generique rhinocortstromectol ivermektine generique kaletra generique kaletra cordarone coreg coridil corpamil corprilin corpriretic corticotherapique cosaar plus cotrim coumadin cozaar crestor crixivan cyclogyl cycrin cyklokapron cymbalta cytotec cytoxan dalacin c dalacin t dalacin v danatrol danocrine daonil deflamat deltasone demadex demolaxin dentomycine depakine chrono depakine depakote depo provera dermestril dermovate deroxat desogen desoren desyrel detrol la
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » SUIZAN ve HÜSNÜ ZAN

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 6 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
YeSiLKuBBeM su an offline YeSiLKuBBeM  
SUIZAN ve HÜSNÜ ZAN

7 Mesaj

Kayıt Tarihi: 07.02.2005
En Son On: 25.10.2007 - 10:24
Cinsiyeti: Bayan 
Es-Selamu Aleyküm Ve Rahmetullahi Ve Berekatuhu..

Degerli Kardeslerim.. Cok önemli bir konuyu beraber okuyalim InsaALLAH.. Ve Suizan etmekten daim sakinalim..

Suizan, birinin kötü bir iş yaptığını zannetmektir. Kalbe gelen kötü düşünce, o hâliyle suizan olmaz. Kalbin o tarafa kayması suizan olur. Mesela birisinde bir kalem görünce, (acaba bu kalemi çalmış olabilir mi) diye sadece düşünmek suizan olmaz. Ama (çalmış olabilir) diye zannetmek suizan olur.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Suizan etmeyin. Suizan, yanlış karar vermeye sebep olur. İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin, münakaşa, haset ve düşmanlık etmeyin, birbirinizi kardeş gibi sevin, çekiştirmeyin. Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, yardım eder. Onu, kendinden aşağı görmez.) [Buhari, Müslim]


Zan ile, başkasının kötü olduğunu kabul eden, onu gıybet eder, ona dil uzatır. Onu kötü, kendini iyi bilir. Bu da, helâkine sebep olur. (İhya)

Müslümanın bir işinde veya sözünde birçok küfür alameti ile bir iman alameti bulunsa, hüsnü zan edip buna kâfir dememelidir. Ama küfrü açıksa kâfir olur, tevil fayda vermez. (Bezzâziyye)

Bir menkıbe: Bir âlim talebelerine (Şafii mezhebinde alametlere bakarak kesin karar verilmez. Mesela bir köpeğin burnunda yoğurt bulaşığı varken evden çıktığı görülse, eve girince yoğurt çanağında köpeğin burnu kadar iz görülse, kesin olarak bu yoğurdu köpek yedi denemez) der. Talebenin birisi, içinden. (Bu kadarı olmaz) diye hocasına itiraz eder. Hocası, o gence, bir koyun kesip getirmesini söyler. O da koyunu keser. O arada sıkışır, evin kenarındaki ormanlığa kolları sıvalı ve kanlı bıçakla gidip hacetini def eder. Zaptiyeler, yeni öldürülmüş bir adamın katilini ararken bunun eli kanlı bıçakla ormana kaçtığını görürler. Hemen bunu yakalayıp getirirler. O gece karakolda kalır. Sabah mahkemeye çıkınca, hakim, (Bu genç, eli kanlı bıçakla kaçarken görülmüşse de, Şafii’de alametlere bakarak kesin hüküm verilmez. Bu genci serbest bırakın) diye karar verir. Genç, hocasına yaptığı suizannın cezasını çektiğini anlar.

MeasSelam.. gül
Ekleme Tarihi: 29.03.2007 - 09:18
Bu mesajı bildir   YeSiLKuBBeM üyenin diğer mesajları YeSiLKuBBeM`in Profili YeSiLKuBBeM Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
~HiLaLaY~ su an offline ~HiLaLaY~  

2765 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.02.2006
En Son On: 04.12.2007 - 11:08
Cinsiyeti: Bayan 
Ve Aleykümüs Selam Rahmetullahi ve Berekatuhu

Yeşilim gül aşık

çok güzel önemli bir paylaşım aktardın teşekkürler


Allah Razı Olsun


Müslüman, din kardeşi hakkında iyi fikir beslemelidir.
Buna hüsnüzan diyoruz.


Güzel dinimiz bize hüsnüzan beslemeyi emreder.

Biri hakkında kötü düşüncelere sahip olmaya da sûizan denir.

Dinimiz, bir Müslüman hakkında sûizan beslemeyi yasaklar.
Çünkü birine sûizan besleyen kimse, onun hakkında kesin
bilgiye sahip olmadan tahmin yürütmüş olur.

Zan dediğimiz bu tahmin yürütme sonucunda, bir Allah kulunu
haksız yere suçlayan kimse günah işlemiş olur.

"Sûizandan sakınınız. Çünkü sûizan sözlerin en yalanıdır."
(Hadisi şerif)



Bir gece Peygamber Efendimiz Safiye annemizle giderken yolda
iki kişiye rastladı. Bu Müslümanların "Acaba Peygamberin yanındaki
kadın kim ?" diye düşünmelerine ve sûizan beslemelerine fırsat
vermemek için onlara : "Biraz yavaş olun" diye seslendi. Sonra da
yanındaki hanımın eşi Safiye olduğunu haber verdi.

O iki Müslüman, sevgili Peygamberleri hakkında akıllarından
asla kötü bir şey geçirmediklerini söyleyince, Efendimiz onlara
şu gerçeği haber verdi :

"Şeytan insanın vücudunda kan gibi dolaşır. Onun sizin
kalbinize bir kötülük - veya bir şüphe- atmasından korktum."


İyi kimseler hakkında beslenen sûizan, Allah’ın gazabını
çekebilecek kötü bir davranıştır.

Bir Müslümanı ona zarar verecek birine karşı uyarmak ise
sûizan değildir.

Yüce Rabbim hepimizi sûizan âfetinden muhâfaza buyursun inşaAllah..



Sevgi Selam ve DUA ile...gül


Ekleme Tarihi: 29.03.2007 - 09:45
Bu mesajı bildir   ~HiLaLaY~ üyenin diğer mesajları ~HiLaLaY~`in Profili ~HiLaLaY~ Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Ukab su an offline Ukab  

575 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.01.2007
En Son On: 05.02.2010 - 16:42
Cinsiyeti: Erkek 
VeAleykum Selam.Amin...Çok önemli ve ders çıkarılması gereken bir konu.Allah (c.c) olsun Sizlerden.Suizandan korunmak ve hüsnüzanı arttırmak için Efendimiz (s.a.v)'in emanetleri Kur'an ve Namaz dan daha iyi dost bulamayız heralde...

Hz. Osman Radıyallahu Anh Efendimiz şöyle buyurdular:
"Kalplerde nifak olmasa, insanlar Kur'an okumaya doyamazlar."


İnsanların ahlâkı değişebilir. Çirkin huylar güzel huylara dönüşebilir buna "tehzibi ahlâk" denir. Bunun için Nebiyyi Zişan Efendimiz:
"Ahlâkınızı güzelleştiriniz." diye buyurmuştur.


Hiç kuşkusuz iman ve kalp huzuru ile kılınan namaz, insanı kötü düşüncelerden, korku ve ıstıraptan kurtarır. O insan dünya için üzülmez, Allah'tan başka yarar ve zarar veren görmez. Her şeyi Allah'tan bilir, yalan ve nifaktan utanır. Her an kendisini Allah'ın huzuruna durmaya hazırlar.

Namaz; "haramlardan, kötülüklerden, çirkin işlerden men eder." Sabırsızlıktan, huysuzluktan sakındırır, yüksek ahlâk ile bezendirir. İnsanı daima Allah duygusunun kontrolü altında tutar. Bu kontrol altında hayat yoluna devam eden insan da her an önüne çıkması muhtemel olan haram engellere ayağını taktırmadan ve günah çamuruna bulanmadan emniyet içinde yürüyebilir. Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz'in, bir evin önünden akan pırıl pırıl, temiz bir suya benzettiği namaza devam edelim ki, o, bizim büyük günahlardan korunmamıza ve arada vaki olacak küçük günahlarımızdan da af olunmamıza sebep olsun...

En Emine Emanetsiniz...

Ekleme Tarihi: 29.03.2007 - 10:23
Bu mesajı bildir   Ukab üyenin diğer mesajları Ukab`in Profili Ukab Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
zan va gıybet üzerine

944 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.03.2005
En Son On: 07.06.2007 - 22:48
Cinsiyeti: Erkek 
Yüce Rabbimiz bir ayeti kerimesine şöyle buyurmuştur: estauzu billah:
Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Belki alay ettikleri kimseler, kendilerinden iyidirler. Kadınlarda başka kadınlarla alay etmesin. Belki onlar kendilerinden iyidirler. Birbirinizde kusur aramayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İnandıktan sonra fasık (yoldan çıkmış) olmak ne kötü bir addır. Kim tevbe etmezse, İşte onlar, zalimlerdir..

Ey inananlar! Zandan çok sakının. Zira zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerinizi araştırmayın; biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O halde Allah'tan korkun, şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.
hucurat suresi 11-12

İslam'ın Kur'an-ı Kerim'in yol göstericiliği ile kurmuş olduğu üstün insan topluluğunun yüce bir edebi vardır. O toplumda herkesin dokunulmaz bir haysiyeti vardır. Bu haysiyet o toplumun haysiyetidir. Herhangi bir bireyi ayıplamak bizzat insanın kendisini ayıplaması gibidir. Çünkü toplumun tümü birdir, bir bütündür ve haysiyeti birdir.

Kur'an-ı Kerim bu ayette mü'minlere şu sevimli seslenişle "Ey inananlar" diyerek sesleniyor. Ve aralarında bir toplumun diğerini yani bir grup erkeklerin diğer grup erkekleri alaya almalarını yasaklıyor. Gerekçe olarak da alay edilenlerin belki yüce Allah katında onlardan daha hayırlı olabileceklerini gösteriyor. Ya da bir grup kadınların diğer grup kadınlarla alay etmesini yine aynı gerekçe ile, yani alaya alınan kadınların yüce Allah'ın ölçüsünde daha hayırlı olabileceği gerekçesi ile yasak ediyor.

Bu kutsal ifadede, erkeklerin kendilerinde ve kadınların da kendilerinde gördükleri "dış değerler"in insanların tartıldığı gerçek ölçüler olmadığının gizliden gizliye iması vardır. Ve ortada başka değerler de vardır. Belki onlara gizli kalmış olabilir. O değerleri yüce Allah bilmekte ve kullarını onunla tartmakta ve değerlendirmektedir. Zengin bir kimse fakir bir adamla alay edebilir. Güçlü bir adam zayıf bir kimse ile alay edebilir. Vücudu düzgün olan böyle olmayanla, zeki olan saf ve eğitim görmemiş birisi ile alay edebilir. Çocuklu olan kısır olanla akrabası olan yetimle alay etmiş olabilir... Aynen bunun gibi güzel olan kadın çirkin ile, genç olan yaşlı ile, vücudu düzgün olan vücudu kusurlu olanla, zengin olan fakirle alay etmiş olabilir. Fakat bütün bunlar ve benzerleri, yeryüzünün değerleridir, gerçek ölçü değildir. Yüce Allah'ın terazisi bunlardan başka ağırlıklarla yükselir ya da alçalır.

Ancak ne varki Kur'an-ı Kerim sadece bu ima ile yetinmiyor. Aksine iman kardeşliğini harekete geçiriyor ve iman edenlere kendilerinin adeta "bir tek kişilik"ten ibaret olduklarını, içlerinden birisini ayıplayanın kendisini ayıplamış olacağını hatırlatıyor. "Belki alay ettikleri kimseler kendilerinden iyidirler." Ayette geçen "lemz" kelimesi ayıp anlamınadır. Fakat bu sözün öyle bir tınısı ve çağrışımı var ki, sanki bu söz gözle görülen bir yaralamadır yoksa manevi bir ayıplama değildir.

Alaya alma ve ayıplamaya kişilerin hoşlanmadığı alay ve ayıp duygusuna kapıldıkları kötü lakap takma da dahildir. Mü'minin diğer mü'min üzerindeki haklarından biri de kendisini küçük düşürecek ve hoşuna gitmeyecek kötü lakaplarla çağırılmamasıdır. Mü'minin mü'mine karşı edeb kurallarından biri böyle yakıştırmalarla kardeşini üzmemesidir. Nitekim Resulullah cahiliyet devrinde takılmış olan isim ve lakapları değiştirmiştir. Resulullah'ın o lakap ve isimlerde ince hissi ve yüce kalbi sahabelerini küçük düşürecek ya da kendilerini horlayıcı nitelikle niteleyen unsurları hissetmiştir.

ZANDAN KAÇININ

Ayet yüce Allah'ın ölçüsündeki gerçek değerleri ima ettikten, kardeşlik duygusunu harekete geçirdikten, hatta bir tek kişilikte bütünleşme bilincini vurguladıktan sonra imanın anlamını ele alıyor ve mü'minleri bu şerefli niteliği yitirmemeleri için uyarıyor. Alaya alma, ayıplama ve lakap takma gibi hareketlerle imandan sapmamaları için onların dikkatini çekiyor. "İnandıktan sonra fasık olmak ne kötü bir addır." Bu iman ettikten sonra dönmek gibi bir şeydir. Sonra ayet bunu zulüm kabul ederek onları tehdid etmektedir. Zulüm kelimesi bilindiği gibi şirki ifade eden terimlerden birisidir. "Kim tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir." İşte ayet, bu üstün ve şerefli topluma ruhsal terbiye kurallarını böylece yerleştiriyor.



12- Ey inananlar! Zandan çok sakının. Zira zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerinizi araştırmayın; biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O halde Allah'tan korkun, şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.

Bu ayet ise, şerefli ve üstün olan toplumda kişilerin haysiyeti, özgürlükleri ve kişilikleri etrafında bir başka dokunulmazlık duvarı daha örmektedir. Bu duvarı ayet, onlara duygularını ve vicdanlarını nasıl temizleyeceklerini etkileyici ve akıllara hayret verecek bir üslup içinde öğretirken örmektedir.

Bu ayet surenin genel örgüsüne uygun olarak, şu sevimli sesleniş ile başlamaktadır. "Ey inananlar" Sonra ayet, bu üstün toplumun fertlerine birçok zandan kaçınmalarını emretmekte ve başkaları için içlerinde doğan zan, şüphe ve kuşkuya kendilerini kaptırmamalarını istemektedir. Kutsal ayet bu emrin sebebini "Zira zanların bir kısmı günahtır." şeklinde açıklamaktadır. Buradaki yasak zannın çoğuna yönelik olup kural olarak bazı zanlar günah olduğuna göre, bu ifadenin insanın ruhuna bıraktığı ilham kötü zandan tamamen kaçınılmasıdır. Çünkü insan hangi zannın günah olacağını bilemez.

Kur'an-ı Kerim vicdanlara kötü zanla kirlenip de günaha girmemesi için böylece temizler. Ve vicdanı her türlü düşünce ve kuşkudan temiz kılıp uzak tutarak yaratıldığı gibi bembeyaz lekesiz bırakır. Böylece o vicdanın sahibi din kardeşlerine kötü zannın yıpratamıyacağı bir sevgi besler, şek ve şüphelerin kirletemeyeceği bir duruluk kazanır, endişe ve beklentilerin bulandıramayacağı bir iç huzuru kazanır. Kötü zanlardan arınmış bir toplumda yaşamak ne kadar huzurludur!

Ancak ne varki, bu durum islamda, bu parlak ve şerefli noktada, yani vicdanların ve kalplerin eğitimi noktasında kalmaz. Aksine bu ayet, insanların birbirleri ile ilişkilerinde uyulması gereken bir prensip getirirken, islamın tertemiz toplumunda yaşayan insanların hakları çevresinde de bir koruma duvarı örer. Dolayısı ile bu toplum da kişiler bir töhmetten dolayı cezalandırılmazlar, bir şüpheden dolayı yargılanmazlar ve insanların yargılanmalarında zan asıl temel dayanak olamaz. Hatta, zan, insanlar hakkında ya da çevreleri üzerinde kovuşturma için bile gerekçe olamaz. Resulullah -salât ve selâm üzerine olsun- : "Bir zanda bulunduğun zaman kovuşturmasını yapma" buyurur (Bu hadisi, Harise b. Numan kanalı ile rivayet eder). Bunun anlamı, insanlar sorguya çekildikleri şeyi işledikleri açıktan açığa ortaya çıkan kadar suçsuz, hakları ve özgürlükleri dokunulmaz kabul edilir demektir. Ve yine, insanların çevrelerinde dönüp dolaşan zannı kovuşturmak gayesi ile takip edilebilmesi için zan yeterli gerekçe değildir.

İnsanların haysiyetlerini, haklarını, özgürlüklerini ve şereflerini korumada bu ayetin ulaştığı boyuta hangi sistem ulaşabilir? Acaba demokrasi, özgürlük ve insan haklarını korumada gözleri kamaştıran en güzel ülkenin bu uğurda varmış olduğu son nokta, Kur'an-ı Kerim'in iman edenlere bu çağırısı yanında hangi seviyeye ulaşabilir? Nitekim islam toplumu gerçekten bu prensip üzerine kurulmuş ve bu toplum bu prensibi önce vicdanında gerçekleştirmiş sonra da hayata geçirmiştir.

Sonra yüce Allah toplumun garanti altına alınması ile ilgili olarak zanlardan kaçınma ile ilintili bir başka prensibe geçiyor. "Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayınız."

Kusur araştırmak, kötü zannı izleyen bir hareket olabileceği gibi, onunla ilgisi olmadan başlıbaşına eksikliği ortaya çıkarmak ve insanın kötü durumlarını öğrenmek için yapılabilir.

Kur'an-ı Kerim, ahlâkın ve kalplerin temizliği hedefine uygun olarak bu aşağılık harekete ahlâki yönden karşı koyuyor ve böylece başkalarının kusurlarını araştırmak ve fenalıklarını ortaya çıkarmak gibi aşağılık yönelişlerden kalpleri temizlemeyi hedef ediniyor.

Fakat bu mesele, etkisi açısından bundan daha uzak boyuta sahiptir. Bu aslında, islamın sosyal sisteminde, yasama ve yürütme sisteminde uyguladığı ana prensiplerden birisidir.

Elbette ki insanların, hiçbir durumda çiğnenemez ve hiçbir halde dokunulamaz özgürlükleri, dokunulmazlıkları ve haysiyetleri vardır.

Şerefli ve yüce islam toplumunda insanlar canları, yuvaları, sırları ve ayıplarından emin olarak yaşarlar. Hangi gerekçe ile olursa olsun, insanların can, konut, gizli sırlar ve ayıp dokunulmazlığı çiğnenemez. Hatta bir suçu izleme ve kovuşturma izni islam düzeninde insanların ayıplarını araştırmak için bahane olamaz. Herkes dış görünüşüne göre değerlendirilir. Dolayısı ile insanların içlerini kimsenin araştırmaya hakkı yoktur. İnsanlar, ancak ve ancak dışa vurdukları suçlar ve aykırı davranışları nedeni ile cezalandırılırlar. Hiçbir kimsenin birisi hakkında zanda bulunmaya, tahmin yürütmeye hatta insanların gizlice herhangi bir yasak hareketi yapıp yapmadıklarını öğrenmeye ve bunun için onların ayıplarını araştırmaya ve onları yakalamaya hakkı yoktur. Yapabilecek tek şey vardır: O da suçlunun suçu işlediği ve bunu açığa vurduğu zaman, her suç için islamın getirdiği ve belirttiği diğer garantiler eşliğinde cezalandırılmasıdır.

Ebu Davut anlatır: Bize Ebu Şeybe oğlu Ebu Bekir, ona da Muaviye, ona A'meş Vehb'in oğlu Zeyd'den naklederek haber verir: Bir adam İbni Mesud a getirilir. Ona: "Şu adam filancadır. Sakalından şarap damlıyor" derler. İbni Mesud der ki: "Bizlere, başkalarının kusurunu araştırmak yasak edildi. Eğer bir kişi suçunu açığa vurursa onu cezalandırabiliriz "

Mücahid de "Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın" ayetini, sizler için açığa çıkanı alın, Allah'ın örttüklerini bırakın demektir diye açıklar.

İmam Ahmet Ukbe'nin katibi Düceyn'den nakleder: Düceyn Ukbe'ye der ki: "Bizim şarap içen komşularımız var. Ben polisi çağırıp bunları yakalatacağım." Ukbe: "Böyle davranma, onlara öğüt ver ve tehdit et onları" der. Düceyn öyle yapar fakat komşuları şarap içmekten vazgeçmezler. Bunun üzerine Düceyn yine Ukbe'ye gelir ve "Ben onları içki içmemeye çağırdım fakat vazgeçmediler. Ben polis çağıracağım, onları yakalasın der. Bunun üzerine Ukbe: "Yazıklar olsun sana. Sakın yapma! Çünkü ben Resulullah'ın şöyle dediğini işittim: "Kim bir mü'minin ayıbını gizlerse, sanki diri diri toprağa gömülmüş bir kızı diriltmiş gibi olur"

Süfyan es-Sevri Sa'd oğlu Raşid'den, o da Ebu Süfyan oğlu Muaviye den nakleder. Muaviye der ki: Ben Peygamber'i şöyle derken işittim: "Eğer,sen insanların ayıplarını araştırırsan onları bozmuş ya da bozmaya yaklaştırmış olursun." Ebu'd-Derda der ki: "Hz. Muaviye'nin duymuş olduğu bu sözden yüce Allah kendisini faydalandırsın."

İşte ayet, islam toplumunun temel sisteminde yer almak için yolunu tutmuş ve sadece vicdanları süslemek ve kalpleri temizlemekle kalmamış, aksine insanların dokunulmazlıkları, hakları ve özgürlükleri etrafında bir koruyucu duvar olmuştur. Artık onlara yakından veya uzaktan herhangi bir bahane veya perde altında dokunulamamıştır.

Bu ileri görüşlülük ve yüksek ufuk nerede? Bindörtyüz sene sonra, dünyanın demokraside, özgürlükte ve insan haklarını korumada en ileri olan ülkesi nerede?

Bundan sonra, Kur'an'ın eşsiz bir şekilde ortaya koyduğu hayret verici bir üslup içinde dedi-kodu yasaklanması geliyor:

"Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz: '

Birbirinizi çekiştirmeyiniz. Sonra yüce Allah öyle bir sahne sunuyor ki bizlere, en kaba gönüller ve en az duyarlı ruhlar bile bu sahneden, çekinir ve tiksinir. Bu sahne kardeşinin etini yiyen bir kardeşin tablosudur... Ölü kardeşinin eti... Sonra yüce Allah, onlardan önce davranarak, tiksinti uyandıran bu hareketten onların hoşlanmadıklarına göre çekiştirmekten de hoşlanmıyacaklarını ediyor.

Ayette insanlara yasak etmiş olduğu kötü zan, ayıp araştırma, dedi-kodu takva duygusunu coşturma ile, bu gibi günahlardan işleyenlerin rahmet arzusu ile derhal tevbeye koşmalarını tavsiye izliyor. "Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir." Bu ayet de, müslümanlar topluluğunun hayatına nüfuz ediyor ve insanların dokunulmazlığı etrafında bir duvara kalplerde ve gönüllerde de derin bir edeb kuralına dönüşüyor. Bu dedi-kodu konusunda Resulullah -salât ve selâm üzerine olsun- da Kur'an'ın iğrenç gıybetin görüntüsünden korku, tiksinti uyandırmada akıllara durgunluk veren üslubuna uygun olarak çok titiz davranırdı.

Ebu Davud'un naklettiği bir hadiste, Ka'nebi'den, o Muhammed oğlu Abdulaziz'den, o Ala'dan, Ala babasından, babası da Hz. Ebu Hüreyre'den şu hadisi nakleder: Peygamber'e "Gıybet nedir ya Resulallah?" diye sorulur. Resulullah "Gıybet din kardeşini hoşlanmıyacağı bir şeyle anmandır" deyince, peki "Ya söylediğim nitelikler kardeşimde varsa?" diye sorulunca, Resulullah -salât ve selâm üzerine olsun- "Eğer söylediğin nitelikler onda varsa onu gıybet etmiş olursun, eğer söylediklerin onda yoksa, ona iftira etmiş olursun" buyurur. (Bu hadisi Tirmizi rivayet eder ve sahih olduğunu bildirir)

Ebu Davut, Müsedded, Yahya, Süfyan, Akmar oğlu Ali, Ebu Huzeyfe, Hz. Ali senet zinciri ile şu hadisi bizlere nakleder: Hz. Aişe der ki: Resulullah'a "Safiyye'nin şöyle şöyle olması sana yeter" dedim. (Müsedded'in rivayetine göre boyunun kısalığını kastetmişti) Bunun üzerine Resulullah "Öyle bir söz söyledin ki, şayet denizin suyuna karıştırılsa idi onu bulandırırdı" buyurur. Hz. Aişe der ki: Resulullah'a birisini anlattım da bana dedi ki: "Başıma şu şu hallerin geleceği tehdid edilirken bir başka insanın durumundan söz edilmesini sevmem."

Yine Ebu Davut, Malik oğlu Enes'ten nakleder ve der ki: Resulullah -salât ve selâm üzerine olsun- der ki: "Miraca çıktığım gece, bakırdan tırnakları olan ve yüzlerini göğüslerini tırmalayan bir topluluk gördüm. "Bunlar da kim ey Cebrail?" dediğimde, bana "Bunlar insanların etlerini yiyen ve haysiyetlerine dil uzatanlardır" dedi."

Maiz ve Gamidiye, birlikte zina ettiklerini itiraf edince, bu suçlarını hiçbir zorlama olmaksızın kendi arzuları ile ikrar edip Resulullah'a kendilerini temizlemesi için direttiklerinde, Resulullah da onları recm ederek idam eder. Sonra Peygamber birisinin, arkadaşına: "Gördün mü şu Allah'ın günahını örttüğü, fakat nefsini köpekler gibi recm edilmesine yol açtığı kimseyi?" dediğini işitir. Resulullah bir süre yürüdükten sonra, bir merkep leşine rastlar ve "Filanca ile filanca neredeler?" diye sorar. Sonra bu kişilere, "İninde şu merkep leşinden yiyin bakalım" der. Onlar: "Allah bağışlasın seni ey Allah'ın Resulü. Hiç yenir mi bu?" deyince, Resulullah "Biraz önce kardeşinize yaptığınız hakaret bunu yemekten daha beterdir, kudret eli ile yaşadığım yüce Allah'a yemin ederim ki, onlar şu anda, o cennet ırmakları içerisinde yüzüyorlar" der. (İbni Kesir tefsirinde rivayet eder ve isnat zinciri için sahihtir der)

İşte böyle değişmez, sürekli bir tedavi ile islam toplumu temizlenmiş ve yücelmiş ve bulunmuş olduğu noktaya yeryüzünde yürüyen bir düş, tarihin koynunda gerçekleşmiş bir ideal olma noktasına ulaşmıştır...

İman edenlere yapılan bu tekrar tekrar seslenişlerden, onları sosyal ve psikolojik eğitimin yüce ve parlak ufkuna yükselttikten sonra... İnsanların haysiyetleri, özgürlükleri ve dokunulmazlıkları etrafında güçlü garanti duvarlarını ördükten sonra... Ve bütün bunları da onların ruhlarında harekete geçirilen "duyarlılık" ve yüce Allah'ı O'nun korkusunu bilme ile garanti altına aldıktan sonra... Kur'an-ı Kerim, bu yüce ufka kurmuş olduğu şu basamaklardan sonra, renk renk ve cins cins insanlığın tümüne seslenerek, onları bir tek kök ve bir ölçüye bağlıyor. Ki bu yüce ufka yükselen bu seçilmiş insan topluluğu bu bir tek kök ve tek ölçü üzerinde durmaktadır.

fizilal-i Kurandan seyyid kutub
wesselam
Ekleme Tarihi: 29.03.2007 - 10:41
Bu mesajı bildir   muhammed yusa üyenin diğer mesajları muhammed yusa`in Profili muhammed yusa Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
rifat56 su an offline rifat56  

5108 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 31.05.2005
En Son On: 22.01.2023 - 00:33
Cinsiyeti: ----- 

Eyvahhh demeden,
ALLAH diyelim.
Kötü kalpli olanlardan olmayalım İNŞAALLAH...
Hayata yaşama güzel bakmalı Kalplerimizi zan altında bırakmamalı.
Hayat kısa Ölüm ani hani bunun kimde vebali demeden yola çıkmalı.


Ekleme Tarihi: 29.03.2007 - 11:30
Bu mesajı bildir   rifat56 üyenin diğer mesajları rifat56`in Profili rifat56 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
runal su an offline runal  

65 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 05.05.2005
En Son On: 17.02.2009 - 13:20
Cinsiyeti: Erkek 
Güzel sanma veya bir şeyin iyiliği üzerinde inanç beslemedir. Bunun karşıtı Suizan (kötü sanma)‘dır. İnsan kötüzan beslemekte hiç bir zaman aşırı gitmemelidir. Hiç kimse hakkında da yok yere kötüzanda bulunmamalıdır.

Doğrusu, herhangi bir kimse hakkında körü körüne “Pek iyi bir insandır“ diye hüküm vermek de hüsnü zannı kötüye kullanmak olacağından iyi bir davranış değildir. Onun bunun işlerini araştırmak, kusurlarını öğrenme arzusunda bulunmak, tecessüs denilen, kötü zandan doğan ve ahlaka aykırı olan bir harekettir ve haramdır. Bunun hakkında Kur‘an-ı Kerim‘de buyurulmuştur:
Ekleme Tarihi: 29.03.2007 - 11:42
Bu mesajı bildir   runal üyenin diğer mesajları runal`in Profili runal Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 512 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
ayhan demirhan (42), milli (55), Faruk85 (39), buyukdere (50), akgulhassan (56), resulkol (42), aldirma_reis (45), cengiz__11 (45), musabbinumeyr (46), _rAbia_ (35), HACIBUBA (38), ergunoynamaz (67), emisya (43), cavittacir (47), arslanmurat1 (46), Ben_Neyim (45), hatipoglu (45), PinarKecik (46), Ugur_K (44), hami_74 (37), ust_mimar (41), Muhlise (43), lifos (49), osmanli (41), @tuba@ (39), oguzada (47), tolga67 (49), zoris (45), aydinhasan (45), ilkay turan (53), Muhammedbilal (35), burhann1 (41), esmafeyzaunal (43), havzanur (36)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.54027 saniyede açıldı