kamagra generique rhinocortbudesonide fluvoxamine lopinavir ritonavir naprosyn natyl nebilet neggram negram nemexin neo stediril neoral neurolithium neurontin neurotop nexium nimotop nivaquine nizoral cream nizoral nolvadex nootropil norflocine norlutate noroxin norsol nortrilen norvasc norvir novonorm nyolol ocuflox oculastin oftan olmetec plus olmetec omix omnicef onymax optivar orelox orfiril osiren otrivin rhume des foins oxsoralen
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » DİĞER KONULAR » MISIR’LILAR ATOM ENERJİSİNİ BİLİYORLAR MIYDI   Cevap ekle

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Gast Muhammed Alperen  
MISIR’LILAR ATOM ENERJİSİNİ BİLİYORLAR MIYDI Alıntı yaparak cevapla

Misafir

Kayıt Tarihi: 23.04.2024
En Son On:
Cinsiyeti: ----- 
MISIR’LILAR ATOM ENERJİSİNİ BİLİYORLAR MIYDI?Öyle sanıyorum ki bu yazıyı okumaya başlayacak olan siz biraz Tarihe ilgilisiniz ve yine öyle sanıyorum ki diğer ilgililerden biraz daha farklı olarak Tarihte atlanan ve yanılınan noktalar olduğuna da hiç değilse biraz inanıyorsunuz. O halde önce Tarihcilik mesleğini sonrada bu işin ne kadar kolay olduğunu görelim. Kolay diyorum çünkü Tarihi ve onun detaylarını yazan bu Tarihe geçsin diye yazmıyordur. Her halde sizde gelecek nesillere aktarılsın diye tarih yazmamışsınızdır ya da yazan görmemişsinizdir.Anlatılan ve anladığımız kısım, Savaşlar ve Antlaşmalarla sınırlı kalan olayları yazmakla görevli katiplerin tuttuğu resmi evrakların dışında her hangi bir şey değildir. Onuda Tabiki kazanan yazacaktır. Tarih zaferi kazananlarındır kaybedenin hiç bir zaman Tarihi olamamıştır.Birde bunun diğer bir boyutu olan Tarihi günümüzde sorgulama, anlaşılmaz olanı anlama çabasıdır. Bunun da hayli gülünç sonuçlar doğurduğu gerçeğini hiç gülemeyerek görüyorum. Sen kalk binlerce yıl önce yaşamış adam hakında bilgi ver; Yoo! bu iş bu kadar basit değil, İnsanlar yaptıklarıyla var oldular; gibi görülse de bunun kökeninde yatan, yapacaklarını nasıl düşündükleridir. Yani Realiteleridir. O adam ne düşünmüş, ne hayal etmiş ne tür koţullarda, ruhsal dünyasının verilerini nesneye aktarmış. İşte en büyük handikap, günün endiţe ve döngüsü içerisinde yaţayan, Yorumcunun düşeceği hatalardır. Ne kadar Litaratür bilgisine sahip olsa olsun, koşullar ve kültürün getirdiği yargılar sonuçları % 20 oranında sonucu olumsuz etkilemektedir.Tarihci ya da Arkeolog bu sorumluluğu ve bu bilinci taşıyarak, saf mantıkla biryerlere gelemeyeceğini artık anlamıştır. İnsan soyuna ait son bulgular, geçmişin sakinlerinin ruhsal anlamda çok ta bize benzemedikleri sonucunu ortaya cıkarmıştır. Bu kapsamda, bu bilgiyle, soru işaretlerini büyütmek geçmişin sakinlerini çok ta hafife almamak gerekiyor sanırım.5-6 bin yıl kadar önce, bugünkü Güney Pakistan’da, Larkana ile Kandiaro arasında Mohenjo-Daro kenti, en parlak çağını yaşamakta iken, Keops piramidi henüz yoktu.1921 yılında Hind arkeoloğu Daya Harappa, bugün adını taşıyan yerde yürüttüğü rastgele kazılar sonucu, çok eski bir kentin kalıntılarını gün ışığına çıkarmıştı. Buluntulardan bu kentin halkının, demiri işlemeyi bilmiyor olduğu sonucunu çıkmaktaydı. Yalnız taş ve bronz araçlardan yararlanıyorlardı..1922 yılında bir başka arkeolog da Harrappa’nın 700 kilometre uzağında Indus ırmağının bir adacığında, yerlilerin Mohenjo - Daro, “ölüler tepesi” diye adlandırdığı bir tepede kazıya başladı. Kazı ilerledikce bugün esrarengiz uygarlık olarak tarihe geçecek olan “Harappa uygarlığı” ile bağlantılı buluntular bir çok soru işaretini de birlikte getirdi. Bunları en önemlisi hiç kuşkusuz bu toplumun demiri kullanıp kullanmadıklarıydı. Harappa’nın eski halkı demiri bilmiyormuş. Belkide “artık bilmiyorlardı” diye yazmamız gerek, çünkü kayıp yada batık kıta “Mu” varsayımından yana olanlar bu fikri desteklemektedirler. Harappa ile Mohenjo - Daro arasındaki yarı yolda İndus ırmağının Pencap ile birleştiği yerde gerçekten de çok çok eski maden eşya bulundu; bu arada bir demir yüksük ile, alimünyumdan yapılmışa benzeyen çok hafif bir fincan da bulunmuştur.Öte yandan yine aynı bölgede sayılabilecek Delhi’deki ünlü -yaşı yaklaşık 4 bin olan -“Kitub Sütunu” birbirine lehimlenmiş yada bilmediğimiz bir yöntemle bağlanmış demir parçalarından oluşmaktadır. Sıcak ve nemli bir havada ve son derece olanaksız iklim koşulları altında bulunmasına karşın, yinede paslanma belirtisi göstermemektedir.Ameriklı arkeologlar ise, bu bölgede öyle arkeolojik nesneler gün ışıgına çıkarmışlardır ki; bunlara dayanarak 7 bin yıl önce bazı uygarlıkların 9 bin derecelik ısısı olan fırınlarda çelik yaptıkları kesinlikle söylenebilir.MISIR’LILAR ATOM ENERJİSİNİ BİLİYORLAR MIYDI? Dünyanın başka bir yerindede yine gizemiyle ün salmış Mısır atlamak yanlış olur. Tüm bu doğa üstülükleri masaya yatırmışken Mısır kültürünü atlamak yanlış olurdu her halde.Meşhur mısır takvimini çok eskiye götüren belgeler şaşırtıcı doğrulukta astronomi haritaları ve çoğu doğru olarak yapılmış kıristal mercekler de bulunmuştur. Bunlar hiç kuşkusuz Nil çocuklarına gökyüzü gözleme olanağı veren araçların parçaları olmalıydı.Yeniden yazmaya başladığımız Teknoloji tarihinde, önemli bir yer tutan 15’inci yüzyıl ortalarına doğru meydana gelmiş pek garip bir olay akla geliyor. Bu tarihlerde Çiçero’nun kızı Tullia’nın mezarının kapağı açılmıştı. Kızcağız hiç bozulmamış halde, bileşimi bilinmeyen bir sıvı içinde yatıyor ve ayaklarında bir lamba yanıyordu. Bu lamba mezarın açılmasından az sonra söndü. Cesetlerın bozulmasını önleyen bir maddemiydi acaba? 1500 yılı aşkın bir zaman süresince yanık kalmış bir lamba nasıl olabilirdi? Eğer bize değin gelenler doğru ise, atom enerjisinden başka birşey değildi bu.Pek bilinen “Açil susam! Açıl!” büyülü değişi, rasgele bir uydurma değildir. Susam tohumunu saran kapsül, olgunlaştığı zaman kendiliğinden açılır ama kalın bir ses, kapçığın olgunlaşmadan, zamanından önce açılmasına neden olur. Bu doğal olayı eski Mısırlılr da, İbraniler de Doğulular da biliyordu. Belki de onların en yüksek fen bilgilerinin belirli bir ses gücüne dayandığına inananlar haksız değildir. Mısırlı rahiplerin ellerındekı çubuklarla koca taşları yerlerinden kaldırdıkları mitleri, belkide bizleri sonik teknolojiye, sonik fizik bilgisine götürecektir.Klasik kuramları yaratanlar ve destekleyenler uygarlıkları etkileyecek veya durduracak sarsıntıların olabileceğini hiç akıllarına getirmemişler, insanlık tarihinin, taş devrinden atom çağına dek, az çok düzenli bir biçimde olduğuna inanmışlardır.SIRLAR TABLETLERDE ÇÖZÜLMEYİ BEKLİYORM.Ö. 669 - 126 arasında hüküm süren, en büyük Asur hükümdarı Assurbanipal’in Tufan öncesi belgeleri kapsayan bir kütüpanesinden bahsedilmektedir. Bir gün bir gurup bilgine şöyle der. “Çok çok eski zamanlarda, orada, aşağıda bugün duvarları bile yok olmuş bir çok büyük kent yükseliyordu. Ama biz orada yaşayan halkları dilini biliyoruz, o dili, levhalar üzerine kazınmış olarak muhafaza ediyoruz.”Tarihçi Gerard Heym’e göre ancak bir kısmı çevrilebilen bu levhalarda önemli bilimsel sırlar vardır. Bugün yalnız matematik veriler öğrenilebilmiştir ki bu kadarı bile bizleri yeterince şaşırtıyor. Krmaşık çarpma ve bölme tabloları, kare ve küp tabloları ve buna benzer başka şeyler gibi. 1962 de Bağdat yakınlarında, Tel Dibae’de arkeologların bulduğu bir levha, bu tesbitleri açık bir biçimde doğrulamaktadır. Bu levhada, Sisamlı bilge ve matematikcinin dünyaya gelmesinden en aşağı 1500 yıl önce Babilliler tarafından kazılmış olan Pisagor teoremi bulunmaktadır.Dünya tarihi ve insanlığın ilerlemesi üzerine yaklaşık bir görüş edinmemizi engelleyenler arasında sayısız eski çağ kitaplığının yokedilişini gösterebiliriz. Burada, günümüze gelebilmiş ipuçları arasında, hala ne olduğu açıklanamayan belgelerin çok kabarık olduğunu belirtmekte yarar vardır. Bu tıpkı bir ilkelin eline, radyo çaların verilip, açıklama yapmasını beklemek gibi bir şey olmaktadır. UYGARLIK TARİHİ AMELİYAT MASASINDAOrta Amerika’nın şaşılası uygarlığına’da değinmeden geçmek bir eksiklik olurdu. Nazca’nın güneydoğusunda, kuş uçuşu 700 km kadar uzakta, Titicaca yakınlarında, Tiahuanaca’nın kalıntıları yükselir. Yüzyıllar boyunca Tiahuanaca’dan neler çalındığını, ne kadar çalındığını hiç kimse söyleyemez. Bugün özel kolleksiyonlarda hayranlıkla seyrettiklerimiz bu büyük sitenin hazinelerinin pek küçücük bir bölümüdür ve bu kadarı bile insanın gözünü kamaştıracak niteliktedir: İki üç kilo ağırlığında som altın heykeller, altın taslar, tabaklar, bardaklar, kaşıklar. Demek ki “Viracocha sitesi” nin en eski halkı, bugün büfelerimize, masalarımıza koyduğumuz eşyayı kullanıyordu. Bir de tabaklarla çatal bıçak kaşıkların Avrupa’da ilk kez ancak 16’ncı yüzyıl sonuna doğru kullanıldığını, Amerikada ise, Asteklerde, İnkalarda ve bunlardan binlarce yıl önce yaţamış başka halklarda kullanıla geldiğini düşünecek olursak!Tarih öncesi ve arkeolojik bilgilerin gelişimi, bizim zaman içinde ard arda dizilmiş olarak düşünmeye zorlandığımız uygarlık biçimlerini düzen içinde sergilemek eğilimindedir. Bu süreç tam tersine durumlarla bizi bu gerçekliği daha temkinli kavramaya davet etmektedir.Söz konusu birikimsel tarihin, salt bir uygarlığa ya da tarihin belli bir dönemine özgü olmadığının en inandırıcı örneği Amerika’dır. Bu uçsuz bucaksız kıta, orta amerika kültürlerinin günümüze ulaşmış abidevi yapılarıyla gizem dolu dünyanın kapısını aralamaktadır. Meksikalılar da, Diğer birçok benzer toplum gibi teknik buluşlar konusunda, hiç bir dönem hiç bir kültür ve uygarlık, ortamlarına egemen olmayı sağlayan hayli karmaşık tekniklere sahiptirler, bunları değiştirirler, geliştirirler yada unuturlar. Örneğin sık sık sözü edildiği gibi, eski Meksikalılar tekerlekten habersiz değillerdi; çocuklarına tekerlekli hayvan oyuncakları yapacak kadar iyi biliyorlardı. Tekerleği kullanmak için küçük bir adım yeterli olabilirdi ancak herhalde ihtiyaç duyulmamıştı. Bu sonuç bu insanları ilkel olduğunu göstermeyecektir. NEOLİTİK DEVRİMNeolitik devrim diye adlandırılan tarım, hayvancılık, çömlekcilik, dokumacılık gibi büyük buluşlara, hiç abartısız, halen bağımlı durumdayız. Sekiz yüz ya da on bin yıldan bu yana tek yaptığımız bu “uygarlık sanatlarını” geliştirmektir.Küflenmiş, pas tutmuş, eskimiş, kavramları artık kapı dışarı etme vakti gelmiştir. Çok yakın zamanda, Avusturya-İtalya sınırında, bir buzulun içinde, çok iyi korunarak günümüze ulaţan “Buz adam” bu sıralamanın tekrar gündeme gelmesine ve tartışılmasına neden olmuştur. Buzadam bir gerçek ve bu adam binlerce yıl önce yaşamış; ama sen kalk bu adamı hangi döneme yada uygarlık uzamına koyacağını bilme, veriler taşdevri insanı olduğunu gösteriyor, ama adamın elinde tunç bir balta var. Kafaları karmakarışık eden, bu türden bulgular, özellikle Tarih biliminin bazı kalıpların dışına çıkması gereğini bir kez daha vurgulamaktadır.Şurası da bir gerçek ki, bazı kafa yapılarının, insanlığın “barbar” döneminde gerçekleştirdiklerini rastlantı sonucu yada kısacası çok az bir çabanın ürünü olarak değerlendirirken, gerçek çaba, zeka ve imgelem yetilerinin salt son dönemlerin buluşlarına değer gören cansıkıcı bir eğilimleri vardır. Bu sapma bize son derece önemli ve son derece yaygın göründüğünden ve aynı zamanda kültürler arası ilşkiye doğru bir bakışı engelleyecek yapıda olduğundan, söz konusu sapmanın tümüyle dağıtılmasını, vazgeçilmez bir gereklilik olarak görüyoruz.LAF ARAMIZDA Bu arada laf aramızda ilginç bir gözlemde dikkatlerimizi çekiyordur her halde Bundan beş on sene önce böyle bir yazı pekte itibar görmez deli saçması olarak nitelendirilebilirdi ancak günümüz Realitesi bu türden kavramlara alışmaya başladı gibi Karmaşık Tarihin sorgulamasının Misyonerliğini yapmış isimlerin hayatımıza ne kadar girip girmedikleriyle de doğru orantılı olarak gelişen esnek görüşün hakkı inkar edilemez. İşte onun en büyük mimarlarından Daniken, Levı Strauss ve daha adını çokca bilmediğimiz ancak kitaplarını okuduğumuz onlarca isim.



YARARLANILAN ESERLER

ZAMANSIZ DÜNYA - PETER KOLOSİMO ATLANTİS Efsanemi yoksa gerçek mi? - MURRY HOPE IRK, TARİH VE KÜLTÜR - CLAUDE LEVI STRAUSS
Ekleme Tarihi: 30.01.2004 - 10:37
Bu mesajı bildir   zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

  Cevap ekle Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 516 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
BeSMeLe (39), serkan_aktas (45), karaahmetoglu (65), ademozdamar (54), levent (49), uhud38 (53), benfurkan (65), anemonia (43), tugrulsuratli (51), ali sungur (50), Adem71 (53), seyda59 (55), cetinceli (47), yenimemoli (44), fbetulk (43), hani5 (31), MileynSeleme (49), zehraygtster (33), halil ibrahim (59), mzeki (52), metinmaltas (79), Sefer1 (55), rabiaemin2 (39), Meftun (38), mkaya970 (54), islamin_gulu (37), mustafatunç (57), ali bostan (60), Kar_Tanesi_ (35), s7e7v7e7n (39), 00571 (41), Toyanc (50), volkan42 (54), frost_35 (42), gurbetci71 (57), salebe25 (44), barbarosum (49), gulcan (37), ocean82 (42), kalemdar (48), NURUNALANUR (52), SeYh_S@MiL (40), Hilal-Nisa (37), m.zeki (52), ToZ-PeMBe (37), ugurlar (37), yasemin330 (39), Iklama88 (36), mehmetkaya2005 (38), fatihuslu1985 (39), ebuzer21 (60), uduh_72 (43), NuRCaN (35), naz_angel (39), hakan125 (49), 23041987 (37), Derya A (37), delice (48), H.Gultekin (19), EsiLa_68 (35), ankebut06 (47), alzen (48), derici_001 (69), hamdi ulay resu.. (40)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.52117 saniyede açıldı