kaletra kaletra fluvoxamine ivermektine colchicine cardura carsol cartia xt cartia casodex caverta ceclor cd ceclor ceftin cefurim celebrex celestoderm v celestone celexa cellcept cellidrine cephoral ceporex cerina cerzine cet eco cetallerg cetrine chibroxol chlorazin chlorochin chloromycetin cialis black cialis daily cialis oral jelly cialis professional cialis soft cialis strips cialis sublingual cialis super active cialis super force cialis cibacen ciloxan cimexillin cip eco
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » Kisveyi İslamiye Gururu İslamiyemizdir!

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
Kisveyi İslamiye Gururu İslamiyemizdir!

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
Kisveyi İslamiye Gururu İslamiyemizdir!
Herşeyden evvel, yüce ve aziz olan Dava-i İslamiye’ye sahip çıkan, bu uğurda yapılması gereken vazifelerini mukaddes bir vazife bilip itina ile yerine getirme çaba ve gayreti içerisinde bulunan İslam davetçisinin, tebliğcisinin, yine son derece itina ve titizlik göstermesi gereken vazifelerinden birisi de hiç şüphesiz İslam kisvesidir. Zira İslam davetçisinin (tebliğcisinin) tebliğ ve davet ettiği dini ve davayı evvela bizatihi kendi nefsinde yaşaması ve yine hayatının her safhasında pratiğe döküp uygulaması en başta gelen vazifelerinden biridir. Mensubu bulunduğumuz Din-i Mübin-i Ahmediyye’nin getirmiş olduğu prensip ve ölçülere uygun bir kisveye, yani kılık-kıyafet ve dış görünümüne riayet ettiğimiz oranda azmimizi ve Resul-ü Ekreme layıki vecih ile ümmet olabilme gayretimizi gösterir. Binaenaleyh muvahhid müminlere yaraşan ve yakışan batılılara, gayr-i müslimlere teşebbühten şiddetle kaçınmalı ve buna mukabil İslamî kisveye sahip çıkmak suretiyle İslam milletine benzemekten gurur duymaktır. Bu hususta ümmeti olmaktan gurur ve şeref duyduğumuz Resul-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: „Kim bir kavme benzerse o da onlardandır!“ (Tirmizi) „Bizden başkasına benzeyen bizden değildir!“ (Tirmizi) İşte bu ve benzeri hadis-i şerif’lere binaen görüyor ve anlıyoruz ki, İslam müminlere İslam milletinden başka bir millete teşebbühten, şeklî olsun, kavlî olsun veya fikrî olsun, şiddetle men etmektedir. Muteber Fıkıh ve Akaid kitaplarımıza baktığımızda, gayr-i müslimlere teşebbühün küfür olan, haram olan ve mekruh olan bir çok kısımları vardır. Ancak ma-nahnu-fihimizin dışına çıkmamak için bu kısımlara girmiyorum. Şimdi yukarıda arz etmiş olduğum hadis-i şerif’lere tekrar bir nazar ettiğimizde „Bizden başkasına benzeyen“ ibaresini görmekteyiz ve yine bu ibarede yasak olunan benzeyişin ne olduğu belirtilmemektedir. Hadis-i şerif’lerin şerh ve izahlarına binaen burada umumi bir benzeyiş, yani her türlü ve her nevi teşebbüh kast olunmaktadır. Dolayısıyla İslam milletlerine gayr-i İslamî bir topluma, bir millete teşebbühün her nevisi yasaklanmaktadır. Tabi ki, burada tıp, teknik ve insanlığa yararlı ve faydalı bilimler vs. gibi istisnalar da mevcuttur. Zaten bunlar bizim ma-nahnu-fihimizin dışında kalan ve alınması ve benzemesi mübah olan şeylerdir. Bizi son derece tedirgin edip üzen haram ve yasak olan teşebbüh hususunda ısrarlı olan, „Siz onların dinine tâbi olmadığınız müddetçe onlar sizden asla razı olmazlar!“ ilahî fermanı idrak edememiş müslümanlardır. Evet, esefle söylemek lazım ki, son zamanlarda özellikle Avrupada, hele hele müslüman gençlerin Gurur-u İslamiye’lerini ayaklarının altına alırcasına İslamî kisveyi terk ve riayetsizlikleri görülmektedir. Ve özellikle bu kimselerin İslamî cemaatların fertlerinden veya elemanlarından olması... Erkeklerde, Resul’un sünneti olan sakalları kesmeleri veya son derece kısaltmaları, sarığı ve takkeyi atmaları, ayaklarına dar pantolon giymek suretiyle setr-i avret hudutlarını aşmalarına vs. gibi teşebbüh ve çirkin bid’atlar ziyade müşahade edilmektedir son zamanlarda. Kadınlarda ise tesettürlü oldukları halde yüzlerine son derece dikkati cazip bir şekilde makyaj yapmak, vücüd hatlarını çok bariz bir şekilde belirten dar ve şeffaf elbiseler giymek ve hatta üst kısımları tesettürlü ancak alt kısımlarına dar pantolan giymek gibi, mukaddes bir vazifeleri olan tesettür-ü İslamiye’yi suistimal ettikleri de müşahade edilmektedir. Halbuki benim müslüman kardeşime ve müslüman bacıma yakışan İslam’ın getirmiş olduğu ölçülere riayetvari giyinmekle İslamî kisveye sahip çıkmaktır! Meselenin önemine ve ehemmiyeti hususunda Osmanlı devrinin son Şeyhulislam’larından olan ve yine devrinin ve hatta 19. yüzyılın en büyük âlimlerinden biri olan Merhum Allame Mustafa Sabri Efendi ne söylüyor: „Müslümana yakışan şey, milletini her milletten üstün görmek ve müslümanlardan başkasına benzememek suretiyle başka milleti tercih etmenin alâmeti sayılan taklitlerden kaçınmakta son derece katı olmaktadır. İslam âlimlerinden ve filozoflarından çoğu, babaları tarafından müslüman isimlerle çağrılan kişilerin İslam memleketlerinde batılı giysiler giymelerinin manasını anlamadılar ve hâlâ da anlamıyorlar. Halbuki insanların şahsiyetlerini yabancı kıyafetler içerisinde sergilemeleri ve o kılıkta ortaya çıkmaları, yabancıları (batılıları) büyütüp, İslam’ı küçültmekten başka birşey değildir. Bu İslam, gurura vurulan aşağılatıcı bir ihanet darbesidir. Müslümanlar, batılıların, „Kıyafet değişikliğinden birşey lazım gelmez!“ şeklindeki sözlerinin etkisi altında kalarak bu taklidin (teşebbühün) tehlikesini önemsemediler. Fakat o taklidin batılıların ırklarının üstün olduğu manasına geldiğini hiç düşünmediler. Dolayısıyla batılı giysilerin kerametine önem veriyorlar da, onların küçük düşürücü anlamına geldiğini söylemekten kaçınıyorlar. Halbuki daha önce İslam kendisinde bir gururun olduğunu idrak ediyordu ve kâfirlere benzemenin de küfür olduğunu gizlemiyordu!“ Asrımızda yaşayan, sarık ve sakalı lüzumsuz gördüğü gibi batılı giysilerin hiçbir sakıncası olmadığını iddia eden sözüm ona bilim ve ilim adamlarını bu çirkin iddialarının Merhum’un bu hakikat fışkıran veciz ifadelerinin karşısında bir zırıltıdan başka birşey olmadığını açık ve bariz bir şekilde görmekteyiz. Allah’ın Resulu (s.a.v.) yine şöyle buyurur: „Heva ve hevesini, benimle gönderilen dine tâbi kılmadıkça hiç biriniz iman etmiş olamazsınız!“ (Müslim) Heva ve hevesini İslam’a tabi tutmayan kişiler ve milletler elbette ki, ısrar ettikleri batılılara şekl-i teşebbühün bir zaman sonra fikrî teşebbühe dönüşeceğinin kaygısını da taşımazlar. Halbuki bu zahiri ve şekli teşebbühün er veya geç kişinin düşünce alanınıda tesiri altına alacağı büyük bir ihtimaldir. Nitekim Hz. Ömer (r.a.), „İnandığın gibi yaşamazsan, yaşadığın gibi inanmaya başlarsın!“ demek suretiyle ileride doğabilecek tehlikelere işaret buyurmaktadır. Yine Hz. Ömerin zımmîler hakkındaki tatbikatından yararlanan İmam Yusuf, devrin Halife’si olan Harun er-Reşide uygulattığı bir genelgede şöyle demektedir: „Ey Halife! Vali ve amirlerine emir gönder, zımmîlere, müslümanlara has olan kisveyi, kılık ve kıyafetleri giymekten şiddetle men etsinler!“ İmam Ebu Yusufun bu hareketten maksadı hiç şüphesiz zımmîlerle müslümanların birbirine benzemelerini önlemek ve aralarını tefrik etmek suretiyle bir müslim’in bir gayr-i müslime teşebbühünün tehlikesine işaret etmek idi. Müslümanın giydiği elbisesinde dahi İslam milletinden başka bir millete benzememesinin gerekliliği hususunda şanlı Peygamberimiz şöyle buyurur: „Amr bin As şöyle dedi: „Hz. Peygamber (s.a.v.) üzerimde sapsarı bir elbise gördüğünde şöyle buyurdu: „Bu elbise (renk ve şekil itibariyle) kâfirlerin elbisesidir, onu giyme!“ (Ahmed b. Hanbel, Müsned) Batılıları ve gayr-i müslimleri taklid ve onlara teşebbüh hususunda Ömer Faruk şöyle demekte: „Müslüman Avrupalı giyimde, kuşamda, adet ve törelerinde, hayat tarzlarında taklid etmeye başlayınca, kendisi her ne kadar „Benim davam ve amacım bu değildir!“ demiş olsa bile, bizzat fiilen Avrupa uygarlığını tercih ettiğini açıklamış olmaktadır. Bir kimse medeniyet ve uygarlık olarak batıyı tasvip edecek, yabancı kültürleri üstün görecek, sonra da kalkıp „Bunun benim özüm ve ruhum üzerinde bir etkisi olmaz!“ diyecek, bu yanlıştır. Aslında yabancı medeniyyete karşı eğilim göstermek, şuur ve düşünce yapısı itibariyle bir eksikliğin sonucudur, başka bir şey değildir. Bu gün müslümanların başına ne gelmiş ise hep batı uygarlığını taklid etmekten gelmiştir!“ (Ömer Faruk, Yolların Ayrılışında İslam) Hulasa-i kelam, İslam davetçisine, tebliğcisine burada mühim bir görev düşmektedir. O da sadece dille tebliğ ve davetle kalmayıp, aynı zamanda güzel, temiz ve düzgün görünümün yanısıra İslamî kılık ve kıyafetiyle de tebliğ etmek ve örnek olmak durumundadır. Hele hele İslam’ın devletine sahip çıkan davetçiler ve müdafileri olan ve yine böyle ulvi ve yüce bir davayı korkmadan, çekinmeden omuzlamış olan muvahhidlere Resul-i Ekrem’in (s.a.v.), „Ümmetimin fesadlara uğradığı bir zamanda sünnet’lerime temessük edenlere yüz şehid ecri vardır!“ (Beyhaki) güzel müjdesine nail olmak gayreti içerisinde olmaları daha da elzemdir. Muvahhid davetçinin bu güzel kisve içerisinde bulunması, aynı zamanda özüyle sözünün, fikriyle zikrinin birbirleriyle bağdaşmadığı, İslam’ı çirkin yüz ve amellerine maske yapanların ortalıkta cirit attığı bir ortamda karşısındaki davete muhtaç olan insanları ikna etme ve inandırıcı olma açısından da büyük rol oynamaktadır. Artık insanımıza icraatsız iddialar kulaklara söylenen ninni gibi geliyor ve uyandırmıyor, daha da uykusunu artırıyor! Nasıl ki, sırtında kot pantolon, cebinde Marlboro, elinde Coca-Cola ile meydanlarda „Kahrolsun Amerika ve İsrail“ diye bağırmak son derece gülünç ve sahteyse, inandığı din ve davanın getirdiği ölçü ve prensipleri kulak arkasına atmak suretiyle hiçe sayıp, İslam milletinin gururu olan kisvey-i İslamiye’den uzak bir kisve içerisinde davetçiliğe soyunmaktan da o derece gülünç ve sahte olur. O halde özelde İslam davetçiliğine soyunan muvahhide, genelde tüm müslümanlara düşen yegâne ve tek isabetli yol, heva ve hevesini İslam’a tâbi kılmak, batılılara ve gayr-i müslimlere teşebbühten şiddetle kaçınmak ve buna mukabil millet-i İslam’ın kisvey-i İslamiye’sine son derece titizlik ve itina ile özen göstermek suretiyle sahip çıkmaktır.
Alıntı

Ekleme Tarihi: 19.03.2009 - 19:21
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1874 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
kaykaan (57), safak-50 (60), nazlinazende (45), sena_55 (49), NEWYORKER (50), hazan44 (39), RaMaZaN050 (34), KONVEYÖR (47), arefenur (52), mehmet4467 (42), hasret44 (39), turancihan (48), sevgikusu (37), kul_bahri (58), ser_kan (47), ssessiss (36), Seyyidmehmet (47), Ata01 (52), sempatik_cd (43), ebubekir1989 (35), M.EFE (50), sam@ (42), ozgurozakinci (47), garibcahil (46), muhacir-i muham.. (40), Osman50 (70), kanka_konya (36), hkurt (60), haliime (45), mrasitalas (40), hayýrsev.. (58), zekitatari (67), y_turan (39), doctor (41), koylu (63)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.22004 saniyede açıldı