generique luvox colchicine lopinavir ritonavir budesonide hydroxychloroquine cordarone coreg coridil corpamil corprilin corpriretic corticotherapique cosaar plus cotrim coumadin cozaar crestor crixivan cyclogyl cycrin cyklokapron cymbalta cytotec cytoxan dalacin c dalacin t dalacin v danatrol danocrine daonil deflamat deltasone demadex demolaxin dentomycine depakine chrono depakine depakote depo provera dermestril dermovate deroxat desogen desoren desyrel detrol la
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » İBRET TABLOLARI » Habil'den Bize Kalan

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 2 mesaj mevcut
Ekleyen
Mesaj
_SeRKaN_ su an offline _SeRKaN_  
Habil'den Bize Kalan

406 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 15.09.2004
En Son On: 21.11.2007 - 17:41
Cinsiyeti: Erkek 
Habil'den Bize Kalan

“Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de) "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder."

Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."

Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur."
Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu.

Derken, Allah, ona yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu. (Maide: 27-31)

“Kıyamete kadar mazlum olarak öldürülen bir insan yoktur ki; onun cinayetinde işlenen her günahtan bir pay da Adem”in büyük oğluna düşmüş olmasın. Çünkü adam öldürmeyi ilk adet eden odur”
Büyükçe bir taşın üstünde başı, kanlı iki eli arasında, gözbebeklerinde uzay boşluğu, düşünüyor; birkaç dakika öncesine kadar olan hayatını kare kare tekrar yaşıyordu… Ellerinden yanaklarına kan bulaşmış da O, bunu değil gelecek olan daha yaşanmamış tarihine bulaştırdığı kanlı izini düşünüyor gibiydi. Düşündü. Düşünüyordu derinden ve inceden… Dalıp gitmişti eskilere.
Bir bahar günü babası, peygamberi Adem ( as) kendisi ve kardeşi Habil’e sürüyü teslim etmiş otlağa yollamıştı. Yolda elindeki sopayla, attığı taşlarla hırpalıyor, canlarını incitiyordu hayvancağızların… Habil “ağabeyciğim” deyip uyarmaya kalktıysa da göğsüne yediği KABİL yumrukla yere serilmişti. Hep böyle olacaktı Kabil ruhlar…! Acımayacak inciteceklerdi hep. Uyarıcı mı gördüler vurup yere sereceklerdi.

Baba duygular, peygamber ferasetiyle birleşince her şey daha bir ayan beyandı Hz. Adem için. Farkındaydı halinden Kabil’inin. Bunun için defalarca konuşmuş nasihatler etmişti oğluna. Zira bilmekteydi yasak meyveyi yiyip tövbeye sarıldığından beri iblis intikam gözetmekte fırsatlar kollamaktaydı. Korkusu gerçekleşiyordu ve iblis, davetçiliğinin hakkı yeryüzüne taşımanın, arzda secdenin izlerini bırakmanın intikamını oğlundan alıyordu. Sonradan kabilleşenler bu metodu tutacak uygulayacaklardı. Kendini Allah’a adayanların evlatlarıyla uğraşacak can evlerinden vurmaya çalışacaklardı onları. Davetçilerin evlatlarını günaha çekmeye çalışmakta hem kabilce bir nükte, hem davet muhataplarına bir mesaj taşıyacaktı bu. Hz. Adem bunu iyi biliyordu ama anlamıyordu Kabil, insanlığın atasına kendi üzerinden nasıl bir pusu kurulduğunu.

Habil’e ise hep abisinin sataşmalarına karşı sabrı, genişliği tavsiye ediyordu. Kabil’i kazanmanın gerekliliğini iyice belletmişti Habil’e. İlk ümmetin fırkalara ayrılmaması adına, fitnenin yeryüzündeki ilk cemaatın içine sızmaması için Kabil’e alabildiğine tahammül ediyorlardı. Çünkü iblis Kabil üzerinden her türlü tefrikayı pazarlıyor, haşa kendisince Allah’ın arzdaki tevhid düzenini hedef alıyordu.

O gece de yaktıkları ateşin etrafında baba ile iki oğlu bağdaş kurmuş oturuyorlardı. Tablodaki bir parça dışında peygamber ile ümmeti, cemaat lideri ile tebaasının bir araya gelişini de ele veriyordu bu... Peygamber baba elinde dal parçası ateşi her bir kurcaladığında uçuşan kıvılcımlar eşliğinde cenneti, cennetin nimetlerini, yasak meyveyi, aldatılışlarını, dünyaya gönderilişlerini, şeytanın düşmanlığını anlatıyor; ahlaki ve itikadi sınırları çiziyordu. Habil her zaman olduğu gibi gözünü bile kırpmadan dinliyor, hissesini alıyordu. Kabil ise içten içe kızıyor geçmişte yapılmış ve affedilmiş uygulamaları karıştırıyor, babasına daha ötede peygamberine söyleniyor, yasak meyveyi yediği bu yüzden de dünyaya gönderilişine isyan ediyordu. Suçluyor kınıyordu . Babası olmasaydı cennette olacaktı oysa. Buralara gelişi hep onun suçu idi… O nefsine aldanan babası yok mu?! İblis sağdan yani hak tarafından hak adına yanaşıyor, okunu Kabil’in kalbine saplayıp gidiyordu.

Ertesi gün güneş beyazdan tüllerini yeni yeni seriyorken uyandılar ümmetçe. Habil başını kaldırıp göklere tebessüm ederken, Kabil karnını kaşıyarak esnemelerle nankör bir edayla güne başladı. İkisi arasındaki nezaket farkı peygamber tavsiyelerine kulak vermekten dava olgunluğundan kaynaklanıyordu. Dolayısıyla Habil’in nezafeti, inceliği ile Kabil’in hışmı, kabalığı, zorbalığı hemen fark ediliyordu…

……..

Kabil her sabah olduğu gibi uzun sopasını almış sürüye yönelmişti ki peygamber babası seslendi arkasından; “Kabil oğlum”
Kabil dönüp baktı. “Efendim baba!” deme gereği hissetmeden bakışlarıyla “ne var, ne oldu yine” demek istediğini anlattı. Zaten ondan icabet beklemeyen Hz. Adem “Artık sürüyü otlağa sen çıkarmayacaksın. Kardeşin Habil sürüyle ilgilenecek. Sen de toprak ekimiyle ilgileneceksin” dedi. Beyninden vurulan Kabil “ Nee!” diye inledi “Niye ki” çıkışı isyan kokuyordu peygamber buyruğuna. Hz. Adem “Ben böylesini uygun görüyorum “ deyip daha fazla izah getirmeyi uygun görmedi. Çünkü ters etki yapacağını “Oğlum bu işe liyakatın yok, kaba ve sertsin, nefsinde kötü hastalıklar var” dese şeytana daha bir malzeme olacağını biliyordu.
Kabil edepsizce elindeki sopayı fırlatıp çıktı peygamber huzurundan... Giderken de Habil’i iri cüssesiyle kenara itip “çekil yolumdan” dedi. O an bir şeyi düşünüyordu. Bunu (Habil’i) ebediyen yolundan çekip atmak..

O gün , gün boyu Kabil kabalığını, hışmını toprağa dökmüştü. Artık yetenek, ahlak ve mizacı gereği, olması gerektiği yerdeydi. O gün can yakamamış, incitememişti kimseyi, hiçbir şeyi… Çünkü toprak acı hissetmiyordu…

Aradan zaman geçti. Hz. Âdem’in yüreği ‘baba’ endişeleriyle kaynıyor, iblise oğullarını kaptırmamak için canla başla didiniyordu. Bu arada Habil kendini yetiştirmiş, babasından aldıklarını özümsemiş, akidede yakine, ahlakta kemale doğru her gün bir önceki güne göre daha bir yol kat ediyordu. Babasının maslahatını kavramış, o maslahat içinde kendini ve yaşantısını şekillendirmişti. Kabil ise kendi akıl terazisini kurmuş, her şeyi kendi dar ve şehevi ölçülerine vurmakta, cemaatinin lideri babasına ve kardeşine hep ön yargılı, içten pazarlıklı oluşluğu ile Hz. Adem’i içten içe tedirgin ediyordu.

Kabil, oturduğu taşın üstünde bir an geçmişten sıyrılıp çıktı. Sanki eskiyi düşündükçe pişmanlık sarıyordu benliğini. Nasıl kana bulamıştı elini. Ah keşke yapmasaydı. Öldürmeseydi kardeşini... Gidip özür dileyecek yasak meyveden kalan kelimeleri isteyecekti... Ama iyilikler, güzellikler anlıktı Kabil’de. Şeytan üfledi kulağına… Mazide kalan uğradığı haksızlıklara (!) götürdü Kabili… Kabil paradoks duygular içinde az önceki nedametinden kurtulup suratındaki üzgünlük çizgilerini bir çırpıda attı. Siması ürkütücü bir şekilde çatkınlık ve hınç ile doldu. Tek suçlu babasıydı. Evet evet cemaatinin lideri idi suçlu olan... Kabahatinin faturasını başkasına kesme psikolojisi de ilk kez böyle ortaya çıkıyordu.

Kabil yine oturduğu taşın üstünde gerilere gitti. Babasının kendisini ve kardeşini karşısına aldığı güne…
‘Bakın evlatlarım…’ diye girmiş söze ve bir babadan öte hükmü icra eden şarih olarak Habil’e, Kabil’in batındaşını; Kabil’e de Habil’in batındaşını münasip görüp kararını paylaştı oğullarıyla... Teslimiyet belki de arzda ilk kez Habil’in yüzünde mücessem halini alırken, Kabil yine isyan, itiraz, şikayet, söylenme… ahvalini sergiledi.

Baba peygamber, “Ey Kabil senin içine iblis nüfuz etmiş. Ben sana itiraz edip istediğin şartlarda karar vermiş olsaydım dahi sen şu an reddettiğin hükmü ister yine isyan ederdin,” diyesi geldi. Kabil o andan sonra gelecek tüm cemiyetlere onulmaz bir miras daha bırakıyordu. İtiraz, beğenmeme, çözüm değil sorunun bir parçası olma. Evet tespitinde sağlamdı Hz. Adem. Kabil itiraz etmek, bölmek, ayrılık çıkarmak için hükmü red etmişti. Birazdan anlayacağız Kabil’in asıl gayesini. Çünkü sevdiğini iddia ettiği ve evlenmek istediği kişiyi kazanmak için tarlalarını adaması gerekirken bir parça ot ile adak yarışmasına çıkmıştı. Hz. Adem tüm bunları öngörüyordu. Fakat davetin maslahatı icabı içinde tuttu. Tuttu çünkü Kabil’i kendi safında tutan son birkaç bağı daha koparmak istemiyordu.

“Peki” dedi Hz. Adem “ikiniz de kurban sunun bakalım Allah kimin kurbanını kabul edecek.”

Habil en güzelini, Kabil en kötüsünü kurban etti. Bununla ispat ettiler sadakatlerini sevgilerini…

Habil peygamber maslahatına sadakat ile ilahi dergaha en layık varını feda etti.

Kabil kurbanı kabul edildiği takdirde çok sevdiği, hakkında ikilikler çıkardığı batındaşıyla evleneceğini bildiği halde bir avuç sararmış buğday adadı.

Demek ki çözüm istemiyordu.
Demek ki bahane arıyordu tefrika çıkarmak için.
Çünkü adeta kurbanının kabul edilmemesi için çırpınıyordu.
Ne anımsıyorsunuz buradan…
Müslümanlara dünyayı dar etme için her fırsata atlayanları,
İftiralarına hiçbir makul gerekçe gösterme derdi olmayanları,
Ne yaparsanız yapın razı edip orta ve ortak bir noktada buluşamayacaklarınızı anımsatıyor mu Kabil size?

Bir de anlıyoruz ki, Kabil demek batındaşını kalbi temiz duygularla değil şehevi ve geçici heveslerle seviyormuş. Çünkü mahbub-u hakiki tarlaları yaktırırdı. Çünkü gerçek sevgiye varını ve yoğunu feda etmeli değil miydi?
Demek sorun Kabilin kendisiydi.
Sorun Kabil’in ahlaksızlığı idi.
Sorun Kabil’in zorbalığı, diktatörlüğü idi.
Ve en önemlisi sorun Kabil’in iç dünyasında iblis ile ilk ümmeti bölme, ilk İslam cemaatini dumura uğratma telaşı idi. Ve emin olun sonraki takipçileri Kabil’i hiç aratmayacaktı.?

Ziya Çevik (İnzar Dergisi)
Ekleme Tarihi: 12.07.2007 - 19:43
Bu mesajı bildir   _SeRKaN_ üyenin diğer mesajları _SeRKaN_`in Profili _SeRKaN_ Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Forum Düzeni - imzaları göster
önceki konu   sonraki konu

Mesajlar Ekleyen Tarih
 Habil'den Bize Kalan
_SeRKaN_ 12.07.2007 - 19:43
 Habil'den Bize Kalan 2...
_SeRKaN_ 04.08.2007 - 10:14

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 689 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
lauren444 (37), buraksenel (45), hurkan (51), proferol (), UHIBBUKI (37), espri_espri (45), can_gül (41), cevik (51), zübeyir (44), kulferhat (43), rikkat (55), dully (34), abdullah056 (36), orhan yý.. (55), erbüþ (38), Asilturk (60), Abdullah56 (36), lamia (54), sivaslifaruk (44), yakup karatekin (57), hasanözç.. (45), xUbeydullahx (42), ~BiR gAriP YoLc.. (36), metin30 (48), duruweb (39), üveyis (63), kenan03 (45), ikramozden (46), Hayirsizin (42), NEFRET_17 (39), sonysalih (55)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.55797 saniyede açıldı