budesonide kaletra generique rhinocortivermectin stromectol oxytrol pamelor pantozol parafon parexat pariet parlodel paronex paxil cr paxil penegra pentoxi pepcid pepcidine periactin persantine pharmaquine phenhydan phoslo pirocam pirosol pk merz plavix plendil pletal podomexef ponstel pradif prandin precose premarin prevacid priligy prilosec primacton primolut n primolut nor principen prinil probalan prodafem
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » EDEBİYAT / MAKALE / ŞİİR » GÜZEL SÖZLER » HİRA DAĞINDAN DÜNYAYA YAYILAN NUR.....

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
**Su_DamlasI** su an offline **Su_DamlasI**  
HİRA DAĞINDAN DÜNYAYA YAYILAN NUR.....

1420 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 21.04.2006
En Son On: 07.04.2013 - 11:54
Cinsiyeti: Bayan 
-Aldıkları müjdenin sevinciyle eve gelmişlerdi. Ne konuşacaklarını ve ne söyleyeceklerini bilemiyorlardı. Hz.Hatice (r.a.) hayranlıkla eşine bakıyor, onun eşi olduğuna, bu müjdeyi duyanların ilki olduğuna, en önemlisi Allah'ın kendisine sunduğu bu büyük nimete şükrediyordu.
Hz.Muhammed(s.a.v.) ise başına gelen olaylardan ve Varaka'nın ona söylediklerinden ötürü farklı düşüncelere dalmış ve mecalsiz kalmıştı.
Bu olayın şiddetini, bu olayın büyüklüğünü bir insanın kaldırması imkansızdır. Eğer Allah(c.c.)'ın güçlü eli Muhammed(s.a.v.)'in kalbinin üzerinde olmazsa ve doğrudan onu korumasaydı, bu olayın şiddeti karşısında paramparça olurdu.

Varaka'nın O'na söylediklerini uzun uzun düşünüyor, onun anlattıklarına bir anlam bulmaya çalışıyordu.
Kendisi gibi ümmi olan, hiçbir şey bilmeyen, yetim, öksüz, fakir bir insan nasıl bu ümmetin peygamberi olabilirdi. Bu halkı değiştirebilecek ne bir gücü ve ne de maddi bir varlığı vardı. Oysaki gerek Mekke'de olsun gerekse de Mekke'nin yakınındaki diğer yerlerde olsun ondan daha nüfuzlu, zengin insanlar vardı. Niye Al-lah(c.c.) onları seçmemişti de, öksüz bir çobanı seçiyordu. Allah(c.c.), bu zor görevi neden ona veriyordu. Bu görevi kendisi gibi zavallı bir insan yerine getirebilir miydi?
Hiç bilmiyordu… Ne yapacağını bilmediği gibi sanki Allah'tan gelen bir vahiyle şu düşünceye sevk edilip, teselli oluyordu:
Kainatın biricik sahibi Yüce Allah(c.c.) elbet bir yol gösterecek. Kulunu görevlendiren Allah(c.c.), yardım da edecektir. Kendisine düşen, bu gerçeği hiç şüphe duymadan kabullenmekti.
Varaka'nın söylediği: "Kavmin seni yurdundan çıkaracak" sözü O (s.a.v.)'nu üzmüştü.
Kavmi O'nu niye yurdundan kovacaktı? Oysa O(s.a.v.), kavmini doğru yola çağıracaktı, kendisine çok güvenen kavmi O'na inanmalıydı. Şu ana dek hiç kimse kendisini yalancılıkla suçlamamış, ne söylemiş ise inanmışlardı.
Hem Mekke'de ailesi güçlü konumdaydı, amcaları, amca oğulları vardı, bunlar kendisine sahip çıkmalıydı.
Ya tam tersi olursa; yani amcaları dahi ona karşı çıkarlarsa, onu yalanlarsa ve Varaka'nın dediği gibi kendisini yurdundan sürerlerse!...
Hz. Muhammed(s.a.v.)'in şimdi yapması gereken; Allah(c.c.)'a daha fazla ibadet etmek ve gelecek olan vahiy meleğiyle karşılaşmaya hazırlanmaktı. Ve öyle de yaptı, eskisinden çok daha fazla ibadet ediyor ve tefekküre dalıyordu. Allah'a ibadet ediyor, bu ibadetler çoğunlukla sabahlara kadar sürüyordu. Zaman zaman Mekke'den uzaklaşıyor, çöllerde, dağlarda huzuru bulmaya çalışıyordu.
Günler geçiyordu ve bu dönemde O'nun en büyük destekçisi Hz.Hatice'ydi. Hz. Hatice (r.a.) ona ilk inananlardandı.
Günler birbiri ardınca geçiyor ama Hz.Muhammed(s.a.v.)'e Hira'da görünen melek bir türlü gelmiyordu. Oysa günlerdir ikinci buluşmaya hazırlanıyordu. Başladığı her güne büyük umutlarla başlıyor, sabahlara kadar ibadet edip vahiy meleğini bekliyordu.
Gün geçtikçe Hz. Muhammed(s.a.v.), huzursuz oluyor, umudu tükeniyordu. Vahyin gelmemesini ve kaygılarını Hz. Hatice'ye anlatıyor ve Hz. Hatice de devamlı onu teselli ediyordu. O da eşinin mutsuz olduğunu, bunaldığını, kendisinden şüphelenir hale geldiğini gördükçe, onun için endişeleniyordu.
Hz.Muhammed(s.a.v.)'e zor gelen ve onu üzen, Hatice'nin ve bazı samimi dostlarının karşısında mahçup olmuş olmasıydı.. Şimdi ne yapacaktı. Yoksa Rabbi onu terk mi etmişti? Bu kaygı onu çıldırtmaya yetiyordu…
Bu zor hadise karşısında büyük bir sıkıntı ve üzüntü duymuştu, öyle ki bu dünya ona anlamsız ve dar geliyordu. Hz. Muhammed(s.a.v.)'in aklında, dünyadan kurtulma düşüncesi doğuyordu…
Hayal kırıklıklarıyla Hira olayının ardından kırk gün geçmişti. Artık kimsenin yüzüne bakacak hali yoktu.
Herkese karşı kendini mahcup hissediyordu ve artık dayanma gücü kalmamıştı… Rabbi bunca zamandır O'na vahiy göndermemişti ve artık delirdiğini düşünüyordu. Oysa kendini ikinci buluşmaya ne kadar da hazırlamıştı.
Yaşamı boyunca en nefret ettiği şey o dönemin şairleri ve delileriydi, onlara bakmaya, onlarla bir arada olmaya dayanamazdı. Ama şimdi kendinden şüpheleniyordu.. Hatta ilk günlerdeki heyecanıyla çevresine başından geçen olayları anlatması, Varaka'nın yorumlarını aktarmasından dolayı şimdi çevresindeki bazı kişiler fısıltılarla ona gülüyor, onu delilik ve şairlikle suçluyorlardı. Ve bu ithamlara artık dayanma gücü kalmamıştı. Kendi içinden; "Şairlikten ve delilikten en nefret eden ve uzak olan benim. Kureyş'liler bu yakıştırmayı bana asla yapamasınlar. Bir dağın tepesine çıkayım kendimi oradan aşağı atayım ve kurtulayım" düşüncesi geçiyordu.
Ve bir gün bu düşüncesini gerçekleştirmek için evden ayrılmıştı. Bu kararını çok düşünmüş ve en iyisinin bu olacağına karar vermişti…
Çünkü O(s.a.v.), insanların hafızasında tertemiz bir Muhammed'in kalmasını istiyordu. Muhammed denince; yetimlerin, fakirlerin, güçsüzlerin yüzü nasıl gülüyorduysa, öyle kalmasını istiyordu. Yani toplum arasında parmakla gösterilen, bakanların kendisiyle eğlendiği bir Muhammed olmak istemiyordu.
Bu karar onun için çok zordu, ama son çareydi artık… Bu kararını uygulamak için yüksek bir dağ seçmiş ve ona doğru yol almaya başlamıştı.
Ne garip bir dünya? Daha önceleri Mekke'de bulamadığı huzuru, Mekke'den uzaklaştığı zaman buluyorken, şimdi huzuru(!) ölümde bulmaya çalışıyordu. Göğsü daralmış, bedeni terden sırılsıklam olmuş, mübarek gözlerinde yaşlar vardı…
Basılan kumlar, açılan yokuşlar O’nu dağın ortasına ulaştırmıştı. Ölümle arasında birkaç metre yol vardı. Sevgilisinin terk ettiği bir sevgili canına kıymak üzereydi. Rabbi O'nu bu kadar severken O'nun canına kıymasına izin verir miydi? Hem Rabbi onu terk etmemişti. Aralarındaki bağın güçlenmesi için onu sadece bir süre yalnız bırakmıştı. Muhammed(s.a.v.) ile bu yalnızlıkta, aralarındaki sevgi büyüdükçe büyümüştü, öylesine büyümüştü ki artık O'nsuz yaşamak abes olmuş, O'nsuz yaşamaktansa yok olmayı tercih etmişti.
Bu bir kulun Allah'a olan sevgisiydi. Bu, beşer olanın İlahi'ye olan aşkıydı. Aşktan öte bir aşkı vardı, işte bu, aşkların en ötesiydi.
"Ey özlenen sevgili, özletme artık kendini.
Seni bekleye bekleye derbeder oldu bu nebi."
Hz. Muhammed(s.a.v.), dağın ortasında durmuş, verdiği kararı uygulayıp uygulamamayı düşünüyordu. Bugüne kadar dünya hayatı onun için bir eğlence yeri değildi. O bu hayatı yaşadığı topluma göre çok daha iyi yaşıyor, hayatın hakkını verebil-diği kadarıyla vermeye çalışıyordu.
Hz.Muhammed(s.a.v.) düşünceleriyle, duygularıyla amansız bir çatışmada iken, artık bu olaya Allah(c.c.)'ın müdahale etme zamanı gelmişti. Çünkü Muhammed(s.a.v.)'in ruhu ıstırap ve elemlerle dayanmaya alıştırılmış, ve bu davaya daha fazla iştiyak duyması temin edilmişti.
Dağın ortasına varmışken gökten bir ses işitti: "Ey Muhammed, Sen Allah'ın Elçisisin ben de Cebrail'im."
Yine korku sarmıştı bedenini, başını göğe çevirdi, bir de ne görsün; duru ve tertemiz bir adam kılığında Hira'da kendisiyle konuşan melek; iki ayağı göğün ufkunda, yer ve göğü kaplamış, ona sesleniyordu.
"Ey Muhammed! Sen Allah'ın Elçisisin, ben de Cebrail'im."
Durup ona bakakalmıştı, bu bakışlarla artık yürüyemez hale gelmişti. Ne ilerleyebiliyor, ne de geri gidebiliyordu. Yüzünü ondan çevirmeye çalışıyor ama ufkun neresine bakıyorsa Hz. Cebrail'i o şekilde görüyordu.
Uzun bir müddet Hz. Muhammed(s.a.v.) bu olayla kendine gelmeye çalışıyordu. Nereye baksa Cebrail'i görüyor ve Cebrail O'na sesleniyordu. "Sen Allah'ın Elçisisin."
İşte Hz.Muhammed(s.a.v.) uzun süredir bunu bekliyordu. Birden yüreğinde devrimler yaşamıştı. Az öncesine kadar canına kıymaya çalışan Hz. Muhammed(s.a.v.) şimdi artık tam kelimesiyle hayatın anlamını bulmuş ve milyonlarca insan arasından seçilmiş örnek insan olduğunu anlamıştı.
Bir müddet sonra Cebrail (a.s.) kaybolmuştu. Çünkü Hz.Muhammed'e (s.a.v) vermek istediği mesajı vermiş, o da bu mesajı almıştı.
Hz.Cebrail kaybolunca, Hz. Muhammed (s.a.v) sevinç ve coşku içerisinde evine doğru döndü. Bu müjdeyi hemen sevgili eşi Hz.Hatice'ye vermeliydi
Ekleme Tarihi: 11.08.2006 - 11:33
Bu mesajı bildir   **Su_DamlasI** üyenin diğer mesajları **Su_DamlasI**`in Profili **Su_DamlasI** Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 878 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
mouharem68 (56), Mavi mutluluk (42), gardiyan (51), hüzünn (36), yanardag (49), kalebeyi (43), Trabzon61 (34), Kameraman_63 (61), Rabia1 (52), MaviguL (42), YSMNT (45), kardelen_06 (40), PembeGül (39), aliosmantr (37), safak13 (46), secere (47), yasargokmen (51), mehmet23 (53), HaBeSii (43), tkardelen (42), MUSTAFA ONUR (63), efendi54 (54), cemilakgun (48), þip&thorn.. (45), cemilakgün (48), Moehh80 (44), ismailbaturay (47), tümtürk (36), SaBoTaJ (124), resadiyeli84 (40), muhammedali_x (49), metinx (49), Fatih almanya (44)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.55822 saniyede açıldı