|
 |
 |
|
Toplam Forum: 69
*** Toplam Konu: 30100
*** Toplam Mesaj: 148193 |
|
|
|
|
|
Gönderen |
|
|
|
395 Mesaj -
|
|
|
Küçük Bir Yanlýþlýk
"Þu balkon fena deðil" diye geçirdi içinden. Kolayca týrmanabilirdi. Balkona açýlan kapýyý açmak ise çok kolaydý. Çelik kapýlarla uðraþmanýn alemi yoktu. Akþama keþif için küçük bir tur, yeterli olacaktý.
Zengin bir semtte dolaþýyordu genç adam. Dikkat çekmesin diye kýyafetine oldukça Özen göstermiþti. Bu semtin birçok sakini akþam yemeði için dýþarý çýkýyor, gece geç saatlerde dönüyorlardý. Bu, bir hýrsýz için bulunmaz fýrsattý.
"Fýrsatlarý deðerlendirmek gerekir" diye düþündü Vedat. Sanatýný iyi icra ettiðine inanýyordu. Her þeyi hesaba katmaya çalýþýyor, olabilecek muhtemel aksiliklerin önlemini almaya özen gösteriyordu. Yine de hiç umulmadýk risklerle, sürprizlerle karþýlaþmak her zaman mümkündü. Aslýnda zaten mesleðin bizzat kendisi oldukça riskliydi. Birkaç kez enselenmiþ ve bir sefer iki ay kadar cezaevinde kalmýþtý. Cezaevi uzmanlaþma sürecine katkýda bulunduðu için iyi gelmiþti. Artýk daha dikkatli, daha planlýydý. Ama þehrin polisi,
onu fiþlemiþti bir kere. Sanatýný icra etmek için mekan deðiþtirmesi kanaatine varmýþ ve büyük þehre gelmiþti. Burada kimse onu tanýmýyordu.
"Çalýþmak benim ruhuma aykýrý" diye geçirdi içinden. "Ailem ýsrarla bir iþe girmemi istiyor."
Kibirli bir gülümseme yayýldý yüzüne. Gururla baktý ellerine. Kendisinde bu maharet varken ne diye çalýþacaktý. "Varsýn birileri çalýþsýn." Bu, aslýnda dünyanýn kanunuydu. Tabii ki birileri çalýþacak, birileri de yiyecekti. Herkes ayný oranda akýllý deðildi. Zaten dünyada kerizler olmazsa akýllýlar nasýl ekmek yiyecekti? Hem mesele bu kadar basit de deðildi. Bu iþleyiþ dünya boyutunda bir þeydi. Bir çok ülke çalýþýyor, ancak birkaç ülke rahat ve konfor içinde yaþýyordu. Kimsenin de buna tepki gösterdiði yoktu. Demek ki kanun buydu.
"Hele bir akþam olsun" dedi içinden. Her zamanki gibi keyifli bir heyecan sardý bedenini. Son kez baktý çevresine. Cebindeki sigara paketlerinden en kalitelisinden bir sigara çýkarýp yaktý. Sokaðý terk ederken akþama kadar ortalýkta görünmenin sakýncalý olacaðýný düþünüyordu.
Zaman su gibi geçti bilardo salonunda. Göz attýðýnda, saatinin akrebi sekizin üzerine gelmek üzereydi. Kendinden emin hareketlerle çýktý salondan. Elinde tuttuðu otuz üçlü teþbihi cebine yerleþtirdi. Gökte bir parça bile bulutun olmadýðý hoþ bir bahar akþamý baþlýyordu. Derin birkaç solukla, temiz havayý çekti ciðerlerine. Sakin adýmlarla yürümeye baþladý.
Sokak sakindi. Birkaç dakikada bir geçip giden arabalardan baþka sessizliði bozan bir þey yoktu. Tespit ettiði evleri birer birer gözetlemeye baþladý. Ýlk evin ýþýklarý yanýyordu. Yoluna devam etti Vedat. Ýkinci evin ýþýklarý kapalýydý. Üç katlý, bahçeli, lüks bir binanýn üçüncü katýydý bu. Bahçeye yaklaþtýðýnda bir köpeðin havlama sesiyle irkildi. Hemen uzaklaþtý bahçeden. Yoluna devam etme kararý aldý. Keskin diþlerini göstererek hýrlayan bir kurt köpeðinin ona hiçte dostça davranmayacaðý belliydi. Bekçi köpekleri büyük tehlikeydi onun mesleði için. Aslýnda köpekleri saf dýþý etmenin bazý yollarýný öðrenmiþti," ama belaya bulaþmanýn gereði yoktu. Böyle giriþimlerde her an iþlerin ters gitme ihtimali söz konusuydu.
Sokaðýn sonlarýna varýrken umutlarý söner gibi oldu. Tam "þansýmý baþka yerde deneyeyim" diye düþünürken gözüne bir bina daha iliþti. Ýkinci ve üçüncü katlarda üst üste iki dairenin lambalarý sönüktü. Üçüncü-kattaki dairede þansýný deneyecekti.
Usulca süzüldü bahçe kapýsýndan. Bahçede köpek bulunduðuna dair bir emare yoktu. "Þansým iyi gidiyor" dedi içinden. Binaya yaklaþtý. Bir iki silkinip el-ayak bileklerini hareket ettirdi. Binanýn dýþ kapýsý kapalýydý. Bunun Vedat için bir önemi yoktu. Çünkü onun zaten kapýyý kullanmaya niyeti yoktu.
Balkonun parmaklýklarýna tutunup kendisini yukarý doðru çekti. Sessizliðe azami özeni gösteriyordu. Birinci kattakiler iþitmesin diye biraz da acele ile ikinci katýn balkonuna týrmandý. Akrobatik hareketlerle parmaklýðýn üzerine çýkýp üst balkonun saçaklarýný tutu. Üçüncü kata çýkmasý da kolay oldu. Bir dakikanýn sonunda üçüncü katýn balkonunda nefesleniyordu. Sürat ve yeteneðiyle gurur duyuyordu.
Kapýya yanaþtý. Dikkatle dinledi içeriyi, kimse yoktu. Kapý kolunu çevirince güldü içinden, "Þanslý günümdeyim". Kapý kilitli deðildi. Gerçi kilitli olsaydý da pek bir þey fark etmezdi. Bu tür kilitleri açmak Vedat'ýn en fazla iki dakikasýný alýyordu.
Kapý salona açýlýyordu. Ýçeri girdiðinde gözleri karanlýða alýþsýn diye bir süre durdu. Sonra süratle giriþti iþe. Kýsa bir aramadan sonra evin yatak odasýný buldu. Yükte hafif, pahada aðýr þeyler, genellikle bu odalarda bulunurdu. Dikkatle çekmeceleri karýþtýrmaya baþladý. Olabildiðince ortalýðý daðýtmamaya özen gösteriyordu. Ortalýk daðýnýksa ev sahipleri hemen hýrsýzlýðýn farkýna varýrlardý. Ama daðýnýklýk göze çarpmýyorsa uyanmalarý uzun sürebiliyordu.
Aramalar sonuçsuz kaldýkça öfkelenmeye baþladý Vedat. Her yeri aradýðýna kanaat edince bir sýkýntý kapladý kendisini. Bir þey bulamamýþtý. Bir daha baþtan itibaren gözden geçirmeye baþladý aradýðý yerleri. Caný sýkýldýðý için tedbiri elden býrakmýþ, çekmeceleri boþaltmaya baþlamýþtý. Makyaj malzemelerinin bulunduðu tuvalet aynasýnýn altýndaki ilk çekmecede bir anormallik olduðunu fark etti. Çekmecenin dibi oynuyordu. Eliyle dibini ve yanlarýný kontrol edince ek bir bölüm olduðunu anladý. Yan tarafa açýlan küçük gizli bir çekmece daha... "Zekice bir düþünce" dedi içinden. Ama iþte kendisinden kaçmýyordu. Çekmeceyi açtýðýnda gözleri parladý. Ýki künye, iki kolye, yüzükler, küpeler hiç de fena deðildi kendisi için. Cebinden çýkardýðý poþete Özenle yerleþtirdi mücevherleri. Ayný özenle poþeti katlayýp cebine koydu. Daha fazla aramasýna gerek olmadýðýný düþündü. Odayý olduðu gibi býrakýp salona geçti. "Bir göz atmakta fayda var" diye geçirdi içinden. Dýþ kapýnýn Önünden gelen sesler, yüreðini hoplattý. Tehlikeli bir durum ortaya çýkabilirdi. "Belki baþka daireye gidecekler" düþüncesiyle teselli olmaya çalýþtý. Kapýný zili, kanarya sesiyle ötmeye baþlayýnca irkildi Vedat. Hýzla balkona koþtu. Zili çalan ev sahibi olamazdý, ama yine de beklemek riskliydi. Balkonda derin birkaç soluk alýp, sakinleþmeye çalýþtý. Geldiði þekilde aþaðý inecekti: Etrafý gözleriyle dikkatle süzdü. Parmaklýða tutunup aþaðý inmeye baþladý. Ýkinci katýn parmaklýðýna inmek üzereyken, bir ses duydu. Gerçek miydi acaba? Kalbi hýzla atmaya baþladý. Hayýr, kulaklarý yanlýþ duymuyordu. Polis araçlarýnýn siren sesiydi duyduðu ve bu ses hýzla yaklaþýyordu. Vedat, dondu kaldý öylece. Toparlanmaya çalýþtý sonra. Ama tedbir ve soðukkanlýlýk yoktu artýk davranýþlarýnda. Ayaðýný parmaklýk demirine basýp ikinci katýn balkonuna inecekti, fakat kaygan bir yere basmýþtý. Ellerini býraktýðýnda bir ayaðý da boþluða düþtüðünden dengesini kaybetti. Can havliyle saçaðý tutmaya çalýþtý, ama onu da baþaramadý. Aþaðý düþtü. Düþtüðü yerde zemin topraktý, ama kafasýný alt katýn saçaðýna çarptýðý için kendinden geçti.
|
Gönderen: 13.03.2008 - 16:36 |
|
|
|
395 Mesaj -
|
|
|
- Bayýlmýþ, dedi bir polis.
- Ambulans çaðýrayým mý? dedi bir diðeri.
- Kafasý kanýyor. Bir yere çarpmýþ olmalý. Ambulans çaðýrsan iyi olur.
- Tipi hýrsýza benzemiyor.
- Belki apartman sakinlerindendir.
- Olabilir. Ýçip balkondan düþmüþtür.
- Hayýr! dedi sertçe elli yaþýn biraz üzerinde bir bayan. Apartmanda kalanlardan deðil!
- Merkezi ara! dedi polis, arkadaþýna. Þüpheli bir durum olduðunu söyle.
- Baþ üstüne!
Vedat gözlerini aralayýnca çevresinde bir kalabalýk gördü. Polisler, erkekler, kadýnlar, çocuklar... "Eyvah" dedi içinden. "Yine yakayý ele verdik."
Ambulans gelince yerden kaldýrdýlar genç adamý. Elini cebine attý Vedat. Bir þey yoktu. "Düþmüþ olmalý" diye düþündü. Üzerinde yakalanmamasý iyi bir þeydi. Ýçten içe kararýný verdi. Ne olursa olsun hýrsýzlýk yaptýðýný kabul etmeyecekti.
Ambulansa bindirilirken, aralýk tuttuðu gözlerini kapattý. Muayene, tetkik ve röntgen çekimleri sýrasýnda hiç açmadý gözlerini. Kafasýna dikiþ atýlýrken diþlerini sýkmasýna raðmen dayanamayýp birkaç kez inledi. Doktorun polislere söylediði sözleri duyduðunda artý rol yapmanýn anlamsýz olacaðým düþündü.
- Hiçbir þeyi yok, dedi doktor.
Gözlerini açtý Vedat. Polisler, onu sedyeden kaldýrmaya geldiklerinde hiç direnmedi. Polislerin arasýnda sakince yürüyerek çýktý hastahaneden. Karakola gidinceye kadar hiçbir þey sormadýlar.
Evlerin arasýnda küçük bir karakola geldiler. Gözlerinden uyku akan bir memur oturuyordu masa baþýnda. Sýkýntýlý bir yüzle baktý Vedata. Önündeki daktiloya bir kaðýt yerleþtirdi. Bir süre tuþlara baktýktan sonra vazgeçti. Bir parça kaðýt çýkardý çekmeceden. Vedat'ýn rahat duruþu canýný sýkýyordu memurun. Kalemlikten bir tükenmez kalem aldý:
-Adýn, soyadýn?
Sesi emrediciydi. Bir süre düþündü Vedat. Hýrsýzlýðýný kamtlayamazlarsa da fiþli olduðu için ellerinden kurtulmasý zor olurdu. Parlak bir fikir oluþtu zihninde. Kardeþi Sedat... "Nedenolmasýn". Onun-ismini pekala söyleyebilirdi. "Nasýl olsa benim kimliðim yok. Sedat'ý araþtýrsýnlar araþtýracaklarý kadar. Namazýnda niyazýnda melek gibi çocuk." Gözlerinde bir ýþýltýyla baktý memura:
- Doðum yerin?
- Diyarbakýr.
- Doðum tarihin?
- 1975
- Kimliðin nerde? Ne yaptýn kimliði?
- Kaybettim.
- Bu, hýrsýzlýktan kaçýncý yakalanýþýn?
- Ben hýrsýz deðilim. Memur öfkelendi.
- Hýrsýz deðilsin de gece gece ne arýyorsun elalemin bahçesinde? Yoksa apartmanda bir tanýdýðýn mý var?
- Tanýdýðým yok. Yolda ayaðým kaydý. Baþýmý kaldýrým taþma çarptým. Bahçeye nasýl girdiðimi hatýrlamýyorum.
Memur, "Sen bunlarý külahýma anlat" der gibi baktý yüzüne. Vedat'm. Vedat bu bakýþlarý hiç umursamadý.
- Þehre ne zaman geldin?
- Bir haftadýr.
- Ne için geldin?
- Çalýþmak için.
Memur elini telefon ahizesine atarken, alaycý bakýþlarla baktý Vedata:
- Görüþeceðiz, dedi.
Vedat umursamýyordu. Kardeþi ile ilgili bilgileri verip büyük oranda paçayý sýyýrmýþtý. Tek yapacaðý ifadelerinde çeliþkiye düþmemek için dikkatli davranmaktý. Memur, kaðýda not aldýðý bilgileri vererek sabýkasý olup olmadýðýný soruyordu. Beþ-on dakikaya kalmaz Sedat'ýn temiz sicili karakola ulaþýr, kendisi de rahat ederdi.
Çok çabuk çaldý telefon. Vedat, gülümsedi þüpheli bakýþlarla kendisine bakan memura. Ýþte her þey ortaya çýkýyordu. Ama sanki bir terslik vardý. Telefonu dinleyen memurun gözleri iri iri açýldý. Dudaðýnda belirgin bir titreme gözüktü.
- Tamam tamam... olur, dikkat ederim... Sizi bekliyorum... Acele etseniz iyi olur..
Memurun yüzünde uykudan eser kalmamýþtý. Telefonu yerine býraktýktan sonra tedirgin bakýþlarla baktý Vedata. Heyecanlanmýþtý. Belinden tabancasýný çýkardý:
- Çabuk arkaný dön! Çabuk diyorum!..
Memur baðýrýyordu. Sesinde hem korku, hem de öfke vardý. Vedat, þaþkýnlýk içinde bocaladý bir süre. Çabucak toparlanýp memurun dediðini yaptý. Üzerine çevrili soðuk bir namlu vardý.
- Yüzüstü yat!
|
Gönderen: 13.03.2008 - 16:37 |
|
|
|
395 Mesaj -
|
|
|
Yüzüstü yattý Vedat! Ne olduðunu arýlamýyordu. Memur dizleriyle sýrtýna bastýktan sonra ellerini arkadan kelepçeledi. Sonra da çekilip sandalyesine oturdu..
Azýcýk dönmeye çalýþtý Vedat.
- Bu ne demek oluyor memur bey?! diye sordu; biraz sitemkâr bir ses tonuyla.
- Deprenme yerinden! diye baðýrdý memur. Deprenir-sen vururumjona göre. Konuþma!
Vedat," korkmaya baþladý. Baþýna hiç böyle bir þey gelmemiþti. Suçüstü yakalandýðýnda bile böyle davranmamýþlardý kendisine. Bir karýþýklýk, bir yanlýþlýk olmalýydý. En iyisi þimdilik ses çýkarmamaktý. Kýsa süre içinde iþin içyüzü açýða çýkardý.
Fazla zaman geçmeden karakol hareketlendi. Ýçeri birkaç kiþinin hýzla girdiðini fark etti Vedat.
- Bu mu? diye sordu bir ses.
- Evet, dedi memur.
Hemen gözlerini,baðladýlar Vedat'ýn. Ýki kiþi kollarýndan tutup onu kaldýrdý. Hýzla karakoldan çýktýlar. Vedat dehþet içindeydi. Tüm bunlar ne anlama geliyordu? Ellerin arkadan kelepçelenmesi, gözlerin baðlanmasý, sert davranýþlar.. . Nereye bastýðýný göremiyordu. Bir arabaya bindirildi ve araba hiç beklemeden yola çýktý. Ne kadar yol kat ettiler bilmiyordu, ama durur durmaz yine kollarýndan tutup sürüklercesine götürdüler onu. Önünü göremediði için basamaklara çarptý ayaðýný. Sendeledi, ama hiç bekletmeden yürütmeye devam ettiler. Durdurulduðunda kalp atýþlarý hýzlanmýþtý. Nerdeydi, çevresinde kimler vardý bilmiyordu. Bir görevli üstünü aramaya baþladý. Çok titiz ve dikkatli bir aramaydý. Ceplerinden çýkan her þeyi aldýlar. Az miktarda para, sigara paketleri, çakmak, mendil, otuz üçlük bir tespih... baþka bir þey yoktu üzerinde. Fazla umursamadý, ama kolundaki saati aldýklarýnda huzursuzluðu arttý.
- Otur!
Gýrtlaktan boðucu bir þekilde çýkan, ürkütücü ve soðuk bir sesti. Hemen itaat etti Vedat.
- Kaç gün oldu buraya geleli?!
- Bir haftadýr.
- Nerde kaldýn bu bir haftada?!
- Bir otelde...
- Hangi otel?
- Çamlýca oteli.
- Niçin geldin buraya?
- Çalýþmak için...
Sert bir tokat darbesiyle sarsýldý Vedat. Farklý yönlerden ardý ardýna gelen sorulara cevap vermeye çalýþýrken, beklemediði bir anda gelen tokat, allak-bullak etti zihnini. Gözünde þimþekler çakmýþtý. Sol kulaðý çýnlamaya devam ediyordu.
- Bize masal anlatmaktan vazgeç! diye baðýrdý biri. Bunlara karnýmýz tok.
- Artýk elimizdesin. Seni kimse kurtaramaz, dedi ikincisi.
- Þimdi baþtan baþlayalým, dedi üçüncüsü.
- Niçin geldin buraya?
- Kim gönderdi seni?
- Burada kiminle görüþtün?
Bir þaþkýnlýk girdabýna tutulmuþtu Vedat. "Kim, nereden, niçin, hangi..." uzayýp gidiyordu sorular. Her soru biraz daha karýþtýrýyordu kafasýný. Böyle bir sorguyla daha önce hiç karþýlaþmamýþtý.
- Tamam... Demek bu dilden anlamýyorsun. Biz de anladýðýn dilden konuþuruz. Çýkar üzerindeki elbiseleri!
Kýsa bir sürede, üzerindeki tüm elbiseleri çýkarmýþtý. Gözleri baðlanmýþ bir halde sýrtýný duvara dayadýlar. Sonra tazyikli su seansý... Vedat, çýðlýklar atmaya baþladý. Saða sola kaçmaya çalýþtý, engel oldular. Ýyice ýslatýlarak hýrpalandýktan sonra suyu kestiler. Biraz yürütüp durdurdular. Farklý bir mekanda olduðunu anladý. Elleri arkadan baðlandý yeniden. Hemen ardýndan kollan bir yerlere baðlandý. Vedat'ýn korkusu gittikçe artýyordu.
Bir anda ayaklarý yerden kesildi. Kollarýndan asýlý kalmýþtý. Tüm yük kollara binmiþti. Büyük bir aðrý duymaya baþladý. Omuzlarýna sürekli býçaklar batýrýlýyor, kollarý yavaþ yavaþ kopuyor gibiydi. Ýnlemeye baþladý. Parmak uçlarýna bir þeyle baðlanýnca korkudan bir titreme nöbetine tutuldu. Evet, evet bu elektrikti. Ama neden?., basit bir hýrsýzdý kendisi. Hatta o bile deðil. Polise göre yakalanan Vedat deðil Sedat'tý. Sedat'ýn hiçbir kötü ayaðý yoktu. Çocukluðunda bile pis hiçbir iþe bulaþmamýþtý. Namazý, niyazý, çevresine saygýsý... herkes seviyordu onu... Yoksa... bu bir sene içinde deðiþmiþ miydi? Silah kaçakçýlýðý ya da uyuþturucu iþine mi bulaþmýþtý Sedat? Öyle ya polis habire "Kim seni gönderdi, kiminle görüþtün" türü sorular soruyordu.
Korkunç bir acý duydu Vedat. Elektrik iþkencesi baþlamýþtý. Vücudu sarsýldýkça kollarýna binen yük artýyor, acýlarý katlanýyordu. Elektrik iþkencesi aralýklý olarak bir saat devam etti. Vedat artýk kollarýný hissedemez olmuþtu. Sonra ne olduysa bir anda kestiler iþkenceyi.
- Ne diyorsun? dedi biri.
- Tamam, dedi Vedat. Size gerçeði söyleyeceðim.
- Ha þöyle yola gel len! Ne diye kendine iþkence etti-riyon. Akýllý bir adama benziyon oysa.
Vedat'ý askýdan indirdiklerinde bir süre dengede duramadý. Kollarýný çözdüler, ama o zaten kollarýný hissetmiyordu. Ýki kiþi birkaç dakika ellerine, kollarýna masaj yaptý.
|
Gönderen: 13.03.2008 - 16:40 |
|
|
|
395 Mesaj -
|
|
|
- Evet seni dinliyoruz.
"Artýk gizlemenin anlamý yok" diye düþündü Vedat. "Belki de beni tanýdýlar da onlara yanlýþ bilgi verdim diye böyle kýzdýlar."
- O binaya hýrsýzlýk yapmak için gitmiþtim.
- Anlamadým.
- Benim ismim Sedat deðil Vedaftýr. Ben sabýkalý bir hýrsýzým. Bu þehre de hýrsýzlýk için geldim. Ama iþte ilk iþimde yakalandým. Size baþta yalan söyledim. Buraya çalýþmak
için gelmemiþim.
Diþlerin arasýndan öfkeyle çýktýðý belli olan yýlan ýslýðýný andýran bir ses Vedat'ýn kanýný dondurdu.
- Sen bizi aptal yerine koymaya mý çalýþýyorsun? Sana oyun oynamak neymiþ, þimdi gösteririm.
Sýrt üstü yatýrdýlar Vedatý. Kollarýna ayaklarýna büyük aðýrlýklar çöktü. Kýpýrdayacak durumu kalmamýþtý. Korku içerisinde ne olacaðýný beklerken, biri hayalarýný sýkmaya baþladý. Acý içinde çýðlýklar attý. Bütün gücüyle yüklenip saða sola hareket etmeye çalýþtý, ama baþaramadý.
- Tamam tamam! diye baðýrdý. Þimdi gerçeði söyleyeceðim,
- Evet, seni dinliyoruz. Ama sakýn bir daha bize yalan söyleme!
Kesik kesik soludu Vedat. Kafasýný bir türlü çalýþtýramýyor, bir çözüm yolu bulamýyordu. Durumunu bir kez daha izah etmeyi düþündü.
- Benim ismim Vedat'týr. Hýrsýzlýktan sabýkalý olduðum için kardeþim Sedat'ýn ismini söyledim.
Ýki iþkenceci sýkýntýyla baktýlar birbirlerine. Biri "ne yapalým?" der gibi baktý diðerine. Diðeri:
- Bence bizimle dalga geçiyor, dedi. Ýþkenceci memnun bir sýrýtýþla süzdü Vedatý.
- Öyleyse devam edelim.
- Bugünlük yeter. Yarýn akþam devam ederiz. Vedat'ý götürüp tuvalet kapýþma baðladýlar.
- Bir bardak su, bir defa tuvalet. Tamam mý?
- Baþ üstüne komutaným!
Biraz uzaklaþtýklarýnda fýsýltýlarýna kulak kabarttý Vedat.
- Sözleri pek inandýrýcý deðil, ama biz yine de Diyarbakýra soralým.
"Ýyi" diye geçirdi içinden Vedat. "Sorarlarsa her þey ortaya çýkar, ben de kurtulurum.
Olanlarý kafasý almýyordu. Tüm bunlar neden yapýlýyordu? Acaba?.. Sedat bozulmuþ, kötü iþler yapmaya mý baþlamýþtý? Hem de çok kötü iþler yapmýþ olmalýydý ki, bu kadar üzerinde duruyorlardý. Hýrsýzlýk gibi suçlarýn sorgusu da, cezasý da belliydi. Öyleyse... daha büyük, daha aðýr suçlarýn neler olabileceðini çýkaramýyordu. Eðer uyuþturucu iþiyse, onun mafyasý vardý ve itibarlýydýlar. Silah kaçakçýlýklarýnýn çoðu resmi bir yerlere dayandýðý için pek sorun çýkmýyordu. Bu iþlerden dolayý cezaevinde yatanlarla karþýlaþmýþtý. Onlar, operasyonlarýn bile çoðu kez göz boyama amacý taþýdýðýný söylemiþlerdi. "Yüz kilo eroin yakalandýðýnda bil ki bir ton eroin geçmiþtir" demiþlerdi. Öyleyse neydi mesele?...
Akþama kadar acýlarý yetmiyormuþ gibi bu sorular Vedat'ýn zihnini dövdü durdu. Tüm yalvarmalarýna, sýzlanmalarýna karþýn bir bardak su ile iktifa etmek zorunda kaldý. Bir bardak suyu da ancak akþama doðru verdiler. Tuvalet ihtiyacý için bir kez elleri açýldý.
Akþam yeniden baþladý sorgu. Ne diyeceðini bilmiyordu Vedat. Kýsa bir süre iþkenceden kurtulabilmek için her türlü suçlamayý kabule hazýrdý, ama ne istediklerini tahmin bile edemiyordu. Söylediklerine inanmýyorlardý.
Bir poþet geçirdiler kafasýna. Poþetin üst kýsmý da açýktý. Boðazýna sýkýca baðladýktan sonra üstten su doldurmaya baþladýlar. Su, gözlerinin hizasýna gelince nefesi kesildi.
Kendisini boðmaya mý çalýþýyorlardý? Niyetleri boð-maksa daha basit yollarý vardý. Ne yapmak istiyorlardý? Nefesi kesildi Vedat'ýn. Bütün vücudu gerildi. Yüzünün her tarafýnýn patlayacakmýþ gibi þiþtiðini sandý. Çýrpýmaya baþladý. Poþetin bir ucunu indirip suyu boþalttýlar. Vedat kesik kesik öksürüklerle soluk almaya çalýþtý. Ýniltileri yavaþ yavaþ aðlamaya dönüþtü. Bu arada yalvarýyordu.
- Allah için... Ne istediðinizi bilmiyorum... Ben ne
yapmýþým?.. Ne istediðinizi bilsem söylerim.
- Kes zýrlamayý!
Ýþkencecilerden biri yine iþe giriþti. Tam poþete þu dolduracakken, diðeri saati gösterdi:
- Maç baþlayacak, yukarý çýkalým.
- Bunu ne yapalým? Keyifle güldü:
- Tekerleðin içine koy! Biz maç izlerken o da biraz dinlensin.
Birkaç kahkaha sesi yükseldi.
Dizlerini karnýna doðru bastýrarak kafasýyla birlikte bir araba lastiðinin içine sýkýþtýrdýlar. Ýlk anda pek bir þey hissetmedi Vedat. Kýsa bir süre sonra göðsünde ve sýrtýnda büyük aðnlar baþladý. Özellikle sýrtýndaki aðrý durmadan artýyordu. Öyle sýkýþtýrýlmýþtý ki teprenemiyordu.
Dakikalar birbirini kovaladý. Katlanarak büyüyen acýlara raðmen zaman, Vedat için de durmaksýzýn ilerledi. Nihayet ayak sesleri duydu. Maç bitmiþ olmalýydý. Vedat'ýn baþýnda toplandýlar.
- Yeterince dinlendi, dedi alaycý bir ses.
- Burasý dinlenme tesisi deðil..
- Öyle tabi... nerde kalmýþtýk.
Vedat yemden inlemeye baþladý. Ýçinde bulunduðu duruma dinlenme dediklerine göre kim bilir daha nasýl iþkence usulleri deneyeceklerdi. Biri kaba bir þekilde boynuna bastýrarak onu lastiðin içinden çýkardý. Vedat iki büklüm bir halde yere yuvarlandý. Ayaklarýný uzatmaya çalýþtýkça belinde þiddetli aðrýlar oluþtu. Aðrýlarýn etkisiyle bacaklarýnýn uyuþtuðunu, üþüdüðünü hissetti.
- Bir faks gelmiþ komutaným.
- Getir bakalým.
Kaðýttaki fotoðrafa ve yerde kývranan Vedat'a baktýlar bir süre. Evet ta kendisiydi. Resmi kayýtlara göre dedikleri doðruydu.
Vedat'ýn gözlerini açtýlar. Þaþkýnlýk içinde süzdü çevresini. Önüne býraktýklarý elbiselerini büyük zorluklarla giyebildi. Ondan aldýklarý özel eþyalarýný iade ettiler.
- Gidebilirsin dediler. Biz seni Sedat sanmýþtýk, ona göre davrandýk. Küçük bir yanlýþlýk olmuþ. Vedat olduðunu öðrendik.
- Peki Sedat'tan ne istiyorsunuz? diye sordu Vedat. Onun kimseye bir zararý olmadý ki, namaz kýlar, camiye gider, Kut7an dersi verir... kimse ondan rahatsýz olmaz.
Bilgiç bilgiç sýrýttý görevli. Birkaç kez kafasýný salladý. Cevap vermedi.
Binadan çýktý Vedat. Tahrip olmuþ beden, tahrip olmuþ bir zihinle aðýr aðýr, zorlukla yürüdü. Ýþkencenin vücudunun her yerinde kalýcý rahatsýzlýklara sebep olduðunu biliyordu. Yaþadýklarýnýn bir rüya, bir kabus olmasýný öyle çok istiyordu ki... ama her þey gerçekti. Son yirmi dört saat hayatým karartmýþtý.
Vakit gece yansýna yaklaþýrken ýssýz caddelerde sen-deleye sendeleye yürüdü Vedat. Bir çok kiþi sarhoþ sanýp yanýndan geçmek istemedi. Kimileri onu evsiz barksýz serserilerden sanýp çekindi. Ama onun zihninde büyük bir savaþ vardý. "Küçük bir yanlýþlýk öyle mî?" bu kadar kolay tarif edilebilir miy^î yaþadýklarý? Cevapsýz sorular zihnini sersemletiyordu.
Durdu. Adým atacak takati kalmamýþtý. Diz üstü çöktü. Ýçinde ko^an fýrtýnalar birkaç sözcükle bir feryat gibi çýktý dýþan.
- Ula Sedooo! Sen ne yapmiþþen bunlara! Bunlar neye sana böyle düþman!
|
Gönderen: 13.03.2008 - 16:42 |
|
|
|
395 Mesaj -
|
|
|
Allah Emredince
Köy mezarlýðýnda toplanmýþ, birbirleriyle alçak sesle konuþan kalabalýða, küçümser nazarlarla baktý top sakallý adam. Sol omzuna astýðý çantasýna dokundu, sakalýný çekiþtirdi. Sabýrsýzlýðýný açýða vuruyordu her hareketiyle.
Kýrk yaþýn biraz üzerinde gösteriyordu. Üzerindeki ceketin, boynuna asmýþ olduðu fotoðraf makinesini gizlememesi için çaba harcýyordu. Göbeðiyle zýt bir görüntü veren kot pantolonu, bacaklarým öyle çok sýkmýþtý ki, zorlukla giyilmiþ intibaýný veriyordu. Yüzünde, kendinden emin, çevreyi önemsemez ve müstehzi ifadeler vardý.
Sabah sekizde köye gelmiþti top sakallý, her þeyi yerinde izlemek için. Þimdi piþmandý bu kadar erken geldiðine. Yetkililerin gelmesi büyük ihtimalle gecikecekti. Boþ boþ beklemek- hem de bir mezarlýkta- oldukça can sýkýcýydý. Buraya kadar geldiðine göre çekip gidemezdi. Aslýnda gitmesine giderdi, ama bu davranýþýyla iyi bir gazetecinin davranýþýný sergilemiþ olmazdý. Mesleði merak ve araþtýrmaya dayanýyordu.
Köylüleri süzdü bir süre. Kaba saba giyimlerine, ölçüsüz davranýþlarýna baktý tiksintiyle. "Biz adam olmayýz" dedi içinden. Köylülerin arasýndan konuþulabilecek birini ya da birilerini tespit etmeye çalýþýyordu. Yetkililer gelmeden önce bir ön bilgiye sahip olabilirdi. Aslýnda konu pek önemli deðildi, ama gazete haber isterdi. Haber bulmak önemliydi. Gazete okuyucusu doymak bilmez bir tüketiciydi. "Haber yoksa onu üretmek, allayýp- pullamak ve öylece sunmak..." Ljstalardan öyle öðrenmiþti. Büyük bir mirasýn, büyük bir birikimin üzerinde durduðunun bilincindeydi. Mesleðin duayenleri kimi zaman haber bulamayýnca "Dikilitaþý Ýstanbul'dan Ankara'ya taþýmaya (!)" karar vermiþler, kimi zaman da "Hocanýn eþeði çalýndýðýnda", "Hoca eþek çaldý" türü haberlerle, toplumu bir yerlere angaje etmeye çalýþmýþlardý. Yanlýþ mý yapmýþlardý? Tabii ki hayýr. Eðitimsiz halk neyin kendisi için iyi olduðunun bilincinde deðildi. Boþ inançlar, yoz gelenekler, toplumun muasýr medeniyetler seviyesine çýkmasýný engelliyordu. Toplumun bunlardan kurtarýlmasý için giriþilecek her çaba kutsaldý.
Göðsünü kabarttý top sakallý. Topluma karþý sorumluluðunu yerine getiren, aydýn fikirli bir gazeteci olduðuna inanýyordu. Öyle ya bazen böyle sýradan bir"haber için sabahýn köründe kalkýp bir köy mezarlýðýnda, tezek kokusuyla baþ baþa kalma fedakarlýðýnda bulunuyordu. Bazen basit bir olaydan yola çýkarak tansiyonu yükseltiyor, toplumu, yetkilileri ve her zaman yetki almaya hazýr birilerini bir yerlere kanalize ediyordu. Ajitatif söylemlerde, duygusal kompreslerde oldukça baþarýlýydý. Kendisini tanýyanlar korkuyla karýþýk bir saygýyla bakýyorlardý ona. Bu onu mutlu ediyordu.
Yaþlý bir köylüye takýldý bakýþlarý. Altmýþ yaþlarýnda olmasýna raðmen, köylünün baþýnda ne kasket vardý ne de külah. Giyimi nispeten düzgündü. Kýsa kesilmiþ sakalý ve anlamlý bakýþlarýyla ciddi bir portre çiziyordu. Yüzünde sýradan bir köylünün ablak yüz ifadesi yoktu. "Evet, neticede bir köylü" diye düþündü gazeteci. "Ama köylülerin de hepsi bir deðildir herhalde. Onlar da yaþam tarzlarý ve dünyaya bakýþlarýyla farklý kategorilerde deðerlendirilebilirler. Gerçi en üst sýnýflarý bile, ancak modern yaþamýn kýyýsýna ulaþabiliyorlar, ama bu da idare eder. Bir de aslýnda önemli olan zihindeki deðiþimdir. Modern yaþam tarzýna sahip tonla krro var metropollerde."
Köylünün yanýna yaklaþtý gazeteci. Onu fark eden köylü, gayri ihtiyari toparlandý.
- Merhaba! dedi gazeteci.
- Ve aleyküm es-selam, diye karþýlýk verdi köylü, aðýz alýþkanlýðýyla.
Bir tereddüt aný yaþadý gazeteci, konuþup konuþmama konusunda. Kendini bildi bileli bu Arapça sözlerden hazzetmiyordu. Köylünün karþýlýðý ilk anda ona alay gibi gelmiþti, ama göz ucuyla baktýðýnda adamýn da þaþkýnlýk ve tereddüt içinde olduðunu gördü.
"Neyse" dedi içinden. "Ben iþime bakayým. Belki faydalý bir þeyler elde ederim."
- Ölüyü tanýr mýydýnýz? diye sordu gazeteci. Kýro: Cahil, görgüsüz, kaba.
"Hay Allah! Merhum mu demem gerekiyordu yoksa?" -Ýkisini de çok iyi tanýrdým, dedi köylü.
-Ýkisini de mi?... Ýki kiþi için mi otopsi yapýlacak?
-Ýki kiþi için ya. Baba ile oðul birlikte iken Öldürüldüler.
Bir dedektif pozu takýndý gazeteci. Gözlerini hafifçe kýstý. Þüpheyle baktý köylüye.
-Öldürüldüklerinden eminsin öyle mi?
-Eminim, dedi köylü. Kýþýn sonlarýydý. Sisten dolayý göz gözü görmüyordu. Merhum, oðluyla beraber erkenden evden çýkmýþ. Zaten hep erken çýkardý. Silah seslerini duyduðumda cesaret edip evden çýkamadým hemen. Köyden kimse çýkmamýþ. Öðleye doðru merhumun eþi gelip kaygýlarýný anlatýnca çýktým evden. Sis azalmýþtý. Tarlaya vardýðýmda merhum ve oðlu kanlar içinde yerde<.yaüyorlardý. Yanlarýna vardým. Ýkisi de ölmüþtü.
-Ya! Peki düþmanlarý var mýydý?
Biraz bekledi yaþlý adam. Vereceði cevabý düþündü bir süre. Konuþup konuþmama konusunda kaygýlarý vardý, ama çabuk yendi onlarý. .
-Aslýnda düþmaný yoktu. Dindar, dürüst, iyiliksever bir insandý. Oðlu da Öyle... köyde kimse onlardan rahatsýz olmazdý. Merhum, kavgalarda, çekiþmelerde her zaman arabulucuydu. Gerçi vurulmadan birkaç gün önce bazýlarýyla tartýþmýþtý ama...
Bir ipucu bulmuþ olmanýn kurnazlýðýyla sýrýttý gazeteci.
-Kimlerle tartýþtý? Tartýþmanýn sebebi neydi?
-Þey... dedi köylü. Köyden birkaç genç son zamanlarda toplanýr çok kötü sözler söylerlerdi.
Allah emredince.
-Ne gibi sözler? diye araya girdi gazeteci.
-Allah'ý inkar ederlerdi. Haþa, Allah yoktur, derlerdi. Cennet, Cehennem bu dünyadadýr derlerdi. Dindarlara hakaret ederlerdi. Buna benzer þeyler iþte...
Dudak büktü gazeteci. "Hýmmm, demek iþin ideolojik boyutu da var."
-Siz o gençlerden mi þüpheleniyorsunuz? diye sordu gazeteci.
-Hayýr hayýr! Kimsenin günahýný almak istemem. Kim yaptýysa Allah'tan bulsun.
Sustu köylü. Yine bir tereddüt geçirdi. Gazetecinin soru soran bakýþlarýný üzerinde hissediyordu.
-Þey... Aslýnda merhum kendisini kimin öldürdüðünü söyledi.
Gözleri iri iri açýldý gazetecinin.
-Kime söyledi? Sen onlarý bulduðunda ölmüþlerdi, öyle deðil mi? Yoksa senden önce birileri ulaþmýþ mýydý?
-Hayýr, dedi köylü. O þekilde deðil. Kýz kardeþi merhumu rüyasýnda gördü. Merhum ona kendisini öldüren iki kiþiyi gösterdi.
Gazetecinin hayretle açýlmýþ gözleri önce büzüldü, sonra öfkeyle kýsýldý. Tiksinerek baktý yaþlý adama. Bakýþlarýyla onu ezmek, hýrpalamak istiyordu sanki.
"Deliye bak! Rüyada söylemiþ... yok ruhunu çaðýrtýp ona sorsaydýnýz. Bu kafayla biz adam olmayýz. El âlem soðuk füzyonla, gen mühendisliðiyle, klonlama ile nerelere varmýþ, biz daha rüyayla, bilmem neyle uðraþýyoruz."
Köylü, durumu anlamýþ gibi müsaade isteyip ayrýldý. Çevresine bir göz attý gazeteci. Dikkatsiz, özensiz bakýþlardý. Gözleri köy evlerine takýlýnca durdu. Derme -çatma evler... birkaç betonarme evi çýkarsan, kalanlarý tümüyle kerpiçti.
"Gençler haksýz mý ulan! Cennetle, cehennemle, öte dünyayla uðraþýrsanýz hep böyle sefalet içinde yaþarsýnýz. Yok tannymýþ, yok tabiat üstü güçlermiþ...daha neler ne-ler..." Gözlerinin önüne görkemli -gökdelenler, devasa yapýlar, lüks araçlar, aydýnlýk, hareketli geceler geldi. Müzik sesleri, araçlarýn motor gürültüleri, þuh kadýn kahkahalarý duyar gibi oldu. Ýç geçirdi. Bir sýrýtýþ yayýldý yüzüne. "Medeniyet güzel þey."
Gelen giden yoktu. Bir sigara yaktý gazeteci. Öfkeyle, emercesine bir nefes çekti ciðerlerine. Bekleyiþ, sýkýntýsýný artýrýyordu. Deðer miydi böyle bir olay için buralara kadar gelmek? Aslýnda bu ayrýntýlarý önceden bilse, herhalde gelmezdi. "Ne olacak, iki gerici iþte. Hayatý insanlara zehir etmek isteyen iki örümcek kafalý. Kim yapmýþsa iyi yapmýþ. Böyle haþerelerden her zaman toplum zarar görür." Ya yaþlý köylüye ne demeliydi? Yok kimseye zararý yokmuþ, yok rüyada katillerini göstermiþ... bir sürü masal. Köylü milleti hep böyleydi. Kim bilir adamý öyle yavaþ yavaþ ermiþ ilan ederler, sonra da tanrýlaþtýrýrlardý. Karakterleri buydu. Hep böyle olmuþtu. Ünlü romancýnýn bir romanýnda da iþlediði benzer bir olayý hatýrladý. Romanda öyle öldürme falan yoktu ama, köylünün çarpýk zihniyetini çok güzel anlatýyordu. "Tam Nobel' i hak eden bir yazar, ama nedense vermiyorlar iþte. Adam içinde o hasretle gidecek."
Kafasýnda bir çok þey birbirine karýþýyordu gazetecinin. Her þey eksik ve parça parçaydý. Aslýnda geceden kalmaydý, ama fazla da içmemiþti. Hani kendisi de dayamklýlý-ðýyla övünürdü. Kimliðine ve konumuna yakýþmýyordu bu kafa karýþýklýðý. "Boþ ver" dercesine kafasýný salladý. Umutsuzca yola çevirdi bakýþlarým. Uzaktan birkaç arabaya iliþti gözleri. Gözlerini birkaç kez kýrpýþtýrýp açtý. Hayýr, gözleri yanýltmamýþtý onu. Gelenler vardý. Yanýnda birileri olsa, onlarla, gelen arabalarýn resmi görevlileri taþýdýðýna dair bahse girerdi. Rahat bir nefes aldý.
Üç araba art arda mezarlýðýn önünde durdu. Gazeteci, kendisinden beklenmeyen bir çeviklikle arabalara yanaþtý. Arabalardan, doktor, savcý, Ýl Saðlýk Müdürü, Saðlýk görevlileri ve jandarmalar indi. Savcý, gazeteciyle karþýlaþýnca daha resmi bir poz takýnma ihtiyacý hissetti. Hemen yanýnda emir almaya hazýr, bekleyen rütbeliye bir þeyler fýsýldadý. Rütbeli, köylülerin yanýna giderken gazeteci de savcýya sokuldu.
-Nasýlsýnýz Savcý Bey!
-Teþekkür ederim, dedi Savcý.
-Uzun zaman oldu görüþmeyeli. Öyle deðil mi?
Savcý, polis gecesinde ortaya çýkan rezaleti hatýrladý. Alkol sýnýrýný aþan birkaç kiþi ortalýðý birbirine katmýþtý. Kendisi de biraz içmiþ, o yüzden müdahale edememiþti. Gazeteci, bu olayý diline dolamýþ, savcýdan da alaycý bir üslupla söz etmiþti.
Savcý, tiksinerek baktý gazeteciye. O geceden beri uzak durmuþtu ondan. Þimdi tereddüt ediyordu ona yüz verip vermeme konusunda. Gazeteci milleti tehlikeliydi. Onlarla her zaman iyi geçinmek en iyisiydi. Onlar isterlerse insaný göðe çýkarýrlar, isterlerse herkesin gözünden düþürürlerdi. Ýyi yerlere gelebilmek için gazetecilerle iyi geçinmek gerektiðini biliyor, ama onlara güvenilemeyeceðini de biliyordu.
-Öyle, dedi savcý. Devlet iþleri... koþturuyoruz. Sizde iþler nasýl?
Sýrýttý gazeteci.
-Bizde koþturuyoruz. Toplumu bilgilendirmek gibi önemli bir misyonumuz var.
Pis Ýpir küfür geçti içinden savcýnýn, "peh... toplumu bilgilendirmekmiþ. Ýþiniz gücünüz skandal aramak, birilerini karalamak...!"
-Tabi caným, zor iþ gazetecilik. Kimbilir ne zamandan beri burada bekliyor sundur.
Gazeteci, "Kýymetimiz bilinmiyor" der gibi bir hareket yaptý.
-Sabahýn köründe geldim buraya. Ýþin kötü tarafý pek de önemli bir haber deðil..
-Bir iki manzara fotoðrafý çeker, bir haber uydurursun, dedi savcý kinayeli bir sesle.
Gazeteci bozulduðunu belli etmemeye çalýþtý. "Ulan ne hin oðlu hinsin, ben bilirim. Aklý sýra bizim, mesleðimizi icra ederken yalana, fotoðrafa göre habere baþvurduðumuzu söylemek istiyor."
-Buyurduðunuz gibi, dedi gazeteci. Mezarlar açýlýrken bir fotoðraf çekeceðim. Otopsi konusunda doktorun görüþlerini alacaðým, o kadar.
-Evet, dedi savcý mezarlýðý iþaret ederek. Galiba mezarlarý açýyorlar. Ýþin kötü yaný hazýrlýksýz geldik. Kokuya nasýl dayanacaðýz.
-Ne kadar olmuþ ölüler gömüleli? diye sordu gazeteci.
-Bir yýldan fazla. Tam olarak on altý ay.
Yüzünü buruþturdu gazeteci. Doktora iliþti gözleri. Doktor, önlemini almýþ aðýz ve burnunu kapatmýþtý bir bezle.
Mezarlarý açmak için birkaç köylü çalýþmaya baþladý. Doktor, savcý, jandarma ve saðlýk görevlileri birkaç metre uzakta bekliyorlar, çalýþmayý izliyorlardý. Gazeteci, tümünü alacak þekilde bir fotoðraf çekti. Yerini deðiþtirerek bir fotoðraf daha çekti. Mezarlara yaklaþmaya niyeti yoktu. Köylüler, topraðý dýþarýya atmaya devam ederlerken, gazeteci, ceset kokusu ihtimaline karþý biraz daha uzaklaþtý. "Cesetleri görmem gerekmiyor." dedi içinden. Otopsiden sonra doktorun görüþlerini alýrým olur, biter." Mezarlýða sýrtýný dönüp bir sigara yaktý.
Mezarlýkta toplananlardan aniden sesler yükselmeye baþlayýnca irkildi gazeteci. Hýzla döndü. Hayret nidalan yükseliyor, yüzlerde þaþkýnlýk bulutlan dönüp duruyordu. Bir tereddüt geçirdi gazeteci. Bir-iki adým atýp durdu. Hayret!.. Hiç koku yoktu. Çekingen adýmlarla yaklaþtý kalabalýða. Bazý köylülerin aðladýðýný fark etti. "Akrabalarý olmalý." Resmi görevlilerin de þaþkýnlýk içinde birbirlerine baktýklarýný görünce, biraz daha yaklaþtý. "Ne oluyor burada" der-cesine baktý doktora. Doktor, baþýyla cenazeleri iþaret etti.
Allah emredince.
Dönüp bakýnca bir ürperti kapladý bedenini. Cesetler açýkta idi ve onlarda hiçbir çürüme alameti görünmüyordu. On altý ay ve taze cesetler... þaþkýnlýk, bulaþýcý bir hastalýk gibi hemen ona da sirayet etti. Çabuk toparlandý ama. O sýrada bir köylünün hýçkýrýklarla kesilen sözleri yükseldi.
-O zaman da söyledim. Bunlar, mazlum þehidlerdir. Allah'a kul olmaktan baþka suçlan yoktu. Allah kahretsin katillerini! Onlar zalimce bir iþ yaptýlar. Bunlar þehidtir. Ýþte, Þehid olduklarýnýn delili! Bu kadar zamandýr bedenleri çürümemiþ!
Gazeteci, gittikçe kabaran bir öfkeyle dinledi bu sözleri. Diþlerini yýkýyor, kaþlanný çatýyordu. "Ýþte yeni bir efsane!... Cahil halk böyle boþ inanýþlarýn peþinden gitmeye dünden hazýr zaten. Yok þehitmiþ , yok bilmem neymiþ; bir sürü aptallýk." Ama içinde bir ukde de yok deðildi. Düþüncelerine cýlýz da olsa bir isyan sesi yükseliyordu. "Ama cesetler neden çürümemiþ? Tabiat neden her zaman yaptýðýný yapmamýþ? Neden kefenler bile yer yer çürümelerine raðmen, cesetler taze gibi görünüyor."
-Hayýr! dedi gýrtlaktan çýkan kýsýk, ama öfkeli bir sesle. Mutlaka bunun bilimsel bir açýklamasý vardýr.
Gözleri doktora takýldý gazetecinin. Doktor, elleri yanlarýna düþmüþ, yüzünü kapatan örtüyü indirmiþ, ondan farklý bir hali yoktu. Ne diyeceklerini, ne yapacaklarýný bilmiyor bir haldeydiler. Yüksek sesle dile getirilen kanaatler, onlarý da etkisi altýna almýþ gibiydi.
|
Gönderen: 13.03.2008 - 16:43 |
|
|
|
395 Mesaj -
|
|
|
Öfkeyle solumaya baþladý gazeteci. Böyle bir durumda, herkes kitlenin cehaletinin duygusal baskýsý altýnda savrulurken, birileri sorumluluðunun gereðini yerine getirmeliydi. Bu tür rüzgârlar, ancak kararlý bir duruþla önlenebilirdi. Modern dünyada, ilkel inanýþlarýn, dinsel efsanelerin yeri yoktu. Bu tip þeyler, sadece kültürel bilgi, folklorik öðe, tarihi zenginlik kapsamýnda deðerlendirilmeliydi:
Hýzla doktora yaklaþtý.
-Ne oluyor Doktor Bey! dedi öfkeli bir sesle.
Doktor, gazetecinin çatýk kaþlarýndan ürktü. Baþýyla cesetleri iþaret etti.
-Çok garip bir durum, dedi.
-Bilimsel bir açýklamasý yok mu?
Bir an afalladý doktor. Ne diyeceðini þaþýrdý. Daha doðrusu þaþkýnlýðý düþünmesini engellemiþti.
-Bilimsel bir açýklama mý?,.
-Evet, bilimsel bir açýklama. Neden toprak bu cesetleri çürütmedi. Bu þehit hikâyelerine inanmýyorsun umarým.
-Hayýr! dedi, inandýrýcý olmaya çalýþarak. Tabii ki inanmýyorum.
Bir lamba yandý gazetecinin kafasýnda. Doktorun gözlerinin içine baktý.
-Topraðýn yapýsýndan kaynaklanýyor olmasýn?
Doktor, boþ bakýþlarla baktý gazetecinin kurnazca bakan gözlerine. Topraðýn her yerde ayný özelliði göstermediðini biliyordu. Ama cesetlerin çürümemesinin de topraðýn yapýsýndan kaynaklanmadýðýný biliyordu. Cesedi, topraðýn çürütücü etkisinden koruyabilmek için bir çok kimyasal iþleme ihtiyaç vardý. Ayrýca o iþlemler bile cesedi böyle koruyamazdý. Ama bunlarý söyleyemezdi.
- Evet, dedi gazeteciye. Topraktaki kimyasal bileþimler her yerde ayný deðildir. Buradaki toprak, cesedi daha geç çürütür.
Soyut alanda bir zafer kazandýðýný düþünerek sýrýttý gazeteci. Bilimsel izahlarla boþ inanýþlarýn önüne geçecekti. Sorumlu bir aydýn, konumunu ve sorumluluklarýný bilmeliydi. Bir sonraki gün gazeteye geçeceði haberin ve yapacaðý yorumun çerçevesini kafasýnda oluþturdu. Otopsinin bir önemi yoktu. Teknik ayrýntýlarý beklemeden arabasýna atlayýp köyden ayrýldý.
Gazeteye ulaþtýðýnda hemen iþe giriþti. Haberi çok ayrýntýya girmeden yazdý. Doktorun bir cümlelik açýklamasýný on cümleye çýkardý. Köylülerle ilgili aþaðýlayýcý birkaç cümle yazdý. Keyifle koltuðuna yayýlýp yazdýklarýný okudu.
- Þimdi sýra yorumda, diye mýrýldandý. "Bilim mi, Batýl inanýþlar mý?" diye bir baþlýk attý. Birkaç dakika düþündükten sonra yazmaya baþladý.
"insanoðlu, karanlýk çaðlardan kurtulmak için uzun ve zorlu bir süreç yaþadý. Bilimin aydýnlýðýndan haberdar olmadýðý yýllarda, insanoðlu, her þeyden korktu ve kendini çok zayýf hissetti. Batýl inanýþlar, efsaneler, mitolojiler hep o korkularýn eseri olarak ortaya çýktý. Kimi açýkgözler de insanlarýn bu zaaflarýndan yararlanýp, kurtarýcý, uyarýcý gibi pozisyonlarda ortaya çýktýlar. Ýnsanlarýn emeði, gücü, aklý yýllarca bu þekilde sömürüldü. Karanlýk devam ettikçe, birileri bundan faydalandý. Ve bu birileri karanlýðýn her zaman devam etmesini arzuladýlar.
Gün geldi bilim güneþi buzul çaðýný bitirip dünyayý aydýnlattý. Ýnsanlar, her þeyi açýk-seçik görünce artýk korkmadýlar. Artýk daha güçlü, daha akýllýydýlar çünkü. Mitolojiler, efsaneler, batýl inanýþlar, sadece edebi eserlere malzeme olabildiler.
Evet, dünya aydýnlandý, ama bizde maalesef hala karanlýk fikirlerle dolu kafalar var. Bunlar, bilime deðil, batýl inanýþlara itibar ediyorlar. Kimyanýn, biyolojinin kat ettiði mesafeler, bu tipler için bir anlam ifade etmiyor.
Sevgili okuyucularým, sanýrým neden söz ettiðimi anlamýþsýnýzdýr. Evet, (...) köyündeki olaydan söz ediyorum. Bir süre önce öldürülmüþ iki kiþi, otopsi için mezardan çýkarýldý. Cesetlerinin çürümemiþ olmasý ile ilgili çaðdaþ insanlara yakýþmayan sözler söylendi. Yok efendim þehitmiþler de, yok efendim mazlumca öldürülmüþler de o yüzden tanrý onlarýn cesedini çürütmemiþ. Ne ilkel düþünceler, öyle deðil mi sevgili okuyucularým? Birazcýk bilimin ýþýðýndan faydalanmýþ kimse, böyle cahilce yorumlarda bulunur mu acaba? Hiç sanmýyorum. Eski Mýsýr'da Firavun cesetleri bilimsel usullerle mumyalanýr, böylece çürümeleri engellenirdi. Yani o cesetleri hala çürümemiþ olan firavunlarda mý þehit? Maalesef böyle ilkel düþüncelerden hala kurtulamamýþýz.
Bilim her þeye çözüm getirir. Doðadaki her olayýn bilimsel bir açýklamasý vardýr. Nitekim olay yerine rapor tutmak için gelmiþ olan aydýn fikirli sayýn doktorumuz, konuya oldukça bilimsel bir açýklama getirdi. Toprak ile ilgili yaptýðý kýsa araþtýrmadan sonra, oradaki topraðýn yapýsýndaki kimyasal bileþimlerden dolayý çürümeleri geciktirdiðini açýkladý. Yani konu dinsel deðil, bilimseldi. Sanýrým tüm karanlýk tablolara raðmen, geleceðe güvenle bakmamýza imkan saðlayan olaylardan biridir bu. Böyle aydýn fikirli, bilimi tek kýlavuz edinmiþ doktorlarýmýzýn, kimyagerlerimizin, biyologlarýmýzýn bizi aydýnlýk ufuklara taþýyacaðýndan kuþkumuz yoktur. Yeni nesilleri bu inanç ve düþüncede yetiþtirebilirsek çaðdaþ uygarlýðý yakalamamýz hiç de zor olmayacaktýr."
Gazeteci arabasýyla karanlýk bir yolda ilerliyordu. Önünü göremiyor, saðýný solunu göremiyordu. Arabasýnýn farlarýný çalýþtýrmak istedi, ama sanki hepsi arýzalýydý. Ýlerlemeye devam ediyordu araba. Sarsýntýdan dolayý bozuk bir yolda olduðunu anladý. Ýçinde, nereye sürüklendiðini bilmememin korkusu vardý.
Bir sarsýntýyla arabasýnýn farlarý çalýþtý. Yol, iyice aydýnlanmýþtý. Köy yolundaydý. Biraz dikkat edince köyün dýþýndaki mezarlýða doðru gittiðini anladý. Direksiyonu çevirerek arabanýn yönünü deðiþtirmek istedi ama, baþaramadý. Araba kontrolünde deðildi. Mezarlýða iyice yaklaþtýðýnda araba yavaþladý. Biraz daha ilerledikten sonra durdu. Kaç kez marþ verdiyse de çalýþtýramadý. Arabadan indi. Yeni kazýlmýþ gibi duran açýk bir mezarýn önündeydi. Korkuyla mezarýn karanlýðýna bakarken biri doðruldu. Onu tanýmýþtý gazeteci. Otopsi için mezarý açýlan adamdý. Yüzü hiç de bir ölünün yüzüne benzemiyordu. Heybetli Akýþlarý vardý.
-Sen Allah'a inanýyor musun? diye baðýrdý gazeteciye.
-Bi.. bi.. bilmiyorum, diye kekeledi gazeteci.
-Allah'ý bilmeyen kendini bilmez. Kendini bilmeyen neyi bilir ki cahil!
Mezardan çýkan adam sözünü bitirir bitirmez elinde tuttuðu bir gazete parçasýný uzattý gazeteciye. Bir yazýyý gösteriyordu.
-Bu yazýyý sen mi yazdýn?
-E... evet...
Adam kükremeye baþladý:
-Su, ateþ, toprak, Allah'ýn emrindedir. Su boðar, ateþ yakar, toprak çürütür, ama Allah izin verdiði müddetçe. Allah, emredince, su boðmaz, ateþ yakmaz, toprak çürütmez! Su boðmaz, ateþ yakmaz toprak çürütmez! Su boðmaz, ateþ yakmaz, toprak çürütmez..
Bir çýðlýk atarak uyandý gazeteci. Korkuyla baktý etrafýna. Yataðmdaydý. Hemen ýþýðý yaktý. Bir daha etrafýna göz gezdirdi. Evet, bir kâbustu gördüðü. Bu mesele onu fazla meþgul etmiþti. Zihni, kâbuslar üretmeye baþlamýþtý. Unut-malý, unutmaya çalýþmalýydý. Tüm üþengeçliðine raðmen dolaba kadar gidip büyük bir bardak içki aldý. Bu meseleyi unutmalýydý. Bardaðýnýn dibini görünce, bir daha doldurdu. Yarma yeni olaylarýn peþine düþecekti.
|
Gönderen: 13.03.2008 - 16:45 |
|
|
|
395 Mesaj -
|
|
|
Ana Kalbi
Alt kattan durmadan insanlar akýyordu üst katýn uzun malta'sma. Kýsa süre içinde yer bulmak zorlaþacaktý. Çocuklarýn sesleri, koþuþturmalarý, soðuk mekâný þenlendiriyor, canlandýrýyordu.
Son þebeke kapýsýný geçip, pencere dibinde duvara dayandý çarþaflý kadýn. Kýrk yaþýn biraz üzerinde gösteriyordu. Hüzünlü yüzünde, bir annenin acýsýný, özlemini okumak mümkündü. Gözleri her an bulutlar çaðýrýp, yaðmurlar yaðdýrmaya hazýrdý.
Açýk görüþ yerini gözleriyle baþtan baþa yavaþ yavaþ taradý çarþaflý kadýn. Anneler, babalar, genç kadýnlar, kýzlar, çocuklar... çoðu sevinçle dolduruyordu maltayý. Yüz yüze görüþmek, konuþmak, hasret gidermek... ama annelerin yüzlerinde buruk bir sevinç ve büyük bir hüzün okudu çarþaflý kadýn. O da bir anneydi ve o hüznü iyi tanýyordu. Kuzucuðu, ciðerparesi yýllardýr zindandaydý.
-Hoþ geldin teyze!
Her zaman karþýlaþtýðý gençlerden biriydi. O da Ýsmail'i gibi yýllardýr içerdeydi. Ýsmail'in daha gelmediðini görmüþ, mahzun yüzlü anneye yaklaþmýþtý. Sonra hoþ geldin-ler, hal-hatýr sormalar arttý. Tanýdýðý-tammadýðý birçok kiþi güler yüzle yaklaþýyor, kýsa süre bir þeyler söylüyor dua dileðinde bulunup gidiyordu.
Yüreði sevgiyle yumuþadý, acýyla büzüldü çarþaflý kadýnýn. Bu güzel davranýþlarýn altýnda hiçbir menfaat hesabý yoktu. Yüzlerindeki gülümsemenin temizliði yüreklerinden yansýyor olmalýydý. Peki ya zindan... Zindan suçlularýn ye-riyse bu güzel insanlar neden buradaydý?
Kalbindeki acý yüzüne kadar sirayet etti çarþaflý kadýnýn. Gözlerini büzdü. Sesi çýkmýyordu, ama içinde bir çok dua sözcüðü ard arda sýralanýyordu. Tam karþýsýnda yaþlýca bir kadýnýn genç bir delikanlýya sarýldýðýný ve bir çok kez yanaklarýndan öptüðünü görünce, doldu gözleri. Masalarda karþýlýklý oturanlara, duvar kenarýna serdikleri battaniye ve minderlere yerleþenlere baktý bir süre. Boþluklarýn birer birer dolduðunu fark etti.
"Benim Ýsmail'im neden gelmedi?" dedi içinden. Gözünü yeniden kapýya dikti. Mahpuslar, o kapýdan geliyordu her zaman. Bir ara kapýya kadar yaklaþmýþ, oradan aþaðý inen merdivenler görmüþtü. "Kim bilir yerin kaç kat altýnda tutuyorlar çocuklarýmýzý" diye düþünmüþtü. Bir defa bunu oðluna da açmýþ, oðlu, gülümseyerek izah etmiþti meseleyi: Kaldýklarý yerler iki katlýydý. Ranzalar üst kattaydý. Alt katý yemekhane olarak kullanýyorlardý. Tuvalet ve banyo da alt katta idi. Dýþarý açýlan kapý da alt katta olduðu için görüþ yerine merdivenleri kullanarak çýkýyorlardý. Yerin altýnda falan deðillerdi. Oðlunun hiç yalan söylediðine þahit olmamýþtý. Ýsmail'ine inanýyor, ona güveniyordu; ama içindeki burukluk yine de geçmemiþti.
Kapýdan gireni görünce sevinçle açýldý gözü. Hemen toparlandý. Ýþte Ýsmail'i, ciðerparesi karþýsýndaydý ve gülümseyerek ona doðru geliyordu. Ellerinde birer iri siyah poþet taþýyor, aðýr aðýr annesine yaklaþýyordu.
Çarþaflý kadýn, hýzla atýldý oðlunun geldiði yöne. Hasretle, sýkýca satýldý Ýsmail'e. Yanaklarýndan öptü birkaç kez. Ýki eliyle oðlunun baþýný tutup, yüzüne baktý bir süre. Ýçinde hüzün, sevinç, dinmez bir hasret, dalga dalga kabarýyordu. Gözleri 4oldu. Bir adým kadar uzaklaþýp baktý oðluna tepeden týrnaða. Gözleri doluydu, ama yüzü gülüyordu.
-Bir yere geçelim anne! Böyle ortada durursak gelip geçenleri rahatsýz ederiz.
Oðlunun sesini duymak, duygu saðanaðýna yeni bir kapý açmýþtý içinde çarþaflý kadýnýn. Bir sevgi þarkýsý okudu kalbinde mutluluk kuþu. Oðlunu sessizce takip etti. Þebeke kapýsýnýn yanma gelince durdu Ýsmail. Poþetlerinden birinden kahve renkli bir battaniye çýkarýp yere serdi. Hemen ardýndan iki küçük minder býraktý battaniyenin üzerine.
-Oturalým, dedi annesine.
Sessizce denileni yaptý çarþaflý kadýn. Bir süre daha sessizliðini devam ettirdi. Oðluna sadece bakýyordu. Konuþmaya çekiniyor, eðer konuþursa aðlamaktan korkuyordu.
Ýsmail de annesine gülümsüyordu. Annesinin her iki elini tutup birer defa öptü.
-Hoþ geldin anne!
Çarþaflý kadýn daha fazla tutamadý kendini. Yan yana sýkýþan bulutlar ani bir yaðmur yaðdýrdý. Gözyaþlarýný engelleyen set kalkýnca, yanaklarý çabucak ýslandý. Bir daha
boynuna sarýldý oðlunun.
-Anan sana kurban olsun Ýsmail'im. Senin hasretin ciðerimi nasýl yakýyor, Rabbim bilir. Caným oðlum benim. Anan sana kurban olsun!
Sakinleþmek için kendini zorladý çarþaflý kadýn. Kendini tutmalý ya da en azýndan bunun için çaba harcamahy-dý. Hapishane zaten sýkýntý, dert, kederle doluydu. Oðlunun, Ýsmail'inin acýlarýný arttýrmamak için duygularýný gizlemeye çalýþmaydý.
Annesi sakinleþince, Ýsmail yerinden doðruldu. Bir boþluk oluþtu kadýnýn yüreðinde. Bahar çiçeklerine ayaz rüzgarý deðer gibi oldu. Neden kalkýyordu Ýsmail? Soru dolu bakýþlarla baktý oðluna. Ýsmail durumu fark etti.
-Gidip kantinden bir þeyler alayým, diye izahatta bulundu.
Elinden tuttu annesi. Oturttu oðlunu. -Dur þimdi daha sana doyasýya bakamadým. Nereye gidiyorsun? Otur þimdi, sonra gidersin.
Oturdu Ýsmail. Anasýný kýrmadý. Zaten hiç kýrmazdý anasýný. Anasý da onun bu yumuþak huyluluðunu çok severdi. Dikkatle süzmeye baþladý oðlunu çarþaflý kadýn. Daha gencecik bir delikanlýydý Ýsmail'i kendisinden kopartýldýðmda. Yirmisine daha basmamýþtý o zaman. Tam beþ yýl geçmiþti. Koca beþ yýl... Cezaevi uzak olduðu için ancak iki üç ayda bir ziyarete gelebiliyordu. Her geliþinde oðlunu biraz daha büyümüþ, olgunlaþmýþ görüyordu.
Ýsmail, çok zayýf görünüyordu annesinin gözlerine. Yanaklarýna, çýkýk elmacýk kemiklerine baktý oðlunun, çarþaflý kadýn. Evet, oðlu oldukça zayýftý. Teni de aþýn derecede beyazlaþmýþtý. "Hiç güneþ görmüyor olmalýlar" diye düþündü çarþaflý kadýn. "Zalimler bu karanlýk yerlerde oðlumu öldürecekler. Belli etmemeye' çalýþýyor, ama çok zayýf ve halsiz. Gözlerinin altý siyahlaþmýþ. Zaten gelirken de iki poþeti taþýmakta zorlanýyordu. Allah kahretsin bize bu zulmü reva görenleri! Ýki dünyada rahat yüzü görmezler inþaallah."
-Çok zayýflamýþsýn oðlum.
Gülümsedi Ýsmail.
-Geçen geliþinde de öyle diyordun ama, bende bir deðiþiklik yok.
Ýnandýncý olmak için tüm yüz mimiklerim kullanýyordu Ýsmail. Ama annenin kalbi teskin olmuyordu bir türlü. Gözlerine mi inansýn, yoksa duyduklanna mý?
-Size yemek veriyorlar mý?
Ýsmail gülümsedi yeniden.
-Tabi ki veriyorlar. Ýnan bana anne siz, bizim yediðimizi yemiyorsunuz.
-Neden o kadar zayýfsýn öyleyse?
Anneyi ikna etmek zordu. Ýsmail kýsa bir kararsýzlýk geçirdi. Annesinin mahzun bakýþlannda bir cevap beklentisi vardý.
-Þey anne... bu bir yýldýr Davudi oruç tutuyorum.
Bir þeyler kýpýrdadý içinde annenin. Bir kaygý filizlendi yeniden. Kuzucuðu, evladý ne diyordu?
-Ne orucu?
-Davudi oruç... yani bir gün oruç tutuyorum bir gün tutmuyorum, zayýflamam ondandýr.
-Tutmak zorunda mýsýn?
Annesinin elini tutup sýktý Ýsmail. Gözlerinin içine baktý gülümseyerek.
-Hayýr hayýr, tutmak zorunda deðilim. Bu, nafile orucudur.
-Sen çok zayýfsýn oðlum. Þimdi tutma olmaz mý? Hastalanmandan korkarým.
Rica ve istekle bakýyordu oðluna, anne. Ýsmail, kýrmadý annesini:
-Bir süre ara veririm Davudi oruca. Pazartesi, perþembe oruçlarýný tutarým yalnýzca.
Sevindi kadýn. Buruk bir gülümseme belirdi yüzünde.
-Herkesin sana selamý vardý Ýsmail. Babanýn iþi vardý, gelemedi. Ýnþallah bir dahaki ziyarete... geçen gün dayýnlar bize misafirliðe gelmiþlerdi. Hepsinin sana selamlarý vardý. "Bize de dua etsin" dediler. Onlar için hindi kesip kýzartmýþtým. Sonra sen geldin aklýma...
Sesi kýrýldý yine çarþaflý kadýnýn. Bir þeyler düðümlendi boðazýna. O günü hatýrladý. Herkes neþe içinde idi. Yemeðe otururlarken yine Ýsmail'ini hatýrlamýþ, gözleri dolmuþtu.
-Boðazýmdan geçmedi Ýsmail'im. Sen zalimlerin ellerinde sýkýntýlar içinde, ben hindi eti yiyeyim. Hiç olacak dua
þey mi?
Ýsmail, sevgiyle baktý annesine.
-Beni o kadar düþünme anne. Ýnan durumum çok iyidir. Yemeklerimiz de fena deðil. Dün köfte yedik, önceki gün tavuk kýzartmasý... inan anne, yemeklerimiz iyidir.
Ilýk bir rüzgar esti çarþaflý kadýnýn gönlünde. Ýsmail'ini güzel yemekler yerken canlandýrdý karþýsýnda. Biraz sevindi.
Ýsmail,: kantine doðru yürürken ardýndan baktý annesi. Sevinç ve hüznü ayný anda hissetti. Büyümüþ, koca adam olmuþtu Ýsmail. Tam beþ yýl geçirmiþti zindanda. Konuþmasý, davramþjarý olgunlaþmýþtý. Kaç yýl daha kalacaktý acaba? Ýsmail hep yuvarlak laflar ediyordu bu soruya karþýlýk. Bu kez tam olarak Öðrenecekti.
Ýsmail, elinde poþetle gelirken bir ýþýk yandý annesinin kafasmda. Olur muydu acaba? Belki de olurdu. Adamlarda Allah korkusu yoktu, ama belki içlerinde halen insanlýðýný kaybetmeyenler vardý. Üstelik düþündüðü þeylerde kimsenin baþý da derde girmeyecekti.
Ýsmail, oturur oturmaz annesinin yüzündeki ýþýltýyý fark etti. Gözlerindeki sevinci okuyabilmek için hiç de uðraþmaya gerek yoktu.
Oðlunun ellerinden tuttu çarþaflý kadýn. Büyük bir þefkat ve sevgiyle baktý yüzüne.
-Ýsmail! dedi. Kaç yýlýn kalmýþ?
Ýsmail þaþýrdý bir an.
-Birkaç yýl dedi, önemsemez davranarak.
-Kaç yýl?
Annesinin sesi kararlýydý. Cevap bekliyordu.
-Dört yýl, dedi Ýsmail.
Oðluna biraz daha yaklaþtý çarþaflý kadýn. Sýkýca tuttu ellerinden. Gözlerinde büyük bir istek, büyük bir rica vardý. Hüzün bulutlarýnýn arasýndan þimdi arada bir umut gözüküyordu.
-Acaba, dedi. Yetkililere baþvursak nasýl olur?
Merak etti Ýsmail.
-Niçin?
-Dört yýlýn en azýndan iki yýlýný senin yerine ben burada geçirsem... Ne dersin, kabul ederler mi acaba?
|
Gönderen: 13.03.2008 - 16:46 |
|
|
|
395 Mesaj -
|
|
|
Gerçeðin Gecesi
Soluksuzdu. Lambalarý kýsmen karartýlmýþ bir koðuþ yatakhanesinin loþ bir ranzasýnda, soluklar üretememenin sancýlarýyla' acýlar çekiyordu. Tecritlerden gelen sesler,düþüncelerini bölüyor, soluklar üretecek iklimlere ulaþmasim engelliyordu. Bedenler yoruluyordu beton ve demirin baskýsý altýnda. Zindan, bir karabasan gibi insanlarýn üzerine çökerken, akýl daha fazla baskýya dayanamýyor; bedeni, hazlarý ve açýlarýyla baþ baþa býrakýyor ve kaçýyordu. Yüreðine hüznü gergef gergef iþleyen mazlum için gözleri sarartacak bir umut intizarýndan vazgeçip Rabbin rahmetine daha çok yönelmekten baþka bir yol yoktu.
Örtülerle kaçtý serin geceden. Aslýnda kaçtýðý gerçeðin gecesi, ya da gece gerçeðiydi. Yoksa örtülerle oluþturduðu gecelerden kalp çarpýntýlarýna dönüþen hasret nöbetleri haricinde kaçmýyordu. O zamanlarda serbest býraktýðý hayal kuþunun umutlarla örülü küçük dünyada dolaþmasýndan zevk alýyordu. Tek sýkýntý ayrýntýlardý. Kurgunun tam orta yerinde ayrýntýlar, sýkýntýlý baþ aðrýlarýna dönüþüyordu. Böyle anlarda ufuk belirsizîeþiyor, "Sil baþtanlar" zihnini yoruyor, sessiz "ah"lar içinde bir resmi geçit yapýyordu.
Battaniyeyi azýcýk aralayýnca bir serinlik yaladý alnýný. Baþýný biraz daha çýkardý. Gayri ihtiyari perdeye yöneldi bakýþlarý. "Karartma" diye tanýmlýyordu perdenin arkasýnda geçirdiði anlarý. Bir zamanlar karartmalar, porsumuþ bedene inat, duygularýn doludizgin meydanlara atýlarak rüzgârla yarýþtýðý anlardý. Ama þimdi... Bir taraftan küçük fluore-sant'm soðuk ýþýðý, öte taraftan kule projektörünün öfkeyi dalga dalga kabartan inatçý saldýrýsý... Gündüzün karartmalarý daha bir masum, daha bir sükûn yüklüydü. Zaten defterinde çokça yer eden de o gündüz karartmalarýydý.
Bir an yine bir þeyler yazma isteði geçti içinde. Defterine bakýnca bir bezginlik hissetti. Böyle zamanlarda her þeyden vazgeçip zihni temizleme, tüm baðlardan kurtulup duru bir tövbeye, duru bir secdeye ulaþma isteði dolardý içine. Ama giriþimleri genellikle baþarýsýzlýkla sonuçlanýr, dünyaya karþý kayýtsýz kalma isteði, bir mazi rüzgânyla alabora olurdu. Gözlerinden, yanaklarýna süzülen ýlýk akýþkan, bir sessiz feryadýn senfonisi eþliðinde canlanan bir hüzün tablosu olarak kayýt altýna alýnýyordu hazýr gözcüler tarafýndan. Ýçindeki bezginlik devam ederken, hemen yaný baþýnda, yastýðýnýn kenarýnda duvara dayadýðý kitaplara baktý. Birileri ne çok zaman harcamýþ ne çok uðraþmýþtý onlarý yazmak için. Oysa ölüm vardý. Onu andýðýnda yüreðinin soðuduðunu, gözlerinin donduðunu, hüzün ve sevinçlerin adým atamaz hale geldiðini hissetti. Gelecek bir keskin kýlýç darbesiyle kesildi, aniden. Her þey, her þey kayboldu çevresinden, hayallerinden. Korkak bakýþlarla baktý sevgilere, umutlara, tatlý ayak baðlarýna. Yüzüne yayýlmaya baþlayan hafif gülümseme kesildi bir anda. Önünde bir çukur vardý dibi belirsiz. Toplayamadýðý soluklarýnýn belli sayýda olduðunu hatýrladý. Karanlýðýn korkunçluðu, soðuk titremeler, soðuk terler, sessiz ahlar ve sonu gelmez hasretlerle belirdi. Ölüm, tüm gerçekliðiyle ete kemiðe büründü gözlerinin önünde.
Ani bir hareketle, kaçmak ister gibi, çekti baþýna battaniyeyi. Gözlerini yummaktan korkuyor, ama düþüncelerinin daðýlmasýný da istemiyordu. Ýçinde þiddetli diyaloglar, itiþ-kakýþlar baþladý. Silahlar çekildi savaþ meydanýnda. Sevgiler, hasretler, piþmanlýklar, tövbeler, hüzünler, kahýrlar, yalnýzlýk anlarýnýn tadlarý gözyaþlarý ve daha baþkalarý... Yani hayatýn satýr aralarýnda bir görünüp bir kaybolan tüm ayrýntýlar doldurdu savaþ meydanýný. Her þey ortaya yýðýlmýþ, psikolojik savaþ süreci baþlamýþtý. Bir kývýlcým çok þeye yol açabilirdi.
Elini soðuk terlerle ýslanmýþ alnýna götürdü. Perdeyi aralayýp gerçeðin serin gecesini kucaklama isteði geçti içinden. O anda gerçekle arasýnda yüzlerce perde bulunduðunu hissetti. Zaman adý verilen kaim perdeyi ve onu aþmanýn zorluðunu düþündü. Bir düþünce þimþek gibi geçti zihninden. "Geceyi bir örtü yaptýk." Gecenin birçok þeyi örttüðünü daha yeni düþünmeye baþladý. Gece insancýklarý, günahlarý, yanlýþlarý, özlemleri, acýlarý, zulümleri örtüyordu. Hemen ardýndan "Soluk almaya baþlayýn sabah"la insanlar unutkanlýk tezgâhlarýnda perdeler örmeye devam ediyorlardý. Gece bir örtüydü evet. Kimileri gece ile zulmü ve günahlarý örtüp gizlerken, kimileri de secdelerle, geçmiþ günahlarýn örtülmesi için yakarýþlarda bulunuyordu. Bazen perdeler aralanýyor, çekilen acý ve sýkýntýlar küçüldükçe küçülüyor, yüreðin tam ortasýna bir yüce sevgi oturuyordu.
Alnýnda gezinen eli, seyrelmiþ ve aðarmýþ saçlarýný hatýrlatýnca, bir burukluk doldu içine. Durmaksýzýn geçen zaman, aðaran saçlar, buruþan alýn, vücut sistemlerinin birer birer iflasa doðru gitmeleri... Yaþanan bir imtihan dün-yasiydý ve süreç herkes için aynýydý. Geçmiþin inatçý zorbalarý, insanlar üzerinde rableþen taðutlarý geçti gözlerinin önünden. Maddi hiçbir sýkýntý ve zorlukla karþýlaþmamýþ olan Firavunlar, Nemrutlar, Ebu Cehiller, Yezidler ve diðerleri... Onlar için de ayný imtihan süreci yaþanmýþtý. Zaman yine geçiyordu. Yine inatçý zorbalar seleflerini takip ediyor, insanlarý fýrkalara ayýrýyor, kadýnlarý Pazar malzemesi olarak kullanýyorlardý. Herkesin saçlarý zaman rüzgarýyla aða-rabilirdi. Her ne kadar birileri saçlarýnýn aklarýný boyalarla örtüp, karanlýk gözlüklerle dünyaya baksa da, uyduruk gecesinin hiç bitmeyeceðini düþünse de zaman durmadan ilerliyordu. Önemli olan zamanla saçlarýný aðarmasý deðil, korkunun saçlarý aðarttýðý günde ak-pak bir yüze sahip olmaktýr!" diye düþündü. Acziyetini çaresizliðini, güçsüzlüðünü hatýrladý. Yüreðinden kopup gelen sözcükler dudaklarýndan dökülürken, sýðýndýðý yüce makamýn verdiði rahatlýk yayýldý vücuduna:
"La havle vela kuvvete illa billâh"
Çap Çap Çap!..
Çap çap çap!..
Uzun bir koridor ve yalnýzca ayak sesleri... Saðlý sollu, kollarýmdan tutup sürüklercesine çekiþtiren yüzlerde bir kaygý okuyorum. Rütbelinin talimatlarý doðrultusunda bana bakmaya bile korkuyorlar. Yürüyoruz ya da sürükleniyorum. Birazcýk cesaret toplayanlar suçumu soruyorlar. Yalnýzca gülümsüyorum. "Duruþmada öðrenirsiniz" demeye getiriyorum. Koridor bitmek bilmiyor ve bu arada kollarým çekildikçe kelepçenin zinciri bileðime oturuyor. Saatlerdir bileðime takýlý kelepçe, terimle birleþip bileðimde pas oluþturuyor. Bana karþý soðuk davranýyor, ama ben dostluðumuzun hatýrýna onunla bir hasbi hale giriyorum...
Evet dostum! Sana sayýn, sevgili, muhterem veya bunlara benzer bir þeyle hitap etmiyorum. Çünkü benim için bunlardan hiçbiri deðilsin. "Dostum" dediðime bakma, seninle zoraki dost olduk. Doðrusu seninle karþýlaþmayý umuyordum her zaman. Sen zulmün, sömürünün, köleleþtirmenin sembolü iken, ýrkýyla, servetiyle, sosyal konumu ve makamýyla þeytan-laþan yaratýklarýn elindeki en korkutucu silah iken, benim gibi zulme hiçbir zaman meyletmediði için Allah'a þükreden biriyle karþýlaþmaman imkânsýzdý. Seninle tarihin birçok döneminde karþýlaþtýk. Sen hep soðuk, acýmasýz ve keskindin. Hiç bir zaman benim þikâyetlerim senin yanýnda bir þey ifade etmedi. Öyle ya herkes konumunu bilmeli, öyle davranmalýydý. Sen zulmün tüm araçlarý gibi görevine sadýktýn.
Ah dostum! Bileðimi öyle sýktýn ki parmaklarým uyuþmaya, bu arada üþümeye baþladý. Kollanm çekildikçe üþüme artacak. Ama bir þikâyetim yok senden yana. Herkes vazifesini gereði gibi yapmalý öyle deðil mi? Birileri beni kollarýmdan sü-rüklercesine çekiyor. Üzerindeki kýyafetin ve aldýðý emrin gereðini yapýyor. Yani senin görevini yerine getirdiðin gibi. Peki ya ben? Benim vazifemi kim belirliyor, biliyor musun? Hani herkes bir yerlere kulluk ediyor ya, iþte ben de Allah'ýn kuluyum ve benim vazifemi O belirliyor. "Nasýl sakýnmak gerekiyorsa öyle sakýn" þeklinde belirliyor vazifemi. "Asla zulmetme!" diyor bana. "Karþý çýk" diyor, "Seni kendine kul etmek isteyen yalancýlara." Ve ben her çaðýn Firavun ve Nemrutlarýna bir ibrahim kýyamýy-la karþýlýk veriyor ve "Lailahe illallah" diyorum. Kimi zaman ateþlere atýlýyor, kimi zaman boðazlanýyor, kimi zaman zindanlarda sabrýn aa kadehinden içmek zorunda kalýyorum.
Salon beni yanlýþ anlama dostum!
Ellerim üst üste ama bu birilerine saygýdan dolayý deðil. Senin yüzünden dostum. Bileðimi daha fazla sýkmaman için öyle durmak zorunda kalýyorum. Bu arada tüm önlemlerime raðmen ellerim uyuþmaya devam ediyor. Ben bundan aalar çekiyor, ama sýkýlmýyorum. Biz birbirimizi iyi tanýyoruz öyle deðil mi? Rabbim bana "Onlar ancak size eza verebilirler" diyor.
Sen var incit bileðimi, sana kýzmýyorum. Seni büyük hesap gününde þahitlik için çaðýracaðým dostum. O gün emir yalnýzca Allah'ýndýr. Çaðrýlan herkes ve her þey isteyerek ya da istemeyerek, gelmek zorundadýr. Ve sen dostum, o gün benim kime kulluk ettiðimi söyleyeceksin. Kimin emrini yerine getirerek bileðimi sýktýðýný söyleyeceksin. Seninle dostluðum daha ne kadar sürer bilmiyorum ama þunu biliyorum ki her þeyi olduðu gibi seninle geçen bu aný da kaydediyor þerefli kâtipler. Onlara selâm olsun...
Çap çap çap!..
Günler su gibi akýp geçiyor. Her geliþimde farklý kiþilerle yürüdüm bu koridorlarda. Kader çizgileri kimlerinki ile kesiþmedi ki... Ayný'sevgiliye gönül vermiþ olmanýn suçunu þerefle taþýyan, avuçlan yanma pahasýna kor ateþleri avuçlayan garipler... Soðuk mekânlan soluklan ile ýsýtan aþkýn yürekler...
Bazen bir mazi rüzgân çarptý zihnime. Ezilmenin, karþýlaþtýðým muamelenin dayanýlmaz aðýrlýðý allýnda kaldým. Aa ve tatlý anýlar, hani o "hayatýn tadý, tuzu olan" ayrýntýlar, büyük bir hýzla geçti gözlerimin önünden. "Sen neden buradasýn?" diye sitem eden nefsime; Yusuf dostlarýný hatýrlattým. Üstadý, Sey-yid Kutup'u ve diðerlerini... Geçen zaman dalgalan arasýnda Firavunu, Haccac'ý, Stalini gösterdim. Evet, herkes gitti. Ama þimdi firavun nerde Musa (a.s) nerde? Üstad nerde üstada eziyet edenler nerde... Geçen zaman kime ne kazandýrmýþ...
Çap çap çap!..
Koridor bitiyor. Duruþma salonuna çýkan merdivenlerdeyiz. Berbat bir ortam... Sigara izmaritleri, gazete parçalan, kâðýt peçeteler... Duruþma salonundaki devletin soðuk yüzü, bu ortamdan haberdar mý acaba? Aslýnda bu, o kadar da önemli deðil. Bizim için halý serecek deðiller ya. Her ne kadar kalýn kitaplarda bizden "Zanlý" diye söz edilse de, süreç devam etse de "Hüküm verenlerin" kanaati yeter de artar bile.
Duruþma salonunun önündeyim. Duruþma baþlasa da þu zincirlerle olan zoraki dostluðumdan bir nebzeliðine kurtul-sam. Ama sanýrým içerdekilerin pek acelesi yok. Öyle ya devlet memurluðunun rutin iþleyiþi...
Askerlerin duvarlarda yazdýðý ilginç yazýlara takýlýyor gözlerim. Bu yazýlara bakýlýrsa askerlik upuzun bir gecedir. Karanlýk, soðuk ve sýkýa olan bu gecenin þafaðý kurtuluþtur. Duvarlar baþtanbaþa þafaðýn tarihini belirten rakamlarla dolu. Duruþma salonunun kapýsý da bundan nasibini almýþ. Her taraf karanlýk geceden kurtuluþun özlemiyle tutuþanlar tarafýndan kirletilmiþ. Duruþma salonuna açýlan kapý ise gecenin bitmesini deðil sürmesini isteyen soðuk yüzlü birkaç kiþinin karþýsýna çýkarýyor insaný.
Mübaþirin sesi ve zincirlerin çözülmesi için gözüken telaþ. Asma kilidin anahtarýný bulmakta zorlanan askere, çýkýþýyor rütbeli. Nihayet zincirler çözülüyor. Hamd olsun Allah'a. Bileðimi ovuþturmaya fýrsat bile bulamadan kendimi soðuk bakýþlý dört kiþinin karþýsýnda buluyorum. En soldaki çok kötü bakýyor. Nedenini bilmiyorum, ama herhalde bu kinin bir sebebi vardýr. Ben kendisini hiç tanýmýyorum. Hatta adýný bile bilmiyorum. Ama sanýrým bu zat benim hakkýmda çok þey biliyor, ya da bildiðini sanýyor. Düþmanlýðýnýn sebebi mi? Sanýrým tek sebep onun tanrýsýna ibadet etmeyi kabul et-meyiþimdir. Þimdi ona sorsanýz soðuk kitaplardan mekanik dua sözlerle bir sürü rakam sýralayacaktýr, ama inanýn bana tek sebep budur. "Lailahe illallah"...
Ortadaki bir þeyler söylüyor sayfalan çevirirken. Kulaðým uðulduyor, bir þey anlamýyorum dediklerinden. Aslýnda dediklerini tahmin etmiyor deðilim. Hani Firavun iman eden sihirbazlara demiþti ya "Demek benden izin almadan iman ettiniz öyle mi? Göreceksiniz kimin cezasý daha þiddetliymiþ." Yani hazýr olun cezama...
En soldakinin kindar bakýþlarýna aldýrmadan ben izlemeye baþlýyorum onlarý. Ýkisi kâtibe bir þeyler yazdýrýrken, saðdaki umursamaz tavýrlarla, nerde olduðuna bakmadan, bir sigara yakýyor. Derin iki nefes çektikten sonra pencereye bakýp dalýyor. Þu1 an kim bilir nerdedir. Gece geç saatlere kadar içip sabah uyanmak zorunda kaldýðý için mi bu durgunluðu, pek belli deðil, ama gözlerinin altýndaki siyahlýk ve tor-bacýklar bir þeyler anlatýyor. Bir ara umursamaz bakýþlarýný önce ziyaretçilere sonra bize çeviriyor. Sanýrým onun gözlerinde basit ayrýntýlardan baþka bir þey deðiliz. Sadece bir dosya ve birkaç rakam...
Bir ara gayri ihtiyari arkaya döndüðümde, mahzun birkaç bakýþýn üzerimde kilitlendiðini fark ediyorum. Kendimi zorlayýp gülümsemeye, bir baþ selamý vermeye çalýþýyorum. Onlarýn yüzündeki acý gülümsemeyi, büyük kederi fark ettiðimden benim yüzümde de ayný ifadenin oluþtuðunu hissediyorum. Gözlerim yanmaya, burun direðim sýzlamaya baþladýðýnda, daha fazla dayanamýyor, yüzümü çeviriyor, karþýmdaki sahneyi izlemeye devam ediyorum. En soldaki sert sert bakýyor bana. Sanýrým bu tavrýmla onun mabedine saygýsýzlýk yaptýðýmý düþünüyor. Umursamýyorum.
Duruþma bitiyor Artýk pertie kapanacak. Ýtiþ-kakýþ arasýnda arkaya ^nüp bif seýam verebiliyorum kelepçesiz eller ile. Onlara ^.di birçok þey söylemek isterdim. Örneðin Yakup'un güzel Arýndan söz etmek... Ama daha kapý aðzýnda bileðime or.ruyor kelepçe yeniden. Kollarýma girenler þimdi biraz daha Merdivenlerden inerken solumdaki-nin iç çekiþiyle hr>Â baküðýný fark ediyorum. Koridora girmeden bir komut;, duruyoruz, sebebini bilmeden. Solumda-kinin üzerime kib.;^ bakýþlarýna karþýlýk verdiðimde gözlerinin dolduðun, soruyorum. Bunun kýyafetiyle uygunluk arz etmediðini gizlemeye çalýþýyor yüzünü. Galiba benim dinlemediþm duruþmayý o dinlemiþ. Beni mahkemeye götürürken kin bilir neler düþünüyordu hakkýmda. Þimdi dolu gözlerle be^y^ ve biz koridora çýkmadan hemen önce kýrýk sözlerle, a.ýcak þu kadarýný söyleyebiliyor. "Üzülme! Allah sabredenler;;, beraberdir " Çap çap çap1..
Koridordayu yjne ve ner a£jým atýþýmýzda ayný sesler çýkýyor. Yerler ýslak. (;ap çap çapj Ben sv^ai üzerime sýçramasýn diye dikkatli dikkafii adýmlarýmý atarken, postallar hýzla iniyor ýslak zemine. Çabam m^e Sular üstüme sýçrýyor. Bu halde, kelepçeH eller ile Oracýk bir zindan arabasýnda namaz kýlmak zorunda kalacaðýn-,.
Mahkeme koridoru ^ parça daha alýyor yaþamýmdan. Rabbin kutlu adýný anýyor ve gülümsüyorum kelepçeye. Selam olsun þerefli kâtiplere
Çap çap çap!..
|
Gönderen: 13.03.2008 - 16:48 |
|
|
|
395 Mesaj -
|
|
|
Þapka
Çocuk hýzla koþuyordu. On yaþýn biraz üzerinde gösteriyordu. Çýplak ayaklan, sert zemine, taþlara, dikenlere Nefes nefese kalmýþ, yorulmuþtu. Ama umursamýyordu. Köyün dýþýndaki eve kadar koþusunu sürdürmesi gerektiðine inanmýþtý. Ayný gün içinde üçüncü koþusuydu bu.
Ýnsana ilk bakýþta her an yýkýlacak intibaýný veren kerpiç evin önünde tedirgin bakýþlarla bakan adamýn yanýnda durdu çocuk. Adam, konuþmasýný bekledi birkaç saniye; ama soluðu kesilen çocuk konuþamýyordu.
Adam, daha fazla sabredemedi:
- Gelmiþ mi? dedi sertçe.
Çocuk konuþamadý bir süre daha. Nefes nefeseydi. Bunun daha da devam edeceðini-anlayýnca baþýyla "Hayýr" anlamýnda iþaret yaptý.
Olduðu yere yýðýldý adam. Baþýný ellerinin arasýna aldý. En az bir aylýk kadar gözüken sakalýný çekiþtirdi. Dudaðýný ýsýrdý. Çaresizlik belini büküyordu. Ayýp olmazsa baðýra baðýra aðlamak istiyordu. O da bir çözüm deðildi, ama belki rahatlardý biraz.
- Ne oldu?
Dönüp sesin geldiði tarafa baktý adam. Eþiydi seslenen. Yüzüne bakmaya utanýyordu. Aslýnda onun da kendisiyle ayný durumda olduðunu, ayný acýlan çektiðini biliyordu, ama evin erkeði kendisiydi. Çözümü kendisinin bulmasý gerekiyordu.
- Daha gelmemiþ...
Baþýný kaldýrmadý adaný. Kýsa bir süre çöktüðü yerde parmaklarýyla yeri eþeledi. Aniden doðruldu. Eþinin yanýndan geçip eve girdi. Yer yataðýnda acýyla kývranan oðluna baktý. Oðlu büyük bir acý çekiyordu. Zorlukla açabildiði gözlerinin altýnda belirgin morluklar vardý. Dudaklarý çatlamýþtý. Ahmed'i, yýllarca beklediði umudu, sevgisi göz göre göre eriyordu. "Keþke acýlar benim bedenime geçseydi Ah-med'im!" diye inledi ancak kendisinin duyabileceði bir sesle. "On yýl bekledik seni. Adaklar adadýk, dualar ettik gelmen için. Allah seni bize hediye etti de sevindirdi, kýrýk kalbimizi. Þimdi sen hastasýn ve ben hiçbir þey yapamýyorum."
Silkindi bir an. Her þeyi göze almalý ve bir þeyler yapmalýydý.
- Mahmud! diye seslendi dýþarý doðru. Mahmud içeri girdi. Dinlenmiþti.
- Eþeði hazýrla!
Hemen gözden kayboldu Mahmud.
- Ne düþünüyorsun Cemal?
Eþinin sorusuna döndü adam. Kýsa bir süre göz göze geldiler.
- Ahmed'i götüreceðim.
- Ama ya karakol?
Kadýnýn sesinde hem çaresizlik hem de itiraz vardý. Ama böyle eli-kolu baðlý duramazdý. Cemal:
- Baþka çarem yok...
"Falakaysa, falaka" dedi içinden. Ahmed'i, biricik evladý bu halde iken kendini düþünemezdi.
- Ama ya seni karakolda tutarlarsa Ahmed'in durumu ne olacak?-
Bunu düþünememiþti Cemal. Elinden geldiðince kasabaya uðrâmýyordu karakolun önünden geçmemek için. Ama iþte mecbur kalýyordu. Þapkasý olmadýðý için iki kez falakaya yatýrýlmýþtý karakolda. Ýlkinde utanmýþ ve kimseye söylemek istememiþti, ama eþi hemen anlamýþtý. Zaten o, her zaman kafasýnda geçen þeyleri bile anlýyordu. Sabýrlý, akýllý/halden anlayan bir kadýndý eþi.
Elleri yanma düþtü Cemal'in. Eþinin uyarýsý ona unuttuðu bir þeyi hatýrlatmýþtý. Ýkinci falakadan sonra karakol komutaný "Bir daha þapkasýz buradan geçersen seni mahkemeye veririm. Oradan da kendini mapus damýnda bulursun" demiþti. Mahkeme; hapishane, hatta yaðlý urgan demekti. Kasaba Camii Ýmamý, baþýndan sarýðý çýkarýp þapkayý giymediði için mahkemeye verilmiþti. Sonra da "Devletin nizama týný taðyire teþebbüsten" yaðlý urgan...
Elini boðazýna attý Cemal. Soðuk terler, ensesinden baþlayarak beline kadar indi. Bir-iki yutkundu.
- Eþeði hazýrladým amca!
Mahmud'tu konuþan. Yaþýna göre oldukça akýllý ve olgundu Mahmud. Oðlu Ahmed'in en iyi arkadaþýydý. Birkaç gündür evin önünden ayrýlmýyordu. Arada bir üzüntüyle göz atýyordu hasta yataðýndaki amcaoðluna.
Cevap vermeden bir süre durdu Cemal. Ýçinde isyanlar, öfkeler, güç yetmezliðin aðýtlarýna karýþýyordu. Bir Mahmud'a bir de Ahmed'e baktý.
- Mahmud! dedi. Bir koþu bak gel, Sadýk Dayý gelmiþ mi?
Ok gibi fýrladý Mahmud. Gideceði yere kadar durmayacaðýna emindi Cemal. O gün, dördüncü kezdir gidiyordu Sadýk Dayýnýn evine.
Sadýk Dayý, köyde þapkasý olan tek kiþiydi. Maddi durumu iyi olduðu için hemen bir þapka almýþ ve böylece bir defa bile dayak yememiþti. Allah var, iyi adamdý Sadýk Dayý. Köyün çoðu onun þapkasýyla gidiyordu kasabaya. O da her isteyene þapkasýný veriyor, hiç de minnet etmiyordu. "Ýyi adam iyiliðiyle anýlýr" dedi içinden Cemal.
Þehre bir ziyarete gitmiþ ve iki gündür dönmemiþti Sadýk Dayý. Köylü çok zor durumda da kalsa falakayý göze alýp gitmiyordu kasabaya. Sadýk Dayýnýn yokluðu kasaba yolunu ýssýzlaþtýrmýþtý bu iki gündür. Bu gün gelmesi gerekiyordu, ama yoktu hala.
"Ah Sadýk Dayý, tam zamanýný buldun gidecek" diye geçirdi içinden Cemal. Ahmed'ini doktora götürmek için gerekli parayý temin etmiþ ve sabahtan itibaren þapkayý beklemeye baþlamýþtý. Ahmed'ini doktora götürecek, doktorun vereceði ilaçlarla acýlarýný dindirecekti.
- Ýþte getirdim amca!
Mahmud, elinde þapkayla içeri dalmýþtý. Sevinçten gözlerinin içi gülüyordu. Yine nefes nefeseydi, ama müjdeyi bir çýrpýda söyleyivermiþti.
Cemal de sevindi. Bir kuþ kýpýrdar gibi oldu göðsünde. Þapkayý baþýna geçirirken karýsýna döndü.
- Cahide! Ahmed'imi hazýrla! Acele et!
Elini cebine atýp bir þeyler aradý. Parasý yerindeydi. Baþýnda þapkayla kendini güvende hissetti. Mahzun gözlerle Ahmed'e bakan Mahmud'a takýldý gözleri.
- Sen de hazýrlan Mahmud! Bana yardýmýn dokunur.
Mahmud, sevinçten uçacak gibi oldu. Hýzla eve doðru koþmaya^baþladý. Kasabaya ayakkabýsýz gidemezdi. Dayýsýnýn verdiði pabuçlarý ayaðýna giyip döndü. Eskimesin diye kullanmýyordu pabuçlarý.
Mahmud, eþeðe bindi önce. Önünde oturtulan Ah-med'i düþmesin diye sýkýca tuttu. Ahmed, oldukça halsizdi. Cemal, yularýndan tutup eþeði kasaba yoluna sürdü. Kasabaya kadar yol, iki saat kadar sürüyordu. Hasta biri yanlarýnda olmazsa uzun bir yol sayýlmazdý köylüler için.
Cemal, arada bir dönüp Ahmed'e bakýyordu. Ahmed'in gözlerinin altýndaki morarma artmýþ, benzi sararmaya baþlamýþtý. Mahmud, onu sýký sýkýya tutmazsa her an düþebilirdi. Cemal, bazen hýzlanmak, acele doktora varmak istiyordu. Ama hemen sonra Ahmed'in düþme, rahatsýz olma ihtimalinden dolayý yine yavaþlýyordu.
Karakol göründüðünde bir telaþ yansýdý Cemal'in davranýþlarýna. Gözlerine belirgin bir kaygý oturdu. Elini basma götürdü gayri ihtiyari. Bir güven hisseder gibi oldu.
Öyle ya þapkasý vardý. Karakolun Önünden geçebilir, kimse ona bir þey diyemezdi. Her þeye raðmen kumandanla karþýlaþmamayý diliyordu.
Karakola yüz metre kadar yaklaþmýþlardý ki Mah-mud'un çýðlýðý yükseldi. Kendine geldi Cemal.
- Amcaaa!
Dönüp baktý. Ahmed düþmek üzereydi. Demek Mah-mud'un gücü artýk onu tutmaya yetmiyordu. Hemen eþeði durdurup Ahmed'in yanýna geldi. Derin derin soluyordu Ahmed. Arada bir iç geçiriyor gibi oluyordu. Cemal, elini oðlunun boynuna atýnca irkildi birdenbire. Çocukcaðýz yanýyordu yüksek ateþten. Ýhtimamla tutup indirdi oðlunu eþeðin üzerinden. Yolun kenarýna sýrt üstü yatýrdý. "Eþeðin sýrtýnda yolculuk, halsiz bedenine rahatsýzlýk vermiþ belki" diye düþündü. Biraz soluklanýr, sonra yollarýna devam ederlerdi.
Ahmed'in dudaklarý kurumuþtu. Babasý baþýna baðlý tülbendi çözüp ýslattý. Hafifçe kurumuþ dudaklarýna deðdirdi oðlunun. Ahmed'in gözleri yarý açýk, göðsü hýzlý hýzlý inip kalkýyordu.
- Ahmed! Ahmed'im. Aç gözünü oðlum. Çok kalmadý kasabaya. Seni orda doktora götüreceðim.
Ahmed, cevap vermiyordu. Elleriyle birkaç kez hafifçe yeri dövdü. Soluklan yavaþladý. Soðuk terler aktý sýrtýna Cemal'in. Korkuyla irileþti gözleri. Bu, sekerat denen ölüm öncesi andý.
- Hayýr hayýr, dedi inleyerek.
Ahmed'in ellerini tuttu. Ruhun çýkmasýný engellemek ister gibi sýkýca kucakladý oðlunu. Ama nefesi kesilmiþti çocuðun. Cemal, þapkanýn baþýndan düþtüðünü fark etmedi. Doktor, para, Sadýk Dayý, falaka, karakol, kumandan... Zihni savaþ alanýna döndü. Herkes her þey birbirine karýþýyordu. Kumandan bazen Sadýk Dayý oluyor, ona þapka uzatýyor, bazen Sadýk Dayý kumandan oluyor onu falakaya yatýrýyordu. Sopalar ayaðýna indikçe kumandanýn kahkahalarý ile Cahide'nin çýðlýklarý birbirine karýþýyordu. Hýzla çýkýp kaçýyordu'köyden, karakoldan... Baþýnýn etrafýnda dönen bir þeyler görüyordu. Baþýna, sýrtýna, kollarýna çarpýp kendisini yaralayan bu þeyin bir þapka olduðunu fark ediyordu. Sadýk dayýnýn þapkasý... Ahmed, korunmak için arkasýna sýðýnýyordu ama þapka döne done ona da saldýrýyordu. Ahmed, çýðlýklar atýyor, her tarafý yaralanýyordu. Tüm çabasýna raðmen oðlunu kurtaramýyordu þapkanýn darbelerinden.
- Ahmeeeed!
Hüngür hüngür aðlamaya baþladý Cemal. Sýký sýkýya sarýldý oðluna. Sonra kesildi aðlamasý. Oðlunu býrakýp boþ gözlerle baktý etrafýna. Gözü þapkaya iliþti. Hemen kaldýrýp tozunu silkeledi. Evirip çevirdikten sonra, Ahmed'in basma geçirdi þapkayý. Ayaða kalkýp bir adým uzaklaþtý. Sonra yine yaklaþýp biraz daha düzeltti þapkayý. Gülmeye baþladý. Ayak sesleri duyunca durakladý. Sað tarafa baktý. Kumandan iki askerle birlikte ona doðru geliyordu. Hemen Ah-med'i tutup kaldýrdý biraz. Yanýna oturttu sonra. Gülerek baktý askerlere.
- Ne oluyor burada! diye baðýrdý kumandan.
Hýzla ayaða kalktý Cemal. Ahmed'i gösterdi askerlere.
- Onu dövemezsiniz. Mahkemeye veremezsiniz. Bakýn Ahmed'in þapkasý var. Tamam mý? Onu dövemezsiniz.
Baba-oðula tiksintiyle baktý kumandan. Askerlerine döndü.
- Gidelim, dedi. Delilerle uðraþýyoruz, diye mýrýldanmaya devam etti.
Mahmud, aðlayarak köye doðru koþarken, Cemal baðýrmaya devam ediyordu.
- Ahmed'imi dövemezsiniz! Kimse onu dövemez! Onun þapkasý var...
|
Gönderen: 13.03.2008 - 16:50 |
|
|
|
395 Mesaj -
|
|
|
Gece tüm cüssesiyle çökmüþtü þehrin üstüne. Ana caddelerdeki kýsmi aydýnlýk ara sokaklara girildikçe yerini kesif bir karanlýða býrakýyordu. Karanlýk sokaklar caddeye doðru aðzýný açmýþ canavarlara benziyordu. Kýþý haber veren soðuk rüzgârýn gazete parçalarý ve naylos poþetleri savururken çýkardýðý sesler, gerilimli ortama iyi bir fon oluþturuyordu.
"Çok geç oldu" diye düþündü Ramazan. Sessiz sokaklarda ister istemez dikkat çekecekti. Þehrin merkezi yerleri, ana caddeleri o anda bile az da olsa iþlekti. Kenar mahallelerde beþ- on dakikada birine rastlamak bile zordu. Bir saat önce bile çýksa þimdiki gibi dikkat çekmeyecekti.
"Allah'a tevekkül etmekten baþka yapacak bir þey yok" dedi içinden. "Çýkmak zorunda kalmasaydým, zaten çýkmayacaktým. Her þey insanýn istediði gibi geliþmiyor. Çabalar bir yere kadar devam eder, ondan sonra her þeyi oluruna býrakmak gerekiyor." Ýbrahim (a.s)'ý düþündü bir an. Onu ve ailesini... Tarihin ne parlak, ne muhteþem bir tablo-suydu onlarýn yaþamý. Baba, ateþin karþýsýnda, anne ýssýz bir çölde bebeðiyle bir baþýný Dgul keskin býçak karþýsýnda.... Ýnsaný tepeden týrnaða ttreten büyük bir tevekkül, büyük bir teslimiyet...
Yürürken etrafýna göz imayý ihmal etmiyordu Ramazan. Gözlerinden hiçbir çeviri kaçmamasýna dikkat ediyor, bu arada her sese de sulak kabartýyordu. Saatine bakmak için biraz duraklac; Kenarýndaki tuþa basarak aydýnlattýðý saatim görünce ýlýmlarýný hýzlandýrma ihtiyacý hissetti.
Bir caddeye gelince drdu. Dikkatle, iyice taradý çevreyi. Kulak kabarttý. Hiç icnse gözükmüyor, hiçbir ses duyulmuyordu. Bir daha sürdü etrafý. Görebildiði alan içinde art arda yolun kenara park etmiþ üç otomobil ile bir kamyonetten baþka bir þev görünmüyordu. Tam karþýsýndaki binaya baktý bir dakýu kadar. Anormal bir durum
göze çarpmýyordu.
Hýzla caddenin karþý tayfýna geçti. Bir kez daha seri bakýþlarla saða sola baktýktar «ara beþ katlý binaya yaklaþtý. Dýþ kapý açýktý. Yavaþça içsi süzüldü. Parmak uçlarýna basýyor, sessizliðe azami özer: gösteriyordu. Eli, merdiven lambalarýný yakmak için gayr. ihtiyari butona gitti. Tam basacaktý ki kendine geldi. Bacaktan vazgeçti. Gözleri karanlýða alýþsýn diye biraz bezdikten sonra sessizce merdivenleri çýkmaya baþladý. Binrei kata çýktý. Merdivenlerin üzerindeki pencerelerden cacieye bir göz attý. Ýkinci katýn merdivenlerine yönelmek üzmeyken bir þey çekti dikkatini. Kaldýrýmýn kenarýna park ecsý otomobillerden birinde bir kývýlcým çakmýþtý. Demek e'.-vordu ki otomobil boþ deðildi. Ramazan, dikkatini ayný araca yoðunlaþtýrmca bir karartý görür gibi oldu. Büyük ihtimalfe biri sabredemeyip sigarasýný yakmýþtý. Aslýnda birilerine bir iþaret vermek istemiþ de olabilirdi.
"Ortalýk hiç de göründüðü gibi ýssýz deðil" diye düþündü Ramazan. Bina gözetleniyor olabilirdi. Bir kaygý belirdi içinde. Suyun karanlýklarý içinde gizlenmiþ aða takýlan bir balýk gibi hissetti kendini. Kýsa süreli bir tereddüt yaþadý. Sonra yine yavaþça çýkmaya devam etti merdivenleri. Ýkinci kata çýktýðýnda bir daha göz attý caddeye. Bir hareketlilik yoktu. Üçüncü kata çýktýðýnda kaygýsýnýn arttýðýný hissetti. Kapýnýn önünde sessizce durdu on saniye kadar. Zile basmak üzereyken vazgeçti. Dikkatle kapýya bakmaya baþladý. Ahþap kapýda yerden otuz santim kadar yukarýda belirgin bir ezilme fark etti. Nefesini tutup eðildi. Yanýlmamýþtý. Kapýda bir deðil birkaç yerde kýrýklýk ve eziklikler vardý. Bir þimþek çaktý kafasýnda. "Ýçeride karakol olmalý". Öyle ya, dýþardan hiçbir anormal görüntü yoktu. Dairenin lambalarý yanýyordu. Dýþarýda binayý gözetleyenler arabalarýný caddenin nispeten karanlýk bir köþesine park etmiþlerdi.
Sessiz, ama hýzlý hareketlerle aþaðýya yöneldi Ramazan. Birinci kata geldiðinde araba kapýlarýnýn açýlýp kapanma seslerini duydu. Caddeye bir göz attý. Bir an donar gibi oldu. Boþ sandýðý otomobillerden birkaç kiþi inmiþ, birkaç kiþi de iniyordu. Yedi-sekiz kadar kiþiydi. Binaya doðru yürümeye baþladýlar. Bazýlarýnýn elinde uzun namlulu silahlar vardý.
"Ýþim bitti galiba" diye düþündü Ramazan. "Buraya kadarmýþ galiba." Ya teslim olmayacak, öldürülecekti, ya da yakalanacak, iþkence ve zindanýn tadýna varacaktý. Aklýna ilk gelen þeyi yapü. Önünde durduðu dairenin kapýsýný çaldý hafifçe. Tedirginlikle bir yukarý bir aþaðý baktý. Tam o sýrada kapý açýldý. Altmýþ yaþlannda baþýnda beyaz bir namaz örtüsü bulunan yaþlý bir kadm açtý kapýyý. Þaþkýnlýk ve merak dolu bakýþlarda baktý Ramazan'a. "Gizlemenin anlamý yok" diye düþündü Ramazan.
-Anacýðým, dedi titrek bir sesle. Polis peþimde. Evinde gizlenebilir miyim?
Binanýn giriþinde ayak sesleri duyunca, cevap beklemeden içeri daldý Ramazan. Kadýnýn þaþkýnlýðý biraz daha artmýþtý. Ne diyeceðini, nasýl bir tepki vereceðini bilemiyordu.
-Ama evladým, benden baþka kimse yok evde...
- Korkma anacýðým, dedi Ramazan. Hýrsýz ya da namussuz biri deðilim. Sadece bir Müslüman'ým. Eðer burada yakalanýrsam "beni tehdit edip zorla içeri girdi" dersin.
Kadýnýn korkusu bir nebze olsun azaldý. Temiz yüzlü, insana her haliyle güven veren bu gençten bir zarar gelmeyeceðine inandý. Mahcup ve tedirgin tavýrlarýna üzüntüyle baktý. Ama itirazý sürüyordu.
- Evladým! Nereye gizleneceksin ki?... Bu evde bir þey yok. Küçük oðlumla beraber kalýyorduk, o da askere gitti.
Hýzla içeriye bir göz attý Ramazan. Gerçekten de evde çok az eþya vardý. Yerlerde eski kilimler, minderler, eski yaylý bir somya, üç gözlü bir ocak, küçük bir buzdolabý... Evde baþka göze çarpacak bir þey yoktu.
Merdivenlerde koþuþturma sesleri gelince somyaya yaklaþtý genç adam. Sesler arttýkça içindeki kaygý da artýyordu. Yavaþça eðilerek somyanýn altýna girdi. Dizleri üstüne çökerek sol yanaðýný yere býraktýðý ellerinin üzerine koydu. Bu þekilde somya örtüsünün altýndan odanýn içini de görebilecekti.
Daire kapýlan açýlýyor, arada bir baðýrma- çaðýrma sesleri yükseliyordu. Birileri öfkelenmiþti. Tuzak iyi kurulmuþ, avcýlar iyi yer tutmuþtu. Tüm bunlara raðmen av elden kaçarsa, öfkeleri daha da artacaktý. Hem dairenin içinde, hem de dýþanda yer tutmuþlardý. Av'm binaya girdiðini görmüþlerdi, dairelerden birinde olmalýydý. Yer yarýlýp içine girecek deðildi ya...
"Allah'ým, kendime deðil sana güveniyorum. Her þeye kadir olan sensin. Ben sana ve dinine inandým. Ben, yakalamalarýndan, iþkenceden, zindandan, ölümden korkmuyorum, bunu sen biliyorsun. Beni fitneye düþürmelerinden korkuyorum. Nurunu tamamlayacaðýný biliyor, vaadine inanýyorum. Benim çabam ve tedbirim fitneye düþmekten korktuðum içindir. Ey kendisine sýðýnanlarý koruyan! Ey mazlumlarýn sahibi!"
Karþý dairenin kapýsý açýldý. Öfkeli baðýrmalar, özür üslubunda karþýlýklar, cýlýz tepkiler... Herkes þartlan, coðrafyayý iyi özümsemiþti. Herkes rolünü iyi biliyordu. "Þimdi buruya da gelecekler" diye mýnldandý yaþlý kadm, korku dolu bir sesle. Gelecekler ve genç adamý yakalayacaklardý. Onu hiç tanýmýyordu ama yakalanmasý ihtimali üzüyordu yaþlý kadýný. "Yakalanýrsa annesi çok üzülecek" diye geçirdi içinden.
"Hiçbir zaman kendime güvenmedim ey Rabbim! Sen, dilediðini aziz kýlar, yüceltir, dilediðini zelil kýlar alçal-týrsýn. Sen güç yetirirsin, ben yetiremem. Tarih boyunca peygamberler, Salih insanlar, her zaman küfrün fitnesine karþý senden yardým istediler. Ýþte Ashabý Kehf... Tüm inanç ve içtenliklerine raðmen dikkatli davranýyorlar ve þöyle diyorlardý. "Birinizi bu paranýzla þehre gönderin de temiz olan yiyecekten size getirsin. Oldukça hassas davransýn ve sakýn sizi kimseye sezdirmesin. Çünkü onlar üzerinize çýkarlarsa sizi taþa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler. Bu durumda ebedi olarak kurtuluþ bulamazsýnýz." Ey Rabbim eðer dininden dönersem biliyorum ki hem dünyam hem de ahiretim gider. Yardým et Rabbim! Ýbrahim (as)'ý ateþe karþý korudun, Yunus (as)'ý balýðýn karnýnda korudun. Ýman eden Kehf ashabýný korudun. Habibin Muhammed Mustafa (sav)'i yalýn kýlýç bekleyen müþriklerin arasýndan geçerken korudun. Bana da yardým et Rabbim!"
Dairenin kapýsý çalýndý. Bir tereddüt aný yaþadý yaþlý kadýn. Sonra yavaþ yavaþ yürüdü kapýya. Kapýyý açtý. Korkuyla baktý kapýdaki silahlý adamlara. Hepsi de sivil giyimliydi. Bina sakinlerinden emekli bir bekçi de kapýda gelenlerle birlikteydi.
- Evde senden baþka kimse yok mu? dedi tok sesli þiþman bir polis.
Bir tereddüt yaþadý yaþlý kadýn.
- Yok, dedi. Ben yalnýzým.
Kadýnýn tereddütü memurun dikkatinden kaçmadý.
Allah bizeyeter.
Bekçi emeklisinine döndü.
- Kadýn doðru söylüyor, dedi emekli bekçi. Bir oðlu yanýnda kalýyordu, o da askere gitti.
Memur haþin bakýþlarýyla bir süre hýrpaladý kadýný.
- Bu gece kimseye kapýyý açtýn mý?
- Hayýr, dedi yaþlý kadýn. Öfkeyle soludu memur.
- Yer yarýlýp da içine girmedi ya, diye baðýrdý. Arayýn evi!
"Ýþte baþladý" diye geçirdi içinden Ramazan. "Birazdan bulurlar. Ey Rabbim! Ey Rabbim! Sen her þeye kadirsin. Tüm günahlarýmdan tevbe ediyor, sana sýðmýyorum. Sen onlarýn gözlerini görmez et! Ve ce'alna min beyni eydihim þedden ve min halfihim þedden fe eðþeynahum fehum la yubsirun. Eve gitmem ve burada karakol oîciuðunu haber vermem gerekir. Sen onlarýn gözlerini görmez et! Sana sýðýnýyorum, beni koru! Sana sýðýnýyorum. Sana sýðmýyorum, beni koru! Sana sýðmýyorum, Sana sýðmýyorum, Sana sýðmýyorum."
Ýki ayak somyanýn önünde durdu. Sonra eðildi ayaklarýn sahibi. Örtüyü kaldýrdýðýnda Ramazan, onunla göz göze geldi. Boþ gözlerle baktý somyanýn altýna. Örtüyü indirip çekildi.
Ramazan, donup kalmýþtý. Dudaklarý deprenmiyor; ama kalbi mütemadiyen ayný kelimeleri tekrarlýyordu. "Ey Rabbim! Ey Rabbim! Ey Rabbim!..."
- Tamam, dedi tok bir ses öfkeyle. Allah kahretsin!
Gidelim.
Memurlarýn hepsi de öfkeliydi evi terk ettiklerinde. Bu son daireydi. Kafalan almýyordu. Onca hazýrlýk boþa mý gidecekti?
Yaþlý kadýn da þaþkýnlýktan dona kalmýþtý. Her þeyi görmüþtü. Memurun somyanýn Örtüsünü kaldýrmasýný, Ra-mazan'm þaþkýn bakýþlarýný ve polislerin öfkeyle evden ayrýlmasýný... dairenin kapýsýný örttükten sonra, yaklaþtý somyaya. Titrek bir sesle sordu.
- Bu nasýl bir þeydi oðlum? Seni nasýl görmediler?
Ramazan, kýmýldamýyor, dudaklarýný bile oynatmýyordu. Gözlerini yummuþtu. Kalbinde durmadan Allah'ý hamd ile teþbih ediyordu.
Kapý yeniden çalýndý. Yaþlý kadýn uyanýr gibi oldu. Kapýda yine sesler yükseliyordu. Kadýn, kendini kaybetmiþ, daha onlar uzaklaþmadan konuþmuþtu. Kapýyý açtý. Birkaç kiþi bir anda daldý içeri. Hýzla daðýldýlar etrafa. Þiþman memur yaþlý kadýna yaklaþtý.
- Kiminle konuþtun kadýn!
- Kimseyle konuþmadým evladým.
- Sesin geldi kadýn! Birine seslendin.
Yaþlý kadýn, memurun çatýk kaþlarýný görünce korktu. Baþýný önüne eðdi.
- iþiniz çok zor, Allah yardýmcýnýz olsun dedim. Ne geceniz var, ne gündüzünüz...
Ýnanmaz tavýrlarla baktý kadýna þiþman polis. Arkadaþlarýna seslendi.
- Dikkatli arayýn! Sýðýnak, gizli bölme olabilir bir yerlerde.
Dairenin her yerini inceden inceye aramaya baþladýlar. Duvarlar, zemin, banyo, tuvalet... her tarafý kontrol ettiler. Çekiçle vurup boþluk aradýlar duvarlarda. Ýki kez somyanýn örtüsünü kaldýrýp altýna baktýlar.
Memurlar, bir süre daha aramalarýna devam ettiler. Evi terk ettiler sonra eli boþ olarak.
Yaþlý kadýn, yaþ dolmuþ gözleriyle baktý Ramazan'a. Yürümek istedi, ama sanki dizlerinin baðý çözülmüþtü. Diz üstü çöktü yaþlý kadýn.
Ramazan, yerden doðrulurken vücudunun ürperdiðini hissetti. Onun da göz yaþlan yanaklanndan süzülüyordu. Dudakian yine deprenmiyordu, ama kalbinde art arda ayný sözler tekrarlanýyordu.
"Allah bize yeter, O ne güzel vekildir."
|
Gönderen: 13.03.2008 - 16:52 |
|
|
|
395 Mesaj -
|
|
|
Ölüm Daha Güzeldir
Pencereye yanaþtý genç adam. Hafif bir rüzgar saçlarým yalarken bir an gevþediðini; hoþ bir duygunun bedenini sardýðýný hissetti. Baharýn bembeyaz bulutlan arada bir küçük muziplikler yaparak güneþi Örtüyor, sonra bir köþeye kaçýp kayboluyorlardý. Mavi gökyüzü derinliðiyle insanda gizemli bir hava býrakýyor, berraklýðýyla da mahzun
kalpleri okþuyordu..
Genç adam öyle dalmýþtý ki odaya birinin girdiðini fark etmemiþti. Hayal atýný bulutlann arasýnda gezdirmeye devam ediyordu.
-Mesud!
Ýrkildi genç adam. Bükük bir boyun ve mahcup bakýþlarla döndü, kendisine seslenen ev sahibine. - Buyur gel, yemek yiyelim.
Sessizce itaat etti Mesud. Yemek, küçük tepsinin üzerinde yere býrakýlmýþtý. Ýki kap yemek, su bardaklarý, sürahi ve iki tandýr ekmeði vardý tepsinin üzerinde. Karþýlýklý oturup yemeðe baþladýlar. Ev sahibi, Mesud utanmasýn diye yemekten baþýný kaldýrmýyor, sürekli meþgul görüntüsü vermeye özen gösteriyordu.
Yemeðini bitirince kafasýný kaldýrdý. Mesud'un tabaðý neredeyse olduðu gibi duruyordu. Birkaç kaþýk ya vurmuþ, ya vurmamýþtý. Bir an utandý ev sahibi. Belki de Mesud'un sevmediði bir yemekti. Neden daha baþta bunu sormayý akýl etmemiþti ki?... Belki o söylemezdi, ama kendisinin bunu düþünmesi gerekirdi.
- Hakkýný helal et, dedi ev sahibi mahcup bir yüz ifadesiyle. Sorm'adým, belki de bu sevmediðin bir yemekti. Gidip baþka bir þeyler getireyim.
- Hayýr hayýr! dedi Mesud. Yemekle bir sorunum yok.
Ben aç deðilim.
Ev sahibi itiraz etti.
- Düriden beri doðru-dürüst bir þey yemedin.
- Ama ben gerçekten aç deðilim.
Çaresizce baþýný salladý ev sahibi. Sbfrayý alýp çýktý. Hemen de geri döndü. Bir süre sessizce bakýþtýlar. Mesut karþýlaþtýkça bakýþlarýný kaçýrýyor, bir noktaya sabitliyordu. Ev sahibi onun sýkýntýsýný anlýyor, ama onun açýlmasýný bekliyordu.
- Orhan'ý göremedim, diye giriþ yaptý ev sahibi. Haber býraktým, gelince buraya uðrayacak.
- Ýyi, diyebildi Mesud sadece.
- Bak Mesud! dedi ev sahibi. Durumundan az çok haberim var. Sýkýlmana gerek yok. Yalnýzca nasýl kurtuldun, onu merak ediyorum.
Derin bir soluk aldý Mesud. Gözlerinin önünde canlanan bazý hatýralarý uzaklaþtýrmak ister gibi gözlerini yumup baþýný salladý. Konuþup konuþmama konusunda tereddüt yaþýyordu. Ev sahibine baktý. Onu tanýyor ve güveniyordu.
Davranýþlarýndan içtenliðini anlamamaya imkan yoktu.
- Nerden baþlayayým? diye sordu kýsýk bir sesle.
- Ýstersen baþtan baþla.
- Evet, dedi Mesud. Baþtan baþlayayým.
Birkaç saniye sessizce durdu. Eskiye doðru bir yolculuk yapacaktý, o yüzden düþüncelerini toplama ihtiyacý duydu. Sakin; fakat yorgun bir sesle baþladý konuþmaya.
- Ýki seneyi aþkýn bir süreydi, aranýyordum. Çok fazla eve uðramýyor, hatta memlekete bile pek gitmiyordum. Babam her yerde beni sorduruyormuþ. Hangi arkadaþý görsem, bundan söz ediyordu. Ben de bir ara uðradým eve. Niyetim meraklarýný bir süreliðine gidermekti. Babam ýsrarla kalmamý istiyordu. Ben ona tehlikeden, yakalanmaktan söz edince baklayý aðzýndan çýkardý. Ona göre bir tehlike yoktu. Amcamýn bazý tanýdýklarý vasýtasýyla polisle görüþmüþler; benimle ilgili arama emrinin kaldýrýlmasý konusunda güvence almýþlardý. Yalnýzca bir þartlan vardý. Ben emniyete giderek, "Ýþte buradayým, kaçmak, gizlenmek istemiyorum" diyecektim. Onlar da benimle ilgili dosyayý kapatacaklardý. Babam çok kesin konuþuyordu. Ben, aracýlara güvenmediðimi, bu iþin bu kadar basit olmadýðýný söyleyince çok kýzdý. Baðýrýp çaðýrmaya baþladý: Aslýnda boþuna benim için uðraþýyorlarmýþ, ben böyle sefil ve derbeder yaþamayý hak etmiþim. "Git! Hangi çöplükte gebereceðin beni ilgilendirmez" diye bitirdi sözlerini. Devreye annem girdi. Aðlayarak benim için endiþelendiðini, baþýma bir þey gelmesinden korktuðunu söyledi. Oldukça zor durumdaydým. Annemi, babamý kýrmak istemiyordum, ama ortada bir hile, bir tezgah olduðunu seziyor, oyuna gelmek istemiyordum.
Evden ayrýlmaya karar verdim. Kapýya vardýðýmda amcam girdi içeri. O, biraz daha ikna edici bir dil kullanmaya özen gösteriyordu. Bana, yaptýðý görüþmelerden, aracýlardan, verilen ve daha verilecek paranýn miktarýndan söz etti. Amcam her þeyi yaptýðýný, artýk bundan fazla bir þeyin elinden gelemeyeceðini söyledi. Seçim bana kalmýþtý. Ya ailemin çabasýný önemseyecek, onlara güvenecektim, ya da hepsiyle iliþkimi koparacaktým. Tam bir ikileme düþmüþtüm. Sürekli baþka evlerde kalmak beni sýkmaya baþlamýþtý. Acaba gerçekten dedikleri mümkün müydü? Annem devreye girdi yeniden. Her þeyi hazýrladýklarýný, beni evlendireceklerini söyledi. Babam, arabanýn anahtarýndan, amcam ise yerii bir iþ kurmaktan söz etti. Söyledikleri cazip þeylerdi. Ama ya arkadaþlarým? Ya süre gelen mücadele?., her þeylerim feda eden insanlarýn yanýnda ben ne yapmýþtým ki? Ama amcam öyle düþünmüyordu. Bu badireyi atla-týncaya kadar bir köþeye çekilmemi öneriyordu. Ýnancýmý yine yaþayabileceðimi, yine ibadetlerimi yerine getirebileceðimi söylüyordu amcam.
Ýki arada bir derede kalmýþtým. Yaþadýðým hayatýn beni sýkan þekli, cazip teklifler ve mazim... Ýçimden bir ses bana "Sen çok çektin. Býrak biraz da baþkalarý çeksin. Evlenmek, çoluk-çocuða karýþmak senin de hakkýn" diyordu. Bana mantýklý ve ikna edici geldi bu fikir. Öyle ya ibadetlerimi yine yapacaktým, yine dinimi öðrenmek ve öðretmek için çaba harcayacaktým. Bunun için ille de polisle kaçýp kovalamaca oynamaya gerek yoktu. Zaten iþler benim yokluðumla kesintiye uðramayacaktý.
Söylediklerini yapmayý kabul ettim. Öyle çok sevindiler ki... bir an onca zamandýr onlarý üzdüðüm için utanmaya baþladým. Sabahleyin amcamla birlikte polis merkezine gitmeye karar verdik. Böylece o gece evden ayrýlmadým. Bir süre sustu Mesud. Yaþadýklarýný anlatmaya devam edecekti, ama sýkýntýlý bir yere gelmiþti. Ayný anlarý yaþýyormuþ gibi utanç ve kahýr belirdi gözlerinde. Ev sahibi de ayný sýkýntýlý atmosfere girmiþti.
- Ertesi gün babam ve amcamla birlikte merkeze gittik. Aracý olan þahsý bulup durumu izah ettiler. Adam, garip garip sýrýtarak baktý bana. Sonra babam ile amcama geri dönmelerini, birkaç saat içinde beni de göndereceðini söyledi. Onlar giderken bir uykudan uyanýr gibi oldum. Bu, bal gibi bir oyundu. Hepimizi kandýrmýþlardý.
Babam ile amcam gittikten on dakika kadar sonra iki kiþi gelip beni bir araca bindirdiler. Daha araç birkaç yüz metre gitmemiþti ki, biri arkadan gözlerimi baðladý. Ýçimde büyük bir piþmanlýk vardý, ama iþ iþten geçmiþ gibiydi. Hayýflanma bir fayda saðlamýyordu. Ýçimden "Keþke ölseydim de bunu kabul etmeseydim" diyordum.
Gözlerimi açtýklarýnda nerede olduðumu çabuk anladým. Bir iþkence yeriydi. Birkaç kiþi gelip baþýma dikildi. Beni merkezden getiren, ön plandaydý ve sýrýtmaya devam ediyordu.
- Evet, Mesud Bey! dedi. Nihayet görüþebildik. Bu yaptýðýmýzý yanlýþ anlama. Prosedür iþte.
Ben bir þey söylemedim. Bir dakika kadar bana baktýlar. Konuþmamý bekliyorlardý, ama ben ne diyeceðimi bilemiyordum.
- Evet, baþla, dedi ayný görevli.
- Neye baþlayayým? dedim.
Kaþlarýný çattý. Yüzünü yüzüme yaklaþtýrarak:
- Naz yapma, oðlum! diye baðýrdý. Teslim olmayý sen istemedin mi?
Ben, bazý isimler söylememi istediðini sandým. Böyle bir þeyi asla yapmayacaktým.
- Amcamla anlaþmýþtýnýz. Ýþte teslim oldum. Bir köþeye çekilip kimseye karýþmayacaðým- Daha ne istiyorsunuz?
Yakamdan tutup sarstý beni birkaç kez.
- Oðlum! Bak gözlerime, aptal birine benziyor muyum? Biz senden uyduruk-kýytýrýk bilgiler istemiyoruz. Ýþbirliði istiyoruz. Bizimle beraber çalýþmaný istiyoruz. Senin gibi birini kolay kolay sokaða salar mýyýz?
Tüylerim diken diken oldu. Þimdi söz ederken bile midem bulanýyor. Bunun adý ihanet idi.
- Hayýr, dedim sesimi yükselterek. Anlaþmada bu yoktu.
Bir tokat çarptý yüzüme. Gözümde þimþekler çaktý. Sol kulaðým uðuldadý bir süre. Sonra gülmeye baþladý bana tokat atan. Beni iþaret etti arkadaþlarýna.
- Ýþlemlerini yapýp götürün. Bizim çocuklarýn yanýnda kalsýn.
Aradan iki saat geçmeden kendimi bir hücrede buldum. Beni býraktýklarý hücrede dört kiþi daha vardý. "Bizim çocuklar" dedikleri iþbirlikçilerdi. Benimle ilgili onlara bilgi vermiþlerdi. Bir hafta boyunca beni ikna etmek için uðraþtýlar. Kabul ettiðim takdirde elde edeceðim imkanlardan söz ediyorlardý. Arada bir içlerinden bir veya ikisini sabah götürüyorlar, akþam geri getiriyorlardý. Ben onlardan uzak durmaya çalýþýyordum.
Bir haftanýn sonunda beni sorguya götürdüler. Bu kez oldukça sert davrandýlar. Üç gün kaldým sorgu yerinde. En az dört- beþ kez tekme-tokat dövdüler beni. Sonra yeniden hücreye býraktýlar.
Gözleri doldu Mesud'un. Boynunu bükmüþ, iç geçiriyordu. Etrafýna bakýndý bir an. Bir kâbustan uyanmýþ gibi açýldý yüzü. Ama hemen sonra geri döndü hatýralarýna. Yüzü ekþidi, gözleri büzüldü:
-Ýðrenç bir yerdi hücre. Sadece mekân için deðil, oradakiler ve orada bulunma amaçlarý için iðrenç diyorum. Ýhanetlerle kararmýþ kalplerin her kötülüðe tevessül edebileceðine orada þahit oldum . Ýçlerindeki pislikleri, yaptýklarý pislikleri birbirlerine anlatýyorlardý. Ölüm, daha güzeldi orda yaþamaktan. Evet, ölüm daha güzeldi. Günahkâr bir þekilde Rabbin katýna gitmek zor bir þey tabi, ama ihanetlerle gitmek korkunç. Ýnsan hangi yüzle Allah'ýn rahmetini umabilir, dileyebilir o cürümle. Evet, ölümü istedim, hem de Allah'a yakararak. Bu arada bana yanaþmaya, beni kandýrmaya çalýþmaya devam ediyorlardý. Ýlkin fark etmediler, ama sonra namaz kýldýðýmý gördüklerinde benden uzaklaþtýlar.
Ýki hafta sonra yeniden beni götürdüler sorguya. Bu kez iþ, kaba dayakla kalmadý. Ýki gün boyunca iþkence ettiler. Gittikçe takatim tükeniyordu. Dýþarýdaki arkadaþlarýmýn benden "hain" diye söz ettiklerini söylediler. Bu her þeyden daha fazla yaraladý beni. Babam ve amcama kýzmýyor, kendime kýzýyordum. Öyle ya onlar kandýrýlmýþtý, ama benim o oyuna gelmemem gerekirdi. Bazý þeyler gözümü kamaþtýrmýþtý.
Beni ömür boyu zindanda tutmakla tehdit ediyorlardý. Ahiretimin gittiðini, bu arada dünyamýn da gitmekte olduðunu görüyordum. Otuz yýl., dile kolay... "Eðer onlara bir-iki yýl yardýmcý olursam en azýndan dünyam kurtulacak." Benden çok fazla þey istemediklerini söylüyorlardý. Beni bazý yerlere yüzü kapalý götürecekler, ben tanýdýklara rastlarsam gerçek kimliklerini söyleyecektim. Sonra yeni bir yüz, yeni bir hayat., yeniden ibadetlerime dönebilir, tevbe ederek iyi bir Müslüman olabilirdim.
"Tamam" dedim. Kabul ettiðimi söyledim. Yalnýzca bana birkaç gün daha müsaade etmelerini istedim. Hücreye geldiðimde iki gün boyunca aðladým. Beraber sýkýntýlara göðüs gerdiðimiz, beraber sevinip üzüldüðümüz insanlara, kardeþlerime ihanet edecektim öyle mi? Eðer Öyle bir þey yapsaydým; ben artýk kendfme insan gözüyle bakamazdým. Hayýr! Bilinçli bir ihaneti hangi tevbe temizleyebiHrdi ki?...
Beni tekrar sorguya çaðýrdýklarýnda her þeye kararlýlýkla direnmeye karar vermiþtim. Ancak sorgu yoktu. Beraberimde birini daha çýkardýlar. Arabadaki görevliler bir operasyondan söz ediyorlardý. Biz de onlara operasyonda yardýmcý olacaktýk(!) "Akýllý ol!" diyordu benimle gelen iþbirlikçi. "Bu dünyada herkes kendini düþünüyor, biz de kendimizi düþünmeliyiz." Ters ters baktým ona. Tavrýma bir anlam vermedi ki baþka þeyle ilgilenmeye baþladý. Aptal herif! Kendini düþünen, kendi eliyle kendini cehenneme atar mý? Öyle ya, onurunu kaybetmiþ kiþiler için birkaç günlük dünya hayatýnda kemikçi köpekliði yapmanýn adý kendini düþünmek oluyordu...
Elimizi kelepçelememiþ, gözümüzü baðlamamýþlardý. Emniyetin bahçesine girince arabadan indirdiler bizi. Yanýmdaki bu iþi defalarca yaptýðý için onlara güven vermiþti. Ekibi toplamak için binaya girdiklerinde biz bahçede yalnýz kalmýþtýk. Kapýdaki nöbetçiden baþka etrafta kimse gözükmüyordu. Duvara baktým. Fazla yüksek deðildi. Her þeyi göze alýp duvara doðru koþtum. "Vururlarsa vursunlar" dedim içimden. Ölüm daha güzeldir öyle bir yaþamdan.
Duvarý aþtýktan sonra caddede biraz daha koþtum. Önüme çýkan ilk sokaða daldým. Sonra yine koþtum. On dakika kadar saðlý- sollu sokaklarda devam ettim koþuya. Sonra bir minibüse binip buraya geldim. Sen beni tanýyorsun. Hakkýmda ne düþündüðünü bilmiyorum, ama ölümü bir daha oraya dönmeye tercih edeceðimi bilmeni istiyorum.
- Ýyi ki buraya geldin, dedi ev sahibi. Kandýrýldýðýný duymuþtum. Ýyi ki buraya geldin.
Mesud, karþýlýk vermedi. Ev sahibi de ne diyeceðini bilmiyordu. Teselli mi etmeli, destek mi vermeli yoksa kendi haline mi býrakmalýydý? Kararsýzca baktý çevresine bir süre. Üçüncü þýkta karar kýldý.
- Ben, dedi ev sahibi. Yan odadayým. Bir ihtiyacýn olursa çaðýr.
- Olur, dedi Mesud.
Kapýnýn kapanma sesini duyduðunda Mesud da pencereye yöneldi yeniden. Sokaða, binalara, en sonunda göðe dikti bakýþlarýný. Beyaz bulutlarýn parlaklýðý ve hoþ görüntüsüyle kendinden geçti. Çocukluk hatýralarý canlandý gözlerinde. Arkadaþlýklar, oyunlar... masum bir gülümseme yayýldý yüzüne.
Art arda park eden araçlarýn çýkardýðý sesler, onu kopardý hayallerinden. Ýki otomobil bir minibüstü duran binanýn önünde. Biraz dikkatle bakýnca irkildi. Emniyetin sivil araçlarýydý. Ýnenlere dikkat etti. Ýkisi kendisini sorgulayanlardý. Yanlarýnda elleri kelepçeli bir genç vardý.
Gözleri yuvalarýndan fýrlayacakmýþ gibi iri iri açýldý Mesud'un. Ev sahibini çaðýrdý. Cevap alamayýnca birkaç kez sertçe vurdu kapýya. Mesud'un rengi kaçmýþ, yüzüne bakýnca anormal bir þeylerin vuku bulduðunu anladý ev sahibi.
- Ne oldu? dedi heyecanla.
- Geldiler, dedi Mesud. Beni almaya geldiler.
Hýzla fiencereye koþtu ev sahibi. Kelepçeli genci görünce üzüntüyle baþýný salladý.
- Senin için deðil, benim için gelmiþler.*-Ýtiraz etti Mesud.
- Ama ben onlarý tanýyorum.
- Ben de kelepçeli genci tanýyorum, dedi ev sahibi. Mesud, yerinde duramýyordu.
- Arkada bir balkon daha yok mu?
- Ama üçüncü kattayýz. Burasý atlamak için çok yüksek.
- Bir bakalým!...
Hýzla mutfaðýn balkonuna gittiler. Gerçekten de çok yüksekti. Henüz o bölgede kimse yoktu, ama atlayýp kaçmak da çok zordu.
- Görüyorsun ki çok yüksek, dedi ev sahibi. Kararlýlýk kývýlcýmlarý çaktý Mesud'un gözlerinde.
- Baþka bir yol var mý?
Cevap vermedi ev sahibi. Baþka bir yol olmadýðým o da biliyordu. Ama beton zemine çakýlmak demekti atlamak.
- Kötü olur, diyebildi.
- Ölümden fazlasý var mý? dedi Mesud. Ölüm oraya gitmekten daha güzeldir.
Kapý hýzlý hýzlý çalýnmaya baþlandý. Kýsa, ama gergin bir bakýþma yaþandý iki kiþi arasýnda.
Mesud, bir göz açýp kapama süresi içinde balkon parmaklýðýnýn diðer tarafýna geçti.
- Hayýr! diye baðýrdý ev sahibi.
Boþluða býraktý kendini Mesud. Sert bir þekilde önce sað ayaðýnýn sonra da sað omzunun üzerine düþtü. Sað ayaðýnda ve dizinde büyük bir aðrý hissetti.
Bir kurþun sesi duydu ev sahibi. Hemen sonra Me-sud'a doðru yürüyen eli tabancalý birini gördü. Demek her tarafý tutmuþlardý.
Kurþun, Mesud'un alnýndan bir parça alýp gitmiþti. Mesud, kendisine doðru sýrýtarak gelen adamý gördü. Onu tanýmýþtý. Öfkeyle baktý ona.
- Buraya kadarmýþ, dedi tabancalý adam, sýrýtarak. Belli belirsiz bir gülümseme okundu Mesud'un gözlerinde. Dudaklarý aralandý.
- Ölüm daha güzeldir... Ey Rabbim!...
Þiddetle çalman kapýya bakmadý ev sahibi. Açýlmadýðýný görünce tekmelemeye baþlamýþlardý. "Kýrsýnlar" dedi içinden. Mesud'un önce kývranan sonra yavaþ yavaþ hareketsiz kalan bedenine baktý büyük bir kahýrla. Kapý kýrýlýrken tepkisiz bir yüzle seyretti sadece.
|
Gönderen: 13.03.2008 - 16:54 |
|
|
|
395 Mesaj -
|
|
|
Hangisi Zararlý
Yine yorgun bir halde çýktým yataðýmdan. Gece boyunca yastýðýmla boðuþmaktan bitap düþmüþtüm. Sað yanýma uzandým olmadý, sol yanýma uzandým yine olmadý. Kulaðým, boynum aðrýmaya baþladýðýnda, yastýðý suçladým her zamanki gibi: Yeterince yumuþak deðildi, ya da ne bileyim iþte alçaktý, geniþti, yüksekti gibi izahlar... Oysa sabah olduðunda her zamanki gibi aklýselimle düþünüyor ve sorunun yastýktan deðil de benim iflah olmaz iç diyaloglarýmdan kaynaklandýðýný buluyordum. Bazen kendimi kýnýyor, kabre, yalnýzlýk mekânýna býrakýldýðýmda taþ yastýktan hiç de þikâyet edemeyeceðimi düþünüyordum.
Küçük aynama bir göz atýnca saçlarýma birkaç tarak darbesi atmam gerektiði kanaatine vardým. Bezgin bir halde düzeltmeye çalýþtým üzerimdeki elbiseleri. Saate baktým. On'a geliyordu. Havalar daha tam ýsýnmadan havalandýrmaya çýkýp beþ-on dakika volta atmam gerektiðini düþündüm. Hemen her gün sabah ve akþama doðru volta atmak için havalandýrmaya çýkardým.
Havalandýrmada sükûnet çekti dikkatimi. Böylesi daha çok hoþuma gidiyordu. Bir baþýma yirmi beþ metrelik mesafeyi gidip gelirken yeþil teþbihimin taneleri parmaklarýmýn arasýndan kayýyordu. Yalnýzken hýzlý gidip geliyordum. Yanýmda biri varken ya konuþmaya dalýyor yavaþlýyordum, ya da ya-nýmdakinin hýzýna ayak uydurmak zorunda kalýyordum. Her iki durumda da doðal süreç kesintiye uðruyordu.
Bir çift gözü üzerimde hissedince içten gelen bir dürtüyle bakma ihtiyacý hissettim. Evet, yanýlmamýþtým. Tam köþede, koðuþun havalandýrma duvarýyla birleþtiði noktada, sýrtýný yaðmur suyu oluðuna dayamýþ halde bana bakýyordu Osman. Ben de ona bakýnca indirdi baþýný. Ben voltama devam ederken o, koðuþa doðru yürüdü.
Kýrk yaþlarýna yaklaþmýþtý Osman. Aðaran saçlarýndan çok kýrýþmýþ alný ele veriyordu yaþýný. Aslýnda ilk bakýþta kýrktan da fazla gösteriyordu. Okuma yazmasý olmayan, maddi durumu oldukça düþük, tam bir garibandý Osman. Dört çocuðunun karnýný doyurabilmek için birçok aðýr iþe koþan, ama tevekkülünü hiçbir zaman kaybetmeyen kanaatkar biriydi. Dindar ve içtendi, ama neden yakalandýðýný bilmiyor, anlamýyordu. Yüzünde mazlumiyeti çizgi çizgi okumak mümkündü.
Bir kez Osman'a gördüðüm bir rüyayý anlatmýþtým. Rüyada onunla beraber bir araca binmiþ gidiyorduk. Ona rüyayý anlattýðýmda hayra yormuþ, mahzun yüzü biraz aydýnlanmýþtý. Bu meselenin üzerinden iki hafta kadar geçmiþti ki yine bir gece ranzaya çekilmiþtim. Yatmaya hazýrlanýyordum. Ona "Sen yatmýyor musun?"diye sormuþtum. Bükük boynuyla bir tutamak arar gibi bakmýþtý etrafýna. "Uykum yok" demiþti. Kaygýlar uyutmuyordu mazlumu. Bana "sen uyu ve güzel þeyler gör" demiþti. Neden söz ettiðini anlamamýþtým ilkin. Ýzahat bekleyen bakýþlarla bakmýþtým ona. "Hani geçen gece görmüþtün ya" demiþti. Jetonum daha yeni düþmüþtü. Zulme" lanet okuyarak çekilmiþtim ranzama".
On dakikalýk voltamý tamamladýðýma kanaat getirerek koðuþa döndüm. Yataðýma doðru giderken, Osman'ýn ranzasýnýn yânýndan geçtim. Osman, kendinden geçmiþ elinde tuttuðu bir fotoðrafa bakýyordu. Ben selam verince toparlandý. Ranzasýnda yer açtý.
- Gel otur!
- Seni rahatsýz etmeyeyim, dedim.
Gülümsedi. Kahverengi gözlerinde az da olsa bir sevinç pýrýltýsý gördüm.
- Rahatsýz olmam, dedi.
Elinde tuttuðu fotoðrafý kaldýrmak üzereyken sordum.
- Çocuklarýn mý?
Yüzü titredi. Alnýndaki kýrýþýklar biraz daha belir-ginleþti
- Evet...
- Bakabilir miyim?
Uzattý fotoðrafý. Elbiselerinden, yüzlerinden mazlu-miyet akan dört çocuðun fotoðrafýydý. Ben fotoðrafa bakarken Osman, beni gözlüyordu.
- Bizi ne zaman býrakýrlar?
Ne zor bir soru aman ya Rabbim! Bir kez daha lanet okudum zalimlere. Fotoðrafý uzattým.
- Bilmiyorum, dedim sadece.
"Keþke bilseydim. Keþke gücüm yetseydi de sana biraz teselli verebilseydim."
- Seni neyle suçluyorlar? diye sordum. -Bilmiyorum, dedi þaþkýn bir yüzle.
Bir aylýk bir þaþkýnlýðý yeniden nüksetmiþti.
- Bana anlatmak ister misin?
Ýçli içli baktý yüzüme. Sanki o da birine açýlmak istiyor, ama çekiniyordu.
- Havalandýrmaya çýkalým, dedi.
Ses çýkarmadan dediðini yaptým. Ýki küçük tabureyi alarak gölgelik bir yere oturduk. Birkaç dakika sessizliði dinledik. Sonra Osman bozdu sessizliði.
- Eve geldiklerinde gece iki civarýydý. Ne istediklerini sordum. Biri sertçe boynuma bastýrýp beni yüzüstü yere yatýrdý. Evde ne yaptýklarýný bilmiyorum. Çünkü baþýmý kaldýrmama izin vermediler. Sabah ezaný okunurken beni arabayla nezarete götürdüler. Çok kiþi vardý orda. Ben on kiþi saydým bir hücrede. Onun gibi birkaç hücre daha varmýþ. Kimse kimseyle konuþmuyordu.
Akþama kadar kimse bizi sormadý. Yalnýzca iki defa tuvalete çýktýk. Öðlenleyin parasý bizden olmak üzere ekmek ile bozuk domates verdiler. Geceleyin birer birer hüc~ redekileri götürdüler. Giden geri gelmiyordu. Biri sessizce gidenlerin baþka hücreye götürüldüklerini söyledi. Çok küçük, bir kiþinin içinde zorlukla oturabildiði kuyu gibi hücreler... Gözüm korktu.
Beni çaðýrdýklarýnda çok heyecanlandým. Aslýnda heyecandan çok biraz korku biraz da meraktý benimki. Belki beni neden çaðýrdýklarýný öðrenecektim.
Gözümü baðlayýp beni götürdüler. Biraz yürüdükten sonra biri omzumdan bastýrarak:
- Otur! dedi bana.
- Yere mi? diye sordum.
- Ýstersen bir koltuk getirelim, dedi bir diðeri. Ben ci4di olduðunu sandým.
- Ýyi olur, dedim. Belki yer temiz deðildir.
- Otur lan! diye baðýrdý bir üçüncüsü.
Yere çömeldim önce. Sonra baðdaþ kurup daha rahat oturdum.
- Þimdi, dedi baðýran kiþi. Bize yardým edersen seni hemen evine geri göndeririz.
Sesi yumuþaktý bu kez. Bu adamlar ne istiyor arýlamýyordum. Benim gibi bir gariban onlara nasýl yardým edebilirdi ki?.. Bir "Lahavle" çektim içimden.
- Sanýrým anlaþtýk, diye devam etti. Bize camiye gelenlerin ismini söyle! Aslýnda sen söylemezsen de biz zaten biliyoruz, ama senin doðru söyleyip söylemediðini kontrol edeceðiz.
Allah Allah... ne diyor bunlar yahu... Camiye gelenleri öðrenip de ne yapacaklar? "Ya sabýr" dedim bu kez.
- Tamam söyleyeyim. Hacý Abdulkadir, Hacý Süleyman, Sofi Ýsmail, Tablacý Cemal...
Bir tokat patladý yüzüme. Gözlerimden kývýlcýmlar çaktý, kulaklarým uðuldadý. Sonra baðýrmaya baþladý. Art arda pis küfürler sýraladý. Biraz durduktan sonra yine baðýrarak sordu:
- Beni bir daha keriz yerine koyma ulan. Þimdi söyle! Camiye niçin gidiyorsun?
- Namaz kýlmak için...
- Baþka?!
- Vaaz dinlemek için...
- Ne gibi vaazlar?!
- Namaz- abdest hakkýnda, peygamberimizin hayatý hakkýnda vaazlar...
- Peki, kim veriyor bu vaazlarý?
Þimdi anladým. Bunlar benden Kur'an dersi veren gençlerin ismini istiyorlar. Ýþte bu olmaz.
- Bilmiyorum, dedim.
Bir tokat daha ve bir daha... Ani ve nerden geldiði belli olmayan tokatlar insaný mahvediyor. Daha kaç tokat yiyeceðim kim bilir...
Biri kulaðýma yanaþtý. Alýp-verdiði nefesleri duyuyordum- Kulaðýmý patlatýrcasma baðýrmaya baþladý. Arada bir aðza alýnmayacak küfürler savuruyordu.
- Ne demek bilmiyorum ulan! Kimi kandýrýyorsun? Seslerden dört-beþ kiþi olduklarýný tahmin ediyordum.
- Bak, dedi sesini yumuþatarak. Biz seninle ilgili her þeyi biliyoruz. Yaþýný, nerde askerlik yaptýðýný, kaç çocuðun olduðunu, onlarýn isimlerini, son beþ yýlda hangi iþlerde çalýþtýðmý.... Biz tüm bunlarý nerden biliyoruz? Elimizde seninle ilgili çok þey var. O yüzden bizi kandýrmaya kalkýþma! Tamam mý?
- Ama, diye itiraz ettim. Bunlarýn tümünü beni buraya getiren kiþiye anlatmýþtým zaten.
- Sen akýllanmayacaksýn. Ýlle de "bana iþkence yapýn" diyorsun. Madem ki o kadar istiyorsun, sen bilirsin. Þimdi kalk ayaða!
Ayaða kalktým. Aralarýnda konuþuyorlardý. Biri diðerlerine emrediyordu. Beni su sesi gelen bir yere götürdüler.
- Elbiselerini çýkar! dedi biri.
Sesi korkutucuydu. Elbiselerimi hemen çýkarmaya baþladým. Gömlek ve atletimi çýkardým ilkin* Ýçimden "Herhalde þimdi beni kýrbaçlayacaklar" diye geçiriyordum.
- Alttakileri de çýkar!
" Bunlann niyetleri kötü. Bana çok kýzmýþlar anlaþýlan." Pantolonu da çýkarýp beklemeye baþladým. Üzerimde sadece don kalmýþtý. Çok utanýyordum.
-Kalaný da çýkar! Üzerinde hiçbir þey kalmasýn!
"Herhalde þaka yapýyor" diye düþündüm. Dizimin altýna sert bir darbe indiðinde þaka yapmadýðýný anladým. Ama bunlar deli miydi ki, üzerimdeki her þeyi çýkarmamý istiyorlardý? Niyetleri neydi? "Dövecekîerse dövsünler, ama neden elbiselerimi çýkarmamý istiyorlar?"
Ýkinci bir darbe daha gelmeden alttakini de çýkardým. Gürültülü bir müzik sesiyle beraber bir þeyin karnýmý kestiðini hissettim. Elimi .attýðýmda elim ýslandý. Bu kan olamazdý, çünkü karnýmda bir yara yoktu. Sonra hayalarýmda ve yüzümde ayný acýyý duydum. Su idi. Evet, tazyikli suyla beni dövüyorlardý. Ellerimi, hayalarýmý korumak için aþaðý indirdiðimde suyu yüzüme tutuyorlar, ellerimi yukarý kaldýrdýðýmda suyu aþaðý tutuyorlardý. Karnýma, dizlerime, omuzlarýma, kýsaca nereyi açýkta bulsalar oraya tutuyorlardý. Suyu kestiklerinde her tarafým sýzlýyordu. Beni daha önce oturduðum yere götürdüler. Ayný sesler bana yine baðýrýp çaðýrmaya baþladýlar. Üzerimde hiç elbise yoktu. O halde oturttular beni.
- Evet! diye baðýrdý biri. Devam edelim mi yoksa bize söyleyeceðin bir þeyler var mý?
- Size ne söyleyeyim?
- Sana camiye gitmeni söyleyen kiþiyi...
- Bana camiye gitmemi rahmetli dedem söylerdi her zaman.
Art arda iki tokat... Yine çok kýzmýþlardý.
- Komutaným, dedi biri. Anlaþmaya çalýþmanýn bir faydasý yok. Bizi enayi yerine koyuyor. Onu bana teslim et.
- Biraz daha bekle! Dosyasýný getirin de ona bazý þeyler hatýrlatalým.
"Ne dosyasý? Bunlar neden söz ediyor." Kafam karýþýyordu.
- Eveeet... dosyan da epey kabankrnýþ. Bir, iki, üç... hým... tam on beþ sayfa. Þuradan bir sayfa çýkaralým. Bakalým buna ne diyeceksin.
Kýsa bir sessizlik oldu. Sayfa hýþýrtýlarýný duyuyordum. Sorgulayanlardan birisi iyice yaklaþtý bana.
- "Bir amcam MTTB'de görevliydi" demiþsin. Buna ne diyeceksin?
Ben mi yanlýþ anladým, yoksa o mu yanlýþ söyledi? Ben bunu kime demiþim? Ýtiraz ettim.
- Üç amcam var. Hiç biri de PTT'de çalýþmýyor. Ýkisi çiftçi biri de esnaftýr.
Yüzüme saðlý-sollu çok sayýda darbe indi. Bu kez tokat deðil yumruk atýyorlardý. Sýrt üstü yere düþmüþtüm. Yerde de bir süre beni tekmelediler. Çok acýmasýzdýlar. Tekmelerin nereye rast geldiði hiç önemli deðildi onlar için.
- Yeter! diye baðýrdý sorularý soran. Yatýrýn onu. Anlayacaðý dilden konuþalým.
Beni yatýrdýlar. Her tarafým ýslaktý. Korkuyla bekle-meye baþladým.
Osman, sustu bir süre. Ben de onun gibi gergindim. Yüzünü kaçýrdý benden. O aný yeniden yaþýyormuþ gibiydi.
- Ceryaný o zaman tanýdým, diye devam etti. Bilmeyen yok, o yüzden anlatmaya gerek de yok. Ne kadar devam etti bilmiyorum, ama durduklarýnda periþan bir haldeydim.
- Bir daha ýslatýn, diye emir verdi sorularý soran.
Beni götürüp yeniden ýslattýlar. Az öncesini ve düþüncelerimi hatýrladým ve gülmek geçti içimden. Ben suyu iþkence sanmýþtým ilkin. Ýkinci gidiþimde suyun beni rahatlattýðýný fark ettim. Evet yine acýtýyordu, ama içimdeki yanma biraz azalýr gibi oluyordu.
Eski yerimdeydim. Yine oturttular beni. Tokatm nereden geleceði belli olmadýðý için kendimi her an hazýr tutmalýydým.
- Devam edelim mi?...
Konuþmak istedim, olmadý. Aðzýmý açtým ama kelimeler çýkmamak için direniyordu sanki.
-Siz bilirsiniz...
Aman Allah'ým! Bu boðuk, bu bitkin ses benim sesim miydi? Bedenimi kendime yabancý hissettim. Ne yapmýþlardý bana?
- Amcalarýný geçtik, dedi yumuþak bir ses. O meseleler eskide kaldýðý için unutmuþ olabilirsin. Ama bak burada ne demiþsin. "Askeri kanattan akrabalarým var." Þimdi söyle bize, kimdir bu akrabalarýn?
Neden bahsettiðini anlamýyordum. Yine garip þeyler söylüyordu. Askerin kanadý, kanatlý asker, kanatlý akraba, akraba asker... bunlarýn hiçbiri uymuyordu gerçeðe. Yoksa bunlar cinler miydi? Belki de bu yaþadýðým bir rüyaydý ve rüyada cinler beni sorguluyordu. Öyle ya onlarýn yüzünü görmüyordum. Hemen a'tým bu düþünceyi kafamdan. Beni getirirlerken onlarýn bir kýsmýný görmüþtüm. Basbayaðý insana benziyorlardý. Üstelik silahlarý ve arabalarý da vardý.
Bir þeyler söylemem ve bu arada tokatlara da hazýrlýklý olmam gerekiyordu. Ama ne diyecektim þimdi? Doðru söylersem kýzýyorlar, yalan söylersem... ne söyleyebilirim ki? En iyisi alttan almak galiba.
- Valla komutaným, ben hayatýmda hiç kanatlý asker görmedim. Hiçbir akrabamda da asker kanadý yok. Belki baþka bir þeyin, büyük bir kuþun kanadýný görmüþler de iftira edip size öyle söylemiþler.
Kýsa bir sessizlik oldu. Hayret! Tokatlar inmedi bu kez. Pis küfürler etti sorularý soran. Beni götürmesini söyledi birine.
Beni götüren önce gözlerimi açtý. Arkaya bakmadan elbiselerimi giymemi söyledi. Yine gözlerimi baðladýktan sonra beni hücreye býraktý. Tam gidecekti ki, onu durdurdum.
- Su içmek istiyorum, dedim., -Olmaz/dedi.
- Ama çök susadým, içim yanýyor.
- Olmaz diyorum sana! Su içmek zararlýdýr.
Ne diyordu bu? Kan beynime sýçradý. Bunca þeyden sonra...
- Niye, ceryan zararlý deðil mi onu veriyorsunuz?
Þaþýrmýþ kalmýþtý. Hiçbir þey söylemeden beni hücreye býrakýp gitti. Saatlerce su içmeme izin vermediler. Zararlýymýþ...
Birkaç gün sonra beni birkaç kiþiyle beraber adliyeye götürdüler. Bir odaya girmemi söylediler. Ýçerde masanýn arkasýnda çok sert bakan biri oturuyordu. Adýmý soyadýmý söyledi. Sonra ayaða kalktý.
- Emniyette "Size ifade vermiyorum" demiþsin, dedi, diþlerinin arasýndan.
Ben yine anlamamýþtým.
- Efendim, dedim. Ben...
- Tamam tamam, diyerek sözü aðzýma týkadý. Çýk dýþarý.
Çýktým ve beni buraya getirdiler.
Son sözlerini söyledikten sonra yine baþýný eðdi Osman. Anlatacaklarý bitmiþti. Elimi omzuna býraktým.
- Sen mazlum birisin, dedim. Allah'u Teala çektiklerini günahlarýna kefaret kýlsýn. Allah'ýn yanýnda hiç bir þey kaybolmaz.
Kafasýný iki yana salladý birkaç kez. Müsaade isteyip kalktý. Koðuþa doðru yürüdü. Ben onun ardýndan bakarken onun sözlerini tekrarlýyordum: "Ceryan zararlý deðil mi onu veriyorsunuz?"...
|
Gönderen: 13.03.2008 - 16:55 |
|
|
Diriler Kabri (Günlük'ten) |
|
|
395 Mesaj -
|
|
|
Tarih bilmem kaç. Ne önemi var ki tarihin? Bu kaç gündür zindanda bir zindan yaþýyorum. Gece ve gündüz birbirine karýþýyor. Hücrede zaten ýþýk yok, koridordaki lamba da kapatýldýðýnda iyice kararýyor çevrem. Dýþarýda güneþ mi çýkmýþ, dünya aydmlýkmýþ, ben bilmiyorum. Lütfedip ampulleri yaktýklarýnda gece olduðunu anlýyorum. Aslýnda saatim de var, ama saat bunun için deðil herhalde. Ben bir müslümaným ve sýrf namaz vakitleri için bile olsa zamaný izlemekle yükümlüyüm, ama sanýrým bu gece ve gündüzü kapsamýyor. Gece ve gündüz için saate bakmak gerekmiyor. Acaba þair "Zamaný saatlerine bakarak anlýyorlar" derken modernitenin harcadýðý yaþamlar karþýsýnda insanýn çaresizliðini mi anlatmak istiyordu?
" Gün ortasýnda karanlýk"ý hatýrlýyorum bir an. Yýllar geçti üzerinden o romaný okuyalý. Rubaþov da dar bir hücrede geçirmiþti günlerini. Gün ortasýnda karanlýk tabiri hücre için mi kullanýlmýþtý yoksa ideolojideki göreceli sapmanýn tanýmý mýydý, tam hatýrlamýyorum. Günün ortasmda bir karanlýk yaþýyorum ve bu isim hücremin ortamýný çok güzel tanýmlýyor. Rubaþov, çocuklarýný yemeye baþlayan bir devrimin kurbanlarýndandý. Sahi kurban kelimesi neden bu kadar yavanlaþtýnldý? Kurban sadece feda etmek deðil bazen feda olmayý bilmektir. En iyisi ilk fýrsatta yine Þeriati'ye baþvurmak. Feda olmayý bilen biri, feda olmayý tabii ki daha iyi anlatýr.
Ýki, iki, iki... en, boy, yükseklik... dar, karanlýk, boðucu. Tavana ve yere monteli saðlam demir bir ranza. Ranzanýn üzerinde bir yatak... yoksa baþka bir þey mi desem? Evet bir sünger yatak... üzerinde mavi renkte olduðunu tahmin ettiðim kirli bir örtü var. Rengini tahmin ediyorum, çünkü yýllardýr yýkanmadýðý için yer yer soluk bir kahverengine dönmüþ. Süngerin üçte biri açýkta... ismi yatak... ona da þükür. Ya çýplak ranzayla baþ baþa kalsaydým?...
Kaygýlar, hüzünler aðrýlara dönüþüp yer buluyor baþýmda. Bölünüyor düþüncelerim. Ufuksuz mekânda gerçeklerden kopmak, hayal denizlerine dalmak istiyorum. Kulaklarýn ihanetine uðruyorum hemen. Açýlan bir asma kilit ve gürültülü sürgü mekanizmasý bir köpek balýðýna dönüþüp hayâl denizindeki gezimi bir anda kâbusa çeviriyor.
Kafamý parmaklýða dayadým. Parmaklýk diyorum, ama üç tarafý duvar olan bir kafes de denebilir. Çünkü parmaklýklar yerden tavana, duvardan duvara uzanýyor. Geriye dönmek, hücreye bakmak istemiyorum. Parmaklýða böyle tutunmak içten içe yaralýyor beni, ama yapacak baþka bir þey yok. Hücre, belki de aylardýr yýkanmamýþ. Ýçerde akmayan bir çeþme var. Bu arada hücrenin iki bölümden oluþtuðunu söylemeliyim. Duvar dibinde parmaklýða dönük olarak yerleþtirilen ranza boyu kadar olan kýsým hücrenin birinci bölümü. Ranza boyundan sonra bir metre uzunluðunda bir metre yüksekliðinde bir ara duvar... böylece ikiye bölünmüþ hücre. Her ne kadar kafeslerin arkasýndaki hayvanlar gibi görülüyorsak da yüreklerinden taþan yüce insaný deðerlerin(l) bir tezahürü olarak lütfedip tuvaleti ayýrmýþlar. Gidip baktým. Karanlýkta, gözüm alýþmcaya kadar bir süre bekledim. Akmayan bir çeþme de orda var. Ha bir de yerde bir delile... Sanýrým tuvalet bu olmalý...
Boþluk dolduruyor zihnimde boþ kalan bölgeleri. Boþlukta savruluyorum. Mazi rüzgârlarý bazen serin anlar taþýyorlar yanýma bu Aðustos sýcaðýnda. Kesik kesik ve boþluklar... bir keskin "ah" kopuyor ta içimden istem dýþý. Bir bahar saðanaðý þeklinde üzerime saldýran duygularýn arasýndan sözler süzüyorum kanayan yanlarým için. Evet, boþluklarý doldurmak gerekir sevgilerle. Feda olmayý bilmek tüm acý ve zorluklara raðmen. Yaþamýn boþluklarý dolmaz-sa hannasa gün doðar. Oysa yaþam boyunca takva azýðýný yüklenmeyi emrediyor yüce Rabbim. Boþluksuz bir hayat, boþluksuz bir yürüyüþ... her an direniþ, her an mücadele... Boþluklarý doldurmanýn mücadelesini veren Fanon'un yolu ta Cezayir'e kadar gitmiþti. Buna karþýlýk modernitenin doðurduðu yalnýzlýklar ve ýstýraplarla Pavesa'nýn hasta ruhu yaþamayý bir uðraþý olarak tarif ediyordu.
Parmaklýðýn yere yakýn kýsmýnda küçük bir boþluk var. Yemeði oradan uzatýyorlar. Kendini aþaðýlanmýþ hissediyorsun. Sanki bir çöküntü oluþturup, boyun eðdirmek, inandýðýna, acýlarýna, özlemlerine, sevgilerine piþman ettirmek istiyorlar. Zaten resmiyetin soðuk ve çatýk kaþlý yüzü de iki gün önce burayý "tedip yeri" diye tarif etmiþti. Bura-' lan yaparken psikologlardan ve sanatçýlardan da faydalanmýþ olabilirler. Onlar insaný ruhen öldürmeyi daha iyi biliyorlar ya. Ýspanya iç savasýnda ünlü bazý ressamlarýn zindanlarda yaptýklarý çizimlerle mahpuslara psikolojik iþkence yapýldýðýný okumuþtum bir zamanlar.
Hücre kokuyor ve benim baþým aðrýyor bu iðrenç kokudan. Su yok ve suyun olmadýðý yerde temizlik yok, hayat yok. Çökük, kýrýk, harap bir haldeyim ve temiz bir soluk arýyor ciðerlerim. Saymaya geliyor resmi üniformalýlar. Sadece bir rakam, birkaç numara olduðunu hatýrlatýyorlar günde iki sefer. Suyun akmadýðýný söylüyorum. Kaþlarýný çatýp ters ters bakýyor görevli. Tiksintiyle süzüyor hücreyi. Sonra suyun kendisini ilgilendirmediðini söylüyor. Kimi ilgilendirdiðini soruyorum. "Bir dilekçe yaz" diyor.
Bir sigaraya, bir saate, bir de ajandaya bakýyorum. Adýna "Müþahede" dedikleri bu iðrenç hücrede hüzün ve özlemlerimi döküyorum kalemimle. Okumak için sadece kutlu kitap var. O da üç hücre arasýnda dolaþýyor.
Ezan okunuyor. Bir serin rüzgar esiyor sanki. Yakan bir sesten yanýk bir ciðerin kokusu yayýlýyor. Çevremdeki her þey bu terennüme eþlik ediyor sanki. Demir ve duvarýn hiçkýnrlarýný duyar gibi oluyorum. Belki bu sözleri tasdik ederken kendinden geçen baþkalarý da vardýr ama, ben gözümdeki perdelerden, kulaðýmdaki aðýrlýklardan dolayý yalnýzca demir ve betonu görüyorum. Oysa biliyorum nice latif kulaklar bu yüceltme ve þehadetin cezbesine kapýlmýþ, kendinden geçmiþtir.
AlÝah büyüktür, Allah en büyüktür! Tufanlar, nemrut ateþleri, Kýzýldenizler, Ebrehe ordularý... kendine, gücüne, sanatýna bakýp kendini bir þey sanan zalim ve müstekbir-ler... Allah büyüktür, Allah en büyüktür! Ve Þehadet ederim ki Allah'tan baþka ilah yoktur! Þehadet ettim, Þehadet ediyorum ve Þehadet edeceðim. Bu. bir ahd, bir sözdür. Elest bezmine dönüþ, insanýn kendisiyle barýþmasý, kendini, Rabbini ve iblisi tanýmasýdýr. Ben, Rabbin halifeliði yükünü þerefle taþýyarak evrendeki tüm zihayat ve cemadatla beraber haykmyorum ve Þehadet ediyorum ki Allah'tan baþka ilah yoktur. Ey kovulmuþ iblis, defol!
Yer yer boyasý dökülmüþ duvara dönüyorum. Allah'ýn adýyla... Yataða deðdirdiðim elimi, yüzüme ve kollanma sürüyorum. Allah'a þükür... Bu belki bedeni temizliðe etki etmiyor, ama ruhu arýndýrýyor kirden pastan. Bir zýrh oluyor hannasm iðvasýna karþý. Bir huzurun ýlýklýðý yayýlýyor içime. Evet, burasý zindan. Yunus'un balýðýn karnýndaki mescidi, Yusuf un kuyusu, Hubeybin hücresi... Hangisi? Biri mi yoksa hepsi mi?
Her neyse... Þimdi sýðýnma, tevbe tutamaðýna yapýþarak içten yönelme, baðlardan uzaklaþma zamaný. Þimdi þu dar hücrede Þehid Þeraiti'nin yolunu takip ederek namazýn selamýyla ortalýðý þenlendirme zamaný...Þehid öðretmen, hücrede kendisini yalnýzlýða mahkûm edenlere namazýn selamýyla müthiþ bir cevap vermiþti. Ve ben diðer Yusuf dostlarýný, Bediüzzaman'ý Seyyid Kutub'u da çaðýrýyorum.
Kýbleyi biliyorum. Onu gelir gelmez diðer hücrelerle tartýþarak tespit ettik. Temiz bir gömlek seriyorum kirli yataðýn üzerine. Secde yeri biraz sert olmalý. Bunun için ajandamý kullanýyorum.
Namazý bitirip duaya duruyorum. "Aslýnda çok fazla þey söylemene gerek yok" diye fýsýldýyor iblis. Evet her þeyin ortada olduðunu ben de biliyorum, ama her fýrsatta kulluk ve acizliðimi izhar etmeliyim. Her þeyi ayrýntýsýyla sözcüklere döküyorum. Ýçimdeki tüm hüzün, acý, özlem ve dileklerimi, yani yüreðimi açýyorum Rabbime ve onun maðfiretini talep ediyorum.
Bir ses bölüyor sessizliði ve dualarýmý. Dikkat kesiliyorum. Sað yandaki hücreden ismimle çaðrýlýyorum. Parmaklýða yaklaþtýðýmda müjdeyi alýyorum: Onun suyu aký-yormuþ. Bir pet þiþeyi alýyorum sevinçle. Komþuya teþekkür, Allah'a þükür...
Yanýk naðmeler yayýlýyor üst kattaki hücrelerin birinden. Acýyý, sevgiyi, inanç ve yiðitlikle harmanlayan coðrafyamýn daðlarýndan bir bahar rüzgârý eser gibi oluyor hemen yaný baþýmda. Dikkatle dinliyorum naðmeleri. Biter bitmez yüksek sesle teþekkürlerimi iletiyorum.
Saat gece on ikiye doðru gelirken en az üçte ikisi dolu olan dört katlý, kýrk sekiz hücreli müþahedenin sesi soluðu kesiliyor. Ortalýðý ölüm sessizliði kaplýyor. Ýnsan kendini mezarda hissediyor bazen. Birebir örtüþmese de yakýn bir durum. Ölü, bir kalabalýk tarafýndan getirilir. Mezar kazýlýp hazýrlandýktan sonra cenaze içine yerleþtirilir. Üstü örtülür.
Dualar, yasinler okunur. Sonra yavaþ yavaþ terk edilir mezarlýk. Son kiþi de ayrýldýktan sonra yalnýz kalýr ölü. Ýþte þimdi ben de yalnýzým. Þimdi muhasebe zamaný mý? Evet evet, defterlerin kapanacaðý, hazýr bekleyen gözcülerin iþlerinin sona ereceði zaman gelmezden önce sýk sýk muhasebe yapmak gerekir. Ýþte ben kabirden önce girdim kabre. Kabri düþünüp hazýrlýklý olmak gerekir...
Kabirde yaþamaya alýþmak ya da alýþmaya, çalýþmak... Alýþmak zor, ama gerekli. Burasý, yaþarken her þeyden koparýlmak ve diri diri ölümü kabullenme yeri... Evet burasý DÝRÝLER KABRÝ'dir. Bu tanýmý zindaný kendisine teklif edilen çirkefe tercih eden Hz. Yusuf yapmýþtý. Zindanda ölümün kucaðýna düþenlere bir muvahhid olarak sonsuz yaþamda mutlu olabilmenin yolunu göstermiþti. Zindandan ayrýlýrken kapýya þöyle yazdýðý söylenir Hz. Yusuf un: "Burasý belalar konaðý, DÝRÝLER KABRÝ, düþmanlarý sevindiren hakiki dostlar edinme yeridir.." DÝRÝLER KABRÝ'nde ölümü öldüren tüm Yusuf dostlarýna selam olsun!
|
Gönderen: 13.03.2008 - 16:57 |
|
|
|
395 Mesaj -
|
|
|
Yutkunmaya çalýþtý, ama baþaramadý. Boðazý þiþtiði için mi yoksa yutkunacak gücü bulamadýðýndan mý baþaramadýðýný anlayamadý. Ortada bir gerçek vardý; yutkunamý-yordu. Kan kokan nefesi, onu tiksindirdi. Acý, buruk, kýrýk bir gülümseme belirdi yüzünde. Yüz kaslarý bir tik'i çaðrýþtýran ani birkaç hareket yaptý. Gözleri aralandý.
"Kaç saat geçti" diye sordu içinden. Üzerinde hiç elbise olmadýðý halde kaç gün geçmiþti, bilmiyordu. Ama þunu biliyordu ki, günler, geceler geçmiþti. Aslýnda bundan da þüpheliydi. Bazen dakikalarýn günler kadar uzadýðý anlar olurdu ya, iþte onlardan çokça yaþamýþtý. Bitmek bilmeyen anlar... acýlarýn üst üste bindiði, insanýn kendini salyalarýný akýtýp keskin diþlerini gösteren aç kurtlar arasýnda, yalnýz, küçücük bir kuzu gibi hissettiði anlar...
Baþýný saða-sola çevirip hücreyi görmek istedi. Loþ ýþýkta çevreyi iyi bir þekilde görmeye imkan yoktu. Zaten kendisi de öyle alýcý gözle bakma niyetinde deðildi. Biraz merak, biraz istem dýþý bir davranýþ, biraz da bilinç altý korkularýndan emin olma isteði...
Doðrulmak istedi, baþaramadý. Uzun bir aradan sonra kollarýný hissetmeye baþlamýþtý, ama hala kullanamýyordu. Kollarý baþtan baþa iðneleniyor gibiydi, ama o, bundan rahatsýzlýk duymuyordu. Aksine kollarýnýn canlanmaya baþladýðým hissettiði için- tam olarak tanýmlayamadýðý- buruk bir sevinci yaþýyordu da denebilirdi.
Elini hareket ettirmek istediðinde bu, acýlarýnýn artmasýna sebep oldu. Kollarýna, omuzlarýna batan iðnelerin boyu uzamýþ ve kalýnlýðý artmýþtý sanki. Birkaç gün önce-ya-ni daha kollan askýda bu hale gelmeden Önce- yine bu acýlarý tatmýþtý. Ahcak o zaman bu þiddette deðildi acýlarý. Belirli aralýklarla hassas yerlere elektrik verilmiþ ve bu, onu oldukça yýpratmýþtý. Her tarafý kurumuþtu sanki. Ciðerlerindeki yanmayý durdurmak için su içmek istemiþ, izin verilmemiþti. Kapýya baðlanmýþ ve saatlerce öyle kalmýþtý. Birkaç saniyelik uykular ve upuzun rüyalar... baharlar, yemyeþil bahçeler, pýnarlar, þelâleler.... Birkaç saat sonra gözündeki bezi yukarý doðru kaldýrmýþtý. Karþýsýnda bir bank görmüþ ve onun altýnda, içinde su bulunan bir pet þiþeye iliþ-miþti gözleri. Etrafa iyice kulak kabartmýþ, hiçbir ses duymayýnca peti almak için harekete geçmiþti. Bileðinde artan acýya aldýrmadan ayaklarýný kullanarak bankýn altýndaki pet þiþeyi yanma çekmiþti. Peti ellerine ulaþtýrmasý daha da zor ve zahmetli olmuþ, ama sonunda onu da baþarmýþtý. Susuzluðunu gidereceði için sevinmiþ, ama kapaðý açýp birkaç yudum içtiðinde bütün vücuduna iðnelerin battýðýný sanmýþ, baðýrmamak için kendini zor tutmuþtu. Aslýnda baðýrmaya çalýþsa da sesinin çýkacaðý meçhuldü. Vücudunun her yerine batan iðneler, uzun süre çalýþtýktan sonra yavaþ yayerine batan iðneler, uzun süre çalýþtýktan sonra yavaþ yavaþ sýrtýna doðru kaymýþlar, orda da iþlerini bir süre daha devam ettirdikten sonra durmuþlardý.
Elbiselerine baktý bezgin, býkkýn bir halde. Giyinip giyinmeme konusunda tereddütlüydü. Aslýnda giyinmeye güç yetirebileceðinden de þüpheliydi. Bütün enerjisini ortaya koyup giyinse ve hemen ardýndan yeni bir seans için gelseler.... Gelirlerse gelsinler, elbiselerini çýkaracak gücü yoktu. Varsýn karga-tulumba götürüp elbiselerini çýkarsýnlar... Gülme isteði geçti içinden. Daha elbiselerini giymemiþ, nasýl çýkaracaklarýný düþünüyordu.
Bir soru kurcalamaya baþladý zihnini. Acaba daha baþka ne usulleri vardý? Ne türlü acýlar çekecekti. Vücudunda bir gerilme, baþýnda bir dönme hissetti. Daha ne kadar tahammül edebilecekti? Vücudu neden bu kadar dirençliydi? Neden artýk uçup gitmiyordu can kuþu?
"Acaba annem ne yapýyor" diye geçirdi içinden. "Þimdi durmadan aðlýyordun" Babasý için ayný þeyleri söyleyemezdi. Aslýnda biraz beklemiyor, biraz da yakýþtýramýyordu babasýna aðlamayý. Ama anne... "Seni özledim anne" dedi içinden. Gözleri doldu. Bir an küçük bir çocuk olduðunu, baþýný annesinin dizine býraktýðýný düþündü. Anne; sevgiydi, þefkatti, korumaydý. Her þeydi, her þeydi anne...
Yüz üstü döndü. Dizlerini yavaþ yavaþ kendisine doðru çekerek bir süre toparlanmaya çalýþtý. Bütün gücünü toplayýp yavaþça doðruldu. Oturma pozisyonuna gelince baþýnýn sol yan tarafýnda feci bir aðrý duymaya baþladý. Aðrý gittikçe þiddetlendi. Gayri ihtiyari aðzýndan birkaç inilti döküldü. Yine uzanmayý düþündü bir an; ama hemen vazgeçti. Doðrulmak için harcadýðý bunca çabadan sonra... Dizlerini ileri doðru hareket ettirerek yarým metre kadar ilerledi. Sýrtýný duvara dayadý. Baþýndaki þiddetli aðrý azalmaya baþladý.
Týkýrtýlar duydu. Neydi acaba? Ayak sesleri... Bütün vücudu gerildi. Bu yeni bir iþkence seansý demekti. Bedeninden bir þeylerin yavaþ yavaþ çekildiðini hissetti. Gücü, direnci tükeniyordu. Yeni bir yöntem... Yeni acýlar... Küçüldüðünü büzüldüðünü hissetti. Çaresizce baktý çevresine. Aðlama isteði duydu bir an, ama aðlamadý.
Týkýrtýlar azalmaya baþladý. Ayak sesleri uzaklaþýyor-du. Derin bir soluk aldý. Þimdilik bir þey yok gibiydi. Ya biraz sonra... Neler yaþayacaktý, kim bilir? Ýþkenceciler iþlerini iyi öðrenmiþlerdi. Ne kadar acý verirse versin ayný usulü devam ettirmek bir fayda saðlamýyordu onlar için. Ýnsan bir süre sonra alýþabiliyor, acýlar önemini kaybedebiliyordu.
"Þimdi bir dað baþýnda olmak vardý" dedi içinden. Çiçekler, aðaçlar, kuþ cývýltýlarý... Temiz havayla ürperen ciðerler, özgürlüðün ufuk açýcý mavi tablosunun baþtan çýkarýcýlý-"ðý karþýsýnda kendinden geçme... "Ah, temiz birkaç soluk" diye mýrýldandý.
Yine ayak sesleri... Bir kara buluttan yayýlan tüyler ürpertici kahkahalar karþýsýnda çöküþ... Bir gök gürültüsü ve kaçýþan kuþlar... bir acýmasýz saðanak ve topraklarýn ve çiçeklerin ve aðaçlann kayýp gitmesi... Kupkuru kayalýða dönüþen bir dað baþýnda, karanlýk bir gecenin baðrýnda, çaresizliðin keskin feryatlarýyla baþ baþa kalmak...
"Artýk yeter!" diye inledi. "Gücüm tükendi ey Rabbim!" Sesi, takati, adýmlan, umutlan tükenmiþti, ya da öyle hissediyordu. Öyle ya, bir tükeniþ baþka nasýl olabilirdi ki?.. Ýnsanlar, biraz daha yaþayabilmek için onca çaba harcayýp, onca didinirken, kendisi ölüm meleðinin "merhaba" demesine can atýyordu. Tükeniþ bu olmalýydý.
Kollarýný birkaç kez kaldýnp indirdi. Omuzlarýna dünyanýn yükü binmesine, kollarýna yüzlerce iðne batmasýna raðmen; bir haz duydu hareketlerinden. Ama hemen sonra aðlama isteði geçti içinden. Sapasaðlam kollan, öyle bir hale gelmiþti ki, þimdi azýcýk hareket ettirebildiðinde seviniyordu. Zalimlere lanet etti.
Yine ayak sesleri... Bir an gerildi vücudu. Az öncesini hatýrladý sonra. Sesler birazdan sönerdi yine. Sonu "Of"la biten derin bir soluk aldý, verdi. Ama hayýr!... ayak sesleri yaklaþýyordu. Vücudu gerildi yeniden. Alnýnda bir kanncalan-ma hissetti. Gözlerini büzmesine yol açacak þiddette bir aðrý dolaþtý baþýnda. Ýçinde sessiz bir isyanýn çýðlýklarý birbirini takip etti. Ayak sesleri yaklaþýyordu. Dayandýðý duvar, sýrtýný yakýyor gibiydi. Kollarýný hareket ettiremediðini hayret ve korkuyla fark etti.
Ayak sesleri durdu. Hücrenin parmaklýk kapýsýnýn önünde biri durmuþ kendisine bakýyordu. Onu fark etti, ama baþýný çevirip bakmadý. Hücrenin kapýsýndaki asma kilit sallandý. Þimdi kapýyý açacak ve kendisini götüreceklerdi. Nereye?... Hangi yöntemi deneyeceklerdi? Acýdan nasibini yeterince alamamýþ olan hangi organýna yükleneceklerdi? Gözünün önünde garip þekiller oluþmaya baþladý. Hücre sallanmaya, büzülmeye, iç içe geçmeye baþladý.
"Aklýmý kaybediyorum galiba" dedi içinden. Korkuyla irileþti gözleri. Þimdi anahtarla asma kilidi açacak ve kendisini götüreceklerdi. Kahkaha sesleri duyar gibi oldu. Hemen ardýndan perde perde yükselen kadýn çýðlýklarý...
- "Ey Rabbim! Sana sýðmýyorum. Çaresizim, Bana yardým et. Ya da emanetini al artýk."
Sözcükler belirsiz hýrýltýlar gibi döküldü dudaklarýndan. Sýrtýný yakan duvardan kurtulmak için sað yanma, yere býraktý kendini. Bir daha sallandý asma kilit. Ayak sesleri... "Uzaklaþýyor mu? Evet evet, uzaklaþýyor..." Sesler yavaþ yavaþ kesildi.
Bir hýçkýnk düðümlendi boðazýnda. Sessiz, derin, kesintisiz sözcüklerle bir yakarýþ dolaþtý zihninde. Ýðneler, gerilmeler, aðrýlar, acýlar bir bir kaybolmaya baþladý. Dað baþlan, pýnarlar, çiçekler, aðaçlar kayboldu. Sözcülefkaldý orta yerde. An, duru sözcükler...
Bir ses duyar gibi oldu. Tatlý, okþayýcý, þefkat yüklü bir ses... doðrulup oturdu. Görünürde kimse yoktu, ama sesi duymuþtu. Çýplak olduðunu düþünüp utandý. Omuzlarýna saplanan býçaklara, kollarýna batan iðnelere aldýrmadan, elbiselerini giymeye baþladý. Büyük bir mücadeleye giriþti aðrýlarla.
Elbiselerini giydikten sonra yine sýrtýný duvara dayadý. Ayaklarýný uzattý, gözlerini yumdu; dikkat kesildi. Belki az önceki sesi bir daha duyabilirdi. Ya da en azýndan gözlerinin zihninin ona oynadýðý oyunlardan, uyanýkken gördüðü kâbuslardan bir nebze uzak kalabilirdi. Hayallerini gece karan-liklannýn örttüðü, aðýtlann kesilmediði çýplak kayalýklardan, rengarenk baharlarýn aydýnlýk þafaklanna, serin meltemlerin estiði diyarlara taþýyabilirdi.
Gözlerini yumdu. Ama içinde tuhaf bir his durmadan onu dürtüklemeye baþladý; gözlerini açmasý için. Daha bir-iki dakika bile olmamýþtý oysa.
Aðýr aðýr açtý gözlerini. Açmasýyla kapatmasý bir oldu. Karþýsýnda biri oturuyordu. Bir süre zihninde gördüklerini ölçmeye, tartmaya çalýþtý, ama bir sonuca ulaþamadý. Kapý açýlmamýþ, hiçbir ses duymamýþtý. Öyleyse kimdi bu, hücrenin ortasýnda oturan þahýs?
Yeniden açtý gözlerini. Bu kez kapatmadý. Gülümseyen, güven telkin eden berrak, güzel yüze þaþkýnlýkla bakakaldý. Beyaz elbiseli, bembeyaz sakallý bir adam tam karþýsýnda oturmuþ ona gülümsüyordu. Birkaç kez gözünü açýp kapattý, karþýsýndaki görüntünün gerçek olup olmadýðýný anlamak için. Görüntü kaybolmuyordu.
Sað elini kaldýrdý beyaz elbiseli adam. Aðzýndan tane tane dökülen sözcükler berrak ve etkileyiciydi:
- Bitti artýk. Seni bir daha götürmeyecekler. Sen sabrettin.
Daha fazla konuþmadý, ama gülümsemeye devam ediyordu. Bir rahatlýk yayýldý hücreye. Sýkýcý, boðucu hava sanki bir süreliðine terk etti bulunduklarý mekâný.
Teninde hafif ürpertiler dolaþýrken acýlarý, biraz daha azaldý. Gördüklerinden aldýðý hazzm tüm bedenine yayýlmasý için bir daha yumdu gözlerini. Bir süre bekledi. Gözlerini açtýðýnda beyaz elbiseli yoktu. Nasýl gelmiþse öyle gitmiþti.
Yine kapý açýlmamýþ, yine ses çýkmamýþtý.
"Acaba ne demek istedi," dedi içinden. "Bitti artýk. Seni bir daha götürmeyecekler. Sen sabrettin." Ne anlatmak istedi? Hem kimdi bu adam?
Ayak sesleri böldü düþüncelerini. Ama sanki kaygýlarý uçup gitmiþti. Þaþtý kendi haline. Ayak sesleri geliyordu ve yeni bir iþkence seansý baþlayabilirdi, ama kendisi hiç kaygýlanmýyordu.
Ayak sesleri iyice yaklaþtý. Birinin asma kilitle uðraþtýðýný anladý çýkan seslerden. Dönüp bakmadý.
- Hadi kalk! Gidiyoruz.
Hücrenin kapýsýný açan görevli onu bekliyordu. Zorlukla ayaða kalktý/Gözleri karardýðý içirubir süre duvara tutundu. Aðýr aðýr yürüdü kapýya doðru. Hücreden çýktý. Görevli, gözünü baðlamadan koridoru iþaret ederek yürümesini istiyordu. Küçük adýmlarla aðýr aðýr yürüdü. Birkaç kapýdan geçti. Bir kapýdan daha geçerken gökyüzünü gördü.
"Evet bitti" dedi içinden. Artýk nereye gittiði hiç önemli deðildi. Beyaz elbiseli adam, içindeki kaygýlarý fark etmiþ, takatinin tükendiðini anlamýþ ve "bitti" demiþti.
Baþýný yukarý kaldýrdý. Beyaz bulutlarýn gökyüzünün muhteþem maviliði üzerindeki danslarýný izledi kýsa bir an kendisini bir arabaya bindirdiklerinde dudaklarýndan birkaç sözcük döküldü.
- Allah, insana taþýyacaðýndan fazlasýný yüklemez.
|
Gönderen: 13.03.2008 - 16:58 |
|
|
Şu an Yok üye ve 874 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 12:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.
[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye] |
|
 |
|
Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve
afiyet dolu ömür dileriz:
KaRaGuL (48), kartal34 (66), Eranthe (33), PuGiPuGi (45), hagenli (55), 361isia (36), elif_su (34), hacý altýndemi.. (52), ottoma (56), kalbegidenyol (41), M--N_PARLAK (39), radiologi (56), Hasretim_islami (44), gokaycagri (38), zeytinn (45), Furkan 72 (49), Ebu.Hureyre42 (36), basis (51), Kübr@ (29), pusat_51 (36), Yagmur-Bey (43), Gülnihal_cnr (45), mayko22 (46), kengu (58), huseyinbagci85 (40), cilginim (40), haddab (42), alisert (54), sevketdagtekin (47), KuBrA_GuLnAr54 (36), elifsu (34), MaddeVeManeviya.. (125) |
|
|
|
 |
|