chloroquine fluvoxamine ivermektine lopinavir ritonavir lopinavir ritonavir cipralex ciprine cipro med cipro clamycin clarinex clarithrocine claritin claritine claromycine claropram clavamox clavu basan cleocin climara clobex clocim clomid clopin clot basan clozaril co acepril co atenolol co diovan co enalapril co enatec co epril co lisinopril coaprovel colcrys colofac combivir compazine competact concor plus concor confortid conjugen convulex copegus corangine
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » K İ T A P / K Ü L T Ü R / S A N A T » KİTAP & DERGİ » dini acidan insanlik tarihi ve ortadogu

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
asil_kalp_4 su an offline asil_kalp_4  
dini acidan insanlik tarihi ve ortadogu

160 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 30.01.2004
En Son On: 01.09.2007 - 22:36
Cinsiyeti: Erkek 
Pozitivistler geçmişin tarihini yazarken, özellikle Kur'an'ı
ve onun peygamberini dikkate almadıkları için,
gerçek sonuçlara ulaşamamaktadırlar.
Elde ettikleri bir kısım bilgilere abartılı tahminleri de ekleyerek, ortaya enteresan görüşler ve efsaneler çıkmaktadır.







Dinî açıdan insanlık tarihi

ve Ortadoğu


Sümerlerin son devirleri, Babil krallığının ilk yıllarında Hz. İbrahim' in yaşadığı rivayet edilmektedir. Kur'an'da zikredilen Hz. İbrahim' in Nemrut ile mücadelesinde, Nemrut'un bir Babil kralı olduğu anlaşılmaktadır.






Dünya tarihine gerek dinî açıdan gerekse pozitivist bakış açısı ile baktığımızda insanlığın ana vatanının Ortadoğu olduğu açıkça görülmektedir. Kutsal kitaplar olarak bildirilen Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'an'ın indiği coğrafya Ortadoğu'dur. İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem ve eşi Havva Ortadoğu'da dünya hayatını yaşamaya başladılar. İnsanoğlunun ikinci atası kabul edilen Hz. Nuh'un da tufandan sonra Ortadoğu'da yaşadığı ve gemisinin de Musul yakınlarındaki Cûdi dağına oturduğu rivayet edilmektedir.
Nuh Aleyhisselâm'ın oğulları değişik bölgelere yayılarak, dünyada ileriki yıllarda meydana gelecek ırkların ilk ataları olmuşlardır. Dünya büyük tufanı yaşadıktan sonra, insanoğlunun çoğalıp dünyaya yayılması Ortadoğu'dan olmuştur. Kutsal kitaplarda ve son kutsal kitap olan Kur'an;ı Kerîm'de zikredilen peygamberler ve gönderildikleri kavimler Ortadoğu menşelidir. Her ne kadar aslından uzaklaşmış ve tahrif edilmiş olsa da, üç inanç sisteminin, bir başka ifade ile Musevî, İsevî ve Muhammedîlerin ortak atası Hz. İbrahim'dir.
İbrahim Aleyhisselâm'ın oğlu İsmail'in soyundan Araplar dünya sahnesine çıkmışlardır ve Hz. Muhammed de bu soydan gelmiştir. Diğer oğlu İshak'tan İsrailoğulları ve peygamberleri dünyaya gelmiştir.


Pozitivist bakış açısı ile insanlık tarihi
ve Ortadoğu
Pozitivist bakış açısı ile yapılan bilimsel çalışmalardan elde edilen sonuçlarla, dinî anlatımlar arasında çok büyük farklılıklar bulunmamaktadır. Yapılan çalışmalar neticesinde ilk devir insanlarının Orta Afrika'da yaşadığı verilerine ulaşılmıştır.
Ortadoğu'da yapılan arkeolojik kazılarda insanlık tarihi ile ilgili elde edilen bulgular, 6 ; 8 bin yılına kadar gitmektedir.
Ortadoğu'nun yaşam için cazip olmasının sebeplerinin başında, Ortadoğu'da iki önemli hayat kaynağının bulunması gelmektedir. Bunlardan biri Nil havzası, diğeri Fırat;Dicle havzasıdır. İnsanlar bu iki havzanın çevresinde yerleşim yerleri kurarak toplumsal hayatı başlatmışlardır. Bu iki havzanın çevresinin verimli topraklara sahip olmasından dolayı, insanlar yaşamlarını bu bölgelerde daha kolay devam ettiriyorlardı.
Nil havzasında kurulan Mısır uygarlığı, genellikle Firavunlarla anılmıştır. Nil ve çevresinin de ekili, biçili alanlara elverişli olması, insanların yaşamsal ihtiyaçlarını teminde kolaylık sağladığı için bu bölge tercih edilmiştir.
Dicle;Fırat havzasında da Sümerler, Babiller ve Asurlar gibi büyük uygarlıklar kurulmuştur.
Mezopotamya olarak adlandırılan topraklarda yapılan kazı ve araştırmalar neticesinde bu topraklarda insanlık tarihinin 7;9 bin yıllarına ulaştığı tespit edilmiştir. Mezopotamya'da kurulan uygarlıkların içinde en önemlileri ve günümüze kadar da gelen üç uygarlık bulunmaktadır. Bunlardan biri olan Sümerlerin bundan yaklaşık 5 ; 6 bin yıl önce yaşadıkları anlaşılmaktadır. Babil Uygarlığı'nın da yaklaşık hesaplarla 4 ; 5 bin yıl önce varoldukları anlaşılmıştır. Babil'in ünlü hükümdarı Hammurabi'dir ki, günümüzde kanunları ile anılmaktadır.
Bir diğer önemli uygarlık da Asurlardır ki, bunların da bundan 3 ; 4 bin yıl önce yaşadıkları tahmin edilmektedir.
Bu büyük uygarlıkların yanında birçok tâli uygarlık da var olmuş; fakat bunlarla ilgili çok fazla bilgi elde edilememiştir. Kurulan bir uygarlık, bir başka uygarlığın saltanatına son vererek, kendi varlıklarını ortaya koymuştur. Sonra bir başkası çıkmış, onun varlığını ortadan kaldırarak kendi krallığını ilan etmiştir. Denilebilir ki, bir uygarlığı ortadan kaldırıp onun yerini almak için onlarca değişik grup mücadele vermiş, bunlardan ancak bir tanesi hedefine ulaşmıştır.
Sümerlerin saltanat ve krallığını ortadan kaldırmak için onlarca değişik grup mücadele vermiş; ancak başarı Babillilere nasip olmuş. Babillilerle de mücadele edilmiş, onların yerini de Asurlular almıştır. Bu böylece devam edegelmiştir.

Bilimi ateist yaklaşımla ele
almanın acı sonucu
Nereden ve hangi bakış açısı ile bakılırsa bakılsın, insanlığın ata vatanı Ortadoğu'dur. Medeniyetlerin, kültürlerin ve inançların da ata vatanı Ortadoğu'dur. Bunu hem bilimsel çalışmalar ve arkeolojik kazılar ortaya koymakta, hem de kutsal kitaplar, peygamberler ve din haber vermektedir.
Arkeolojik kazılardan elde edilen bilimsel veriler, ilâhî kitaplarda yer alan bilgiler ile karşılaştırıldığında çok daha açıklayıcı bilgilere ulaşılmaktadır. Ne yazık ki, son yüzyılda dünyayı saran ateist düşünce ve evrim aldatmacası bilimi de etkisi altına almış bulunuyor. Bu yüzden çok daha faydalı ve aydınlatıcı bilgilerin ortaya çıkması engelleniyor.
Sümerlerin son devirleri veya Babil krallığının ilk yıllarında Hz. İbrahim'in yaşadığı tahmin edilmektedir. Kur'an'da zikredilen Hz. İbrahim'in Nemrut ile mücadelesinde, Nemrut'un bir Babil kralı olduğu anlaşılmaktadır. Hz. İbrahim ile Babil Hükümdarı Nemrut'un arasında geçen hâdisenin milattan 2500 yıl önce bundan yaklaşık 4 ; 5 bin yılları arasında meydana geldiği tahmin edilmektedir.
İbrahim Aleyhisselâm'dan önce yaşamış birçok kavim vardı ki, bunlardan ikisi Semud ve Ad kavimleridir. İbrahim Aleyhisselâm'dan sonra da yaşayan birçok kavimler olmuştur. Bunlara örnek; Eyke, Tübba (Kaf, 14) uygarlığı, Uhdud Ashabı'dır. (Büruc, 6;7).
Bunlar bize bildirilen, haberleri bize ulaşan uygarlıklardır. Bir de bildirilmeyenler var ki, sayılarını ancak Allah bilmektedir.
Bu kavimlerin çoğunluğu yok olup ortadan kalktı ve günümüze masallarından başka bir şey kalmadı. Bu kavimlerle ilgili bir Kur'an âyetinde şöyle buyrulmaktadır:
"Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba kavmi ile ondan öncekiler mi? Onları yok ettik; çünkü onlar suçlu idiler." (Duhan, 37)
Pozitivistler geçmişin tarihini yazarken, özellikle Kur'an'ı ve onun peygamberini dikkate almadıkları için, geçmiş uygarlıklara kafalarına göre isimler takmakta, onlar hakkında elde ettikleri bir kısım kalıntılara birçok abartılı tahmini de ekleyerek, ortaya enteresan görüşler, efsaneler atmaktadırlar. Oysa bu bilimsel çalışmaları yapanlar, jeolojik kazılardan elde ettikleri sonuçları, vahiyle birleştirselerdi, çok daha kesin ve aydınlatıcı sonuçlara ulaşacaklardır. Ne yazık ki, bunu yapmamakta ısrar etmektedirler.


Bütün peygamberlerin
merkezi
Zamanımıza kadar haberi ulaşan bütün peygamberlerin yaşadıkları bölge Ortadoğu'dur. Özellikle Musa Aleyhisselâm, İsa Aleyhisselâm ve Muhammed Aleyhisselâm'ın yaşadığı ve ilk tebliğde bulundukları bölge Ortadoğu'dur. Bu mânada bu peygamberlere inananlar için Ortadoğu'nun ayrı bir özelliği vardır. Diğer yanda da birçok mukaddes yer bu coğrafyada bulunmaktadır. Bu kadar çok kıymet ve değer ifade eden bir coğrafya elbette ki, değer ifade edecektir. "Bu coğrafyaya hâkim olan, dünyaya da hâkim olur." mantığı doğrudur.
Tarih boyunca Ortadoğu'ya hâkim olan devlet, dünyada söz sahibi olmuştur.
Peygamberlerden sonra da bu durum devam etmiştir. Bir zaman Roma İmparatorluğu (Bizans) bu coğrafyaya hâkimdi. Sonra sırasıyla Emevîler, Abbasîler ve Selçuklular bu coğrafyaya hâkim olmaları sebebiyle dünya devleti oldular. Bu sebepledir ki, Batı birçok haçlı seferini Ortadoğu'ya düzenlemiştir.
Ardından en uzun sürede Osmanlı bu coğrafyayı elinde tuttu ve cihan devleti oldu. Osmanlı'nın son devirlerinde İngiliz idaresine geçen bu coğrafya, İngilizlere "Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk" unvanını kazandırdı. Son yarım yüzyılda da ABD;İsrail ortaklığı neticesinde bu iki devlet, Ortadoğu'ya hâkim oldu ve dünyayı idare etmeye başladılar.

Dünyayı bekleyen
tehlike
Dünyanın yakın gelecekte iki büyük tehlike ile karşı karşıya kalacağı, ilim adamları tarafından ileri sürülmektedir. Bunlardan biri, ekolojik dengenin bozulması yani iklim değişikliğidir. Diğeri de mânevî ve ahlâkî bozulmanın neticesinde insan neslinde meydana gelecek bozulma ile insanın kendi kendini bozguna uğratmasıdır.
ABD kaynaklı haber ve bilimsel çalışmalar neticesinde yine aynı ülkeden yayılan haberlerde, önümüzdeki yirmi beş yıl içinde özellikle kuzey yarımkürede önemli iklim değişiklikleri olacağı bildirilmektedir. Örneğin; yirmi yıl sonra Londra'da yaşam olmayabilir. Yirmi yıl sonra Londra Sibirya gibi olabilir. Aynı şey New York için de söyleniyor. Bu durum bütün kuzey yarımkürenin üst bölgesi için söylenmektedir. Bu tespit sadece ABD'li bilim adamları tarafından dile getirilmiyor, birçok ülkenin etkili ve yetkili idarecilerinin yanında bilim adamları da bu tespite katıldıklarını beyan ediyorlar.
Bu iklim değişikliklerinin meydana getireceği önemli olaylardan biri de kitlesel ölümlerin olmasıdır. Yapılan hesaplarda milyonlarca insan bu iklim değişikliğinden etkilenerek yaşamını yitirecektir. Bu nedenle dünya nüfusu hızla azalacak. Bu mânada insan yaşamı için en uygun ortam, hiç şüphesiz Ortadoğu ve Ortadoğu'ya yakın bölgelerde olacaktır. İşte bu nedenledir ki, Ortadoğu yaşam için en uygun ve en ideal kara parçasıdır.
Dünyayı bekleyen ikinci büyük tehlike; mâneviyat yoksunu, ahlâkî değerlerden yoksun yetişen bir neslin intiharıdır. Haddinden fazla özgürlük arayışlarından ve demokrasi kavramının içinin gerektiği gibi doldurulamadığından her isteyene istediği özgürlüğü verme hareketi, önümüzdeki on yıllarda olumsuz sonuçlarını vermeye başlayacaktır.
Bunu birkaç örnekle somutlaştıralım: Birçok Avrupa ülkesinde uyuşturucu sokaklarda serbestçe satılır duruma gelmiş, nüfusun yarısına yakını uyuşturucu veya bağımlı madde kullanıyor. Birçok ülkede aile mefhumu ortadan kalkmak üzere, ailelerdeki çocuk sevgisi ve çocuk ihtiyacı hayvanlarla giderilir olmuş. Hollanda'da ailelerin yüzde doksanının evinde bir hayvan beslediği araştırmalarla ortaya çıkmış. Aynı ülkede her türlü ahlâkdışı gayrimeşru ilişki yasalarla teminat altına alınarak meşrulaşıyor.
Fransa'da 2003 yılı içinde 13 bin kişi evinde ölü bulundu. Bu ölüm vakalarını ya komşuları haber verdi ya da aradan uzun zaman geçince kokmaya başlayan cesetlerin çevreye saldığı kokudan öğrenildi. Bütün Avrupa'da nüfus hızla yaşlanmakta, kalifiye eleman ihtiyacı şimdiden baş göstermiş bulunuyor. Örneğin; Almanya'da işsizlik normal standartların üzerinde olmasına rağmen çalıştırılacak kalifiye eleman eksikliği çekilmektedir.
Mânevî, ahlâkî ve ailevî değerlerini yitiren bir Avrupa'nın geleceği oldukça karanlık görülmektedir. Demokrasi adı altında sınırsız özgürlük talepleri her geçen gün artmaktadır. Öyle bir noktaya gelinecek ki, bu elde edilen özgürlükler Batı medeniyetinin sonunu getirecektir. Sadece Batı medeniyeti mi, Amerika kıtası, Asya kıtası da bundan nasibini ağır bir şekilde alacaktır. Bunların sonuçlarını yirmi beş yıl içinde görmeye başlayacağız.
İşte bu iki önemli tehlikeden dolayıdır ki, Ortadoğu her geçen gün önem kazanmaktadır.

Büyük Ortadoğu
projesi mi?
Arz-ı mev;ud mu?
İnsanlık tarihinin başlangıç bölgesi olan Ortadoğu, ilk çağlarda yerkürenin insan yaşamı için en cazip bölgesi idi. Şimdi de insanlık tarihinin sonuna yaklaşılırken, yine dünyanın yaşanabilir en cazip bölgesi Ortadoğu'dur.
Bunu tespit eden süper güçler, Ortadoğu'yu ele geçirmenin planlarını yapmaktadırlar. ABD'nin Ortadoğu üzerinde oynadığı oyunların temelinde bu gerçek yatmaktadır.
Yirminci yüzyılın başında itibaren yürürlüğe sunulan projenin finaline gelinmiştir. Bu finalin değişmez başrol oyuncuları Siyonistlerdir. Bu oyunda Siyonistler zaman zaman yanlarına değişik başrol oyuncuları almaktadırlar. Son yarım yüzyıldaki rol arkadaşları ABD'dir. Son yıllarda proje bazındaki birliktelikleri, çıkar ve menfaat birlikteliği ile pekişince hedefe varmak için her konuda ittifak ettiler.
İsrail ile ABD'nin Ortadoğu'da yapmak istediklerini anlamak için Osmanlı'nın çekilmesinden sonra Ortadoğu'nun durumuna kısaca bir göz atmakta fayda var.

İslâm coğrafyası
parçalandı
Başından beri hedefleri Ortadoğu'dur. Bu hedeflerinin önünde en büyük engel de hiç şüphesiz Osmanlı İmparatorluğu idi. Osmanlı İmparatorluğu Batılı güçlerin bu emellerine yüzyıllar boyu mani oldu. Ancak Batı bu emelinden bir an olsun vazgeçmedi. Osmanlı'nın değişik sebeplerden gücünü yitirmesi ile tarihî bir vaka olarak Yahudîlerin yüzyıllara varan sürgün ve dışlanmışlıktan kurtulma gayretleri kesişir. 19. ve 20. yüzyıllar dünya tarihi açısından çok enteresan gelişmelere sahne olmuştur. Bu enteresanlıklar birçok yeni gelişmeyi beraberinde getirmişse de dünya üzerinde meydana gelecek büyük hâdiselerin de bir noktada habercileridirler. Sanayi devrimi, demokratikleşme, evrim teorisi, Komünizm'in ve dolayısıyla ateizmin yaygınlaşması; Yüzyıllardır ezilen, horlanan, insanlık tarihinden silinme noktasına gelen bir milletin yeniden dirilmesi... Bilim ve iletişimin sınır tanımaz gelişmesi; Bunlar gibi büyük olaylar, özelikle 20. yüzyılda meydana gelmiştir. Bütün gelişmelerin sonucu ve finali de yirmi birinci yüzyılın birinci çeyreğine denk düşmektedir.
Önce 21. yüzyılın ilk çeyreğine giderek, Ortadoğu'nun nasıl parsellendiğine bir bakalım.
Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrası "Ortadoğu'da cetvelle sınırların çizildiği bir dönem yaşanır. Kuzey Yemen, Güney Yemen, Irak, Kuveyt, Ürdün, Suriye, Lübnan. Sonraki yıllarda Umman, Katar ve benzeri birçok irili ufaklı devletçik. İngiltere kendi oluşturduğu ve başlarına karton liderler getirdiği bu devletçikleri bu karton liderlerle yönetmeye başlarlar. Bugün Ortadoğu'da bulunan onlarca devletin hiçbiri bağımsız devlet değildir. Şöyle bir söz vardır: "İçte bağımsız, dışta bağımlı." Bunlar bırakın dışta bağımsızlığı içte bile bağımsız değillerdir. Zaten Osmanlı'nın bu coğrafyadan çıkması ile İngilizlerin burada vaziyet alması ve vaziyet alırken de konumunu sağlam temellere dayandırması için tamamen bölünmüş bir Ortadoğu gerekliydi.
Arapların içine atılan milliyetçilik tohumları kısa zamanda yeşermiş, Osmanlı'ya düşman olma ve topraklarından Osmanlı'yı çıkarma idealine dönüşmüştür. Batılı güçler ve özellikle İngilizler Arapları çok güzel kandırdılar. Onları büyük hedeflere (!) yönlendirdiler ve bu hedeflerinin önünde tek engel olarak da Osmanlı'yı gösterdiler. Arap topraklarının birçok yerinde, Arap milisleri Osmanlı'ya karşı İngilizlerle ve Batılı güçlerle işbirliği yaptılar. Ve beklenen son geldi, Osmanlı Arap topraklarından çıkarıldı. Şimdi Arap idealinin oluşturulması zamanıydı. Nedir Arap ideali?
Toroslardan Hint okyanusuna kadar uzanan Büyük Arap devleti idealiyle yola çıkan Araplar için tam bir hayal kırıklığı söz konusuydu. Osmanlı İmparatorluğu'ndan kurtulmuşlar; ama bu kez başka bir gücün boyunduruğu altına girmişlerdi. Üstelik yeni efendileri, hüküm sürdüğü 500 sene boyunca bölgeye barış ve istikrar getiren Osmanlı'nın aksine sömürgeci politikalar takip ettiler.
ABD, İngiliz ve İsraillilerin haçlı seferlerinin tarihsel tecrübesi, bu noktada gerek kendi ideallerine, gerekse Yahudî devletine yol gösterdi. Haçlılar, Ortadoğu'daki müslümanların birbirleri ile çekiştikleri, parçalanıp bölündükleri zamanlarda onlar başarılı olmuşlardır. Ne zaman müslümanlar birlik olmuşlar, bir lider etrafında toplanmışlarsa, Sultan Alparslan, Selahaddin Eyyûbî gibi liderlerin önderliğinde birleştiklerinde ise, onlar bozguna uğramışlardır. Dolayısıyla Yahudî devleti, muhtemel bir bozgundan sakınmak için kendisini çevreleyen Müslüman;Arap dünyasının birleşmesini kesinlikle engellemesi gerektiğini düşündü. Zaten bölünmüş olan Arap dünyasının mümkün olduğunca daha fazla bölünmesi, daha küçük parçalara ayrılması gerektiğini hesapladı. İsrailli stratejistlere göre, Arap ülkeleri, bir tür İslâmî ya da Pan;Arap bir "Enternasyonal" altında birleşmek bir yana, kendi mevcut "ulusal" birliklerini bile koruyamamalı, daha küçük parçalar oluşturacak şekilde dağılmalı, parçalara ayrılmalıydı. Bu plan günümüze kadar başarı ile uygulandı. Bugün ne yapmak istediğini bilmeyen bir Arap coğrafyası, küçük küçük devletçikler, bu devletlerin başında da kukla lider ve idareler; Sonuç, İsrail devletinin ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değil.



ORTADOĞU;DA
İSRAİLOĞULLARI GERÇEĞİ

Ortadoğu'da İsrailoğulları gerçeği inkâr edilemeyecek kadar açıktır. İsrailoğulları'nın tarih sahnesine çıkışı, İbrahim Aleyhisselâm'ın oğlu İshak'ın oğlu Yakub Aleyhisselâm ile başlamıştır. İsrailoğulları'nın atası Yakub Aleyhisselâm dır. Yakub Aleyhisselâm'ın milattan önce 2000 ; 2500 yılları arasında Filistin'de yaşadığı rivayet edilmektedir. Yakub Aleyhisselâm'ın oğlu Yusuf, başından geçen olaylar neticesinde Mısır'a gider. Mısır devletinin önemli makamlarından birinin başına geçer. Yaşanan kıtlık sebebiyle Filistin'de yaşayan İsrailoğulları ataları Yakub Aleyhisselâm'ın liderliğinde Mısır'daki oğlu Yusuf'un yanına gelip yerleşirler. İsrailoğulları'nın yaklaşık beş yüz yıl sürecek Mısır maceraları başlamış olur. Mısır'da Yusuf Aleyhisselâm'dan sonra işler iyi gitmez. Musa Aleyhisselâm ile Mısır'dan ve Firavunların zulmünden kurtulurlar.
İsrailoğulları insanlar içinde seçkin bir millet idiler. Bu durumu Kur'an şöyle bildirmektedir:
"Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti ve sizi (bir zamanlar) cümle âleme üstün kılmış olduğumu hatırlayın." (Bakara, 122)
Bu, Kur'an'ın bildirdiği bir gerçektir. İsrailoğulları cümle âleme üstün kılınmıştı. Ancak sonra ne oldu? İsyan ve bozgunculukları sebebiyle bu büyük nimet onlardan alındı ve lânete uğradılar. Musa ve Harun Aleyhimesselâm'dan sonra uzun bir suskunluk ve eziklik devresi geçirirler. Birçok kavim İsrailoğulları'nın başına musallat olur. Nitekim Davud ve Süleyman Aleyhimesselâm sayesinde İsrailoğulları, devletlerini kurarlar ve her geçen gün gelişirler. Bu olay, milattan bin yıl önce, bugünden de yaklaşık üç bin yıl önce meydana gelir. Süleyman Aleyhisselâm'dan sonra İsrail devleti fitne, fesat, iç çekişmeler ve bozgunculuklarından dolayı zayıflar ve nihayet yıkılır.
Ekleme Tarihi: 16.05.2004 - 22:04
Bu mesajı bildir   asil_kalp_4 üyenin diğer mesajları asil_kalp_4`in Profili asil_kalp_4 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 435 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
zumruduanka (54), musabenes (50), ecelikkaya (39), beytullah akbas (45), arkadaþ63 (43), ihsanoral (58), Risale-i_Nur (40), afilli67 (45), SrSn (32), sofilutuf (57), dosta-dogru (54), mucahid79 (45), ryk1804 (60), rüzgar (40), makif2 (51), {{esmanur}} (37), hamit70 (54), nureddin (38), canberk- (39), feyza-_- (41), sinan.s (48), serbey (43), konuralp (55), barla07 (55), yildirim10 Dk (54), rümeysam (40), CEYLÝN (38), Gurbet_Gulu (39), TAHÝR (46), gokhan62 (62), edyebu (46), esra kaya (38), Nurozingo (38), beraat (39), ist79 (45), ouz (36), imanlý (45), OsmanÖZGEN&Cced.. (42), cemcuneyt (38), reyyan62 (62), gokhansedacengi.. (36), yenikoy (47)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.52758 saniyede açıldı