lopinavir ritonavir kaletra chloroquine ivermektine hydroxychloroquine imdur imigran imitrex imodium imuran imurek inderal la inderal index indocin sr indocin inegy intagra iscover isoptin isordil sublingual isordil itraderm itrop jumexal kamagra effervescent kamagra gold kamagra oral jelly kamagra soft kamagra keflex kemadrin kenacort a solubile kenacort a kenacort kenergon kessar keto med ketozol kinzal kinzalplus klacid lamictal dispersible lamictal lamisil cream lamisil
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

88 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (5): (1) 2 3 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: AKP'nin Muttefiki ABD'ninEbu Gureyb'de tecavüz ve işkenceden
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
AKP'nin Muttefiki ABD'ninEbu Gureyb'de tecavüz ve işkenceden
94 Mesaj -
dergisine konuştu: Bir askerin, kadın mahkûma tecavüz ettiği, baba-oğulu ilişkiye zorladıkları video görüntüler gördüm.

ABD'nin yüzünü kızartacak itiraflar... Ebu Garib'deki işkence skandalını ortaya çıkaran Amerikalı gazeteci Seymour Hersh, emekli Tümgeneral Antanio M. Taguba'yla işkencelerin tüm detaylarını anlattığı geniş bir söyleşi yaptı, tüyler ürperten açıklamaları New Yorker dergisindeki köşesinde yazdı. ABD askerlerin tutuklulara yaptığı işkenceleri gösteren yüzden fazla fotoğraf ve video incelediğini söyleyen Taguba, sahneleri şöyle anlattı:

ZORLA TEŞHİR

"Bir videoda üzerinde ABD üniforması olan bir asker, kadın bir tutukluya tecavüz ediyordu. Diğerinde bir mahkûm, kendi oğluyla cinselliğe zorlanıyordu. İnsanlık dışı sahnelerdi. Mesela birinde kadın tutuklular erkek askerlerin önünde soyunmaya ve cinsel organlarını teşhire zorlanıyordu..."

'YALAN SÖYLEDİ'

Dönemin Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'e tüm olayları rapor ettiğini belirten Taguba, Rumsfeld'in kendisini çağırarak "Buradakiler için işkence yerine taciz denemez mi?" diye sorduğunu anlattı. Ancak Bakan Rumsfeld'in Senato'ya ifade verirken "Olaylardan haberim yoktu" diyerek yalan söylediğini de belirtti. Emekli Tümgeneral, "Ebu Garib'teki pek çok asker bu işkencelere katıldı. Bu sadece birkaç birlikle sınırlı değildi" dedi.
Ekleme Tarihi: 29.06.2007 - 12:24
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Zaman'ın Gazetesinin Hokus Pokus Yaptığı O Anket!
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
94 Mesaj -
zaman gazetsi yaptigina hic sasmadim.samanyolu tv de ayni seyi yapmakta.Ne hikmetse Haberlerinde saadet partisinden hic bahsetmezler anlamak gercekten guc....
Ekleme Tarihi: 29.06.2007 - 12:19
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Ersönmez Yarbay iddialı konuştu; Sıra Gül ve Arınç’ta
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
Ersönmez Yarbay iddialı konuştu; Sıra Gül ve Arınç’ta
94 Mesaj -
Ersönmez Yarbay iddialı konuştu; “AKP’de tasfiyeler sürecek”

Sıra Gül ve Arınç’ta

AKP Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay, Şener’in, tasfiye edildiğini söyleyerek, “Sırada Arınç ve Gül var” dedi.
Ersönmez Yarbay, Abdüllatif Şener’in, tasfiye sürecini gördüğü için erken hareket ederek adaylık başvurusunda bulunmadığını, tasfiye edilecekler sırasında da Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın olduğunu söyledi. Yarbay, “Abdüllatif Bey, şayet aday olsaydı sonuçta Ali Coşkun gibi, bizim gibi olabilirdi. Yani muhtemelen aday olsaydı bile listelerde yer alamayacaktı” diye konuştu.

ANKARA BÜROSU
AKP Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay, Başbakan yardımcısı Abdüllatif Şener’in, Tayyip Erdoğan tarafından tasfiye edildiğini söyleyerek, “Açıkça söylüyorum sırada Bülent Arınç ve ondan sonra da Abdullah Gül var. Çok yakında bu iki isminde partiden koptuğunu göreceğiz” dedi.
Gazetemiz yazarlarından Mustafa Yılmaz ve Mustafa Kurdaş’ın sunduğu TV5’de yayınlanan Kulis Ankara programında konuşan Ersönmez Yarbay, Abdüllatif Şener’in, tasfiye sürecini gördüğü için erken hareket ederek adaylık başvurusunda bulunmadığını söyledi. Yarbay, “Abdüllatif Bey, şayet aday olsaydı sonuçta Ali Coşkun gibi, bizim gibi olabilirdi. Yani muhtemelen aday olsaydı bile listelerde yer alamayacaktı. Bunu gördü. Ve bence çok akıllıca davranarak, erken hamle yaptı. Aday olmayacağını açıkladı” diye konuştu.
İddiasını daha da ileri götüren Ersönmez Yarbay, önümüzdeki süreçte partiden önemli kopuşların devam edeceğini kaydederek, sırada Bülent Arınç ve Abdullah Gül’ün bulunduğunu söyledi. AKP’de lider tahakkümünün yaşandığını vurgulayan Ersönmez Yarbay, “Buradan söylüyorum, sırada ilk tasfiye edilecek Bülent Arınç’tır. Ardından da Abdullah Gül’dür. Önümüzdeki bir iki yıla kalmayacak her iki ismin de tasfiye edildiğini göreceğiz. Çünkü ekipleri tasfiye edilmiştir, çevreleri boşaltılmıştır. Onlar da buna sessiz kalmıştır. Kendilerini kurtarmakla yetinmişlerdir. Ama en sonunda Tayyip Erdoğan’ın kendisi tasfiye edilecektir” diye konuştu.
Program sunucularının; “İyi ama Tayyip Erdoğan’ı kim tasfiye edecek? Partinin başındaki isim bizzat kendisi?” şeklindeki soruya da Yarbay’ın, “Sistem…oraya getirenler” diye cevap vermesi dikkat çekti.
Programa telefonla katılan AKP Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş da liste tasfiyelerinde, Millî Görüş kökenliler ile tezkereye red oyu verenlerin ağırlıkta olması konusuna; “Böyle mi bilmiyorum. Böyle yorumlar yapılıyor. Eğer böyleyse bu benim için şereftir. Aynı tezkere bugün gelse yine aynı tavrı gösteririm. Millî Görüşçülüğümle de iftihar ediyorum” dedi.
Ekleme Tarihi: 29.06.2007 - 12:01
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Başörtüsü Seçimde Yok: Sokaklar Bizim!
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
Başörtüsü Seçimde Yok: Sokaklar Bizim!
94 Mesaj -
Başörtüsü Seçimde Yok: Sokaklar Bizim




Daha önceki seçimde farklı açılardan propaganda malzemesi yapılan başörtüsü yasağı, bu seçimlerde gündeme gelmiyor bile…
28 Haziran 2007 Perşembe 14:30
Yazının konuyla ilgili bölümü ;
Örtü… Niye yok?

Önceki seçim kampanyalarında "başörtüsüne özgürlük" vaadinde bulunurdu liderler. Bu işi ürkeklerin değil de, hilal bıyıklı erkeklerin çözebileceğinden dem vuranlar!…

Muhabbeti “Başörtüsü meselesini çözüme kavuşturmak namus borcumuzdur”a kadar vardıranlar olurdu!…

“Bacı edebiyatı!..” gırla giderdi…

Bu seçim kampanyasında başörtüsü yok… Daha doğrusu neredeyse yok!…

Olsa olsa… AK Parti"nin dört buçuk yıl boyunca bu meseleyi niçin çözmediği sorgulanıyor…

Bu taraftan yüklenmek suretiyle, Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki ayıplarını örtmeye gayret sarf eden politikacılar dahi…

“Siz ne yapacaksınız, peki?” sorusunu yönelttiğinizde…

“Hele bir iş başına gelelim de o zaman görürsünüz” türünden manasız lafların ötesine geçemiyor!…

MHP de öyle…

Geçenlerde sordum Sayın Bahçeli"ye:

“Muhterem Genel Başkanım; iki seçim önce, "bu meseleyi ancak erkekler çözebilir" dediniz. Geldiniz… Kendi vekiliniz Sayın Nesrin Ünal"a çözdürdünüz. Şimdi… Bu seçimler öncesinde ne diyorsunuz?.. İktidara gelebilirseniz, en azından üniversitelerdeki başörtüsü yasağına son verecek misiniz? Böyle bir taahhüdünüz var mı?..”

Ben böyle sordum. Biraz kızdı Sayın Genel Başkan… Sakinleştiğinde… “Tek başına iktidar imkânını bulursak, nasıl çözeceğimizi görürsünüz” dedi!…

İki âdet sonuç çıkarttım söylediklerinden…

Bir: Tek başına iktidar pek mümkün olmadığından, “Ne yapalım, vatandaş vermedi ki” diyecek…

İki: Hadi diyelim ki oldu… O takdirde de, Nesrin Ünal formülünü uygulayacak... Yani, o mânâda çözecek!..

***

O da lider ya; Cem Uzan"a da soruyoruz…

“Bir YTL"ye mazot, herkese üniversite” diyecek denli uçabilen liderimiz de oralı değil… “Önce iş, aş, istihdam” filan diyor!.. Sanki… Bunlarla öteki birbirlerine engelmiş gibi… Sanki… Ya aç kalmamız ya da özgürlüklerden vazgeçmemiz gerekiyormuş gibi…

Bu da böyle bir bakış açısı… “Seni çıplak mı dolaştırayım, aç mı bırakayım?..” Hadi... Seç bakalım...

İktidar partisi de…

“Hani çözecektiniz” sorularına muhatap olmamak için, bu meselelere fazla girmiyor!.. Uzun döneme kurmuş saatini… Ekonomi düzelecek, kişi başına gelir on bin dolara ulaşacak… Bu da kendiliğinden bir rahatlama sağlayacağından, hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin aşılması daha kolay olacak!…

Peki… Tamam… O öyle, bu böyle… Çocukların durumu ne olacak?.. Bu soruya, ben cevap veremiyorum…

Herhangi bir olumsuz tavsiyede bulunacak kadar da cesur, daha doğrusu gözü dönmüş değilim. Tamam… Bunlar çözmeyecek, çözemeyecek…

Peki ne yapmak gerek?..

Problemi birebir yaşayanlardan Hülya Şekerci Hanımefendi"yle bu meseleyi konuştuk.

“Anlaşıldı” dedi: “Sistem kırmızı çizgilerini net bir şekilde çizmiş. Politikacılar bu çizgileri ihlal ettikleri takdirde bedel ödemek zorunda kalacaklarını düşünüyorlar. Bu bedeli ödemek istemedikleri için de… Meydanlarda dahi başörtüsüne özgürlükten söz etmiyorlar.”

Tamam da… Bunlar benim sorumun cevabı değil ki… Ne yapmak gerek?..

Özgür Der Başkanı Hülya Şekerci Hanım"ın tavsiyesi:

“Politikacıların bu meseleye çözüm getiremeyeceğini iyice bilmek.”

Şöyle diyor özetle:

“Bu meseleye çözüm getiremeyeceklerini iyice anlamış olmalılar ki… Ya da, çözüm vaatlerine kimsenin inanmayacağını iyice anlamış olmalılar ki, hak ve özgürlük taleplerinden söz etmiyorlar. Onlar kendilerinden ümidi kesti. Biz onlardan zaten ümidi kesmiştik. Şu halde yapılması gereken, "hak verilmez alınır" prensibinden hareketle… Eylemlere başlamak… Hukuki, meşru eylemlere… Bundan böyle, toplumsal mutabakatmış, kurumsal mutabakatmış, bekleyecek halimiz yok, böyle biline…”

Evet… Bundan böyle… Seçimden sonra… “Makamlar onlarınsa, sokaklar bizim” eylemleri... Öyle ya… Neyi, niçin beklemeli?..

(Serdar Arseven, Vakit Gazetesi)
Ekleme Tarihi: 28.06.2007 - 13:38
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: AKP'li belediyeden basortusu dusmanligi...
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
AKP'li belediyeden basortusu dusmanligi...
94 Mesaj -
Kuşadası’ndaki skandal uygulamaya halk tepkili... Hükümet ve belediyenin ise gıkı çıkmıyor

Kimin hizmetindesiniz

Her şeyi tamam olan bir işyerinde başörtülü fotoğraf yüzünden açma ruhsatı vermeyen AKP’li Kuşadası Belediyesi’nin hukuk dışı uygulamasına tepkiler sürüyor. Vatandaşın derdine çare bulamayan AKP’nin kime hizmet ettiği, yapılan icraatlar ile ortaya çıkıyor.

Yasal dayanağı yok
Hukuk-Der Genel Başkanı Fikret Karabekmez, uygulamanın yasal bir dayanağı bulunmadığını söyledi. “Yasak kapsamında olmayan ve yasalarda hiçbir şekilde yeri bulunmayan bir keyfilik”ten ibaret bu uygulamanın yasalar karşısında da suç olduğunu kaydeden Karabekmez, “Sanırım AKP değişimini ispat etme ve bazı mahfillere şirin görünme adına böyle uygulamalar içine giriyor” şeklinde konuştu.

AKP’li Kuşadası Belediye’sinin, fotoğrafları başörtülü olduğu gerekçesiyle Aynur Göktaş isimli bayana işyeri açma ruhsatı vermemesi kamuoyunun tepkisine neden oldu. Yasal hiçbir dayanağı olmayan uygulama özellikle hukukçulardan tepki gördü. Hukuk-Der Genel Başkanı Firet Karabekmez, “Yasak kapsamında olmayan ve yasalarda hiçbir şekilde yeri bulunmayan bir uygulama keyfiliktir ve yasalar karşısında suçtur” dedi.
Milli Gazete’nin dün manşetten duyurduğu skandal uygulama Kuşadası Belediyesi’nde yaşanmıştı. Hediyelik eşya dükkanı açmak için belediye’ye ruhsat başvurusunda bulunan Aynur Göktaş isimli bayana, bütün belgeleri eksiksiz olmasına rağmen, fotoğrafı başörtülü olduğu için belediye tarafından ruhsat verilmediği ortaya çıkmıştı. Göktaş ailesinin bu gerekçenin kendilerine yazılı olarak bildirilmesi talebi de karşılıksız bırakılmıştı.
Hukuk-Der Genel Başkanı Fikret Karabekmez, bu tür bir uygulamanın hiçbir şekilde ne yasalarda ne de hukukta yeri olmadığını belirterek uygulamaya tepki gösterdi. Sadece İşyeri açma ruhsatı değil hiçbir uygulamada başörtüsüz fotoğraf talebine gerekçe oluşturabilecek yasal dayanak bulunmadığını vurgulayan Karabekmez; “Yasak kapsamında olmayan ve yasalarda hiçbir şekilde yeri bulunmayan bir uygulama keyfiliktir ve suçtur. İlgili bayandan başörtüsüz fotoğraf isteyen Belediye yetkilileri mutlaka bunun hukuki gerekçesini açıklaması gerekir. Aksi takdir kanun önünde sorumludurlar. Ancak maalesef ülkemizde hukuk tam anlamıyla işlemediği için bu tür keyfi uygulamalara rastlanmaktadır” dedi.
Sözkonusu garip uygulamanın AKP’li bir belediye’de yaşanmasını da değerlendiren Avukat Fikret Karabekmez, “Keyfiliğin partisi olmuyor maalesef. Ama sanırım AKP değişimini ispat etme ve bazı mahfillere şirin görünme adına böyle uygulamalar içine giriyor. Hukuk-Der olarak biz bu tür keyfi uygulamalara son verecek sağlam bir hukuki sistem oluşturulmadıkça bu tür uygulamaların devame edeceğini düşünüyoruz. Maalesef bu tür uygulamalar yüzünden ülkemizde hukuktan, yasalardan bahsetmek çok fazla mümkün olmuyor” diye konuştu.

Belediye sessizliğini koruyor
İddialara cevap vermek üzere çağrıda bulunduğumuz Kuşadası Belediyesi ise konuyla ilgili açıklama yapmak yerine sessiz kalmayı tercih etti. Gazetemizde yer alan habere rağmen hem belediye başkanından hem de belediye yönetiminde herhangi bir açıklama gelmemesi dikkat çekici bulunuyor. Objektif gazetecilik aradığımız ve görüşlerini almak istediğimiz Belediye Başkanı Fuat Akdoğan’a ulaşmak mümkün olmadı.
Ekleme Tarihi: 23.06.2007 - 13:51
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: GÖMLEK DEĞİŞTİRENLER!
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
GÖMLEK DEĞİŞTİRENLER!
94 Mesaj -
Hidayet kaynağımız olan Kur'an bize bu kavramı Yusuf Aleyhisselam'ın kıssasıyla önümüze koymaktadır. Ayrıca da muvahhidi ellerce güncelleştirilmesini ister. Hükümdarın karısı kendine murad ettiği Yusuf'a nefsani isteklerini dillendirince o, kendisine meyletmeyip arkasını dönüp oradan kaçmaya çalışan Yusuf'un gömleğini arkadan yırtar.
Hükümdarın karısına meyletmeyen Yusuf, bu ilkeli duruşu bilginlerce de teyit edilince gerçek ortaya çıkar. İşte Kur'an bize akıl sahipleri için bu kıssalarda ibretler olduğunun da altını çizmektedir. Yusuf'un Züleyha ile olan imtihanında gömleğini muhafaza ettiğini, onun hiçbir şekilde Rabbani duruşunu değiştirmediğini, zor zamanlarında âlemlerin Rabbi olan Allah'a sığındığını görmekteyiz.

* * *
Gömlek; insan vücudunu örten alelade bir bez parçası olarak görülmemelidir. Sahip olunan dünya görüşünün bir ifadesidir. Müddessir suresinin ilk ayetlerinde geçen " ...Rabbini tekbir et(yücelt). Elbiseni temizle. Pislikten kaçınıp–uzaklaş..." şeklindeki ilahi emirler kimliğin, duruşun ifadesi olan gömleğimizin tek başına yeterli olmadığını, onun her türlü cahili düşünce ve geleneklerden, din anlayışlarından uzak tutulması gerektiğinin de bilgisini bize vermektedir.
Bu gömlek "LA" ile giyilir. Allah'tan başka her türlü otoritenin reddiyle vücuda oturur. Allah'a rağmen halen atamadığımız, gerekleriyle donanamadığımız otoritelere mahkûmsak bu gömlek bize uymaz. Eğreti düşünceler gibi sırıtır. Nitekim bunu örneklerini muvahhidi gönüller yaşadıkları cahili toplumlarda yeterince görmektedirler.

* * *
Bu gömleğin bir özelliği de Allah'tan başka hiçbir güce karşı önünü dönmemesidir. Onun istikameti bellidir. O zaten sıratı müstakim üzeredir. Yönü, istikameti bellidir. Dosdoğru yol üzerindedir. Aldatıcılar bu gömlek erlerini Allah adı ile aldatamazlar. Şeytan ve dostları bu gönüller üzerinde hiç bir tesir, dikte ettirici görüş ve düşüncede bulunamaz. Vahiyle yoğrulan bu yürekler; şeytan ve dostlarının beşer fıtratı üzerinde estirdiği, estirebileceği rüzgârların bilincindedir. Küresel cahiliye ve onun günümüzdeki görüntüsü olan sistemler; külliyen kendilerini reddeden bu gömlek erlerini duruşlarından çevirmek biryana onları bir derecelik açı ile bile olsa kendilerine döndürmeleri mümkün değildir. Çünkü onlar istikamet üzere koştukça koşmakta, tozu dumana katmakta, cahili değer ve düşüncelerine itibar etmemektedir. Bu gönülleri siz sadece arkadan görürsünüz. Geride toz ve duman bırakırlar. Bu gömleğin ilikleri bile görülmez, hiçbir beşerin önünde açılmaz. Bu gömlek ruhun derinliklerine nüfuz eder. Körelmiş, paslanmış yetenekleri ayağa kaldırır. Tedricen–Tertil üzere beşeri alır adım adım kendi nefsine karşı kıyama kaldırır.

* * *
Beşerin kimliği, ruhaniliği ne olursa olsun bu süreçte müdahil olamaz. Fıtri temayüller, yetenekler vahiyle yoğrulur. Birde bakarsınız ki "Yürüyen Kur'an" dediğimiz o asrısaadetin yiğit ve yiğideler zamana taşınıvermiş. Ama tüm bunlar Kur'an'ın gölgesinde bir hayatla mümkündür. Sadece ve sadece Vahyin gölgesinde dimdik durabilen, öfkelerini yutabilen, en azından belli bir zamana kadar öteleyebilen vakti ve saati geldiğinde yuttukları öfkelerini yutturabilen gönüllerdir bu gönüller. Bu gömlek içerisinde gurur, kibir, ihtiras, vitrine oynamak gibi suni ruhanilikler barınamaz. Kazandıklarımızın ifadesi olan "Eller" ve duruşumuzun ifadesi olan "Diller" i fıtrat ile uyum içerisinde kullanır. Bu gömleğin erleri hayatın içerisindedir. İşyerinde, okulda, sokakta, pazarda, ticarette, mescitte ve sair kardeşlerinin bulunduğu her yerdedirler. Bulunmaları gereken yerin koordinatlarını abileri, üstadları, efendileri yada sözüm ona ruhanileri çizmez. Onlar bu gömlek erlerine fildişi kulelerden seslenirler. "Gelin bana tabi olun derler". Ama unuturlar, onlar kendileri gibi hayata "ben" merkezli bakmayıp "biz" merkezli bakarlar. "Ben"liklerinden arınıp "Biz" olabilmiştir. Bu fildişi kulelerden gelen talimatlarla kalemlerini susturmak isterler, "Kaleme ve onunla yazılanlara andolsunki.." diye devam eden Rabbani talimata karşı gurur ve kibirlerinden ötürü susturma operasyonları ile karşılaşırlar.

* * *
Gece yarısı talimatlarla bir çırpıda bu yiğitlerin kaleme aldıkları yazıları kaldırtıverilir. Dostlarını ararlar, bunlara köşelerinizde yer vermeyin diye. Heyhat susturabilirler mi? Çünkü onlar öyle bir gömlek giymişlerdir ki, öyle bir söz vermişlerdir ki tüm dünya ve içerisindekiler bir araya gelse bu yiğitleri yollarından çeviremezler. Çünkü onlar toplumların sahte ulularına "LA" ile karşı çıkmıştır. Bu zavallılar kendi gömleklerine bakmazlar. Necistir, bu gömlekler. Bunlara köşe başlarını vaadetmek yeterlidir.

* * *
Fildişi kulelerden nutuk çekmek kolaydır. Hayatın içerisinde "BİZ"lerin olduğu yerlerde bunları görmek mümkün değildir. Bunlar koşmasını bırakın yürümesini bile bilmezler. Ancak küresel iblislerin dikte düşüncelerine rağbet edip, onlarla gündemlerini belirleyip, hayatın içerisinde tebalarına yol gösterirler. Yusuf gibi Rabbani gömlek giyenlerle karşılaştıklarında bir bakarsınız, bir anda o gömleğe bürünüverirler. Ama dostlarıyla beraber olduklarında bu gömleğin ilkelerinden iz kalmaz geride. Velhasıl devamlı gömlek değiştiriverirler. Ama bilmezler ki bu dava bünyesinde ne iki sevgiye nede iki korkuya yer vermez.

* * *
Rabbani gömlek giyenler hayatlarında, duruşlarında minimum risk diye cahili bir handikaba kapılmazlar. Bu gömlek yerleştiği bedenden bedel ister. Öyle ki kendilerinden öncekilerin ödedikleri bedeller bu bedenlerce de ödenmedikçe felaha erişilemez. Öyle buyurmuyor mu Rabbimiz; "Sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete girebileceğinizi mi sandınız?."
Bu gömlek bir bedel ister. Çağın kuyularına talib olmak gerekir. Metrelerce derinliklere atılmayı, kuş konmaz, kervan geçmez kuyularda acılar çektirir insana. Muhammed Aleyhisselam gibi Taif sokaklarında taşlanmayı, Bilal–i Habeş gibi kızgın çöllerde işkence görmeyi, Sümeyye validemiz gibi bedenlere akla hayale gelmez işkenceleri bekler durur. Zamanın Taif'lerini, Uhud'larını idrak etmeksizin velhasıl bu Rabbani ilkeler asrısaadetteki gibi zamana taşınmadıkça bu gömlek bizi sıkar, bu bedene dar gelir.

* * *
Bu gömlek erleri ilkelerinden asla taviz vermez, veremezler dolayısıyla gömleklerini önlerinden yırttırmazlar. Arkalarından yırttırdıklarında da zaten vaad edilen ilahi gerçeklerle mütmain olmuşlardır. Vahyi hayata taşımak; çağın kuyularına, zindanlarına talip olmaktır. "Mecnun" gibi yada bu sözlerin zamanımızdaki uzantısı olan sözlerle karşı karşıya gelmektir. Vahyi ne denli hayata taşıyabildiğimizdeki yegâne ölçü; duruşlarımız üzerinde estirilen evrensel tavırlarla alakalıdır. Çağın Yusufları diyebileceğimiz Seyyid Kutub, Ahmet Yasin, Rantisi, Mustafa Çamran ve daha ismini saymakla bitiremeyeceğimiz bu muvahhidler böylesi bir gömlek giymişlerdi. Kendilerine sunulan teklifleri hemen hepimiz biliriz. Lakin onlar Yusuf gibi arkalarını dönüp hızla uzaklaştılar. Öyle ki soluğu şehadetle Rabbimize kavuşmakla aldılar.

* * *
Unutmamalı ki bu gömlek beşer fıtratının bugün ihtiyacı olan yegâne gömlektir. Özellikle muvahhidler giydikleri gömleğin Rabbaniliğini sorgulamalı, her nereden olursa olsun dayatmacı güçlere karşı ilik açan, önüne dönen bir gömlek bilincinden Allah'a sığınmalıdır. Muvahhidler bu gömleklerle yaşamaya ve bu gömleklerle gömülmeye taliptir. Ilımlı İslam adı altında dayatılan gömlekler bizim yiğitlerimize yakışmaz. Ya bir beden bol yada bir beden dar gelir. Unutmamalı ki bu mektep yaratılışa uygun, varlığın sebepleriyle uyumlu kanunlar vaaz eden bir mekteptir. İnsanı yaratan, onu başıboş bırakmayan, yapısıyla, cüssesiyle özdeş bir gömleği ancak alemlerin Rabbi olan Allah vaaz eder. Hiç bir beşer böylesi bir gömlek vaaz edemez. Ve bu gömlek insan bedenine değil ruhuna yerleşir, tedricen–tertil üzere bedene yerleşir.

* * *
Ya Rabbi senin boyan olan vahyin boyasıyla boyanmak istiyoruz. Yalnız seninle, Muhammed Aleyhisselam ile birlikte anılmak istiyoruz. İzzeti sende, Resul'ünde ve müminlerin yanında arıyoruz. Bizim akidemizi sorunlarımızın elinden kurtar ve koru. Yeter ki Sen bizden razı ol!.. Senin hoşnutluğundan başkaca bir hoşnutluk gözetmiyoruz. Vahyin gömleğini üzerlerimizde daim, yakışır kıl. Başkaca gömleklere meyletmeyelim. Ayaklarımızı dininde sabit kıl.
Ya Rab!. Gömleklerimizi arkadan yırtılanlardan eyle. Karanlık ellere karşı bizi bilinçli kıl. Bizleri gömlek değiştirenlerden değil, vahyin gömleğini hem bu dünyada taşıyanlardan hemde bu gömlekle ahırete ulaşanlardan eyle.(AMİN)
Ekleme Tarihi: 23.05.2007 - 06:19
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Tefekkur vakti; SOZ MILLETIN....
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
94 Mesaj -
yenisafak kardesin yurekten katiliyorum,Muslumanlar saflari belirlemelidir.Dunku yaptiklari inkar edemler dun dundur bugun bugundur diyenler yarin ne soyleyeceklerini veya neyi inkar edeceklerini bilemeyiz. Biz muslumanlara ozuyle sozuyle bir olanlar lazim . Yarim mahser gununde Rabbimiz kulum siz niye iktidar olmadiniz diye sormayacak , kulum siz niye ozunuzle sozunuzle bir olmadiniz neden katledilen, tecavuz edilen, okullardan surulen haklari ellerinden alinan muslumanlara seyirci kaldiniz veya o zulumlere destek oldunuz diye sorulacaktir.Bu gun akp yi destekleyen arkadaslar Irak taki islenen butun cinayetlerden tecavuzlerden bir nebzede olsa sorumludurlar, cunku kendi bakanlarininda itirafiyle turkiye uslerini acan bunlardir.Bir an once is isten gecmedin lutfen kendinize geliniz... saygilarimla...
Ekleme Tarihi: 16.05.2007 - 06:08
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: KIM NE DEDI?
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
94 Mesaj -
“Dünya barışı için son 50 senede dünyada en çok Amerikalılar kendi çocuklarını feda etmişlerdir”

AKP Abdullah Gul
Ekleme Tarihi: 11.05.2007 - 20:39
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: HAFTANIN KARIKATURU
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
94 Mesaj -

Ekleme Tarihi: 11.05.2007 - 20:33
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Bediüzza man’ı Sevmek ve Savunmak ...
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
Bediüzza man’ı Sevmek ve Savunmak ...
94 Mesaj -
27 MAYIS 1960 darbesinden sonra birtakım şeytanlar Müslüman halkın Bediüzzaman Said Nursî’ye olan sevgisini ve hürmetini kırmak, zedelemek için uyduruk ve sahte bir risale hazırlatıp bastırdılar. Plan gayet şeytanî idi. Broşürün yazarı olarak sâbık Şeyhülislâm Mustafa Sabri’yi göstermişlerdi. Yani koskoca bir Şeyhülislâm, Bediüzzaman’ı tenkit ediyor olacaktı. Şeytanlar büyük bir çelişki içindeydiler. Çünkü Şeyhülislam M. Sabri Efendi merhum da, kendilerince mergup ve muteber (beğenilen ve tutulan) bir kimse değildi.Millî Mücadeleden sonra 150’likler listesine konulmuş ve yurt dışına çıkmıştı. Akıllarınca çivi çiviyi söker diye mi düşünmüşlerdi, yoksa gaflet ile kendi kazdıkları kuyuya mı düşmüşlerdi?

Broşüre uyduruk bir Arapça isim koymuşlardı: Tuhfetü’r-reddiye ‘ale’l-Mezhebi Saidi’l-Kürdiyye... Arapçada henüz Zeyd ile ‘Amr’ın kavgası hikâyesini yeni okumaya başlamış bir öğrencinin yazacağı acemice bir cümle...

Bendeniz haftalık YENİİSTİKLÂL gazetesini yayınlarken, merhum Üstad Eşref Edib (Fergan) bey polis hafiyesi gibi çalışmış, araştırmış ve sözde Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’nin yazmış olduğu iddia edilen broşürde vahim bir bilgi hatasına el koymuştu. Sabri Efendi, 1954’deki vefatından sonra basılmış bir Risâle-i Nur kitabına atıfta bulunuyordu!..

27 Mayıs devrimbazlarının Müslümanlara ve Bediüzzaman’a fırlattıkları bumerang havada dönmüş dolaşmış ve atanların başına şiddetle çarpmıştı.

Bediüzzaman da, Mustafa Sabri Efendi de, birer İslâm büyüğüdür. Meşrebleri ve metodları farklı da olsa, esasta birdirler. Ben, bir Müslüman olarak her ikisini de severim.

Şimdi bazıları “Vay sen nasıl olur da, bu iki zatı seversin...” diyecek ve kaşlarını çatacaklardır.

Onlara cevabım şudur:

“Siz, Atatürk rejimini devirmek, Atatürk’ü alaşağı etmek için darbe hazırlıkları yaparken yakalanan, mahkemeye verilen, ağır hapis cezasına çarptırılan, 15 sene zindanda kalan NazımHikmet’i çok seviyorsunuz, onu yere göğe sığdıramıyorsunuz ve bu suç olmuyor da; ben Bediüzzaman’ı ve Mustafa Sabri’yi sevince mi suç oluyor?

Mustafa Sabri Mısır’a gitmiş... Nazım da, Selanikli Ahmet Emin Yalman’ın başını çektiği aftan sonra serbest kalmış, Boğaziçi’nde bir Romanya gemisine gizlice binmiş ve soluğu Moskova hava alanında almıştı. Uçaktan iner inmez, kendisini bekleyen gazetecilere “Benim vatanım Sovyetler Birliği”dir, beni Stalin yaratmıştır...” demişti.

Yukarıdaki satırları, bir İslâm büyüğü olan, Türkiye halkına imanî, Kur’ânî hizmetler eden Bediüzzaman’ı sevmenin, ona hürmet etmenin, onu savunmanın bütün iyi niyetli Müslümanlar için bir vazife ve borç olduğunu anlatmak ve hatırlatmak için kaleme almış bulunmaktayım.

O, Resûl-i Kibriya Efendimizin (Sallallahu aleyhi ve sellem) 20’nci milâdî asırdaki vekil, vâris ve halifelerinden biriydi. Bizim, Peygamber Efendimize biatımız vardır. Bu biat O’nun vekil, vâris ve halifelerini de kapsar.

Sık sık yazıyorum: Bediüzzaman’ı sevmek, ona hürmet etmek, onu savunmak için ille de Nurcu olmak gerekmez. Müslüman olmak yeterlidir.

Zaten Bediüzzaman bir Nurcu büyüğü değil, bir İslâm büyüğüdür.

Bu devirde bu merhum ve muhterem zatın hatırasına iki cihetten zarar geliyor:

(1)Agresif, militan ve harbî dinsizlerden.

(2) Bediüzzaman’ı hakkıyla anlayamayan veya gerçek Bediüzzaman yerine kendi istedikleri ve anladıkları hayalî bir Bediüzzaman koymak isteyenler.

Bediüzzaman imana, İslâm’a, Kur’ân’a, Resulullah’a, O’nun Sünnetine, Şeriata, İslâmî faziletlere ve ahlâka sımsıkı bağlı olan, bunların hüküm ve gereklerini hayatına uygulayan ve bu yüce değerlere hizmet eden bir kimsedir. İslâm dininin temel hükümlerinden ve inançlarından biri şudur: Peygamber dışında her kul hata edebilir. Peygamberden de zelle sadır olabilir. İsmet sıfatı sadece Nebilere ve Resûllere mahsustur. Bediüzzaman, “Eski Said” devrinde bazı görüşlerinde hatâ etmiş olduğunu bizzat kabul etmektedir. Bu itiraf onun kemâline gölge düşürmez, aksine onu daha da yüceltir. Zaten Bediüzzaman hazretleri usûle dair, mevrid-i nas olan hüküm ve konularda herhangi bir hatâ ve yanlışlık yapmamıştır.

Bir büyüğün gerçekten büyük olup olmadığı, onun kendi nefsine olan muamelesinden anlaşılır. Nefsine önem vermiyor, hotfüruşluktan kaçınıyor, ene’sini zabt u rabt altına almış bulunuyorsa o büyük adamdır.

Kendinde benlik olan, kibir olan, gurur olan, ben ben ben diyen kimseler büyük görünseler, bir kısım insanlar onları büyük bilseler de gerçekte büyük değil, küçük kişilerdir.

Son yıllarda Kur’ân’a, Sünnete, İlâhî ve Nebevî tâlimata, Şeriata tamamen zıt fikirler, görüşler, re’yler Müslümanlar arasında yayılmaya çalışılıyor.

Meselâ birtakım ilâhiyatçılar sanki Cennet babalarının çiftliği imiş ve kendi tekellerinde bulunuyormuş havalarına girerek, risâleti ve dâveti kendilerine ulaştığı halde hidayete sırt çevirerek Resulullah’ı inkâr ve tekzib eden; Kur’ân’a -hâşâ- kul sözü uydurma kitap diyen, İslâm’ı hak ve ilâhî din olarak kabul etmeyen münkirleri ve örtücüleri (gerçeği saklayan, örtenleri) Cennet’e dolduruyorlar. Öyle şaşkınlar var ki, sadece İslâm dini açısından değil, Hıristiyanlık ve Musevilik açısından da tutar tarafı olmayan Edison’u; ampulü ve gramafonu icat etti diye Cennetin baş köşesine oturtuyorlar. Yahu Cennet kimsenin tekelinde değildir, Allah’ın mülküdür ve O, oraya kimleri koyacağını, kimleri koymayacağını çok açık ve seçik şekilde Kitabullah’ta beyan buyurmuştur.Peygamber de, bize ulaşan sahih hadîslerinde bu konuyu, hiç şüphe kalmayacak şekilde açıklamıştır. Bediüzzaman hazretlerinin âhir zamanda Müslümanlar, Hıristiyan ruhanîleri ile ateizme ve Bolşevikliğe karşı birlikte çalışacaklar demesi başka, birtakım adamların Cennetin kapı bekçileri kesilip ne kadar tersa ve hûd varsa onları, mü’minlerin ebedî saadet mekânı ve menzili olan o Darüsselâma sokmaya yeltenmeleri başka şeydir.

Kur’ân, Sünnet ve İslâm bize ne diyor?.. Hak olan inanç Tevhid’tir. Teslis kesin olarak batıldır, yanlıştır diyor.İsa Mesih aleyhisselamın kul olduğunu, asla Tanrı veya Tanrı’nın oğlu olmadığını bildiriyor.

Bazıları nasıl olur da, Bediüzzaman’ın Tevhid ile Teslisi bir tuttuğunu iddia edebilir?Böyle bir iddia tutarlı olur mu?

Muhyiddin Arabî hazretlerinin eserlerinde olduğu gibi Bediüzzaman’ın risâlelerinde de bazı rümuzlu, esrarlı, avamm-ı nasa açıklanması doğru olmayan kısımlar vardır. Nitekim bunlar bastırılmamaktadır. Böyle yerlerin mutlaka Kur’ân’ın, Sünnetin, Şeriatın zahirine göre tefsir ve te’vil edilmesi gerekir.

Bazıları ve birileri zamanımızda ılımlı İslâm (light ıslam), diye yeni bir din çıkartmak istiyorlar. Bediüzzaman hazretlerini böyle bir şeyden tenzih ederiz.O mübarek zat, bunca sıkıntıyı, işkenceyi, eza ve cefayı, hapsi gerçek İslâm için çekmiştir. Ilımlı İslâm, reforme edilmiş İslâm taraftarı olsaydı o sıkıntıları çekmezdi.

Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz hazretleri “Belânın en şiddetlisi Peygamberlere gelir. Sonra derece derece...” buyurmuşlardır. Bediüzzaman’ın çok büyük bir Müslüman olduğunu anlamak için, bu hadîsin ışığında din, iman, Kur’ân için çektiği eza ve cefalara bakmak yeterlidir.

Bazıları beni bu konulardaki yazılarım dolayısıyla şiddetli ve insafsız şekilde tenkit ediyor. Kim ne derse desin bendeniz de bir Nurcuyum. Lâkin bu satırları bir Nurcu olarak kaleme almadım, bir Müslüman olarak aldım.

Düşünün... Büyük bir zat, uzun ömrünü binbir çile ve zulüm altında imanî, Kur’ânî, şer’î, nebevî hakikatların neşri ve müdafaası için harcıyor ve sonra haksız hücumlara uğruyor veya yanlış fikir ve görüşler için kullanılmak isteniyor... Benim Müslüman bir yazar olarak onu savunmam, gerekli bi vazife olmaz mı? Çok rica ediyorum: Birileri ve bazıları bu büyük zatı kendi şazz fikirlerine, görüşlerine, beşerî emelllerine âlet etmesinler.

Resulullah Efendimiz, Necran Hıristiyanlarını iyi karşılamış, hattâ Mescid-i Saadet’te kendilerine göre ibadet etmelerine izin vermişti. Buradan yola çıkarak Teslis’in hak olduğunu iddia etmek mümkün müdür?

Not: Uyduruk ve düzmece risâlenin içyüzü hakkında ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler http://www.cevaplar.org sitesindeki “Ismarlama bir Bediüzzaman Reddiyesi” (Yz. Salih Okur) başlıklı makaleyi mütalaa edebilirler.


Mehmet Şevket Eygi
Ekleme Tarihi: 06.05.2007 - 13:20
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: HAFTANIN KARIKATURU
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
haftanin karikaturu
94 Mesaj -

Ekleme Tarihi: 01.05.2007 - 12:56
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Demokrasi'ye e-tecavüz girişimi...
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
Demokrasi'ye e-tecavüz girişimi...
94 Mesaj -
Askeri darbeler bu ülkeye tarihimiz boyunca hiç bir fayda sağlamamıştır.

Bu bilinmesine rağmen,

Asker gene duramadı...

Hiç kimse bana, Siviller hak etti, demokratik çözüm yollarını tıkadılar demesin...

Düne kadar Ankara'ya davet edilen, davete cübbeleriyle katılan öğretim üyelerinden...

Akreditasyonlarla, bir anda 'vatansever' ve andıçlarla bir anda 'vatan haini' ilan edilen gazetecilere kadar, sahte gündemler oluşturup, asıl gündemin üzerinin örtünmesinden birinci derece de Asker sorumludur...

Asker, nedendir bilinmez bu ülkede otuz yıldır çözemediği terör belasıyla, sonuca gidebileceği şekilde uğraşacağına sürekli rejim tehdidi ile, kendisini cilalama gereği duymaktadır...

Bir çift söz de; Askeri muhtıralardan, anayasa mahkemelerinden meddet uman kişiliksiz muhalefet partilerine.

Bugün Meclis te bizi temsil ettiği iddiasında bulunan CHP, ANAP, DYP ve yarın bir gün kendilerine meclise girme namzeti gören MHP ve diğer partiler bilsinler ki, şu noktaya gelen süreçte AKP yi, Asker yardımıyla iktidardan uzaklaştırıp, gene Asker yardımıyla seçimlere gidip, ve Asker yardımıyla akreditasyona haiz gazetecilerin dönüştürmeye gayret edeceği kamuoyları yardımıyla asla ve asla seçimleri kazanamazsınız!..

Dandik Demokrat diye küçümsediğiniz ve Ülkeyi bu noktaya getirmekle suçladığınız o insanlar, gene Askerin ucube 12 Eylül anayasasının ürünü sonucunda bu noktaya gelmişlerdir.

AKP portakalda vitaminken ülke yöneten CHP: DYP ile koalisyon ortaklığı yaptığı zamanlarda, değiştirmek için en küçük bir gayret sarfetmediği, ANAP ın en güçlü olduğu zamanlarda değiştirmek için en küçük gayret sarfetmediği, ANASOL-Mee hükümeti zamanında, en ufak bir değişim için gayret sarfedilmeyen ve kendi aralarında dolaştırılan 'top anayasa', bu süreçte ikiyüzlü bir siyaset izleyen söz konusu parti liderleri tarafından, 'İktidarın değiştirmesi gerekirdi' abukluğu, samimiyetsizliğin de bir itirafıdır aynı zamanda...

İnsana sorarlar siz niye değiştirmek için en küçük bir gayret göstermemiştiniz?..


Ölçüsüz batı yanlısı olan, İMF çizgisinden çıkmaya niyeti olmayan, ABD'siz bir dış politika izleme kabiliyetine haiz olmayan,işsizliği çözememiş olan, yolsuzlukları ballı ihalelerle akrabalara kaydırmış olan, toplumsal çürümeyi hızlandırmış olan, sokaklarında hırsızlık, gasp, cinayet olaylarından geçilmeyen, terör sorununu bir türlü halledememiş olan, en son yakın zamanda petrol yasasıyla büyük bir yanlışlığa imza atmış ve bu da Cumhurbaşkanı Sezer'den dönmüş olan, AKP yi eleştirip, yerin dibine batırabileceğiniz bunca açık varken...

Ülkenin hiç bir sorunuyla ilgili, AKP' den daha iyi ve somut çözüm planları hazırlamamış, ümit haline bir türlü kendinizi getirememiş,Vatanı satıyorlar, Vatan Elden gidiyor, Din Elden Gidiyor çığırtkanlığından öte, slogan bile üretememişken...

Adam gibi muhalefet yapamayıp, muhtıralardan sonra bu noktaya gelmemize AKP İktidarı sebep oldu gibi bir ucuzluk sergileyip, demokrasi tecavüzüne alkış tutmanız, belleklere kazınmıştır...

Askeri müdahale ile, hukuk korunmaz, demokrasi korunmaz, laiklik korunmaz.

Ülke Muz Cumhuriyeti durumuna düşürülür.

Hepsi O kadar...

Şu saatten sonra hükümete düşecek tek şey vardır...

Ortada daha muhtıra yokken, erken seçime gidip ülkeyi gerginlikten kurtarmaları ve adil bir seçim sistemiyle marjinallerde dahil olmak kaydıyla her ideolojinin meclis çatısı altında temsil edilme imkanının sağlanmasından bahsediyordum...

Şu an ise kesinlikle ve kesinlikle...

Hükümet, erken bir seçime gitmemelidir.

Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığı adaylığından asla çekilmemelidir.

Genel Kurmay Başkanı hakkında, Anayasa Mahkemesi'nin kararını etkilediği gerekçesiyle işlem başlatılmalıdır.

Şu asla ama asla unutulmamalıdır!..

En kötü demokrasi, en iyi askeri rejimden her zaman için iyidir!..

Ozan Mert
Ekleme Tarihi: 29.04.2007 - 15:28
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Nedir bu Anzak sevdası
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
Nedir bu Anzak sevdası
94 Mesaj -
Nedir bu Anzak sevdası

Mescid yetersizliği, yolların yıkık dökük olması ve yeterli sayıda tuvaletin bulunmaması Çanakkale’yi ziyaret eden Türk vatandaşlarına çeşitli sıkıntılar yaşatırken, Anzaklar için her şeyin önceden düşünülüp ince bir şekilde hesaplanması uygulanan çifte standardı gündeme getiriyor.
25 Nisan’da düzenlenecek Anzak törenleri için tarihi Millî Park içerisinde yer alan Anzak koyu ile Lone Pine Anıtı’nın bulunduğu bölgeye toplam 11 bin kişilik portatif tribünler yerleştirilirken, aynı yere sinevizyon gösterileri için de dev ekranlar kuruldu.

Çanakkale’de 25 Nisan’da düzenlenecek Anzak törenleri öncesi çalışmalar son aşamaya gelirken, yüzlerce Anzak da törenlere katılmak üzere kente gelmeye başladı. 25 Nisan Anzak törenleri öncesi Gelibolu Yarımadası’ndaki çalışmalarda son aşamaya gelindi. Tarihi milli park içerisinde yer alan Anzak koyu ile Lone Pine Anıtı’nın bulunduğu bölgeye toplam 11 bin kişilik portatif tribünler yerleştirilirken, aynı yere sinevizyon gösterileri için dev ekranlar kuruldu. Avustralyalı ve Yeni Zelandalı ziyaretçiler, törenler öncesi dedelerinin mezarlarını gezdi. Sahilde gezi yapan turistler, Anzak koyundaki taşları hatıra olarak aldı. Bu arada, yaklaşık 10 bin kişinin katılması beklenen tören alanına tuvalet ihtiyacının karşılanması için özel olarak getirilen portatif tuvaletler konuldu. Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi güvenlik güçlerinin bu yıl da bölgede sıkı tedbir aldığı gözlenirken, önceden akreditasyon yaptıranların dışında tören alanına kişi ve araçların girmesinin engelleneceği bildirildi. Bu arada uzun zamandan bu yana tartışmalara yol açan Anzak yolundaki çalışmalar devam ediyor. Asfaltın sökülmesine devam edildiğini belirten yetkililer, stabilize hale getirilen yolda törenlerin ardından asfalt çalışmasına başlanacağını açıkladı. Ülkemizi işgal etmek için Çanakkale’ye saldıran emperyalist ordunun en önemli bölümlerden birini oluşturan Anzakların torunları için bütün imkânlar seferber edilirken, vatanı savunurken şehit olan Mehmetçiklerin torunlarına aynı ilgi gösterilmiyor. Her yıl Çanakkale’ye on binlerce insanımız atalarını anmak ve onlara dua etmek bölgeye gidiyor. Fakat bu insanların gerek manevi gerekse doğal ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik çalışmalar oldukça sınırlı. Mescid yetersizliği, yolların yıkık dökük olması ve yeterli sayıda tuvaletin bulunmaması bölgeyi ziyaret eden Türk vatandaşlarına çeşitli sıkıntılar yaşatırken, Anzaklar için her şeyin önceden düşünülüp ince bir şekilde hesaplanması uygulanan çifte standardı gündeme getiriyor.
Ekleme Tarihi: 23.04.2007 - 19:12
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: HAFTANIN KARIKATURU
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
94 Mesaj -

Ekleme Tarihi: 17.04.2007 - 16:25
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: İçimizdeki Beyinsizler
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
İçimizdeki Beyinsizler
94 Mesaj -
MÜSLÜMAN halka ve gençliğe şöyle diyorlar: Biz Müslümanların hiç kabahati yok. Bütün kabahat ve hıyanet din düşmanlarındadır. Biz mazlumuz (zulme uğramışız), biz mâsumuz (günahsızız), biz Zemzemle yıkanmışız... Ah o dinsizler yok mu, işte bizi onlar mahv etti...

Bu düşünce, bu zihniyet Müslümanların sâlim ve doğru şekilde düşünüp hareket etmesine imkân vermiyor.

Biz zelil ve esir vaziyete düşmüşsek, biz kendi öz vatanımızda insan hakları ihlâlleri ile sarsılıyorsak; kurtulmamız, selâmete çıkmamız için kendimizi de sorgulamamız gerekir.

Biz, bizden önce babalarımız, dedelerimiz, atalarımız acaba birtakım hatâlar yaptı mı?

İslâm dininin ölçülerine göre ne gibi açıklarımız oldu, ne gibi yanlışlar yaptık, günahlar işledik?

İslâm’a, Kur’ân’a, Şeriat’a, Sünnet’e, fıkha, ahlâka aykırı düşüncelerimiz ve aksiyonlarımız olmuş mudur?

Kur’ân’ın “Sımsıkı Allah’ın ipine sarılın, sakın parçalanıp ayrılmayın” emrine uyduk mu?

Kur’ân bir takım ruhbanların “erbab” haline getirilmesini, putlaştırılmasını kötülüyor. Bizim içimizden bazıları böyle yaptı mı? Yaptılarsa, öteki Müslümanlar onları uyardı mı?

Dinimiz “Hesaba çekilmezden önce siz kendi muhasebenizi yapınız, kendinizi hesaba çekiniz” diyor. Biz bu muhasebeyi yapıyor muyuz?

Yüce dinimiz, Sevgili Peygamberimiz (Salat ve selam olsun O’na) lüksü, israfı, gösterişi, aşırı tüketim ve konforu, kibri, gururu, dünya depdebe ve ihtişamını kötülüyor. Biz bu konuda dinimize uyuyor muyuz?

Namaz dinimizin en birinci eylem ve ibadetidir. Bizim namazla aramız nasıldır?

Emanetlere riayet ediyor muyuz? Yoksa onlara hıyanet mi ediyoruz?

İslâmî kesimde haram yeniyor mu, yenmiyor mu?

Müslümanların kaymak tabakası, başı çekenleri bu sorgulamaları yapmakla yükümlüdür. “Bizi dinsizler bu hale getirdi...” demek Müslüman halkı ve gençliği aldatmak olmaz mı?

Kur’ân Müslümanlara “Gayr-i müslimleri dost ve veli ittihaz etmeyiniz. Müslümanların dostları ve velileri ancak mü’minlerdir” buyuruyor. Bizim içimizdeki bazı beyinsizler ise, kendilerini uyaran, kendilerine olumlu tenkitler yönelten din ve iman kardeşlerine düşman oluyor, din düşmanlarıyla da dostluk yapıyor.

Bazı şeylerin ticareti olmaz. Yapılırsa haram olur, ateş olur. Meselâ kadın satmak yoluyla elde edilen para haramdır. Riba haramdır. Uyuşturucu ticareti haramdır. Din ve mukaddesat ticareti de haramdır.

Din ve mukaddesat bezirgânlığı, kadın satmaktan, eroin satmaktan, içki veya domuz eti satmaktan daha büyük ve şeni’ bir haramdır.

Şimdi soruyorum: İslâmî kesimde din ve mukaddesat bezirgânlığı yapanlar var mıdır, yok mudur? Biz bu konuda Zemzemle yıkanmış gibi temiz miyiz?

Bazıları yapıyorlarsa bana ne? Karışıp, karşı gelip de başımı belâya mı sokacağım?..

Karışmazsan, en uygun ve güzel şekilde önlemeye çalışmazsan, kötülemezsen asıl belâyı o zaman bulursun!

Müslümanlar tek bir ümmet teşkil ederler. Şayet böyle bir Ümmet sistemi varsa, onun içindeki çeşitlilik meşru olur. Ümmet yoksa, çeşitliliğin kıymeti kalmaz.

Kendi cemaatlerini din ile özdeşleştirenler ne yapıyorlar, nereye gidiyorlar?

Bazıları hangi hak ve selahiyetle “Teslisçiler de ehl-i necattır, onlar da cennete girecektir” diyebiliyor?

Birtakım adamlar Hazret-i Muhammed’i yalancı diyenleri nasıl Cennete sokabilir? Bu adamlara dur diyecek bir otorite ve makam yok mudur?

“Müslümanların bağlı olduğu ilmihal Müslümanlığı bozuktur, benim çıkardığım Kur’ân Müslümanlığı doğrudur. Peygamber bir postacı idi, öldükten sonra işi bitmiştir. Ey millet benim peşimden gel...” mealinde konuşan reformcuya niçin gereken cevaplar verilmiyor?

Evet soruyorum: Bizi bugünkü perişan ve zelil hale dinsizler mi getirdi, yoksa içimizdeki beyinsizler mi?

Bay Çelişkiler, Bayan Çelişkiler

BU adamlar ve kadınlar ne diyorlar, nelere inanıyorlar veya inanmıyorlar? Soralım:

– Allah’a inanıyor musunuz?

– Hayır, inanmıyorum, ben ateistim...

– Cennet cehennem, ölümden sonra dirilmek, hesap kitap, sorgu sual var mı?

– Yoktur, bunlar hep eskilerin efsâneleridir...

– Farz edelim ki, dinlerden birini seçip ona gireceksin, bu hangisi olur?

– Kızılderililerin Manitu dini olur, Budizm olur, on bin tanrılı Hinduizm olur. İslâm’a girmeyi hiç düşünmem...

İşte böyle diyen adamlar veya kadınlar, Müslümanların “Hz. Muhammed’in çağrısını işitip de mü’min ve müslim olmayanlar Cennete giremeyeceklerdir.” dediğini duyunca deliye dönüyorlar ve havalara çıkıyorlar. Hayır onlar da girecek diye diretiyorlar. Tabiî kendileri de... Öyle ya Cennet gibi sefa ve saadet yeri olur da bizimkiler oraya girmezler, baş köşeye oturmazlar mı...

Yahu bunlar ne gülünç adamlar ve kadınlardır ki, hem Allah yok, âhiret yok, cennet yok diyorlar; hem de, olmadığını iddia ettikleri o Cennet’in kapıcısı ve ağası kesilerek canlarının istediğini içine koymak istiyorlar.

Soruyorum:

– CennetMüslümanların tekelinde değil... diye bağırıyorsunuz. Peki Cennet sizin tekelinizde midir?

Müslümanlar Cennet’in kendi tekellerinde olduğunu iddia etmiyorlar, sadece “Cennet Allah’ın mülküdür, oraya dilediğini koyar” diyorlar.

Edison ampulü ve fonografı icat etmiş, Cennet’e girecekmiş... Allah’a iman edilmesi gerektiği gibi iman etmese, Hz. Muhammed’in risaletini kabul etmese de mi? Bizimkiler öyle söylüyor.

Peki, Allah, Kitabı ve Kelamı olan Kur’ân’da meâlen ne diyor:

“Hakkıyla, gerçek bir şekilde kalbiyle tasdik ederek iman etmeyenler kurtulamaz, Cennete giremez...” diyor.

Bu adamlara ve kadınlara kalsa, atom gücünü ve nükleer silahları bulan ve icat eden, insanlığın başına en büyük belayı getiren ve dünyanın sonunu getirecek tahrip silahlarını zâlimlerin ve beyinsizlerin eline veren bilginleri de Cennet’e sokacaklar.

Televizyonu bulmuş, girsin cennete...

Kutuplardaki buzları eritip dünyayı yeni bir tufana sürükleyecek işler yapmış kişiler, girsinler Cennet’e...

Bunlar deli midir nedir... Hem Allah’a ve âhirete inanmazlar, Cennet ve Cehennem yoktur, İslâm dini bozuktur derler; hem de Cennet’in kapıcısı kesilip canlarının istediğini içeriye sokarlar.

Bay Çelişkiler, bayan Çelişkiler...


M.SEVKET EYGI
Ekleme Tarihi: 16.04.2007 - 06:42
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Bediüzzamanı Bozuk İnançlara Âlet Etmesinler
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
Bediüzzamanı Bozuk İnançlara Âlet Etmesinler
94 Mesaj -
KONUYA girmeden önce, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerini minnet ve şükranla anıyor, kendisine rahmet diliyor ve onu iftiralardan ve yalanlardan tenzih ediyorum. O, Kitabullah’a, Resûl’ün sünnetine, Şeriat-ı Garra-yı Ahmediyye’ye, İslâm ahlâkına sımsıkı bağlı bir kimseydi. Bazı kötü niyetli ve yanlış düşünceli kişiler onu âlet etmek istiyorlar. Aldanmamalıyız.

Son zamanlarda bir “Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü” fitnesi zuhur etti. Müslümanları aldatmak isteyenler, bu hareketin öncüsü olarak Bediüzzaman’ı gösteriyor. Böyle bir iddia kesinlikle yanlıştır, yalandır, iftiradır. İnanmayalım.

Bir kısım diyalogçular ortaya yeni inanç hükümleri getiriyor.

(1) Âmentüde Ehl-i Kitab ile Müslümanların ittifakı vardır” diyorlar. Böyle bir iddia yanlıştır, sapıklıktır. Müslümanlar ile Ehl-i Kitab arasında ittifak yoktur, çok derin ihtilâf ve anlaşmazlık uçurumları, vardır. Tevhid inancı ile Teslis bir olabilir mi? Bediüzzaman böyle sapık bir inanç ve düşünceye bağlı olabilir mi?

(2) Üç İbrahimî din vardır...” diyorlar. Bu da sapıklıktır, hezeyandır. Bir tek İbrahimî din vardır, o da İslâm’dır. Kur’ân “İbrahim Yahudi ve Nasranî değildi, o hanif ve müslimdi” buyuruyor.

(3) “İslâm Allah katında tek hak din değildir. Diğer “İbrahimî dinler” de haktır. Onların da taraftarları (Hazret-i Muhammed’i İnkar etseler de) Cennet’e girecektir” diyorlar. Bu da sapıklıktır.

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Profesörlerinden Dr. Yümni Sezen’in “DİNLERARASI DİYALOG İHANETİ (Dinî, Psikolojik, Sosyolojik Tahlil” isimli kitabını (Kelam Yayınları) okuyucularıma hararetle tavsiye ediyorum.

Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü safsatalarına inanmayan, onları reddeden bir Müslüman ebedi saadet ve kurtuluş bakımından hiçbir zarara uğramaz, bir şey kaybetmez ama inanan kişi imanını yitirebilir.

Tevhid inancı ile Teslis inancının bir olduğu, her ikisinin de hak olduğu iddiası Kur’ân’a terstir, Kelamullah’ı inkâr etmektir, yalanlamaktır.

Allah katında makbul (kabul edilen) tek hak dinin İslâm olduğu inancını reddetmek kişiyi küfre götürür. Çünkü böyle bir inanç Kur’ân-ı Kerim’in kesin nassına aykırıdır.

Son Peygamber Hazret-i Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemi yalanlayan, getirdiği Kur’an’ı kabul etmeyen, İslâm’ı reddeden kimselerin Cennete gireceklerine inanmak da İslâm ile telif edilemeyecek (İslâm’a uymayan) bozuk bir inançtır.

Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü ideolojisi yaman ve korkunç bir bid’at ve zındıklıktır.

Bediüzzaman hazretlerini bu bid’ate ve zındıklığa alet edenler tokat ve sille yemekten korksunlar.

İslâm, ana kural ve hükümleri itibarıyla, usûl olarak Hazret-i Adem Aleyhisselam’dan bu yana tek hak dindir. Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa Tevhid inancına bağlı, hanif ve muvahhid kimselerdi. Onların dini İslâm’dı.

Hâtemülenbiya Efendimizin gelişi ile usulde, temelde bir değişiklik olmamış, sadece Şeriat ahkâmı son şeklini almıştır.

Müslümanların Bolşevikliğe ve ateizme karşı Hıristiyan ruhanileri ile işbirliği yapmaları nerede, bugünkü Dinlerarası Diyalog nerede...

Evvel yoğ idi, bu yeni rivayetleri kimler çıkardı?..

Sevgili kardeşlerim!.. Tek hak din olmak konusunda İslâm müşâreket (ortaklık) kabul etmez.

Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem gönderildikten sonra, O’nun Peygamberliğini ve dâvetini duyan, sonra da kabul etmeyen kimseler için kurtuluş, saâdet, necat ve Cennet yoktur.

İsterse borulu gramafonu, isterse elektrik ampulünü, isterse atom bombasını icat etmiş olsun.

Sevgili Müslümanlar! Tuzaklara düşmeyiniz... Ondört asırdır Kitabullah’ı ve Resûlün Sünnetini doğru şekilde yorumlayıp Ümmet-i Muhammed’i aydınlatan Rabbanî ve ‘âmil âlimlerin öğretilerinden kıl kadar ayrılmayınız.

İslâm’ın Tevhid akıdesi dışında necat, saadet, kurtuluş, cennet yoktur.

Ebu’z-ziyâfe

HANİ eski kültürümüzde “Ne kendisi benzer kimseye, ne kimse benzer kendisine...” diye bir deyim vardır ya, işte meşhur Ebü’z-ziyafe Şevket Bey dostumuz böyle kimselerdendir. Türkiye’de onun bir ikincisini bulmak mümkün değildir. Hazretin eskiden işyeri, kütüphânesi, ziyafethânesi, dergâhı Alibeyköy’ün arka taraflarında idi. Yıllarca seçkin ve muteber dâvetliler oraya gidip gelmişlerdir. Yenilir, çaylar içilir, sohbet edilirdi. Duvarlarda renkli mermerlerden kitap rafları, üst katta minderler üzerine oturulan semâhâneye benzeyen bir salon, bir tarafta yemekhâne-i kübra... Kimler gelip geçmedi oradan? Profesörler, büyük bürokratlar, politikacılar, belediye başkanları, gazeteciler, edipler, şairler...

Ebü’z-ziyafe Şevket Bey, o koskoca işyerini ve dergâhı tapusuz arazi üzerine inşa ettirmemiş mi! Sel baskınlarını önlemek için o mıntıkadaki binaları yıkmaya karar verdiler ve canım dergâh elden gitti.

Hazret, oradan sonra karşıya Alemdağı’na bir iş merkezindeki atölyesine taşındı. Altta imalathâne, üstte kütüphane-sohbet salonu, yemekhane.

Önce yemekler yenir, Şevket Bey az yiyenlere kızar... Artık bana fazla dokunmuyor, yaşlandım, sağlığıma zarar verir çok yemek.

Yemekleri saymayacağım, bulup da yiyemeyenleri üzüp kızdırmak istemem.

Yemekten sonra hâzirundan biri dua yapar, öyle ya Müslümanlar yemeğe besmele ile başlarlar, bittikten sonra dua ederler. Yemek duasının en kısası “elhamdülillah” demektir.

Sonra sohbet salonuna geçilir, çay hazırdır. Hazretin bardakları da öyle ufak tefek şeyler değildir, kendi boyutlarına ve cesametine uygun sultanî bardaklardır. Bir bardak, iki bardak, üç bardak... Ondan sonra adamda uyku mu kalır?

Salonun duvarları tavanlara kadar kitap doludur. Öyle sıradan kitaplar değil, özel olarak meşin cilt yaptırılmış tarihî, tasavvufî, sanatla ilgili kıymetli eserler, albümler. Hazret bazen sabahlara kadar tasavvuf okur. Raflara sığmayan, yersiz kalan kitaplar yerlerde, kenarlarda öbek öbek durur. Duvarlarda hüsn-i hatlar vardır. Ayrıca bazı meşâyıh-ı kiramın, mazannenin, tasavvuf erbabının fotoğrafları da camlatılıp çerçeveletilip asılmıştır.

O gece sohbet erbabından kim çağırıldıysa o konuşur. Sorular yöneltilir, arada meyveler gelir, herkese olmasa bile ekâbirden bir iki kişiye bol köpüklü nefis kahveler ikram edilir. Kahve deyip geçmeyin, Türk kahvesinin en birinci özelliği, bir evde, bir mekânda bir fincan kahve pişirilince onun kokusu o mekânın her yerine siner. Ben mis gibi kokmayan kahveye kahve demem.

Gece12 olur... Şevket Beyden gitmek için izin isteriz. Kolay kolay vermez. Gür sesiyle, “Oturun oturduğunuz yerde, bu kadar erken vakitte gidilir mi hiç?” diye bağırır. Çarnaçar oturur sohbete devam ederiz. Bin zahmet gece yarısını 1 saat geçtikten sonra ayrılırız. Bazen daha geç kaldığımız da olur. Onun fazla bir problemi yoktur, çünkü geceleyin de orada kalır.

Daha sonra başbakan olan zevat bile Şevket Beyin dergâhına zaman zaman uğramıştır.

Onun bir de Kastamonu-Çatalzeytin’deki köyünde bir villa dergâhı vardır. Orası da kitap doludur, yazın kafileler halinde davetliler giderler. Yerler, gecelerler, çay içerler, sohbet ederler.

Cenab-ı Hak, Ebü’z-ziyafe Şevket Beye sıhhat, selamet, tûl-i ömr ihsan buyursun. Davetliler ikram sofrasında yesinler, cömertin yemeği şifadır... Çaylar, kahveler içsinler, faydalı sohbetler yapsınlar, en sonunda baki kalan bu kubbede bir hoş sada bırakılsın.


M.Şevket EYGİ
Ekleme Tarihi: 13.04.2007 - 19:09
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Büyükanıt: 'Kuzey Irak'a girelim'
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
KUZEY IRAK'A GIRELIM
94 Mesaj -
Iste askerden kendine yakisir onurlu bir davranis, top hukumette ayni onurlulugu gostere bilecekmi gorecegiz...Yalnis sunu unutmayalin at sahibine gore kisner...Tibki Kibrista oldugu gibi...
Ekleme Tarihi: 12.04.2007 - 17:27
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Büyükanıt: 'Kuzey Irak'a girelim'
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
Büyükanıt: 'Kuzey Irak'a girelim'
94 Mesaj -



Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, "bana Kuzey Irak'a girilmeli mi diye sorarsanız' yanıtım "evet girilmelidir" olur" dedi. Büyükanıt'ın basın toplantısını izleyen yabancı ajanslar bunu dünyaya "flaş haber" olarak geçtiler.

Büyükanıt'ın açıklaması şöyle;

"Kuzey Irak'a operasyon evet yapılmalıdır. Fayda sağlar mı? Evet sağlar... Ancak bunun yapılması için bir siyasi kararlılık ortaya çıkmalı. TSK görev verildiğinde bu operasyonları yapma gücüne fazlasıyla sahiptir. Hem de fazlasıyla."

Büyükanıt'a sorular bölümünde de bu konu tekrar soruldu. Büyükanıt, tek eksiğin siyasi irade olduğunu vurguladı; "Sınır ötesi operasyon için Meclis'in karar vermesi gerekir" hatırlatmasını yaptı.

BUNU ŞIMARTAN BELLİ

Orgeneral Barzani'nin açıklamalarına da değindi. Adını ağzına almayıp "sözde lider" dedi. Büyükanıt şunları söyledi:

"Sözde Kürt liderlerin bu tür söylemleri bizleri üzdüğü gibi Türk insanını da rencide etti. Bu sözlerin ardında, onları bu hale getiren, şımartanların kimler olduğunu siz benden daha iyi biliyorsunuz."

İBRETLE BAKIYORUM

Büyükanıt soruları yanıtladığı bölümde Kuzey Iraklı Kürt lider Mesut Barzani'nin Türkiye'ye yönelik tehditine ilişkin şunları söyledi:
"Her iki zatıda tanıyorum. Geldiğimiz noktaya ibretle bakıyorum. Söyledikleri çok seviyesiz sözler. Ama ben onlara değil, söyletene bakıyorum."

SÜNNİLER KÜRTLER'E MAŞA OLARAK BAKIYOR

Kısa ve orta vadede Irak'ta bir çözüm olmayacağını değerlendiren Büyükanıt, durumun daha da kötüye gideceğini söyledi. Büyükanıt, araya artık kanın girdiğini ve iç çatışmaların büyüyeceğini belirtti.
Orgeneral Büyükanıt, "Şimdi Sünni guruplarla Kürtler arasında da çatışma başlayacak. Çünkü Sünniler Kürtleri Amerika'nın maşası olarak görüyor" dedi.. //

internethaber
Ekleme Tarihi: 12.04.2007 - 17:11
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Barzani'in Yahudi olduğu belgelendi!
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
Barzani'in Yahudi olduğu belgelendi!
94 Mesaj -




TARİHÇİ AHMET UÇAR BARZANİ'NİN YAHUDİ OLDUĞUNU BELGELEDİ

Kendisi de bir Kürt Yahudisi olan UCLA öğretim üyesi Prof. Yona Sabar, yazdığı kitapta bu iddiaları doğruladı. Tarihçi Ahmet Uçar da, Osmanlı arşivlerinde, Sallum Barzani adlı bir hahamın önce Selanik'e, arkasından da Kudüs'e sürgün edildiğine dair bir belge yayımladı. Bilindiği gibi, Molla Mustafa Barzani ile oğlu Mesut Barzani, İsrail'le kurduğu iyi ilişkilerle tanınıyor ve İsrail öteden beri Irak Kürtleri'nin bağımsızlığını destekliyor.




1982 yılında Yale Üniversitesi tarafından yayımlanan ‘‘The Folk Literature of the Kurdistani Jews: An Anthology (Kürdistan Yahudilerinin Halk Edebiyatı: Antoloji) başlıklı kitap, başlangıçta sıradan bir antropolojik çalışma muamelesi gördü. Kendisi de bir Kürt Yahudisi olan ve Los Angeles'teki Californiya Üniversitesi'nde (UCLA) görev yapan Prof. Yona Sabar tarafından kaleme alınan kitap, büyük çoğunluğu Kuzey Irak'ta yaşayan Kürt Yahudileri'nin hayatına ışık tutuyordu.




Ancak, Prof. Yona Sabar'ın kitabında daha ilginç bilgiler de vardı. Bunlardan en önemlisi de Barzani ailesi ile ilgiliydi. Prof. Sabar'ın verdiği bilgiye göre, 16. ve 17. yüzyılda bölgede yaşayan ailelerin en ünlülerinden biri Barzani ailesiydi ve bu aileye mensup hahamların kurduğu Yahudi eğitim kurumları büyük bir itibara sahipti. Öyle ki, başta Mısır olmak üzere Ortadoğu'nun muhtelif ülkelerinden buraya öğrenci akını oluyordu. Hatta, Haham Nathanel Barzani, bölgede nadiren görülen zenginlikte bir kütüphaneye de sahipti ve kitapların büyük çoğunluğu da elyazmasıydı. Bu kitaplar, yine haham olan oğlu Samuel Barzani'ye miras kalacaktı. İşin daha da çarpıcı yanı, Amerikan reformcu Yahudileri tarafından tam bir yüzyıl sonra kabul edilecek olan ilk kadın haham da Samuel Barzani'nin kızıydı ve ismi de Asenath Barzani'ydi.




BİR TEK AİLE VAR




İnternet aracılığıyla konuya ilişkin görüşlerine başvurduğumuz Prof. Yona Sabar, Yahudi Barzani ailesinin kurucusunun 16. yüzyılda yaşayan Haham Samuel Barzani olduğunu belirterek, ailenin sonraki yüzyıllarda Musul, Kerkük ve Erbil yöresinde etkili olduğunu söyledi. Ancak, Barzani ismini taşıyan herkesi Kürt Yahudisi olarak görmenin doğru olmadığını savunan Prof. Yona Sabar, Barzan doğumluların bu isimle çağrıldığını söyledi.




Ancak, tarihçi Ahmet Uçar, Osmanlı arşivlerinde bölgede bir tek Barzani ailesi bulunduğuna dair kayıtların yer aldığını hatırlatarak, günümüz Barzanileri'nin atalarının Yahudi olduğundan şüphe duyulamayacağını ifade etti. Ahmet Uçar, Prof. Sabar'ın, Barzaniler'in ne zaman müslüman olduklarına ilişkin detaylara girmediğini de savundu.




Ahmet Uçar'ın yine Osmanlı arşivinde bulduğu bir başka belge ise 1856 yılında Sallum Barzani isimli bir hahamın, Musul'dan Selanik'e, oradan da Hahambaşılığın özel ricası ile Kudüs'e sürgün edildiğini gösteriyor. Uçar'ın ifadesine göre, ‘‘Kudüs'e Yahudi iskánı ile tereddütler olduğu için; Hariciye Nezareti'nin de görüşü alınarak 29 Şubat 1856'da Hahambaşı'nca verilen dilekçe Osmanlı hükümetince 11 Nisan'da görüşülerek uygun bulunmuş ve Sallum Barzani 20 Nisan 1861'de bir irade ile Kudüs'e sürülmüştü.’’ Uçar, Tarih ve Düşünce Dergisi'nde konu ile ilgili olarak yazdığı yazıda şöyle devam ediyor: ‘‘Mustafa Barzani'nin yıllar sonra kurduğu ilişkiler, hahamlarla Sallum Barzani ailesi arasındaki ilişkilerin yıllarca sürdüğünü göstermektedir. Molla Mustafa Barzani, 1950'den beri sık sık ziyaret ettiği İsrail'de her zaman Kuzey Irak kökenli, Kürtçe konuşan bir Yahudi hahamın evinde kalmaktadır: Haham David Gabay.’’




Ailede pek çok ünlü haham var




Siz Yahudi Kürtler konusu ile ne zaman ilgilenmeye başladınız?




- Batılı seyyahların Kürtçe konuşan Yahudiler'den söz edildiğini görüyorsunuz. Ben bunu okuyunca, Başbakanlık Arşivi'nde, bölgedeki yerleşime ilişkin araştırmalar yaptım ama uzunca bir süre bununla ilgili herhangi bir evrak bulamadım. A. Medyalı isimli birisinin yazdığı ‘‘Kürt Yahudiler’’ isimli bir kitaba rastladım. Faik Bulut'un ‘‘Filistin Rüyası’’ isimli kitabında da İsrail'de Kürtçe konuşan Yahudiler'in bir organizasyonundan bahsediliyordu. Araştırmalarım sonucunda, Kuzey Irak'tan İsrail'e göçler yaşandığını tesbit ettim. Bugün İsrail'de geniş bir Kürtçe konuşan Yahudiler topluluğu mevcut.




Peki ya Barzani ailesi?




- Barzani ailesi ile ilgili ilk iddiaları da Amerika'da yaşayan ve kendisi Kürtçe konuşan bir Yahudi olmakla kalmayıp bu konuda uzman olan Prof. Yona Sabar'ın bir kitabında rastladım. Prof. Sabar, Barzani ailesinden gelen hahamların bölgede dini çalışmalar yaptıklarını söylüyordu. Bunun üzerine ben Barzani ailesinin kökenlerini araştırmaya başladım.




Ne buldunuz?




- Bir defa bölgede Barzani adıyla bilinen tek bir aile var. Bu aile, Kuzey Irak'taki Barzan köyünde yaşıyor. Osmanlı Arşivi'nde çalışırken, bu aile ilgili bir belge buldum. Bu belgede, 1855-56 yılında bu köyün mensuplarından Sallum Barzani adlı bir hahamın önce İstanbul'a, arkasından Selanik'e sürgün edildiği belirtiliyor.




Başka bir belge veya delil var mı elinizde?




- Molla Mustafa Barzani, ilk kez 1967 yılında İsrail'e gidiyor. Kendisini kabul eden İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan'a, hediye olarak bir 'Kürt hançeri' ile birlikte, Kerkük petrol rafinelerinin planlarını da getiriyor. Mart 1969'da yapılan bir operasyonda da Barzani-Mossad işbirliğiyle Kerkük rafinerileri bombalanıyor ve çalışamaz hale getiriliyor.




Barzani aşiretinin Yahudi kökenli olduğunun anlaşılması, bölgeye ve tarihe bakışımızda değişikliklere sebep olabilir mi?




- Olmaz mı? Tevrat'ta ‘‘Vaadedilmiş Ülke’’ olarak Nil'le Fırat arasının işaret edildiğine dair yorumlar vardır. Ayrıca, Barzani ailesi sürekli Mehdi çıkartmaktadır. Yahudilik'te de Mehdilik çok önemlidir. Ama bir yanlış anlaşılma olmasın. Ben bütün Kürtler Yahudi'dir filan demiyorum.


MUHSİN KIZILKAYA FARKLI GÖRÜŞTE!..


Nereden başlasam... Biliyorsunuz, Yahudiler dünyanın her yerine dağılmış olan bir kavimdir. Tabiatıyla bir kısmı da Mezopotamya’da Kürtlerle iç içe yaşıyorlardı İsrail devleti kurulunca kadar. Kürtlerle birlikte yaşayan Yahudiler, iki grubu ayrılıyordu. Bir kısmı ticaretle, kuyumculukla, el sanatlarıyla uğraşırken, bir kısmı da toprak işleterek, Kürtler gibi yaşıyordu. Kürtler üzerine araştırma yapmış olan bütün Kürdologlara göre, Kürtlerin en önemli özelliği dillerine karşı olan kıskançlıklarıdır. Yabancı bir dili öğrenmede müthiş bir direnç gösterirken, başkalarına kendi dillerini öğretmede o kadar esnektirler. Kürtlerle birlikte yaşayan Süryaniler’in, Ermeniler’in, Yahudiler’in büyük bir kısmı Kürtçe bilir, fakat Kürtler bu dillerin hiç birini bilmezler.


Kürtlerle birlikte aynı yerlerde yaşayan Süryaniler, Ermeniler gibi, zaman içinde bazı Yahudi aileleri de, çeşitli nedenlerden, dinlerinden vazgeçerek Müslüman olmuşlar. O ailelerin birkaçını ben de tanıyorum ve şu anda Yahudilikle hiçbir ilgileri kalmamıştır. Bu tür ailelere Kürtler, “Binemal Cuhî” (Yahudi Kökenli) diye çağırırlar.


Yahudi aileler Hakkari’de olduğu gibi, Barzan’da da vardı. Barzan bölgesinde yaşayan Yahudiler’e, “Bîrker” denir. “Bîr” geleneksel Kürt kıyafeti olan şel û şepik’lerin dokunduğu tezgahın adıdır. Burada yaşayan Yahudiler’in bir kısmı, Barzan ailesinin erkeklerine şel û şepik dokuyorlardı. Barzaniler de onlara gözü gibi bakıyordu. Hatta Barzaniler bunlara Bêdiyal adlı bir köy vermiş, tümü bu köyde toplu halde yaşıyordu. İsrail devleti kurulunca da bir kısmı İsrail’e gitti, bir kısmı da kendi köylerinde kaldı. Tabiatıyla, bunların içinde hahamlar da vardı, sanatkarlar da, çiftçiler de... Buralarda yaşayan ahali, soyadlarıyla çağrılmaz. Hangi köyde yaşıyorsan, oralısın ve soyadın o köyün adıdır. Yaygın kanının aksine, Barzani adı sadece Barzani sülalesinden gelenlerin adı değildir. Barzan bölgesindeki aşiret konfederasyonuna mensup herkese Barzani denir. İşte Uçar’ın büyük buluş olarak bize sunduğu Sallum Barzani de muhtemelen, o bölgede yaşamış olan bir Yahudidir ve Barzani ailesiyle hiçbir ilişkisi yoktur.


Çünkü tarihçi Uçar’ın iddia ettiği gibi Barzan tek bir aşiret ve köyden müteşekkil değildir. Barzani aşireti, Beroji, Mizorî, Şêrvanî ve Dolemêri gibi dört aşiretten oluşan bir aşiret konfederasyonudur. Kökenleri, Amediye paşası Zübeyir’e dayanmaktadır. Bugünlerde, Doz Yayınları arasında çıkmış olan Mesut Barzani’nin babasının hayat hikayesini anlattığı “Barzani” adlı kitabında da belirttiği gibi, Barzani ailesinin kökleri Amediye paşalarına uzanır. 1600’lü yıllardan bugüne kadar gelen aile seceresinin içinde bir tane yabancı ada rastlanmaz. Aile, baştan beri İslam dinine bağlı, imam ve şeyhleriyle ünlüdür. Amediye Paşası Zübeyir’in oğlu Mansur’dan Mela Sait, Abdülrahim, Şeyh Mehmet, Mela Ehmedê Reş, Sait, Mela Abdülselam, Mela Tacettin, Mela Abdülrahim, Şeyh Mehmet 2, Mela Abdullah, Şeyh Abdülselam, Şeyh Mehmet 2, Musul’da Osmanlılar tarafından asılan Şeyh Abdülselam 2, Şeyh Ahmet ve Mela Mustafa Barzani’ye kadar yaklaşık dört yüz yıllık tarih boyunca Barzaniler, hep otoriteye kafa tutmuş, devletlerle yıldızı barışmamış, yerlerinden yurtlarından edilmiş, sürgüne gönderilmiş, çocukları hapishanelerde doğmuş, kıyıma uğramış bir ailedir.


BARZANİ HER ZAMAN İSRAİL'LE SIKI İLİŞKİ İÇİNDE OLUP ZAMAN ZAMAN CASUSLUK YAPTI


Ünlü Amerikalı gazeteci Jack Anderson, Washington Post'taki bir makalesinde şöyle yazıyordu: "Her ay kimliği belli olmayan bir İsrail yetkilisi İran sınırından Irak'a gizlice girerek Kürt lider Molla Mustafa Barzani'ye 50 bin Amerikan doları veriyor. Bu para Kürtler'in, İsrail karşıtı olan Irak hükümetine karşı faaliyetlerini sürdürmelerini sağlıyor."


Anderson'ın o sıralarda yayınlanan bir CIA raporuna dayanarak verdiği bilgiler arasında, Molla Mustafa Barzani ile dönemin Mossad şefi Zvi Zamir arasındaki yakın ilişki de vardı.


Söz konusu rapora göre, Zamir, Barzani'yi Kuzey Irak'taki karargahında en azından bir kez ziyaret etmiş ve ondan Bağdat hükümetine karşı yürütülen saldırı ve sabotajların dozunu artırmasını istemişti. Bunun yanında, Irak'taki Yahudilerin İsrail'e gizlice göç edebilmeleri için de Barzani'den yardım istenmişti. Bu tür "rica"ların hepsi, Barzani tarafından olumlu karşılanıyor, İsrailliler de her ay düzenli verilen 50 bin dolarlık yardımların dışında, ekstra ödemeler yapıyorlardı.


İsrailli eski general Rafael Eitan'ın anıları da, İsrail-Barzani iş birliğinin boyutlarını bütün çıplaklığıyla ortaya koyan bilgiler sağlıyordu.


Anılarında yazdığına göre, Rafael Eitan, Mustafa Barzani'nin talebi üzerine, 1969 yılında Kuzey Irak'a giderek ayaklanmayı yakından görmüş ve ayaklanmanın lideri Barzani ile, mücadeleyi daha yaygın bir savaş haline dönüştürme konusunu görüşmüştü. Eitan ziyaretinden sonra, İsrail Savunma Bakanlığı'na, ayaklanan Kürtlerin çok iyi savaşmakla beraber gelişmiş savaş araçları ve silahlarından mahrum olduklarını, kendilerine yardım edilmesi gerektiğini bildiren bir rapor da yazmıştı.


Ayaklanmacı Kürtlerle kurduğu bu gizli ittifak, İsrail'e Irak ordusu hakkında çok önemli istihbaratlara ulaşma fırsatı da veriyordu. 1967'deki Altı Gün Savaşı'ndan kısa bir süre önce İsraillilerin Irak'tan çaldığı MIG-21 uçağı, bunun en önemli örneğiydi.


İsrailliler, Irak Hava Kuvvetleri'ndeki bir pilotla gizlice bağlantıya geçmişler ve onu bir deneme uçuşu sırasında aniden İsrail'e uçmaya ikna etmişlerdi.


Iraklı pilotla İsraillilerin bağlantısını kuran aracılar ise Kürtlerdi.


Ağustos 1966'da Tel-Aviv'e inen söz konusu MIG, bu Sovyet yapımı uçak hakkında daha önce yetersiz bilgiye sahip olan İsrail'e ve onun Batılı müttefiklerine büyük bir avantaj sağladı.


Hatta bazı yorumlara göre, İsrail'in Altı Gün Savaşı'nın ilk gününde Mısır Hava Kuvvetleri'ne yaptığı büyük baskın, MIG'lerin teknik özellikleri hakkında edinilen bilgi sayesinde mümkün olmuştu.


Altı Gün Savaşı'nın hemen öncesinde ilginç bir olay daha yaşanmıştı. Iraklı bir askeri delegasyon, yaklaşan savaşta "Siyonist düşmana karşı tek bir cephe olarak savaşabilmek için" ayaklanmacı Kürtlere geçici bir ateşkes önermişti. Ancak bu teklife karşı söz alan bir "Kürt gerilla", ne olursa olsun taviz verilmeyeceğini ve ateşkesin kabul edilemez olduğunu söylemişti. İşin en önemli yanı ise, bu "Kürt gerilla"nın gerçekte İsrail'in bölgeye yolladığı askeri danışmanlardan biri olmasıydı.


Ian Black ve Benny Morris'e göre, Kuzey Irak dağları ile Tel-Aviv arasındaki bu ilişki giderek "Ortadoğu'nun en kötü saklanan sırrı" sıfatını kazandı.


İsrail 1967 yılında Arap ordularından ele geçirdiği çok sayıda Sovyet silahını Kürt ayaklanmacılara yolladı. Kendilerine verilen Doğu Bloku silahlarına önce şaşıran daha sonra çok sevinen Molla Barzani, ayrıca bulduğu İsrail yapımı bombalardan daha çok istemişti. Kendisini silah ve paraya boğan İsrail'in gücüne hayran kalan Barzani, İsraillilere ortak bir seferberlik de önermişti.


Barzani'nin planına göre, Kürt peşmergeler Irak'ı zaptettiğinde İsrail de Suriye'yi işgal edebilecekti.


İsrail'in Kürt ayaklanmacılara giderek artan desteğinin en sembolik göstergelerinden biri, 1967 Eylül'de Kürt hareketinin lideri Molla Mustafa Barzani'nin İsrail'e yaptığı ziyaretti.


Moşe Dayan'a hediye olarak bir Kürt hançeri getiren Barzani, Yahudi devletinde oldukça sıcak bir biçimde ağırlandı. Bu ziyaretin uyandırdığı yankılar, Kuzey Irak'taki Kürt isyanında İsrail'in parmağının var olduğu gerçeğini siyasi gündeme taşımaya başladı.


Mısırlı ünlü gazeteci Muhammed Hasaneyn Heykel'in ulaştığı ve açıkladığı bilgiler de, 1971'de "Kuzey Irak'taki Kürt bölgesindeki İsrailli subayların İsrail ile düzenli bir telsiz bağlantısı içinde olduklarını ve Irak içindeki istihbarat ve sabotaj faaliyetlerini organize ettiklerini" ortaya koydu.


İsrail'in Kürt ayaklanmacılarla olan ittifakı, dönemin Irak basınında da yoğun biçimde konu edilmişti.


Barzani ikinci olarak 1973 yılında İsrail'i ziyaret etti. Bu ziyaretinde de, ilkinde olduğu gibi, 1950 ortalarında İsrail'e göç etmiş Kürt Musevisi David Gabay'ın evinde kalmış, hediye olarak da Moşe Dayan'ın eşi için altın bir kolye getirmişti.


Kuzey Iraklı Kürt ayaklanmacılarla İsrail arasındaki bu iş birliği, 1975 yılına kadar sürdü. O yıl, Kürt isyanının diğer büyük destekçisi olan İran, Irak ile bir anlaşmaya vardı ve bunun üzerine Kürt ayaklanmacılara yaptığı tüm yardımı kesti. ABD de İran ile birlikte hareket edince, Barzani hareketi Bağdat rejimi karşısında savunmasız kaldı.


İsyan, bu rejim tarafından kanlı biçimde bastırıldı. İsrail'in durumu kabullenmekten başka seçeneği yoktu. Ama İsrail, Irak'ın kuzeyindeki Kürtler arasındaki bazı grupların oluşturmak istediği parçalanmış Ortadoğu için en ideal "kart" olduğunu her zaman aklında tutacak ve bu kartı yeniden devreye sokmak için fırsat kollayacaktı.



haberalemi.net
Ekleme Tarihi: 11.04.2007 - 16:42
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: HAFTANIN KARIKATURU
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
gunun karikaturu
94 Mesaj -

Ekleme Tarihi: 10.04.2007 - 19:40
Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (5): (1) 2 3 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 803 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
hircin (32), ayazdabirciftyu.. (38), arif_unal (64), lyoonn (46), ergali595 (42), FatihCgdm (38), kirenli (56), *imam_hatipli* (33), Muhsin B. (36), sezer74 (50), recepguducu (50), kenan_kygn (68), tek_1 (44), ajanpenny (46), basketcikid (34), sigat37 (37), erzincani (45), yasemin_nl (36), yosun (40), toprak_67 (45), By_Digital (38), gur (36), MustafaGED&Yacu.. (60), ademyildiray (49), ibrahimdzn (37), muka2828 (44), hagere (39)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.99942 saniyede açıldı