kamagra budesonide generique plaquenil hydroxychloroquine dexamethasone bedranol bekunis dragees beloc cor beloc zok beloc benicar hct benicar benzoyl betagan betapace betaprol betnesol betnovate biaxin bilol comp bilol bimatoprost binaldan binordiol blocadren bocatriol bondronat bonidon boniva brand cialis brand levitra brand viagra brexidol buspar butohaler butovent bystolic cabaser calan sr calan calcijex calcium sandoz canasa canestene cardaxen plus cardaxen
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

26 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: Kurtlar Vadisi
aziz1993 su an offline aziz1993  
28 Mesaj -
Aleykum Selam...

Arkadaşım Kurtlar Vadisi yaşamış olduğumuz ülkenin altında nasıl örgütlerin ve bizi yönetenlerin nasıl birileri olduğunu ve devleti kimlere sattığını gösteren insanlara ders vermek amacıyla yapılan bir dizidir bana göre...

Tabi bazı insanlar var senin de dediğin gibi ses çıkarınca bağırıyor o insanın yaptığı bir kötü davranış....
Ekleme Tarihi: 19.05.2009 - 16:21
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Karga Allah Diyor!!!!
aziz1993 su an offline aziz1993  
Karga Allah Diyor!!!!
28 Mesaj -
arkadaşlar gerçekten çok güzel bir video!!

http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=270411
Ekleme Tarihi: 24.09.2007 - 14:43
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Affetmek...
aziz1993 su an offline aziz1993  
Themenicon    Allah razı olsun!!!
28 Mesaj -
Kardeş Allah razı olsun!! Güle Güle Güle Güle
Ekleme Tarihi: 15.08.2007 - 15:58
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: KABIRDE KONUSAN GENC
aziz1993 su an offline aziz1993  
Themenicon    Allah razı olsun!!!
28 Mesaj -
Allah razı olsun kardeş!!!!


Mükemmel
Ekleme Tarihi: 15.08.2007 - 15:51
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Miraç Olayı...
aziz1993 su an offline aziz1993  
Themenicon    Allah Razı Olsun
28 Mesaj -
Kardeş Allah razı olsun Güle Güle Güle Güle Güle Güle
Ekleme Tarihi: 15.08.2007 - 15:33
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: MUCIZELER (resimli)
aziz1993 su an offline aziz1993  
Themenicon    Allah Razı Olsun!!!
28 Mesaj -
Allah Razı Olsun Senden Güle Güle Güle Güle Güle Güle
Ekleme Tarihi: 11.08.2007 - 12:04
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Sizlerle görüşmek istiyorum...
aziz1993 su an offline aziz1993  
Ben De Varım!!!
28 Mesaj -
Bende Varım!!!!

kahkaha kahkaha kahkaha kahkaha kahkaha


Güle Güle Güle Güle Güle Güle
Ekleme Tarihi: 01.07.2007 - 21:28
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: ŞEKER HOCA LAKAPLI ŞEKER İMAM
aziz1993 su an offline aziz1993  
Sağol
28 Mesaj -
Allah razı olsun!!!!


Mükemmel Allah Razı Olsun
Ekleme Tarihi: 01.07.2007 - 21:23
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Bir Öykü!!!
aziz1993 su an offline aziz1993  
Themenicon    Bir Öykü!!!
28 Mesaj -
Arkadaşlar ben bu hikayeyi okulumuzdaki din kültürü öğretmenimizden dinledim ve çok beğendim...

İşte o hikaye:

Zamanın birinde bir kasabada yaşayan bir aile varmış.Bu gerçekten dindar bir aileimiş.Ve bu aile anne baba ve 14-15 yaşlarında bir cocuktan oluşuyormuş.Bir bu cocuk eline bir küçük çıra alıp bir kuşun ayaklarını bağlayıp onunla eğleniyormuş.Bunu gören babası oğluna yapma evladım diye yakarmış.Ama oğlu yerine getirmeyip devam etmiş. Ve kuşun sonunda ayağı kırılmış. Ve babası göz yaşlarını tutamayıp ağlamış ve oğluna'oğlum sen bu hayvanların canını acıtıyorsun Allah'ta sana ibret olarak sana bu acıyı sana inşallah yaşatır ve kimsenin canının yakmamanın gerektiğini anlarsın' demiş. Ve cocuk yaklaşık 35 yaşlarına geldiğinde kangren olmuş ve vücuda yayılmaması için ayağını kesmişler ve anlamış ki kimsenin canının yakılmamalı....
Ekleme Tarihi: 01.07.2007 - 21:13
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon İLK HEMŞİRE!!!!!!
aziz1993 su an offline aziz1993  
Themenicon    İLK HEMŞİRE!!!!!!
28 Mesaj -
Hemşireliğin bir meslek haline gelmesi, çok eski devirlere dayanmaz. Ancak hastalık ve tedavi insan hayatı ile başladığına göre, hasta bakımı da başlangıçtan beri süre gelmiştir. Peygamberimiz, hasta ziyaretine, hastaya hizmete çok önem vermiş, dinimizde hastanın hizmetinde bulunan yardımcılarının Ramazanda oruçlarını tehir edebileceklerine bile cevaz vermiştir.

Siyer, İslâm tarihi ve hadis mecmualarında; özellikle savaşlarda hanımların bulundurulduğu ve bunların yaralılara hizmet verdiklerine dair pek çok örnekler vardır. “Buharînin nakline göre bir hanım“; Biz, hazreti peygamber ile beraber savaşta bulunurduk. Mücâhitlere su verir, onlara hizmet ederdik. Yaralıları tedavi eder, şehitleri Medine’ye taşırdık (Buharî, Cihad 67), der.

Ümmü Atiye ise, Rasûlullah ile birlikte yedi savaşa katıldığını, geri hizmetleri gördüğünü, ordunun yemeğini yaptığını, yaralıların yaralarını sardığını ve çok ağır yaralılara da hizmet verdiğini söylemektedir (Müslim, Cihad, 142; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/84-85).

Hendek muharebesinde yaralananların tedavî ve bakımı için Peygamber efendimiz (s.a.v.) Medine’de Mescid-i Nebi civarında bir çadır kurdurmuş, bu çadırı hastabakıcı bir hemşire, Benî Eslem kabîlesine mensup Medineli Rufeyde (r.a.) isminde bir hanımın idaresine tevdi etmişti. (İbni Hişam, Sireti İbni Hişam Tercüme, Hasan Ege, c.3, s. 329, İstanbul, 1985).

İşte tarihte İslam’ın ilk hastahanesi ve hemşiresi...

Muharebe esnasında yaralanan mücahitler bu çadır içinde ve Rufeyde (r.a.) hatun ile yanındaki diğer İslâm hanımları tarafından bakılmış ve tedavi edilmiştir.

Rufeyde (r.a.), sıradan bir hasta bakıcı hemşire değildi. Devrin tedavi usullerine vâkıf, bilgili bir hatun idi.

Sünnete ve Ashâb-ı Kirama bağlılığı ayrılmaz vasfı haline gelen milletimizin özünde de iyilik severlik, âciz ve hastalara yardım duygusu ve faaliyetleri açıkça görülmektedir. Selçuklular döneminde de, Osmanlılar döneminde de özellikle tanınmış hanımların hastaneler yaptırdıkları dikkat çekicidir. 12. asırda Hunat Hatun Kayseri’de, 16. asırda Hürrem Sultan İstanbul Hasekide Şifahâneler yaptırmışlardır. Bütün varlıklı hanımların pek çok okul yaptırmalarının yanında hastane yaptırmaya yönelmeleri de beklenir. Artık bugün hemşirelik ve hasta bakıcılık bir meslek halini alsa da gönüllü hizmetlere ihtiyaç da devam etmektedir.
Ekleme Tarihi: 01.07.2007 - 20:59
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Bediüzzaman Said Nursi
aziz1993 su an offline aziz1993  
Öneri
28 Mesaj -
Arkadaşlar bence hepsini okuyun çok ilginç şeyler var!!!!!!

Yani en azından göz gezdirin!!!!!!!
Ekleme Tarihi: 01.07.2007 - 20:41
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Kabir Azabından Sana Sığınırız Allahım
aziz1993 su an offline aziz1993  
Kabir Azabından Sana Sığınırız Allahım
28 Mesaj -
Kabir azabından sana sığınırız Allah'ım


Resûl-i Ekrem Efendimiz (aleyhi ekmelü't-tehâyâ) insana sıkıntı ve keder verecek, onu dünya ve ahirette zillete düşürecek mevzularda Cenâb-ı Hakk'a sığınmış, ümmetine de her türlü musibete karşı Allah Teâlâ'nın hıfz ve inâyetine sığınmalarını tavsiye etmiştir.

Bu şekilde, ilahî emir ve yasaklara uymanın yanı sıra, hem söz hem de amelle Allah'ın koruyup kollamasını ve bütün şerlerden muhafaza etmesini istemeye "istiâze" denmektedir.

Peygamber Efendimiz'in değişik hadis-i şeriflerine bakılırsa görülecektir ki, O, küfürden, fâsıklıktan, nifaktan, riyakârlıktan, kalbin kasvet ve gafletinden, acizlikten, tembellikten, yoksulluk ve borcun galebe çalmasından, zillet ve meskenetten, insî ve cinnî şeytanların şerlerinden, delilik ve cüzzam gibi hastalıklardan, bunamaktan ve çok yaşlanıp başkalarının eline düşmekten, yangın ve sel gibi felâketlerden, kabir azabından ve Cehennem'den... Cenâb-ı Allah'ın rahmetine, ilâhi riâyet ve inâyete iltica etmiş; aynı zamanda bize de, bu musibetlere karşı teyakkuzda olmamızı irşad buyurarak, yönelmemiz lazım gelen sığınağı göstermiştir.

İnsan için çeşitli hayat mertebeleri söz konusudur. Ehl-i şuhud ve keşif, bu mertebelerin çoğuna muttalidirler. Mesela, hayalin kendine mahsus bir âlemi vardır; hayali geniş olan kimseler, bizim göremediğimiz pek çok şeyi adeta görür gibi olurlar. Onlar için safha safha geçmiş ve satır satır gelecek birden duyulur ve yaşanır. Hayalin hemen bir adım gerisinde rüyalar âlemi; rüyalar âleminin az ötesinde berzah buudu; berzahın daha ötesinde ise, cennetiyle-cehennemiyle en hakiki ve râsıh âlem olan ukba vardır. Oradan bu tarafa gelirken berzah âlemi, cennet âleminden biraz uzak, bizden de biraz ötede bulunmaktadır. Bu âlem, ruhanilerin cevelangahı gibi bir yerdir. Burası rüyalar âleminden biraz daha râsıh ve köklü bir âlem mahiyetindedir. Berzah âlemiyle, içli-dışlı yaşayanlar orayı-burayı bir arada görürler. Tabi bu tür halleri, tatmayan da bilmez.

Bir insan imansız olarak ölürse kabirde azap görecektir. Hadisin ifadesiyle kabrin sıkıştırması haktır. Fakat orada hesap yoktur; zira hesap, mahkeme-i kübrada görülecek ve imansız ölen bir insan cehenneme gidecektir.

Bununla beraber, müminin dünyada çektiği sıkıntılar, onun günahlarına kefaret olduğu gibi, ölüm esnasındaki ızdırapları, kabirde maruz kaldığı/kalacağı tecziye türü hususlar da ahiret azabını hafifletme adına arındıran birer ameliyedir.

Çok sıhhatli olmasa da siyerde şöyle bir vak'a nakledilir: Hz. Abbas, Hz. Ömer'i çok sevmektedir. O, Hz. Ömer'in vefatından sonra onu rüyasında görmek ister. Ancak aradan altı ay geçtikten sonra ona rüyasında görür ve sorar: "Ya Ömer! Altı aydır neredeydin, seni bir türlü göremedim." Hz. Ömer, "Ancak hesaptan kurtuldum" der. Hz. Ömer, âbide-i İslamiye ve insaniyedir.. ve nebilerden sonra kâ'bına ulaşılamazlardandır. Ancak, ihtimal onun da mukarrebin ölçüsünde bazı lememleri vardı. Mahkeme-i kübrâda o lememden en ufak bir iz kalmayacak şekilde –muhtemel- bir arınma faslı yaşamıştı.

Evet, binlerce ehl-i keşf ve müşahedenin açıktan açığa müşahedesiyle bir kısım küçük günahları irtikâp etmiş müminler, hesaptan evvel kabrin sıkıştırmasıyla her halde bu günahlarından arındırılıyor ve huzuru kibriyaya öyle alınıyorlar.

Kabir sıkmasına Sa'd b. Muaz gibi seviye insanı bir sahabinin durumu açık bir örnektir. O Sa'd ki vefâtında Cibril (aleyhisselâm), Allah Resûlü'ne gelip şöyle demişti: "Sa'd'ın ölümüyle arş ihtizaza geldi Ya Resûlallah!" Ayrıca cenazesine iştirak eden Allah Resûlü, ayaklarının ucuna basarak yürüyünce bunun sebebi soruldu. Efendimiz de şöyle cevap verdi: "Cenazesini teşyî' için o kadar melâike indi ki, onları rahatsız etmemek için böyle davrandım"

İşte böylesine yüce bir kamet olan Hz. Sa'd kabre konunca, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), "Fe sübhânallah, kabir Sa'd b. Muaz'ı da sıkarsa!" deyip taaccüplerini ifade etmişlerdi. Evet, muhacirlerin efendisi Hz. Ebu Bekir olduğu gibi, Sa'd b. Muaz da Ensar'ın Ebu Bekir'idir. O, Hendek'te şehit olmuştur. Ne hikmete binaen söylediğini bilmesem de o, yaralı bir vaziyette ve üzerinden kanlar akarken şöyle diyordu: "Allah'ım! Habibin uğrunda onun düşmanlarına karşı yine savaştıracaksan beni yaşat. Eğer bir daha savaşamayacaksak benim yaşamamın da manası yoktur ve sen, beni vefat ettir." Evet, onun bütün hayatının gayesi hep Allah yolunda mücadele ve mücahede olmuştur. Bu itibarla, nazarımda Sa'd o kadar büyük ve âlidir ki Everest tepesi onun yanında derin bir çukura dönüşür.

İnsan yaşadığı gibi ölür

Kabir azabı ile alakalı bu hususlar kat'i olduğu gibi, burada muhakkak zikredilmesi gereken bir husus da şudur: İyi bir mümin kabirde sual meleklerine cevabını tam verir. Onların, 'Rabbin kim? Peygamberin kim? Dinin hangi din?' gibi sorularına mü'minin cevap vermesi çok kolay olur. Zira, 'Allah, inananları, dünya hayatında da ahirette de sağlam sözle tespit eder' (İbrahim, 14/27) ayetinin de işaret ettiği gibi o, dünyada iken bir 'Kavl-i sâbit-değişmeyen söz' olan tevhidi tekrar etmiş durmuş ve bu ifadeler onun gönlüne ve şuuraltına iyice yerleşmiştir. Orada aklı başına gelir gelmez de aynı şeyleri söyleyecektir. Çünkü o, dünyada iken kelime-i tevhidle bu derecede bütünleşmiştir.

İmam Kurtubî diyor ki: 'Ben birçok insan gördüm. Bunlardan kimisi ölüm anında, 'Sepeti getir, otu götür, samanı ver, atı bağla' diyordu.. kimisi de cihad aşkı ve iştiyakıyla tutuştuğundan, 'Atımı getirin, kılıcımı bana verin, beni atıma bindirin, cihada gitmek, Allah'ın yüce ve yüksek adını yüceltmek istiyorum' diyordu. Herkesin ömrü, amelinin cinsine göre mühürlenip noktalanıyor ve herkes de bu son anında ameline yakışır bir meleğin temessülüyle karşılaşıyordu...

ÖZETLE

1- Resûl-i Ekrem Efendimiz insana sıkıntı ve keder verecek mevzularda Cenâb-ı Hakk'a sığınmış, ümmetine de her türlü musibete karşı Allah'ın hıfzına sığınmalarını tavsiye etmiştir.

2- Bir insan imansız olarak ölürse kabirde azap görecektir. Kabrin sıkıştırması haktır. Fakat orada hesap yoktur; zira esas hesap, mahkeme-i kübrada görülecektir.

3- İyi bir mümin sual meleklerinin bütün sorularına çok kolay cevap verebilir. Çünkü o, dünyada iken kelime-i tevhidi bütün kalbinde duyarak yaşamıştır.


Fethullah GÜLEN
Zaman - Kürsü
08 Haziran 2007, Cuma


Arkadaşlar hoca efendinin yazısını sizinle paylaşmak istedim inşallah beyenirsiniz...
Ekleme Tarihi: 01.07.2007 - 20:35
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Enfes!!!!!!!!
aziz1993 su an offline aziz1993  
Enfes!!!!!!!!
28 Mesaj -
http://www.youtube.com/watch?v=ng9LPnHN6Z8


Arkadaşlar tavsiye ediyorum....



sevinçli sevinçli sevinçli sevinçli
Ekleme Tarihi: 01.07.2007 - 20:26
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Sabah Namazının Önemi
aziz1993 su an offline aziz1993  
Themenicon    Sabah Namazının Önemi
28 Mesaj -
Meleklerin seyrettiği namaz: Sabah namazı


Meleklerin seyrettiği bir namaz kılmak ister misiniz? O halde sabah namazını kaçırmayın. Düşünün, tekbir alıyorsunuz, melekler şahit, rûkua gidiyorsunuz melekler şahit, secde anındasınız yine melekler şahit.

Sabah namazını ne sıklıkla kılarsınız? Hiç kaçırmamaya mı dikkat edersiniz yoksa arada bir kılmaya mı çalışırsınız? Şayet gönlü ötelere açık kullardansanız harika, yok eğer dikkatli değilseniz sabah namazını kılma hususunda, gelin, nimetten faydalanma adına, beraberce Yüce kitabımıza kulak verelim: “Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar, belli vakitlerde namaz kıl, özellikle de sabah namazını. Çünkü sabah namazında gece ve gündüz melekleri hazır bulunur (şahit olurlar). (İsra Sûresi, 78)

Acaba Rabbimiz sabah namazına neden bu kadar önem veriyor? Çünkü, kalbin ulvî olan her güzelliğe açık olduğu en huzurlu vakittir bu vakit. Çünkü, başlanacak olan yoğun ve yeni bir güne hazırlanmanın en doğru ve bereketli olduğu vakittir bu vakit. Çünkü tefekkür için en uygun vakittir bu vakit. Farkına varabilenler için, cennet soluklarının, kalbin derinliklerine kadar nefeslendiği vakittir bu vakit.

İnsan bazen taltif görmek ister ya hani. Yaptıklarının, sevdikleri tarafından görülmesini ister. İşte Yüce Allah (cc), kullarına çok büyük bir taltif yapıyor ve o nurdan meleklerini, ibadetimize şahit tutuyor. Düşünün, tekbir alıyorsunuz, melekler şahit, rûkua gidiyorsunuz melekler şahit, secde anındasınız yine melekler şahit. Zikrediyorsunuz Rabbinizi, salatü selamlar gönderiyorsunuz Peygamberinize ve yine melekler yanınızda hazır ve şahit.

Gelin dostlar! Sabah namazlarını eğer kılıyorsanız, bu ayeti hatırlayarak, seher vakitlerini daha bir bilinçli idrak edelim. Eğer ki, ihmal ediyorsanız, bugünden tezi yok, beynimizi ve kalbimizi ‘Sabah Namazı Vakti’ne ayarlayalım. Sahi insan ömründe kaç kere sabah namazı kılar ki? Bu bilinmez belki; ama bilinen tek gerçek var ki, o vakitte Allah, meleklerini namaz kılan kulunun yanında hazır tutuyor. Haydi kalkın kaçırılmaması gerekli olan sabah namazına ve hissedin o nurdan varlıkları, sağınızda yada solunuzdadır belki kim bilir, dikkatli davranın o halde...
düsün düsün
Ekleme Tarihi: 01.07.2007 - 20:20
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Bediüzzaman Said Nursi
aziz1993 su an offline aziz1993  
Bediüzzaman Said Nursi
28 Mesaj -
İşte arkadaşlar Üstadın Özgeçmişi:

Bediüzzaman Said Nursi,1873 te Bitlis in Hizan ilçesine bağlı İsparit nahiyesinin Nurs köyünde doğdu. Babasının adı Mirza,annesinin Nuriyedir.Ağabeyi Molla Abdullah'ın ilim tahsil etmesinin kendisine kazandırdığı itibara imrenerek 9 yaşında Tağ köyünde Muhammet Emin Efendi'nin medresesinde(alttaki resim) öğrenime başladıysa da çok geçmeden Nurs'a döndü ve haftada bir gün gelen ağabeyinden temel bilgileri öğrenmekle tahsilini devam ettirdi. Öğreniminin en verimli safhası, 15 yaşındayken 1888'de Muhammet celalî'den ders aldığı üç aylık devredir. O zattan Molla Cami'den nihayete kadar, ortalama on yılda okutulan bütün metinleri üç ayda okuyup diploma aldı. Kitaplardan sadece anahtar bilgileri öğreniyordu.alet ilimlerini kapsayan bu Öğrenimin ardından,sıcaktan kavrulmuş toprağın suyu yutması gibi temel ilimlere yöneldi. Usûl'den Cem'ül-cevâmi, Kelâm'dan Şerhül-Mevâkıf gibi ağır metinlerden günde ortalama iki yüz sayfalık bir kısmı anlayarak okuyordu.Bu sıralarda Şirvandaki ağabeyinin yanına gittiğinde icâzet aldığını söyleyince o inanmamış, sıkı bir sınamadan sonra küçük kardeşinin kendisini geçtiğini görerek talebelerinden gizlice ondan ders almaya başlamıştı.





Siirt'teMolla Fethullah da imtihan sonucunda durumunu tespit etmiş, yanında bulunduğu bir hafta içinde, günde bir-iki saatlik meşguliyetle Sübkî'nin Usûl-i Fıkh'a dair Cem'ül Cevâmi eserini ezberlediğini görünce ''zeka ile hafıza kuvvetinin ifrat derecede bir kimsede bir araya gelmesi nadirdir'' deyip hayretini belirtti ve kitabına şu cümleyi yazdı (Cem'ul Cevâmi Kitabının tamamını bir haftada ezberlemiştir.) sonunda ünü, Siirt, Bitlis gibi bölge valilerinin, O'nu korumaya mecbur kalacakları boyutlara vardı.






Tillo'da Kubbeyi Hasiye türbesinde inzivada Kamus'u Muhit'i ezberlerken bir gece Abdülkadir Geylâni'yi rüyasında görür. ''Git Miran aşireti reisi Mustafa Paşa'yı hidâyete davet et; zulümden vazgeçip namaza, emr'i ma'rûfa başlasın der'' Molla Said, derhal Miran aşiretine doğru Tillo'dan hareket eder. Büyük bir cesaretle tebliğini yapar. Paşa,onu öldürmeye kalkar fakat sonunda yola gelir. Bir süre Mardin'de ikamet eden Molla Said, çok genç yaşta içtimayî ve siyasî hadiselerle ilgilenmeye başlar. Kendisinden endişelenen Mardin mutasarrıfı onu, muhafızlarla kelepçeli olarak Bitlis Valiliğine sevk ettirir. Namaz kılmak için kelepçelerinin çözülmesini ister. Jandarmalar kabul etmeyince kendisi açar. Jandarmalar, bu hali keramet addedip hayretler içnde kalırlar; özür dileyip her türlü hizmete amade olduklarını söylerler. İleriki yıllarda Bediüzzaman'a; ''kelepçeleri nasıl açtın?'' diye sorulunca ''Bende bilmiyorum, olsa olsa namazın kerametidir''diye cevap vermiştir. Bitlis'te vali ile bazı memurların
içki alemi yaptıklarını öğrenince emr-i maruf yapar. Önce hiddetlenen vali, az
sonra onu geri çağırtarak, ''Herkesin bir üstadı vardır. Artık benim de üstadım
sensin der.'' Der. İşbu Vali Ömer Paşa ona sarayında yer ayırır, ısrarla iki
sene misafir eder, kızı ile evlendirme isteğini Bediüzzaman kabul etmez. Birgün
meşhur şeyhlerden Muhammet Küfrevî'nin kendisine bedua ettiğini işitince onu
ziyaret eder. Küfrevi hazretleri kendisine iltifat edip teberrüken ders verir.
Said'in bir hocadan okuduğu en son ders budur. Böylece o haberin asılsız olduğu
da ortaya çıkmıştır. Van Valisi Hasan Paşa'nın daveti üzerine 1893'te 15 yıl
sürecek olan Van ikametini başlar. Burada öğretim ve irşad hizmetini yaparken
hükûmet görevlileri ve muallimlerle de temasta bulunur; geleneksel ve Kelâm
ilminin, islam akâidini yeni dünya şartları karşısında açıklamaya yetmediği
kanaatine vardı ve fen bilimlerini öğrenmeye koyuldu. Coğrafya, matematik,
fizik,kimya, jeoloji, astronomi, biyoloji, tarih ve felsefe'ye dair kitapları, o
ilimlerin uzmanlarıyla konuşacak derecede öğrendi. Molla Said, kendisine has bir
öğretim usûlü geliştirdi. İlim ehli ona ''Bediüzzaman'' lakabını vererek değişik
özelliklerini ifade etmek istediler. Bulunduğu ortamda yaşayan âlimlerden, şu
yönlerde farklı bir tutumu vardı: 1-Maaş ve hediye kabul etmiyordu. 2-Kendisine
sorulan tüm sorulara cevap verdiği halde ilim ehlinden hiç kimseye soru
sormuyordu. 3-talebelerini da zekât ve hediye kabülünden men ediyordu. 4-
Dünyada mücerred kalmak istiyor; ev,bark, eşya, aile kaydı altına girmiyordu.
Günün birinde Vali Tahir Paşa, bir gazetedeki şu müthiş haberi gösterir:
İngiltere Sömürgeler Başkanı Gladston, mecliste Kur'an'ı gösterip ''müslümanları
bu kitaptan uzaklaştımadıkça onlara tam hâkim olamayız.'' Demiştir. Bu dehşetli
haber, Bediüzzaman'ın şahikasına ulaşmış olan iman heyecanında dalgalanmalar
meydana getirerek ; ''Kur'an'ın sönmez ve söndürelemez mânevi bir güneş olduğunu
Dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim! Der. Fen bilimleri adına Batı'dan
gelecek dalâletlere karşı koymak üzere ideal edindiği üniversiteyi Van veya
Diyarbakır'da açmak düşüncesiyle 1896'da İstanbula gider.Netice alamayınca aynı
maksatla 1907 yılında İstanbul'a ikinci defa gitti.İstanbul Fatih semtindeki Şekerci Han'a yerleşir(alttaki resim.)

Kısa zamanda İstanbul'da
şöhreti yayıldı.Dinî ilimler alanında sorulan her soruya ikna edici cevaplar dair o zaman üniversit öğrencisi olup bizzat kendisine soru soran Hasan Fehmi Başol (Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi ve başkanı), Ali Himmet Berki (Yargıtay Başkanı) gibi- birçok şahid vardır.
Hilafet merkezinde siyasî temaslarla İslâm'ahizmeteden Bediüzzaman meydanlarda, kürsülerde sık sıgörünüyordu.meşrutiyetin ilanından sonra bazı arkadaşlarıyla İttihad-ı Muhammedî cemiyetini kurdu.Bütün müslümanları üyesi sayan bu cemiyet, hızlı bir gelişme kaydetti. Geldiği ileri sürülen ''Hürriyet''in şer'î sınırlar çerçevesinde kalması için gayret gösteriyordu. Tanin, İkdam, Serbesti, Mizan, Şark ve Kürdistan,Volkan gibi çeşitli gazetelerde yazıyordu. Devrin siyasi şartları içerisinde ve kaygan siyaset zemininde,geleneksel saltanat idaresinin devamının zor olduğun düşünüyor,bundan dolayı meşrutî idareyi bir çare olarak görüyordu. ''Eski hal muhal,ya yeni hal ya izmihlâl'' diyordu.Said Halim Paşa, Babanzade Ahmet Naim,Filibeli Ahmet Hilmi, Mehmet Akif, Elmalılı M.Hamdi gibi birçok İslâmcı ilim ve fikir adamı da böyle düşünüyorlardı. Fakat çok geçmeden İttihat ve Terakki hükümetinin, daha çok menfi tesirler altına girdiğini görünce doğru bildiğini söylemekten geri durmamıştır. Bu arada 31 Mart hadisesi oldu; birçok hoca arasinda o da tutuklanıp idam istemiyle yargılandı. Sıkı Yönetim Mahkeme Başkanı Hurşit Paşa'nın:''Sende Şeriat istemisşin öyle mi?'' sorusuna şu cevabı verdi: ''Şeriatın bir hakikatına bin ruhum olsa feda etmeye hazırım.Zira Şeriat,sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir.Fakt ihtilalcilerin istediği gibi değil!'' Kendisine yapılan ithamlara karşı yaptığı uzun savunma,daha sonra iki defa tab edilmiştir. Cesurca müdafaası neticesinde idam beklerken beraat etti. Mahkeme heyetine teşekkür etmeksizin mahkemeden çıktı. Beyazıd'dan sultanahmed'e kadar kendini izleyen bir halk kitlesi önünde ''Zalimler için yaşasın cehennem!'' nidasıyla ilerledi. İsyan eden sekiz taburu itaate sevk ettiği sabit olunca Sıkı Yönetim Mahkemesi, onun isyana katılmadığını anlamış ve beraat ettirmişti. bu olaydan sonra İstanbul'da fazla kalmaz, 1910 yılında Van'a gitmek üzere İstanbul'dan ayrılır, Batum yoluyla Van'a giderken Tiflis'e uğrar. Tiflis'te Şeyh San'an tepesinde bir Rus polisiyle ilginç bir konuşması olur.İslam'ın geleceğinden ümitli olduğunu ifade etmesi üzerine polisin çağdaş müslümanların esir, zayıf fakir olup varlık göstermelerinin imkansız olduğunu söylemesine karşılık verdiği şu keramet cevap 90'lı yıllardan sonra meşhur olmuştur: ''Müslümanlar tahsile gitmişler ; işte Hindistan, İslâm'ın kabiliyetli bir evladıdır,İngiliz lisesinde okuyor. Mısır İslam'ın, zeki bir mahdumudur,İngiliz Mülkiye mektebinden ders alıyor,Kafkas ve Türkistan İslamın iki bahadır oğullarıdır,Rus harbiyesinde talim ediyorlar''(Nur talebelerin'den bir hizmet grubu 1995 yılında Tiflis şehrinde bir özel lise açmışlardır.) Daha sonra Van bölgesini dolaşarak ilmî içtimaî konularda etrafı aydınlatır. Gezileri esnasında kendisine sorulan surulara verdiği cevaplar,Münâzarat adlı bir kitapta toplanmıştır. 1911 kışında Şam'a gittiğinde oralı bazı âlim dostlarının ricası üzerine Emevi Camii'nde(alttaki resim) tarihi bir hutbe verdi(bu hutbenin Arapça orijinali küçük bir kitap halinde iki defa yayınlandılktan sonra bizzat müellif tarafından Türkçe tercümeside yayınlanmıştır).




Bu hutbede İslâm dünyasını geri bırakan etkenlerin şunlar
olduğunu tespit eder: 1-Yeis. 2-Toplum hayatında sıdkın (doğruluğun) ölmesi. 3-Düşmanlık arzusu.4-Mü'minleri birbirine bağlayan manevi bağları bilmemek.5-İsdibdat. (Baskı).6-Şahsî menfaat peşinde koşma. Bu hastalıkların ardından tedavi yollarını da göstermektedir. Bu hutbenin bir yerinde, 50 sene sonra gelecek nesillere hitab ettiğini söyler ki,yirminci asrın son üçte birinde onun eserlerinin daha büyük bir yayılma göstermesi,bu hitabın tam yerinde olduğuna delil teşkil eder. 1913 yılında, Van'da kurmayı planladığı üniversite için devlet, 19 bin altın tahsis ettiysede şim- diki üniversite kampüsünün de yerleştiği Edremit semtinde temeli atılan üniversite, 1. Dünya Savaşı sebebiyle tamamlanamadı. 1915 yılında cihad fetvasına beş alimden biri olarak imza attı. Fetvayı kuzey Afrika'da dağıtıp Van'a döndü.BEDİÜZZAMAN,fiilî olarak da cihadın içindeydi. Kafkas cephesinden sonra Van ta- rafına geçip, Anadolu savunmasına katıldı Çoğunu talebelerinin oluşturduğu gönüllü milis kuvveti, beş bin kadar askerden meydana geliyordu. Bir yandan bu alaya kumanda eder iken fırsat buldukça at üstünde talebelerinden Molla Habib'e İşârât'ül-İ'caz tefsirini arapça olarak yazdırıyordu. Bitlis müdafaası esnasında birliğinden üç talebesiyle kalıncaya kadar çarpıştı.

Sonra yaralı bir vaziyette esir düşüp Sibirya'daki Koşturmaya'ya gönderildi.
(yandaki resim) Bir esir kampını teftişe gelen Rus Başkumandanı Nikola Nikolaviç'in önünde herkes ayağa kalkarken o kalkmadı.Sebebi sorulunca ''ben İslâm alimiyim. İmanlı kimse gayri müslime kıyam edemez'' cevabını verdi.Kum- andan idamını emretmişken Bediüzaman'ın son arzusu olan iki rek'âtlık namazından sonra emri- ni geri aldı.Bu hadiseyi kendisi anlatmamış,esir kampında beraber bazı zâtların tanıklığına dayanarak tarihçi Abdurrahim Zapsu (Ehl-i Sünnet Mecmuası,1948,c.2,sayı: 46) yayınladıktan sonra tasdik etmiştir. Komünizm ihtilali ile sarsılıp bölünen Rusya'nın karmaşıklığından faydalanarak 4 yıl süren esaretten firar ile kurtulup Petrsburg, Varşova, Viyana yoluyla 1334 yılında İstanbul'a dönmeye muvaffak olur.

Dünya savaşından donra, 1918 yılında kurulup Osmanlı Devleti'nin en din kurulu durumunda olan Dar'ül-Hikmeti'l-İslâmiye üyeliğine Orduy-ı Hümayun adayı olarak tayin edildi. Bu kurulda İzmirli İsmail Hakkı,Şeyh Saffet (yetkin) gibi zâtlar üye olup Mehmet Akif de kurulun genel sekreteriydi. Harbin sonuna doğru İngiliz siyasetinin iç yüzünü ortaya koyan Hutuvvât-ı Sitte adlı risâlesini yayınlamış ve İstanbul'un her tarafına dağıttırmıştı. İngilizler 1920 yılında İstanbul'u işgal edince bu risâle, İngiliz Başkumandanına gösterilir ve BEDİÜZZAMAN'ın bütün kuvvetiyle aleyhte bulunduğu kendisine ihbar edilir. Kumandan onu idam etmeye niyetlendiyse de böyle bir hareketin,Doğu Anadolu'da büyük bir kargaşaya ve İngiliz aleyhtarlığına sebeb olacağı yönün - deki uyarıları dikkate alarak bu kararından vazgeçer. İşgal döneminde İngiltere Angligan Kilisesi baş papazı, İslâm hakkında kapsamlı altı soru ha- zırlamış ve yetkili din âlimlerinin cevaplarını istemişti. Elmalı'lı Muhammet Hamdi Yazır, Abdülaziz Çavuş gibi bir kaç zât,küçük bir kitap çapında cevaplar hazırladılar. BEDİÜZZAMAN ise ''Ben onlara bir tek kelimeyle bile cevap vermem Cevabım tükürüktür'' deyip bu tutumunun sebebini şöyle açıklamıştır:''Çünkü zalim devletin,ayağını boğazımıza bastığı dakikada, papazlarının mağrur bir eda ile suâl sormasına karşı yüzüne tükürmek lâzım gelir.'' Bu cevap, onun farkını ve mizacını gösteriyor. Üstad, bu kişilerin maksatlarını keşfedip: ''İşte biz, adamı böyle yeneriz. Şayet sizin dininiz hak olsaydı bu perişan vaziyete düşmezdiniz. Şimdi bizim üstünlüğümüzü anlayın bakalım!'' dercesine bu soruları yönelttiklerini keşfedip bu ağır cevabı vermişti. 5 Mart 1920'de Hamdullah Suphi, V. Ebuziyya, Mazhar Osman, F. Kerim Gökay, Süheyl Ünver, M. Şekip Tunç ve Hakkı Tarık Us ile Yeşilay'ı kurdu. 1921 yılının Ocak ayında İskilipli Atıf Mustafa Sabri, Ermenekli Saffet efendilerle Müderrisler Cemiye'tini kurdu. Anadolu'da başlatılan İstiklâl hareketini destekledi. Şeyhülislâm Dürrizâde'nin bu hareket aley- indeki fetvasının, esaret altında verilmiş olduğundan geçersiz olduğunu belirtti.

İstanbul'daki önemli ve başarılı hizmetlerinden dolayı Ankara hükûmeti, onu Ankara'ya davet etti. ''Ben tehlikeli yerde mücadele etmek istiyorum'' diyerek bu teklifi kabul etmedi. Zaferden sonra 9 Kasım 1920' de davet tekrarlandı ve bu defa kabul etti. Meclis'de,resmî karşılama töreni yapılmasına dair karşı çıktı.Mebusların dinî yönden lâkayd olduklarını görünce 19 Ocak 1923'te üç sayfalık bir beyannname dağıtarak onları uyardı.Namaz kılanlara altmış mebus daha katıldı.Namazgâh olan küçük bir odayı, büyük bir mescid haline getirtti.İdealindeki üniversiteyi gündeme getirdi; 163 milletvekilinin oyu ile bu iş için yüzellibin banknot ödenek ayrıldı. Bediüzzaman, İslâm âleminde bir dirirliş olacağına dair kuvvetli ümidi sebebiyle Ankara'ya gelmişti.Gençliğinden bu yana tüm çabaları hep bunun içindi.Siyasî açıdan bu yöndeki son teşebbüsü,Ankara'da oldu.Fakat karşısına kuvvetli engeller çıktı. Bir gün Meclis'te, Mustafa Kemal Paşa ile iki saat kadar görüşmüş; yapılacak inkılâbın Kur'an'dan kaynaklanması gerektiğini,Avrupalıları taklit etmenin doğru olmayacağını anlatmıştı.Mustafa Kemal,Bediüzzaman'ın nüfûzundan istifade etmek için ona mebusluk,Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye gibi Diyanet'te azalık ve Şark Umumi Vaizliği'ni teklif eder.Fakat Bediüzzaman kabul etmez.Meclis'teki ortamı da değerlendirerek siyaset alanında yapacağı bişey kalmadığını düşünür;Van'a gidip Erek dağında bir mağarada inzivaya çekilir.Bu düşünce, aslında başka bir alandaki hareketi planlamak gayesiyle yapılan bir gerilim, koşmak için yapılan bir geri çekilmeydi.Dalâletin, ilim ve medeniyet kisvesiyle girdiği, yöneticilerin çoüunun Avrupai fikirlere meftun olduğu, dini faaliyetlerin yasaklandığı,dinî eğitim veren okulların kapatıldığı, totaliter tek parti yönetimin hâkim olduğu bir dönemde teşkilâttan mahrum olarak dinî hizmetrealitede yok sayılırdı.Bediüzzaman, neticesiz kalmaya mahkum ani çıkışlara iltifat etmemiş;İslâm beldelerinden birine yerleşme,orada hizmete devam etme tekliflerini de kabul etmemiştir.O,her zaman mücadelenin kzıştığı yeri tercih etmiştir. SÜRGÜN EDİLMESİ Diyarbekir tarafında ortaya çıkan şeyh Said harekeine katılmadığı halde o kıyamın neticesinde(Şubat 1925),kış mevsiminde Erzurum ve İstanbul'dan sonra Burdur'a sürüldü.7 ay orada kaldıktan sonra büsbütün tecrid etmek gayesiyle 1926'da, Isparta'ya bağlı dağlık ücra bir köy olan Barla'ya gönderildi.




Barla da tecrit edmesine rağmen,Allah Teâlâ, kendi hesabının, mahlukların hesabını bozacağına aşikar bir delil göstermek istiyordu.dağ başında bir köydeki birkaç köylüyle bile görüşmesi yasaklanmış, devamlı gözetim altında ihtiyar, garip, fakir bir insanın yazdığı hakikatleri dünyanın her tarafına yayıp hidayete susamış gönüllere ulaştırabileceğini gösterdi.Yanında Kur'ân-ı Kerîm'den başka kitabı yoktu. Barla öyle bir dirilişe kaynak oldu ki bir tarihçinin tesbitiyle "Türkiye'de dinsizlerin planını altüst etti."İman hareketi, dolaylı olarak içtimaî bir de netice aldı; Ceberrut Halk Parti idaresini de -şefi İsmet İnönü'nün ikrarı ile- deviren hareket oldu. Barla sürgünü ile Bediüzzaman'ın, 1925-1960 yılları arasında otuzbeş yıl süren hapis,sürgün,baskı dönemi başlamıştı.Üstad, yazma bilmekle beraber hattı düzgün ve güzel değildi.Bazı kâtiplere yazdırır,elden ele kopyalar çıkarmak suretiyle eserler yayılır, yazılanları da müellif bizzat tashih ederdi.Matbaadan istifade imkânı yoktu.Bunun siyasî ve malî sebepleri vardı elbette.Fakat asıl kültürel boyut üzerinde durmak gerekir.Üstad,harf inkılâbının bir emirle bin yıllık mazi ve kültürle ilgisinin kesilmesine karşı yeni nesile,Kur'ân harfleriyle yazılan eski kültürümüzü tanıtmak istiyordu.Risale-i Nur, yazılışından otuz yıl sonra,1956'da matbaada basılabildi.Üstad, o kadar zor şartlarda otuz sene boyunca bu işin ekol olaerak belki de tek temsilcisi oldu.Fotokopi hatta teksir makinasının bile olmadığı zamanda tek çare, bakarak el yazısı ile nüsha çoğaltmak oluyordu.Bir kitaptan tek bir suret elde edebilmek için haftalarca aylarca yazmak gerekiyordu.Kâtip sayısı sınırlıydı.İşte Risale-i Nur hizmeti, şakirtlerin kollarını matbaa haline getirti.Altıyüzbin nüsha eser böylece çoğaltıldı ki böyle bir çalışma, tarihte misli görülmemeiş bir çalışmadır.Kısa bir zaman sonra Üstad'ın sade fakat en şiddetli baskı dönemlerinde olduğu gibi serbestlik zamanında da pek semereli olan teşkilâtı kurulmuş bulunuyordu:Yerleşim merkezlerinde talebelerin irtibat merkezi olan medrese(dershane),kâtip talebeler, kitap ve mektup taşıyan Nur postacıları.Üstad, barla 'da sekizbuçuk yıl kaldı.Onun boş durmadığını gören islâm aleyhtarları rejim aleyhinde cemiyet kuruyor iddasında bulundular.1935'de Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi, hakkında dava açtı.Neticede keyfî olarak , tesettürle ilgili ayetin tefsirinden ötürü kendisine onbir ay hapis cezası verildi.


Halbuki isnad edilen devlet düzenini değiştirmek için teşkilat kurma suçu sabit olsaydı ya idam veya müebbed hapis cezası verilmesi gerekirdi. Geçimini nasıl sağladığı hep merak edilmiştir.Mahkemede şöyle demişti : "Darü'l -Hikme-ti'l-İslâmiye'de aldığım maaştan çoğunu, o zaman yazdığım kitapların tab'ına sarf ettim;az bir kısmını hacca gitmek için ayırmıştım.İşte iktisat ve kanaat bereketiyle o cüz'i para bana dokuz yıl kâfî geldi.Hâlâ o mübarek paradan bir miktar var.Geçim konusunda Emirdağ'da da şöyle diyecektir.Ondokuz sene iki yüz banknot ile şiddetli iktisat ile idare ettim. Palto ve fanila ve pabucunu satmakla maişetini temin eden.... 27 Mart 1936'da Eskişehir hapishanesinden çıktıktan sonra Kastomonu'ya sürgün edilip polis karakolunun karşısında bir eve yerleştirildi.(alltaki resim)



Tedbirli bir tarzda, civardan hizmete gelenler vasıtasıyla eserlerini yayıyor,Isparta ve diğer yerlerle irtibatı devam ediyordu.Kastamonu'da sekiz yıl kaldıktan sonra, bu hizmetin durdurulamayıp daha da yayıldığı görülünce 1943'de 126 talebesiyle Denizli Ağır Ceza Makhemesi'ne sevkedildi.Prof Necati Lügal,Prof Y.Z.Yörükkan ve Türk Tarih Kurumu'nunda incelemesi neticesinde:"Bediüzzaman'ın siyasî faaliyeti yoktur.Eserleri ilmî ,îmânîdir.Kur'ân'ın tefsiri mahiyetindedir.Onun mesleğinde cemiyetçilik ve tarîkatçılık yoktur."dedi.Mahkemece 130 parçalık külliyatın hepsine 15 Haziran 1944 günü beraat kararı verilip bu karar temyizce de tasdik edildi. Denizli mahkemesinde kendiside tarihi bir müdafada bulunmuştu.Müdafasının bir yerinde şöyle demişti: "Evet,biz bir cemiyetiz ve öyle bir cemiyetimiz var ki;her asırda üçyüzelli milyon mensupları var.Ve her gün beş defa namazla,o mukaddes cemiyetin prensiplerine kemâl-i hürmetle alâkalarını ve hürmetlerini gösteriyorlar....İşte biz,bu mukaddes ve muazzam cemiyetin efrâdındanız ve hususi vazifemiz de Kur'ânın imanî hakikatlarını tahkiki bir suretle ehl-i imana bildirip,onları ve kendimizi kurtarmaktır. Eğer laik cumhuriyeti soruyorsanız,ben biliyorum ki laik manası,bitaraf kalmak,yani hürriyet-i vicdan düsturuyla dinsizlere ve sefahatçilere ilişmediği gibi,dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükümet telakki ederim.Yirmi senedir ki hayat-ı siyasiye ve içtimaiyeden çekilmişim.Hükümet-i cumhuriye ne hal kesbettiğini bilmiyorum.El-iyazu billah,eğer dinsizlik hesabına,imanına ve ahiretine çalışanları mes'ul edecek kanunları yapan bir dehşetli şekle girmiş ise,bunu size bilâ-pervâ ilan ve ihtar ederim ki bin canım olsa,imâna ve âhirete feda etmeye hazırım....." Denizli hapishanesinden çıktıktan sonra hükümet,o'nu Emirdağı nda ikamete gönderdi.Fakat hizmeti ilerledikçe hakkındaki kanunsuz şiddet uygulaması artıyordu.Kendisi : "Denizli hapishanesindeki bir aylık sıkıntıyı,Emirdağ ikametinde bir günde çekiyordum..." demiştir.Bir süre sonrakaymakamlık,camiye çıkmasını menetti.Prensip olarak,sadece hizmetle ilgili olanlarla zaruret miktarı görüşürdü.Halk ile temas etme fırsatını,yaptığı gezintilerde bulurdu.Rastladığı insanlara kısa dersler verir,irşad ve nasihatte bulunurdu. Derken 1948 ocak ayında,ülkenin çeşitli yerlerinden toplanmış ellidört talebesiyle Afyon da tutuklandı.


Afyon un soğuk kışında yetmişbeş yaşındaki ihtiyar birinin yirmi ay hücre hapishanesinde tutuklu kalması,ölüme terkedilmesi demekti.Şahsına verilen sıkıntıların fazlalığını,bütün cemaate duyulan hiddeti teskin vasıtası saymakla memnun olmuştu.Hapishanede onunla gizlice görüşmeye çalışan talebeleri falakaya yatırılıyordu.Herşeye rağmen diğer hapishaneler gibi Afyon hapishanesi de "Medresey-î Yusufiye" ye dönüştü.Caniler ıslah-ı hal ettiler.Hatta ceza süresini tamamlayan bazı mahkumlar:"Kendimizi suçlu göstermek suretiyle onlarla beraber kalacağız dediler.Burada hapishane müdürüne yazıp dedi ki:" Rusya da bolşevizm fıtınası ve fransız ihtilali önce hapishanede başladı.Fakat Risale-i Nur şakirdleri Eskişehir,Denizli,Afyon da hapishaneleri ıslah etti.... Mahkeme kendisini yirmi ay mahkum etme kararı aldı.Yargıtay ın bu kararı bozmasına rağmen kanunsuz oylamalar ile tekrar aynı karar mahkum edildi.Mahkeme devam ederken demokrat parti iktidara gelip genel af ilan etti.Tahliye edildiler.Mahkeme ancak 11 eylül 1956 da beraat verdi.Tahliyeden sonra Emirdağ da ikamet etti.Afyon hapishanesinden sonra mektepliler ve memurlar,hissedilir derecede onun halkasına dahil oldular.Bazı üniversiteli gençlerin yayınladığı Gençlik Rehberi adlı kitabı dava konusu olunca mahkeme için 1952 de İstanbul a geldi.Aşağıdaki resimler Bediüzzaman hazretlerinin 1952 yılında İstanbul'a geldiğinde çekilmiştir.


Abdurrahman Şeref Laç ve Mihri Helav gibi değerli avukatlar savunmada yer aldılar.Mahkeme beraatla neticelendi.Halk,özellikle gençlik,kendisine büyük ilgi gösterdi.Uzun bir ayrılıktan sonra istanbul a,sılaya gelir gibi gelmişti.1953 te Isparta da ikamete başladı.Demokrat parti iktidarının,ezanı asli şekliyle okunmasına imkan vermesi sebebiyle tebrik edip vatan ve millet hizmetinde muvaffakiyet temennisinde bulundu.Ayrıca Risale-i Nur u serbest bırakıp,Ayasofya yıda cami haline irca eden bir mesaj gönderdi.1953 te üç ay İstanbul da kalıp,fethin 500. yıl dönümü kutlamalrına katıldı.1956 da eserleri,talebelerinden bir kaç heyetçe yeni türk harfleriyle yayınlanmaya başladı. 1960 başlarında Ankara ve Konya'ya gitmesi siyasi çevreleri telaşa verince Hükümet, radyodan bildiri yayınlayarak Emirdağ'da ikamet etmesini istedi. İşte o hapishane dışındayken bile -1925 ve 1960 yılları arasında- böyle mahkum muamelesi gördü. Fakat Osman Yüksel'in dediği gibi o ''Mahkemelerden mahkemelere sürüklendi. Ama mahkumken bile hükmediyordu.'' 18 Mart 1960'da Emirdağ'dan Isparta'ya oradan da gizlice Urfa'ya gitti (21 Mart). Bakanlığın a- cele Urfa'yı terketme emrine, Urfa'lı siyasilerve halk karşı koydu. Emri tebliğ eden Emniyet Müdürü'ne : ''Ağır hastayım.Dönecek takatim yok. Zaten buraya ölmeye geldim'' dedi. 23 Mart sabaha karşı Kadir Gecesi vefat etti.


Tereke hakimi, saat, cübbe ve yirmi lira tespit edip kardeşine verilmesini hükme bağladı. 24 mart perşembe günü Halilurrahman Dergâhı 1960 gecesi Urfa'nın her tarafı askeri zırhlı birliklerce tutuldu. Saat 01.00'de demir parmaklıklar kesilip varyozlarla mezar yıkıldı. Ceset hiç bozulmamıştı. Sadece kefen biraz sararmıştı. Konya'dan askeri uçakla getirilen kardeşi Abdülmecid Nursî, mezarın naklinde hazır bulundurulmuştu. Onun verdiği bilgiye göre ceset, askeri uçakla geceleyin Afyon askeri havaalanına nakledildi. Oradan da karayoluyla Isparta tarafına götürülüp meçhul bir yere defnedildi. Yirminci asırda devlet yönetimini elinde bulunduranlar tarafından mezarda bile ona yapılan bu muamele, Üstâdın dalâleti ne derece çılgına çevirdiğinin bir göstergesidir. Kadir Mısıroğlu, Sebil dergisinde, 1970'de onu anarken kapak resmi olarak onun resmini koyup altına şu cümleyi yazmıştı: ''Türkiye'de dinsizlerin planını altüst eden adam.'' Bu tarihi tespitin doğruluğunun yüzlerce delilinden biri de zalimlerin onun ölüsünden bile korkarak meza- rını bilinmeyen bir yere nakletmeleridir. Ne var ki zalim insanların eliyle kader-i ilahî, onun ihlâslı bir dileğini gerçekleştiriyordu. Bir çok talebesinin yanında söylediği ve yazılı mektupları içinde neşredilen bir sözünde şöyle demişti: '' Benim kabrimi, gayet gizli bir yerde bir-iki talebemden hiç kimse bilmemek lâzım geliyor... Dünyada beni sohbetten meneden bir hakikat, elbette vefa- tımdan sonra da, bu suretle, beni sevap cihetiyle değil, dünya cihetiyle menetmeye mecbur e- decek.''(Bu hakikat ihlas olup, onu şöhretten, insanların---manevi kabilden dahi olsa--ücretlerin- den menetmektedir.) Vefatından uzun seneler önce 1923'de yazdığı ve yeni harflerle de vefatından beşyıl önce yayınlanan Sözler kitabının sonunda imza kabilinden koyduğu ed-Dâi hatimesinde 1379'da vefat tarihini ve sonra mezarının yıkılacağını ve Asya'da İslâmiyet'in inkişaf edeceğini Allah'ın bildirmesiyle bildirmişti.(Bu satırları yazan Üstad vefât ettiğinde, A.Ü. Hukuk Fakültesi 1.sınıf öğrencisi idin ve o günlerde memleketim olan Ergani'de bulunuyordum. Bediüzzaman'ın vefat haberinin radyodan duyurulduğu gece, ilçenin müftüsü olan babam merhum M. Zeki Yıldırım'ın etrafında geniş bir terâvih cemaati ile çayhanede oturuyorduk.Haber duyulunca babam beni evegöndererek Sözler'i getirmemi söyledi. Getirdim. Üstâd'ın imzam dediği ed-Dâi kıtasını okuduk. / S. Yıldırım / .)

KISACA BAZI FİKİRLERİ
ÜSTÂD BEDİÜZZAMAN'ın ''ESKİ'' ve ''YENİ SAİD' dönemlerinde yazdığı birçok eserleri var- dır. Türkçe, Arapça ve az miktarda Farsça yazmıştır. Eserleri hacim olarak toplam altı bin sayfa tutmaktadır. Eserlerinde nakle değil, yeni, orijinal fikirlere yer verir. Diğer eserlerde bulunabilecek bilgileri onlara havale edip tekrara gerek duymaz eserlerinin çoğu Kur'ân tefsiri mahiyetindedir. Konuya girerken bir veya daha çok ayetten hareket eder.Fakat eseri, alışılmış lafzî tefsir tarzında değildir. Kur'an hakikatlerinin kuvvetli hüccet- lerini ortaya koyması itibariyle farklı ve önemli bir tefsirdir. Kur'an'ın hidayetini insanlara anlatma işini gerçekleştiren, insanın aklını, nefsini, duygularını ikna eden bir eserdir. Aslında insanların çoğunun, lafzî tefsirlerden çok, bu tür eserlere ihtiyaçları vardır. İnsanlar, muayyen konularda Kur'an'ın insanlığa gösterdiği hidayeti anlamak isterler. Tefsirlerin tamamını okuyacak vakti olan çok az insan vardır. Bu sebeple konulu tefsir, bu asırda yayılmış ve yayılmakta olan bir tefsir türüdür. İşte Risale-i Nur Külliyatı, İslâm'ın temeli ve yirminci asırda en çok hücum edilen kısmı olan iman hakikatlarına dair, akaid esaslarına dair bilgileri, özellikle onlardan kastedilen hidayet, maksad ve neticeler itibariyle tefsir eden konulu örneklerindendir. Bediüzzaaman'ın hayatı boyunca izlediği gayelerden biri de İslâm ehlinin eğitim müessesele- ri olan medrese, mektup vetekkeyi kendilerinden beklenen rolleri yerine getirecek tarzda besleyip mücehhez kılmak idi.Medrese programlarının yeniden düzenlenmesini şart görüyordu.Ona göre tefeyyüz eksikliğinin sebebi, alet derslerinin asıl derslerin yerine geçmiş olması, şerh ve hâşiyelerle fazla meşgul olma ve fen bilimlerinin yokluğu idi. Mektepleri de dinî dersler yönünden beslemek gerekiyordu.Mezunlarının isdihdam yerlerini de düşünmek lâzım gelirdi. İşte böylece her biri, farklı bir tarafa çekip götüren medrese, mektep ve tekke ruhunu birleştirip bunların herbirinden nasibini almış kâmil insan yetiştirme peşinde idi. Bunu ''Medresetü'z--Zehra'' adını verdiği üniversiti modelinde görüyordu. İslâm toplumunun üç eğitim kurumu olan medrese, mektep ve tekkenin koordinali çalışmasını istiyordu. Bunların birbirinden kopuk oluşu, her birinden gurur ve taassubu ortaya çıkarıyordu. Halbuki onagö reİslâm binasında, bunların her birinin yeri vardı. ''İslamiyet hariçte temessül etse bir menzili mektep,bir odası medrese, bir köşesi zâviyedir. Salonu ise hepsinin toplandığı yerdir. Biri, diğerinin noksanını tekmil için bir şûra meclisi olarak, nûrânî sağlam sarayı ortaya koyacaktır.'' İdealindeki Medresetü'z--Zehra'nın, bu ilahi sarayı temsil etmesini bekliyordu. Özellikle Van, Diyarbakır, Siirt, Bitlis gibi şark vilayetlerinde açılmasına ihtiyaç gördüğü bu okulların, Osmanlı mozayiğini bir arada tutacak harç olacağını ve muhtemel menfi akımlara karşı sed olacağını düşünüyordu. Buna dair yirniden fazla arşiv belgesi vardır. ''Her mü'min i'lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir.Bu zamanda (cihadın) en mühin vesilesi maddeten terakki etmektir.'' O güçlü dış düşmanları bile ümitsizliğe değil, gayrete vesile yapıyordu: ''Onlar bizim uyanma- mıza vesiledir. Onlardan fen alacağız. İslâm'ın sulh dini olduğuna inandıracağız. Dinin bürhanları ile ikna edip, İslâm'ın mükemmelliklerini ve güzelliklerini fiillerimizle göstereceğiz.'' Bediüzzaman'ın yetiştiği 19. asır, İslâm dünyasının ve bütün dünyanın en sancılı dönemine rastlıyordu.Rönesans sonrası Avrupa'da bilim, kiliseye rağmen gelişince modern bilimin temsil- cileri dine karşı veya en azından dinle ilgisiz materyalist bir istikamette ilerlemiş ve yeni bir ca- hiliye ordusu,güçsüz İslâm dünyası üzerine hücum etmişti.Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Ana- dolu, İran Afganistan dışındaki bütün İslâm dünyası, Batı'lılarca sömürgeleştirilmişti. Bu fela- ketlerin sebebini, bazı bilim adamları gibi Besiüzzaman da incelemişti. O, 1909'da yayınladığı programını, daha sonra devam eden elli yıllık hayatı boyunca da incelemiştir. ''Bediüzzaman'ın fihriste-i maksadı ve efkârının programıdır'' makalesindeki fikirleri özetle şöyledir: 1-İslâm alemini terakkiye sevk edecek uyanışı sağlamak. 2Müslümanların üç temel eğitim kurumu olan medrese mektep ve tekke arasında uyum sağ- lamak. 3- İlmî çevrelerde hürriyeti tesis etmek. 4- Medreselerde ihtisas şubeleri kurmak. 5- Geniş kitleleri irşad edecek vaiz ve hatiplerin yetiştirilmesini yeni baştan ele almak. 6- Osmanlı toplumunu geliştirmek için en büyük üç düşman olan cehalet, zarûret (yani fakirlik,) ve ihtilâfı yenmek.Bu üç düşmana karşı ma'rifet (bilim ve eğitim), sanat (endüstri) ittifak silahıyla cihad etmek. 7-Hilâfet makamının ıslâh edilmesi. 8-Osmanlı devletinin dağılıp beylikler haline dönüşmemesi için İttihad-ı Muhammedî fikrinin geliştirilmesi. 9- Milli birliği sağlayarak, Kürtlerin ihtilâfı sebebiyle zayi olan büyük kuvvetlerinden istifade etmek.
RİSALE-İ NUR'un ÖZELLİKLERİ
Mehmet Akif'in: ''Doğrudan doğruya Kur'an'dan alarak İlhâmı Asrın idrakine anlatmalıyız İslâm'ı.'' şeklinde güzelce ifade ettiği özlemi, Bediüzzaman, Risale-i Nur'la kısmen gerçekleştirmiştir. Hadîs-i Şeriflerin de Kur'an'ın tefsiri olduğunu ve ondan ayrı sayılmaması gerçeğini unutmaksızın Bediüzaman, İslâm'ın esas meseleleri ile meşguldür. İsrailiyat, menkıbeler, âdetler yönü ile fazla meşgul olmaz. Risale-i Nur, iman hakikatlerini, akla yaklaştırarak aklî delillerle izah ikna etmeye çalışır.Akla hi- tab ederken kalbi, duyguları ve nafsi ihmal etmez. Bundan dolayı okuyanların nefislerini tezkiye edip ahlâklarını düzeltmesi,Müellif'in, rızâ-yı ilahiden başka bir tesir altında kalmamasından ileri gelir. Risale-i Nur'da Bediüzzaman,mevzuya girerken ona esas teşkil eden, hareket noktası olan ayeti veya ayetleri yazar.Bazen misallerin de yardımıyla ayetin hedefi olan hidayetin aydınlığına ulaştırır ve yazılanın, ilgili ayetin yüzlerce, binlerce inceliklerinden biri olduğunu söyler.Bu arada son asırlarda ortaya çıkan dalâletlerin, batıl felsefî ve ideolojik fikirlerin kötü etkileri izale edilir, adları verilmeksizin, o akımlar, kuvvetli aklî delillerle çürütülür.( İ. K. Salihi, s, 125---129. Onun ''Ehl-i Küfür'',''Ehli Dalâlet'', ''Ehl-i Sefahet'' genel isimleriyle kastettiği bâtıl cerayanları, onları tanıyanlar bilir.) Bazen konu, suâl-cevap üslûbuyla verilir.Risale-i nur'un kendine has üslûbu, meş- gul olanlar tarafından hemen farkedilir. Etkisinin sebebi de sorulanın, müellifin nefsinin veya dalâlet temsilcilerinin sorduğu sorulara, dolasıyla umumî derde tercüman olmasından ileri gelir.

Güle Güle Güle Güle Güle Güle
Ekleme Tarihi: 01.07.2007 - 20:03
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: ABDULLAH GÜL YENİ CUMHURBAŞKANIMIZ:
aziz1993 su an offline aziz1993  
Themenicon    İNŞALLAH
28 Mesaj -
ÜLKEMİZ İÇİN EN HAYIRLISI NE İSE O OLSUN!!!!!!



Mükemmel Güle Güle kahkaha kahkaha
Ekleme Tarihi: 30.04.2007 - 17:11
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Chat (Cet) belası...!!!
aziz1993 su an offline aziz1993  
ÇOk Güzel
28 Mesaj -
hayırlı olsun çok güzelgöz kırpma göz kırpma göz kırpma göz kırpma



inşallahGüle Güle Güle Güle Güle Güle Güle Güle gül Mükemmel Allah Razı Olsun alkıs
Ekleme Tarihi: 24.04.2007 - 10:29
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: PIRAMITLER HAKKIINDA ILGINC BILGILER..
aziz1993 su an offline aziz1993  
Themenicon    allah razı olsun
28 Mesaj -
kardeş gerçekten çok güzel olmuş yani zaten bende piramitleri merak ediyordum sağol


Güle Güle Güle Güle Güle Güle Güle Güle Güle Güle Güle Güle Güle Güle Güle Güle Güle Güle Güle Güle kahkaha kahkaha şaşkın şaşkın sevinçli sevinçli göz kırpma
Ekleme Tarihi: 04.08.2006 - 12:14
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: sizce bu resim canlımı?????????*
aziz1993 su an offline aziz1993  
28 Mesaj -
nasıl birşey buya çok garip ilginç yine de allah razı olsu
Ekleme Tarihi: 26.06.2006 - 16:35
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: CHAT YİNE HÜSRANA UĞRATTI
aziz1993 su an offline aziz1993  
CHAT YİNE HÜSRANA UĞRATTI
28 Mesaj -
İnternette tanıştığı kişi nikah kıymayınca polise şikayet etti. İnternette tanıştığı kişinin evlenme vaadiyle Bulgaristan'dan Eskişehir'e gelen genç kız, resmi nikah yapılmaması üzerine evine dönmek istedi. Ancak uğruna Bulgaristan'dan geldiği kişi evine dönmesine de izin vermeyince, çareyi polise sığınmakta buldu.

Fatih Mahallesi'nde yaşayan F. Y. (57), internet aracılığıyla tanıştığı N. R'yi (27) evlenmek vaadiyle Eskişehir'e davet etti. Yaklaşık bir ay önce kente gelen Neriman R, polise başvurarak, F. Y'nin pasaportuna el koyduğunu, ailesiyle telefon görüşmelerini yasakladığını ve kendisiyle imam nikahıyla birlikte yaşamaya zorladığını öne sürdü.

N. R, Bulgaristan'a geri dönmek istediğini, ancak F. Y'nin kendisini tehdit ettiğini iddia etti. Olayla ilgili soruşturma başlatan polis, F. Y'nin ifadesine başvurdu. F. Y'nin suçlamaları kabul etmediği, olayla ilgili soruşturmanın sürdürüldüğü bildirildi.
PC de PC de PC de PC de PC de üzüntülü üzüntülü üzüntülü üzüntülü üzüntülü üzüntülü


Bu mesaj 1 kez ve en son aziz1993 tarafından 26.06.2006 - 16:42 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 26.06.2006 - 16:29
aziz1993 üyenin diğer mesajları aziz1993`in Profili aziz1993 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 546 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
fatihyenturk (46), kurtalanli (46), esmabanu (48), _LaL_ (36), !MesuD! (43), refya (45), þemsinur (69), dervis-9 (49), birparcaozgurlu.. (38), nuresmin (46), ankebut-57 (37), yassokiz (40), hamiyet (49), HeDo (35), gncmostar (38), ahmett25 (43), __peri__ (35), utkucan (44), mtbc (50), vuslat21 (44), bekir bora (37), CUNDULLAH (42), Bursa1975 (49), *~Beyaz_Gul~* (50), kazimsagir (42), Allah_korusun (39), Seyfo1 (55), gönülverumeysa (38), AKCAYLI10 (52), eoguz (39), cananaa (44), hicret14 (32), kemreluk (54), yunuss (54), ethem82 (42), Muhammed Rasid (47), akifd (38), özsu (39), serdar024 (43), htly (54), seferad34 (41), osmanlý (63), prenses (55), karakiz86 (38), Kutuptaki_Karan.. (42), Ufuk.S (), Davidoksen (37), aybalam (61), burak_sevgili (30), ömer küçükali (52), seyirdefteri (47), birsenkopuz (50), erdemli (35), safsofi (59), omer_yildirim (43), dialoginternet2.. (46), ALLAH_IN_ASLANI (54), sensiz_olmuyor (38), hasret81 (43), ismailkurt (60), Selam86 (38), mesudturan (43), ENGIN00 (45), mukadder (47), levyavuz (41), cecen3603 (), hnf (36), rabia 74 (50), son-sozum (48), DünyadakiGaflet (36), cog21 (55), yavuz37 (47), tubanur (49), nicknack (46), mhyd (51), rujhat (43), davut05 (49), mercan68 (57), ERSIN SELVI (49), cengizozkulluk (), hicret61 (51), nurefsan_ (50), yilmazgovdeli (74), Mollaislam (38), ozan ataþ (36), hasim20 (40), sakird (58)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.53151 saniyede açıldı