ivermektine ivermectine stromectol ivermectine lopinavir ritonavir fludapamide fludex forzest fosamax frumil fulcin furacin furadantin furo basan furodrix gabantine gastroprazol geodon glaupax gli basan glibenese glibenorme glimerax glimeryle glucobay gluconormine glucophage xr glucophage glucotrol xl glucotrol glucovance gracial grifulvin gris peg grisol grisovin gyne lotrimin hard on oral jelly hard on helvecin helvevir hypnorex hytrin bph hytrin hyzaar ilosone
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » EDEBİYAT / MAKALE / ŞİİR » MAKALELER » istasyondaki kadın

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
sudegül su an offline sudegül  
istasyondaki kadın

3 Mesaj

Kayıt Tarihi: 20.12.2005
En Son On: 12.01.2007 - 01:12
Cinsiyeti: ----- 
Birşeyler yazmak istiyordu ama üzerindeki uykuya benzer mahmurluk buna fırsat vermiyordu.Masanın başından kalktı girişteki küçük odaya geçti. Orası biraz daha serindi. “belki halsizliğimi üzerimden atabilirim” diye düşündü. “Yok... hayır... en iyisi gidip bir kahve alayım; iyi gelir” diye kendi kendine söylenerek bahçenin sonundaki ana binaya doğru yürüdü. Mutfağa girdi. Kadınlar günlük işlerini bitirmişler, müziği açmış konuşuyorlardı.
-Ne o? Arabesk mi takılıyorsunuz artık? Hem de kaynanaları çekiştiriyorsunuz? diye onlara laf attı.
“Kahvemiz var değil mi? Ben kahve istiyorum” dedi. En alttaki çekmeceden cezveyi çıkardı.Kocaman bir cezveydi bu. Ocağın nasıl yakılacağını da bilmiyordu. Görevli bayanın düğmeyi çevirip çakmağı çakmasına izin verdi. “kahvemi ben kendim yapacağım, sen zahmet etme” dedi. Kısık ateşte pişirip kocaman çay kupasına doldurduğu kahvesini alarak odasına yöneldi.
Kendi çalışma bölümü bahçenin diğer köşesindeydi. İnsanın, içmek değil de daha çok koyu kahve çekirdeklerinin öğütülmüş toz halini “yeme isteği” uyandıran nefis kokusunu derin derin içine çekti. Toprak zeminin çukurluklarında oluşmuş minik gölcüklere basmadan ve elindeki kupayı sallamamaya çalışarak dikkatli adımlarla yürüdü.Mavi çam ağacının altından geçerken yapraklardan süzülen yağmur taneciklerinin birkaçı kupanın içine düştü. “yağmur suyu katkılı bir kahve” dedi kendi kendine. “ kupayla kahve içen bir başkası daha var mı acaba?” diye düşündü. Uzun zamandır içmediğinden ancak yetecek gibi geldi ona. En son kahvesini tam bir ay önce içtiğini hatırladı sonra.
O gece trenle yolculuk yapacaktı. Çıkmadan önce büyük kızı “ anneciğim, sana kahve yaptım; yola çıkacaksın dinlendirir.” demişti. Tren yolculuğunu oldum olası severdi. Çocukluğunda babasının elinden tutup trenlere bindiğini, vagonların arasından geçerken aradaki boşluktan düşüverecek korkusuyla aşağıya bakmadığını veya gözlerini sımsıkı kapadığını hatırladı.Bir de bu yolculukların hep geceleri olduğunu.Karanlık gecenin içinden kocaman, parlak, tek gözlü bir canavar gürültülü sesler çıkararak yavaş yavaş yaklaşır, sonra orada bekleyen insanların, açılan birçok ağzından içeriye girmelerine izin verirdi. Bu kara canavarın birçok ağzı vardı ve hepside vücudunun yan taraflarındaydı.herkes içine dolunca sevinçle tiz bir ıslık çalar, gürültüler çıkartarak ağır ağır hızlanır, kocaman ve parlak tek gözüyle aydınlattığı yolda geldiği gibi gecenin içine doğru kaybolup giderdi.
“hey gidi çocukluğum; ne güzel günlerdi onlar!.. zaman nasıl da çabuk geçiyor.” diye geçirdi içinden ve “geç kalmayayım sonra treni kaçırırım.” dedi. Valizini kapının önüne koyup geriye döndü.Arkasında bekleşen çocuklarını birer birer sarılıp öptü. “tren ve gece.. ikisi ikiz gibi sanki. Ya da iki sevgili... çok yakışıyorlar birbirlerine. Ne zaman trene binecek olsam gecenin koynunda buluyorum onu ve geceyi de diğerini kucaklamış vaziyette.”


* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *


İstasyona geldiğinde trenin gelmesine beş dakika vardı. “tam zamanında” dedi. “yetişemeyeceğim diye endişelenmiştim.” Etrafına bakındı. Oldukça kalabalıktı. Gece olduğundan insanların yüzleri pek seçilmiyordu ama bekleyenlerin çoğunu gençlerin oluşturduğu görülebiliyordu. Eskiden asker sevkiyatı varsa böyle kalabalık olurdu. Şimdilerde ise yer bulabilmek her zaman zor. Bir de sınav ve tatil zamanları oldu mu okullardan memleketlerine dönen veya sınav için başka şehirlerde bulunan okullarına giden öğrenciler trenleri dolduruyorlar. Bu gece de öğrenciler kalabalık bir grup oluşturmuşlar.

İlerdeki virajı dönen tren ağır ağır istasyona girdi. Kalabalığın arasından sıyrılarak 2 numaralı vagonun kapısından trene bindi. Üç dakika sonra el sallayanlar, camları tıklatarak yakınlarına birşeyler söylemeye çalışanlar, hatta ağlayanlar istasyon binasında bırakılırken tren gecenin içine doğru yol almaya başladı. Yolculuk zor geçeceğe benziyordu. Çantasından çıkardığı kitabını okumaya başladı. Birkaç sayfayı devirdikten sonra midesi bulanmaya başladığından kitabı kapatmak zorunda kaldı. Hep böyle olurdu. Hareket eden bir taşıtta kitap okuyamaz bir müddet sonra midesi bulanmaya başlardı. Kitabı valizin küçük bölmesine yerleştirip, diğer gözden kızının koyduğu küçük yastığı çıkardı. “anneciğim; uykun gelince başını koyar, dinlenirsin.” demişti onu valize yerleştirirken. Öyle de yaptı. Tren oldukça gürültülü idi ve boğucu bir havası vardı.Yol da uzundu. “en iyisi uyumaya çalışmak” diye düşünerek yastığı vagonun duvarına dayadı.Başını yastığa koyup gözlerini kapattı. Bir müddet sonra kavgaya benzer sesler onu uykusundan uyandırdı.Gözlerini ovuşturdu, neler olduğunu anlamaya çalışarak etrafına bakındı.Yan koltukta oturan iki bayandan biri trendeki görevliyle tartışıyordu.anladığı kadarıyla biletsiz binmiş veya biletini kaybetmiş ve bunu telafi etmeyi de istemiyordu.Nereye geldiklerini anlamak için camın buğusunu silip dışarıya doğru baktı.Karanlığın bir yorgan gibi üzerini örttüğü uçsuz bucaksız tarlalar ve karaltı halinde dikilip duran ağaç topluluklarından başka birşey göremedi.Yandakiler tartışmaya devam ediyorlardı.Kavgaya müdahale etmeyi düşündü önce.Sonra “bu kadar kişi var. Bir de ben mi bulaşmak zorundayım, nasıl olsa hallederler.”diye düşünerek bu kararından vazgeçti.Kadın susmak bilmiyor hakaretler, küfürler yağdırıyordu. Görevlinin yüzü kıpkırmızı olmuş hiddetinden çılgına dönmüştü.Buna rağmen sesini yumuşak tutmaya gayret ediyor, edebini bozmayarak, bağırıp çağıran kadını ikna etmek için boşuna çabalıyordu. İş uzadı. Yolculardan birkaçının sabrı taştı. Tren görevlisi elindeki telsizi ağzına dayayıp: “Enveriye güvenlik!” dedi.o anda üniformalı, irikıyım iki genç adam içeriye girdiler...
İnsanoğlu ne garipti.Sanki yüreğinde patlamaya hazır bir bomba taşıyor da en ufak bir kıvılcımla karşılaşınca patlayıveriyor.Küçük şeyleri bazen olduğundan fazla büyütüyor, sanki altından kalkılmaz bir dağ gibi görüyor.Hayatta karşılaşılan onca olumsuzluk karşısında bu şekilde davranmakta haklı sayılırız.Sorunlar doğduğumuzda başlıyor insan ömrünün sonuna kadar bitip tükenmeden devam ediyor.Evet haklılar!.. insanlar bomba gibi yaşamakta haklılar.Hayatta gülecek , mutlu olunacak şeylerden daha fazla iç karartıcı, sıkıntıya sevkedici olaylarla karşılaşıyoruz.Hastalıklar.. maddi sorunlar... daha neler neler... hatta ölümler..
İnsanın mutlu olmasından çok mutsuz olmasını sağlayacak birçok olumsuzlukla donatılmıştı hayat denen şey. Acıyla kederle geçip gidiyordu yıllar.
Çocuklarının ısrarına rağmen rahatsızlık veren ağrılarını umursamamaya çalışmış, yok sayıp kaçarak doktora gitmeyi hep reddetmişti.Sonunda kaçışın çözüm olmadığını görmüş, mecbur kalıp büyük bir hastanenin kliniğine başvurmuştu.Muayene eden doktorler hemfikir olarak ameliyet olması gerektiğini, ümidin bunda olduğunu, başka bir seçeneğin bulunmadığını söylemişlerdi.Bu ifadeyi duyduğu anda yüzü kirece kesmiş, inancının verdiği dayanıklılıkla sabır ve metanet göstererek “Allah’tan geldik, O’na döndürüleceğiz.” demişti.Belki bu hastalık yakasını bırakacak, belki de onu evinden yavrularından, yaşamından koparıp alacaktı.
Hüzün içine bir bulut gibi yeniden yayıldı. Başını kaldırıp görebildiği kadarıyla önündeki, yanındaki, arka tarafında oturan insanların yüzlerine baktı. Gençlerden bir ikisi neşeyle gülüşüyor, birkaçı da kulağındaki kablolar yardımıyla müzik dinliyor, başını sağa sola sallayarak dinlediği müziğin ritmine eşlik ediyordu. “diğerleri?” dedi. “diğerleri de herkes gibi mutsuz! Yüzleri gülümsemeyi unutmuş tıpkı benim gibi.Gülseler de zoraki olduğu her hallerinden belli oluyor.” Doktor kendisine yüzünü buruşturarak belirsizlik ifadesi içinde “ameliyat olması gerektiğini, aksi takdirde...” söylediği için “ne olur ne olmaz dünya gözüyle hem bir daha göreyim hem de hayır duasını alayım” düşüncesi ile uzun zamandır göremediği yaşlı annesini ziyarete gidiyordu. Çocukluk yıllarında okuyup öğrendiği ve her okuduğunda etkisini kaybetmeden ruhunu sarmalayan bir beyit düştü diline:
ak saçlı başını alıp eline
kara hülyalara dal anneciğim.
Tren rayların üzerinde bir türkü tutturmuş bozkırın ortalarına doğru bir türkü, bir ninni mırıldanarak yol alıyordu.

* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *

Gece; büründüğü siyah tülünü üzerinden atıp, pırıltılı beyaz aydınlığı giyinmeye başlamıştı.
Burası küçük, şirin bir Anadolu kenti idi. Buralarda yaz geceleri bile kendine has bir serinliğe bürünürdü. İlkbahar; hele de sonbahar ise geceler ayaz olur, sert rüzgar bir kırbaç gibi yüzleri dağlardı.
Akşam ve sabahları yanan sobalardan çıkan dumanlar evlerin bacalarından yukarılara doğru yükseliyor, şehir henüz uyanmış olmanın mahmurluğunu yaşıyordu. Trenden inenler başlarını omuzlarının içine çekerek kömür kokusuna bulanmış serin havayı ciğerlerine doldurarak hızlı adımlarla istasyon binasına doğru yürüyorlar.
Etrafta tek tük kamyonlardan başka araç göze çarpmıyor. Bekleme salonundan içeriye girip yarım saat beklemeyi uygun gördü. Nasıl olsa otobüs ve minibüsler birazdan çalışmaya başlardı. İçerisi sıcaktı. Kömür kaloriferleri neredeyse son ayarda yanıyordu. Salonun köşesindeki sandalyelerden birine oturdu. Az ileride yerlerde kendi kendine tuhaf sesler çıkaran bir kadın dikkatini çekti.
Kadın iriyarı bir gövdeye sahipti. Bacaklarını kanepelerin altına uzatmış, taş zeminde oturur gibi uzanıyor, bir sağa bir sola dönüyor, dönerken de anlaşılmaz garip sesler çıkarıyordu. Biraz sonra dönüp baktığında uyuyor olduğunu farketti. Onun yerde yuvarlanıp inlemeye benzer sesler çıkarmasına bakınca belki bir akıl hastası olabileceğini düşündü. Çok geçmeden kadın uyandı. Kanepenin altına uzatmış olduğu bacaklarını oradan güçlükle çıkardı.
Gördüğü manzara karşısında sanki; suyu olmayan ayvadan bir lokma ısırmış ta yutmak isterken boğazında takılıp kalmış gibi oldu.
Neredeyse bir devi andıran kadın elinde bir poşet, içinde bir – iki parça kıyafet, sırtında mavisi solmuş basmadan bir elbise, iki – üç renk yünün karışımıyla oluşturulup örülmüş kolsuz bir yelek, omuzlarına uzanan kestane rengi saçlarıyla, çıplak bacağındaki ayağına giydiği yeşil bir tek lastik ayakkabı ve tahtadan bacağıyla ayakta duruyordu.
Neden sonra kendine gelip bir şeyler konuştu kadınla.
Kimsesi yoktu. Bacağının birini kesmişler, diğeri de ağrısından durulmaz hale gelmiş, ateş bastığı için bu soğuk havada taş zeminde uzanıyormuş.
“kaplıca suyu iyi gelir” dediler de... diyordu ve ... yüzü gülüyordu. ..gözlerinin içi gülüyordu.
“yardım istemem... Allah razı olsun.. ben taa nereden kendim geldim.. giderim.. hele bir yola çıkayım da... araba gelir nasılsa.” dedi. Tahtadan bacağını şehrin soğuğuna inat, çıplak olan diğer bacağıyla değiştire değiştire yerin göğsüne vuruyor, yürüyüp giderken takındığı tevekkül ve tebessüm ömür boyu akıllardan silinmeyecek bir etki bırakıyordu.
“mutsuzum... öyleyse gülemem.... hayata küsmeliyim.” Önermesinin yanlışlığını anlayanın yüzüne çarpıyor, bu düşünceden dolayı utanmaya sevkediyordu.


meryem zarifoğlu
Ekleme Tarihi: 21.12.2005 - 19:18
Bu mesajı bildir   sudegül üyenin diğer mesajları sudegül`in Profili sudegül Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 587 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
***Murat*** (48), behlul (50), hatice57 (44), GaZZe (60), erveysel (61), Abdulkadir22 (31), samyeli13 (47), candeniz (24), balacan (54), abdulkadir (31), babam veben (55), askbumu (43), sahra_yagmur (37), halit42 (39), Babacan52 (56), gurbetcigenc (33), Fikret1972 (52), NuR_EFSAN (39), jopp777 (47), pempe1987 (37), Nur baçesi (28), seyhzadem (36), Mustafa Alptug (41), gunes_akca (35), KanKaZ (36), hsusal (72), olimp_ (45), ufkumuzvar (42), gakkosfatih (42), HIKKI (51), Selale1 (49), Yasin Tural (36), nebitdag (45)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.53415 saniyede açıldı