0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » BÜYÜK ŞAHSİYETLER » HASAN CAN ...

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Ukab su an offline Ukab  
HASAN CAN ...
575 Mesaj -
Yavuz Sultan Selîm Hanýn nedîmi, sohbet arkadaþý ve velî. Tâcü't-Tevârih kitabýnýn müellifi Þeyhülislâm Hoca Sâdeddîn Efendinin babasýdýr. 1490 (H.896) senesinde doðduðu tahmin edilmektedir. 1567 (H.974) senesinde Bursa'da vefât etti.

Hasan Can'ýn babasý Ýsfehanlý müezzin Hâfýz Mehmed Efendi, onun babasý da Hâfýz Cemâleddîn'dir. Babasý, Akkoyunlu hükümdârý Yâkub Hansýn saray hâfýzý idi. Çok güzel sesi vardý. Dâvûdî sesiyle okuduðu Kur'ân-ý kerîm dillere destan olmuþtu. Sultan Yâkub'un vefâtýndan sonra tahta geçen Rüstem Han da, Hâfýz Mehmed Efendiye çok büyük yakýnlýk gösterdi ve onu sarayda tuttu.

Rüstem Hanýn vefâtýndan sonra, þehzâdeler arasýndaki taht kavgalarý sebebiyle devletin fetret devri baþladý, parçalanýp yýkýlmaya yüz tuttu. Bu sýrada, babasý Þeyh Haydar'dan kalan Hataylý tekkesinde þeyh olan Þâh Ýsmâil, etrâfýnda toplanan müridleri ile Þirvân'a saldýrdý. Eshâb-ý kirâm düþmanlýðýný ilân edip, Ehl-i sünnet îtikâdýndaki birçok müslümaný öldürdü. 1502 senesinde, Tebriz'de Safevî devletini kurdu. Hazret-i Ebû Bekr ile hazret-i Ömer'e ve Eshâb-ý kirâmýn daha birçoðuna dil uzatýp sövmeye baþladý. Câmilerde namaz kýlmayý yasak edip, minberleri yýktýrdý. Tutup yakalattýðý bütün Ehl-i sünnet âlimlerini þehîd etti. Müslümanlarýn mallarýna, kadýnlarýna ve kýzlarýna saldýrýp ellerinden aldý. Askerine daðýtarak, istedikleri gibi kullanmalarýna izin verdi. Akla hayâle gelmedik nice kötülükler yaptý.

Müslümanlarýn bu periþan hâlini haber alan Yavuz Sultan Selîm Han, 1514 senesinde, Þâhýn üzerine yürüyüp periþân etmeye karar verdi. Sultan Selîm Hanýn Ýran üzerine yürüdüðü sýralarda, Hâfýz Mehmed Efendi, Tebriz'de büyük âlim Molla Kemâleddîn-i Erdebîlî'nin hizmetinde bulunuyordu. Hasan Can burada vukû bulan bir konuþmayý þöyle nakletmektedir:

'Bir gün ikindi namazýný þeyh ile birlikte cemâatle kýldýk. Namazdan sonra Amme (Nebe') sûresi okundukta, Þeyh Erdebîlî hazretleri babamý yanýna çaðýrýp buyurdu ki: 'Hak teâlâ, sizi ve evlâdýnýzý, bu büyük belâdan koruyacaktýr. Çünkü sizler, Hâfýz-ý Kur'ân olup, Hakk'ýn kelâmýný nâzil olduðu gibi korumaktasýnýz.' Bunun üzerine babam (Hâfýz Mehmed Efendi) , Þeyh Erdebîlî hazretlerine; 'Osmanlý Sultaný bu ülkeye ayak basmak üzeredir. Bu iþin sonunun nereye varacaðý görünüyor? ' diye suâl etti. Þeyh hazretleri de; 'Bu gelen Sultan öyle bir zâttýr ki, kendiliðinden buralara gelmez. Bu bedbahtý (Þâh Ýsmâil'i) tedib etmek, cezâlandýrmak için, Hak teâlâ tarafýndan memur edilmiþtir. Bütün evliyânýn ruhlarý onunladýr. Kendisi dahi, evliyâlýkta rütbe ve makam sâhibidir.' diye cevap verdi. Babam dedi ki: 'Cezâlandýrmak için geliyor, buyurduðunuzdan anlaþýlýyor ki, Þâhý tepeleyip maðlûb edecektir.' Þeyh hazretleri buyurdu ki: 'Allahü tâlâ daha iyisini bilir ki, büyük bir bozgun var. Fakat Þâh Ýsmâil bu arada canýný kurtaracaktýr.'

Neticede Þeyh hazretlerinin buyurduðu gibi Yavuz Sultan Selîm Han, Çaldýran zaferinde Þâhý ve askerlerini büyük bir bozguna uðrattý. Þâh Ýsmâil periþân bir vaziyette, taht ve tâcýný býrakarak harb meydanýndan kaçtý. Az bir mâiyetiyle canýný zor kurtardý. Ehl-i sünnet düþmaný olan Þâh Ýsmâil'in zulmünden kurtulan müslümanlar, rahat bir nefes aldýlar. Osmanlý Sultâný Tebrîz'e gelince bütün âlim ve sanat sâhibi olgun kimseleri huzûrunda topladý. Onlara pek ziyâde alâka ve iltifât gösterdikten sonra; 'Kur'ân-ý kerîm kýrâatinde edâsýnýn güzelliði ve Dâvûdî sesi ile meþhûr Hâfýz Mehmed Yâkûb'u iþitir idik. O da burada mýdýr, yoksa vefât etmiþ midir? Okuduðu Kur'ân-ý kerîmi dinlemek istiyoruz? ' diye suâl etti. Onun da hazýr olduðunu haber verdiler. Kur'ân-ý kerîm tilâvetini dinleyince, hayranlýðý bir kat daha arttý. Ona çok iltifât gösterdi. Tâzim ve hürmette hiç kusûr etmedi. Dönüþte Ýstanbul'a götürdü ve yakýn dostlarý arasýna aldý. Dâimâ berâberinde bulundurur, sohbetlerinden ayýrmazdý. Sultanýn musâhibi, sohbet arkadaþý oldu. Hâfýz Mehmed'in vefâtýndan sonra da oðlu Hasan Can, Yavuz Sultan Selîm Hanýn en yakýn dostu, sýrdaþý ve sohbet arkadaþý oldu.

Hasan Can anlatýr: 'Sultan Selîm Han, bir gün Ýran seferinde geçen bir hâdiseyi anlatýrken demiþti ki: 'Biz, hiçbir sefere kendi görüþ ve düþüncelerimizle karar vermedik. Görevlendirilmeden herhangi bir yere seferimiz olmamýþtýr.' Bunun üzerine ben de, Kemâleddîn-i Erdebîlî'den iþittiðim sözleri naklettim. Sözümü tasdîk edip; 'Molla Kemâleddîn denilen bu zât nasýl bir kimsedir? ' diye suâl etti.Dedim ki: 'Mevlânâ Celâleddîn-i Devânî'nin büyük ve en bilgili talebesi olup, din ve fen ilimlerindeki tahsîlini tamamladýktan sonra, tasavvuf yoluna meyletti. Evliyâlýkta yüksek derecelere kavuþtu. Fenâ mertebelerine ulaþýp, âlimlerin ve halktan herkesin kendisine inanýp baðlandýðý ve çok talebesi bulunan bir tasavvuf ve mârifet ehli oldu. Ýbâdetle çok meþgûl olur, bir an Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýna itâatsizlik etmezdi. Dâimâ tâat üzere bulunurdu. Tefsîr ve hadîs ilimlerini mütâlaaya devâm ederdi. Tefsîr-i Beydâvî'yi ve Sahîh-i Buhârîyi yanýndan hiç ayýrmazdý. Ýbâdet eþiðinden baþýný kaldýrmazdý. Âlimler arasýnda bir mesele hakkýnda ihtilâf zuhûr edip çözmeye güçleri yetmezse, hemen ona baþvururlar ve cevâbýný alýrlardý.'

Yine Hasan Can, þâný yüce pâdiþâhla aralarýnda geçen bir hâdiseyi þöyle nakletmektedir: 'Merhum Cennet-mekân Sultan Selîm Han hazretlerinin âdet-i þerîflerinden biri de, çoðu gecelerini kitap okumakla geçirip, sabah namazýna kadar uyumamalarýydý. Zaman zaman da ona okutup, kendileri dinlerlerdi. Bâzan da, devlet ve saltanat iþlerinden söz ederlerdi. Bir gece uyku bastýrýp, sýhhatim de bir parça bozuk olduðundan, yataðýma uzanýp uyuyakalmýþým. Sabah namazý vaktinde uyanarak namazýmý kýldýktan sonra, hemen Sultânýn hizmetine koþtum. 'Bu gece hiç görünmedin, ne yapýyordun? ' diye sordular. 'Birkaç geceden beri uykusuz kaldýðým için, bu gece gaflet bastýrýp hizmetinizden uzak kaldým.' diyerek cevap verip, özür diledim. Bunun üzerine buyurdular ki:

'Öyleyse þimdi anlat bakalým, bu gece nasýl bir rüyâ gördün? ' 'Anlatýlacak deðerde bir rüyâ görmedim.' diye cevap verdim. Yine buyurdular ki: 'Bu nasýl sözdür? Ýnsan bir gecenin tamâmýný uyku ile geçirsin de hiç rüyâ görmesin. Hayret doðrusu! Herhâlde bir þeyler görülmüþtür.' Sonra üzerinde durmayýp, baþka konularda bir süre sohbet ettikten sonra tekrar buyurdular ki: 'Saçma þeyler söyleme Hasan Can! Herhâlde bu gece bir rüyâ görülmüþtür. Bunu benden gizleme! ' Çok düþünmeme raðmen bir türlü rüyâ gördüðümü hatýrlayamadým. Yemîn ederek, anlatýlmaða deðer bir rüyâ görmediðimi söyledim. Mübârek baþlarýný sallayýp; 'Tuhaf þey! ' dediler. Tekrar tekrar rüyâmdan sormalarý çok garibime gitmiþti. Sebebini de bir türlü anlayamadým. Þaþýrýp kalmýþtým.

Bir süre sonra, Kapý Aðasýnýn oturduðu odaya bir iþ için beni gönderdiler. Vardýðýmda gördüm ki, Hazînedârbaþý Mehmed Aða, Kilercibaþý ve Saray Aðasý ile töreleri üzere oturup konuþuyorlardý. Fakat Kapý Aðasý Hasan Aða düþünceli, þaþkýn ve baþýný önüne eðmiþ bir vaziyette gözü yaþlý oturuyordu. Gerçekten de o, az konuþur, sâkin, iyi huylu ve geceleri teheccüd namazýna kalkan kiþilerden biriydi. Fakat bu hâli, önceki davranýþlarýna hiç benzemiyordu. Bir yakýný vefât etmiþ sandým.

'Aða hazretleri, geçmiþ olsun! Kalbiniz gamlý, gözünüz yaþlý görülür. Sebebi ne ola? ' dediðimde; 'Hayýr, böyle bir durumum yok! ' diye hâlini gizledi. Hazînedârbaþý dedi ki: 'Kardeþ! Aða bu gece bir rüyâ görmüþ. Daha o uykunun mahmurluðundadýr.' Ben de dedim ki: 'Allah rýzâsý için söyleyin ki, devletlû Pâdiþâhýmýz, elbette bir rüyâ görmüþsündür diye hiç durmadan beni þýkýþtýrdý durdu. Herhâlde bu türlü ýsrâr edip durmalarý sebepsiz yere deðildir. Ona iyi bir armaðan olur, anlatýnýz! ' Hasan Aða ise anlatmaktan kaçýnýp duruyordu. Üzerinde bir utanç hâli vardý. 'Benim gibi yüzü kara günahkârýn ne rüyâsý ola ki, pâdiþâh katýnda söylensin. Kerem edin, bana böyle bir teklifte bulunmayýn! ' diye anlatmaktan kaçýnýyordu. Biz sýkýþtýrdýkça, Aða, hayâsý çok bir kiþi olduðundan; 'Kerem eyleyin, vaz geçin! ' diye yalvarýrdý. Sonunda Mehmed Aða dedi ki: 'Niçin söylemezsin? Daha önce bize anlattýðýnda, pâdiþâha anlatmak için memur edildiðini söylemiþtin ya! Gizlenmesi hýyânet olmaz mý? ' deyince, çâresiz kalýp, gizli kapaklý sýrrýn mührünü açýp dedi ki:

'Bu gece rüyâmda, bu eþiðinde oturduðunuz kapýyý hýzlý hýzlý çaldýlar. Ne haber vardýr deyip kapýya koþtum. Baktým ki, kapý biraz aralanmýþ dýþarýsý görünüyor, fakat bir adam sýðacak kadar deðildir. Bu aralýktan baktýðýmda gördüm ki, Harem dâiresi, baþlarýnda sarýk bulunan Arab simâsýnda nûr yüzlü kimselerle dolu. Ellerinde bayraklar, silâhlar ve baþka âletler ile hazýr vaziyette duruyorlardý. Kapý dibinde ise nûr yüzlü dört kiþi duruyordu. Onlarýn ellerinde de birer sancak vardý. Pâdiþâhýmýzýn sancaðý, kapýyý çalanýn elindeydi. O zât, bana dedi ki: 'Biz neye geldik, bilir misiniz? ' Ben de 'Buyurun.' dedim. Dedi ki: 'O gördüðün kiþiler, Resûlullah efendimizin eshâbýdýr. Bizi dahi Resûl-i ekrem efendimiz gönderip, Sultan Selîm Hâna selâm söyledi ve buyurdu ki: 'Haremeyn'in (Mekke ve Medîne'nin) hizmeti kendisine verildi, kalkýp gelsin. Gördüðün bu dört kimsenin birisi Ebû Bekr-i Sýddîk, diðeri Ömer-ül Fârûk ve bir diðeri deOsmân-ý Zinnûreyn'dir. Seninle konuþan ben de, Ali bin Ebî Tâlib'im. Bunu hemen varýp Selîm Hâna söyle! ' dedi ve gözümün önünden yok olup gittiler.

Bana dehþetli bir hâl oldu. Terler içinde kalýp, sabaha kadar öyle baygýn bir vaziyette yatýp kalmýþým. Oðullarým, teheccüd namazýna alýþageldiðim üzere kalkmadýðýmý görünce, hasta olduðumu sanmýþlar. Sabah namazý vakti geçmek üzere iken gelip beni uyarmak için vücûduma ellerini sürdüklerinde görmüþler ki, suya düþüp ýslanmýþ gibi yatýyorum. Elbisemi deðiþtirmek için yenilerini getirip, o sýrada beni uyandýrmýþlar. Aklým baþýma gelince, acele gelip namaza yetiþtim. Fakat aklým hâlâ tam baþýmda deðildi.' diyerek, hem söylüyor, hem de aðlýyordu.

Ben, Pâdiþâhýn buyurduðu hizmeti bitirdikten sonra, dönüp þerefli makâmýna gelince, bu hizmeti sormadan, yine rüyâmdan sorup buyurdular ki: 'Þu senin, bu gece sabaha kadar uyuyup, hiçbir rüyâ görmediðine þaþýlýr! ' Bunun üzerine ben de: 'Pâdiþâhým, rüyâyý bu Hasan kulunuz görmedi ise de, bir baþka Hasan kulunuz görmüþ. Emriniz olursa arzedeyim.' dedim. Emirleri üzerine Hasan Aðanýn rüyâsýný aynen naklettim. Anlattýkça mübârek yüzü kýzarmaya baþladý ve nihâyet dayanamayýp, mübârek gözlerinden yaþlar boþandý. Rüyâyý tamamlayýnca; 'Demek ki, o dert sâhibinin safâ-i meþrebi, temiz bir hâli varmýþ. Sen onu bize medhettikçe; 'Zâten, ibâdet ederken gördüðün her kimseyi velî sanýrsýn zannederdik. Meðer sevmediðini medhetmez imiþsin.' diye buyurdular ve arkasýndan: 'Ey HasanCan! Sana demez miyiz ki, biz, bir tarafa memur olunmadýkça hareket etmeyiz. Ecdâdýmýzdan her biri evliyâlýktan nasîbini almýþlardýr. Herbirinin nice kerâmetleri vardýr. Ýçlerinde, ancak biz onlara benzemedik.' diyerek tevâzuunu dile getirdi ve hâlini gizlemeye çalýþtý. Bu rüyâdan sonra, Arabistan seferinin hazýrlýklarýna baþlayýp, bütün tedbirlerini alýp, her türlü harp tedârikini temin ettikten sonra sefere karar verdi. Meþhur târihçi Solakzâde, bu konuda diyor ki: 'Pâdiþâha dahi o gece rüyâsýnda, Hasan isminde bir þahýs vâsýtasýyla kendisine bir hizmetin görülmesi teblið olunacaðý haber verilmiþti.'

Mýsýr'ýn fetholunduðu günlerdi. Bir sabah, Yavuz Sultan Selîm Han, Hasan Can'a þöyle buyurdu: 'Bu gece rüyâda Muhammed Bedahþî'yi gördüm. Yolculuk hazýrlýðýnda olup, bir beyaz kepenek giymiþ, üstüne de bir ip kuþak baðlamýþtý. Bu halde gelip, yolculuða çýkacaðýný söyleyip bizimle vedâlaþtý.' Pâdiþâh bu sözleri söyler söylemez Hasan Can gençlik atýlganlýðý ile hemen rüyâyý tâbire giriþti ve; 'Velîlerin görünüþte çýkacaklarý yolculuk, âhiret seferi olmak gerektir. Eðer vefât etmemiþ ise, yakýnda vefât edeceklerine iþârettir.' dedi. Sultan Selîm Hanýn bu cevâba câný sýkýldý ve; 'Rüyânýn gerçekleþmesinin yormaya da baðlý olduðunu bilmez misin? Eðer Þeyhe bir hal olursa senin yorumuna baðlarýz. Cezâlandýrýlmayý hak eyledin.' dedi. Bu sözler üzerine Hasan Can rüyâyý o þekilde tâbir ettiðine çok üzüldü ve piþmanlýk duydu.

Çok geçmeden Muhammed Bedahþî'nin ölüm döþeðinde Þam'ýn ileri gelenlerini toplayýp; Yavuz Sultan Selîm Hanýn Allahü teâlâ katýnda övülmüþ olduðunu haber vererek, Arab diyârýnýn fethiyle Hak teâlâ katýndan vazîfelendirildiðini, bilcümle evliyânýn onun yardýmcýsý olduðunu bildirdi. Orada hazýr olanlara ve olmayanlara, Sultânýn emirlerine saygýlý olmalarýný tavsiye etmiþ ve ayrýca; 'Harameyn-i muhteremeyne (Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevvereye) hizmetleri ile baþlara tâc olan Sultâna benden duâ ve selâmlarýmý ve muhabbetlerimi iletirken, dünyâdan da sefer ettiðimi bildirin.' diye vasiyette bulunmuþtu. Þam vâlisi derhal durumu Sultanýn kapýsýna duyurdu.

Bu sýrada Sultânýn yanýnda hocasý Halîmî Çelebi Efendi ile Hasan Can bulunuyordu. Sultan hocasýna dönerek; 'Þöyle bir rüyâ görmüþtüm. Hasan Can da böyle yorumlamýþtý. Çoðunlukla rüyânýn gerçekleþmesi tâbirin þekline baðlýdýr. Þimdi o velî zât, vefât etmiþtir. Böyle olmasý tâbirden ileri gelmiþtir. Siz hakem olun. Bu yönden cezâlandýrýlmaya hak kazanmadý mý? Bu þekilde tâbirin cezâsý dayak deðil mi? ' dedi. Halîmî Efendi ise Hasan Can'a bakýp; 'Senden böyle acemi davranýþ beklemezdim. Atýlganlýk etmiþsin.' deyince,Hasan Can utancýndan baþýný öne eðip dedi ki: 'Vefât günü ile rüyânýn görüldüðü târih tesbit edilsin. Eðer rüyâ daha önce ise fermân devletlü Pâdiþâhýmýndýr. Eðer iþ aksi ise, gerçek budur ki, cezâsý câize, hediye ihsânýdýr.' Halîmî Efendi bu sözleri doðru bulup, dedi ki: 'HasanCan kulunuzun görüþü akla uygundur. Gerçekte de deðerli katýnýzda hoþ karþýlanmalýdýr.' Baþlara tâc olan Pâdiþâh bundan sonra Þam'dan gelen mektubu gösterdi. Gördüðü rüyânýn, Muhammed Bedahþî'nin vefât ettiði geceye rastladýðý meydana çýkýnca, Hasan Can'a kýymetli bir hil'at, elbise ile, tam ayar iki yüz dînâr altýn ihsân buyurdu. Bunca lütfu Muhammed Bedahþî'nin kerâmeti eseri bilen Hasan Can, þeyhin azîz rûhuna duâlar eyledi.

Hasan Can, Yavuz SultanSelîm'in vefâtýný þöyle anlatmaktadýr: 'Sultan-ý Arab ve Acem, 1520 Þâbân ayýnda eski saltanat merkeziEdirne'ye gitmeyi kararlaþtýrýp, vezirler ve dîvân erkânýný önceden, ordu-yý hümâyûna lâzým olan pekçok aðýrlýklar ve hazîne-i âmire ile yola çýkardýlar. Ferhad Paþayý, berâber gitmek üzere alýkoydular. Hareketten evvel, bir gün oturduklarý köþkten çýkýp, sarayýn eteðindeki bahçeye yürüyerek indiler. Gezintileri sýrasýnda bir yokuþa çýkarken, ol dîn-i Ýslâmýn koruyucusu, sýrtlarýnda hissettikleri bir acýdan rahatsýz olup, bu zavallý hizmetçilerine hitâb ederek; 'Arkama gûyâ bir diken batýp acýtýr.' buyurdular. Bu hakîr dahî: 'Herhâlde bahçedeki aðaçlardan düþüp gömleðe takýlmýþ olmalý. Ferman buyurulursa görülsün.' dedim. Buyurdular ki: 'Câizdir.' O anda iskemleci, taþýmakta olduðu yaldýzlý kürsüyü getirdi. Selîm Hân da, kürsü üzerine oturdu. Mübârek yakalarýndan elimi sokup her ne kadar araþtýrdýmsa da, bir þey bulamadým. Mübârek arkalarý gâyet kýllý olduðu için, elimi sürmekle bir þey hissedemedim. Ayaða kalkýp bir miktar gittikten sonra, acýdan þikâyetlerini tekrarladýlar. Bu kere düðmelerini açýp baktým. Kýllarýn arasýndan birdenbire gördüm ki, bir kýl baþý kadar yer aðarýp, etrâfý kýrmýzý olmuþ. Üzerine dokununca; 'Ýþte oldur.' dediler. 'Ne makûle nesnedir? ' diye suâl buyurdukta, beyân ettim. Buyurdular ki: 'Bir parça sýk! ' Ben dahî þehâdet ve orta parmaklarýmla kenarýndan yokladým. Parmaklarýmýn arasý sertleþmiþ büyük bir gudde ile doldu. Ýrâdemi kaybedip; 'Saâdetlû Pâdiþâhým, bu büyük bir çýbandýr. Henüz hamdýr, olmadýkça zedelemek câiz deðildir. Bir münâsip merhem koymak gerektir.' dedim.

Meðer bu hâdiseden üç gün önce, bu bendelerinin, çýban eleminden rahatsýz olup arka arkaya üç gün kendilerine hizmet þerefinden mahrum olduðum hâtýr-ý þerîflerinde kalmýþ imiþ. Bu sözlerime karþý latîfe olmak üzere: 'Biz çelebi deðiliz ki, bir küçük çýbandan ötürü cerrahlara mürâcaat edelim.' dediler. Bu hâlle Kasr-ý saâdete çýktýlar. Ol geceyi acý ve ýstýrap ile geçirdiler. Ertesi gün çýbanýn olgunlaþmasý için hamama gittiler. Bu bendelerinin hazýr bulunmadýðýný fýrsat bilip, kendi tellâklarý olan Hasan adýndaki hizmetçilerine iyice sýktýrýp, çýbaný zedelemiþler. Hamamdan geldikte ayaklarýna kapandým. 'Hasan Can, sözünle amel etmedik amma, kendimizi helâk ettik.' buyurdular. Mâcerâyý etraflýca anlatýnca, aklým baþýmdan gitti. Zaman geçtikçe ol sert madde azýtýp, taþtýkça taþtý. Pâdiþâh, Edirne'ye gitmeye karar verdiðinden, geri býrakýlmayýp, Þâbân ayýnýn ikinci günü Edirne'ye doðru yola çýktýlar. Hastalýðý gitgide þiddetlendi, ilaç kabûl etmez bir hâl aldý.

Çorlu yakýnýnda Sýrt köyü denilen yere inildi. Buraya indiklerinde, çýban öyle bir hâl aldý ki, akýntýsýný vücûdundan def etmeye Sultânýn iktidârý kalmadý. Çâresiz, o yerde ikâmet ve karar ihtiyar buyuruldu. Ve daha önce Edirne'ye varan erkândan Vezîr-i âzam Pîrî Paþa ve Mustafa Paþa ve Beylerbeyi Ahmed Paþa, ordu-yý hümâyûna dâvet olundular. Bunlar gelince askerin içine bir þüphe düþmesin diye, iþlerin îcâbýna göre dîvân toplanýp, mansýplar daðýttýlar ve terfi-i merâtib eylediler ve neþ'eli görünerek, gizli kederlerini belli etmediler. Ve iki ay müddet, acýlar içinde vakit geçirdiler.

Bu sýrada asker arasýnda binbir türlü haber þâyi' olup, yersiz birtakým hareketler olacaðý alâmetleri belirince, vezîrler bana haber gönderip, Sultan için nasýl bir çâre gerektiði sorulunca, ben de; askerin mübârek yüzlerini görmeye hasret kaldýklarýný kendilerine arz edip, yalvarýp, yakararak otað-ý hümâyûnun önüne çýkmalarýný saðladým. Orada bir miktâr vekar içinde durup yüzünü gösterdikten ve sipâhilerin hatýrlarýna düþen tereddüdü izâle ettikten sonra, geri dönerek yerlerine avdet buyurdular. Ve Rumeli Beylerbeyi Ahmed Paþayý, sýr saklamaya iktidârý olmadýðý için Edirne muhâfýzlýðý behânesiyle o tarafa yolladýlar. Çýbana hiçbir ilâç ve ihtimâm kâr etmediðinden, ayný sene Þevvâlin dokuzuncu gecesinde rûhunu teslim edip, bu elemli dünyâdan Cennet bahçelerine doðru uçup gittiler.

Hastalýðý sýrasýnda ona hizmet etmek þerefinden bir an mahrûm olmadým. Geceleri sabahlara kadar, mum gibi için için yanarak karþýlarýnda dururdum. Bir hizmeti olmadýðý zaman, emr-i âlileri ile döþekleri yanýnda otururdum. Kâh mübârek elleri elimde, kâh asîl ayaklarý dizimde idi. Cerrahlar ilâca giriþtikleri sýrada, kâh omuzuma dayanýr, kâh cerrahlarýn yaptýklarýna bakmaya memur eder, ancak bana îtimâd buyururlardý.

Vefâtýnda Kur'ân-ý kerîm okumak ve Kelime-i þehâdeti telkinde bulunmak vazîfesini yalnýz ben gördüm. Son nefesine kadar bir an yanýndan ayrýlmadým. Hattâ son nefesini vereceði sýrada, bu hakîre hitâb edip buyurdular ki: 'Hasan Can, bu ne hâldir? ' Ben hizmetçileri dahî dedim ki: 'Sultâným, Allahü teâlâ ile olacak zamandýr.' Buyurdular ki: 'Bizi bunca zamandan beri kimin ile bilirdin? Cenâb-ý Hakk'a teveccühümüzde kusûr mu gördün? ' Ben dahî dedim ki: 'Hâþâ ki, bir zaman Allahü teâlânýn adýný anmayý unuttuðunuzu görmüþ olam. Lâkin bu zaman baþka zamanlara benzemediði için, ihtiyâten söylemeye cesâret eyledim.'

Kýsa bir an geçtikten sonra; 'Yâsîn sûresini oku! ' diye fermân buyurdular. Emr-i hümâyûnlarý gereðince, Yâsîn sûresini hatmettim. Benimle berâber okudular. Ýkinci defâ okurken; 'Selâmün kavlen min Rabbirrahîm' âyetine geldiðim zaman gördüm ki, mübârek dudaklarý bu âyet-i kerîmeyi okuyarak hareket eder ve o anda, önce sað þehâdet parmaðýný kaldýrýp diðer mübârek parmaklarýný sýkýp temiz rûhunu teslim etti.

Eli elimdeydi. Mübârek bileðini tutmuþ, nabzýný dinliyordum. Nabzýn durduðunu hissedince, o anda lâzým olan hizmetleri yerine getirmek üzere ayaða kalktým. Hekimbaþý Ahî Çelebi oradaydý. Benim yaptýðýma bakýyordu. Ayaða kalktýðýmý görünce: 'Henüz hayat bâkidir. Ne için ayaða kalkarsýnýz? ' diye beni oturtmaya kalkýnca; 'Bu eþiðe alnýmý koyduðum andan bu âna kadar velî nîmetimin hizmetinden bir lahza yüz çevirmemiþim. Bu sýralarda yapýlacak iþ budur. Tabîblik etmenin zamâný geçti ve asýl cevher kaybolup gitti.' dedim. Gerekli hizmetleri yerine getirdim.'

Kânûnî Sultan Süleymân döneminde Enderunda çeþitli dersler veren Hasan Can, 1567 (H.974) senesinde Bursa'da vefât etti. Kabri, Çelebi Sultan Mehmed türbesi önündedir.
Gönderen: 27.01.2007 - 14:00
Bu Mesaji Bildir   Ukab üyenin diger mesajlarini ara Ukab üyenin Profiline bak Ukab üyeye özel mesaj gönder Ukab üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 883 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 12:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
ferdülislam (109), sunniit (60), kadirbey (63), busra12 (33), melisatek (33), hüzünlüköprü (37), ramazan294 (36), nisa88 (37), ervam (58), Allah 1 (48), saime86 (39), batu39 (52), Abdurrahman Gör.. (62), fatihulu24 (31), Zeynep_85 (40), ferhatb (52), GuVeNN (47), safiye55 (36), azra16 (45), ahmed86 (39), mürsid (38), mekin (44), tohurter (55)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.59507 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.