ivermectine ivermektin hydroxychloroquine ivermektine dexamethasone voltaren votum plus votum vytorin wellbutrin sr xatral xeloda xenical xylocaine yasmin yasminelle yaz zanaflex zantac zantic zebeta zeffix zenegra zentel zestoretic zestril zetia ziac ziagen zilutrol zinacef zinat zithromax dispersible zithromax zocor zofran zoloft zorotop zovirax zurcal zyloprim zyprexa zyrtec zyvox zyvoxid
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » EDEBİYAT / MAKALE / ŞİİR » MAKALELER » ŞAŞKIN NURSUZLAR

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
kiyam_mesalesi su an offline kiyam_mesalesi  
ŞAŞKIN NURSUZLAR

14 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.07.2008
En Son On: 30.08.2008 - 19:59
Cinsiyeti: ----- 

17- “Onların (münafıkların) durumu, ateş yakın kimsenin durumuna benzer. Ateş çevresindekileri aydınlatınca, Allah onların ışığını giderip kendilerini karanlıklar içinde, çevrelerini görmez bir durumda bıraktı.”
18- “Onlar sağırlar, dilsizler, körlerdir. Bu yüzden geri de dönmezler.”



“Düşman meçhul olduğu zaman daha zararlı olur. Kandırıcı olursa daha habis (fena) olur. Aldatıcı olursa fesadı daha şedid (şiddetli) olur. Dâhili olursa zararı daha azim olur. Çünkü dâhili düşman kuvveti dağıtır, cesareti azaltır. Harici düşman ise bilakis asabiyeti şiddetlendirir, salâbeti (dayanıklılığı) artırır. Nifakın (münafıklığın) cinayeti İslam üzerine pek büyüktür. Âlem-i İslam’ı zelzeleye maruz bırakan nifaktır. Bunun içindir ki Kur'an-ı Azimü’ş-şan, ehl-i nifaka fazlaca teşniat ve takbihatta bulunmuştur. (fenalık ve kötülüklerini i’lan etmiştir.) (İşaretü’l İ’caz / Risale-i Nur Külliyatı C.2 syf: 1190)

Yüce Rabbimiz yukarıdaki ayetlerde verdiği müthiş örnekle münafıkların durumlarını ve halet-i ruhiyelerini bize öğretmektedir. Bilindiği gibi öğretimde misal ve örneklendirmenin faydası ve tesiri pek çoktur. Getirilen örnek ne kadar güzelse tesir ve faydası da o nispette artmaktadır. Hatta bazen insan çok muğlâk ve derin akli meseleleri güzel bir örnekle görüyormuşçasına anlayıp kavrar.

Üzerine karanlık çöken her insan karanlığı kaldırıp etrafını aydınlatacak bir ışığa ihtiyaç duyar. Ve bunun için bir ateş yakmak ister. Ancak buna kimisi muvaffak olur kimisi ise olmaz. Ateşi yakmaya muvaffak olanların kimisi ateşin değerini bilir, sönmemesi ve ondan sürekli olarak istifade edebilmesi için elinden gelen bütün tedbirleri alır, ona sürekli göz-kulak olur ve sönmemesi için de yakacaklarla onu besler. Kimisiyse ateşi umursamaz, değerini yeterince bilmez, ona bahşedilen bu fırsatı değerlendirmez, gaflete düşer, tembellik eder, ateşini yakacaklarla beslemez. Bir de bakar ki ateşi sönmüş, karanlıklar içinde ışıksız kalmış ve hiçbir şey görülmez olmuş. Işığa alışmış olan bir insanın, ışık birden bire sönünce ne kadar sıkıldığı malumdur. Hele işi olur ve etrafından da emin olmazsa işi ve korkusu nispetinde telaş ve sıkıntısı artar.

İşte aynen bunun gibi kalbine küfür karanlığı çöken veya başlarına tağuti (gayr-i İslami) bir yönetim geçirilen ve zalimlerin pençesinde kendini yalnız hisseden her insanın ruhu, kalbi ve aklı- farkında olsun veya olmasın- mutlaka iman nurunu, İslam yönetimini ve Müminlerden müteşekkil bir cemaati istemekte ve aramaktadır. İnsan İslam fıtratı üzerine yaratılmıştır. Dolayısıyla -farkında olsa da olmasa da- fıtri olarak İslam’ı aramaktadır. İslam dışında başka bir şey onu tatmin etmez. İnsanın sahip olduğu akıl, kalp, ruh ve sair duyu ve melekelere çöken karanlığı İslam’dan başka bir şey dağıtıp aydınlatamaz, karanlık karanlıkla dağıtılmaz. Bilakis daha da katmerleştirir. Parlatıcı cilalar, sahte yaldızlamalar, batıl felsefeler ve zamanı geçmiş muharref dinler İslam’ın yerini tutamaz. Çünkü insanı yaratan Allahu Teâlâ onun için sadece İslam’ı ışık ve nur kılmıştır. İslam’ın dışında başka bir şey peşinde koşanlar yanlışlıkla karanlıklar peşinde koşuyorlar.

Bilinçli veya bilinçsiz olarak İslam’ın nurunu arayan ve ateşini yakmak isteyen bu insanlardan bazılarına Allahu Teâlâ şartları oluşturduğu halde onlar, nefsanî istek ve hırsların veya insi ve cinni şeytanların onlara galip gelmesi sebebiyle oluşturulan şartlardan ve imkânlardan istifade etmezler ve içinde bulundukları küfür karanlığında yaşamaya devam ederler.

Bazı insanlar da oluşturulan şart ve imkânlardan fırsatı kaçırmadan hemen istifade etmeye başlarlar; iman ederler, Müslüman’ca yaşarlar, İslam cemaatiyle beraber hareket ederler. Bunu ilahi bir lütuf olarak görürler. Allahu Teâlâ’nın kalplerinde yaktığı nurun sönmemesi için gece gündüz dikkatli davranırlar, farz ve sünnetlerden müteşekkil değişik ibadetlerle beslerler. Ta ki ebedi istirahatgahlarına ulaşırlar. Bundan daha güzel bir lütuf yoktur. Rabbimiz bize de ihsan etsin (âmin)

Kimi insanlar da vardır ki zayıf iradelidirler, tembeldirler, korkaktırlar, nimetlerin değerini bilmezler, daima ucuz ve kolay olana taliptirler ve hiçbir şeye tam olarak karar vermezler. Verseler de sebat etmezler. Sebat etseler de muhalif ve zıt olan hiçbir fikre ve düşmana karşı tavır koyamazlar, her rüzgâra karşı eğilir ve her renge girerler. Arada bocalayıp daima iki yüzlülük ederler. İşte bu özelliklerinden dolayı oluşturulan şartlardan, imkânlardan ve İslami ortamdan ve nurdan tam olarak istifade etmezler. Ya zahiren Müslüman olur, Müslüman görünür ve dünyada bundan istifade etmeye çalışırlar. Veya samimi bir şekilde iman ederler ve İslam’ı yamaya çalışırlar. Fakat ahlaki yapılarından dolayı onlara bahşedilen nurun kıymetini bilmeyip ömürlerini gafletle geçiririler ve ibadetlerle imanlarını beslemezler. Böylece gittikçe kalplerindeki iman nuru zayıflar, cesaretleri kırılır ve şer güçlere karşı Müslüman’ca bir tavır gösteremez duruma gelirler. İnsi ve cini şeytanlar kalplerine ve evlerine nüfuz ederler; kalpleri ve evleri şeytanların yuvası haline gelir. Allahu Teâlâ da onları cezalandırıp kalplerinde yaktığı iman nurunu onlardan alır. İlahi nur gidince kalpleri küfrün zifiri karanlıklarına gömülür. Artık kâfir ve inançsızdılar. Fakat zikredilen ahlaki yapılarından dolayı Müslümanlara karşı gerçek yüzlerini ve kimliklerini ortaya koyma cesaretini gösteremezler. Her nabza göre uygun şerbet vererek dünya işlerini yürütmeye çalışırlar.

Sağırdırlar. Nifakın derin çukuruna düşen bu tip insanlar artık sağırdırlar. Bunlar her sesi duyarlar; ama sadece hakkın sesini duymazlar. Her söz onlar için önemlidir. Malayani (boş) ve nefsanî seslerin müşterileridirler; onları duyarlar. Yanlarında hak sesin önemi hiç olmadığı için duymazlar. İnsanın önem vermediği ve alışageldiği sesleri duymadığı malumdur. Hakkın ninni ve nakaratlarıyla büyüyüp araya giren birçok nefsanî oturumlardan dolayı o sese önem vermeyen ve candan dinlemeyenler zamanla hakkın sesine karşı sağır hale gelirler. Bütün dünya duysa bile onlar duymazlar. İslam’ın gür sesini dünyanın en uzak ülkelerinin ve kulakları İslam’a en kapalı insanların bile duyması, ondan etkilenip kitleler halinde Müslüman olmaları buna karşın yerli münafıkların İslam’ın bu gür sesini duymamaları, ondan etkilenmemeleri ve küfürde asli kâfirleri bile geçmeleri bunun en bariz kanıtıdır.

Laldırlar. Kimi insanlar vardır ki bazı kelimeleri veya harfleri söyleyemiyorlar. Bunlar ise hakkı ve doğruyu söyleyemiyorlar, ışık veremiyorlar. Söndürülmüş lamba ışık vermez. Kömür etrafına kirden başka bir şey saçmaz. Kap ancak içindekini akıtabilir. Bu insanlar gece-gündüz hevai ve nefsanî şeyler konuşabiliyorlar ancak hakka ve İslam’a dair konuşmaya gelince lal kesiliyorlar.

Kördürler. Bazı renk körleri veya yarasanın gündüz görmemesi gibi bunlar da hak ve doğruluk körüdürler. Basarları (gözleri) varsa da basiretleri yoktur. Basar fotoğraf çeker, film çeker ve istihbarat toplar. Asıl tahlili yapan, tehlikeleri sezen, hastalıkların tespitini koyan ve reçetesini sunan ise basirettir. Basiret kör olduktan sonra basarın görmesi fazla bir şey ifade etmez. Ebedi kurtuluşun yolunu tespit eden, binlerce batılın ve yanlışın içinde hak ve doğruyu tespit eden basirettir. Basiretin nuru da iman ve salih ameldir. Münafıklar bunları kaybetmekle basireti de kaybetmişlerdir. Bu sebepler sadece maddeyi görebiliyorlar. Faniye tapıyorlar ve hep dünya menfaatlerinin arkasında koşuyorlar. Maneviyata, baki olana ve ahirete ait olan şeylere karşı ise kördürler. Bunlara talip olan Müminleri budala olarak görürler. Olmayan bir şeye talip olduklarını ve faydasız bir hayat yaşadıkların zannederler.

Medine-i Münevvere’nin münafıkları, Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın binlerce güzel ahlakını, iyiliğine, meziyetlerini ve Kur'an’la beraber yüzlerce mucizesini görmedikleri gibi bugünkü münafıklar da Kur'an-ı Kerim gibi mucizevî bir kitabı, Kur'an’ın tefsiri ve beşeriyetin tek gerçek hayat programı, rehberi olan sünnet-i seniyyeyi ve binlerce mücessem hakikatler olan İslam âlimlerinin, dâhilerinin kitap ve eserlerini göremiyorlar. Fakat denizlerin ötesinde olan batılıların küflenmiş, hiçbir ilmi değeri ve gerçek hayatta hiçbir faydası olmayan kitaplarını görebiliyorlar ve gece-gündüz boş beyinlerini onlarla dolduruyorlar. Hiç keşfedilmemiş ve sadece onlara nasip olmuş bir elmas definesi gibi onlarla avunuyor, anlatıyor ve asıl sahiplerine bile satmaya çalışma komikliğine bile düşebiliyorlar. Kâfirlerin riyakârane yaptıkları en ufak iyiliklerini görüyor, onlarla aldanıyor, onlara tutunuyor, onunla onları öve öve bitiremiyor ve kraldan daha kralcı kesiliyorlar. Fakat Müslümanların dünya büyüklüğündeki binlerce iyilik, hayır ve salih amellerini göremiyorlar. Görseler de olumsuz olarak görüyorlar; ya onlardan bahsetmezler veya çirkin yorumlarıyla çirkin suretlere sokarlar ve öylece anlatırlar.

İsrail’de, İngiltere’de, Amerika’da... patlayan bir bombayı görüyor, kınıyor, yapanları vahşi addediyorlar. Haftalarca üzüntü mesajları/yazıları yayınlıyorlar. Ancak baştanbaşa İslam âleminin işgalini, milyonlarca Müslüman evlatların mürtetleştirilmesini, Irak’a, Filistin’e, Afganistan’a, Çeçenistan’a… yağdırılan soykırım bombalarını görmüyorlar. Ya hiç bahsetmiyorlar veya haklı ve meşru bir savaş olarak nitelendirip bu vahşetleri sergileyenlere her türlü hizmeti sunmaktan bir an olsun geri kalmıyorlar.

İşte nifakta bu derekeye düşen münafıkların aklı, esfel-i safiline varmadan başlarına gelmez, derin gafletten uyanmazlar. Hidayete yeniden dönmeleri söz konusu değildir

.

Allahu Teala bizleri ve bütün Müslümanları kâfirlerin ve bu tür münafıkların şerrinden korusun. (Âmin)


Ekleme Tarihi: 30.08.2008 - 12:19
Bu mesajı bildir   kiyam_mesalesi üyenin diğer mesajları kiyam_mesalesi`in Profili kiyam_mesalesi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 606 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
***Murat*** (48), behlul (50), hatice57 (44), GaZZe (60), erveysel (61), Abdulkadir22 (31), samyeli13 (47), candeniz (24), balacan (54), abdulkadir (31), babam veben (55), askbumu (43), sahra_yagmur (37), halit42 (39), Babacan52 (56), gurbetcigenc (33), Fikret1972 (52), NuR_EFSAN (39), jopp777 (47), pempe1987 (37), Nur baçesi (28), seyhzadem (36), Mustafa Alptug (41), gunes_akca (35), KanKaZ (36), hsusal (72), olimp_ (45), ufkumuzvar (42), gakkosfatih (42), HIKKI (51), Selale1 (49), Yasin Tural (36), nebitdag (45)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.55249 saniyede açıldı