0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » !!!!! ŞEHADET !!!!!!!!!

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
!!!!! ŞEHADET !!!!!!!!!

944 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.03.2005
En Son On: 07.06.2007 - 22:48
Cinsiyeti: Erkek 
Tevhidi esasları kabul eden bir müslüman kişilik için ilk ve en önemli adımlardan birisi de hiç şüphesiz “La İlahe İllallah” kelimesi ile şahitlik ettiği esasları öncelikle kendi hayatında yaşaması, daha sonra da bu esaslara şahitlik etmenin gereklerini yerine getirmesidir.

Şahitliğin ise; iki önemli unsuru vardır. Bu unsurlardan birincisi bilgi ikincisi ise ikrardır. Bilgi; şahitlik edilecek hususta kesinlikle olması gereken bir noktadır. Zira şahitlik edilen hususta gerekli bilginin olmaması o şahitliği yalancı şahitlik olarak isimlendirecektir. Şahitlik edilen konu hakkında bilgisizce yapılan şahitlik, malumdur ki ancak yalan yere yapılan bir şahitliktir.

Yine hakiki şahitliğin ikinci unsuru ise şahitlik edilen esasların yerinde ve zamanında dile getirilmesidir. Şöyle ki; iftiraya uğrayan bir kimse lehinde şahitlik etmek demek; o kişinin iftiraya uğradığını, iftira edildiği suçu işlemediğini iftira sahiplerine karşı dile getirmek, meselenin aslını ortaya koymaktır. Bununla beraber o kişinin suçsuz olduğunu bilmemiz, bunu kendi içimizde saklamamız, o kişinin iftiraya uğradığını dile getirmememiz kesinlik bir şahitlik ismini almayacaktır. Bu nedenle hakiki anlamıyla şahitlik; mutlak surette şahitlik edilecek esasın dile getirilmesini gerekli kılmaktadır. Dile getirilmeyen bir şahitlik asla şahitlik olarak tanımlanamayacaktır.

Bu noktadan hareketle La İlahe İllallah kelime-i tevhidine şahitlik etmek ise; Allah’tan başka ilah, otorite ve yetki sahibi olmadığını önce bilmek sonra da Allah’ın otoritesini ve yetkisini gasbeden, Allah’ın indirdiklerini bir kenara atarak kendi yanlarından çıkardıkları kanun ve yasalarla insanları idare etmeye çalışan tağutlara karşı bu bilgiyi dile getirmekten ibarettir dememiz yerinde olacaktır. La İlahe İllallah kelime-i tevhidi hakkında hiçbir bilgi olmadan yapılan şahitlik gerçek anlamıyla bir şahitlik olmayacağı gibi bu noktada ki bilgiye ulaşıp dile getirilmeyen şahitlik de gerçek anlamıyla bir şahitlik olmayacaktır.

Tarih boyunca tevhid ve şirk dinleri arasında sürüp gelen savaş, tevhid erlerinin La İlahe İllallah temel ilkesine şahitlik etmeleri ve bu şahitliğin bir gereği olarak Allah’tan başka otorite ve güç sahibi olmadığını dile getirmeleri, buna karşılık yetkiyi, otoriteyi elinde bulunduran güç sahiplerinin ellerindeki saltanatı kaybetmeme adına bu şahitliği örtbas etmeye çalışmaları sonucu başlamıştır. Risalet tarihine baktığımızda, rasullerin risaletten önce toplumları tarafından sevilen ve sayılan kimseler olmalarına karşılık, risaletten sonra kavimlerinin ileri gelenleri ile aralarında başlayan savaşın tek nedeni, bu risalet önderlerinin La İlahe İllallah temel ilkesine şahitlik etmeleri ve bu şahitliği devamlı dile getirmeleri olmuştur.

Rasulullah (s.a.v) risaletten önce kavminin içerisinde emin lakabı ile ün salan, sevilen ve sayılan, toplumun en önemli meselelerinde kendisine başvurulan, ihtilaflı durumlarda da hakem olarak tayin edilen bir kimse idi. Aynı zamanda risaletten önceki 40 yıllık geçmişinde de kavminin putlarına ibadet etmiyor onların dinine tabii olmuyordu. Onların dinine tabii olmaması veya onların putlarına ibadet etmemesi hiçbir zaman kavmi ile arasında bir problem yaratmıyordu. Aynı şekilde Mekke’de, müşriklerle beraber yaşayan onların putlarına ibadet etmeyen hanif dinine mensup kimseler de vardı ve bu hanif dinine mensup kişilerin de Mekke müşrikleri ile aralarında bir kavga mevcut değildi.

Lakin Muhammed (s.a.v)’e risaletin verilmesi ile birlikte kavmi ile arasında 23 yıl süren ve hiç bitmeyen bir savaş başlamıştır. İşte bitmek tükenmek bilmeyen bu savaşın tek nedeni Rasulullah’ın iman ettiği prensiplere şahitlik etmesi, bu şahitliğin gereğini yerine getirmek amacı ile bu prensipleri devamlı surette dile getirmesi olmuştur. Zira La İlahe İllallah şahitliği; Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen, otorite ve yetkiyi Allah’tan gasbeden azgın tağutlara karşı bir kıyam sembolüdür. Ve doğal olarak ta böyle bir sembolü dile getirmek mevcut otoriter sistemi ve sahiplerini rahatsız edecektir. Yeryüzünün zalimleri kendi otoritelerini koruma adına bu şahitliği susturmak için her türlü yolu deneyeceklerdir. İşte Rasulullah’ın risalet öncesinde kavmi ile hiçbir problemi olmamasına rağmen kendisine risalet verildikten sonra kavmi ile arasında başlayan savaşın tek nedeni bu şahitliğin dile getirilmesinden başka bir şey değildir. Zira daha önce Muhammed (s.a.v), onların putlarına ibadet etmemekle birlikte kavminin putlarının batıl olduğunu dile getirmiyor ve bu noktada bir şahitlikte bulunmuyordu.

Kur’an’ı Kerim’e baktığımız da risalet önderlerinin ve tevhid erlerinin inandıkları esaslar hakkında şahitlik etmeleri ve şahitliği dile getirmeleri ile ilgili bir çok ayeti karşımızda görmemiz mümkündür. İşte hak batıl mücadelesinin ilk büyük örneğini teşkil eden Hz. Nuh’un şahitliği….

“Andolsun Nuh’u kavmine gönderdik. –Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin ondan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum.-” (A’raf Suresi: 7/59)

“(Nuh dedi ki): -Rabb’im! Ben kavmimi gece gündüz demeden davet ettim. Benim davetim, onlara kaçışlarını artırmadan başka bir katkıda bulunmadı. Günahlarını bağışlaman için onları ne kadar davet ettimse parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler, direttiler ve kibirlendikçe kibirlendiler. Sonra ben onları açık açık davet ettim. Sonra onlara açıktan söyledim ve gizli gizli söyledim.-” (Nuh Suresi: 71/5-9)

İşte Hz. Nuh’un şahitliği… Kavminin tam ortasında tam 950 sene bıkmadan usanmadan iman ettiği esaslara şahitlik etmiş, bu şahitliğin gereği olarak açık açık, gizli gizli ve türlü şekillerde Allah’tan başka ilah olmadığını dile getirmiştir.

Aynı açıklıkta bir şahitliği tek başına bir ümmet olan Allah’ın Halil’i İbrahim (a.s)’ın davetinde de görmekteyiz.

“(İbrahim) Babasına ve kavmine: -Neye tapıyorsunuz?- demişti. –Putlara tapıyor onlara kulluk ediyoruz- dediler. –Peki siz dua ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı? Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı?- dedi. –Hayır ama babalarımızın böyle yaptığını gördük- dediler. –Şimdi görüyor musunuz neye taptığınızı? Siz ve atalarınız benim düşmanımdır. Yalnız alemlerin Rabb’i (benim dostumdur) dedi.-” (Şuara Suresi: 26/70-77)

“İbrahim’i de kavmine gönderdik. Dedi ki: -Allah’a kulluk edin. O’ndan korkun. Bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Siz Allah’tan başka bir takım putlara ibadet etmekte ve yalan uydurmaktasınız. Sizin Allah’tan başka ibadet ettikleriniz, size rızık veremezler. Siz rızkı Allah’ın yanında arayın. O’na ibadet edin ve O’na şükredin. Hepiniz O’na döndürüleceksiniz.” (Ankebut Suresi: 29/16-17)

Ve bu şekilde bir şahitlik son rasul ve nebi Muhammed (s.a.v)’in davetinde de bütün çıplaklığı ile gözümüze çarpmaktadır:

“De ki: -Bana, ilahınızın bir tek ilahtır; diye vahyolunuyor. O’na teslim olacak mısınız?-” (Enbiya Suresi: 21/108)

“O’nun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu. Ve ben Müslümanların ilkiyim.” (En’am Suresi: 6/163)

“İlahınız bir tek ilahtır. O’ndan başka ilah yoktur. O Rahman’dır, O Rahim’dir.” (Bakara Suresi: 2/163)

“De ki: -Ben ancak bir uyarıcıyım. Tek ve Kahhar olan Allah’tan başka ilah yoktur.-” (Sad Suresi: 38/65)

İman edilen esaslara şahitlik ve bu şahitliğin bir sonucu olarak şahitlik edilen esasların içinde yaşanılan topluma karşı dile getirilmesi sadece rasullere özgü bir tavır da değildir. İşte kavmine gönderilen elçilere iman edip iman ettiği esasları en yalın haliyle dile getirmek için koşmaya başlayan, kavminin yanına gelerek hak daveti ortaya koymaya çalışan bir davetçinin (Habib’un Neccar’ın) Kur’an’ın beyanıyla şahitliği…

“Kentin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi ve dedi ki: -Ey kavmim! Elçilere uyun. Sizden bir ücret istemeyenlere ve doğru yolda olanlara uyun. Ben niçin beni yaratana kulluk etmeyeyim? Siz de hep O’na döndürüleceksiniz. Ben O’ndan başka bir ilah edinir miyim hiç? Eğer O Rahman bana bir zarar vermek dilese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve onlar beni kurtaramazlarda. O takdir de ben apaçık bir sapıklıkta olurum. Ben sizin rabb’inize iman ettim. Beni dinleyin.-” (Yasin Suresi: 36/20-25)

Aynı şekilde rabb’lerine iman eden ve bu iman ettikleri esasları korkmadan ve çekinmeden dile getiren mağara ashabı olan gençler…

“…Ve kıyam ederek dediler ki: -Rabb’imiz göklerin ve yerin Rabb’idir. Biz O’ndan başkasını ilah olarak çağırmayız. Yoksa saçmalamış oluruz. Şunlar, şu kavmimiz. O’ndan başka ilahlar edindiler. Onların ilah olduklarına dair açık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir?-” (Kehf Suresi: 18/13-15)

Kur’an’ı Kerim bununla beraber bizlere yetki ve otoriteyi elinde bulunduran cahili güçlerin bu şahitliğe karşı takındıkları tavrı da açık bir biçimde anlatmaktadır. Yeri gelmişken cahiliyenin bu tavrından da bahsetmekte fayda vardır.

Cahili güçler dile getirilen bu esasları öncelikle genel tabiatları gereği hiç düşünmeye ve akletmeye çalışmadan direk olarak kendileri yeni gelen bu daveti ve davetçiyi yalanlamaya çalışmışlardır.

“Dediler ki: -Siz bizim benzerimiz olan beşerden başka bir şey değilsiniz. Rahman’da bir şey indirmiş değildir. Siz ancak yalan söylüyorsunuz.-” (Yasin Suresi: 36/15)

“(Kafirler) –Bu yalandan başka bir şey değildir. Onu uydurdu, başka bir toplulukta kendisine yardım etti. Evvelkileri masalları, onları yazdırmış, sabah akşam onlar kendisine okunuyor- dediler de kesin bir haksızlığa ve iftiraya vardılar” (Furkan Suresi: 25/4-5)

“Onlara rabb’lerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyiversin. Mutlaka ondan yüz çevirirler.” (En’am Suresi: 6/5)

Bu yalanma ile beraber cahili güçler davetçilerin toplum içerisinde küçük düşürme adına davetçilerle dalga geçmişler, alay etmişler, davetçileri deli, cinlenmiş olarak isimlendirmişlerdir.

“(Dediler ki): -O kendisinde delilik bulunan bir adamdır. Başka bir şey değildir. Hele bir süreye kadar onu gözetleyin.” (Mü’minun Suresi: 23/25)

“Seni gördükleri zaman mutlaka seni eğlence konusu yapıyorlar. Allah bunu mu elçi olarak göndermiş? diyorlar.” (Furkan Suresi: 25/41)

“(Dediler ki): Hayır onun söyledikler karmakarışık rüyalardır. Hayır onu uydurmuştur. Hayır o bir şairdir. (Eğer Muhammed doğru söylüyorsa) bize öncekiler gibi bir mucize getirsin.” (Enbiya Suresi: 21/5)

Cahili güçler bir taraftan hak daveti inkar ile meşgul olurlarken diğer taraftan da hakim oldukları toplumlarının bu davetten etkilenmemesi için toplumları üzerinde psikolojik baskı uygulamayı da ihmal etmemişlerdir.

“Dediler ki: -Biz sizin yüzünüzden her halde uğursuzluğa uğradık…” (Yasin Suresi: 36/18)

Aslında bu cahili güçler de bilmekteler ki bu davetçiler bir uğursuzluk vesilesi değildirler. Ancak amaç davetçileri toplumun huzurunu bozan, toplumda kargaşa çıkaran, gerici, yobaz kimseler olarak göstermektir. Böylece cahil halk kitlelerinin de davetçilere tabii olmaları engellenmeye çalışılmaktadır. Cahili güçlerin tüm bu oyunları, yalanlamaları, küstahça iftiraları sergiledikleri bu gayri ciddi tutumları tevhid erlerine ters yönde bir etki yapmadığı gibi bilakis onların iman güçlerinin ve davalarındaki bağlılıklarının artmasına vesile olmuştur. Cahili güçler tüm bu uğraşlarının bir sonuç vermediğini gördükleri zaman ise hileli yollara başvurarak tuzak kurmaya çalışırlar, tehditler savururlar ve son olarak güç gösterisi yapmayı da ihmal etmezler.

“Onlar bir tuzak kurdular. Allah’ta bir tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Ali İmran Suresi: 3/54)

Onlar hileli bir tuzak kurdular. Biz de onların farkında olmadığı bir düzen kurduk.” (Neml Suresi: 27/50)

“Kafirler elçilerine dediler ki: -Ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkarırız ya da bizim dinimize dönersiniz.-” (İbrahim Suresi: 14/13)

“Kavminin İbrahim’e cevabı sadece: -Onu öldürün yahut ta yakın- demeleri oldu.” (Ankebut Suresi: 29/24)

“(Mağara Ashabı dediler ki): -Onlar sizi ellerine geçirirlerse muhakkak taşlayarak öldürürler yada kendi dinlerine döndürürler de o zaman asla felah bulamazsınız.-” (Kehf Suresi: 18/20)

İşte tarih boyunca gerek risalet önderlerinin gerekse de tevhid dinini kabul eden davetçilerin Allah’tan başka bir otorite olmadığına şahitlik etmeleri ve bu şahitliklerinin bir gereği olarak iman ettikleri esasları kavimlerinin müstekbir otoriter tabakasına karşı dile getirmeleri sonucu cahili güçler kendi düzenlerini kurtarma adına bu gibi metotlara başvurmuşlardır. Ve bilinmelidir ki tarih elbette bir tekrardan ibarettir. Bugün geçmiş tevhid önderleri gibi iman edilen esasları dile getiren mü’minler de günümüzün cahili düzenleri tarafından aynı baskı ve şiddete maruz kalacaklardır. Bu durum aynı zamanda Allah’ın bir sünnetidir.

“Yoksa sizden önce gelip geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle bir dayanılmaz zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi beraberinde ki mü’minlerle –Allah’ın yardımı ne zaman- diyordu. Dikkat edin! Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır.” (Bakara Suresi: 2/214)

“İnsanlar inandık demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannettiler? Muhakkak ki biz onlardan öncekileri de imtihan etmişizdir. Allah mutlaka doğruları da bildirecek, yalancıları da bildirecektir.” (Ankebut Suresi: 29/2-3)

Ve hiç şüphesiz zafer tevhid erlerinin olacaktır...

“Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu makamımdan ve tehdidimden korkana ait bir ayrıcalıktır.” (İbrahim Suresi: 14/14)

Ancak ne var ki, bugün üzerinde yaşadığımız coğrafya da ne yazık ki tüm kavramların tahrif edilmesi büyük bir karanlığın hakim olmasına neden olmuştur. Bu karanlığın en ağır bastığı alan ise hiç şüphesiz Allah’tan başka ilah yoktur temel ilkesine şahitlik etme gerçeği üzerindedir. Artık durum öyle bir hal almıştır ki; tevhidi gerçeklerden tamamen yoksun bir takım çevreler sadece lisan ile La İlahe İllallah kelimesini, içeriğinden tamamen habersiz bir şekilde ikrar etmenin Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlik etmek için yeterli olduğunu devamlı dile getirir olmuşlar, hayatlarının her alanında Allah’a ortak koşan cahil halk kitlelerini La İlahe İllallah dedikleri için müslüman olarak isimlendirmişlerdir. Öyle ki beşeri nizamların kuvvetlenmesi ve kök salması için kurulan parlamentolar da Allah’ın indirdiğini bir kenara bırakarak kul yapısı kanun ve yasalarla hükmeden, insanların hayatını idare etmek için yeni yeni yasalar çıkaran parlamenterler bile La İlahe İllallah dedikleri için müslüman olarak isimlendirilmişlerdir. Bundan daha tuhaf ve üzücü olan durum ise şudur:

Kendilerini müslüman olarak isimlendiren, tevhidi düşündüğünü iddia eden, insanı İslam’dan çıkaran bir takım halleri öğrenerek küfrü ve şirki gerektiren bazı amellerden geri durmakla müslüman kalınabileceğini zanneden grup ve cemaatlerde kafalarındaki bu kuru bilgi sayesinde Allah’tan başka ilah olmadığına dair şahitliği yerine getirdiklerini zannetmişlerdir. Zannetmişlerdir ki, Allah’tan başka bir ilah bulunmadığını bilmeleri kendilerini müslüman ve de mü’min yapacak. Halbuki yazımızın girişinde de belirttiğimiz gibi şahitlik bilgi ile beraber iman edilen esasların en açık hali ile dile getirilmesini gerekli kılmaktadır. Doğal olarak böyle karanlık bir ortamda da cahili güçler gün geçtikçe kuvvetlenmişler, egemenliklerini ve saltanatlarını güçlendirmişlerdir. İşte sahadet.net isimli bu sitemiz Allah’tan başka ilah olmadığı gerçeğine şahitlik etmenin bir gereği olarak hazırlanmıştır. Amaç Allah’tan başka ilah olmadığı gerçeğini dile getirmek, bu noktada iman ettiğimiz esaslara şahitliği hakkıyla yerine getirmeye çalışmaktır. Bundan dolayı şahitliğimiz eğilmeden, bükülmeden bütün açıklığı ile ortaya konulacaktır. Mübin ve apaçık olacaktır. Bu nedenle bizler “Yüce Allah’a iman etmenin ilk şartı tağutu reddetmektir” demekle yetinmeyeceğiz, bugün üzerinde yaşadığımız coğrafyaya hakim olan laik-kemalist T.C’nin tağuti bir sistem olduğunu, fertlerin müslüman olabilmeleri için ise ilk önce bu tağuti sistemin hakimiyetini ve otoritesini reddetmeleri gerektiğini bildireceğiz. Hiçbir zaman “yüce Allah’a şirk koşmayın, zira Allah’a şirk koşmak büyük bir zulümdür” diyerek meseleleri gizli kapaklı bırakmayacağız, “Ey Kavmimiz! Bugün sandık başına giderek demokratik dinin bir gereği olarak oy atmanız ve bu suretle demokratik dine imanınızı ve sadakatinizi tazelemeniz Allah’a ortak koşmanın en açık göstergesidir” diyerek meseleleri en açık haliyle ortaya koymaya çalışacağız. Kur’an’da adı geçen Lat, Menat, Hubel putlarını hatırlatarak bunların günümüz versiyonları olan şeyhleri, velileri, hoca efendileri bire bir ismen zikredeceğiz. İslam yolu erlerinin karşısına dikilen Firavunlar’ı, Karunlar’ı, Ebu Lehebler’i ve Ebu Cehiller’i zikrederek günümüz zorbalarına da açık bir biçimde işaret edeceğiz. Ve şahitliğimiz, şehadetimiz gizlilik safsatalarına uyarak kimliksiz ve şahsiyetsiz bir şekilde ve bu davetin kim tarafından sunulduğu belli olmayan bir şahitlik asla olmayacaktır.

Sonuç olarak; mücadelemiz tarihin her devrinde İslam davetçilerinin çağrılarına kulak tıkayan, küfreden, zulmeden cahiliyeye karşıdır. İşte bu bağlamda Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlik edenlerin görevleri de, şahitlik ettikleri esasları dile getirmek, cahili sistemlere karşı bu şahitliği zikretmek, cehaletleri sebebiyle cahili sistemlere kul/köle olmuş halk topluluklarını Kur’ani esaslara çağırmak, toplumu boğazına kadar battığı şirk ve küfür bataklığından haberdar etmek, dünyadaki bu zillet ve aşağılanmanın ahiretteki karşılığının ancak ebedi cehennem azabı olduğunu bildirmektir. Ve bu noktada yüce Allah’ın dininden zerre kadar taviz vermeden sonuna kadar büyük bir mücadeleye girmektir.

“Ey İman Edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O’da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” (Muhammed, 7)
Ekleme Tarihi: 05.06.2007 - 21:11
Bu mesajı bildir   muhammed yusa üyenin diğer mesajları muhammed yusa`in Profili muhammed yusa Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1177 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
karaali70 (55), Mücahit58 (43), firdevs_91 (34), harman76 (49), gul2 (48), özgür3 (36), songokou (43), nuri72 (53), aysun saglam (47), dalin (40), caglar_1988 (37), emine_yilmaz (46), elif19 (38), morcali (64), enderim23 (47), aga2 (62), hüzünlü gurbet (47), yeþil (43), 1yavuz (54), suvari_ (42), gazeteci1985 (40), adem03 (46), azzat (61), huemeyra41 (33), Kursad_ist (47), ruhan_ruhani (42), eskalibo (51), neofatih (40), yuuusuf (44), yunuscelik (47)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.55356 saniyede açıldı