0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » TARİH / SİYASET / EKONOMİ » OSMANLI TARİHİ ve MEDENİYYETİ » ISLAM TARIHI ICINDE SIA NASIL GELISTI VE SIILIK NASIL TÜREDI?

önceki konu   diğer konu
7 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Gönderen
Mesaj
vaha1972 su an offline vaha1972  
ISLAM TARIHI ICINDE SIA NASIL GELISTI VE SIILIK NASIL TÜREDI?
69 Mesaj -
Þiîliðin doðuþu nasýl olmuþtur?
En büyük hidayet meþalesi olan Kur’ân-ý Azimüþþân’ýn nâzil olmasýyla bütün insanlýk âleminde yepyeni bir devir baþlamýþtý. Ýnsanlar kalp ve ruhlarýnýn tabiî ihtiyacý olan “Hak Din”e kavuþma sevinci içinde idiler. Þirkten tevhide, zulmetten nura, hurafelerden hakikate, cehaletten bilgiye kavuþmuþlardý. Kur’an’ýn hayattar prensipleri, onlarý her an maddî ve mânevî yüceliðe doðru götürüyordu.

Resul-i Ekrem Efendimizin döneminde Ýslâmiyet’ Mekke, Medine, Hicaz ve civar bölgelerde mutlak hakimiyetini kurdu. Artýk cehalet ve zulmet devri, yerini saadet ve nûr devrine býrakmýþtý.

Hz. Ebubekir ve Ömer (ra.) devirlerinde kýsa zaman içerisinde yapýlan eþsiz fetihlerle Suriye, Mýsýr, Irak ve Ýran’ýn fethine baþarýlý olundu.

Bu harikulâde geliþme, Ýslâm düþmanlarýnýn, bilhassa Yahudilerin haset ve kinlerini kabarttý. Yahudiler, Ýslâmiyet’in kýsa zamanda gösterdiði büyük geliþme karþýsýnda dehþete kapýlýyor ve beyinleri çatlayacak gibi oluyordu. Üstelik birçok Yahudi cemaatlerinin Ýslâm’a giriþi de onlarý büsbütün çýldýrtýyordu. Ýslâmiyet’in bu hýzlý ve parlak yayýlýþý mutlaka durdurulmalýydý.

Vaktiyle, Hýristiyanlara karþý tezgâhlanan oyunun, þimdi Müslümanlara karþý oynanmasý lâzýmdý. Uzun müzakerelerde bulundular ve sonunda Medine’de Ýbn-i Sebe’yi sahneye çýkardýlar. Abdullah Ýbn-i Sebe hahambaþýydý ve büyük bir komiteciydi.

Ýbn-i Sebe, tahribat programýný baþlýca iki esas üzerine kurdu. Ýlk olarak, Müslümanlar arasýnda ayrýlýk çýkarmakla, Ýslâm’ýn geliþmesine engel olacak; ikinci safhada Ýslâmî inanç ve itikada hurâfeler katarak, onlar arasýna, kýyâmete kadar sürecek bir fikir ayrýlýðý sokacaktý. Bu iki hedefin gerçekleþmesi için komiteler kuracak ve onlar aracýlýðý ile Müslümanlar arasýndaki birlik ruhunu, muhabbet, uhuvvet gibi mânevî baðlarý zayýflatarak ortadan kaldýrmak üzere yoðun faaliyet gösterecekti. Her bir ifsat merhalesinin arkasýndan hemen durum deðerlendirmesi yapýlacak, plânlanan hedeflerle alýnan neticeler kontrol edilecek, deðiþen ve geliþen þartlar altýnda yeni hedeflerin gerçekleþmesi için yeni plânlar yapýlacak ve uygulama sahasýna sokulacaktý.

Ýbn-i Sebe, Müslümanlar arasýnda çýkardýðý ihtilaflarla ve iç harplerle birinci maksadýna tam muvaffak olmuþtu.

Ýbn-i Sebe, bu iç savaþlarla esas amacýna yaklaþmýþ oluyordu. Çünkü onun asýl amacý, Ýslâm inancýna hurâfeler sokarak onu öz saflýðýndan çýkarmaktý.

Bugün kavga eden müminler yarýn barýþabilir ve tekrar bir araya gelerek Ýslâm birliðini yeniden tesis edebilirlerdi. Müslümanlar arasýnda tâ kýyâmete kadar devam edebilecek bir ayrýlýk çýkararak onlarý inanç yönünden parçalamak, hiziplere ayýrmak icap ediyordu. Þimdi yapýlacak en önemli iþ, inançlarý asýl çizgisinden saptýrmak için dine hurâfeler sokmaktý. Ýbn-i Sebe bu iþe, “Ehl-i Beyt” muhabbetini istismar etmekle baþladý. Ehl-i Beyt’in en ateþli bir taraftarý olarak sahneye çýktý. Hilâfetin baþtan beri Hz. Ali’nin hakký olduðunu ve ondan haksýz olarak gasp edildiðini etrafa yaydý. Hz. Ali ve evlâtlarýný, “Ýlâhlar Hanedaný” haline getirerek Ýslâm Dinini Hýristiyanlýkta olduðu gibi tevhit esasýndan saptýrmaya tevessül etti. Sonunda, Ýbn-i Sebe baþkanlýðýndaki bir grup, Hz. Ali’nin (ra.) huzuruna çýkarak ona: “Sen Rabbimizsin, Ýlâhýmýzsýn,” dediler. Hz. Ali, bu müþriklerin bir kýsmýný yaktýrdý. Ýbn-i Sebe’yi ise, ordu içinde taraftarlarýnýn çokluðu sebebiyle, fitne ve zaafa yol açacaðý endiþesinden, yaktýrmaktan vazgeçti. Ýran’ýn eski hükümet merkezi olan Medayin’e sürdürdü.

Ne yazýk ki, Medayin, Ýbn-i Sebe’nin sapýk fikirlerinin üretilmesine çok müsait bir zemin idi. Ýbn-i Sebe burada, vaktiyle Hz. Ali’den kaçan Haricilerle görüþtü ve reisleri Evfa oðlunu buldu. Evfa oðlunun Hz. Ali’ye karþý bir harekette bulunmak istediðini anlayýnca, ona: “Böyle bir hareketle Ali’yi maðlup edemezsiniz, ancak siz maðlup olursunuz.” dedi. Evfa oðlu, Ýbn-i Sebe’ye fikrini sorunca, o da: “Üç fedai ile bu iþi hallederiz.” dedi.



Bu konuþmadan sonra, Hz. Ali, Hz. Muâviye ve Hz. Amr Ýbnü’l-Âs’ýn öldürülmesinde mutabýk kaldýlar. Bu maksatla üç suikastçýyý yola çýkardýlar. Üç sahabe, Ramazan’ýn 17. günü sabah namazýný kýldýracaklarý sýrada öldürüleceklerdi. Takdir-i Ýlâhi ile Hz. Muâviye ve Amr Ýbnü’l-Âs bu suikasttan kurtuldular. Fakat Ýbn-i Mülcem isimli suikastçý Hz. Ali’yi, þahadetine sebep olan zehirli bir kýlýç ile yaralamaya muvaffak oldu.

Ýbn-i Sebe, Ýbn-i Mülcem’i Hz. Ali’yi öldürtmek üzere yola çýkardýktan sonra, Meymun oðlunu birkaç adamýyla Küfe’ye göndermiþti. Meymun oðlu orada: “Ali ölmedi, uruç etti, semâya çýktý. Þimdi o, bulutlarýn üzerindedir. Çok geçmeden geri dönecek ve kýlýcýyla bütün dünyaya adalet daðýtacaktýr...” gibi hurâfeler yayacaktý.

Ýbn-i Sebe, yakýn mesai arkadaþlarý ile beraber Ýran’da yapacaklarý ihanet faaliyetlerinin plânlarýný hazýrladýlar ve çalýþmaya koyuldular. O günkü sosyal durum da onlarýn bu plânlarýný uygulamaya son derece elveriþli idi. Þöyle ki:

Ýslâmiyet çok kýsa bir zamanda geniþ bir sahaya yayýlmýþtý. Bu derece geniþ ve yaygýn bir coðrafya üzerinde Ýslâm’ýn bütün anlam ve inceliklerini, hikmet ve hakikatlerini, yeni Müslümanlýðý kabul etmiþ milletlere, intikal ettirmek, mizaçlarý farklý kavimleri Ýslâmî potada eritmek ve yoðurmak, henüz yeni kurulmuþ bir Ýslâm Devleti için fevkalâde zor bir iþti. Ýslâm’ýn ulaþtýðý her yerde, Ýslâm’a kitleler halinde katýlmalar oluyordu. Gerçi bu durum, Müslümanlarý sevindiriyordu. Fakat, mânevî hamur gerekli þekilde yoðrulamýyor, ideal mânâda Müslümanlar pek yetiþemiyor, dolayýsýyla da ideal duyuþ ve yaþayýþ açýsýndan Müslümanlar arzu edilen kývamda bütünleþemiyordu. Halk tabakalarý, iþlenmemiþ ham toprak gibiydiler. Bu durum, bilhassa kendini Ýran’da açýk bir þekilde gösteriyordu.

Yeni Müslüman olmuþ kimseler, eski yanlýþ inançlarýndan bütün bütün kurtulmuþ deðillerdi. Asýrlardan beri süre gelmiþ hurâfe ve bâtýl inançlarýn etkisinde kalarak ruhlarý, akýllarý, kalpleri boyanmýþ bu insanlara Ýslâm’ýn vehim ve hayâlâttan, düzmece ve hurâfattan uzak olan berrak, net, safi hakikatlerini olduðu gibi kabul etmek hayli zor geliyordu. Ýslâmiyet bu mutaassýp insanlarca hakkýyla hazmedilemiyor ve hak din kalplere ve hislere tam mânâsýyla yerleþtirilemiyordu. Psikolojik olarak istiyorlardý ki eski inançlarýný, örf ve an’anelerini de Ýslâmiyet’le birlikte devam ettirsinler. Diðer taraftan, hilâfet makamý da, bu ülkede ikaz ve irþat hizmetini gereken seviyede yapamýyordu. O beldelerdeki insanlara, Ýslâm’ý bütün kurumlarýyla yerleþtirme ve onlarýn þüphe ve tereddütlerini izale etme hizmeti, büyük ölçüde aksýyordu. Zira, Ýslâmiyet gayet geniþ bir sahaya yayýlmýþ, sahabelerin büyük bir kýsmý iç fitnelerde vefat etmiþ, diðer bir kýsmý uzlet hayatýný tercih etmiþ, bir kýsmý da sosyal hayata müdahale edemeyecek kadar yaþlanmýþtý.

Bu önemli görevin ihmal edilmesi neticesinde, bu yeni beldeler uzun süre sahipsiz kaldý. Fetih zamanýnda aldýklarý ilk feyiz ve ilimle Kur’an’a ve imana ait hakikatleri tamamýyla anlayamamýþlardý. Bu sebeple henüz hak ve bâtýlý, hurâfe ve hakikati temyiz edecek duruma gelmemiþlerdi.

Ýþte, Yahudi gibi fitneci bir kavim, bu sosyal durumdan faydalanmayý baþardý.

Ýbn-i Sebe’nin, Ýran’da olumsuz fikirlerini yerleþtirmesinde önemli bir faktör de halkýn psikolojik yapýsýydý. Onlarýn iç dünyasýnda, akýldan ziyade his hükmediyordu. Gönülleri hakikatten ziyade efsane ve hurâfelere açýktý. Hâdiseleri mantýk ve muhakeme uyumu içinde tahlil edemiyor, fikir süzgecinden hakkýyla geçiremiyorlardý.

Diðer taraftan asýrlarca süren saltanatlarýnýn ve milli gururlarýnýn, vaktiyle köle addettikleri Araplar tarafýndan söndürülmesini de bir türlü hazmedemiyor, akýl plânýnda olmasa bile, his plânýnda Ýslâmiyet’e karþý bir hazýmsýzlýk gösteriyorlardý.

Ýbn-i Sebe, bütün bu faktörleri deðerlendirmesini bildi. Arkadaþlarýný toplayarak onlara, “Biz asýl harbe yeni baþladýk. Bilmiþ olun ki, bu, Müslümanlar arasýnda kýyâmete kadar devam edecek bir savaþýn baþlangýcýdýr. Þimdi, biz Ali’yi takdis edeceðiz ve ettireceðiz. Ona, yerine göre ‘ilâhlýk’ yakýþtýracaðýz, yerine göre ‘peygamberdir’ diyeceðiz, yerine göre de ‘hilâfetin, Ali’nin hakký olduðunu, fakat Ebubekir, Ömer ve Osman’ýn onun bu hakkýný gasbettiklerini’ anlatacaðýz.”




Ýbn-i Sebe ve arkadaþlarý, bu kararý aldýktan sonra etrafýndaki adamlarýný, bu fikirleri yaymak üzere görevlendirdiler. Bunlar, “Hilâfet Ali’nin hakký idi. Hilâfete lâyýk Ali ve evlâtlarýdýr. Bu hak, onlardan gasp edildi. Üç halife, bilhassa Ömer, bu hakký gasbetmekle Allah’ýn iradesine karþý geldiler... Allah’ýn iradesine itaat için Ali’den yana çýkmak lâzýmdýr...” diye telkinlere baþladýlar. Bu telkinler, halk tarafýndan kabul görünce, daha da ileri giderek insanlara ilâhlýk isnat eden “Hulûl Akidesini” Ýslâm inancýna sokmak için gayret gösterdiler. Ýslâm inancýný asýl çizgisinden saptýrarak, tevhit akidesine taban tabana zýt bir inanýþý yaymaya baþladýlar. “Hulûl Akidesi’ Ýranlýlarýn eski dinlerinde de vardý. Bu bakýmdan, bu bâtýl itikat onlarda kolaylýkla taraftar buldu.

Önce, Hz. Ali’ye (ra.) ilâhlýk izafe ettiler. Daha sonra, bu ilâhlýðýn, onun evlâtlarýna da intikal ettiði davasýnda bulundular ve neticede Ýran’da bir ilâhlar hanedaný ortaya çýktý.

Hz. Ali’nin (ra.) vefatýnda Ýbn-i Sebe, “Ölen Ali deðil, onun sûretine giren bir þeytandýr. Ali þimdi göklere çýkmýþ ve bulutlar üzerinde taht kurmuþtur.” diyerek onun ölümüne hulûl akidesi paralelinde bir yorum getirdi.

Böylece, Mýsýr’da “Sebeiyye Mezhebi”nin kurulmasýyla tohumu atýlan Þiîlik, Ýran’da yeþermeye, geliþmeye baþladý. Ve bundan yirmiden fazla fýrka (kol) türedi.
Þiî akýmý kaç bölüme ayrýlýr ve inanç olarak farklý yönleri nelerdir?



Mesaj 1 kez düzenlendi. En son vaha1972 tarafından, 06.05.2010 - 01:10 tarihinde.
Gönderen: 06.05.2010 - 01:07
Bu Mesaji Bildir   vaha1972 üyenin diger mesajlarini ara vaha1972 üyenin Profiline bak vaha1972 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
önceki konu   diğer konu

Mesajlar Gönderen Tarih
 ISLAM TARIHI ICINDE SIA NASIL GELISTI VE SIILIK NASIL TÜREDI?
vaha1972 06.05.2010 - 01:07
 Şiîler yirmi iki fırkaya ayrılmıştır. Bunlar:
vaha1972 06.05.2010 - 01:09
 Şİİ, SUNNİ AYRIŞMASININ SEBEBİ EMEVİ ZALİMLERİDİR.
kolye7 06.05.2010 - 14:48
Konu icon  ISLAM TARIHI ICINDE SIA NASIL GELISTI VE SIILIK NASIL TÜREDI?
vaha1972 06.05.2010 - 15:34
 RE:
kolye7 06.05.2010 - 22:38
 ISLAM TARIHI ICINDE SIA NASIL GELISTI VE SIILIK NASIL TÜREDI?
vaha1972 07.05.2010 - 00:27
 ISLAM TARIHI ICINDE SIA NASIL GELISTI VE SIILIK NASIL TÜREDI?
kolye7 07.05.2010 - 13:13

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 744 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 12:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
Burhan Dinç (52), nilsude (60), selim (56), Gülüm 29 (33), DuranIbrahim (62), gk-nu-da (45), ceremin (50), pasa34 (50), ysf.20 (42), mehlikasultan83 (42), -=[ R_E ]=- (42), yasar 1126 (52), gunay1111 (46), mehmedfatih (36), karabey25 (61), karanfil86 (40), Karamurat35 (41), MeRVaNuL (120), enesa (56), kefenincebi (43), cole inen nur (58), VAN (49), burkay (59), arslanahmet11 (59), CANEMIN (48), kalpgozu038 (), Aglar_Gozum (43), sezayi (56), aslihan (48)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.56074 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.