ivermektin stromectol ivermectin kamagra hydroxychloroquine tricor trileptal triple trial pack trittico tryptizol tylenol ulcidine urispas uroxatral uvadex valif valtrex vaniqa vantin vaseretic vasotec ventolin inhaler ventolin vepesid veracim vermicidin vermox vesanoid vesdil viagra oral jelly viagra professional viagra soft viagra strips viagra sublingual viagra super active viagra super dulox force viagra super fluox force viagra super force viagra vibramycin vicard vigora virazole vistagan volmax cr
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » TARİH / SİYASET / EKONOMİ » TÜRKİYE VE DÜNYADA SİYASET » HİLÂFETİN YIKILIŞININ ARKA PLANI

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 8 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
HİLÂFETİN YIKILIŞININ ARKA PLANI

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
HİLÂFETİN YIKILIŞININ ARKA PLANI
Bu sayımızda sizlere yine tarihin sayfalarını aralayarak bazı gerçeklere ulaşmak için Mustafa Sabri Efendi’nin eseri olan “Hilafetin İlgasının Arka Planı”adlı kitaptan alıntılar yapacağız. Önce Mustafa Sabri Efendi hakkında kısaca bilgi vermek istiyoruz.
Aslen Tokat’lı olan M.Sabri Efendi tahsi-lini Kayseri’den başlamak üzere İstanbul’da devam ettirdi. 22 yaşında Fatih Camii’ne müderris olarak tayin edildi. II Meşrutiyetten (1918) sonra Tokat’tan mebus seçildi. Damat Ferid Paşa kabinesinde şeyhülislam oldu (1919). 1920 de bu görevinden ayrıldı. Yüzel-lilikler ile beraber ülkeyi terk ederek, Hicaza gitti. Kemalistlerin 1923 de idareye geçmele-rinden kısa bir müddet önce yurdundan ayrılarak Mısır’a hicret etti. Lübnan, Romanya ve Yunanistana giden M.Sabri Efendi Yunanis-tan’ın sınır dışı etmesiyle tekrar Mısıra döndü. Vefatına kadar da burada kaldı. Ölümü 1954. Allah (cc)’ dan rahmet diliyoruz.
Şeyh Mustafa Sabri, bu kitabında Peygamber Efendimizin vefatından beri İslam’ın cevheri olan Hilafetin ilga edilmesi felaketini anlatmaktadır.
Ancak Mustafa Sabri, Kemalistlerin yap-tıklarının dini içten yıkmak olduğunu görerek, dil ve kalemini kullanarak tüm gücüyle, akide ve şeriat olarak Hilafetle gerçekleşen siyasi bir düzen olan İslam’ı savundu.
Hilafet düzeni, Raşit halifelerden sonra gereği gibi uygulanmamasına ve zayıflığına rağmen, tarihin en karanlık dönemlerinde dahi müslümanların vahdetini gerçekleştirebilmek-teydi.
Mustafa Kemal’in, iman ve şeriat bütünlüğü oluşturan İslam’ın bu bütünlüğüne karşı gelen bir tavır sergilediğini; siyaset ve idarede İslam’i ölçüler yerine Batılı ölçüleri toplumuna kabul ettirdiğini görmekteyiz. M.Sabri Efendi, M.Kemal’in bu faaliyetinin Avrupalı devletlerin arzularıyla atbaşı gittiğini, Yahudi dönmelerin de buna arka çıktığını söylemektedir.
Osmanlı üzerinde oynanan oyunlar ve yapılan saldırılar neticesini vermiş, sonunda Hilafet ortadan kaldırılmıştır.
Yahudiler, tarih boyunca zincirin muh-kem halkaları gibi, İslam aleminde başgöste-ren birçok fesat ve fitnenin baş kahramanları olmuşlardır.
Müslümanları bekleyen felaketlere ağla-mak gerekirken, kimilerine zafer tacı giydirilip yüceltilmesi onu (M.Sabri) hayretler içerisinde bırakıyordu.
İngilizlerin zahiren yenilmesi, Yunanlı-lar’ın İzmir’den çıkarılması üzerine herkes birilerini binbir övgüyle alkışlamaktaydı. M. Sabri olup bitenleri bir tiyatro gösterisi olduğunu düşünüyordu. Ona göre bu, ardında birçok gizlilikleri barındıran bir gösteriden başka birşey değildi.
Birinci Dünya savaşının galibi olan İngiltere M. Kemal’le “hayatının anlaşmasını” yapmıştı. Anlaşmayla İngilizler sömürü politikalarının önünde büyük bir engel olarak gördükleri Hilafeti ve bu sayede cihad müessesinin mühürlenmesini sağlamışlardı.
Gizli sır: Son dönemlerde İngiliz hükü-metinin izniyle yayınlanan vesikalara dayanarak Sundey Times gazetesinin yazdığı gibi, M. Kemal Ankara’daki İngiliz büyükelçi-siyle yaptığı görüşmede Türkiye’nin bağımsız-lığına gölge düşürmesi, muhtemel temaslar ve teklifler içinde muhatap taraf olma.
Ayrıca İttihatcılar ile Kemalistlerin önemli bir kısmının Doğu Mason Locasının birer üyeleri olmaları. Bunun yanı sıra o dönemdeki birçok yazar ve gazetecinin dünya-nın çeşitli yörelerindeki gizli cemiyetlerce kiralanmış birer ajan olmaları. “Mevcut Türk hükümeti Hür Masonlardan oluşmaktadır.”
Devamı var.
Ekleme Tarihi: 14.12.2009 - 16:55
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
Şeyhin, önünden perdeyi çektiği en önemli ilginç sırlardan biride, Birinci Dünya Savaşının galibi devletlerin her nasılsa M.Kemale yenilmeleri hususudur. İngilizler dahice bir plan tasarlayarak M. Kemal’le anlaşıp İzmir’den çekildiler. M. Kemal muzaffer komutan ilan edilmişti. İngilizler ise bunun karşılığında birçok kazançlar sağladılar. Mesela Hilafetin ilgası gibi...
Çöküş belirtileri ise İttihad ve Terakki üyelerinin askeri darbe ile yönetimi ele geçirmeleri üzerine görülmeye başlamış ve çok geçmeden çöküş gerçekleşmiştir. (Yazar burada Osmanlının çöküşünün sebeblerine değiniyor.) Üyelerin büyük çoğunluğu Osman-lı Türkleri dışındaki halk ve dinlerden olan İttihad ve Terakki Cemiyetinin Osmanlı devletinin yıkılmasında büyük rolü olmuştur. Sultan Abdülhamid Han’ın Filistin’i Yahudile-re satmayı reddetmesi üzerine ona karşı darbe düzenleyerek yönetimi ele geçirmişlerdir.
M. Kemal’in hedefine ancak müslüman toplulukların iradesini kırarak ulaşması. Başlangıçta müslüman halkın ve ulamanın dini çabalarının onun döneminde şiddetle bastırıl-ması bunu belgelemektedir. Mesela Seyh Said gibi alimlerin başına gelenler buna şahidtir.
M. Kemal halkın giriştiği İslam’i hareketleri askeri güç ve devrim mahkemeleri (İstiklal Mahkemeleri) vasıtasıyla bastırmıştır. Bu mahkemelerin, adından başka mahkemeyle hiç bir ilgisi yoktur. Çünkü bu mahkemelerde hükümler muhakeme yapılmadan önce verilirdi.
(Yazar Hilafetin tükenmez gücünü göstermek için şu satırlara yer vermektedir.) Kısaca Hilafet düzeni, son dönemindeki zafiyetine rağmen Haçlı bağnazlığı ve sömürü emellerinden kaynaklanan Avrupa saldırılarını püskürtebilirdi. Halifenin cihad ilan etmesiyle ümmet hemen saflarını sıklaştırır ve halifenin kalbi üzerine birleşir, onun vereceği emirleri beklerdi. (Yazar Hilafet karşıtı yazarlar hakkında da kitabında yer vererek onları eleştirmektedir.)
Ali Abdurrezzak’ın İslam ve Hüküm Usulü kitabına cevap:
Bu kitabını her ne kadar belirtmese de M. Kemal’in Hilafeti ilgasını desteklemek amacıyla kaleme almıştır. Desteğin ötesinde, Kemalistleride geride bırakarak, Ebu Bekir’in Hilafetini dahi reddetmeye kadar gitmiştir. Mansura Şeri mahkeme hakimi (Ali Abdurrezzak) ise onlardan (Kemalistlerden) dahada ileri giderek temelden Hilafet düzenini reddetmektedir. Çünkü ona göre Resülullah (sav)’in bir hükümeti yoktu. Dolayısıyla Ebu Bekir’in O’nun halifesi olması söz konusu olamaz. Resülullah (sav)in sadece nübüvveti vardır. Ve nübüvvet ise Hilafet kabul etmez. (Bu görüşlere cevap kitabın ilerleyen sayfalarında yer verilmektedir.)
Mithat Paşa, içeride ve dışarıda devletin temel esaslarına yönelik öldürücü yanlışlıklar işlemiştir. İçeride, Müslüman çoğunluğun yaşadığı bölgelere azınlık temsilcilerinden valiler ataması, ordunun temel direği sayılan Harb Akademisine Ermeni öğrencilerinin kabul edilmesi gibi, devletin temelini yıkmaya sebeb olacak yanlışlar yapmış-tır. Ayrıca, Osmanlı içerisinde, İngilizlerin bölücü faliyetlerinde kullandıkları Mason cemiyetleri ile ilişkisi sabit bir gerçektir. Mithat Paşa, İngilizlerle olan ilişkilerini doğrudan veya askeri bir komutan olan Hüseyin avni Paşa aracılığıyla yürütüyordu.
Ne gariptir ki, Kemalistler Sultan Vahdeddin’i halkın nazarında düşürmek amacıyla kötülemelerinin ve yönetimden uzaklaştırmalarının, ardından tam bir hoşnut-luk ve saygıyla, yetkilerinden soyutladıkları Abdülmecid’e biat ettiler. Sonra Abdülmecid- ten kaynaklanan herhangi bir sebeb olmaksızın, Kemalistler daha 6 ay önce saygı ve hoşnutlukla tayin ettikleri halifeyi küçük düşürmeye, alaya almaya ve aşağılamaya başladılar.
Kemalistlerin İki hedefi vardı:
1-Yönetimi Osmanoğullarından alıp, M.Kemale nakletmek. Hilafetin hükümetten soyutlanması ve görünüşte Millet Meclisine geçmesi, aslında hedeflerini gizlemek için tezgahladıkları bir oyundu.
2-Hilafet müessesesini tedrici olarak kaldırıp, böylece ülkeyi İslam’i yönetinden uzaklaştırarak laik bir sistem oluşturmak.
Bununla beraber İttihatçılar siyasi yaşam-ları boyunca, açıkca dine cebhe almamışlar, buna cüret edememişlerdir. Ancak savaş yıllarının o karışık günlerinde, dine karşı tutumlarını açığa vurmuşlardır.
Bunların siyasi bir parti haline gelmeleri ve zahirlerinin İttihatçı, batınlarının ise Mason olarak tecelli etmesinden sonra durum daha vahim boyutlara varmıştır.
İttihatçılar ve Kemalistler aynı ağacın dallarından müteşekkildirler. Her iki akımın önderleri arasında gerçek Türk soyundan insanların varlığı yok denecek kadar azdır. Bu iki akımın kurucularının büyük çoğunluğu Selanik dönmeleridir. Örneğin Enver Paşa Polonya aslından geliyordu. Cavid bir yahudi dönmesiydi. Karaso ise İspanyol yahudilerin-dendi. (Dönmeler hakkında bir önceki sayı-mızda bilgi verilmiştir. Bu sayımızda da başka bir konu altında konuya temas edilmektedir. Okurlarımıza faydalı olacağı kanaatindeyiz.)
Meşhur İngiliz casusu Lawrence şöyle diyor: “Bu savaş sonunda mutlaka ve mutlaka Osmanlı Sultanının dini ortadan kaldırılmalı.”
İşte Avrupanın amacı buydu. Hilafetin ilga edildiği gün onların amaçlarına ulaştıkları, zafer günüydü.
Daha öncede belirttiğimiz gibi, İttihat ve Terakki Partisinin üyeleri, çoğunlukla dönme-lerden oluşuyordu. M. Kemal hakkında dahi bunlardan biri olduğu şeklinde iddialar serdedilmektedir. Dönmeler, zahiren müslü-man görünür; namaz kılar, oruç tutar ve hacca giderler. Fakat gizlice ve kendi aralarında dinlerine bağlılıklarını sürdürürler.
Dini hükümlerin sorumluluk ve gereklerinden kaçmak, işte Kemalistlerin asıl amacı buydu. Kemalistler sadece yönetim ve hükümete talib oldular. Hilafete talib olmamaları ise, müslümanların onlara karşı çıkmalarından dolayı değil, bu makama tenezzül etmemelerinden dolayıdır. M.Kemale halife olması yolunda bir çok teklifler gitmiş, ancak o tüm bu teklifleri geri çevirmiştir. Son olarak Hindistan ve Mısır’dan bir heyet Ankara’ya giderek onu bu konuda iknaya çalışmış; ancak o, “Hilafet Osmanoğullarının kalıntısıdır ve onunla beraber gitmelidir” diye-rek reddetmiştir. O ise, kendini Osmanoğulla-rından daha üstün görüyordu; ama Hilafet makamında gözü yoktu. Bilakis bir an önce bundan kurtulmanın çaresini arıyordu. Türkiye’de Hilafet istemediği gibi, başka bir devlette de istemiyordu. (Yazar Kemalistlerin bazı icraatlarınada değinmektedir.)
Mısırlıların gülünçlüklerinden biride, Kemalistlerin çıkardıkları içkiyi yasaklayan kanunun ciddiyet ve geçerliliğine inanmaları-dır. Kemalistler bu kanunu Allah rızası için veya halkın yararına çıkardıklarını sanarak bunu onların iyilik ve keremlerine yordular. Oysa onlar, alkolü kendilerinden başkasının satmasını, ticaretini yapmasını engelleyerek, bu büyük kazanca tek başlarına konmayı amaçlamaktadırlar. Türkiye’de çoğu kimse bazı Millet Meclisi üyelerinin, alkol ticareti ile uğraştıklarını, evlerini imalathane ve depo olarak kullandıklarını bilir.
Yine Türkiye’de herkes bilir ki M. Kemal içkiyi çok sever. Onun arkadaşlarının içki içmeden geçirmedikleri bir gün veya bir gece yoktur.
Mustafa Sadunî, Mustafa Kemal’in ciddi olarak İslâm dinini lağvedip yerine Hıristiyan-lığı koymayı düşündüğünü ancak adamlarının onu doğacak muhtemel sonuçlardan sakındıra-rak düşüncesini uygulamayı engellediklerini öğrendiğini ileri sürmektedir.
M. Kemal, Ankara kadınlarına örtülerini çıkarmalarını emretti ve kendi karısını erkek giysisine benzer bir kiyafetle insanların önüne çıkarttı. Kadınları erkeklerle eşitliğe teşvik etti.
Yahudi protokolleri açığa çıkarıldıktan sonra Jön Türkler’in niçin İslam birliğini yıkıp Turan birliği oluşturmak istedikleri daha iyi anlaşılıyor. 5. Yahudi protokolünde dini ve kavmi

Ekleme Tarihi: 14.12.2009 - 19:18
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
taassubların körüklenerek halkların kendi aralarında ihtilaf ve düşmanlığa sürüklenmeleri kararlaştırılmıştır.(Bu planları uygulayanlarsa Turancılar olmuştur.)
Onların arkasındaki güç M. Kemal’dir. Turancıları koruyan, teşvik eden, hatta parle-menter tayin eden de odur. Onların İslam birliğini parçalama çağrıları M.Kemal’in rızasına uygun olmasaydı, orduyla beraber hiç onları desteklermiydi? (Diğer yandan) İstanbul da oluşmaya başlayan İslam’i hareketin kendisi açısından çok vahim sonuçlar doğuracağını sezen M.Kemal, derhal şiddete baş vurarak Hilafetin ilgasını, halifenin sınır dışı edilmesini kararlaştırdı ve din devlet işlerinin ayrılmasına yönelik planlarını gecik-meksizin yürürlüğe koydu. (Hilafete yönelik saldırılarını ise aralıksız sürdürmüştür.)
“Türklerin en mutlu tarihi dönemleri, Sultanların halife olmadıkları dönemdir. Oysa Peygamber, öğrencilerine, halkların yönetimi-ni üstlenmelerini değil, onları İslamiyete davet etmiştir. Halifenin, tüm İslam halkları üzerin-deki velayetinin gereği dini görevini yerine getirmesi, gerçeklerden değil, kitaplardan alınmış bir düşüncedir.”
Hilafetin, Osmanlılara mutsuzluk getirdiğini söylemesi, vicdanındaki Hilafet karşıtlığından kaynaklanmaktadır. Peygamber (sav) hakkındaki sözlerinden ise itikadi bozukluk ve çelişki sezilmektedir.
Görüldüğü gibi, o Hilafete İslam’i nazarla değil, Selanikli tüccar gözüyle bakıyor. (Savaşlarla ilgili bahis üzerinde dururken İttihatcılara başka açıdan dikkat çekilerek bakılmaktadır.)
İzmir’in fethi meselesini iyice tetkik ve tahkik etmek son derece gereklidir. Yunanlıla-rın İzmir’den çıkarılmasıda ancak İngilizlerin onayından sonra gerçekleşmiştir. Şübhesiz İngilizler bu iyiliklerini M. Kemal’den kork-tukları için değil, bazı çıkarları doğrultusunda yapmışlardır. İngilizler böylece M.Kemal’i muzaffer komutan olarak, müslümanların gözünde kahramanlaşmasını istediler. Zira onun İslam’a olan tavrının farkındaydılar. Kendilerinin yapamadıklarını o yapabilirdi. Nitekimde öyle oldu.
Her savaşta halk daha zayıf ve perişan olarak çıkarken, Selanikliler daha güçlenmiş olarak çıkarlar. Onun için İttihatcılar ve devamı içinde yer edinmiş Selanik gurubu savaşları çok severler. Örneğin Birinci Dünya Savaşından yenik ve perişan çıkmamıza rağmen, onlar savaştan önceki güçlerine güç, servetlerine servet katarak çıkmışlardır. Onlar insanları ölüme sürüklerken, kendileri mal mülk ediniyorlar. Onlar savaşlarda ölmezler, bilakis insanları ölüme sürerken kendileri rahat yaşamak isterler.
Sözü M.Kemalin kendine bağlı asker ve ahaliyle kurduğu halk Partisine getirmek istiyoruz. M. Kemal bir diktatör olmak istiyordu. Kendisi için mücadele verecek siyasi bir kurum oluşturmalıydı. İşte burada 1919 da çeşitli bölgelerde Rauf ve Refetin yardımla-rıyla oluşturduğu mahalli savunma gücünü hatırladı. Doğrudan kendine bağlı bu yurtsever gerilla güçlerini, kendi kontrolünde bir siyasi partiye dönüştürdü. Ki bu parti artık Türkiye’nin fiili hakimiydi. Bu partiye Halk Partisi ismini vermişti ve her bölgedeki köy muhtarını, cami imamını, okul yöneticisini, polis müdürünü, posta müdürünü hatta temiz-lik işlerini yapan çöpçüleri seçmek bu partinin yurt çapında yayılmış örgütlerine bırakılmıştı. Böylece, bu örgütleri devlet olarak kendisine bağlamıştı. (Kitabın sonlarına doğru Arapçaya olan düşmalıktan bahsedilmektedir.)
Zira yıllardır malum olan bir gerçek ver ki, Türkiye’de laiklik yanlısı , İslam ve müslüman kavimlere hasım özelliklede Arap düşmanı siyasi bir akım var. Bu siyasi akımın Arap düşmanlığı, İslammiyetin Türklere Arap-lar vasıtasıyla gelmesinden ve Arap dilinin Türk dilini tesir altına almasından kaynaklanı-yor. Onun için bu akıma mensup olan parti, arapçayı Türkiye’den uzaklaştırmak için tüm gücüyle çalışmakta, hiç bir yabancı dile duy-madıkları düşmanlığı arap diline duymaktadır.
Sözlerime son verirken, İttihatcılar hak-kında verdiğim irtidat hükmü, velev ki, Hilafet ve hükümet konusunda verilen karar değiştiri-lip asli konuma döndürse dahi geçerlidir.
“İman edip sonra inkar edenleri, sonra yine iman edip tekrar inkar edenleri, sonra da inkarlarını arttıranları Allah ne bağışlayacak, ne de onları doğru yola iletecektir.” (Nisa)
Mustafa Sabri
Recep 1342/Şubat 1923 Beyrut.


Bu mesaj 1 kez ve en son Muhtazaf tarafından 14.12.2009 - 19:21 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 14.12.2009 - 19:21
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
HİLAFET VE YAŞAMSAL GERÇEKLERİ...

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
Muhtazaf kardeşim. Bu yazına aslında başka başlık altında kısaca cevap vermiş olmakla birlikte önceki yazımdan alıntıyıda buraya katarak bir kaç şey daha söylemek istiyorum.

Alıntı
Muhtazaf kardeşimizin aktardığı konudaki HİLAFET meselesine aslında çok güzel ve ibret bir karşılık olan daha önce yazmış olduğum yazı en güzel cevaptır.

ALLAH EMEVİ VE ABBASİ ZALİMLERİNİ HALİFE OLARAK KABUL ETMİYOR Kİ ONLARDAN CEBREN ALINAN BU HÜKÜMSÜZ MAKAMIN OSMANLIDA KALIP KALMADIĞINA DEĞER VERSİN VE ONU KORUMAK İSTEMİŞ OLSUN.

Dikkat ediniz Osmanlının düşüşe geçmesi Hilafet diye bir makamın Osmanlıya alınmasından ve arapları mahveden tüm EMEVİ ve ABBASİ kabullerinin Anadoluya yayılmaya başlamasından sonra başlar.
Anadolu Selçukluları, Selçuklular ve Osman gazi ile Anadoluda yayılan Peygamber mayasının yerini bu sapkın arap mayası almaya başlayınca çöküş döneminin temelleride atılmış oldu.



Şayet Allah Osmanlıyı Efendimizin halifesi olarak görse ilkönce duraklama ve sonra gerileme devirlerinin bu büyük cihan hükümdarlığını mahvetmesine izin vermezdi. Tam tersine Allah bu halife kavramından ve arap sapkınlığının din diye Osmanlıyı istila etmesiyle birlikte yardımını yavaş yavaş kaldırmış ve uyanması için bu millete çok büyük bir zaman fırsat tanımıştır.
Yanlışlarda ısrar ve hilafet adlı aslı dört halife zamanında kalmış bir kavrama sımsıkı sarılmaksa Osmanlının sonunda ortaya çıkan feci tablodan başka hiç bir şey getirmemiştir.


O nedenle diyorum ki suçumuz asla Osmanlı olmak değildi. Tam tersine Osmanlı olarak kalamamak ve bizde din anlayışının Allahın velilerince Anadoluya serpilmiş en mükemmeli varken bunları bir kenara itip, arapları dahi mahveden din anlayışlarına sımsıkı sarılmaktı asıl suçumuz.



Önce bazı tarihler vermek istiyorum. Ki sonra bunların ışığında söyleyeceklerimi söyleyebileyim.

*Osmanlının kuruluşu 1299

*Hilafetin Osmanlıya gelişi 1516

*Yükselme devri 1453 - 1579
Duraklama devri 1579 - 1699
Gerileme devri 1699 - 1792
Dağılma 1792 - 1922

Yukardaki tarihlere göre yorumlayacak olursak, Hilafet Osmanlıya gelmeden yani 1299 ile 1579 yılları arasında müthiş bir büyüme ve yükselme gerçekleştiriliyor. Zaman olarak belirtecek olursak 280 yıl civarında bir zaman. Yani neredeyse 300 yıl yani Osmanlı'nın ömrünün yarısı kadar bir zaman.

Peki Hilafet geldikten sonra Osmanlı'nın yükselmesi kaç yıl devam etmiş ? 63 yıl kadar bir zaman....

Sonra ne olmuş ? Duraklama devri başlamış. Peki madem bu hilafet dediğimiz kavram makbul ve geçerli bir kavram, Allah da diyelimki onu onaylıyor. Ki asla ve asla gerçek bu değil. Neden Hilafet geldikten çok kısa bir süre sonra duraklama devri başlıyor ?
Bu sorunun cevabı benim önce yazdığım ve burayada aldığım yazının içinde var.

Diyelim ki devletler tarihinde böyle şeyler olur. Yani bir duraklama olması normaldir. Peki bu duraklama neden 120 yıl kadar çok uzun bir süre devam etmiş olabilir ?

Bunuda geçtik. Yani Duraklama devrinide normal bir süre olarak kabul ettik. Peki neden Allah'ın kabul ettiği razı olduğu bir nizam buradan tekrar yükselişe değilde 93 yıl gibi uzun bir süre bu sefer çok daha vahim yani "gerileme dönemine" girmiş olabilir ?

Diyelim"ki buda mümkün bir haldir ve olmuştur. Peki Allah en ufak bir umudu olduğu ve razı olduğu bir devlet düzenini yani HİLAFETİ neden 30 yıl gibi apaçık bir facia olan parçalanma sürecinde inim inim inlediği bir çok ağır bedeller sürecine mahküm kılar ve sonunda bitirir ?

Ve en son olarak şu soruyu cevaplamamız gerekiyor. Allah neden HİLAFET kavramını normal ve razı olduğu bir düzense onu kabullenmeyen ve dinsel anlamda bir yönetimi kabul etmeyen bir lideri muvaffak kılar ?

YOKSA HAŞA, ALLAH, YÜZYILLAR SÜREN VE SONUCU BİR FACİA OLAN VE SONRASINDA DEVAMI O FACİANIN KÜLLERİ İÇİNDEN ŞAHLANDIRILAN BİR CUMHURİYET ORTAYA ÇIKAN BU GİDİŞATA GÜCÜ YETMEDİĞİ İÇİN MÜDAHALE YADA YETERLİ MÜDAHALEYİ YAPAMAMIŞMIDIR ????

Hilafet kavramının bu verdiğim bilgiler doğrultusunda Osmanlıyı değil yükseltmek perişan olmasının en büyük nedenlerinden biridir düşünüyorsam, bu düşüncem gerçeğin ta kendisi değilmidir ? Çünkü o hilafetle birlikte onun alındığı arap milletini dahi mahveden (EMEVİ ABBASİ UYDURMASI) bir din anlayışıda körü körüne alınmış ve inatla Anadoluya dayatılmış ve büyük ölçüde yerleştirilmiştir. Sonuçta Osmanlıda o aldıklarının sahiplerinin akibetini kendiside aynı hatayı yapmış olarak yaşamak zorunda kalmıştır.

Allah bir şeyleri değiştirmek istediğinde gökyüzünden makas, cetvel, balta, nacak, kürek v.s indirmez. Sebepler irade eder. Tıpkı Muhtazaf kardeşimizin yukarda verdiği alıntılarda olduğu gibi herkesin kendince yorumladığı fakat gerçek akıl ve gönül sahiplerinin ne olduğunu çok iyi okuduğu işler içinden bir şeyler meydana çıkar.

İşte milletler bu olayları doğru okuyabildiklerinde huzuru, yükselişi, barışı yakalarlar. Yok şayet bunda ifrata ve yanlışlara saplanırlarsa bugün Türkiyenin ve tüm islam coğrafyasının yaşadığı çatışmaları, çelişkileri huzursuzlukları kaçınılmaz olarak yaşarlar. Ta ki yanlışın nerede olduğunu anlayıp onu düzeltene kadar.

Hilafet kavramı konusunda şunlarıda söylemeden bitirmek istemiyorum. Dört halife döneminden sonra Hz.Hasan'ın on aylık halife olduğu dönemden araplar hiç bahsetmek istemez. Oysa tam bir eziyet olan o dönem sonunda müslümanlar kırılmasın diye Muaviye denen peygamber ve evladının düşmanı ile Hz. Hasan arasında kerhen yapılan bir anlaşma vardır.
Bu anlaşmaya göre Muaviye denen zalim, yönetimi Hz.Hasandan devralacak fakat kendi ölümünden sonra oğlu YEZİD denen kanlı katili yerine geçirmeyecek ve yönetimi tekrar Ehlibeyte iade edecek, devredecektir.
Fakat işin sonu böyle olmaz. Muaviye denen şeytan önce Hz.Hasan'ı zehirleterek sonrada oğlunu yerine geçirerek bu anlaşmayı çiğner.

Sonrasını anlatmıyorum. Söylemek istediğim şudur. Artık Muaviye denen zalim ve soyunun yönetimde yaptıkları HALİFELİK değil peygamber evladını, sahabeyi katl yoluyla oturttukları ve 90 küsur yıl süren bir zulüm düzenidir. Bir zümrenin kanlı saltanatıdır artık yönetim.
Peşlerinden gelen ve EMEVİLER'i yok eden ABBASİLER de onlarla aynı zulüm yolunu izlemişlerdir.

Sorarım size bu zalimlerden alınan şeyin adı nasıl "HİLAFET" dediğimiz "PEYGAMBERİN VEKİLİ" olma sıfatı olabilir ? Bunu hangi gerçek islamı ve tarihini bilen kabul edebilir, hangi vicdan onaylayabilir ?

Osmanlının bu anlamda araplardan aldığı şeyin adı HİLAFET mi yoksa FELAKET midir ?

Gerçek islam tarihini öğrenmek her müslümanın vazifesedir. Bu gerçeklere ulaşmak için gayret edelim ve çok ama çok iyi düşünelim diyorum.

Sözlerim bazı kardeşlerimize belki çok acı gelecek ama dost acı söyler...


PC deKararsiz göz kırpma sevinçli Güle Güle Güle Güle


Bu mesaj 1 kez ve en son kolye7 tarafından 16.12.2009 - 13:10 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 16.12.2009 - 13:01
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
kolye kardesim sen hala araplar türkler diye ayirip duruyorsun m+sl+man kardestir ve türkiyede sadece türkler oturmuyor ha sen dersen ben türküm ama baska bir millette olabilirdim. Ayirimcilik islamda yoktur veda hutbesini okursan anlarsin haa peygamberin sözü beni baglamaz diyorsan o senin bilecegin sey o zaman senin düsüncen seni benim düsüncem beni baglar
saygilarimla
Ekleme Tarihi: 16.12.2009 - 20:03
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
MİLLETLERİ VE DİLLERİ AYRI AYRI İRADE EDENDE ALLAH'TIR

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
Muhtazaf kardeşim elbette müslümanlar kardeştirler. Daha doğrusu öyle olmaları gerekir.

Fakat senin bu sözlerinin burada uzun uzun anlattığım konuyla bence hiç bir alakası yok. Dahası bu konuyu iyi niyetlede olsa saptırıyor.

Ve dahası islamda körü körüne kardeşlik duygusuda yok.

İspatmı istiyorsun. Daha benim gibi bir din konusunda ileri derecede bir ilim ve bilgi sahibi insana tahammül edemeyenlerin çoğunluğu oluşturduğu bir islam coğrafyasında, dahada açalım daha birbirine tahammülü bile öğrenemeyen bir islam coğrafyasında bugün o dediğin kardeşlikten bahsetmek hiçte mümkün değil.

Haa onun gerçekleşeceği günlerde gelecektir. Bizler görebilirmiyiz bielemem. O zaman Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin yeryüzüne teşrif edeceği zamandır ancak. Gidişat öyle gösteriyor.

Allahın var ettiği türk,arap v.s dil ve millet yapısını neden müslümanlar kardeştir hedefini bahaneyle bir kenara koyalım ?
Ben türküm ve beni kardeş yerine koyan müslümanı kardeşim yerine koyarım. Kardeş yerine koymayana zorla kardeşimsinmi demem gerekiyor ?
Milletleri ve dillerini yaratanda Allah, dinleride insanlara veren Allah. Bize düşen hepsini yerli yerine koymaktır.

Yoksa daha dün yaptığı gibi haçlı seni tekrar paramparça yapar. Önce millet olmayı becerebileceksinki sonra kardeşliği tesis edebilesin.

Daha dün Osmanlıyı terkeden hatta arkadan vuran araplar kendilerine kalleşlikmi yaptıkta bize bu ihaneti yaptılar ? Yoksa ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ tuttudamı ingiliz haçlısı ile birlik olup böyle bir şeye kalkıştılar ?

Yine daha dün Yemen illerinde arap topraklarında arkadan vurulan ve esir edilip akıl almaz eziyetler çektirilen, kaybolan binlerce Osmanlı askerlerinin suçu türk olmak değilmi idi ? Yoksa müslüman değilmi idiler ?

Bugün araplarda değişen nedir ? Varlıklı arap ülkelerinin tüm paraları haçlı bankalarında değilmi ? KKTC'yi tanıyan bir tek islam ülkesi gösterebilirmisin ? Hani nerede kardeşlik ?

Deki ben müslümanım ve türküm. Yalnızca ben müslümanım diyen için kusura bakma Muhtazaf kardeşim ben yalnızca şunu söyleyebilirim. İlkönce islam tarihini ve kendi tarihini gerçekleriyle iyice bir öğren.
İşte o zaman ne söyleyeceğini daha iyi belirlemiş olursun.



Bu mesaj 1 kez ve en son kolye7 tarafından 16.12.2009 - 22:16 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 16.12.2009 - 20:34
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
kolye7 kardeş. ALLAHu teala Hz ademi yaratırken onun torunlarına hiçbir ayrıcalık yapmamıştır. Bugün bu dinin sancagı sende ise yarın herhangi bir millete verir o islamın sancagını layık olan milletlere verir. Mülk ALLAH'ındır vesselam. Türk, kürt, arap vesair diye özerklik vermemiştir. Dedim ya senin düşüncen seni baglar bütün müslümanları degil. Saglıcakla kal.
Ekleme Tarihi: 16.12.2009 - 22:50
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
RE:

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
Alıntı
Orijınalı Muhtazaf

kolye7 kardeş. ALLAHu teala Hz ademi yaratırken onun torunlarına hiçbir ayrıcalık yapmamıştır. Bugün bu dinin sancagı sende ise yarın herhangi bir millete verir o islamın sancagını layık olan milletlere verir. Mülk ALLAH'ındır vesselam. Türk, kürt, arap vesair diye özerklik vermemiştir. Dedim ya senin düşüncen seni baglar bütün müslümanları degil. Saglıcakla kal.



Muhtazaf kardeşim benim yazılarımda Allah'ın herhangi bir ferde, ırka veya millete ayrıcalık verdiği gibi bir saçmalık olmadığı gibi tam tersine, hem fertlerin hemde milletlerin, çok derin imtihanlar içinde mücadeleler verdiklerini ve burada Allah'ın hikmetlerinin neler olduğunu ve yaşamsal alanda hangi olayın hangi ilahi mesajı verdiğini çok iyi anlmak gerektiğini vurguladım her fırsatta. Yazılarım bu hükmüm ve iddiamın apaçık delilidir.

Elbetteki her düşünce sahibini bağlar. Buna ne şüphe ?

Her insan bir düşünceye sahiptir. Fakat aklın yolu birdir. Sayısız değil.

İşte Kurandaki FIRKALARLA ilgili ayetlerde, TEVHİD konusuda devamlı olarak müslümanları facialara sürüklenmemeleri için bu anlamda uyarır.

Sende sağlıcakla kal...



Bu mesaj 1 kez ve en son kolye7 tarafından 17.12.2009 - 12:08 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 17.12.2009 - 12:07
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 825 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
kaykaan (57), safak-50 (60), nazlinazende (45), sena_55 (49), NEWYORKER (50), hazan44 (39), RaMaZaN050 (34), KONVEYÖR (47), arefenur (52), mehmet4467 (42), hasret44 (39), turancihan (48), sevgikusu (37), kul_bahri (58), ser_kan (47), ssessiss (36), Seyyidmehmet (47), Ata01 (52), sempatik_cd (43), ebubekir1989 (35), M.EFE (50), sam@ (42), ozgurozakinci (47), garibcahil (46), muhacir-i muham.. (40), Osman50 (70), kanka_konya (36), hkurt (60), haliime (45), mrasitalas (40), hayýrsev.. (58), zekitatari (67), y_turan (39), doctor (41), koylu (63)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.03445 saniyede açıldı