lopinavir ritonavir lopinavir ritonavir generique luvox generique plaquenil kaletra apranax aprovel aralen arava arcocillin arcoxia aricept arilin arimidex aristocort artane arthrotec artofen asacol asasantine asmaxen at 10 atarax atenil ateno basan comp ateno basan atesifar athrofen atridox atrovent augmentin avalide avana avapro avelox aventyl aviral avodart aygestin azaimun azarek azelex aziclav azulfidine bactrim basiron
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

23 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: Themenicon ANNEN
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
Themenicon    ANNEN
41 Mesaj -
Güzel kızım, unutma!..
Sâliha bir hanım olmak; incelik ister, fedâkarlık ister.
Gönlündeki deryâyı coşturup inciler devşirmek gerek. Sevmek gerek hanımlığı, anneliği…
Merhametli olmaya baş koymak, gönül tasınla bütün âleme serin, berrak bir yağmur olup kupkuru toprakları münbit hâle getirmek kolay değildir, elbet…
Hazret-i Âmine'lik rûhuna bürüneceksin önce…
Kimdir Âmine? Ne demektir Âminelik rûhu?
Emâneti en iyi taşıyan demek. Hâmil olduğun yükün "emanet" olduğunu bilip, rûhun bu yük altında ezilecek, dokuz ay çile çekeceksin…
Dilinden geçen zikri yüreğinde hissedeceksin ki, ardından insanlığa numûne olacak bir "sadaka-i câriye" bırakabilesin.
Sonra Hazret-i Hacer olup teslimiyet bağrından zemzem akıtmak… Yanacaksın, koşacaksın, ağlayıp O'na dayanacaksın ki, zemzemler fışkırsın, kurak yüreklerden…
* * *
İki gözümün ışığı!
İçinde, kıpırdanan yavrunu ilk hissettiğin andan itibaren bir merhamet kaplar hücrelerini... İşte o zaman Allâh'a şükredeceksin, Peygamberlerin en fârik vasfı olan "merhamet"ten sana da bir pay verildiği için…
Yavrucuğum, insanın en büyük ihtiyacı "rûh gıdası"dır. Onun ilk kıpırdanmalarına salevât-ı şerîfelerle karşılık vereceksin. Sen fark etmesen de o seni duyar ve hisseder. Öyleyse ilk duyduğu, Allâh'ın kelâmı, Peygamber Efendimiz'e sunmuş olduğun duân olsun.
Dokuz aylık çile çabuk geçmez, geceleri yatamadığın zaman kıyâma dur ki, Rabbinin huzurunda durmayı öğrensin…
Gözyaşı dök ki, merhameti öğrensin, ümmet-i Muhammed'e duâ ve infâk et ki cömertliği öğrensin…
Ağzından haram lokma girmesin, yavrum! Helâl lokmayı tanısın ki, harama uzanmasın.
Tatlı dilli ol ki, kötü konuşmasın.
Secdelerini çoğalt ki, Rabbinin karşısında hiçlik ve tevâzuya bürünsün.
Mahlûkata gönlünü aç ki, sevgiyi ve muhabbeti öğrensin…
Sancılar sana kıyâmetin dehşetini hatırlatır, belki. İşte o zaman anacığını anlayacaksın. İşte o zaman "cennetin anaların ayakları altında olduğunu" öğreneceksin. Dişlerin birbirine kenetlenince, ölümün varlığını tadacaksın.
Yavrunu kucağına alınca, dünyanın "gurbet" olduğunu ve konuşmanın zevkini tatmak için bu dünyada bedel ödemek gerektiğini öğreneceksin.
Ona sütünü, Yâsin-i Şerif'lerle verirken; dünyadaki en güzel şeyin, insanlara "Allâh için kendinden koparıp vermek" olduğunu hissedeceksin.
Geceleri herkes uyurken, onun seni ağlayarak çağırmasına zevkle koşup gideceksin. İşte o ân, Rabbini de gerçek mânâda sevdiğinde, teheccüde kalkmanın senin için bir yük olmadığını anlayacaksın.
Onu hasta ve ateşler içinde görünce "hiçliğini" ve "çaresizliğini" görüp Allâh'a îmânın kat be kat artacak…
Ona sünnet-i seniyye ile yaşamayı öğret ki, Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e hayran olup, onu taklid etsin. Öğretmezsen ilerde kim olduğu belirsiz kimseleri taklide başlar, onlara hayran kalır, sen de mes'ul olursun.
Onunla mübarek gün ve geceleri zevk ve heyecan içinde yaşa ki, gayr-i Müslimlere ve onların eğlencelerine hayran kalmasın. Bayramını bilip, gerçek bayramı olan kıyâmet sabahı için hazırlansın.
Ona Kur'ân-ı Kerim'i çok iyi anlatmalısın. Her bir sûre, onun gönlüne iniyormuş gibi hissetsin ki, yaşantısıyla "canlı bir Kur'ân" olsun.
Hâfızlığı sevdir, ona âşık olsun ki, dilinde şarkı-türkü olmasın. Boş satırların hamalı olmasın…
Kur'ân-ı Kerîm kültürüyle aydınlanırsa iki dünyası da pürnûr olur.
İşte o zaman, tıpkı şimdi benim olduğu gibi seni de kabirde nûrdan taçlarla taçlandırıp cennet elbiseleriyle nûrlandırırlar…
Hedefini unutma kızım, hedefin sâliha bir hanım, sâliha bir ana olmaktır.
Annen
Güle Güle
Ekleme Tarihi: 08.06.2004 - 00:55
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: selam
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
selam
41 Mesaj -
http://www.hedefradyo.com

gönlünüzün sesi dinleyin.
Ekleme Tarihi: 08.06.2004 - 00:48
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon ESMA
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
Themenicon    ESMA
41 Mesaj -
ESMÂ-İ HUSNÂ Esmâ-i Husnâ Nedir? Esmâ-i Husnâ, Allah'ın güzel isimleri demektir. Bir âyet-i kerîmede: "En güzel isimler O'nundur (Allah'ındır)" (el-Haşr, 24) buyurulmaktadır. Diğer bir âyette de; en güzel isimlerin Allah'a ait olduğu belirtildikten sonra, bu isimlerle dua edilmesi tavsiye olunmaktadır (el-A'râf, 180). Allah'ın isimleri tevkifîdir. Yâni, Allah hakkında ancak âyet ve hadîslerde zikri geçen ve söylenmesine izin verilmiş olan isimler kullanılabilir. Rastgele isim izafe edilemez. Esmâ-i Husnâ ile ilgili olarak Buhârî ve Müslim'de: "Allah'ın 99 ismi vardır. Kim bunları ezberlerse (îman eder ve ezbere sayarsa) Cennete girer" buyurulmuştur. Tirmizî, İbn-i Hibban ve Hâkim'in bu konudaki rivâyeti ise, şöyledir: "Kim bunları (Esmâ-i Husnâ'yı) mânâlarını anlayarak sayar, bunlarla Allah'ı zikrederse Cennete girer." Şâh-ı Nakşıbend Hz.leri bu hadîsle ilgili olarak buyurur ki: "Bu hadîs-i şerîfteki Ahsâ kelimesinin bir mânası, saymaktır. Diğer bir mânası ise, bu ism-i şerîfleri öğrenip bilmektir. Bir mânası da, bu esmâ-i şerîfin mûcibince amel etmektir. Meselâ: Rezzâk ismini söylediği zaman, rızkı için asla endişe etmemeli. Mütekebbir ismini söyleyince, Allahü Teâlâ'nın azametini ve kibriyâsını düşünmelidir." Hadîslerde zikri geçen 99 isim şunlardır: Allah, er-Rahmân, er-Rahîm, el-Melik, el-Kuddûs, es-Selâm, el-Mü'min, el-Müheymin, el-Azîz, el-Cebbâr, el-Mütekebbir, el-Hâlık, el-Bâri', el-Musavvir, el-Gaffâr, el-Kahhâr, el-Vehhâb, er-Rezzâk, el-Fettâh, el-Alîm, el-Kâbıd, el-Bâsıt, el-Hâfıd, er-Râfi, el-Muiz, el-Müzill, el-Basîr, es-Semi', el-Hakem, el-Adl, el-Lâtîf, el-Habîr, el-Halîm, el-Azîm, el-Gafûr, eş-Şekûr, el-Aliyy, el-Kebîr, el-Hafîz, el-Mukît, el-Hasîb, el-Celîl, el-Kerîm, er-Rakîb, el-Mücîb, el-Vâsi', el-Hakîm, el-Vedûd, el-Mecîd, el-Bâis, eş-Şehîd, el-Hakk, el-Vekîl, el-Kaviyy, el-Metîn, el-Veliyy, el-Hamîd, el-Muhsî, el-Mübdî, el-Muîd, el-Muhyî, el-Mümît, el-Hayy, el-Kayyûm, el-Vâcid, el-Mâcid, el-Vâhid, es-Samed, el-Kâdir, el-Muktedir, el-Mukaddim, el-Muahhir, el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Vâli, el-Müteâlî, el-Berr, et-Tevvâb, el-Müntakim, el-Afüvv, er-Raûf, Mâlikü'l-Mülk, Zü'l-Celâli ve'l-İkrâm, el-Muksit, el-Câmi', el-Ganiyy, el-Muğni, el-Mâni', ed-Dârr, en-Nâfi', en-Nûr, el-Hâdi, el-Bedî', el-Bâkî, el-Vâris, er-Reşîd, es-Sabûr. ALLAH Bu ism-i şerif, Cenâb-ı Hakk'ın has ismidir. Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği bütün güzel vasıfları ve İlâhî sıfatları içine alır. Diğer isimler ise, yalnız kendi mânalarına delâlet ederler. Bu bakımdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz. Bu isim, Allah'tan başkasına ne hakikaten ve ne de mecazen verilemez. Diğer isimlerin ise, Allah'tan başkasına isim olarak verilmesinde bir mahzur yoktur. İnsanlara Kadir, Celâl ismini vermek gibi. Yalnız bu isimlerin başına, insanlara izafe edildiklerinde, "kul" mânâsına gelen "abd" kelimesinin ilâvesi güzeldir. Abdülkadir ismi gibi... er-RAHMÂN Ezel'de bütün yaratılmışlar hakkında hayır ve rahmet irade buyuran; Sevdiğini, sevmediğini ayırdetmiyerek bütün mahlûkatını sayısız nimetlere garkeden... Hayatları için lüzumlu olan bütün rızıkları veren...er-RAHÎM Pek ziyade merhamet edici; Verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedî nimetler vermek suretiyle mükâfatlandırıcı... Rahmân ism-i şerîfinden Allah Teâlâ'nın ezelde bütün mahlûkatı için hayır ve rahmet irade buyurduğu anlaşılır. Rahîm ism-i şerîfi ise, mahlûkatı arasında irade sahipleri, hususan mü'minler için rahmet-i İlâhiyyenin tecellisini ifade eder. el-MELİK Bütün mahlûkatın hakikî sâhibi ve mutlak hükümdârı...Allah'ın, ne zâtında ve ne de sıfatında hiçbir varlığa ihtiyacı yoktur. Bilâkis herşey zâtında, sıfâtında, varlığında ve varlığının devamında O'na muhtaçtır. Bütün kâinatın hakikî sâhibi, mutlak hükümdârıdır. el-KUDDÛS Hatâdan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz... Allah, hissin idrâk ettiği, hayâlin tasavvur ettiği, vehmin tahayyül ettiği, fikrin tasarladığı her vasıftan münezzeh ve müberradır. O hatâdan, gafletten, acizden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz olandır. Bu bakımdan her türlü takdîse lâyıktır. İnsan su'-i ihtiyârı karışmadığı müddetçe kâinatta fıtrî olarak bulunan umumî temizlik hakikatı da, Cenâb-ı Hakk'ın KUDDÛS isminin tecellîsidir. es-SELÂM Her çeşit ârıza ve hâdiselerden sâlim kalan; Her türlü tehlikelerden kullarını selâmete çıkaran; Cennet'teki bahtiyar kullarına selâm eden... Bu ism-i şerif, Kuddûs ismi ile yakın bir mânâ ifade etmekte ise de Selâm ismi, daha ziyade istikbale aittir. Yani, Cenâb-ı Hakk'ın gerek zâtı, gerek sıfatı ileride en ufak bir tegayyüre, bir değişikliğe, bir za'fa uğramaktan münezzehtir. O, ezelde nasılsa ebedde de öyledir. el-MÜ'MİN Gönüllerde îman ışığı yakan, uyandıran; Kendine sığınanlara aman verip onları koruyan, rahatlandıran... Allah Teâlâ, kalblere îman ve hidâyet bağışlayarak oralardan şübhe ve tereddüdleri kaldırmıştır.Kendine sığınanlara aman verip korumuş, emniyetle rahatlandırmıştır. el-MÜHEYMİN Gözetici ve koruyucu... Allah, yarattığı mahlûkatının amellerini, rızıklarını, ecellerini bilip muhafaza eder. Bütün varlığı görüp gözeten, yetiştirip varacağı noktaya ulaştıran ancak O'dur. Hiçbir zerre, hiçbir lâhza, Onun bu lûtuf ve âtıfetinden boş değildir. el-AZÎZ Mağlûb edilmesi mümkün olmayan galib. Bu ism-i şerîf, kuvvet ve galebe mânâsına gelen İZZET kökünden gelir. Allah Teâlâ mutlak sûrette kuvvet ve galebe sâhibidir. İzzet sıfatı, Kur'an'da birçok yerlerde azab âyetleri bahsinde gelmiştir. Fakat bu ism-i şerîfin yine birçok defa Hakîm ism-i şerîfi ile birleştiği görülür. Bunun mânası: Allah Teâlâ'nın kudreti galibdir, fakat hikmeti ile kötülerin cezasını te'hir eder, kötülük edip durmakta olan insanları cezalandırmakta acele etmez, demektir. el-CEBBÂR Kırılanları onaran, eksikleri tamamlayan; Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan... Bu ism-i şerif cebir maddesindendir. Cebir, "kırık kemiği sarıp bitiştirmek, eksiği bütünlemek" mânasına geldiği gibi, "icbar etmek", yani, "zorla iş gördürmek" mânasına da gelir. Bu mânaya göre Allah Teâlâ Cebbâr'dır. Yani, kırılanları onarır, eksikleri tamamlar, her türlü perişanlıkları düzeltir, yoluna kor. Cebbâr'ın ikinci mânasına göre de; Allah Teâlâ kâinatın her noktasında ve her şey üzerinde dilediğini yaptırmağa muktedirdir. Hüküm ve iradesine karşı gelinmek ihtimali yoktur. el-MÜTEKEBBİR Her şeyde ve her hâdisede büyüklüğünü gösteren... Büyüklük ve ululuk, ancak Allah'a mahsustur, varlığı ile yokluğu Allah'ın bir tek emrine ve iradesine bağlı bulunan kâinattan hiçbir mevcut, bu sıfatı takınamaz. el-HÂLIK Herşey'in varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri,hâdiseleri tayin ve tesbit eden ve ona göre yaratan, yoktan vâr eden... Bu ism-i şerîfin mânasında iki husus vardır: 1. Bir şey'in nasıl olacağını tayin ve takdir etmek, 2. O takdire uygun olarak o şey'i îcad etmek. el-BÂRİ' Eşyayı ve her şey'in âzâ ve cihazlarını birbirine uygun bir halde yaratan... Her şey'in vücudu mütenasib, yani, âzası, hayat cihazları ve aslî unsurları keyfiyet ve kemmiyet bakımından birbirine münasib olarak yaratıldığı gibi, hizmeti ve faydası da umumî âhenge uygun yaratılmıştır. el-MUSAVVİR Tasvîr eden, herşey'e bir şekil ve hususiyet veren... Allah Teâlâ herşey'e bir sûret, bir özellik vermiştir. Herşey'in kendisine göre şekli, dıştan görünüşü vardır ki, başkalarına benzemez. Meselâ: İnsanlar arasında tamamiyle birbirinin aynı iki insan yoktur. Bundan daha garibi, parmak uçlarındaki çizgilerdir. Bu çizgiler, insanların sayısı
kadar değişik gidiyor ve hiçbiri ötekine uymuyor. Şu halde insanın hiç taklit olunamayacak imzası, bastığı parmak izidir. İşte bunlar, Allah Teâlâ'nın MUSAVVİR isminin tecellîleridir. el-ĞAFFÂR Mağfireti pek bol olan... Gafr, örtmek ve sıyânet etmek (korumak) mânâsınadır. Allah mü'minlerin günahlarını örter. Dilediği kullarını da günahlardan sıyânet eder, korur. Bu, onlar için en büyük nimetlerden biridir. el-KAHHÂR Herşey'e, her istediğini yapacak surette galib ve hâkim... Kahr, bir şey'e, onu hor ve hakîr kılacak veya mahv ve helâk edebilecek sûrette galib olmaktır. Allah Teâlâ Kahhâr'dır, her vechile üstün ve daima galibdir. Kuvvet ve kudretiyle her şey'i içinden ve dışından kuşatmıştır. Hiçbir şey O'nun bu ihâtasından dışarı çıkamaz. Ona karşı herşey'in boynu büküktür. Kahrına yerler, gökler dayanamaz. Kahr ile nice azıp sapmış ümmetleri ve milletleri mahv ve perişan etmiştir. el-VEHHÂB Çeşit çeşit nimetleri devamlı bağışlayıp duran...Vehhâb kelimesi hibe kökünden gelmektedir. Hibe, "herhangi bir karşılık ve menfaat gözetmeden birine bir malı bağışlamak" mânasınadır. Vehhâb ise, "Her zaman, her yerde ve her şey'i çok çok ve bol bol veren ve karşılık beklemeyen" demektir. er-REZZÂK Yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsân eden... Rızık, Allah Teâlâ'nın bilhassa yaşayan mahlûkatına faydalanmalarını nasib ettiği her şeydir. Rızık yalnız yenilip içilecek şeylerden ibaret değildir. Kendisinden faydalanılan herşey'e rızık denir. Maddî rızık, her türlü yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eşya, para, mücevher, çoluk-çocuk, vücudun çalışma kudreti, bilgi, mal-mülk, servet v.s. gibi şeylerdir. Mânevî rızık ise, ruhun ve kalbin gıdası olan şeylerdir. Başta îman olmak üzere insanın mânevî hayatına ait bütün duygular ve o duyguların ihtiyacı olan şeyler, hep mânevî rızıktır. el-FETTÂH Her türlü müşkilleri açan ve kolaylaştıran...Fettâh kelimesi, feth'den gelmektedir. Feth ise, "kapalı olan şey'i açmak" mânasınadır. Kapalı bir şey'i açmak: a. Maddî olur; bir kapıyı, bir kilidi açmak gibi. b. Mânevî olur; kalbden tasaları, kederleri atıp gönlü açmak gibi. Bitkilerin çiçek açması, tohum ve çekirdeklerin sünbül vermesi, rızık ve rahmet kapılarının açılması hep Fettâh ism-i şerifinin tecellîsindendir. el-ALÎM Her şey'i çok iyi bilen... Allah, her şey'i tam mânasıyla bilir. Her şey'in, içini, dışını, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını, bitimini çok iyi bilendir O. Olmuşları bildiği gibi, olacakları da aynı şekilde bilir. Onun için, olmuş - olacak, gizli - açık söz konusu değildir. Bunlar, insanlar hakkında geçerli olan mefhumlardır. İnsanların bilmesi nisbî ve ârızîdir. Allah'ın bilmesi ise, - bütün isim ve sıfatlarında olduğu gibi - zâtî'dir. Onun için O'nun bilmesinde dereceler bulunmaz. el-KÂBID Sıkan, daraltan...el-BÂSIT Açan, genişleten... Bütün varlıklar Allah Teâlâ'nın kudret kabzasındadır. İstediği kulundan, ihsân ettiği servet ve sâmânı, evlâd ve iyâli, yahut hayat zevkini, gönül ferahlığını alıverir. O adam zenginken fakir olur, yahut evlâd acısına boğulur, yahut iç sıkıntısına, ıstırap ve huzursuzluk içine düşer. İşte bu haller, Kâbıd isminin tecellileridir. Allah, istediği kuluna da yepyeni bir hayat verir, neş'e verir, rızık bolluğu verir, bu da Bâsıt isminin tecelliyatıdır. el-HÂFID Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan... Allah Teâlâ, istediği kulunu yukarıdan aşağı atıverir. Şan ve şeref sâhibi iken, rezîl ve rüsvây eder ve bu muamelesi çok defa, kendisini tanımıyan, emirlerini dinlemeyen âsiler, başkalarını beğenmiyen mütekebbirler ve hak, hukuk tanımayan zâlim zorbalar hakkında tecellî eder. er-RÂFİ' Yukarı kaldıran, yükselten... Allah Teâlâ, istediği kulunu indirdiği gibi, istediği kulunu da yükseltir. Şan ve şeref verir. Bâzı gönülleri îman ve irfan ışığı ile parlatır, yüksek hakikatlardan haberdâr eder. Allah'ın yükselttiği insanlar, çok defa melek huylu, tatlı dilli, insanların ayıplarını, kusurlarını örtüp eksiklerini tamamlayan; onlara malıyla, bedeniyle, bilgisiyle, nasihatiyle yardım eden nâzik, kibar insanlardır. Onlar bu istikametten ayrılmadıkça Allah da bu nimeti kendilerinden almaz. el-MU'IZZ İzzet veren, ağırlayan... el-MÜZİLL Zillete düşüren, hor ve hakîr eden... İzzet ve zillet, birbirine zıd mânalardır. İzzet kelimesinde "şeref ve haysiyet", Zillet kelimesinde ise "alçaklık" mânası vardır. Bunlar hep Allah Teâlâ'nın, mahlûkatı üzerindeki tasarrufları cümlesindendir.es-SEMİ' İyi işiten... Allah Teâlâ işitir. Kalblerimizdeki sözleri ve işitilmek şânından olan her şey'i işitir. Mesafeler, onun işitmesine perde olamaz. Birini işitmesi, ötekilerini işitmesine mâni olmaz. Her hâdiseyi aynı derece açık olarak işitir. el-BASÎR İyi gören... Allah Teâlâ herkesin gizli açık yaptığını ve yapacağını görüp durmaktadır. Karanlıklar O'nun görmesine mâni olamaz. Karanlık gibi, yakınlık - uzaklık, büyüklük - küçüklük gibi insanların görmelerine engel olan şeyler de O'nun görmesine mâni olmaz. el-HAKEM Hükmeden, hakkı yerine getiren... Allah Teâlâ Hâkim'dir, her şey'in hükmünü O verir ve hükmünü eksiksiz icra eder. Hâkimlerin hâkimliğine, hükümdarların hükümdarlığına hüküm veren de ancak O'dur. O'nun hükmü olmadan hiçbir şey, hiçbir hâdise meydana gelemediği gibi, O'nun hükmünü bozacak, geri bıraktıracak, infazına mâni olacak hiçbir kuvvet, hiçbir hükûmet, hiçbir makam da yoktur. el-ADL Tam adâletli... Adalet, zulmün zıddıdır. Zulüm kelimesinde; incitme, can yakma mânası vardır. Zulmetmiyerek herkese hakkını vermek ve her şey'i akıl ve mantığa, hikmet ve maslahata uygun olarak yapmak da adalet demektir. Allah Teâlâ Âdil'dir. Zâlimleri sevmez. Zâlimlerle düşüp kalkanları ve hattâ sadece uzaktan onlara imrenenleri ve sevenleri de sevmez. el-LÂTÎF En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen en ince şeyleri yapan; İnce ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ulaştıran... Allah Teâlâ Lâtîf'dir. En ince şeyleri bilir. Çünkü onları yaratan O'dur. Nasıl yapıldığı bilinmiyen, gizli olan en ince şeyleri yapar.el-HABÎR Her şey'in iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar olan... En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün eşya ve hâdiselerden Allah haberdardır. Onun haberi olmadan hiçbir hâdise cereyan etmez. el-HALÎM Hilm, suçluların cezasını vermeye gücü yetip dururken bunu yapmamak, onlar hakkında yumuşak davranmak ve cezalarını geriye bırakmaktır. Suçluyu cezalandırmağa iktidarı olmayana halîm denmez. Halîm, kudreti yettiği halde, bir hikmete binaen cezalandırmayana denir. Allah Teâlâ Halîm'dir. Her günah işleyeni hemen cezalandırmaz. Hışım ve gazabda acele etmez, mühlet verir. Bu mühlet içinde yaptıklarına pişman olup tevbe edenleri afveder. Israr edenler hakkında, hüküm artık kendisine kalmıştır. el-AZÎM Bütün büyüklüklerin sâhibi... Azamet, büyüklük mânasınadır. Hakikî büyüklük Allah'a mahsustur. Yerde, gökte, bütün varlık içinde mutlak ve ekmel büyüklük, ancak O'nundur ve herşey O'nun büyüklüğüne şâhiddir. Bu sıfatta da Allah'a herhangi bir denk bulunması muhaldir. el-ĞAFÛR Mağfireti çok... Allah Teâlâ'nın mağfireti çoktur. Bir kulun kusuru ne kadar büyük ve çok olursa olsun onları örter, meydana çıkarıp da sâhibini rezîl etmez. Kusurları insanların gözünden gizlediği gibi, melekût âlemi sâkinlerinin gözünden de gizler. İnsanların görmediği bâzı şeyleri melekût âlemi sâkinleri görürler. Gafûr ism-i şerîfi, kusurların onların gözünden de gizlenmesini ifade eder. eş-ŞEKÛR Kendi rızâsı için yapılan iyi işleri, daha ziyadesiyle karşılayan... Şükür, iyiliği, iyilikle karşılamak demektir. Şükür, Allah Teâlâ'ya karşı kulun yapması gereken bir vazifesidir. Şekûr ise, az tâat karşılığında çok büyük dereceler veren, sayılı günlerde yapılan amel karşılığında âhiret âleminde sonsuz nimetler lûtfeden demektir. Bu mânaya Allah'dan başka hakikî sâhip yoktur.el-ALİYY Her hususta, herşeyden yüce olan... Allah Teâlâ yücedir, yüksektir. Yüksekliğin hakikî mânası şudur: 1. Allah'tan daha üstün bir varlık düşünülmesi imkânsızdır. 2. Bir benzeri veya ortağı veya yardımcısı yoktur. 3. Şânına yaraşmayan her şeyden uzaktır. 4. Kudrette, bilgide, hükümde, iradede ve diğer bütün kemâl sıfatlarında üstündür. Şu halde Aliyy, her şey kendisinin dûnunda, emrinde ve hükmü altında olan Zât demektir. el-KEBÎR Büyüklükte kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen... Allah Teâlâ kibriyâ sâhibidir. Kibriyâ, zâtın kemâli demektir. Her bakımdan büyük, varlığının kemâline hudut yoktur. Bütün büyüklükler O'na mahsustur. el-HAFÎZ Yapılan işleri bütün tafsilâtıyla tutan, her şey'i belli vaktine kadar âfât ve belâlardan saklıyan... Hıfz, korumak, demektir. Bu koruma iki şekilde olur. Birincisi, varlıkların devamını sağlamak, muhafaza etmektir. İkincisi, birbirlerine zıd olan şeylerin, yekdiğerlerine saldırmasını önlemek, birbirlerinin şerrinden onları korumaktır. Allah her mahlûkuna, kendine zararlı olan şeyleri bilecek bir his ilham buyurmuştur. Bu Hafîz ism-i şerîfinin tecelliyatındandır. Bir hayvan kimyevî tahlil raporuna muhtaç olmadan kendine zararlı otları bilir ve onları yemez. Kulların amellerinin yazılması, zâyi olmaktan korunması da Hafîz isminin iktizasıdır. Bu bakımdan âhirette yeniden dirilme ve yaptıklarından hesaba çekilme ile Hafîz isminin yakından alâkası vardır. el-MUKÎT Her yaratılmışın azığını ve gıdasını tayin eden, azıkları beden ve kalblere gönderen...Bu mânaya göre Mukît, Rezzak mânasınadır. Yalnız Mukît, Rezzâk'tan daha hususîdir. Rezzak, azık olanı da olmayanı da içine alır. el-HASÎB Herkesin hayatı boyunca yapıp ettiklerinin, bütün tafsilât ve teferruatiyle hesabını iyi bilen;Her şey'e ve herkese her ihtiyacı için kâfi gelen... Allah Teâlâ, neticesi hesapla bilinecek ne kadar miktar ve kemmiyet varsa hepsinin neticelerini hiçbir ameliyeye (işleme) muhtaç olmadan doğrudan doğruya ve apaçık bilir. Allah Teâlâ, herkese her ihtiyacı için kâfidir. Bu kifâyet, O'nun varlığının devam ve kemâlini gösterir. el-CELÎL Celâdet, ululuk ve heybet sâhibi, celâl sıfatları ile muttasıf... Celâdet ve ululuk, Allah'a mahsustur. Onun zâtı da büyük, sıfatları da büyüktür. Fakat bu büyüklük, cisimlerdeki gibi hacim veya yaşlılık itibarı ile değildir. Zamanla ölçülmez, mekânlara sığmaz. el-KERÎM Keremi, lütuf ve ihsânı bol... Allah vaad ettiği zaman sözünü yerine getirir, verdiği zaman son derece bol verir, muktedirken afveder. er-RAKÎB Bütün varlıklar üzerinde gözcü, bütün işler murakabesi altında bulunan... Bir şey'i koruyan ve devamlı kontrol altında bulundurana rakîb derler; bu da bilgi ve muhafaza ile olur. Allah Teâlâ, bütün varlıkları her lâhza gözetip duran bir şâhid, bir nâzırdır. Hiçbir şey'i kaçırmaz. Her birini görür ve herkesin yaptığına göre karşılığını verir. el-MÜCÎB Kendine dua edip yalvaranların isteklerini işitip cevab veren, onları cevabsız bırakmayan... Burada bir hususu iyi bilmek gerekir: Cevab vermek ayrıdır, kabûl etmek ayrıdır. Âyet-i kerîmede, Allah tarafından her duaya cevab verileceği va'dedilmiştir. Fakat kabûl edileceği va'dedilmemiştir. Zira kabûl edip etmemek Cenâb-ı Hakk'ın hikmetine bağlıdır. Hikmeti iktiza ederse istenenin aynını, aynı zamanda kabûl eder. Dilerse istenenin daha iyisini verir. Dilerse o duâyı âhiret için kabûl eder, dünyada neticesi görülmez. Dilerse de kulun menfaatine uygun olmadığı için hiç kabûl
etmez. el-VÂSİ' Geniş ve müsaadekâr...Allah'ın ilmi, rahmeti, kudreti, afv ve mağfireti geniştir ve her şey'i kaplamıştır. Allah'ın ilminden hiçbir şey gizlenemez, ikram ve ihsanına bir nihayet yoktur. el-HAKÎM Bütün işleri hikmetli... Allah Hakîm'dir. Faydasız, boş ve tesadüfî bir işi yoktur. Her emir ve filinin her yönüyle sonsuz fayda ve maslahatları vardır. Her yarattığı mahlûk, her yaptığı iş bütün kâinat nizamı ile alâkalıdır. Kâinatın umumî nizamı ile tenâkuz teşkil eden hiçbir hâdise, bir mahlûk, bir iş yoktur. el-VEDÛD İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya biricik lâyık olan... Vedûd'un iki mânası vardır: 1. Seven, 2. Sevilen. Allah Teâlâ, kullarını çok sever, onları lütuf ve ihsanına garkeder. Sevilmeye lâyık ve müstehak olan da ancak O'dur. el-MECÎD Zâtı şerefli, ef'âli güzel olan, her türlü övgüye lâyık bulunan... Bu ism-i şerîfin mânasında iki mühim unsur vardır: Biri: Azamet ve kudretinden dolayı yaklaşılamaz olmak. İkincisi: Yüksek huylarından, güzel işlerinden dolayı övülüp sevilmek... el-BÂİS Ölüleri diriltip kabirlerinden kaldıran; gönüllerde saklı olanları meydana çıkaran... Allah Teâlâ insanları, onlar ölüp toprak olduktan sonra âhiret günü dirilterek kabirlerinden kaldıracak ve ruhları ile cesedleri birlikte olarak hesaplarını görecek, sonra da yine ruh ve cesedleri birlikte olarak mükâfat veya cezalarını verecektir. eş-ŞEHÎD Her zamanda hâdiselerin dış yüzünü bilen ve her yerde hâzır ve nâzır olan... Allah, mutlak surette herşey'i bilmesi bakımından Alîm'dir. Hâdiselerin esrarını, iç yüzünü bilmesi yönünden Habîr'dir. Dış yüzünü bilmesi yönünden de Şehîd'dir.el-HAKK Varlığı hiç değişmeden duran... Hakk, varlığı hakikî bulunan zâtın ismidir. Yani, varlığı daima sâbittir. Allah Teâlâ'nın zâtı, yokluğu kabûl etmediği gibi, herhangi bir değişikliği de kabûl etmez.
Hakikaten vâr olan yalnız Allah'tır. el-VEKÎL Usûlüne uygun şekilde, kendisine tevdi edilen işleri en güzel şekilde neticelendiren... Kendisine iş ısmarlanan zâta vekîl denir. Allah Teâlâ en güzel ve en mükemmel vekîl'dir. İşlerin hepsini tedvîr, tedbîr ve idare eden O'dur. Fakat kendisi hiçbir işinde vekîle muhtaç değildir. Allah Teâlâ, kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştırır. el-KAVİYY Çok kuvvetli... el-METÎN Çok sağlam... Kuvvet, tam bir kudrete delâlet eder. Metânet ise, kuvvetin şiddetini ifade eder. Allah'ın kuvveti de öteki sıfat ve isimleri gibi nâ-mütenâhîdir, tükenmez, gevşemez, hudut içine sığmaz, ölçüye gelmez. Allah'ın kudreti bahsinde zorluk - kolaylık söz konusu değildir. Bir yaprağı yaratmakla kâinatı yaratmak birdir. Allah Teâlâ tam bir kuvvet sahibi olmak bakımından, Kaviyy, gücünün çok şiddetli olması bakımından Metîn'dir. el-VELİYY İyi kullarına dost olan, yardım eden... Allah, sevdiği kullarının dostudur. Onlara yardım eder. Sıkıntılarını, darlıklarını kaldırır, ferahlık verir. İyi işlere muvaffak kılar. Her çeşit karanlıklardan kurtarır, nurlara çıkarır. Artık onlara korku ve hüzün yoktur. Herkesin korktuğu zaman, onlar korkmazlar. el-HAMÎD Ancak kendisine hamd ü senâ olunan, bütün varlığın diliyle biricik övülen, medhedilen... Hamd; ihsan sâhibi büyüğü övmek, tâzim fikri ve teşekkür kasdiyle medh ü senâ etmektir. Her mevcûd, hâl diliyle olsun, kâl diliyle olsun, Allah Teâlâ'yı tesbih ve takdîs etmektedir. Bütün hamd ü senâlar O'na mahsustur. Hamd ve şükürle kendisine tâzim ve ibâdet olunacak veliyy-i nimet ancak O'dur. el-MUHSÎ Herşey'in sayısını bir bir bilen... İlmi herşey'i ihâta eden ve herşey'in miktarını bilip eksiksiz tastamam sayabilen
Allah'dır. Allah Teâlâ, herşey'i olduğu gibi görür ve bilir, yani, bütün mevcûdatı toptan bir yığın hâlinde birbirinden seçilmez karışık bir şekilde değil; cinslerini, nev'ilerini, sınıflarını, ferdlerini, zerrelerini birer birer saymış gibi gayet açık görür ve bilir. el-MÜBDİ' Mahlûkatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan... Mübdi, bir mânada îcad demektir. Muîd ism-i şerîfi de îcad mânasına gelir. İcadın bir benzeri daha evvel yaratılmış, meydana getirilmiş ise, iâde; değilse, yani, benzeri, maddesi olmayan yeni bir şey ise ibdâ denir. el-MUÎD Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan... Herşey mukadder olan ömrünü tamamlayıp öldükten sonra, Allah'tan başka kimse kalmaz, fakat varken yok olan bu insanları âhiret günü Allah Teâlâ diriltip yeniden hayatlandırır, yeniden yaratır. Sonra da dünya hayatlarında yaptıkları işlerden hesaba çeker. el-MUHYÎ Hayat veren, can bağışlayan, sağlık veren... Allah Teâlâ, cansız maddelere hayat ve can verir. Her gün, her saat, her saniye yeryüzünde milyonlarca varlık hayat bulup dünyaya gelmektedir. Bütün bunlar, Allah'ın emr ü fermaniyle, yaratmasıyle ve müsaadesiyle olmaktadır. Allah yoğu var edip hayat verdiği gibi, ölüyü de tekrar canlandırabilir. Buna ihyâ, yani, diriltme denir. Hayatı hiç yoktan veren zâtın, ölülere yeniden hayat verip diriltmesi elbette son derece kolaydır. el-MÜMÎT Canlı bir mahlûkun ölümünü yaratan...Allah, yarattığı her canlıya muayyen bir ömür takdîr etmiştir. Canlı varlıklar için ölüm mukadder ve muhakkaktır. Hayatı yaratan Allah olduğu gibi, ölümü yaratan da yine O'dur. Ancak bu ölüm, yok oluş, hiçliğe gidiş değil, bil'akis fâni hayattan bâkî hayat geçiştir. el-HAYY Diri; her şey'i bilen ve her şey'e gücü yeten... Hayy, diri demektir, bunun zıddına meyyit denir ki, ölü mânasına gelir. Allah Teâlâ ölmez, daima hâzır ve nâzırdır. Yaşayan mahlûkatın hayatını veren de O'dur. O olmasaydı hayattan eser olmazdı. O daima fenâdan, zevalden, hatâdan münezzehtir. Her an Alîm, her an Habîr, her an Kadîr'dir. el-KAYYÛM Gökleri, yeri, her şey'i ayakta tutan... Kayyûm, kâim'in mübalâğasıdır. "Her şey üzerinde kâim" demektir. Bunun mânası "Bir şey'in kıyâmı, yani, bir varlık sâhibi olarak durabilmesi neye bağlı ise, onu veren" demektir. Allah Teâlâ, her şey'in mukadder olan vaktine kadar durması için sebeblerini ihsân etmiştir. Onun için herşey Hak ile kâimdir. el-VÂCİD Hiçbir şey'e ihtiyacı olmayan; istediğini, istediği vakit bulan. Kendisi için lüzumlu olan şeylerin hiç birinden mahrum olmayan... Ulûhiyet sıfatları ve bunların kemâli hususunda kendisine gerekli olan herbir şey, şânı yüce olan Allah'ın zâtında mevcuddur. el-MÂCİD Kadr ü şânı büyük, kerem ve semâhati bol... Allah Teâlâ'nın kendisiyle âşinalığı olan kullarına kerem ve semâhati ifadeye sığmaz, ölçüye gelmez. Meselâ: Onları temiz ahlâk sâhibi olmaya, iyi işler yapmaya muvaffak kılar da, sonra yaptıkları o güzel işleri, hâiz oldukları seçkin vasıfları sebebiyle onları över, sitayişlerde bulunur. Kusurlarını afveder, kötülüklerini mahveder. el-VÂHİD Tek... Zâtında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde, hükümlerinde asla şerîki (ortağı) veya nazîri (benzeri) ve dengi bulunmayan... es-SAMED Hâcetlerin bitirilmesi, ızdırapların giderilmesi için tek merci', ihtiyaç ve dileklerde kendisine müracaat edilen, arzu ve bütün istekler kendisine sunulan... Allah Teâlâ, her dileğin biricik merciidir. Yerde, gökte bütün hâcet sâhipleri yüzlerini O'na döndürmekte, gönüllerini O'na bağlamakta, el açarak yalvarmalarını O'na arzetmektedirler. Buna lâyık olan da yalnız O'dur. el-KÂDİR İstediğini, istediği gibi yapmağa gücü yeten... Allah Teâlâ, kudretine bir ayna olmak üzere kâinatı yaratmıştır. Gök boşluğunun ölçülmesi mümkün olmayan genişliği içinde, akıllara hayret ve dehşet verecek derecede birbirlerine uzak mesafelerde milyarlarca güneşleri yandırmak...Fezalarda, sayısı belirsiz âlemleri birbirine çarpmadan koşturmak... Bir damla suyun içinde, birbirine temas etmeden hesapsız hayvanatı yüzdürmek Kâdir isminin tecelliyatındandır. el-MUKTEDİR Kuvvet ve kudret sâhipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden... Allah Teâlâ her şey'e karşı mutlak ve ekmel surette Kâdirdir. Her şey'e kâdir olduğu içindir ki, dilediği şey'i yaratır ve isterse onda dilediği kadar kuvvet ve kudret de yaratır. el-MUKADDİM İstediğini ileri geçiren, öne alan... Allah Teâlâ bütün mahlûkatı yaratmıştır. Fakat, ancak seçtiklerini ileri almıştır. İnsanların bâzısını dince, dünyaca bâzısı üzerine derece derece yükseltmiştir. Fakat bu yükseltme ve seçme, kulların kendi amelleri ile ona lâyık olmaları neticesinde olmuştur. el-MUAHHİR İstediğini geri koyan, arkaya bırakan... Allah Teâlâ istediğini ileri, istediğini geri aldığı gibi, bâzan da kullarının teşebbüslerini, onların bekledikleri zamanda semerelendirmez, maksadlarını arkaya bırakır. Bunda birçok hikmetleri vardır. Bu hikmetleri araştırmalı, sezmeğe çalışmalıdır. el-EVVELHer varlıktan mukaddem olan, başlangıcı olmayan... Allah Teâlâ bütün varlıklar üzerine mukaddem olup kendi varlığının evveli yoktur. Kendisi için asla başlangıç tasavvur olunamaz. Onun için Ona EVVEL demek, "ikincisi var" demek değildir. "Sâbık'ı, yani, kendisinden evvel bir varlık sâhibi yok" demektir. el-ÂHİR Sonu olmayan... Herşey biter, helâk ve fenaya gider, ancak O kalır. Varlığının sonu yoktur. Evveliyetine bidayet olmadığı gibi, âhiriyetine nihayet yoktur. Onun için Ona "Âhir" demek, "Bir sâbık'ı yani, kendisinden evvel bir varlık sâhibi var" demek değildir. "Bir lâhıkı yok" demektir. ez-ZÂHİR Âşikâr olan, kat'î delillerle bilinen... Allah Teâlâ'nın varlığı herşeyden âşikârdır. Gözümüzün gördüğü her manzara,kulağımızın işittiği her nağme, elimizin tuttuğu, dilimizin tattığı her şey, fikirlerimizin üzerine çalıştığı her mâna, hâsılı, gerek içimizde, gerek dışımızda şimdiye kadar anlayıp sezebildiğimiz her şey O'nun varlığına, birliğine, kemal sıfatlarına şâhiddir. el-BÂTIN Gizli olan; duyu organları ile idrâk edilemeyen... Allah Teâlâ'nın varlığı hem âşikardır, hem gizlidir. Âşikârdır, çünkü varlığını bildiren delil ve nişanları gözsüzler bile görmüş ve bu hakikatler hakikatı yüce varlığa, eşyanın umumî şehadetini sağırlar bile işitmiştir. Gizlidir. Çünkü biz Onu künhüyle bilemeyiz. Amma varlığını kat'î surette biliriz. el-VÂLÎ Mahlûkatın işlerini yoluna koyan; Bu muazzam kâinatı ve her an biten hâdisatı tek başına tedbîr ve idare eden... Allah Teâlâ bütün varlığı idare eden, biricik ve en büyük vâlidir. Diğer vâliler ve hükümdarların idaresi, O'nun izni ve müsaadesi iledir. Ve onların velâyet ve idaresi, son derece nâkıstır. Allah'ın velâyet ve tedbiri ise sınırsız, gerçek ve hakikîdir. Her şey emri ve iradesi altındadır. Herşey'i bilir. Ondan habersiz mülkünde hiçbirşey cereyan etmez. Âdile mükâfatını, zâlime cezasını eksiksiz verir... Sebebler, O'nun icraat ve idaresinde yardımcı değil, sadece izzet ve haşmetini gösteren birer perdedirler. Hakikî te'sir, O'nun kudretindendir. el-MÜTEÂLÎ Yaratılmışlar hakkında aklın mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan pek yüce ve pek münezzeh... Meselâ, bir zengin hakkında, "Bu adam yarın fakir düşebilir", denebilir ve adam da zenginken fakir olabilir. Fakat Allah Teâlâ hakkında, bu gibi ihtimallerin düşünülmesi mümkün değildir. O, her türlü noksanlık, eksiklik, zaaf, âcizlik, hatâ ve kusurdan münezzehtir. İsteyenler çoğaldıkça ihsanı artar, herkese hikmet ve iradesine göre verir. Verdikçe hazîneleri tükenmez... el-BERR Kulları hakkında kolaylık isteyen; iyilik ve bahşişi çok olan... Allah Teâlâ kulları için daima kolaylık ve rahatlık ister, zorluk istemez, zorluk çıkaranları da sevmez. Yapılan kötülükleri bağışlar, örter. Bir iyiliğe en az 10 mükâfat verir. Kul gönlünden iyi bir şey geçirmişse, onu yapmamış olsa bile, yapmış gibi kabûl edip mükâfat verir. Aksine kötülükleri ise yapmadıkça cezalandırmaz. et-TEVVÂB Tevbeleri kabûl edip, günahları bağışlayan... Bu ism-i şerîf, tevbe'nin mübalâğa sîgasıdır. Tevbenin asıl mânâsı dönmektir. Kulun isyan yolundan dönmesi demektir. el-MÜNTEKIM Suçluları, adaleti ile müstehak oldukları cezaya çarptıran... Allah Teâlâ'nın intikamı vardır. Âsîlerin belini kıran, cânilerin hakkından gelen, taşkınlık yapan azgınlara hadlerini bildiren şübhesiz ki O'dur. el-AFÜVV Afvı çok... Allah Teâlâ, günahları silen, onları hiç yokmuş gibi kabûl edendir. Bu mânaya göre bu isim, Gafûr ismine yakındır. Ancak arada şu fark vardır: Gufran: Günahları örtüvermek demektir. Afv ise, günahları kökünden kazımaktır. Günahları kökünden kazımak, o şey'i örtmekten daha iyidir.er-RAÛF Çok re'fet ve şefkat sâhibi... Mahlûkat içinde bilhassa insanlar için, Allah'ın inâyeti, kerem ve re'feti hiçbir ölçüye ve ifadeye sığmayacak kadar geniş ve büyüktür. MÂLİKÜ'L-MÜLK Allah Teâlâ mülkün hem sâhibi, hem hükümdârıdır. Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Hiçbir kimsenin O'nun bu tasarrufuna itiraz ve tenkide hakkı yoktur... Dilediğine verir, dilediğinden alır. Mülkünde hiçbir ortağa ve yardımcıya ihtiyacı yoktur. ZÜ'L-CELÂLİ ve'l-İKRÂM Hem büyüklük sâhibi, hem fazl-ı kerem... Celâl; büyüklük, ululuk mânasınadır. Büyüklük alâmeti olan ne kadar kemâlât varsa hepsi Allah'a mahsustur. Mahlûkattaki kemâlât, O'nun kemâlinin zayıf bir gölgesi ve işaretidir. Allah Teâlâ aynı zamanda büyük bir fazl-ı kerem sâhibidir de... Mahlûkat üzerine akıp taşmakta olan sayıya gelmez, sınır kabûl etmez nimetler hep O'nun ihsanı ve ikrâmıdır. O nimetlerin zerresinde olsun hiç kimsenin hakkı yoktur. el-MUKSİT Bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan. Mazlûma acıyıp zâlimin elinden kurtaran. Allah Teâlâ en üstün bir adalet ve merhametin sâhibidir. Her işi birbirine denk ve lâyıktır. Zerre kadar da olsa haksızlığı tervic etmez. Kullarına muamelesi merhamet ve adalet üzeredir. Yapılmış olan hiçbir iyiliğin zerresini bile karşılıksız bırakmaz. İnsanların birbirlerine karşı işledikleri haksızlıkları da düzelterek hakkı yerine getirir. el-CÂMİ' İstediğini, istediği zaman, istediği yerde toplayan. Birbirine benzeyen, benzemeyen ve zıd olan şeyleri bir araya getirip tutan... Cem, dağınık şeyleri bir araya toplama demektir. Allah Teâlâ, vücudlarımızın çürüyerek suya, havaya, toprağa dağılmış zerrelerini tekrar birleştirecek, bedenlerimizi yeni baştan inşa edecektir. Allah Teâlâ birbirine benzeyen şeyleri bir araya getirip topladığı gibi, birbirinden ayrı varlıkları da bir araya getirmektedir. Onların iç içe birlikte yaşamalarını te'min etmektedir. Sıcaklık ile soğukluk, kuruluk ile nemlilik gibi birbirine zıd unsurları bir arada tutması da yine Allah'ın Câmi' isminin tecellisindendir. el-GANİYY Çok zengin ve her şeyden müstağnî... Ganiy, hiçbir şey'e ihtiyacı olmayan, herşey yanında mevcud bulunduğu için hiçbir şekilde başkasına müracaat mecburiyetinde kalmayan zât demektir. el-MUĞNÎ İstediğini zengin eden... Allah Teâlâ dilediğini zengin eder, ömür boyunca zengin olarak yaşatır. Dilediğini de ömür boyunca fakirlik içinde bırakır. Bâzı kullarını zenginken fakir, bazılarını da fakirken zengin yapar. "Kıyamet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak; fakirliğe ne ölçüde sabredildiği, zenginliğe de ne ölçüde şükredilmiş olduğu hesab edilecek. Mesele, çok fakir veya çok zengin olmak değil, çok sabretmek veya çok şükretmektir." Yahya bin Muaz el-MÂNİ' Bir şey'in meydana gelmesine müsâade etmeyen... İyiden ve kötüden pek çok arzularımız vardır ki biri bitmeden biri ortaya çıkar. Yaşadığımız müddetçe bunlar ne biter, ne de tükenir... Biz de bu arzularımızı elde etmek için çalışır dururuz. Her arzumuz bir takım sebeblere, sebebler de Mâni' ve Mu'tî olan Allah'ın emrine bağlıdır. Allah Teâlâ isteyenlerin isteklerini, dilerse verir; o zaman isteyenin tuttuğu sebebler çabucak meydana gelir. Mu'tî ism-i şerîfinin mânası budur. Allah Teâlâ bâzı isteklere de müsaade etmez. O zaman isteyenin yapıştığı sebebler kısır kalır, ne kadar çabalanırsa çabalansın netice vermez. Bu da Mâni' ism-i şerîfinin tecellîsidir. Kullarının başına gelecek felâket ve musibetleri önlemek, geri çevirmek de yine Mâni' ism-i şerîfinin tecelliyatındandır. ed-DÂRR Elem ve zarar verici şeyleri yaratan...en-NÂFİ' Hayır ve menfaat verici şeyleri yaratan... Menfaatları ve mazarratları, hayır ve şerleri yaratan Allah Teâlâ'dır. İnsana menfaat ve zararlar belli bâzı sebebler altında geliyorsa da, o sebebler o menfaat ve zararların sâhibi ve müessiri değil, birer perdesidir. Gerçekte zararın da faydanın da, hayrın da şerrin de yaratıcısı Allah'tır. en-NÛR Âlemleri nurlandıran; istediği sîmalara, zihinlere ve gönüllere nûr yağdıran... Bütün eşyayı aydınlatan nûr, şübhesiz ki, Allah'ın zâtının nûrundandır. Çünkü göklerin ve yerin nûru O'dur. Nasıl ki, güneşin aydınlattığı her zerre, güneşin varlığına bir delildir, kâinatın her zerresinde görünen aydınlık da, o aydınlığı yaratan varlığın mevcud olmasına bir delil teşkil etmektedir. el-HÂDÎ Hidayeti yaratan. İstediği kulunu hayırlı ve kârlı yollara muvaffak kılan, muradına erdiren. Her yarattığına, neye ihtiyacı varsa, ne yapması gerekiyorsa onu öğreten... Hidâyet; Allah Teâlâ'nın lütuf ve keremiyle kullarına, sonu hayır ve saadet olacak isteklerin yollarını göstermesi veya o yola götürüp muradına erdirmesi demektir. Sadece hayır yolunu ve sebeblerini göstermeğe irşâd; neticeye erinceye kadar o yolda yürütmeye de tevfîk denir. Hidâyetin karşılığı dalâlettir. Dalâlet, doğru yoldan bile bile veya iğfale kapılarak sapmak demektir. Hidâyetin neticesi îman, dalâletin neticesi îmansızlık ve küfürdür... el-BEDÎ' Örneksiz, misalsiz, acîb ve hayret verici âlemler îcad eden... Zâtında, sıfatında, fiillerinde, emsâli görülmemiş olan... Bedî', mübdî mânasınadır. Mübdî, ibdâ eden, yani örneği bulunmayan bir şey'i îcad eden demektir. Allah herhangi bir kuluna peygamberlik veya velîlik vererek üstün kılmışsa, bu üstünlükle o kul, kendi zamanındaki sair insanlara nisbetle bedî' olmuştur. Bâzı âlimlere verilen Bediüzzaman lâkabı gibi. Bu tâbir, zamanının eşsiz, misilsiz âlimi mânasına gelmektedir.el-BÂKÎ Varlığının sonu olmayan... Bu ism-i şerîf "varlığın devamını" bildiren bir kelimedir. Varlığın devamı, önü ve sonu olmamakladır. Önü olmamak mülâhazasıyla Allah Teâlâ'ya Kadîm, sonu olmamak mülahazasıyla Bâkî denir. Bu mânalara yakın Ezelî ve Ebedî ism-i şerifleri de vardır. Allah Teâlâ'nın varlığı, devam bakımından zaman mefhumu içine girmez. Çünkü, zaman denilen şey, kâinatın yaratılmış olduğu andan itibaren sonsuzluğa doğru akışının derecelerini gösteren bir mefhumdur. Şu halde, zaman yaratılmışlar başlamıştır ve onlarla bitecektir. Kâinat yokken zaman da yoktu, fakat Allah Teâlâ vardı. Kâinat biter, zaman da biter, fakat Allah BÂKÎdir. el-VÂRİS Servetlerin geçici sâhipleri elleri boş olarak yokluğa döndükleri zaman servetlerin hakikî sâhibi... Allah Teâlâ mülkün gerçek sâhibi olduğu gibi, gerçek vârisidir de. İnsanların mülk sâhibi olmaları geçici olduğu gibi, varislikleri de geçici ve muvakkattır. Mülkün gerçek vârisi, mülk sâhibi Allah'tır. Kıyâmet hengâmında bütün canlılar ölecek, bütün mülk tamamıyla O'na kalacaktır. er-REŞÎD Bütün işleri ezelî takdîrine göre yürütüp, bir nizam ve hikmet üzere âkıbetine ulaştıran; Her şey'i yerli yerine koyan, en doğru şekilde nizama sokan... Reşîd isminde iki mâna vardır: 1. Doğru ve selâmet yolu gösteren. Bu mânada Hâdî ismiyle eş mânaya gelir. 2. Hiçbir işi boş ve faydasız olmayan, hiçbir tedbîrinde yanılmayan, hiçbir takdîrinde hikmetsizlik bulunmayan zât mânasındadır. es-SABÛR Allah, bir işi, vakti gelmeden yapmak için acele etmez. Yapacağı işlere muayyen bir zaman koyar ve onları koyduğu kanunlara göre - zamanı gelince - icra eder. Önceden çizdiği zamandan, - bir tenbelin yaptığı gibi, - geciktirmez. Ve kezâ - bir acelecinin yaptığı gibi - zamanı gelmeden yapmağa kalkmaz. Bil'akis her şey'i, hangi
zamanda yapılmasını takdîr buyurmuş ise, o zaman yapar.
Ekleme Tarihi: 01.01.2004 - 10:56
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon mühim
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
Themenicon    mühim
41 Mesaj -
Yüce Allah buyuruyor ki:
Sonra arkalarından namazı bırakıp şehvetlerine uyan kötü bir nesil geldi. İşte onlar azgınlıklarının cezasına uğrayacaklar ve Cehennemde gayya deresine atılacaklardır.
Ancak günahlardan tövbe eden, iman eden ve iyi ameller işleyenler müstesnadır. Onlar hiçbir haksızlığa uğratılmadan doğruca Cennete gireceklerdir.
Hz.Ali'nin oğlu Hasan diyor ki:
Camiye girdiğinde Hz. Peygamber'e salatü selam getir. Çünkü Allah'ın rasülü buyuruyor: Sakın evimi bayram yerine çevirmeyin; kendi evlerinizi de kabristana döndürmeyin. Nerede olursanız oradan bana salatü selam getirin. Çünkü sizin getirdiğiniz tüm salatü selamlar muhakkak bana ulaşır.
Peygamberimiz diyor ki:
Bilhassa Cuma günleri bana da çok salatü selam getirin. Çünkü sizin salavatlarınız bana ulaşır.
Selman İbni Sühaym diyor ki:
Bir gece rüyamda Hz. Peygamber'i gördüğümde ona, Ey Allah'ın elçisi, sana bunca mü'minlerin getirdikleri salatü selamlar ulaşıyor mu? diye sordum. 0 da, Evet, karşılıklarını da iade ediyorum diye cevap verdi.
Yukarıdaki ayet namazı terkederek şehvetlerinin peşinde koşan gafil mü'minler hakkında inmiştir. 0 yüzden yüce Allah (c.c.) öyle kimseleri namazlarınız ayi edenler olarak vasıflandırmaktadır.
Ayette geçen Namazlarını terkedenler
Tabirini çeşitli şekilde manalandırmışlardır. Bunları şöyle
sayabiliriz;
İslam büyüklerinden birisi diyor ki:
Namazlarını terkedenler namazın insanoğluna farz derecesinde borç olduğuna inanmayan kimselerdir.
Din ulularından bir başkası diyor ki:
Namazlarını terkedenler namaz vakitleri gelince camiiye koşmayıp da Allah'ın öz evi olan mabedleri ıssız bırakan, harabeye çeviren bahtsız kimselerdir.
Bir başkası da diyor ki:
Namazlarını tekedenler namaz borcunu eksiksizce yerine getiren ve fakat sonra da ötekini berikin çekiştiren ve gösterişe sapan kimselerdir.
Yine din ulularından biri diyor ki:
Namazlarını terkedenler namaz borcunu yerine getirirken onun şartlarını ve temel esaslarını yerine getirmeyenlerdir.
Bir diğeri de diyor ki:
Namazlarını terkedenler namaz kılarken vücutlarıyla yatıp kalkan, gönüllerinden ise başka şeyler geçirerek gaflet içinde namaz kılanlardır.
Ayette gayya sozu geçmektedır. Tefsirciler, bu kelimeye çeşitli manalar vermişlerdir.
Veheb İbni Münebbih diyor ki:
Gayya, Cehennemde pis ve kaynar sulu derin bir ırmaktır. Eğer ondan bu dünyaya bir damla damlatılsa bütün dünya varlıkları mahvolup gider.
İbni Abbas diyor ki:
Gayya, Cehennem vadilerinden biridir ki, diğer vadiler her gün, günde bin defa, onun kaynar sıcaklığından Allah'a sığınırlar. İşte bu vadi, namazı terkedenlerle cemaate devam etmiyenler için hazırlanmıştır.
Gayya, Cehennemde öyle bir derenin adıdır ki, orada cehennemde yananların kanları ve irinleri akmaktadır.
Kab diyor ki:
Gayya, öyle bir vadidir ki, yükselen ateş alevleriyle et rafa buğu saçmaktadır. İçinde de Heybet adı verilen bir kuyu bulunur. Cehennem sakinleşince bu kuyunun alevleri yükselir.
Dahhak diyor ki:
Gayya, hüsrana ve helaka uğramak demektir.


Bu mesaj 1 kez ve en son MeLiH tarafından 23.10.2003 - 10:15 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 16.10.2003 - 12:02
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: BİR ŞEHİDİN MEKTUBU!
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
BİR ŞEHİDİN MEKTUBU!
41 Mesaj -
BİR ŞEHİDİN MEKTUBU!
Dünyada geniş yankılar uyandıran Kıbrıs harekatı, Mehmetçiğin göğsündeki sarsılmaz imanın bir nişanesi olan tüyler ürpertici sahnelerle doludur. Bunlardan birisini, Kıbrısta çarpışan ve Kocaelinin Gölcük ilçesine bağlı Ulaşlı köyünde oturan Muammer Gökalpin ağzından dinleyeceğiz.
Yazı ile ilgili röportaj, Karamürsel Ekspres
Gazetesi yazarı ERDO ÖZDEMİR tarafından
yapılmış ve Muammer Gökalpın ifadeleriyle Zafer
Dergisine gönderilmiştir.
Muammer Gökalp anlatıyor: Askerlik görevimi yaptığım Gaziantepdeki 49. Piyade Alayı, Kıbrıs Barış Harekatında ilk çıkartmaya katıldı. Birliğimize, düşman kuvvetlerinin kümelendiği
Beşparmak Dağlarının ele geçirilmesi emri
verilmişti. Yoğun bir ateş yağmuru altında
savaşıyor ve şehidler veriyorduk. Hiç unutmam, Ağrılı İsa Aslan adında bir arkadaşım taarruz sırasında kullandığı 76 kiloluk yakın destek topunu Ya Allah! diyerek tek başına omuzladı ve bir günde çıkabildiğimiz yokuşu bir solukta tırmandı. Normalde mümkün görülmeyen bu hadise Cenabı Hakkın ne büyük yardımlarına mazhar olduğumuzu açıkça gösteriyordu. Zira bu taarruzda en ufak bir hata, kesinlikle ölüm demekti.
İşte bu taarruz sırasında, daha önce hiç görmediğim bir asker, siperde yanıma yaklaştı ve cebinden çıkardığı mektubu bana uzatarak Türkiyeye döndüğünde bu mektubu üzerindeki adrese bırakırsın, dedi. Şaşırmıştım. İkimiz de savaşın içindeydik ve kimin sağ kalacağı belli değildi. Ben, moral vermek gayesiyle, İnşaallah ikimiz de döneceğiz, dedim. Asker, Ben dönemem, ama sen döneceksin, karşılığını verdi. Bu arada mektubu almam için ısrar ediyordu. Emrivakisi karşısında şaşkınlığım daha da arttı. Bu adam benim döneceğimi, kendisinin kalacağını nereden biliyor, diye düşündüm ve dayanamayarak mektubunu aldım. Tabii savaş hali.., askeri bir daha görmedim. Tam teçhizatlı ve silahlı olan bu asker, bildiğim kadarıyla bizim birliğin askeri değildi. Çarpışmalar sırasında bacağımdan yaralandım, ama gene taarruza katıldım ve bir yıl sonra terhis olup Ulaşlıya döndüm. Mektubu unutmuştum. Bir gün bavulumu karıştırırken emanet mektup gözüme ilişti. Ertesi günü mektubu yerine ulaştırmak için İstanbula gittim. Üzerindeki adrese göre ev Aksarayda idi. Evi buldum. Bu arada mektubu veren asker belki dönmüştür, diye düşünüyordum. Kapıyı çaldım. Yaşlı bir kadın kapıyı açtı. Mektup zarfında yazılı adresi sordum. Burası, dedi. Mektubu kendisine uzatarak, Bu mektubu oğlunuz Kıbrısdan gönderdi, dedim. Bilmem belki kendisi de gelmiştir. Kadın büyük bir şaşkınlık içinde beni içeriye davet ederken Bizim Kıbrısta çarpışan oğlumuz yok, dedi. İyice şaşırmıştım. Biraz sonra
kadının eşi de yanımıza geldi. Hadiseyi ona da anlattım. Yaşlı adam birşey söylemeden yanımdan ayrıldı ve biraz sonra bir fotoğraf albümüyle birlikte geldi. Albümü açtı ve üç gencin birlikte çektirmiş olduğu fotoğrafın ortasındaki delikanlıyı göste re re k:
Size mektubu veren bu muydu? diye sordu. Resme baktım.
Evet buydu dedim. Gayet iyi hatırlıyorum.
Kadın hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Yaşlı adam:
Resimdeki genç, oğlumdu, dedi. Ama 35 yıl önce, Korede şehid düşmüştü (*).
Kendimi evden dışarı zor attım. Ve o hadiseyi bir türlü unutamıyorum.


Bu mesaj 1 kez ve en son RuMeYSa tarafından 16.10.2003 - 16:56 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 16.10.2003 - 10:54
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon NAMAZ
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
Themenicon    NAMAZ
41 Mesaj -
Yüce Allah buyuruyor ki:
Sonra arkalarından namazı bırakıp şehvetlerine uyan kötü bir nesil geldi. İşte onlar azgınlıklarının cezasına uğrayacaklar ve Cehennemde gayya deresine atılacaklardır.
Ancak günahlardan tövbe eden, iman eden ve iyi ameller işleyenler müstesnadır. Onlar hiçbir haksızlığa uğratılmadan doğruca Cennete
gireceklerdir.
Hz.Ali’nin oğlu Hasan diyor ki:
Camiye girdiğinde Hz. Peygamber’e salatü selam getir. Çünkü Allah’ın rasülü buyuruyor: Sakın evimi bayram yerine çevirmeyin; kendi evlerinizi de kabristana döndürmeyin. Nerede olursanız oradan bana salatü selam getirin. Çünkü sizin getirdiğiniz tüm salatü selamlar muhakkak bana ulaşır.
Peygamberimiz diyor ki:
Bilhassa Cuma günleri bana da çok salatü selam getirin. Çünkü sizin salavatlarınız bana ulaşır.
Selman İbni Sühaym diyor ki:
Bir gece rüyamda Hz. Peygamber’i gördüğümde O’na, “Ey Allah’ın elçisi, sana bunca mü’minlerin getirdikleri salatü selamlar ulaşıyor mu?” diye sordum. 0 da, “Evet, karşılıklarını da iade ediyorum” diye cevap verdi.
Yukarıdaki ayet namazı terkederek şehvetlerinin peşinde koşan gafil mü’minler hakkında inmiştir. 0 yüzden yüce Allah (c.c.) öyle kimseleri “namazlarınız ayi edenler” olarak vasıflandırmaktadır.
Ayette geçen “Namazlarını terkedenler”
Tabirini çeşitli şekilde manalandırmışlardır. Bunları şöyle
sayabiliriz;
İslam büyüklerinden birisi diyor ki:
“Namazlarını terkedenler” namazın insanoğluna farz derecesinde borç olduğuna inanmayan kimselerdir.
Din ulularından bir başkası diyor ki:
“Namazlarını terkedenler” namaz vakitleri gelince camiiye koşmayıp da Allah’ın öz evi olan mabedleri ıssız bırakan, harabeye çeviren bahtsız kimselerdir.
Bir başkası da diyor ki:
“Namazlarını tekedenler” namaz borcunu eksiksizce yerine getiren ve fakat sonra da ötekini berikin çekiştiren ve gösterişe sapan kimselerdir.
Yine din ulularından biri diyor ki:
“Namazlarını terkedenler” namaz borcunu yerine getirirken onun şartlarını ve temel esaslarını yerine getirmeyenlerdir.
Bir diğeri de diyor ki:
“Namazlarını terkedenler” namaz kılarken vücutlarıyla yatıp kalkan, gönüllerinden ise başka şeyler geçirerek gaflet içinde namaz kılanlardır.
Ayette gayya sozu geçmektedır. Tefsirciler, bu kelimeye çeşitli manalar vermişlerdir.
Veheb İbni Münebbih diyor ki:
Gayya, Cehennemde pis ve kaynar sulu derin bir ırmaktır. Eğer ondan bu dünyaya bir damla damlatılsa bütün dünya varlıkları mahvolup gider.
İbni Abbas diyor ki:
Gayya, Cehennem vadilerinden biridir ki, diğer vadiler her gün, günde bin defa, onun kaynar sıcaklığından Allah’a sığınırlar. İşte bu vadi, namazı terkedenlerle cemaate devam etmiyenler için hazırlanmıştır.
Gayya, Cehennemde öyle bir derenin adıdır ki, orada cehennemde yananların kanları ve irinleri akmaktadır.
Ka’b diyor ki:
Gayya, öyle bir vadidir ki, yükselen ateş alevleriyle et rafa buğu saçmaktadır. İçinde de “Heybet” adı verilen bir kuyu bulunur. Cehennem sakinleşince bu kuyunun alevleri yükselir.
Dahhak diyor ki:
Gayya, hüsrana ve helaka uğramak demektir.
Ekleme Tarihi: 05.09.2003 - 22:56
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: meal
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
meal
41 Mesaj -
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Allah'ın izni olmaksızın hiç bir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın yararını (sevabını) isterse ona ondan veririz, kim ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri pek yakında ödüllendireceğiz. (AL-İ İMRAN / 145)
Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Alah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin tümü Allah'ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (AL-İ İMRAN / 154)
Sizi çamurdan yaratan, sonra bir ecel belirleyen O'dur. Adı konulmuş ecel, O'nun katındadır. Sonra siz (yine) kuşkuya kapılıyorsunuz. (EN'AM / 2)
Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, onlara bir ayet getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven dayamaya gücün yetiyorsa (yap). Eğer Allah dileseydi, onların tümünü hidayet üzere toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma. (EN'AM / 35)
Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenebilirler ne de öne alınabilirler (tam zamanında çökerler.) (A'RAF / 34)
Eğer Allah'ın geçmişte bir yazması (söz vermesi) olmasaydı, aldıklarınıza karşılık size gerçekten büyük bir azab dokunurdu. (ENFAL / 68)
De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiç bir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (TEVBE / 51)
İnsanlar, tek bir ümmetten başka değildi; sonra anlaşmazlığa düştüler. Eğer Rabbinden geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka aralarında hüküm verilmiş olurdu. (YUNUS / 19)
De ki: "Allah'ın dilemesi dışında, kendim için zarardan ve yarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Her ümmetin bir eceli vardır. Onların ecelleri gelince, artık ne bir saat ertelenebilirler, ne öne alınabilirler. (YUNUS / 49)
Yeryüzünde hiç bir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. (HUD / 6)
Andolsun, onlardan azabı sayılı bir topluluğa (veya belirli bir süreye) kadar ertelesek, mutlaka: "Onu alıkoyan nedir?" derler. Haberiniz olsun; onlara bunun geleceği gün, onlardan geri çevrilecek değildir ve alaya almakta oldukları şey de kendilerini çepeçevre kuşatacaktır. (HUD / 8)
"Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulmedenler konusunda bana hitapta bulunma. Çünkü onlar suda- boğulacaklardır." (HUD / 37)
"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiç bir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)" (HUD / 56)
Onlar, Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. Çünkü Rabbin, gerçekten dilediğini yapandır. (HUD / 107)
Mutlu olanlar da, artık onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. (Bu) kesintisi olmayan bir ihsandır. (HUD / 108)
Andolsun, Musa'ya kitabı verdik, onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş olacaktı. Gerçekten onlar, bundan (Kur'an'dan) yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler. (HUD / 110)
O'nun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri vardır, onu Allah'ın emriyle gözetip-korumaktadırlar. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç bir (biçimde imkan) yoktur; onlar için O'ndan başka bir veli yoktur. (RA'D / 11)
Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (yine bu Kur'an olurdu). Hayır, emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. İnkâr edenler, Allah'ın va'di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.) (RA'D / 31)
Andolsun, senden önceki elçilerle de alay edildi, bunun üzerine Ben de o inkâra sapanlara bir süre tanıdım, sonra onları (kıskıvrak) yakalayıverdim. İşte nasıldı sonuçlandırma? (RA'D / 32)
Andolsun, senden önce de elçiler gönderdik, onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmaksızın (hiç) bir elçiye herhangi bir ayeti (mucizeyi) getirmek olacak iş değildi. Her ecel (tesbit edilmiş süre) için bir kitap (yazı, hüküm, son) vardır. (RA'D / 38)
Allah, dilediğini ortadan kaldırır ve bırakır. Kitabın anası O'nun katındadır. (RA'D / 39)
Biz, kendisi için bilinen (takdir edilmiş) bir kitap olmaksızın hiç bir ülkeyi yıkıma uğratmadık. (HİCR / 4)
Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler. (NAHL / 61)
Hiç bir ülke (veya şehir) olmasın ki, kıyamet gününden önce biz onu (ya) bir yıkıma uğratacağız veya onu şiddetli bir azabla azablandıracağız; bu (muhakkak) o kitapta yazılıdır. (İSRA / 58)
"Hani kız kardeşin gezinip; "Onu(n bakımını) üstlenecek birini size haber vereyim mi?" demekteydi. Böylece, seni annene geri çevirmiş olduk ki, gözü aydın olsun ve hüzne kapılmasın. Sen bir insan öldürmüştün de, biz seni tasadan kurtarmış ve seni 'esaslı bir denemeden geçirip-denemiştik.' Medyen halkı arasında da yıllarca kalmıştın, sonra bir kader üzerine (buraya) geldin ey Musa." (TAHA / 40)
Eğer Rabbinden geçmiş bir söz ve adı konulmuş (belirlenmiş) bir süre (ecel) olmasaydı muhakkak (yıkım azabı) kaçınılmaz olurdu. (TAHA / 129)
Ümmetlerden hiçbiri, kendisine tesbit edilmiş eceli ne öne alabilir, ne erteleyebilir. (MÜ'MİNUN / 43)
Görmedin mi ki, Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte, sonra da onları üst üste yığmaktadır; böylece, yağmurun bunların arasından akıp-çıktığını görürsün. Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indiriverir, onu dilediğine isabet ettirir de, dilediğinden onu çevirir; şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp götürüverecektir. (NUR / 43)
Ve şüphesiz, senin Rabbin, sinelerinin gizli tuttuklarını ve açığa vurduklarını kesin olarak bilmektedir. (NEML / 74)
Gökte ve yerde gizli olan hiç bir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) olmasın. (NEML / 75)
Azab konusunda senden acele (davranmanı) istiyorlar. Eğer adı konulmuş bir ecel (tayin edilmiş bir vakit) olmasaydı, herhalde onlara azab gelmiş olurdu. Fakat kendileri şuurunda olmadan, onlara kuşkusuz apansız geliverecektir. (ANKEBUT / 53)
Kıyamet saatinin bilgisi, şüphesiz Allah'ın katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdârdır. (LOKMAN / 34)
Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir. (SECDE / 5)
Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiç bir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah'ın bir sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir. (AHZAB / 38)
İnkâr edenler, dediler ki: "Kıyamet-saati bize gelmez." De ki: "Hayır, gaybı bilen Rabbime andolsun, o muhakkak size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiç bir şey O'ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız, mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı)dır." (SEBE' / 3)
De ki: "Sizin için belirlenmiş bir gün vardır ki, ondan ne bir an ertelenebilirsiniz, ne de (bir an) öne alınabilirsiniz. (SEBE' / 30)
Allah sizi topraktan yarattı, sonra bir damla sudan. Sonra da sizi çift çift kıldı. O'nun bilgisi olmaksızın, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu, Allah'a göre kolaydır. (FATIR / 11)
Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiç bir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir. (FATIR / 45)
Andolsun, Musa'ya kitabı verdik, fakat onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden (daha önce) bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Gerçekten onlar, bundan yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler. (FUSSİLET / 45)
Kıyamet-saatinin ilmi O'na döndürülür. O'nun ilmi olmaksızın, hiç bir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Onlara: "Benim ortaklarım nerede" diye sesleneceği gün, dediler ki: "Sana arzettik ki, bizden hiç bir şahid yok." (FUSSİLET / 47)
Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki 'tecavüz ve haksızlık' dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler. (ŞURA / 14)
Şu halde bil; gerçekten, Allah'tan başka ilah yoktur. Hem kendi günahın, hem mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile. Allah, sizin dönüp-dolaşacağınız yeri bilir, konaklama yerinizi de. (MUHAMMED / 19)
Hiç şüphesiz, biz her şeyi kader ile yarattık. (KAMER / 49)
Andolsun Biz sizin benzerlerinizi yıkıma uğrattık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı? (KAMER / 51)
Onların işlemiş oldukları her şey kitaplarda (yazılı)dır. (KAMER / 52)
Küçük, büyük her şey satır satır (yazılı)dır. (KAMER / 53)
Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. (HADİD / 22)
Eğer Allah, onlara sürgünü yazmamış olsaydı, muhakkak onları (yine) dünyada azablandırırdı. Ahirette ise onlar için ateş azabı vardır. (HAŞR / 3)
Allah'ın izni olmaksızın hiç bir musibet (hiç kimseye) isabet etmez. Kim Allah'a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah, her şeyi bilendir. (TEĞABÜN / 11)
Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir. Allah, her şey için bir ölçü kılmıştır. (TALAK / 3)
"Ki günahlarınızı bağışlasın ve sizi adı konulmuş bir ecele kadar ertelesin. Elbette Allah'ın eceli geldiği zaman, o ertelenmez. Bir bilmiş olsaydınız." (NUH / 4)
De ki: "Bilmiyorum, size vadedilen (kıyamet ve azab) yakın mı, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koymuştur?" (CİN / 25)
Öyle ki onların, Rablerinden gelen risaleti (insanlara gönderilenleri) tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah,) onların nezdinde olanları sarıp-kuşatmış ve her şeyi sayı olarak da sayıp-tesbit etmiştir. (CİN / 28 )
Ekleme Tarihi: 25.08.2003 - 01:01
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon meal
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
Themenicon    meal
41 Mesaj -
Aziz ve yüce Allah şöyle buyurur.

Ey insanlar!

Nimetleri kaybolup gidecek, fakat günahları baki kalacak olan, ayrıca günden güne kısalan ve tükenen, sınırlı bir hayat yaşadığınız fani dünyaya niçin böylesine değer veriyorsunuz? Halbuki bana itaat eden müminlere, cennetimde, her biri sekiz kapılı nice cennetler vereceğim.

Her cennette, za’feran denilen sarı renkli çiçekten yetişme bahçe var.

Her bahçede yakuttan yetmiş bin şehir bulunmaktadır.

Her şehirde yakuttan yetmiş bin saray mevcut.

Her sarayda, bir çeşit zümrüt olan zebercetten yetmiş bin köşk var.

Her köşkün içinde altından yetmiş bin oda bulunmaktadır.

Her odanın içinde yetmiş bin dükkan var.

Her dükkanın üstünde anber denilen gül renkli, yumuşak ve misk gibi kokulu yetmiş bin sofra bulunmaktadır.

Her sofranın üzerinde elmas ve pırlanta gibi cevherden yetmiş bin tabak bulunuyor.

Her tabakta yetmiş bin yemek var.

Her dükkanın için kırmızı altından yetmiş bin taht var.

Her tahtın üzerinde ipekten ve yine nakışlı ipek kumaşlardan, zarif atlas ve sırma tellerle süslü ipek kumaşlardan yetmiş bin yatak var.

Her tahtın içinde ölümsüzlük suyu, süt, şarap ve saf süzme baldan bin ırmak bulunuyor.

Her ırmağın kenarında koyu kırmızı kadifeden yetmiş bin çadır mevcut.

Her çadırda yetmiş bin yatak var.

Her yatakta, etrafında yetmiş bin hizmetçi kız bulunan ceylan gözlü hurilerden biri duruyor.

Bakışlarını kocalarına hasretmiş, iri gözlü bu hanımlar, sanki tüylerle örtülü ve toz toprak değmeyen yumurta gibidirler. (Saffat, 48-49)

Bu sarayların her birinin üzerinde kafurdan bin kubbe var.

Her kubbenin içinde Allah’tan bin hediye.

Bu hediyeler; gözlerin o ana kadar görmediği, kulakların duymadığı, hiçbir insanın kalbinden geçmemiş nimetlerden meydana geliyor.

Cennetlik insanların seçtikleri meyveler ve arzu ettikleri kuş etlerini onlara sunan hizmetçiler etraflarında dolanırlar. Onlar için iri gözlü, güzel yüzlü huriler de var. Onlar, sanki gün görmemiş inci taneleri gibidirler.

Bütün bunlar cennetliklerin yaptıkları amellere mükâfattır. (Vakıa, 20-24)

Müminlere orada ölüm yoktur. İhtiyarlamayacaklar, sızlanmayacaklar, üzülmeyecekler, ağlamayacaklar, yorulmayacaklar. Kalabalıkta sıkışmak, hastalanmak, sıkıntıya düşmek ve abdest bozmak ta yoktur.

Hiçbir zahmete katlanmayacaklar ve orada ebediyen kalacaklardır. (Hicr, 48)

Öyleyse kim benim rızamı ister ve nimetlerimi arzu ederse dünyayı hor görsün ve aza kanaat etsin, bana sadakatle yaklaşsın.
Ekleme Tarihi: 25.08.2003 - 00:14
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: sıratel müstakim
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
sıratel müstakim
41 Mesaj -
Yol gösterici (mürşit) olarak Kur'an yeter
Sırat-ı Müstakim (doğru Yol) üzere olmak cenneti hak etmenin ilk şartıdır. Dalalet (yanlış Yol) üzere olmak ise cehennemi hak etmenin şartıdır. Allah bizi dalalet üzere olmaktan korusun, Sırat-ı müstakim üzerinde ayaklarımızı sabitlesin
Yıllarca insanlar doğruyu bulmak adına pek çok yanlışın içine dalmışlardır. Doğru yolu bulma adına yola çıkmış samimi insanları Allah yollarına eriştirmiştir şüphesiz. Ancak kalbinde hastalık bulunan insanları ise saptırmıştır. İnsanlardaki temel hastalık; tembellik ve kendini müstağni (yeterli) görüp, doğruyu araştırmamasıdır.
Müstağni görmek nedir dersen? O insana yaptıklarını yeterli gösteren, doğru olduğunu zannettiren nefistir. Öyle bir nefis ki; şeytanla ve onun yandaşlarıyla birlikte olmayı kabul ve hak gören anlayıştır. Öyle bir nefis ki Allah'a kul olmaktan alı koyar, tağuta tapmayı emreder. Öyle bir nefis ki kendi yaptığı hatalara ortak arar. Bu sebeple ahirette kendisini korusun kollasın diye Mürşitlerin peşinde koşar. Dua ederken Allah'a değil mürşidine dua eder onunla rabıta kurar. Onun şefaatından medet umar. Öyle bir nefis ki; işin doğrusunu aramaz, onun yerine, doğru yolda olduğunu zannettiği insanların peşine takılır. Böylece araştırmak, anlamak, anlam vermek, ve yaşam düsturlarını geliştirmekten kaçıp (tembellik edip) hazır yaşamları sorgulamadan alır. İyilikleri kendine, hataları tabi olduğu (mürşidine) yamayıp ahirette Allah'a karşı mazeret üretirler.(haşa Allah'ı bu oyunlarıyla kandıracaklarını zannederler fakat Allah kalplerde olanı en iyi bilendir) Öyle bir nefis ki; kendilerine gelen kitaptan ve resulün pratik hayatını örnek edinmekten yüz çevirirler, onun yerine kutsadıkları insanların hayatlarını ve eserlerini anlamaya çalışırlar. Hak olanın orijinalini (KUR'AN'I) okumadıkları için, tabi oldukları insanların yanlışlarını göremezler. Çelişkiye düştüklerinde kendilerini küçümseyip "bizler buradaki Hikmeti anlayacak seviyede değiliz" deyip sır perdesi oluştururlar. Bu sır perdesi onları hepten küçültür. Artık kendisinin Hakkı bulmaya takati olmadığı paranoyasını beynine yerleştirir. Ortaya iradesini ulu kişilerin bıraktığı belgelere, üstatlara, abilere teslim eder. karşısına çıkan her sorunda yorum yapmaktan kaçınıp üstatlarına sormaya, icazet almadan hiçbir iş yapmamaya başlarlar. Nefsine tabi olan bu insan ahiretten zerre kadar şüphe duymaz çünkü onun için düşünen onun için ilim tahsil eden onun için hakkı arayan üstatları olduğu müddetçe yanlış yapması mümkün değildir. Onun yapması gereken sadece üstatlarına inanması ve kalbini ferah tutmasıdır. Şimdi soruyorum ; üstatlar, ulu ve Salih sayılan insanlar Allah tarafından seçilmiş ve sorgusuz tabi olunmasına dair işaret verilmiş insanlar mıdır? Eğer bunun Rahmandan gelen bir delili varsa nerede? Bunun delilini bulamazsınız; çünkü onlarda her insan gibi imtihan edilen bir varlıktır ;çünkü onlarda hata yapma eğiliminde topraktan yaratılmış bir insandır; çünkü onlarda tek başlarına Allah'ın huzurunda hesap vermeye aday bir kuldur. O da bende Allah'ın huzuruna tek olarak gideceksek! Hesabımızı tek olarak vereceksek! Yine herkes kendi yaptığından sorumlu tutulacaksa! O gün kimsenin kimseye faydası olmayacaksa!O gün kimsenin kimseyi suçlama hakkı yoksa!... Öyleyse ben neden ona sorgusuz tabi olayım!?...
İşte kendini yeterli gören nefis böyledir. O nefis ki aklın söylediğini Nas'dan üstün tutar. Bundan dolayıdır ki; Allah onun önünü tıkar. Bundan dolayıdır ki o insan kör lakabıyla anılır. Bundan dolayıdır ki o insanın kalbi mühürlenmiştir. Halbuki Allah ilmini, hikmetini insanların ihtiyaç duyduğu kadarıyla apaçık insanlara sunmuşken insanların hikmet ve himmet arayışları nedendir bilmiyorum.
Eğer sırat_ı müstakim üzere yol takip etmek istiyorsak bu yol KUR'AN YOLU dur. Kur'an'ı anlamak ve yaşamak yoludur. KUR'AN'I anlama ve anlamlandırma yolunda hiç kimse tekel değildir. Hele hele Kur'an'ı Kerim'in yorumunun Kur'an'ın aslından üstün tutulması hiç kabul edilir bir durum değildir.( Resulün Kur'an yorumu bile Kur'an kadardır. O Resul ki; kendinden asla bir şey eklememiştir.) Kur'an merkezli olduğu iddia edilip imani konularda akli delillerle teşekkül edilmiş yazılar ve külliyatlar asla kur'an'ın vermek istediğini mesajı veremez. Eğer bunu yazan insan bunu iddia ederse vay onun haline! Yok eğer bunu ona tabi olanlar iddia ederse yine vay o tabi olanların haline.
Sözün özü şu Allah'ın verdiği iradeye, Allah'ın verdiği akla, Allah'ın verdiği duyu organlarına sahip çıkalım.
Hayatımızda yaptığımız her işin altına kendimiz imza atalım; kimseye irademizi teslim etmeyelim; kendimiz imtihan olalım, kendimiz olalım, kopya çekmeyelim ; kimseye hayatımızı teslim etmeyelim; süzgeçten (Kur'an süzgecinden) geçirmeden hiçbir faniyi örnek almayalım; Samimiyet çizgisini kaybetmeyelim; kimseyi yaptıklarımızdan sorumlu tutmayalım.
Eğer hayatımızın merkezine Kur'an'ı oturtursak hayata doğru bakarız. Karşımıza çıkan zorluklar kolay olur. Hayata dair kafamızda sır gibi duran şeyler aydınlanır. Sorular sorarak anlamaya çalıştığımız meseleler soru olmaktan çıkar. İşin özünü doğru kavrayan insan detayda zorlanmaz, işin özünü kavrayamayan insan detayla uğraşır. Kur'an insana ihtiyaç duyduğu hayata dair sorgulanması gereken meselelerin cevabını vermiştir. Bunları okumayan insanlar yada kendi düşüncelerine dayanak aramak gayesiyle işine geldiği şekliyle okuyan insanlar doğruya ulaşamazlar. Kur'an bu insanlara kapalıdır, anlamsızdır ve yetersizdir. Onlar bu durumda kafalarındaki eksik noktaları; başka insanların ürettikleri eserlerle, felsefeyle, bilimle, hurafeyle, mitolojiyle, hatta tahrif edilmiş kutsal kitapla doldurmaya çalışırlar. Sonuçta asla soru işaretlerinin silinmediği beyin yapısıyla, olması gerekenden uzak hayat biçimleriyle ömürlerini tüketirler. Allah böylesi bir durumdan ve böylesi bir dalâletten bizleri korusun.
Acizane yukarıda anlatmak istediğimin özeti şudur; Kur'an'ı okuyalım anlamaya çalışalım, ayet ayet Kur'an tefsirlerinden yararlanalım. Bunu yaparken Allah'a bizi doğru yola iletmesi için dua edelim. Bak göreceksin hayat daha anlamlı olacak Allah'ı anlamada hiç kimseye ihtiyaç hissetmeyeceksin. Aldığın ilme güvendiğinde istediğin kitabı okuyabilirsin, istediğin bilgi birikiminden faydalanabilirsin, yaşanmış hayatlardan dersler çıkartıp örneklikleri uygulayabilirsin. Çünkü elinde kainatın en önemli hücceti var. O rehber senin bütün ihtiyaçlarına şifa olacak. Allah'a güven yalnız ondan yardım dile. Allah seni yanlış yapmaktan koruyacaktır.
1. Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah'in adıyla.
2. Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
3. O, rahmandır ve rahîmdir.
4. Ceza gününün mâlikidir.
5. (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.
6. Bize doğru yolu göster.
7. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!
(FATİHA SURESİ 1 - 7 )
Dua ve selam ile Allah'a emanet olun
Ekleme Tarihi: 24.08.2003 - 23:37
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: meal
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
meal
41 Mesaj -
EY İNSAN
Aziz ve yüce Allah şöyle buyurur:
Ey insan!
Dünya sevgisini kalbinden çıkar, at. Çünkü ben ,ebedi olarak bir kalpte dünya sevgisiyle, kendi sevgimi birleştirmem.
Ey insan!
Ben zikretmek için boş zaman ayırırsan, ben de seni meleklerimin yanında anarım.
Ey insan!
Gönlünde, işinde ve niyetinde Allah’tan başkasını memnun etme fikrin varken ve Allah’tan başka şeylerden korkarken, ne zamana kadar dilinizle Allah Allah diyeceksiniz. Tevbe edip de günah işlemeye devam etmek, yalancılara yakışan bir tavırdır.
Allah, kullarına asla zulmetmez. (Fussılet, 46)
EY İNSAN
Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurur:
Ey insan!
Mal benimdir. Sen de benim kulumsun. Benim malımdan, ancak yiyip tükettiklerin, giyip eskittiklerin ve sadaka vererek edebileştirdiklerin senindir. Yığıp topladığın malların karşılığında, sadece düşmanlık görürsün.
Ey insan!
Sen üç kısımdan meydana gelmektesin. Bir kısmın bana ait, bir kısmın kendini ilgilendirir. Bir kısmında hem seni hem beni alâkadar eder.
1-Bana ait kısmın ruhundur.
2-Sadece seni ilgilendiren şey ise amelindir.
3-Hem seni hem de beni ilgilendiren yönün ise duandır. Dua etmek sana, kabul buyurmak ise bana aittir.
Ey insan!
Devlet başkanları ve valiler, kullarıma karşı böbürlenmeleri ile,
Halk günahlarıyla,
Alimler hasetleri yüzünden,
Fakirler gafletleri sebebiyle,
Tüccarlar hıyanetleri dolayısıyla,
Sanatkârlar aldattıkları için,
İbadet edenler riyakarlıklarından ötürü,
Zenginler kibirlendikleri ve zekat vermedikleri için,
Yoksullar yalanları sebebiyle cehennem gireceklerdir.
Peki cenneti isteyenler nerededir?
Ekleme Tarihi: 24.08.2003 - 23:32
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: meal
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
meal
41 Mesaj -
EY İNSAN

Zenginliğinle övünme. Çünkü sen ebedi değilsin. Allah’a itaat yolunda sabret. Yüce Allah çetin olan her işte sana yardım eder. Fakirlikten şikayet etme. Zira fakirlik kader değildir, bir gün zengin olabilirsin.
Allah’ın rahmetinden ümidini kesme. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir.
Günahları terket. Çünkü günah cehennem ağzıdır.
Zenginim diye kasılma. Zira zenginlik dünyada bir üstünlük ise de ahirette aşağılıktır. Fakirlik dünyada küçüklükse de, ahirette büyüklüktür. Muhakkak ki ahiret büyüklüğü önemlidir ve baki olan da odur.
Şunu iyi bil ki istiğfar ederek af dilemek senin vazifendir. Affetmek ise bana aittir. Sen tevbe et ki kabul edeyim. Şükretmek senin vazifendir, nimetleri arttırmak ise bana aittir. Musibetlere karşı sabretmekle mükellefsin. Sana yardımcı olacak olan da benim. Eğer ilim öğrenirsen cennetin yolunu bulmuş olursun.
Ey İmran oğlu Musa!
Kulumun kalbi daha çok dünya ile meşgul olursa, ben de onu fakirlikle oyalarım. Mal toplamakla meşgul ederim. Ölümü unuttururum.
Gideceği yeri unutur gider.
Kulumun kalbi, ahiretle meşgul olursa, düşünürken de bana ibadet eder. Ona kullarımı hizmetçi eder, kalbini sevgimle doldururum.
EY İNSAN
Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurur:
Ey insan!
Gece gündüz, söylediklerini ve yaptıklarını, meleklerim devamlı şekilde yazıyorlar.
Dünyada, yaptığın şeylere şahitlik yapacaktır.
Gökler de, semaya yükselen amellerin şahididir.
Ay ve Güneş de, senin hareketlerinden neyi görmüşlerse, ona şahitlik yapacaklardır.
Zaten şahit olarak Allah kafidir
Ey insan!
Sana helal damla damla, haram ise sel gibi gelir.
Kim, temiz bir hayat sürerse, dini de tertemiz olur.
EY İNSAN
Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurur:
Ey insan!
Ecelin, emeline gülüyor.
Kazam, tedbirlerine gülüyor.
Takdirim, tedbir alışına gülümsüyor.
Taksimim, hırsına gülüyor.
Arzu ve isteklerine önem verme.
Kaza, kader ve takdirime teslim ol. Çünkü rızkın ölçülür; taksim edilmiştir. Senin yapabildiğin şeyler, kaderin takdir ettiği işlerdir. Öyleyse amelinle âhireti iste. İyi bil ki senin rızkını, senden başkası yiyemez.
Onların dünya hayatındaki rızklarını, aralarında taksim ettik.
Bazılarını bazılarından üstün kıldık. (Zuhruf, 32)
Ben, “ey dünya, dostlarıma karşı küçük ve sevimsizleş ki onlar bana kavuşmayı arzu etsinler,” diye dünyayı vahyettim.
Ey insan!
Şunu iyi bil ki istesen de, istemesende ölüm seni bulacaktır. Sonra yeniden diriltileceksin. Onun için Rabbinin hükmüne razı ol.
Uykudan veya herhangi bir yerden kalktığın zaman Rabbini tesbih et. Gecenin bir bölümünde ve yıldızların batışı esnasında ona hamdet. (Tur, 48-49)
Ey insan!
Sen de istiyorsun, ben de. Fakat benim istediklerim olur.
Ey insan!
Bana kavuşmak isteyen beni tanır. Beni tanıyan bana yönelir. Bana yönelen, beni ister. Beni isteyen beni bulur. Beni bulan beni zikreder ve asla unutmaz. Beni hatırlayanı ve unutmayanı ben de hatırlarım ve unutmam.
Ey insan!
Dört şeyi tatmadıkça ihlasla amel işleme muvaffak olamazsın. Bunlar; kırmızı ölüm, beyaz ölüm, sarı ölüm ve siyah ölümdür.
1-Kırmızı ölüm, eziyet ve işkenceye katlanmaktır.
2-Beyaz ölüm, uzun boylu sükut etmektir.
3-Sarı ölüm, uzun uzun ve ibretle düşünmektir.
4-Siyah ölüm, nefsin kötü isteklerine muhalefet etmektir.
Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için çok şiddetli bir azaba uğrayacaklardır. (Sâd, 26)
Ekleme Tarihi: 24.08.2003 - 23:30
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon meal
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
Themenicon    meal
41 Mesaj -
Aziz ve yüce Allah şöyle buyurur:
Şunu iyi bilmelisin ki ben amellerin ancak benim için yapılanlarını kabul ederim. Onun için ihlaslı olanları müjdele!
Ey insan!
Fakirliğin sana yöneldiğini gördüğün zaman, “ey salihlerin şiarı, merhaba, de” Zenginliğin sana yöneldiğini görünce, “eûzü billahi mineşşeytanirracim, (kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım)” diye yalvar.
Ey insan!
Mal benimdir. Sen de kulumsun. Misafir ise benim elçimdir. Malımı elçimden esirgediğin takdirde, nimetlerimden mahrum olacağını düşünmüyor musun?
Ey insan!
Rızk benimdir. Bana şükretmelisin. Fakat şükrün faydası sanadır. Öyleyse sana ihsan ettiğim nimetlere karşılık şükretmek borcun değil mi?
Ey insan!
Üç şey senin üzerine vaciptir.
1-Malın zekatını vermek.
2-Akrabalarını ziyaret etmek.
3-Ev halkının ve misafirlerinin ihtiyaçlarını karşılamak.
Sana vacip kıldığım şeyleri yapmazsan, ben de seni alemde ibret olacak şekilde cezalandırırım.
Ey insan!
Ev halkının haklarını gözettiğin gibi komşularının da haklarını gözetmezsen, sana rahmet nazarıyla bakmam ve iltifat etmem. Duan da kabul olunmaz.
Ey insan! Sana haram ettiğim şeylere bakma. Çünkü senin vücudunda kurtların yiyecek olduğu ilk şey gözlerindir.
İyi bil ki her bakışından, hatta gözün açıp kapamadan bile hesaba çekileceksin. Yarın önünde duracağı makamı hatırla. Çünkü ben göz açıp kapayıncaya kadar bir zaman bile, kalbinden geçirdiğin şeylerden habersiz değilim ve kalplerde gizli olanları hakkıyla biliyorum.
Ekleme Tarihi: 24.08.2003 - 23:22
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: meal
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
meal
41 Mesaj -
Kusur ve noksanlardan uzak Yüce Allah şöyle buyurur:
Ey insan!
Allah benim. Benden başka tanrı yoktur. Onun için bana ibadet et! Bana şükret! Nimetlerime karşı nankörlük etme!
Kim benim dostlarıma düşmanlık ederse, benimle savaşa katılmış demektir. Benden başka yardımcısı olmayan zavallı kimselere, zulmeden zalimlere, azabım çetin olacaktır.
Benim taksim ettiğim rızklara razı olan kimselerin rızkını bereketlendiririm. O dünyayı istemese bile, dünya onun ayakları altına serilir.
Ekleme Tarihi: 24.08.2003 - 23:14
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: meal
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
meal
41 Mesaj -
Ey insan!
Annen seni dogurdugu günden beri ömrünü tüketip duruyorsun.
Dünyaya, dünyanin güzelliklerine ve hilelerine aldanışın, sinegin aldanışına benzer. Sinek bal kavanozuna ve balin içine girdikçe felakete gömülür.
Ey insan!
Sakin ha, insanlarin menfaati için kendini yakip tüketen odun gibi olma!
Ekleme Tarihi: 24.08.2003 - 01:04
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ayet
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
ayet
41 Mesaj -
Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurur:
Ey insan!
Bir kendine, bir de diğer varlıklara bak. Eğer senden kıymetli birini bulursan, sana yapılan ihsanı ona bağla. Bulamazsan, tövbe et. Güzel ameller işle. Bu şekilde nefsine iyilik ve ihsanda bulunmuş olursun.
Eğer nefsini seviyorsan, günah işleyerek ihanet etme ve onu cehennem azabına sürükleme.
Ey müminler!
“Allah’ın size verdiği nimetleri unutmayın. “Dinledik ve itaat ettik” diyerek Allah’a verdiğiniz sözü hatırlayınız. Allah’tan korkunuz.” (Maide, 7)
Kıyamet günü, aldanma günü, ahiret günü, bir günü elli bin sene kadar uzun olan gün, dillerin konuşmayacağı ve özür dilemeleri için kendilerine iznin verilmeyeceği gün, büyük felaket günü, müthiş gümbürtülerle kıyametin kopacağı gün, çatık çehreli ve asık suratlı gün, kimsenin kimse için hiçbir şeye sahip olamayacağı gün, öfkeyle hitap etme felâket günü, günahların cezasının acele verildiği gün, korkudan çocukların ihtiyarladığı gün gelmeden önce Allah’tan korkun!
İnanmadıkları halde duyduk ve inandık diyenler gibi olmayınız. (Enfal, 21)
Ekleme Tarihi: 24.08.2003 - 00:55
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ayet
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
ayet
41 Mesaj -
Ey insan!
Kalbinde bir kararma, vücudunda bir hastalık, rızkında bir daralma ve malında bir azalma gördüğün vakit, iyi bil ki manasız ve anlamsız şeyler konuşmuşsundur.
Ey insan!
Benden utanmadıkça, kalbin dosdoğru olamaz. Şeytanı memnun edip Rahman’ı öfkelendirdiğin halde, benden utandığını nasıl iddia edebiliyorsun?
Ey insan!
Kendini ve kusurlarını unutarak başkalarının ayıp ve noksanlarını görmeye çalıştığın zamanlarda şeytanı sevindirmiş ve Rahman olan Allah’ı gazaplandırmış olursun.
Ey insan!
Dil bir aslandır. Serbest bırakırsan, seni yer mahveder.
Ekleme Tarihi: 24.08.2003 - 00:49
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ayet
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
ayet
41 Mesaj -
Aziz ve Yüce Allah şöyle buyurur:

Ey insan!

Her zaman elini vicdanına koy ve kendin için istediğin bir şeyi başkaları içinde iste. Kendine yapılmasını hoş görmediğin bir şeyi başkaları için de hoş karşılama.

Ey insan!

Hayırda elin kısa, dilin geveze, kalbin ise zalimdir.

Ey insan!

Vücudunun bütün organlarını, hatta onların yiyeceği şeyleri bile ben yaratıyorum.

Ey insan!

Kaderinin sana vermediği bir şeyi, benden isteyerek boşuna kendini yorma. Kaderin sana kısmet ettiği şeyler ise seni arar ve bulur. Sen de ona kavuşursun.

Ey insan!

Nimetlerimi yediğin zaman bana itaat et ve ibadete koyul.

Ey insan!

Benden yarının rızkını isteme. Çünkü ben senden yarının amelini istemiyorum.

Ey insan!

Eğer dünyayı, herhangi bir kuluma bırakmak isteseydim, peygamberlerime bırakırdım ki onlar, insanları emirlerime uymaları ve bana itaat etmeleri için davet ederlerdi. Fakat benim yanımda, dünyanın hiçbir değeri olmadığı için, onu kafirlere bıraktım.

Ey insan!

Ölüm kapını çalmadan önce hayırlı amellerden yol azığı hazırla. Yaptığın hatalar, seni yanıltmasın. Bu hayattan sonra uzun bir yolculuk başlıyor. Sakın bu hayat ve uzun zaman yaşama kuruntusu, seni, hayırlı işleri geciktirirsen, pişmanlıkların fayda vermediği bir yerde dövünmek zorunda kalırsın.

Ey insan!

Sana rızk olarak verdiğim mallarımdan benim hakkım olan zekat, fıtra ve sadaka gibi şeyleri ayırmadığın ve fakirlerin hakkını vermediğin takdirde sana öyle bir zalimi musallat ederim ki bu malların hepsini senden alır, bundan dolayı da sana en ufak bir sevap vermem.

Ey insan!

Eğer merhametimi istiyorsan ibadet ve kulluğa sarıl. Eğer azabımdan korkuyorsan, günahlardan sakın.

Ey insan!

Dünya nimetleri, önünde diz çöktüğü zaman ölümü hatırla. Günah işlemeye niyet ettiğin vakit pişman olacağını düşün ve tevbe et. Günaha girdiğin an, hesap vereceğini düşün.

Yemeğin başına oturduğun zaman, açları hatırına getir.

Nefsin seni, zayıf kimselere, kudret ve üstünlük taslamaya sevk ettiği vakit, Allah’ın sonsuz kudretini hatırla. Zira seni güçlü yapan O kudrettir. Eğer isteseydi, zayıf kimseleri sana musallat eder, onları sana amir yaparlardı.

Başına bir musibet geldiği zaman, “la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim” (büyük ve yüce Allah’tan başka hiçbir şeyin güç ve kudreti yoktur) diyerek ondan yardım iste.

Hasta olduğun vakit, sadaka vererek kendini tedavi et.

Bir musibet dokunduğu an, “inna lillahi ve inna ileyhi raciun” (muhakkak ki biz Allah içiniz ve ona döneceğiz) ayetini oku.
Ekleme Tarihi: 23.08.2003 - 17:02
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon meal
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
Themenicon    meal
41 Mesaj -
KUR'AN-I KERİM VE SÜNNET'E GÖRE EHL-İ KİTAB'IN DURUMU NEDİR?

Ayet-i Kerimeler :

"Ey iman edenler! Eğer kendilerine daha önce kitap verilenlerden herhangi bir topluluğa uyarsanız, onlar sizi imanınızdan çevirip kafir yaparlar."
(Ali İmran : 100)

"Her kim İslam'dan başka din ararsa, o din, ondan kabul olunmaz. Ahirette ise o, hüsrana uğrayanlardandır."
(Ali İmran : 85)

"Şüphesiz ki Allah katında, yegane Hak din ancak İslam'dır."
(Ali İmran :19)

"Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse, hiç şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimleri doğru yola iletmez. Nitekim kalplerinde hastalık olanların 'ne yapalım, başımıza bir felaket gelmesinden korkuyoruz' diyerek o Yahudi ve Hıristiyanların arasında koşuşturup durduklarını görürsün... Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Dünyada rezil, ahirette de büyük bir azaba duçar olarak hüsrana uğramışlardır. "
(Maide : 51-52)

"Bütün dinlere üstün kılmak üzere Rasulü (Muhammed) ini hidayet ve Hak din ile gönderen O'dur. Buna şahit olarak Allah yeter."
(Fetih : 28)

"De ki Allah'a ve Peygamberi (Muhammed)ine itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz muhakkak ki Allah kafirleri sevmez."
(Ali İmran : 32)

"Allah, Meryem oğlu Mesih'tir, diyenler andolsun ki kafir oldular. Halbuki Mesih 'Ey İsrailoğulları' demişti, 'Yalnız Allah'a ibadet edin. O benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Allah'a ortak koşan kimseye muhakkak ki, Allah cennetini haram kılmıştır. Onun varacağı yer cehennemdir. Zalimlerin hiçbir yardımcısı da yoktur."
(Maide : 72)

"Yahudiler 'Üzeyir, Allah'ın oğludur' dediler. Hıristiyanlar da 'Mesih Allah'ın oğludur' dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri sözleridir ki, daha önce küfredenlerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar? Hahamlarını ve rahiplerini Allah'tan gayrı rabler edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Halbuki hepsi de, ancak bir olan ilaha ibadetle emr olunmuşlardı ki, zaten O'ndan başka ilah yoktur. Şüphesiz O Allah, onların koştukları ortaklardan yüce ve münezzehtir."
(Tevbe : 30-31)

Hadis-i Şerifler :

Hz. Ömer (ra), bir grup Ehl-i Kitap'tan elde ettiği birkaç evrakı Resulullah'a getirip okumak isteyince, Hz. Peygamber kızgın bir vaziyette şöyle buyururlar: "And olsun ki ben, size bu son Hak din olan İslam'ı, bembeyaz ve tertemiz olarak getirdim. Din konusunda onlara (yani Ehl-i Kitab'a ) hiç bir şey sormayınız. Çünkü onlara sorarsanız gün olur, hak olan bir şeyler söylerler de siz onun yalan olduğunu söylersiniz. Veya batıl bir şeyler söylerler, siz ise tasdik edersiniz. "Muhammed'in kudreti elinde olan Allah'a yemin olsun ki, eğer Musa peygamber sizin aranızda bulunsaydı da, O' na tabi olup beni terk etseydiniz; sizler bu halde kesinlikle sapıtanlardan olurdunuz. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer Musa hayatta olsaydı, bana uymaktan başka bir yolu olmazdı."
(Fethü'l Bari, c. 13 s.281; Ahmed bin Hanbel, Müsned, c. 3, 338; İbn Kesir, Tefsir'ül Kur'an-il Azim, c.1, s.386; Darimi, Sünen, Mukaddime, 49; ed-Durru'l-Mensur, c. 2, s. 84)
Son peygamber Hz. Muhammed buyurur ki: "Ümmetimden veya Yahudilerden ya da Hıristiyanlardan, her kim benim peygamber olduğumu işitir de bana iman etmezse o kişi cennete giremeyecektir."
(Ahmed bin Hanbel, > Müsned, c. 4 s. 396; İbn Kesir, Tefsir'ül Kur'an-il Azim, c. 2 s. 266)

Alemlerin Efendisi buyurur ki: "Muhammed'in nefsi elinde olan Allah 'a yemin olsun ki, bu ümmetten hiç kimsenin Yahudi veya Hıristiyan olduğunu duymak istemiyorum. Eğer böyle bir kişi bana inanmadan ölürse o cehennemliktir."
(Müslim, Sahih, Kitab'ül İman; bab 70; Zad'ül Mesir, c. 1 s. 365, Tefsir'ül Kur'an-il Azim c.1 s. 363)

Hz. Peygamber buyurur ki: " Ashabım! Yahudiler ve Hıristiyanlar sakallarını boyamazlar. Siz onlara muhalefet ediniz. Kına ile boyayınız."
( Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih tercemesi c:12, s.111)

Enes bin Malik şöyle anlatıyor: "Resulullah'ın hizmetinde bulunan bir Yahudi genç vardı. Bir gün hastalandı. Resulullah kendisini ziyarete gitti. Ve ona "Müslüman ol" buyurdu. Genç o sırada orada bulunan babasına baktı, babası 'Ebul Kasım'a (yani peygambere) itaat et' dedi. Genç de şehadet getirerek Müslüman oldu. Resulullah oradan çıkarken 'Hamdolsun, şu genci ateşten kurtaran Allah'a" buyurdu.
(Buhari, Sahih, Kitab'ül Cenaiz, 78; Ahmet b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 227-280; Ebu Davut, Sünen, Kitab'ül Cenaiz, 5)

Adiy bin Hakim anlatıyor: "Boynumda altından yapılmış bir haç olduğu halde Resulüllah'a geldim. Bana "Ey Adiy boynundan şu putu çıkar, at" dedi. Ve arkadan şu ayeti okudu; 'Onlar Allah'ı bırakıp hahamları, papazları ve Meryem oğlu Mesih'i rabler olarak kabul ettiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmemekle emr olunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. Allah, ortak koştukları şeylerden münezzehtir.'
(Tevbe:131)" (Tirmizi, Sünen, Tefsir babı, Berae, H. No. 3094)
Ekleme Tarihi: 21.08.2003 - 15:00
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon meal
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
Themenicon    meal
41 Mesaj -
KUR'AN-I KERİM VE SÜNNET'E GÖRE EHL-İ KİTAB'IN DURUMU NEDİR?

Ayet-i Kerimeler :

"Ey iman edenler! Eğer kendilerine daha önce kitap verilenlerden herhangi bir topluluğa uyarsanız, onlar sizi imanınızdan çevirip kafir yaparlar."
(Ali İmran : 100)

"Her kim İslam'dan başka din ararsa, o din, ondan kabul olunmaz. Ahirette ise o, hüsrana uğrayanlardandır."
(Ali İmran : 85)

"Şüphesiz ki Allah katında, yegane Hak din ancak İslam'dır."
(Ali İmran :19)

"Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse, hiç şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimleri doğru yola iletmez. Nitekim kalplerinde hastalık olanların 'ne yapalım, başımıza bir felaket gelmesinden korkuyoruz' diyerek o Yahudi ve Hıristiyanların arasında koşuşturup durduklarını görürsün... Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Dünyada rezil, ahirette de büyük bir azaba duçar olarak hüsrana uğramışlardır. "
(Maide : 51-52)

"Bütün dinlere üstün kılmak üzere Rasulü (Muhammed) ini hidayet ve Hak din ile gönderen O'dur. Buna şahit olarak Allah yeter."
(Fetih : 28)

"De ki Allah'a ve Peygamberi (Muhammed)ine itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz muhakkak ki Allah kafirleri sevmez."
(Ali İmran : 32)

"Allah, Meryem oğlu Mesih'tir, diyenler andolsun ki kafir oldular. Halbuki Mesih 'Ey İsrailoğulları' demişti, 'Yalnız Allah'a ibadet edin. O benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Allah'a ortak koşan kimseye muhakkak ki, Allah cennetini haram kılmıştır. Onun varacağı yer cehennemdir. Zalimlerin hiçbir yardımcısı da yoktur."
(Maide : 72)

"Yahudiler 'Üzeyir, Allah'ın oğludur' dediler. Hıristiyanlar da 'Mesih Allah'ın oğludur' dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri sözleridir ki, daha önce küfredenlerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar? Hahamlarını ve rahiplerini Allah'tan gayrı rabler edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Halbuki hepsi de, ancak bir olan ilaha ibadetle emr olunmuşlardı ki, zaten O'ndan başka ilah yoktur. Şüphesiz O Allah, onların koştukları ortaklardan yüce ve münezzehtir."
(Tevbe : 30-31)

Hadis-i Şerifler :

Hz. Ömer (ra), bir grup Ehl-i Kitap'tan elde ettiği birkaç evrakı Resulullah'a getirip okumak isteyince, Hz. Peygamber kızgın bir vaziyette şöyle buyururlar: "And olsun ki ben, size bu son Hak din olan İslam'ı, bembeyaz ve tertemiz olarak getirdim. Din konusunda onlara (yani Ehl-i Kitab'a ) hiç bir şey sormayınız. Çünkü onlara sorarsanız gün olur, hak olan bir şeyler söylerler de siz onun yalan olduğunu söylersiniz. Veya batıl bir şeyler söylerler, siz ise tasdik edersiniz. "Muhammed'in kudreti elinde olan Allah'a yemin olsun ki, eğer Musa peygamber sizin aranızda bulunsaydı da, O' na tabi olup beni terk etseydiniz; sizler bu halde kesinlikle sapıtanlardan olurdunuz. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer Musa hayatta olsaydı, bana uymaktan başka bir yolu olmazdı."
(Fethü'l Bari, c. 13 s.281; Ahmed bin Hanbel, Müsned, c. 3, 338; İbn Kesir, Tefsir'ül Kur'an-il Azim, c.1, s.386; Darimi, Sünen, Mukaddime, 49; ed-Durru'l-Mensur, c. 2, s. 84)
Son peygamber Hz. Muhammed buyurur ki: "Ümmetimden veya Yahudilerden ya da Hıristiyanlardan, her kim benim peygamber olduğumu işitir de bana iman etmezse o kişi cennete giremeyecektir."
(Ahmed bin Hanbel, > Müsned, c. 4 s. 396; İbn Kesir, Tefsir'ül Kur'an-il Azim, c. 2 s. 266)

Alemlerin Efendisi buyurur ki: "Muhammed'in nefsi elinde olan Allah 'a yemin olsun ki, bu ümmetten hiç kimsenin Yahudi veya Hıristiyan olduğunu duymak istemiyorum. Eğer böyle bir kişi bana inanmadan ölürse o cehennemliktir."
(Müslim, Sahih, Kitab'ül İman; bab 70; Zad'ül Mesir, c. 1 s. 365, Tefsir'ül Kur'an-il Azim c.1 s. 363)

Hz. Peygamber buyurur ki: " Ashabım! Yahudiler ve Hıristiyanlar sakallarını boyamazlar. Siz onlara muhalefet ediniz. Kına ile boyayınız."
( Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih tercemesi c:12, s.111)

Enes bin Malik şöyle anlatıyor: "Resulullah'ın hizmetinde bulunan bir Yahudi genç vardı. Bir gün hastalandı. Resulullah kendisini ziyarete gitti. Ve ona "Müslüman ol" buyurdu. Genç o sırada orada bulunan babasına baktı, babası 'Ebul Kasım'a (yani peygambere) itaat et' dedi. Genç de şehadet getirerek Müslüman oldu. Resulullah oradan çıkarken 'Hamdolsun, şu genci ateşten kurtaran Allah'a" buyurdu.
(Buhari, Sahih, Kitab'ül Cenaiz, 78; Ahmet b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 227-280; Ebu Davut, Sünen, Kitab'ül Cenaiz, 5)

Adiy bin Hakim anlatıyor: "Boynumda altından yapılmış bir haç olduğu halde Resulüllah'a geldim. Bana "Ey Adiy boynundan şu putu çıkar, at" dedi. Ve arkadan şu ayeti okudu; 'Onlar Allah'ı bırakıp hahamları, papazları ve Meryem oğlu Mesih'i rabler olarak kabul ettiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmemekle emr olunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. Allah, ortak koştukları şeylerden münezzehtir.'
(Tevbe:131)" (Tirmizi, Sünen, Tefsir babı, Berae, H. No. 3094)
Ekleme Tarihi: 21.08.2003 - 15:00
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: bismillahirrahmanirrahim
mehmetdemir su an offline mehmetdemir  
bismillahirrahmanirrahim
41 Mesaj -
Sevgim sınırsız,ama anlayana!
Aşkım sonsuz,ama yaşayana!
Dostluğum gercek,ama paylaşana!
Dertlerim sıradan,ama unutabilene!
mehmet DEMİR
mdemir69@msn.com

Bin damla umut serpilsin yüreğimize,
Bin tatlı mutluluk dolsun günlerimize,
Bin bir hayalimiz gerçekle buluşsun,
Mutluluklar hep bizimle olsun,
Umutlarımız gerçek,gerçeklerimiz mutluluk,olsun,
Mutluluklarımız ise sonsuz olsun,
ALLAH yar ve yardımcımız olsun.
ALLAH a emanet olun.
Ekleme Tarihi: 12.07.2003 - 00:38
mehmetdemir üyenin diğer mesajları mehmetdemir`in Profili mehmetdemir Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an 1 üye ve 422 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
mrvtt (34), incim (55), kalbiselim (53), asimm (43), hisam (48), aciz önder (38), caramed (51), sevim (59), hasan kemal (54), aygo (43), akdemir (49), zeynep63 (18), adem dikici (58), semasalman (37), yusuf2023 (43), hallo42 (33), aymet (46), irfan55 (49), bayercana (35), Sabri-81 (43), selam2000 (51), Dadas69 (55), celebirisin (40), Musab49 (50), genciz (56), erkamartuk (38), yalniz gul (58), dertli007_46 (36), kafka001 (52), egemen07 (44), Tekin (51), milasi (68), porselen43 (55), semasalman87 (37), dtkyusuf (49), sertel (51)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.55383 saniyede açıldı