generique luvox hydroxychloroquine ivermektin hydroxychloroquine hydroxychloroquine cordarone coreg coridil corpamil corprilin corpriretic corticotherapique cosaar plus cotrim coumadin cozaar crestor crixivan cyclogyl cycrin cyklokapron cymbalta cytotec cytoxan dalacin c dalacin t dalacin v danatrol danocrine daonil deflamat deltasone demadex demolaxin dentomycine depakine chrono depakine depakote depo provera dermestril dermovate deroxat desogen desoren desyrel detrol la
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

13 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Ekleyen Mesaj
Konu: ayip ayip
AHUFIGAN su an offline AHUFIGAN  
17 Mesaj -
selamün aleyküm..

türklestiribte ne yapacaksiniz?ben avusturyaad yasiyorum binlerce türk var burada ve cogu benligini yitirmis ne oldugu belirsiz insanlar..iki din arasinda iki ülke arasinda kaybolup gitmisler ne türk ne alman.. ne müslüman ne kafir...ne mutlu türküm diyene diyorlar..ama öteki dünyada bu sözleri bi ise yaramayacak!!allah askina tamam türklügümüzle gurur duyuyoruz..güzel adetlerimiz var...ama en önemlisi ne MUTLU MÜSLÜMANIM DIYENE..türk alman italyan önemli degil yeterki müslüman olalim birlik olalim..


saygilarimla...
Ekleme Tarihi: 10.03.2006 - 14:38
AHUFIGAN üyenin diğer mesajları AHUFIGAN`in Profili AHUFIGAN Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: TÜM FORUM SEVENLERiMiZDEN RiCA...
AHUFIGAN su an offline AHUFIGAN  
17 Mesaj -
kusurumuza bakamyiniz...anca okudum bu uyariyi...birdahakine insallah dikkat edecgim..

allaha emanet olun hakkinizi helal edin...
Ekleme Tarihi: 03.03.2006 - 13:45
AHUFIGAN üyenin diğer mesajları AHUFIGAN`in Profili AHUFIGAN Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: MUCIZELER bir "ip ucudur"....
AHUFIGAN su an offline AHUFIGAN  
MUCIZELER bir "ip ucudur"....
17 Mesaj -
Değerli kardeşlerim.
Bir tavuğun yumurta yapmak, bir ineğin ise süt vermek için yaratıldığını biliyorsunuz. Tabi ki etlerinden ızgara yapmak da dahil bunlara.
Bu durumda ağaçların veya bitkilerin vazifesini de tahmin etmeniz güç değil herhalde.
Ya da bulutların ve rüzgârın..
Peki, bir insan olarak bu dünyaya neden gönderildiğimizi ve Rabbimizin bizden hangi vazifeleri beklediğini biliyor musunuz?

Allah'ın bizden beklediği şey, O'nu kendi aklımızla bulmamız, bizden istediği şeyleri (kulluk vazifelerini) öğrenmemiz ve o istekleri yerine getirmemizdir.
Allah'ın istekleri, O'nun emrettiği ve yasakladığı şeylerden ibarettir.
Mesela Allah, oruç tutmamızı veya fakirlere yardım etmemizi isterken; içki içmemizi, yalan söylememizi ve kumar oynamamızı yasaklamıştır.
Biraz önce "Allah, O'nu kendi aklımızla bulmamızı istiyor " demiştik.
Peki bu işi nasıl yapacağız?
Yani Allah'ın varlığını nasıl anlayacağız?
En azından kitap okuyarak, bilenlerden sorarak, kendi vücudumuzdaki veya kâinattaki harika şeylere dikkat ederek ve akıl yürüterek..

Allah eğer gökyüzündeki yıldızlarla "Allah birdir ve Hazreti Muhammed O'nun Peygamberidir" yazsaydı ne olurdu?
İster istemez herkes Allah'ın varlığını kabul ederdi,
Öyle değil mi?
En kötü insanlar bile hiç kafa yormadan Allah'ı bulurdu.
Diğer bir deyişle aklını kullanan insanlarla akılsızlar, melek gibi insanlarla canavar gibi olanlar arasında bir fark kalmazdı.
Sonunda da mazlumlarla zâlimler (yani haksızlığa uğrayan veya öldürülen insanlarla, onları dolandıran veya öldürenler) aynı Cennet'e gidebilirdi.
Sizce bu adaletli olur muydu?
Elbette hayır.
İşte bu yüzden Allah da, peygamberlerine verdiği mucizeleri, herkesin ister istemez kabul edeceği kadar açık seçik göstermez. İnsanların akıllarını çalıştırmasına yetecek kadarını verir, gerisini vermez. Aksi taktirde biraz önceki örneklerde geçtiği gibi, bütün tembeller veya kötü insanlar, hiç düşünmeden Allah'ın varlığını kabul etmek zorunda kalır. Sonuçta Allah'ın imtihanı bozulur, Ebubekir gibi mübarek insanlarla, Ebucehil gibi hâin din düşmanları, sonunda aynı Cennet'e girmeye hak kazanır. Bu da elbette ki iyi insanlara haksızlık olur.
Demek ki mucizelerin en önemli özelliği, Allah'ın varlığına dair ip uçları ortaya koymaktır. Dikkat edin, "ip uçları" diyorum. Bu ipuçlarını değerlendirip Allah'ı bulanlar Cennet'e gitmeye hak kazanırken, onlara gözünü kapayıp Allah'ı bulmamakta ve emirlerine uymamakta ısrar edenler Cehennem'e mahkûm olurlar.
Binlerce insan, Efendimizin sadece mübarek yüzünü görmekle îmâna gelirken, birçok mucizeye şahit olmasına rağmen Allah'ı ve Peygamberini kabul etmeyen Ebucehil gibi insanlara insan demek mümkün mü?
Asrımızın en büyük İslâm kahramanlarından biri olan Bediüzzaman Hazretleri, boşuna dememiş: "Cennet ucuz değil, Cehennem de lüzumsuz değil" diye

.....sevgi ve dua ile..
Ekleme Tarihi: 01.03.2006 - 18:57
AHUFIGAN üyenin diğer mesajları AHUFIGAN`in Profili AHUFIGAN Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Hidayete davet.....
AHUFIGAN su an offline AHUFIGAN  
DILENCI KIYAFETINDEKI VELI...
17 Mesaj -
Namaz kılınmış, caminin kapısından herkes sırayla çıkıyordu. Caminin hemen basamaklarına mendilini seren dilenci de bu çıkışı zorlaştırıyordu. Çünkü çıkanlar dilencinin önünde eğleniyor, bir şeyler verip geçiyorlardı. Ne var ki Cûneyd-i Bağdadî, bir şey vermek istemedi. Hatta dilencinin eline, koluna, kafasına, gözüne baktı, içinden söylenerek geçti gitti:
- Ne biçim adam bunlar? Sapasağlam oldukları halde dileniyorlar. Ayıptır, günahtır, böyle insanların dilenmeleri!..
İçindeki bu kızgınlığı kendi kendine söndürmeye çalışarak evine gitti. Yatsı namazından sonra âdeti olan nafile ibadetlerini de eda ettikten sonra yattı. Az mı uyudu, çok mu? derin bir rüya safhası başladı. Kapıdan içeri giren elinde sofra bulunan biri:
- Buyur yâ Cüneyd, ye! diyordu.
Adamın davet ettiği yemek öylesine kokuyor, öylesine çifeleşmiş bulunuyordu ki, yemek şöyle dursun, yaklaşmak bile mümkün değil.
- Bu nasıl yemek, yenir mi bu? dedi. Adam da şu cevabı verdi:
- Yenmese sen namazdan çıkınca dilencinin önünden geçerek gıybetini yapmak suretiyle onun etini yer miydin? Onu yediğine göre, bunu da yersin, diye getirdik.
Cüneyd-i Bağdadî anlamıştı durumu. Sabahın ilk saatında camiye koştu. Sabah namazından sonra aynı şahsı aynı yerde mendilini sermiş, yine dileniyor vaziyette buldu.
Bu defa aşağıya eğilerek konuştu:
- Beğendin mi bana yaptığını? Ben senin durumunu kimseye söyleyerek gıybet etmedim ki? Sadece kalbimden öyle geçirmiştim, hepsi o kadar!
Dilenci durumundaki adam cevap verdi:
- Senin gibilerinin kalbinden dahi geçmemeliydi! Başkalarının dilinden dökülse bile çok görmezdim, ama senin kalbinden geçmesi dahi beni yaraladı. Sabaha kadar gözüme uyku girmedi.
- Peki ne yapmalıydım? Eli kolu, bütün bedeni sağlam birinin dilenmesi caiz değildir. İslâm'a aykırı bir durum vardır. Ben de bu aykırı durumu kalbimden ayıpladım, yaptığım yanlış değildi ki?
- Yapacağın şey şuydu: Tahminin doğru mu değil mi? Onu tahkik etmeliydin. Görünüşüne bakıp ta hükme varmamalıydın.
- Peki senin durumun nedir öyle ise, söyler misin? Nedir bu işin sırrı?
- Anlatayım: Şu kâfir nefis var ya?
- Evet!
- İşte O'nu bir türlü ıslah edemedim. Hâlâ kendinde bir gurur, bir enaniyet, bir varlık görüyor, zaman zaman benliğe, gurura, enaniyete sokuyor. Ben de kızdım, dur, dedim, seni kibirinin tam zıddıyla terbiye edeyim, halkın gözü önünde dilendireyim bakalım yine gurura kapılacak, yine bana kibir hissi telkin edecek misin? Mesele budur. Nefsimle kavgam! Mendilimde biriken paraları da dışarda gerçek ihtiyaç sahiplerine veriyorum.
Avamda kalbden geçen gıybetler mesuliyet getirmeyebilir, ama havasta bu dahi mesuliyeti mucibtir.
- Hasenâtül-ebrâr, Seyyifltül-mukarrabin.


....(alinti)...

sevgi ve duaile...
Ekleme Tarihi: 01.03.2006 - 18:44
AHUFIGAN üyenin diğer mesajları AHUFIGAN`in Profili AHUFIGAN Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ibadette maddi menfaat düsünülmez!!!!......
AHUFIGAN su an offline AHUFIGAN  
ibadette maddi menfaat düsünülmez!!!!......
17 Mesaj -
İbadetin ruhu, ihlastır. İhlâs ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir fayda ve hikmet ibadete illet (gerçek sebep) gösterilirse, o ibadet bâtıldır. Faydalar, hikmetler yalnız tercih vesilesi olabilirler; illet olamazlar. Meselâ, beş vakitte namaz kılan adam Allah'ın emrini yerine getirmek ve bu suretle uhrevî mesuliyetten kurtulmak maksat ve düşüncesiyle değil de namazın vücut üzerinde güzel bir jimnastik tesiri meydâna getirdiğine kanaati olduğu için kılarsa namaz sahih olmaz. O bir beden eğitimi olur.


Allahu Teâlâ buyuruyor ki: "Kim ahiret sevabını isterse, onun sevabını arttırırız. Kim de dünya menfaatini isterse, ona da ondan veririz; fakat âhirette ona hiçbir nasip yoktur" (Şura ,20).
"Kim yaptığı işle dünya menfaatini isterse, dilediğimiz kimseye istediğimiz şeyi, dünyada peşin veririz, sonra da onu Cehennem'e koyarız; o, Cehennem'e kötülenmiş ve rahmetten kovulmuş bir halde ulaşır. Kim de mü'min olduğu halde ahireti ister ve çalışmasını da onun için yaparsa, işte bunların çalışmaları makbul olur." (İsra, 18-19).
"Kim dünya hayatını ve onun gösterişli zevklerini isterse, biz onlara, amellerinin karşılığını tamamen öderiz. Bu hususta onlara noksanlık yapılmaz. Bunlar o kimselerdir ki, âhirette kendilerine ateşten başka birşey yoktur. Yaptıkları ameller boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmış oldukları şeyler boştur" (Hud, 15-16).
Hadis-i Şerifte: "Kıyamet günü olunca bir münâdi: 'Allah'tan başkasının nâm ve hesabına her kim her ne istediyse amelinin mükâfatını ondan istesin' diye nida eder."
Yine bir Hadis-i Şerifte: "Cenab-ı Hakk, ahiret niyeti üzerine dünyayı verir, fakat dünya niyeti üzerine ahireti vermez."
Buharî'de birinci hadis olarak zikredilen: "Ameller niyetlere göredir" hadîs-i şerifi ise pek meşhurdur.
Dinî hükümlerin içtimaî ve maddî faydalarını da düşünmek, bulmak, ayrıca maharetle âleme anlatmak İslamiyet'in ince hikmetlerini tanıtmak ilim adamlarımızın üzerine düşen bir vazifedir. Ama bu husus müslümanlardan daha çok yabancılara bir müdafaa silahı olarak ortaya konulmak gerekir. Gerçi dünyâya ait olan bu menfaat ve güzellikleri müslümanların da bilmesi çok faydalı olur. Ancak meselenin yalnız "Bilmek" mertebesinde kalınması gerekir. Dinî vazifelerin fiiliyat ve icraatını, onların üzerine kurmak, sırf o faydalar için yapmak derecesine gelince bu durum yukarıda arzedildigi gibi adı geçen fiilleri bozar. Demek ki, dinî vazifelerden her birinin dünyaya ait ne kadar sebep ve hikmeti bulunursa bulunsun, gene yerine getirilmesinde gözetilecek esas ve gaye Allah'ın emrine itaat ve uhrevî mesuliyetten korkmak gibi dünyevî olmayan şeylerden ibaret olacaktır. Nihayet dünyevî gayeler, esasın daha altında, ikinci derecede ve dolayısı ile bir maksat halinde nazar-ı itibarâ alınabilir o kadar... (Şeyhü'l-İslâm Mustafa Sabri, Dini Müceddidler.)


.....(alinti)...
Ekleme Tarihi: 01.03.2006 - 18:40
AHUFIGAN üyenin diğer mesajları AHUFIGAN`in Profili AHUFIGAN Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Hidayete davet.....
AHUFIGAN su an offline AHUFIGAN  
Hidayete davet.....
17 Mesaj -
Aşağıdaki hâdise, kanser uzmanı Dr. Haluk Nurbâkî'nin hatıratından alınmış, tebliğin ehemmiyetinini gösteren ibretli bir vak'adır. Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında bir genç hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı. Serap'ı özel bir alakayla bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da Allah'ın izniyle iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk beş yıllık zamanı çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu.
Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra bir ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine altı saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa bir müddet sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metastaz sebebiyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezâhürü yüzünden devamlı oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra, ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:
"- Doktor bey." dedi. "Ben size dargınım!"
"- Niçin?" diye sordum.
"- Siz... dindar... bir insanmışsınız... niçin... bana... da, Allah'ı... ölümü... âhireti... anlatmıyorsunuz?"
Dînî inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:
"-Doktora ulaşmak kolaydır, dedim. Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Anca imân tedavisi için gönülden istek duymalısın!.."
Konuşmaya mecâli olmadığından:
"- Ben o isteği duyuyorum!" manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbî tedavinin yanısıra, ebedî hayatın ve saâdetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve son günlerine yaşayan Serap için bu dersler "hızlandırmalı öğretim"e dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlerini bütün rûhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu. Vefatına bir hafta kala:
"- Doktor bey." dedi. "Ben... ölürken... ne... söylemeliyim?"
"- Senin durumun çok özel." dedim. "Kelime-i Şehâdet sana uzun gelir. O ânı fark edince Hazret-i Muhammed sana yeter!"
O haliyle tebessüm ederek, yine başını salladı.
Çok ızdırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve onu uyutmaya çalışıyorduk.
Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek:
"- Serap bir haftadır morfin yaptırmıyor." dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ızdırap çekiyor."
Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum:
"Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed" diyemezsem!"
İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihâreye yatmamı ve eğer birkaç gün daha ömrü varsa, son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmamasını rica etti. Ben, hiç adetim olmadığı halde Cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine olacak ki, Salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim. Ertesi gün ona:
"- Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin."
Ve Serap, bir veda vasfı taşıyan bu görüşmemizde son cümlelerini de dile getirdi:
"- Doktor bey... Azrail... bana... nasıl görünecek?"
"- Kızım..." dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir."
Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca, hemen eve gittim. Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:
"- Doktor bey!.. Biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti.
"- Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve -yataktan kalkması imkansız- denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı. Bütün ev halkı, hayretten donup kaldık. Ve kelime-i şehadet getirerek yatağına uzandı. Size de selam söyledi ve ekledi:
"- Doktor beye söyleyin, o âlem, onun anlattıklarından da güzelmiş!" dedi.
Ekleme Tarihi: 01.03.2006 - 18:29
AHUFIGAN üyenin diğer mesajları AHUFIGAN`in Profili AHUFIGAN Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ~~~NEFSİN MERTEBELERİ~~~~
AHUFIGAN su an offline AHUFIGAN  
~~~NEFSİN MERTEBELERİ~~~~
17 Mesaj -
Emr Alemi'nden rabbanî bir lâtife olan insanî nefs , sıfatlarına göre farklı
isimler alır. Hayvanî nefsin tesirinden uzaklaştıkça sıfatı değişir,
mertebesi de yükselir. Nihayet tamamen billurlaşıp Rabbi'ne vasıl olur.

İnsan, aşağıda ismi geçen mertebelerden sadece birinde olabilir. Üst
mertebelere yükselebildiği gibi, geri de düşebilir. Bu mertebe ve isimleri
sırasıyla görelim:

Nefs-i Emmâre: Kötü his ve huyları, çirkin vasıfları barındırır. Şehvet
düşkünü hayvanî nefsin hükmü altında olmakla, hayvanların yoluna
girmiştir. Kötü işleri güzel görür. Hesap ve ahiret derdi yoktur. Sadece
keyfini düşünür.

Bu nefsin eserinden kibir benlik, hırs, şehvet, kıskançlık, cimrilik, kin,
intikam, hiddet gibi huylar çıkar. Allah'ın düşmanıdır. Hadis-i
kudside: “Nefsine düşmanlık et, çünkü o benim düşmanımdır.” buyrulmu
ştur. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yusuf a.s.'ın diliyle: “Ben nefsimi temize
çıkarmam. Çünkü nefs, Rabbimin merhameti olmadıkça kötülüğü
emreder.“ (Yusuf, 53) buyrulmaktadır .

Bu nefsin bütün huyları bir kişide toplanırsa, o kişi şeytanların
mertebesine düşer. Nefs -i emmarenin sahibi, ya fasık , ya münafık ya
da kâfirdir. İtikadı düzeltmek, samimi tevbe ve ter­biye ile tedavi olur.
Tezkiye edilmezse, cehennem ateşiyle temizlenmesi kaçınılmazdır.

Nefs-i Levvâme: Kendini kınayan, kötüleyen, azarlayan nefstir . Nitekim
Allahu Tealâ : “ Nefs -i Levvâme'ye (kendini kınayan nefse) yemin olsun
ki” ( Kıyame , 2) buyur­muştur.

Bu nefs sahibi, günah işlediğinde pişman olup tevbe eder, kendisini
kınar, yapmamak için karar verir. Fakat günah önüne gelince duramaz,
yine içine düşer. Sonra pişman olur. İyilik ve kötülük arasında gider
gelir.

Kendini beğenme, çekişme, gizli riya, makam ve şehvet tutkusu gibi
nefs-i emmârenin bazı vasıfları bu mertebede de bulunur. Fakat nefs
hakkı hak; batılı batıl görür. Yine bilir ki, bu sıfatlarla huzurdan uzaktır.
Fakat onlardan kurtulamıyor.

Hali muhabbet, gidişi tarikat, mahalli Kalp'tir. Alemi Berzah Alemi'dir.
Nefsiyle mücahedede sabit olursa Misal Alemi'dir. Uykuyla uyanıklık
arasında –genellikle oturma halinde- Misal Alemi'n­den bir çok manalar
temessül eder. Bu mertebede nefs ve şeytan birleşip vesveseyle kalbe
saldırırlar. Tedavisi rabıta ve zikirdir.

Nefs-i Mülhime: Allahu Tealâ nefsin isyan ve itaatini vasıtasız ilham ettiği
için bu makamda nefsin adı mülhime olmuştur. Nitekim
Kur'an'da : “Sonra da o nefse isyan ve itaati ilham edene yemin ederim”
(Şems, 8) buyrulmuştur .

Nefs, tevbe, zikir, rabıta ve mücahedeyle günahların ağırlığından ve
şehvet bağından kurtulunca, ilham ve feyiz almaya kabiliyet kazanır.
Devamlı olarak kâmil mürşidden kalbine ilhamlar gelir. Bu mertebede
hayvanî nefs tamamen ıslah olur. Haramdan kaçar, hayırlara koşar.

Alemi Ruhlar Alemi, mahalli Ruh'tur. Ruhunda ilâhi aşk ateşi parlamaya
başlar. İlim, tevazu, yumuşaklık, kanaat, mert­lik, sabır, belaya
tahammül gibi, güzel hasletler belirir. Visal rüzgarları esmeye başlar.
Fakat şeytan ona açık ve bariz bir şekilde saldırmaya ba ş lar . Kendini
ve amellerini beğendirir, insanları küçük ve değersiz gösterir, ümitsizliğe
düşürür, Allah'ın azabına karşı ona emniyet hissi verir. Bu makamda
mürşidin himmeti olmazsa tehlikeye düşebilir.

Nefs-i Mutmainne: Cenab -ı Mevlâ'nın “Ey tatmin olmuş Nefs” (Fecr , 27)
hitabıyla ıstı­raptan kurtulup huzura eren nefstir . Her türlü şek ve
şüpheden temizlenip rahatlamış, ayne'l - yakîne ve kâmil imana
ulaşmıştır. Kötü huylardan tamamen pak olmuş, fenalıklara ar­zusu
kalmamıştır. Seyri, Allah ile gerçekleşmiş (seyr-i meallah), velilik
mertebesine ulaşmış­tır. Alemi, Muhammedî Hakikat, mahalli Sır'dır.
Manevi tecellilerin mazharıdır . Sıfatları, te­vekkül, incelik, cömertlik,
yumuşaklık, güler yüz, tatlı dil, kusurları bağışlama, hamd, şükür,
müşahede, teslimiyet ve rızadır.

Nefs-i Râdiyye: İster bela, ister sefa, Allah'ın bütün fiillerinden razı olan,
O'ndan başka her şeyi gözünden silip atan ve sadece Rabbi'nin rızasına
nazarını diken nefstir . Bu nefse: “Razı olmuş ve razı olunmuş olarak
Rabbine dön” ( Fecr , 28) kelâmıyla hitab edilmiştir. Seyri Allah'tadır (
Seyr -i fillâh ). Alemi Lâhut (Ruhanîler) Alemi; mahalli, Sırrın Sırrı'dır.
Beşerî sıfatlardan büsbütün yok olmakla fenâya varmıştır. Fakat bu
makama varanlar arif değil, velidirler. O yüzden başkasını irşad
edemezler. Şeytan onların şeklinde başkalarının rüyalarına girip yoldan
çıkarabilir.

Nefs-i Mardıyye: Allahu Tealâ'nın razı olduğu nefstir . Ariflerin
makamıdır. Bekabillâh burada tahakkuk eder. Muhtaç olduğu ilimleri
bütünüyle alıp, mana aleminden bu görünen madde alemine dönmüştür.
Dış itibariyle diğer insanlardan ayırdedilmez . Fakat iç itibariyle bütün
cisimleri altına çevirecek bir tılsım gibidir. Kendine lütfedilen marifet bilgi­
sinden dünya halkına ikram eder. İlâhi bilgi dairesinin mahremidir. Onun
müşahedesine ya­bancı bir diyar yoktur. Kendisine üfürülen ruh ile görür,
bilir. Sesini uzaklardan işittirir. Mür­şidinden izin almak kaydıyla irşadı
sahihtir. Bunların kıyafetinde şeytan başkasının rüyasına giremez. Seyri
Allah'tan (Seyr-i anillâh )'dır. Alemi şu görünen maddi alem, mahalli
Hafâ'dır .

Nefs-i Kâmile: Seçkin, saf, tertemiz nefstir . Allah'ın en seçkin dostları
olan Gavs ve Kutupların makamıdır. Seyirleri Allah'ladır (Seyr-i billâh).
Alemleri; kesrette (çoklukta) vahdet, vahdette kesrettir. Mahalleri
Ahfâ'dır . Önceki bütün nefislerin güzel vasıflarını üzerinde toplamış­
lardır. Her halleri ibadet ve zikirdir. Bir an Allah'tan gafil olmazlar.
Onların mu­radı Allah'ın murad ettiği şeydir. Rızaları da öfkeleri de Mevlâ
iledir. Allah için olan işleri yaparlar. Bunun için çevrenin ayıplaması ve
çekiştirmesinden ürkmezler.

Cenab-ı Hak onlarla alemlere ikramda bulunur, belaları def eder.
Saliklerin gönüllerinde onlar sayesinde haller zuhur eder. Allah'ın
emirlerine riayet edenleri kendi öz çocuklarından çok severler. Ama
herkese merhamet ve şefkatle bakarlar. İnsanların kusurlarına
bakmazlar. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar.

Pak ve tertemiz yüzleri huzur ve aydınlık saçar. Onları görenler Allah'a
yönelirler. Mübarek yüzlerine edeple bakmak bile ibadettir. İnce ve lâtif
sözleri katıksız hikmet bilgisidir. Gayet ince, zarif, yumuşak ve alçak
gönüllülükle telkinde bulunurlar. Sıradan bir nazarları dahi dünya ve
içindekilerden üstündür.

Bu dünyada onların kapısında bulunmaktan daha büyük devlet ne
olabilir? Onlar olmadan bunca sarp yollar nasıl aşılır?
Ekleme Tarihi: 01.03.2006 - 16:19
AHUFIGAN üyenin diğer mesajları AHUFIGAN`in Profili AHUFIGAN Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Yoksa biz zalim miyiz?
AHUFIGAN su an offline AHUFIGAN  
17 Mesaj -
amin...insallah bu davayi bu sinavi kazanir da cennete yüce rabbimize sevgili peygamberimize kavusuruz.. dua ve sevgi ile
Ekleme Tarihi: 01.03.2006 - 15:43
AHUFIGAN üyenin diğer mesajları AHUFIGAN`in Profili AHUFIGAN Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Peygamberimiz.......
AHUFIGAN su an offline AHUFIGAN  
17 Mesaj -
........korkarım Ebu Bekir'in (ra) saçlarını beyazlatır bu veda.. Korkarım Ömer'in (ra) yüzüne tebessüm uğramaz bir daha.. Sen niye ağlarsın EY Osman (ra)! Zira Sen'in vuslatın ömrün kadar. Ben yanayım halime bir kandil gibi usul usul; zira benim kavuşmam çook düşük bir ihtimal
Ne zaman EFENDİM'in sallallahü aleyhi vesellem devrinde yaşasaydım, bir derdim olduğunda koşa koşa gidip O'na anlatsaydım, duasını alıp, O GÜZELLER GÜZELİ tebessümüyle unutsaydım derdimi desem aklıma hep, O'NUN ebedi aleme göçüşü geliyor. Sahabi Efendilerimiz için hayatın artık ne kadar yaşanmayası haline geldiğini.. O (sav) gitti, tam 14 asır evvel bizi boynu bükük bırakıp gitti ve o gün bu gündür hiç hasretimiz dinmedi ve hiç iki yakamız biraraya gelmedi
Ekleme Tarihi: 01.03.2006 - 15:39
AHUFIGAN üyenin diğer mesajları AHUFIGAN`in Profili AHUFIGAN Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Peygamberimiz.......
AHUFIGAN su an offline AHUFIGAN  
17 Mesaj -
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM.

Esselatü vesselamü aleyke ya RASULALLAH

Esselatü vesselamü aleyke ya HABİBALLAH

Esselatü vesselamü aleyke ya Seyyidel evveline vel'ahirin,Veselamün alel mürselin.

Rahman'ın günahkar,aciz,gafil,gözü yaşlı kulundan mektup.

Sana mektup yazmak ha!..Sana seslenebilmek, Sana hasret çekemeden, Sana layıkıyla ümmet olamadan Günahlarımla seni üzerek,Yaratılan her zerrenin senin aşkınla yandığını idrak edemeden,utanmadan sıkılmadan sana mektup yazmak ha!...

Affet YA RASULLALLAH(sav). Affet sultanım. Cüretimi bağışla.


Bir gün seni özlemiş,sana olan hasretiyle yanmış tutuşmuş bir güzel kul tanıdım,yemek ikram etmişlerdi ona.Rabbim'in nimetlerine hamdederek başladı.Yüzündeki o parlaklık ne güzeldi.
Ama gözlerinin altındaki kızarıklık,alnındaki kıvrımlar, sakalındaki bembeyaz kıllar,şakaklarına yağan karlar bir şeyler haykırıyordu YA RASULLALLAH.

Ümmetinden bir kul,Rahmanın güzel bir kulu.Gülüyordu çehresi, Nur saçıyordu. Yemek yiyorduk hep beraber,çok lezzetliydi.Dudaklarında daima bir kıpırdanma vardı, yemek yerken zorlanıyor zor yutkunuyordu,dertli kul.Yüzüne her bakışımda gözlerinin daima artan ışıltısı dikkatimi çekti.Ve birden ak düşmüş sakallarına doğru iki damla gözyaşnı yolculuğa çıkardı.Ağlıyordu ihtiyar amca, gözyaşlarını saklama ihtiyacı hissediyordu.Ama gözleri coşmuştu bir kere, yemeği bırakıp yanına oturdum. Amca dedim:

-Rahatsız mısınız? Birşeyiniz mi var?

-Hayır evladım iyiyim sağol!dedi.

-Peki amca, niye ağlıyorsun?dedim.

-Peygamberimiz (sav)aklıma geldi birden. Onu düşündüm ve ağlayıverdim kusura bakma.

Gözünün yaşını sildi,Elhamdülillah dedikten sonra çekildi sofradan. Kenarda bucakta bir yere oturdu, elinin tersiyle gözlerini siliyor ve cebindeki mendilini arıyordu. Ben de kalktım sofradan yeni demlenmiş çaydan getirdim ihtiyar amcama.Çayı karıştırırken elleri titriyor ve dudakları büzülüyordu.Mendiliyle tekrar sildi gözlerini.Çayını içti ve Rabbim'in selamı ile müsaade isteyerek ayrıldı yanımızdan.
Düşünce idrakini yitirmiş bir hal içinde düşünüyordum. Adamcağız yemek yerken seni anıyor ve ağlıyordu YA RASULLALLAH(sav). Sana yakın olmanın verdiği coşkuydu gözyaşları.

Senin ümmetinden bir kul.Nasıl oluyorda seni görmeden, kokunu almadan,mübarek ellerini öpmeden sanki yanıbaşındaymışın gibi seninle yaşıyor. Ben de anlamalıydım,çözmeliydim bu sırrı....

Seni YA RASULLALLAH(sav) evet seni tanımam,bilmem gerekiyordu. Ashab!ı Kiram efendilerimizin hayatından başladım işe. Onların hayatlarını okuyarak sana ulaşmalıydım YA RASULLALLAH (sav), okudum. Ebu Bekir Sıddık ,Ali bin Ebu Talip,Hz. Ömer Hz. Osman,Hz. Talha,Hz. Bilal,Sad bin Ebi Vakkas,Hz. Hamza,Abdullah bin Revaha,Ebu Hureyre,Muaz bin Cebel...

Hepsini okudum YA RASULLALLAH(sav).

Şimdi seni okuyorum. Halık'ı zül celal Rabbim'in sevgilisi,biricik kulu.Senin nurunun hürmetine varolan ben seni arıyorum Ya RASULLALLAH(sav). Ömrümün sonuna kadar her nerede ve ne zaman olursa olsun seni hakkıyla tanıyamayacağımı biliyorum.Ben senin deven Kusva'ya aşık oldum efendim.Dayandığın hurma kütüğünün yerinde olabilmek için bin canım olsun feda ederdim.Yeter ki inleyeyim,sen beni okşarsın susarım. Yanımdan ayrılırsan tekrar inlerim YA RASULLALLAH(sav).

Ebu Hureyre(ra) sıcak bir günün öyle vaktinde evinden çıkıp mescide gelmişti. Sende oradaydın YA RASULLALLAH(sav) Açlıktan evinde duramayıp mescidine sana koşmuşlardı. Sen de aç idin. Günlerdir bir şey yememiş açlıktan zayıf düşmüştünüz. Hendek günü karnına iki taş bağlayan da sendin YA RASULLALLAH(sav). Bir deri parçasını temizleyip kızarttıktan sonra açlığını dindiren Sad bin Ebi Vakkas (ra) değilmiydi EFENDİM.Bir hurma tanesini annesine saklayan Ebu Hureyre değil miydi?Bir avuç arpa ekmeğiyle yetinen HABİBULLAH sendin efendim. Ya ben midemin doluluğunun sarhoşluğuyla seni unutan ben değil miyim. Abdullah bin Revaha (ra) gibi elimdeki kemik parçasını fırlatıp ''ben hala bu dünyada yaşıyor muyum?''diyebilirmiyim?Senin ölümünle Hz.Bilal(ra) susmuştu.Bir daha ezan okumayacaktı.Kızgın çölde kayaların altında inlerken EHAD,EHAD diyerek senin nurunu görmüyor muydu YA RASULLALLAH(sav).

Sana nasıl kavuşacağız bilemiyorum.Günahlarımın derdiyle,hasretinin yangınıyla,Aşkının ateşiyle,sana ümmet olmanın sevinciyle arz ediyorum halimi. Sana gelmek var ölmeden önce, Şehrinde narına yanıp kül olmak var.Sana geldikten sonra bir daha dönmemek olsa (inşallah) yanında kalsam,ayak bastığın yerlere gömülsem. Kıyamete kadar yanında olsam.Toprağın altında dahi alırım kokunu YA RASULLALLAH(sav).

VE ÖLÜM...

Nikah saati :RABBİME ve SANA yolculuk.Tahta arabanın içinde keyifli seyahat....

Ölmeyi bilene kutlu olsun. EY DÜNYA!...

Anlat şimdi ayrılık acısını,Peygamber sana veda ederken çektiğin acıyı anlat.Bağır, durma, Haykır: VAĞLEMU ENNE FİKUM RASULLALLAH de...

O'nun vefat ettiği gün.Söyle ey dünya ne haldeydin.Her zerre O'nun ölümüyle yok olmak isterken sen nasıl raksettin.Yine sabahları güneşi davettin.Karanlığı nasıl kovdun.Söyleeeee...

Her gün raksedip dönmektesin değil mi ey dünya. Kainatta yalnız sen ONA kucak açtın,bu mutluluk senin değil mi. Güneş bile kıskanır seni ALLAH'ın Habibi yaşadı üzerinde. Ne kadar bahtiyardın o devirde varlığının şükrünü eda ediyordun. Denizlerin bir ayrı güzeldi O varken. Suların daha bir tatlıydı. Ağaçlar,dağlar ,ovalar,bitkiler, kuşlar ve sen ey dünya ne kadar mutluydunuz.

Ama o gün:RABBİM (c.c.) çağırıyordu Habib'ini.

Rabbim'in emriyle Cebrail yanına geldi YA RASULLALLAH(sav),Azrail (a.s.) kapıda senden izin bekliyordu. Kisra nın sarayını aydınlatan nurunla gelecektin.

Sessizlik acımasız ve dert yüklüydü,

Aniden peygamberin dudakları kıpırdadı,

YÜCE DOSTA ,REFİK'İ ALA'YA

PEYGAMBER vefat etti.

Usame seferden döndü,zafer müjdesiyle kavuşacaktı sana. Abi bin Ebu Talib'in dizine başını dayamıştın. Ölüm bile sana o kadar yakışmıştı ki, VUSLAT seninle güzel oldu. Kusva gözyaşlarıyla inlemekteydi. Hz. Ebu Bekir(ra.)geldi seni öptü öptü öptü....

Yokluğun acısıyla yanan gönüller, kardeşlerin, Seni çok özlediler Ya Rasullallah(sav)

Ben de özledim seni. Rüyalar da teselli bulan ümmetine şefaat eyle EY SEVGİLİ...
Ekleme Tarihi: 01.03.2006 - 15:35
AHUFIGAN üyenin diğer mesajları AHUFIGAN`in Profili AHUFIGAN Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Peygamberimiz.......
AHUFIGAN su an offline AHUFIGAN  
Peygamberimiz.......
17 Mesaj -
YA RASULALLAH


Ya Rasulallah;
Seni bizimle buluşturan,
Bizi Sana ümmet kılan Rab’bimize şükürler olsun;
Elhamdülillah.
Sen ki, rahmetsin alemlere;
Alınca nübüvvet görevini,
Dünya’mızı değiştirdin bizim,
Sen, İslam’ı tebliğ edince…
Karanlıklar kalktı üstümüzden,
Hak’kın nuru düştü gönlümüze;
Ve o karanlıklar ki korkar, kaçar oldu Senden.
“Sırat-ı mustakiym”e çağırdın bizleri,
Ne mutludur ki ona,
Bu söze icabet eden kişi…
“Bana biat eden, Rab’bine itaat etmiş olur” dedin.
Ve Sana uymanın yolunu,
Sünnet diye belirledin.
Ya Rasulallah;
Hani Sen,
“Beni görmeden; bana inanan, yolumda yürüyen
Kişileri görmeyi çok isterdim” demiştin.
İşte Ya Rasulallah;
Biz Seni görme bahtiyarlığına eremedik;
Ama biz, Seni görmüş gibi
Sana inandık, Sana biat ettik !
Şahit ol bizlerden, Ya Rasulallah…
Seni bizimle buluşturan,
Bizi Sana ümmet kılan Rab’bimize şükürler olsun;
Elhamdülillah.
Ekleme Tarihi: 01.03.2006 - 15:34
AHUFIGAN üyenin diğer mesajları AHUFIGAN`in Profili AHUFIGAN Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Yoksa biz zalim miyiz?
AHUFIGAN su an offline AHUFIGAN  
17 Mesaj -
HAZRETi MUHAMMED (sav ) EFENDiMiZ BUYURUYORKi

Siz birbirinizi sevmedikce gercek iman etmis olamazsiniz.

Birbirinizi sevmedikcede cennete giremezsiniz...

Sarktaki(dogu) mumin garktaki (bati)muminin derdiyle dertlesmedigi surece gercek iman etmis olamaz...

DUNYANIN MUHTELiF YERLERiNDE ZULME UGRAYAN MUSLUMANLARA SESSiZ KALAN SiZLER BiZLER BU HADiS-i SERiFLERiN MUHATTABiYiZ EFENDiLER HANIMLAR...

HAKSIZLIK KARSISINDA SESSiZ KALAN DiLSiZ SEYTANDIR
Ekleme Tarihi: 01.03.2006 - 15:25
AHUFIGAN üyenin diğer mesajları AHUFIGAN`in Profili AHUFIGAN Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Yoksa biz zalim miyiz?
AHUFIGAN su an offline AHUFIGAN  
17 Mesaj -
İNSAN GÜZELLEMESİ

İnsanlar gördüm, açtılar, ama bîihtiyaçtılar

İnsanlar gördüm, sırtları pekti ama muhtaçtılar

İnsanlar gördüm, hakkı olana dönüp bakmadılar

İnsanlar gördüm, koynunda hazineler sakladılar

İnsanlar gördüm, nafakalarından infak ederlerdi

İnsanlar gördüm, vermemek için nifak ederlerdi

İnsanlar gördüm, terazi gibi, adaletten şaşmadılar

İnsanlar gördüm, küfe gibi, doldular, taştılar, paylaşmadılar

İnsanlar gördüm, aydınlatırlardı köşe bucak, cümle mekânı

İnsanlar gördüm, netameliydiler, imkânsız kılardı imkânı

İnsanlar gördüm, kılavuz gerekmezdi, dostu olana

İnsanlar gördüm, hemen nişan alırlardı postu olana

İnsanlar gördüm, hem nükteli, hem manalıydı sözleri

İnsanlar gördüm, içi dışına uymaz, maskeliydi yüzleri

İnsanlar gözdüm, katıkları yoktu, gözleri toktu

İnsanlar gördüm, servet ganiydi, bereketi yoktu

İnsanlar gördüm, latiftiler, sanki melek sanırdınız

İnsanlar gördüm, iblistiler, gözünden tanırdınız

İnsanlar gördüm, saba rüzgârı gibi, ilham saçarlardı

İnsanlar gördüm, kasırgaydılar, duyanlar kaçarlardı

İnsanlar gördüm, ana gibi, hep taç idi başlara

İnsanlar gördüm, kene gibi, yapışırdı döşlere

İnsanlar gördüm, çıplaktı, üzerlerinde elbisesi yoktu

İnsanlar gördüm, elbisesi çoktu, içinde adam yoktu

İnsanlar gördüm, insanca yaşadılar, insan gibi öldüler

İnsanlar gördüm, hayatları bir züldü, her şeyi öldürdüler

Bal vermeyen arıdan zehir çıkar, bal çıkmaz

Erdem gerek Âdeme, erdemsizden yağ çıkmaz

Halit sözün söyler de tesir etmez kendine

Sahibine kem sözden, başkasına pay çıkmaz
Ekleme Tarihi: 01.03.2006 - 15:01
AHUFIGAN üyenin diğer mesajları AHUFIGAN`in Profili AHUFIGAN Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 524 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
ayhan demirhan (42), milli (55), Faruk85 (39), buyukdere (50), akgulhassan (56), resulkol (42), aldirma_reis (45), cengiz__11 (45), musabbinumeyr (46), _rAbia_ (35), HACIBUBA (38), ergunoynamaz (67), emisya (43), cavittacir (47), arslanmurat1 (46), Ben_Neyim (45), hatipoglu (45), PinarKecik (46), Ugur_K (44), hami_74 (37), ust_mimar (41), Muhlise (43), lifos (49), osmanli (41), @tuba@ (39), oguzada (47), tolga67 (49), zoris (45), aydinhasan (45), ilkay turan (53), Muhammedbilal (35), burhann1 (41), esmafeyzaunal (43), havzanur (36)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.51165 saniyede açıldı