hydroxychloroquine ivermectine chloroquine generique plaquenil fluvoxamine bedranol bekunis dragees beloc cor beloc zok beloc benicar hct benicar benzoyl betagan betapace betaprol betnesol betnovate biaxin bilol comp bilol bimatoprost binaldan binordiol blocadren bocatriol bondronat bonidon boniva brand cialis brand levitra brand viagra brexidol buspar butohaler butovent bystolic cabaser calan sr calan calcijex calcium sandoz canasa canestene cardaxen plus cardaxen
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Yeni bir İslâm türetmek istiyorlar

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 2 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
der_ya su an offline der_ya  
Yeni bir İslâm türetmek istiyorlar

875 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 07.05.2007
En Son On: 22.01.2010 - 17:46
Cinsiyeti: ----- 
Yakın tarihimizde, İslâm dinini tümden yasaklamak, onun yerine din olarak Protestanlığı getirmek teklifi yapılmıştır ama Kazım Karabekir Paşa'nın "Böyle bir şey olmaz, millet bizi parçalar" demesi üzerine bu çılgın projeden vaz geçilmiştir.

İslâm ortadan kaldırılıp kazınamayınca bu sefer dini değiştirmek için sinsi çalışmalar yapılmıştır.

Dinde reform.

Dinde kökten değişim.

Evcil bir İslâm türetmek.

Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslâmlığı yerine ehl-i bid'at İslâmlığı türetmek.

Camilerde Kur'ân yerine Kur'ân tercümesi okutmak.

CHP'nin aylık dergisi Ülkü'de "En iyi din terbiyesi dinden hiç bahs etmemektir" diye yazmışlardı.

Bir ara camilerin mihrabına piyano koymak projesi yapmışlardı. Cemaat de sıralara oturacak müzikli âyini dinleyecekti.

İleride camilerde okutmak maksadıyla şair Mehmed Âkif'e bir Kur'ân meali ısmarlamışlardı. Âkif, İslâm'ı yıkmaya yönelik projeden haberdar olmuş, meâlin bir kısmının müsveddelerini (gözden geçireceğim) diye geri almış, telif ücreti avansını geri verdirtmişti. Meâli bitirmişti ama çok korkuyordu. Yayınlatmamış, ölümünden sonra yakılmasını istemişti. Vasiyeti yerine getirilmiştir.

1950'den sonra, irticayı mihrabtan yıkma hareketi başlatılmıştır.

Kur'ân'ın doğru yorumuna, Sünnete, icmâ-i ümmete dayalı Sünnî İslâm'da değişiklik yapılacaktı.

Ne yapmak istiyorlardı?.. Neler yaptılar?..

Yeni Kur'ân tercümeleri...

Yeni Kur'ân tefsirleri...

Kur'ân'ın kendisinin ve doğru yorumlarının yerine hatâlı mealler. Mealcilik...

Yeni İlmihaller...

Yeni İslâm anlayışları...

İslâm düşmanları cihadsız bir İslâm istiyorlardı. O halde dinimizin cihadla ilgili hükümleri terk edilecekti.

İslâm düşmanlarını en fazla rahatsız eden âyetlerden biri, Allah katında tek hak ve geçerli dinin İslâm olduğunu beyan eden ayetti. Birtakım Haçlılar ve Siyonistler bu ayetin Cuma namazlarından minberlerde okutulmamasını istemişlerdi...

Bazıları tesettürden çok rahatsızdı.

Lâiklik konusunda yüzde yüz başarılı olamamışlardı. Toplumu sekülerleştirme faaliyetlerine hız verdiler.

Bir yandan perhiz, bir yandan lahana turşusu...

Okullara mecburî din dersini niçin koydular? Çocuklar, genç nesiller dindar olsun diye mi? Güldürmeyin beni... Din eğitimi perdesi altında dini bozmak için. Açın resmî din dersi kitaplarını ve neler yazmışlar görün.

Medreseleri kapattılar ve icazetli hoca, ulemâ, fukaha, müfessir, muhaddis, akaid alimi yetiştirmediler.

İcazetli din âlimlerine, fukahaya dinde reform, dinde değişiklik, Fazlurrahmancılık, BOP'çuluk yaptıramazlardı.

Hepsini birden suçlamıyor, Ehl-i Sünnet İslâm'ına bağlı kalan İlâhiyatçıları tenzih ediyorum ama şu adamlara bakınız:

İlmihal Müslümanlığı bozukmuş. Şu nev-zuhur İlâhiyatçının ortaya attığı yorum çok doğruymuş.

Peygamber bir postacı imiş, ölmüş işi bitmiş...

İslâm'da tesettür yokmuş, bu adet bize Yahudilikten gelmiş.

İslâm'ı, Kur'ân'ı, Hz. Muhammed'(s.a.v)in peygamberliğini ve davetini inkâr edenler, yalanlayanlar da cennete girecekmiş.

Kur'ân, Yahudileri ve Hıristiyanları İslâm'a çağırmıyormuş.

Azılı Farmason Afganî, Müslümanları kurtaracak imam, önder, rehber imiş...

Nihayet işi o kadar ileriye götürdüler ki, Afganî'den ilham alarak ictihadı yaygın ve genel hale getirmeye kalkıştılar. Herkes ictihad yapsın, her kafadan ayrı bir ses ve yorum çıksın, Ümmet din konusunda kaos, anarşi ve kargaşa içinde kalsın.

Cumhur-i ulemânın yolunu bıraktılar.

İcmâ-i ümmeti terk ettiler.

Kendi heva, re'y ve kaprislerine göre Kitabullahı yorumlamaya kalktılar.

Neymiş, devir değişmiş, yeni yorumlar lazımmış.

Peki, İslâm'ın evrensel oluşu, zamanla değişmeyeceği kuralı ne oluyor.

Eskiden yollarda güvenlik yokmuş, Peygamberimiz kadınların yalnız başına seyahatini yasaklamış. Şimdi güvenlik varmış, bu yasağın hükmü kalmamış. Öyle mi, öyle mi, öyle mi?..

Böyle bir gerekçeyle sahih bir hadîsin hükmü ortadan kalkar mı?

Böyle fasid, geçersiz bir kıyas ile "Eskiden etler kontrol edilemiyordu, trişin yüzünden domuz eti haram kılınmıştı. Şimdi ilim ilerledi, kontrolden geçmiş, tezkiye edilmiş domuz yenilebilir..." diyen çıkmaz mı?

Dr. Milaslı İsmail Hakkı'nın tezi... Tezkiyetü'l-lühum fi'l-İslâm adıyla bir kitap yazarak domuz etinin yenilebileceğine cevaz vermişti.

Fazlurrahman'ın tarihsellik tezi...

Önce kadınların tek başına seyahatinden başlarlar, sonra gide gide ne din kalır, ne şeriat.

Kalıbımı basarım, Türkiye'de Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslâmlığını kaldırıp yerine Fazlurrahmancılık, Afganîlik İslâmlığını getirmek istiyorlar.

Halkın tepkisinden korktukları için taqiyye yapıyorlar.

Yeni tefsirler, yeni ilmihaller, yeni külliyatlar için dehşetli bütçelere sahipler ve su gibi para akıtıyorlar.

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) için yeni bir İslâm lâzım. Yeni tefsirler, yeni ilmihaller, yeni yorumlar, yeni külliyatlar lâzım...

Sünnî İslâm çok koyu, sulandırılsın. Gitsin Ehl-i Sünnet, gelsin Fazlurrahmancılık.

Cumhur-i ulemânın ana caddesi bırakılsın, Fazlurrahman çıkmaz sokağına sapılsın.

Feminist bir İslâm getirilsin.

Gazalîler, İmamı Rabbanîler, İmamı Şâranîler, İmamı Süyutîler... binlerce Ehl-i Sünnet müctehidi, allâmesi, eimmesi, fukahası, rehberi bilememişler, onların yorumları terk edilsin yeni yorumlar gelsin.

Bir havuzun üzerine tahtadan salaş bir köprü yapılsın ve çan ve ezan sesleri içinde çeşit çeşit papazlarla birlikte sarıklı ve cüppeli bir müftü geçirilsin. Çanlar çalıyor çılgınca, ezan sesleri... Papazlar ve sarıklı hoca, temsilî Sırat köprüsünden geçiyor ve Cennet'e giriyorlar cümleten. Dan dan dan çanlar çalıyor durmadan...

Allah katında tek hak din İslâm'dır inancı gitsin. Diyalog gelsin. Dan dan dan...

Din eğitimi almamış, din konusunda cahil kalmış Müslümanların vebali üzerinizde olacaktır.

Yarın Mahkeme-i Kübrada nasıl hesap vereceksiniz ey ılımlı İslâm mühendisleri!..


m.şevket eygi
Ekleme Tarihi: 20.06.2009 - 18:30
Bu mesajı bildir   der_ya üyenin diğer mesajları der_ya`in Profili der_ya Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
Elinize Saglik

Nureddin Yıldız
Delirmemek için
Uzmanlık gerektirmeyecek, kuşbakışı bakmaya ihtiyacı olmayacak kadar açık bir gerçek üzerinde yaşıyoruz: Ümmet olarak da insan topluluğu olarak da dört bir yanımızdan kuşatılmış durumdayız. Gıda olarak bizim için üretilenlerden temizlik malzemesi olarak kullandıklarımıza kadar pek çok şey hayatımızla oynuyor. Meskenlerimiz bedenlerimizin kabul etmediği bir beton yapının tahakkümü altında yükseliyor. İnsanî ilişkilerimiz ekonomini kurallarına paralel yürüyor; aile ve çevre, erime, yok olma meylindedir. Teknoloji nimet olarak geldiği halde, getirdiği nimetle yarışacak sıkıntılar da getirdi. Teknoloji ölüm oranlarını artırdı. Gürültü ve kirlilik başımızda dolaşan bulut haline geldi. Tabilik, sadelik, berraklık müzelere konacak kadar kayboldu. Çiçeğin plastik olanı, tabii olanından daha yaygın hale geldi. Sadece üretimi daha ucuz ve temini kolay olduğu için plastik çiçekler sempati işareti olarak takdim edilebilir oldu. Beton, petrol ve yapay her şey hayatı kuşattı. Geceler gündüzleştirildi. Güneşin doğduğu saatler uyumaya daldığımız saatler oldu. İnsan ve tabiat üzerinde Allah'ın hilkati değiştirilmeye çalışılıyor. Delirtilmek için arenaya alındık. Çıldırmak an işi oldu.

İnsanî kimliğimiz üzerindeki bu zorlama hayatın siyasi boyutu zaten bilinen bir durumdur. Haçlı seferleri tarih kitaplarında kaldı zannederdik. Birde baktık ki haçlılar hiç gitmemiş; tanklarıyla, kalemleriyle, spikerleriyle üzerimize üzerimize geliyorlar. Topraklarımız ve biz onların hedef listesinden hiç çıkmamışız.

Bu asrın getirdiği fitne çeşitlerinden biri mü'min kimliğimize yapılan sinsi saldırılardır. Bu saldırılar önceleri dışarıdan tezgâhlanırdı. İstişrak merkezleri kurulur, Müslümanların akideleri sarsılmaya çalışılırdı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünneti üzerinde tereddütler oluşturmak için büyük yatırımlara giriştiler. Bizim şahsiyetlerimizi yıpratmaya çalıştılar. Sevdiğimiz insanları kadın düşkünü, muhteris, kardeş katili, despot olarak sundular bize.

En vahimi de Müslümanların arasından, kâfirlerin dilini kullanmakta sakınca görmeyen kalem ve dil erbabının ortaya çıkması oldu. Fitneyi geç kavradık. Bunun için de fitne çok yol kat etti.

Ümmetin göz bebeği ashabı kiramı köy muhtarını tenkit eder gibi tenkit ettiler. Kur'an'ın övgüsüne mazhar olmuş, bize din taşımış insanlar uluorta ayıplandı. Allah'ın sevdiği mü'minler oldukları halde, adları anılan yerde gözyaşı akan insanlar cinsel zevk peşinde, siyasi ihtiraslı kimseler olarak ortaya konmak istendi. Ashabın iyisi, kötüsü ayrımı yapıldı. Kur'an'ın yasaklandığı sistemlerin çocukları oldukları halde Kur'an'ı insanlığa ulaştıran o mübarek insanlarla oynanarak Kur'an'la oynanmaya zemin hazırlandı.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadisi okunan bir yerde, Müslüman olduğunu iddia eden insanlar: 'Bana göre...' deme cüreti gösterdiler. Onlar böyle derken Müslümanlar: 'Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadisi konuşulurken nasıl sana göre de konuşulabiliyor?' diye soramadılar.

Ümmetin ilim büyükleri Ebu Hanifeler, Malikler, Şafiiler diplomasız, eski zamanın hocaları olarak meclis dışına taşınmak istendi. Gün geçmedi ki bir ayet hakkında, bir hadis hakkında şüphe uyandıracak bir yorum yapılmasın. Her gün bir fitne ile uyandırdılar bizi. Kadınlarımızın kıyafetinden, çocuklarımızın Kur'an'lı eğitim görmelerinden, sakalımızdan, zikrimizden utanır hale getirdiler bizi.

Müslüman olmayı sorun insan olmak şeklinde önümüze koydular. Diğer mü'min kardeşlerimizle aramıza barikatlar kurdular. Müslüman'a övünebileceği tek şey, aslından kopmak kaldı. Kim ne kadar modernleşme veya ona benzer bir isimle aslından koparsa o, o kadar takdir topladı.

"Müminden başka arkadaşın olmasın"

Delirmemek için

1- Allah'a sığınmasını bilmek gerekir. Bu sığınma dua ile başlar, sebepleri kullanmakla devam eder. Bir Müslüman olarak Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kalbinin dinde sabit kalması için ne kadar dua ettiğini dikkate almamız gerekir. Şeytanın hamleleri kıyamete kadar devam edecektir. Müslüman bütün şartlarda mü'min olarak kalmaya gayret edecek, yılmayacaktır. İsra suresinin 74-75.ayetleri bize ibretli bir mesaj vermektedir: 'Eğer sana sebat vermemiş olsaydık, neredeyse sen de bir parça onlara meyledecektin. O zaman sana hayatın azabını da, ölümün azabını da kat kat tattırırdık; sen ise bize karşı kendine bir yardımcı bulamazdın.'

Bu ayetlerde 'sen' ifadesinin Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme yönelik olduğu düşünülünce meselenin ciddiyeti daha iyi anlaşılmaktadır.

Al-i İmran suresinin 8.ayetinde ise önemli bir gerçek dua kalıbı ile kulağımıza dökülmektedir: 'Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi tekrar sapıklığa meylettirme.'

Allah'ın vaadinin hak olduğuna, O'nun dilemesinin önünde bir engel bulunamayacağına, meydana gelen olaylarda O'nun bir hikmeti olduğuna ve kullarını imtihan ettiğine kimin ayağının kayacağını kimin de sabit kalacağını görmek istediğine tam iman etmiş olmalıyız. Din bir oyun değildir. İmtihandır. Bu imtihan savaş meydanlarından olabileceği gibi evlerimizde, okuduğumuz gazetenin iç sayfaları arasında da olabilir. Evimize ziyarete gelen bir dostumuzun dişleri arasında da olabilir. Hayata imtihan olarak bakabilenler, önlerine çıkan olayları o imtihanın bir paragrafı olarak görürler ve yılmazlar. Belki bir soruda, iki soruda yanılırlar ama bütünde kaybetmezler. İmanda ciddiyet budur.

2- Dini bilgimizin kaynaklarını koruma altında tutmamız gerekir. Kimden din öğrendiğimiz çok önemlidir. Namaz kılmayandan namaz öğrenmenin çarpıklığı, faizi mubah görenden takvayı algılamamızın çaprazlığı nasıl dikkatimizden kaçmıyorsa, İslam'ı bölünmüş olarak anlayan, Müslüman olmayanların düşüncelerinden etkilenenden din almamız da o şekilde çarpıktır. Muhammed bin Sirin rahmetullahı aleyhin sözü gerçekten sloganlaştırılacak nitelikte bir sözdür: 'Şu ilim dindir; dininizi kimden aldığınıza dikkat edin!' Müslim, Mukaddime,5 (26)

Müslüman'ın aklını eski ve yeni fitnelerden koruması kendi görevidir. 'İman ettim.' demekle kurtulamayacağını, belli fitnelerden muhakkak geçeceğini bilmelidir. Bu fitneleri, kâfirlerin zulmü olarak görüp kurtulamaz. Kur'an, sünnet esaslı bilgi Müslüman'ın bilgi temelidir. Kur'an ve sünnetten çıkarılmış bilgiler de Müslüman'ın kütüphanesinde yer alır. Müslüman bünyesini takviye için gıda seçimi ve titizliği gösterdiği gibi dinini ve şahsiyetini ayakta tutacağı bilgi için de seçici ve titiz olmalıdır. Yazarı 'Müslümanlardan!' olmayan kitaplar, din ve fikir kaynağı olarak nasıl kütüphanelere konabilir?

İlim adamı, fetva ehli, örnek, önder kelimelerinin içini dolduracak isimleri seçerken, imanımızı ve amelimizi ne kadar önemsediğimizi de göstermiş olmaktayız. Kur'an'a ilgimiz, onu rehberimizi olarak görüşümüz de böyle bir tercihte ortaya çıkacaktır.

3- İslam'ı sadece zahiri bölümleri ile anlayıp yaşamaya çalışmanın sonucu olarak zamanla bir boşluk hissiyatı oluşabilir. İç huzurun tesisi için hurafe ve uydurma olmayan iç âlem bilgilerine muttali olmak, bilinenlerle amel etmeye çalışmak gerekir. Selef âlimlerinin 'rekaik' dediği bu tür bilgiler, dünya hayatını putlaştırma, ahireti unutma hastalığına karşı koruyucu vazifesi yapacaktır. Bunun adını tarikat olarak da koyabiliriz. Önemli olan ad değil, içeriktir. Şahısların öne çıkmadığı, ayet ve hadislerin sınırında durabilen bir anlayış önemlidir. Nefis terbiyesi, ruh eğitimi olarak da isimlendirebileceğimiz bu uygulama, belli bir yaşın üstündekiler için de görülmemelidir. Bilhassa genç yaştakiler için daha da önemli olduğunu söyleyebiliriz. Tek kanatlı olmamanın yolu buradan geçer. İslam'ı, hayatın bütünün kuşatacak genişlikte görebilenlerin temel karakterlerinden biri bu anlayıştır.

4- Arkadaş ve dost çevresi oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Hadisi şerifte: 'Mü'minden başka arkadaşın olmasın!' buyrulmuştur. Tirmizî, Zühd, 56 (2395); Ebu Davud, Edeb, 20 (4832) İnsanların şirin tavırlarına, nakışlı sözlerine aldanmamız bizi tehlikeli noktalara kaydırabilir. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şu hadisi şerifi önemli bir uyarıdır: 'Ümmetimin sonunda insanlar çıkacak ve size sizin de babalarınızın da duymadığı şeyleri söyleyeceklerdir. Aman onlardan uzak durun.' Müslim, Mukaddime, 4 (15) Güzel sözler söyleyene değil Kur'an ve hadise göre söyleyene tabi olmak gerekir.

5- Eski ümmetlerin ve bizim ümmetimizin tarihinin iyi tahlil edilmesi yararlı olacaktır. Tarih, bugünkü ambalajıyla değilse de benzer binlerce fitneyle doludur. Yeni değiliz. İmtihanın ilkleri değiliz. Ayaklarımızı yere basmamız şarttır. Kendimizi ve çocuklarımızı delirmeye karşı koruyalım.

Bu yeni değildir

Peygamberler dönemi de dâhil olmak üzere din, bir cephede münkirlerle öbür cephede de içten fitne üretenlerle uğraştı. Medine'nin en zorlu olaylarında iç fitneyi temsil eden münafıkların adı vardır. Gerçek böyledir. Dini yıpratan iç sıkıntıların olmadığı bir dönem düşünmek hayalcilik olur. İslam'ın en aziz günlerinden olan Ömer bin Hattab radıyallahu anhın döneminde bile bu tür olaylar vuku bulmuştur. Ashabın varlığına rağmen Kur'an'ı beşeri mantığa uyarlama gayretleri olmuştur.

Müslümanların itikadi açıdan ilk berraklığı korumaları, cemaatlerinin dağılmaması, umutlarının güçlü kalması önemli bir meseledir. Bu da, ilk nüvenin bozulmamasına, felsefe ve insan aklının dine müdahale etmemesine bağlıdır. İnsanların Kur'an ve hadisleri kendi sözleri gibi algılamaya başlaması, haramların tartışılabilir hale gelmesi ciddi bir tehlike belirtisidir. Kişilerin kendi menfaatlerine dinin alet edilmesi, dine hizmet için bir mevki işgal edenler de dâhil olmak üzere günübirlik olaylar uğruna İslam'ın hassas ilkeleriyle oynanması önemsenmesi gereken bir tehlikedir. Dinini derdi edinmişler bu tür olayların yoğunlaşma zamanlarında delirecek gibi olurlar. Topraklarımızı işgal etmek isteyenlerle akidemizi sulandırmak isteyenler arasında bu zaviyeden bakıldığında bir fark bulmak mümkün değildir.

Şunu da zihnimize not etmemizde yarar olacaktır

Cihad sadece kâfirlerin saldırılarına karşı cevap vermek midir? Elbette hayır! İslam'ı ayakta tutmak için yapılacak bütün çalışmalar cihad kapsamındadır. Eğer bir dönem yoğunlaşan fitneler, İslam'ı içten içe eritmeye yönelikse o zaman ilmi faaliyetler, akideyi koruma mücadelesi, sağlam akide sahibi nesiller yetiştirmek birinci derecede cihad olur. Faizin haramlığı ilkesi üzerinde sulanma ortaya çıktığında, faize karşı sürdürülen ekonomik mücadeleyi en öndeki cephelerimizden olan Kudüs davasından aşağı göremeyiz. Cihad kâfirlere karşı yapıldığı gibi, gereken usulleriyle münafıklara karşı yapılmaktadır.

Bu tür fitnelerin ortak noktası, İslam'ı bir bütün olarak kavrama yerine onun belli bölümlerini öne çıkarma hastalığıdır. Ramazan'da orucu, hac mevsiminde haccı, afetlerde sadakayı, seçim dönemlerinde vatandaşlığı öne çıkarma anlayışları temelde bu mantığa dayanmaktadır. Hâlbuki Müslüman için din bir bütündür; mevsimlik ve yöresellik izafe edilebilecek bir bölümü yoktur. Hac bir mevsimdedir ama etkisi bir ömür boyudur. Ramazan bir ay olmakla beraber bir yılı kurtarmak içindir.Şeytan böyle zamanlarda, umutsuzluk ve çaresizlik üzerine yatırım yaparak yıldırma ve karşı taraf önünde çaresiz düşürme hamleleri yapar. Müslüman delirecek gibi olur. Yolların bittiğini vehmeder. Böyle bir vehme kapılmak, o saldırılardan daha ağır sonuçlara neden olur. Allah'ın dini, kâfirlerin saldırılarına karşı koruma altında olduğu kadar, onu içinden çökertebilecek hastalıklara ve nifak hareketine karşı da himayededir. Delirmenin gereği yoktur.

Ekleme Tarihi: 21.06.2009 - 01:11
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 543 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
veysel1998 (26), kercanoglu (73), sivaslým (50), serdar03 (55), sevgi gülü (50), bahçe gülü (50), oslem (43), mehmet021 (36), _313_ (44), cahal (43), mpaktimur (55), aylacansu (42), sapanca (49), turab (49), shayperson (39), hacý (47), düþünmek (43), asbihal (45), karal60 (63), nefi (39), Sandy (45), talealbedru (39), mondragon (31), KAYSERI-INCESU (60), fatmabetül (50), umitvar (42), Yozgatli Nuri (61), ess (43), ibrahimergin (37), nursina (63), metinakkaya (39)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.56281 saniyede açıldı