generique kaletra hydroxychloroquine budesonide stromectol generique colchicine 3tc abilify aceon acepril acerpes achromycine aciphex acivir acnecolor acnefuge acticin actigall actisite active pack actonel actoplus met actos acular adalat cc adalat adapress adartrel adcirca addyi adipur advair diskus advair rotahaler aerius aerodiol aggrenox agofenac agoprim agopton agorex airol airomir akneroxid aknex aknin n aknoral albenza
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » A I L E / E Ğ İ T İ M / S A Ğ L I K » KADIN & AiLE » Kalbine Mukabil Bir Kalp Bulmak!

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 14 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
Themenicon    Kalbine Mukabil Bir Kalp Bulmak!

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
KaLbine MukabiL Bir KaLp BuLmak...!

Kalbine karşılık bir kalp bulmak; manevi frekansları bütünüyle
tutan, gönül iletişimini tam kurabilen bir insanı bulmak demektir.
Evliliğin mutluluğa dönüşmesi için, kalplerin uyuşması, anlaşması,
kaynaşması gerekir.
Kalpsiz mutluluk olmaz.
Kalp kalbe karşı olmalı…
Kalp kalbe kaybolmalı…
Kalpler bir olmalı, iri olmalı, diri olmalı…
Ölmüş kalpler taşıyan kalıplar, mutlu olabilir mi?
Evet, mesele kalıp değil, kalp meselesidir.
Kalıbına göre kalıp arayanlar; eş arayışını, bedene, kaşa, göze
bağlayanlar, mutluluğu yanlış adreste arayanlardır.
Bulmak için, önce böyle birini aramak gerek… Gerçi her arayan
bulamaz ama bulanlar hep arayanlardır. Aramadan bulmak mümkün mü?
Bir de arıyormuş gibi yapanlar vardır. Bunlar, her ne kadar
evliliğin bir gönül işi ve manevi frekansların uyumu manasına
geldiğini kabul etseler de, seçimlerini, hep maddeden, görüntüden
yana yaparlar. Yani inandıkları ve düşündükleri gibi davranmazlar.
Bulamayacağı yerde arayanlar da bunlardan sayılmalıdır. Hani
Nasreddin Hoca gibi… Evin bodrumunda, kömürlükte kaybettiği
yüksüğünü, dışarıda, evin önünde arıyormuş… Sebebini
sormuşlar… "Aşağısı çok karanlık" demiş…
Bazı gençler de kalbine karşılık kalbi böyle arıyorlar. Kalp,
duygular, sevgi, şefkat, merhamet tamam ama, görüntü, en boy, kaş göz
diyorlar… Hatta oralara takılıp kalıyorlar. Gönle değil,
gövdeye itibar ediyorlar. Hatta bu insan sana göre değil, diyenlere
de "Ben onu değiştiririm" derler. Ya da , "O gördüğünüz gibi değil,
aslında çok iyi biri" iddiasında bulunurlar.
Sonra da, iletişimimiz neden kötüleşti, niçin kavga çıktı,
geçimsizlik nereden geldi diye şaşırıyorlar.
Atalarımız, iki gönül bir olursa, samanlık seyran olur demişler. Ne
güzel söylemişler. İki gönül bir olmazsa, yani kalbine karşılık bir
kalp yoksa saraylar zindan olur ve tabii ki eşler hayal kırıklığına
uğrarlar. Zaten, sadece iki gövdenin bir olması insani bir hal de
değildir. Evliliği maddileştirenler, yalnız ten ve beden isteklerinin tatmini
manasına alanlar, çok ayaklılarla aralarındaki farkı ortadan kaldıranlardır. Bir insanın evlilik anlayışı ve bu husustaki beklentileri onun seviyesini ortaya koyar. Evlenmeyi düşünen gençlerimiz, kalplerine karşılık bir kalp mi
arıyorlar, yoksa kalıplarına karşılık bir kalıp mı arıyorlar? İnsan, aradığını bulur.
Kalıp arayan kalp bulabilir mi? Bulsa bile, bulduğunun ne olduğunu idrak edebilir mi? Evlenecek gençler, önce niyetlerini düzeltmelidir. Kalbe karşı kalp
mi arıyorlar, kalıba karşı kalıp mı? Madde arayanın ruh bulması, gövde arayanın gönül bulması mümkün müdür? Doğru ölçülerle arayışa geçtikten sonra da, "Rabbim, karşıma iyi olanı; sevebileni, merhamet edebileni çıkar" diye ciddi ve samimi dualarda bulunmalıdır. Bazen, evlenmek üzere olan kızlarımıza, oğullarımıza soruyorum:
- Nasıl, evliliğe hazır mısın?
Birçoğunun cevabı, aşağı yukarı hep şöyle oluyor:
- Hocam, hazırlıklar tamam… Ev tuttuk, döşedik, beyaz eşya
filan her şey tamam… Sizce bu cevapta tamam olmayan bir taraf yok mu?
Bana göre, en önemli bir taraf eksik kalmış oluyor. Bu sebeple o gençlere şu soruyu sormaktan kendimi alamam:
- Peki, gönlünüz hazır mı evliliğe?
Sorum, birçok genci şaşırtır, durup düşünürler, genellikle de bir soruyla karşılık verirler:
- O nasıl oluyor?
İşte onun nasıl olduğunu bilmeyenler, Üsküdar vapurunda tanışıp evleniyor, üç gün sonra da, Kadıköy vapurunda da boşanıveriyorlar. Evliliği, böylesine gönül dışı bir gövde işi zannedenler, Nasreddin Hoca'mızdan almışlar cevabı…
- Bu sizinki, demiş, evlilik değildir.
- Peki, evlilik değilse nedir bu yaptığımız? diye sormuşlar.
- Gündüz çifte hırlama, gece çifte horlamadır… demiş.
Evlilik, sağlam bir iletişim temeline oturmalı… Bu olmazsa
olmaz mutluluk kuralını da tersinden ve hoş bir nükte ile anlatır
Hocamız. Eşiyle sağlıklı bir iletişim kuramayanları bakın nasıl
uyarır:
- Evliliğiniz nasıl geçiyor? demişler.
Hocamız da anlatmış:
- Evliliğimizin ilk senesi çok güzel geçti… Ben söyledim,
hanım dinledi, ben söyledim hanım dinledi… İkinci sene, bizim
hanım işi anladı… O söylemeye başladı… O söyledi ben
dinledim, o söyledi ben dinledim…
- Peki, hocam, sonra nasıl oldu, diyenlere de, Hiç sormayın, demiş,
sonraki yıllarda da, ikimiz birlikte söyledik, komşular
dinledi…
Şimdi eşlerin birlikte söylediklerini, sadece komşuları değil, bütün
dünya dinliyor. Aile mahremiyeti içinde kalması gereken her şey, ekran
pazarlarına dökülüyor. Sadece kirli çamaşırlar değil; edepsizlikler,
iffetsizlikler, kısacası ahlaksızlığın her çeşidi, basın yoluyla
toplumun tepesine yağdırılıyor.
İyi ki adına evlilik demiyorlar. Seviyesiz birliktelikler, evlilik
olamaz çünkü… Evliliği, ALLAH'ın emri, Peygamber Efendimiz SallALLAHu Aleyhi ve Sellem'in sünneti bilenler, örnek aileler kurmak
mecburiyetindedirler. Zira başkalarını da saadetlerine imrendiren
sağlam ve tutarlı aile yapısı, günümüz dünyasının en çok hasretini
çektiği bir güzelliktir. İnsanlık âlemi, kaybettiği aile hayatını çamla çırayla, yana yakıla aramaktadır. Aile, dünyevileşmenin getirdiği benlik, bencillik ve maddecilik yüzünden yıkılmaktadır. Bu sebeple, aileyi yeniden diriltmenin yolu, maneviyattan, imandan geçmektedir. Sağlam bir ALLAH ve ahiret inancı olmaksızın, sağlam bir aile kurmak imkânsızdır. Aile, daha çok almayı düşünenlerin değil; paylaşmayı, bölüşmeyi, fedakârlığı bilenlerin kurabileceği kutsal bir müessesedir. Ailede mutluluk, almayı hayaline bile getirmeden verebilenlerle sağlanır.
Aile mutluluğunun kahramanları, almayı hiç düşünmezler… Ancak
verdikleri döner onlara, katlana, çoğala… Bir verip bin alırlar.
Böyle bir mutluluk, ancak iki gönlün bir olmasından doğar.
Çocuklarımız, gençlerimiz gönül ehli mi?
Daha doğrusu gönülden haberdar mı?
Gönülsüz mutluluk olmaz… Ne tek başımıza, ne de evlilik
hayatımızda…
Zira aile, iki gönlün tekleşmesiyle kurulur…
Vehbi Vakkasoğlu




Bu mesaj 1 kez ve en son Muhtazaf tarafından 15.11.2009 - 16:39 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 15.11.2009 - 16:27
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
Evlenecek gençlerin evlilik hayatlarında mutlu olmaları için şu
noktalara dikkat etmeleri gerekir:

1. Evliliği aceleye getirmeyin
Evlilik, dizi filmlerdeki gibi pembe düş değildir. İki bilinmeyenli
bir denklem gibidir. Bünyesinde birtakım problemler olacaktır.
Evliliğe hazır olmadan evlenmeye kalkışmayın.
2. Deli gibi seviyorum
"Deli gibi sevmek" mutlu olmaya yetmez. Denklik de önemlidir. Sadece
siz değil, aileniz de denk olmalı. Kültür seviyenizden dinî
inançlarınıza kadar her şeyiniz. Birbirini "deli gibi severek" nikâh
memurunun önüne koşan nice gençler, denk olmadıkları için üç gün
sonra soluğu hakim karşısında almışlardır. Arabanızı da çok
seversiniz ama benzin olmadan onu iterek ne kadar götürebilirsiniz?
3. Ailem beni anlamıyor
"Ailem beni anlamıyor" yerine onların da fikirlerine değer verin.
Bütün anne-babalar, çocuklarının mutlu olmasını ister. Kesinlikle art
niyet taşımazlar. Eğer itiraz ediyorlarsa mutlaka bir bildikleri
vardır. "Çünkü gençlik damarı, akıldan ziyade hissiyatı dinler. His
ve heves ise kördür, âkıbeti göremez." (Gerçi çocuklarının iyiliğini
düşündüklerini sanarak kendi istedikleriyle evlendirmek isteyen
aileler de vardır.)
4. Önce kendinizi tanıyın
Nasıl birisiniz? Sinirli, sakin, kıskanç, bunun gibi hangi
huylarınız var? Evleneceğiniz aday nasıl olmalı ki, onunla
anlaşabilesiniz? Önce kendinizi tanıyın.
5. Adayınızı iyi tanıyın
Kendinizi tanıdıktan sonra da adayınızı iyi tanıyın. Bunun için
ailenizden yardım isteyin. Çünkü yıllarca flört ettikleri halde
evlendikten sonra "seni tanıyamamışım" diyenlerin sayıları hayli
kabarıktır.
6. Kendinizle barışık olun
Kendisiyle kavgalı olan, eşiyle de kavgalı olur. Şayet
depresyondaysanız veya psikolojik başka bir rahatsızlığınız varsa
tedavi olun. Tedavi olmadan asla evlenmeye yanaşmayın. Hem kendinizi
hem de eşinizi bedbaht edersiniz.
7. Sakın yalan söylemeyin
Nikâh masasına kadar "evet", ondan sonra "her şey bitti" mantığıyla
hareket etmeyin. "Nasıl olsa ben ona dediğimi yaptırırım." veya "onu
değiştiririm" düşüncesiyle kendinizi kandırmayın. Çünkü sonradan
hiçbir şeyi değiştiremezsiniz.
8. Olgunlaşın
Evlilikte olgunluk çok önemlidir. Çocuk tabiatlı, en küçük şeyde
küsen, alıngan, şımarık ve bir ailenin sıkıntısını göğüslemekten aciz
insanlar, eşlerini mutlu edemedikleri gibi kendileri de mutlu
olmazlar.
9. Maddiyata dikkat!
Aşırı derece maddiyata önem veren adaylardan uzak durun. Çünkü madde
mutluluk değil, mutluluğa basamaktır.
10. Fazla beklentide olmayın
Evlilikten çok şey bekleyenler, mutsuz olurlar. Evlilik güzel şey!
Fakat o güzelliğe ulaşmak emek ister, alın teri ve çaba ister. Bunu
bilerek ve evlilikten olağanüstü mutluluk beklemeyerek evlenenler,
daha çok mutlu olurlar.
11. Hayalperest olmayın
Realist davranın. Hayal ülkesinin bulutlarında gezenler, dünya
gerçekleriyle yüzleşemezler. İlk gerçekle karşılaştıklarında
kafalarını sert kayaya çarparlar.
Gülay Atasoy



Bu mesaj 1 kez ve en son Muhtazaf tarafından 15.11.2009 - 16:38 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 15.11.2009 - 16:28
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
-
Daima neşeli, bakımlı, pozitif görünün. Güzel kokun, temiz olun
ve en güzel kıyafetleri kocanız için giyin.
-Münakaşalarınızda yapıcı, arabulucu, şahsiyetli olun fakat ısrarcı
olmayın. Sakın aşağılamayın, erkeklik onurunu aşağılayacak şeyler
söylemeyin.
-Birbirinize daima sevecen davranın. Elinize geçen her anı
birbirinize yakınlaşarak değerlendirin. Mesela el ele tutuşarak veya
uzaktan dahi olsa bakışarak.
-Münakaşalarda 1-2 dakika sonra başka odaya geçin ve daha ileri
gitmesini önleyin. Kızgınlık veya hakaretlerinizi kendinize saklayın.
Karşı taraf bunları duymasın. İleride yalnız bu lafları hatırlar.
-Tenkitlerinizde önce iyi tarafları ön plana çıkarın. Sonra
değişmesini istediğiniz konuları zarifçe belirtin.
-Açken, yorgunken, kızgınken , arabada, yemek sofrasında,
başkalarının yanında münakaşa oluşturabilecek konulara girmeyin.
-Alttan alırken kendinizi ezilen, taviz veren, kendisine haksızlık
yapılan taraf diye görmeyin. Siz aslında ' huzurunuzu satın
alıyorsunuz'. Birkaç gün sonra her şey yolunda iken kırgınlığınızı
yumuşak ifadelerle dile getirin ve bir daha olmamasını dileyin,
isteyin.
-Romantik atmosfer oluşturun, çocuklar olmadan baş başa kalma
yollarını arayın.
-İletişim evlilikte esastır. Aranızda halledemeyeceğiniz hiçbir şey
olmamalı, ruhsal olarak aranızdan su bile sızmayacak kadar
kenetlenmelisiniz.
-Bugün hayattaki son gününüz, eşinizi son görüşünüz olabilir.
Hiçbirimizin yarına garantisi yok. Bunun bilincinde olursanız
eşinizin çoraplarını yere fırlatmış olması, su bardağını televizyonun
üzerinde bırakması yada bunlar gibi "sudan" kavga sebepleri sizi
rahatsız etmez.
-Hayatın ertelenmeyecek ve çoğu zaman ikinci bir şans vermeyecek bir
süreç olduğunu düşünün ve bugünkü mutluluğunuzu küçük sebepler için
yarınlara ertelemeyin.
-Eşinizdeki olumsuz davranışlara odaklanırsanız, kendi mutluluğunuzu
çalmış olursunuz. Evet, belki evlilik yıldönümünüzü unutmuştu ama
unutmayın ki, hastalandığınızda sabaha kadar başınızda bekleyen de
oydu!
-Unutmayın ki siz "Hatice" olmadan eşiniz "MUHAMMED" olmayacaktır.
Değişime kendinizden başlayın!
**********************************************************************************
EŞİNİZİ KENDİNİZDEN SOGUTMANIN 8 YOLU
(tavsiye edilmez, uyarı niteliginde yazıdır)
Dedikodu: Erkekler sürekli başkaları hakkında konuşan kadınlardan
hiç hoşlanmazlar. Kendilerini böyle kadınların yanında rahat
hissetmedikleri gibi, bu davranışı gereksiz bulurlar.
Paraya düşkünlük: Hiç bir erkek hayatınızdaki ilk tercihinizin maddi
şeyler olmasını istemez. Çünkü evlilik zenginlikte-yoksullukta "evet"
denilen bir kurumdur.
Aşırı kıskançlık: Her şeyde olduğu gibi kıskançlığın da aşırı olması
erkeği evden soğutan bir durumdur. ALLAH'ın insana bahşettiği her
duygu, yerinde ve kararında yaşandığında lezzet verir.
Kendine güvensizlik: Bazı kadınlar yanlarında eşleri olmadan hiçbir
şey yapamazlar. Hayatı paylaşımda kendilerine düşen görevleri yapmada
dahi kendilerine güvenleri yoktur. Sürekli eşlerine bağımlıdırlar.
Kendi karakterlerini ortaya koyamayan bu kadınlar, eşleri üzerinde
bir yük gibidir.
Dırdır: Sürekli eleştiren ve hiçbir şeyi beğenmeyen kadınlar da
erkekleri canından bezdirir.
Kronik sızlanmalar: Sürekli bir derdinden bahseden kadınlar
karşılarındaki erkeği yorar ve sıkarlar. Çünkü erkek, kadının
problemini mutlaka kendisinin çözmesi gerekiyormuş gibi bir hisse
kapılır ve aynı konunun defalarca açılması eşinizi bezdirir.
Saçmalamak: Kuaförünün ne dediğinden, arkadaşının ne giydiğinden vb.
gereksiz konulardan sürekli olarak bahsetmek erkeği çok sıkan bir
durumdur. Unutmayın erkekler ve kadınlar farklı yaradılıştadır.
Erkekler bu tip ayrıntılara önem vermezler.
Bekletmek: Bilinen en yaygın kadın hastalıklarından biri de
bekletmektir. Bu hareket erkeklerin en nefret ettikleri sırasında en
üstlerdedir.
ALINTI


Ekleme Tarihi: 15.11.2009 - 16:36
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
ReYYaN su an offline ReYYaN  
sultanliktan kralliga

288 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 18.08.2005
En Son On: 16.02.2010 - 19:24
Cinsiyeti: ----- 
evlilik semineri evlilik öncesi seminer degerinde bir yazi sevinçli sevinçli
Allah razi olsun. anahtara yaklastiran kapiya götüren öneriler dogru. Olmazsa olmaz. Bekarlik sultanlik, evlilik sultanliktan tahta yükselme diyorum sevinçli Yani sultanliktan kralliga-kralicelige göz kırpma
Allahimiz genclerimize hayirli esler, evlilikler nasib etsin.
Dört duvari sicak yapan sey SEVGIDIR arkadaslar. yoksa o duvarlar arasinda donarak ölürsünüz.
Ekleme Tarihi: 15.11.2009 - 18:46
Bu mesajı bildir   ReYYaN üyenin diğer mesajları ReYYaN`in Profili ReYYaN Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
calikususen su an offline calikususen  
iki gönül bir olursa

36 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.11.2009
En Son On: 07.06.2010 - 13:24
Cinsiyeti: Bayan 
samanlık seyran olur derler
evet bir kanepete evliliğin 4 senesini gecirir
kocasına aşık bir dediğini iki etmeyen
onu küsdürmekden sakınan kızdırmamaya dikat eden eşi
idare etmek zor olmamalı.
fakat allaha kulukdan cok kocaya kuluk yapdığının farkına varan
ve gafleten uyanan duygularıyla tanışıp allah aşkı ile yanıp
kocasından hakklarına rihayet etmesini talep eden bir hanıma
sen değişdin hakklarını talep etmeye başladın sen görevlerini yap
yoksa seni boşarım sana mütet ya bana itaat edersin yada
annengilin evine gidersin demesine rağmen
allaha sığınan ve allahdan yuvasını kurtarmak icin yol arayan eş
boşamanın şartları olduğunu öğrenir ve bu şekilde boşama dehtidi uygun olmadığını
izah edip iki hakem isder ki eğer onlar hakzız bulursa ozaman gereği neyse yapacaığını söyler
erkek kendi nefsi icin yuvasını tehlikeye atarken kadın allah rızası icin yuvasını kurtarmaya calışıyor
ve kendi nefsi icin bu yuvayı kendi acısından yıkmayacaına dair allaha söz verir
fakat koca ne hatır gönül biliyor ne kadir kıymet
ona rağmen kadın gecinmenin yolarını arar karı koca arasında gurur olmaz değip
söylenenleri yapılanları takmamaya kayret eder fakat koca düğünden bu yana aksilikde ne varsa
her tardışmada gündeme getirir eşini bunaldır üzgünlüğünün yerini sinir gızkınlık alır
böyle oluncada koca geri cekilmek şöyle dursun bu kezde bana sesini yükseldme bana kaşını catma
benimle konuşurken güleryüzlü saygılı ol v.s.diye eleşdiri ve önerilerde bulunur.
kadın sakinliğini korumaya calışarak düşünür ben ne anlatıyorum onun takıldığı naktaya bak diye ne nazikce ifade edmeye calışır evet güzel duygular icerisinde tusaydın olurdu fakat güleryüzlü nasıl olabilir gızgın biri
ve tartışma dahada alevlenir konu sapar artık gurur ve kibir meselesi halini alır ve öfke patlamalarına kadar gider. kendine gel ne yapıyorsun vurma değişleride suizanla alkılanı ve beni dehtitmi ediyorsun diye sakinleşmek şöyle dursun dahada kin nefret bataklağına giriyor.
bu koca halbuki hanımını sevdiğini söyleyen kocaydı vicdanın merhametin önünü kin nefret duygusu alıyor hanımına zulüm yapabiliyor, hani iki gönül bir olursa... diye bir söz vardı
demek gönül işine geldiği sürece imiş erkek icin,
ve kadın anladı ruhlardır idişen kötü günde birbirine katlanma ve olduğu gibi kabul etme rularında anlaşmasıyla olabilecek şeymiş .gercek sevilmediğini anladı erkeğin hoşuna giddiği sğrece davranışı sevilecek,yoksa seni ben dişarı atsam kim bana mani olabilir seni isdemediğimi söylesem kim beni engeliyebilir diye bir allah rızası icin seven koca söylemez herhalde.kadın kırkınlıklarıyla ve rencide olmuş duygularıyla kalp sancısı cekmeye başlar ve allaha sığınıp bu sıkıntılardan başedecek bir karar varabilmeyi diler,ve nasıl düşüneceini karalaşdırır.
demek beni sevmiyor ve sevmeyen bir kocanın bunu yapması cokda yadırkanmaz öyleyse beni sevmeyen bir aadan icin kendimi niye üzeyim ben duygularımı kapatıp allaha teslim olursam kendimi kırılmaya karşıda korumuş olurum ne yaparsada umrumda olmaz herkes ne ederse kendi kendine .
ama onuda o bataklıkda bırakamam halbuki isdiharede etmiş ve kocasını burnunun deliklerine parmaklarını sokmaya calışırken görmüş tam o arada oğlu tarafından uykydan kaldırılmış fakat kocasının kendisi icin hayırlı olmadığı sezkisine ulaşdığı halde o beni seven adam deiğlsede cocuklarımın babası benim kocam
ona yardımcı olmam lazim hissi uyanır olanları duygularını kapatmaya calışarak bir kenara bırakır ve birzamanlar sevdiği kişi olarak değil gönül duygularından uzak mantıklı bir tutum edinmeye calışır.
fakat koca günlerdir ayrı yatmanın yolunu tutar kendini aklınca kadından cekerek onu cezalandırmış oluyor,
evet önceleri sevdiği insan olarak zoruna giderdi yaptığı ve ayrı yatmanın günahındankocaya bahis eder onu
yatağa döndürmeye calışırdı,fakat saden her yeri ağrı icinde gelmesin daha iyi saden nasıl yüzü olsun ki diyerek
bu kez kocasına ayrı yatığı ve anlayış gösderdiği icin teşekür ediyordu kadınlık duyguları kapanmış sade eş konumunu almış vaziyetde her talepden vazgecmiş durumda olaylara insani durumda davranmaya calışıyor ve icini soğuduğunu hisedmeye başlamış kocasının haksızlıklarına ve kısıldlamalarına aldırmadan devam etmeye calışıyor bakalım nereye kadar?
ruhlar bir olmadan bedenlerin bir olması huzur mutluluk getirmiyor.
herkese huzurlu ve mutlu bir aile yuvası dilerim.
seven insan mutlu eder huzur getirir
ama mutlu ve huzurlu olmak icin evlenen insanın işi daha zor
yaratılanı sev yaratandan ötürü
Ekleme Tarihi: 19.12.2009 - 02:58
Bu mesajı bildir   calikususen üyenin diğer mesajları calikususen`in Profili calikususen Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
calikususen Kardeşim anlıyorumki derdin büyük ALLAH eşinin Kalbine iman nurunu versin inşaallah.
Sizede hayırlı olanı versin. İki gönül bir olunca samanlık seyran olur züğürt tesellisi. Ata sözü değil.
Selam ve dua ile


Hadîsi şerîfte buyuruldu ki: Dünyâ ve âhiret saadeti isteyen
Allahümme Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve fil âhireti haseneten ve kınâ azâbennâr.
duâsını okusun.
Anlamı:
Rabbimiz dünyanın (gerçek) güzelliklerini âhıretin (gerçek) güzelliklerini ver ateşin azabından bizi koru.
Rasûlullah salla’lâhu aleyhi ve sellem’in pek çok duâsında bu âyete yer verdiğini Enes radıya’llâhu anh naklediyor bize. Bildiğimiz ve bilmediğimiz tüm dünya ve âhıret güzelliklerini dileyip; dolayısı ile ateş azabına yolaçacak şeylerden korunmayı talebetmeyi öğretiyor bize bu dua.


Dua
Ya Rabbim rızkımız bol, yolumuz hep açık olsun.
Kanımızı vücudumuzda hiç durmadan dolaştır.
Ciğerlerimizi hep temiz havayla doldur.
Bilincimiz her an açık, aklımız her zaman başımızda olsun.
Senin yolundan ayırma.
ALLAH'ım, Mümin kullarını ve senin rızan için her yaptığımız işi bize gönülden sevdir.
Her yerde, her zaman ve her işimizde bizi ahlaklı olmaya zorla.
Hem dünya hem ahiret için çalışmak ve yuvamızda mutluluk ver
İşlerimizde başarılı olmak için bize güç ver.
ALLAH'ım, doğru yoldan ayrılmayan herkese ve bizede
Mutluluğu ve huzuru hediye et....Amin
Ekleme Tarihi: 19.12.2009 - 09:18
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
calikususen su an offline calikususen  
gönderdiğniz dua tam ihdiyaclarıma göre

36 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.11.2009
En Son On: 07.06.2010 - 13:24
Cinsiyeti: Bayan 
bende bu aralar gercekden kendi kişiliğimi doğru düşünce üzere oturtma cabasındayım
ve kocama karşı mesafemi ayarlamak durumundayım duygularıma saygızı olmadığından
ona karşı kapatım.ve en son kararımda onayardımcı olmam gerk düşüncesini
yürürlüğe gecirmeye calışıyorum yoksa bana karşı kın ve nefret duyguları her tartışmada
alevlenecek .o duyguları bana karşı yaşamaması icin şimdilik mesafeli duruyorum olaylarla ilgilenmemeye
calışıyorum ama zorlanıyorum karalarımın doğru olup olmamasını bilemiyorum
ama bir tutum sergilemem gerkdiğininde farkındayım.
benim mürşide ihdiyacım olduğunu düşünüyorum danışacak allah icin doğru karar alabiliyormuyum
fedakarlı iyiyde kişiliğinden taviz vermek ve gaflete düşme korkusu oluşuyor.yakınımda kimse yok
iletişim imkanlarımda yok hepsine el koydu bazen bu adam beni bunaldıp kafamımı yememi sağlamaya uğraşıyor diye ama allaha sığınıyorum allah dilemedikce birşey yapamaz.ama gızkınlık halimdeyken ya birşey olursa diya cok tedirginim.
abim sizler bilgili ve tercübeli insanlarsınız cok şükür bana mürşid hakında bilgi ve yardımda buluna bilirmisiniz.
aldığım kararlar hakkında icim rahat olsun.
Ekleme Tarihi: 19.12.2009 - 16:37
Bu mesajı bildir   calikususen üyenin diğer mesajları calikususen`in Profili calikususen Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
Ey Kalpleri Çekip çeviren Rabbim, Kalbimi Dinin Üzere Sabit Kıl...
Kararlarımda pişman olacagım yanlış bir karar almamı engelle .
Sen benim vekilimsin beni yalnız bırakma. Amin
Ekleme Tarihi: 19.12.2009 - 20:13
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
calikususen su an offline calikususen  
cok şükür

36 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.11.2009
En Son On: 07.06.2010 - 13:24
Cinsiyeti: Bayan 
bu dualar peygamberimizin tavsiye etdiği dualar
ve benim sıkıldığım anlarda coğu kez yapdığım dualar
evet allahım kalbe bir nur veriyor doğruyu ve yanlışı ayırt etmeyi nasip ediyor
fakat doğruları yürürliye koymakda veya sebet etmekde zorlanıyorum.
kendimi toparlıyor nefsimin hoşuna gitdiği doğrultusunda veya insancıl
düşünce doğrultusunda düşünüp duygularımın onun doğrultusunda şekilenmemesi icin gayret gösderiyorum.
allah rızasına uygun ve bu durumu imtihan olarak bakmaya calışıyorum.
ve evet cok şey aydınlanıyor hatta bu imtihanın sebebini bile bulabiliyorum.
ama gelin kocanın soğuk tavır ve enerjisinden etkilenmeyip sizinde icinizden kadınlık duygularınız
ortaya cıkıpta etkilenmeyiniz.
sebaat etmekde zorlanıyorum düşüncelerimde kadın olarak alınganlığım aradan geciyor.
iyibirşey yapmak ve fedakarlık yolu zorlaşıyor.
cünkü onda bişmanlıkdan zere yok benden her tavır hareket ve cezalarına tahamül anlayış ve sabır isdiyor daha doğrusu birşey söylemeyerek bekliyor.kendi isdekleri doğrultusunda benden hareket bekliyor benimle hic bir paylaşım veya iletişimde bulunmayarak .ozaman yine insancıl davranıp sinirlenmeye başlıyorum ve aklıma kolay hükmedemiyorum.allahdan kocamın kalpine vicdan merhamet nasip etmesi icin kendimi dua eder buluyorum sonra.biz evliliğimizde cok ifrat ve tefrid durumları yaşıyoruz allahım bize hayılı olan sıratelmusdagim yolunda sabit eylesin inşallah ,ama bunun icinde aynlış ve doğrularımızı gösden gecirmemeiz gerekdiğinin farkındayım.fakat bize ücüncü bir şahız gerek kocamın saygı duyduğu ve günahı hatası olmayanı, cünkü akrabadan bazı kişiler yardımcı olmaya calışdılar kocamla kötü oldular.cünkü herkesin zamanında yapdığı yanlışlarını ve hatalarını biliyordu ve onlar önce kendilerine baksınlar bana akıl verceklerine, diye onlarıda ofsayd bırakdı.aslında inanclı birisi fakat narzisim ve passif aktıf gibi kişilik yapısına sahip.
böyle bir insanla nasıl doğru yolda uslaşılır ve karalar sabitleşilir,cünkü işine gelmeyince verdiği sözündende pişmanlık duymadan vazgecebiliyor ve bahane olarak karşının bunu haketmediğini öne sürebiliyor.
böyle bir insanla nasıl gecinilir ve yaşanılır bana yardımcı olursanız minetdar olurum.bana vakit ayırıp ilgilendiğinizden dolayı Te$ekkürler
Ekleme Tarihi: 20.12.2009 - 13:23
Bu mesajı bildir   calikususen üyenin diğer mesajları calikususen`in Profili calikususen Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
Evde son sözü kim söylemeli?

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
Evde son sözü kim söylemeli?

"Bu evde son sözü ben söylerim." dedi oldukça eğitimli olan evin beyi.
Hanım sakince, "Neden?" diye sordu.
"Çünkü ben erkeğim." diye cevapladı bey.
"Peki bu ev ikimizin değil mi? Sen-ben farklı mıyız?" diyen hanımın sözü yarıda kesildi:
"İtiraz istemem. Bu evde son sözü ben söylerim, işte bu kadar."

Ne yazık ki, çoğu ailelerde yaşanıyor bu dram.
Daha doğrusu erkeklerin ekserisi,
"Erkek olduğum için güçlüyüm. öyleyse evde son sözü ben söylerim." diyor.
Bir nevi kadını yok sayıyor.
Ya da ikinci plana atıyor.
Nitekim "Elinin hamuruyla erkek işine karışma", "Saçın uzun aklın kısa" vb. sözler hep bu düşüncenin ürünü değil mi?

Peki ama böyle düşünen erkek, neden aklı kısa olan kadını hayat arkadaşı, can yoldaşı olarak seçiyor?
Kadın sadece hamur yoğuran evin hizmetçisiyse neden ona 'eşim' diyor?
Evlilik eşlerin güç çatışmasının yapıldığı arena mı?
"Senin dediğin, benim dediğim olacak" savaşının verildiği meydan mı?
Eğer bir evlilikte eşler birbirlerini ayrı birey olarak görür ve kendi güçlerini ispat etmeye kalkarsa o evliliğin durumu vahimdir.
Bu savaşı veren eş, kendini gözden geçirmelidir.

Çünkü iki ayrı insan evlenerek bir aile kuruyor.
Bir yuvada hayatlarını birleştiriyor.
Ve bu beraberlikten "sen-ben" değil "biz" kavramı doğuyor.
Eşler, "biz" dediği zaman ortak düşünüyor, ortak karar veriyor ve ortak mutluluğa imza atıyor.
Bu kavramı kavrayamayan ve "evlilik cüzdan"larına "biz" kelimesini yazamayanlarsa, hiçbir ortak noktada buluşamadıkları için gerçek mutluluğu yakalayamıyorlar.

Güç çatışması depresyon yapıyor Erkek "bu evde son sözü ben söylerim" dediğinde "biz" kavramı ortadan kalkarak, erkeğin egemen olduğu, daha doğrusu kadını baskı altında tuttuğu bir aile ortaya çıkıyor.

Ya eşler arasında sürekli "benim dediğim olacak, haklıyım-haksızsın" tartışması yaşanıyor.
Ya da kadın tartışmadan kaçarak iç dünyasına kapanıyor.
Sıkıntılarını içine atıyor.
Kendisini ciddiye alınmayan, işe yaramayan birisi olarak görerek yalnızlık hissediyor.
Çoğu zaman da günümüzün hastalığı olan depresyona giriyor.

Oysa, erkek zaten güçlüdür.
Gücünü ispat etmek için çalışmasına gerek yoktur.
Böyle davrandığı zaman kendisinin ellerine teslim edilen kutsal emanete zarar veriyor.
Acaba o kutsal emaneti elde tutmak mı güçlülük?
Yoksa yere çalıp parçalamak mı?

Hepimiz biliriz ki, kıymetli bir şey güçsüz bir çocuğa değil, güçlü bir insana verilir.
Zaten erkek güçlü olmasa kadın, kutsal bir emanet olarak ona verilir miydi? Neden polis camiasına "emniyet güçleri" deniliyor ve ellerine silah veriliyor ki? Vatandaşın güvenliğini korumak için değil mi?
Peki polis kendisine verilen o silahla halkı korkutarak "bakın ben güçlüyüm" mü diyor?
Yoksa aynı silahı, halkı hırsızlara, canilere ve kötülere karşı korumak için mi kullanıyor?
Şayet elindeki silahı halka kullanırsa cani, onları korumak için kullanırsa "kahraman" olur.

Tıpkı bunun gibi, erkek elindeki güç silahını eşine karşı kullanırsa o cani, eşini korumak kollamak ve onu mutlu etmek için kullanırsa iyilik meleği, şefkat abidesi ve eşinin gözbebeği olur
Gülay Atasoy
Ekleme Tarihi: 20.12.2009 - 22:20
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
KADINCA" BİR YAZI

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
KADINCA" BİR YAZI
Sedef Erol

Sizlere aşağıda aktaracağım satırlar aslında bir insanlık dramı ancak o kadar rastlanılır hale geldi ki, bu olaylar adeta kanıksanır oldu. “Vah vah” deyip geçiştirdiğimiz bu tür dramlar belki de yarın çok sevdiklerimizi incitecek. Ne yazık ki bu tür olayları toplumdan temizleyebilmek oldukça zor.
10 Şubat 2009 tarihli bir gazeteden alıntı yaptığım bir üçüncü sayfa haberi:
“Kocasından dayak yiyen ve burnu kırılan beş aylık hamile kadın, “Gidecek yerim yok” dedi ve şikayetçi olmadı. Şikayetçi olsa belki kocası tutuklanacak hapse girecekti. Ancak hamile kadın, iki çocuğuyla birlikte sığınacak yeri olmadığı için kocasını affetmek zorunda kaldı.
Sevgi Erkçi'nin başına gelenler Türkiye'de pek çok kadının başına geliyor. Konya'nın Selçuklu ilçesinde yaşayan Sevgi Erkçi, önceki akşam Ali Erkçi ile tartıştı. Koca Erkçi sinirlenince beş aylık hamile olan karısı Sevgi Erkçi'yi hastanelik edinceye kadar dövdü. Kocasının elinden zor kurtulan kadın polisten yardım istedi. Talihsiz kadın, eve gelen polisler tarafından hastaneye kaldırıldı. Hastanede tedavi altına alınan Sevgi Erkçi'nin burnunun kırıldığı, ancak doku zedelenmesine rağmen bebeğe bir şey olmadığı ortaya çıktı. Dayakçı koca, polis tarafından apar topar gözaltına alındı. Ancak Sevgi Erkçi, “Hamileyim ve iki çocuğum var, gidecek yerim yok. Mecburen kocamın yanına döneceğim” diyerek şikayetçi olmadığını söyledi. Bunun üzerine Ali Erkçi serbest bırakıldı.”

İşte, gazete haberi böyle. Üçüncü sayfa felaket haberleri diyerek bakmadığımız bu sütunlarda aslında ne dramlar anlatılıyor.
Gelelim dayakçı koca ve “mecburiyetten” affeden çaresiz karısına.
Toplumda eskiden beri süregelen “Dayak cennetten çıkmadır” “Öğretmenin vurduğu yerde gül biter ” gibi şiddeti hoş gören inanışlar var olsa da, modern dünyada şiddetin aslında hiçbir eğitici yanı olmadığı ve yalnızca acizlerin başvurduğu bir yöntem olduğu artık biliniyor. Biliniyor da, kökü bir türlü kazınamıyor. Özellikle kadınlara şiddet uygulanması olayına bugün tüm dünyada rastlanmakta. Üstelik, çok uygar saydığımız ülkelerde bile böyle bir problem söz konusu. Ancak bir farkla, bu ülkelerde böyle bir olayın sonucu kadının iradesine bırakılmıyor, şiddete başvuran her kimse gerekli cezayı alıyor ve bu nedenle uygar toplumlarda “kadına şiddet” olayına daha az rastlanıyor. Zaten, olması gereken de bu.
Gelelim, yukarıda anlattığım olaya.
Bu bu konuyu birkaç açıdan irdelemek istiyorum.
1) Dayakçı koca Ali Erkçi, muhtemelen geçim sıkıntısı ya da başka bir nedenle bunalımda. Durum böyle olunca, tüm yaşamın acısı kimden çıkarılacak, elbette evdeki beş aylık hamile zavallı kadından! Nasılsa rakibin kendisine karşı koyacak gücü yok, vur ha vur, patrona kız vur, bakkala kız vur, muhtemelen kendi ailesinde de böyle görmüş.
Be akılsız adam, sana iki çocuk vermiş, üçüncüsünü de vermeye hazırlanan bir kadına bu yaptığın reva mı? Senden güçsüz olanı dövmekle kendini haklı konuma mı çıkaracağını sandın? Varsa bir anlaşmazlığın, devlet mahkemeleri var gidersin gereğini yaparsın. Ama yok, vermişler eline bir zavallı kadın vur babam vur, her türlü hizmetini yapacak, dayağını da yiyecek, “Şükür” deyip oturacak. Bir de bu kadından ömür boyu sevgi, saygı bekleyeceksin.
O kadar da değil!
2) Olayın mağduru olan Sevgi Erkçi, kendisini kurtarması için polisten yardım istese de “Gidecek yeri” olmadığından kocasını affetmek zorunda kalıyor. Ancak bu elbette “gönülden” bir af olmasa gerek. Nedeni belli, mecburiyetten. Alıp kocasını eve dönecek, muhtemelen yakın bir gelecekte bu sahne tekrar çevrilecek. Nasıl olsa suç var, ceza yok. Hamile haliyle onca dayak yedikten sonra eşimi affetmek zorunda kalan kadının çaresizliğine mi yanayım, gidecek başka bir yeri olmadığına mı bilemiyorum.
Bu, “Gidecek yerim yok” sözü de yediği dayak kadar içimi acıttı doğrusu. İnsanın hiç mi kendisine sahip çıkacak bir yakını olmaz, dayak yiyip oturmak nasıl bir kader olabilir bilemiyorum.
3) Dayak atılması ve yenmesinden daha da kötüsü, böyle bir suçun cezasız kalması. Bu vahşetin sonucunun kadının insafına bırakılması ne büyük bir haksızlık. İşte bu olayda olduğu gibi belki de birçok kadın kendisini düşünmeyen eşini düşünerek affedecek ve bu yapılanlar birilerinin yanına kar kalacak. Bu konuda caydırıcı kanunlar olması gerektiğini düşünüyorum.
4) Bir de bu ortamda büyüyen çocuklar…Erkek çocuklar muhtemelen, ileride babalarından gördüklerini uygulayacak, kız çocuklar ise, “Bu benim kaderim” “Gidecek yerim yok” deyip katlanacak. Ayrıca şiddet uygulanan evdeki çocukların alacağı psikolojik yaralar da işin başka bir dramatik yönü.
5) Nasıl bir ortamda dünyaya geleceği şimdiden belli olan zavallı, doğmamış bebek. Ana karnında yaşadığı acı ve üzüntü kimbilir onda ne gibi olumsuz etkiler yaratacak…

İşte size, belki de hergün ülkemizin çeşitli yörelerinde yaşanmakta olan bir aile dramını aktardım. Amacım kimseyi üzmek değil, ancak içinde yaşadığımız gerçekleri de göz ardı edemeyiz. Vurmak için havaya kalkan bir el, attığı tokattan çok daha fazla yara bırakıyor. Önemli olan, o eli havaya kaldırmamak.
Unutulmamalı ki; kaba kuvvete ancak güçsüzler başvurur.

Bu acı dolu yazıyı gerçek, komik ve bir o kadar da düşündürücü bir anıyla noktalamak istiyorum.
Bizim rahmetli “Hacı Teyze”nin anısını, yani babaannemin teyzesinin kızının.
Hacı teyze çok küçük yaşta, yaşça kendisinden epey büyük olan kocası ile evlendirilmiş.
Kocası o kadar zalimmiş ki, yemeği beğenmezse, tavayı pencereden fırlatırmış. Hatta bir gün, o kadar kızmış ki, Hacı Teyze'nin bütün parmaklarını “Et dövme tokmağı ” ile kırmış. Hacı teyze bu zulümler altında yaşamaya çalışırken bir yandan da Tanrı'ya yalvarırmış “Allahım şunun canını al, beni kurtar, sana çifte kurban keseceğim!”
Artık dualar mı kabul oldu, vakit saat mi geldi bilinmez, kocası hücceten (eskilerin deyimiyle) bu dünyadan göçüvermiş!
Sonra ne mi olmuş:
Hacı Teyze, müftünün de onayıyla kestirdiği çifte kurbanın etinden afiyetle yemiş.
Sakın bu yazdığımı şaka sanmayın, çocukluğum bunları dinlemekle geçti.
Ne kimse et tahtasıyla parmak kırsın,
Ne de kimse, kurban adasın.
Yaşayacak yalnızca bir ömrümüz var, onu da insan gibi yaşayalım.
Ekleme Tarihi: 20.12.2009 - 22:45
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
Evlilikte problemler ve çözüm yolları

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
Evlilikte problemler ve çözüm yolları

Sorun: Çocuğumuz namaz kılmıyor; baba evden atarım, diyor. Anne ortada kaldı veya tersten bir benzeri oldu.

Çözüm: Atmak diye bir çözüm çeşidi yoktur. Sabretmek zorundayız. Biz şu günahı islemiştik, onun için bu çocuk böyle oldu sözü de doğru değildir. Peygamberlerin ne günahı vardı? Çocuk demek imtihan demektir. Olduğu gibi imtihandır. Hastalandığında çocuğa ilgimiz artıyor, hastalığı arttıkça ilgimiz de artıyor. Namaz kılmayan çocuğumuzla da durumumuz böyle olmalıdır.

Kılmadıkça biz yaklaşacağız. O kaçtıkça yaklaşacağız. O veya biz ölünceye kadar bu böyle sürecek. Kovmak, beddua etmek kaçakçı işidir. Ne çaredir, ne de sorumluluktan kurtarır.

Namaz kılmadığı için uzaklaştırılan bir çocuk bir ay sonra namaz kılmama suçuna, alkolü ilave ederek geri dönebilir. Hasta sokağa salınmaz. Bu konuda en önemli tavsiyelerden biri sudur: Çocukta ibadet sorunu çıktığında evde yönetim keşmekeşi oluşmamalıdır. Kuran'ın emrettiği şekilde erkek yönetmeli, onun talimatları uygulanmalıdır.

Sorun:
Kızımızı isteyenlere vermedik. Şimdi evde geçimsiz, sorunlu bir tip oldu.

Çözüm:
Bir Müslüman'ın kızını, ahlakı ve dini uygun biri istediğinde vermek esastır. Oturup ibretle şu hadisi, özellikle kız babası ve annesi olanlar, düşünmek durumundayız:

"Size, dinini ve ahlakını beğendiğiniz biri istekli geldiğinde onu evlendirin. Yoksa yeryüzünde fitne ve geniş bir bozgunluk olur" [İbni Mace]

Din ve ahlakın ötesinde yoğunlaştırdığımız şartlar, kızlarımızı mobilyayla, daireyle, işle evlendirilmiş çocuklara dönüştürmektedir. Resulullah (sav) efendimizin hadisini defalarca okuyup tefekkür edelim, kendimize pay çıkarmaya çalısalım. Evliliği geciktirmeye neden olan ebeveyn, şer'i bir mazerete dayanmadıkları sürece mesuldürler.

Evde kalmak izafi bir kavramdır. Yirmi yasındaki için kullanılabileceği gibi, otuz yasındaki için kullanılmayabilir. Evlilik yaşına gelmiş bir kızın veya erkeğin, evde oturacak düzeyde bos vakit bulması ise asıl sorun olarak görülmelidir. TV veya bilgisayarın basında oturmaya vakit bulan bir genç, evlense de çok şey değişmeyebilir. O sorundur.

Sorun:
Hanımım istediği zaman şuna buna diye çıkıp gidiyor. İzin alma ihtiyacı hissetmiyor. İzin vermeyince de aramızda küs oluyor.

Çözüm:
Kadının evine alacağı misafirin kimliği, evden çıkıp gezmeye gitmesi Veda hutbesinin muhtevasına girecek kadar önemli bir konudur. Evine misafir alırken eşinin rızası kesinlikle gerekir. Bu durumda iki ölçü kullanırız: Ya genel olarak eşin izin verdiği veya itiraz etmediği bir durum vardır ve kadın bu genel izni kullanmaktadır. Ya da filan bize gelebilir mi, şeklinde bir soru soracak ve cevaba göre hareket edecektir.

Resulullah (sav)buyurdular ki: "Sakın kadınların yanına girmeyin" Oradakiler, 'Ya Resulullah! 'Kayınlar için ne dersiniz?' dediler. Buyurdu ki: "Kayın ölümdür" [Buhari, 5232]

Evden çıkma meselesine gelince; Kadın, anne ve babasını, kardeşlerini şehir içinde iseler ayda bir defa ziyaret eder. Erkeğin bunu engelleme hakkı olmaz. Acil durumlarda da zaman dikkate alınmadan gider. Şehir dışında da en az yılda bir defa kadının ziyaret hakkı vardır. Bu konuları aralarında çözemeyen bir ailenin asıl sorunu, kadının ziyarete gitmesi veya gitmemesi değildir. Aralarındaki diğer sorunlarda bu meseleler bir intikam malzemesi olarak kullanılmaktadır. Böyle şeyleri dine dayandırmak ise hatadır.

Sorun:
Esim beni çok kıskanıyor. Bu kıskanması rahatsızlık vermeye başladı.

Çözüm:
Müslüman'ın eşini kıskanması imanına delalettir. Ancak bu kıskanma, kadının haklarını ezmeye, onu horlamaya götürecek düzeyde olmamalıdır. Kıskanma mesela, kadının annesine karşı bile olacak hale gelmemelidir. Her halükarda böyle bir durumda denge sağlamak, özel bir durum değerlendirmesi yapmakla mümkün olur. Herkesin sorunu farklı cevapları gerektirmektedir.

Sorun:
Esim benden güzel olmamı istiyor. Kendisi ise, giyiminden tıraşına kadar hiçbir şeyine özen göstermiyor. Güzel görünmek sadece kadınların isi gibi algılanıyor.

Çözüm:
Bir kadının eşini en çekici haliyle ve sık görmek istemesi hakkıdır. Bakara suresinin 228. ayeti buna delalet etmektedir. Ağzı kokan, elbisesi temiz olmayan bir erkek kınanmayı hak etmiştir.

Abdullah bin Abbas ve Abdullah bin Mesud radıyallahu anhumadan yapılan rivayetlerde, süslendikleri, süslenmelerinin nedeni kendilerine sorulduğunda, hanımlarından bekledikleri güzel görünmeyi kendilerinin de onlara göstermelerinin bir hak olduğunu dile getirmişlerdir.

Sorun:
Erkek her an ciddiyet istiyor. Evde şakaya, espriye hiç yer verilmiyor.

Çözüm:
Allah'tan en çok korkan, en iyi kulluğu yapan Peygamberin ümmetiyiz. O güldü, ağladı, şakalaştı. Yedi içti. O'ndan daha iyi bir Müslümanlık mı icat edeceğiz. Eğer erkek veya kadın, gülmeyi unutmuş, haline bir din maskesi giydiriyorsa bu iftiradır. Mizacı öyle olan biri ise kendisini değiştirmenin yollarını aramalıdır.

Aişe (ra) validemiz anlatıyor:
Bir yolculuğunda Resulullah (sav) ile beraberdim. O zaman yaşım küçüktü. Etim budum yoktu. Kilolu değildim. Yolculuk esnasında yanındakilere: "Siz ilerleyin" dedi. Sonra bana dönüp: "Gel, yarışalım" dedi. Yarıştık. Ben onu geçtim. O zaman sustu. Yıllar sonra kilo aldım, şişmanladım. Yine bir defasında beraberinde çıkmıştım. Yanındakilere: "İlerleyin" dedi. İlerlediler. Bana dönüp: "Gel yarışalım" dedi. Ben de dedim ki: Bu halimle seninle nasıl yarışırım. "Hayır, yarışacaksın" dedi. Yarıştık. Beni geçti. Bu sefer gülmeye başladı ve dedi ki: "İşte bu, öncekinin karşılığıydı. [Ebu Davud]

{Not: Bu yazı, Nurettin Yıldız'ın ders notlarından sadeleştirilerek hazırlanmıştır.}

Ekleme Tarihi: 20.12.2009 - 23:43
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Dai su an offline Dai  
RE: Evlilikte problemler ve çözüm yolları

922 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2008
En Son On: 12.09.2010 - 23:07
Cinsiyeti: Erkek 
Alıntı
Orijınalı Muhtazaf

Evlilikte problemler ve çözüm yolları

Sorun: Çocuğumuz namaz kılmıyor; baba evden atarım, diyor. Anne ortada kaldı veya tersten bir benzeri oldu.

Çözüm: Atmak diye bir çözüm çeşidi yoktur. Sabretmek zorundayız. Biz şu günahı islemiştik, onun için bu çocuk böyle oldu sözü de doğru değildir. Peygamberlerin ne günahı vardı? Çocuk demek imtihan demektir. Olduğu gibi imtihandır. Hastalandığında çocuğa ilgimiz artıyor, hastalığı arttıkça ilgimiz de artıyor. Namaz kılmayan çocuğumuzla da durumumuz böyle olmalıdır.

Kılmadıkça biz yaklaşacağız. O kaçtıkça yaklaşacağız. O veya biz ölünceye kadar bu böyle sürecek. Kovmak, beddua etmek kaçakçı işidir. Ne çaredir, ne de sorumluluktan kurtarır.

Namaz kılmadığı için uzaklaştırılan bir çocuk bir ay sonra namaz kılmama suçuna, alkolü ilave ederek geri dönebilir. Hasta sokağa salınmaz. Bu konuda en önemli tavsiyelerden biri sudur: Çocukta ibadet sorunu çıktığında evde yönetim keşmekeşi oluşmamalıdır. Kuran'ın emrettiği şekilde erkek yönetmeli, onun talimatları uygulanmalıdır.

Sorun:
Kızımızı isteyenlere vermedik. Şimdi evde geçimsiz, sorunlu bir tip oldu.

Çözüm:
Bir Müslüman'ın kızını, ahlakı ve dini uygun biri istediğinde vermek esastır. Oturup ibretle şu hadisi, özellikle kız babası ve annesi olanlar, düşünmek durumundayız:

"Size, dinini ve ahlakını beğendiğiniz biri istekli geldiğinde onu evlendirin. Yoksa yeryüzünde fitne ve geniş bir bozgunluk olur" [İbni Mace]

Din ve ahlakın ötesinde yoğunlaştırdığımız şartlar, kızlarımızı mobilyayla, daireyle, işle evlendirilmiş çocuklara dönüştürmektedir. Resulullah (sav) efendimizin hadisini defalarca okuyup tefekkür edelim, kendimize pay çıkarmaya çalısalım. Evliliği geciktirmeye neden olan ebeveyn, şer'i bir mazerete dayanmadıkları sürece mesuldürler.

Evde kalmak izafi bir kavramdır. Yirmi yasındaki için kullanılabileceği gibi, otuz yasındaki için kullanılmayabilir. Evlilik yaşına gelmiş bir kızın veya erkeğin, evde oturacak düzeyde bos vakit bulması ise asıl sorun olarak görülmelidir. TV veya bilgisayarın basında oturmaya vakit bulan bir genç, evlense de çok şey değişmeyebilir. O sorundur.

Sorun:
Hanımım istediği zaman şuna buna diye çıkıp gidiyor. İzin alma ihtiyacı hissetmiyor. İzin vermeyince de aramızda küs oluyor.

Çözüm:
Kadının evine alacağı misafirin kimliği, evden çıkıp gezmeye gitmesi Veda hutbesinin muhtevasına girecek kadar önemli bir konudur. Evine misafir alırken eşinin rızası kesinlikle gerekir. Bu durumda iki ölçü kullanırız: Ya genel olarak eşin izin verdiği veya itiraz etmediği bir durum vardır ve kadın bu genel izni kullanmaktadır. Ya da filan bize gelebilir mi, şeklinde bir soru soracak ve cevaba göre hareket edecektir.

Resulullah (sav)buyurdular ki: "Sakın kadınların yanına girmeyin" Oradakiler, 'Ya Resulullah! 'Kayınlar için ne dersiniz?' dediler. Buyurdu ki: "Kayın ölümdür" [Buhari, 5232]

Evden çıkma meselesine gelince; Kadın, anne ve babasını, kardeşlerini şehir içinde iseler ayda bir defa ziyaret eder. Erkeğin bunu engelleme hakkı olmaz. Acil durumlarda da zaman dikkate alınmadan gider. Şehir dışında da en az yılda bir defa kadının ziyaret hakkı vardır. Bu konuları aralarında çözemeyen bir ailenin asıl sorunu, kadının ziyarete gitmesi veya gitmemesi değildir. Aralarındaki diğer sorunlarda bu meseleler bir intikam malzemesi olarak kullanılmaktadır. Böyle şeyleri dine dayandırmak ise hatadır.

Sorun:
Esim beni çok kıskanıyor. Bu kıskanması rahatsızlık vermeye başladı.

Çözüm:
Müslüman'ın eşini kıskanması imanına delalettir. Ancak bu kıskanma, kadının haklarını ezmeye, onu horlamaya götürecek düzeyde olmamalıdır. Kıskanma mesela, kadının annesine karşı bile olacak hale gelmemelidir. Her halükarda böyle bir durumda denge sağlamak, özel bir durum değerlendirmesi yapmakla mümkün olur. Herkesin sorunu farklı cevapları gerektirmektedir.

Sorun:
Esim benden güzel olmamı istiyor. Kendisi ise, giyiminden tıraşına kadar hiçbir şeyine özen göstermiyor. Güzel görünmek sadece kadınların isi gibi algılanıyor.

Çözüm:
Bir kadının eşini en çekici haliyle ve sık görmek istemesi hakkıdır. Bakara suresinin 228. ayeti buna delalet etmektedir. Ağzı kokan, elbisesi temiz olmayan bir erkek kınanmayı hak etmiştir.

Abdullah bin Abbas ve Abdullah bin Mesud radıyallahu anhumadan yapılan rivayetlerde, süslendikleri, süslenmelerinin nedeni kendilerine sorulduğunda, hanımlarından bekledikleri güzel görünmeyi kendilerinin de onlara göstermelerinin bir hak olduğunu dile getirmişlerdir.

Sorun:
Erkek her an ciddiyet istiyor. Evde şakaya, espriye hiç yer verilmiyor.

Çözüm:
Allah'tan en çok korkan, en iyi kulluğu yapan Peygamberin ümmetiyiz. O güldü, ağladı, şakalaştı. Yedi içti. O'ndan daha iyi bir Müslümanlık mı icat edeceğiz. Eğer erkek veya kadın, gülmeyi unutmuş, haline bir din maskesi giydiriyorsa bu iftiradır. Mizacı öyle olan biri ise kendisini değiştirmenin yollarını aramalıdır.

Aişe (ra) validemiz anlatıyor:
Bir yolculuğunda Resulullah (sav) ile beraberdim. O zaman yaşım küçüktü. Etim budum yoktu. Kilolu değildim. Yolculuk esnasında yanındakilere: "Siz ilerleyin" dedi. Sonra bana dönüp: "Gel, yarışalım" dedi. Yarıştık. Ben onu geçtim. O zaman sustu. Yıllar sonra kilo aldım, şişmanladım. Yine bir defasında beraberinde çıkmıştım. Yanındakilere: "İlerleyin" dedi. İlerlediler. Bana dönüp: "Gel yarışalım" dedi. Ben de dedim ki: Bu halimle seninle nasıl yarışırım. "Hayır, yarışacaksın" dedi. Yarıştık. Beni geçti. Bu sefer gülmeye başladı ve dedi ki: "İşte bu, öncekinin karşılığıydı. [Ebu Davud]

{Not: Bu yazı, Nurettin Yıldız'ın ders notlarından sadeleştirilerek hazırlanmıştır.}



ara ara okunasi bi yazi

hatta
hayatimiza gecirene kadar okunasi bi yazi

muhtazaf kardesim
Ekleme Tarihi: 21.12.2009 - 00:01
Bu mesajı bildir   Dai üyenin diğer mesajları Dai`in Profili Dai Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
Sizdende Kardesim.
Ekleme Tarihi: 21.12.2009 - 19:17
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 831 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
kaykaan (57), safak-50 (60), nazlinazende (45), sena_55 (49), NEWYORKER (50), hazan44 (39), RaMaZaN050 (34), KONVEYÖR (47), arefenur (52), mehmet4467 (42), hasret44 (39), turancihan (48), sevgikusu (37), kul_bahri (58), ser_kan (47), ssessiss (36), Seyyidmehmet (47), Ata01 (52), sempatik_cd (43), ebubekir1989 (35), M.EFE (50), sam@ (42), ozgurozakinci (47), garibcahil (46), muhacir-i muham.. (40), Osman50 (70), kanka_konya (36), hkurt (60), haliime (45), mrasitalas (40), hayýrsev.. (58), zekitatari (67), y_turan (39), doctor (41), koylu (63)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.11350 saniyede açıldı