kaletra kaletra fluvoxamine generique plaquenil budesonide epanutin epilantine epivir ercolax eriacta escodarone escoprim escozem esidrex estrace etimonis etopophos euglucon eulexin euthyrox evista exelon exitop extra super avana extra super p force ezetrol famvir farlutal felden feldene felodil female cialis female viagra femara finasterax flagyl flamon flomax flox ex floxal floxin floxyfral flucazol flucinome flucoderm fluconax
     
     

0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » İstikbal Endişesi

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
İstikbal Endişesi
1686 Mesaj -
Soru: Bazý adanmýþ ruhlarda bile, yaþlanýnca vazife alamama, boþta kalma ve baþkalarýna muhtaç duruma düþme gibi endiþeler hükmünü icra edebiliyor. Dolayýsýyla, geleceði teminat altýna almak için mal biriktirme ve belli bir yaþtan sonra devlet kurumlarýna geçme gibi tedbirler makul görülebiliyor. Böyle bir düþünce adanmýþlýk duygusuyla telif edilebilir mi, istikbal endiþesinin hayra tevcih edilmesi ne suretle olur?

Cevap: Geleceði düþünme, onu garanti altýna alma hususunda tasalanma ya da ileride vuku bulmasý muhtemel hadiselerden dolayý meraklanma, kaygý duyma, hatta bir kýsým menfiliklerin olabileceði mülahazasýyla kederlenme demek olan “endiþe-i istikbal” az ya da çok her insanda bulunan bir duygudur. Âhirete ait iþleri kolayca yapabilmesi için insanýn fýtratýna konulan merak, muhabbet, hýrs ve inat gibi hislerden biri de “istikbal endiþesi”dir.

Gelecek Kaygýsý

Bu his insana, âhireti düþünmesi, Cennet’e ve âhiret nimetlerine kavuþmak için gayret göstermesi, Cehennem’den korkmasý ve ölüm sonrasýndaki azaplardan kurtulmaya çalýþmasý için verilmiþtir. Heyhat ki, insanlarýn çoðu, nazarlarýný daha yakýn gördükleri zaman birimlerine dikmiþ; yarýn, önümüzdeki hafta, gelecek ay, ertesi sene, on yýl sonra... hesaplarý üzerine yoðunlaþmýþ ve bu hayatý ebedî kabul edercesine, istikbal endiþesini bütün bütün dünya ile alâkalý iþlere yönlendirmiþlerdir. Bugün insanlar genellikle, “Yarýn ne yaparým?” “Hangi üniversiteyi kazanýrým?” “Okul bitince hangi mesleðe atýlýrým?” “Hangi müessesede iþ bulurum?” “On sene sonra bir ev alabilir miyim?” “Emekliliði müteakiben nerede yaþarým?” “Bu çocuk da evlenip gidince bana kim bakar, ne yer ne içerim?” türünden sorularla meþgul olmaktadýrlar.

Hususiyle gençlik yýllarýnda kendini iyice hissettiren gelecek kaygýsý, insaný hem kendisinin hem de eþ-dostunun, çoluk-çocuðunun istikbaliyle alâkalý ümit ve endiþeler arasýnda sürükler durur. Ýnsanlarý kandýrmak için her türlü hileye baþvuran þeytan ve hep kötülükleri dayatan nefis de bu duyguyu devamlý surette körükler; “Ne olacak senin halin.. ne yiyip ne içeceksin.. sonra kim bakar sana?!. Ya çocuklarýnýn durumu, onlarýn yurt yuva kurmasý, meslek sahibi olmasý... Aman boþta kalma, el açacak duruma düçar olma!..” gibi endiþeleri tetikler. Hadis-i þerifin ifadesiyle, gece vakti sýrf Allah rýzasý için tatlý uykusunu bölmek ve teheccüde kalkmak isteyen kimselerin yüzlerine üfürüp “Uyu, uyu!..” diyen ve onlarýn gecelerini nurlandýrmalarýný asla çekemeyen þeytan, insanlarýn âhirete müteveccih yaþamalarýný da kaldýramaz ve onlarý þu muvakkat dünyanýn deðersiz kuruntularýyla oyalamaya çalýþýr: “Yarýnýný düþün, geleceðini karartma!” der durur.

Hafizanallah, þeytan her zaman birkaç yerde birden çeþit çeþit bubi tuzaklarý kurar, insaný biriyle olmazsa diðeriyle avlamayý dener; mesela, kendi geleceðini düþünmeyen kimseleri aile fertlerinin istikbaliyle kandýrýr. Fakat, bu gelecek düþüncesini hep dünya hayatýyla sýnýrlar, âhiret de bir istikbaldir ama onu akla getirtmemek için uðraþýr. Bundan dolayýdýr ki, bir mü’min sürekli istiâzede bulunmalý (þeytanýn þerrinden Allah’a sýðýnmalýgöz kırpma ve bu istikamette her zaman “Rabbi euzü bike min hemezâti’þ-þeyâtîn ve euzü bike rabbi en yahdurûn - Ya Rabbî! Þeytanlarýn vesveselerinden, dürtülerinden, fitlerinden ve onlarýn hep yanýmda bulunup beni yanlýþ þeylere sevketmelerinden Sana sýðýnýrým!” (Mü’minun, 23/97-98) demelidir.

Hangi Ýstikbal?..

Evet, çoðu zaman þeytan hislerimizin gerçek rengini karýþtýrýyor, ruh dünyamýzýn güzel atmosferini bozuyor; biz Allah’a müteveccihen dosdoðru giderken, o niyetimizi bulandýrýyor, bakýþlarýmýzý kaydýrýyor, bizi yolumuzdan alýkoyuyor ve baþka deðersiz þeylerle oyalýyor. Fakat, bazen de bir kýsým insanlar, bazý beklentilere giriyorlar, “görüleyim, bakýlayým, düþünüleyim” mülahazalarýna takýlýyorlar. Ekserisi havadan nem kapan böyle kimseler, umumiyetle umduklarýný bulamýyorlar; kimi zaman da belki bazýlarý itibarýyla gadre uðramýþ oluyorlar. Sonunda, gelecek kaygýlarýyla ve kendi baþlarýnýn çaresine bakma mülahazalarýyla doluyorlar. Bu þekilde istikbal endiþesine düþüp o endiþeyi kendi baþýna giderme yolunu seçen kimseler, daha baþkalarýna da kötü örnek oluyor ve onlarý da bir yanlýþlýða sürüklüyorlar.

Bu meselede, öncelikle kendini bir mukaddes gayeye adamýþ insanlara çok büyük vazifeler düþüyor. Adanmýþlarýn, kendi adlarýna hep en büyük istikbali, yani âhireti düþünmeleri gerektiði gibi, beklenti içinde bulunan kimseleri de görüp gözetmeleri, beklentilerini belli ölçüde ve meþru dairede yerine getirmeleri ve onlarýn nazarlarýný da âhirete tevcih edip sadece iman hizmetini düþünmelerini saðlamalarý icap ediyor. Vefalý ve sâdýk bir arkadaþ olmanýn gereðini ortaya koymalarý, onlarý nefis ve þeytanla baþbaþa býrakmamalarý ve kalbi dumura uðratan dünyevî meþgalelere terk etmemeleri gerekiyor. Hazreti Osman’ýn ifadesiyle, “Dünyaya ait gelecek kaygýsý gönlü karartýr; âhiretle alâkalý istikbal endiþesi ise kalbi nûrlandýrýr.” Öyleyse, adanmýþ ruhlarýn, zaman zaman sendeleyen ve yolda yürürken tökezleyen kardeþleri hakkýnda böyle bir kalb ölümüne rýza göstermemeleri ve onlarýn endiþe hislerini âhiretle ilgili, ulvî ve neticesi açýsýndan çok semereli meselelere yönlendirmeleri lazým geliyor.

Evet, her insan az ya da çok gelecek kaygýsý taþýr; fakat bu, bazý insanlarda vehim ve hastalýk derecesine varýr. Öyle ki, bazýlarý, rýzkýn Rezzâk-ý Hakikî tarafýndan gönderildiðini unutmuþçasýna iâþe derdine düþerler ve þayet, birkaç ay, birkaç sene idare edecek birikimleri yoksa telaþlanýrlar. Hayatý halk eden Mevlâ-yý Müteâl’in hayat için rýzýk da yarattýðýný akletmezler. Yarýna çýkmaya hiçbir garantileri olmadýðý halde, yarýnlarý, sonraki aylarý, müteakip yýllarý düþünürler. Gerçi, esbab dairesinde yaþadýðýmýz için sebepleri yerine getirmek ve plan-program isteyen meselelerde fýtrat kanunlarýný gözetip belli bir düzene göre adým atmak tabiîdir ve takip edilmesi gereken bir yoldur. Ne var ki, her canlýnýn rýzkýný vermeyi taahhüd eden Cenâb-ý Hakk’ýn vaadine itimat etmezmiþ gibi, endiþe hissini tamamen dünyevî istikbale harcamak da çok yanlýþtýr; bir mü’minde mutlaka bulunmasý gereken tevekkül anlayýþýna da zýttýr.

Aslýnda, ömrünü bütün bütün su-i istimal etmeyen her insanýn dünyevî rýzký garanti altýndadýr; Rezzâk-ý Hakikî vaad etmiþtir, mutlaka herkesin rýzkýný verecektir. Asýl üzerinde durulmasý ve endiþe edilmesi gereken husus âhiret hayatýdýr; çünkü, ebedî saadet, garanti altýna alýnmýþ deðildir. Þayet insan, geleceði için tasalanacaksa, öyle ya da böyle, nasýl olsa gelip geçecek olan muvakkat dünya hayatý için deðil, kendisinin ebedî saadetine veya sonsuz þekavetine dönüþecek olan âhiret yurdu için tasalanmalý ve hep ölümle baþlayýp kabir hayatýyla devam eden, mahþer, mahkeme-i kübra ve sýrat gibi duraklarý bulunan en büyük istikbali düþünmelidir.

Ýnsan, tabiatýna yerleþtirilen gelecek kaygýsýný yaratýlýþ hikmetine uygun olarak deðerlendirmeli; bu his sayesinde, dünyanýn geçiciliðini farketmeli, imtihan yurdunda olduðunu bilmeli ve ebedî bir hayat için hazýrlanmalýdýr. O, “Yarýn ne yiyip içeceðim?” ya da “Seneye nerede olacaðým?” gibi sorulara cevap aramaktan ziyade, “Acaba son yolculuða hazýr mýyým? Mü’mince ölebilmem için en büyük vesile olan tahkikî imaný elde edebildim mi? Azýðýmda kabrimi nurlandýracak teheccüd aydýnlýðýna da yer verdim mi? Mahþer meydanýnda Arþ’ýn gölgesinde serinleyecekler arasýnda bulunma keyfiyetine erebildim mi? Bütün kul haklarýndan sýyrýlýp geride görülmemiþ bir hesap býrakmadan mizanýn baþýna gidebilecek miyim? Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in “Livaü’l-hamd”i altýnda ben de bir yer tutabilecek miyim? Sýrat’ý geçip Cennet’e yürüyebilecek ve sâlih kullarýn arasýna girebilecek miyim? Acaba ben de Cemâlullah’ý görme ve rýza-yý ilahiyi duyma þerefine nâil olabilecek miyim?” diye düþünmeli ve bu hususlarýn endiþesini taþýmalýdýr.

Bir Kalb Hastalýðý: Tûl-i Emel

Ne var ki, insanýn zaafa açýk noktalarýndan birisi olan “tûl-i emel” duygusu, endiþe-i istikbalin yüzünü âhiretten dünyaya çevirmekte ve insanýn buradaki arzu, istek ve beklentilerden sýyrýlýp ötelere müteveccih yaþamasýna mani olmaktadýr. Gelecek kaygýsýnýn sadece bu hayatla sýnýrlýymýþ gibi algýlanmasýna sebebiyet veren hususlarýn baþýnda “tûl-i emel” gelmektedir. Tûl-i emel; hiç ölmeyecekmiþ gibi dünyaya baðlanmak; sonu gelmez isteklerin, bitmez tükenmez arzularýn, önü alýnamaz hýrslarýn ve tamahýn peþine düþmek demektir.

Evet, Hazreti Ruh-u Seyyidi'l-Enâm (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) Efendimiz’in, “Dört þey þekâvet (bedbahtlýk ve hüsran) alâmetidir: Gözün kurumasý, kalbin katýlaþmasý, tûl-i emel ve dünya hýrsý.” buyurarak ümmetini ikaz ettiði tehlikelerden biri de tûl-i emeldir. Allah Rasûlü, bir baþka zaman da “Ýnsan yaþlansa da ondaki iki duygu hep genç kalýr: Bunlarýn birisi dünya sevgisi, diðeri de tûl-i emeldir!” sözüyle, beþerî arzularýn bitip tükenme bilmediðine ve nefsin dünyevî güzelliklere bir türlü doymadýðýna dikkat çekmiþtir.

Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem)’in “Hakkýnýzda en çok korktuðum husus heva-yý nefse uymanýz ve tûl-i emele düþmenizdir. Hevaya uymak hakkýn önünü keser, tûl-i emel ise âhireti unutturur.” buyurduðunu nakleden Hazreti Ali (kerremallahu vechehu) þu sözlerle mü’minleri tûl-i emele karþý uyarmýþ ve istikbal endiþesinin hangi yönde olmasý gerektiðine iþaret etmiþtir: “Dünya size arkasýný dönmüþ gidiyor, âhiret ise yönelmiþ geliyor. Bunlardan her ikisinin de kendine has çocuklarý var. Siz âhiretin evladý olun; zinhar, dünyanýn çocuklarý olmayýn. Zira, bugün amel var hesap yok, yarýn ise hesap var amel yok!”

Haydar-ý Kerrar’ýn bu nasihatýný duyan bir Hak dostu, onu deðerlendirerek þöyle demiþtir: “Demek, dünya arkasýný dönmüþ gidiyor, âhiret ise yönelmiþ geliyor; öyleyse, arkasýný dönene teveccüh eden ama yönelene sýrt çeviren kimseye þaþmalý deðil mi!..”

Diðer taraftan; ölümü düþünüp dünyanýn fânî olduðunu mülahaza etmek ihlasý kazanmanýn mühim bir vesilesi olduðu gibi, tûl-i emel de sadece bu hayatý gözetmenin, istikbal endiþesini yalnýzca dünyevî yarýnlara hasretmenin, riyanýn ve ihlassýzlýðýn en önemli sebebidir.

Ýnsan bazen gençliðine, saðlýðýna, servetine ve makamýna güvenir; rahat ve rehavet içinde yaþayýp gidiyorken ölümü çok uzak görür. O yer yer elindeki imkanlarýn kaçýp gitmesinden korksa da, kendisinin de bir gün göçüp gideceðini düþünmez; hatta ölümü hiç aklýna getirmemeye çalýþýr, ondan bahsedilmesinden bile rahatsýzlýk duyar. Halbuki, ölümün ne zaman kimin kapýsýný çalacaðý belli deðildir; nice genç ve sýhhatli insanlar vardýr ki, hiç beklenmedik bir anda, yakýnlarýna “elveda” bile demeden ebedî âleme irtihal etmiþlerdir. Þu halde, mü’min bu dünyada bir misafir gibi yaþamalý ve her an öteler ötesine yürümeye hazýr olmalýdýr.

Nitekim, bir gün, Rasûl-ü Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm), Abdullah Ýbn Ömer’in (radýyallahu anh) omuzundan tutmuþ ve ona “Dünyada bir garib gibi yaþa veya bir yolcu gibi ol! Daha ölüm gelip çatmadan kendini kabir ehlinden say!” buyurmuþtur. Ömrü boyunca bu nasihate muvafýk yaþayan Ýbn Ömer (radýyallahu anh) hazretleri de, her fýrsatta Allah Rasûlü’nün ikazýný hatýrlatarak þöyle demiþtir: “Akþama erdin mi, sabahý bekleme; sabah edince de akþama ulaþacaðýný umma. Sýhhatin yerindeyken hayýrlý iþler yapmada acele et; hayatýný ölüm ve sonrasý için azýk tedarik ederek deðerlendir.”

Adanmýþlýðýn da Dereceleri Var!..

Ýnsanlýðýn Ýftihar Tablosu’nun (aleyhi ekmelüssalâvâti ve eblaðutteslîmât) ve Ashâb-ý Kiram’ýn tûl-i emelden uzak durma ve ölüme hazýrlýklý olma mevzuundaki tavsiye ve uyarýlarýndan dolayýdýr ki, selef-i salihîn efendilerimiz istikbal endiþesini bütünüyle âhiret yörüngeli olarak anlamýþ ve bu dünyaya ait gelecekle alâkalý beklentilerden olabildiðine arýnmýþlardý. Ýmam Gazâlî Hazretleri’nin naklettiðine göre; onlardan kimisi yazýn kýþ için, kýþýn da yaz için hazýrlýk yapar, bir sene yetecek erzaký derledikten sonra artýk kendisini ibadete salardý. Bazýsý, daha yaz mevsimindeyken kýþý düþünmeyi bile tûl-i emel sayar; yazlýk elbisesi varsa, kýþlýk alýp bir kenara koymayý asla aklýna getirmezdi. Kimisinin ümidi sadece bir gün bir geceydi; onun ötesiyle meþgul olup rýzýk biriktirmeyi dünya sevgisi kabul ederdi. Aralarýnda baþka bir grup daha vardý ki, onlar bir saat sonraya kalmayý bile düþünmezlerdi; Rehber-i Ekmel’in abdest almak için az ilerideki suya giderken önce teyemmüm yapmasýný ve merakla kendisine bakanlara “Suya yetiþeceðimi nereden bilebilirim?” demesini delil sayar ve her zaman Azrail Aleyhisselam’la karþý karþýya gelmeyi beklerlerdi.

Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm (aleyhi ekmelü’t-tehâyâgöz kırpma, Muaz b. Cebel’e (radýyallahu anh) imanýn hakikatini sorduðunda, büyük Sahabî “Ölümü öyle yakýn görüyorum ki, her adýmýmdan sonra ikinci adýmý atamayacaðýmý zannediyorum!” demiþti. Evet, selef-i salihînin ekserisi, bu mülahazaya göre yaþamýþ ve ayaklarýnýn biri hep ahiret yamaçlarýndaymýþ gibi davranmýþlardý. Öyle ki, belki her insan tûl-i emelden uzak bulunduðunu ve emelinin kýsa olduðunu zanneder. Oysa, onlar bunun ancak amellerle belli olacaðýna inanmýþ ve insanýn sadece senede bir defa muhtaç olacaðý bir þeye ehemmiyet vermesini bile uzun emelli oluþuna delil saymýþlardý. Bir insanýn emelinin kýsalýðýna onun hayýr yapmadaki aceleciliðini hüccet kabul etmiþlerdi.

Demek ki, tûl-i emel meselesinde de insanlar, her an ölümü bekleyip gelecek kaygýsýna hiç düþmeyeninden yalnýzca bir senelik erzak tedarik edip ötesini dünyaperestlik sayanlarýna kadar derece derecedirler. Bunlarýn herbiri için nezd-i ilahide bir mükafat ve mertebe vardýr; tabii ki, emeli bir aylýk olan kimse ile, bir yýl sonrasýný da hesaba katan insan bir deðildir.

Aynen öyle de, adanmýþlýðýn da pek çok mertebesi vardýr. Bazý fedakâr ruhlardan yarýnlarýný hiç düþünmemeleri beklenebilir; fakat, bir kýsým kimselere de bu konuda daha müsamahalý davranmak ve onlarýn zaaflarýný gözetmek gerekir. Çünkü, herkes tabiat-ý hayvaniye, cismaniye ve bedeniyeden sýyrýlamaz. Her insan tam bir adanmýþlýkla dava düþüncesine konsantre olamaz; bu ululazmâne bir haldir, herkese müyesser deðildir. Öyle adanmýþ ruhlar vardýr ki, “Gözümde ne Cennet sevdasý, ne de Cehennem korkusu var; milletimin imanýný selâmette görürsem Cehennem’in alevleri içinde yanmaya razýyým!” der ve istikbal hesabýna olan bütün endiþeleri kalblerindeki iman ateþiyle yakýp kül ederler.. ya da ellerini açar, “Allahým, vücudumu o kadar büyüt ki Cehennem’i ben doldurayým, baþkalarýna yer kalmasýn!” çýðlýklarýyla semavâtý titretir ve tasa, kaygý, gam, keder, korku hislerinin hepsini þefkat duygusuna kurban ederler.

Bu ruh yüceliði, ufkumuzu aþkýn bir haldir ama adanmýþlýðýn bizim seviyemizdeki insanlara gelinceye kadar daha alt perdeleri de söz konusudur. Bazý kimseler, belli ölçüde dünyadan ve dünyanýn nimetlerinden de istifade etmek isterler; evlenirler, bir yuva kurarlar, çoluk-çocuða karýþýrlar ve Allah’ýn verdiði imkanlarý iyi deðerlendirir, mal-mülk sahibi de olurlar. Fakat, imanlarýyla bütün bu nimetleri daha bir nemalandýrýr ve âhiret azýðý olarak amel defterlerine yazdýrýrlar. Bu gayeye matuf olarak, “Ben bir adanmýþ olduðum gibi, ailem ve malým mülküm de bu yola adanmýþtýr; ihtiyaç olduðu zaman hiç tereddüt etmeden bütün varlýðýmý fedâya hazýrým!” derler. Ýþte, bu da bir çeþit adanmýþlýktýr ve bunun da umumi manada ayný kategori içinde mütalaa edilmesi lazýmdýr. Çünkü, Ýslam, ölümü unutturmayacak, ibâdetten alýkoymayacak, harama yer vermeyecek ve bu hayatý âhiretin önüne geçirmeyecek ölçüde dünyalýk talebine cevaz vermiþtir. Bu hususta, bazý insanlara azîmet çizgisi gösterilse bile, bir kýsým kimselere de ruhsatlar zaviyesinden muamelede bulunmak gerekebileceði unutulmamalýdýr.

Bu itibarla, istikbal endiþesi mevzuunda herkes kendi konumu ve hali açýsýndan deðerlendirilmeli, insanlarýn tabiatlarý ve zaaflarý da nazardan dûr edilmemeli ve her insana özel durumuna göre teklif-i mâlâyutâk olmayacak bir hedef gösterilmelidir.

Belki adanmýþ ruhlar arasýnda zirveyi tutanlar, her an ölüme hazýrlýklý olmalýdýrlar. Þayet akþama kadar yaþarlarsa, iman dairesi içinde ve mümkün olduðu kadar Allah’a itaat üzere akþamladýklarýndan dolayý Cenâb-ý Hakk’a þükretmelidirler. O günü de imanlý olarak geçirdiklerine, gündüzü zayi etmeyip ondan da nasiplerini aldýklarýna, âhiret yatýrýmý sayýlabilecek bazý hayr ü hasenâta muvaffak olduklarýna ve öteler için biraz daha azýk edindiklerine sevinmelidirler. Eðer sabaha ulaþabilirlerse, gündüz için düþündükleri ayný þeyleri gece için de mülahazaya almalý ve kalblerini yarýnlar beklentisinden arýndýrmalýdýrlar. Buna muvaffak olamayanlar da, en azýndan istikbal endiþesini dengelemeye gayret göstermeli; onun yüzünü kabirden sonraki hayata ve teminat altýnda olmayan ebedî istikbale çevirmelidirler. Madem ki, Rezzâk-ý Hakîki, dünyada inanan inanmayan herkese rýzk vermeyi taahhüt etmiþ, ahiret rýzkýný ise, sadece hakikî mü’minlere tahsis etmiþtir; öyleyse, insan, vaad edilen dünyevî rýzkýn endiþesini duyacaðýna, ebedî þekavetten kurtulma ve sonsuz saadete ulaþma kaygýsý, endiþesi ve tasasýyla dolu bulunmalýdýr.

Yol Yorgunluðuna Düþmemek Ýçin...

Evet, en çok düþünülmesi ve endiþe duyulmasý gereken istikbal, beþ-on yýl sonraki “yakýn gelecek” sayýlan günler deðil, her an baþlamasý muhtemel olan âhiret istikbalidir. Ýnsan, Cennet’e nâil olma istikbali, Cemalullah’ý müþahede istikbali ve Allah’ýn rýzasýný kazanma istikbali peþine düþmeli ve her þeyden önce, her beklentiden öte, her arzunun üstünde bunlarý düþünmelidir. Nitekim, Nur Müellifi, “Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun? Dünyanýn bin sene mes’udâne hayatý, bir saat hayatýna mukabil gelmeyen Cennet hayatýna ve o Cennet hayatýnýn dahi bin senesi, bir saat rüyet-i cemâline mukabil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun.” diyor.. diyor ve nihayet yetmiþ, seksen, doksan sene de yaþasa, insanýn ölüp gideceðini ama ötelere sehayate çýkarken iman gibi bir iksiri azýk edinirse tarife gelmez âhiret nimetlerini orada hazýr bulacaðýný hatýrlatýyor.

Þu halde, bu hakikatlerin her zaman hatýrlanmasý, kalbin bunlarla sürekli cilalanmasý ve âhiretle alâkalý mülahazalarýn daima canlý tutulmasý gerekiyor. “Ýkbalim, istikbalim, mutlu geleceðim...” diyen kimselere, “Ýlle de bir istikbalden bahsedecek ve ona ait meselelerle dertlenecekseniz, iþte size seksen-doksan seneyle de sýnýrlý olmayan ve hiç sonu gelmeyem bir istikbal.. nimetleriyle bitip tükenme bilmeyen bir istikbal.. istikbal-i âhiret!..” deyip ölüm ötesine dikkat çekmek icap ediyor.

Heyhat ki, hususiyle içinde yaþadýðýmýz zaman diliminde ve þartlarda bu duyguyu tetikleme, ihya etme, diri tutma oldukça zor bir meseledir. Bu önce inanmaya, sonra imanda derinleþmeye, akabinde marifete yürümeye ve nihayet müzakere meclisleri kurarak, okunmasý faydalý eserleri okuyarak, muhavereleri sohbet-i Cânân etrafýnda örgüleyerek, fikir ve duygu alýþ-veriþiyle irfan ocaðýný iyice kýzýþtýrarak, böylece sürekli köpürüp duran bir marifete ulaþarak Allah aþkýný ve O’na iþtiyaký yüreklerde canlý tutmaya baðlýdýr. Þayet, bu hususta muvaffak olunursa, iþte o zaman insanlar, o ebedî istikbal iþtiyakýyla, “Vallahi önümüzde öyle bir gelecek var ki, dünyevî ikbal ve istikbal olsa da olur, olmasa da!..” diyeceklerdir. Bu mülahazayla, asýl istikbale im’an-ý nazar edecek ve böylece yoldakilerle oyalanýp gerçek hedefi þaþýrma yanlýþlýðýna düþmekten de kurtulacaklardýr.

Ýmam Gazâlî Hazretleri yolda kalanlarýn haline þöyle bir misal verir: Bir adam Ankara gibi bir þehirden kalkar, Ýstanbul misali güzel mi güzel bir beldeye gitmek üzere yola çýkar. Bir süre ilerledikten sonra, yol meþakkati ve yorgunluk aðýr basar, biraz dinlenmek ister. Müsait bir yer ararken, bir su kenarý bulur. Þýrýl þýrýl akan su, meyveli aðaçlar, serin gölgelikler, bülbül gibi þakýyan kuþlar, tatlý tatlý öten kuþçuklar, etrafta uçuþan rengârenk kelebekler... bütün bu güzellikleri görünce oraya hayran kalýr, adeta büyülenir ve bir aðacýn gölgesine otaðýný kurar. Suyun çaðlamasýný dinlemeye, kelebeklerin uçuþunu seyre, aðaçlarýn meyvelerinden yemeye ve serinlikte dinlenmeye durur. Çok geçmeden de içinde bulunduðu halin cazibesine vurulur ve dalar gider, Ýstanbul güzelliðindeki o diyarý unutur. Baþlangýçta o beldeyi kastederek azm-i râh etmiþ olsa da, önüne çýkan güzellikler sebebiyle maksadýndan vazgeçer ve yol yorgunu olarak oraya yýkýlýp kalýr.

Þayet, insanlara asýl hedefleri ve varýp ulaþmalarý gereken ebedî meskenleri sürekli hatýrlatýlmazsa, -hafizanallah- herkesin -ayný o yorgun yolcu gibi- þirin bir gölgeliðe, lezzetli birkaç meyveye, câzibedâr bir güzelliðe takýlýp yolda kalmasý ve oracýða yýðýlmasý muhtemeldir. Dolayýsýyla, her insanýn bu mevzuda her yeni gün bir kere daha takviyeye ihtiyacý vardýr. Gelecek kaygýsýný, âhirete ait istikbal endiþesine dönüþtürmek ve bu duygunun canlýlýðýný koruyabilmek ancak müzakere meclisleri oluþturmakla, sohbet-i Cânân vesilesiyle kalbleri yumuþatýp gözleri yaþartmakla ve gönülleri ihya eden hakikatleri hemen her gün farklý bir üslupla yeniden mülahazaya almakla mümkündür.

Hâsýlý; istikbal endiþesi, yerinde kullanýlýrsa, ebedî istikbalde sonsuz saadete eriþmeye vesile olan çok önemli bir sermayedir. Gözlerin görmediði, kulaklarýn iþitmediði, beþerî tasavvurlarý aþkýn ne nimetler, ne ziyafetler ve ne mükafatlar ancak endiþe-i istikbalin yerli yerinde kullanýlmasýyla elde edilebilir. O, Cuma yamaçlarýnda Cenâb-ý Hakk’ýn cemalini seyretmeyi mümkün kýlacak vesilelerden biridir. Böyle büyük bir sermayeyi gelip geçici dünya hayatýnýn basit arzularý peþinde tüketmek onu boþa harcamak demektir. Bu açýdan, mü’min, çoðu sýkýntýlarla geçen elli, altmýþ, yetmiþ seneyi daha iyi yaþamanýn kaygýsýný taþýyacaðýna, uzak görülen ama aslýnda yakýnlardan yakýn olan âhiret istikbalinin endiþesini duymalý ve o endiþenin gereði olarak âcilen hayr ü hasenâta sarýlýp hayatý deðerli kýlma yoluna dahil olmalýdýr.
.herkul.org
Gönderen: 25.11.2007 - 23:31
Bu Mesaji Bildir   KaLBeNuR üyenin diger mesajlarini ara KaLBeNuR üyenin Profiline bak KaLBeNuR üyeye özel mesaj gönder KaLBeNuR üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 252 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
2243 üye ile 29.03.2024 - 11:40 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
SaDeCe_BeN (42), BaLiM (38), Kemaloglu (46), ziþan (46), kaan67 (56), vuslathasretiC (41), yasin24021986 (40), ali_celiker (43), karakartal69 (55), fatihoz (56), htdayi (47), SABIR74Köln (50), nur47 (56), arzuasu (37), yesil_sevda (41), Salman_Raduyew (43), hesna (36), gülbahçem (45), hakancem75 (48), kuzguncuk (44), a-rahmanonay (39), nefretim-var (42), 89_Komando (35), sarýgazi.. (47), Ömer36 (33), irfan özkan (57), zelihaaa (42), vuslat hasreti (41), Andalusia (42), yalcinkarakilic (49), polat505 (39)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.55732 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.