fluvoxamine ivermectine ivermektine hydroxychloroquine kaletra cipralex ciprine cipro med cipro clamycin clarinex clarithrocine claritin claritine claromycine claropram clavamox clavu basan cleocin climara clobex clocim clomid clopin clot basan clozaril co acepril co atenolol co diovan co enalapril co enatec co epril co lisinopril coaprovel colcrys colofac combivir compazine competact concor plus concor confortid conjugen convulex copegus corangine
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » İBRET TABLOLARI » KOYUN MASALI

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 2 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
recepholding su an offline recepholding  
KOYUN MASALI

1613 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 09.07.2006
En Son On: 12.03.2007 - 12:46
Cinsiyeti: Erkek 
KOYUN MASALI

Bir zamanlar iri ağaçlı, uçsuz bucaksız bir ormanın kenarındaki çayırlıkta, başında

çobanı ve köpekleriyle, bir koyun sürüsü yaşıyordu.

Çayırın otu her zaman bol ve taze, kenardan akan derenin suyu bol ve temizdi; yazın

gölgesinden yatacak birkaç gür yapraklı ağaç, kışın soğuktan kaçıp barınacak kuytu bir

mağara, sürünün rahatını tamamlıyordu.

Ama koyunların keyfi yerinde değildi. Çobandan şikayetleri vardı. Sakalına kır düşmeye

başlayan bu adam, sabahtan akşama kadar bayırda uzanıp uyuklar, arada bir kavalını üfler,

köpeklere bağırır, yi,ne uykusuna dalardı. Koyunların sütünü sağıp içebildiğini içer,

içemediğini satar, canı istedikçe bir kuzu kesip kebap eder, yahut bir koyun boğazlayıp

kavurma hazırlar; iki üç haftada bir gelen celebe en yağlı koyunları kuzuları satar,

sonra yine yatıp uykusuna bakardı. Hepsi bir tarafa, bu celebin eline düşenlerin eninde

sonunda kasaba varacaklarını bilen koyunlar, kanlı gözlü her herif her görün dükte

korkudan titreşirler, birbirlerine sokulurlar, karşı koymayı akıl edemezlerdi. Ne

yapsınlar? Bu dünyanın düzeni böyle idi.

Ama koyunların arasında bu işe bir türlü aklı ermeyenler, günün birinde bıçak altına

yatmak korkusuyla yaşamaktansa, bu işi kökünden halletmek isteyenler türemişti, günden

düne de bunların sayısı çoğalıyordu. Mesela bütün sürü kendi halinde otlar görünürken

aralarından gözü kızmış bir koç fırlıyor, çobanın kaba etine bir boynuz yapıştırıyordu.

Çoban onun peşini kovalayıp köpeklerin yardımıyla yakalasa bir ağaca sımsıkı bağlayıp ilk

gelen celebe bu hayvanı teslim etse bile, bu hal öbürlerini yıldırmaya yetmiyor, Sonu

kasaba gitmek olduktan sonra, bugün de bir yarın da bir! deyip boynuz savuran koyunların

sayısı günden güne artıyordu.

Eh, koyun deyip de geçmeyelim. Onların içinde de ne koçlar, ne yiğitler vardır. Dünya

kuruldu kurulalı bütün koyunlar çobanla, köpekle yaşamadılar ya! Onlar da bir zamanlar

kasaptan, celepten, çobandan, köpekten habersiz, yiyeceklerini kendileri arayıp bulurlar,

düşmanlarını kendi sert boynuzları ile yıldırıp kaçırırlardı.

Ama onların yağlı etlerine göz dikenler, sütünden yap ile peynir, derisinden kürk ile

çarık yapanlar, her şeyden önce koyunları, çobansız kalırlarsa kurdun kuşun şikarı (avı)

olacaklarına, kendi başlarına açlıktan öleceklerine inandırdılar. Bu böyle sürüp gittikçe

koyunlar da kendilerine inanamaz, kuvvetlerine güvenemez oldular. Sandılar ki, çobanın

onları canavardan koruması, önlerine bir tutam ot atması, yumuşak etleri için değil, kara

gözleri içindir.

Ama dediğimiz gibi, yavaş yavaş koyunların aklı başına gelmeye başladı. Çobanlar da

günden güne kötülemişlerdi. Hele sonuncusu iyice dalgacıydı. Keyfinden, rahatından başka

bir şey düşünmez, sürüye canavarlar saldırınca, eski çobanlar gibi sopasını kapıp

köpekleri peşlerine katarak onlara karşı koyacağı yerde, birkaç koyun kuzu atıp başından

savmaya bakardı.

Günün birinde bitişik ormandaki yabani hayvanlar, canavarlar birbirine girdi. Çünkü o

sene kış çok sert olmuş, kurtlar ayılar yiyecek bulamayınca azmışlardı. Onların

ulumaları, kükremeleri sürünün bulunduğu çayıra kadar gelince koyunlarla beraber çoban da

tir tir titriyordu. Bu aralık, ormandaki kavgadan kaçan, yahut açlıktan pek zebun

düştükleri için kavgaya katılamayan birkaç sıska kurt ormanın kenarına sığınmışlardı.

Korkudan şaşırmış koyunları görünce: İşte dişimize göre düşman! diyerek ileri

atıldılar. Ama canavarların kıpkırmızı açılan ağızlarıyla iri dişlerini görünce koyunlar

işin şakaya gelmeyeceğini anladılar. Köpekler de koyunlar elden gidince kendilerinin aç

kalacağını düşünüp gayrete geldiler; hep beraber sıska kurtlara saldırdılar. Koçlar

başlarını öne eğip iri boynuzlarıyla canavarların üstüne yürürken, köpekler de bir hayli

havlayıp gürültü ettiler. Zaten dermansızlıktan dört ayakları üzerinde zor duran aç

kurtların birkaçı gerisin geriye ormana kaçtı, öbürleri cansız yere serildi.

Bu sırada saklandığı yerden çıkan çoban, sopasını savura savura tekrar sürünün başına

geçmek isteyince, koyunlar akıllarını başlarına topladılar. Kasabı, celebi hatırladılar.

Köpekler de onun sopasından kurtulmanın ve koyunlarla baş başa kalmanın sırası geldiğine

hükmettiler. Hep birlikte çobanın üstüne yürüdüler. Ödlek çoban kaçıp canını zor

kurtardı. Bir daha da ortada görünmedi.

Bu kavgadan en karlı çıkan köpekler olmuştu. Hem çayırdaki kurt leşlerini, hem de

onlarla dövüşürken ölen beş on koyunu yiyip iyice doymuşlardı. Kuyruklarını keyifli

keyifli sallayıp, uzun kırmızı dilleriyle yalanarak, ortalıkta dolaşmaya Gördünüz ya,

sizi kurtlardan da, çobandan da kurtardık! diye koyunlara caka satmaya başladılar.

Aradan zaman geçtikçe daha da burunları büyüdü, meğer köpekleri köpekleten çoban

korkusuymuş, çobansız kalınca ondan beter oldular. Havladıkça seslerine hayran oluyorlar,

Koyunları gayrete getiren, kurtları korkutup kaçıran bu sestir! diye ulumalarını

yükselttikçe yükseltiyorlardı. Üstelik içlerine bir de büyüklük kurdu düşmüştü: yaralı,

sakat birkaç canavarı havlayıp kaçırdıklarını sandıkları için, kendilerinin öyle rast

gele köpeklerden olmadıklarına inanıyorlar, Köpek ne demek? Bizim de aslımız kurt değil

mi? diye övünüyorlardı.

Yavaş yavaş bu buruntu hepsinin zihnini sardı. Koyunlara tepeden bakmaya başladılar.

Onların bir kere tadını aldıkları, etlerini unutamadıkları için, kenarda köşede

yakaladıkları kuruları parçalayıp yemeye, hatta biraz sürüden ayrılan iri koyunlara bile

saldırmaya kalkıştılar. Bizim gibi soyu ormanlara hükmetmiş kahramanların miskin miskin

koyun bekçiliği etmesi ne demek? diye aralarında hayıflanıyorlar, tekrar vahşi

ormanlardaki saltanatlı günlere dönmek istiyorlardı.

Kendi gözlerinde büyüdükçe, koyunları daha küçük görmeye başlamışlardı. Onlar sadece

etleri yenecek, sütleri sağılacak mahluklardı:

Biz havlayıp gayrete getirmesek bu sersemler boynuzlarını bile kullanamazlardı

diyorlardı. ;Yani başımızdaki kocaman ormanda bizim soyumuzdan kurtlar, hatta kırtıpil

çakallar hüküm yürütür, ortalığı kasıp kavururken, bizim bu çayırda kuzu gibi yaşamamız

ayıp çok ayıp

Köpeklerden kurtulmak çobandan kurtulmak kadar kolay değildi. Bunların hem sayısı, hem

dişleri keskindi. Üstelik bir niza çıksa fırsat bilip üç beş koyunu paralayıverirlerdi.

Bunun için koyunlar, işin sonu neye varacak diye telaş içinde bekleşiyorlar, çobanı

kovdukları gibi köpekleri de def etmeyi bir türlü gözlerine kestiremiyorlardı. Ama

köpekler en sonunda hem kendilerinin, hem de koyunların başını nara yaktılar. Bir gün,

daha fazla sabredemeyip, ormanı zaptetmeye karar verdiler. Bu işi kendi başlarına

yapamayacaklarını bildikleri için koyunları da önlerine kattılar:

Siz boynuzlarınızla yol açar, karşınıza çıkanları tepelersiniz, biz de etrafınızda

bağrışır, size cesaret verir, düşmanları yıldırırız dediler. Bu seferin sonu hayra

varmayacağını ileri sürerek katılmak istemeyenleri,Alçak, korkak, miskin, hain! Sen

bizim gibi damarlarında asil kurt kanı taşıyan köpeklerle bir arada yaşamaya layık

değilsin! diye parçaladılar ve iştahla yediler.

Ama daha ormanın kenarındaki çalılıklarda, dört taraftan üzerlerine saldıran kurtlar,

ayılar, parslar, hatta sırtlanlarla çakallar sürüyü kısa zamanda perişan ettiler.

Köpeklerin havlaması ağaçların tepesine varmadan boğuldu, koyunların sıcak kanı yerdeki

kuru yaprakların arasında çabucak kayboldu.

Hasta yahut ihtiyar oldukları için bu sefere katılamayan dört beş koyunla bir hayli

körpe kuzu, çayırın kenarındaki mağarada birbirlerine sokulmuşlar, ormandan gelen acı

sesleri, yürek paralayıcı melemeleri, ümitsiz havlamaları dinliyorlar, korkudan

titreşiyorlardı. Sesler kesilince birbirlerinin yüzüne baktılar, ormanı zaptetmeye giden

köpeklerle onların zorla sürükledikleri koyunların başına geleni anladılar. Aralarındaki

iki ihtiyar koç, ağır ağır mağaranın kapısına doğru yürüdüler, kendilerini beklemek üzere

orada kalmış olan iki sakat köpeğe yaklaştıkları, henüz kuvvetini büsbütün kaybetmemiş

olan boynuzlarını, şimdi karşılarında şaşkın şaşkın uluyan itlerin karınlarına

geçirdikleri gibi, ta ilerdeki dereye kadar fırlattılar. Sonra mağaradaki kuzulara dönüp

şöyle dediler:

Bu dünyada çobansız da köpeksiz de yaşanabilirmiş. Ama bunu anlamak için her

defasında bu kadar kanlı kurban verecek olursak pek çabuk neslimiz kurur. Bari siz

gözünüzü açın da ileride başınıza yeniden itler, hele kendilerini kurt sanan palavracı

itler musallat olursa, sürüyü canavarlara paralatmadan onları def etmeye bakın!





ALINTI...SELAM VE DUA ILE...
Ekleme Tarihi: 13.09.2006 - 19:08
Bu mesajı bildir   recepholding üyenin diğer mesajları recepholding`in Profili recepholding Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
vehbi70 su an offline vehbi70  

919 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.01.2006
En Son On: 04.01.2015 - 20:05
Cinsiyeti: ----- 
recep ALLAH razı olsun tam da bizim ibret almamız gereken bir yazı
Ekleme Tarihi: 13.09.2006 - 19:34
Bu mesajı bildir   vehbi70 üyenin diğer mesajları vehbi70`in Profili vehbi70 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 592 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
marullar (63), aozcifci (45), gunel303 (60), saniye25 (43), ayse (52), didedar (42), amb2616 (55), SevYa (39), adilyagsagan (52), BenCesur (48), tiryakinim_ (44), filem (42), arius (44), optimistic (39), ramazanakcay (38), mehter02 (40), kemal2358 (36), laparako (68), maksut5994 (31), ozlemkaya25 (39), mustafa öz (45), ErdemOgrtm (44), erolgunel (61), TERAZÝ (51), tongac27 (46), Gunahkar (56), özvatan (59), asým (49), Miray_2006 (48), guelbahcesi (45), abdulkerim öztü.. (49), gült@ze (46), cemilcihan (48), SeveNCLoveS (40), Ben (37), aklin_gozyaslar.. (38), furkanburak (47), myorulmaz (46), koney2001 (55), ncinici (54), barman35 (44), webduskunu (49), ahakan (48), funda78 (36), erhanim15 (36), mehmet66 (60), nurfeyza (), zeyneb-ikübra (42), esma.s (35), mertoglan1 (47), empati74 (50), yusufcihan (47), MUSLIME KUBRA (41), nurcu80 (44), kztpkp (57), osman72 (52), OlcayS (46), menzilsevdalisi (43), salomo (42), buses_ (43), Halilcan (43), iremnur (48), çilek (53), Abdulkadir Abu .. (44), asgold35 (64), eyyüp (38), gokdeniz (59), siyabe (45), hayrettin (44)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.50464 saniyede açıldı