stromectol hydroxychloroquine kaletra kamagra fluvoxamine fludapamide fludex forzest fosamax frumil fulcin furacin furadantin furo basan furodrix gabantine gastroprazol geodon glaupax gli basan glibenese glibenorme glimerax glimeryle glucobay gluconormine glucophage xr glucophage glucotrol xl glucotrol glucovance gracial grifulvin gris peg grisol grisovin gyne lotrimin hard on oral jelly hard on helvecin helvevir hypnorex hytrin bph hytrin hyzaar ilosone
     
     

0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

16 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Gönderen Mesaj
Konudaki Mesajlar: Konu icon DUA KERVANIMIZA BEKLİYORUZ
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    DUA KERVANIMIZA BEKLİYORUZ
16 Mesaj -
selamun aleyküm dostlar ...
ülkemizin selameti için baþlattýðýmýz dua kervanýmýzda sizleri de
aramýz da görmeyi arzu ediyoruz....
katýlmayý arzu edenlere...

1-hacet namazý
2- fetih suresi
3- cevþen suresi
4- 1000 allahuekber

þimdiden Rabbim dualarýmýzý makbul eylesin.
Gönderme Tarihi: 30.04.2007 - 00:09
**safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon Duy Şikayet Etmede Her An Bu Ney
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    Duy Şikayet Etmede Her An Bu Ney
16 Mesaj -
Duy Þikayet Etmede Her An Bu Ney


Duy þikayet etmede her an bu ney,
Anlatýr hep ayrýlýklardan bu ney.

Der ki feryadým kamýþlýktan gelir,
Duysa her kim, gözlerinden kan gelir.

Ayrýlýktan parçalanmýþ bir yürek
Ýsterim ben, derdimi dökmem gerek.

Kim ki aslýndan ayýrmýþ canýný,
Öyle bekler, öyle vuslat anýný.

Aðladým her yerde hep ah eyledim,
Gördüðüm her kul için dostum dedim.

Herkesin zannýnda dost oldum ama,
Kimse talip olmadý esrarýma.

Hiç deðil feryadýma sýrrým uzak,
Nerde bir göz, nerde bir candan kulak?

Aynadýr ten can için, can ten için,
Lakin olmaz can gözü her kimsenin.

Ney sesi tekmil hava oldu ateþ,
Hem yok olsun, kimde yoksa bu ateþ!

Aþk ateþ olmuþ dökülmüþtür ney'e,
Cezbesi aþkýn karýþmýþtýr mey'e.

Yardan ayrý dostu ney dost kýldý hem,
Perdesinden perdemiz yýrtýldý hem.

Kanlý yoldan ney sunar hep arz-ý hal,
Hem verir Mecnunun aþkýndan misal.

Ney zehir, hem panzehir, ah nerde var,
Böyle bir dost, böyle bir özlemli yar?

Sýrrý bu aklýn bilinmez akl-ile,
Tek kulaktýr müþteri, ancak dile.

Gam dolu günler zaman hep ayný hal,
Gün tamam oldu, yalan, yanlýþ, hayal.

Gün geçer yok korkumuz, her þey masal,
Ey temizlik örneði sen gitme, kal!

Kandý her þey, tek balýk kanmaz sudan,
Gün uzar, rýzkýn eðer bulmazsa can.

Olgunun halinden ah, anlar mý ham?
Söz uzar, kesmek gerektir vesselam.

(Farsça, çev: F. Halýcýgöz kırpma

Mevlana Celaleddin Rumi


Gönderme Tarihi: 23.04.2007 - 13:02
**safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon Hacerü'l-Esved'in özelliği nedir ve tarihi seyri nasıldır?
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    Hacerü'l-Esved'in özelliği nedir ve tarihi seyri nasıldır?
16 Mesaj -
Hacerü'l-Esved'in özelliði nedir ve tarihi seyri nasýldýr?



Renginin siyah olmasý sebebiyle Hacerü'l-Esved (Siyah Taþgöz kırpma diye adlandýrýlan bu mübârek taþ, Kâbe'nin Þark köþesinde olup, yerden bir buçuk metre yükseklikte, kapýya yakýn bir yerde yerleþtirilmiþtir. Üç büyük ve birkaç tane de küçük parçadan müteþekkildir. Etrafý gümüþ bir halka ile çevrilidir. Bir baþka ismi, Ruhu'l-Esved'dir.
Bu mübârek taþ, semâvî bir taþ olup, Hz. Ýbrahim'e (a.s.) Hz. Cebrâil tarafýndan getirilmiþtir. Kâbe duvarýna yerleþtirilmeden evvel, Ebû Kubeys Daðýnda muhafaza edilmekteydi. Bir rivâyete göre, Kâinatýn Serveri, Peygamber Efendimizin, "Ben, peygamber gönderilmeden evvel, Mekke'de bana selâm veren taþý, hâlâ biliyor ve tanýyorum" ifadelerinin iþaret ettiði taþ, bu Hacerü'l-Esved'dir.
Bir gün, bu taþa yaklaþýp öpen Hz. Ömer, þöyle demiþti:
"Çok iyi bilirim ki, sen zararý ve menfaati olmayan bir taþ parçasýsýn. Eðer Resûlullahýn seni takbil ettiðini [öptüðünü> görmese idim, asla seni takbil etmezdim."

Hacerü’l-Esved Cennetten mi geldi?

Kâbe-i Muazzamanýn kapýsýnýn sol tarafýnda yer alan ve tavaf baþlangýcý olarak kabul edilen Hacerü’l-Esved’in Cennetten getirildiði hakkýnda sahih hadisler mevcuttur.
Sünen-i Tirmizî’de Ýbni Abbas’tan rivayet edilen hadisin meâli þöyledir:
“Hacerü’l-Esved Cennetten indirildi. Sütten daha beyazdý, fakat onu Âdemoðlunun hatâlarý kararttý.”1
Müsned’deki rivayet de þu meâldedir:
“Hacerü’l-Esved Cennetten gelmiþtir. Kardan daha beyazdý. Fakat onu müþriklerin hatâlarý kararttý.”2
Evet, Hacerü’l-Esved’in Cennetten geldiði kesindir. Ancak bu husus Hz. Ýbrahim’in Kâbe’yi bina ederken bu taþý Ebû Kubeys Daðýndan getirmesiyle nasýl baðdaþabilir?
Bu Hususta Kâbe ve Mekke Tarihi isimli eserde þu bilgilere yer verilir:
Hz. Âdem Cennetten yeryüzüne indirildiðinde Cenab-ý Hak melekler vasýtasýyla ona bir Cennet çadýrý gönderdi. Hacerü’l-Esved de bu çadýrýn içindeydi ve beyaz bir yakuttu.
Hz. Ýbrahim, oðlu Hz. Ýsmail’le birlikte Kâbe’yi inþa ederken tavaf baþlangýcý olarak oðlu Ýsmail’den bir taþ istedi. Hz. Ýsmail taþý aramaya gitti, fakat boþ döndü. Bu sýrada Hz. Cebrail, Hz. Ýbrahim’e bir taþ getirdi. Nuh Tufanýnda Kâbe de sular altýnda kalýnca Cenab-ý Hak Hacerü’l-Esved’i Ebû Kubeys daðýna emanet etmiþ ve “Benim dostumu Kâbe‘yi inþa ederken gördüðün zaman bu taþý ona çýkar” buyur-muþtu. Hz. Cebrail’in getirdiði bu taþ bem beyazdý. Fakat daha sonra hadiste geçtiði gibi, müþriklerin ellerini sürmesiyle; bazý rivayetlerde de zaman zaman çýkan yangýnlar sonucu kararmýþtýr. 3
Hacerü’l-Esved’in kararmasý meselesini yukarýda meâlini verdiðimiz hadis-i þerifin izahýnda Tirmizî þârihi el-Ahvezî þunlarý söyler:
“Esas olan hadisin zahirî mânasý olmakla birlikte, bazý Hanefî âlimleri þöyle demiþlerdir: Bu hadiste mübalaða ihtimali vardýr. Hadiste Peygamberimiz (a.s.m.) Hacerü’l-Esved’in þeref ve kýymetini anlatýrken, iþlenen günah ve hatalarýn da çirkinliðine dikkat çekmiþtir. Bir hadiste de bildirildiðine göre, insan bir günah iþlediði zaman kalbinde siyah bir nokta meydana gelir.”
Bu meselede þöyle bir suale de cevap verilmektedir: “Onu müþriklerin hatalarý kararttý da, neden mü’minlerin imaný ve ibadeti tekrar beyazlaþtýrmadý?”
Ýbni Kuteybe’nin cevabý þöyle: “Cenab-ý Hak dileseydi yapardý, fakat Cenab-ý Hakkýn yeryüzüne koyduðu âdetlerden birisi de, bir þey siyahlaþýnca tekrar beyazlaþmamasýdýr.”
el-Muhib et-Taberî de þöyle diyor: “Onun siyah olarak kalmasýnýn sebebi bir ibret olmasýdýr. Yani iþlenen günahlar Cennetten gelen bir taþý karartýrsa, acaba insanýn kalbini ne hale sokar?”
Ýbni Abbas’ýn izahý da þu þekildedir: “Cenab-ý Hakkýn onu karartmasýnýn sebebi, dünya ehlinin Cennet zinetine bakmamalarý içindir.”4
Taþýn Hacerü’l-Esved olarak isimlendirilmesi ise Kâbe’nin duvarýna konup insanlarýn elini sürmesi sonunda olsa gerektir. Çünkü daha önce Cennetten indiðinde beyaz bir yakuttu.

1. Tirmizî, Hacc:49.
2. el-Fethü'r-Rabbânî, 12:26.
3. Ebû'l Veled el-Ezrakî. Kabe ve Mekke Tirihi, s. 36-54.
4. Tuhfetü'l-Ahvezî, 3:617.

Salih Suruç
Gönderme Tarihi: 21.04.2007 - 00:50
**safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon Kuran’da bütün dualara cevap verileceği belirtiliyor. Halbuki dualarımızın çoğu kabul olmuyor?
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    Kuran’da bütün dualara cevap verileceği belirtiliyor. Halbuki dualarımızın çoğu kabul olmuyor?
16 Mesaj -
Kuran’da bütün dualara cevap verileceði belirtiliyor. Halbuki dualarýmýzýn çoðu kabul olmuyor?



Bu konuyu Üstad Bediüzzaman þöyle ifade etmektedir:

“Eðer desen: "Bir çok defa dua ediyoruz, kabul olmuyor. Halbuki, âyet umumîdir... her duaya cevap var ifade ediyor.

Cevap vermek ayrýdýr, kabul etmek ayrýdýr. Her dua için cevap vermek var; fakat kabul etmek, hem ayn-ý matlubu vermek Cenabý Hakkýn hikmetine tâbidir. Meselâ: Hasta bir çocuk çaðýrýr: "Ya Hekim! Bana bak." Hekim: "Lebbeyk" der... "Ne istersin?" cevap verir. Çocuk: "Þu ilâcý ver bana" der. Hekim ise; ya aynen istediðini verir, yahut onun maslahatýna binaen ondan daha iyisini verir, yahut hastalýðýna zarar olduðunu bilir, hiç vermez. Ýþte Cenab-ý Hak, Hakîm-i Mutlak hazýr, nâzýr olduðu için, kulun duasýna cevap verir. Vahþet ve kimsesizlik dehþetini, huzuruyla ve cevabýyla ünsiyete çevirir. Fakat insanýn hevaperestane ve heveskârane tahakkümüyle deðil, belki hikmet-i Rabbaniyenin iktizasýyla ya matlubunu veya daha evlâsýný verir veya hiç vermez.”(1)

Ayrýca bu konuda gelen hadisi þerifler de vardýr ki, Ebû Hüreyre (r.a)’tan rivayet edilen bir hadisi þerifte, Peygamberimiz (s.a.v)’in þöyle buyurduðu nakledilmektedir:

“Acele etmediði müddetçe her birinizin duasýna icâbet olunur. Ancak þöyle diyerek acele eden var: "Ben Rabbime dua ettim duamý kabul etmedi.” Müslim'in diðer bir rivâyeti þöyledir: “Kul, günah talep etmedikçe veya sýla-i rahmin kopmasýný istemedikçe duasý icâbet görmeye (kabul edilmeye) devam eder.” Yine Tirmizî'nin rivâyetinde ise þöyledir: “Allah'a dua eden herkese Allah icâbet eder. Bu icâbet, ya dünyada peþin olur, ya da ahirete saklanýr, yahut da dua ettiði miktarca günahýndan hafifletilmek suretiyle olur, yeter ki günah talep etmemiþ veya sýla-ý rahmin kopmasýný istememiþ olsun, ya da acele etmemiþ olsun.”(2)

Hadisten de anlaþýlacaðý gibi, insan günah ve haram sayýlan þeyleri istemedikçe duasý kabul olunuyor.

(1) Ýman ve Küfür Muvazeneleri 102.
(2) Buhârî, Daavât, 22
arif arslan
Gönderme Tarihi: 21.04.2007 - 00:43
**safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon oSMaNLIıcA BiLGiSAyaR
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    oSMaNLIıcA BiLGiSAyaR
16 Mesaj -
merhaba,
az çok osmanlýca bilenler için oldukça keyifli bir çalýþmayý paylaþmak istedim. ancak buradaki seçimlerde biraz keyfilik var diyorum, birazcýk osmanlýca ilmimle sevinçli mesela ben olsam googleye o kadar deðer vermezdim benim keyfi google tarifim þu olurdu, hamal-ý malumat sevinçli
selamlar.. sevinçli

Bilgisayar Terimlerinin Osmanlýca Mealleri ; )

Görev Çubuðu : Deðnek-Ül Vazife

Çift Týklama: Týkýrt-Ül Tekerrür

Administrator : Sahip-Ul Edevat

Flash Disk: Edevat-Ül Yumuþak

Hard Disk : Edevat-Ül Civanmert

Anti Spyware : Müdafa-Ül Hafiye

Mouse : Zýndýk Faresi

Klavye : Taht-Ül Hurufat

Power Supply: Kuvvet Macunu

My Documents - Sanduka- Ý Evrak

Ýnternet : Allame-Ý Ulul Arz

Google: Kaþif-Ul Ali

Google Earth: Seyr-Ül Arz, Keþif-Ul Arz

Denetim Masasý: Sehpa-Ý Saltanat

Cd- Rom - Pervane-Ül Hâfýza

Ekran : Perde-Ül Temasa

Kasa : Kaide

Enter: Duhul

Virus: Deyyus

Antivirüs: Akýncý

Msn : Elçi

Hacker: Deyyus-Ül-Ekber

Hata Raporu: Malumat-Ül Kabahat

Mail Server: Divan-Ül Mektubat

Messenger: Havadisçi

Chat : Muhabbet-Ül Zabiy

ctrl alt del : zeamet-i has timar
PC de
Gönderme Tarihi: 18.04.2007 - 12:11
**safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon Hz. Peygamber'in (s.a.s.) Beden ve Ahlak Güzelliği
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    Hz. Peygamber'in (s.a.s.) Beden ve Ahlak Güzelliği
16 Mesaj -
Hz. Peygamber'in (s.a.s.) Beden ve Ahlak Güzelliði


Konumuzla ilgili kavramlardan en önemlisi sîret kelimesidir. Sîret lügatte, gidiþ, hâl ve yürüyüþ gibi manâlara gelir. Istýlahta, Hz. Peygamber Efendimizin beden ve ahlâk güzelliði dahil, bütün söz ve davranýþlarýný, kýsaca tüm yaþayýþýný ifade eder. Sîretin içinde, Hz. Peygamber Efendimizin Megazi, Delâil, Hasais ve Þemaili yer alýr. Þemail, O'nun bedenî ve ahlâkî güzelliklerine denir ve O'nu tanýma ve tanýtma bakýmýndan önemlidir.

Bir beþer olarak yaratýlan ve her insan gibi yiyip içen, yatan, geçimi için çalýþan Hz. Peygamber (s.a.s.), ama bütün bu hususlarda ve insanlarla iliþkilerinden Allah'a kulluðuna kadar hayatýnýn her yönünde mükemmel bir örnek, bir nümûne-i imtisal ortaya koymuþtur. Þemâil kitaplarýnda görüldüðü gibi, O, en güzel ve en mükemmel bir þekilde yaratýlmýþtýr. Bu güzelliði ve kemâlâtý sebebiyle, bedeninin tavsifine süs, zinet manasýna gelen Hilye ismi verilmiþtir (Bayraktar 1990, 303). Bununla beraber O'nun bedeni ve uzuvlarý açlýk, susuzluk ve darbelere maruz kalmak bakýmýndan diðer insanlardan farksýzdýr. Peygamberimizin (s.a.s.) bedenî ve ahlâkî güzelliklerini çok kýsa olarak yazdýktan sonra, bu hususta derli toplu olan Cevdet Paþa'nýn tavsifini kaydedeceðiz.

Hz. Peygamber Efendimizin Beden Güzelliði
Peygamber Efendimiz (sallâllahu aleyhi ve selem), hulûkuyla olduðu gibi hilkatiyle de en mükemmel insandýr. O'nun kemâlâtýnýn bütününü bir baþka insanda görmek mümkün olmadýðýndan, fizyonomisinin mükemmelliði de peygamber olduðuna dair bir delil sayýlmýþ ve diðer nübüvvet delilleriyle birlikte yazýlmýþtýr. Mesela, Kâdî Ýyâz'ýn eþ-Þifâ bi Ta'rîfî Hukûki'l-Mustafâ adlý eserinde Hz. Peygamber'in bütün vasýflarý ve halleri bir araya toplanmýþ ve bunlar bir anlamda O'nun peygamberliðinin delillerinden kabûl edilmiþtir. Ayný þekilde Beyhakî de Delâilü'n-Nübüvve adlý eserinde benzer yaklaþýmý sergilemektedir. Gerçi beden güzelliði, Hz. Peygamber'e has deðildir. Meselâ, Yusuf (a.s.)'a güzelliðin tamamý verilmiþti. Ashabdan Cerîr b. Abdillah'ýn ayný bir yakýþýklýlýða sahip olduðu nakledilmektedir. Hz. Peygamber'e gelince: O, bu hususta da Hz. Yusuf (a.s.) dahil herkesin önünde idi ve bunun yanýsýra ahlâk güzelliði ile de emsalsizdi. O'nun peygamberliðine delil olan, sadece bedenen deðil, hem bedenen hem de ahlâken mükemmel olmasýdýr.

Hz. Peygamber'in Ahlâk Güzelliði
Hz. Peygamber'in þemailinin ikinci unsuru, ahlâkýdýr. Ahlâk, nefsin kuvvet ve vasýflarýndaki normal bir özelliðe sahip olmasý anlamýna gelen hulûk kelimesinin çoðuludur. Güzel ahlâk ise, ifrat ve tefritten uzak fazilet sayýlan bir mertebedir. Gazap kuvvetinin fazileti þecaattir. Bu da, öfkelenip tavýr alýnmasý gereken yerde gerektiði þekil ve ölçüde tavýr alma, yersiz öfkeden kaçýnma, hakký kabûl, anlatma ve savunma konusunda korku taþýmama demektir. Þehevî kuvvetin fazileti iffettir. Aklî kuvvetin fazileti hikmettir. Bütün bu faziletler, Hz. Peygamber'de en mükemmel derecede bulunuyordu. Onlarý, bütün boyutlarýyla Þemâil telifatýnda görmekteyiz.

Kur’ân-ý Kerim'de Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) ahlâkýnýn çok büyük, çok yüce ve hayranlýk verici olduðu bildirilmiþtir (Kalem, 68/4). Peygamber Efendimiz de (s.a.s.) bir hadislerinde, “Ben güzel ahlâký tamamlamak için gönderildim” (Muvatta', “Hüsnü'l-Hulûk,” 8) buyurmuþtur.

Peygamberimizin (s.a.s.) ahlâký, Hz. Aiþe'nin de bildirdiði gibi Kur’ân'dý (Müslim, “Salâtü'l-Müsafirin,” 139). O, bütün hayatýný Kur’ân'a göre tanzim etmiþti, yani yaþayan Kur’ân'dý. Peygamberimiz (s.a.s.), beþeri yönüyle de insanlýða örnekti. O, günah olmadýðý takdirde, kolay olan iþe öncelik verirdi. Meselâ, Peygamberimiz tek baþýna namaz kýlýyorsa istediði kadar uzatýr; cemaate imamlýk yaptýðýnda ise, kýsa kýldýrýrdý ve böyle kýldýrýlmasýný da tavsiye ederdi. Bunlar, O'nun ahlâkýndan sadece çok küçük bir kesit.
***********************************
Cevdet Paþa'nýn Veciz Yazýsý
**********************************
Peygamberimizin beden ve ahlâk güzelliðini anlatan en güzel eserlerden birisi Ahmet Cevdet Paþa’nýn Kýsâs-ý Enbiyâ adlý eserindeki Bazý Evsâf-ý Seniyye-i Muhammediyye baþlýklý yazýsýdýr. Burada bu yazýyý kýsmen sadeleþtirerek vermeyi münasip gördük.

“Resûl-i Ekrem ve Fahr-i Âlem Muhammed Mustafa (s.a.s.) hazretleri hilkatçe ve ahlâkça Âdem oðlunun en ekmeli idi. Hep enbiyâ-i izâm (aleyhimusselâm) hazerâtýnýn uzuvlarý kusursuz ve yüzleri güzel yüzlü olup, Habîb-i Hüdâ onlarýn en güzeli idi.

“Mübarek cismi güzel, bütün azasý birbirine uygun, endamý gayet münasip, alný ve göksü ve iki omuzlarýnýn arasý ve avuçlarý geniþ, boynu uzun ve ölçülü ve gümüþ gibi saf, omuzlarý, pazularý ve baldýrlarý kalýn, bilekleri ve parmaklarý uzun, elleri ve parmaklarý dolgunca idi. Mübarek cildi ise ipekten yumuþak idi. Kemâl-i itidal üzere büyük baþlý, hilâl kaþlý, çekme burunlu idi. Çehresi azýcýk deðirmi ve uzunca olup, þiþman yüzlü ve yumru yanaklý deðildi.

“Kirpikleri uzun, gözleri kara ve güzel, büyücek ve iki kaþýnýn arasý açýk olup çatýk kaþlý deðildi ve iki kaþýnýn arasýnda bir damar vardý ki, kýzdýðý vakitte kabarýp görünür idi.

“O Nebiy-yi Mücteba ezheru'l-levn idi. Yani, ne kireç gibi ak ne de kara yaðýz. Belki ikisi ortasý gül gibi kýrmýzýya mail, beyaz, nurani ve berrak olup mübarek yüzünde nur parlardý. Gözlerinin akýnda dahi az kýrmýzýlýk vardý. Diþleri inci gibi parlak olup, söylerken ön diþlerinden nur saçýlýr, gülerken fem-i saadeti bir latif þimþek gibi ziyalar salarak açýlýrdý. Saçlarý ne pek kývýrcýk ne de pek düz idi. Saçlarýný uzattýðý vakit kulaklarýnýn memelerini geçerdi. Sakalý sýk ve tam idi. Uzun deðildi ve bir tutamdan ziyadesini alýrdý.

“Âlem-i bekâya rýhlet buyurduklarýnda saçý, sakalý henüz aðarmaða baþlamamýþ, baþýnda biraz, sakalýnda yirmi kadar beyaz kýl vardý.

“Cismi nazîf, kokusu latîf idi. Koku sürünsün sürünmesin, teni ve teri en güzel kokulardan âlâ kokardý. Bir kimse O'nunla musâfaha etse, bütün gün O'nun rayiha-i tayyibesini duyardý ve mübarek eliyle bir çocuðun baþýný mesh etse, râyihâ-yý tayyibesiyle o çocuk, sair çocuklar arasýnda malûm olur idi.

“Doðduðu vakit dahi nazîf ve pak idi. Duyularý fevkalâde kavi idi. Pek uzaktan iþitir ve kimsenin göremeyeceði mesafeden görür idi.

“Hep harekâtý mutedil idi. Bir yere azimetinde acele ve sað ve sola meyletmeyip kemal-i vakar ile doðru yoluna gider; fakat sürat ve sühûlet ile yürür idi. Þöyle ki: âdeta yürür gibi görünür, lâkin yanýnda gidenler süratle yürüdükleri halde geri kalýrlardý. Elhâsýl, en mükemmel ve müstesna surette yaratýlmýþ bir vücûd-ý mesûd ve mübarek idi.”

Cevdet Paþa, devamla Peygamber Efendimizin þemailine dair þu özet bilgileri de vermektedir:

“Güler yüzlü, tatlý sözlü idi. Kimseye fena söz söylemez ve kimseye bed muamele eylemez ve kimsenin sözünü kesmez, mülayim ve mütevazý idi. Haþin ve kaba deðildi. Fakat heybetli ve vakur idi. Beyhude söz söylemezdi. Gülmesi dahi tebessüm idi.

“O'nu ansýzýn gören kimse heybetinin tesirinde kalýrdý. O'nunla ülfet ve müsahabet eyleyen kimse, O'nu can u gönülden seven bir kiþi olurdu. Ehl-i fazla derecelerine göre ihtiram ederdi. Akrabasýna dahi pek ziyade ikram eylerdi. Lâkin onlarý kendilerinden efdal olanlar üzerine takdim etmezdi.

“Hizmetkârlarýný pek hoþ tutardý. Kendisi ne yer ne giyerse, onlara dahi onu yedirir ve onu giydirirdi.

“Sahî (cömert) ve kerîm, þefik ve rahim, þeci ve halim idi. Ahd u va'dinde sabit, kavlinde sadýk idi. Elhasýl, hüsn-i ahlâkça ve akl u zekavetçe cümle nâsa faik ve her türlü medh u senâya layýk idi.

“Kitap okumamýþ, yazý yazmamýþ olduðu halde, avam ve havassýn zahirî ve batýnî umûrunda vaki olan hüsn-i tedbir ve tasarrufunu bir adam düþünse, O hazretin ne mertebe akl u fehm u zekâsý olduðunu derhal anlar. Zülümat-ý cehl içinde kalmýþ kabâil-i Arab arasýnda büyüyüp Cezîretü'l-Arab gibi bir ücra mahalde zühur eylemiþti. Ümmî olduðu halde enfüs ü âfâký envâr-ý ulûm u maarif ile münevver etmiþti. Bir akl-ý selîm sahibi bütün bunlarý teemmül etse, bilâ tereddüt, O'nun dâvâ-yý nübüvvetini cezmen tasdik eyler.

“Yemede, giymede mikdar-ý zarûret ile iktifa eder ve ziyâdesinden kaçýnýrdý. Bulduðunu yerdi, bulduðunu giyerdi, doyuncaya kadar yemezdi. Üzerinde yatýp uyuduðu döþek, deriden mamul olup içi dahî hurma lifi idi.

“Az vakit içinde bunca fütûhâta mahzar olmuþ ve vâridât-ý Ýslâmiye çoðalmýþ iken, dünya malýna asla iltifat eylemezdi. Ganâimden kendisine ait olan emvalin ekseriyetini müstahaklarýna sadaka edip, kendi taayyüþü için pek az bir þey alýyordu. Bu cihetle, bazen borçlanmaya mecbur oluyordu.

Ehl-i Beytinin ekseriyâ yedikleri, arpa ekmeði yâhut hurma idi. Dâr-ý Ukbâ'ya azîmetinde, en sevgili zevcesi olan Âiþe (radýyallâhü anhâgöz kırpma hazretlerinin hücresinde, biraz arpadan baþka yiyecek yok idi ve zýrhý bir Yahûdînin yanýnda merhûn idi ki, iyâlinin nafakasý için otuz sâ' arpa ödünç alýp, zýrhýný rehin etmiþti.”

Prof.Dr. Ýbrahim BAYRAKTAR
Gönderme Tarihi: 17.04.2007 - 23:48
**safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon **GÜZEL OKU***
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    **GÜZEL OKU***
16 Mesaj -
GÜZEL OKU!


Güzel oku! Her zerrede coþkun birer mânâ var,
Derd ehline bu mânâda canlar sunan edâ var.
Vermek için parlaklýðý, gamlý gönül evine,
Bir bak hele, her cilâdan üstün olan cilâ var.
Derin, güzel düþünce ile incelersen bunu sen,
Zaiflemiþ ruhlar için daðlar gibi gýdâ var.
Hem dilersen, tükenmeyen sermaye-i serveti,
Aç gözünü Nurlara bak, iþte sana tûfan gibi gýna var.
Beni taný, yürü kulum, yürü diye bizlere,
Her nefeste þefkat ile Rabbimizden nidâ var.
Duymuþ isen bu nidâyý her zerrenin dilinden,
Müjde olsun, artýk sana Cennet denen safâ var!
Uzaklara bakma! "Nurlara bak, yürü!" lem Onun âyinesi;
Görmez misin, her yüzünde ayný renkte ziya var.
Bir güneþtir her zerrede cilve yapýp parlayan;
Bilmez misin, sende dahi o edâdan edâ var.
Eller açýp yürü bugün kana kana Risale-i Nurdan ýþýk al!
Aþka uyan, nura kanan her zerrede rehâ var,
Hüner deðil; dostu, düþman; yârý, aðyâr eylemek;
Yâdý biliþ yapasýn ki, ancak dostta vefa var.
Hünerdir ki; yaprak, atlas; toprak, elmas olmalý!
Çünki bir bak, ne yaprakta ne toprakta beka var.
Kýsa görüp denizleri damlalara çevirme;
Hakikatta, her damlada gizli birer derya var.
Damla iken aslýn senin, daðý taþý aþarsýn,
Hem gökleri keþfedersin, sende ey Nur, böyle dehâ var.
Bir noktayý bir cihan yap, o cihana hâkim ol,
Zira senin bir noktanda, güneþ kadar zekâ var!
Her zerrenin kâbesidir kalbi, yine kendine,
Dikkat eyle, herbirinde yine ancak Huda var.
Sakýn Feyzî!. Sen gözünü hak yüzünden ayýrma,
Hakký gören gerçeklere, hakký kadar atâ var.

(Denizli Kahramaný Merhum)
HASAN FEYZÝ


Gönderme Tarihi: 16.04.2007 - 19:21
**safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon Namazda üç mertebe vardır
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    Namazda üç mertebe vardır
16 Mesaj -
Namazda üç mertebe vardýr


1. Mükellefiyet olarak eda edilen namaz: Ülfet alaþýmlý ve sadece Cenâb-ý Hakk'ýn emrini yerine getirmiþ olmakla sýnýrlý kýlýnan namazlar bu mertebeye dahildir.

Hiç namaz kýlmamaya göre elbette ki bu da bir mertebedir. Ancak, böyle namaz sahipleri, namazý terk etme mesuliyetinden kurtulsa da namazdan elde edilebilecek feyizlere tam mazhar olamazlar.

2. Kötülüklerden koruyan namaz: Namaz insanlarý fuhþiyattan ve dinin çirkin gördüðü bütün kötülüklerden korur. Evet, Cenâb-ý Hak, namaza böyle bir hususiyet vermiþtir. Ne var ki, namazdan bu ölçüde istifade edebilmek, gerçek namaz ruhunu yakalamakla mümkün olur. Þuurlu eda edilmiþ her namaz, sahibini, koruyucu bir atmosfer gibi kuþatýr ve münkeratýn yol bulup ona ulaþmasýna mani olur. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazdaki bu hususiyeti, kapýsýnýn önünden geçen nehirde, her gün beþ defa yýkanan insanýn kirlerden temizlenmesi teþbihiyle de anlatýr. Zaten namazdaki bu hususiyettir ki, sel sel olup üzerimize gelen münkerattan bizleri koruyup muhafaza etmektedir.

3. Mi'rac buudlu namaz: Her dakikasý seneler kazandýrabilecek çapta kýlýnan namaz Mi'rac televvünlü namazdýr. Böyle bir namazý yakalamak çok zordur ve ancak seçkin ruhlara mahsustur; ama yine de mümkündür. Madem mümkündür, herkes gayret etmeli ve hiç olmazsa hayatýnýn belli dönemlerinde böyle bir namazý yakalamaya çalýþmalýdýr.

Burada þu hatýrlatmayý yapmakta da fayda var: Namaz her þeyden evvel bir mükellefiyettir; dolayýsýyla da istenen seviye ve keyfiyette eda edilmese de, mutlaka kýlýnmalýdýr. Seviyeli namaz kýlamýyorum diye namazý terk etmek, bir þuur emaresi deðil, aksine þeytana maskara olmanýn ifadesidir. Mü'minler bu oyuna gelmemelidirler.

Diðer taraftan, namazýn belli rükünleri, belli vakitleri vardýr. Hiç kimsenin bunlarla keyfî tasarrufta bulunmaya hakký ve selahiyeti yoktur. Kendisinde böyle bir hak görenler de kesinlikle saðdan gelen þeytana yenik düþmüþ kiþilerdir. Dedikleri de söyledikleri de, ilmin, bilginin deðil bu yenilginin delili ve iþaretidir.


Fethullah GÜLEN
Gönderme Tarihi: 16.04.2007 - 19:00
**safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon Dinle Ney'den
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    Dinle Ney'den
16 Mesaj -
Dinle Ney'den

Ney, sazlýkta biten alelade bir kamýþ deðildir. Ney. âþýðýn elinde ateþtir, gönüldür. Allah sýrrýdýr.
Derler ki. Peygamber Davut, bir gün bir sazlýktan geçiyormuþ. Bu sýrada hafif bir rüzgâr esmeye baþlamýþ. Kamýþlar baþlamýþ ötmeye.. Ama ne ötüþ! Hazreti Davud olduðu yerde çivilenmiþ kalmýþ. Bu ses, ne ilâhî ses, ne içten terennüm.. Bir tanesini koparmýþ, dudaklarýna götürmüþ, baþlamýþ üflemeye.. Bundan sonra Allah'a olan âþk ve muhabbetini bu kamýþla dile getirmiþ. Bu kamýþ O'nun elinde kamýþ olmaktan çýkar, âþk haline gelirmiþ. Davud'un ilâhîleri ve pek meþhur davudî sesi, terennümleriyle yanýk nefesi ve sesiyle, feryad eden bir âþk misali ney ile ilgili olsa gerek.
Yine söylenir ki. Hazredi Muhammed (S.A.V). Allah sýrrýný yalnýz can yoldaþý Hz. Ali'ye söylemiþ, kimseye ifþa etmemesini sýký sýkýya tenbih etmiþlerdi. Hz. Ali, bu ilâhî sýrrý, bir süre içinde gizlemiþ, fakat sýrrýn ateþine, aðýrlýðýna dayanamamýþ, yüreði parça parça olmuþ, çöllere düþmüþtü. Bir gün, periþan sahrada dolaþýrken, kör bir kuyuya rastlamýþ. içini yakan, kavuran ilâhî sýrrý bu kuyuya boþaltmýþ, ferahlamýþtý. Kýsa bir süre sonra, kuyudan, âb-ý hayat gibi sular taþmýþ, vâha haline gelmiþ, aðaçlar, kamýþlar bitmiþti. Ney bu sazlýkta biten bir kamýþtý. Erbabýnýn elinde bu kamýþ dile geliyor, ilâhi sýrlarý ifþa ediyordu. Ýþte birçoklarýn meyhane sazý haline getirdiði ney. böyle ilâhi bir sýrrýn davetçisi olarak tanýnýyordu.
Alevden nefesi ile hýçkýran, yanýk ve periþan ney.. Ýlâhî bir selsebil aþkla dolu gönül. Mevlâna'nýn, "Benim sýrrým, feryadýmdan uzak deðil; fakat gözde, kulakta o nur yok. Ten candan, can da tenden gizli deðil. Lâkin caný görmek için izin yok.." diye dile getirdiði âþk sembolü.. Ney için Mevlâna der ki:
Gizli sýrlarýný söylemede cihanýn O yanýk ney, o yanýk ney, yanýk ney,. Ney nedir? O busesi güzel cananýn, Öptüðü þey, öptüðü þey, öptüðü þey.
Ýþte rebab ve neyin sesi, âþk evinin temel harcýydý. Bu seslerden nasibini alan âþýk, vecde gelir, semâa girerdi. Gezegenler ve yýldýzlarýn, güneþin çevresindeki dönüþleri gibi, ilâhî sevgilinin manevî çevresinde döne döne.
Mevlâna, "Semâ, ilâhî vuslata eriþmek içindir" der. Bu vuslat yolunun zevkini alan âþýk, zaman ve mekân kayýtlarýndan kurtulur. Mesnevi'de, "zamandan, zaman kaydýndan kurtuldun mu, keyfiyet kalmaz. Keyfiyetsiz Allah'a mahrem olursun." (c: 3, b. 2775) denir. Bu anda "Demirle mýknatýs neyse âþýkla maþuk da odur" Mesnevi, (c: 3 b. 3152). Mevlâna'mýzýn. "Semâ ederken, ne neyden haberimiz olur, ne teften.." buyurduklarý gibi âþýðýn cezbe hali, onu, o anda dünya kayýtlarýndan sýyýrýr. Bu hal bir süre devam eder. Sonra, yavaþ yavaþ sükûna varýr. Allah'ýn mutlak cemaline ve celâline hamdeder: "Artýk öyle bir makama ulaþmýþtýr ki, orada ne zikir,ne zikreden, ne de zikredilen vardýr". Bunun için Mevlâna, "Semâ, aþýklarýn gýdasýdýr. Çünkü onda canana vuslatýn hayali vardýr" demektir. Tebrizli Þems "Hak'ký isteyen ve ona âþýk olanlar, semâ ettikleri zaman, aþklarý ve manevî halleri çoðalýr" diyerek, Mevlâna'yý daima semâ etmeðe teþvik etmiþtir.

Dr. Mehmet ÖNDER

Gönderme Tarihi: 12.04.2007 - 12:14
**safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon **Efendimiz’in (s.a.v) kullandığı 40 öğretme metodu ***
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    **Efendimiz’in (s.a.v) kullandığı 40 öğretme metodu ***
16 Mesaj -
**Efendimiz’in (s.a.v) kullandýðý 40 öðretme metodu ***
Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, evrensel bir eðitim-öðretim sistemi getirmiþ ve bütün kalpleri, bütün ruhlarý, bütün akýllarý, bütün nefisleri ideal ufka yükseltecek bir mesaj sunmuþtur. Sadece O’nun getirdiði sistemdir ki hem ruhu, hem aklý hem de nefsi, yükselebilecek en son noktaya ulaþtýrmýþtýr.


1. Efendimiz, söylediði hakikatleri bizzat yaþayarak hayatýyla göstermiþtir.
2. Dinî yükümlülükleri tedrîcî (yavaþ yavaþ, basamak basamak) bir sistemle öðretmiþtir.
3. Öðretmede orta yolda durmaya ve insanlarý býktýrmaktan uzak durmaya riayet etmiþtir.
4. Öðrenenler arasýndaki kiþisel farklýlýklarý göz önünde bulundurmuþtur.
5. Karþýlýklý konuþma ve soru-cevap þeklini kullanmýþtýr.
6. Yanlýþ düþünceyi söküp atmak ve gerçek doðru bilgiyi net bir þekilde muhatabýn kafasýna yerleþtirmek için aklî ölçüleri kullanmýþtýr.
7. Muhataplarýna soru yöneltmiþ, böylece onlarýn zeka ve bilgi seviyelerini ölçmüþtür.
8. Mukayese ve örneklendirme metodunu kullanmýþtýr.
9. Benzetme ve halk arasýnda yaygýn olarak kullanýlan örnekleri kullanmýþtýr.
10. Anlattýðý hususu, elinde herhangi bir þey ile yere ve topraða çizerek bizzat göstermiþtir.
11. Sözle beraber jest ve mimiklerini kullanmýþ ve el ile iþaretlerde bulunmuþtur.
12. Önemine binaen, halin mümkün kýldýðý bir nesneyi bizzat eline almýþ, eliyle kaldýrmýþ ve arkasýndan söyleyeceði hususu söylemiþtir.
13. Muhataplarýndan bir soru gelmeden söze önce kendileri baþlamýþtýr.
14. Muhatabýnýn sorusuna eksik ve fazla olmadan cevap vermiþtir.
15. Muhatabýnýn sorusuna, onun ihtiyacýna binaen sorduðundan daha fazlasýyla cevap vermiþtir.
16. Muhatabýný, güzel bir hikmete binaen, sorduðu sorudan daha önemli bir hususa yönlendirdiði de olmuþtur.
17. Soru soranýn sorduðu soruyu tekrarlamasýný istemiþtir.
18. Muhatabýn aldýðý cevabý tekrar etmesini istemiþtir. Böylece cevap unutulmayacaktýr.
19. Bildiði bir husustan dolayý kiþiyi imtihan etmiþtir ki bununla doðru cevap vereceði için kiþiyi sena etmek, övmek istemiþtir.
20. Önünde olan bir olaya karþý susma yolunu tercih etmiþtir.
21. Öðretme esnasýnda meydana gelebilecek imkan ve fýrsatlarý deðerlendirmiþtir.
22. Latife ve þaka yoluyla öðretmeyi tercih etmiþtir.
23. Öðrettiði hususu yeminle tekit etmiþ perçinlemiþtir.
24. Öðretilen hususun önemine binaen sözü üç kere tekrar etmiþtir.
25. Konunun önemini oturuþunu ve duruþunu deðiþtirerek ve sözü tekrar ederek göstermiþtir.
26. Cevabý geciktirerek muhatabýn sorusunu tekrar etmesini saðlayarak onu uyarmýþtýr.
27. Muhatabý intibaha sevk etmek için, onu omzundan veya elinden tutmuþtur.
28. Muhatabý teþvik için veya onu sýkýntýya sokacak bir durumdan dolayý, bazý hususlarýn gizli kalmasýný yeðlemiþtir.
29. Söyleyeceði hususun hafýzalarda daha iyi yer etmesi veya ezberlenmesi için, sözü kýsa ve öz bir þekilde ifade etmiþ, daha sonra ise ayrýntýlarýna geçmiþtir.
30. Cevabýn birkaç madde ile verileceði durumlarda önce cevabýn kaç maddeden oluþtuðunu bildirmek için sayýyý söylemiþ daha sonra saymýþtýr.
31. Va’z etme, nasihat etme ve öðüt verme metodunu kullanmýþtýr.
32. Ýnsanlarýn þevklerini kamçýlama veya neticesi elem verici hususlardan þiddetle uzaklaþtýrma (Tergib ve terhib) metodunu kullanmýþtýr.
33. Kýssa ve geçmiþ ümmetlere ve insanlara dair haberlerle öðretme metodunu uygulamýþtýr.
34. Sorunun cevabýnýn muhatabý utandýrma ihtimali olan hususlarda önce nazik bir hazýrlýk süreci hazýrlamýþ ve soruyu öyle cevaplandýrmýþtýr.
35. Sorunun cevabýnýn muhatabý utandýrma ihtimali olan hususlarda üstü kapalý olarak kinaye yoluyla ve iþaret ederek yetinmiþtir.
36. Kadýnlara öðretmeyi ve nasihat etmeyi de asla ihmal etmemiþtir.
37. Halin gerektirdiði durumlarda öðretme hususunda azarlayýp paylamayý (ta’nif) ve kýzmayý (gadab) da ihmal etmemiþtir. Ne var ki onun paylamasý ve kýzmasý da merhamet yörüngesinde ve ümmetinin selameti için olmuþtur.
38. Talim ve tebliðde, kitabeti (yazma metodunu) da kullanmýþtýr.
39. Yabancý dilleri (mesela Süryaniceyi) öðrenmesi için bazý sahabeleri görevlendirmiþtir ki bu husus da günümüzde dünyanýn dört bir tarafýnda Ýslam’ýn güzelliklerini öðrenmek isteyenlere karþý yapýlacak vazifenin çok önemli bir basamaðýný teþkil etmektedir.
40. Bizzat kendi mübarek zatýyla talimde bulunmuþtur.

Yusuf Ömeroðlu
Gönderme Tarihi: 12.04.2007 - 11:56
**safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon Asıl Hayret Edilecek Şey | Saadet Asrı'ndan Öyküler
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    Asıl Hayret Edilecek Şey | Saadet Asrı'ndan Öyküler
16 Mesaj -
Asýl Hayret Edilecek Þey | Saadet Asrý'ndan Öyküler


BÝR GÜN bir adam, Hz. Ömer’e þöyle dedi: “Þu satranca hayret ederim. Satranç tahtasýnýn uzunluk ve geniþliði birkaç karýþtan ibaretken, insan onun üzerinde binlerce oyun oynasa, her oyunu mutlaka öbüründen farklý olur. Hiçbiri diðerine benzemez.”
Hz. Ömer de ona þu cevabý verdi:

“Bundan daha çok hayrete ve dikkate þayan olaný vardýr. O da þudur ki, insanýn uzunluk ve geniþlik itibarýyla bir karýþtan ibaret olan þu yüzünde, kaþlar, gözler, burun, aðýz gibi organlarýn yerleri deðiþmediði halde, yine de, dünyanýn dört bir yanýnda, yüzleri birbirinin týpatýp ayný iki kiþi bulamazsýn. Þu ufacýk, el ayasý kadar bir yerde, böyle sonsuz farklýlýklar yaratan Allah’ýn kudret ve hikmeti ne kadar büyüktür.”


— Razi, IV, 179-180, El-Bakara, 164. ayetinin tefsirinden.
Gönderme Tarihi: 09.04.2007 - 01:37
**safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon HAK YOL İSLAM YAZACAĞIZ
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    HAK YOL İSLAM YAZACAĞIZ
16 Mesaj -
**********************************
Hak Yol Ýslam Yazacaðýz
***********************************
Kör dünyanýn göbeðine
Hak yol Ýslam yazacaðýz.
Kuþlarýn göz bebeðine
Hak yol Ýslam yazacaðýz.

Yola, aðaca, pýnara
Esen yele, yaðan kara
Yaðmur yüklü bulutlara
Hak yol Ýslam yazacaðýz.

Koç burcuna, yay burcuna
Bebeklerin avucuna
Minarelerin ucuna
Hak yol Ýslam yazacaðýz.

Bucak bucak, köþe köþe
Kara taþa, kor ateþe
Yýldýza, aya, güneþe
Hak yol Ýslam yazacaðýz.

Askerlerin miðferine
Kaðnýlarýn tekerine
Budanýn tunç heykeline
Hak yol Ýslam yazacaðýz.

Her kapýnýn eþiðine
Her sofranýn kaþýðýna
Balalarýn beþiðine
Hak yol Ýslam yazacaðýz.

Herkes duyacak, bilecek
Saklanmaz gayrý bu gerçek
Yaprak yaprak, çiçek çiçek
Hak yol Ýslam yazacaðýz.
Abdurrahim Karakoç
Gönderme Tarihi: 05.04.2007 - 21:16
**safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon "Peygamberimizle Yaşamak" bugün nasıl mümkün olur?
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    "Peygamberimizle Yaşamak" bugün nasıl mümkün olur?
16 Mesaj -
"Peygamberimizle Yaþamak" bugün nasýl mümkün olur?

Soru: Kutlu Doðum Haftasý münasebetiyle birçok kimsenin elinde (Peygamberimizle Yaþamak) adýný verdiðiniz kitabýnýzý gördüm. Açýk söyleyeyim kitabýnýzýn adýna takýldýðým için alýp da okuma gereði duymadým. Bu adý tercih etmekle bin dört yüz sene önce vefat etmiþ bulunan Peygamberimiz'le birlikte yaþamak bugün de mümkün mü, demek istiyorsunuz? Mümkün diyorsanýz açýklayýn nasýl mümkün olacaðýný.

Cevap: Efendim, ilk bakýþta sizin gibi düþünenler de olabiliyor demek ki. Ancak kitaba bir göz atmýþ olsaydýnýz bu soruyu sormaya hiç gerek duymaz, Peygamberimiz (sas)'le yaþamanýn bugün hem mümkün, hem gerekli hem de çok kolay olduðunu siz de anlayabilirdiniz. Sözü uzatmadan sizi kitaptaki Peygamberimiz'le yaþamanýn nasýl mümkün olacaðýný anlatan bölümle baþ baþa býrakayým da siz de bakýn bakalým bin dört yüz sene önce vefat etmiþ bulunan Peygamberimiz'le yaþamak bugün nasýl mümkün olurmuþ, görün.

"Ebul Hasan Harkani Hazretleri Harkan'da yaptýðý vaazlarýnda Peygamberimiz (sas)'le birlikte yaþama tarifini þöyle yapýyordu o günkü Müslümanlara: Ey Müslümanlar! Günlük hayatýnýzý Peygamberimiz'le birlikte yaþamayý ister misiniz?

Cemaat hep birlikte feryat ediyor:

-Ýstemez olur muyuz? O'nunla birlikte olmak bizim hayatýmýzýn en yüce gayesidir. Ama nasýl olacak O'nunla birlikte olmak? Bu mümkün mü bugün? Þöyle açýklýyor Peygamberimiz'le yaþamak isteyenlere. Diyor ki:

- Her sabah günlük hayatýnýza baþlarken, herhangi bir günaha düþmeden günü tamamlamaya niyet etmeli ve o günü günahsýz tamamlamalýsýnýz. Ýþte günahsýz tamamladýðýnýz o gün Peygamberimiz'le yaþadýðýnýz gündür. Öyle ise ilk hedefiniz, günlük hayatýnýzý günahlara bulaþmadan tamamlamak olmalý, böylece gün boyu Peygamberimiz'in ruhaniyeti ile birlikte olmanýn huzurunu duymalýsýnýz...

Ýþte bu manada bugün günlük hayatýný günahsýz tamamlamaya niyetlenen her Müslüman'ýn Peygamberimiz'le yaþamasý mümkündür. Yeter ki sabah günlük hayatýna baþlarken karar versin, huzurunda bulunacaðým Resulullah'ýn yanýnda günaha bulaþmak büyük bir cüret olur, diyerek nefsini ikaz edip günlük hayatýný günahsýz tamamlamaya azimli ve kararlý bulunsun. Akþam da eve gelip de þöyle bir köþeye oturunca:

-Elhamdülillah! Bugün Peygamberimiz,le birlikte yaþadým, Efendimiz'in ruhaniyeti benimle beraberdi; çünkü bir günaha bulaþmadan tamamladým günümü.. diyebilsin.

Ýþte bu gerçeði tüm okuyuculara bir daha hatýrlatmak için kitabýmýzýn adýný Peygamberimizle Yaþamak koyduk. Okuyanlarýn çoðunda da bu niyetin baþladýðýný gördük. Zaten hepimizin kalbinde böyle niyet ve azim mevcuttur. Kitap sadece bir daha hatýrlatmýþ olur günlük hayatýný günahsýz tamamlama titizliðini...

Ýbretlidir ki, Ebul Hasan Harkani Hazretleri'nden 'Peygamberimizle yaþama'yý dinleyenlerin baþýnda o günkü Türk hükümdarý Sultan Mahmud Gaznevi de vardý. O da artýk günlük hayatýna Peygamberimiz'le birlikte yaþamaya niyet ederek baþlýyordu. Bu sebepledir ki, Muhammed adýndaki hizmetçisine her defasýnda çok sevdiði Muhammed adýyla hitap ettiði halde bir defasýnda Muhammed adýyla deðil de babasýnýn adýyla çaðýrmýþtý. Alýþýk olmadýðý bu hitap þeklinden endiþeye kapýlan hizmetçi:

- Sultaným dedi, bir kusur mu iþledim acaba ki çok sevdiðiniz Muhammed ismimle deðil de babamýn adýyla çaðýrdýnýz beni?.. Sultan þöyle açýkladý durumu:

-Seni Muhammed isminle çaðýrdýðým sýralarda hep abdestli oluyordum. Bu defa ise abdestim yoktu. Günlük hayatýmý kendisiyle yaþamaya niyet ettiðim Resulullah'ýn yanýnda o yüce ismini abdestsiz aðzýma almaya cesaret edemedim de onun için babanýn adýyla çaðýrdým seni.. Ýþte bu da günlük hayatýný 'Peygamberimizle yaþama'ya niyetlenenlerden bir günahsýz yaþama azim ve aþký... Bence bu konu biraz da þahsýn niyetine, duygusuna ve azmine baðlýdýr. Önyargýlý tartýþmayla anlaþýlmaz, okuyarak, niyet ederek, yaþayarak anlaþýlabilir gibi geliyor bana...


AHMED ÞAHÝN
Gönderme Tarihi: 05.04.2007 - 21:08
**safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon KARDEŞLERİMİ ÖZLEDİM
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    RE: ve aleyküm selam
16 Mesaj -
ve aleyküm selam.....
Allah razý olsun ...
Yalnýz sitede biraz acemiyim...
zamanla inþallah öðrenicem...
Allah'a emanet ol........

Alıntı
Orijýnalý Ukab

EsSelam Aleykum.Öncelikle hoþ geldin , safalar getirdin.sevinçliÜyeliðin hayýrlý olsun inþaALLAH.Daha nice güzel paylaþýmlarýný bekliyoruz ALLAH (c.c) izni ile...En Emine Emanetsin...

Biz dikenlerdik aslýnda.
Yalnýz bir gül hatýrýna bu bahçeye vardýk.
Gül-ü Muhammed’in (s.a.) yüzünde buluþtuk.
Gül-ü Muhammed (s.a.) yüzünde tanýþ olduk.
Sonra herkesi ve herþeyi yüreðimize çaðýrdýk.
Herþeyi elimize aldýk. Herkese elimizi verdik.
Gülün yüzüne vardýk
Gül yüzünden var olduk...


gül


Gönderme Tarihi: 05.04.2007 - 21:04
**safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon KARDEŞLERİMİ ÖZLEDİM
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    KARDEŞLERİMİ ÖZLEDİM
16 Mesaj -
Kardeslerimi Özledim

Bir gün Peygamber Efendimiz arkadaslariyla oturuyordu.
Yüz yillar sonra gelecek ümmetini hatirladi ve kardeslerimle bulusmayi,
onlarla görüsmeyi cok istiyorum dedi. Arkadaslari biraz sasirdilar:
Ey Allah'in sevgili elcisi!
Senin kardeslerin biz degil miyiz? diye sordular.
Iste o zaman Sevgili Efendimiz,
"Kardeslerim" sözüyle kimi isaret ettigini söyle acikladi:



"Siz benim arkadaslarimsiniz.
Benim kardeslerim,
beni görmeden bana iman edenlerdir.
Onlar sizden de hayirlidir."

Bizler Peygamberimize kendisini görmeden iman ettik. Böylece onun "kardeslerim" dedigi kimselerden olduk.
Ne mutlu bize.

M.Yasar Kandemir, Sevgi Peygamberi
Gönderme Tarihi: 02.04.2007 - 23:45
**safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon BUGÜN ZÜBEYR GÜNDÜZALP'İN VEFAT YILDÖNÜMÜ ( RUHUNA EL-FATİHA)
**safir*** su an offline **safir***  
Konu icon    BUGÜN ZÜBEYR GÜNDÜZALP'İN VEFAT YILDÖNÜMÜ ( RUHUNA EL-FATİHA)
16 Mesaj -
Üstad Hazretlerinin talebesi merhum
Zübeyir GÜNDÜZALP.

Zübeyir Gündüzalp 1920 senesinde Konya'nýn Ermenek kazasýnda dünyaya geldi.ilkokul tahsilini Ermenek'te tamamladý.Ermenek'te ortaokul bulunmadýðý için Silifke'ye gitti.1939 senesinde ortaokulu Silifke'debitirerek memleketine döndü. Balýkesir'in Susurluk kazasýnda askerlik vazifesini tamamladýktan sonra Konya Postahanesi'nde telgraf muhabere memuru olarak çalýþtý.1971 yýlýnýn 2 Nisan Cuma günü vefat ederek aramýzdan ebediyetlere intikal etti.

Mehmed Zübeyir Gündüzalp, gündüzler gibi aydýnlýk bir alp erendi. Mehmed Zübeyir Gündüzalp; bahadýr bir Ýslâm fedâisi idi, ateþîn bakýþlý, gür býyýklý, Kafkas Kartalý Ýmam Þamil'in ruh ve edâsý ile dolu idi. Zaten neseben de, kendileri Kafkasyalýydý.
Bu Ýslâm kahramaný, Ermenek yaylasýnda dünyaya teþrif etmiþti. Bu yayladan Malazgirt'e, Niðbolu'ya, Mohaç'a gider gibi; Konya, Akþehir, Ýslahiye ve Urfa'ya gitmiþ, buralarýn dostluk iklimlerinde yaþamýþ, daha sonralarý Isparta'nýn güller dünyasýnda, Emirdað'ýnýn nur dünyasýnda hayatlar sürmüþtü. Üstadýmýzýn âhirete teþrifinden sonra Urfa'da kalmýþtý. 27 Mayýs'tan sonra mecburen çýkarýldýðý Urfa'dan Ankara'ya gitmiþ, bilahare son on yýlýný Ýstanbul'da geçirmiþti. Yavuz bakýþlý, çelik iradeli, kumandan edalý bu aziz zat, hayatýnýn baharýnda bütün varlýðýyla, bütün benliði ile Kur'ân'ýn hizmetine koþmuþtu. Nur yolunun dertlisi ve kara sevdalýsý olmuþtu

Uzun, ince, týð gibi ve gerilmiþ yay gibi bir vücut.Her zaman, ayakta ve yatakta üzerindeki elbiseleri, her an sefere hazýr akýncý fedâilerin ruh halinde bir fedâi.Daima düþünen, nurlarýn tefekkür dünyasýnda yaþayan bir bahadýr.Düþman karþýsýnda, Ýslâm askerlerinin önünde kýlýç sallayan, Osmanlý paþalarý gibi, cevvaliyet ve hareket dolu.Bahtsýz insanlarýn, Kur'an talebelerini sanki birer adi suçlu gibi çamurlu ayaklarýyla, evlerindeki tertemiz halýlarýn üzerlerinde dolaþarak alýp gittikleri günlerde, Selimler'in, Sinanlar'ýn edasý içinde, Ýstanbul'daki Fatih-Yavuz Selim duraklarý arasýnda, kaldýrýmlarda bir yürüyüþü vardý ki... bazý görülen, yaþanan ve tadýlan durumlarýný, ne anlatmak ne de yazmak mümkün deðildir!



Hayatý Ýslâmýn dert ve çilesi ile geçmiþ, davasý yolunda birçok meþakkatler çekmiþti. Meþakkatler karþýsýnda yýlmayan bir kimseydi. Kur'ân davasýna baðlýlýðýn müþahhas bir timsâli, sýddýkýyetin mümtaz bir ferdiydi."Anam, babam ve nefsim sana feda olsun Ya Resulallah!" diyen Sahabilerin bu asýrda fedakâr bir varisi, onlar gibi herþeyini Resulullahýn nuruna ve bu nurun yayýlmasýna hizmet için fedâ eden, bir zatý, alperendi. Mezkur gerçekleri kendisine adeta bir kartvizit yapmýþtý, isim ve soy isim yapmýþtý. Gündüzlerin, aydýnlýklarýn ve Nur dünyalarýnýn Gündüz Alp'iydi bu yiðit adam.

Gençliðinin baharýný, hayatýnýn canlý zamanlarýný, sýhhatinin en gürbüz günlerini, varýný, yoðunu, hülasa herþeyini muazzez ve misilsiz bir Ýslâm dertlisinin derdine fedâ etmiþti.Gündüzalp, Üstadýný ilk defa 1946'da Emirdað'da ziyaret etmiþ. Ýlk ziyaretinde heyecandan tir tir titriyor ve mütemadiyen gözyaþlarýný tutamayarak aðlýyormuþ. Üstad, "Keçeli, neden aðlýyorsun?" diye onu baðrýna basýp dua etmiþ. Üstadýnýn ikazý üzerine dýþarý çýkýp yüzünü gözünü yýkamýþ tekrar Üstadýn huzuruna kabul edilmiþ. Ayrýlýk zamaný gelince Zübeyir Gündüzalp, Üstadýna, "Memuriyetten ayrýlýp, yanýnýzda hizmet etmek istiyorum" demiþ, Bediüzzaman, bu fedakârlýða çok memnun olmuþ; cevaben, "Vazifene devam et, Konya'da daha çok hizmet edersin. Ýnþaallah, ileride alýrým seni yanýma" demiþ. 1948 senesinde Afyon'a tevkif edilmiþ, burada Üstadýyla birlikte altý ay mevkuf kalmýþ. Yanlýþlýkla tahliye edildiði zaman, sýrf Üstadýndan ayrýlmamak için, tahliyesinin yanlýþ olduðunu bildirerek, tekrar tevkif edilmesini saðlamýþ. Yine Ýslâmýn bu kahraman fedaisi, Üstadýyla beraber olmak arzusuyla, Nur Risalelerini okuyup yazdýðýný bildirerek, kendi kendini ihbar etmiþ.

Yandaki resimde Isparta Tugay Camii temel atma töreninde Üstad hazretlerine harcýn döküleceði yeri iþaretle gösteren merhum Zübeyir GÜNDÜZALP dir.Yýllar sonra bu fotoðrafla ilgili olarak, muhterem Abdülvahit MUTKAN'a ''Üstadýmýza harcý dökeceði yeri el iþaretiyle göstererek,edebe muhalif hareket ettiðini düþündüðünü ve bu resimden duyduðu rahatsýzlýðý' 'dile getirmiþtir.
Üstadýmýzla iliþkilerinde bu derece hassas ve dikkatliydi merhum Zübeyir GÜNDÜZALP.
"Anam, babam ve nefsim sana feda olsun Ya Resulallah!" diyen Sahabilerin bu asýrda fedakâr bir varisi, onlar gibi herþeyini Resulullahýn nuruna ve bu nurun yayýlmasýna hizmet için fedâ eden, bir zatý, alperendi. Mezkur gerçekleri kendisine adeta bir kartvizit yapmýþtý, isim ve soy isim yapmýþtý. Gündüzlerin, aydýnlýklarýn ve Nur dünyalarýnýn Gündüz Alp'iydi bu yiðit adam. Genç yaþýnda ölmüþtü. Henüz elli yaþýný bile bulamamýþtý. Yayýnlanan mahkeme müdafaalarý ve notlarýndan derlenen kitap ve kitapçýklar onun muhteþem þahsiyetini gösteren aynalardýr. Kendisine zulmeden zalimler bile, onun 'Vur! Vur! diye haykýrýþýndan korkarak, vurmalarýný býrakýrlardý. Öyle bir rehber þahsiyetti ki, iman ve Kur'ân yolunda hizmet etmek isteyenlere herþeyiyle yardýmcý olur ve yol gösterirdi.Hayatý Ýslâmýn dert ve çilesi ile geçmiþ bir alp eren
Nice nice büyük zatlar vardýr ki; bunlarýn, vefat edip de, dünyaya veda ettikten sonra kýymetleri bilinir. Hasretle, takdirlerle anýlýrlar. Bu büyükler yeraltýna düþen çekirdekler gibidirler, ölümden sonra çiçek açarlar, yaprak açarlar, koku ve meyve vermeðe baþlarlar. Bu bilinmez zatlarýn, hayatlarý sanki ölümlerinden sonra baþlar..Bu büyük insan 1971 yýlýnýn 2 Nisan Cuma günü vefat ederek aramýzdan ebediyetlere intikal etmiþti. Cuma günü olan vefat hadiseleri, Aleyhissalatü Vesselam Efendimizin þu meâldeki hadislerini hatýrlatýr bana:"Cuma günü veya gecesi ölen kimse, kabir azabýndan korunur.

1964'ün sonbaharýnda Eskiþehir'de muhterem Abdülvahid Tabakçý'nýn nur kokan hanesinde tanýmýþtým bu azizi. Lütufkâr alâkalarýyla üç gün misafiri olmakla þerefyâb olmuþtum.

Açýk alný yýllarýn izini taþýyan alýn çizgileri ve yanlardan dökülmüþ saçlarý.

Ciddiyet ve vakar dolu bir sima, gülmeyen fakat gülümseyen bir çehre.

Tane tane, sert ve yol gösteren kelimeler ve konuþmalar.

Ýslâmýn yüce tarihindeki meseleleri, nurlardaki bahislerle birleþtirilerek anlaþtýlar.


Ýslâm'ýn dertlisi

Feregat ve fedakârlýðýn doruk noktasýný ifade eden, þu mýsralarý müteaddit defalar, iri harlerle bana yazdýrarak, odasýna bir levha halinde asmýþtý:

"Muarradýr, feza-yý feyzimiz þeyn-i temennadan

Bize dad-ý ezeldir, zîrden, bâlâdan istiðna

Çekildik, neþve-i ümitten, tûl-u emellerden

Öyle mecnunuz ki; ettik vuslat-ý leyladan istiðna."


Kara sevda


Kendisini tedavi etmek isteyen doktorlara:

"Ben Risale-i Nur'larla insanlarýn ve Ýslâmlarýn imanýný kurtarmalarý için gece-gündüz çalýþma diye bir kara sevda hastalýðýna tutulmuþtum. Sizin týbbiyenizde, doktorluðunuzda 'kara sevda' hastalýðýnýn ilacý ve tedavisi var mýdýr?" diye sorular yöneltiyordu.

Uzun, ince, týð gibi ve gerilmiþ yay gibi bir vücut.

Her zaman, ayakta ve yatakta üzerindeki elbiseleri, her an sefere hazýr akýncý fedâilerin ruh halinde bir fedâi.

Daima düþünen, nurlarýn tefekkür dünyasýnda yaþayan bir bahadýr.

Düþman karþýsýnda, Ýslâm askerlerinin önünde kýlýç sallayan, Osmanlý paþalarý gibi, cevvaliyet ve hareket dolu.

Bahtsýz insanlarýn, Kur'an talebelerini sanki birer adi suçlu gibi çamurlu ayaklarýyla, evlerindeki tertemiz halýlarýn üzerlerinde dolaþarak alýp gittikleri günlerde, Selimler'in, Sinanlar'ýn edasý içinde, Ýstanbul'daki Fatih-Yavuz Selim duraklarý arasýnda, kaldýrýmlarda bir yürüyüþü vardý ki... bazý görülen, yaþanan ve tadýlan durumlarýný, ne anlatmak ne de yazmak mümkün deðildir!


Üstadýn hizmetinde
Gençliðinin baharýný, hayatýnýn canlý zamanlarýný, sýhhatinin en gürbüz günlerini, varýný, yoðunu, hülasa herþeyini muazzez ve misilsiz bir Ýslâm dertlisinin derdine fedâ etmiþti.

Günün birinde, Pakistan devlet adamlarýndan Ali Ekber Þah'ý, Emirdað'dan yolcu etmek için; bu zatla birlikte on kilometre kadar yola iþtirak ettikten sonra, Ekber Þah'la vedalaþýrken, karþý istikametten gelen baþka bir arabadan da, sevgili Kur'an talebesi Zübeyir Gündüzalp çýkagelmiþti nurlu Üstadýn yanýna. Bu esnada Üstad þunlarý ifade ediyordu:

"Biz bir veziri uðurlamaya geldik, baþka genç bir veziri de karþýlamaya gelmiþiz!"

Bu vedâ ve mülakattan sonra ise nurlu Üstad: "Hayýr hayýr, ben Zübeyir'i karþýlamaya geldim!" diye düþüncelerini dile getiriyordu.


Ýki ermiþin latifesi


Kur'ân'a hizmet yolunun gönüllü erlerinden olduðumuz günlerde Ýstanbul Fatih-Çarþamba-Beyceðiz semtindeki bir nur meclisinde cereyan eden tatlý bir hatýrayý da, Mehmet Kaya namýndaki gönül dostu, Nur talebesi þöyle anlatmaktadýr:

Toplanan genç cemaatte Albay Ýbrahim Hulusi Yahyagil ve Zübeyir Gündüzalp ve Mustafa Sungur da bulunmaktadýr. Merhum Hulusi Bey yapýlan dersi hatýralarla izah ederken, Zübeyir Gündüzalp Aðabeyimiz de, kapýnýn yanýnda, her zamanki haliyle, diz üstü oturmuþ, derin bir sessizlik ve huþu içinde Nur albayýnýn derslerini dinliyordu. Ders esnasýnda Hulusi Bey, kendilerine dönerek:

"Hazret! Vaziyetin ve haletin ermiþlere benziyor.." diye latif bir þaka yapýnca, anýnda Zübeyir Gündüzalp, Albay Hulusî Beye þu latifeyle cevap veriyordu:

"Efendim, ermiþ konuþuyor..."

Gerçek büyüklerin þaka ve latifeleri bile büyük ve latif olmaktadýr. Çünkü ermiþlerin bahçesi Kur'ân kokusu ve Medine sürmesiyle sürmelenmiþtir.


"Yanmayan, yakamaz!"

Konuþtuðu zamanlarda gür ve tok sesiyle, kesin ve keskin cümleler kullanýrdý. Sözler aðzýndan vecizeler halinde dökülürdü.

Muhatabýný ikna eden, ona yön veren, hedef gösteren cümle ve fikirler serdederdi.

Ýstanbul-Süleymaniye'nin aydýnlýk dershanesinde, Kirazlý Mescid'in saadet dünyasýna, dünyanýn çeþitli belde ve ülkelerinden birçok alim insanlar gelirdi. Bunlara tesadüf ettiðim üç insan tercümanlýk yaparlardý. Bazen merhum Gündüzalp Aðabey öyle ateþli ve âhenkli bir þekilde anlatýrdý ki; gelen yabancýlar, Türkçe bilmedikleri halde, tercümanlar da, daha tercüme etmedikleri halde, gülerek, Zübeyir Gündüzalp, anlatmak istediði o ateþîn cümle ve mânâlarý anladýklarýný söylerlerdi. Artýk tercümeye lüzum olmadýðýný ifade ederlerdi. En ümitsiz günlerde ve zamanlarda kendisiyle görüþen Ýslâm alimleri yanýndan sevinçlerle, ümit ve þevkle ayrýlýrlardý. Hazret-i Mevlânâ'nýn veciz bir ifadesini duymuþtum. Büyük Celaleddin Rumi Hazretleri: Yanmayan yakmaz! ..çok büyük bir gerçeði veciz þeklinde ifade buyurmuþ.

Ýþte, Kafkaslarý'ýn bu alperen insaný, Kafkas insanýn Mücahid ruhunu alan bu insan inandýðý kesin hakikatýn Kur'ân gerçeðini öyle ifade ederdi ki; içindeki iman ateþini karþýsýndaki de duyardý. Kalbindeki iman ateþiyle konuþtuðu kimseleri hemen yakardý.

Hayatý Ýslâmýn dert ve çilesi ile geçmiþ, davasý yolunda birçok meþakkatler çekmiþti. Meþakkatler karþýsýnda yýlmayan bir kimseydi. Kur'ân davasýna baðlýlýðýn müþahhas bir timsâli, sýddýkýyetin mümtaz bir ferdiydi.

"Anam, babam ve nefsim sana feda olsun Ya Resulallah!" diyen Sahabilerin bu asýrda fedakâr bir varisi, onlar gibi herþeyini Resulullahýn nuruna ve bu nurun yayýlmasýna hizmet için fedâ eden, bir zatý, alperendi. Mezkur gerçekleri kendisine adeta bir kartvizit yapmýþtý, isim ve soy isim yapmýþtý. Gündüzlerin, aydýnlýklarýn ve Nur dünyalarýnýn Gündüz Alp'iydi bu yiðit adam.

Genç yaþýnda ölmüþtü. Henüz elli yaþýný bile bulamamýþtý. Yayýnlanan mahkeme müdafaalarý ve notlarýndan derlenen kitap ve kitapçýklar onun muhteþem þahiseyetini gösteren aynalardýr. Kendisine zulmeden zalimler bile, onun 'Vur! Vur! diye haykýrýþýndan korkarak, vurmalarýný býrakýrlardý. Öyle bir rehber þahsiyetti ki, iman ve Kur'ân yolunda hizmet etmek isteyenlere herþeyiyle yardýmcý olur ve yol gösterirdi.


Zübeyir Gündüzalp'in kýsaca hayatý


Zübeyir Gündüzalp 1920 senesinde Konya'nýn Ermenek kazasýnda dünyaya geldi. Babasýnýn adý Mehmed, annesi ise Seyyide Haným. Anne ve baba tarafýndan her iki dedesi de, 93 Harbin'den sonra Kafkasya'dan Anadolu'ya hicret etmiþler. Bu hicretten sonra Ermenek'e yerleþmiþler. Baba tarafýndan dedesinin lâkabý Zeyvergil, ana tarafýndan dedesinin lâkabý ise Hurþit Çavuþlar. Hurþit Çavuþlar yedi kardeþmiþler, Rus istilâ ve belâsýndan sonra, bu kardeþler bir daha birbirlerini görmeden ebediyete göçmüþler. Zübeyir Gündüzalp'in ailesi Ermenek'te Zeyvergil diye tanýnmaktadýr.

Zübeyir Gündüzalp, Ýstiklâl Harbi'nin en buhranlý günlerinde, Ermenek'in Zaviye Mahallesinede -yeni ismi Taþbaþý- hayata gözlerini açmýþtý.

Ezan sesiyle kulaðýna ismini Zeyver diye koymuþlar. Sonradan Üstadý bu ismi Zübeyir diye deðiþtirmiþ.

Mehmed Efendi ile Seyyide Haným'ýn dört evlâdý vardýr. Bunlardan ikisi erkek, ikisi kýz. Babalarý 1968'de, anneleri ise 1975'de vefat etmiþtir.

Merhum Zübeyir Gündüzalp, ilkokul tahsilini Ermenek'te tamamlar. Küçükken çabuk sinirlenir, kardeþlerini ve komþu çocuklarý dövermiþ. Annesi küçüklüðünde yaramaz olduðunu, ele avuca sýðmadýðý ve çok cesur olduðunu anlatmýþtý.

Ermenek Postahanesi'nde birkaç sene memur olarak çalýþýr. Bu sýrada teftiþe gelen bir müfettiþ, çok genç olan Zübeyir Gündüzalp'in mors alfabesiyle telgraf alýþýný çok beðenmiþ. Kendisine biraz daha tahsil yapmasýný, ileride tahsili olmayanlarýn meslekte yükselemeyeceklerini hatýrlatmýþtýr. Bunun üzerine , Ermenek'te ortaokul bulunmadýðý için Silifke'ye gider. 1939 senesinde ortaokulu Silifke'de bitirerek memleketine döner. Daha sonra Konya'da açýlan bir imtihana girer ve imtihaný kazanarak Ermenek'te postahane memurluðuna tekrar baþlar. Bir müddet burada çalýþtýktan sonra askere gider. Balýkesir'in Susurluk kazasýnda askerlik vazifesini tamamladýktan sonra Konya Postahanesi'nde telgraf muhabere memuru olarak çalýþýr.


Risale-i Nur'u tanýmasý


Ýþte, Ýslâm kahramaný merhum Zübeyir Gündüzalp, Risale-i Nur Külliyatýný bu memurluðu sýrasýnda tanýmak þerefine nail olur. Konya'nýn tanýnmýþ tüccarlarýndan Feyzi, Mehdi ve þehid tayyarece Ömer Beyin babalarý Sabri Halýcý vasýtasýyla Nur Risalelerini okumaya baþlamýþ. 1944 senelerini takip eden yýllarda Konya'da Zübeyir Gündüzalp'le beraber münevver ve imanlý bir gençlik grubu, Nur Risalelerini tanýr. Bu zatlardan tesbit edebildiðimiz isimler þunlardýr: Muhsin Alev, Ziya Arun, Ziya Nur Aksun, Kâmil Öztürk, Ahmet Atak, Feyzi, Mehdi ve Ömer Halýcý kardeþler.

Merhum Zübeyir Gündüzalp'in küçük kardeþi Haydar Bey, 1945 senesinde Konya'ya gittiði zaman, aðabeyinin Muhsin Alev'le bir evde beraber kaldýklarýný ve kendisine Nurlardan bahsettiðini, Üstadýnýn büyük bir Ýslam âlimi olduðunu anlattýðýný ifade etti.


Üstadý ilk ziyareti


Gündüzalp, Üstadýný ilk defa 1946'da Emirdað'da ziyaret etmiþ. Ýlk ziyaretinde heyecandan tir tir titriyor ve mütemadiyen gözyaþlarýný tutamayarak aðlýyormuþ. Üstad, "Keçeli, neden aðlýyorsun?" diye onu baðrýna basýp dua etmiþ. Üstadýnýn ikazý üzerine dýþarý çýkýp yüzünü gözünü yýkamýþ tekrar Üstadýn huzuruna kabul edilmiþ. Ayrýlýk zamaný gelince Zübeyir Gündüzalp, Üstadýna, "Memuriyetten ayrýlýp, yanýnýzda hizmet etmek istiyorum" demiþ, Bediüzzaman, bu fedakârlýða çok memnun olmuþ; cevaben, "Vazifene devam et, Konya'da daha çok hizmet edersin. Ýnþaallah, ileride alýrým seni yanýma" demiþ.

Zübeyir Gündüzalp, Konya'da dört sene kalmýþ. Bu esnada Babalýk gazetesinde çalýþmýþ ve orada çocuk terbiyesine ait bazý makaleler yazmýþ.

Nihayet 1948 senesinde Afyon'a tevkif edilmiþ, burad Üstadýyla birlikte altý ay mevkuf kalmýþ. Yanlýþlýkla tahliye edildiði zaman, sýrf Üstadýndan ayrýlmamak için, tahliyesinin yanlýþ olduðunu bildirerek, tekrar tevkif edilmesini saðlamýþ. Yine Ýslâmýn bu kahraman fedaisi, Üstadýyla beraber olmak arzusuyla, Nur Risalelerini okuyup yazdýðýný bildirerek, kendi kendini ihbar etmiþ.

Bundan sonraki hayatý, beþ-altý ay Eskiþehir'de ve nihayet büyük kýsmý Ýstanbul'da dinî hizmetlerle haþir-neþir olarak geçmiþtir.


Üstaddan hatýralar


"Birgün Emirdað'da Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin birkaç hizmetkârýyla bir çýnar aðacýna gittik. Üstad çýnar aðacýna çýktý. 'Burasý benim medresemdir, ders okuyun' dedi. Biz de okuduk. 'Duymuyorum' diyerek faytonda olan iple üç kiþi belimizden aðacýn gövdesine baðladý ve bize iki-üç saat ders yaptý.

"Umumî bir vasýta ile birgün Eskiþehir'e gidiyoruz. Yanýmýzda da bir yabancý vardý. Sigara içiyordu. Ben de hiddetlenmiþtim. Adama tokat vursam veya lâf söylesem Üstad Hazretleri kýzacak diye düþünürken, baktým, Üstad Hazretlerinin yanýnda bir kiþilik yer açýldý. Kalktým, oraya oturdum. Üstadýmýz ise hiçbir þey söylemedi, sükût etti.

"Birgün otomobille büyük bir buðday tarlasýndan geçiyorduk. Biz bunlarýn ekmek olup yenmesini düþünüyorduk. Bu sýrada Üstad bize, 'Ekmeði sizin, tefekkürü benim' dedi.

* * *

"Üstad seher namazýný eda ettikten sonra, bir bardak limonlu çay içerdi. Hz. Üstadýmýz her ne zaman olursa olsun, çaya ve limon konulacak yemeklere limon damlatýrdý. Üstadýmýz Bediüzzaman Hazretleri asýl yemeði kuþluk zamanýnda yerdi. Öðle vakti pek az, birkaç lokma bir taam alýrdý. Ýkindi namazýndan evvel asýl yemeði yerdi. Ancak akþam namazýndan sonra okuyacaðý esnada limonlu bir bardak çay içerdi. Yatsý namazýndan sonra Resul-i Ekreme (a.s.m.) imtisalen hemen yatardý. Yatmadan evvel küçük bir lokmacýk taam yerdi. Sonra 'Âyete'l-Kürsî' yi okur, yatardý. Seher vaktinden çok evvel kalkar, evradýný okurdu, sabah namazýndan evvel veya sonraya kadar. Sabah namazýný erken edâ ederek yanýnda bulunan hizmetkârlarýna, basýlan kitaplardan ders yaptýrýr, kendisi de eski hurufla yazýlý aslýndan takip ederdi. Üstad Hazretleri çorba olarak pirinç ve þehriye yerdi. Ýçine yumurta kýrdýrýrdý. (Bunu 75 yaþýndan sonra yerdi. Yemeðin üzerine 4-5 habbe üzüm yerdi. Her habbeyi yiyiþinde Besmele okurdu. 75-80 yaþlarýnda ömrünün sonuna kadar gördüðüme göre, kabuklarýný soyar, çekirdeklerini çýkarýr, yanýndaki hizmetkârlarýna lutuf ederdi.

* * *

"Üstadýmýz Bediüzzaman Hazretleri bir âyet-i kerimeye mânâ vererek, bir camide vaaz veriyor. Camide bulunan âlimler, þeyhler, ahali öyle müessir ve emsalsiz tefsiri, kütüb-ü Ýslâmiyede ve Kur'ân tefsirlerinde göremiyorlar. Çok hayran olup Üstadýmýza minnettar oluyorlar. Fakat kýskanç bir þeyh, iki mürîdine emrediyor. 'Bediüzzaman'ý, sýk sýk gelip geçtiði þu tenha geçitte akþam namazýndan sonra mavzerle vurun!' diyor. Þeyhin müridleri ayný günde akþam namazýndan sonra, mezkûr geçitte Üstadýmýz Bediüzzaman Hazretlerinin oradan geçmesini bekliyorlar. Hazreti Üstad geçide yaklaþýnca o iki mavzerli müridleri görüyor. O iki mürid de Hazreti Üstadý görür görmez mavzerleri hemen kaldýrýp Üstada ateþ etmek üzere iken, kollarý felç tutmuþ gibi oluyor, mavzerler yere düþüyor. Merhum Üstad-ý Pâkimiz o iki müridin omuzlarýna mübarek kollarýný koyuyor ve 'Kabahat sizin deðildir, ben size hakkýmý helâl ediyorum' diyerek yoluna devam edip tek baþýna gidiyor.

"Bu harikulade hâdise o gün þâyi oluyor. Merhum Üstad o zamanlar çok genç olduðundan, yaþlý ve büyük bazý âlim ve þeyhler, Üstadýn 'Bediüzzaman' lâkabýný benimseyemiyorlardý. Fakat bu hâdiseden sonra hakikaten Üstadýmýz Said Nursî Hazretlerinin 'Bediüzzaman' olduðunu tasdik ve takdir ediyorlar."


Zübeyir Gündüzalp'in notlarýndan seçmeler
Kur'ân nurlarýndan sadýk talebesi, Ýslâmiyetin fedakâr hizmetkârý, rahmetli Zübeyir Gündüzalp Aðabeyin dersinden, sohbet ve nasihatlarýndan zaman zaman istifade edip feyiz alýrdýk. Yazýlacak bir makalede kâðýt kullanma þeklinden, Üstada ait herhangi bir hatýraya kadar birçok mevzularýn üzerinde ciddiyetle durur; gayet net ve keskin ifadelerle, yaptýðý izahlarla muhatabýný aydýnlatýrdý. Ýlk günkü görüþmemizden en son görüþtüðümüz günlere kadar daima yazmanýn ehemmiyet ve faydalarýný anlatýrdý. Zaman zaman da "müellif efendi" diye takýlarak, lâtife yapardý. Küçük çocuklara öðretmek için hazýrladýðý kelimeler defteri, hadis mealleri ve Ýslâmî sözlerden derlediði birçok defterleri bulunmaktadýr.
*****************************************
Bu notlardan bazýlarýn takdim ediyoruz:
********************************************

Bilgili insan
"Bilgili insan güneþe benzer, girdiði yeri aydýnlatýr.

Bir saat ilme çalýþmak

"Bir kimse bir saat ilim tahsil ederse, bir geceyi ihya etmekten daha hayýrlýdýr. Eðer bir gün ilim tahsil ederse, üç ay oruç tutmaktan hayýrlýdýr.

"Kim ilim meselelerinden bir mesele öðrenirse, öðrendiði ilmi baþkalarýna öðretirse, o kimseye yetmiþ sýddýk sevabý verilir.


Ýlim öðretmek
"Ýlim tâlimine, öðretimine memur olan insanlarýn öðrettiði ilim ile ister amel edilsin, ister edilmesin; ücreti, ancak kabul olmuþ bin rekât nafile namaz kýlmaktan efdaldir. Eðer o kimsenin öðretmiþ olduðu ilim ile amel edilirse, kýyamete kadar amellerin sevabý o kimsenin defterine yazýlýr.


Enbiya hakkýnda sohbet ayn-ý ibadettir
"Enbiyâ-yý izamdan (büyük peygamberlerden) her birinin gerek isimleri ve gerek ibadet ve ahlâklarýndan bahisler etmek, ayn-ý ibadettir. Kezâlik, salih, yani ehl-i takva denilen ve Sünnet-i Seniyyeden ayrýlmayan ve bid'a ile amel etmeyen kimseleri sevmek, hallerinden bahsetmek keffâretü'z-zünûbtur (günahlara keffarettir).


Ey nefsim!
"Tahkikî iman ilmini oku. Hakký ve hakikatý öðren. Cahil kalma. Münevver ol. Aydýn ol. Cahil insan, cahil bir genç, cahil bir kadýn, ne kadar varlýklý da olsa yine fakirdir, geridedir, aþaðýdadýr. Okuyan erkek ve kadýn, genç ve ihtiyar daima ileride, daima yükseklerdedir. Bütün fenalýklarýn, hayattaki bütün bedbahtlýklarýn vasýtasý cehalettir. Bütün iyilik ve güzelliklerin, bütün saadet ve huzurun tek çaresi ilm-i iman bilgisiyle aydýnlanmak ve nurlanmaktýr.

"Hem, erkek ve kadýn için ilme çalýþmak, cahillik bataklýklarýnda batmamak farzdýr. Cenab-ý Hakkýn ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin emridir.

"Her türlü belâlar, þer ve azaplar, dinimizi iyi bilmemezlikten, tahkikî iman ilminin nurundan ve feyzinden mahrum kalmaklýktan, cehalet karanlýklarýndan ileri gelir. Her nevi saadetler, her çeþit selâmetler, ferah ve neþeler, umum huzur ve sükûnlar, her sýnýf güzellikler, tahkikî iman ilmi ile tenevvür etmekten, aydýnlanmaktan ileri gelir.

Ýslâm büyüklerinin hayatý ve hatýralarý genç nesiller için en güzel rehberdir. Hayatýn fýrtýnalý ve daðdaðalý hadiseleri içinde bu rehberler ýþýklý deniz fenerleri gibi aydýnlýk verirler. Hayatýný vatan, millet ve din yolunda feda eden maneviyat önderleri ise, dünyada birer kutup yýldýzý olduklarý gibi, ukbâda da günahkârlarýn þefaatçisi olurlar.


Ýman ilmi
"Ey genç kardeþim ve zamanlarýný hayhuylu, baþýboþ yaratýklar gibi boþluklar içerisinde geçiren sersem nefsim! Bu yaþa geldin, çocukluktan çýktýn. Çocuklar var ki, sen onlardan geçersin. Sakallý çocuk olmak, bir insan için maskaralýk, çirkinlik ve kötülük alâmetidir.

"Halbuki sana yakýþan, senin taze ve þirin gençliðine yaraþan, hoplayýp zýplamayý býrakýp, olgun ve yüksek bir Müslüman namzedi olarak ilm-i imana çalýþmak, Ýslâmiyetin yüce bilgisiyle bilgin olmaya gayret etmektir. Allah'a ibadet ve itaat edip, namaz ve ibadete sarýlýp, güzel gençliðini çirkinleþmekten, gençlik günlerini boþu boþuna öldürmekten kurtarmaktýr.

"Kendini bir yokla. Ben seni görüyorum ki, sende parlak ve ebedî bir istikbali kazanmak kabiliyeti var. Bu istidat senin gençlik ruhunun nurundan fýþkýrarak, senin manevî ve maddî simanda ýþýldamakta, gözlerinden okumaya ve Allah'a ibadete olan sevgi kývýlcýmlarý pýrýl pýrýl pýrýldamaktadýr. Bu nurlarý karartmamayý, bu ýþýklarý söndürmemeyi aklýn ve kalbin sana feryad ü figânla ihtar ediyor.

"Ruhun , derinliklerde 'Oku! Allah'ýn bahtiyar bir kulu, cemiyetin gülü, Ýslâmiyetin bülbülü ol!' diye Ýlâhî bir sada ile sana sesleniyor. Bu sadaya kulak verip nur-u Kur'ân'la ilim ve irfan sahibi olarak iki cihadýn saadetiyle mes'ud ol!

"Ah, nur kardeþim! Sözlerin, senin bu sevimli özleyiþlerin, senin bu sevgi dolu tavsiyelerin beni iman, Ýslâm ve Kur'ân yolunu öðretmek yolunda nur-u Kur'ân, nuruna kaptýrdý.

* * *

"Ya Ýlâhî ve Rabbî! Kusurlarýmý affeyle! Beni Kendine kul kabul eyle. Beni nur-u imanla münevver eyle. Emanetinin alýnma zamanýna kadar beni emanette emin kýl.


Merhamet
"Merhametsizliðin bir alâmeti, nisyan-ý nefisle, kendi kusurlarýný unutmakla din kardeþlerinin her birinde bir kusur bulmak, onlara karþý sevgisini ve merhametini kaybederek tenkid gözlüðünü takýnmaktýr. Kendi kusurlarýna; yakýný uzaklaþtýrýcý, sisli gösterici âletle bakýp, din kardeþinin kusurlarýna ise mikroskopla bakmaktadýr. Böyle fertlerden mürekkep yiðitler, kuvvetsiz cýlýzlardýr. Kendi kusurlarýný gören, ihvanlarýnýnkini örten; kendi kabahatini büyük, din ve dâvâ kardeþinin kabahatini küçük gören, hattâ görmeyen Müslümanlar, Allah'ýn rahmet ve maðfiretine nail olan, yüksek ahlâklý, yüksek seciyeli Müslümanlardýr, ehli iman niþanýný taþýyan dindarlardýr. Öyle fertlerden müteþekkil azlar, çoktur. Küçükler, büyüktür. Zaifler, kuvvetlidir.

* * *

"Merhametsizlikten, münekkitlikten kurtulma yolunda ilerle, ey kardeþ! Aksi halde, ya yakýnda, ya uzakta, ya dünyada; ya Haktan, ya halktan inmesin sana adem-i merhamet. Zira, "Men dakka dukka" [Eden bulur]. Merhametsizlik etme, sonra merhametli dosttan dahi merhametsizlik görürsün. Eðer görmezsen dünyaya mukabil, ukbada görürsün muzaaf ceza, bunu bil.

* * *

"Merhametsizliði körükleyen, hürmetsizliði alevlendiren öfke zamanýndaki hürmet ve muhabbet, cennetmekân kimselerin güzelliklerindendir.

* * *

"Öfke zamanýnda hürmet ve merhamet en güzel ahlâktýr.

* * *

"Merhamet tohumunu eken, muhakkak huzur ve saadet harmanýný elde eder.

* * *

"Güya kendisi kusurdan müberrâ olmuþ, hata ve yanlýþlardan kurtulmuþ gibi, çoklarýnýn ve içinde yaþadýðý muhitteki ehl-i imanýn kusurlarý ile fiilen, amelen ve hayalen uðraþmak merhametsizliktir. Bu fena huya sahip olanlar, bu tehlikeli merhametsizliði iþleyenler, nisyan-ý nefs illetine tutulmuþ ve nefsinin þýmarmýþ olmasý ihtimalinden titresinler. Ef nefsim! Sen titre, kendine bak, kendini gör, kendini bil, kendini anla, kendini tecessüs et; ancak nefsine müfettiþ, nefs-i emmârene murakýp olmak yüksekliðine çýk.


Sabýr ve rýfk
"Cennete giren fazilet sahiplerine melekler sorarlar:

"Faziletiniz nedir?"

"Onlar da,

"Zulme uðradýðýmýz vakit saberderdik; bize kötülük edilince de, rýfk ile davranýrdýk' diye cevap verirler.

Hadis meâli
* * *

"Allahu Teâlâ sertlik ve kabalýða vermediði ecir, sevap ve mükâfatlarý, rýfk ve mülâyemete, yumuþaklýða verir. Rýfktan mahrum olan ev halký, çok þeylerden mahrum olurlar.

Hadis meâli
* * *

"Rýfktan [þefkatten] mahrum olanlar, hayýrdan, sevaplý amellerden mahrum kalýrlar.

Hadis meâli
* * *

Hilm

"Hiddete getirilince kýzmayýp, hilm ve sabýr gösteren kimse, Allah sevgisine mazhar olur.

Hadis meâli
* * *

Sabýr ve baðýþlamak

"Peygamberimiz sorar:

"Allahu Teâlâ'nýn,þerefleri ne ile kýymetlendirdiðini ve dereceleri ne ile yükselttiðini size bildireyim mi?'

"Ashab-ý Kiram, Hazret-i Peygamber (a.s.m.) Efendimize, 'Buyur, bildir, yâ Resulallah!' diye cevap verirler.

"Hazreti Fahr-i Kâinat Efendimiz ferman buyururlar ki:

"Sana karþý cahilâne hareket edildiði zaman, halim ve yumuþak olursun, sana zulmedenleri baðýþlarsýn, sana vermeyenlere sen verirsin ve senden alâkasýný kesenlerle sen alâkalanýrsýn.'


Rýfk

"Resul-i Ekrem Efendimiz buyuruyor ki:

"Allahu Teâlâ rýfk sahibidir. Her hayýrlý iþte rýfký sever.'


Hiddet

"Resul-i Ekrem (a.s.m.) kendisinden birþey öðretmesini, lütfetmesini talep eden bir kimseye ferman etti:

"Hiddetlenme.'


Dindar kadýnlarýmýz

"Resul-i Ekrem (a.s.m.) Efendimiz, kadýnýn din, namus, þeref ve hukukuna büyük ehemmiyet verirdi. Onlara rikkat ve þefkatle muamele buyururlardý. Kadýnlarýn hislerindeki inceliði, seriütteessür olduklarýn, kalblerindeki hassasiyet ve merhameti çok iyi bildiðinden gönüllerini incitmemek için dikkat gösterir ve hanýmlarýn haksýz yere kalblerinin kýrýlmamasý hususlarýnda tavsiyelerde bulunurlardý.

"Resul-i Ekrem (a.s.m.) Efendimiz buyurdu ki:

"Kadýn, Allah'ýn, kullarýna en büyük hediyesidir. Allah'tan korkun, onlara zulüm ve eziyet etmeyin, onlarý ihmal eylemeyin.'


Kýz evlâdý

"Anne ve baba, kýz çocuklarý hakkýnda daha ziyade re'fetperver, þefkatli olmalýdýr. Zira onlarýn fýtratlarý, yaratýlýþlarý, zaif, nahif ve hassasedir. Kýz çocuklarý daha ziyade merhamete, siyanet ve korunmaya muhtaçtýr.


Üç kýz evlâdý

"Hazreti Peygamber (a.s.m.) Efendimiz bir hadis-i þeriflerinde buyurdu ki:

"Üç kýz çocuðuna nail olup da onlara, kendisine muhtaç olmayacaklarý zamana kadar infak ve ihsanda bulunan, nafakalarýn temin eden kimseye, Cenab-ý Hak cennetini vâcib kýlmýþtýr. Meðerki o kimse affedilmeyecek büyük bir günah iþlemiþ olsun veya böyle bir amelde bulunsun.'


Kýz evlât

"Baba ve annenin kýz evlâtlarý için en büyük iyilik ve en birinci vazifesi, en yüksek lütuflarý þudur ki, onlara iman ve Ýslâmiyet ilmini öðretmektir. Ýslâmiyete lâyýk bir edep, terbiye ve ahlâkla büyütmektir. Kýz yavrularýn insan ve cin þeytanlarýn þerlerinden kendilerini koruyacak bir ilimle, bilgiyle yetiþtirmektir. Böylece mânevî güzelliklerle ruhu parlayan bir ev kadýný, bir hane hanýmý olabilecek bir halde dünya ve âhirete hazýrlanacaktýr.


Ev kadýný

"Bir Ýslâm kadýný için yemek piþirmek, elbise dikmek, evinin nezafetine, temizliðine bakmak, çamaþýr yýkamak, çocuðuna bakýp beslemek, erkeðinin hizmetini görmek büyük bir þereftir, iffet ve ismettir. Namazýný geçirmeyen, farzlarýný eda eden. Allah'ýn emirlerini yerine getiren hanýmlarýn bütün dünyevî iþlerini dahi bir nevi ibadet olarak, Allahu Teâlâ Hazretleri kabul buyurur. Bu suretle geçici fâni ömürleri âhiret hesabýna, bâki, daimî bir hayata tebdil edebilir, ebedî, sonsuz bir ömre çevirebilir.


Gaflet örneði

"En büyük gaflet örneklerinden:

"Müþterek bir iþte çalýþan þahýslar, dinî veya dünyevî bir müessese mensuplarý müdavele-i efkâr yaparlarken, herkes kendi fikrini mutlak bir isabet bilmesi, diðer arkadaþlarýnýn fikirlerini daima isabetsiz görmesi, müessese arkadaþlarýnýn reylerini hakir bulmasýdýr, Kendi fikirlðriyle yapýlan iþlerin zararlý ve iflasa doðru gittiðini hatýrlatan en yakýn arkadaþlarýna yüz çevirmesi, müessesenin maddî imkânlarýnýn elinde bulunmasý, þubelerdeki iþin içyüzünden haberi olmayanlarýn teveccühüne aldanmasýdýr. Müesseseye, sekiz-on iþlerde þahsî kanaatinden ve baþka arkadaþlarýn fikirlerinden dolayý zararlar gelince de, birtakým teviller yapmak yoluna sapmasý, telâþsýz görünerek kendi cebindekini deðil, umumun hukukunu zâyi etmesidir.

"Müdavele-i efkârda bir iþi isabetsiz veya zararlý bulduðunu arkadaþýna söylerken edep, terbiye, hürmet gibi yüksek ahlâký çiðneyerek tehevvürle, þiddetle söylemesi; karþýsýndakinin izzetini kýrmasý; Ýslamî terbiye ve ahlâka sýrt çevirmeye sebep olduðu halde, bunu hiç nazara almayarak, 'Bana böyle dedi, þöyle dedi' gibi hiddetli mukabele etmesidir. Dehþetli zararlarda kendisinin dahli olmadýðýna, ya cehl-i mürekkeple veya gururla iddiada bulunmasýdýr. Halbuki mesai arkadaþlarýna hürmetle mukabele edip, kendi fikirlerinin isabetsiz olabileceðine ihtimal vererek, yirmi meselede hiç olmazsa on adedini arkadaþlarýnýn kanaatlerine münasip bulup, iþ yapmasýyla fikirlere menfî hislerin karýþmadýðý da anlaþýlmýþ olur.

"Müteaddit defalar bir iþ hususunda meþveret ve müdavele-i efkâr adý ile söze oturulur. Münakaþa ve kavga ile kalkýlýr. Bu kavgamsý konuþmada, herkes heyecanlanýr. Hisler heyecana gelir. Biri diðerine, diðeri ötekine hakaretli sözler sarf eder. Ýlk defa birisi hakaret eder, diðeri misilleme yapar. Birinci hareket edip kalb kýrana sor: "Birinci bana böyle dedi, ben de ona öyle dedim" der. Bu beþ-altý defa tekerrür edince, artýk en yakýn dâvâ arkadaþýna ikinci küskün durur. Bu küskünlüðü gören üçüncü, birinciden soður. Ýkinci ile üçüncü birleþir. Birincinin gýyabýnda konuþa konuþa, artýk o da hâricîlerin müþfiki, can kardeþine küsücü olmuþtur. Artýk birincinin hakkýnda tenkit ve kusurlarý sayýp dökmeler baþlamýþtýr.

"Ýslâm: muaþereti, edep ve terbiye riayet etmeyi evvelâ yakýnlarýmýza karþý tatbik etmeyi gerektirir. Bunu yapmayarak hisse ve nefse uyarak veya tehevvüre kapýlarak dahilî müessese mensuplarýna, hâriçtekilere dahi yapýlmayacak olan bed muameleyi yapmak yanlýþtýr. Bu kötü hissiyat zararlý netice doðurunca 'Ben sebep oldum, özür dilerim' kâmilliðini yapmayarak zararlý neticeyi acib bir hâlet-i ruhiye ile karþýsýndaki ticaret arkadaþýna yüklememelidir. Taraflardaki þahýslarýn umumunun alâkadar olduðu umumî bir mes'eleye iki taraf da birbirini sabit fikirlilikle ittiham ederek, müessese hizmetine dinamit koyarak umumun zararýna sebep olmamalýdýrlar."
Gönderme Tarihi: 02.04.2007 - 16:10
**safir*** üyenin diger mesajlarini ara **safir*** üyenin Profiline bak **safir*** üyeye özel mesaj gönder **safir*** üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konu olarak göster

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 862 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
2243 üye ile 29.03.2024 - 11:40 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
Huseyin Gurbuz (49), hayrunisa2006 (52), paradies (45), gurbetci mucahi.. (50), ZEYVAH (37), mustafapala74 (38), genc hafýz (34), _?=)(/ (41), ist1965m (59), carina_caresse (36), carina.caresse (36), carina_caressee (36), es_me (38), vuslatim (36), mustafakemalpas.. (39), garibb (48), mdadag (53), CILGIN28 (59), mahmut aga (52), ilhan_27 (46), yunus_emre1983 (41), mchd (49), aozkan78 (46), ertan-1 (54), hittmann313 (49), ahmetolsun (43), feyza20 (39), yilmaz47 (49), babasininkizi86 (38), yasam (42), Ebu_AkiL (43), red_knight (39), HuseyinAbi (49)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.61653 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.