|
 |
 |
|
Toplam Forum: 69
*** Toplam Konu: 30100
*** Toplam Mesaj: 148193 |
|
|
|
|
|
Gönderen |
|
|
|
1613 Mesaj -
|
|
|
ERZURUMLU ÝBRAHÝM HAKKI
Anadolu'da yaþayan evliyânýn ve âlimlerin büyüklerinden. Babasý Osman Efendi de velî bir zâttý. Ýbrâhim Hakký
1703 (H.1115) senesinde Erzurum'un Hasankale kasabasýnda doðdu. Ýbrâhim Hakký hazretleri kendisini kýsaca
þöyle anlatmaktadýr:
"Hicrî bin yüz on beþ tarihinde bir bahar günü, Ýbrâhim Hakký, Hasankale kasabasýnda doðdu. Bin yüz kýrk
senesine kadar ilim öðrenmek için çalýþtý. Ârif olup dünyâyý unutarak, Allahü teâlânýn aþkýyla yanýp kavruldu. Ýþini,
gücünü, malýný, mülkünü her þeyini býrakarak cenâb-ý Hakka yöneldi."
Ýbrâhim Hakký, yedi yaþýna geldiðinde annesi SeyyideHanîfe Hâtun'u kaybetti. Babasý Osman Efendi, Ýbrâhim'i
amcasýna emânet etti ve tasavvufta kendisini yetiþtirecek bir rehber, âlim aramak için sefere çýktý. Kýsa sürede
Siirt'in Tillo kasabasýnda Ýsmâil Fakîrullah hazretlerinin büyüklüðünü, Allahü teâlâ katýndaki yüksekliðini anladý.
Ondan ilim öðrenmek ve hizmet etmek için geceli-gündüzlü çalýþtý. Dokuz yaþýna basan öksüz Ýbrâhim Hakký,
babasýnýn hasretiyle yanýyordu. Amcasý Molla Ali Efendi, Ýbrâhim Hakký'yý alarak Tillo'ya babasýnýn yanýna götürdü.
Ýbrâhim Hakký hazretleri Tillo'da babasýna kavuþmasýný þöyle anlattý: "Ben dokuz yaþýnda idim. Ali amcam beni
babamýn yanýna götürdü. Bir ikindi vaktinde Tillo'ya girdik. Dergâha vardýðýmýzda, babam ile hocasý namaz
kýlýyorlardý. Ýlk bakýþta Ýsmâil Fakîrullah hazretlerinin mübârek yüzü, bana, pederimden daha yakýn geldi. O anda
yüzünün cezbesi gönlümü aldý. Aklým, onun güzelliðine, duruþundaki heybete ve olgunluða hayran kaldý.
Gönlümü ona kaptýrdým. Babam beni kendi odasýna götürdü. Þefkat ile ilim öðretip, lütf ile terbiye etmeye
baþladý."
Ýbrâhim Hakký; babasýndan, tefsîr, hadîs, fýkýh gibi zâhirî ilimleri öðrendi. Babasýnýn arkadaþý
MollaMuhammedSýhrânî hazretlerinden de, astronomi, matematik gibi zamânýn fen ilimlerini tahsîl etti. Allahü
teâlânýn zâtýnda ve sýfatlarýnda mârifet sâhibi olmak, hasta kalbine þifâ bulmak için de Ýsmâil Fakîrullah
hazretlerinin sohbeti ve hizmetiyle þereflendi.
Ýbrâhim Hakký hazretleri, Tillo'ya geldiði günlerde gördüðü bir rüyâyý þöyle anlattý: "Rüyâmda gökyüzünü beyaz
serçelerle dolu hâlde gördüm. Bir ara serçeler hep birden halkýn üzerine doðru saldýrdýlar. Bana saldýranlarý
babam uzaklaþtýrdý. Ancak bir serçe fýrsat bulup, sað koltuðuma sokuldu. Sabahleyin rüyâmý babama anlattým.
Babam koltuðumun altýna baktýktan sonra, orada tâûn, vebâ hastalýðýnýn belirtilerini gördü. Hastalýða
yakalandýðým ilk beþ gün kendimden habersiz olarak yattým. Altýncý gece gözümü açtýðýmda babamý baþucumda
aðlar gördüm. Muhterem hocamýz Ýsmâil Fakîrullah hazretleri de yanýndaydý. Mübârek ellerini kaldýrdý. Bana uzun
uzun duâ ettikten sonra babama; "Ýbrâhim'in iþi bitmiþ iken Allahü teâlâ ihsân ederek onu yeniden diriltti."
buyurarak müjde verdi."
Yine þöyle anlatmýþtýr:
Yaz mevsimiydi. Bir Cumâ gecesi babam murâkabe yapýyordu. Ben de yatýp uykuya dalmýþtým. Rüyâmda
Tillo'nun harman yerine bir anda binden çok süvâri ve piyâde asker geldi. Atlýlar inerek bir yere toplandýlar.
Boylarý iki adam yüksekliðinde olan bu askerler, at ve diðer malzemelerini harman yerine býrakýp, üstâdýmýz Ýsmâil
Fakîrullah hazretlerinin dergâhý kapýsýnda saf saf dizildiler. Ben kalabalýðý seyrederken, dergâh kapýsýnýn sað
yanýnda duran saftan birisi eðilip beni kucaðýna aldý. Tebessüm ederek öptü ve sol tarafýnda olanýn kucaðýna
verdi. O da alýp muhabbetle öptü ve solunda duranýn kucaðýna verdi. Bu þekilde sýra ile sekizinci kimsenin
kucaðýna geldim. O da beni öptü, onun solunda dergâhýn kapýsý vardý. Beni yavaþça þefkatle yere býraktý. Kapý
açýktý, içeri girdim. Mübârek hocamýz Fakîrullah hazretlerinin huzûrunda sekiz seçilmiþ zâtýn ayakta durduðunu
gördüm. Hocamýz da ayaða kalktý ve onlarla müsâfeha edip sarýldýlar. Bu hâle þaþýrmýþtým. O sýrada uyandým. Bu
rüyânýn lezzeti canýma can katmýþtý. Sevincimden rüyâmý hemen babama anlattým. Meðer babam, uyanýk olduðu
hâlde, benim rüyâda gördüklerimi görmüþ, hâdiseye muttalî olmuþ ve onlarla konuþmuþtu. Babam bana þöyle
tenbih etti ve; "Bu rüyâyý kimseye söyleme. Bu rûhlar için iyi olmaz." buyurdu. Sabah oldu Cumâ namazýndan
sonra dergâhýn kapýsý önünde oturmuþ duruyordum. Siirt tarafýndan at üzerinde ak sakallý bir ihtiyâr geldi. Kapýnýn
önüne gelince atýndan indi. Benim yanýma gelip elimi tuttu ve öptü, þaþýrdým kaldým. Zîrâ bu kimseyi
tanýyamamýþtým. Hocamýzýn huzûruna girmek için izin istedi. Verdiði hediyeleri içeri götürdükten sonra hocamýn
yanýna gittim ve; "Kapýda yaþlý bir kimse huzûrunuza çýkmak için izin istiyor efendim." dedim. "Gelsin." buyurdular.
Misâfiri buyur ettim. Ýçeri girince oturmasý iþâret edildikten sonra; "Ve aleykümselâm ey Seyyid Hamza! Bu Cumâ
gecesi bize çok misâfir geldi." buyurdu. Hocamýzýn bu tatlý hitâbýndan Seyyid Hamza çok þaþýrdý. Ýlk defâ gördüðü
bu kimse kendi ismini nereden bilmiþti. Ve gece gelen misâfirlerin arasýnda olduðunu nasýl anlamýþtý. Bunlarý hem
düþündü, hem de kalkýp hocamýn elini öptü. Bir müddet aðladý. Ýzin isteyip dýþarý çýktý. Bizim odaya buyur ettim.
Ýçerde babama hâlini þöyle anlattý: "Ben Siirt'in ileri gelenlerinden Seyyid Hamza'yým. Bu âna kadar Tillo'ya hiç
gelmedim. Bu büyük âlim ve velîyi de hiç ziyâret etmemiþtim. Bu gece rüyâmda beþ yüz kadar nûr yüzlü atlý âlim
ile beþ yüz piyâde evliyâya Siirt önünde karýþtým. Onlarla birlikte Þeyh Ýsmâil Fakîrullah hazretlerini ziyarete
geldik. Bu kasabayý ve yolunu rüyâda görerek öðrendim. Harman yerine geldiðimizde atlýlar atýndan indi.
Beraberce bu dergâhýn kapýsýna saf saf dizildik. Sýra ile mübârek hocanýzý ziyâret ettik. Bu dergâhýn kapýsý önünde
þu küçük oðlunu gördüm. Evliyâlar kucaklarýna alýp sýra ile sevdiler. Kapýnýn önüne gelince çocuk içeri girdi. Ben
de kapýnýn önüne geldiðimde uyandým. Hâlâ o rüyânýn tesiri altýndayým, duyduðum o lezzet hâlâ devâm ediyor.
Sabah olunca atýma binip rüyâda geldiðim yol ile doðru buraya geldim. Kimseye sormadan dergâhý bulup, sizleri
tanýdým. Hazret-i Þeyh'e geldim. Bu gördüðüm rüyâyý anlatacaktým. Bir gün sonra da ona talebe olup hizmetiyle ve
sohbetiyle þereflenecektim. Ben daha anlatmadan; "Ey Seyyid Hamza! Bu gece bize çok misâfir geldi." diyerek
hem ismimi hem de rüyâda olanlarý anlattý. Þaþýrýp kaldým." Seyyid Hamza'nýn bu þaþýrmasýna babam þöyle cevap
verdi: "Senin bu gördüðün rüyânýn aynýsýný bu oðlum da gördü. Lâkin avâmýn gördüðü rüyâlarý, seçilmiþ evliyâ
uyanýk iken görüp müþâhede etmiþtir. Allahü teâlânýn ihsanlarý sonsuzdur."
Ýbrâhim Hakký hazretleri on yedi yaþýnda yetim kalmasýný þöyle anlattý: 1719 (H.1132) senesinde, benim çok
sevdiðim babam ve anam, dert ortaðým, üzüntülerimin gidericisi, hücredaþým, gurbet yoldaþým Derviþ Osman
Efendi, Cumâ gecesi sabaha yakýn dünyâdan âhirete göçtü. Hak yolunda can verip Allahü teâlâya kavuþtu.
Maksadýna ulaþarak rahmet deryâsýna daldý. Bu yetim o gece baþka misâfir odasýnda yattý. Sabahleyin kalkýp,
hasta babamý görmek istediðimde, oradakiler bana; "Git, önce namazýný kýl, sonra gel. Hasta þimdi rahatladý."
dediler. Bu söze inanýp mescide gittim. Herkes burnunu tutuyordu. Hepsinin nezle olduðunu sandým. Namazdan
sonra odamýza geldiðimde babamýn vefât ettiðini gördüm. Benim de rahatým gitti. Gönül evim karardý. Bir anda
babamýn ayrýlýk hasretiyle virânelerdeki kuþlara döndüm. Öyle feryâd etmek istedim ki, sesim göklere çýkacaktý.
Ben bu hâlde iken o merhamet menbâý mübârek hocam geldi. Benden o üzüntü ve elemi aldý. Ben de kalkýp kendi
kendime; "Þimdi ayýptýr, sabredeyim. Hocam gittikten sonra nasýl aðlayacaðýmý ben bilirim." dedim. Mübârek
hocamýz herkese selâm verip, garîb oðlu Derviþ OsmanEfendinin baþý ucunda oturdu. Þehid rûhuna bir Fâtiha
okuyup, sevâbýný baðýþladý ve murâkabeye daldý. Ben hocamýn karþýsýnda babamýn da ayak ucunda idim. Bir
anda Allahü teâlânýn ihsânlarýna kavuþtum. Vefât eden babam, mübârek baþýný kaldýrdý. Kimyâ tesiri olan
nazarýyla yüzüme bakýp, tebessüm ederek tâziyede bulundu. O anda mübârek göðsünden þimþek gibi bir nûr
parladý. Kalbim titredi, üzüntü ve elem gidip, yerine sürûr ve lezzet doldu. Babamý bu hâlde görünce,
bayramlýklarýný giymiþ bir çocuk gibi sevindim. Üzüntülü duran ahbablar bu sevincime bir mânâ veremeyip hayret
ettiler. Allahü teâlânýn ihsâný ve mübârek hocamýn himmeti bereketi ile olan bu hâdiseyi oradakiler görememiþti.
Hocamýz oradan ayrýldýktan sonra babamýn yüzünü açýp baktým. Güler gibi bir hâli vardý. Yüzü nûrlu, bedeni
sýcak ve yumuþak idi. Sanki uyuyordu.Cenâze namazýna çevre köyler ve bütün Siirt halký geldi.Namazýný hocamýz
kýldýrdý. Onun vefâtýna benden baþka herkes üzüldü. Âlemin babasý olan hocamýz, bu yetimine þefkat edip iltifât
eylediðinden, merhum babamdan sonra onun hizmetleri bize mîras kaldý. Mübârek hocam, bu bozuk huyluyu nice
hikmet þuruplarý ile terbiye eyledi. Kalb hastalýklarýndan beni kurtardýktan sonra, kendi muhabbeti ile yaktý.
Böylece bende, âhiret hâllerinde yakîn hâsýl oldu. Tevekkül etme, dert ve belâlara, ibâdete ýsrarla devâm etmeye
tahammül, her iþe rýzâ gösterme hâli hâsýl oldu. Pek kýymetli, lezîz nîmetler ihsân edildi. Hepsinden daha evlâsý ve
kýymetlisi ise,Allahü teâlânýn zâtýnda ve sýfatlarýnda bilgi sâhibi olmaya, mârifetullaha kavuþtum.
Ýbrâhim Hakký hazretleri, babasýnýn vefâtýndan sonra hocasýnýn emriyle Erzurum'a gitti. Amcalarýnýn da
teþvikleriyle sekiz sene ilim tahsîl etti. Burada tahsîlini bitirdi, fakat gönlü, hocasý Ýsmâil Fakîrullah hazretlerinin
ateþiyle yanýyordu. 1728 (H.1140) senesinde yirmi beþ yaþýnda iken tekrar Tillo'ya geldi. Burada hocasýnýn 1734
(H.1147) senesinde vefâtýna kadar hizmetiyle þereflendi. Sonra Erzurum'a döndü. Küçük yaþta ayrýldýðý
Hasankale'ye gelip, yerleþti.
Ýbrâhim Hakký hazretleri, Hasankale'de evlendi, sonra Ýstanbul'a gitti. Mahmûd Han ile görüþtü ve saray
kütüphânesinde çalýþmalar yaptý. Bir sene sonra talebe yetiþtirmek için Abdurrahmân Gâzi Zâviyesine tâyin
edilerek Erzurum'a geldi.Talebe yetiþtirmek için, uzun ve yorucu bir çalýþmaya girdi. Hanýmý Firdevs Hâtun'dan,
Ýsmâil Fehim ve Ahmed Naîmî isminde iki oðlu dünyâya geldi.
1755 (H.1169) senesinde tekrar Ýstanbul'a gitti. Sarayda, dîvân kâtibi Ali Efendi baþta olmak üzere, pekçok
kimselerle dost oldu. Sultan Üçüncü Mustafa Han zamânýnda da Abdurrahmân Gâzî zâviyesinin berâtý yenilendi.
Ýbrâhim Hakký hazretleri, 1763 (H.1177) senesinde hâtýralara baðlýlýðý ve vefâ duygusunun çokluðundan,
hocasýnýn memleketi olan Tillo'ya gitti. Ýsmâil Fakîrullah hazretlerinin torunu Fâtýma Hâtunla evlendi. Orada kaldý.
Talebe yetiþtirmeye burada da devâm eden Ýbrâhim Hakký bir sene sonra hacca gitti. Dönüþünde tekrar talebe
okutmaya devâm etti.
Ýbrâhim Hakký hazretleri, zaman zaman Tillo'da, "Cebel-i Ra'sil Kuvâ" ismindeki tepeye çýkardý. Talebelerine
de; "Bu tepe, yakýnda büyük bir nâma kavuþacaktýr." derdi. Bu tepeye bir musallâ taþý yaptýrdý. Her uðradýðýnda
oraya otururdu. Ölümü, âhireti ve hesâbý düþünürdü. Yine bir gün üç talebesi ile bu tepeye çýktý. Üçünün de ismi
Mahmûd'du. Onlara; "Sübhânallah! Hepinizin adý da Mahmûd. Herbiriniz de amcalarýnýzýn kýzý ile evleneceksiniz.
Fakat sâdece biriniz Allahü teâlânýn evliyâ kullarý arasýnda yüksek derecelere sâhib olup; "Memduh" lakabýyla
isimlendirilecektir. Ona her taraftan akýn akýn talebe ilim öðrenmeye gelecektir. O, bu tepeye bir ev yaptýrýp
herkesin hidâyete kavuþmasýna vesîle olacaktýr." buyurdu. Talebeler de kendi kendilerine; "Mübârek hocamýzýn
müjde verdiði o kimse ben olsam." diye temennî ettiler. Bir müddet sonra içlerinden ikisi ayrýldý. Ýbrâhim Hakký
hazretleri yanýnda kalan Mahmûd'a; "Biraz önce müjde verdiðim Mahmûd sensin. Fakat bu sýrrý, ben sað olduðum
müddetçe kimseye söyleme." buyurdu.
1778 (H.1192) senesinde ömrünün sonlarýna yaklaþan Ýbrâhim Hakký, vasiyetnâmesini yazdý. Sýk sýk
hastalanmasý sebebiyle bizzat kendisi kitap yazmak için uðraþamýyordu. Ancak yazdýrmak sûretiyle kalan ömrünü
bereketlendirmek istiyordu. Bu sebeple oðullarýnýn kâtib olarak yardým etmelerini istedi. Kendisi söyleyip oðullarý
yazdýlar. Nihâyet 1781 (H.1195) târihinde bir Perþembe günü vefât etti. Tillo'da, hocasý Ýsmâil Fakîrullah
hazretlerinin kabrine komþu olacak þekilde defnedildi. Ölümü için de; "Hudâyý bilmeye ancak cihâne geldi
sultâným." mýsraý târih olarak düþürüldü.
Hayâtýný ilim öðrenmek, öðretmek ve kitap yazmakla geçiren Ýbrâhim Hakký hazretlerinin vefâtýnda, iki oðlu ve
iki kýzý vardý. Oðullarý, Ýsmâil Fehim ve Muhammed Þâkir'dir. Babasýnýn neslinin devâmýný Muhammed Þâkir
saðladý. Kýzlarý Þemsî Âiþe ile Hanîfe Hâtun'dur.
Ýbrâhim Hakký hazretleri, tefsîr, hadîs, fýkýh gibi naklî ilimlerin yanýnda, aklî ilimlerle de uðraþmýþ, canlýlar
hakkýnda çeþitli teoriler ileri süren Fransýz doktoru Lemarck, Ýngiliz Ch. Darvin, Hollandalý Hugo de Vries gibi batýlý
ilim adamlarýndan çok önce, canlýlar hakkýnda, en basitinden en mükemmeli olan insana kadar düzgün bir
tekâmül bulunduðunu yazmýþtýr. Bu konuyu ele alýrken, bu tekâmülde arada görülen belli noktalarý, husûsî
özellikleri ve her birinin hudutlarýný tesbit etmiþ, hepsinin ayrý ayrý cinsler olduðunu ayrýca belirtmiþtir. O sâdece
biyoloji ilmi ile deðil; fizikten kimyâya, matematikten astronomiye kadar, devrindeki bütün ilimlerle uðraþmýþ, bir
ilim ve mârifet hazînesi olan Mârifetnâme'sinde, bütün bunlara yer vermiþtir. Mevâlîdi, yâni canlý cansýz bütün
varlýklarýn yaradýlýþ sýrrýný bilmek ve irfâný tahsîl etmek, onda pek açýk olarak görülmektedir.
Hayâtýnda hiçbir zaman okumayý ve okutmayý elden býrakmayan Ýbrâhim Hakký hazretleri, ideal insan tipi
olarak, ârif insaný göstermiþtir. Kendisi de bu ölçü içinde kalmýþtýr. Ona göre, ârif; gönülle ve akýlla bilendir. Fakat
gönülle bilmek ârifin yegâne husûsiyetidir. Bu yüzdendir ki o, gönüle, eserlerinde büyük yer vermiþtir. Gönül,
sevgilinin mekânýdýr. Aþk sâyesinde bu sevgi vardýr. Bu yollarda hikmet (fen ve sanat) vardýr. Mevâlîd (varlýklarýn
sýrrýný anlama) bu yolla olmaktadýr. Kýsaca söylemek gerekirse Ýbrâhim Hakký; gönül sâhibi olan, fen ve sanata yer
veren büyük bir âlim, hakka rýzâ gösteren bir velîdir. Eserlerinin ismine ve mahlasýna bakýnca, bütün bunlarýn
hepsi görülür. Dîvânýnýn adý Ýlâhînâme' dir. Bu ismi boþuna koymamýþtýr. Hakîkaten hepsi ilâhîdir. Mârifetnâme ise
ârifîn kitabý demektir.
|
Gönderen: 05.09.2006 - 22:45 |
|
|
|
155 Mesaj -
|
|
|
bu bilgiyi bizle paylaþtýðýn için allah senden razý olsun
|
Gönderen: 05.09.2006 - 22:48 |
|
|
Şu an Yok üye ve 675 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 12:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.
[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye] |
|
 |
|
Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve
afiyet dolu ömür dileriz:
Burhan Dinç (52), nilsude (60), selim (56), Gülüm 29 (33), DuranIbrahim (62), gk-nu-da (45), ceremin (50), pasa34 (50), ysf.20 (42), mehlikasultan83 (42), -=[ R_E ]=- (42), yasar 1126 (52), gunay1111 (46), mehmedfatih (36), karabey25 (61), karanfil86 (40), Karamurat35 (41), MeRVaNuL (120), enesa (56), kefenincebi (43), cole inen nur (58), VAN (49), burkay (59), arslanahmet11 (59), CANEMIN (48), kalpgozu038 (), Aglar_Gozum (43), sezayi (56), aslihan (48) |
|
|
|
 |
|