kamagra kaletra lopinavir ritonavir kaletra stromectol naprosyn natyl nebilet neggram negram nemexin neo stediril neoral neurolithium neurontin neurotop nexium nimotop nivaquine nizoral cream nizoral nolvadex nootropil norflocine norlutate noroxin norsol nortrilen norvasc norvir novonorm nyolol ocuflox oculastin oftan olmetec plus olmetec omix omnicef onymax optivar orelox orfiril osiren otrivin rhume des foins oxsoralen
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » DENEME TAHTASI » Yalnızlığın Kollarında

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 2 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
Yalnızlığın Kollarında

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 13:01
Cinsiyeti: Bayan 
Zihninin dalgınlığı adımlarına aksediyor. Kül rengi bulutların perdelediği güneşin ışıkları vurmuyor kaldırımlara. Kimsesizliğini ve çâresizliğini yüzüne fısıldıyor soğuk kaldırımlar.
Mevsim sonbahar. Geceden kalma yorgunlukla, kaldırımlara serilmiş yapraklara acıyarak baktı. Tıpkı kendi gibiler... Sağa sola savrulmuş, perişan, anlaşılmaz... Sararmış yaprakların hüznünden daha çok hüzün var yüreğinde.



Eğri eğri düşen yağmur damlalarında teselli arıyor. Ruhunu ıslatan bu şehirde belki de korkmadığı tek şey, yağmur. Çocukluk günlerinin ebemkuşaklarını hayal ediyor. Annesinin şefkat dolu bakışları, gökteki rengârenk parıltılardan daha sevecen geliyor kendisine. Şimdi ne kadar da çok ihtiyacı var ilgiye, şefkate ve yürekten sevgiye.



Elinde açılmamış bir şemsiye... Yağmurların incitmeyen ıslaklığına koşuyor. Güven veren çehresiyle istikbalini aydınlatan babasının hayaline yürüyor. Bu şehrin kaldırımları ve gecesi kadar insanları da soğuk. Ruhunu üşütüyor bu şehrin insanları. İçinde filizlenen taptaze duygular, vurgun yemiş gibi...



Haykırmak geçiyor içinden, gökler dolusu haykırmak istiyor. Göğün mavisine boyanmış gözlerinden, yalnızlığını çağıldayan yaşlar akıtmak istiyor, sevmediği bu şehrin kaldırımlarına.



Amaçsızca atılan adımlar nihayet, kalmakta olduğu yurda götürdü kendisini. Haykıramadı, şehrin soğuk kaldırımlarını gözyaşlarının sıcaklığıyla ısıtamadı. Kim bilir belki de kar beyazı sayfaları kelimelerin sıcaklığıyla ısıtabilirdi. Karar verdi, mektup yazacaktı babasına. İçini dökecek, bir çare yoksa okunmaz ve yaşanmaz bu şehirde diyecekti.



Yalnızlık nöbetlerinden fırsat buldukça ders çalıştığı kütüphaneye gitti. Yaralı gönlünün ızdırabıyla mektubunu yazmaya başladı. Yüreğini döktü sayfalara. Gözyaşlarına yaslanarak yazdı yaslı mektubunu. Vicdanının derinliklerinden gelen en saf duyguları akıttı sayfalara:

Sevgili Babacığım,
Sizlerden ayrılalı iki ay oldu; fakat senelerin hasreti ve yalnızlığı var yüreğimde. Sizlerden ayrılığa alışırım düşüncesiyle gelmiştim buralara. Üniversiteyi okumamı benden daha fazla siz istiyordunuz, biliyorum. Ama ben buralarda okuyamayacağım baba.

Sizlerin binbir hassasiyetle bana verdiği terbiyeyle hareket etmeye çalışıyorum. Çevreme bakıyorum, garip garip insanlar... Hareketleri garip, konuşmaları garip, dahası konuştukları her şey garip. Sanki ayrı dünyaların insanlarıyız. Onların yanında ben de bir garip oluyorum. Çocukluğumdan beri hiç aksatmadan zevkle kıldığım namazlardan zevk alamaz oldum buralarda. Ege'nin sıcak ikliminden kutuplara gelmiş gibiyim.

İnan ki babacığım, ben bu insanların yanında üniversite okuyamamam. Ya gelip bana kalacak yeni bir yer bulun, ya da müsaade edin, ben okulu bırakayım. Yüreğim yaralı, yalnızım. Derdime derman olacak bir dost kapısı yok. Burada her şey, ama her şey beni günaha çağırıyor. Kulaklarımda günahın çağrısı çınlıyor. Gözlerimde günahın yalancı ışıltısı dolaşıyor. İnancın olmadığı karanlık bir dünyanın eşiğindeyim. Kendimi koruyabilmem çok zor... Babacığım, ne olur müsaade edin, geri döneyim. Okuyamayacağım. Varsın hayallerim tükensin, daha başlamadan yarıda bitsin umutlarım. Ben sizin şefkatinizle yarınlarımı süslerim. Anneciğimin dualarının tâzeliğine uyanırım her sabah.

Bu şehir, bu okul, kaldığım bu yurt bana göre değil. Ne yapmam gerektiğini ne olur en kısa zamanda bana bildirin.

Annemin o ipekten elini bütün hasretimle öpüyorum..

Gurbet elde dualarınıza çok muhtacım.

Oğlunuz Yusuf

Mektup bir hafta sonra ailesine ulaştı. Babası Hacı Arif bey, oğlunun mektupta değindiği sıkıntıları pek önemsemedi. Evden ilk defa ayrılmış olmasına verdi. Bir gün olsun çocuklarına kötü söz söylememişler, gönlünü kırmamışlardı. Annelerinin her zaman hissedilen şefkatinin gölgesinde kayboluyordu sıkıntıları. Kendi evindeki rahatı elbette herhangi bir yurtta bulamayacaktı. Hem oraya üniversite okumaya gitmişti; biraz sıkıntılara katlanmalı, hayatı daha iyi öğrenmeliydi. Çok farklı duygu ve düşünceye sahip insanlarla birarada yaşamaya da alışmalıydı.

Hanımı, "Hacı bey bir gitsen görsen, bu çocuğun derdi nedir?" dediğinde ise geçiştirici laflar söyledi.

Ana yüreği, açıklamalardan tatmin olmadı. Bir kurt düştü içine. Kaygılarını anlatamadı onca yıllık hayat arkadaşına. Onu ikna edemedi. Çaresizlik çöreklenmişti böğrüne. Mektup geldiği günden beri uykuları kaçmıştı. Uyuyamaz olmuştu geceleri. Kaygıları kâbuslu gecelerde daha da artmıştı.

Büyük bir özlemle beklenen tatil de sonunda gelmişti. Oğulları yine aynı dertleri seslendirdi. "Ya benim yerimi değiştirirsiniz ya da ben oralarda okumam" dedi. Ama kâr etmedi, kabul görmedi merhamet dilenen bu sözler. Derdini anlatamadı, içine gömdü derdini en son. Daha fazla merhamet dilenmeyecekti. Böylesine yalnız bırakılışını kolay kolay affedecek değildi. Kabullenemiyordu böylesine yalnız bırakılışını.

Ruhunda yaşadığı gelgitlerle geçmişti koca bir yıl. Sönük, bereketsiz, sıkıntı dolu, yalnızlıkların ve dermansızlıkların kucağında...

İsteksiz de olsa ikinci sınıfa devam etti. Gün geçtikçe mecburen alışmaya başlamıştı. Şehrin ve de insanların soğukluğu artık üşütmüyordu kendisini. Üşüdüğünü hissetmez oldu bu şehirde. Nihayetinde insandı, tek başına bir köşeye çekilemezdi. Onun da arkadaşları oldu. Onlarla oturup kalktı. Yemek yedi, çay içti. Ve başka şeyler...

Yeni kurduğu dostluklar, yavaş yavaş öldüren zehir gibiydi. Farkında değildi kalbine çöreklenen günahların. İçine çekiyordu, günah dolu odaların zehirli kokusunu. Zehirli bir baldı yaşadıkları. Hissedilen, sadece lezzetlerdi. Farkında olunmayan, lezzetlerin geçiciliği ve zehriydi.

İlkin sabah namazlarına kalkamaz oldu. Geç yatıyordu. Sabahın erken vaktinde, uykuya doymayan bünye kendine gelemiyordu. Sonraları yatsı namazları da "kıldım kılacağım" diyerek kazaya kalır oldu. Gün geldi birkaç vakit namazı kazaya kalmaya başladı. Ve sonra kaza namazları kılınmaz oldu. Kala kala haftada bir gün Cuma namazı kaldı.

Artık düşünmek istemiyordu. Sadece yaşamayı, hayatı sevmeyi arzu eder bir hâle gelmişti. Haftalar su gibi gelip geçti. Tertemiz duygularıyla, kalbinde filizlenen iman tohumuyla istikbaline yönelen delikanlı yoktu artık. "Kıldığım namazlardan eskiden aldığım zevki alamıyorum." deyip dert yanan, inleyen delikanlı yoktu. Alnından öpmüyordu artık seccadeler. Dualar, gözyaşlarının sıcaklığıyla yollanmıyordu gökler ötesine.

Düşünmek istemeyen bir ruh vardı.. kendini sorgulamayan bir vicdan vardı.. yüreklerde küllenmiş duygular vardı.. kutsal sancılar, yalnızlığın kollarına bırakılmıştı... Memleketini eskisi kadar aramaz olmuştu. Annesinin güzelim yemekleri burnunda tütse de alışmıştı ilk geldiğinde kendini korkutan bu şehre. Kaldırımlarının eteklerinden yalnızlıklar topladığı bu şehir, gözünde değişmişti artık. Her şeyi ışıl ışıl, her yan çiçek çiçek geliyordu.

Uzun bir zamandan beri mektup yazmamıştı ailesine. Kaygılı bir bekleyiş vardı herkeste. Çoğu zaman sofra başında lokmalar boğazda tıkanır, gözyaşları boşanırdı hasret dolu gözlerden. Kaç aydır bir haber yoktu oğullarından. Bunca zamandır niye aramamıştı kendilerini? Biraz ilgisiz kaldığı için de Hacı Arif bey'i azarlamaya başlamıştı eşi.

Aylar sonra haber geldi oğullarından. Beyaz umutlarla gurbete okumak için gönderdikleri oğullarının kara haberi geldi. Ölmüştü oğulları. Ölümden çok, oğullarının ölüm şekliydi onlar için üzücü olan. Evin odalarından tahammül sınırlarının ötesinde feryatlar yükseldi. Yüreği yanmıştı annenin. Nefes yerine iniltiler duyulur oldu. Söz yerine hıçkırıklar döküldü dudaklarından. Ve Hacı Arif, o da yaralı. İçine akıttı gözyaşlarını, göstermedi hanımına. Yalnızlık dakikalarını kolladı doya doya ağlamak, pişmanlık yangınlarında kavrulmak için.

Oğlu öldürülmüştü. Bir banka soygununda ölü olarak bulunmuştu, ciğerpâresi. Alnında kara bir yazıyla gitti ölümün kucağına. Ardından karalara bürünen yaslı vicdanlar bırakıp gitti.

"Keşke"lerle başlayan cümleler döküldü Hacı Arif bey'in dudaklarında "Keşke kaldığı yeri değiştirseydim. Keşke emin ellere teslim etseydim. Keşke... Keşke..." Hıçkırıklarla beslenen keşkeler fayda vermeyecekti.

Seccadede parıldayan alın, günahın kirine bulaşmıştı. O soğuk şehir; havası, insanı ve kaldırımları buz gibi olan şehir, yüreği iman nuruyla yanan delikanlıyı gömmüştü karanlığa.



Osman ALAGÖZ
Ekleme Tarihi: 29.01.2008 - 00:26
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
VuSlaT_ZaMbaK su an offline VuSlaT_ZaMbaK  

455 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.02.2006
En Son On: 03.01.2017 - 20:38
Cinsiyeti: Bayan 
sonunu o kadar çok merak ettim ki ve hepsini okudum heyecanla...
ders çıkarılması gereken o kadar çok şey var ki ama anlayabilene...tek kelimeyle harikaydı.

cannn kardeşim benim...sana doyasıya sarılacağım günü hasretle bekliyorum...seni çok seviyorumgül
Ekleme Tarihi: 29.01.2008 - 15:30
Bu mesajı bildir   VuSlaT_ZaMbaK üyenin diğer mesajları VuSlaT_ZaMbaK`in Profili VuSlaT_ZaMbaK Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 614 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
fatihyenturk (46), kurtalanli (46), esmabanu (48), _LaL_ (36), !MesuD! (43), refya (45), þemsinur (69), dervis-9 (49), birparcaozgurlu.. (38), nuresmin (46), ankebut-57 (37), yassokiz (40), hamiyet (49), HeDo (35), gncmostar (38), ahmett25 (43), __peri__ (35), utkucan (44), mtbc (50), vuslat21 (44), bekir bora (37), CUNDULLAH (42), Bursa1975 (49), *~Beyaz_Gul~* (50), kazimsagir (42), Allah_korusun (39), Seyfo1 (55), gönülverumeysa (38), AKCAYLI10 (52), eoguz (39), cananaa (44), hicret14 (32), kemreluk (54), yunuss (54), ethem82 (42), Muhammed Rasid (47), akifd (38), özsu (39), serdar024 (43), htly (54), seferad34 (41), osmanlý (63), prenses (55), karakiz86 (38), Kutuptaki_Karan.. (42), Ufuk.S (), Davidoksen (37), aybalam (61), burak_sevgili (30), ömer küçükali (52), seyirdefteri (47), birsenkopuz (50), erdemli (35), safsofi (59), omer_yildirim (43), dialoginternet2.. (46), ALLAH_IN_ASLANI (54), sensiz_olmuyor (38), hasret81 (43), ismailkurt (60), Selam86 (38), mesudturan (43), ENGIN00 (45), mukadder (47), levyavuz (41), cecen3603 (), hnf (36), rabia 74 (50), son-sozum (48), DünyadakiGaflet (36), cog21 (55), yavuz37 (47), tubanur (49), nicknack (46), mhyd (51), rujhat (43), davut05 (49), mercan68 (57), ERSIN SELVI (49), cengizozkulluk (), hicret61 (51), nurefsan_ (50), yilmazgovdeli (74), Mollaislam (38), ozan ataþ (36), hasim20 (40), sakird (58)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.53664 saniyede açıldı