dexamethasone ivermektin generique stromectol dexamethasone ivermektine bedranol bekunis dragees beloc cor beloc zok beloc benicar hct benicar benzoyl betagan betapace betaprol betnesol betnovate biaxin bilol comp bilol bimatoprost binaldan binordiol blocadren bocatriol bondronat bonidon boniva brand cialis brand levitra brand viagra brexidol buspar butohaler butovent bystolic cabaser calan sr calan calcijex calcium sandoz canasa canestene cardaxen plus cardaxen
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » K İ T A P / K Ü L T Ü R / S A N A T » KİTAP & DERGİ » PİR-İ İNTİFADA ŞEHİT ŞEYH AHMED YASİN........HAYATI..........

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 12 mesaj mevcut
Ekleyen
Mesaj
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
PİR-İ İNTİFADA ŞEHİT ŞEYH AHMED YASİN........HAYATI..........

944 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.03.2005
En Son On: 07.06.2007 - 22:48
Cinsiyeti: Erkek 
“YASİN BİR ULUSUN İÇİNDE ADAM,
ADAMIN İÇİNDE BİR ULUSTU…”
Prof.Dr.Abdulaziz RANTİSİ

BİRİNCİ BÖLÜM



Filistin!..
Toprağın sahibi ve toprağın işgalcisinin savaş alanı.Çatışmalar,tuzaklar,baskınlar,yıkımlar ve suikastler diyarı… Acının ve sevincin, ölümün ve hayatın yan yana gezdiği mekân… Zulmün asûde bir şekilde kol gezdiği mazlumlar ocağı… Mazlum ve yetim kalmış bir milletin ağıdı… Gönüllerin ve ümmetin kanayan yarası…
Filistin`deki her yer gibi boynu büküktü Kudüs`ün. Bağrında utancını taşıyordu kirli ellerin. Oluk oluk dökülen kanlarıyla sararmıştı Mescid-i Aksa`nın kubbesi. Can çekişiyordu olanca celadetiyle; direniyordu bütün gücüyle. Esen her lodos; güneyden İsra ve Mirac`ın Sahibi`nden nefes üflerdi hayat damarlarına. Can bulurdu, kan bulurdu beti benzi. Adem misali dirilirdi; tekrar direnmek için lanetli Çıfıt zulmüne.
Toprağı; acıyla dost olmuş, acıya bağışıklık kazanmış bir milletin toprağı … Direnişi; ümmetin semaya açılan elleriyle dua dua güç kazanan , dua dua direnen bir direniş…
Bitti denince dirilen, dirildikçe boy boy gelişen işgalci Yahudi`nin kalbine korku salan bir direniş, bir diliş yaşıyordu Filistin. Canlar, kanlar fedaydı. Gönüllere hakim olan, özgürlüğün ilahi aşkıydı.
*

20 Mart 2004 Salı!...
Filistin yasta, Filistin matemdeydi bugün. Şehir şehir büyük ve acı bir haberin hüznü gözlerden billur billur akarken; öfkeler dillerde, öfkeler ellerde yumruk yumruk sloganlara dönüşmüştü :
“Kahrolsun Israil!”
“Kahrolsun Siyonist düzen!”
“Kahrolsun katil Şaron!”
“Şaron cehennemin kapılarını açtı!”
“İslami Direniş Hareketi engellenemez!”
“Lailahe illallah Allah`ü Ekber!”
Gazze`de başlayan öfke seli el-Halil, Ramallah, Nalus, Cenin derken sıçramıştı tüm Filistin`e. Sokaklarında kin, sokaklarında öfke vardı Filistin`in. İntikam yeminleri çınlıyordu Filistin sokaklarında. Yumak yumak yüreklere çöken acı, tüm direniş gruplarını sarsmıştı.
Şehid edilen, ŞEYH AHMED YASİN`di. Özelde İslami Direniş Hareketi HAMAS`ın, genelde tüm direniş gruplarının manevi lideri!.. Bir öncü insan!.. Tüm yeminler, tüm intikam ahitleri onun içindi.
Fakat Gazze farklıydı bugün. Dün sabah namazından beri Filistin`i sarsan bu haber, Gazze`yi ayağa kaldırmıştı. Şehirde dolaşan araçlardan, hoparlörlerden bir ses yükseliyordu sokak sokak, cadde cadde: “ BİZ BU YOLU SEÇTİK. ARZUMUZ ŞEHİTLİK VE ZAFER İLE SON BULACAK!.. ”
Kasetlerden, hoparlörlerden dalga dalga yayılan bu ses, Şeyh Yasin`in kaydedilmiş sesiydi. Gönülleri yakan acılara acı katan bir ses!...
Sabra Mahallesinden Şati Mülteci Kampı`na ve tüm Gazze`ye varana dek gökyüzü siyahlara bürünmüştü. Yakılan lastikler değil; sokaklardan, caddelerden taşan sinelerdeki öfkeydi. Gazze`nin felç olan hayatı, Batı Şeria`nın genel grevleri, tüm kamu kurum ve kuruluşlarının tatil edilmeleri, cezaevlerindeki mahkûmların isyanları, mülteci kamplarındaki galeyanlar, gösteriler… felç olmuştu Filistin`in sosyal hayatı.
Gazze`nin kalbinde yüz binlerce insan yürüyordu Şifa Hastanesine doğru. Dün sabah namazı sonrası şehid edilen Şeyh Yasin cenazesi alınırken yüz binlerin gözlerinde hüzün gönüllerinde elem vardı. Kalpler kırgındı. Nefret duygularını anlatmaya kelimeler kifayet etmeye yetmiyordu.
Şifa Hastanesinden yüzleri maskeli militanlarca alınan Şeyh Yasin`in cenazesi, eller üstünde Sabra Mahallesi`ne / evine götürüldü. Halime Hatun, çocukları, damatları, torunları… Kirpiklerinden hüzün bulutları damlıyordu.
Bir baba sevgisi, bir aşk, bir sevdaydı dudaklarda dökülen :
-Allah`a hamd olsun! Babam, sonunda isteğine kavuştu, dedi kızı Meryem.
-İsteğine ulaştı. Onunla geçirdiğim bu kadar zaman içinde hayırlı yönünden başka bir şey hatırlamıyorum, dedi hanımı Halime.
-Onu tanıdığım günden beri bizi gücendirecek bir kelime bile işitmedim, dedi gelini Ummü Hüsam.
Daha sonra yüz binlerin omzundaki cenaze, sehir merkezindeki el-İmare Camii`ine götürüldü. Eller, öğle namazı ardından cenaze namazı için saf saf bağlandı. Dualara kimi ağlamaktan kurumuş, kimi de nemli gözlerle eşlik etti.
“Şehitler Kabristanlığı” bir misafiri ağırlıyordu bugün. Şehadete yaraşır bir hayat geçiren bir misafiri… Bir şehidi … Şeyh Ahmed Yasin`i …
Gözyaşları sel olan yüz binler “ EY HAMAS LİDERİ ELVEDA! ” diyordu; sloganlarla intikam yeminleriyle. Zılgıtlar çeken kadınlar çocuk, yaşlı, genç herkesin dudaklarında ortak hüznün bir adı dolaşıyordu: Şeyh Ahmed Yasin!
Uzatılan mikrofonlara konuşan biri vardı o gün. Elem dolu haberi duyduğundan bu yana acısı, kederi; kocamış saçına, sakalına tel tel beyaz olup yansımıştı. Mahzundu , üzgündü sesi Abdulaziz Rantisi`nin:
-Onlar,dedi mikrofonlara;peygamberlerin katilleridirler. Bugün İslami bir sembolü öldürdüler. Bu İslam`a açılmış bir savaştır. Bu cinayetle İsrailliler, Filistin davasını öldürmek istiyorlar. Yasin, bir ulusun içinde adam, adamın içinde ulustu. Bu ulusun intikamı bu adamın boyutlarında olacaktır. Eylem göreceksiniz, söz değil!

*
Gazze!
Yarasına tuz basmış deniz kokulu şehir… Yahudi/ Çıfıt zulmünden her gün nasip alan bir şehir…. Kıyısı; çocuk kovalamacaları, kuş cıvıltıları ve cevelan yeri… Bağrı; kan ve gözyaşı pınarı…
Bir yanında fakir gecekondu mahalleleri; bir yanında zengin, kocaman evler, geniş yolları ve meyve bahçeleri…
Sıcak ve nemin egemenliğini, esen meltemin kararlılığı kırardı bu şehirde. Tıpkı direniş güllerinin esen kararlı kokusu gibi… ümit muştulayan kokular gibi… Kan ve barutun hüznü her gün yankı bulurdu gözlerde. Her kurşun bir tohum olurdu gönüllerde direniş direniş büyüyen . Her can bir adımdı şehadetle süslenen.
Dallarını her haneye uzatan fakir-zengin demeden her ocakta bir canla, bir kanla sulanan direniş fidanı yeşermişti Gazze`de boy boy özgürlük fidanı… Sokak sokak, mahalle mahalle , şehir şehir… Yaşanan ve yarım asrı geçen bu meş`um zulmün bir adı vardı dillerde: Lanetli Çıfıt zulmü!

Sabra Mahallesi /Şati Mülteci Kampı!..
Mazlum iklimin süsten uzak derme çatma evleri. Yahudi işgali ve zulmünden kaçışın nihai noktasıydı bu mülteci kampı birçok kamp gibi. Fakirlik ve yoksulluğun buram buram tüttüğü mekân .Kimi evlerin dış cephesi dökülmüş yahut sıvasız, kiminin de içi … Kiminin inşası lalettayin, kiminin kapısız, penceresiz… Hepsinde ortak nokta: zulümden nasipli olmak!
Sadece insanlar değildi bu topraklarda zulümden inleyen. Evler de insanlar gibi can çekişir, ağlar, sızlardı işgalci İsrail askerlerinin kontrolündeki yıkımlardan. Canavar misali homurdanan demir azmanı tankların, buldozerlerin eseri (!) okunurdu kamplarda.
Bu evlerin incila mermer merdivenleri, arkaik sütunları, simetrik korkulukları, uzun koridorları, gömme küvetli banyoları, porselen muslukları, alafranga helaları, panjurlu pencereleri, halkari süslemeleri, geniş meyveli bahçeleri, çevresi hercai çiçeklerle donatılmış havuzları ve konforu yoktu. Ama kendileriyle aynı kaderi paylaşan mazlumiyetleri, umutları ve özgürlük davasına adanmış kurbanlık sahipleri vardı.
Başını sokacak bir hanesi olan şanslı değildi bu topraklarda. Her şey olabilirdi her an.Zulüm rüzgârının / tufanının ne zaman, nereden eseceği meçhuldü. Her an varlık yokluğa, hayat ölüme dönüşebilirdi.
*
20 Mart 2004 cumartesi gecesi!..
Suikastten üç gün önce… Sabra Mahallesinde bir ev. Filistinlilerin yaşadığı fakir gecekondulardan biri. Telaş ve endişe okunuyordu yüzlerde. Keder ve gam dolu bakışlar vardı gözlerde. Hüzün rüzgârları esiyordu yüreklerde.
Temiz örtüsü altında Halime Hatunun kocası yatıyordu hasta yatağında. Halime üzgün, Halime endişeliydi. Yılların çilesi dantel dantel örülmüştü alnına. Bir şey yapamamanın, çaresizliğin ezikliğini yaşıyordu. Fakat mütevekkil ve teslimiyetçiydi Halime Hatun .
Gözleri çocuklarına takıldı bir ara. Her yüzde tasa , her çehrede gam okudu. Metanetli görünmeli, güçlü ve iradeli olmalıydı. Nice badireler atlatmıştı kocasıyla. Bunu da atlatacaktı. Allah`a sığındı; yardımını diledi.
“Ya Şafi!Ya Kafi! Ya Muafi!” yüce isimleri döküldü dudaklarından. Beyaz başörtüsünün ucuyla göz pınarlarını sildi kaçamak kaçamak.
Kocasına baktı. Durumu oldukça ağırdı. Yıllardır onu terk etmeyen hastalıklardan muzdaripti. Yaşlı olması rahatsızlığını artırıyordu.
Yarım saat önce aniden rahatsızlanmış tekerlekli sandalyesinden düşmüştü. Sık sık nefes alıp veriyor zorlukla konuşuyordu. Muhabbetle baktı yaşlı kocasına; gözleri kapalı, dudakları hareketliydi. Belli ki Rabbini zikrediyordu.
Alnında biriken damlaları fark etti. Bir bezle usulca kuruladı. Yaşlı Şeyh gözlerini açtı. Bir ara baş ucunda duran eşine belli belirsiz gülümsedi; kendinden geçti .
Siması nur yumağıydı. Yıllar çilesini gergef işler gibi çizgi çizgi nakşetmişti anlına. Kaşları gürdü. Gözleri mananın derinliklerine dalan bir gizeme sahipti. Gözlerinin altındaki halkalar ve yüzündeki çizgiler, kutsal bir davanın çilesini yansıtıyordu. Kemerli bir burnu vardı. Beyaz kılları siyahlarından çok olan sakalı, kısa bıyıklarıyla bir başka çekicilik katıyordu sempatik yüzüne. Başındaki beyaz kefiyesi, heybetini daha bir artırıyordu. Baş ucundaysa zaman zaman giydiği kuzguni renkli, buğday nakışlı aplik sakosu asılıydı.
Boynundan aşağısı tutmayan, buram buram direniş, buram buram Filistin kokan 66 yaşındaki bu mütebessim, sevimli ihtiyar, bu PÎR-İ İNTİFADA; Filistin halkının umudu , Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas`ın manevi lideri Şeyh Ahmed Yasin`di. Aynı kaderi paylaşıyordu Filistin`le: ikisi de mefluç… Ama biri, diğeri için umudun adıydı.
Bu fakir gecekondu semtinde yasıyordu Şeyh Yasin. Komşularının dertleriyle dertlenir, yetim çocuklar ve dul kadınlar dahi şehitlerin ailelerine sahip çıkardı. Hem yiyeceğini, hem giyeceğini onlarla paylaşırdı. Sahiplenmeyi, yardımlaşmayı severdi.
İşgalci İsrail`i tüm teçhizat ve imkanlarına rağmen, dudaklarında dökülen bir sözle tir tir titreten biriydi. Gücünü iman dolu yüreğinden alan ve sadece Allah`a dayanan, yüzü; çevresine her zaman tebessüm sadakaları dağıtan bu ihtiyarı, yıllar yorgun düşürmüştü. Bitkin ve hastaydı. Kesik kesik soluyordu.
Bir ses duydu yüreği yaralı Halime Hatun. Bir serçenin ürkekliğiyle geri döndü aniden. 26 yaşlarındaki oğlu Abdulgani`ydi. Diğer oğlu Abdulhamid ise tedirgin görünüyordu.
-Anne! Babam kendinden geçti. Hastaneye kaldıralım.
Islak gözlerle çocuklarını onayladı. Gelini Ümmü Hüsam ve kızlarından Meryem`inde yardımıyla hemen hazırlıklara başladılar . Şeyh Yasin`i özenle giyindirdiler. Herkes telaşla ve endişe içinde yardım ediyordu.
Hazırlıklar bitince, güçlü kollarıyla Abdulgani babasını kucakladı. Kapıda bekleyen fedailerin bakışları arasında usulca taksiye yerleştirdi. Arabanın bagajına babasının tekerlekli sandalyesini de koydu lazım olur diye. Annesi arka koltuğa oturdu. Kocasının başını kucağına aldı. Abdulgani ve Abdulhamid öne geçtiler. Peşlerinden kendilerini takip eden koruma arabası, gönüllü fedailerle doluydu.
Fakirliğin kol gezdiği mazlumiyetin koktuğu Sabra`nın gecekondu sokaklarından geçen otomobil hastane yoluna çıktı . Endişe dolu yüreklerle hızla yol alırken, karanlıkta bir çift “lanetli göz”ün gözetiminden habersizdi. İKİNCİ BÖLÜM



21 Mart 2004 pazar. Shikmim Çiftliği /Tel-Aviv!..
Saray yavrusu bir köşk… Tüm şatafatıyla göz dolduran, 24 saat aportvari korunan,çevresinde kuş uçurtulmayan afili bir yapı.
Henüz girişteyken panjurlu pencereleri, hazır ve yontulmuş dikdörtgen taşlara örülmüş dış cephesi göz kamaştırıyordu. Giriş basamaklarının sağında ve solunda bulunan iki sütun, arkaik bir görünüm yansıtıyordu. Adeta Olimpus Dağı`ndan alınmış da buraya konulmuşlardı. İçeri girildiği anda göze çarpan ilk şey, tüm ihtişamıyla tavana asılı bulunan kocaman, hercai renkli kristal bir avizeydi. Işık oyunlarıyla bir renk cümbüşü sergiliyordu.
İç ve dış merdivenler, taban, mutfak ve birçok yer; parlak ,renkli ve dalgalı hârâ /mermerden yapılmıştı. Üst katlara çıkan ve sağa sola kavisli olan iç merdiven korkulukları, simetrikti. Kimi yerlerde altın ve çeşitli madenlerle yapılan halkarî süslemenin zenginliği, iç dekorasyon adına sahibinin zevkini yansıtıyordu. Bazı köşe başlarına sanat eserleri olarak küçük idoller yerleştirilmişti. Gömme küvetli banyoları, porselen muslukları ve alafranga donanımı gibi lüksün nihai noktasıyla murassaydı bu sırça köşk.
Çok katlı ve oldukça geniş bir araziye kurulu olan bu çiftlik, etrafı yeşilliklerle çevrili modern bir irem`di. Bahçedeki büyük ve geniş havuzun çevresi nilüfer, karanfil , mavi menekşe , sardunya ve leylakî çiçeklerle sarılıydı. Yer yer dallarını havuza sarkıtmış akasyalar salkım salkımdı.
Havuza nazır kurulan çardak, sarmaşıklarla kaplıydı. Bahçe düzenlenmesi gayet muntazam olup, hemen göze çarpıyordu. Düzgün bir şekilde özenle kesilmiş ve köşkün çevresinde dolanan bodur çam ağaçları , iki yanını kuşattığı yollarla ayrı bir güzellik katıyordu çiftliğe. Hele envai meyve ağaçları…
Mart ayının bu son haftasında bir başkaydı bahar. Canlılığını gösterdiği bu bahçede, türlü türlü kokular saçıyordu etrafa. Tabiat uyanmış, diri ve canlıydı. Manzara, ruha dinginlik veren bir görünümdeydi.
Aynı günün akşamına doğruydu. Koruma eskortunu arkasında bırakan siyah zırhlı mercedes, çiftliğin girişine doğru hızını düşürdü. Demir parmaklı otomatik kapı, sağa sola kendiliğinden açıldı. Kapının her iki tarafındaki nöbetçiler, korkuyla karışık bir telaş içinde selama durdular.
Siyah mercedes, yolu çevreleyen ağaçların gölgesi altında hiç durmadan içeri süzüldü. Köşkün basamaklarına yanaşan şoför direksiyonu sola kırıp durdu. Basamaklardan koşarak inen hizmetkârlardan biri, büyük bir saygıyla mercedesin kapını açtı.
Tıknaz, şişmanca bir adam,ağır ağır indi makam aracından. Kibir ve gurur dolu bakışlarla çevresini süzdü.
Kısa, beyaz saçlı, iri kafalı ve çirkinceydi. Geniş alnında üst üste binmiş kırışıklar vardı. Bakışları mat ve donuktu. Kaşlarının ve gözlerinin altı, yüzünün her iki tarafındaki yanakları yaşlı bir buldok gibi sarkıktı. Çenesinin altı ise gırtlağını kapatırcasına pörsümüştü. Nursuz, ölgün, dünyanın tüm nefretinin yüzünde toplandığı bu adam, gaddarlığıyla meşhur, işgalci İsrail hükümetinin Başbakanı Ariel Şaron`du.
İsrail parlamentosu /Knesset`te geçen yoğun bir çalışma gününün ardından, yaşadığı çiftliğe dönmüştü.
Mermer basamakları ağır ağır çıktı. Karşısında el pençe divan duran hizmetçilerinin “Hoş geldiniz efendim!” deyişlerine sessiz kaldı. Düşünceli görünüyordu. Girişteki büyük kristal avizenin altında dalgın dalgın geçti. Sola dönen merdivenleri çıktı . Büyük ve geniş olan oturma salonuna geçti. Ceviz kaplama mobilyalarla Avrupaî tarzda döşenmiş salonun bahçe manzarasını gösteren puf koltuğa yöneldi. Pelte gibi yığılırcasına oturdu.
Derin bir nefes çekip meyve ağaçlarıyla dolu bahçeyi uzun uzun seyretti. Kimi ağaçlar beyaz gelinlik giymiş gibi çiçekler açmış, kimileri de yeşile bürünmüştü.
Güneş guruba yakındı. Birazdan karanlığa gömülecekti dünya. Oturduğu yerden düşüncelere daldı: Hayat ızdırap veriyordu ona. Eşi öldüğünden bu yana Menahem Begin gibi yalnızdı. “Begin gibi davranmayacağım” dedi kendi kendine. “Son nefesime kadar yalnız kalsam da inzivaya çekilmeyeceğim. Daha İsrail için yapacağım çok şey var.”
Kısa bir nefes alıp tekrar mırıldandı: “Hiç olmazsa bu uğurda gayreti elden bırakmayacağım. İnzivaya çekilmeyeceğim! Münzevilik bana göre değil!”
Bu son sözler 1977-82 yılları arasında İsrail`in başbakanlığını yapmış Menahem Begin ile ilgiliydi. Begin, 1982 kışında eşi Eliza`nın ölümüyle başbakanlıktan istifa edip inzivaya çekilmiş ve ölümüne kadar topluma katılmamıştı.
Oğullarını hatırladı Şaron: Dimri ve Gilad.Kendisi gibi siyasetle uğraşıyorlardı. 1999 seçim kampanyasında onlarla beraber yasadışı yollardan maddi çıkar sağlamakla / rüşvet almakla itham edilmesi canını sıkmıştı. Bu yolsuzluk; basının kendisini ve aile şerefini (!) diline dolamasına yetmiş, iki yolsuzluk yapan bir başbakan diye manşetlere taşınmıştı. Günlerce çarşaf çarşaf haberleri Yediot Aharonot, Maariv , Haaretz, Jarusalem Post gibi gazetelerde boy boy yer almıştı.
Canı sıkıldı. Kalkıp televizyonu açtı. Siren sesleri arasında koşuşturan ambulanslar belirdi ekranda. “Yine bir intihar eylemi yapmışlar anlaşılan” dedi kendi kendine. “ Kahrolasılar! Öldür öldür bitmiyorlar. Nedir çektiğimiz su Filistinlilerden! Adamlar ne ailelerini, ne de evlerini düşünüyorlar. Eylemlerinden sonra evlerini buldozerlerle yıkıyor, ele geçirdiğimiz aile fertlerini tutukluyor, dünyayı yakınların zindan ediyoruz. Yine de nafile!.. Her gün eylem, her gün ölüm haberleri !.. Vazgeçmiyorlar bir türlü.” Aklına bir şey gelmiş gibi ansızın durdu. Birden köpürerek: “Şehadet eylemiymiş (!) Pöh !..” dedi küçümseyerek.
Sinirlenmişti. Hışımla elini televizyona uzatıp kapatıverdi. Salona hizmetçilerden biri girdi o anda. Saygılı bir şekilde :
-Efendim, dedi. Akşam yemeğiniz birazdan hazır olur. Bu arada hafif bir aperatif alır mıydınız ?
- İyi olur, dedi asabi asabi. Belki biraz olsun sinirlerim geçer.
Hizmetçi bu tavırlara alışıktı. Salonun köşe tarafında bulunan bara yöneldi. Biraz oyalandıktan sonra elinde bir tepsiyle servis yaptı. Ardından saygılı bir şekilde salondan çıktı.
Elinde kadeh, salonun camekânından meyve bahçesine baktı Şaron. Aklına sinirli anlarında rahatlamak için uyguladığı bir taktik geldi : Geçmişteki başarılarını (!) düşünerek rahatlamak!... Nedense bundan zevk alır , tarif edilmez bir haz duyardı
Güneş aheste aheste guruba yönelmişti. Gölgesi bahçeye düştüğü an, zihni mazinin derinliklerine uzanmıştı bile…
O zamanlar 14 yaşlarındaydı. İsrail henüz kurulmamıştı. Her taraf karışıktı. Haganah`a katıldığı günleri anımsadı. Birçok eylemler ve gizli faaliyetler dolu günleri: 1948` deki Arap-İsrail savaşını, 1953` teki binlerce Filistinliyi öldürdükleri operasyonları, 1956`da Mısır`a karşı yapılan savaşı , Camberley Kurmay Okulundaki günlerini, 1967`deki Altı Gün Savaşını, 1973`deki 25 yıllık hizmetinden sonra tüm general rütbesiyle ordudan ayrılışını , aynı yıl Kneset`e milletvekili seçilmesini, yine aynı yılın ekim ayında Yom Kippur Savaşına zırhlı tümen komutanı olarak çağırılıp Süveyş kanalını geçmesini, 1982`deki Lübnan işgalini, Etiyopya`daki Falaşaların Sudan yoluyla İsrail`e nakledilmesindeki rolünü , 90 lı yıllarda Filistin topraklarında birçok Yahudi yerleşim yerleri açmasını, Eylül 99` da Likut Partisi`ne genel başkan olmasını, 28 Eylül 2000` deki Mescid-i Aksa`ya yaptığı kanlı ziyareti , 6 Şubat 2001`de başbakan olarak İsrail`in başına geçmesini ve 29 Mart 2002`de Batı Şeria`ya orduyla girip yaptığı zulümleri bir bir hatırladı:“Bir dakika” diye durdu. “Hımm!” dedi. “Şu an başbakanlığımın dördüncü yılına girmiş olmalıyım.”
Mazisinde unutmadığı hatırladıkça zevkten dört köse olduğu katliamlar ve zulümler o kadar çoktu ki… Haganahtaki gençlik günlerini tekrar hatırlamadan edemedi. Irgun ve Stern`e bağlı dindaşlarının yaptığı katliamları düşündükçe ruhu rahatlıyor, tatlı bir rehavet çöküyordu üzerine. Hele hele 9 Nisan 1948 günü her iki örgütün ortaklaşa düzenledikleri Deir Yasir katliamı ne muhteşemdi (!). 254 Filistinli bir çırpıda katledilmişti. Çocuk, kadın, yaşlı demeden…
Ya 1982`deki “ Galile için Barış Operasyonu ”na ne demeliydi! Savunma Bakanı`ydı o zamanlar. Başbakan ise Menahem Begin`di. Galile için barış operasyonu altında Lübnan`ın güneyine saldırılar gerçekleşiyordu İsrail tarafından. Yani işgal ediliyordu Lübnan.
O zamanlar Filistinlilerin Lübnan`ın güneyinde mülteci kampları vardı. Bu saldırıların amacı oradaki Filistinlilerin yok edilmesi, direnişlerinin kırılmasıydı. Fakat bu iş planlı bir şekilde olmalıydı. Bunun için Lübnan`ın güneyindeki Falanjistlerden, emrinde birçok militan bulunan Eli Hubeyka ile gizli bazı görüşmeler gerçekleştirdi. Askeri ve lojistik destek ile bazı vaatler neticesinde bu falanjistler, İsrail ordusu desteğinde Filistinlere ait Sabra-Şatilla mülteci kamplarına acımasızca saldırıp katliamlarda bulundular. Bu işin mimarı olmakla her zaman övünmüştü.
Neticede kadın çocuk demeden 3.500 `ü aşkın birçok Filistinli, bir kilometrelik kampta kuşatma altında bombalanıp öldürülmüştü. Filistin direnişinin Lübnan`daki alt yapısı da böylece çökertilmişti. Hatta başta Yaser Arafat olmak üzere birçok Filistinli gerilla, Tunus`a sürgüne gönderilmişti.
Dünya basını ise onun bu başarısını (!) katliam olarak değerlendirdi. Onu “ Beyrut Kasabı” olarak ilan etti. Artık o bir kasaptı!.. Çoluk-çocuk, genç-yaşlı, kadın-erkek demeden insan doğrayan bir kasap!.. Gözü dönmüş bir cani!..
Sabra-Şatilla katliamına karşılık kamuoyu baskısı sonucu hakkında göstermelik de olsa birtakım soruşturmalar açıldı. Savunma Bakanlığından azledildiğini hatırlayınca buruşan yüzü, önünde durduğu camekâna yansıdı. “Önemli değil” dedi kendini teselli edercesine. “Her şeyin bir bedeli var. Değerdi o günlere!”
Sonra 28 Şubat 2000 gününü hatırladı. Yüzüne sinsi bir gülümseme yayıldı. Yaptığıyla gurur duyuyordu: O gün Mescid-i Aksa`ya gitmişti. Görünürdeki gayesi ; Filistinlileri tahrik etmekti. Fakat gizli bir gayesi de vardı : Yaklaşmakta olan genel seçimler öncesi aşırı sağcı Yahudilerin oylarını böylelikle almaktı. Bu provokatif ziyareti, ikinci intifada diye bilinen “Aksa İntifadası”nı başlatmıştı. Binlerce Filistinlinin hayatını kaybettiği bu gelişme, kendisine başbakanlık yolunu açmıştı. Önemli olan da buydu!
Hatırladıkça yüzünde gülücükler açan, katı yüreğini neşeye boğan mazisindeki hatıralarındaki biri de “terörün kökünü kazımak(!)” bahanesiyle yakın tarihte 29 Mart 2000 günü, Batı Şeria`daki tüm Filistin kentlerine ve mülteci kamplarına İsrail ordusunu katliam için sokmaktı. Öyle ki Amerika`nın baskısı olmasaydı Ramallah`taki bürosunda Arafat`ı da halledecekti. Fakat hallolmaktan da beter olmuştu. Bürosundan dışarı çıkmaz hale gelmiş, elektrik ve su iletişimi kesilmişti.
Ramallah , Beytullahim, Nablus, Tulkarim, ve diğer mülteci kamplarında ise binlerce Filistinliyi öldürmüştü. Kimi Filistinlileri esir aldı bu baskında. Kiminin de evlerini başlarına yıktı buldozerlerle. Binlerce kadın, çocuk, genç kız toplama kapmalarına alındı. İşkenceler gördü. Yıkılan evler yerle bir edildi. Sokaklarda çürüyen cesetlerin gömülmesine, yaralıların tedavi edilmesine izin verilmedi. Öyle ki ambulanslar dahi askeri hedef olarak görüldü. Herkes, hatta hareket eden her şey hedefti. Binlerce insan aç , susuz ve ilaçsızdı. Evler basılıyor, insanlar sebepsiz,sorgusuz, sualsiz kurşuna diziliyordu. Hastanelerin, evlerin bahçeleri ve açık araziler toplu mezarlığa dönüşmüştü.
Cenin ise 300 tank ve buldozer ve zırhlı araçlarla, binlerce askerlerle kuşatma altına alındı. F-16 savaş uçakları, Apaçi helikopterleri; kadın, çocuk ayrımı yapmadan lalettayin füzeler ve bombalar yağdırdı masum Filistinlilerin üzerine. Camiler, yollar, evler, resmi daireler yıkılıp yok edildi. Bir ulustu aslında yok edilen. Yarım asrı geçen kanayan bir yara, bir direnişti yok edilmeye çalışılan. Filistin`in mazlum ve mustazaf halkı, Yahudi zulmü altında inliyordu .
Dünya kamuoyu mu, tepkiler mi? Suspustu. “Vız gelir!” dedi, karanlığa gömülen dışarıya bakarak. “Hıh! Dünya kamuoyuymuş(!) Hiçbir halt edemezler.”
Kanın gövdeyi götürdüğü mazisinin bu zulüm tablolarını hatırlamakla sıkıntıları dağılmıştı Şaron`un. Ruhunun derinliklerinde sadistçe bir hazzı hissedercesine bir zevk histerisine tutulmuş gibi sarsıldı vücudu. Hafiflemiş, rahatlamıştı. “Güzel bir rahatlama metodu” diye mırıldandı sadist bir ruhla. “Güzel anıları hatırla, sıkıntılarından kurtul ; ne güzel (!)”
Ansızın bir ses duydu arkasında:
-Telefonunuz var efendim, dedi yaşlı hizmetkâr kibar sesiyle. Sizi arıyorlar.
Hemen hızlı adımlarla çalışma odasına yöneldi. Çalışma masasının arkasına geçti. Kırmızı ışığın yandığı özel irtibat telefonuna baktığı ahizeyi kaldırdı.
-Alo!
Karşısındaki ses saygılı ve ölçülü konuşuyordu :
-İyi akşamlar efendim.
-İyi akşamlar.
Telefondaki sesi tanımıştı.
-Efendim! Şeyh Yasin`nin izini bulduk. Ajanlarımız takipteler. Emirlerinizi bekliyoruz.
Sevinçten ne diyeceğini şaşırdı önce. Soğukkanlılığını korumalıydı. Kısa bir suskunluktan sonra;
-Neredeymiş o felçli? diye sordu.
-Ajanlarımızın bildirdiğine göre cumartesi gecesi aniden rahatsızlanarak hastaneye kaldırılmış efendim. Durumu ciddiymiş galiba. Hâlâ hastanede.
-Çok güzel! Çok güzel! Tebrik ederim ekibinizi komutan! Yalnız işimiz henüz yeni başladı. Takipler devam etsin. Yakalayacağınız en uygun bir fırsatta hemen işini bitirin o ihtiyarın.-Birden durdu – Hayır hayır!Bana haber vermeden sakın operasyonu başlatmayın. Bu defa önceki operasyon gibi olmasına izin veremem. Gelişmelerle ilgili haberlerinizi bekliyorum. Haydi komutan! Göreyim seni.
-Emredersiniz efendim!.
Ahizeyi usulca bıraktı. Sabit bir noktaya bakarken, aklına yaptığı son “bakanlar kurulu toplantısı” geldi. Şeytanca gülümsedi. Sayıklarcasına konuştu:
-Eveet, Şeyh Ahmed Yasin! Bakalım bu defada şansın yaver gidecek mi?

*
Knesset!.. Son yapılan “bakanlar kurulu toplantısı!”
Nümayişli geniş bir salon.Orta boşluğu çiçeklerle süslü, dikdörtgen şeklinde dizilmiş masalar…Masaların üzerine konan erguvanlar,salona ayrı bir hava vermekte.
İçeride çok seslilik hakimken aniden iri yarı,kır saçlı bir adamın içeri girmesiyle ortalık süt liman oldu.Bu adam işgalci İsrail`in Başbakanı Ariel Şaron`du.Salondaki tüm bakanlar, saygıyla ayağa kalktılar.
Masasına yerleşir yerleşmez Şaron:
-Buyurun beyler!Lütfen oturun,dedi.Eliyle oturmalarını işaret etti.
Sağ tarafında oturan bir bakan,Şaron`un önüne bir dosya koydu.Kırmızı klasör kabarıktı.Ağır ağır dosyayı açtı.Bir yandan önündeki raporlara bakıyor, bir yandan da konuşuyordu:
-Beyler!11 Eylül olayından sonra siz de biliyorsunuz ki, dünyanın birçok ülkesi bundan faydalanma yolunu seçti.Rusya;Çeçenleri,Amerika;Irak`ı ve Afganistan`ı,Çin;Türkistanlıları terörist ilan etti.Elimize bu vesileyle Filistinli teröristlere karşı daha güçlü kozlar geçmiş oldu.Neticede Rusya`nın Çeçenlere, Amerika`nın Irak ve Afganistanlılara,hatta dünyanın birçok bölgelerindeki Müslüman direnişçilere karşı hareket ve operasyonları,bizi de bu konjonktürden faydalandırmaya itti.
Nitekim Filistinlileri daha çok ezeceğimizi düşündük.Dediğim gibi bu bir fırsattı ve istifade etmeliydik.Filistin direnişçilerinin önde gelenlerini terörist olarak lanse edip öldürmek için alınan kararlarımız, bugüne kadar başarıyla yürütülüyor. Adım adım planlarımızın uygulandığını görmek beni mutlu ediyor. Ancak daha dikkatli olmalı, operasyonlarımızı daha caydırıcı bir şekle sokmalıyız.Aksi halde intihar eylemlerinin önünü alamayız.Peyderpey artan bu eylemlere karşı stratejimiz; saldırılmadan saldırmak olmalıdır.Bunun içindir ki şu anda yapımı hâlâ devam eden ve birçok intihar eylemine engel olacak “Güvenlik Duvarı”nın(!) faydalarını muhakkak ki göreceğiz.Dünya kamuoyu ve Araplar “Berlin”
veya “Utanç Duvarı” diyormuş.Umurumda bile değil! Ne derlerse desinler!Yeryüzünün seçkin ulusu İsrail halkını, onlar mı koruyacak?Filistinlileri ezmek,bağ ve bahçelerinden,arazilerinden ayırmak pahasına da olsa bu duvar, şimdi olduğu gibi devam edecek 2005`te de bitecektir.
Ayrıca; gerek Hamas, gerek İslami Cihad,gerek el-Fetih,gerek irili-ufaklı tüm direniş örgütleri olsun; mücadelemizde hepsinin önde gelen birçok liderlerini önceki yıllarda da olduğu gibi-11 Eylül fırsatından istifadeyle-ortadan kaldırdık / kaldırmalıyız.
Nitekim önümdeki raporlardan görebildiğim kadarıyla 1988`den bu güne kadar ortadan kaldırılan bazı önemli simaları,hatırlatmakta fayda mülahaza ediyorum:
*Ebu Cihad ve Ebu İyad :Filistin Kurtuluş Örgütü ileri gelenlerinden olup Cezayir`de öldürüldüler.
*Dr. Fethi Şikaki :İslami Cihad Örgütünün lideri.Malta adasında ajanlarımız tarafından ortadan kaldırıldı.
*Yahya Ayyaş :Hamas`ın askeri kanadının İştişhadi Eylemler Birim Başkanı.Çok tehlikeli bir adamdı.
*Cemal Mansur :Hamas`ın Nablus Sorumlusu.
*Cemal Selim :Filistin Alimler Birliği Genel Başkan Yardımcısı.
*Selahaddin Derveze :Hamas`ın Nablus kenti ileri gelenlerinden.
*Abdullah Kavasime :Hamas`ın el-Halil Sorumlusu.
*Mahmud Ebu Henud :Hamas`ın askeri kanadının Batı Yaka Bölgesi Sorumlusu.
*İsmail Ebu Şenneb :Hamas`ın siyasi liderlerinden olup aynı zamanda Şeyh Yasin`in yardımcısıydı.Ayrıca bu operasyonda Şeyh Yasin`in damatlarından Hani Ebu Ömereyn`in ölmesi bizim için ayrı bir sevinç oldu.
*Salah Şehade :Hamas`ın askeri kanadı olan İzzeddin Kassam Tugayları`nın lideriydi.
Evet beyler!Gördüğünüz gibi hava, kara, istihbarat ve paraşütçülerimizin işbirliğiyle meydana getirdiğimiz bu ekip çalışması neticesinde,birçok başarılara ulaşıyoruz.Bizden önceki hükümetlerin de –Fethi Şikaki örneğinde olduğu gibi-başarılarını inkar etmiyoruz.Peki, bu yeterli mi?Elbette hayır!
Yine malumunuzdur ki operasyonlarımızın bazılarında muhtelif şansızlıklar yaşadık.Sıralamak gerekirse:
*1997`de Netanyahu hükümeti döneminde Hamas`ın Politbüro Şefi Halid Meş`al`in Ürdün`deki operasyonumuzdan kurtulması.
*Hamas`ın askeri kanadı İzzeddin Kassam Tugayları komutanlarından Muhammed Deif`in 2002`de yaptığımız füzeli saldırı sonucu ağır yaralı olarak kurtulması.
*Haziran 2003`te Hamas`ın siyasi liderlerinden Abdulaziz Rantisi`ye karşı yürüttüğümüz operasyondan Rantisi`nin sadece ayağından yaralanarak kurtulması.
*Hamas`ın kurucularından Mahmud Zahar`ın Eylül 2003`te evine düzenlenen F-16`lı saldırıdan hafif yaralı olarak kurtulması…Fakat bu operasyonda Zahar`ın 24 yaşındaki oğlu Halid ile Şeyh Yasin`in 30 yaşındaki oğlu Abdi`nin ölümleri de sevindirici bir gelişmeydi.
*Yine geçen yıl içinde Hamas`ın siyasi kanadında görev yapan İsmail Haniye`nin düzenlenen saldırıdan hafif yaralı olarak kurtulması.
*Ve son olarak 6 Ekim 2003`te Hamas lideri Şeyh Yasin`e Gazze`de yapılan operasyondan Şeyhin kurtulması.
Her neyse; bunlar yaşadığımız şansızlıklardı.Gelelim asıl meselemize:Öncelikle belirtmek isterim ki, Şeyh Yasin bir daha bu kadar şanslı olmayacaktır. Özellikle Hamas!..Çünkü yaptığımız tüm operasyonlara rağmen;üç-beş çapulcu,hele hele Hamas ve İslami Cihad,intihar eylemlerinden vazgeçmiyorlar.Arafat ise onlara diş geçiremeyecek kadar zayıflamış zaten.Daha bir hafta önce Ashdot limanında on kişinin ölümüyle sonuçlanan ikiz bir intihar saldırısı yaşadık…
Bu esnada toplantıdaki bakan`lardan biri bir soru yöneltti:
-Sayın başbakanım!Müsaadenizle sormak istiyorum:Bu şansızlıkların içinde istihbaratımızın payı nedir acaba; öğrenebilir miyiz?
Bu soruyu beklercesine sol tarafına baktı.Gözleri aradığı şahsa takılınca;
-Sayın bakanımızın bu sorusuna,toplantımıza davet ettiğimiz İstihbarat Müsteşarımız cevap verecektir, dedi.
-Güzel bir soru,dedi istihbarat müsteşarı gayet rahat bir ses tonuyla. Doğrusu birimlerimiz bu konuya oldukça özen gösteriyorlar.Fakat bizimle işbirliğine yanaşanlar,daha çok iki yüzlü olup maddi çıkar gözetenlerdir. Her ne hikmetse onlar da kısa bir müddet sonra ya öldürülüyor, ya cesetleri herhangi bir sokakta infaz edilmiş olarak bulunuyor yahut ortadan kayboluyorlar.Yaşadığımız son olaylarda ajanlarımızı yanlış bilgiler vererek maalesef pusuya düşürme girişimleri de oldu.Bu sebepledir ki istihbarat birimlerimiz çok dikkatli davrandıklarından, halktan işbirlikçilere pek güvenmiyorlar.Dolayısıyla bu tür işbirliğini daha çok Özerk Yönetim`in içindeki adamlarımızın yardımıyla sürdürmeye çalışıyoruz.Zaten Özerk Yönetimle aramızdaki “Güvenlik İşbirliği Anlaşması,” bize bir çok kolaylıklar sağlıyor.Mesela, Özerk Yönetim`in içindeki bazı üst düzey işbirlikçilerimizin yardımıyla önde gelen birçok simalara operasyonlar düzenledik / düzenleyebiliyoruz.
Hamas`ın askeri kanadının Batı Yaka Sorumlusu Mahmut Ebu Henud`un arabasının Nablus yakınlarında dağlık bir bölgede, bu işbirlikçilerimizden gelen bilgiler tespit edilmesi, bu güvenlik işbirliğinin örneklerindendir. Havadan yaptığımız operasyonla on adet roket yağdırdık Ebu Henud`un arabasına. Böylece ondan da kurtulmuş olduk.Takdir edersiniz ki hükümetlerdeki politikada –özellikle güvenlikte – süreklilik esastır. Bizden öncekilerin bu konudaki girişimlerini bıraktıkları yerden daha sert ve daha caydırıcı bir şekilde devam ettiriyoruz. Bu sebepledir ki şu an Şeyh Yasin`in de bu yolla yerini tespit edip ortadan kaldıracağız. Bu konuda işbirlikçilerimizden itaatkâr olanları faydalı oldukları müddetçe ödüllendiriyoruz. Zira bizim için dost-düşman önemli değil. Önemli olan, bir kimseden faydalanmamızdır. Şayet zarar verecek konuma gelirse, yani ölmesi faydalıysa ölür. Tıpkı Ocak 2002`de Eli Hubeyka`nın onca yıldan sonra ulusal davamıza ve İsrail`in menfaatlerine zarar verecek açıklamalarda bulunacağı ortaya çıkınca,üç adamıyla birlikte ortadan kaldırılması gibi.Bu, Eli`nin yapmaması gereken bir hareketti. Onun konumunda olan tüm işbirlikçilerimize de bu olay,bir mesaj oldu. Kısaca bu mesele üzerinde ilgili birimlerimiz titizlikle duruyorlar.Unutulmamalıdır ki kendi milletine ihanet eden,yarın bize de ihanet eder.
-Teşekkürler sayın müsteşarım,dedi Şaron. Gayet güzel ve faydalı açıklamalarda bulundunuz. Gelelim toplantımızdaki asıl amaca:Sayın istihbarat müsteşarımızın da satır aralarında belirttiği gibi,direnişçilerin önde gelenlerini yok etme konusundaki iktidar politikamıza bakanlar kurulumuzun da ortak bir karar alarak resmen destek çıkmasını istiyorum.Böylelikle operasyonlar için özel ekibimizin ve ordumuzun motivasyon gücü artar.Bu doğrultuda da Şeyh Yasin`in öldürülmesi konusunda özel gayretlerin,alacağımız resmi kararlarla artacağına inanıyorum.
Aslında Arafat`ın da ortadan kaldırılması taraftarıyım.Ama Birleşik Devletler`e (Amerika) verilmiş sözümüz / güvencemiz var.Şimdilik bu anlaşmamız çerçevesinde bu güvencemiz devam edecek.
Bir de dikkatinizi çekmiştir umarım.Gündemimizde daha çok Hamas ve bir de İslami Cihad var. Arafat ise bir bakıma anlaşabileceğimiz bir yapıdadır. Ama bu iki örgüt varlığımızı ortadan kaldırmayı amaçlayan, Arz-ı Mev`ud idealimizden vazgeçmemizi hedefleyen bir politika sahibidirler.İşte bu nedenlerle Hamas`ı başsız bırakıp dağılmasını sağlamak için, Şeyh Yasin`in bir an önce öldürülmesi gerektiği düşüncesindeyim.Zira bu aşırı radikalleri ortadan kaldırdığımızda, istediğimiz zaman lehimize kullanabileceğimiz anlaşma planlarımızı Amerika, Avrupa Birliği ve Rusyalı dostlarımızın baskısıyla Özerk Yönetim`e ve Arap ülkelerine kabul ettirebiliriz.Böylece güdümümüzde olan bir yönetimle Filistinlileri sindirmiş oluruz.Aksi halde Şeyh Yasin ve onun gibi radikaller, önümüzde büyük bir engel olarak her zaman var olacaklardır.
İşte bu sebeple görüşlerinizi öğrenmek için burada toplanmış bulunuyoruz.Zira Filistin meselesi dünya gündeminde gittikçe daha çok yer bulmaktadır.Bu iş daha fazla ilerlemeden önünü kesmemiz zaruret oldu.Çünkü yapacağımız her türlü operasyon milli menfaatlerimiz için elzemdir…
-Sayın başbakanım, dedi bir ses aniden.İçişleri Bakanı Abraham Poraz`dı seslenen.İçişleri Bakanı olarak Şeyh Ahmed Yasin`e operasyon yapılmasını bu aşamada ve bu şekilde onaylamadığımı belirtmek isterim.Birleşmiş Milletler`den aşırı tepki alacağımızı düşünüyorum.Böylesi bir operasyonun bize faydadan çok, zarar getireceği aşikârdır.Yine Şeyh Yasin`in bulunduğu konumdan çok, boynundan aşağısının felçli olması ve yapılacak operasyonun şekli, uluslar arası menfaatlerimiz açısından negatif sonuçlar doğuracağı kanaatindeyim.
-Aynı görüşteyim,dedi Adalet Bakanı Yosef Lapid. Şahsen bu işin olmasını ulusumuzun yüce menfaatleri açısından herkes gibi ben de isterim.Lakin Bakanlar Kurulu kararı ile operasyonun resmi devlet politikası hüviyetine büründürülmesi; âli menfaatlerimizi, Şeyh Yasin`in fiziki durumu itibarıyla Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği, yanı sıra Arap alemi, kısacası tüm dünya kamuoyu karşısında zedeler.Daha tepkisiz bir formülden yanayım.
Birden gözleri beklemediği bu tepkiler karşısında kan çanağına dönen Şaron küplere bindi:
-Pöh! dedi epriyen sesiyle.Âli menfaatlerimizi zedelermiş.Birleşmiş Milletler,Avrupa Birliği, dünya kamuoyu, hele hele Arap alemi de kim oluyormuş?Bugüne kadar Birleşmiş Milletlerin aleyhimize aldığı 200`ün üzerindeki kararların hangisine olur verdik?Söyler misiniz beyler?Cenin, Refah, Tulkarim gibi birçok mülteci kamplarına yaptığımız operasyonlara biz istemediğimiz için, gözlemci bile gönderemediler.Peki, sonuçta ne oldu?Aldıkları onca kararlar kâğıt üzerinde kalmadı mı?Avrupa Birliği ise Birleşik Devletler, vetosu ve desteğiyle yanımızda olduğu müddetçe hiçbir halt edemez.Zaten Almanya Hitler`den dolayı bize karşı tarihsel bir mahcubiyet duyduğundan, ömür boyu bir suçluluk hissetmektedir.Dolayısıyla çıt çıkaramaz.Lobilerimiz de Avrupa Birliği ülkelerinin bize karşı tavır almalarına göz yummazlar.Ant-i semitizm duyguların gelişmesi kabul edilemez.Operasyonlarımıza karşı bir-iki kınama –siyaset icabı - elbette olacak. Bunu da halklarına ve ticari ilişkiler içinde oldukları Arap alemine karşı yapacaklarından, önemsememek gerek.
Dünya kamuoyuna gelince; bundan Arap alemini kast ediyorsanız, malumunuz tüm yöneticileri sadece koltuklarını düşünüyor.İpleri ve karanlık işleri Birleşik Devletler`in elinde olduğu sürece hiç korkmayınız.Şayet diğer dünya ülkelerini kast ediyorsanız, onlar için de aynı düşüncedeyim.Birkaç kınamanın ötesine geçeceklerini zannetmiyorum.
Şeyh Yasin`in boynundan aşağısının felçli olması,tehlikeli bir düşmanımız olduğu gerçeğini değiştirmez.O,felçli ve oturak bir adam.Ama onun felçli ve oturak olmayan aklı var.Aynı zamanda bit teşkilat adamı ve lider konumunda.Etkinlik sahibi ve İsrail açısından güvenilmez biri. Aklı ve dili çalıştığı müddetçe, o bizim için çok tehlikeli. Dünya Yahudilerinin Kudüs`te bir araya gelmesine dayanan kutsal davamıza,fikirleriyle en büyük engeldir.Ortadan kaldırılırsa, Hamas büyük bir darbe alır inancındayım.Dağılma sürecine girecektir.Bu amaca yönelik siz değerli bakanlarımın onayını da bir destek olarak görüyorum.Başka bir itirazı olan var mı?
Salonda kısa bir sessizlikten sonra onay sesleri yükseldi. İki gerekçeli itiraza rağmen Bakanlar Kurulunca ortak bir kararda konsensüs sağlandı:Boynundan aşağısı felçli olan Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas`ın manevi lideri Şeyh Ahmed Yasin,öldürülecekti.
Tarih,devlet onaylı bir terör hareketine şahitlik ediyordu.Yarım asırlık bir zamanı aşan şanlı ve şerefli bir direnişe karşılık, dünyanın gözü önünde süregelen yarım asrı aşkın bir Yahudi terörü!..İnsanlık suçu, savaş suçu, ırkçılık, katliam ve terör bir arada!..
Buna karşın bu vahşete karşı duran tek güç, gittikçe güçlenen kutsal direniş intifada`ydı.

*
Çalışma odasındaki koltuğuna gömülmüş bir şekilde daldığı düşüncelerden, zevk sarhoşluğuyla kendinden geçen Şaron; yine hizmetkârının sesiyle kendine geldi:
-Akşam yemeği hazır efendim, buyurun!
Masada muhteşem görünümü ve garnitürüyle duran yemeğin çeşnisini damağında hissetti.Obur bir iştahla oturdu masaya.
Ekleme Tarihi: 25.05.2007 - 21:12
Bu mesajı bildir   muhammed yusa üyenin diğer mesajları muhammed yusa`in Profili muhammed yusa Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Forum Düzeni - imzaları göster
önceki konu   sonraki konu

Mesajlar Ekleyen Tarih
 PİR-İ İNTİFADA ŞEHİT ŞEYH AHMED YASİN........HAYATI..........
muhammed yusa 25.05.2007 - 21:12
 PİR-İ İNTİFADA ŞEHİT ŞEYH AHMED YASİN........HAYATI..........
muhammed yusa 25.05.2007 - 21:14
 PİR-İ İNTİFADA ŞEHİT ŞEYH AHMED YASİN........HAYATI..........
muhammed yusa 25.05.2007 - 21:15
 PİR-İ İNTİFADA ŞEHİT ŞEYH AHMED YASİN........HAYATI..........
muhammed yusa 25.05.2007 - 21:17
 PİR-İ İNTİFADA ŞEHİT ŞEYH AHMED YASİN........HAYATI..........
muhammed yusa 25.05.2007 - 21:18
 PİR-İ İNTİFADA ŞEHİT ŞEYH AHMED YASİN........HAYATI..........
muhammed yusa 25.05.2007 - 21:19
 ................
SuMeYRa 25.05.2007 - 21:26
 PİR-İ İNTİFADA ŞEHİT ŞEYH AHMED YASİN........HAYATI..........
muhammed yusa 25.05.2007 - 21:32
 PİR-İ İNTİFADA ŞEHİT ŞEYH AHMED YASİN........HAYATI..........
muhammed yusa 25.05.2007 - 21:37
 PİR-İ İNTİFADA ŞEHİT ŞEYH AHMED YASİN........HAYATI..........
muhammed yusa 25.05.2007 - 21:39
 PİR-İ İNTİFADA ŞEHİT ŞEYH AHMED YASİN........HAYATI..........
muhammed yusa 25.05.2007 - 21:40
 PİR-İ İNTİFADA ŞEHİT ŞEYH AHMED YASİN........HAYATI..........
cetin35 28.05.2007 - 23:21

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 766 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
osman12 (77), vahvah71 (53), ssercan (50), sabr_yolcusu (56), Yorumsuz_91 (33), Asya6666 (62), angel (42), cankalemdar (39), meltem6666 (59), MeCaL (56), emiremre (44), ozdalomer (53), ayþeayd&#2.. (40), talha_34 (47), mhammettelo (43), leto18 (59), sinepuryan (42), Yalnizlik (39), BATAKLIK60 (55), kamil33 (54), hmfatih (62), Soldat34 (54), MrVoLKaN (37), yusuf kuyu (44), Yusuf_Adiyaman (53), farfarlone (41), Osman_20 (39), yunusemre_56 (58), eminecanersoy (46), eren.06 (60), tugba1986 (38), tanerok (41), MAHMUT2005 (48), musbaba18 (41), Bahar38 (40), ehhan ünlü (37), ard75 (68), ofliayhan61 (54), osman42 (45), enver66 (40), ayten66 (36), adem2007 (57), uludag64 (60), kadir ibraimi (35), Hace Türkistan (52), tufan03 (48), hasimpakirbaba (48), kuscu (60), ONUR45 (41), Allah_Asigi (41), _Hilal_ (40), aydin_yilmaz (42), cemil_keskin (64), cesurkagan (37)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.72831 saniyede açıldı