istiyordu.
Bu tür sorunlu ya da mutsuz evlilikleri çok fazla uzaklarda aramayın. Hatta çevrenize bile bakmaya gerek yok, içinize dönün. Yüreğinizden kopup gelen bir ses, "Daha fazla mutluluğu hak ediyorum. Çektiğim acıları yaşamamam gerekiyordu" diyor mu? "Neden eşimle anlaşamıyorum, neden içimde özentiler var, neden birbirimize karşı cıvıl cıvıl bir sevgiyle dolup taşmıyoruz? Allah'ım, idealimdeki mutluluk için her şeyimi verirdim" diye yalvarıyor musunuz?

GÖKTEN ÜÇ ELMA DÜŞMEZ

Eğer bu tür soruların kıskacında bunalıyorsanız, umutsuz olmayın. Dışarıdan baktığınızda mutluluk kahkahaları atan her çiftin gerçekten huzuru yakaladığını da sanmayın. Önce gerçeklerle yüzleşin. Aradığınız uyum ve coşkunun, kendiliğinden gelip yüreğinize yerleşeceğini beklemeyin. Gökten düşen üç elmadan birisinin başınıza konup mutluluk getireceği, sadece masallarda var. Eğer o elmaların birinin de sizin yuvanıza düşeceğini beklerseniz, kıyamete kadar beklersiniz. Hem masallardaki mutluluklar bile katlanılan büyük ayrılıklar ve çekilen yoğun acılardan sonra gelmiyor mu?
Öncelikle eşinizi seçerken hata yaptığınız şeklindeki sonu gelmez sorgulamaları bırakın. Elbette seçimi yaparken, çevrenizin, ailenizin, arkadaşlarınızın etkisi oldu. Belki bazı baskı veya tavsiyeleri aşamadınız. Hem kaderin etkisi de inkâr edilmez bir gerçek. Ama artık geçmişte değiliz. Eş seçiminin mutluluk üzerindeki etkisi inkâr edilemez. Ne var ki, siz o hakkınızı kullandınız ve bugün buradasınız. Her şeyi bugünkü şartlarıyla düşünmelisiniz.
Öncelikle şunu reddetmeyin: Her şeye rağmen kabul eden ve nikâh masasında "Evet" diyen sizsiniz. Dünyanın her yerinde sorumluluğu, "Evet" diyene yüklerler. Kabul etmeniz için alnınıza tabanca bile dayamış olsalar, neticede ölüme karşı bu evliliği tercih etmiş oldunuz.
Her fiilimizde olduğu gibi, eş seçiminde de cüz'î bir irade verilmiştir, ama, "Allah dilemeden siz dileyemezsiniz" anlamındaki ayetin de bir hükmü, takdirin de bir hakkı vardır. Size düşen seçiminiz olumsuz bile olsa onu avantaja dönüştürmeye çalışmaktır.
Öncelikle "seçim" ve "tatmin" gerçeklerini iyi kavramak gerekir.

İNSANI DÜNYA DOYURAMAZ

Bir beyaz eşya, elbise, ev, mobilya almak için ne yaparsınız? Sayısız alternatif arasından, mukayeseler yaparak seçersiniz. Aldıktan sonra bile, acaba öbür takımı mı alsaydım, dersiniz.
Dünyanın maddeten ve manen en iyi insanı, tıpkı kendisi gibi her bakımdan muhteşem yüz kişiyle evlense, yine de, "Acaba yüz birinci nasıldır?" diye düşünür. Çünkü insanın yaratılışına, tatmin konusunda bir sınır konmamıştır.
İnsanın ihtirasını, duygularını dünya doyuramaz, bunların tatmin yerleri Cennettir. Bunun için sabırla evliliğimizi güzelleştirelim, ama asıl mutlu olacağımız yurdun Cennet olduğunu unutmayalım.
Hiç kimse yüzlerce aday içinden inceleyerek evlenemez. Bu mümkün olsa bile, yine geçimde sorunlar olacaktır. İnsan unsurunun söz konusu olduğu yerde anlaşmazlık, uyumsuzluk, farklı düşünceler olağan şeylerdir. Bir insan kendi dünyasında bile çelişkiye düşerse, "iki farklı insan" neden kimi sorunlarla karşı karşıya gelmesin?
Bu gerçekler ışığında,
Eğer aday seçiminde kısmetsiz olduğunuzu,
Başlangıçtan beri eşinize ısınamadığınızı,
Önceleri iyi olan ilişkinizin tamamen bozulduğunu düşünüyorsanız, şu önerilerimize kulak verin:

BULUNDUĞUNUZ HÂLE ŞÜKREDİN!

Ne kadar ağır bir iletişimsizlik, sevgisizlik ve soğukluk yaşıyorsanız yaşayın, mutlaka sizden daha kötü durumda olanlar bulunabilir. İçinde bulunduğunuz mutluluğu yetersiz görebilirsiniz, ancak sahip olduğunuz güzelliklerin farkında mısınız?
Kendisine karşı istediğiniz sıcaklığı duyamadığınız eşinizin güzel yönlerini, hoşlandığınız taraflarını, olumlu davranışlarını düşünün. Hatta bunları bir kâğıda yazın ve aile hayatınız üzerinde etkisini tartın.

EŞİNİZİ MUTLAKA SEVİN

Eşinizin ne kadar eksik ve kusuru olursa olsun, onu mutlaka sevin. Onu sevmeniz için "eşiniz" olması yeter; başka bir sebebe gerek yoktur. Evliliği sarsan "aldatma" gibi problemlerin dışında her problem çözülebilir, her hata bağışlanabilir, her eksik giderilebilir.
Bakın bir yabancı şöyle diyor: "Bazıları sevdikleri adamla evlenmek için dua eder, benim duam biraz farklı. Ben Allah'a, evleneceğim adamı sevmek için dua ediyorum." (Rose Pastor Stokes)
Bu bakış açısını mutlaka kazanmanız gerekir. Çünkü âşıksınızdır, ama evlenemeyebilirsiniz. Evlenirsiniz, anlaşamamanız mümkündür.
Ama evlendiğiniz kişiyi severseniz, muhteşem bir mutluluk yaşayabilirsiniz. Diyeceksiniz ki, "İçimden sevmek gelmeyen birisini, nasıl seveceğim?"
Önce şu sorunun cevabını verin: Eşiniz nasıl olsaydı severdiniz? Hangi davranışları sergileseydi, size nasıl davransaydı mutlu olurdunuz?
Ve asıl can alıcı soru şu: Eşinizin, sizi mutlu edecek davranışları sergilemesine, sizin katkınız ne olabilir?
Belki hoşlanmadığınız bazı davranışlarına siz sebep oluyorsunuz. Kimi davranışlarınız onu olumsuz hareket etmeye itebilir. Bir erkek eşinin çok para harcadığından yakınıyordu. Kadın ise, "Çünkü bana zaman ayırmıyor, benimle ilgilenmiyor. Ben de çok para harcayarak ondan intikam alıyorum" demişti. Erkek, eşinin harcadığı parayı kazanabilmek için ona zaman ayıramıyor, kadın ise kendisine zaman ayrılmadığı için çok para harcıyor.
Görüyor musunuz, iletişimsizlik yüzünden birbirlerinin mutsuzluğuna nasıl da hizmet ediyorlar.

SEVGİ VE MUTLULUĞUN BEDELİNİ ÖDEYİN

Vermeden almak, yatırım yapmadan kazanmak, zahmet çekmeden rahat etmek istiyoruz. Oysa hiçbir zaman armut pişip ağzımıza düşmez. Yaşayacağınız bir mutluluk veya başarının mutlaka bedelini ödeyeceksiniz. Ailemiz için hangi acıyı çektik, hangi fedakârlığa katlandık, hangi bedeli ödedik?
Ey hayal dünyasında tozpembe mutluluklar düşleyenler, ey hiçbir zahmete katlanmadan saadet saraylarında keyif çatmayı isteyenler, birazcık zahmet çekin. Her insan Allah'ın dünyaya gönderdiği ham bir malzemedir. Tıpkı bir sarayı meydana getiren taş, kum, tuğla, çimento gibi. Kimisi bu malzemeden Mimar Sinan gibi Selimiye Camiini inşa eder, kimisi küçük bir kulübe yapar. Mimar Sinan gibi olup, kendinizi ve eşinizi geliştirmeniz gerekir.
Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ı düşünelim. Asrın en cahil, en zalim ve en sapık toplumundan, insanlığın yıldızlarını çıkardı. Sevgisiyle ve nuruyla, insanları parlattı ve yüceltti.
Erkek olun, kadın olun, eşiniz sizin için ham bir malzemedir. Ondan muhteşem bir mutluluk sarayı inşa edebilirsiniz. Yeter ki, sürekli kendinizi ve onu geliştirme, anlama ve mutlu etme çabası içinde olun.
Tabiî, bilgi, şuur ve beceri yoksunluğundan dolayı muhteşem bir sarayı yerle bir edebilirsiniz de.
Hep eşiyle çok iyi anlaşan ve mutlu bir yuva kuran çiftlerin hâline gıptayla bakarsınız. Onlar o günlere kendiliğinden ulaşmadılar. Çok acı çektiler, birbirlerini anlamak için çok çırpındılar, eşimi nasıl mutlu ederim diye olmadık formüller denediler. Ama sonunda başardılar. Siz sonucu görüyorsunuz, ama her sonucun bir geri plânı ve bir alt yapısı vardır.
Minik bir cami yapan mimarın, "Neden ben Selimiye gibi muhteşem bir cami yapamıyorum? Çünkü beni görevlendiren bir padişah ve arkamda devlet desteği yok" deme hakkı yoktur. Önce mimarın beyni, yüreği, aşkı, şevki, bilgisi ve gayreti gerekir. Siz Sinan olursanız, Allah ne Süleyman'lar, ne Selim'ler yaratır.
Siz de mutlu çiftlerin kitap, kaset, seminer ve iletişim uygulamalarıyla birikimlerini nasıl geliştirdiklerine bakın.
Siz isterseniz, mutlaka verilir. Ama bedelini ödemek şartıyla...

GÜCÜNÜZÜ FARK EDİN VE ONDAN YARARLANIN

Çoğumuz Rabbimizin bize verdiği gücün farkında değiliz. Sanırız ki, en büyük güç kişisel gayretlerimizle elde ettiğimiz varlıklardır. İyi para getiren bir işimiz, evimiz, arabamız en büyük kazanç kabul edilir. Maddî varlığa sahip insanlar, Allah'ın şanslı kulları olarak adlandırılır.
Oysa en büyük güç, "varlık ve sağlık" ile istifademize sunulan "dünya ve kâinat"tır. Kim ne kazanmışsa, Allah'ın ihsan ettiği, vücut ve akıl sayesinde kazanmıştır. Hem Rabbimiz, bütün dünyayı emrimize vermeseydi, biz ne kazanabilirdik?
Harran Ovasını cennete çeviren Güney Anadolu Projesini yapmakla övünürüz. Gerçekten de muhteşem bir başarıdır. Ama söyler misiniz, Allah Fırat'ı asırlardır coşturmasaydı, insanlar hangi barajı yapacaktı?
Buyurun neredeyse dünyanın bazı devletleri kadar geniş olan Konya Ovasından bir Fırat çıkarın! Allah yaratmasa, mümkün mü?
Varlığıyla övündüğümüz başarılar, hizmetimize verilen varlıkları doğru ve verimli bir şekilde kullanmaktan ibarettir. Ve bu varlıklardan farklı şekillerde dünyanın bütün ülkelerine verilmiştir. Yeter ki, faydalanmasını bilelim.
Tıpkı bunun gibi, birlikte hayatınızı geçirdiğiniz eşiniz, size verilen muhteşem bir nimettir. Allah elde edilmesi zor olanı bize vermiştir, biz ondan yararlanmasını bilmiyoruz. Her insan, benzersiz cevherleri içine alan bir hazinedir. Yeter ki, ondan yararlanmasını bilelim.
Birlikte yaşayacağınız bir insan olmasaydı, siz onu yaratabilir miydiniz? Belki eleştirdiğiniz, beğenmediğiniz eşinizin tedavisi imkânsız bir hastalığı olsaydı veya bir kazada sakat kalsaydı, bunu telâfi edebilir miydiniz?
Hayır! Rabbimiz bize pırıl pırıl bir insan vermiş. Elbette eksikleri ve kusurları olacak. Hangimiz mükemmeliz? Sabır, hoşgörü ve gelişim gayretiyle her şeyin üstesinden gelmek mümkündür. Tabiî, siz isterseniz...



cemil tokpınar
Ekleme Tarihi: 20.08.2007 - 21:23
Bu mesajı bildir   Ukab üyenin diğer mesajları Ukab`in Profili Ukab Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 745 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
kilimlili67 (47), EnToRia (39), cihankarasan (56), rahmali (60), beyazyol (44), hmurat (50), Sweet-Bircan (31), calinan_kalp (43), bobmalley (34), kerim71 (50), talip-ibrahim (38), kan-ka (50), behlül72 (52), n.nakla61 (40), yasinbirel80 (44), zuhre yildirim (44), SnNmMc (37), tarik82 (42), akin123 (37), MertTurk (43), *hira* (35), zaferburgu (49), mademney (42), esli (61), sipahii (43), gokhan (46), ISLAM_GUNESI (40), veteriner54 (42), meryem03 (40), engino (46), yol_cu (42), koyuncu339 (39), fizikcimrt (49), fgdibo (36), salem (46)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.53746 saniyede açıldı