stromectol stromectol chloroquine lopinavir ritonavir ivermektine seretide inhaler seretide rotacaps seretide serevent serocryptin seromycin serophene seropram seroquel servambutol servanolol servicillin serviclofen servispor servitet silagra sildalis sildenafil silvitra simcora simvasine simvast sinemet cr sinemet sinequan singulair sirdalud skinoren smap sortis spersanicol spiroctan sporanox starlix stocrin strattera stromectol suhagra force suhagra sumycin super avana
     
     

0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » M E A L » hanımlar için mela-tefsir üstad seyid kuttubun dilinden.

önceki konu   diğer konu
6 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
hanımlar için meal-tefsir üstad seyid kuttubun dilinden.
395 Mesaj -
"Peygamber mü'minlere canlarýndan ileridir. O'nun eþleri de mü'minlerin anneleridir. Akraba olanlar miras hususunda Allah'ýn kitabýna göre birbirlerine muhacirlerden ve ensardan daha yakýndýr. Dostlarýnýza yapacaðýnýz uygun bir vasiyet bunun dýþýndadýr. Bunlar kitapta yazýlmýþtýr."ahzab 6

Muhacirler geride her þeylerini býrakarak Mekke'den Medine'ye hicret etmiþlerdi. Dinlerini korumak için Allah'a koþmuþlardý. Ýnançlarýný akrabalýk baðlarýna, mal varlýðýna, dünya hayatýnýn gerektirdiði sebeplere, çocukluk ve delikanlýlýk anýlarýna, arkadaþlýk ve dostluk duygularýna tercih etmiþlerdi. Sýrf inançlarým kurtarmak için geride kalan her þeyden soyutlanmýþlardý. Onlar bu þekilde hicretleriyle, aralarýnda eþ, aile ve çocukta olmak üzere insanýn deðer verdiði her þeyden bu þekilde uzaklaþmalariyle, inancýn eksiksiz olarak gerçekleþmesinin, içinde inançtan baþka hiçbir þeye yer kalmayacak þekilde kalbi bürümesinin yeryüzündeki canlý ve pratik örnekleriydi. Yüce Allah'ýn þu sözünü doðrular tarzda insan kiþiliðinin bölünmez bütünlüðünün somut kanýtlarýydýlar:

"Allah bir insanýn göðüs boþluðunda iki kalp yaratmamýþtýr."

Medine'de de bu durumun bir baþka þekli ortaya çýkmýþtý. Bazý evlerde kimi fertler müslüman olmuþ, kimisi de müþrik kalmaya devam etmiþti. Bunun sonucu akrabalarý ile aralarýndaki iliþkiler kesilmiþti. Bu yüzden ailesel iliþkilerde belli bir çözülme baþ göstermiþti. Toplumsal düzeydeki iliþkilerde baþ gösteren çözülme ise daha geniþ boyutlarda idi.

Müslüman toplum henüz yeni oluþmuþtu. Yeni kurulan islam devleti ise kurulu bir rejime dayalý bir düzenden çok ruhlara egemen olan bir düþünce olmaya daha yakýndý.

Tam bu noktada yeni inanç sisteminden kaynaklanan bir bilinç dalgasý kabardý. Bu bilinç dalgasý bütün sevgileri, bütün duygularý, bütün gelenek ve görenekleri, bütün iliþkileri ve baðlarý örttü. Onlarýn tüm etkinliklerini sildi süpürdü. Bununla kalpleri birbirine baðlayan tek unsurun, inanç sisteminin olmasý hedefleniyordu. Ayný zamanda inanç unsurunun bile kabile ortamýndaki doðal köklerinden kopmuþ parçalarý birbirine baðlamasý, kan, soy, çýkar, dostluk, ýrk ve dil gibi baðlarýn yerini almasý, islama girmiþ bu parçalarý birbiri ile kaynaþtýrmasý, bunlarý birbiriyle kenetlenmiþ, birbiriyle kaynaþmýþ, karþýlýklý yardýmlaþma ve dayanýþma içinde bulunan gerçek bir kitle haline getirmesi isteniyordu. Kuþkusuz konunun hükmü ile ya da devletin buyruklarý ile olmayacaktý bu iþ. Ýçten gelen bir dürtü ile, ïnsanlarýn normal hayatlarýnda alýþýk olduklarý her þeyi silip süpüren bir bilinç kabarmasý ile gerçekleþecekti. Ýþte islam toplumu devlet düzenine ve rejimin gücüne dayanamadýðý sýralarda bu temele dayanmýþtý.

Muhacirler, kendilerinden önce Medine'yi bir iman yurdu haline getiren ensara konuk oldular. Ensar da evlerini, kalplerini ve mallarýný peþkeþ çekerek muhacirleri karþýladýlar. Onlarý barýndýrmak için birbiriyle yarýþtýlar, muhacirleri konuk etmek hususunda o kadar birbirleri ile çekiþtiler ki, bir muhaciri ancak kur'a ile bir ensariye konuk etmek mümkün olmuþtu. Çünkü muhacirlerin sayýsý, onlarý barýndýrmak isteyen ensardan azdý. Fýtri cimrilikten, gösteriþ ve riyadan uzak, gerçek bir mutlulukla, gönül hoþnutluðu ile isteyerek her þeylerini onlarla paylaþtýlar.

Peygamber efendimiz muhacir erkeklerle ensar erkekleri arasýnda kardeþlik baðý oluþturdu. Bu kardeþlik, inanç sahipleri arasýndaki dayanýþma tarihinde eþine rastlanmayan bir baðdý. Bu kardeþlik, kan kardeþliðinin yerini aldý. O da miras, diyet ve benzeri soy baðýndan kaynaklanan diðer hak ve yükümlülükleri kapsýyordu.

Bilgide bu bilinç yüksek bir zirveye ulaþmýþtý. Müslümanlar bu yeni iliþkiyi büyük bir ciddiyetle benimsemiþlerdi. -Onlarýn bu tutumlarý islamýn getirdiði bütün prensiplere karþý takýndýklarý tavrýn aynýsýydý-. Bu bilinç islam toplumunu oluþturma ve onu kuþatma açýsýndan yerleþik bir devlet düzeninin, oturmuþ bir yasama gücünün, otoriter bir rejimin iþlevini görmüþ, hatta ondan fazlasýný baþarmýþtý. Bu tür istisnai ve karmaþýk koþullarda bunun gibi yeni doðmuþ bir toplumu korumak ve onlarý bir arada tutmak için bunun gibi bir uygulama zorunluydu.

Bu tür duygusal yönü aðýr basan istisnai uygulamalar, benzeri koþullarla karþý karþýya kalan toplumlarýn organik oluþumlarýný tamamlamalarý için zorunludur. Yerleþik bir devlet sistemi, oturmuþ bir yasama gücü ve toplumun yaþamasý, geliþmesi ve korunmasý için gerekli olan güvenceleri yeterince saðlayan otoriter bir rejim meydana gelene kadar bunun gibi istisnai uygulamalara baþvurmak gerekir. Bu durum doðal durumlar ve uygulamalar ortaya çýkma imkaný bulana kadar sürer.

Kuþkusuz islam, -bu tür duygusal yönü aðýr basan uygulamalarý her zaman içermekle beraber, bu duygunun kalpteki kaynaðýnýn her zaman açýk, her zaman artar durumda ve her an için fýþkýrmaya elveriþli olmasýný öngörmekle beraber toplumsal yapýsýný insan ruhunun normal gücüne dayandýrmayý ister, istisnai heyecanlanmalara deðil. Duygusal yönü aðýr basan uygulamalar istisnai dönemlerde iþlevlerini yerine getirdikten sonra yerlerini doðal akýþa terk ederler. Özel zorunluluk dönemi sona erince normal düzen devreye girer.

Bu yüzden Kur'an-ý Kerim Bedir savaþýndan sonra durumun yavaþ yavaþ normalleþmesinden, islam devletinin otoritesini pekiþtirmesinden, sosyal rejimin gitgide yerleþmesinden, rýzýk edinme için makul þartlarýn oluþmasýndan, büyük Bedir savaþýnýn ardýndan sefere çýkan seriyyelerin herkese yetecek kadar bol ganimet elde etmelerinden, özellikle sürgün edilen yahudi Beni Kaynuka kabilesinden geride kalan bol servetten sonra... Evet Kur'an-ý Kerim bu tür güvencelerin artmasý ile birlikte muhacir ve ensar arasýnda baþlatýlan kardeþlik uygulamasý, kan ve soy baðýndan kaynaklanan yükümlülükleri açýsýndan geçersiz kýlmýþtýr. Ama bu kardeþliðin sevgi ve duygusal yönü korunmuþtur. Ýhtiyaç duyulduðunda tekrar yürürlüðe konulsun diye. Bundan sonra islam toplumunda bütün iþler doðal durumuna döndürülmüþtür. Örneðin miras ve diyetlerde yardýmlaþma kan ve soy akrabalýðýna özgü kýlýnmýþtýr. -Nitekim yüce Allah'ýn ezeli kitabýna ve doðal yasasýna göre aslolan budur-. "Akraba olanlar miras hususunda Allah'ýn kitabýna göre birbirlerine muhacirlerden ve ensardan daha yakýndýr. Dostlarýnýza yapacaðýnýz uygun bir vasiyet bunun dýþýndadýr. Bunlar kitapta yazýlmýþtýr."

Ayný sýrada Peygamber efendimizin genel anlamda mü'minler adýna karar verme yetkisi ve bu yetkinin kan akrabalýðýndan, hatta insanýn kendi kendine olan yakýnlýðýndan daha öncelikli olduðu vurgulanmýþtýr: "Peygamber, mü'minlere canlarýndan ileridir." Bu arada Peygamber efendimizin eþlerinin bütün mü'minlerin manevi annemleri olduklarý belirtilmiþtir: "Onun eþleri de mü'minlerin anneleridir."

Peygamber efendimize verilen bu yetki, hayat sistemini ve hareket metodunu bütün yönleriyle belirlemeyi kapsayan genel bir yetkidir. Bu konuda mü'minler bütünüyle Resulullah'ýn buyruðuna uymakla yükümlüdürler. Hz. Peygamberin yüce Allah'tan aldýðý vahiy doðrultusunda kendileri için seçtiði hayat sistemini seçmekten baþka seçenekleri yoktur: "Sizden biriniz arzusunu benim getirdiðim vahye uydurmadýkça mü'min deðildir."

Bu yetki, bu önceliklilik mü'minlerin duygularýný da kapsýyor. Çünkü Hz. Peygamberin þahsý onlara kendilerinden daha sevgili olur. Onu býrakýp kendilerini tercih etmezler. Kalplerinde hiçbir kiþi ya da hiçbir þey Hz. Peygamberden ileri olamaz. Bir sahih hadiste Peygamber efendimiz þöyle buyuruyor: "Beni kontrolünde tutan Allah'a andolsun ki, sizden biriniz, beni kendisinden, malýndan, evladýndan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe mü'min olamaz." Yine bir baþka sahih hadiste belirtildiðine göre Hz. Ömer (r.a) "Ya Resulallah, Allah'a andolsun ki, kendimin dýþýnda seni her þeyden çok seviyorum" demiþ. Bunun üzerine Peygamber efendimiz "Hayýr ya Ömer, beni kendinden daha çok sevmedikçe olmaz" buyurmuþtur. Ardýndan Hz. Ömer: "Ya Resulallah, Allah'a andolsun ki, seni kendim dahil her þeyden çok seviyorum" demiþ, Peygamberimiz de "Þimdi oldu ya Ömer" buyurmuþtur.

Bu sadece dille söylenen bir söz deðildir. Yüce bir makamdýr bu. Kendisini bu eriþilmez, bu aydýnlýk ufka ulaþtýracak dolaysýz, direkt bir temas olmadýðý sürece bir kalp buraya eriþemez. Buraya eriþtikten sonra kalp þahsýnýn cazibesinden, benliðinin her noktasýna, her büklümüne iþlenmiþ kendisine yönelik derin sevgiden sýyrýlýr. Çünkü insan kendi þahsýný ve kendi þahsý ile ilgisi bulunan her þeyi sever. Bu sevgi insan düþüncesini, idrakini aþan boyutlardadýr. Zaman zaman insan duygularýný yendiðini, nefsini tatmin ettiðini, kendi þahsýna yönelik aþýrý sevgiyi kontrol altýna aldýðýný düþünür. Oysa onurunu zedeleyecek þekilde kendisine dokunulduðu zaman, kendisini yýlan sokmuþçasýna yerinden kalkar. Bu onur kýrýcý dokunuþ karþýsýnda büyük acý duyar ve tepkisine engel olamaz. Çünkü insanýn kendi þahsýna yönelik sevgisi duygularýnda ve benliðinin derinliklerinde gizlidir. Ýnsan nefsini tüm hayatýn feda etmeye razý edebilir, ancak kendisini küçük düþürücü, veya herhangi bir özelliðini ayýplayýcý, yahut karakterini eleþtirici yada bir niteliðini, eksikliðini vurgulayýcý tarzda kiþiliðine dokunan bir davranýþý kabul etmeye razý etmesi son derece güçtür.

Bu konuda aþýrýya kaçmadýðýný, yada fazla etkilenmediðini ileri sürmesine raðmen... Ýnsanýn kendi þahsýna yönelik derin sevgisini yenmek, dille söylenebilecek bir söz deðildir. Daha önce de söylediðimiz gibi bu, yüce bir makamdýr. Dolaysýz ve manevi bir temas veya uzun süreli bir çaba, yahut sürekli bir egzersiz, ya da Allah'ýn yardým ve desteðini hakkeden kesintisiz bir uyanýklýk ve samimi bir istek olmadýðý sürece insan kalbi bu yüce makama eriþemez. Bu, Peygamber efendimizin nitelendirdiði gibi en büyük cihattýr. Bu konuda Hz. Ömer'in -düzeyi ne olursa olsun- Peygamber efendimizin uyarýsýna muhtaç olmasý meselenin önemini ortaya koymasý bakýmýndan yeterli bir örnektir. Bu tertemiz kalbi açan, Peygamberimizin dolaysýz, uyarý amaçlý temasý olmuþtur.

Peygamber efendimize verilen bu yetki mü'minlerin yükümlülüklerini de kapsar. Bir sahih hadiste Peygamber efendimiz þöyle buyuruyor: "Beni dünya ve ahirette her þeyden üstün ve kendisine daha yakýn görmeyen bir mü'min yoktur. Ýsterseniz "Peygamber, mü'minlere canlarýndan ileridir" (Ahzab, 6) ayetini okuyun. Þu halde herhangi bir mü'min geride bir mal býrakýrsa, soyundan olan kimseler ona mirasçý olsunlar. Þayet bir mü'min ölürde geride bir borç býrakýrsa ya da ailesine bakacak kimsesi yoksa bana getirsinler. Çünkü ben onun yakýnýyým." Yani bu adam borçlu ölmüþ ve borcunu karþýlayacak kadar malý da yoksa Hz. Peygamber onun borcunu ödeyecektir. Eðer kendilerine bakamayacak yaþta iseler çocuklarýnýn bakýmýný üstlenecektir.

Bunun dýþýnda hayat, doðal temellerine dayanýr. Bunun için de duygusal yönü aðýr basan ve istisnai durumlarda baþvurulan uygulamalara gerek yoktur. Bununla beraber kardeþlik uygulamasýnýn iptal edilmesinden sonra dostlar arasýndaki sevgi kalýcýdýr. Bir dostun dostuna ölümünden sonra mirasýndan pay verilmesini vasiyet etmesine ya da saðlýðýnda bir þeyler hibe etmesine engel oluþturacak bir hüküm söz konusu deðildir: "Dostlarýnýza yapacaðýnýz uygun bir vasiyet bunun dýþýndadýr."

Bütün bu uygulamalar en baþta gelen kulpa baðlanýyor ve bunun yüce Allah'ýn ezeli kitabýnda yer alan iradesi olduðu vurgulanýyor: "Bunlar kitapta yazýlmýþtýr." Böylece kalpler yatýþýyor, sakinleþiyor; bütün yasamalarýn ve düzenlemelerin kâynaðý olan büyük temele sarýlýyor.

Bununla hayat doðal temelleri üzerinde normal þeklini alýyor. Kolay ve rahat bir þekilde yoluna devam ediyor. Fert ve toplumlarýn hayatýnda son derece sýnýrlý olan kimi istisnai durumlarýn dýþýnda normalde ulaþýlmayacak olan yüksek ufuklara baðlý kalmýyor.

Sonra islam, müslüman toplumun hayatýnda yine bu tür bir zorunluluk baþ gösterdiðinde tekrar coþsun, tekrar kaynasýn diye bu coþkun kaynaðýn kurumamasýný istemiþtir.

Yüce Allah'ýn ezeli kitabýnda yazýlan hükmü ve o yönde geliþen iradesi münasebetiyle, kalýcý bir yasa olsun, her zaman için geçerli bir hayat sistemi olsun diye, yüce Allah'ýn genelde bütün Peygamberlerle, özelde de Peygamber efendimizle ve diðer büyük (ulul azm) Peygamberlerle yaptýðý sözleþmeye iþaret ediliyor. Bu sözleþme, Allah'ýn hayat için belirlediði sistemi omuzlamayý, ona uymayý, onu insanlara açýkça duyurmayý, gönderildikleri milletlerin hayatýna bu sistemi egemen kýlmayý öngörüyor. Bununla insanlarýn, Peygamberlerin açýk .duyurularýndan sonra tüm mazeretleri geçersiz kýlýndýktan sonra bizzat kendi sapýklýklarýndan veya doðru yolda oluþlarýndan, mü'minliklerinden veya kafirliklerinden sorumlu olmalarý hedeflenmiþtir:


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son ebu_hanzala tarafından, 30.01.2008 - 08:33 tarihinde.
Gönderen: 29.01.2008 - 18:29
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
hanımlar için meal tefsir: ahzab suresi
395 Mesaj -
"Allah, kitap ehlinden onlara yardým eden Kureyze yahudilerini de kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düþürdü. Onlardan bir kýsmýný öldürüyorsunuz, bir kýsmýný da esir alýyordunuz."
"Topraklarýný, evlerini, mallarýný ve henüz ayaðýnýzý dahi basmadýðýnýz yerleri Allah size miras olarak verdi. Allah'ýn gücü her þeye yeter."
ahzab: 26-27


Bu ayetlerin iþaret ettiði geliþmeleri anlayabilmek için yahudilerle müslümanlarýn iliþkilerine bir göz atmakta yarar vardýr...

Medine'de yaþayan yahudiler, müslümanlarýn gruplar halinde buraya geliþlerinden sonraki kýsa bir süre dýþýnda müslümanlarla barýþýk bir hayat sürdürmediler. Peygamber efendimiz Medine'ye gelir gelmez onlarla bir barýþ antlaþmasý imzalamýþtý. Bu antlaþmada Peygamberimiz onlara yardým etmeyi, onlarý korumayý garantilemiþti. Ancak antlaþmayý bozmamalarýný, bozgunculuk çýkarmamalarýný, baþkalarýnýn ayýplarýný araþtýrmamalarýný, düþmana yardýmcý olmamalarýný, kimseyi incitecek davranýþlarda bulunmamalarýný þart koþmuþtu.

Ne varki yahudiler, çok geçmeden yeni dinin, ilk ehli kitap toplum olmalarý bakýmýndan sahip olduklarý geleneksel ayrýcalýklý konumlarýna yönelik tehlikesini sezdiler. Yahudiler bu niteliklerinden dolayý Medine'liler arasýnda sahip bulunduklarý saygýn konumlarýndan büyük kazançlar saðlýyorlardý. Ayný þekilde Ýslam dininin Peygamber efendimizin önderliðinde toplum için öngördüðü yeni sosyal düzenin de kendileri açýsýndan ne denli tehlikeli olacaðýný sezmiþlerdi. Çünkü yahudiler, Medine'de en etkin, en yüce söz kendilerine ait olsun diye Evs ve Hazreç kabileleri arasýndaki ihtilafý istismar ediyorlardý. Fakat Ýslam Evs ve Hazreç kabilelerini saygýn Peygamberlerinin önderliðinde birleþtirince, artýk yahudiler iki grup arasýnda avlanacaklarý bulanýk suyu bulamaz oldular.

Onlarýn belini kýran en büyük darbe, bilginleri ve hahamlarý olan Abdullah b. Selam'ýn müslüman olmasýydý. Yüce Allah onun göðsünü islama açmýþ ve müslüman olmuþtu. Ailesini davet etmiþ onlar da müslüman olmuþlardý. Fakat, müslüman olduðunu açýklayacak olursa yahudilerin aleyhinde dedikodu çýkaracaðýndan korkuyordu. Bu yüzden Peygamber efendimizden kendisinin müslüman olduðunu yahudilere bildirmeden önce kendisini onlara sormasýný istedi. Peygamberimiz onun nasýl biri olduðunu yahudilere sorunca: "Bizim efendimizdir, efendimizin oðludur. Hahamýmýzdýr, bilginimizdir" dediler. Bu sýrada Abdullah b. Selam ortaya çýkýp kendisinin inandýðý þeye onlarýn da inanmalarýný istedi. Buna çok bozuldular ve hakkýnda kötü söz söylediler. Yahudi ailelere ondan uzak durmalarýný tembih ettiler. Dini ve siyasi egemenliklerine, rejimlerine yönelen gerçek tehlikeyi sezdiler. Ve Hz. Muhammed'in (s.a.s) iþini bitirmek için kesintisiz komplolar düzenlemeye karar verdiler.

Ýþte bugüne kadar müslümanlarla yahudiler arasýnda bir gün olsun durmayan savaþ o günden itibaren baþlamýþ oldu.

Bu günkü deyimiyle ilk önce soðuk savaþ baþladý. Hz. Muhammed (s.a.s) ve islam aleyhine propaganda savaþý baþladý. Yahudiler uzun tarihleri boyunca geliþtirdikleri tüm taktikleri uyguladýlar bu savaþta. Hz. Muhammed'in (s.a.s) Peygamberliði hakkýnda kuþku uyandýrma, yeni inanç sisteminin etrafýnda çeþitli þüpheler yayma taktiðine baþvurdular. Bazý müslümanlarýn aralarýný bozma yolunu tuttular. Bazan Evs ve Hazreç kabilelerinin, bazan muhacirlerle ensarýn arasýný bozmaya çalýþtýlar. Müþrikler hesabýna müslümanlar aleyhine casusluk yaptýlar.

Müslüman görünen bir grup münafýkla iþbirliði yönüne giderek onlar aracýlýðý ile müslüman saflar arasýna fitne sokmaya çalýþýrlar... En sonunda da maskelerini indirip Ahzap savaþýnda olduðu gibi müslümanlar karþýsýnda oluþan düþman saftaki yerlerini aldýlar.

En önemli topluluklarý Beni Kaynuka, Beni Nadr ve Beni Kureyze'ydi. Bu topluluklarýn her birinin gerek Peygamber efendimizle gerekse müslümanlarla belli bir iliþkisi vardý.

En cesurlarý Beni Kaynuka kabilesi idi. Bedir'de büyük bir zafer elde etmelerinden dolayý müslümanlara kin besliyorlardý. Ýðneleyici sözler söylüyor, daha önce Peygamberimizle yaptýklarý antlaþmayý inkar ediyorlardý. Bu tutumlarý, Hz. Peygamberin Kureyþ'le yaptýðý ilk savaþta galip geldikten sonra bir daha karþý koyamayacaklarý þekilde etkinlik kazanmasýndan, gücünün artmasýndan korktuklarýnýn belirtisiydi.

Ýbn-i Hiþam, Ýbn-i Ýshak kanalý ile onlarýn durumlarýný þu þekilde anlatýr: "Peygamber efendimiz Beni Kaynuka kabilesini pazarda toplayýp onlara þöyle seslendi: "Ey yahudiler, Kureyþlilerin baþýna gelen felaketin aynýsýný baþýnýza indirmesi konusunda Allah'tan sakýnýn ve müslüman olun. Çünkü siz, benim Allah tarafýndan gönderilmiþ bir Peygamber olduðumu biliyorsunuz. Bunu kendi kitabýnýzda ve yüce Allah'ýn sizinle yaptýðý sözleþmede görüyorsunuz". Buna karþýlýk olarak yahudiler: "Ey Muhammed, sen bizi kendi kavmine benzetiyorsun. Savaþtan anlamayan bir toplumla karþýlaþýp onlarý yenmiþ olman seni aldatmasýn. Allah'a andolsun ki, eðer biz seninle savaþmýþ olsaydýk, nasýl insanlar olduðumuzu sana öðretirdik" dediler.

Ýbn-i Hiþam Abdullah b. Cafer'e dayanarak þunlarý anlatýr: Beni Kaynuka ile ilgili geliþmelerden biri de þudur: Bir Arap kadýný gidip Beni Kaynuka pazarýnda süt satar, sonra da bir kuyumcu dükkanýnda oturur. Orada bulunanlar kadýndan yüzünü açmasýný isterler, kadýn itiraz eder. Kuyumcu kadýnýn elbisesinin eteðini elbisenin üst tarafýna düðümler. Kadýn ayaða kalkýnca ayýp yerleri görünür. Yahudiler gülüþürler. Kadýn baðýrýr. Bir müslüman, kuyumcunun üzerine atýlýr ve onu öldürür. Kuyumcu yahudi olduðu için diðer yahudiler hep birlikte o müslümaný öldürürler. Öldürülen müslümanýn ailesi de yahudilere karþý müslümanlarý yardýma çaðýrýr. Bunun üzerine müslümanlar öfkelenirler. Böylece müslümanlarla Beni Kaynuka kabilesi arasýnda büyük bir kavga baþlamýþ olur.

Ýbn-i Ýshak bu olayýn geliþimini þöyle tamamlar: Peygamber efendimiz vereceði karara boyun eðeceklerini bildirene kadar onlarý ablukaya aldý. Yüce Allah Peygamberimize yahudilerin aleyhine fýrsat vermiþken Abdullah b. Ubeyy b. Selul kalkýp þöyle dedi: Ey Muhammed, dostlarýma iyi davran -Beni Kaynuka kabilesi Hazreç kabilesinin müttefiki idi- Peygamberimiz duymazlýktan geldi. Tekrar "Ey Muhammed, dostlarýma iyi davran" dedi. Peygamberimiz onu dinlemedi, yüzünü bir tarafa çevirdi. Bu sefer elini Peygamberimizin zýrhýnýn cebine soktu. Peygamberimiz "Býrak beni" dedi. Peygamberimizin yüzünün rengi deðiþecek kadar öfkelenmiþti. "Yazýklar olsun sana, býrak beni" dedi. "Hayýr, vallahi dostlarýma iyi davranmadýðýn sürece býrakmam seni. Bunlar dörtyüz zýrhsýz, üçyüz zýrhlý savaþçýdýr. Kýzýla ve karaya karþý korurlardý beni. Sense bir gün de kýlýçtan geçirmek istiyorsun. Allah'a andolsun ki, ben çýkacak felaketlerden endiþeleniyorum" dedi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz "Onlarý sana baðýþladým" dedi.

Abdullah b. Ubeyy o güne kadar kabilesi arasýnda etkinlik sahibi birisiydi. peygamber efendimiz Beni Kaynuka kabilesi hakkýnda aracýlýk yapmasýný kabul ederek, onlarýn silahlarý hariç diðer mallarýný yanlarýna alarak Medine'yi terk etmelerine izin verdi. Böylece Medine önemli bir güce sahip yahudilerin bir kýsmýndan kurtulmuþ oldu.

Beni Nadr kabilesine gelince; Peygamber efendimiz Uhud savaþýndan sonra Hicri dördüncü senede, daha önce aralarýnda vardýklarý bir antlaþma uyarýnca öldürülen iki kiþinin diyetine katkýda bulunmalarýný istemek üzere yaþadýklarý bölgeye gitti. Peygamberimiz bulunduklarý yere gelince: "Tamam ey Ebul Kasým, sana istediðin miktarda yardýmda bulunacaðýz" dediler. Sonra aralarýnda yalnýz kalýnca: "Bu adamý bir daha bu durumda bulamazsýnýz. -Peygamber efendimiz onlarýn evlerinden birinin duvarýnýn dibinde oturuyordu- Kim bu evin üzerine çýkýp, üzerine bir kaya indirerek bizi ondan kurtaracak?

Ardýndan bu alçakça komployu uygulamaya baþladýlar. Peygamber efendimiz onlarýn yapmak istedikleri þeyi sezdi ve hemen oradan ayrýlýp Medine'ye döndü. Onlara karþý savaþ hazýrlýklarýnýn baþlatýlmasýný emretti. Onlarda kalelerine kapandýlar. Münafýklýðýn elebaþýsý Abdullah b. Ubeyy b. Selul, "Direnin ve kendinizi savunun, sizi kesinlikle teslim etmeyeceðiz. Eðer ölürseniz biz de sizinle ölürüz. Eðer sürgün edilirseniz biz de sizinle þehri terk ederiz" diye onlara haber gönderdi. Ama münafýklar sözlerinde durmadýlar. Yüce Allah Beni Nudayrlýlarýn içine korku saldý. Onlar da savaþmadan, direnmeden teslim oldular. Peygamber efendimizden, þehri terk etmelerine izin vermesini, canlarýný baðýþlamasýný, silah hariç yanlarýnda bir deve yükü mal alýp gitmelerine müsaade etmesini istediler. Peygamberimiz de bu þekilde hareket etti. Çýkýp Haybere gittiler. Bazýlarý da Þam'a gitti. Haybere giden ileri gelenleri arasýnda Selam b. Ebu'l Hukeyk, Kenane b. Rebi b. Ebu'l Hukeyk ve Huyey b. Ahtab vardý. Ahzap savaþýnda Kureyþ ve Gatafan müþriklerinin müslümanlara karþý birlik oluþturup saldýrýya geçmeleri gündeme getirildiði sýrada onlardan da söz edilmiþti.

Þimdi Beni Kureyze savaþýna gelmiþ bulunuyoruz. Daha önce bunlarýn Ahzap savaþýndaki tutumlarýna deðinilmiþti. Baþta Huyey b. Ahtap olmak üzere Beni Nudayr kabilesinin ileri gelenlerinin teþvikleriyle müþriklerle birlik olup müslümanlar aleyhine oluþan ittifaka katýlmýþlardý. Beni Kureyze kabilesinin bu ortamda Peygamber efendimizle daha önce yaptýklarý saldýrmazlýk ve savunma iþbirliði antlaþmasýný bozmalarý, düþman birliklerinin Medine'nin dýþýnda giriþtikleri saldýrýlardan daha aðýr gelmiþti müslümanlara.

Þu rivayet, o sýrada müslümanlara yönelen tehdidin büyüklüðünü ve Beni Kureyze'nin antlaþmayý bozmasýndan dolayý duyulan korkunun boyutlarýný çok güzel tasvir ediyor: Peygamber efendimiz haberi duyunca, Evs kabilesinin lideri Saad b. Muaz, Hazreç kabilesinin lideri Saad b. Ubade ile birlikte Abdullah b. Revaha ve Havvat b. Cubeyri r.a. göndererek þöyle buyurdu: "Gidin bakalým bunlara iliþkin olarak duyduðumuz þeyler doðru mudur deðil midir? Eðer söylenenler doðruysa, sadece benim anlayacaðým þekilde gizlice anlatýn, halka duyurmayýn. Ama eðer bize verdikleri sözde duruyorlarsa bunu halka duyurun." (Bu sözler, Peygamber efendimizin bu haberin nefislerde býrakacaðý kötü etkilerden endiþelendiðini gösteriyor).

Heyet Beni Kureyze'nin bulunduðu yere gelince, onlarý Peygamber efendimizden onlara iliþkin duyduklarýndan da beter bir durumda gördüler: "Resulullah da kimdir? Muhammed'le aramýzda herhangi bir antlaþma, bir sözleþme yoktur" dediler. Bunun üzerine heyet döndü ve durumu Peygamber efendimize açýklamadan iþaretle bildirdiler. Bunun üzerine Peygamber efendimiz "Allahu ekber, müjdeler olsun ey müslümanlar" buyurdu. (Kötü haberin saflarda yayýlmasýna karþý müslümanlara güven aþýlamak için böyle davranmýþtýgöz kırpma.

Ýbn-i Ýshak diyor ki: "Bundan sonra imtihan aðýrlaþtý. Korku gittikçe arttý. Müslümanlar hem yukarýdan, hem aþaðýdan düþmanla çevrilmiþlerdi. Hatta müslümanlar en olmadýk olumsuzluklarý düþünmüþlerdi. Bazý münafýklar da ortalýðý karýþtýrýyorlardý..."

Ahzap savaþýnýn baþlangýcýnda durum bundan ibaretti.

Yüce Allah, yardýmý ile Peygamberini destekleyince, düþmanlarýný hiçbir sonuç elde edemeden gerisin geri gönderince ve yüce Allah mü'minleri savaþtan koruyunca, Peygamber efendimiz zaferle Medine'ye döndü. Ýnsanlar silahlarýný býrakmýþlardý. Peygamber efendimiz Ümmü Seleme'nin r.a. evinde cephenin tozlarýndan yýkandýðý bir sýrada Cebrail a.s. geldi ve "Silahýný býraktýn mý ya Resulallah?" dedi. Peygamber efendimiz "Evet" dedi. Cebrail a.s. "Ama melekler henüz silahlarýný býrakmadýlar. Þimdi o kavmin üzerine yürümenin zamanýdýr" dedi. Sonra da þunlarý ekledi: "Yüce Allah Beni Kureyze kabilesinin üzerine yürümeni emrediyor." Beni Kureyze'nin yurdu Medine'den birkaç mil uzaktaydý. Bu olay öðlen namazýndan sonra meydana geliyordu. Peygamber efendimiz "Beni Kureyze'nin yurduna varmadýkça hiç kimse ikindi namazýný kýlmasýn" Ardýndan müslümanlar yola koyuldular. Ýkindi namazýnýn vakti onlar yoldayken girdi. Bazýsý namazý yolda kýldý ve "Resulullah sýrf acele etmemiz için böyle söylemiþtir" dediler. Diðerleri de Beni Kureyze'nin yurduna varmadýkça ikindi namazýný kýlmayacaðýz dediler. Peygamberimiz iki tarafa da sert bir tepki göstermedi.

Peygamber efendimiz Ümmü Mektum'u (Hakkýnda "Abese vetevella encaehul'a'ma" =Surat astý ve döndü. Kör geldi, diye= ayeti inen kör sahabe) Medine'de kendisine vekil býrakarak peþlerinden gitti. Bayraðý Ali b. Ebu Talib'e verdi. Sonra Peygamber efendimiz yurtlarýnýn önünde savaþ düzeni alarak yirmibeþ gece onlarý ablukaya aldý. Bu abluka uzun sürünce Evs kabilesinin lideri Saad b. Muaz'ýn hakemliðini kabul ettiler. Çünkü cahiliye döneminde Evs kabilesinin müttefikleri idiler. Onlar Saad b. Muaz'ýn kendilerine iyi davranacaðýna inanýyorlardý. Nitekim Abdullah b. Ubeyy b. Selul dostlarý olan Beni Kaynuka kabilesi için öyle yapmýþ, aracýlýk yaparak onlarý Resulullah'ýn elinden kurtarmýþtý. Ýbn-i Ubeyy'in Beni Kaynuka için yaptýðý aracýlýk gibi Saad'ýn da kendileri hakkýnda aracýlýk yapacaðýný sanmýþlardý. Saad b. Muaz'ýn hendek savaþýnýn sürdüðü günlerde, (koptuðu zaman kolun hareket etmesine engel oluþturan bir damara) ok isabet etmek suretiyle yaralandýðýný bilmiyorlardý. Resulullah bu damarým daðlamýþ ve yakýndan ilgilenmek için onu mescidin bir tarafýna yatýrmýþtý. O sýrada Saad b. Muaz Allah'a þöyle dua ediyordu: "Allah'ým eðer Kureyþle bundan sonra yine savaþmamýzý takdir etmiþsen, bizi o güne yetiþtir. Eðer bizimle onlar arasýndaki savaþýn bitmesini takdir etmiþsen onlarýn birliðini parçala, darmadaðýn et. Beni Kureyze kabilesi hakkýnda da gözlerimi aydýn etmedikçe canýmý alma." Yüce Allah Saad'ýn bu duasýný kabul etmiþ ve kendi kendilerini onun hakemliðini kabul etmelerini takdir etmiþti.

Bu sýrada Peygamber efendimiz onlarýn hakkýnda hakemlikte bulunmasý için onu Medine'den çaðýrttý. Bindirildiði bir merkebin sýrtýnda çýkagelince Evs kabilesinden olanlar etrafýný sarýp þöyle demeye baþladýlar: "Ey Saad, bunlar senin müttefiklerindir, onlara iyi davran." Onu yumuþatmaya, onlar hakkýnda merhametli davranmasýný saðlamaya çalýþýyorlardý. O ise sessizce söylenenler i dinliyordu. Fazla ýsrar edince: "Þimdi Saad'ýn Allah için yapacaðý bir iþte kýnayanýn kýnamasýndan korkmayacaðý andýr" dedi. Bunun üzerine Saad'ýn onlarý sað býrakma taraftarý olmadýðýný anladýlar.

Saad b. Muaz r.a. Peygamber efendimizin içinde bulunduðu çadýra yaklaþýnca, Peygamber efendimiz "Büyüðümüze yardým edin" dedi. Müslümanlar hemen kalkýp onu merkebin sýrtýndan indirdiler. Peygamberimizin ona karþý bu þekilde davranmasý, vereceði hükmün daha etkin olmasý için karar verme yetkisine sahip olduðu bir ortamda ona saygý gösterilmesini, onurlandýrýlmasýný saðlama amacýna yönelikti.

Saad oturduðu zaman, Peygamber efendimiz ona þöyle dedi: "Þu adamlar -Beni Kureyze'yi göstererek- senin hakemliðini kabul ettiler. Onlar hakkýnda istediðin kararý verebilirsin." Saad "Benim vereceðim karar onlar hakkýnda geçerli midir?" Peygamberimiz "Ev.;t" dedi. Peki "Þu çadýrda bulunanlarý da kapsýyor mu?" "Evet" dedi Peygamberimiz. Bu sefer Peygamber efendimizin bulunduðu tarafý göstererek, "Bunlarý da içine alýyor mu?" dedi. (Peygamberimize bakarken yüzü sevgi ve saygý ile parlýyordu) Peygamberimiz "Evet" dedi. Bunun üzerine Saad b. Muaz r.a. "Ben savaþçýlarýnýn öldürülmesine, mallarýna ve ocuklarýna el konulmasýna hükmediyorum." Peygamber efendimiz "Kuþkusuz sen, yüce Allah'ýn yedi kat göðün üstünden verdiði hükmün aynýsý ile hükmettin" dedi.

Sonra Resulullah s.a.s. yerde çukurlarýn kazýlmasýný emretti. Yahudiler baðlý olarak getirilip boyunlarý vuruldu. Yediyüz, sekizyüz kiþi civarýndaydýlar. Tüyü bitmemiþ olanlarý (yani erginlik çaðýna ulaþmamýþ delikanlýlarýgöz kırpma kadýnlarla birlikte esir alýndý, mallarýna el konuldu. Huyey b. Ahtab da aralarýndaydý. Daha önce onlara verdiði sözü tutarak onlarla birlikte kalelerine sýðýnmýþtý.

O günden sonra yahudiler hep aþaðýlandýlar. Bunun sonucu Medine'deki münafýklýk hareketi zayýfladý. Münafýklarýn baþlarý önlerine eðildi. Yapa geldikleri þeylerin çoðundan korkmaya baþladýlar. Bu ve öteki olaylarýn ardýndan müþrikler bir daha müslümanlara saldýrmayý düþünecek fýrsat bulamadýlar. Bundan sonra hep müslümanlar saldýrdýlar. Nihayet Mekke ve Taif fethedildi. Yahudilerin, münafýklarýn ve müþriklerin faaliyetleri arasýnda bir paralellik vardý. Yahudiler kovulduktan sonra bu paralellik bozuldu. Ayný zamanda bu olay islam devletinin kurulup oturmasý açýsýndan iki dönemi birbirinden ayýran en belirgin geliþmedir.

Yüce Allah'ýn þu sözü de bunu doðrulamaktadýr:

"Allah, kitap ehlinden onlara yardým eden Kureyze yahudilerini de kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düþürdü. Onlardan bir kýsmýný öldürüyorsunuz, bir kýsmýný da esir alýyorsunuz."

"Topraklarýný, evlerini, mallarýný ve henüz ayaðýnýzý dahi basmadýðýnýz yerleri Allah size miras olarak verdi. Allah'ýn gücü her þeye yeter."

Ayetin orjinalinde geçen Seyâsî = kaleler demektir. Müslümanlarýn miras aldýklarý ama bundan önce ayak basmadýklarý topraklardan maksat bulunduklarý bölgeden uzak Beni Kureyze'ye ait araziler olabilir. Diðer mallarý ile birlikte bu araziler de müslümanlara geçmiþti. Öte yandan bununla, Beni Kureyze'nin kendi topraklarýný savaþmadan teslim etmelerine de iþaret edilmiþ olabilir. Bu durumda ayetin orjinalinde geçen "Vata'a" kelimesi savaþ anlamýnda kullanýlmýþ olur. Çünkü savaþta düþman bölgeleri çiðnenir.

"Allah'ýn gücü her þeye yeter"

Ýþte bu, olayýn mahiyetini ve mesajýný somutlaþtýran bir deðerlendirmedir. Bu deðerlendirmede her mesele Allah'a döndürülüyor. Nitekim, savaþý anlatan ayetlerin akýþý; olayý bütünüyle Allah'a döndürmek, savaþtaki eylemleri doðrudan doðruya Allah'ýn iradesine dayandýrmak biçiminde geliþmiþti. Amaç, bu büyük gerçeði pekiþtirmektir. Yüce Allah'ýn yaþanan olaylar ve olaylarýn ardýndan inen Kur'an ayetleri aracýlýðý ile müslümanlarýn gönüllerine yerleþtirdiði bu büyük gerçeði ön plana çýkarmaktýr. Böylece islam düþüncesinin ruhlarda bu büyük gerçeðe dayanmasý hedeflenmektedir.

Bu büyük olayýn sunuluþu böylece sona erdi. Bu sunuþ, Kur'an-ý Kerim'in hem müslüman toplumun kalbine hem de pratik hayatýna yerleþtirmek için geldiði ilahi yasalarý, deðerleri, direktif ve kurallarý kapsamýþtý.

Böylece olaylar eðitme amacýna yönelik birer unsur iþlevini görmüþ oluyorlar. Kur'an'da hayata ve hayattaki geliþmelere, hayatýn amaç ve düþüncelerine rehberlik ve tercümanlýk yapmýþ oluyor. Sonuçta Kur'an ve imtihanlar aracýlýðý ile deðerler yerleþir, kalpler yatýþýr, huzura kavuþur.

Ahzab, suresinde yer alan bu üçüncü ders, bütün müslüman erkek ve kadýnlarýn alacaklarý ödüle iliþkin son açýklamanýn dýþýnda bütünüyle Peygamber efendimizin eþlerine ayrýlmýþtýr. Peygamber efendimizin eþlerinin bu surenin baþlarýnda "Mü'minlerin anneleri" olarak isimlendirildiklerini görmüþtük. Kuþkusuz bu `ana'lýðýn birtakým yükümlülükleri vardýr. Bu sýfatý hakketmelerine neden olan yüksek derecenin birtakým yükümlülükleri vardýr. Peygamber efendimizin yanýnda sahip olduklarý yüce mevkinin birtakým yükümlülükleri vardýr. Bu derste bu yükümlülüklerden bazýlarý açýklanacaktýr. Bunun yaný sýra yüce Allah'ýn, Peygamberin tertemiz evi tarafýndan temsil edilmesini, onlara dayalý bir hayat sürdürmesini, insanlarýn yolunu aydýnlatan bir meþale iþlevini görmesini dilediði deðerlerde yerleþtirilmektedir.


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son ebu_hanzala tarafından, 30.01.2008 - 08:32 tarihinde.
Gönderen: 29.01.2008 - 18:37
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
hanımlar için meal tefsir. ahzab suresi
395 Mesaj -
"Ey Peygamber hanýmlarý! Eðer Allah'tan sakýnýyorsanýz sizler herhangi bir kadýn gibi deðilsiniz. Sözü yumuþak, tatlý bir eda ile söylemeyin ki, kalbinde hastalýk bulunan kimse kötü þeyler ümit etmesin, daima ciddi ve aðýr baþlý söz söyleyin. "
"Evlerinizde oturun, ilk cahiliye dönemi kadýnlarýnýn açýlýp-saçýlmasý gibi açýlýp-saçýlmayýn. Namaz kýlýn, zekat verin, Allah'a ve Peygamberine itaat edin. Ey ehl-i beyt (Ey Peygamberin ev halkýgöz kırpma þüphesiz Allah sizden pisliði giderip sizi tertemiz yapmak ister. '
"Evlerinizde okunan Allah'ýn ayetlerini ve hikmeti hatýrlayýn, þüphesiz Allah latiftir, her þeyden haberdardýr. "
ahzab suresi:32-33-34
Ýslam geldiði zaman -o günkü diðer toplumlar gibi- Arap toplumu da kadýna bir zevk ve cinsel doyum aracý olarak bakýyordu. Ýnsanlýk bakýmýndan onu aþaðý bir düzeyde görüyordu.

Yine islam geldiði zaman, cinsel iliþkilerde bir tür anarþizmin egemen olduðunu gördü. Daha önce bu surede deðinildiði gibi aile düzeninin kokuþtuðunu, bozulduðunu gördü.

Bunun yaný sýra iðrenç bir cinsel anlayýþ, güzellikten zevk alma duygusunun alçalmasý, sadece bedensel açlýðýn giderilmesi ile ilgilenme, yüksek, sakin ve tertemiz güzelliðe ilgi duymama gibi aþaðýlayýcý özellikler kol geziyordu. Bu sapýklýklar kadýnýn bedenini konu alan cahiliye þiirinde, sadece kadýnýn bedeninin kaba yerleri ile ve kaba anlamlarý ile ilgileniþinde kendini göstermektedir.

Ýslam gelince ilk iþ olarak toplumun kadýna bakýþýný yükseltti. Ýki cins arasýndaki iliþkilerde insani yönü ön plana çýkardý. Çünkü kadýn-erkek arasýndaki iliþki sadece bedenin açlýðýný gidermek, et ve kanýn heyecanýný dindirmek demek deðildir. Bu, bir tek nefisten meydana gelen iki insani varlýðýn (kadýn ve erkeðin) birleþmesidir. Bu iki cins arasýnda sevgi ve þefkat vardýr, birleþmelerinde huzur ve rahat vardýr. Ayrýca bu birleþmenin bir hedefi vardýr ve bu hedef, insanýn yaratýlmasýna, yeryüzünün imarýna ve insanýn bu yeryüzüne Allah'ýn yasasý uyarýnca halife olarak atanmasýna iliþkin yüce Allah'ýn iradesi ile baðlantýlýdýr.

Ayný þekilde islam aile baðlarýný yeni baþtan düzenler. Aileyi toplumsal düzenin temeli olarak öngörür. Kuþaklarý doðup geliþtiði bir yuva kabul eder. Bu yüzden bu yuvanýn korunmasý, gözetilmesi, onun atmosferini kirleten her türlü duygu ve düþünceden arýndýrýlmasý için geniþ önlemler alýr.

Aile hukuku, islam hukukunun önemli bir kýsmýný oluþturur. Yine Kur an ayetlerinin hatýrý sayýlýr bir bölümü ailesel sorunlarla ilgilidir. Aile düzenine iliþkin yasamalarýn yaný sýra, toplumun dayandýðý bu baþlýca temelin güçlendirilmesi amacý ile, özellikle ruhsal temizliðe ve iki cins arasýndaki iliþkilerin arýndýrýlmasýna, bu iliþkinin her türlü çirkinlikten korunmasýna, hatta salt bedensel iliþkilerde bile kaba þehvetten arýndýrýlmasýna yönelik kesintisiz direktifler de islam eðitim yönteminin önemli bir parçasýný oluþturur.

Bu surede de toplumsal düzenlemeler ve aile meseleleri büyük bir yer kaplamaktadýr. Þu anda ele almakta olduðumuz bu ayetlerde Peygamber efendimizin eþlerinden söz edilmektedir. Bu ayetlerde onlarýn insanlarla iliþkilerine, kendileri ile ilgili meselelere, Allah'la iliþkilerine iliþkin bir direktif yer almaktadadýr. Bu direktifte yüce Allah onlara þöyle seslenmektedir: "Ey ehl-i beyt! Þüphesiz Allah sizden pisliði giderip sizi tertemiz yapmak ister."

Þu halde yüce Allah'ýn onlara sözünü ettiði ve onlara uygulattýðý pisliði giderme ve arýnma yöntemlerine bakalým. Onlar ehl-i beyttir. Hz. Peygamberin eþleridirler. Yeryüzünün tanýdýðý en temiz, en iffetli kadýnlardýr. Onlar dýþýnda-ki kadýnlar Hz. Peygamberin himayesinde, yüce hanesinde yaþayan bu kadýnlardan daha çok bu yöntemlere muhtaçtýrlar.

Yüce Allah önce iþgal ettikleri yerin büyüklüðünü, konumlarýnýn yüceliðini, bütün kadýnlardan üstün oluþlarýný, bu konumlarý ile tüm dünya kadýnlarýn-dan farklý oluþlarýný hatýrlatýyor. Ama bu seçkin yerin hakkýný vermelerini, tüm gereklerini eksiksiz yerine getirerek bu seçkin yerde bulunmalarýný þart koþuyor:

"Ey Peygamber hanýmlarý! Eðer Allah'tan sakýnýyorsanýz, sizler herhangi bir kadýn gibi deðilsiniz."

Sizler herhangi bir kadýn gibi deðilsiniz, ama eðer sakýnýrsanýz. Bulunduðunuz yere hiç kimse size ortak olamaz, kimseyle bu yeri paylaþmazsýnýz. Ancak bu ayrýcalýk takva ile mümkündür. Çünkü mesele sýrf Peygambere yakýn olmakla bitmez. Bu yakýnlýðýn hakkýný bizzat yerine getirmeniz gerekir.

Onlarýn yerine getirmek zorunda olduklarý hak, bu dinin dayandýðý kesin ve net hak ilkesidir. Peygamber efendimiz kendisine yakýn oluþlarýna aldanma-malarý, bu yakýnlýðýn Allah katýnda kendilerine bir yarar saðlayamayacaðý hususunda ailesine seslenirken bu ilkeyi vurguluyordu: "Ey Muhammed kýzý Fatýma! Ey Abdulmuttalib'in kýzý Safýye! Ey Abdulmuttalip oðullarý! Allah'a karþý size hiçbir yardýmým dokunamaz. Ama malýmdan dilediðinizi isteyebilir-siniz." (Müslim.)

Bir baþka rivayete göre Peygamber efendimiz þöyle buyurmuþtur: "Ey Kureyþliler,kendinizi ateþten kurtarýnýz. Ey Abdulmuttalip oðullarý kendinizi ateþten kurtarýnýz. Ey Muhammed'in kýzý Fatýma, kendini ateþten kurtar. Çünkü ben, Allah'a andolsun ki, Allah'a karþý size hiçbir yardýmda bulunamam. Ancak siz benim akrabalarýmsýnýz, bu konuda üzerime düþeni yapacaðým." (Müslim ve Tirmizi.)

Ayet-i kerime onlarýn takva sayesinde hakettikleri derecelerini açýkladýk-tan sonra, yüce Allah'ýn ehli beytten biri, pisliði gidermek, onlarý arýndýrmak için kullanmak istediði yöntemleri açýklýyor:

"Sözü yumuþak, tattý bir eda ile söylemeyin ki, kalbinde hastalýk bulunan kimse kötü þeyler ümit etmesin."

Burada Peygamber efendimizin eþlerinin yabancý erkeklerle konuþtuklarý zaman, erkeklerin þehvetlerini uyandýracak, duygularýný tahrik edecek, kalplerin hastalýklarýný ümitlendirecek, arzularýný heyecanlandýracak þekilde yumuþak ve tatlý bir eda ile konuþmalarý yasaklanýyor.

Peki yüce Allah'ýn bu tür bir davranýþtan sakýndýrdýðý bu kadýnlar kimlerdir? Bunlar Hz. Peygamberin hanýmlarý ve mü'minlerin analarýydý. Ve bunlara iliþkin olarak ilk akla gelen düþünce, hiç kimsenin onlar hakkýnda kötü bir düþünce beslemeyeceði, hiçbir hasta kalbin kötü bir ümide kapýlmayacaðýdýr. Herhangi dönemde oluyor bu sakýndýrma?... Hz. Peygamberin döneminde. Gelmiþ geçmiþ bütün yüzyýllar içinde insanlýðýn en seçkin, en temiz döneminde. Ne var ki erkekleri ve kadýnlarý yaratan Allah, eðer yumuþak konuþur ve kelimeleri tatlý ve ince bir edayla çýkarýrsa kadýnýn sesinde erkeklerin kalplerindeki ümidi harekete geçiren, fitne ateþini alevlendiren bir özellik olduðunu biliyor. Ayrýca Peygamberin hanýmý da olsa, mü'minlerin anasý da olsa herhangi bir kadýn karþýsýnda tahrik olan, kötü ümitlere kapýlan hasta kalpli insanlarýn her dönemde ve her toplumda mevcut olduklarýný biliyor. Bu yüzden tahrik edici sebepler temelden ortadan kaldýrýlmadýklarý sürece pislikten temizlenmek, kirden arýnmak mümkün deðildir.

Ya içinde yaþadýðýmýz þu günlere ne demeli? Fitnenin kol gezdiði, þehvetlerin tahrik olduðu, cinsel arzularýn açýkça sergilendiði bu hasta, kirli ve aþaðýlýk çaðýmýzda ne yapmalý? Ýçindeki her þeyin insaný baþtan çýkardýðý, þehvet duygusunu kamçýladýðý, içgüdüleri uyandýrdýðý, kýzgýn cinsellik ateþini körüklediði bir atmosferde yaþayan bizler ne yapmalýyýz? Kadýnlarýn kýrýtarak konuþtuðu, seslerini alabildiðine tahrik edici bir tonda çýkardýðý, kadýnlýðýn tüm baþtan çýkarýcý unsurlarým, seksi çaðrýþtýran tüm imalý davranýþlarý, þehvetin ateþini alevlendiren tüm tavýrlarý konuþmalarýna ve naðmelerine yansýttýðý bu toplumda, bu çaðda, bu atmosferde ne yapmalýyýz? Bu kadýnlar nerede, temizlik nerede? Böylesine kirli bir atmosferde temizlik nasýl varlýðýný koruyabilir? Çünkü bizzat günümüzün kadýnlarý, davranýþlarý ile ve sesleri ile yüce Allah'ýn seçkin kullarýn-dan uzaklaþtýrmak istediði pisliklerdir.

"Daima ciddi ve aðýr baþlý söz söyleyin."

Bundan önce yüce Allah onlarýn yumuþak ve edalý söz söylemelerini yasaklamýþtý. Þimdi de ciddi meselelerde söz söylemelerini, çirkin sözleri aðýzlarýna almamalarýný emrediyor. Çünkü konuþmanýn konusu da týpký konuþmada kullanýlan kelimeler gibi cinsel arzularý uyandýrabilir. Bu yüzden er veya geç peþinden baþka bir þeyin gelmemesi için bir kadýnla yabancý bir erkek arasýnda naðmeli ve imalý bir konuþma, þakalaþma ve eðlenme, tatlý tatlý sohbet etme ve mizah olmamalýdýr.

Her þeyi yaratan, yarattýklarýný ve yapýsal özelliklerini bilen yüce Allah'týr Mü'minlerin tertemiz annelerine bunlarý söyleyen. Gelmiþ geçmiþ tüm zamanlarýn en iyisinde yaþayan insanlarla konuþurken herhangi bir çirkin eðilime im-

kan vermemek için...

"Evlerinizde oturun."

Ayetin orjinalinde geçen (Vakarna) kelimesi fiilinden türemiþ ve aðýrlaþmak, oturmak anlamýna gelir. Fakat bu kesinlikle sürekli evlerde oturacaklarý ve hiçbir zaman dýþarý çýkmayacaklarý anlamýna gelmez. Bu, ha-yatlarýnda aslolanýn evler olduðuna iliþkin latif bir iþarettir. Onlarýn yeri evlerdir, onlarýn dýþýndakiler içinde aðýrlaþmadýklarý, sürekli kalmadýklarý geçici þeylerdir. O tür yerlerde ihtiyaç duyduklarý kadar kalýr sonra da asýl yerlerine dönerler.

Ev kadýnýn sýðýnaðýdýr. Orada yüce Allah'ýn dilediði þekliyle asýl kiþiliðini bulur: Bu sayede çirkinleþmeden, sapmadan, lekelenmeden, yüce Allah'ýn fýtratýna uygun olarak hazýrladýðý görevinin dýþýndaki alanlarda boþuna çýrpýnýp yorulmadan tertemiz bir hayat sürdürür.

"Ýslam, aile için gerekli olan atmosferi hazýrlamak, orada doðan yavrularýn güvenli bir ortamda geliþmelerini saðlamak için evin geçimini erkeðe yüklemiþtir. Annenin zavallý yavrucaðýza gönül huzuru içinde vakit ayýrabilmesi, gerekli emeði sarf edebilmesi, annenin yuvaya gerekli olan sevgi, þefkat ve huzurlu bir düzen verebilmesi için ailenin maddi geçimini erkeðe farz kýlmýþtýr. Çünkü iþ ve kazanç peþinde koþan, bunun sonucu bitkin düþen, hareketleri iþ saatleri ile sýnýrlý bulunan, tüm gücünü ve enerjisini iþi için harcamak zorunda olan bir annenin eve gerekli olan kokuyu, havayý vermesi mümkün deðildir. Ev içindeki küçüklerin hakký olan bakým ve gözetimi gereði gibi yapmasý imkansýzdýr. Memur ve iþçi kadýnlarýn evlerindeki atmosfer otel ve hanlarýnkinden farksýzdýr. Oralarda ev havasý bulunmaz. Çünkü gerçek bir evi ancak kadýn oluþturabilir. Bir yerde kadýn olursa ev kokusu yayýlabilir. Evin o huzur veren sýcaklýðýný ancak anne saðlayabilir. Vaktini, emeðini ve ruhsal enerjisini iþine harcayan bir kadýn, veya bir eþ ya da bir anne evin havasýna sadece bitkinlik, yorgunluk ve bezginlik katar.

"Kadýnýn çalýþmak için evin dýþýna çýkmasý ev için bir felakettir. Fakat zorunlu durumlarda bu gerekebilir. Fakat böyle bir þeye gerek duymadan geçimlerini saðlamak mümkünken insanlarýn isteyerek böyle bir yola baþvurmalarý kötülüðün kol gezdiði, dejenere olmuþ sapýk çaðlarda ruhlara, vicdanlara ve akýllara isabet eden bir lanettir."

Kadýnýn iþ haricinde evin dýþýna çýkmasý. Erkeklerle içiçe eðlencelere dalmak için sokaða çýkmasý. Kadýnlý erkekli balolara, parti ve toplantýlara katýlmasý ise, insanlýðý hayvanlarýn düzeyine indiren bir bataklýða yuvarlamaktýr.

Kuþkusuz Peygamber efendimiz döneminde kadýnlar yasal bir engelleme söz konusu olmaksýzýn Peygamberimizin mescidinde namaz kýlmak için evlerinden dýþarý çýkarlardý. Ama o zaman iffet vardý, kalplerde Allah korkusu yer etmiþti. Ayrýca kadýnlar namaz için evlerinden dýþarý çýktýklarý zaman örtülerine bürünürlerdi. Hiç kimse onlarý tanýmazdý. Vücutlarýnýn baþtan çýkarýcý yerlerini göstermezlerdi. Bununla beraber Hz. Aiþe r.a Peygamber efendimizin vefatýndan sonra kadýnlarýn namaz için evlerinden dýþarý çýkmalarýný hoþ karþýlamamýþtýr.

Buhari ve Müslim'de Hz. Aiþe'den aktarýlan þöyle bir söz vardýr: "Mü'minlerin kadýnlarý, Peygamber efendimizle birlikte sabah namazýný kýlar sonra da evlerine dönerlerdi. Fakat örtülerine bürünürlerdi ve hiç kimse sabahýn alacakaranlýðýnda onlarý tanýmazdý."

Yine Buhari ve Müslim'de Hz. Aiþe'nýn þöyle dediði anlatýlýr: Eðer Resulullah kadýnlarýn þimdi yaptýklarýný görseydi, Ýsrailoðullarýnýn kadýnlarýnýn mescidlerinden alýkonulduklarý gibi onlarý da mescidlere gelmekten alýkordu." Hz. Aiþe'nin saðlýðýnda kadýnlar ne yapýyorlardý acaba? Peygamberimizin onlarý mescide gelmekten alýkoyacaðýný düþünmesine neden olacak ne gibi bir davranýþ sergilemiþlerdi? Ya bugünlerde gördüklerimiz karþýlaþtýrýldýðýnda onlarýn yaptýklarýnýn bir önemi kalýr mý acaba?

"Ýlk cahiliye dönemi kadýnlarýnýn açýlýp-saçýlmasý gibi açýlýp-saçýlmayýn."

Bu yasaklama, evlerinde oturmalarýna iliþkin emirden sonra, dýþarý çýkmak zorunda kaldýklarý durumlar içindir. Cahiliye döneminde kadýnlar açýlýp saçýlýrlardý. Ne varki, cahiliye dönemi kadýnlarýnýn açýlýp saçýlmasýna iliþkin olarak tüm anlatýlanlar günümüzün çaðdaþ cahiliyesindeki açýlýp saçýlmalarla karþýlaþtýrýldýðýnda çok basit kalýyor veya daha iffetli gibi görünüyor.

Mücahid þöyle der: Kadýn evinden çýkar erkekler arasýnda dolaþýrdý. Ýþte cahiliye döneminin açýk sapýklýðý buydu.

Katade ise þöyle der: Kýrýtan ve þivekâr bir yürüyüþleri vardý. Yüce Allah bunu yasakladý.

Mukatil b. Hayyan ise "Açýlýp-saçýlmaktan maksat þudur: Onlar baþlarýna örtülerini atarlardý ama uçlarýný baðlamazlardý. Böylece gerdanlýklarý, küpeleri ve boyunlarý bütünüyle görünecek þekilde açýkta kalýrdý. Ýþte ayette söz konusu edilen açýlýp saçýlma budur."

Ýbn-i Kesir de tefsirinde þöyle der: Cahiliye döneminde kadýn göðsünün üzerinde herhangi bir örtü olmaksýzýn erkekler arasýnda dolaþýrdý. Bazan boyun, saçlarýnýn uçlarý ve kulaðýndaki küpeler açýkta kalýrdý. Bu yüzden yüce Allah mü'min kadýnlara bedenlerini örtmelerini ve dikkat çekici davranýþlardan kaçýnmalarýný emretti.

Ýþte Kur'an-ý Kerim'in ele alýp düzelttiði cahiliye dönemi açýlýp saçýlmalarýna bazý örnekler. Bununla islam toplumunun cahiliyenin kalýntýlarýndan arýndýrýlmasý, tahrik edici unsurlarýn, baþtan çýkarýcý etkenlerin toplumdan uzaklaþtýrýlmasý, ayný þekilde toplumun âdâbýnýn, düþüncesinin, duygu ve zevkinin yükseltilmesi hedeflenmiþtir.

Zevkini diyoruz, çünkü çýplak bir bedenin baþtan çýkarýcý çekiciliðinden duyulan insani zevk ilkel ve kaba bir zevktir. Hiç kuþkusuz bu zevk, huzur veren utanmanýn, güzelliðinden, ruh güzelliðinden, iffet ve duygu güzelliðinden alýnan zevkin yanýnda çok aþaðý bir düzeyde kalýr.

Bu ölçü, insanlýk düzeyinin yüceliðini ve ilerlemiþliðini öðrenmek bakýmýndan yanýlmazdýr. Çünkü utanma, haya duyma güzeldir. Hem de gerçek ve yüce bir güzelliktir. Ancak bu üstün güzelliði kaba cahili zevke sahip kimseler algýlayamaz. Onlar çýplak etin güzelliðinden baþkasýný göremezler, açýk-saçýk etin baþtan çýkarýcý fýsýldamasýndan baþkasýný duyamazlar.

Kur'an-ý Kerim cahiliyenin açýk-saçýklýðýna iþaret ediyor ve bu açýk-saçýklýðýn bir cahiliye kalýntýsý olduðu mesajýný veriyor. Cahiliye dönemini geride býrakanlarýn bunlarý aþmalarýnýn gerektiðini duygu, düþünce ve davranýþ biçimlerinin cahiliyeninkinden üstün olmasý gerektiðini vurguluyor.

Cahiliye zaman içindeki belli bir dönem deðildir. Cahiliye belli bir hayat düþüncesi olan belli bir toplumsal durumdur. Bu düþünce ve bu durum herhangi bir zamanda herhangi bir yerde ortaya çýkabilir. Bir yerde bunlarýn ortaya çýkmasý cahiliyenin varlýðýnýn kanýtýdýr.

Bu ölçüden hareketle anlýyoruz ki, þu anda biz, insanlýk bakýmýndan aþaðýnýn aþaðýsý bir bataklýða yuvarlanmýþ, kaba duygulu, hayvan düþünceli, kör bir cahiliye döneminde yaþýyoruz. Böyle bir hayatý yaþayan ve yüce Allah'ýn insanlar için kirden, pislikten arýnma, ilk cahiliye hayatýndan kurtulma aracý kýldýðý temizlik ve arýnma yöntemlerine baþvurmayan bir toplumda temizliðin, bereketin ve arýnmýþlýðýn söz konusu olamayacaðýný anlýyoruz. Bu yüzden yüce Allah -temiz, arý ve aydýnlýk bir hayat yaþamalarýna raðmen- en baþta Peygamber efendimizin ehl-i beytinin bu yöntemleri uygulamasýný istiyor.

Kur'an-ý Kerim Peygamber efendimizin hanýmlarýný bu yöntemlere yöneltiyor, ardýndan kalplerini yüce Allah'a baðlýyor, bakýþlarýný aydýnlýk ufka yükseltiyor. Onlar yollarýný aydýnlatan nuru, bu aydýnlýk ufkun merdivenlerini týrmanmalarý için gerekli olan yardýmý buradan alýyorlardý:

"Namaz kýlýn, zekat verin, Allah'a ve Peygamberine itaat edin."

Allah'a kulluk, toplumsal hayat tarzýndan ve hayatta uyulan ahlâk kurallarýndan soyutlanamaz. Allah'a kulluk sözünü ettiðimiz aydýnlýk düzeye yükselmenin yoludur, yolcu için gerekli olan yol azýðýdýr. Þu halde insana destek ve yol azýðý bahþeden Allah'a baðlýlýk kaçýnýlmazdýr. Kalbin arýnýp temizlenmesi için Allah'a baðlanmak þarttýr. Ferdin insanlarýn geleneklerinin, toplumun göreneklerinin, çevrenin baskýsýnýn üstüne çýkabilmesi; insanlardan, toplumdan ve çevreden daha üstün ve daha doðru bir yolda olduðunu düþünmesi için Allah'a baðlýlýk zorunludur. Bu durumdaki bir fert kendisinin gördüðü nura doðru baþkalarýna öncülük etmeye layýktýr. Yoksa baþkalarýnýn onu karanlýklara ve cahiliyeye sürüklemeleri uygun deðildir. Çünkü Allah'ýn yolundan saptýkça hayat, cahiliye bataklýðýnda boðulur.

Ýslam, bir çok ibadet þekillerinden, davranýþ ve ahlâk kurallarýndan, yasa ve düzenlemelerden oluþan bir bütündür. Ama bütün bunlarý inanç çerçevesi içinde birleþtirir. Bunlarýn her birinin inanç sisteminin gerçekleþmesinde üstlendiði bir rolü vardýr. Hepsi de ayný amaca yönelik olarak bir ahenk oluþtururlar. Ýþte bu bütünlük ve ahenk bu dinin genel yapýsýný meydana getirirler. Bunlar olmaksýzýn bu dinin yapýsý meydana gelmez çünkü.

Peygamber efendimizin saygýn ev halkýna (ehl-i beyt) yönelik duygusal, ahlaki ve davranýþ kurallarý ile ilgili direktiflerin sonunda namaz kýlmaya, zekat vermeye ve Allah'a ve Peygamberine uymaya iliþkin bir,emrin yer almasý da bu yüzdendir. Çünkü ibadet ve itaat olmaksýzýn bu direktiflerin hiçbiri yerine gelmez, amacýna ulaþmaz. Kuþkusuz bütün bunlar bir hikmete, bir amaca ve bir hedefe yöneliktir:

"Ey ehl-i beyt! Þüphesiz Allah sizden pisliði giderip sizi tertemiz yapmak ister."

Bu ifadede bir çok mesaj var. Hepsi de þefkat, sevgi ve dostluk yüklü. Burada yüce Allah evi nitelendirmeden, kime ait olduðunu belirtmeden "ehl-i beyt" diye isimlendiriyor onlarý. Sanki þu yeryüzünde bu nitelendirmeyi hakkeden tek ev buymuþ gibi. Bu yüzden "el-beyt" dendimi tanýnmýþ, bilinmiþ, belirtilmiþ demektir. Kâbe için de böyle denir. Beytullah, Allah'ýn evi. O da el-beyt, Beytul haram (dokunulmaz ev) olarak isimlendirilmiþtir. Peygamber efendimizin evinin bu þekilde nitelendirilmiþ olmasý, yüce Allah'ýn ona kazandýrdýðý büyük bir saygý, onur ve seçkinliktir.

Yüce Allah þöyle diyor: "Ey ehl-i beyt! Þüphesiz Allah sizden pisliði giderip sizi tertemiz yapmak ister." Ýfadede, yükümlülüðün nedeninin ve hedefinin açýklanmasýndan dolayý Peygamberimizin ehl-i beytine yönelik bir iltifat vardýr. Bu iltifat, onlara þu mesajý veriyor: Yüce Allah bizzat onlarla ilgileniyor, onlarý temizlemek, pisliði gidermek istiyor. Bu, doðrudan doðruya þu evin halkýna yönelik yüce bir gözetimdir. Bu sözleri söyleyenin kim olduðunu düþündüðümüz zaman... Þu evrenin Rabbi... Bütün evrene "Ol" deyince, hemen "olu-veren"... Ulu ve kerem sahibi Allah... Her þeyi boyunduruðu altýna alýp kont-rol eden... Her þeyden üstün olan... Caydýrýcý güce sahip olan... Her þeyden büyük olan Allah... Bu sözleri söyleyenin kim olduðunu düþündüðümüz zaman, ehl-i beyte yönelik bu büyük lütfun boyutunu kavrarýz.

Yüce Allah bunu, yüceler aleminde, þu yeryüzünde; her bölgede ve her an, her saniye okunan, milyonlarca kalbin onunla ibadet ettiði, milyonlarca dudaðýn onunla hareket ettiði kitabýnda söylüyor.

Sonu itibariyle yüce Allah bu emir ve direktifleri ehl-i beytten pisliðin giderilmesi ve onlarýn arýnmasý için araç olarak sunuyor. "Tathir" kelimesi "Tatahhur kelimesinden gelir. Pisliði gidermek ise, insanlarýn bizzat baþvurduklarý pratik hayatlarýnda uyguladýklarý yöntemlerle gerçekleþir. Ýslamýn yolu budur. Vicdanda bilinç ve takva... Hayatta da davranýþ ve hareket... Bunlarýn ikisi bir araya gelince islam tamamlanýr. Ýslam'ýn bu hayattaki hedef ve amaçlarý bunlarýn ikisi ile gerçekleþir.

Peygamber efendimizin eþlerine yönelik bu direktiflerin sonu baþlangýçta-ki gibi baðlanýyor. Burada da týpký baþlangýçtaki gibi bulunduklarý saygýn yerleri, baþka kadýnlardan ayrýcalýklý oluþlarý, Peygamber efendimizin yanýndaki yerleri, yüce Allah'ýn kendilerine büyük bir nimette bulunarak evlerini Kur'an Ve hikmetin indiði, nur, hidayet ve imanýn parladýðý bir makam haline getirmesi hatýrlatýlýyor:

"Evlerinizde okunan Allah'ýn ayetlerini ve hikmeti hatýrlayýn."

Kuþkusuz bu, büyük ve onurlu bir nimettir. Ýnsanýn bu nimette somutlaþan yüce kadri hissetmesi, buradaki Allah'ýn baðýþýný hayal etmesi, hiçbir nimetin deðerine ulaþamadýðý eþsiz nimetin kýymetini algýlayabilmesi için hatýrlatýlmasý yeterlidir.

Ayný þekilde bu hatýrlatma da, Peygamber efendimizin hanýmlarýnýn dün-ya hayatýnýn nimetleri ve süsleri ile Allah, Peygamberi ve ahiret yurdu arasýnda tercih yapmalarý durumunda býrakýlmalarý hususu ile baþlayan kitabýn sonunda yer alýyor. Böylece yüce Allah'ýn onlara ayrýcalýklý kýldýðý nimetin büyüklüðü ile bütün güzellik ve süsleri ile birlikte dünya hayatýnýn basitliði, deðersizliði gözler önüne seriliyor.

Ýslam toplumunun temizlenmesinden ve toplum hayatýnýn islamýn getirdiði deðerlere dayandýrýlmasýndan söz edilmiþken -ki bu konuda kadýn-erkek arasýnda bir fark yoktur. Çünkü onlar bu noktada eþittirler- bu deðerleri gerçekleþtirecek nitelikler büyük bir dikkatle, bir sýralama içinde ve ayrýntýlý olarak hatýrlatýlýyor:
Gönderen: 30.01.2008 - 08:23
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
hanımlar için meal tefsir: ahzab suresi
395 Mesaj -
"Müslüman erkekler ve müslüman kadýnlar, mü'min erkekler ve mü'min kadýnlar, boyun eðen erkekler ve boyun eðen kadýnlar, doðru erkekler ve doðru kadýnlar, sabreden erkekler ve sabreden kadýnlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadýnlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadýnlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadýnlar, ýrzlarýný koruyan erkekler ve ýrzlarýný koruyan kadýnlar, Allah'ý çok anan erkekler ve Allah'ý çok anan kadýnlar; iþte Allah bunlar için baðýþ ve büyük bir mükafat hazýrlamýþtýr. "
ahzab 35

Bu ayette bir arada zikredilen bu birden fazla nitelikler müslümanýn kiþiliðinin oluþmasýnda birbirlerine yardýmcý olurlar. Bu nitelikler; islam, iman, boyun eðme, doðruluk, sabýr, tevazu, Allah için malý harcamada bulunma, oruç, ýrzý koruma ve Allah'ý çok anma þeklinde sýralanýyor. Bu niteliklerin her birinin müslümanýn kiþiliðinin oluþmasýnda ayrý bir deðeri vardýr.

Ýslam; teslim olmaktýr. Ýman ise, tasdik etmektir. Bu iki nitelik arasýnda saðlam bir bað vardýr. Veya biri diðerinin öteki yüzüdür. Çünkü teslim olmak, tasdik etmenin gereðidir. Teslim olmak gerçek anlamda tasdik etmekten kaynaklanýr.

Boyun eðmek ise; islam ve imandan kaynaklanan bir itaattir. Ama içten gelen bir hoþnutlukla, dýþarýdan gelen bir zorlama ile deðil.

Doðruluða gelince; bu niteliðe sahip olmayan müslüman ümmetin saflarýnýn dýþýna çýkar. Yüce Allah'ýn þu sözü bu gerçeði ifade etmektedir: "Yalaný, ancak Allah'ýn ayetlerine inanmayanlar uydurur. Onlar ise yalancýlarýn ta kendileridirler." (Nahl Suresi, 105) Yalancý saftan, bu doðru ümmetin safýndan kovulmuþtur.

Sabýr; bu niteliðe sahip olmadan bir müslüman inanç sistemini omuzlayamaz, bu inancýn yükümlülüklerini yerine getiremez. Bir müslüman attýðý her adýmda sabra muhtaçtýr. Nefsin ihtiraslarýna karþý sabýr. Davetin zorluklarýna karþý sabýr. Ýnsanlarýn iþkencelerine karþý sabýr. Kiþilerin kaypaklýklarýna, zayýflýklarýna, sapýklýklarýna ve dönekliklerine, renkten renge girmelerine karþý sabýr. Ýmtihanlara, denemelere, dinden döndürme amaçlý baskýlara karþý sabýr. Bolluða ve darlýða karþý sabýr. Evet bu zor ve meþakkatli iki olguya karþý sabýr...

Tevazu; kalp ve organlarý ilgilendiren bir nitelik. Bu nitelik kalbin yüce Allah'ýn ululuðundan etkilendiðini, onun heybetini ve korkusunu hissettiðini gösterir. Allah için malý harcamada bulunma: Bu nitelik nefsin cimrilikten arýndýðýnýn, insanlara karþý merhamet duygusu ile dolu olduðunun, müslüman toplum dayanýþma içinde olduðunun, malin hakkýný verdiðinin, nimeti veren Allah'a baðýþýndan dolayý þükür ettiðinin göstergesidir.

Oruç; Kur'an-ý Kerim orucun sürekli ve bir düzen içinde tutulmasýna iþaret etmek amacý ile onu mü'minlerin bir niteliði olarak sunuyor. Oruç zorunluluklarýn üstüne çýkmaktýr. Hayatýn sürmesi bakýmýndan öncelikli bulunan ihtiyaçlara karþý sabýr göstermektir. Ýradeyi güçlendirmek ve beþeri varlýk içinde insani unsurun hayvani unsura üstünlük kurmasýný saðlamaktýr...

Irzý korumak; bu nitelikte temizlik vardýr, insanýn yapýsýndaki en köklü ve en güçlü eðilimi kontrol altýna alma vardýr. Allah'ýn yardým ettiði sakýnan kimselerden baþkasýnýn gem vuramadýðý azgýn istekleri gemleme özelliði vardýr. Yine bu nitelikte, iliþkilerin belli bir düzene oturtulmasý, erkek ve kadýnýn birleþmesinde et ve kanýn heyecanýndan daha yüce duygularýn hedeflenmesi, bu iliþkinin Allah'ýn þeriatýna ve yeryüzünün imarý, yeryüzündeki hayat düzeyinin yükseltilmesi amacý ile iki cinsin yaratýlýþýndaki yüce hikmete uygunluðu göz önünde bulundurulur.

Allah'ý çok anmak; bu nitelik insanýn tüm hareketleri ile Allah inancý arasýndaki baðlantýyý saðlayan halkadýr. Kalbin sürekli Allah'ý düþünmesidir. Hiçbir düþünce ve harekette saðlam kulptan ayrýlmamasýdýr. Kalbin, içine nur ve hayat akýtan Allah'ý anma duygusu ile parlamasýdýr.

Eksiksiz bir müslüman kiþiliðin oluþmasý için birbirlerini bütünleyen bu niteliklere sahip olan kimseler için... "Ýþte Allah bunlar için baðýþ ve büyük bir mükafat hazýrlamýþtýr."

Böylece, surenin bu bölümünün baþ taraflarýnda özel olarak Peygamber efendimizin eþleri söz konusu edilirken burada müslüman erkek ve kadýnlarýn nitelikleri, kiþiliklerinin deðiþmez özelliklerine iliþkin konu genelleþtiriliyor. Bu âyette erkeðin yanýnda kadýndan da söz ediliyor. Böylece islami pratiðin bir parçasý olarak, kadýnýn deðerinin yükseltilmesi, toplum içinde kadýna yönelik bakýþ açýsýnýn daha ileri düzeye götürülmesi, Allah'la iliþkide, temizlik, ibadet ve hayat içinde dengeli ve tutarlý bir davranýþ sergilemek bakýmýndan bu inanç sisteminin yükümlülüklerini yerine getirmede erkekle eþit olduklarý alanlarda hakkettiði yeri almasý hedefleniyor.

Bu bölümde islam toplumunun yapýsýný islam düþüncesinin ilkelerine göre düzenlemeyi amaçlayan yeni bir giriþime tanýk olacaðýz. Ýlk önce surenin baþýnda sözü edilen eski "evlat edinme" geleneðinin deðiþtirilmesi gündeme getiriliyor. Yüce Allah bu islam öncesi geleneðini fiilen ortadan kaldýrma görevini doðrudan doðruya Peygamberimizin omuzlarýna yüklemiþtir.

Araplar, evlatlýðýn boþanmýþ eþi ile evlenmeyi týpký öz oðlun boþanmýþ eþi ile evlenmek gibi yasak sayýyorlardý. Evlatlýklarýn boþanmýþ eþleri ile evlenmenin serbest olabilmesi için bu yeni kuralý uygulamaya koyan çýðýr açýcý bir örneðe ihtiyaç vardý. Ýþte yüce Allah, Peygamberlik misyonunun bir uzantýsý olan bu yükü yüklenmek üzere Peygamberimizi seçmiþti. Peygamberimizin bu konudaki tutumunu irdelerken þunu göreceðiz: O'ndan baþka hiç kimse bu aðýr yükü yüklenemezdi, O'nun dýþýnda hiç kimse bu köklü geleneðe ters düþen uygulama ile toplumun karþýsýna çýkamazdý. Bölümün ayetlerini incelerken dikkatlerimizi çekecek olan diðer bir nokta da þudur: Bu olaya iliþkin uzun bir deðerlendirme ile vicdanlar yüce Allah'a baðlanmaya, müslümanlar ile Allah arasýndaki ve kendi aralarýndaki iliþkiler açýklanmaya ve Peygamberimizin onlara yönelik görevi belirtilmeye çalýþýlýyor. Bütün bu çabalarýn amacý bu yeni uygulamaya yönelik psikolojik direnci kýrmak, yüce Allah'ýn bu yeni düzenlemeye iliþkin buyruðunun gönül hoþluðu ile ve teslimiyetle benimsenmesini saðlamaktýr.

Bu amaçla olayýn ayrýntýlarýna giriþmeden önce þu temel kural vurgulanýyor: Karar verme yetkisi yüce Allah'ýn ve Peygamberimizin tekelindedir. Yüce Allah ve Peygamberimiz herhangi bir konuda bir karar verdikten sonra erkek kadýn hiçbir müminin bu kararýn dýþýna çýkmaya yetkileri yoktur. Bu vurgulamalý ifadeden ayný zamanda þunu anlýyoruz: Araplarýn köklü geleneklerine ve yýllanmýþ alýþkanlýklarýna ters düþen bu yeni uygulamayý topluma benimsetmek, hayli zor olmuþtur.


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son ebu_hanzala tarafından, 30.01.2008 - 08:32 tarihinde.
Gönderen: 30.01.2008 - 08:25
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
hanımlar için meal tefsir: ahzab suresi
395 Mesaj -
"Onlara (Peygamber hanýmlarýna); babalarý, oðullarý, erkek kardeþleri, erkek kardeþlerinin oðullarý, kýz kardeþlerinin oðullarý, hizmetçi kadýnlarý ve cariyeleri hakkýnda bir günah yoktur. Ey Peygamber hanýmlarý, Allah'tan korkun, þüphesiz Allah, her þeyi görmektedir."
ahzab:55
Burada sayýlan erkekler ile sýkýca örtünmeden görüþmek bütün müslüman kadýnlara serbest býrakýlmýþtýr. Acaba sadece Peygamberimizin eþlerine seslenen bu özel ayet mi, yoksa Nur suresindeki tüm müslüman kadýnlara seslenen genel hükümlü ayet mi daha önce indi? Bunu belirleyemedim. Herhalde hüküm önce Peygamber eþlerine özgü idi de sonra genellik kazandý. Bu ihtimal, söz konusu yükümlülüðün niteliðine daha uygun düþer.

Yüce Allah'ýn "Ey Peygamber eþleri, Allah'tan korkunuz, þüphesiz Allah her þeyi görmektedir" diyerek bu direktif ile Allah korkusu arasýnda bað kurmasý, O'nun her þeyden haberdar olduðunu hatýrlatmasý, dikkatlerimizden kaçmamalýdýr. Allah korkusu, Allah denetimi böylesine duyarlý noktalarda sürekli olarak karþýmýza çýkarýlýr. Çünkü Allah korkusu ilk ve son güvencedir. Bu duygu kalplerin göz açtýrmak ve gözlerini kýrpmaz, uyanýk gözetleyicisidir.

Ayetlerin devamýnda Peygamberimizi, gerek þahsý ve gerekse ailesi ile ilgili olarak üzenlere, rahatsýz edenlere yönelik uyarýlar ve çirkin davranýþlarýna dönük kýnamalar yineleniyor. Bu uyarýlar iki yoldan yapýlýyor: Birinci yolunda Peygamberimiz övülüyor, gerek yüce Allah katýndaki gerekse yüceler alemi nezdindeki itibarý konumu vurgulanýyor. Öbür uyarý türünde Peygamberimizi üzmenin, yüce Allah'ý üzmek anlamýna geldiði, bunun Allah katýndaki cezasýnýn da dünyada ve ahirette O'nun rahmetinden kovulmak ve bu çirkin iþe denk düþecek bir azaba çarpýlmak olduðu belirtiliyor


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son ebu_hanzala tarafından, 30.01.2008 - 08:31 tarihinde.
Gönderen: 30.01.2008 - 08:29
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
hanımlar için meal tefsir: ahzab suresi
395 Mesaj -
"Ey Peygamber! Hanýmlarýna, kýzlarýna ve müminlerin kadýnlarýna söyle: Bir ihtiyaç için dýþarý çýktýklarýnda örtülerini üstlerine alsýnlar, vücutlarýný örtsünler. Bu onlarýn hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayý inciltilmemelerini daha iyi saðlar. Allah çok baðýþlayan, çok esirgeyendir."
ahzab:59
Tefsir bilgini bu ayeti açýklarken þöyle diyor: O yýllarda Medine'de bazý ahlâksýz erkekler vardý. Bunlar gece karanlýk basýnca Medine sokaklarýna çýkar, kadýnlara sataþýrlardý. O yýllarýn Medine evleri dar ve basitti. Bu yüzden gece olunca kadýnlar abdest bozmak amacý ile dýþarý çýkarlardý. Sözü geçen ahlâksýz erkekler de bunu kollarlardý. Sýký örtünmüþ kadýn görünce "bu köle olmayan, özgür bir kadýndýr" diyerek ondan uzak dururlardý. Fakat sýkýca giyinmemiþ kadýn gördüklerinde "bu köledir" diyerek üzerine çullanýrlardý.

Bir baþka tefsir bilgini olan Mücahid de bu ayeti açýklarken þunlarý söylüyor: Kadýnlar bol örtüye bürünerek köle olmadýklarýný, özgür kadýnlar olduklarýný belli ederler. Öyle olunca ahlâksýz kadýn avcýlarý onlara sarkýntýlýk etmez, kimlikleri konusunda kuþkuya düþmezdi. Ayetin sonunda "Allah çok baðýþlayan, çok esirgeyendir" buyuruluyor. Yani kadýnlarýn cahiliye döneminde bu sýký örtünme kuralýna uymamaktan doðan kusurlarýný baðýþlar. Çünkü o dönemde bu kuralý bilmiyorlardý.

Bu ayetlerde arap toplumunu ahlâksýzlýklardan arýndýrma uðruna harcanan sürekli çabayý, bütün fitne ve anarþi sebeplerini ortadan kaldýrmak için yapýlan sýký telkinleri, fitnenin ve anarþinin alanýný mümkün olduðu kadar daraltmak için gösterilen özeni görüyoruz. Amaç islam geleneklerini topluma tam anlamý ile yerleþtirmek, egemen kýlmaktýr.

Bölümün sonunda müslüman toplum arasýnda birliði sarsýcý dedikodular yayan münafýklara, hasta ruhlu kimselere ve bozgunculara yönelik bir tehdit ile karþýlaþýyoruz. Bu kesin ifadeli, sert tehdidin içeriði þudur: Eðer bu bozguncular bu kötü tutumlarýný deðiþtirmezlerse, mümin erkek ve kadýnlarý rahatsýz etmek-ten ve toplumsal huzuru bozmaktan vazgeçmezlerse Peygamberin sert önlemleri ile karþý karþýya kalacaklardýr. Daha önce yahudilere uyguladýðý sert önlemleri onlar hakkýnda da yürürlüðe koyacaktýr. Açýkçasý onlarý Medine'den sürerek þehrin havasýný pisliklerinden arýndýracaktýr. Bu amaçla can dokunulmazlýklarý kalkacak, nerede yakalanýrlarsa öldürüleceklerdir. Bu önlemler, yüce Allah'ýn yasasýnýn gereði idi. Daha önce Peygamber eli ile yahudiler hakkýnda uygulandýðý gibi vaktiyle toplumlarýnýn huzurunu bozan diðer kötülük düþkünlerine de uygulanmýþtý


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son ebu_hanzala tarafından, 30.01.2008 - 08:31 tarihinde.
Gönderen: 30.01.2008 - 08:29
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 772 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
2243 üye ile 29.03.2024 - 11:40 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
jakup (32), muzocel26 (58), salihhazar (55), Beyza (56), cs7014 (50), oezkan (51), kara61 (66), aetkral (51), kubratalp (48), K.GOCERLI (27), cecenmucahidi (33), yaburka (49), violine (44), mavi_ruya (48), mbahaddin (55), Kerim_Bey (36), Süreyya (66), yemenici68 (56), mecid (43), kerime (42), mehmet_eyigör_6.. (28), tokayca (51), hasan5335 (36), volkan33 (54), mgunhan (48), ttufan (42), isvec (65), beyazguel (38), atay (62), sonromeo2 (47), kulibo (38), Zeynepgul (44), nihat 60 (44), g_neferalperen3.. (46), sebiarus (55), hace (41), EsmerKiz-NL (39), n@ksýben (43), pedino (54), hatice 1975 (49), hesbollahi (45), hafýz_ (37), ozel (68), fethic (55), hacimeryem (54), telve (52), Levent75 (49), züleyha hanc&ya.. (47), erciyas tamer (46), m.kýl&ya.. (53)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.60352 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.