stromectol generique colchicine dexamethasone colchicine colchicine cardura carsol cartia xt cartia casodex caverta ceclor cd ceclor ceftin cefurim celebrex celestoderm v celestone celexa cellcept cellidrine cephoral ceporex cerina cerzine cet eco cetallerg cetrine chibroxol chlorazin chlorochin chloromycetin cialis black cialis daily cialis oral jelly cialis professional cialis soft cialis strips cialis sublingual cialis super active cialis super force cialis cibacen ciloxan cimexillin cip eco
     
     

0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » DİĞER KONULAR » ÜLFET   Cevap Ekle

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Gast ülfet  
ÜLFET Alinti ile cevapla
Misafir

Ülfet


"Gülsuyu isen, mekânýn nûrlu çehrelerdir. Necâset isen, her yerde sýkýntýsýn!"
"Koku satanlarýn vitrinlerine bak!
Her cinsi kendi cinsiyle güzelleþtirirler..."
"Cins, kendi cinsiyle karýþýrsa, bu tecânüste güzellik, ayrý bir tebessümdedir..."

Altýnoluk Dergisi
"Dürüst ve pâklarýn necislerden ayrýlmasý için
Cenâb-ý Hakk, kitâplar ve peygamberler göndermiþtir."
"Düþüncen gülse, sen de bir gül bahçesindesin!.."
Hz. Mevlânâ
Bu âlemdeki zýdlýklarýn, birbirlerini tamamlayarak ortaya çýkardýklarý tablonun hâkim vasýflarýndan biri de, ülfet (uyuþma, anlaþma) ve âhenktir. Bunun, küçük mikyasta bozulmasý, "anarþi"; Kâinât çapýnda bozulmasý ise "Kýyâmet"tir.
Canlý ve cansýz varlýklarýn müþterek sýfatlarýna mukâbil, aralarýnda farklýlýk ve zýdlýklarýn bulunmasý da, ilâhî ta'yîne dayanan bir keyfiyettir. Bu gözle bakýldýðýnda zýt kutuplar, fizikî âlemde birbirlerini elektrik gibi çektikleri halde, canlýlar âleminde tam tersine bir mâhiyet arzederler. Yâni rûh sâhibi olan varlýklar, zýtlarýyla deðil, benzerleriyle ülfet edip bütünleþmek isterler. Varlýðýn aslýnýn tek olmasýndan doðan aynîleþme temâyülü, bu âlemde vahdete doðru kudret akýþýnýn bir tezâhürüdür. Ancak, cansýzlar âleminde zýdlarýn birbirine celb edilip çekilmesine mukâbil, canlýlar âleminde bu durumun tersine tecellî etmesi, canlýlardaki ben'lik, enâniyet (egoizm) duygusundan doðar.
Gerçekten rûh sâhibi her canlý varlýkta en hâkim temâyüllerden biri de benlik ve egoizmdir. Bunun canlýlar âleminde zirve noktasý da insandadýr. Dolayýsýyla, rûhu tasfiye ede ede Allâh'a ulaþma yolunda insanýn en son bertaraf edebildiði nefsânî duygu, riyâset ve siyâset ihtirâsýdýr.
Âdemoðlunda zirveleþen benlik ve ona baðlý muhabbet ve husûmet tezâhürleri tahlîl edildiðinde görülür ki, herkes, benzerlikler nisbetinde muhabbete, zýtlýklar derecesinde de husûmete yönelik bir ömür sürer. Bu ise ´insanýn sadece kendisini sevdiði' gerçeðini gösterir. Kiþinin kendisine benzediði nispette baþkalarýna meftûn olmasý bundandýr. Nitekim Ya'kûb -aleyhisselâm-, Hazret-i Yûsuf'da kendi varlýðýný ve bu varlýða âid husûsiyetleri müþâhede etmiþ, rûhu gayr-ý insiyâkî Yûsuf'a müncezib olmuþtur. Zîrâ müþâbehet, varlýklar arasýnda muhabbetin temel sebeplerinden biridir.
Bu keyfiyet, rûh sâhibi olan varlýklara o derece hâkimdir ki, hayvanlar arasýnda bile müþâhede edildiðinden, halk arasýnda þöyle anlatýlýr. Bülbüle:
"- Öt!" demiþler, ötmemiþ.
"- Öt!" demiþler, ötmemiþ.
Nihâyet:
"- Seni altýn bir kafese kapatýrýz; lâkin yanýna da bir karga koyarýz!.." tehdîdinde bulunmuþlar.
Bülbül, kafesin altýn olmasýna mukâbil, karga ile beraber bulunmak ýzdýrâbýndan korkarak ötmeye baþlamýþ...
Bu darb-ý mesel ile halk, bizim yukardan beri derin ve þümûllü bir sûrette anlatmak istediðimiz gerçeði, çok güzel ve basitçe ifâde eder.
Lâkin bundan daha güzelini, Mesnevî'nin bir hikâyesinde müþâhede etmekteyiz. Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, fýtrattaki bu hikmeti, hikâyesinde temsîlî olarak þu þekilde anlatmaktadýr:
"Avcýnýn biri, avladýðý ceylaný öküz ve eþeklerle dolu bir ahýra hapsetmiþti. Ceylan, ahýrda korkusundan bir taraftan diðer tarafa kaçýyordu. Avcý akþam üstü gelerek hayvanlarýn önüne saman döktü. Eþekler ve öküzler büyük bir iþtah ile kapýþarak yemeðe baþladýlar. Ceylan, kâh ürker, kâh bu samanlardan çýkan toz ve topraktan acýyan gözlerini ovalardý. Böylece o karný misk kokulu ve zarîf hayvan, ahýrda iþkence altýnda kalmýþtý. Eþeðin biri, alay ederek yanýndaki diðer eþeklere diyordu ki:
"Susun!.. Bu, pâdiþâhlarýn ve beylerin huyunda bir hayvandýr!.."
Bir baþka eþek de þöyle diyordu:
"O halde bu hayvan, nezâket ile pâdiþâhýn tahtýna çýkýp yaslansýn!.."
Durumu seyreden baþka bir eþek, ceylaný saman yemeðe çaðýrdý. Ceylan:
"- Hayýr, hiç iþtahým yok!" dedi.
Eþek cevap verdi:
"- Biliyorum ki nazlanýyorsun!"
Ceylan, bu sözlere karþý:
"- Ben, çemenler, akan berrak sular arasýnda bað ve bahçelerde gezerdim. Ýlâhî nakýþlarý seyrederdim. Kazâ ve kader, beni bu azâba düþürmüþse, nasýl olur da birdenbire hâlet-i rûhiyem deðiþebilir?!. Ben sünbülü, lâleyi, reyhâný bile naz ile koklaya koklaya yerdim. Tabîattaki ilâhî kudret akýþlarýnýn âhengini, hayrân hayrân seyrederdim. Ve bu hayrânlýðý yudumlarken de, avcýlar bizleri su baþlarýnda gönlümüz ve gözlerimiz yaþlarla dolu iken avlarlar..." dedi.
Bir eþek cevap verdi:
"- Söylen, bakalým... Nasýlsa gurbette yalan söylemesi kolaydýr."
Ceylan cevap verdi:
"Benim karnýmdan çýkan misk kokusu, sözlerime þâhittir. O, misk ve anber neþreder. Sizlerin ise, hâliniz meydanda. Bu sözler, elbette size yalan gelir. Sizin aranýzda hakîkaten garîp, bîkes ve bîçâre kaldým..."
Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, insan müfekkiresinin kavramakta güçlük çektiði mücerred hâdiseleri, basit ve müþahhas hikâyeler içinde sunar. Nitekim bu hikâyede de zýdlarýn, birbiriyle imtizâcýnýn mümkün olmadýðýný ifâde için, yaradýlýþlarý birbirine zýt hayvanlardan misâl almýþtýr.
Ceylânlar, yemesi, içmesi, teneffüsü, bediî duygularý ve zerâfetleriyle en hassas hayvanlardýr. Avcýlar, yeþillikler arasýndaki akarsularýn kenarlarýnda bir neyzene ney üfletirler. O muhrik naðmelerin etrafýna civardaki ceylânlar toplanýr. Gözleri ve gönülleri yaþlarla dolduðu anda zâlim avcýlar onlarý tuzaða düþürüp avlarlar. Karnýndan çýkan misk kokusundan, derisinden ve etinden ötürü o zarîf ve hassas duygulu hayvanlarý ölüme mahkûm ederler.
Eþek ve öküzler ise, sesleri ile gabî (çirkin), duygularý ile büyük bir nefsâniyet içinde yaþayan hayvanlardýr.
Hazret-i Mevlânâ, hikâyesinde zýdlarla bir arada bulunulmasýnýn ýzdýrâbýný misâlle îzâh ettikten sonra, Mesnevî'sindeki hikmetli beyitlerinde bu zýdlýðýn elemini þu þekilde ifâdelendirir:
"Her kimi ki, kendi zýddýyla bir arada korlar; bu, o kimse için ölüm azâbýdýr."
"Hakk'a yakýn kiþi, bu beden yüzünden azâb içindedir. Çünkü onun rûh kuþu, kendi cinsinin gayri olan nefsâniyetle bir araya baðlanmýþtýr."
"Rûh, kuþlar arasýnda bülbül gibidir. Tabîatlar olan nefs ise, kargalardýr. O bülbül, kargalardan ve baykuþlardan yaralanýr. Bir arada olmaktan dolayý ýzdýrap duyar."
"Rûh bülbülü, o hodgâm nefs kargalarý ve kem gözlü nefs baykuþlarý arasýnda inim inim inlemektedir."
Âyet-i kerîmede ´Rûhumdan üfürdüðüm zaman...' buyurulmaktadýr. Rûh, bu beden kafesine Rabbinden koparak gelmiþtir. Þuûr altýnda, geldiði âlemin hasreti ve temâyülü vardýr. Hür deðildir. Beden hapishânesi içindedir. Dünyâda, geldiði rûhlar âleminin gurbet ýzdýrâbýyla yoðrulmaktadýr. Bu gurbet ve ýzdýrâbý "vâsýl-ý ilâllâh" oluncaya kadar devâm eder. O âna kadar hep nefs engeli ile karþý karþýyadýr. Evlâd, mal, mevkî ve makamlar elde etmek ve bunlarý nefsin arzularýna göre yönlendirmek, bu dünyânýn avuntusu, aldatýcý oyuncaklarýndan ibârettir. Ýnsan, nefsî temâyülleri ile bir hayâl dünyâsý kurar. Onunla avunur. Binbir endîþe ve vesvese içinde ömrünü eritir.
Rûhun nefse göre bedendeki hâli ile, ceylanýn eþekler ahýrýndaki durumu aynýdýr. Ceylan, yabancýlarýn yanýnda nasýl garîp ise, rûh da, bu cesedde zor günlerin garîpliði ve imtihâný içindedir.
Rûhun diðergâmlýðý, nefsin hodgâmlýðýndan rahatsýzdýr. Bu iki zýt, insanýn dünyâsýnda müþterek bir þekilde hayâtiyetlerini ve canlýlýklarýný birbirleriyle mücâdele hâlinde devâm ettirirler.
Bu hikâyeyi, baþka bir gönül penceresinden seyrettiðimiz zamanda, zarîf ve yüksek yaradýlýþlý kâmil insanlarýn, câhil ve küstahlar içinde ölüm azâbýndan daha aðýr bir ýzdýrap ile karþý karþýya olduklarýný görürüz. Bu ýzdýrâba en çok, peygamberler, sonra da onlarýn yolunu tâkip edenler dûçâr olmuþlardýr. Zaman zaman nâdânlar arasýnda garîp ve bîkes yaþamýþlardýr. Putperestlere tevhîd sancaðýný açan Hazret-i Ýbrâhîm -aleyhisselâm-, büyük bir ateþin içine atýlmýþtýr.1 Yûsuf -aleyhisselâm-, kardeþleri arasýnda dahî büyük bir yalnýzlýða itilmiþ ve kendi vatanýnýn dýþýnda iftirâlara mârûz kalarak zindanda bir müddet garîb bir þekilde yaþamaya mecbûr olmuþtur. Zorba bir kavim karþýsýnda Ýsrâiloðullarý, Hazret-i Mûsâ'yý yalnýz býrakmýþ: ´Ey Mûsâ! Sen Rabbinle beraber savaþa git; harbet ve kazan! Ondan sonra biz senin ardýndan geliriz!' demiþlerdir. Yine mazlûm peygamber Zekeriyyâ -aleyhisselâm-, azgýn Benî Ýsrâîl kavmi tarafýndan testereyle ikiye bölünmüþ, oðlu Yahyâ -aleyhisselâm- da gaddârâne bir þekilde þehîd edilmiþtir. Hazret-i Mesîh, hýrsýzlarla berâber muhâkeme edilmiþtir. Kâinât'ýn fahr-i ebedîsi Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Tâif'te bedbahtlar tarafýndan taþlanmýþtýr. Benzerî misâller daha da çoðaltýlabilir.
Onlar bu hâle, kendilerine taraf-ý ilâhîden verilen yüce bir sabýrla tahammül göstermiþler ve böylece makamlarý âlî olmuþtur. Bazen de Cenâb-ý Hakk, sâlihleri vikâye için onlarý hýfzýna almýþtýr. Ashâb-ý Kehf, bedbaht bir topluluk içinde bulunduklarýndan dolayý, maðarada muhâfaza altýna alýnýp uyutulmuþlar ve zâlimlerin þerlerinden korunmuþlardýr. Çünkü gâfiller arasýnda bulunmaktansa, uyumak, daha evlâdýr. Bu yüzden Ashâb-ý Kehf, ancak sâlih bir toplum geldiði zaman uyandýrýlmýþlardýr.
Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, ârifleri bülbüle teþbîh ederek, kötü rûhlu insanlarla ülfetlerinin mümkün olamayacaðýný þöyle ifâde eder:
"Bülbüllerin yeri, çayýr, çimen ve gülistanlardýr. Teressübat2 böceklerinin ise, vatan-ý aslîleri, necâset ve teaffün iklimleridir."
Âlemde cinsler ve onlarýn bulunduklarý ortamlar arasýnda dâimî bir câzibe vardýr. Bülbül, çayýr ve çimenlerden ve bir mûsikî gibi akan pýnarlardan hoþlanýrken, teressübat böceði fýtratýndakiler ise, necâsetten, yâni ahlâksýzlýktan, fesâd ve nifâktan zevk alýr. Bu hâli, güzel bir gonca, hâl lisânýyla teressübat böceðine þöyle seslenerek ifâde eder:
"Ey necâset böceði! Gül bahçesinden kaçýyorsun, ama senin bu nefretin, gülistânýn kemâline delâlet eder!.."
Bu fârik husûsiyetler, hayýr ve þer arasýndaki ilâhî bir muvâzenenin netîcesidir. Ýþte ehlullâh hazarâtý, cinsler arasýndaki bu câzibe dengesini, ezelî aþk ve âþinâlýk olarak vasýflandýrýr ve mükerrem yaratýlan, ancak sonra da esfel-i sâfilîne düþen insanýn aslî dengesine ulaþmasýný te'mîne gayret sarfederler.
Binbir iptilâ, çile, elem ve keder feryâtlarý ile dolu dünyâ hayâtýnda ebediyyet kapýlarýný aralayacak olan muvaffakiyet sürûrlarý, ancak kâmil ve ârif birer þahsiyet olan sâlihlerle beraber bulunmakla elde edilebilir. Ebedî âleme âid olan rûhun istîdâdý, böylece inkiþâf ederek, fânî âleme âid olan nefsin ýzdýrâbýndan kendisini kurtarabilir. Bunun için, gönlü, gâfiller meclisinden muhâfaza etmek zarûreti vardýr.
Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, bu hakikati îzâh sadedinde þöyle buyurur:
"Kuþ, ancak kendi cinsiyle uçar. Kendi cinsinden olmayanlarla görüþmek, âdetâ mezâra girmek gibidir."
"Her cins, kendi cinsini çekerken, zarîf bir ceylan, eþek ve öküzlerin içinde nasýl yaþayabilir?.."
Bütün beraberlikler, müþterek dünyâlarýn müþterek fikir ve anlayýþlarý çerçevesinde tahakkuk eder. Birbirine zýd âlemlerde yaþayanlar, mecbûrî olarak bile bir araya gelseler, ölümden daha acý ýzdýraplar içinde kývranýrlar.
Nitekim âyet-i kerîmede buyurulur:
"Ýyiler iyiler için, kötüler de kötüler içindir..." (en-Nûr, 26)
Ýmâm-ý Gazâlî Hazretleri, bu gerçeði ifâde etmek üzere, sâdece hastalýklarýn ve mikroplarýn deðil, hâllerin, ahlâk ve huylarýn da sirâyetine iþâret etmekte, iyilerle beraber olana iyilik, kötülerle beraber olana da kötülük yansýyacaðýný belirtmektedir.
Nitekim hadîs-i þerîfte buyurulur:
"Ýyi arkadaþla kötü arkadaþýn misâli, misk taþýyanla, (demirci dükkânýnda) körük çeken insanlar gibidir. Misk sâhibi, ya sana kokusundan verir veya sen ondan satýn alýrsýn. Körük çekene gelince, ya elbiseni yakar, yahud da sen onun pis kokusunu alýrsýn!.." (Buhârî, Buyû', 38; Müslim, Birr, 146)
Halk aðzýnda darb-ý mesel hâline gelen ´Kör ile yatan þaþý kalkar' ifâdesi, bu hakîkati terennüm eder. Çünkü enerjik karakterlerde sirâyet özelliði vardýr.
Yâ Rabbî! Bu âlemde bizleri, hikmet ve esrâr hazîneleri olan kullarýnla beraber eyle! Onlarla, biz âciz kullarýný haþret!..
Âmîn!..

Altýnoluk Dergisi



Mesaj 2 kez düzenlendi. En son ülfet tarafından, 15.08.2003 - 10:54 tarihinde.
Gönderen: 15.08.2003 - 10:52
Bu Mesaji Bildir   Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

  Cevap Ekle Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1606 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
6607 üye ile 12.06.2024 - 22:37 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
karayaman07 (42), yurdum (52), hasinsulo (53), kuralsiz (34), ahmetcuneydi23 (50), hafizkemal (55), nur_41 (44), ASÝVETUTKU (38), ahmetkoc (70), ebruali (44), selimcelikten (41), wert_jkl (44), aþkýmuhammed (34), hudayfa (47), akarsu (47), shinenur (39), medinem (44), turhal70 (54), elmeru (41), artist1960 (64), uluer servet yü.. (56), gülsima (41), kasirga45 (58), secdee (44), föztürk (41), Filiz33 (52), a.Bilal (52), hussam (54), shirin82 (42), ardil1964 (60), Asphen (37), ocalik (53), faruk22 (41), ci_non (39), huseyinc (45), gursel yalcin (64), blueyes (41), BaciCan (43), _b_o_r_ (40), cumali (54), bilo61 (47), dagali (59), ZEHRA 06 (41), M.nebi (42)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.68391 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.