kaletra colchicine budesonide kaletra ivermektine imdur imigran imitrex imodium imuran imurek inderal la inderal index indocin sr indocin inegy intagra iscover isoptin isordil sublingual isordil itraderm itrop jumexal kamagra effervescent kamagra gold kamagra oral jelly kamagra soft kamagra keflex kemadrin kenacort a solubile kenacort a kenacort kenergon kessar keto med ketozol kinzal kinzalplus klacid lamictal dispersible lamictal lamisil cream lamisil
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » Ruhunuza Esintiler

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 154 mesaj mevcut
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
Ekleyen
Mesaj
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  
Ruhunuza Esintiler

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Hasan bin Muhammed Nişâbûrî annesinden şöyle nakletti: Annem vefât etmeden önce bana; "Sana hâmile iken babandan izin alıp Abbâs bin Hamza'nın sohbet ettiği yere gittim. Münâsib bir yere durup, onu dinledim. Sohbetini bitirince; "Ayağa kalkınız" dedi.Herkes kalktı ve hep birlikte ellerini açıp duâ etmeye başladılar. Ben de el açıp; "Yâ Rabbî! Bana ilim sâhibi sâlih oğul ihsân et" diye duâ ettim. Sonra eve döndüm. Gece bir rüyâ gördüm, bir zât bana; "Müjde Allahü teâlâ senin duânı kabul buyurdu. Sana bir erkek evlâd verecek. O âlim ve uzun ömürlü olacak" dedi.

Hasan bin Muhammed bunu anlattıktan dört gün sonra vefât etti. Annesinin rüyâsında müjdelendiği gibi âlim ve uzun ömürlü bir zât idi...

Buyurdu ki:

"Hocam Ahmed bin Ebi'l-Havârî, hocası Ebû Süleymân Dârânî'den nakletti: "Bir vaktin insanlarının bozulduğuna alâmet, o insanların korkudan çok ümid içinde olmalarıdır."

"Ârif olana, devamlı olarak Rabbinin emirlerine itâattan başka bir hâl yakışmaz."

Abbâs bin Hamza hazretleri, hocası Zünnûn-i Mısrî'nin şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

"İnsanlar neyi istediklerini bilselerdi, arzu ettikleri şey için verdikleri onlara zor gelmezdi."

"Ey Allahım! Ben nasıl senin rızân için çalışmayayım, çünkü sen beni yoktan vâr ettin ve İslâmiyetle şereflenmemi nasîb ettin."

Yine hocası Ahmed bin Ebi'l-Havârî'den nakleder: "Dünyâyı tanıyan ondan vazgeçer, âhireti tanıyan ona sarılır, Allahü teâlâyı tanıyan da O'nun rızâsına kavuşmak için çalışır."
Ekleme Tarihi: 29.08.2006 - 20:24
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

İmâm-ı Rabbânî hazretleri, 1. cild, 46. mektûbunda buyuruyor ki:
Din bilgilerini, akl ile isbât ederek [kalbe] inandırmak, kolay değildir. Yakînî, vicdânî bir îmân elde etmek için, isbât yoluna gitmekdense, kalbi hastalıkdan kurtarmak lâzımdır. Nitekim, safra hastasını, şekerin tatlı olduğuna inandırmak için, isbât etmeğe kalkışmakdansa, onu hastalıkdan kurtarmak lâzımdır. [Safrası bozuk olan hastaya] şekerin tatlı olduğu, ne kadar isbât edilirse edilsin, yakîn hâsıl edemez. Çünki, şeker ağzına acı gelmekde, vicdânı acı olduğunu bilmekdedir.]

[Seyyid Abdülhakîm kuddise sirruh buyurdu ki: (Müdrike) yanî bir şeyi (anlamak) kuvveti üçdür: Üçünün de doğru anlıyabilmeleri için, bulundukları uzvların hasta olmamaları lâzımdır. Birincisi, görünen (his organlarındaki kuvvetler) olup, görme, işitme, koklama, gıdânın lezzetini alma ve sıcaklık, sertlik anlama. Bu kuvvetler, insanda bulunduğu gibi, hayvanlarda da vardır. Bu kuvvetler olmasaydı, insanlar, taş gibi, odun gibi olurdu.

İkincisi, (akl kuvvetleri) olup, hiss-i müşterek, hâfıza, vâhime, mütesarrıfa ve hazânet-ül-hayâl denilen görünmiyen beş organdaki kuvvetlerdir. Bu kuvvetler, insanların dimâgında [beyninde] bulunur. Hayvanlarda yokdur. Bir şeyin varlığını, bu kuvvetler, güvenilen bir haberi işitmekle veyâ tecrîbe ile yâhud hesâb ile anlar. İyiyi fenâdan, fâideliyi zararlıdan ayırırlar. Fen bilgileri, hesâb, bu kuvvetlerle yapılır.

Üçüncüsü, (kalb kuvveti) olup, müslimânların havâssına, yanî yüksek olan seçilmiş kimselere mahsûsdur. Kalbdeki bu manevî anlama kuvvetine (Basîret) denir. Bu kuvvet ile anlaşılan din bilgileri, akl ve his kuvvetleri ile anlaşılamaz. Akl kuvvetleri ile anlaşılan şeyleri, insan, hayvanların en üstünü olan ata, senelerce uğraşsa, anlatamaz. Bunun gibi, kalb kuvvetleri ile anlaşılan bilgileri [din bilgilerini ve meselâ marifetullahı], bu seçilmişler, başka insanlara senelerce söylese, onlar anlıyamaz. Bunlardan dahâ yüksek seçilmişlerin seçilmişleri vardır. Bunlardan da dahâ üstün Nebîler, Nebîlerden dahâ üstün Resûller, bunlardan da üstün Ülülazm dereceleri vardır. Bunların üstünde de Kelîmiyyet, Rûhiyyet, Hullet ve Mahbûbiyyet mertebeleri vardır ki, bu en üstün derece, Muhammed aleyhisselâma mahsûsdur. Kalb [gönül] denilen kuvvet, yürek dediğimiz et parçasında bulunur.


Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 29.08.2006 - 20:28 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 29.08.2006 - 20:26
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
NurBahcesi su an offline NurBahcesi  

2687 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.08.2005
En Son On: 16.01.2010 - 23:25
Cinsiyeti: ----- 
ALLAH RAZI OLSUN
ISTIFADE DOLU METINLER BUNLAR
RABBIM HIKMETINIZI ARTTIRSIN

Ekleme Tarihi: 29.08.2006 - 20:58
Bu mesajı bildir   NurBahcesi üyenin diğer mesajları NurBahcesi`in Profili NurBahcesi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

ALLAH-U TEALA cümlemizden razı olsun güzel kardeşim.
Ekleme Tarihi: 30.08.2006 - 20:12
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Peygamber efendimiz, az kelime ile çok şey anlatırdı. Yüz binden ziyâde hadîs-i şerîfi, Onun (Cevâmi-ul-kelîm) olduğunu göstermekdedir. Bazı âlimler dediler ki, Muhammed aleyhisselâm, islâm dîninin dört temelini, dört hadîs-i şerîfle bildirmiştir. Bunlar:

1 - (Ameller niyyetlere göre değerlendirilir.)

2 - (Helâl meydândadır, harâm meydândadır.)

3 - (Davâcının şâhid göstermesi ve davâlının yemîn etmesi lâzımdır.)

4 - (Bir kimse, kendine istediğini, din kardeşi için de istemedikce, îmânı kâmil olmaz.)

Bu dört hadîs-i şerîften birincisi, ibâdet bilgilerinin, ikincisi, muâmelât bilgilerinin, üçüncüsü, husûmât, yanî adâlet işlerinin ve siyâset bilgilerinin, dördüncüsü de, âdâb ve ahlâk bilgilerinin temelidir.


Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 30.08.2006 - 20:50 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 30.08.2006 - 20:49
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
~KeMaL~ su an offline ~KeMaL~  

785 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 14.04.2006
En Son On: 15.12.2007 - 15:26
Cinsiyeti: ----- 
Havz-ı Kevser Kardesim Allah Razi olsun...Çok Müstefid Olduk Biiznillah..

Büyüklerin sözlerini zikretmek onlardan bahsetmek Hakikaten ruhumuza Manevi Eintiler Serpiştiriyor...

İmam-ı Rabbani Hz Bir şiirinde Şöyle Buyuruyor..

Ma İn Medahtü Muhammeden Bi Mekaleti
ve Lakin Medehtu Mekaleti bi Muhammedin
..

Ben Sözlerim İle Hz Muhammed Sav Efendimiz medh edemem Ki
Ben Efendimizin Mubarek ismni sikrederek Szölerimi Medh Ederim...

buyuklerin Allah Dostlarının fem-i Mubareklerinden Dökulen inci Timsali Sözleri her Daim bekliyoruz...


Allah Razi Olsun...gül

Ekleme Tarihi: 30.08.2006 - 20:59
Bu mesajı bildir   ~KeMaL~ üyenin diğer mesajları ~KeMaL~`in Profili ~KeMaL~ Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

ALLAH-U TEALA sizden de razı olsun güzel din kardeşim...

Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Seyyid Fehim-i Arvâsî (kuddise sirruh)

Seyyid Fehim hazretleri, hizmetlerinde bulunan Hacı Ömer Efendiyle birlikte Câmi-ül-Ezher Medresesine gittiler. Bir odaya girdiler. Bu odada oturan bir âlimin etrâfında çok sayıda kitaplar ve önünde bir kâğıt olduğu halde oturduğunu gördüler. Âlim, kitaplara bakıyor fakat önündeki kâğıda bir şey yazamıyordu. Seyyid Fehim hazretleri kâğıtta olan yazıyı bir defâda okuyup ezberledi. Çünkü bir defâ okuduğu yazıyı ezberlemek onun husûsiyetlerindendi. Âlim kimse başını kaldırıp; "Sizin okumanız var mıdır?" diye sordu. Seyyid Fehim hazretleri ilimle bir mikdâr meşgûl olduğunu bildirdi. Âlim; "Siz bu kâğıttaki yazının mânâsını bilir misiniz?" dedi. "Evet." cevâbını alınca, hayret etti ve; "Hayret! Câmiü'l-Ezher Medresesi (Üniversitesi) bütün şûbeleri (fakülteleri) ile bir haftadan beri bu meselenin halli için tâtil edildi. Reîsü'l-ulemâ başta olmak üzere bütün âlimler gece-gündüz çalışmaktadır. Bu yazının mânâ ve mefhûmunu anlamaktan âciz kaldı." dedi.Seyyid Fehim hazretleri; "Basit bir meseledir." buyurunca, âlim daha çok hayret etti.

Seyyid Fehim hazretleri anlaşılamayan meseleyi îzâh etmeye başladı. Hayretler vâdisinde dolaşan âlim, saygıyla kalkıp elini öptükten sonra, hemen kâğıt kalem alıp Fehim-i Arvâsî hazretlerinin îzâhını yazdı. Adresini alarak tekrar ellerini öptü ve ayrıldı. Seyyid Fehim hazretleri de Hacı Ömer Efendiyle birlikte kirâladıkları eve döndü.

Bir müddet sonra Câmiu'l-Ezher Medresesi Reîsü'l-ulemâsının (rektörü) gönderdiği dört âlim çıkageldi. Reîsü'l-ulemâ tarafından Câmiü'l-Ezhere dâvet edildiğini ifâde ettiler. Seyyid Fehim hazretleri dâveti kabûl buyurup, gitti. Büyük bir salonda Reîsü'l-ulemâ başta olmak üzere beş yüze yakın âlim büyük bir saygı ile kendisini karşıladılar. Seyyid Fehim hazretleriyle Reîsü'l-ulemâ yanyana oturdular. Sohbet başladı.Reîsü'l-ulemâ, Seyyid Fehim hazretlerine; "Efendi hazretleri! Tam istenen şekilde açıkladığınız mesele, Câmiü'l-Ezherce müşkil ve mânâsı anlaşılamayan bir mesele hâline gelmişti. Cenâb-ı Hakk'ın yardımıyla bu müşkilâttan bizleri kurtardınız. Câmiü'l-Ezher size sonsuz şükrân borçludur." dedi.

İslâm dünyâsında eskiden beri başta sevgili Peygamberimiz ve Eshâbı olmak üzere bütün velîlerin kabirleri ziyâret edilmiş, rûhâniyetlerinden istifâde edilmiş, herkes onları vesîle ederek, Allahü teâlâya yalvarmış, duâlarının kabûlü için niyâzda bulunmuştur.
Ekleme Tarihi: 31.08.2006 - 20:13
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:

İnsanı Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşturacak işler, farzlar ve nâfileler olmak üzere ikiye ayrılır. Farzların yanında nâfilelerin hiç kıymeti yoktur. Bir farzı vaktinde yapmak [vakti geçmiş ise, hemen kaza etmek], bin sene nâfile ibâdet yapmaktan daha çok faydalıdır. Hangi nâfile olursa olsun, ne kadar hâlis niyet edilirse edilsin, ister namaz, oruç, zikir, fikir olsun, ister başka nâfileler olsun, hep böyledir. Hatta, farzları yaparken, bu farzın sünnetlerinden bir sünneti ve edeblerinden bir edebi gözetmek de, böyle çok faydalıdır.

Öğrendiğimize göre Emîr-il-müminin Ömer Fârûk hazretleri sabah namazını cemaat ile kıldıktan sonra, cemaate baktı, eshâbından birini bulamadı. (Filan kimse cemaatte yoktur) buyurdu. Orada bulunanlar, o kimse gecenin çok saatlerinde uyumaz. [Nâfile ibâdet yapar.] Belki şimdi uykuya dalmıştır, dediler. Halîfe, (Eğer bütün gece uyuyup da sabah namazını cemaat ile kılsaydı daha iyi olurdu) buyurdu.

Bundan anlaşılıyor ki: Bir edebi gözetmek ve tenzîhî olsa bile, bir mekruhtan sakınmak, zikirden ve fikirden ve murâkabeden ve teveccühden daha faydalıdır. Tahrîmî olan mekruhtan sakınmanın faydasını, artık düşünmelidir. Evet, bu nâfile işler, farzları gözetmek ile ve haramlardan, mekruhlardan sakınmak ile birlikte yapılırsa, elbette daha güzel, çok güzel olur. Fakat böyle olmazsa, pek zararlı olur. Meselâ zekât olarak bir dank [yâni bir dirhemin dörtte birini ki, bir gram gümüş demektir] bir müslüman fakire vermek, nâfile olarak dağlar kadar altun sadaka vermekten, hayrât, hasenât ve yardımlar yapmaktan kat kat daha iyidir, kat kat daha çok sevaptır. Bu bir dank zekâtı verirken, bir edebi gözetmek, meselâ, akrabâdan bir fakire vermek de, nâfile iyiliklerden kat kat daha faydalıdır.

Bundan anlaşılıyor ki, yatsı namazını gece yarısından sonra kılmak ve böylece gece namazı sevabını da kazanmayı düşünmek, çok yanlıştır. Çünkü, hanefî mezhebindeki imamlara göre yatsı namazını gece yarısından sonra kılmak mekruhtur. Sözlerinden de, (Kerâhet-i tahrîmiyye), yani tahrîmen mekruh olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü, yatsı namazını gece yarısına kadar kılmak mubâh demişlerdir. Gece yarısından sonra kılmak mekruh olur buyurmuşlardır. Mubâhın karşılığı olan mekruh ise, tahrîmen mekruhtur. Şâfi'î mezhebinde gece yarısından sonra yatsıyı kılmak câiz değildir. Bunun içindir ki, gece namazı kılmış olmak için ve bu vaktte zevk ve cem'ıyyet elde etmek için, yatsıyı gece yarısından sonraya bırakmak çok çirkindir. Böyle düşünen bir kimsenin, yalnız vitr namazını gece yarısından sonraya bırakması yetişir. Vitr namazını gece yarısından sonra kılmak müstehabdır. Böylece, hem vitr namazı müstehab olan vaktinde kılınmış olur, hem de gece namazı kılmak ve seher vaktinde uyanık bulunmak nîmetlerine kavuşulmuş olur. O hâlde bu işten vazgeçmek ve geçmiş namazları kaza etmek lâzımdır. İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe hazretleri, namaz abdestinin edeblerinden bir edebi terk ettiği için kırk senelik namazı kaza etmiştir. [Mektûbât Tercemesi; 29. mektub]
Ekleme Tarihi: 31.08.2006 - 20:30
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki:

(Kıyâmet günü, en önce ben şefâat edeceğim.) [Müslim; Seâdet-i Ebediyye s.476]

Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin çeşid çeşid şefâat edeceğini bildiren dahâ nice hadîs-i şerîfler vardır. (Milel-nihal) kitâbı, altmışyedinci sahîfesinde diyor ki, (Resûlullahın şefâat edeceğine ve kirâmen kâtibîn meleklerine ve Cennetdeki rüyete inanmıyan kimsenin arkasında namâz kılınmıyacağı (Hülâsa)da yazılıdır). Ehl-i sünnet âlimleri bildiriyor ki, kıyâmet günü, her Peygamber şefâat edecekdir. Sonra âlimler, sonra şehîdler, sonra sâlihler, sonra Kurân-ı kerîmi tecvîd ile, tegannî etmeden ve Allah rızâsı için okuyan hâfızlar, küçük çocuklar şefâat edecekdir. Böyle olduğunu bildiren hadîs-i şerîfler (Kurtubî tezkiresi) muhtasarında ve (Birgivî vasıyyetnâmesi)nde yazılıdır.
Ekleme Tarihi: 01.09.2006 - 16:43
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  
EDEP

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Lokman Hekim'e sordular:
"-Edebi kimden öğrendin?"
Lokman Hekim cevap verdi:
"-Edepsizlerden öğrendim. Şöyle ki, onlar insanların hoşuna gitmeyecek bir şey yaptıklarında ben onlar gibi yapmamaya çalıştım."
* * *
"Akıllı insan, şaka yollu söylenen sözlerden de kendisine hisse çıkartır. Ahmak ve câhiller ise, kendilerine en güzel ve hikmetli nasihatler verilse bile oralı olmaz, ciddiye alıp kendini düzeltmez. Bu sözler onun kulağına masal gibi gelir.

Ekleme Tarihi: 01.09.2006 - 17:50
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
herdem su an offline herdem  

365 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.07.2006
En Son On: 17.01.2008 - 23:27
Cinsiyeti: Bayan 
Allah Razı Olsun


Emeğine Sağlık Kardeşim..

Çok Güzel

Sayende bizde faydalandık..

Okudukça hem öğreniyorum..

Hemde eziliyorum..

agla

Selam Ve Dua İle

Ekleme Tarihi: 01.09.2006 - 18:14
Bu mesajı bildir   herdem üyenin diğer mesajları herdem`in Profili herdem Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

''Edep bir tac imiş nuri Hüdadan giy ol tacı kurtul her türlü beladan...''

Hz.Mevlana k.s.
Ekleme Tarihi: 02.09.2006 - 23:42
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
utaniyorum su an offline utaniyorum  

1942 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.04.2003
En Son On: 27.01.2007 - 02:21
Cinsiyeti: Erkek 
KARDEŞİM AGZINDAN BAL...
KALEMİNDEN FEYİZ VE MANEVİYAT DAMLIYOR..
HER KONUNDA AŞKI İÇİYORSUN..
SUSAMIŞ GÖNÜLLERİMİZE...
RABBİM SENDEN RAZI OLSUN...
BÜYÜKLERİMİZİN DE HİMMETİNDEN AYIRMASIN..
BİZLERİ DE ONLARA LAYIK EYLESİN..
Ekleme Tarihi: 03.09.2006 - 00:32
Bu mesajı bildir   utaniyorum üyenin diğer mesajları utaniyorum`in Profili utaniyorum Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamun Aleyküm Ve Rahmetullah...

Amin. Bu güzel duan için asıl ALLAH-U TEALA senden razı olsun güzel kardeşim.

Sevgili Peygamberimiz en büyük nasihatçı ve en güzel, en özlü konuşan bir insan. Başta on yıl hizmetinde bulunan çocuk yaştaki Hz. Enes olmak üzere ve yine aynı yaşlarda olan amcasının oğlu Hz. Abdullah İbni Abbas'a "Ey oğul!" manasına gelen hitaplarda bulunarak öğütler vermiştir. Bir örnek olması açısından bunlardan birkaçını sunmak istiyoruz.


Enes bin Mâlik Resülullahın (a.s.m.) kendisine şöyle buyurduğunu rivayet eder:

"Ey oğul! Gücün yettiği kadar kalbinde kimseye karşı kötü bir şey olmaksızın sabahlamaya ve gecelemeye çalış.

"Ey oğul! Bu benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimi ihya eder, yaşatırsa beni sevmiş olur; kim de beni severse, Cennette benimle beraber bulunur."7



7. Tirmizi, edeb:63



Enes bin Malik rivayet ediyor: Resulullah (a.s.m.) bana şöyle buyurdu:

"Ey oğul! Evine girdiğin zaman evdekilere selam ver. Verdiğin bu selâm hem sana, hem de ailene bereket getirir."8



Abdullah bin Abbas rivayet ediyor:

Birgün Resülullahın (a.s.m.) terkisinde bulunuyordum.

"Ey oğul, sana bazı şeyler öğreteyim" dedi ve şöyle buyurdu:

"Sen Allah'ın emir ve yasaklarım koru ki, Allah da seni korusun.

"Allah'ın emir ve yasaklarına riayet et ki, Onun yardım ve inayetim devamlı yanında hazır bulasın.

"Bir şey isteyeceğin zaman Allah'tan iste. Bir yardım dileyeceğin zaman Allah'tan yardım dile.

"Şunu da iyi bil ki: Bir hususta yardım etmek maksadıyla bütün millet biraraya gelse Allah'ın senin için takdir etmiş olduğundan öte bir yardımda bulunamazlar.

"Sana zarar vermek maksadıyla hepsi biraraya gelseler, yine Allah'ın senin hakkında takdir ettiğinden öte bir zarar veremezler.

"Kalemler kaldırılmış, sahifeler kurumuştur. Meydana gelecek her şey önceden tesbit ve takdir edilmiştir."9

8. Tirmizi, istîzan:10

9. Tirmizi, Sıfatü'l-Kıyame:5
Ekleme Tarihi: 03.09.2006 - 15:45
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamun Aleyküm Ve Rahmetullah...

İmâm-ı Câfer-i Sâdık hazretleri, Ehl-i beytin en büyüklerindendir. Nûrlu kalbine akıp gelen ilmin ve feyzin çokluğu, akıl ve dil ile anlatılamaz. İnce mârifetleri bildiren sözleri, nükte ve latîfeleri çok meşhûrdur. Sayılamayacak kadar hikmetli sözleri vardır.
Buyurdular ki: "Beş kimsenin sohbetinden, yâni beş kimse ile berâber bulunmaktan sakın: Birincisi, yalan söyleyenden sakın. Çünkü ona dâimâ aldanırsın. Sana iyilik yapayım derken, kötülük yapar. İkincisi, cimriden sakın. Üçüncüsü, ahmaktan yâni aklı az olandan sakın. Çünkü en çok işine yarıyacağı zaman, seni bırakır. Dördüncüsü, kötü kalbli kimseden sakın. Çünkü işi bozulunca, seni harcar. Beşincisi, fâsıktan yâni günâh işlemekten utanmayan kimseden sakın! Çünkü, seni bir lokma ekmeğe satar."
"Bir mümin kardeşine âit hoş olmayan bir iş duyarsan, birden yetmişe kadar özür kapısını araştır. Bulamazsan belki benim anlamadığım bir özür kapısı vardır de ve kapa."
"Müslüman kardeşinizden mânâsını anlamadığınız bir söz duyarsanız, iyiye yorunuz. Daha iyisi kâbil olmayacak kadar iyiye yorumlayınız. Anlayamamaktan dolayı kendinizi ayıplayın."
"Bir hatâ işlediğiniz zaman istigfâr edin, hatâda ısrâr helâk olmaya sebeptir. Bir kimse geçim darlığı çekiyorsa istigfâra devam etsin."
"Mihnete şükretmeyen, nîmete şükretmez."
"Perşembe günü ikindi vakti olunca, Allahü teâlâ, meleklerini gökten yere indirir. Meleklerin yanında gümüşten sahifeler ve altından kalemler vardır. Ertesi gün güneş batıncaya kadar Resûlullah'a okunan salevâtı yazarlar."
Allahü teâlâ, dünyâya emretti ki: "Ey dünyâ, bana hizmet edene, sen de hizmetçi ol! Senin peşinden koşana da zahmet, sıkıntı ver!"
Ekleme Tarihi: 03.09.2006 - 16:07
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Fahr-ÜL-FÂRİSÎ (Muhammed bİn İbrâhİm Fârİsî) hazretlerİ

Evliyânın büyüklerinden Fahr-ül-Fârisî hazretleri gıybet hakkında bir suâl sorulduğunda buyurdu ki: "Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: "Zannın çoğundan sakınınız! Çünkü, zannetmenin bâzısı günâh olur. Birbirinizin kusûrunu araştırmayın! Birbirinizi gıybet etmeyin!" (Hucurât sûresi: 12)

Ebû Hüreyre'nin (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûlullah efendimizin huzurlarında bulunan birisi, orada bulunmayan biri hakkında; "Ne kadar da âciz birisi!" deyince, Resûlullah efendimiz; "Kardeşinizin etini yediniz. Çünkü onu gıybet ettiniz." buyurdu.
Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma; "Gıybetten tövbe ederek ölen kimse, Cennet'e girenlerin sonuncusu olacaktır. Gıybete devâm ettiği halde ölen kimse ise, Cehennem'e girenlerin ilki olacaktır." diye vahyetti.
Anlatılır ki, İbrâhim bin Edhem bir yere dâvet edilmişti. Oraya vardığında, geciken birisi hakkında; "O zâten ağır adamdır." dediler. İbrâhim bin Edhem; "Keşke buraya gelmeseydim. Çünkü, burada gıybet yapılmaktadır." dedi.
Ekleme Tarihi: 04.09.2006 - 18:45
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

İBN-İ HAFÎF HAZRETLERİ

İbn-i Hafîf'in iki talebesi vardı. Bunlardan birinin ismi Ahmed-i Mih, diğerininki Ahmed-i Kih idi. İbn-i Hafîf daha çok Ahmed-i Kih'i severdi. Sohbetine katılanlar bunu kıskanmışlardı. Bu durumu öğrenen İbn-i Hafîf, Ahmed-i Kih'in daha üstün olduğunu onlara göstermek istedi. Dergâhın kapısının önünde bir deve uyuyordu. İbn-i Hafîf "Ey Ahmed-i Mih! Şu deveyi dergâhın damına çıkar" deyince, Ahmed-i Mih; "Hocam deve dama nasıl çıkarılır?" dedi. İbn-i Hafîf "O hâlde bırak kalsın." deyip, diğer talebesine "Ey Ahmed-i Kih! Şu deveyi dama çıkar." buyurdu. Bunun üzerine Ahmed-i Kih, peki efendim diyerek hemen dışarı çıktı ve iki elini devenin altına sokarak kaldırmaya çalıştı, fakat kaldıramadı. İbn-i Hafîf; "Ey Ahmed-i Kih, iş tamam olmuş ve hâlin öğrenilmiştir." deyip, sohbetinde bulunanlara dönerek; "Ahmed-i Kih, Ahmed-i Mih'den daha iyi hareket etti, emre itâat etti ve îtiraz etmedi. Bu iş yapılır veya yapılmaz diye mütâlaa yapmadı. Ahmed-i Mih ise, uzun uzadıya deliller getirmek istedi ve münâkaşaya tutuştu. Zâhir hâlden bâtın hâl açıkça anlaşılır." dedi.
Ekleme Tarihi: 05.09.2006 - 20:09
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

İmâm-I Câfer-İ SâdIk hazretleri diyor ki:

"Bu dört şeyi, her şerefli kimsenin yapması gerekir. Yapmaması ona yakışmaz:
1. Bulunduğu meclise babası gelirse ayağa kalkmak,
2. Misâfire hizmet etmek.
3. Yüz tâne hizmetçisi olsa, muhtâc olmadığı zaman bineğine yardım istemeden binmek.
4. İlim öğrendiği hocasına hizmet etmek."

"Din âlimleri fakihler, sultanların, devlet adamlarının kapısına gidip, onlara yaltaklanmadıkça peygamberlerin vekilleridir."
"Namaz, her takvâ sâhibi için yakınlıktır. Hac, her güçsüzün cihâdıdır. Bedenin zekâtı oruçtur. Amel, ibâdet, hayırlı iş yapmadan karşılık bekleyen, yaysız ok atana benzer."
"Sadaka vererek rızkınızı çoğaltınız. Zekât vererek mallarınızı koruyunuz. İktisâd eden, tasarrufa riâyet eden aldanmaz. Tedbirli, düzenli yaşamak, geçimin yarısıdır. İnsanlarla iyi geçinmek, aklın yarısıdır."
"Ana-babasını üzen, onlara isyân etmiş olur. Musîbet zamânında dizini döven, sevâbından mahrûm olur. Allahü teâlâ sabrı, musîbet mikdârınca indirir."
"Takvâdan, Allahü teâlâdan korkup haramlardan sakınmaktan daha üstün azık yoktur. Susmaktan güzel şey yoktur. Bilgisizlikten zararlı düşman yoktur. Yalandan büyük hastalık yoktur."
"İyilik üç şeyle tamam olur:
1. O iyiliği yapmakta acele etmek.
2. Yaptığı iyiliği gözünde büyütmemek, dâimâ küçük görmek.
3. İyiliği yaparken, gizlice yapmak."
Ekleme Tarihi: 05.09.2006 - 20:50
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
.:Yakup023:. su an offline .:Yakup023:.  

555 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.08.2006
En Son On: 27.01.2007 - 22:44
Cinsiyeti: Erkek 
Aleyküm selam ve Rahmetullahi..

abim ALLAH razı olsun

"İyilik üç şeyle tamam olur:
1. O iyiliği yapmakta acele etmek.
2. Yaptığı iyiliği gözünde büyütmemek, dâimâ küçük görmek.
3. İyiliği yaparken, gizlice yapmak."

bu zamanda iyilik yapıpta başına vurmayan çıkarcı olmayan kaldımı abim RABBİM kötülük edene bile güzellikle iyilikle yaklaşan insanlardan eylesin

Bu dört şeyi, her şerefli kimsenin yapması gerekir. Yapmaması ona yakışmaz:
1. Bulunduğu meclise babası gelirse ayağa kalkmak,
2. Misâfire hizmet etmek.
3. Yüz tâne hizmetçisi olsa, muhtâc olmadığı zaman bineğine yardım istemeden binmek.
4. İlim öğrendiği hocasına hizmet etmek."

:(

abim sende benim birnevi hocam sayılırsın artık gönüller bir olsun Kalbimiz ALLAH aşkıyla yansınağlar

Es selamün aleyküm ve Rahmetullahi..


Bu mesaj 1 kez ve en son {{.:Yalanyarim:.}} tarafından 05.09.2006 - 21:01 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 05.09.2006 - 20:59
Bu mesajı bildir   .:Yakup023:. üyenin diğer mesajları .:Yakup023:.`in Profili .:Yakup023:. Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Ve Aleykum Selam Ve Berekatu...

Ey güzel kardeşim ALLAH c.c. razı olsun. Lakin biz kim hocalık kim. Biz bu nefsimizle değil hocalık yolda yürümeye bile korkarız. Hocalarımızın nasihatleri kulağımızdadır onlarıda aktarıyoruz İnşallah. Onlar gerçek dünyalarına göçtüler ALLAH-U TEALA rahmet eylesin ama nasihatleri hep kulağımızda.

Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerinin İstanbul'da insanları irşâd ile meşgûl olduğu ve insanlara Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını öğretip saâdete ermeleri için rehberlik yaptığı sıralarda İstanbul'da Antepli ismiyle meşhur bir vâz hocası vardı. Bu kimse çok inatçı olup, Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerinin büyüklüğüne, evliyâ ve mürşid-i kâmil olduğuna inanmaz ve konuştuğu meclislerde uygunsuz sözler söylerdi. Bir gün bu hoca, Unkapanı'nda bir çeşmede yüzünü yıkıyordu. Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri de oradan geçiyordu. Antepli vâizin yakınlarından biri; "İşte bu gelen, Tokâdî Emîn Efendidir!" diyerek gösterdi. Antebli vâiz alaylı bir tavırla ona baktı ve birşeyler söyledi. Mehmed Emîn Efendi yanlarına gelip selâm verdi. Bu sırada Antebli hoca başını kaldırıp; "Bak Şeyh Efendi, benim gözlerim ağrıyor. Bana bir nefes eyle de gözlerimin ağrısı geçsin." diyerek alay etti. Bunun üzerine Mehmed Emîn Efendi; "Kör ol!" dedi ve oradan geçip gitti. Antepli hocanın gözleri yavaş yavaş kapanmaya başladı. Mehmed Emîn Efendinin talebelerinden bâzıları Antepli hocanın yanına yaklaşıp; "Sen hocamıza karşı edepsizlik yaparak alay ettin! O da sana nefes etti. Sen artık kör olursun bunu bilesin." dediler. Antepli hoca yaptığı edepsizliğin farkına varıp Mehmed Emîn Efendinin evini öğrenip huzûruna gitti. Ayaklarına kapanıp; "Aman efendim kusurumu affedin." diye yalvardı. Bu yalvarması üzerine; "Hayır söz geri dönmez! Sonra yerine gözümüzün birini vermek gerekir." buyurdu. Antepli hoca bu sözleri işitince, o kadar çok yalvarıp özür diledi ki, Mehmed Emîn Efendi; "Hoş! Şimdi hiç olmazsa bâri bir nebzecik." dedi. Bundan sonra Antepli hoca on altı ay devamlı göz ağrısı çekti. Daha sonra Mehmed Emîn Efendinin duâsı ile göz ağrısından kurtuldu. Bu hâdiseden sonra ona son derece bağlı ve hürmetli, edepli oldu. Hattâ meclislerde, toplantılarda ve vâzlarından sonra; "Tokatlı Mehmed Emîn Efendimiz cennetliktir. Onun ayağının tozu toprağı olayım." der, böylece ona olan inancını ve sevgisini dile getirirdi.
Ekleme Tarihi: 06.09.2006 - 19:19
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamun Aleyküm Ve Rahmetullah...

Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri buyurdu ki: "Ey oğul! Bir mecliste bulunduğun zaman az konuş. Sana sorulmayan şeye cevap verme. Bir şey sorulursa cevâbını bilmiyorsan, bilmiyorum de. Bilmediğine, bilmem demek ilmin yarısıdır. Eğer cevâbını biliyorsan, kısa cevap ver. Sözü uzatma. Mecliste bulunanlara imtihân için bir şey sorma. Onlarla münâzara ve münâkaşa etme. Kendini beğenerek en başa, yukarıya oturma. Edebe çok riâyet eyle. Edepsizlik her zaman ve her yerde yasak ve sevimsizdir. Her yerin kendine mahsus bir edebi vardır. Arkadaşlarına cömertlik et ve iyi muâmelede bulun. Dünyâ sevgisini gönülden çıkar. Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak yolunda senin önüne ve yoluna bir şey engel olursa onu terk eyle. Ey oğul! Dünyâ ve dünyâ nîmeti hayaldir. Gök kubbesi altında hiçbir şey aynı hal üzere kalmaz, hep değişir. Onun için dünyâ malına, makâmına ve dünyâ hayâtına güvenme. Biz bu dünyâda misâfiriz, yolcuyuz. Sonunda ayrılıp gideceğiz. Sıkıntın varsa üzülme. Bir an sonra ne olacağımız belli değil."


İmâm-ı Rabbânî hazretleri "kuddise sirruh", birinci cild, 165.ci mektûbunda buyuruyor ki, (Muhammed aleyhissalâtü vesselâma tâm ve kusûrsuz tâbi olabilmek için, Onu tâm ve kusûrsuz sevmek lâzımdır. Bunun alâmeti de, Onun düşmanlarını düşman bilmek, Onu beğenmeyenleri sevmemekdir. Muhabbete müdâhene, yanî gevşeklik sığmaz. Âşıklar, sevgililerinin dîvânesi olup, onlara aykırı birşey yapamaz. Aykırı gidenlerle uyuşamaz. İki zıd şeyin muhabbeti bir kalbde, bir arada yerleşemez. İki zıddan birini sevmek, diğerine düşmanlığı îcâb eder.

Bu dünyâ nimetleri geçicidir ve aldatıcıdır. Bugün senin ise, yarın başkasınındır. Âhıretde ele girecekler ise sonsuzdur ve dünyâda iken kazanılır. Bu birkaç günlük hayât, eğer dünyâ ve âhıretin en kıymetli insanı olan, Muhammed aleyhisselâma tâbi olarak geçirilirse, seâdet-i ebediyye, sonsuz necât, kurtuluş umulur. Yoksa Ona tâbi olmadıkça, herşey, hiçdir. Ona uymadıkça, her yapılan hayr, iyilik, burada kalır, âhıretde ele birşey geçmez.)

Birinci cild, 41.ci mektûbunda buyuruyor ki, (Muhammed Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, mahbûb-i Rabbilâlemîndir. Yanî Allahü teâlânın sevgilisidir. Her şeyin en iyisi, sevgiliye verilir.)

Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri buyurdu ki: (Her Peygamber, kendi zemânında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinden, her bakımdan üstündür. Muhammed aleyhisselâm ise, her zemânda, her memleketde, yanî dünyâ yaratıldığı günden, kıyâmet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek, bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür. Hiç kimse, hiçbir bakımdan Onun üstünde değildir. Bu güç birşey değildir. Dilediğini yapan, her istediğini yaratan, Onu böyle yaratmışdır. Hiçbir insanın Onu medh edecek gücü yokdur. Hiçbir insanın, Onu tenkîd edecek iktidârı yokdur). Allahü teâlânın, (Sen olmasaydın, gökleri yaratmazdım!) buyurduğu, (Marifetnâme) önsözünde ve (Mevâhib-i ledünniyye)nin 6.cı ve 13.cü ve (Envâr-ı Muhammediyye)nin 13.cü ve 15.ci sahîfelerinde yazılıdır. İmâm-ı Rabbânînin (Mektûbât)ının üçüncü cildindeki, 122.ci ve 124.cü mektûblarında da yazılıdır.

Ey güzeller güzeli, beni sevdânla yakdın!
görmüyor birşey gözüm, her an hulyânla aklım!

İlk insandan bu yana toplansa hep insanlar,
Konulsalar üst üste dehalar, kahramanlar,
Büyüklükte erişmez topuğuna bütün bunlar,
İdrâk edemeyene yakışır ar EFENDİM.
Ekleme Tarihi: 07.09.2006 - 19:24
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri buyurdu ki:

"Bunu iyi muhâfaza et. Bunda ibâdetin hakîkati, itâat, huşû ve Allahü teâlânın azameti karşısında insanın âcizliği yazılıdır. Bu saâdet Allahü teâlânın muhabbetiyle ve onun resûlü Seyyidü'l-evvelîn vel-âhirîne tâbi olmakla ele geçer. Bunun için din ilimlerine vâris olan âlimlerin sohbetlerinde bulun. Onlardan faydalı ilim öğren. Tâ ki Resûlullah efendimize tâbi olmak sûretiyle mârifet-i ilâhiyyeye kavuşasın. Kötü din adamlarından uzak dur. Çünkü onlar dîni dünyâ malı toplamak ve makâma, mevkiye kavuşmak için âlet ederler. Helâl haram ayırmadan bulduğunu yiyen ve dîne uygun olmayan işler yapan câhil ve sapık tarîkatçılardan uzak dur. Yine Ehl-i sünnet îtikâdına uymayan sapık kimselerden de uzak ol."
Ekleme Tarihi: 08.09.2006 - 12:13
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

İbni Hazm diyor ki, Eshâb-ı kirâmın cümlesi ehl-i Cennetdir. Çünki, Allahü teâlâ bunlar için meâlen (En büyük dereceler vereceğim) buyurdu. Sûre-i Hadîdde 10. âyet-i kerîmede, (Onların hepsine hüsnâyı, yanî Cenneti vad etdik), sûre-i Enbiyâda meâlen (Onları ezelde, hiçbir şeyi yaratmadan evvel, Cennetlik eyledim. Cehennem onlardan uzakdır) buyuruyor. Bu âyet-i kerîmelerden anlaşılıyor ki, Eshâb-ı kirâmın hepsi radıyallahü teâlâ anhüm ecmaîn ehl-i Cennetdir. Hiç birisi Cehennem ateşine yaklaşmıyacakdır. Çünki, hüsnâ ile yanî Cennet ile müjdelenmişlerdir.

Yine Mirât-i kâinâtın 327. sahîfesinde buyuruyor ki: Akâid kitâblarının hepsinde şöyle yazılıdır: Eshâb-ı kirâmın radıyallahü teâlâ anhüm ecmaîn hepsini büyük bilmek, hepsine hüsn-ı zan etmek, hepsinin sâlih ve âdil olduğuna inanmak, hiçbirine dil uzatmamak, düşmanlık etmemek ve bir kısmını sevdiği için, ötekileri fenâ bilmemek katî delîller ile bütün müslimânlara vâcibdir


Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 09.09.2006 - 23:13 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 09.09.2006 - 23:12
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamun Aleyküm Ve Rahmetullah...

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî k.s. buyuruyor ki:

Sana Allâh'a tâati ve takvâ üzere bulunmanı, nerede olursan ol insanlara ezâ ve cefâ vermemeni, özellikle Harameyn-i Şerîfeyn'de daha fazla titiz davranmanı tavsiye ederim.
Gıybetini yapsalar dahî sen kimsenin gıybetini yapma. Hiç kimsenin dünya malından bir şey alma. Şerîatın alınmasını helâl kıldığını al ve onu hayır yollarda harca. Mümin kardeşlerin aç ve yoksul durumda bulunurken, şehvetin için harcama yaparak lezzetlenme. Kesinlikle yalan söyleme. Hiç kimseyi hakîr görme. Hiç kimseden nefsinin üstün olduğunu düşünme. Kalbî ve bedenî ibâdetlerde tüm kuvvetini sarfet. Bunun yanında nefsine "Hiçbir zaman makbul olacak hayır işlemedim." düşüncesini kabul ettir. Çünkü ibâdetlerin rûhu niyettir. Niyet ise ancak ihlâs ile mümkündür. Senden daha büyük olanlara ihlâs gerekirse sana nasıl gerekmesin. Allâh Teâlâ'ya yemin ederim ki; annem beni doğurduktan bugüne kadar, Allâh katında makbûl ve mûteber olup hesabı sorulmayacak bir tek hayır işlediğime inanmıyorum.
Eğer kendi nefsini bütün hayır işlerde iflâs etmiş olarak görmüyorsan bu, cehâletin en son noktasıdır. Eğer iflâs etmiş olarak biliyorsan Allâh'ın rahmetinden de ümitsiz olma.
Ekleme Tarihi: 10.09.2006 - 18:40
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

NEFS(NEFİS-ÖZ VARLIK):

YUSUF S.53.AYET: Ben nefsimi temize çıkarmam.Çünkü nefis,daima kötülüğü
emredicidir.Meğer Rabbimin esirgediği bir nefis ola.Rabbim bağışlayan,
esirgeyendir

Harpten döndüğü zaman Hz.Muhammed(s.a.v): Artık küçük cihaddan büyük
cihada döndünüz buyurdu.
-Ya Resulullah,biz harpten dönüyoruz.Bizimki küçük oluyor da,büyük cihad
nedir?
-Büyük cihad nefis mücadelesidir buyurdu;
(HADİS-İ ŞERİF)

Hakiki)mücahid,Allahın Zâtı(rızası)uğrunda nefsiyle cihad edendir
(HADİS-İ ŞERİF. Ahmed b. Hanbelin müsnedi)

Nefsini bilen,Rabbini bilir
(HADİS-İ ŞERİF. Keşfül-hafâ,II,262)

ŞEMS S. 9.AYET: Nefsini kötülüklerden arındıran,umduğuna nail olur

Senin en büyük düşmanın iki yanın arasındaki nefsindir;
(HADİS-İ ŞERİF. Beyhaki)

Her kim nefsiyle mücadele eder,nefsinin arkasından gitmezse,o kimse keşif ve keramet sahibi olur
(HADİS-İ ŞERİF)

Sen de kendine gel,köpek nefsini diriltmeyi isteme.Çünkü o nice zamandır senin düşmanındır
(MEVLANA. Mesnevi II.cilt s/174)

Nefsinin Bu kötü dediğine kulak asma.Çünkü onun işi hep zıddınadır.Onun dediğinin zıddını yap. Âlemde peygamberlerinde vasiyetleride böyledir
(MEVLANA. Mesnevi II.cilt s/174)

Nefsine uyan,rezil olmuştur.Artık,yatıp kalkarken onun yoldaşı şeytandır
(Hz.Ahmed Yesevi)

Dünya,insanı hevâ ve hevesine kaptırır.Nefsinin arzularına uydurur.Neticede Cehenneme götürür
(Hz.Şemsi Tebrizi)

BAKARA S.286.AYET: Allah bir nefse gücünün üstünde bir şey teklif etmez

ALÂ S.14-15.AYETLER: Kendini kötülüklerden arındıran,Rabbinin adını anıpOna kulluk eden kimse kuşkusuz kurtuluşa ermiştir

Ya Rabbi,bir saniye bile olsa,beni nefsimin eline bırakma.Küçük bebekleri koruduğun gibi beni de koru
(HADİS-İ ŞERİF. Keşfül-hafâ,1,189)

Ruhuma bir kefen bezi yeter de Güneşle bir tutsam girmez hizaya
Yetmez aç nefsime sırma ve ipek Dar bulunur,sığmam der,dipsiz fezaya
Çare yok,yüzünden düştüğüm derde Kuyruk sallar,sonra hırlar ezâya
Yesemde toprakla karışık kepek Benim nefsim,benim nefsim ne köpek!.
(N.FAZIL KISAKÜREK. Çile kitabı Benim Nefsim şiiri. 1972)


Bu mesaj 2 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 11.09.2006 - 18:11 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 11.09.2006 - 18:07
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Hilye-i Selmân-ı Pâk

Selman uzunca boylu, buğday tenli, gökçek yüzlü ve sık sakallıydı. Bünyesi sağlam ve güçlüydü. Dostluğu külfetsizdi. Samimi ve geçim ehli bir zattı.

Altın silsilemizin üçüncü halkası Allah Rasülü'nün "bizden ve ehl-i beytimizden" iltifatına mazhar Selman el-Farisî'dir. Asıl adı Mabih iken müslüman olduktan sonra Allah elçisi tarafından Selman yada Sel-manu'1-Hayr diye adlandırıldı. ibn İslam diye künye aldı. İran'ın Isfahan bölgesinden. İranlılardan ilk müslüman. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.) "Arab'ın ilki benim, Rum'un Suheyb, Habeş'in Bilal, Fars'ın da Selman" buyurmuştur. (Sıfatu's-Saf-ve, 1,538 Bezzar ve Taberani'den naklen)

Selman, Isfahan'ın Cey köyünde çiftlik sahibi ve kabile reisi zengin bir ailenin çocuğu. Babası Büd veya Büdehşan adlı bir zat. Aile ve çevresinin dini ateşperestlik. Selman da önceleri o dinin müntesibi. Ancak gönlünde alev alev yanan bir hak ve hakikat sevgisi, onu hak din aramaya sevketti. Önce hıristiyanların ibadeti ve kilisesi dikkatini çekti. Hristiyanlığın aslını öğrenmek için Şam tarafına gitti. Oradan Musul, Nusaybin ve Ammuriye'ye geçti. Ammuriye'de karşılaştığı ve kendisine hizmet ettiği rahip kendisine: "Hz. İbrahim'in Hanif ve tevhid diniyle gelecek son peygamberin zuhurunun pek yaklaştığını ve O'nun Arap toprağında ortaya çıkacağını" söyledi. Bunun üzerine Ammuriyye'ye gelen Benî Kelb kabilesi ticaret kervanıyla Şam üzerinden Medine'ye yakın Vadi'l-Kura'ya geldi. Benî Kelp kabilesi tüccarları buraya kadar kendilerine refakat eden bu iranlı arkadaşlarına -her nedense- ihanet ederek köle diye bir yahudiye sattılar. Selman'a Ammuriyye'de karşılaştığı ve hizmetinde bulunduğu rahip, vefatı sırasında gelecek olan son peygamber hakkında şu ipuçlarını veriyor: "Arap toprağında zuhur edecek ve iki taşlık arasında hurmalık bir yere hicret edecek. İki kürek kemiği arasında peygamberlik mührü olacak. Hediyye kabul edip sadaka almayacak."

Selman Medine'de köle olarak bulunduğu sırada Hz. Peygamber'in zuhurunu haber alınca bir yolunu bulup ilk fırsatta yanına gitti. Ammuriye'deki rahibin verdiği ipuçlarına göre Resülullah'ı süzdü ve uzunca bir teftişten sonra O'nda rahibin haber verdiği bütün özelliklerin var olduğunu gördü. Hemen aradığını bulan insanların gönül coşkusu ve ruh haleliyle Rasülullah'ı kucakladı ve müslüman oldu.

Selman (r.a.) köle oluşu sebebiyle Bedir ve Uhud gazvelerine katılamamıştı. Ancak Allah Rasülü bizzat ve O'nun uyarısı üzerine ashab-ı kiram, Selman'ın bedelini ödeyerek hürriyetine kavuşturdular. Selman yıllar yılı aradığı ve bulmak için pekçok sıkıntılara katlandığı hak din ve onun yüce peygamberine kavuşmuştu. Artık onun en büyük hazzı zamanını Allah Rasülünün dizinin dibinde, mescidin sofasında geçirmek, ondan gördüğü, duyduğu ve öğrendiği hakikati sünger gibi emerek ruhuna nakşetmek ve bununla hayatına yön vermekti. Ashab-ı kiram arasına karışınca samimiyeti, sadakati ve becerikliliği ile kısa zamanda sevildi. Sahabîler adeta onu paylaşamaz oldular. Özelikle Hendek gazvesinde engin tecrübesi ve bilgisi herkesi kendine hayran bıraktı. O günün harp imkanlarına göre çok yeni ve modern sayılabilecek, şehrin çevresine hendek kazma fikri, onundu. Bir nevi sur vazifesi görecek olan hendeğin kazımında Selman (r.a.) canhıraş bir şekilde çalıştı ve beş arşın derinliğinde, on arşın boyundaki hendeği bir günde kazmaya muvaffak oluyordu. O'nun bu başarısı ashab arasında paylaşılamaz hale gelmesini sağladı. Muhacirler" Selman bizdendir" derken ensar da "Selman bizdendir" diye ona kucak açıyordu. Bunlara şahid olan Sevgili Peygamberimiz Selman'a dünyalar değer bir iltifatta bulunarak "Selman bizim ehl-i beytimizdendir" buyurdu.

Hz. Peygamber (s.a.)'in hicret sonrası, dünya tarihinde bir benzerine rastlanmayan engin bir anlayışla Mekkelilerle Medinelileri kardeş yapması (muahat) sırasında Selman ile Ebu'd-Derda'yı kardeş ilan etmişti.. Bu iki fakir ve zahid sahabî birbirlerini sık sık ziyaret eder, birbirlerinin ihtiyaçlarını görerek yardımlaşırlar, yer yer birbirlerini sünnet çizgisinde uyarırlardı. Selman uzun hayat tecrübesi, seyahatları ve ince zekası sayesinde daha mutedil bir zühd ve ibadet hayatını seçtiği halde Ebu'd-Derda hazretlerinin ruh haleti biraz daha farklı şekillerde tezahür ediyordu. Nitekim bir defasında Selman(r.a) Ebu'd-Derda'yı ziyarete vardı. Fakat onu evinde bulamadı. Arkadaşının hanımı Ümmü'd-Derda'yı eski bir elbise içinde ve perişan bir halde görünce dayanamadı ve "durumlarının nasıl oduğunu" sordu.

Ümmü'd-Derda da biraz kahırlanarak "Halimiz nasıl olacak, kardeşin Ebu'd-Derda dünyayı boşadı. Maşallah geceleri kaim, gündüzleri saim. Bize hiç baktığı yok" dedi. Selman bunları duyunca üzüldü. Tam geri dönüp gitmek üzere idi ki Ebu'd-Derda geldi. Selman'ı görünce hemen kucaklayıp oturttu ve bir sofra hazırlayıp getirdi, Selman'ı da buyur etti. Selman: "Sen oturmayacak mısın?" diye sorunca o: "Ben oruçluyum" cevabını verdi. Selman bu sefer: "Vallahi sen sofraya oturmadıkça bir lokma bile yemem."diye diretti. Ebu'd-Derda çaresiz nafile orucunu bozup kardeşiyle birlikte sofraya oturdu. Geceleyin istirahata çekildiler. Gecenin ilk üçtebir ve yarısı vaktinde Ebu'd-Derda namaza kalkmak istediyse de Selman izin vermedi. Gecenin son üçtebiri olunca "Haydi şimdi kalkıp teheccüd kılalım" dedi ve birlikte kalkıp namaz kıldılar. Namazdan sonra Selman, Ebu'd-Derda'ya şunları söyledi: "Bak kardeşim, senin üzerinde Rabbının da, nefsinin de, ailenin de, misafirinin ve komşunun da hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını vermelisin. Rabbın için namaz kıl, oruç tut kulluk yap, nefsini de unutma, ye iç, istirahat et, hayat yoldaşını da ihmal etme!"

Selman (r.a.) zühdî yaşayışı ve dünyaya değer vermeyen anlayışıyla tanınan bir sahabiydi. Nitekim Kinde kabilesinden bir kadınla evlenmişti. Zifaf gecesi kadının yanına girdiği zaman her tarafın kıymetli taşlar ve kumaşlarla süslendiğini görünce dayanamadı: "Evimiz ateşi yakılmış cehenneme dönmüş. Oysa dostum Allah Rasülü bana: Dünyadaki eşyan bir yolcunun azığı, yani yol eşyası kadar olsun" buyurmuştu, dedi. Evin süsleri sökülüp atılıncaya ve sade bir hale konuluncaya kadar içeri girmedi. Allah elçisinin bu sözünü kulağına küpe yapan Selman, bir başka defasında Sa'd bin Ebî Vakkas'a da aynı şeyi söylemişti. Olay şöyle meydana geldi. Selman (r.a.) hastalandı. Sa'd de onu ziyarete geldi. Selman'ı ağlıyor gören Sa'd şaşırdı ve ağlamasının sebebini sordu. Selman şu karşılığı verdi. "Ağlayışım ölümden korkumdan, ya da dünyaya düşkünlüğümden değildir. Rasülullah'ın tavsiyelerine uyamamış, emirlerini yerine getirememiş olmaktandır. Çünkü o bize:

"Dünyalığınız bir yolcunun azığı kadar olsun" buyururdu. Şu çevremdeki eşyalara bak." Oysaki o sırada çevresinde bulunan eşya da bir çamaşır leğeni, bir büyükçe çanak ve bir de abdest ve gusül için kullanılan su kabından ibaretti. Vefatından sonraki terikesi de ondört dirhem tutarında birşeydi.

Hz. Ömer'in hilafeti zamanında Medain'e vali tayin edildi. Valilik onun hayat standardında herhangi bir değişiklik meydana getirmedi. Çünkü o, izzet ve şerefin dünyevi makamlarda ve üniformalarda değil, iman ve uhrevi hayatta olduğuna inanıyordu. Vali olduğu halde doğru dürüst bir evi ve elbisesi bile yoktu. Hırkasını hem cübbe gibi giyer, hem de bir kısmını altına serip yatak, birazını da üstüne örtüp yorgan olarak kullanırdı. Kendisine ev yapmak isteyen bir müslümana "Ayağa kalktığımda başımın değeceği yükseklikten, uzandığımda ayaklarımın erişeceği genişlikten fazlasını istemem, demişti.

Valiliği sırasında şehrin ve halkın her türlü işiyle uğraşır, halk arasında pejmürde bir kıyafetle dolaşmaktan çekinmezdi. Onu bu kılıkla görenler tanıyamaz, vali olduğunu bilemeden yük taşıtırlardı. Vali olduğunu anlayanlardan yükü sırtından almak isteyenler olursa da ona izin vermez, gidecekleri yere kadar yüklerini taşıyıverirdi.

İnsanoğlu'nun yediklerinin en tıyb olanının el emeği olduğu inancıyla maişetini temin için hurma yaprağından zenbil ve sepet örer, onu satarak geçinirdi. Hammaddesini bir dirheme aldığı hurma yaprağından sepet ördükten sonra onu üç dirheme satar, bir dirhemiyle hammaddenin borcunu öder, geri kalan iki dirhemin birini çoluk çocuğunun nafakasına ayırır, diğerini infak ederdi. Valiliği sırasında yaşı ilerleyince uykusu azalmıştı. Bu yüzden gece karanlığı basınca namaza başlar, namazdan yorulunca zikir ve fikirle meşgul olurdu. Bedeninin dinlendiğini hissedince tekrar namaza kalkardı.

Yeme-içmenin bir amaç değil, bir araç olduğuna inandığından yemeğe düşkünlük göstermezdi. Nitekim bir defasında yemek konusunda kendisine ısrar edenlere şunları söylemişti. "Israr edip durmayın, bu kadarı kafî. Çünkü ben Allah Rasülünün şöyle buyurduğunu işitmiştim: Dünyada iken karınlarını çokça doyuranlar, kıyamet günü en çok aç kalacak olanlardır. Dünya müminin zindanı, kafirin cennetidir." (bk. Hilye-tü'1-evliya, l, 199)

Nefse sahip olma ve onu sabra alıştırma konusunda açlık ve az yemenin, atın önünden arpayı, itin önünden eti alıp azaltmak derecesinde etkili olacağını vurgulayan Selman, bir başka defasında bir vesak tutarında bolca rızık aldı. Tabii onun bu konudaki "hassasiyetini bilenler hemen sordular: "Ya Selman bu ne hal?" O, nefse hakim olmanın yollarından birinin, onun meşru isteklerini sınırlı olarak karşılamak oluğuna işaret için söyle konuştu: "Nefs ihtiyaç duyduğu azığı görünce mutmein olur ve insana ibadetini ifsad edecek bir vesvese veremez."

Tasavvuftaki "El kârda gönül yârda" prensibi onun şu sözlerinde ma'kes bulmuştur: "Düşünürken Rabbını an, hüküm vereceğinde, insanlara bir pay dağıtacağında, dünyevi meşguliyetlerin sırasında daima O'nu hatırla."

Selman ile Ebu'd-Derda'nın dostluğu yıllar yılı devam etti. Selman Medain valisiyken Ebu'd-Derda ona şöyle bir mektup yazdı:"... Hakk Teala sizden sonra beni mal ve evlad ile rızıklandırdı. Bir de Arz-ı Mukaddese'de mukim kıldı..."

Selman şu karşılığı verdi: " Mektubunuzda mal ve evladla merzuk kılındığınızı yazmışsınız. Bilesiniz ki hayır ve fazilet, mal ve evlad çokluğunda değil, hilmin çok, ilmin yararlı olmasındadır. Mukaddes beldede bulunduğunuzu yazmışsınız. Mukaddes Belde orada yaşayanları takdis edip yüceltmez. Asıl şeref ve yücelik, Cenab-ı Hakk'ı görür gibi ibadet etmek, ihsan duygusuna ermek, nefsini ölülerden bilip kendinde varlık görmemektir."

Selman (r.a.) bu mektubunda tasavvufun esası sayılan ihsan ve gariplik, yani fakr ve zühd mefhumlarını dile getirip terviç etmektedir.

Peygamberimiz (s.a.)'in elini onun omuzuna koyarak: "Bunlardan öyle erler çıkacak ki iman Süreyya yıldızında olsa muhakkak ona yetişir." bk. Tecrid Trc., XI, 201) buyurup adeta Selman için bir hedef göstermiştir. Belki bu yüzden o, İran'ın fethi sırasında orduda bulunmuş ve halkı nebevi üslupta Hakk'a davet etmeden onlarla savaşmamıştır. İran'ın fethinden sonra da Medain valiliği yapan Selman'ın manevi ve ruhani etki alanı daha çok İran, Isfahan ve ötesi yani Türkistan bölgesidir. Çünkü silsilesinde Selman (r.a.)'a yer veren Nakşbendiliğin en yaygın olduğu bölge, burası olmuştur.
Ekleme Tarihi: 12.09.2006 - 17:26
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Her günah imanı tehlikeye sokmaya sebep olabilir ama şu üç günahın tesiri daha kuvvetlidir:
1- İman nimetine şükretmemek,
2- İmanın gitmesinden korkmamak,
3- Müminleri incitmek, kalblerini kırmak. Hadis-i şerifte (Kalb kırmak, Kâbeyi yetmiş defa yıkmaktan daha kötüdür) buyuruluyor. İyi olsun, kötü olsun hiçbir insanın kalbini incitmemeli. Allahü teâlâyı en çok inciten küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günah yoktur. Büyük zatlar buyuruyor ki:
Hakiki müslüman hiç gönül kırmaz,
Bilir bundan büyük bir günah olmaz.
* Bir müslümana çatık kaşla bakmak haramdır. Güler yüzlü olmayan kimse mümin sıfatlı değildir. Müslim gayri müslim herkese karşı güler yüzlü olmalıdır. Başkasının kötü ahlakından şikayet eden kimsenin kendisi kötü ahlaklıdır. Başkalarının kötülüklerinden bahsediyorsak bu kendimizin kötü olduğunun alametidir. Güzel ahlak, eziyetleri sineye çekmektir.
* Müminin alameti güler yüzdür. Münafığın alameti çatık kaşlı olmaktır. Allahü teâlâ ihsan ettiği nimeti göstermemizi sever. Müslüman olmak nimetini nasıl göstereceğiz; güler yüzümüzle, tatlı dilimizle, merhametimizle, şefkatimizle.
* Bir Müslüman diğerini hakir göremez. Çünkü Müslüman, Allahın sevdiği insan, Allah yanında kıymeti büyük olan insan demektir. Müslümanı hakir görmek, Allahın kıymet verdiğine değer vermemek olur.
* En büyük günah, günahı bilmemektir. Ondan büyük günah, günahı ibadet olarak yapmaktır.
* Güzel ahlak, kimseye yük olmamak, fakat herkesin yükünü çekmektir.
* Mertlik demek, herkes ile iyi geçinmektir.
* Herkese iyilik yapamayız; fakat, hiç kimseye kötülük yapmaya hakkımız yoktur.
* Müslüman demek, hasreti çekilen insan demektir. Bir kimsenin hasreti çekilmiyorsa, son nefeste imanı tehlikededir.
* Ahirette kurtulmak, ibadetin çok olmasıyla ölçülmez, doğru iman ile yapılan sahih ve salih amele bağlıdır. Salih amel, ihlaslı amel demektir. Kuran-ı kerimin çok yerinde Salih amel tabiri geçmektedir. (Ancak salih amel işleyenler kurtulacaktır) buyurulmaktadır.
* Allahü teâlâdan, kendisini, kıyamet gününde Cehennem ateşinden korumasını isteyen bir kimse, müminlere karşı çok merhametli ve nazik olmalıdır.
* Köpek olan eve rahmet melekleri girmez. Kalbe de köpek mizaçlı kötü huyları sokmamalıdır. Özellikle şu dört kötü huy daha tehlikelidir: Kibir, kıskançlık, öfke, şehvet.
Demek ki kendini beğenmek, başkasındaki bir nimeti kıskanmak, öfkelenmek ve şehvete kapılmak tehlikelidir.
* Herkese sıkıntı veren kibirlidir. Kimseyi beğenmemesi, herkesi şikayet etmesi kibrindendir. Mütevazı demek ölü demektir. Ölü kimseyi şikayet etmez, ölüyü de şikayete gerek duymazlar.
* Fizikte bir kaide vardır. Artı artıyı, eksi eksiyi iter. Zıt kutuplar birbirini çeker. İki kişinin ikisi de ben haklıyım derse netice de kavga çıkar, huzursuzluk başlar. Birisi sen haklısın derse kavga biter.
Karı kocadan biri de diğerine sen haklısın derse geçim olur. İkisi de ben haklıyım derse geçim olmaz. Peki, ikisi de sen haklısın derse ne olur? O evde ilahi aşk başlar.
* İki şeyi unutma: Allahın seni her yerde gördüğünü ve ölümü hiç unutma.
İki şeyi de unut: Yaptığın iyilikleri ve sana yapılan kötülükleri unut.


Ölüm Tutkunu Olunuz ki;Size Hayat Bağışlansın...

Ekleme Tarihi: 13.09.2006 - 15:25
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Akıl sâhibi olan herkesin açıkça gördüğü gibi, kâinâta ibret nazarı ile bakıldığında, kâinâtdaki bütün işlerin ve hâllerin bir nizâm [düzen] içinde, değişmeyen kanunlara bağlı olduğu görülür. O kanunları koyan ve aynı şeklde hıfz eden bir Hâlıkın [yaratıcının], yani vâcib-ül vücûd olan, Allahü teâlânın lâzım olduğu, akl-ı selîm sâhibi olanlarca hemen anlaşılır. İşte Cenâb-ı Hak, bu mebde-i evvel (Her şeyin ilk başlangıcı) ve keyfiyyeti, nasıl olduğu akıl ile anlaşılamayan, ezelî ve ebedî olan, mutlak yaratıcıdır. O, bütün kemâlâtı ve üstünlükleri kendisinde toplamıştır. Ehaddir, yani zâtında, fîillerinde ve sıfatlarında birdir. Benzeri yoktur.

Allahü teâlâ birdir, ezelîdir, ebedîdir ve kadîmdir. Her türlü değişmekten uzaktır. Ondan başka her şey, bu varlık âleminde, zaman geçmesi ile eskiyerek bozulur ve değişmelere uğrar. Allahü teâlâ ise, her türlü değişiklikden berîdir, uzaktır. O, hiç değişmez. Bir, bir daha, iki eder sözü zamanla hiç değişmiyeceği gibi, asırlar ve zamanın geçmesi de, Allahü teâlânın birliğini, ilmini ve kudretini değiştirmez.

Akıl gibi bir nîmet verilmekle, diğer mahluklar içinden seçilmiş olan insan, yeryüzünde yaratıldığından beri, Allahü teâlânın var olduğunu anlamaktadır. Bu hakîkat, her din ve mezhepte, değişik bir şekil ile açıklanarak, ortaya konmuştur. Fakat, insanların akılları değişik, anlama kâbiliyetleri farklı olduğundan, herkes yaratıcıyı aradığında, O'nu kendi tabîatına, meşrebine, ilim ve idrâkine uygun bir tarzda tasavvur etmiştir. Onu kendi anlayışına ve meşrebine göre târîf etmiştir. Çünki insan, aklının aczi ve noksanlığı sebebi ile anlamadığını, bilmediğini, bildikleri gibi sanmıştır. Hakîkati bulduk diyenlerin çoğu, mecûsîlik, putperestlik gibi şerrin, bâtıl şeylerin tam içine dalmışlar, bu sebep ile şirk ve dalâlete düşmüşlerdir.

DIYA-UL KULÜB Harputlu İshak Efendi...


Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 14.09.2006 - 20:00 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 14.09.2006 - 19:59
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri buyurdular ki:

Evliyânın huzûruna dolu giden boş, boş giden dolu döner.
Namaz, aman namaz, nerede ve ne şart altında olursa olsun mutlaka namaz kılın...
Temiz ve yeni elbise giyiniz. Gittiğiniz yerlerde, ahlâkınızla, sözlerinizle, giyinişinizle İslâmın vekârını, kıymetini gösteriniz.
Allahü teâlâ dilediğini yapar. Güzel ve doğru onun dilediğidir.
Kur'ân-ı kerîm şifâdır. Fakat şifâ, suyun geldiği boruya tâbidir. Pis borudan şifâ gelmez.
Gerçek kerâmet, kerâmetin gizlenmesidir. Bunun dışında görünenler, velînin irâde ve ihtiyârı ile değildir. İlâhî hikmet öyle gerektiriyor demektir.
Hakk'ı sevmedikçe, Hak teâlâyı hâkim bilip, ona kulluk etmedikçe, insanlar birbiri ile sevişemez.
Kavuştuğunuz her nîmet; hep hakka îmânın hâsıl ettiği kardeşliğin neticesi ve Allahü teâlânın ihsânıdır.
Gördüğünüz her musîbet ve felâket, kızgınlığın, zulüm ve haksızlık etmenin cezâsıdır.
Beşeriyet ne kadar uğraşırsa uğraşsın, sevip sevilmedikçe; ızdırap ve felâketten kurtulamaz.
Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür.
İlim cehli izale eder, yok eder, ahmaklığı değil.
Cemiyetteki ruh hastalıklarının sebebi, îmân eksikliğidir

Ekleme Tarihi: 15.09.2006 - 20:00
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

İmâm-ı Rabbânî "kaddesallahü teâlâ sirrehül azîz" buyurdu ki:

(Ebû Bekrin radıyallahü anh îmânı, ümmetin îmânı ile ölçülse, ziyâdedir [ağır gelir]), hadîs-i şerîfindeki ziyâdelik, îmânın parlaması ve nûru itibâriyledir. Fazlalık, kâmil sıfata âiddir. 1/256 [Müjdeci Mektûblar: 358]

Ebû Bekrden Fârûkun inhitâtı, Resûlullahdan Ebû Bekrin inhitâtından ziyâdedir. [Ömer radıyallahü anhın Ebû Bekr radıyallahü anhdan farkı, Ebû Bekrin radıyallahü anh Resûlullahdan sallallahü aleyhi ve sellem farkından dahâ fazladır.] 1/251 [Müjdeci Mektûblar: 346]

Ebû Bekr radıyallahü anh hakkında, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular ki: Hak teâlânın bana ihsân eylediği, esrârın tamâmını, Sıddîkın kalbine dökdüm. 1/251 [Müjdeci Mektûblar: 346]

Ebû Bekr-i Sıddîk ki, Enbiyâdan sonra efdal-ı beşerdir. [Peygamberlerden sonra insanların en üstünüdür.] Onun dahî başı bir Peygamberin ayağı altındadır. 1/248 [Müjdeci Mektûblar: 342]

Ebû Bekr radıyallahü anh istidât [kâbiliyyet] ve taklîdleri vâsıtasıyle, Resûlullahı sallallahü aleyhi ve sellem derhâl tasdîk eyledi. 1/107 [Müjdeci Mektûblar: 155]

Ebû Bekr radıyallahü anh, bu ümmetin en önde geleni, merhametlisi, efdalidir. 1/59 [Müjdeci Mektûblar: 76]



Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 16.09.2006 - 19:07 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 16.09.2006 - 19:06
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

YUNUS EMRE

Yûnus Emre, bir işâret üzerine genç yaşta Tapduk Emrenin yanına gitti. Otuz seneden fazla onun hizmetinde bulundu ve ondan feyz aldı.

Yûnus Emre, Tapduk Emre'nin hizmetinde bulunurken, mânevî âleminde bir ilerleme olmadığını zannederek, üzüntüsünden dağlara, kırlara düştü. Yolculuğunda bir gün iki kimseye rastladı. Onlarla arkadaş oldu. Her öğün bunlardan biri duâ eder, duâlarının bereketi ile bir sofra yemek gelirdi. Duâ sırası Yûnus Emreye geldi. O da duâ etti. Duâda, Yâ Rabbî benim yüzümü kara çıkarma! Arkadaşlarım kimin hürmetine duâ ettiyse, onun hürmetine duâmı kabûl et! dedi. Duâ bitince, iki sofra yemek geldi. Arkadaşları; Kimin yüzü suyu hürmetine duâ ettin? diye sordular. Yûnus Emre; Önce siz söyleyin. dedi. Arkadaşları da; Biz, Tapduk Emrenin kapısında hizmet eden Yûnusun hürmetine diye duâ ettik. dediler. Bunun üzerine Yûnus Emre durumunu anlayıp, tekrar Tapduk Emrenin yanına döndü ve kapısının önüne yattı. Tapduk Emrenin gözleri görmüyordu. Kapının önüne varıp, ayağı bir şeye takılınca; Bu bizim Yûnus değil mi? diye sordu ve onu kabûl etti. O andan îtibâren Yûnus Emre, halkın dillerinden düşüremediği ilâhileri söylemeye başladı.

Senelerce hocasına dağdan odun taşıdı. Getirdiği odunlar ip gibi düzgün idi. Hocası; Ey Yûnus, bu ne iştir? Hiç eğri odun getirmiyormuşsun. buyurunca; Efendim, bu kapıya eğri odun yakışmaz. cevâbını verdi.

Her yerde, her seste, her renkte, her zaman Allahın varlığını idrâk eden Yûnus Emre, bu dilsiz varlıkların büyük tanıtışındaki gizli dilin hayrânıdır.

Yillar geçiyor Allahın sevgilisi Yunus Emre de yaslaniyordu. Seksen yaslarina gelmisti. Hasta yataginda sürekli olarak Allah ın zikri ile mesgul oluyordu.

Allahıi zikrederek ömrünü Allahın rizasi dogrultusunda harcayan Yunus Emre Hazretleri vefat etti.

Mürsidine kavustuktan sonra tasavvufu yasayan Yunus Emre hiçbir kisiyi, hiçbir toplumu kendisinden baska saymamis, o dövene elsiz, sövene dilsiz olmustu.

Yunus Emrenin ölümünden çok zaman sonra Molla Kasim adinda, emaniye bilgilerle dolu bir kisi çikti. Sahip oldugu bu yanlis bilgileri insanlara ögretiyor, kimseleri begenmiyordu. Her nasilsa Yunus Emre Hazretlerinin Divanini ele geçirmisti. Bunu alip bir bir nehir kenarinda okumaya basladi. Yunus Emrenin yillarca emek verdigi deyisleri, cehaletinden;

-Bunlar dîne aykiri seyler... diyerek yirtmaya basladi. Yirttigi sayfalarin bin tanesini suya atti. Bin tanesini de esen rüzgâra verdi. Böylece ikibin deyisi yok etmis oldu ki, su beyitle dondu kaldi;

Dervis Yunus bu sözü egri bügrü söyleme,

Seni sigaya çeker, bir Molla Kasim gelir.

Bu beyti okuyup da Yunus HZlerinin çok önceden, yaptigi bu isi haber verdigini görünce üzüntüsünden kahroldu. Divanin geri kalanini su gibi yuttu. Hacet namazi kilarak Allahin kendisine ezelde tayin ettigi mürsidine tâbî oldu. Ancak ne yazik ki ikibin sayfa ilâhi yok olmustu.


Yûnus Emrenin vasıyeti şu idi:

Beni hocamın türbesinde, giriş yolu üzerine gömsünler! Bundan murâdı, şeyhini ziyârete gelenlerin, kendisini çiğneyip de geçmeleriydi. Bu, hocasına ne ölçüde bağlı olduğunu göstermektedir.


Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Aşkın aşıklar oldurur
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni

Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dünü gün endişem
Bana seni gerek seni

Sufilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek
Bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler
Külüm göğe savuralar
Toprağım anda çağıra
Bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene Ver anları
Bana seni gerek seni

Yunus'dürür benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni


Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 17.09.2006 - 15:58 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 17.09.2006 - 15:55
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Ya Rabbi, bu mufsitler, bu bozguncular güruhuna karşı bana sen yardım eyle.
(Hz.Lut'un (AS) Duası - Ankebut 30 )


"Allah Rasulü Hazret-i Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki :
Yedi şey gelmeden önce iyi işlere sıkı sıkıya bağlanın! Şunlardan biri sizi mutlaka bekliyor: Aniden gelen fakirlik, aşırılıklara götüren zenginlik, vücudunuzun dengesini bozan hastalık, bunaklığa sürükleyen yaşlılık, ansızın gelen ölüm, Deccal -ki bu beklenen en büyük şerdir- ve kıyamettir. Kıyamet ise herşeyden daha acı ve zordur."
Tirmizi, Zühd 3

"Allah Rasulü Hazret-i Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki :
Birisi "Ya Rasûlallah, deveyi bağlayıp da mı tevekkül edeyim, yoksa salıverip de mi tevekkül edeyim?" diye sordu. Peygamberimiz (S.A.V) : "Bağla da öyle tevekkül et!" buyurdu."
Tirmizi, S. Kıyame 60

Allah Rasulü Hazret-i Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki :
Allah'tan dile. Dilediğin verilir.
İbni Mace, Zühd 37
Ekleme Tarihi: 21.09.2006 - 14:45
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Vehmin arkasından koşan hayalperest dir.

Hayalin ideali olmaz.

İnsanın ideali, hayalhane olan bu dünya olmamalıdır.



Aynaya baktığınız zaman kendinizi görürsünüz. Siz o aynanın neresindesiniz? İçindemisiniz, dışındamısınız? Aynanın içinde deseniz yalan olur, içinde değilsiniz. Yok deseniz olmaz, bakınca görüyorsunuz. Görülen kendinizmisiniz, o görüntü nedir?, bir ipe taş bağlayın ve hızlıca çevirin, taş dönerken bir daire göreceksiniz. Bu nokta-i cevvale denilen daire varmıdır yokmudur. Var deseniz taş çevirilmeyince daire yok oluyor. Yok deseniz taş çevrilince daire görülüyor. Fakat aslında daire yok. Bu görülen daire nedir, nerededir?. İmam-ı Rabbani Hazretleri buyuruyor ki; bunların her ikisi de aslında olmayıp bizim hayalimizde oluşan vehimdir, görüntülerdir. İşte dünya da hakikatde bulunmayıp yok olacak bir görüntüdür. Dünya hayatı, hayaldir. Hakikat ise ahiret hayatıdır. Dünya hayatı, hakikat olan ahiret hayatının aynadaki görüntüsü gibidir. Nasıl, aynada ki görüntü bir müdded durur ve karşısında ki hakikat çekilince görüntü kaybolursa, taş çevrilmeyince daire görüntüsü kaybolursa, dünya da, bir gün kaybolacak görüntüdür. Yok olacak olan birşeye var denirmi... Vehmin arkasından koşan hayalperest dir. Hayalin ideali olmaz. İnsanın ideali, hayalhane olan bu dünya olmamalıdır.

Dünya muvakkattır, ahiret ise muhakkatır.... akıllı olan muvakkat ile değil, muhakkak ile ilgilenir....



En kıymetli ilim haddini bilmekdir. Bütün kavgalar dünyayı paylaşmağa çalışmakdan ve haddini bilmemekden meydana gelmektedir. İnsan cömert olursa, dünyaya koymet vermezse herkes onu sever ve onunla kimse kavga etmez. Hasis insanlar etrafına bir şey vermeyip, dünyayı hep kendilerine almağa uğraştıklarından huzursuzdurlar, sevimsizdirler ve insanlar onlarla devamlı mücadele ederler.

Yönünü dünyaya çeviren, insanlarla çarpışır... ahirete çeviren ise, insanlar onun gibi olmak için yarışır.



Müslümanlar çoğu zaman üçüncü, beşinci sınıf vatandaş gibi kabul edilmiştir. Hiç önemli değil. Allahü teâlâ nın aziz ettiğini kimse zelîl edemez, Allahü Teâlâ nın zelil ettiğini kimse aziz edemez.

En bahtiyar insan, en mutlu, huzurlu, rahat insan; dünyaya kıymet vermeyendir.



Her şey fani... Her gecenin bir sabahı, her sıkıntının bir ferahlığı vardır. Sabretmek, ferahlamanın anahtarıdır. Allahü teala, sabredenleri severim buyuruyor. Yaklaşmakta olan ramazan-ı şerif ayıda sabır ayır.



Bir tüccar, kâr ve zararını hesaplar, zarar ettiği işi yapmaz.. dünyada bile zarar olan bir iş yapılmazsa, dünyada bile kâr ve zarar düşünülürse, ebedi olan ahiret için kâr ve zarar nasıl düşünülmez.. akıllı insan ahiret kâr'ını düşünür.

Ne sattığımızı, ne aldığımızı iyi bilmemiz lazım. Ne ektiğimizi, ne biçtiğimizi iyi bilmemiz lazım. Dünya bir tarladır. Bu tarlaya tohum ekmeyen, ahiretde çok pişman olacaktır..Ya Rabbi, bizi dünyaya geri gönder diyeceklerdir.......

İnsanın dini, arkadaşının dini gibidir. Kurtulmak isteyen, kurtulanlarla birlikte olması lazım.

Dünya aldatıcıdır. Bundan kurtulmak ibadetlerle olmaz. Kurtulanlarla beraber olmakla olur. Şeytanın kandırması çoğu zaman haramlarla olmayabilir,... İbadetlerle de olabilir. Mesela, kibirlendirir.

Sünneti sünnet bilmek, bidati bidat bilmek çok büyük nimettir.



Eshab-ı kiram çoğu yaşlı olduğu halde, Allahın dinini yaymak için, dilini, iklimini bilmedikleri yerlere dönmemek için gitmişler. Onların hanımları, evlatları ne sabırlı insanlarmış. Eyüb sultan hazretleri, 70 yaşında idi, yolda ölürsem en son gidilen noktaya kadar benide götürün dedi...

En zor iş, Allahın dininden birşey anlatmak, öğretmektir. Kim dinden bahsetmek, dine hizmet etmek isterse, sıkıntılara, iftiralara, dert ve belaya hazırlanmalıdır. Çünkü yolun sahibi çok sıkıntı çekmiş, O nun varisleri de çok sıkıntı çekmiş. Kim bu yola baş koydu, ona da dert-bela gelecektir. Eğer gelmiyorsa bir bozukluk vardır.


Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 22.09.2006 - 18:23 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 22.09.2006 - 18:15
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamun Aleyküm Ve Rahmetullah...

İbrâhîm-i Edhemden kuddise sirruh birisi nasîhat istedi. Buyurdu ki, altı şeyi kabûl edersen, hiçbir işin sana zarar vermez. O altı şey şudur:

1 Günâh yapacağın zemân, Onun rızkını yime! Rızkını yiyip de, Ona ısyân etmek, doğru olur mu?

2 Ona âsî olmak istersen, Onun mülkünden çık! Mülkünde olup da, Ona ısyân etmek, lâyık olur mu?

3 Ona ısyân etmek istersen, gördüğü yerde günâh yapma! Görmediği bir yerde yap! Onun mülkünde olup, rızkını yiyip, gördüğü yerde günâh yapmak, uygun değildir.

4 Can alıcı melek, rûhunu almağa geldiği zemân, tevbe edinceye kadar izn iste! O meleği kovamazsın. Kudretin var iken, o gelmeden önce tevbe et! O da, bu sâatdir. Zîrâ, Melek-ül-mevt, ânî gelir.

5 Mezârda, Münker ve Nekîr ismindeki iki melek, süâl için geldikleri vakt, onları kov, seni imtihân etmesinler! Soran kimse dedi ki, (Buna imkân yokdur). Şeyh buyurdu ki, (Öyle ise, şimdiden onlara cevâb hâzırla!)

6 Kıyâmet günü Allahü teâlâ (Günâhı olanlar, Cehenneme gitsin!) diye emr edince, ben gitmem de! Soran kimse dedi ki, (Bu sözümü dinlemezler). Bunun üzerine, o kimse, tevbe etdi ve ölünceye kadar, tevbesinden vazgeçmedi. Evliyânın sözünde, rabbânî tesîr vardır.

İbrâhîm-i Edhemden kuddise sirruh sordular ki, Allahü teâlâ, (Ey kullarım! Benden isteyiniz! Kabûl ederim, veririm) buyuruyor. Hâlbuki, istiyoruz, vermiyor? Cevâb buyurdu ki, Allahü teâlâyı çağırırsınız, Ona itâat etmezsiniz. Peygamberini sallallahü aleyhi ve sellem tanırsınız, Ona uymazsınız. Kurân-ı kerîmi okursunuz, gösterdiği yolda gitmezsiniz. Cenâb-ı Hakkın nimetlerinden fâidelenirsiniz, Ona şükr etmezsiniz. Cennetin, ibâdet edenler için olduğunu bilirsiniz, hâzırlıkda bulunmazsınız. Cehennemi, âsîler için yaratdığını bilirsiniz, Ondan sakınmazsınız. Babalarınızın, dedelerinizin ne olduklarını görür, ibret almazsınız. Aybınıza bakmayıp, başkalarının ayblarını araşdırırsınız. Böyle olan kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına, gökden ateş yağmadığına şükr etsin! Dahâ ne isterler? Düâlarının netîcesi, yalnız bu olursa, yetmez mi?

[Allahü teâlâ, Mümin sûresinin altmışıncı âyetinde, (Düâ ediniz, kabûl ederim), isteyiniz, veririm buyuruyor. Düânın kabûl olması için, beş şart vardır: Düâ edenin müslimân olması, Ehl-i sünnet itikâdında olması, harâm işlemekden, bilhâssa harâm yimekden, içmekden sakınması, farzları yapması, bilhâssa beş vakt nemâz kılması, Ramezân oruclarını tutması, zekât vermesi, Allahü teâlâdan istediği şeyin sebebini öğrenip, bunu araması lâzımdır. Allahü teâlâ, herşeyi bir sebeb ile yaratmakdadır. Birşey istenince, o şeyin sebebini gönderir ve bu sebebe tesîr ihsân eder. İnsan bu sebebi kullanıp, o şeye kavuşur. Evliyâsının hâtırı için, âdetini bozarak, bunlar düâ edince veyâ Evliyâyı kirâm vesîle edilerek düâ edilince, bunlara (Kerâmet) olarak, sebebe hâcet kalmadan, doğruca istenileni verir.]

Siz, adem diyârından, bu varlık âlemine, kendiliğinizden gelmediğiniz gibi, oraya, kendiniz gidemezsiniz. Gördüğünüz gözler, işitdiğiniz kulaklar, duygu edindiğiniz organlar, düşündüğünüz zekâlar, kullandığınız eller ve ayaklar, geçeceğiniz bütün yollar, girip çıkdığınız bütün mahaller, hulâsa, rûh ve cesedinize bağlı bütün âletler, sistemler, hepsi ve hepsi, Allahü teâlânın mülk ve mahlûkudur. Siz Ondan hiçbir şey gasb edemez, mülk edinemezsiniz! O, hayy ve kayyûmdur. Yanî, görür, bilir, işitir ve her var olan şeyi, her ân varlıkda durdurmakdadır. Hepsinin idâresinden, hâllerinden bir ân gâfil olmaz. Mülkünü kimseye çaldırmaz. Emrlerine uymayanların cezâsını vermekden de, âciz kalmaz. Meselâ, Ayda, Merihde ve diğer yıldızlarda insan olmadığı gibi, bu Erd küresinde de bulunmasaydı, birşey lâzım gelmezdi. Bundan dolayı, büyüklüğünden birşey eksilmezdi.
Ekleme Tarihi: 23.09.2006 - 10:43
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamun Aleyküm Ve Rahmetullah...

* Söz gümüşse sükut altındır.
* Ağızdan çıkan söz muallakta kalmaz, ya sağ tarafa yazılır ya da sol tarafa.

* Bir söz söylerken hem kendi, hem de karşınızdakinin ahiretini düşünerek konuşun.

* Söz insanın terazisidir. Fazlası ziyan, azı vakardır.
* Az konuşan kınanmaz, üstelik itibarı çok olur.
* Şaka, alay ve boş konuşmak belaya yol açar.

* Çok konuşmak dostluğu bozar, lüzumsuz konuşmak ayıpları açar, acı söyleyenden dostlar kaçar.

* Eğer kalbde darlık ve üzüntü, vücutta bitkinlik ve halsizlik, rızıkta eksiklik ve bereketsizlik olursa, bunun boş ve yersiz konuşmalardan meydana geldiği bilinmelidir!

* Hikmeti konuşmakta değil, susmakta arayın!
* Susmak aklın süsü ve cehaletin örtüsüdür.

* Sükut, âlimin ziyneti, cahilin aybına perdedir.
* İbadet on kısımdır, dokuzu susmak, biri de kötü arkadaştan uzak durmaktır.

* Dil, irfan hazinesinin anahtarıdır, çok konuşan, gönüldeki hizmet cevherini boşaltır.

* Az söz edeptir, güzel amelleri korumaya sebeptir.

* Kişi dilinin altında gizlidir. Sır saklayan murada erer.
* Hayırlı söz keramet, sükut selamettir.

* Yalan zayıflatır imanı, rezil eder insanı.
* Dedikodu gıybettir, şiddetli bir afettir.

* Alay belki güldürür, ama kalbi öldürür.
* Güzel söz sadaka, mahşere nafakadır.
* Çok söz kalb katılaştırır, Haktan uzaklaştırır.

* Fazla şaka cahillik alameti, sükut et, istersen selameti.
* Az söz hikmettir, Rabbimizden nimettir.
* Dil söylerse gönül susar, gönül susunca, dil zehir kusar.

* Söz dinleyen âlim, susan sâlim olur.
* Kimin azsa sözü, açılır kalb gözü.
* Dil ederse istirahat, kalb eder rahat.

* Çok konuşan gaf eder, vakti israf eder.
* Dil yarası ok yarasından acıdır.

* Akıllı, bildiğini söylemez, deli söylediğini bilmez.
* Bilmem demek ilmin yarısıdır.

* Sükut, yorulmadan yapılan ibadet, masrafsız takılan bir ziynet, hükümdarlığa muhtaç olmadan ele geçen bir devlet, duvara ihtiyaç duyulmadan yapılan kale, çalışmadan kazanılan zenginlik ve ayıpların kapatılmasıdır.

* Bütün pişmanlıklarım söylediğim sözlerden oldu. Söylemediğimden hiç pişman olmadım.

* Söylemediğim sözlerin sahibiyim. Fakat söylediğim sözlerin esiriyim.

* Bazı sözleri söylemeye gücüm yetti, fakat söylediğim sözleri geri almaya gücü yetmedi.
Ekleme Tarihi: 23.09.2006 - 19:55
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Bütün günahlara tövbe edip hepsinden kaçmak büyük nimettir. Bu yapılamazsa, bazı günahlara tövbe etmek de nimettir. Bunların bereketiyle belki bütün günahlara tövbe etmek nasip olur. Bir şeyin bütünü ele geçmezse, hepsini de kaçırmamalı.)
Namazın dinimizdeki yeri, oruca göre daha önemli ise de, bir kimseye namaz kılmadığı için, (oruç da tutma) denmez. Aksine, (Namaz kılamıyorsan, orucu bari terk etme) denir. Namaz kılmamakla büyük bir günaha giren kimse, oruç tutmazsa günah miktarı daha da çok artar.
Birkaç günaha müptela olan kimse, birinden vazgeçmek isterse, ona, (Diğerlerini bırakmadığına göre bu günaha da devam et) denmez. Günah miktarı ne kadar azaltılırsa o kadar iyi olur. Allahtan korkup bir günahtan vazgeçmek iman alametidir. Hadis-i şerifte, (Ömründe bir defa Allahı anan veya Ondan korkan Müslüman, Cehennemden çıkar) buyuruldu. (Tirmizi)
Günah işleyen, oruç tutuyor veya zekat veriyorsa, (Aman bunları bari bırakma) demelidir! Bu ibadetleri de yapmazsa, dinden tamamen uzaklaşabilir. Korkutmaktan çok, müjdeleyici olmak gerekir. Peygamber efendimiz, (Allahın rahmetinden ümit kestirip, dinden nefret ettirenlere lanet olsun! Kolaylaştırın, güçleştirmeyin) buyurdu. (Buhari)
Bir genç, Peygamber efendimize, (Şu üç günahı bırakamıyorum) dedi. O üç günah, yalan, zina ve içkidir. Resulullah efendimiz, (Bu üç günahtan yalanı benim için bırak) buyurdu. O genç, kabul edip gitti. Daha sonra, diğer iki günahı işlemek isteyince, (Bu günahları işleyip Resulullahın karşısına çıkınca, Ben işlemedim desem yalan söylemiş olurum. Eğer işlediğimi söylersem, beni cezalandırır) diye düşündü. Diğer iki günahtan da vazgeçip salihlerden oldu.
İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayâdandır. Hayâ da imandandır. Günah gizlenmezse, fasıklar bundan cesaret alır. (Falanca günah işliyor. Ben de işlesem ne çıkar?) diyebilirler. Falancalar şunu bunu yapıyor, onlara günah değil de bize mi günah diyebilirler. Buna sebep olmamalı.
Her ne kadar bazı cahiller, (günah işleyen, mesela namaz kılmayan kâfir olur) diyorlarsa da, günah işleyen, Müslümanlıktan çıkmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Cebrail aleyhisselam, Ümmetine müjde ver ki, müşrik olarak ölmeyen Cennete girer dedi. Ben, Zina ve hırsızlık eden de mi Cennete girer diye üç defa sordum. Evet, zina ve hırsızlık eden de Cennete girer dedi. Daha sonra, İçki içse de, yine sonunda Cennete girer dedi.) [Buhari] [Ancak bu günahların cezaları çekildikten sonra Cennete girilir.]


Bu Ehl-i sünnet itikadıdır. Günahları hafif görmek değildir. Bu inanış, insanı günaha sevk etmemeli! Her günah, kalbi karartır ve insanı küfre sürükleyip ebedi Cehennemde kalmaya sebep olabilir. Her günahtan kaçınmalı, çünkü Allah’ın gazabı günahlar içinde saklıdır. Belam-ı Baura, çok ibadet eden büyük bir âlim iken, bir günah yüzünden kâfir oldu. Günah işleyen hemen tövbe etmelidir!


Bu mesaj 2 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 24.09.2006 - 16:50 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 24.09.2006 - 16:47
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Muhyiddin-i Arabi

On ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda Endülüs'te ve Şam taraflarında yaşamış büyük velîlerden. İsmi, Ebû Bekir Muhammed bin Ali olup, künyesi Ebû Abdullah'tır. İbn-i Arabî ve Şeyh-i Ekber diye meşhûr olmuştur. Âilesi meşhûr Tayy kabîlesine mensuptur. Cömertliğiyle meşhûr Adiy bin Hâtem'in kardeşi Abdullah bin Hâtem'in neslindendir. 1165 (H.560) senesinde Endülüs'teki Mürsiyye kasabasında doğdu. 1240 (H.638) senesinde Şam'da vefât etti. Kabri Şam'da olup sevenleri tarafından ziyâret edilmektedir.

Muhyiddin-i Arabi buyuruyor:
1-) Bütün Müslümanlara, dinlerinde devamlı birlik ve bir gibi olmalarını, hiç bîr suretle Dinde ayrılık yapmamalarını vasiyet ederim. . .
Allah'ın yardımı birliktedir. Müslümanlar ayrılığa düşmezlerse onları kimse mağlup edemez. . .
Dinin hükümlerini nefsinde ihlâs ile tatbik edeni kimse aldatamaz. Cin ve Şeytan o insana galebe edemez.
Allah, Esmıâ-i hüsnâsıyla bilinir. Cenabı Hak'kın asarından. Kudret ve azametini düşün, Zât ve mahiyetini düşünme. . .
Esmâ-i hüsnânın çokluğu bir merkezde düşünülürse Tevhıid olur. Tevhid kuvvettir.
Daima Allah'tan başkasını unut. . . Zâkir olursun. Böyle olan kimse her yerde zâkir'dir. Kalp ve lisaniyle Allah'ın zikrine devam edenlerin kalbine Allah Zâti Ahadiyetine karşı iştiyak nuru ilka eder. Gözü açılana ilâya gelir. . .
Haya makamında Fetih başlar. Fetih, kalb gözünün Tevfık-ı Rabbani ile açılmasıdır. Bu göz açıldı mı Ahlâk, Fazilet, Doğruluk o kimse için asla değişmeyen, değiştirilemeyen bir haslet olur, Onsuz yaşayamaz.

2-) Bir yerde bir günah işlemiş isen oradan ayrılmadan birde iyilik, ibadet işle, bir elbise üzerinde iken işlemiş isen O elbiseyi çıkarmadan evvel bir de ibadet yap. .
Vücudundan ayrılan sakal, bıyık, saç, tırnak , kir gibi şeylerde, senden ayrılırken tahir bulun. Ve Allah'ı zikret. Çünkü onlara sahibini nasıl terkettin diye sorarlar. . .
"Tırnak ve saçta sinir vardır. Fakat keserken duymaz.
Vücutta bâzı kısımların Ruhla alâkası vardır. Duyarlar.
Bâzı kısımlar da cesede, cana aiddir, duygu yoktur"
Hiç olmazsa Allah'tan mağfiret İste. . . Allah'tan af ve mağfiret istemen bir duadır. Dua da İbadetdir unutma. . .
Abdestsiz kat'iyyen tırnak, saç, sakal kesme. Abdest almadan yıkanma. . . Cünub iken su içme, yemek yeme, hatta kelâm etme, konuşma. . .
Niçinini sorma. Bana yanaşamazsın. Vasiyetimi tut. Sonun hayırlı olur.

Geçmiş günahlarından birini hatırlayınca hemen tevbe, istiğfar et. Ve Allah'ı zikret. Çünkü Resulü Ekrem (Her işlediğin suçun peşinden bir de iyilik yap ki onu mahvetsin, zira Hasenat Seyyiati yok eder)
buyurmuşlardır.

3-) Nerede öleceğini, ne vakit ruhunu vereceğini bilemezsin... Onun için Rabbine her hâlinde hüsnü zan et. Sui zan etme.Tâ ki Rab-bine hüsnü zan ile kavuşasın. . .
Hadis-i Kudsi'de buyurur: Ben kulumun zannı üzereyim. Bana karşı hayır zan'da bulunsun. Bu haber bir vakit ile takyîd buyrulmamıştır. Hatta zan ilim derecesine çıkar. . .
De ki Rabbim affeder, mağfiret eder. Günahlarımdan beni temizler.
Günahkârlara rahmetinden ümidinizi kesmeyin; çünkü Rabbiniz bütün günahları yargılar. Bu âyet'tir.

Allah'ın Rahmeti gazabına galiptir. Günahkârlara da kulum diye şeref bahşetmesi ne büyük lütf-u İlâhidir. (Kul) kelimesi Hak namına kelâm eden, konuşan demektir.
Allah'ımıza hudutsuz şükürler olsun. .
Ekleme Tarihi: 27.09.2006 - 18:44
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Ebu Hureyreden r.a. rivayetle Rasulallah sav. Şöyle buyurdu.


Allahın yollarda, çarşı ve pazarlarda dolaşarak Allahı hatırlayıp zikredenleri tesbit eden melekleri vardır. Bunlar Allahı zikreden bir topluluğu bulunca birbirlerine, Geliniz, aradığınız burada diye seslenirler ve bu zikreden kimseleri dünya semasına kadar kanatlarıyla kuşatırlar. Allah onların hallerini meleklerden daha iyi bildiği halde meleklerine;

- Kullarım ne söylüyor? Diye sorar. Meleklerde:
- Subhanallah diyerek sana yakışmayan sıfatlardan seni uzak tanıyorlar. Allahu Ekber diyerek en büyük senin olduğunu söylüyorlar ve seni her yönüyle övüp seni yüceltiyorlar, derler. Allah der ki:
- Bu kullarım beni gördüler mi ki böylece beni anıyorlar?
- Hayır vallahi seni görmediler.
- Beni görselerdi ne yaparlardı?
- Eğer onlar seni görseler sana daha çok ibadet ederler, şanını daha çok övüp yüceltirler ve sana yakışmayan sıfatlardan seni daha fazla uzak tanır ve bilirlerdi.
- Kullarım benden ne istiyorlar?
- Cennet istiyorlar.
- Cenneti görmüşler mi?
- Hayır, vallahi cenneti görmemişler.
- Ya cenneti görseler ne yaparlar?
- Eğer cenneti görselerdi onu büyük bir istekle isterler ve elde etmek için daha fazla gayret ederlerdi.
- Peki bu kullarım neden korunmayı istiyorlar?
- Cehennemden sığınıyorlar.
- Peki, cehennemi gördülermi?
- Hayır vallahi görmeldiler.
- Ya görselerdi ne yaparlardı?
- Eğer cehennemi görselerdi ondan daha fazla kaçarlar ve daha çok korkarlardı.

Bunun üzerine Allah meleklerine Sizi şahit tutarak söylüyorum ki ben bu kullarımı bağışladım buyurur. Meleklerden biri derki: Ya Rabbi, onlar arasında bulunan falan kişi onlardan sayılmaz, o başka bir iş için gelip oraya oturmuştu. Bunun üzerine Allah da buyurur: Orada oturanlar öyle iyi kimselerdir ki, onların arasında bulunan kötü kimselerden olmaz,

Buhari, Deavat, 66


Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 28.09.2006 - 10:22 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 28.09.2006 - 10:18
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinin başka bir şehirde yaşayan sevenlerinden birisi anlatır:
Bir gün pazarda gezerken bir güzel kadın görüp tekrar tekrar baktım. Sonra pişman olup tevbe istiğfar ettim. Akşam eve geldiğimde hatun dedi ki:
- Efendi bugün yüzünüzü kararmış görüyorum, acaba nedendir?

Aynayı alıp baktım ki, hakikaten yüzüm kararmıştı. Neden olduğunu düşünürken aklıma o kadına baktığım geldi. Bir mağaraya çekilip günlerce göz yaşı döktüm, günahımın affı için Allahü teâlâya yalvardım. Yine de huzurlu olamadım. Sonra hatırıma, Cüneyd-i Bağdadi hazretlerini ziyaret etmek geldi. Bağdat'a şeyhin yanına gittim. Şeyhin evine varıp kapıyı çaldığımda, bana, (Gir ya Abdullah, sen pazarda günah işle, biz Bağdat'ta istiğfar edelim öyle mi) dedi.

İçeri girip, mübarek elini öpüp oturdum. Şaşırmış ve çok utanmıştım. Devamla buyurdu ki:
- Pişmanlık, tevbe büyük nimettir. Kalbin imdadı olmadan uzuvların dinin emrine uyması çok güçtür. Büyüklerin sevgisi olmayınca kalbin imdadı olmaz. Bunları yapmak ancak Allah adamlarının işidir. Büyükleri seven mahrum kalmaz.
Ekleme Tarihi: 29.09.2006 - 22:06
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamun Aleyküm Ve Rahmetullah...

Muhammed Bâki-billah "kuddise sirruh"

İlk günlerine temasla şöyle anlatmıştır: "O günlerde muhterem annem; kararsızlığımın, kudretsizliğimin ve zayıflığımın çokluğunu görünce, kırık ve mahzûn bir kalb ile ihtiyâç ve acz içinde ağlayarak Allahü teâlâya yalvarıp, şöyle duâ etti: "Ey benim ve seni istemekte her şeyden vaz geçmiş ve gençliğin lezzet ve arzularından el çekmiş olan oğlumun Rabbî! Ya onu maksadına kavuştur veya beni daha yaşatma ki, oğlumun maksadına kavuşmamasına ve elemine dayanamıyorum."Annem çok defâ gece yarıları sahralara çıkar, Allahü teâlâya böyle münâcât ve duâ ederdi. O duâ ve yalvarmaları sebebiyle,Allahü teâlâ benim kalb gözümü açtı. Allahü teâlâ bizim tarafımızdan ona en iyi karşılıklar versin."

BEN DEĞİLİM

Horasanlı bir genç, bir müddet, Hâce Kutbüddîn-i Bahtiyârî Üveysî'nin feyz ve nûr saçan mezârına gider. Bu mübârek zâtın rûhâniyetinden, hayatta olan bir mürşid-i kâmilin kendisine bildirilmesini ister. Muhammed Bâkî-billah Delhi'ye geldiği gece, bu genç rüyâda, Nakşibendî büyüklerinden birinin geldiğini görür. Emre uyarak, Muhammed Bâkî-billah'ın huzûruna gelip, rüyâda gördüklerini arz eder ve kabûl edilmesi için yalvarır. Fakat cevâbında; "Bu miskîn kendimi bu işe lâyık göremiyorum, herhâlde başkası olsa gerek." buyurur. Çok fazla tevâzu gösterdiği ve çeşit çeşit özürler dilediği için, genç tekrar kaldığı yere döner. Ertesi gece rüyâda kendisine; "O büyük, huzûruna çıktığın ve sana inkisârını beyân eyleyen zâttır." buyururlar. Sabahleyin tekrar huzûruna gelir, fakat bir daha geri çevrilmez. İhtimâmla kabûl edilip, her ne gördüyse orada görür.

SEN ÖYLE SANIRSIN

Muhammed Bâkî-billah'ın komşularından bir genç içki içer ve her çeşit kötülüğü yapardı. Bunu duyar ve ıslâhı için bekleyip tahammül ederdi. Bir gün HâceHüsâmeddîn'in haber vermesiyle, görevliler o genci yakaladılar ve hapse attılar. Muhammed Bâkî-billah bunu duyunca, Hâce Hüsâmeddîn'i çağırıp darıldı. Hâce Hüsâmeddîn: "Öyle fâsık, öyle kötü bir kimsedir ki, kötülükleri sayısız ve başkalarına zarar verir hâldedir." deyince, üzüntülü bir şekilde, derin bir âh çekip buyurdu ki: "Sen kendini sâlih, temiz ve hayırlı gördüğünden senin nazarında o, fâsık, kötü ve şerîr görünüyor. Fakat biz ki, hiçbir şekilde kendimizi ondan farklı görmüyoruz. Nasıl olur da onun zararına bir söz söyleriz?" Sonra o genci, araya girerek hapisten çıkardılar. O genç, komşusu Muhammed Bâkî-billah hazretlerinin yakın alâkası ve şefkati karşısında son derece memnun olup, günahlarına tövbe etti. Kötü işlerden vaz geçti ve sâlihlerden oldu.


Gönül kırmayın, kimseye tepeden bakmayın, Allahüteâlâ veli kullarını gizlemiştir. Onlar kendini bilmeyebilir. Evliyâ olmak için iki şart vardır ; Ehl-i sünnet itikadında olmak, Bu yolun büyüklerinden birini tanımaktır.
Ekleme Tarihi: 30.09.2006 - 22:06
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamun Aleyküm Ve Rahmetullah...

Abdülkâdir Geylânî Hazretleri başından geçen bir hâli şöyle anlatmıştır:
"Birgün gözümün önünde bir nûr peydâ olmuş ve bütün ufku kaplamıştı. Bu nedir diye bakarken nûrdan bir ses geldi:
"- Ey Abdülkâdir, ben senin Rabbinim. Bugüne kadar yaptığın amel-i sâlihlerden öyle memnûnum ki, bundan sonra sana haramları helâl eyledim." dedi.
Ancak hitap biter bitmez ben bu sesin sahibinin şeytan -aleyhi'l-la'ne- olduğunu anladım ve:
"- Çekil git ey mel'un! Gösterdiğin nûr, benim için ebedî bir zulmetten başka bir şey değildir." dedim.
Bunun üzerine şeytan:
"- Rabbinin sana ihsân ettiği hikmetle yine elimden kurtuldun! Hâlbuki ben yüzlerce kimseyi yoldan çıkarmıştım." diyerek uzaklaştı.
Ellerimi ulu dergâha açtım; bunun, Rabbimin fazlı olduğu idrâki içinde Cenâb-ı Hakk'a şükürler eyledim.
Cemaatten bu hâli dinleyen birisi sordu:
"- Ey Abdülkâdir, onun şeytan olduğunu nereden anladın?"
Abdülkadir Geylânî -kuddise sirruh- cevap verdi:
"- Sana, haramları helâl kıldım, demesinden!..."

KISSADAN HİSSE:
Her zaman ve mekânda Allâh'ın dînini bulanıklaştırmaya çalışanlar dâimâ mevcut olagelmiştir. Lâkin bu faaliyetin had safhaya ulaştığı demlerde her mümin için fârûkıyyet, yâni hak ile bâtılı, doğru ile yanlışı, hayır ile şerri ve güzel ile çirkini birbirinden ayırt edebilme lüzûmu daha büyük bir ehemmiyet kazanır. Bugün, yukarıdaki kıssanın başka tecellîleri yaşanmakta ve birçok kasıtlı -güyâ- ilim erbâbı, İslâm'ın helâllerini harâm, harâmlarını helâl hâle getirme gayreti içinde cemiyete zarar vermeye çalışmaktadır. Dolayısıyla Abdülkâdir Geylânî Hazretleri'nin firâsetli davranışı ve fârukıyyet sıfatı hepimiz için büyük ehemmiyet arz etmektedir. Esâsen Geylânî Hazretleri'nin düstûru gâyet açıktır: Cenâb-ı Hak, peygamberine vermediği bir hakkı başkalarına aslâ vermez. Helâl ve harâmın, doğru ve yanlışın, güzel ve çirkinin ne olduğunu peygamber değil de, şeytan ve onun insanlar içindeki bilgili geçinen uzantıları mı daha iyi bilir? Aslâ...

Cenâb-ı Hakk'ın böyle gâfillere hitâbı çok serttir:
"aglaEy Rasûlüm! Şunlara) de ki: Siz, dîninizi (Allâh'ın gönderdiği dîni) Allâh'a mı öğretmeye kalkışıyorsunuz?" (el-Hucurât, 16)

Ekleme Tarihi: 30.09.2006 - 22:38
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Sahur yemeği yeyiniz.Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesâi, Tirmizî, İbni Mâce]
(Bizim orucumuzla Ehl-i Kitabın orucunu ayıran şey, sahur yemeğidir.) [Müslim, Ebu Davud, Nesâi, Tirmizî, Müsned]


Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretleri buyuruyor ki: "Senin dilin güzel ve tatlı; yüzün ise kötülüklerden kurtulmuş gibi gülüyor, ya kalbinin hâli nasıl? Cemâat içinde iyi görünüyorsun, ya yalnız iken, yanında kimse yok iken nasılsın? Göründüğün gibi değilsin. Sen namaz kıldığın, oruç tuttuğun, hayır işleri yaptığın zaman, eğer bunları sırf Allahü teâlânın rızâsını gözeterek yapmazsan, nifak üzere ve Allahü teâlâdan uzak olacağını bilmiyor musun? Şimdi Allah için yapmadığın bütün işlerin, bütün sözlerin, âdî ve bayağı niyetlerin için tövbe et..."






Muhammed bin Kutbüddîni İznîkî rahime-hullahü teâlâ hazretleri buyurdu ki, (Oruc tutanların bayramı, üç nevdir: Câhiller bayramı, âlimler bayramı, Enbiyâ ve Evliyâ bayramı. Câhiller bayramı, akşam olunca, iftâr ederler. Ve istediklerini yirler ve içerler ve bizim bayramımız budur derler. Âlimler bayramı, akşam olunca, iftâr ederler. Eğer, Allahü azîm-üş-şân tutduğumuz orucdan râzı olduysa, bizim bayramımız budur derler. Eğer râzı olmadı ise, bizim hâlimiz nice olur, diye tefekkür ederler. Ammâ Enbiyâ ve Evliyâ bayramı, rüyetullahdır. Onlar Allahü azîm-üş-şânın rızâsına müştakdırlar.) [İslam Ahlakı]

Büyükler buyuruyorlar ki: "En büyük haram, en büyük günah, Cenab-ı Hakkı unutmaktır. Allahü tealayı unutarak yapılan her iş, iş değildir. Allahü tealayı unutarak yapılan her şey hiçtir. Ancak her amel ihlâsla, Allah için yapılırsa makbul olur. Oruç tutmak çok büyük ibadetdir. Ama rejim yapmak için oruç tutarsa on para etmez..."

Abdullah ibni Abbas hazretleri buyuruyor ki, (Günlerin en kıymetlisi Cum'a günüdür, ayların en kıymetlisi Ramezân-ı şerîf ayıdır. İşlerin en kıymetlisi ihlâs ile kılınan nemâzdır


Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 03.10.2006 - 09:15 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 03.10.2006 - 09:13
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Hasan-i Basri (RA) Hz.leri'nin Tarikatı Telkin Alması

Hasan-ı Basri (RA) Hz.leri, sofilik hirkasini Imam-i Ali (KV) ve Imam-i Hüseyin (RA) Hz.lerinden giymistir. Fazilet ve keramet sahibi bir kimsedir. Zahir ve Batin ilimlerini iyice ögrendi ve yetisti.
Ilimde, rivayetlerinde çok basvurulan alimlerden oldu, Ashab-i Kiram'in Peygamberimizden (SAV) bildirdigi din bilgilerini ve dogru olan Ehl-i Sünnet îtikatini naklederek insanlarin hidayete kavusmasina hizmet etti.
Hasan Basri (RA) Hz.leri Resûlüllah (SAV) Efendimize çok benzerdi. Tasavvuf (tarikat) hakkinda söyledigi sözler diger evliyalardan isitilmezdi. Resûl-ü Ekrem (SAV) Efendimizin zevcesi olan Ümmü Seleme (RA) buyuruyor ki: Hasan Basri (RA) Hz.leri ilimde ve tasavvufta çok yüksek mertebelere nail olmustur. Cenab-i Hasan Basri (RA) Hz.leri yetmis yil, yere abdestsiz ayak basmamistir.
Büyük bir mecliste mesayihtan birisi: Hasan acaba niçin büyügümüz oldu? diye sormus. Buna cevaben büyüklerden bir zat: Ilim için büyük yaratiklar ona muhtaçtir. O ise halka ufacik bir ihtiyaç duymaz. Bizden üstünlügü bundandir. Demistir.

Seyh Hasan Basri (RA) Hz.lerine bir takim insanlar gelerek: Uyuyan gönlümüzü uyandir. dediler. Seyh Hz.leri onlara hitaben: Gönlü uyandirmak kolay bir istir, lâkin sizin gönlünüz ölmüstür. Zira hiç hareket etmezler. dedi. Onlar da: Öyleyse bizi biraz korkut. dediler. O da: Eger bugün korkarsaniz, yarin kiyamette emin olursunuz. Burada korkmayan kimsenin haline vah yazik. Dedi

Ahmet Hilmi (Filibeli Seyhenderzade) Tarihi Islam 2. Cilt S.423,424; Islam Ansiklopedisi H. Hüzeyl Kismi S.515 ; Hasan Basri Kitabi S.22,78
Hasan Basri kitabi S.257
Hasan Basri kitabi S.223


Hasan-i Basri (RA) Hz.leri'nin Bazı Hikmetli Sözleri
İnsan dünyadan üç şeye hasretle gider. Topladığına doymaz, umduğuna kavuşamaz, önündeki ahiret yolculuğu için iyi azık temin etmez.

Dünyanın senden sonra nasıl olduğunu görmek istersen, senden evvel ölenlerden sonra ne olduğuna bak.

Başkalarından sana söz getiren, senden de ona götürür. Onunla sohbet edilmez, arkadaşlık yapılmaz.

Rabbini bilen onu sever, dünyayı bilen ondan yüz çevirir.

Mü'min gafil olmaz, boş işlerle uğraşmaz. Düşündüğü vakit üzülür.

Kişi isyan sebebiyle, gece ibadetinden mahrum olur. Mü'min devamlı olarak nefsine hakim olur ve onu Allah için hesaba çeker. Dünyada kendilerini hesaba çekenlerin ahirette hesabı iyi geçer. Ahirette hesabı ağır olanlar, dünyada kendi muhasebelerini yapmayanlardır.

Hasan Basri (RA) Hz.lerine: Gece namaz kılanların yüzleri niçin güzel olur? diye sorduklarında, Hasan Basri (RA) Hz.leri şöyle yanıt verdi: Çünkü onlar Rahman (CC) ile başbaşa kalmışlar ve Rahman (CC) da onlara kendi nurundan nur vermiştir. buyurdu.

Her sağlam olana bir dert, her gence bir ihtiyarlık ve her ihtiyara (her insana) bir ölüm gelecektir.

Hasan Basri (RA) Hz.leri: Yarın ruh cesetten ayrılmayacak mı? İnsan evladından ve malından ayrılmayacak mı? Kefene sarılıp mezara konmayacak mı? Ey insanoğlu, beldeler harab olacak, mal mülk dağılacak çocuklar yetim kalacak. Ey insan, insanların çokluğuna bakıp da aldanma, çünkü sen yalnızsın, yalnız öleceksin. Kabre yalnız gireceksin, kabirden yalnız kalkacaksın ve kendi hesabını kendin vereceksin buyurdu. (1)

Şeyh Hz.leri buyurdu ki: Allah (CC) Hz.leri o kula rahmet etsin ki, günahlarına ağlamış kötülüklerden uzaklaşmış, Allah (CC) Hz.lerinin rahmetine yönelmiş ve ölünceye kadar bu halini devam ettirmiştir.

Tefekkür, sana iyi ve kötü fiillerini gösteren bir aynadir.

Mü'min, daima nefsinin hâkimidir. Onu Allah (CC) için inceler. Dünyada nefsini murâkabe edenlerin hesabi, âhirette kolay olacaktir. Kendilerini murâkabe ve muhâsebe etmeyenlerin hesabi da zor olacaktir dedigi bilinmektedir.

İslam Ansiklopedisi 2.Cilt. 8:200,205 (Tafsilat Hasan Basri Hz. adlı kitapta mevcuttur.)


Bu mesaj 2 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 04.10.2006 - 10:13 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 04.10.2006 - 09:16
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Hazret-i Ömer radıyallahü teâlâ anh buyurdu ki, (Muhakkak Allahü teâlâ hazretleri altı nesneyi altı nesnede gizledi. Rızâ-ı şerîfini ibâdetlerde gizledi. Gadabını günâhlarda gizledi. (İsm-i azam)ını Kurân-ı kerîmde gizledi. Evliyâsını insanlar arasında gizledi. Ölümü, ömür içinde gizledi. Kadr gecesini Ramezân-ı şerîf içinde gizledi. Salât-ı vustâyı beş vakt içinde gizledi.)

Alî Râmitenî hazretleri &#kuddise sirruh buyurdu ki, (İnsan oruç tutmak sûretiyle meleklere benzemiş ve nefsini kahretmiş olur. Bununla ilgili hadîs-i kudsîde; "Oruç bana âittir. Orucun ecrini ben veririm. Sevâbı nihâyetsizdir. Muhakkak, sabrederek ölenlerin ecirleri hesapsızdır" buyrulmaktadır. Yine hadîs-i şerîfte; "Oruç, Cehennem'e kalkandır" buyuruldu. Oruç tutarak gönlü huzûra kavuşturmalı ve şeytanın yolunu kapatıp, siper hâsıl etmelidir.) [Evliyalar Ansiklopedisi]


Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri bir gün Câfer Huldî'ye bir dirhem verdi ve bir mikdâr incir almasını söyledi. O da alıp geldi ve önüne koydu. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri ondan bir tâne alıp orucunu açmak için ağzına götürdü. O sırada ağlamaya başladı, inciri ağzından çıkarıp attı. Su ile de ağzını iyice çalkaladı. Câfer Huldî; "Niçin böyle yaptınız?" dediğinde buyurdu ki:

"Otuz seneden beri hep incir yemek istedim. O zamandan beri de hiç yemedim. Bugün nefsim ağır bastı ve ondan yemek istedim. Ağzıma aldığım zaman gizliden bir ses bana şöyle dedi: "Allah için yemesini bıraktığın şeyi yemeye utanmıyor musun?" Bunun üzerine onu ağzımdan çıkarıp attım. Onu yemeyi sözde durmamak kabûl ettim. Bu da bir hıyânettir. Hâin olan kimse de, Allah katında sevilen biri olamaz."

"Amellerini sırf Hak Teâlâ'nın rızâsı için yapanlar, onları, ifşâsı harâm olan bir sır gibi halktan gizlemeye çalışırlar. Zîrâ Hakk'a âit olduğu hâlde halka arz edilen amellerde Allâh'a götürecek hiçbir fazîlet kalmaz. Çünkü onları ucub ve gurûr başta olmak üzere binbir türlü nefsâniyet kaplar. Dolayısıyla Hak yolunda yapılan her salih amel, "Fânîler değil, Bâkî olan bilsin!" düşüncesiyle olursa makbûldür ve böyle fiillerin ecir ve mükâfâtlarını yazmaya ne kalemler kâfî gelir, ne de mürekkep yetişir.
Samîmî ve fedâkâr hizmetlerle Allâh'ın kullarını memnûn etmeye gayretli olurken nefsini değil, Hakk'ı râzı edebilen isimsiz ve gerçek kahramanlara ne mutlu!"



Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 05.10.2006 - 22:00 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 05.10.2006 - 21:59
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  
RE: RE: Ruhunuza Esintiler

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Alıntı
Orijınalı HuRi

Alıntı
Orijınalı Havz-i Kevser
"Dünyâyı tanıyan ondan vazgeçer, âhireti tanıyan ona sarılır, Allahü teâlâyı tanıyan da O'nun rızâsına kavuşmak için çalışır."



:( Bende acaba O Riza icicn calisanlardanmiyim?????




Es Selamun Aleyküm Ve Rahmetullah...

HAK TEALA en doğrusunu bilir güzel kardeşim. İnşallah öyle olan kulları arasında olunuz. Ümitsizliğe düşmeyiniz hep ümid ediniz ve dua ediniz. Huzur-u İlahi de İnşallah dualar kabul buyrulacaktır...



Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri (kuddise sirruh) buyurdu ki;

Sizlere vasiyetim, size İslâmiyeti anlatan hocaya îtirâzı terk, Resûlullah'ın dînine ittibâ ve kendini aradan çekip, yok etmeyi bu yolun esâsı biliniz. Bu üçü olmadan bu yolda ilerleme olmaz.

Bu yolun büyükleri kendilerine bağlı olanlardan gâfil değildir. Onlara kimse kafa tutamaz. Onlara kafa tutanın işi de, başı da, saâdeti de gider.

Hanım, çocuklar, mal ve mülk, Allahü teâlânın emânetleridir. Emânetlerini istediği zaman alır.

Nefs-i emmâreden kurtulmanın alâmeti, insanların övmesi ile ayıplamasını, eşit görmektir. İnsanların rağbetine sevinip, aramamalarına, etrâfınızda dolaşmamalarına üzülmek, basitlik, büyük akılsızlık ve anlayışsızlıktır.

ABDULLAH BİN ZEYD hazretlerİ'ne "Kimlerden uzak duralım?" diye soruldu. Cevâben; "Arzu ve istekleri peşinden koşanlarla berâber oturup kalkmayınız. Onlarla konuşmayınız. Çünkü, sizi kendi sapıklıklarına düşürmelerinden zihninizi karıştırmalarından korkuyorum." buyurdu.Bir tanıdığı arkadaşından şikâyet etmişti. "Sana, din kardeşinden istemediğin bir şey ulaşırsa, onun için bir özür ara. Bir mâzeret bulamazsan, kendi kendine, belki benim bilmediğim bir durum vardır, de."buyurdu. Bid'at yâni dinde sonradan ortaya çıkarılan ve dindenmiş gibi olan hurâfelere ve bid'at sâhiblerine çok kızar ve şöyle derdi:
"Bid'at ehli ile oturmayınız. Onlarla sohbet etmeyiniz. Zîrâ sizi
dalâlete düşürebilirler veya bilmediğiniz kötülüklere bulaştırabilirler. Bir kimse bir bid'at ortaya çıkarırsa onunla harb ederim." İlim sâhipleri sorulduğunda: "Âlimler üç kısımdır. Bir kısmı, ilmi ile amel eder, insanlar da onun ilmiyle amel ederler. Diğer bir kısmı, ilmi ile amel eder, fakat insanlar onun ilmiyle amel etmez. Başka bir kısmı da ilmiyle kendisi amel etmediği gibi insanlar da amel etmez." buyurdu. Kendisine münâfıkların âhiretteki hâlleri nasıldır? denildi. Buyurdu ki:"Kıyâmet günü Arş-ı a'lâ tarafından bir münâdî Yûnus sûresi 62. âyet ile meâlen; "Ey Allah'ın sevgili kulları! Sizin için bir korku yoktur. Siz mahzûn da edilmezsiniz." nidâ eder. Bu nidâdan sonra herkes başını yukarı kaldırır ve; inandık îmân ettik, derler. Ancak, münâfıkların başları hiç yukarı kalkmaz ve eğik kalır."
Bir defâsında da; "Allahü teâlâya şükre sebeb olan dünyâlık insana zarar vermez." buyurdu. "Bir sözü anlamayacak kimseye söyleme! Çünkü o söz, ona zararlı olup, fayda vermez." Abdullah bin Zeyd hazretleri namazlardan sonra "Allahümme innî es'elüke't-tayyibât ve terk-el-münkerât ve hubbe'l-mesâkîn ve en tetûbe aleyye ve izâ eradte Lî ibâdike fitneten en teveffenî gayre meftûnin." duâsını okurdu. Bir talebesi nasîhat istediğinde rivâyet ettiği şu hadîs-i şerîfleri bildirdi. "Üç şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa o kimse imânın tadını bulur. Birincisi, bir kimseye Allah ve Resûlü, başkalarından daha sevgili olmak. İkincisi, bir kimse sevdiğini Allah için sevmek. Üçüncüsü, bir kimseyi Allah küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmekten, ateşe atılmaktan tiksindiği gibi tiksinmek."
"İşlerin en hayırlısı, çok aşırı veya eksik olmayıp, orta mertebede olanıdır."
Ekleme Tarihi: 07.10.2006 - 18:29
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamun Aleyküm Ve Rahmetullah...

Mevlana Hâlid-i Bağdâdi

Mevlana Hâlid-i Bağdâdi hazretleri, Irak ve Şam'da yetişmiş büyük velilerdendir. Silsile-i aliyyenin yirmi dokuzuncusudur. Asrının müceddidi idi. Babası Hz. Osman'ın, annesi ise Hz. Ali'nin soyundandır. Kabri Şam'ın kuzeyinde, Kâsiyun Dağı eteğindeki kabristanda bulunan türbesindedir.

Zekası keskin, hafızası kuvvetli, iradesi sağlam ve çok çalışkan idi. Devrin meşhur pek çok âlimlerinden ilim öğrenip, icazet aldı. Öğrendiği bütün ilimlerde din ve fen adamlarına hocalık yapacak derecede üstün bir bilgiye sahip oldu. Din ve fen ilimlerindeki üstünlüğü ve geniş bilgisi sebebiyle zamanının bütün âlimleri ve velilerinin takdirlerini kazandı. Hangi ilimden ve hangi fenden ne sorulursa sorulsun derhal cevabını verirdi. Zekası ve bilgisi karşısında akıllar hayrete düşerdi. 21 yaşındayken, ulemaya üstad olup, 7 yıl ders okuttu. Âlimler arasında sözü senet idi.

Hicaz'a gidip Medineye kavuşunca Peygamber efendimize olan aşkını Farsça olarak dile getiren Kaside-i Muhammediyye'yi yazdı. Medinede Yemenli fazilet sahibi bir zata rastladı. Ondan nasihat istedi. O zat dedi ki: "Ey Hâlid, Mekkeye gidince edebe uymayan bir şey görürsen hemen reddetme." O da Mekkede bir Cuma günü Kâbe-i şerife karşı Delâil-i Hayrât'ı okurken birinin, Kâbe'ye sırt çevirip kendine baktığını gördü. "Şuna bak Kâbe'ye arkasını çevirmiş, edebi gözetmiyor" diye düşünürken, o kimse; "Mümine hürmet, Kâbe'ye hürmetten öncedir. Bunun için yüzümü sana çevirdim. Sana verilen nasihati ne tez unuttun dedi. Ondan özür dileyip; "Beni talebeliğe kabul et" diye yalvardı. O da; "Sen burada olgunlaşamazsın, senin işin Hindistanda tamam olur" dedi. Bu zatın, hocası Abdullah-ı Dehlevi olduğu rivayet edilmektedir.

Bir gün Hindistan'dan Abdullah-ı Dehlevi hazretlerinin talebelerinden Mirzâ Abdürrahim çıkageldi. Hocasının "Mevlana Hâlid'e selamımızı söyle bu tarafa gelsin!" buyurduğunu bildirdi. İkisi beraberce Hindistana gittiler. Abdullah-ı Dehlevi hazretlerinin bulunduğu şehre gelmenin sevinci ile, yanında bulunan eşyaların hepsini, fakirlere dağıttı. Hindistan'ın en büyük velisi ve büyük İslam âlimi, Şâh Abdullah-ı Dehlevi'nin huzuruna kavuştu.

Abdullah-ı Dehlevi, ona nefsinin terbiyesi için dergahı temizleme vazifesini verdi. O, âlim bir zat olmasına rağmen, hiç itiraz etmedi. Bir müddet bu vazifeye devam ederken, hocası ile karşılaştı. Onun omuzları üzerinden Arş'a doğru muazzam bir nurun yükseldiğini ve meleklerin ona hayranlıkla baktıklarına şahit oldu. Hocası, onun tasavvufta pek yüksek derecelere eriştiğini görünce, devamlı yanında bulunmasını emretti. Abdullah-ı Dehlevi'nin kalbindeki bütün esrar ve manevi üstünlüklere kavuştu.

Abdullah-ı Dehlevi hazretleri; "Ey Hâlid, şimdi memleketine ve Bağdat'a git! Oradaki insanları Allahü teâlâya kavuştur" buyurdu. O da gidip irşada başladı. Bağdat Valisi Said Paşa, ziyaretine geldi. Birçok âlimin sessiz, başları önüne eğik, hizmetçi gibi edeple huzurunda oturmuş olduklarını gördü. Onun heybetini görünce, diz çöküp titremeye başladı. Celâl hâli gidince, Said Paşanın titremesi de geçti. Daha sonra vali, talebeliğe kabul edildi.

Ulemadan Şeyh Ali Süveydi, hadis âlimi idi. Hadis-i şerif senetlerinde kuvvetli bilgisi vardı. İmtihan maksadıyla, Mevlana Hâlid hazretlerine geldi. Kütüb-i Sitte'de yazılı hadislerden üç hadisi senetlerini yanlış olarak, imtihan yollu okudu. O da, bu hadislerin asıl senetlerini sahih olarak okuyunca, hemen ellerine kapanıp, kalbine gelen imtihan düşüncesinden tevbe ederek af diledi. Her yerde; "Mevlana Hâlid zâhir ve bâtın ilimlerinde sonsuz bir deniz, biz ise bir damlayız" derdi.

Süleymâniye'nin meşhur âlimlerinden bazısı, Mevlana Hâlid-i Bağdâdi hazretlerini, akli ve nakli ilimlerin en zor ve ince meseleleri ile imtihan ettiler. Çaresiz kalıp, Irak'ın her bakımdan en büyük âlimi olan ve hüccet-ül-İslam denilen Şeyh Yahyâ Mazuri İmâdi'ye mektup yazıp; "Süleymâniye âlimleri tarafından, din ve dünyâ ilimlerinin allâmesi, müslümanların hücceti, efendimiz, üstadımız Yahya Mazuri İmâdi hazretlerine arz olunur ki, şehrimizde, Hâlid isminde bir zat zuhur eyledi. Hindistan'a gidip geldikten sonra, vilayet-i kübra ve insanları irşad davasında bulunuyor. Bu zat, din ilimlerini tahsil ettikten sonra, terk eyledi. Yanlış yollara saptı. Bizler onu ilimde yenemedik. Büyüğümüz sizsiniz! Bu tarafa gelip, yanlışlığını ve zararlarını def edip, onu yenmeniz, üzerinize vaciptir. Gelmeyecek olursanız, bu fikirleri bütün insanlara ve diğer şehirlere yayılacaktır" dediler.

Bu mektup, Şeyh Yahya'nın eline geçince, bazı talebeleri ile birlikte, Süleymâniye yolunu tuttu. Şehre yaklaşınca, bütün âlimler, karşılamaya çıkıp, herbiri kendi evine davet ettiyse de, kabul etmedi ve; "Bu saatte o zatla görüşmem lazımdır" diyerek, Hâlid-i Bağdâdi hazretlerinin evine gitti.

Şeyh eve girince, onu kapıda karşıladı ve yanı başına oturttu. Şeyh Yahya'nın kalbinde, bir takım ince ve zor meseleler vardı. Bunları sorup imtihan edecekti. Hâlid-i Bağdâdi hazretleri, Şeyh'e hitaben; "Din ilimlerinde çok müşkül meseleler vardır. İşte biri şudur ve cevabı budur; diğeri şudur, cevabı budur" buyurup, Şeyh'in kalbindeki bütün sualleri ve cevaplarını söyledi. Şeyh Yahya meseleyi anladı. Tevbe edip talebelerinden oldu.

Talebelerinden İbni Âbidin hazretleri; "Dün gece rüyamda Hz.Osman'ın vefat etmiş olduğunu gördüm. Çok büyük bir kalabalık oldu. Cenaze namazını ben kıldırdım" diyerek rüyasını anlatınca, Mevlana Hâlid hazretleri; "Yakında vefat ederim. Sen de kalabalık bir cemaat ile cenaze namazımı kıldırırsın, çünkü ben, Hz.Osman'ın soyundanım" buyurdu. İbni Âbidin bunu duyunca çok üzüldü. Çok geçmedi vefat etti. Cenaze namazını, Hanefi mezhebinde büyük fıkıh âlimi Seyyid İbni Âbidin hazretleri kıldırdı.

Talebelerinden ve halifelerinden olan Seyyid Taha-yı Hakkâri hazretlerini çok sever ve ona çok dua ederdi.

Buyurdu ki:
Nefs-i emmareden kurtulmanın alameti, insanların övmesi ile ayıplamasını, eşit görmektir. İnsanların rağbetine sevinmek, önem vermemelerine üzülmek, basitlik ve akılsızlıktır.
Ekleme Tarihi: 08.10.2006 - 10:59
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
utaniyorum su an offline utaniyorum  
nerede GÖNÜL ERLERİ

1942 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.04.2003
En Son On: 27.01.2007 - 02:21
Cinsiyeti: Erkek 
Alıntı
Orijınalı Havz-i Kevser

Es Selamun Aleyküm Ve Rahmetullah...

Mevlana Hâlid-i Bağdâdi
Devrin meşhur pek çok âlimlerinden ilim öğrenip, icazet aldı. Öğrendiği bütün ilimlerde din ve fen adamlarına hocalık yapacak derecede üstün bir bilgiye sahip oldu. Din ve fen ilimlerindeki üstünlüğü ve geniş bilgisi sebebiyle zamanının bütün âlimleri ve velilerinin takdirlerini kazandı. Hangi ilimden ve hangi fenden ne sorulursa sorulsun derhal cevabını verirdi. Zekası ve bilgisi karşısında akıllar hayrete düşerdi. 21 yaşındayken, ulemaya üstad olup, 7 yıl ders okuttu. Âlimler arasında sözü senet idi.



işte mesele
bu bugün 3 ayet ve 5 hadisle hoca olunuyor...
günümüz hocalarında nerede din ilmi
yanında fen ilmi.....
din ilmi de keşke din ilmi olsa....
ondan sonra da yapış sapık supuk adamların
eteğine.....
toplumun tarikate, şeyhe ve hocalara
bakışı orta da...
nerede şarlatanlar nerede GÖNÜL ERLERİ (k.s.)
aynı satıra yanyana yazmayı bile kusur adlediyorum.
RABBİM istikametimizi bozmasın...
Mevlana Hâlid-i Bağdâdi hazretlerinin
şefaatlerini nasip eylesin....
Ekleme Tarihi: 08.10.2006 - 11:52
Bu mesajı bildir   utaniyorum üyenin diğer mesajları utaniyorum`in Profili utaniyorum Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
.:Yakup023:. su an offline .:Yakup023:.  

555 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.08.2006
En Son On: 27.01.2007 - 22:44
Cinsiyeti: Erkek 

Buyurdu ki:
Nefs-i emmareden kurtulmanın alameti, insanların övmesi ile ayıplamasını, eşit görmektir. İnsanların rağbetine sevinmek, önem vermemelerine üzülmek, basitlik ve akılsızlıktır.


Ekleme Tarihi: 08.10.2006 - 12:42
Bu mesajı bildir   .:Yakup023:. üyenin diğer mesajları .:Yakup023:.`in Profili .:Yakup023:. Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah

Çok doğru bir tespit yapmışsınız güzel kardeşim. Zira alimlerin azalacağı kendilerini alim zannedenlerinden çoğalacağı hep söylenmiştir o bu zamandır sanırım. Doğru kişiyi bulmak öyle zor ki, ALLAH-U TEALA İnşallah bu yolda ilerlemek isteyen herkese nasip eder..


CEZBE

Sözlükte "çekmek" anlamına gelen cezbe, tasavvufta ise "Hakk'ın kulu kendine çekmesi ve aniden huzuruna yükseltmesi", demektir.

Bazı İslam büyükleri şöyle derler: "Cezbe bir ikramı ilahidir."

Bu ilahi ikrama sahib olan kul, Rabb'inin rızasını ve yakınlığını daha çabuk kazanır. Şöyle ki; cezbe kulda bir muhabbet ve aşk ateşi meydana getirir. Bu aşk ateşi sayesinde insan Allah'tan gayrı herşeyi unutur. Kendinden geçerek istiğrak haline düşer. Yani cezbe, ruhun Allah'a çekilmesi ve bu sebeble vuku bulan nefsin ıslahı ve kalbin tasfiyesinde manevi bir ilaçtır.

Şah-ı Nakşıbend (k.s.) şöyle buyuruyor: "Bizim yolumuz cezbe ve sohbet yoludur. Biz müridleri cezbe ile terbiye ederiz. Yolumuzun evveli cezbe, ahiri ise kalb huzuru, sekinet ve vakardır. Yolumuzun başlangıcında müntesiblerde vuku bulan cezbe hali, onları dünya muhabbetinden koparır ve feyz alır bir şekilde kalbin Rabb'ine yönelmesine vesile olur."

Bir kalb ki; cilalanıp feyiz alır hale gelirse o zaman nefs ıslah olma yoluna girmiş demektir.

Bu yol cezbe ile başlar, rabıta ve zikir ile devam eder. Şah-ı Nakşıbend (k.s.) buyurur:

"Rahman'dan gelen bir cezbe ile yapılan amel, ins ve cinnin (aşksız ve hususuz) ameline denk olur."



1- "Muhakkak mü'minler o kimselerdir ki, Allah'ı zikrettikleri zaman kalpleri titrer." (Enfal.2)

2- "Onlar ki Allah anıldığı zaman kalbleri titrer." (Hac, 35)

3- "Rab'lerinden korkanların, ondan (bu kitaptan) derileri ürperir. (Ondaki müjde ve tehdidi duyunca tüyleri diken diken olur, sonra Allah'ın feyzi içlerine dolar, huzura ererler), derileri ve kalbleri Allah'ın zikrine yumuşar."aglaZümer, 23)

Elmalılı Tefsirinde CEZBE

Allah Teala şöyle buyuruyor:

" Musa, tayin ettiğimiz vakitte bizimle buluşmağa gelip de Rabb'i onunla konuşunca:

"Rabb'im bana kendini göster, sana bakayım! dedi. Rabb'i buyurdu ki: Sen beni göremezsin; fakat dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni göreceksin!" Rabb'i dağa tecelli edince onu yerle bir ediverdi, Musa da baygın düştü. Aydınca: Sen yücesin, sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim" dedi. (Araf, 143),

Elmalılı Hamdi Yazır "Hak Dini Kur'an Dili" adlı tefsirinde bu ayeti tefsir ederken şöyle der:

"Rabb'i Hz. Musa'yı (a.s) doğrudan doğruya fakat perde arkasından kelamıyla mutlu edince bu kelamın şevk ve neşesiyle

Allah'ı (c.c.) görme arzusu onda uyandı ve galeyena gelerek "Ey Rabbim bana göster kendini, bakıp göreyim seni", dedi. Yani perdeyi kaldır bana bizzat tecelli et de didarı-m göreyim diye yalvardı.

Bunun üzerine Allah Zatındaki bütün azamet ve kudreti ile değil, emir ve iradesinden bir parçasının dağa çarpması ile dağ dümdüz oluverdi ve Musa (a.s) baygın düştü." (Hak Dini Kur'an Dili, Cild 4, sn. 129)

PEYGAMBER EFENDİMİZİN ŞAHSINDA CEZBE

Peygamber Efendimizin şahsında cezbenin başlangıcı, Hira dağındaki mağarada itikaf yaptığı günlere rastlar. Peygamber Efendimiz o sıralarda her sene belirli bir ayda, yanına bir miktar azık alarak bu mağarada inzivaya çekilirdi. Her yıl tekrarlanan bu ibadet zinciri içerisinde 40 yaşına bastığı yıl, yine Hira dağındaki mağarasında ibadet yaptığı sırada, aniden Cebrail (a.s) kendine göründü. Cebrail (a.s) Peygamber Efendimize yaklaşarak: "Oku" dedi. Peygamber Efendimiz de : "Ben okuma bilmem!", cevabını verdi. Bu üç defa tekrarlandı. Üçüncü defada Cebrail (a.s) Peygamber Efendimizi iyice kucaklayıp sıkarak "Yaratan Rabb'inin adıyla oku..." dedi. O da okudu. Bu kucaklaşma neticesinde Cebrail (a.s) ile Peygamber Efendimiz arasında manevi bir etkileşim oldu, titremeye başladı ve bundan dolayı müşrikler O'na saralı, hasta gibi yakışıksız sözler söylemişlerdi.

Burada Peygamber Efendimizin titremesi vecd ve istiğrak halinden dolayıdır. Demek ki bunlar Hz. Peygamber'in (s.a) ruhi hayatında mevcuttur.

Sevgili Peygamberimiz Kur'an'ı okunurken duyduklarında kendilerinden geçer, vecde gelirlerdi. Konu ile ilgili olarak rivayetlerin biri şöyledir:

Rasül-i Ekrem (s.a) şöyle buyurmaktadır:: "Hud ve benzeri sûreler beni kocattı." (Tırmizî, Tefsir, 56) Bu hadis vecd'den haber vermektedir. Zira kocamak, hüzün ve korkudan gelir. Hüzün ve korku ise, vecd demektir. Rivayete göre: İbn Mesud (r.a.) Rasül-i Ekrem'e Nisa süresini okudu da:

"Her ümmetten peygamberlerini şahid getirdiğimiz zaman ve seni de o peygamberlerin sıdkına şahid getirdiğimiz zaman onların halleri nice olur?" (Nisa: 41) ayet-i celilesini okuduğu zaman, Rasül-i Ekrem'in gözleri yaş ile doldu ve: "Yeter" buyurdu. (Buhari, cihad, 7,Müslim, Salatu'l-Musafirin, 2)

ASR-I SAADETTE CEZBE

Sahabe ve Tabiin de Kur'an-ı Kerim'in ayetlerini dinlerken vecd'e gelirlerdi. Bu hali yaşayan Sahabe ve Tabiin'den pek çok kimse vardır. Bu halde iken kimi sayha eder, kimi ağlar, kimi bayılır, hatta ölenler bile olurdu.

Rivayete göre: Zuhare b. Ebi Evfa Tabiin'in sikalarından idi. İmamlık yapar, Kur'an-ı rikkatle okurdu. Bir gün namaz kıldırırken: "Sur'a üfürüldüğü zaman" (müddesir, 8) ayet-i celilesini okuyunca öyle bir sayha etti ki, mihrabta iken hemen düşerek can verdi.

Hz. Ömer (r.a.), bir adamın: "Rabbının azabı elbette vakidir. Onu defedecek (hiç bir şey de) yoktur." (Tur, 7-8) ayet-i celilesini okuduğunu duyunca olduğu yerde düştü eve götürdüler, bir ay kadar hasta yattı.

İmam Ahmed b. Hanbel (r.a.) Hz. Ali 'den (r.a) şöyle rivayet eder:

"Ben, Zeyd ve kardeşim Cafer (r.anhum) Peygamber'in (a.s.) yanına gittik. Aleyhissalatü vesselam Zeyd'e (r.a.): "Sen benim kölem ve azadlımsın", dedi.

Bu iltifata mazhar olan Zeyd (r.a.) bir ayağının üzerinde dönüp durdu. Cafer'e de:

"Sen ahlaken ve fıtraten bana benzersin", dedi. O da raksa gelip bir ayak üzerinde dönüp durdu. Bana da:

"Sen bendensin", dedi. Ben de bir ayak üzerinde dönüp durdum.
Menzil.net
Ekleme Tarihi: 09.10.2006 - 18:27
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamun Aleyküm Ve Rahmetullah...

Mevlânâ hazretleri vefâtından az önce talebelerini topladı. Şefkatle onlara baktı ve; "Vefâtımdan sonra hâtırınıza perişan ve huzursuz oluruz diye gelmesin. Ne hâlde olursanız olunuz, benimle olun. Beni hatırlayın. Allahü teâlânın izniyle size kendimi gösterir, maddî ve mânevî yardımlarda bulunurum. Karada ve denizde, Allahü teâlânın izniyle imdâdınıza yetişirim. Sözlerimi iyi dinleyiniz, size bâzı tavsiyelerde bulunacağım. Bunları işitenler, işitmeyenlere söylesinler. Gizli ve âşikâr Allahü teâlâdan korkunuz. Günahlardan sakınınız. Az yiyip, az uyuyup, az konuşunuz. Çok oruç tutunuz. Zamanlarınızı namaz kılarak değerlendirin. Şehveti terkedip, sefihlerle, câhillerle mücâdele etmeyiniz. Onlarla oturup kalkmayınız. Onları kendinize muhatap etmeyip, hep iyi insanlarla berâber olunuz. Ya hayır konuşunuz veya susunuz. İnsanların sıkıntılarına sabrediniz. Biliniz ki, insanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır.
Kabrimin üzerine yapacağınız türbenin kubbesi yüksek olsun. Çok uzaklardan görünsün. Çünkü, türbemi görenler doğru bir îtikâd ile beni, Allahü teâlâya vesîle ederek duâ ederler. Beni vesîle ederek Allahü teâlâdan rahmet ve mağfiret isterlerse, duâlarının kabûl olması için ben de Rabbimize yalvarırım. Böylece duâlarının netîcesi, Allahü teâlânın izniyle hâsıl olur. Rahmet ve mağfirete mazhar olurlar." buyurdu.


Ali Râmitenî hazretleri buyurdular ki:

"Talebenin, maksadına kavuşması için çok çalışması, nefsini terbiye etmek için çok uğraşması lâzımdır. Fakat bir yol vardır ki, nefsi itmînâna kavuşturup, rûhu kısa zamanda yüksek derecelere ulaştırır. O da; Allahü teâlânın sevgili kullarından birinin gönlünü kazanmaktır. Zîrâ, onların kalbi, Allahü teâlânın nazar ettiği yerdir."

"Hallâc-ı Mansûr zamânında, büyük mürşid Abdülhâlık Goncdüvânî hazretlerinin talebesinden birisi bulunmuş olsa idi, elbette ona imdâd edip, tasavvufun en yüksek makamlarına çıkarır idi. Hallâc-ı Mansûr da o hâllere düşmezdi."

"Allahü teâlâya hiç isyân etmediğiniz bir dille duâ ediniz ki, duânız kabûl olsun."

"Duânızı öyle bir delil araya koyarak edin ki, o günah işlememişlerden olsun. O delil, Allah dostudur. Onlara tevâzu ve sevgi gösterin ki, sizin için duâ etsinler."

"İki hâlde kendinizi sakının: Söz söylerken ve yemek yerken."

Bir gün bir kişi huzuruna gelip kalbinin dağınıklığından ve kendisini ibâdetlere tam veremediğinden bahsetti. Şeyh hazretleri şu şiiri okudular:

Birisiyle oturup kalbin toparlanmazsa,
Kalbindeki dünyâ derdini senden almazsa,
Onun ile sohbetten etmez isen teberrî,
Sana yardıma gelmez azîzândan hiçbiri.
Ekleme Tarihi: 10.10.2006 - 21:56
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah
Rufâî Tarikatı'nın kurucusu, piri, büyük mutasavvıf Seyyid Ahmed er-Rufâi kuddise Sirruhu, (512-578/118-1182) yılları arasında yaşamıştır. Neseb-i Şerifleri İmam Hüseyin bin Ali Radiyallahû Anhuma'ya vasıl olur. Ahmed er Rufâî'nin Hazreti Hüseyin Radiyallahu Anh soyundan gelen bir SEYYİD olduğunda bütün kaynaklar birleşir. Babası Seyyid Ali, Annesi ise Ebu Eyyûb el Ensarî'nin torunlarından Fatıma el Ensarî'dir.
Ahmet Rıfai Hazretlerinin dayısı, büyük alim Mensur (r.a.) şöyle anlattı: 'Bir gün manevi alemde Peygamber Efendimiz'i (s.a.v.) gördüm. Bana, 'Ey Mensur! Kız kardeşin kırk gün sonra Ahmet isminde bir çocuk dünyaya getirecek. Bu çocuğu, Aliyyül Kari Vasıti'nin (r.a.) terbiyesine teslim et. Bu Zat, ALLAH indinde azizdir, sakın ihmal etmeyiniz.' buyurdular. Tam kırk gün sonra Ahmet dünyaya teşrif etti
Dedesi Seyyid Yahya, Abbasi halifesi tarafından Basra'da bulunan Şiiler ve Sünniler arasındaki kavgalara son vermek üzere görev verilmiş o da bu görevi en iyi şekilde yerine getirerek Basra, Vâsıt ve Batâih bölgelerinde huzuru sağlamayı başarmıştı. İşte Ahmed er Rufâi'nin babası olan Seyyid Ali bu zatın oğludur. Ahmed-er Rufâi, Bağdat ile Basra arasında Bataih (bataklık yerler) bölgesinde Ümmüabide köyünde dünyaya teşrif etmiştir.
Seyyid Ahmed-er Rufâi Hazretleri, yedi yaşına kadar babası Seyyid Ali'nin nezdinde kaldı. Yedi yaşında iken babası vefat edince, devrin büyük mutasavvıflarından olan dayısı ve şeyhi Mansur el Batâihi, annesi ve kardeşleri ile birlikte Onu himayesine aldı. Küçük yaşta hafızlığını tamamladıktan sonra Peygamber Efendimiz'in manevî işareti üzerine dinî ilimlerini tahsil için Şeyh Ali Ebu'l fazl el Vasıtî'ye teslim edildi. Şey Aliyyül Vasıtî hazretleri Peygamber efendimizin manevî emrine imtisalen Ahmed-er Rufâi'nin tahsil ve terbiyesinde büyük bir dikkat ve titizlikle hareket ederek son derece ihtimam ve gayret gösterdi. Ahmed-er Rufâi aklî ve naklî ilimlerde çok üstün bir gayret ve başarıyla ilim kariyerine sahip oldu.
Hakiki bir fıkıh, hadis, tefsir alimi ve hakiki bir mutasavvıftı. Ayrıca çok mükemmel bir hatipti de... Seyyid Ahmet Rıfai (r.a.); orta boylu, nur yüzlü ve buğday benizli idi. Saçları siyah, sakalı seyrek, alnı açık ve geniş idi. Gözlerine sürme çeker, devamlı tebessüm eder halde bulunurdu. Öyle güzel konuşurdu ki, kalpleri harekete geçirir, sohpetine doyum olmazdı. Hatta bir keresinde cemaate vaaz-ü nasihat ediyordu. Cemaatte bulunan alimlerin Ahmet Rıfai Hazretlerine çok fazla soru sorduğunu gören Ebu Zekeriyya (r.a.) onlara müdahale etti. Bunun üzerine Ahmet Rıfai (r.a.) tebessüm edip, 'Ey Ebu Zekeriyya! Bu dünya fanidir. Bırakınız ben hayatta iken sorsunlar.' buyurdular. 'Bu dünya fanidir' buyurduğunda, cemaat fevkalade heycana kapıldı, içlerinden beş kişi orada vefat etti. Orada hazır bulunanlar içinden, ibadetlerini tam olarak yapamayan binlerce kişi tövbe edip doğru yola geldi.
Ekleme Tarihi: 12.10.2006 - 09:17
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

BİŞR-i HAFİ H.Z.

Genç yaşta içkiye müptela olmuştu. Bir gün, yolda sarhoş bir halde giderken, üstünde Besmele yazılı bir kağıt buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öptü, çamurlarını silip, temizledikten sonra, güzel kokular sürüp, evinde duvara astı.

Gece âlim bir zat bir rüya gördü. Rüyada, ''Git, Bişr'e söyle! (O bizim ismimizi temizledi Biz de onun kalbini temizleriz. O bizim ismimizi büyük tutup yükseğe astı, Biz de onun ismini büyük yapıp, yüksek kullarımın arasına katarız. O bizim ismimize güzel kokular sürdü, Biz de onun şahsını hidayetini kıyamete kadar müslümanlar için güzel kokular saçan yıldız yaptık.) denildi. Bu rüya, üç defa tekrar etti.

Rüya gören zat, sabah olunca, Bişr-i Hafi'yi arayıp meyhanede buldu. Bişr, gelen zâta dedi ki:

- Benimle sizin ne işiniz olabilir? Benden ne istiyorsunuz?

- Senin için önemli bir haberim var.

- Kimden bahsedeceksin?

- Allahü teâlâdan

Bunu duyan Bişr, ağlamaya başladı ve sordu:

- Hâlim malum. Bana şiddetli azap mı yapacak?

O zat, rüyayı anlattı. Bişr arkadaşlarına dönüp şöyle söyledi:

- Ey arkadaşlarım! Beni çağırdılar, bundan sonra bir daha beni buralarda göremeyeceksiniz.

O zatın yanında hemen tevbe etti.

Bu anda ayağında ayakkabı bulunmadığı için, başka zaman da hiç ayakkabı giymedi. Sebebini soranlara,''Söz verdiğim zaman yalınayaktım, şimdi giymeye hayâ ederim'' derdi. Ayakkabı giymediği için kendisine ''Hafi'' [yalınayak] denilmiştir.
Ekleme Tarihi: 13.10.2006 - 18:02
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamun Aleyküm Ve Rahmetullah...

Ahmed-i Bedevi Hz.leri

Mısır evliyâsından. İsmi Ahmed olup babasının adı Ali'dir. Nesebi Peygamber efendimize ulaşır. Künyesi Ebü'l-Fityan ve Ebü'l-Abbas, lakabı ise Şihabüddîn'dir. Seyyid-i Bedevî diye tanınır.

Bir gün Kabe-i muazzamanın kenârında bir yerde uyuduğu sırada rüyâsında gizliden bir ses Ahmed-i Bedevî'ye; "Uykudan uyan! Allahü teâlânın bir olduğunu zikret." diyordu. Kalkıp abdest aldı. İki rekat namaz kılıp, Allahü teâlâyı zikretti. Sonra tekrar yatıp uyudu. Rüyâsında önceki sesi tekrar duydu. Ona; "Kalk Allahü teâlânın bir olduğunu zikret, uyuma! Yüksek derecelere kavuşmak isteyen uyuyamaz!Ne bir şey yiyebilir, ne de bir şey içebilir. Dâimâ, oruç tutmak ve geceleyin herkes uykuda iken namaz kılmak sûretiyle nefsinle mücâdele et. Kalk böyle yap! Sana, yüksek haller ve dereceler verilecek." diyordu. Rüyânın tesiriyle uyanan Ahmed-i Bedevî, hemen rüyâsını yaş, ilim ve derece bakımından yüksek olan ağabeyine anlattı. O da; "Sırrını gizli tut! Söylenilenlere uygun yaşa!" dedi. Ahmed-i Bedevî bu nasihatlere uyarak, gayret gösterdi, Allahü teâlânın izni ve ihsânı ile nice güzel hâl ve yüksek derecelere kavuştu. Ahmed-i Bedevî devamlı zikir ve murâkabe hâlindeydi. Her an Allahü teâlâyı düşünür, bir an hatırından çıkarmazdı. Hiç evlenmedi. Evlenmesini teklif edenlere; "Beni kendi hâlime bırakınız. Cennet hûrîlerinden başka biri ile evlenmemeye azmettim." derdi. Dünyâ malının, onun kalbinde yeri yoktu. Üzerine giydiği elbise ve başına sardığı sarık, eskiyip kullanılmayacak hâle gelmedikçe yenisini almazdı. Devamlı oruç tutardı. İftâr ve sahurda birer zeytin ile nefsini körlettiği ve buna kırk gün devâm ettiği rivâyet edilir.
Ahmed-i Bedevî yüzündeki nurdan peçeyle dolaşırdı talebelerinden Abdülmecîd birgün dayanamayıp hocasının yüzünü görmek istedi ve mübârek yüzünü hiç göremediğini, görmemeye dayanamadığını, bu sebeple yüzünden örtüsünü açmasını taleb etti. Seyyid de; "Ey Abdülmecîd! Beni görmeye dayanamazsın. Senin, benim gözlerime bir bakman canına mâl olur. Bir bakış, bir can mukâbilindedir." buyurdu. O da; "Ey efendim! Yeter ki mübârek yüzünüzü göreyim de, ölürsem öleyim. Zararı yok. Çünkü artık dayanamıyorum." dedi. Bunun üzerine Seyyid hazretleri örtüsünü kaldırdı. Abdülmecîd, Ahmed-i Bedevî'nin cemâlini görür görmez nuruna takat getiremeyerek yere düştü. Rûhunu teslim etti.

Talebesi Abdül'âl'ın, tövbe-i nasûhun ne olduğunu sorması üzerine şöyle buyurdu:
"Tövbenin hakikati, geçmiş günahlara pişman olmak, gelecekte olacağa istigfâr etmek, affını istemektir. İşlenen günâha tamamen pişman ve bîzâr olmak, bir daha o günahı işlememeye cânu gönülden azmetmek ve bu çeşit bir tövbe ile kalbi temizlemekten ibârettir.

Sâdık kimsenin kim olduğu sorulduğunda:

"Sâdık o kimsedir ki; Allahü teâlânın hükmünden râzı olduktan sonra Allahü teâlânın emirlerini yerine getirip Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uyan, başkasından bir şey istemeyip verilirse şükreden, verilmezse sabreden kimsedir." buyurdu.

Ahmed-i Bedevî hazretleri vasiyeti;

1-Dünyâ sevgisinden sakın. Zîrâ sirke saf balı bozduğu gibi dünyâ sevgisi de sâlih ve iyi amellerini bozar. Yetimlere, şefkat, çıplaklara elbise giydirmekle merhamet, açları doyurmakla himâye, garipleri zayıfları ikrâm ile korumak âdetin olsun. Bu işlerin Allahü teâlâ katında kaybolmaz.
2-Allahü teâlânın kullarından birine bir musîbet gelse, bunun için sakın sevinme! Gıybet ve dedi-kodu yapma! İnsanlar arasında söz taşıma! Sana eziyet vereni, zulmedeni affet! Kötülük yapana iyilik et! Sana vermeyene ver.
3-Dervişliğin, talebeliğin şartları; kötü iş ve sözlerden sakınmak, harama bakmamak, iffetli olmak, her zaman Allah korkusuna sâhib olmak, Allahü teâlânın emirlerine uygun yaşamak, Allahü tealâyı hiç unutmamak, âhirette başa gelecekleri düşünerek hep uyanık ve dikkatli olmaktır.
4-Yolumuz, Kur'ân-ı kerîme ve Peygamber efendimizin sünnet-i seniyyesine, bildirdiklerine uymak, doğruluk, verdiği sözü yerine getirmek üzerine kuruludur. Âlimler yanında dilini, insanların ileri gelenleri yanında gözünü, hocanın huzûrunda kalbini muhâfaza et. Edep ve vakâr üzere ol.
5-Zikre, Allahü teâlâyı anıp, hatırlamaya devâm et. Bir an bile Allahü teâlâdan gâfil olma, O'nu unutma. Gece kıldığın bir rekat namaz, gündüz kıldığın bin rekatdan daha üstündür. Allahü teâlâyı zikretmek kalp ile olur, sâdece dil ile olmaz. Allahü teâlâyı hâzır bir kalp ile an! Allahü teâlâdan gâfil olmaktan sakın! Çünkü, bu gaflet kalbi katılaştırır. Sabır, Allahü teâlânın hükmüne rızâ göstermektir. O'nun hükmüne rızâ göstermek ve emrine teslim olmak demek, nîmete kavuştuğunda sevinip ferahlık duyduğu gibi, musîbet ve sıkıntı geldiğinde de aynı sevinç ve ferahlığı duyabilmek demektir. Nitekim Allahü teâlâ, Bekara sûresinin 155. âyet-i kerîmesinde meâlen, Peygamber efendimize hitâben; "aglaEy habîbim! Musîbet ve ezâya) sabredenlere (lütûf ve ihsânlarımı) müjdele!" buyuruyor. Zühd sâhibi olmak, dünyâya düşkün olmamak demek; dünyevî arzu ve istekleri terk etmek sûretiyle, nefse muhâlefet etmek demektir. Harama düşmek korkusundan dolayı, yetmiş tâne helâli terk etmektir. Tefekkür etmenin hakîkati, Allahü tealânın yarattıkları hakkında düşünmek, fakat Allahü teâlânın zâtı hakkında düşünmemektir.
6-İlmi olmayan kimsenin dünyâda da âhirette de hiçbir kıymeti yoktur. Hilmi, yumuşaklığı olmayan kimseye, ilmi fayda vermez. Allahü teâlânın kullarına şefkat etmeyen kimseye, Allahü teâlâ katında şefâat yoktur. Sabırlı olmayan kimseye, işlerinde selâmet yoktur. Takvâsı, Allahü teâlâdan korkması, haramlardan sakınması olmayan kimsenin, Allahü teâlâ indinde hiçbir kıymeti yoktur. Bu altı hasletten nasîbi olmayan kimsenin, Cennet'te yeri yoktur.

Ahmed-i Bedevî Hz.Buyuruyor;

"Sâdık o kimsedir ki; Allahü teâlânın hükmünden râzı olduktan sonra Allahü teâlânın emirlerini yerine getirip Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uyan, başkasından bir şey istemeyip verilirse şükreden, verilmezse sabreden kimsedir." buyurdu.
Ekleme Tarihi: 14.10.2006 - 23:30
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamun Aleyküm Ve Rahmetullah...

Behâeddîn Buhârî hazretleri bir sohbetlerinde buyurdu ki:

"Bizim yolumuzdaki kimselerin şu edebi gözetmesi gerekir: Birincisi; Allahü teâlâya karşı edeptir. Yâni zâhiri ve bâtını ile tamâmen kulluk içinde olmalı. Allahü teâlânın bütün emirlerini yerine getirip, yasaklarından sakınması ve Allahü teâlâdan başka her şeyi, mâsivâyı terketmesidir. İkincisi; Resûlullah efendimize karşı edeb: Bu da iş ve hâllerde O'na uymaktır. Üçüncüsü; hocasına karşı edeb: Çünkü kendisinin Peygamberimize uymasına, hocası vâsıta olmuştur. Bu bakımdan, hocasını hiçbir zaman unutmamalıdır."

Dünyada Allahü teâlânın evinde buluşanlar, öbür tarafta cennetde buluşacaklar. Dünyada meyhanede buluşanlar, öbür tarafta cehennemde buluşacaklar. Bu bir yolculuktur..
Ekleme Tarihi: 15.10.2006 - 10:47
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Hz.Mevlana Celaleddin-i Rumi

TASAVVUF'TA 4 KAPI VARDIR

1- Şeriat Kapısı
2- Tarikat Kapısı
3- Marifet Kapısı
4- Hakikat Kapısı

Öğreti olarak bu kapılar birer birer geçilerek Hakikate ulaşılır.

Öğrencilerinden biri Mevlana'ya sormuş;

"Efendim, bu 4 kapı meselesini ben pek anlayamıyorum.
Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?"

"Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve
hepsi rahlelerine eğilmiş.
Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım."

Öğrenci gitmiş, birincinin ensesine bir tokat akşetmiş.
Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlana'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var.

Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat akşetmiş. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış.
Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş.

Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış.
Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş.

Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına
devam etmiş.

Öğrenci Mevlana'ya dönmüş, olanları anlatmış.

Mevlana; "İşte sana istediğin örnekler....

- Birinci, şeriat kapısını geçememiş biri idi.
Şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iade etti.

- İkinci, tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi.
"Sana kötülük yapana bile iyilik yap".
Onun için döndü, oturdu.

- Üçüncü, marifet kapısına kadar gelmiştir.
İyinin ve kötünün tek Yaradandan geldiğini bilir, inanır.
Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı.

- Dördüncü, hakikat kapısını da geçmiştir.
İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu ve aynı olduğunu bilir.
Onun için dönüp bakmadı bile...
Ekleme Tarihi: 16.10.2006 - 19:35
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Mehmed Emîn Tokadi, talebelerinden birine yazdığı bir mektupta şöyle buyurdu:

"Bu âleme niçin gelindiğini, asıl maksadın Allahü teâlâya kulluk olduğunu bilmelidir. Can bedende iken mârifetullahı isteyip, dünyâ ve âhiret seâdetine mazhar olmalıdır.

Dünyâ dostu, mal dostu, güzellik dostu ve diğer şeylerin dostu çoktur. Allah dostu, İksir-i âzam (her derde devâ) gibi nâdir bulunan çok kıymetli bir şeydir.

Bir nefesde iki nîmet vardır. Bunun için her nefese iki şükür lâzımdır. Yirmi dört saatte, her saate bin nefes ve her nefese iki şükür olmak üzere kırk sekiz bin şükür olur. Bir insan bütün işlerini bıraksa, şükür şükür diyerek Allahü teâlâya hamd ve şükretse yine şükrün hakkını edâ edemez. Mâlûm oldu ki, Allahü teâlâya şükrün binde birini edâ edemez."

En iyi mürşid, en iyi evliya, en iyi alim, en iyi insan nakledendir, vasıta olandır. Kendinden söyleyen ve kendine bağlayan değil.


Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 17.10.2006 - 11:23 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 17.10.2006 - 11:20
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Allah'ın (cc) veli kulları, gönlü ve dili ile Cenab-i Hakk (cc) Hz.leri'ni devamlı zikreder ve buna her zaman devam ederler. Yani Hak (cc) Hz.leri'nin aşığı olan bu zatlar, bütün hayatları boyunca Cenab-ı HHer zaman ve her yerde daima Allah-ü Teala (CC) Hz.leri-ni yad ederek hiçbir meşgale ve amel Zikr-i İlahi-yi bıraktıramaz ve her türlü halükârda Mevla-yı (CC) unutmazlar. Talib olanları da Yüce Allah (CC) Hz.leri-ne vuslat ettirirler. Alemlerin Halik-ı (CC) buyururlar ki: -Nice adamlar vardır ki, ne bir ticaret ne de bir alışveriş, Allahı (CC) anmaktan (zikretmekten) (ona ibadet etmekten ve emirlerine bağlanmaktan), namazı gereği üzere kılmaktan ve zekat vermekten kendilerini alıkoymaz.[1]

Evet Hak (CC) yolcusu muttaki ve abid kimseler, hem dünyaları ile meşgul olur ve hem de ahireti asla unutmazlar. Ve daima ahiretin yegâne saadet olduğunu düşünerek ibadet ve taatında Cenab-ı Hakkın (CC) zatını, sıfatlarını ve Emr-i İahi ile Nehi İlahilerini asla ihmal etmezler. Hakiki evliya ve Allah (CC) Hz.lerinin ın dostu insanlar böyle amel ederler. Hakiki müminlerin ve Evliyaullah olan zatı muhteremlerin Cenab-ı Hakkı (CC) nasıl andıklarını (zikrettiklerini) Yüce Allah (CC) Hz.leri Mucizel Beyanında açık seçik beyan etmiştir.

[1] En-Nur S. A.37 Hakk'ın zikrini gönüllerinden ve dillerinden eksik etmezler.



Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 19.10.2006 - 09:29 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 19.10.2006 - 09:25
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf hazretleri, haramlardan ve şüphelilerden şiddetle kaçınır, harama düşmek tehlikesinden dolayı mübâhların fazlasını bile terk ederdi. Malı varsa zekâtını, bahçesinden kalkan mahsüllerinin uşrunu eksiksiz verir, fazlasını tasadduk ederdi.

Etrafında hurma bahçeleri bulunan bir bahçesi vardı. Bir defâsında çocuklar, bu bahçeler arasında oynarlarken ateş yaktılar. Sonunda ateş büyüyerek etrâfı sardı. Bahçelerdeki ağaçlar yanmaya başladı. Bütün ağaçlar bu yangında yandıkları hâlde, mahsüllerinin uşrunu tam olarak verdiği için, bu zâtın bahçesine hiçbir şey olmadı. Ağaçlardan biri bile zarar görmedi. İnsanlar hayret içinde kaldılar.

Ekleme Tarihi: 19.10.2006 - 19:26
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Belayada şükretmek lazımdır.
Çünkü küfür ve günahlardan büyük bela yoktur ki:
İçinde senin bilmediğin bir iyilik olmasın!

ALLAH senin iyiliğini senden daha iyi bilir.
Hayır zannettiğin çok şey vardır ki,
Senin için Şerdir.

En selamet yol
İlahi takdire razı olman, her hale şükür diyebilmendir.

İmam Gazali kuddise Sirruh

Ekleme Tarihi: 20.10.2006 - 19:28
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

İmam-ı Azam Hazretleri zengin bir alimdi. Ticaretle de meşgul olurdu. Birgün öğrencilerine ders verdiği sırada bir haber aldı:Size ait kumaşları getiren gemi batmıştır. Büyük alimin cevabı tek cümle oldu:

Elhamdülillah! Ve dersine devam etti. Bir müddet sonra aynı haberci gelip dedi ki:Efendim.,özür dilerim, biraz önce verdiğim haber doğru değilmiş. Malınızı taşıyan gemi sapsağlam geldi, şu anda yükünü boşaltıyor. O mübarek zat,yine aynı cümleyi tekrarladı:Elhamdülillah!
Yanındakiler hem kayıp hem de kazanç halinde söylenen bu cümlenin sebebini sordular. Buyurdu ki:
-Biz, küfür ve sapkınlık hariç, her halde Cenab-ı Hakka şükür üzere olmalıyız. Dünya imtihan yeridir. Bazen vererek bazen de alarak imtihan eder. Önce Rabbim beni alarak, zarara sokarak imtihan ediyor diye düşünüp hamdettim. Sonra lutfederek, kazandırarak imtihan ettiğini anladım; yine hamdettim

ALLAH-U TEALA Razı olsun İmam-ımızdan...gül



Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 21.10.2006 - 19:12 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 21.10.2006 - 19:11
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

(Riyadün-nasıhin) kitabında buyuruluyor ki:

Ey mağrur zengin! Dünyanın çabuk geçip, gidici malı, parası, seni aldatmasın! Bunlar, senden önce, başkalarının idi. Senden sonra da, başkasının olacak. Cehennemin şiddetli azabını düşün! Zekatını ayırıp vermediğin o mal, uşrunu vermediğin o buğday, hakikatte zehirdir. Malın hakiki sahibi, Allahü tealadır. Zenginler, Onun vekilleri, memurları, fakirler de, ailesi, akrabası demektir. Vekillerin, Allahü tealanın borcunu fakirlere vermesi lazımdır. Zerre kadar iyilik eden iyiliğini bulacaktır. Hadis-i şerifte, (Allahü teala, iyilik edenlere, karşılığını elbette verecektir) buyuruldu. Haşr suresi, dokuzuncu ayet-i kerimede, (Zekatını veren, elbette kurtulacaktır) müjdelendi. Âli İmran suresinde, yüzsekseninci ayet-i kerimede mealen, (Allahü tealanın ihsan ettiği malın zekatını vermeyenler, iyi ettiklerini, zengin kalacaklarını sanıyor. Halbuki, kendilerine kötülük yapmış oluyorlar. O malları, Cehennemde azab aleti olacak, yılan şeklinde boyunlarına sarılıp, baştan ayağa kadar onları sokacaktır) buyurulmuştur. (Elbasit) ve (Vasit) tefsirlerinde böyle yazılıdır.

Kıyamete ve Cehennem azabına inanan zenginlerin, mallarının zekatını, tarla mahsullerinin, meyvelerin uşrunu vererek, bu azaplardan kurtulmaları lazımdır. Hadisi şerifte, (Zekat vererek, malınızı zarardan koruyunuz!) buyuruyor.

(Tefsir-i Mugni) sahibi diyor ki:
(Kur'an-ı kerimde üç şey, üç şeyle beraber bildirildi. Bunlardan biri yapılmazsa, ikincisi kabul olmaz. Peygambere itaat edilmedikçe, Allahü tealaya itaat edilmiş olmaz. Anaya, babaya şükür edilmedikçe, Allahü tealaya şükür edilmiş olmaz. Malın zekatı verilmedikce, namazlar kabul olmaz.)

Ey gaflet şarabının serhoşu! Dünyanın zevk ve safası peşinde, daha ne kadar koşacaksın? Bu kıymetli ömrü haramdan, helaldan mal yığmakta, ne zamana kadar ziyan edeceksin? İslamiyet'in emir ve yasaklarına aldırış etmezsin! Azrail aleyhisselamın gelip canını zorla alacağı, ecel arslanı pençesini sana takacağı, can verme acılarının başına geleceği, şeytanın, imanını çalmak için kasd edeceği, dostlarının, vah vah öldü, siz sağ olun, diye evladına taziye edecekleri vakti düşün! Firak sesi gelip, bize yarayan birşey yapmadın. Hep beğenmediklerimizi işledin. Biz de sana, senin bize yaptığın gibi yaparız, diyecekleri zamandan korkmuyor musun?.



İmâm-ı Rabbânî hazretleri gül buyuruyor ki:

Kalbde îmân bulunduğuna alâmet, şerîatin emrlerini seve seve yapmakdır.

Zekât niyyeti ile fakîre bir altın vermek, yüzbin altın sadaka vermekden dahâ sevâbdır. Çünki, zekât vermek, farzı yapmakdır. Zekât niyyeti olmadan verilenler ise, nâfile ibâdetdir.

Farz ibâdetin yanında nâfile ibâdetlerin hiç kıymeti yokdur. Deniz yanında, damla kadar bile değildir.

Şeytân aldatarak, farzları yapdırmıyor [kazâ nemâzlarını kıldırtmıyor], nâfile kılmağı, [nâfile hacca ve ömreye gitmeği] güzel gösteriyor. Zekât verdirmeyip, nâfile hayrları, göze güzel gösteriyor.



Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 22.10.2006 - 12:46 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 22.10.2006 - 12:45
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
utaniyorum su an offline utaniyorum  
RE:

1942 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.04.2003
En Son On: 27.01.2007 - 02:21
Cinsiyeti: Erkek 
Alıntı
Orijınalı Havz-i Kevser
Dünya imtihan yeridir. Bazen vererek bazen de alarak imtihan eder. Önce Rabbim beni alarak, zarara sokarak imtihan ediyor diye düşünüp hamdettim.gül



bize düşen bir musibet anında
inna lillahi ve inna ileyhi raciun... demektir...
bu ayeti dua maksadıyla okursak sabrımızın
mükafatı olarak günahlarımızında
kefareti olur.
Ekleme Tarihi: 22.10.2006 - 22:03
Bu mesajı bildir   utaniyorum üyenin diğer mesajları utaniyorum`in Profili utaniyorum Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

inna lillahi ve inna ileyhi raciun

Güzel abim benim bu benim her an aklımda sadece musibet anında değil sevincimde heyecanımda. Zira dünyevi sevinçler üzüntüler beni hakikatden ve gerçekden ayırmamalı. ALLAH c.c. razı olsun güzel abim...
Ekleme Tarihi: 22.10.2006 - 22:09
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Câfer-i Sâdık hazretleri (rahmetullahi aleyh) buyurdular ki;

Günâhlara tövbe etmeyi geciktirmek, Allahü teâlâya karşı mağrûr olmak, kibirli olmaktır.


Uzun emel sâhibi olmak ve her şeyi sonraya bırakmak, perişanlık ve düşüncesizliktir.

Allahü teâlânın yarattığı işlere karışmak, felâketine sebeb olur. Meselâ, Allah bana mal verseydi, hacca giderdim. Sıhhat verseydi ibâdet ederdim... gibi sözler söylemek, kişinin helâkidir.

Dört şey vardır ki, onların azı da çoktur:

1. Ateş, 2. Düşmanlık, 3. Fakirlik, 4. Hastalık.


Sevap kazanmak çok mühim, kazanılan sevapları kaybetmemek daha mühim. gül

Ekleme Tarihi: 23.10.2006 - 18:59
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

İMAM-I RABBANİ
HAZRETLERİNDEN İNCİLER

İslâmiyyetin meydâna çıkmasına çalışmak, nefsin istemediği şeydir. Buna çalışan, nefsi ile cihâd etmiş olur. Hayrât yapmak ise, nefsin hoşuna gidebilir. Fekat, islâmiyyetin öğrenilmesi, yapılması için para sarf etmek, şübhesiz çok kıymetlidir. Bu niyyet ile az bir şey vermek, bu niyyet olmadan sarf edilen milyonlardan aşağı değildir. [Her müslimânın, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarını terceme edip, basdıran kurumlara yardım etmesi lâzımdır. Bunlardan bir iki kitâb satın alıp, komşuya, arkadaşa hediyye etmek, hem bu kuruluşlara yardım olur, hem de islâmiyyete büyük hizmet olur.]


İlm öğrenen kimse, nefsine uymakla kendine zarar yaparsa da, herkes onun ilminden fâidelenir. Kendini yakarsa da, başkalarının kurtulmasına sebeb olur. Sôfî ise, kendini kurtarmakla uğraşmakdadır. Başkalarına fâidesi yokdur.


İslâmiyyet, insanların seâdetine çalışanları, kendini kurtarmağa çalışanlardan, dahâ üstün tutmakdadır. [İbni Âbidîn, c. 5, s. 261]

Müslüman elinden ve dilinden emin olunandır.

Ekleme Tarihi: 24.10.2006 - 21:05
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...


Abdülkerîm Cîlî hazretleri (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki;

Şeytan avam tabakasına yâni ilmi olmayan müslümanlara önce şehvete dâir işlerin sevgisini aşılamaya çalışır. Böylece kalp duygularını öldürür. Sonra dünyâ sevgisini vererek dünyâlık kazanmaya sevkeder. Böylece bu insanların bütün gâyeleri dünyâ talebi olur. Çünkü cehâletle dünyâ sevgisi bir araya gelmiştir.

Sâlih kimseler iyi ameller işlediklerinde şeytan harekete geçer. Onlara işledikleri ameli güzel gösterir. Böylece onları ucba ve kendini beğenmişliğe sürükler. Sonunda hiç bir âlimin öğüt ve nasîhatini dinlemezler. İblis onları bu hâle getirdikten sonra şöyle der: "Başkaları sizin ibâdetinizin binde birisini yapsa kurtulur". Bu telkinlere kananlar amellerini azaltırlar. İstirâhat yolunu tutarlar. Kendilerini yüceltirler, başkalarını hafife alırlar. Artık bu hâlleri onları peşpeşe günâha sürükler.


Şeytân âlimi aldatmak için ise onun ilmi ile devreye girer. Söylediği her sözün hak olduğunu anlatır. Senin gibisi yok diye telkin eder. Şeytan bu yoldan gitmekle çok muvaffak olur. Büyük İslâm âlimlerine tâbi olmayıp ilimlerine güvenenlerden pek azı bu hîleden kurtulabilir.
Ekleme Tarihi: 25.10.2006 - 12:12
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

"Kalb dünyâ arzularından birine bağlı kaldığı ve geçici lezzetlerden birinin peşine takılıp gittiği müddetçe, imkânı yok, âhireti sevmiş olamaz."

Abdulkadir-i GEYLANİ HZ.

" EY OĞUL! Kendin Allah'ın takdiratına teslim et.Sonrada O'nunla birlikte ol.Nasılki bir binanın önce temele sonra da duvarlara ihtiyacı varsa, aynen bunun gibi, her işinde önce bir temele sonra bir yapıya ihtiyacı vardır.Senin yolunun temeli Allah'ın takdiratına teslim olmak, yapısı da onunla birlikte bulunmaktır.Sen bu esasa yapış ve bi ömür boyu gece- gündüz buna devam et...."

ABDULKADİR GEYLANİ HZ.


"ey adem oğlu dünyanın ne olduğunu bilmek istersen bir

çöplüğe bak işte dünya ondan ibarettir"

Şible Hz.leri

"Bir kula bak, vaktini boşa harcıyorsa boş şeylerle vakit geçiriyorsa ALLAH-U TEALA yı anmıyorsa bilesin ki ALLAH-U TEALA onu sevmiyor"

Zünnun-i Misri


İnsan dünyadan üç şeye hasretle gider. Topladığına doymaz, umduğuna kavuşamaz, önündeki ahiret yolculuğu için iyi azık temin etmez.

Dünyanın senden sonra nasıl olduğunu görmek istersen, senden evvel ölenlerden sonra ne olduğuna bak.

"Yarın ruh cesetten ayrılmayacak mı? İnsan evladından ve malından ayrılmayacak mı? Kefene sarılıp mezara konmayacak mı? Ey insanoğlu, beldeler harab olacak, mal mülk dağılacak çocuklar yetim kalacak. Ey insan, insanların çokluğuna bakıp da aldanma, çünkü sen yalnızsın, yalnız öleceksin. Kabre yalnız gireceksin, kabirden yalnız kalkacaksın ve kendi hesabını kendin vereceksin buyurdu"

"Tefekkür, sana iyi ve kötü fiillerini gösteren bir aynadir."

Hasan-i Basri (RA) Hz.leri


Vücudundaki bütün azalarını muhafaza et. Azalarını serbest bırakan kalbini sıkıntıya sokar.

Herhangi âzanı haram olan bir şeyde kullanırsan, o onun zinasıdır. Harama bakan göz, haramı tutan el, harama yürüyen ayak gibi. insanları yüzükoyun Cehenneme sürükleyen dillerinin belasıdır.

Yarın hesap yerinde diller, ayaklar, eller . . . işledikleri şeylere şahitlik edecekler. O hâlden kork. Nefsine acı.

Bir insan şer'an caiz olmayan bir şeyi yapacağı vakit o aza aman yapma, bu işe beni mecbur etme der. Yarın kıyamette aleyhine şahitlik edeceğim. Beni kötülük yaptırmak suretiyle aleyhine değil de iyilik yaptırmak suretiyle lehine şahit kıl der.

Azaları suistimal, kalbe sıkıntı verir. Kalb Allah içindir. Onu işsal ve ona eza Allah'ın gazabına sebebtir.

MUHYİDDİN-İ ARABİ HZ


Kardeşlerim bunca hikmetli söz kendini bilmezlerden çıkabilirmi. Bunca hikmetli söz aklı başında olmayanlardan çıkabilir mi? ALLAH c.c. rızası için nefsimizin gözüyle bakmayalım kalbimizin gözüyle bakalım.

Havz-ı Kevser



Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 26.10.2006 - 19:00 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 26.10.2006 - 18:55
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

KÂNÛNİ SULTAN SÜLEYMÂN HAN
ve YAHYÂ EFENDİ MENKIBESİ

Kânûnî Sultan Süleymân Han, Yahyâ Efendi'nin bir evliya mürşid
olduğunu, Hızır Aleyhisselâm ile görüştüğünü bilir, kendisini de
görüştürmesini istermiş.

Bir gün Yahyâ Efendi ve Kânûnî, kayıkla Boğaz'da gezmeye çıkmışlar.
Yahyâ Efendi yanında bir ahbâbı ile gelip kayığa binmiş. Birlikte
giderlerken, Yahyâ Efendi'nin ahbâbı, devamlı Kânûnî'nin
parmağındaki çok kıymetli bir yüzüğe bakıyormuş. Kânûnî bu hâli fark
edince, parmağındaki yüzüğü çıkarıp; 'Buyurun, daha yakından iyice
bakıp inceleyebilirsiniz' diye uzatmış. O zât yüzüğü alıp, evirip
çevirdikten sonra, denize atıvermiş.

Yahyâ Efendi hâriç, kayıkta bulunanlar çok hayret etmişler. Bir
müddet gittikten sonra, o zât inmek istediğini bildirince, kayık
kıyıya yanaşmış. O zât ineceği sırada denizden bir avuç su alıp
Sultân'a uzatmış. Avucundaki suda, biraz önce denize attığı yüzük
varmış. Yahyâ Efendi hâriç, kayıkta bulunan herkes yine çok hayrete
düşmüşler. Kânûnî elini uzatıp yüzüğü alınca, adam birdenbire gözden
kayboluvermiş .

Kânûnî, Yahyâ Efendi'ye dönerek; 'Ağabey, neler oluyor? ' diye
sormuş; 'O gördüğünüz Hızır Aleyhisselâm idi' cevâbını vermiş Yahyâ
Efendi. Kânûnî bunun üzerine; 'Bizi niye tanıştırmadınız? ' diye
sorunca, Yahyâ Efendi şöyle cevap vermiş; 'O kendini tanıttı; ama
siz tanımakta geç kaldınız'.

Ekleme Tarihi: 27.10.2006 - 10:05
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Cüneyd-i Bağdâdî -kuddise sirruh

Allâh ile sohbet, yâni O'nunla berâber olmak, güzel bir edeb, heybet ve murâkabe hâlinin devâmıyla;
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile sohbet, O'nun sünnetine ve siyerine ittibâ ile;
Evliyâullâh ile sohbet, ihtirâm ve hizmet ile;
Ehl ü iyâl ile sohbet, güzel ahlâk ile;
İhvân ile sohbet, devamlı güleryüzlü olmak ve onları sevindirmekle;
Avâm ile sohbet ise, duâ ve merhamet ile olur.
Ekleme Tarihi: 27.10.2006 - 20:59
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Üsâm bin Yusuf hazretleri, Hâtim-i Esam hazretlerinin mescidine geldi. Hâtim-i Esama sordu:

- Siz namazı nasıl kılarsınız?

- Namaz vakti gelince, hem zâhiren hem de bâtınen abdest alırım.

- Bu iki abdest, nasıl olur?

- Zâhirî abdest, belli organlarımı su ile yıkarım. Bâtınî abdeste gelince, organlarımı tevbe, pişmanlık ile; dünya ve baş olma sevgisini, mahlûkun övmesini, kin ve hasedi terketmek sûretiyle yıkarım.

Kâbeyi gözümün önünde tutarım, Allahü teâlânın beni gördüğünü düşünürüm. Cennetin sağımda, Cehennemin solumda, Azrâil aleyhisselâmın arkamda olduğunu ve sanki ayağımı Sırat Köprüsüne koymuş olduğumu, kıldığım bu namazın son namazım olduğunu kabul ederim. Sonra niyet eder, tekbir alırım. Namazda okurken, tefekkür ederek okurum. Tevâzu ile rükûa giderim. Tazarrû ve yakarma hâlinde secde yaparım. Ümit ile teşehhüdde otururum. İhlâs ile selâm veririm. İşte 30 seneden beri benim kıldığım namaz böyledir.

Bunun üzerine Üsâm bin Yusuf hazretleri buyurdu ki: Bunu herkes yapamaz.


Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 28.10.2006 - 19:08 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 28.10.2006 - 19:06
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

İMAM-I MUHAMMED BAKIR (RA) HZ.

Hz. İmam (RA) Medine'de bir grup insanlarla oturmuştu. Mübarek başını önüne eğdi. Bir müddet sonra kaldırdı ve: Bir kişi, bir sene sonra Medineye gelecek, üç gün boyunca dört bin asker bulunan ordusu ile çok kimseleri öldürecek. Bundan büyük zarar göreceksiniz. Bundan sakınınız. buyurdu. Buna bazıları inandı, bazıları da inanmadılar. Bir sene sonra kendisine inananları alarak Medinenin dışına çıktılar. Nafi b. Erzak ordusu ile geldi. İmam-ı Muhammed Bakır (RA) Hz.leri’nin haber verdiği zararları yaptı. Artık Medineliler Bundan sonra İmam-ı Muhammed Bakır (RA) Hz.lerinin her sözüne inanırız. Her sözü doğrudur. Çünkü o, Resûlüllah (SAV) Efendimizin evladındandır" dediler. İmam-ı Muhammed Bakır (RA) Hz.leri, İmam-ı Azam Ebu Hanife (RA) Hz.lerine bakıp: İslâmiyeti bozanlar çoğaldığı zaman, sen onu canlandıracaksın. Sen korkanların kurtarıcısı, şaşıranların sığınağı olacaksın. Sapıkları doğru yola çevireceksin. Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri yardımcın olacak. buyurdu.


Bir gün Esbab-ı Kiram’dan Cabir b. Abdullah'ın (RA) yanına gitti. Hz. Cabir'in (RA) gözleri kapalı bir halde idi. Selamını aldıktan sonra: Sen kimsin? diye sordu. O da, Muhammed b. Ali b. Hüseyinim! dedi. Hz. Cabir (RA): Ey Resûlüllahın (SAV) torunu yanıma gel! diyerek yanına çağırdı. Müsafaha yaptıktan sonra dedi ki: Resûlüllah (SAV) bana: Ey Cabir! Sen benim oğullarımdan birini görüp konuşuncaya kadar yaşarsın. Oğlumun adı Muhammed b. Ali b. Hüseyindir. Allah-ü Teâlâ (CC) O'na nur ve hikmet verecektir. Ona benden selam söyle buyurdu. Cabir (RA), emanet olan Resûlüllah (SAV)ın selamını sahibine ulaştırdıktan bir müddet sonra vefat etti.


Zamanında bulunan biri anlatıyor: İmam-ı Muhammed Bakır (RA) Hz.leri ile beraber Halife Hişam b. Abdül-Melikin evine uğradık. Bu ev harap olacaktır, hatta toprağı başka yere nakledilip taşları açıkta kalacaktır. buyurdu. Bu söze çok hayret ettim. Halife Hişamın evini kim yıkabilir ki? diye düşündüm. Nihayet Hişam vefat edip yerine oğlu Velid geçti ve bu evin yıkılmasını emretti. Hakikaten ev yıkıldı, toprağını başka yere naklettiler.

İmam-ı Muhammed Bakır (RA) Hz.leri Mekke ile Medine arasında bir katıra binmiş gidiyordu. Yanında birisi vardı ve o da rnerkeb üzerinde idi. Bir ara dağdan aşağı bir kurt inip geldi. Hz. İmamın ayaklarına başını koydu. Kendi halince bazı sesleri çıkardı. Hz. İmama birşeyler söylediği belli idi. İmam-ı Muhammed Bakır (RA) Hz.leri onu dinledikten sonra: Peki sen şimdi git. Ben arzu ettiğin gibi dua ederim buyurdu. Bana: kurdun ne söylediğini biliyor musun? diye sordu. Ben: Allah-ü Teâlâ'nın (CC) Resulü (SAV) ve Resulünün torunu bilir. dedim. Buyurdu ki: Kurt, eşim şiddetli bir ağrıya tutuldu. Dua buyurun da ondan kurtulsun ve senin dostlarından hiç kimse benim neslime musallat olmasın. dedi ve ben de dua ettiğimi söyledim.

İmam-ı Muhammed Bakır (RA) Hz.leri gece geç vakte kadar ibadet eder, sonra Allah-ii Teâlâ Hz.lerine şöyle yalvararak ağlardı: Ya İlâhi! Ya Rabbi! Gece oldu herkes uyuyor. Ya Rabbi! Sen dirisin. Her şeyi biliyor, yapılan her şeyi görüyorsun. Uyuman ve uyuklaman olamaz. Seni böyle bilmeyen ihsanına kavuşamaz. Sen öyle kuvvet ve kudret sahibisin ki, hiçbir şey senin olmasını dilediğin birşeyin olmasına mani olamaz. Rahmetin o kadar çoktur ki, rahmet kapılarını herkese açmışsın. Sana dua edenlerin, yalvaranların dualarını kabul edersin. Sana güvenen, kapına gelen kimseyi döndürmeye kimsenin gücü yetmez.



Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 29.10.2006 - 13:14 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 29.10.2006 - 13:10
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

MEKTUBATI GEYLANi

Ey Aziz,
Cenab-ı Hakkm aziz kıldığı ve birçok ilahî nimetlere erme şerefine nail eylediği kimse...
Bilesin ki...
- "Allah-ü Teala, dilediğine hidayet eder ve zatı nuruna ulaştınr." (24/35)
Yukandaki cümle bir Ayet-i Kerime mealidir. Bir f eyz kaynağıdır. O feyz bu-lutlarmdan; şahud şimşekleri çaktığı zamanı düşün... Neler olacağım tahmin eyle ve :
- "Allah rahmetim dilediğine tahsis eder." (3/74)
Mealindeki yüce kelamın yapacağı inayet sayesinde, vuslat rüzgarlannın daima basında döndüğünü de düşün... Anlamaya çalış... Ve neler olabileceğim anlatacağız, dinle...
îşte o zaman; kalb sahasmda üns reyhanları kokmaya başlar... Ve o reyhanlar; bir cennet bahçedeki gibi, boylandık-ça boylanır ve etrafa kokular saçmaya başlar... Ve o bahçede :
- "Ey Yusüf'e olan hasretim." (12/ 84)
Nağmeleri ile şevk bülbülleri ötme-ye başlar... Ve sırlar aleminde; iştiyak şuleleri panidamaya başlar...
Artık efkar kuşları? azamet fezasında kanatlanır... Ve çevikliğin son haddiyle uçmaya başlarlar...
Bunlara marifet hali ve marifet alemi adı verilir... Bu alem uçsuz bucaksız vadilerle doludur. Orada; üstün akla sahip olanlar dahi yolunu bulup, devam edemez... Şaşırır... Sonra orada öyle korkulu haller tecelli eder ki...
Bir bakarsın; yüce bir heybet eli kalkmış; basında bekliyor... Tepene ha indi; ha inecek... Bu manzara karşısmda; kavrayışın temelinden sarsılır...
Sonra bakarsın ki, başka bir alem başlamış... Perdelerin ötesinden sesler yükseliyor... Hem de heybetli sesler... Ona kulak mı dayanır ki?... Ve derin manası-m sezende yürek mi kalır ki?... Tahayyül et:
- Gerçek manasıyla Allah'ı takdir ödemediler..." (6/91)
Mealindeki yüce manaya hangi kulak dayanır? Bu yumuşatılmış man&, ya doğrudan doğruya, seni muhatab alsaydı; ne yapardm o zaman?... O anda can vermez miydin?...
Bu mana denizi çok engindir... Orada azimet sefineleri yüzer... îçinde ise; Hak yolcuları... Onlar için, ne dalganın önemi vardır; ne de çeşitli deniz tehlikelerinin... Sakın o yolcuları taşıyan sefineleri küçük sanmayasm...
îşte onun tarifi:
- "O sefineler; dağlar gibi. dalgalar arasından süzülür gider... O, yolcuları çeker; götürür." (11/42)
Ve bu yüce manalar taşıyan cümle; aynı zamanda o yolcuların sefine yelidir... Yelkenlerim iter.
Düşün... Bir daha... bir daha düşün...
- "Onlar Allah'ı; Allah da onları sever..." (5/54)
Bu Ayet-i Kerimenin delalet ettiği derin manayı düşün... O mana engin bir denizdir... Ve bu denizin adı; aşk denizidir. Mahabbet, sevgi denizidir. Mahabbet ehli, bu denizde yelkenlisin! açar... Ötelere doğru yol almaya başlar... Yelkenli sefi-nelerinin; bir sağa, bir sola yatması, onları korkutmaz... Dalgalar onlan yoldan alamaz...
Dağlar gibi dalgalar gelir; onları altı-na almak ister... Fakat inayet-i Hak onları korur. Onlar da bunu bilir. Yine de yalvarmadan edemezler; herbiri:
- "Ya Rabbi, beni mübarek bir menzile indir. Çünkü menzil sahiplerinin hayırhsı sensin..." (21/101)
Diyerek yalvarmaya 'başlar... Bu menzil ne olabilir ki?... Lika ve
Hazret-i Hakka yakınlıktan başka..,. Ne
var ki, her yerde olduğu gibi burada da
istidadlar konuşur...
Yalvarırlar... Yakanriar... Ama:
- "O kimseler ki, haklannda tarafımızdan iyilik fermanı çıkmıştır..." (21/ 101)
Cümlesindeki manadan o başka elde bir şey yoktur... O yolda kaybolan canları kim arar ki?... Kesilen başları kim sorabilir ki... Yalnız, kurtulması mukadder olanlar kurtulur... Çünkü ezelî istidad öyle gelmiştir...
Deniz kabarsın; dalgalar, o aşk yolcularım içine alsın isterse... Hak ezelde kur-tulmasını dilemişse; bir an içinde onlan:
- "Cudî..." (11/44)
Dağına salimen indirir...
Artık onlara Rahmanın cezbelerin-den bir cezbe gelmiştir... Ellermden tutmuş :
- "Doğruluk makamı..." (54/55) Tabir edilen yere çekmiştir...
Bu makam, ezelî istidada göre lütuf ve ihsanların yağdığı bir makamdır...
Makam bir değil, bir çoktur. Her makamı aşıp öbürüne geçmek için arada;
şahsa göre değişen bir veya birkaç durak olur... Aslında tek olarak bilinen ama aşılması oldukça zor bir durak var ki,
hepsinin mutlaka uğrayacağı bir duraktır... îşte o durak:
- "Ben, sizin Rabınız değil miyim?..." (7/172)
Mealindeki cümlede gizlidir... Bu durağı aşanın artık yolu, vuslat alemine doğru uzar... Buraya kadar gelebilen isti-dadlı olsa gerek... Bunu o yolcular da anlar; neşe ve şadlık içinde mest olurlar... Hayran olurlar...
Sonra onlara ilahî nimet sofraları serilir. O sofralardan bol bol nasib alırlar... Çünkü o nimetler:
- "O kimseleredir ki; onlar ihsan ettiler. .. Sonra bunlar için HÜSNA ve ZÎYADE'si vardır." (10/26)
Ayet-i Kerimesiyle tarif edilmektedir... Burada, HÜSNA'yı tümden nimetler; ZÎYADE'yi ise, lika-i ilahî olarak anlatabiliriz...
Hakka vasıl olmak isteyen herkes, bahsi geçen dalgalı ve engin denizleri aşmak zorundadır. Onları aşıp, Hakka varmak için, bu yolda insana tek şey îazun-dır: AŞK... Bu olduktan sonra korkma... Her denizi, deryayı aşarsın... Ummanlar önünde bir hendek kadar uf alır... Dağlar ve ovalar sana bir adımlık yol olur...
Her yolcuyu bu yolda aşk yürütür... Aşk bu yolda Hak erlerine bir ateş... Bu ateş, onların herdem içim yakar kavurur... Yansın... Yanana su mu esirgenir; hastaya tabib mi gelmez ki?... Hele bir de; yanan Hak aşıkmın kalbi, hasta olan da onun gönlü olursa... îşte böyle olanların içi yandıkça, aşk şarabı imdatlarına yetişir... Aşk şarabmdan başka onların ateşim ne söndürebilirdi ki, zaten...
Onlara aşk şarabı getiren kadehin adı; KÜRBÎYET'tir... VÎSAL camıdır... Yakınlık camı ve visal kadehi... Ne güzel ve ne ulvî şey...
O anda onları, huri misal sakiler dolanır. .. Allah aşkıyla içi yananın özüne birşeyler boşaltır... Yani AŞK ŞARABI... Onlar, verene hiç bakmaz; içer, içer hiç kanmazlar... Nasıl kansınlar, çünkü:
- "Onlara; Rabları. pak şarabı içirdi..." (76/21)
O ne ŞARAB'dır... îçilirken visal olursa... Ve sakisi ALLAH... onun şanı, çoktan da çok yücedir...
Artık onlar, ereceklerine ermişlerdir... Bulacaklarım da bulmuşlardır. Bilmem daha ne bulmaları istenir ki... Onu bulmayan niçin durur ki. Onu bulan da neden mahrum olur ki...
Son yolculuk durağı orasıdır. Oraya vasılolduktan sonra, sonsuz ve ebedî mülk ve devleti bulurlar...
ıtşte onların erdiği alemi anlatan Ayet-i Kerime:
- "Baksan... Sonra dönüp yine baksan... Ne görebilirsin ki?... Nimet ve büyük bir saltanattan başka..." (76/20)
Bu varı yitirmek ne güzeldir... Çünkü bu yolda yitirilen varlığın karşılığı Hakkın visalidir... Cenab-ı Hak cümlemize bu varlıktan soyunmayı ve vuslatı nasib eylesin... Amin!...


Mektubat-ı Geylani Abdülkadir Geylani Hz.
Ekleme Tarihi: 29.10.2006 - 20:54
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah

"Büyüklerden istifadeyi kesen iki sebep vardır: Biri inkar, diğeri imtihandır."


Ehl-i sünnet âlimleri bildiriyor ki:

1 Her müslimânın, bir ibâdet, bir iş yaparken, dört mezhebden birine uyması lâzımdır. Dört mezhebin âlimlerinden başka bir âlime uymak câiz değildir.

2 Her müslimân, kendine kolay gelen, dilediği bir mezhebe uyabilir. Bir işini bir mezhebe, başka işini başka mezhebe göre yapabilir.

3 Bir işi çeşidli mezheblere uyarak yapmağa gelince, o mezheblerden birinde, bu işin sıhhati için şart olan şeylerin hepsini yapmak lâzımdır. Bu iş, bu mezhebe göre sahîh olur. Buna (Takvâ) denir, çok iyi olur. Bu mezhebi (Taklîd) etmiş, diğer mezhebleri de gözetmiş olur. Bir mezhebi taklîd etmek, bunun bütün şartlarını yerine getirmekle câiz olur. Bir ibâdeti, bir işi uyduğu mezheblerin hiçbirine göre sahîh olmaz ise, buna (Telfîk) denir. Telfîk, hiçbir sûretle câiz değildir.

4 İnsan, seçdiği mezhebe her zemân bağlı kalmağa mecbûr değildir. Dilediği zemân başka mezhebe nakl edebilir. Bir mezhebe tâbi olmak için, bu mezhebin fıkh bilgilerini iyi öğrenmek lâzımdır. Bu da ilmihâl kitâblarından öğrenilir. Bunun için, hep bir mezhebe bağlı kalmak kolay olur. Bir mezhebden ayrılıp, başka mezhebe intikâl etmek veyâ her hangi bir işde başka mezhebi taklîd etmek güçdür. Başka mezheb, ancak ihtiyâc hâlinde, yanî harac bulununca ve bütün şartlarına uyarak taklîd edilebilir.
(Fâideli Bilgiler)



Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 30.10.2006 - 18:58 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 30.10.2006 - 18:57
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Peygamberliğe inanmıyanlar diyorlar ki;


1 Peygamber olarak gönderilen kimsenin, (Seni Peygamber olarak gönderdim. Benim tarafımdan kullarıma söyle!) diyenin Allah olduğunu bilmesi lâzımdır. Allahı tanımak, bilmek için ise, bir yol yokdur. Bu sözü söyliyen cin olabilir. Din sâhiblerinin hepsi, cinnin varlığına inanmakdadır.
Cevâb: Gönderilen kimse, gönderilmiş olduğunu mucize ile isbât etmekdedir. Mucizeyi yapan Allahdır. Cin yapamaz. Hiçbir mahlûk da yapamaz.


2 Peygambere (Vahy) getiren melek, cism ise, orada bulunanların hepsine görünmesi lâzımdır. Görülmediğini siz de söylüyorsunuz. Cism değilse, rûh ise, bunun söylemesi ve işitilmesi olamaz. Eğer cevâb olarak, (Peygambere Allahü teâlâdan vahy getiren melek cismdir. Allahü teâlâ, bunun görünmemesini istemekdedir. Göstermemeğe de kâdirdir) derseniz, önümüzdeki dağı görmememiz ve yanımızda çalan davulun sesini işitmememiz lâzım gelir. Bu ise, safsatadır.
Cevâb: Vahyi getiren melekdir. Melek, latîf, şeffâf cismdir. Renksiz olan şeffâf cismlerin görülmesi Allahü teâlânın âdeti değildir. Hava, cismdir. Fekat, şeffâf ve renksiz olduğu için görülmemekdedir. Katı cismler görülmez deseydik, o zemân safsata olurdu. Rûhların, görünür cism hâlini alarak söylemesi ve bunun işitilmesi mümkindir ve çok vâkı olmuşdur.


3 Peygambere inanmak için, Onun peygamber olduğunu anlamak lâzımdır. Bu da, uzun zemân incelemekle olabilir. Peygamberi hemen tasdîk etmek mecbûriyyeti abes olur.
Cevâb: Peygamberin hârikalarını, mucizelerini görüp de, doğru söylediğini anlamamak olamaz. Bunları görenlerin ve işitenlerin, hemen anlayıp inanmaları lâzımdır... (Hak Sözün Vesikaları)



Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 31.10.2006 - 19:52 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 31.10.2006 - 19:52
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Hindistânda yetişmiş olan islâm âlimlerinin büyüklerinden Şerefüddîn Ahmed bin Yahyâ Münîrî rahmetullahi aleyh, fârisî (Mektûbât) kitâbının onsekizinci mektûbunda buyuruyor ki:

İnsanların çoğu, şübhe ve hayâl ile hareket ederek yanılıyorlar. Böyle bozuk düşünenlerden bir kısmı (Allahü teâlânın bizim ibâdetlerimize ihtiyâcı yokdur. İbâdetlerimizin Ona hiç fâidesi yokdur. İnsanların ibâdet veyâ isyân etmeleri, Onun büyüklüğü karşısında müsâvîdir. İbâdet yapanlar, boşuna sıkıntı, zahmet çekiyorlar) diyorlar. Böyle düşünmek yanlışdır. İslâmiyyeti bilmedikleri için, böyle söylemekdedirler. İbâdetlerin Allahü teâlâya fâidesi olduğunu ve bunun için emr olunduklarını zan etmekdedirler. Böyle zan etmek çok yanlışdır. Olmıyacak şeyi oluyor zan etmekdir.

Her insanın yapdığı ibâdetin fâidesi, yalnız kendisinedir. Böyle olduğunu, Allahü teâlâ Fâtır sûresinin onsekizinci âyetinde açıkca haber vermekdedir. Böyle yanlış düşünen kimse, perhiz yapmıyan hastaya benzemekdedir. Bu hastaya doktor, perhiz tavsiye ediyor. Bu ise, perhiz yapmazsam doktora hiç zararı olmaz diyerek, perhiz yapmıyor. Doktora zararı olmaz demesi doğrudur. Fekat kendine zarar vermekdedir. Tabîb, kendine fâidesi olduğu için değil, onun hastalıkdan kurtulması için, perhiz yapmasını tavsiye etmişdir. Doktorun tavsiyesine uyarsa, şifâ bulur. Uymazsa ölür, gider. Tabîbin bundan hiç zararı olmaz.



Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 01.11.2006 - 19:49 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 01.11.2006 - 19:48
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Hazret-i Ali (radıyallahü anh) buyurdu ki:

Fakîh öyle biridir ki, insanları Allahın rahmetinden ümitsizliğe düşürmez ve onları Allahın rahmetinden yüz çevirtmez.

Mal ve çocuklar, dünya hayatının zinetidirler. Salih amel de, dünyadan ahirete götürülen mahsuldür.

Allah için seven bir kardeş, en yakından daha yakın, anne ve babalardan daha merhametlidir.

Amel eden cahil kişi, yoldan başka yerde yürüyen gibidir. Bu yürüyüşü ona, ihtiyacından uzaklaşmaktan başka birşey kazandırmaz.



İnsan, sözü ile tartılır veya işi ile değerlendirilir. Seni zinet yönünden ağır getirecek şeyi söyle ve kıymetini artıracak şeyi yap!

Ekleme Tarihi: 02.11.2006 - 19:22
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

İmâm-ı Rabbânî rahime-hullahü teâlâ, (Mektûbât) kitâbının birinci cildinin 251. mektûbunda buyuruyor ki:

İmâm-ı Gazâlî rahmetullahi aleyh buyuruyor ki: Halîfe Ömer radıyallahü anh şehîd olunca, Abdüllah ibni Ömer, Sahâbe-i kirâma dedi ki: (İlmin onda dokuzu, Ömer radıyallahü anh ile berâber öldü!). Bazılarının bu sözü anlamıyarak durakladıklarını görünce, (İlmden maksadım, Allahü teâlâyı bilmekdir. Abdest ve guslün bilgileri değildir) dedi.

Hazret-i Ömer böyle olunca, Ebû Bekrin radıyallahü anh büyüklüğü nasıl anlaşılır ki, Ömerin bütün iyilikleri, onun bir iyiliğidir. Böyle olduğu, hadîs-i şerîfde bildirilmekdedir. Hazret-i Ömer ile Sıddîk radıyallahü anhümâ arasındaki fark, Sıddîk ile Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem arasındaki farkdan ziyâdedir. Başkalarının Sıddîkdan radıyallahü anh ne kadar aşağı olduğunu bundan anlamalıdır. Şeyhayn radıyallahü anhümâ öldükden sonra da, Peygamberimizden sallallahü aleyhi ve sellem ayrı kalmadılar. Mahşere de, onlarla berâber kalkıp gideceğini haber vermişdir. O hâlde efdaliyyet, üstünlük, Ona dahâ yakınlık demek olup, bu da, ikisine mahsûsdur.

Bu fakîrliğim ve aşağılığım ile, Onların yüksekliğinden ne anlıyabilir ve söyliyebilirim ve üstünlüklerinden ne anlatabilirim? Tozun, dumanın, güneşi anlatmağa gücü yeter mi? Bir damla su, büyük denizleri söyliyebilir mi?



Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 03.11.2006 - 18:53 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 03.11.2006 - 18:51
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Muhabbet, sevmek, hep berâber olmağı istemek, berâber olmakdan zevk, lezzet duymak demekdir. İnsan sevdiğini hiç unutmaz. Muhabbetin yeri kalbdir. Kalb, yürek dediğimiz et parçasında bulunan bir kuvvetdir. Bu kuvvete gönül diyoruz. Birşeyi öğrenmek, akıl ile olur. Akıl, dimâg, beyin dediğimiz et parçasında bulunur. Küfrü, harâmları, mekrûhları sevmek, beğenmek küfr olur. Farzları, sünnetleri, beğenmemek de küfr olur, dünyâ olur. Müslimân olmak için, dünyâya yanî harâmlara kıymet vermemek lâzımdır.

Allahü teâlânın düşmanlarını sevmek, insanı Allahü teâlâdan uzaklaşdırır. Teberrî etmedikce, tevellî olmaz. Yanî uzaklaşmadıkça, dostluk olmaz.

Son nefeste îmân ile veya îmânsız ölmek, kalbdeki sevgiye bağlıdır. Çünki Kâinatın efendisi, sevgili Peygamberimiz, dünyada iken birbirini sevenlerin mahşer yerinde beraber haşrolunacağını, ahiretde de beraber bulunacağını müjdelemiştir. Elbette, muhakkak doğrudur.

O halde insan seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmelidir ki; ahiretde sevdiğinin yanında bulunacaktır.



Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 04.11.2006 - 23:18 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 04.11.2006 - 23:17
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Dünyâda ve âhıretde seâdete kavuşmak için, (Ehl-i sünnet itikâdı)nı öğrenip, îmânını buna göre düzeltmek, bundan sonra, fıkh bilgisi öğrenip, onunla amel etmek ve cenâb-ı Hakkın dostlarını, sevgili kullarını sevmek ve islâm dîninin düşmanlarını tanıyıp, onlara aldanmamak lâzımdır. Ehl-i sünnet itikâdını ve farzlardan ve harâmlardan lâzım olanları öğrenmek, her müslimâna farz-ı ayndır. Her müslimân Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarından toplanarak hâzırlanmış olan bir ilmihâl kitâbı alıp, çoluğuna çocuğuna, arkadaşlarına, sevdiklerine okutmalıdır. Dünyâya ve âhırete fâidesi olmıyan, hattâ zararlı olan, dîni ve ahlâkı bozan bölücü gazete, mecmûa ve kitâbları okumamalı, lüzûmlu ve fâideli olan kitâbları okuyup, öğrenmelidir. Lüzûmlu kitâblardan çok kıymetlisi İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin kitâbları ile, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin kuddise sirruhümâ (Mektûbât) adındaki ve Bediüzzaman Said Nursi (r.a.) Risaliye Nur kitâblarıdır. Hadîs-i şerîfde, (Evliyânın anıldığı yere rahmet iner) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîf, Evliyâyı severek hâtırlayanın, feyz ve berekete kavuşacağını ve düâlarının kabûl olacağını haber veriyor. Herkes muhabbeti mikdârınca, o büyüklerin feyzlerinden ve nûrlarından istifâde eder. Onların bakışları devâ, sohbetleri hasta ve ölü kalblere şifâdır. Onları gören, Allahü Teâlâyı hâtırlar. Şimdi onları bulmak, görmek imkânsız oldu ise de, kitâblarını okuyup, yüksek, seçilmiş olduklarına inanan ve bunun için onları seven, onların rûhlarından feyz alır, fâidelenir. Bu husûsda, bu kitâbımızın içinde okuyacağınız, (Müslimâna nasîhat) kısmında geniş bilgi vardır. Peygamberler aleyhimüsselâm, kulları Allahü teâlâya yaklaşdıran vâsıta ve sağlam ipdirler. Hadîs-i şerîfde, Evliyânın, yanî ahkâm-ı islâmiyyeyi iyi bilip, bildiği ile amel eden âlimlerin, Peygamberlerin vârisleri olduğu bildirildi. Bunun için, Evliyâ da aleyhimürrahme, insanı, Allahü teâlânın rızâsına ve merhametine kavuşduran vâsıta ve ipdirler. Kurân-ı kerîmde, (Allahü teâlâya yaklaşmak için vesîle arayınız!) buyuruluyor. Bu vesîlelerin en büyüklerinden biri Peygamberler salevâtullahi aleyhim ecmaîn ve onların vârisleri olan âlimlerdir rahmetullahi aleyhim ecmaîn. Hüccet-ül islâm imâm-ı Muhammed Gazâlî ve imâm-ı Ahmed Rabbânî müceddid-i ve münevvir-i elf-i sânî Fârûkî Serhendî rahmetullahi aleyhimâ,Bediüzzaman Said Nursi (r.a.) bu vârislerdendirler. Peygamber efendimizin sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem vârisi olan ve Onun mubârek kalbindeki nûrlarını ve marifetlerini alıp, temiz kalblere ulaşdıran, bu iki büyük zâtı vesîle ederek seâdete kavuşmak çok kolaydır. Zîrâ, bunların eserlerini, hâl tercemelerini okuyarak, kendilerini tanımak ve sevmek pek kolay olur. Evliyâyı sevenler, mağfiret olunmakla müjdelenmişlerdir.


Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 05.11.2006 - 13:13 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 05.11.2006 - 13:10
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

İMAM-I RABBANİ HAZRETLERİNDEN İNCİLER


Dînini seven bir âlim bulup, seçmeniz yetişir ve büyük bir nîmet olur. Çünkü, âhıreti düşünen âlimin sözleri, yazıları, aklı, vicdânı olan herkesi yola getirir. Kalblere te'sîr eder. Fakat, şimdi böyle bir âlim nerede? Bunu bulamazsanız, diğerleri içinden, zararı en az olanı bulmaya çalışınız. (Bir şeyin hepsi ele geçmezse, hepsini de elden kaçırmamalıdır) sözü meşhûrdur. Ne yazacağımı şaşırıyorum.

İnsanların saadeti, âlimlerin elinde olduğu gibi, insanları felakete, Cehenneme sürükliyenler de, din adamı şeklinde görünen, din düşmanlarıdır. Din adamlarının iyisi, insanların en iyisidir. Dîni dünya isteklerine âlet eden, herkesin îmanını bozan din adamı da, dünyanın en kötüsüdür.

İnsanların saadeti ve felaketi, doğru yola gelmesi ve yoldan çıkmaları din adamlarının elindedir. Büyüklerden biri, şeytanı boş oturuyor görüp, sebebini sormuş. Şeytan demiş ki: (Bu zamanın din adamları, bizim işimizi görüyor. İnsanları yoldan çıkarmak için bize iş bırakmıyorlar). Fârisî beyt tercümesi:

Din adamı görünüp, dünya toplıyan kimse,
kendi sapıtmış yolu, gayra nasıl göstere?

Ekleme Tarihi: 06.11.2006 - 19:13
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

İMAM-I RABBANİ HAZRETLERİNDEN İNCİLER

Ey kıymetli oğlum! Bugün, her istediğini kolayca yapabilecek bir hâldesin. Gençliğin, sıhhatin, gücün, kuvvetin, malın ve rahatlığın bir arada bulunduğu bir zamandasın. Se'âdet-i Ebediyyeye kavuşturacak sebeplere yapışmağı, yarar işleri yapmağı, niçin yarına bırakıyorsun? İnsan ömrünün en iyi zamanı olan, gençlik günlerinde, işlerin en iyisi ve faydalısı olan, sahibin, yaratanın emirlerini yapmaya, Ona ibâdet etmeye çalışmalı, islâmiyetin yasak ettiği haramlardan, şüphelilerden sakınmalıdır. Beş vakit namazı cemaat ile kılmağı elden kaçırmamalıdır. Nisap miktârı ticâret malı olan müslümanların, bir sene sonra zekât vermeleri emrolunmuştur. Bunların, zekât vermesi, muhakkak lâzımdır. O hâlde, zekâtı seve seve ve hattâ fakirlere yalvara yalvara vermelidir. Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu, kullarına çok acıdığı için, yirmidört saat içinde ibâdete, yalnız beş vakit ayırmış, ticâret eşyasından ve çayırda otlayan dört ayaklı hayvanlardan, tâm veya yaklaşık olarak ancak, kırkta birini fakirlere vermeyi emir buyurmuştur. Birkaç şeyi haram edip, çok şeyi mubâh etmiş, izin vermiştir.

O hâlde, yirmidört saatte bir saat tutmayan bir zamanı, Allahü teâlânın emrini yapmak için ayırmamak ve zengin olup da, malın kırkta birini müslümanların fakirlerine vermemek ve sayılamıyacak kadar çok olan, mubâhları bırakıp da, haram ve şüpheli olana uzanmak, ne büyük inat, ne derece insâfsızlık olur.

Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytanlarının saldırdığı bir zamandır. Böyle bir çağda yapılan az bir amele pekçok sevap verilir. İhtiyârlıkta dünya zevkleri azalıp, güç kuvvet gidip, arzulara kavuşmak imkânı ve Ümitleri kalmadığı zamanda, pişmanlıktan, âh etmekten başka birşey olmaz. Çok kimselere bu pişmanlık zamanı da, nasip olmaz. Bu pişmanlık da, tevbe demektir ve yine büyük bir nîmettir. Çokları bu günlere kavuşamaz.
(96.mektup)
Ekleme Tarihi: 07.11.2006 - 20:06
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
dilaratuba su an offline dilaratuba  

934 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 27.08.2006
En Son On: 13.04.2009 - 18:15
Cinsiyeti: Bayan 
VE ALEYKÜM SELAM VE RAHMETÜLLAHİgül
Ekleme Tarihi: 07.11.2006 - 21:46
Bu mesajı bildir   dilaratuba üyenin diğer mesajları dilaratuba`in Profili dilaratuba Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

HAK TEALA razı olsun dilaratuba ve diğer kardeşlerim. Konularımızı okuyup takip ediyorsunuz. Bu acizden de Hayır Dualarınızı eksik etmeyiniz...

Büyük fıkıh âlimi Abîde bin Amr gül

Abîde bin Amr hazretleri Yemenli olup, mensûb olduğu kabilenin reisi idi. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) hayatta iken, Mekkenin fethedildiği günlerde Müslüman olmakla şereflendi. Fakat Peygamber efendimizi göremediği için sahâbî olamadı. Hz. Ömerin halifeliği zamanında Medineye gelerek yerleşti. Eshâb-ı kirâmdan Hz. Ömerden, Hz. Aliden İbn-i Mesûd ve İbn-i Zübeyrden (radıyallahü anhüm) hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir.

Eshâb-ı kirâmdan öğrendi
Bu mübarek zat, Hz. Alinin sohbetlerinde devamlı bulunmakla meşhûr olmuştur. Hadîs ve fıkıh ilmini Eshâb-ı kirâmdan öğrendi. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler Kütüb-i sittede yer almıştır. Kendisinden; Abdullah bin Seleme, İbrâhîm Nehaî, Ebû İshâk es-Sebîî, Muhammed bin Sîrîn, Ebû Hussân el-Arac, Ebul-Buhterî, Âmir eş-Şabî ve diğer birçok âlim hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir...
Abîde bin Amr, fıkıh ilmini Abdullah İbn-i Mesûddan öğrendi. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden biri:

Bir gün Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz Abdullah bin Mesûda:
(Nisâ sûresini oku dinleyelim) buyurdu. İbn-i Mesûd Yâ Resûlallah! Kurân-ı kerîm size indi. Biz Onu sizden okuduk ve sizden öğrendik dedi. Resûl-i Ekrem (Evet öyledir. Fakat ben Kurân-ı kerîmi başkasından dinlemeyi severim) buyurdu ve İbn-i Mesûd okumaya başladı. Halleri ne olacak! Her ümmetten bir şâhit getireceğimiz zaman... (Nisa, 41) âyetine gelince, Resûlullahın mübârek gözlerinden yaşlar boşandı.


(İnsanların en hayırlısı)
Yine İbn-i Mesûddan rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, (İnsanların en hayırlısı benim asrımda bulunanlardır. Sonra en hayırlısı onlardan sonra gelenler, sonra en hayırlısı onlardan sonra gelenlerdir) buyurulmuştur.
Muhammed İbn-i Sîrîn der ki:
-Abîdeye: Senden dinlediklerimi yazayım mı? diye sordum. Hayır! dedi.
İbrahim Nehâî de Abîde ile ilgili olarak şunu anlatır: Abîdenin yanında dinlediklerimi yazıyordum, müdâhale etti: Benden herhangi bir kitap ebedîleştirmeyin!
Ebu Yezîd el-Murâdî de der ki: Abîde vefat edeceği vakit beni çağırdı ve; Kitaplarımı imha edin buyurdu, sonra da ruhunu teslim etti...


Bu mesaj 2 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 08.11.2006 - 21:40 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 08.11.2006 - 21:38
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu ALeykum Ve Rahmetullah

Bu dünya değil, bu dünyayı sevmek kötüdür. Bir kalbde iki korku bulunmaz. Dünyadan korkan ahiretten korkmaz. Dünya hayatında iki yol var:
1- Havasız uzun bir tünel
2- Havadar, zevk ve sefalarla dolu bir tünel.
Havasız tünelden geçenler, sıkıntılı yolun sonunda rahata ererler, sıkıntılardan kurtulurlar. Havadar, zevk ve sefa dolu tünelden geçenler ise cehennem çukuruna düşerler. Rahatsız olurlar.

Ehli sünnet itikadına sahipseniz, büyüklerin yolunda iseniz, kırk bin dünya verseler, kavuştuğunuz nimet karşısında çer çöp kalır.

Yeis haram, büyük günahtır.

Aklı olan az zamanda çok iş yapar.

Selamet isteyen dünyaya kıymet vermesin, keramet isteyen, sonsuz olanı yüce tutmalıdır.

Allahü teâlâya isyan edildiği için dünya kötüleniyor. Yoksa taşı toprağı niye kötülensin ki.

Ehli sünnet Müslüman seçilmiş insan demektir. Kimde bu nimet varsa, Allahü teâlâ onu en büyük nimetle şereflendirmiş demektir. Bunun kıymetini bilmeli. Kalbde iman çok önemli. İnsan bir kelimeyle hidayete eriyor, bir kelimeyle Allah korusun imandan çıkıyor. İmanı muhafazaya çalışmalı. İnsanın dünya denilen bu mayınlı tarlada mayınlara basmadan ilerlemesi lazım, bunun için bir rehbere, bir kılavuza ihtiyaç vardır. Rehber, onun mayına basmaması ve etkilenmemesi için uğraşır. Eğer iman giderse insan parçalanır. Bu tehlikeden kurtulmanın çaresini İmam-ı Rabbani hazretleri bildiriyorlar: Dünyada en mühim iş, yapılacak en hayırlı iş, Allah dostlarıyla beraber olmak.

Vekil asıl gibidir. Vekili üzmek aslı üzmek gibidir. Vekile itiraz asla itirazdır.

Vermek çok önemli. Her zaman verici olun alıcı olmayın. Çünkü bu din vermek dinidir, vermekle büyüdü. Verince veriyorlar. Vermeden almak olmaz.

Kuş yuvası kadar bir mescit yaptırana, Allahü teâlâ büyük bir köşk verecektir.



Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 09.11.2006 - 15:55 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 09.11.2006 - 15:53
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
dilaratuba su an offline dilaratuba  

934 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 27.08.2006
En Son On: 13.04.2009 - 18:15
Cinsiyeti: Bayan 
Allah Razı Olsun gül
Ekleme Tarihi: 09.11.2006 - 20:31
Bu mesajı bildir   dilaratuba üyenin diğer mesajları dilaratuba`in Profili dilaratuba Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah

ALLAH c.c. cümlemizden Razı olsun güzel kardeşim gül


İMAM-I RABBANİ HAZRETLERİNDEN İNCİLER

Allahü teâlâ, zâhirimizi ve bâtınımızı, Onun yolunda bulundursun ve duâmıza âmîn diyenleri affeylesin! Âmîn.

Kıymetli yavrum! İnsanların nefs-i emmâresi mevkı' almak, başa geçmek sevdâsındadır. Onun bütün arzusu, şef olmak, herkesin, kendisine boyun bükmesidir. Kendinin kimseye muhtaç olmasını, başkasının emri altına girmesini istemez. Nefsin bu arzuları, ilah olmak, mâbut olmak, herkesin kendine tapınmasını istemek demektir. Allahü teâlâya şerîk, ortak olmayı istemektir. Hattâ nefs, o kadar alçaktır ki, ortaklığa râzı olmayıp, âmir, hâkim, yalnız kendi olsun, herşey, yalnız onun emri ile olsun ister.

Hadis-i kudsîde, Allahü teâlâ buyuruyor ki: (Nefsine düşmanlık et! Çünkü nefsin, benim düşmanımdır). Demek oluyor ki, nefsi kuvvetlendirmek, onun, mal, mevkı', rütbe, herkesin üstünde olmak, herkesi aşağı görmek gibi isteklerini yapmak, Allahü teâlânın bu düşmanına yardım ve onu kuvvetlendirmek olur ki, bunun ne kadar feci, korkunç bir suç olduğunu anlamalıdır.

Allahü teâlâ, hadis-i kudsîde buyuruyor ki: (Büyüklük, üstünlük, bana mahsûstur. Bu ikisinde, bana ortak olmak isteyen, büyük düşmanımdır. Hiç acımadan, onu Cehennem ateşine atarım). [Görülüyor ki, mal, mevkı', rütbe, kumandanlık, şeflik gibi dünya zînetlerini, nefse uyarak değil, Allahü teâlânın emirlerini yapmak ve yaptırmak için ve millete, müslümanlara hizmet etmek için istemelidir. Bu niyet ile istemek ve bunları yapmak ibâdet olur.]

Ekleme Tarihi: 10.11.2006 - 10:09
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah

Kötü yaradılışlı kişi Allah´a yalvaramasın diye ALLAH ona dert keder vermez. Unutma Firavun´un başı bir kez bile ağırmadı.

Dert; ALLAH´ı gizlice anmana vesile olacaksa tüm dünya malından yeğdir.Dertsiz dua soğuktur. Dertli dua gönülden, aşkla gelir.

Nefsle şeytan ikisi de birdir ama iki gibi görünür. Akılla melek de birdir.


Malla beden eriyen kar gibidir. Ama onları satmak istersen en iyi alıcı ALLAH´tır.

Varılan yerin tatlılığı ona ulaşmak için yolda çekilen sıkıntıların fazlalığı ile ölçülür.

Dünya tuzaktır, yemide İstek; İstek tuzaklarından kaçının


Hz.Mevlana k.s.gül


Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 11.11.2006 - 12:02 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 11.11.2006 - 12:00
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

MÜDAHENE

Gücü yettiği halde haram işleyene mani olmamak müdahene olur. Müdahene, dünyalık ele geçirmek için, dinden vermektir.

Haram işleyene veya yanında bulunanlara olan saygısı yahut dine olan bağlılığının gevşekliği, müdaheneye sebep olmaktadır. Fitne olmadığı, yani dinine veya dünyasına veya başkalarına zarar olmadığı zaman, haram ve mekruh işleyene mani olmak gerekir. Mani olmamak, susmak haram olur. Müdahene etmek, haram işlemeye razı olmayı gösterir. Susmak çok yerde iyidir. Fakat, hakkı, hayrı söyleyecek yerde susulmaz.

(Ya Resulallah! Geçmiş ümmetlerden bir kısmına deprem ile azap yapıldı. Toprak altında kaldılar. Bunların arasında salihler de vardı) denildiğinde (Evet, salihler de birlikte helak oldular. Çünkü Allahü teâlâya isyan olunurken susmuşlardı) buyurdu. (Taberani)
Ekleme Tarihi: 12.11.2006 - 15:36
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

(En iyi, en hayırlı insanlar benim asrımda bulunan Müslümanlar [Eshab-ı kiram]dır. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenler [Tabiin] dir. Onlardan sonra da en iyiler onlardan sonra gelenler [Tebe-i tabiin] dir. Onlardan sonra gelenlerde yalanlar yayılır. Bunların sözlerine, işlerine inanmayın.) [Buhari]
Bu üç asırdan sonrakiler, bunlardan nakil yapmadıkça onlara itibar edilmez. Eshabdan kimse üstün olamaz. Onlar gökteki yıldızlar gibidir. Onlara uyanlar hidayete kavuşur.

(Her asır, önceki asırdan daha bozuk olur. Böylece kıyamete kadar hep bozulur.) [Hadika]
Gün günü aratıyor, gittikçe bozuluyor. Bir asrı saadetin gelmesi mümkün değildir. Tabiin asrı da gelmez.

(Allahın sâlih kulları birbiri ardından âhirete göçer; geride arpa ve hurmanın döküntüleri gibi değersizler kalır. Allah teâlâ onlara hiç kıymet vermez.) [Buhari]
Sonra gelenler, öncekilerden nakil yapmadıkça hiç kıymeti olmaz.

(Allahü teâlâ bir âlimin ruhunu alırsa, bu İslamda açılan bir gedik olur. Kıyamete kadar onun boşluğu doldurulamaz.) [Deylemi] Bir âlimin boşluğu doldurulamadığına göre, artık o devrin âlimlerinin acizliği meydana çıkar.

Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar.) [İbni Mace]
Gittikçe ilim azalacaktır.

Ahir zamanda sonra gelenler, önceki âlimleri cahillikle suçlayacaktır.) [İbni Asakir]


Eski âlimleri suçlayanlar, ilimden haberi olmayan cahillerdir.



Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 13.11.2006 - 10:20 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 13.11.2006 - 10:18
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
dogru huriye su an offline dogru huriye  
RE:

17 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 02.07.2006
En Son On: 19.01.2007 - 10:12
Cinsiyeti: ----- 
Alıntı
Orijınalı .n.b.

ALLAH RAZI OLSUN
ISTIFADE DOLU METINLER BUNLAR
RABBIM HIKMETINIZI ARTTIRSIN


Ekleme Tarihi: 13.11.2006 - 10:57
Bu mesajı bildir   dogru huriye üyenin diğer mesajları dogru huriye`in Profili zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

ALLAH c.c. bu güzel dua için sizden ve tüm kardeşlerimizden de razı olsun dogru huriye kardeşim. gül

Ekleme Tarihi: 13.11.2006 - 12:56
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan din bilgilerini, toplayan, kitaba geçiren; açıkça bildirilmemiş, kapalı bildirilmiş olan bilgileri de anlayıp, açıklayabilen derin âlimlere Müctehid denir.


Hicretten 400 yıl sonra, müctehid yetişmedi. Müctehide ihtiyaç da kalmadı. Çünkü ALLAH-U TEALA ve Onun resulü Muhammed aleyhisselâm, kıyamete kadar, hayat şekillerinde ve fen vasıtalarında yapılacak değişikliklerin, yeniliklerin şamil olan ahkâmın hepsini bildirdiler. Müctehidler de, bunların hepsini anlayıp, açıkladılar. Sonra gelen âlimler, bu ahkâmın, yeni olaylara nasıl tatbik edileceklerini, tefsir ve fıkıh kitaplarında bildirirler. Müceddid denen bu âlimler kıyamete kadar mevcuttur.

Cahiller ve din düşmanları tarafından Müslümanlar arasına sokulmuş olan hurafeleri, bidatleri, yanlış inançları, kendilerinden bir şey ilave etmeden dini eski haline getiren müceddidlerdir. Hadis-i şerifte, (Her yüz yılda bir müceddid gelir. Ümmetimin işlerini yeniler) buyuruldu. Mesela, sultanlar içinde Ömer bin Abdülaziz, din bilgilerinde İmam-ı Şafii, tasavvufta Maruf-i Kerhi, esrar bilgilerinde İmam-ı Gazali, feyz vermekte ve harikalar, kerametler göstermekte, Abdülkadir Geylani, hadis ilminde İmam-ı Süyuti, tarikat, hakikat ve akaid bilgilerinin inceliklerini açıklamakta ve kalplere akıtmakta İmam-ı Rabbani, müceddid idiler. Hepsi, İslamiyetin yayılmasına, kuvvetlenmesine hizmet ettiler. (Mekatib-i şerife)


Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 14.11.2006 - 11:44 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 14.11.2006 - 11:42
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Yolumuzun esası 3'tür:

1.Kelime-i Tevhid akidesi

2.Sünneti resulullahı yaşmak ve yaşatmak

3.Ehlibeyt sevgisi ve her unutulan bir sünnetin ihyası,bir nefis

teskiyesidir.

ABDULLAH FÂRUKİ ELMÜCEDDİDİ(K.S)



ALLAH'ın ihsan kapısı kapanmadan önce,kalp adımlarınla ALLAH'a açıl.ALLAH'ın ihsan kapısı kapanırsa, nefsin sana yük olur.Malın ağırlık verir .Kuvvet işe yaramaz bir yük olur.elinde bulunan hiçbirşeyin yararını göremezsin.

HZ. ABDULKADİR GEYLANİ (KSA)

Ekleme Tarihi: 15.11.2006 - 12:28
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

İki ilim ehli uzun süreli kendilerini geliştirmek için girdikleri inzivadan sonra nefislerini eğittiklerini düşünerek şehre doğru yola çıktılar.Artık ne kadınlar,ne servet,ne de şöhret onları aldatacaktı.
Akşam üzeri nehir kenarında bir kadının beklediğini gördülar.Genç olanı kadınla selamlaştıktan sonra derdinin ne olduğunu sordu .Kadın sabahleyin köyünden nehrin üzerinde ki asma köprüyü geçerek buraya tarlaya geldiğini ,ancak dağlardan gelen selin köprüyü yıktığını ve karşıya geçemediğini ,evde çocuklarının merak edeceklerini söyledi.Bunun üzerine genç olan ilim ehli ,kadını kucağına alarak ellerinin üzerinde ıslanmadan karşıya geçirdi.Kadın kendisine teşekkür ederek sevinçle evine doğru yola koyuldu.İki ilim ehli yaklaşık bir saat hiç konuşmadan yürüdüler .Genç olanı arkadaşına neden süratının asıldığını ve hiç konuşmadığını sordu.Bunun üzerine yaşlı olanı genç olanı şu sözlerle eleştirdi:Biliyorsun ki,dinimize göre yabancı kadınlara dokunmak yasaktır.Sen sanki fırsat kollar gibi kadını kucaklayıp durdun .Ne oldu bizim bunca zamandır sürdürdüğümüz kendimizi geliştirme gayretine?Pes ettin ve daha şehre gelmeden yelkenleri suya indirdin .Genç adam şu karşılığı verdi :
''Ben o kadını suyun karşısında bıraktım ve unuttum .Görüyorum ki, Sen hala unutamamış ,zihninden atamamışsın.''
Ekleme Tarihi: 16.11.2006 - 19:12
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
mucahide16 su an offline mucahide16  

67 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.11.2006
En Son On: 17.06.2007 - 03:42
Cinsiyeti: Bayan 
Aleykümselam ve Rahmetullahi ve Berekatüh!...

Allah Razı Olsun havz-ı kevser abi.
gerçekten yazdıkların çok güzel not etmeye çalışıyorum ama çok yaz yaz bitmiyo şimdi zevkle yazıyorum ama İnşallah bıkmam.
Allah-u Teala bıktım,yetti artık dememizi hiç nasip etmesin devamlı öğrenme,öğretme isteği coştursun koştursun ki;bizlerde, Kanuni Sultan Süleyman nasıl diyar diyar gezerek müslüman topraklarına toprak kattı ise,bizlerde gönülden gönüle gezerek imanlı gönüllere gönüller ekler davamızı geniş kitlelere duyururuz İnşallah!..(Amin)
Ekleme Tarihi: 16.11.2006 - 19:26
Bu mesajı bildir   mucahide16 üyenin diğer mesajları mucahide16`in Profili mucahide16 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  
RE:

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Alıntı
Orijınalı mucahide16

Aleykümselam ve Rahmetullahi ve Berekatüh!...

Allah Razı Olsun havz-ı kevser abi.
gerçekten yazdıkların çok güzel not etmeye çalışıyorum ama çok yaz yaz bitmiyo şimdi zevkle yazıyorum ama İnşallah bıkmam.
Allah-u Teala bıktım,yetti artık dememizi hiç nasip etmesin devamlı öğrenme,öğretme isteği coştursun koştursun ki;bizlerde, Kanuni Sultan Süleyman nasıl diyar diyar gezerek müslüman topraklarına toprak kattı ise,bizlerde gönülden gönüle gezerek imanlı gönüllere gönüller ekler davamızı geniş kitlelere duyururuz İnşallah!..(Amin)



Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Mücahide kardeşim yeter ki siz gayret ediniz İnşALLAH Ummanlar bir vakit sonra ırmak olacaktır. İman bir iddia dır Ameller ise ispattır. Amellerden bir taneside hizmettir ki devir hizmet devridir. Kurtarıcaz güzel kardeşim bu ahir zamanda hatalı kim varsa kurtarıcaz vesile olucaz İnşALLAH. O güzel dualarına da AMİN. gül

Ekleme Tarihi: 16.11.2006 - 19:32
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, (Allahü teâlânın kitabından ve Resulullahın hadislerinden sonra, İslam kitaplarının en üstünü, en faydalısı, İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat kitabıdır. Mektubatı anlamak için değil bereketlenmek için okumalıdır) buyuruyor.

(Kitap okumak, sohbetin yarısıdır) buyuruluyor. Yani, bir büyük zatın kitabını muhabbetle okuyan, sohbet etmiş gibi O ndan istifade eder. Mektubatı severek okuyan da, İmam-ı Rabbani hazretlerini sever, tanır, nasibi ve muhabbeti miktarınca O ndan feyz almaya başlar. Okudukça anlamaya, kalbi de nurlanmaya, ibadetlerin tadını duymaya, haramlardan günahlardan nefret etmeye başlar. İki cihan saadetine kavuşur ve başkalarının da kavuşmasına vesile olur.



Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 18.11.2006 - 15:20 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 18.11.2006 - 10:14
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 

Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Abdulkadir-i Geylani (ksa) Hz


Ey ilim iddiasında bulunan, hani ağlaman? Yüce ALLAH'ın (CC) korkusundan gözlerin yaşarıyor mu? O'ndan (CC) korkman ve günahları itirafın nerede? Nefsinle cenk etmek ve onu terbiye etmek yok mu? O'nu HAK (CC) tarafına çağırman nerede?

Bunların hiçbiri sende yok. Bütün derdin kasa, masa, yemek ve eğlenmek. Aklını başına al. Dünyadaki nimetlerden sana gelecek bir kısmetin varsa gelir, üzülme içini ferah tut. Bekleme yükünden kurtulursun, hırsın ağırlığı seni yormaz. Eğer bu şekilde davranmazsan, bütün bu uğraşmalarından sana ne kalacak dersin? Sadece bir yorgunluk ve ağır bir hesap...



ALLAH-U EKBER haklısın Ey büyük Veli bunların hiçbiri bende yok...:(ağlar


Bu mesaj 1 kez ve en son Havz-i Kevser tarafından 19.11.2006 - 18:52 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 19.11.2006 - 18:51
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
astaravista253 su an offline astaravista253  

791 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 16.08.2005
En Son On: 10.06.2009 - 12:40
Cinsiyeti: Erkek 
Allah Razı Olsun
Ekleme Tarihi: 19.11.2006 - 18:56
Bu mesajı bildir   astaravista253 üyenin diğer mesajları astaravista253`in Profili astaravista253 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Havz-i Kevser su an offline Havz-i Kevser  

1543 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.02.2006
En Son On: 22.01.2007 - 19:46
Cinsiyeti: ----- 
Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

ALLAH c.c. senden ve diğer kardeşlerimden de razı olsun Yasin kardeşim gül


Fani varlıklarda görülen güzellik, İlahi güzelliğin iğreti olarak onlara aksetmesinden ibarettir. Akseden o nur, günün birinde aslına geri dönecektir.

Bu yüzden ey Salik; iğreti güzelliklere bakma da, sen onun aslını, yani güzelliği vereni ara...

Hz.Mevlana k.s.


Ekleme Tarihi: 20.11.2006 - 10:41
Bu mesajı bildir   Havz-i Kevser üyenin diğer mesajları Havz-i Kevser`in Profili Havz-i Kevser Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 552 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
ferdülislam (108), sunniit (59), kadirbey (62), busra12 (32), melisatek (32), hüzünlüköprü (36), ramazan294 (35), nisa88 (36), ervam (57), Allah 1 (47), saime86 (38), batu39 (51), Abdurrahman Gör.. (61), fatihulu24 (30), Zeynep_85 (39), ferhatb (51), GuVeNN (46), safiye55 (35), azra16 (44), ahmed86 (38), mürsid (37), mekin (43), tohurter (54)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.73709 saniyede açıldı