colchicine generique luvox ivermektine kaletra generique luvox tricor trileptal triple trial pack trittico tryptizol tylenol ulcidine urispas uroxatral uvadex valif valtrex vaniqa vantin vaseretic vasotec ventolin inhaler ventolin vepesid veracim vermicidin vermox vesanoid vesdil viagra oral jelly viagra professional viagra soft viagra strips viagra sublingual viagra super active viagra super dulox force viagra super fluox force viagra super force viagra vibramycin vicard vigora virazole vistagan volmax cr
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

14 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Ekleyen Mesaj
Konu: FRANSA VE CEZAYİR
zehremisal su an offline zehremisal  
FRANSA VE CEZAYİR
31 Mesaj -
CÜMLE MÜMİN KARDEŞLERİMİZE HAYIRLI CUMALAR

Dünya üzerinde hiçbir yaratılmış yoktur ki bu kadar zalim ve vahşi olsun şimdi neden diyeceksiniz hemen belirteyim sabah haberlerde Fransa'nın sömürgesi altında olan Cezayire yapmış olduğu işkence ve soykırımı dehşetle izledim.Allahtan korkmayan insanların nedenli zalim olabileceklerini ve onların yaptıklarını dünyada anlatabilecek bir sözün de olabileceğini sanmıyorum ve ekliyorum " ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM."

Fransa'dan Cezayir'e kaçamak yanıt


'Katliamı tanıyın' çağrısına 'konuyu tarihçilere bırakalım' yanıtı


Cezayir'in '1945 katliamı için özür dileyin' talebine Fransa'dan ''bu konuyu tarihçilere bırakalım'' yanıtı geldi.

Ermenilerin soykırım iddiaları konusunda Türkiye'ye baskı yapan Fransa'nın tavrı Cezayir tarafından ağır şekilde eleştirildi.

Cezayir Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika, geçtiğimiz hafta Fransa yönetimine "1945'te Cezayir topraklarında yaptığınız katliamı kabul edin" çağrısında bulundu.

8 mayıs 1945'te Fransız ordusu Setif ve Guelma kentlerinde bağımsızlık isteyen halkı sindirmek için kara ve hava operasyonları düzenlemiş, olaylarda binlerce Cezayirli hayatını kaybetmişti.

II. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 60'ıncı yılında Paris'e seslenen Buteflika, soykırım yöntemleri uygulamak ve binlerce kişinin ölümünden sorumlu olmakla suçladığı Fransa'dan özür beklediklerini söyledi.

Fransa'nın resmi tepkisi ise "bu konuyu tarihçilere bırakalım" oldu. Olayın ayaklanmayı bastırmak için yapıldığını kaydeden Fransa'nın bu savunması, Türkiye'nin Ermeni soykırımı iddiaları karşısındaki tepkisiyle benzerlik taşıyor.


SETİF KATLİAMI
8 mayıs 1945'te II. Dünya Savaşı'nın bitmesi nedeniyle yapılan kutlamalarda halk bağımsız Cezayir bayraklarıyla sokağa döküldü.
Kutlamalar sırasında Fransız işbirlikçiler öldürülünce Fransa çıkan olayları bastırmak için göstericilere ateş açtı. Katliamda kaç kişinin öldüğü kesin olarak bilinmiyor. Ancak 10 ile 45 bin arasında kişinin hayatını kaybettiği sanılıyor.
Fransa 1959'da, 132 yıl boyunca sömürgesi olan Cezayir'in bağımsızlığını tanıdı. Ama Setif Katliamı başta olmak üzere, iki ülke arasındaki tarihi hesaplaşma hala sonuçlanmadı.

"Fransa kendi bahçesini temizlesin"

Cezayir, Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin isyanının bastırılmasını 'soykırım' olarak kabul eden Fransa'nın tavrını 'çifte standart' olarak nitelendiriyor.

Cezayir Senatosu Sözcüsü Sözcüsü Amar Bakhuche, Fransa'nın Ermeni soykırımından önce kendi bahçesini temizlemesi gerektiğini söylüyor.

Abhaber.com’a açıklama yapan Bakhouche, "Batılı ülkeler gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere kendi isteklerini bir şekilde empoze ediyorlar. Filistin’de, Vietnam’da,Kore'de, Irak’ta yapılan katliamlar BM tutanaklarına girmiştir. Bunlardan neden söz edilmiyor? Yaşadığımız dönemde sanki orman kanunları geçerli. Fransa'nın Ermeni soykırımından önce kendi bahçesini temizlemesi gerekiyor. Benim görüşüm Fransa’nın Ermeni soykırımını gündeme getirmesi Türkiye’nin AB üyeliğini engellemek için" dedi.

Fransa'nın Cezayir katliamı sırasındaki arşivlerini açmamasına da tepkili olan Bakhuche, bu döneme ilişkin Cezayir’deki arşivlerin büyük bölümünün Fransa’ya götürüldüğünü ve bunların kapalı tutulduğunu belirtiyor. Bakhuche, arşivlerin açılmasını talep ediyor.

Büyükelçi: 'Affedilemez bir trajedi'

Fransa, 132 yıl boyunca sömürgesi olan Cezayir'de katliam yaptığını geçtiğimiz şubat ayında ilk kez kabul etti. 10 şubatta Fransa Parlamentosu'nun aldığı bir kararla işgal sırasında Cezayirlilere şiddet uygulandığı kabul edildi.

Daha sonra da Fransız büyükelçisinin, Setif'le ilgili 'katliam' ve 'affedilemez bir trajedi' dediği açıklama geldi. Cezayir'deki Fransız Büyükelçisi Hubert Colin de Verdriere, "sizi özellikle ilgilendiren üzücü bir olaydan, 8 mayıs 1945 katliamlarından bahsetmek istiyorum. Bu affedilmesi mümkün olmayan bir trajedidir" dedi.

Cezayirlilere göre bu, bir tabunun yıkılmasıydı. Cezayir artık Fransa'nın resmen özür dilemesini, sonra da 1963'te Almanya'yla yaptığı gibi Cezayir'le bir dostluk antlaşması imzalamasını bekliyor.

Fransa'nın Türkiye'den talebi

Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili hararetli tartışmaların yaşandığı Fransa, Ermeni soykırımı iddialarını resmen tanımış durumda. AB sürecinde Türkiye'nin 'soykırım'ı kabul etmesini isteyen Fransa, bu talebini çeşitli platformlarda dile getiriyor.

Son olarak Fransa Dışişleri Bakanı Michel Barnier, ''Türkiye'nin Ermeni soykırımını tanımasını bekliyoruz'' dedi.

Türkiye'nin AB ile müzakerelerinin 15-20 yıl alacağını savunan Fransız bakan, "bu süreçte Türkiye'nin Ermeni soykırımını da tanımasını bekliyoruz" diye konuştu.

Türkiye ise soykırımın iddialarının tanınması yolundaki taleplere 'tüm taraflar arşivlerini açsın ve konuyu tarihçiler araştırsın' yanıtını veriyor.

Geçtiğimiz ay konuyu TBMM'ye taşıyan Türkiye, iddialar karşısında savunma pozisyonundan topyekün mücadeleye geçme kararı aldı.
Ekleme Tarihi: 03.06.2005 - 08:23
zehremisal üyenin diğer mesajları zehremisal`in Profili zehremisal Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: İSTANBUL'UN FETHİ
zehremisal su an offline zehremisal  
İSTANBUL'UN FETHİ
31 Mesaj -
Gün batmada İstanbul un üstünde Haliçten,
Bir renge bürünmüş yanıyor Marmara içten.
Durgunlaşıp engin, silinirken kırışıklar,
Oklar gibi fiskirmada her yandan isiklar...
Bir penbe bulut bagri delinmis kanamakta,
Yorgun uyuyan tekneler altinda uzakta.
Altindir ufuk çizgisi, altindir akisler,
Altin tozlu hainde iner her yana sisler...
Durgun sular üstünde kesik vakvakalarla,
Uçmakta gümüs martilar, altin gagalarla.
Gök simdi yesil, simdi kizil, simdi turuncu,
Camilerin andirmada mermerleri tuncu
Kandir dagilan simdi günün battigi terden,
Kandir sizan etrafa alev pencerelerden.
Kandir görünen Fatihin altin aleminde,
Fethin yine Istanbul o en kanli deminde:

Mevsim mayisin sonlari, yaz baslamis artik,
Gittikçe açilmakta, dagilmakta karanlik.
Her sey hareketsiz, agaran tan yeri sessiz,
Kalmis gibi sehrin sarilan bagri nefessiz...
Bir korkulu rüyayi yataklarda sayiklar,
Dalgin uyuyanlar beraber uyaniklar...
Bir saltanatin son gününün korkusudur bu!
" - Türkler hareketsiz duruyor, bir pusudur bu!"
Kostantin ümitsiz, saray erkani telasta
Surlarda Bizans askeri, Jüstinyani basta!
Çarpmakta bugün bir yeni korkuyla yürekler,
Zagnos Pasa bir yanda hücum emrini bekler.
TURHAN Bey uzaklarda yakip yikmada hâlâ!
Bir yandan o Beylerbeyi korkunç Karaca'yla,
Türk ordusu Istanbulu sarmis çepeçevre,
Dünya girecektir bu sabah bir yeni devre!


_________________
Ekleme Tarihi: 30.05.2005 - 09:18
zehremisal üyenin diğer mesajları zehremisal`in Profili zehremisal Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: NEDEN ÇANAKKALE
zehremisal su an offline zehremisal  
NEDEN ÇANAKKALE
31 Mesaj -
"Türkleri diri diri yaktık"

18 Mart'ta Türk tarihinin büyük zaferlerinden birinin, Çanakkale Zaferi'nin 84. yıldönümünü kutluyoruz.
Ancak, Çanakkale Muharebeleri hakkında hâlâ herşeyi bildiğimiz söylenemez. Gün geçtikçe yeni belgeler ve bilinmeyenler de günyüzüne çıkmaya başlıyor. Bu dosyamızla, Çanakkale Savaşı ile ilgili bugüne kadar gizli kalmış, duyunca insanı ürperten bir gerçeğin perdesini aralıyoruz. Savaşın acı, insanın vahşi yüzü bu. Bir insanlık utancı olan hadisenin daha fazla bu ülke insanlarından saklanmasını da doğru bulmuyoruz. Çünkü bu olayın doğrudan muhatabı biziz.

Çanakkale Muharebeleri sırasında 1915 Anadolu'sunda her üç evden ortalama bir şehit çıkmıştı. Hepimizin büyükbabası yahut onun akrabası bir şekilde bu savaşta bulunmuştu. Ne var ki, hemen hiçbirimiz o Gelibolu'da onların başından geçen hadiseleri tam anlamıyla bilmiyoruz. Dedelerimiz savaşın, ordunun, stratejinin, taktiklerin vazgeçilmez parçaları olmalarının ötesinde Çanakkale'de bir insan olarak, bizim ailemizin bir ferdi olarak yerlerini almışlardı ama biz onların yaşadıkları sıkıntıları, mahrumiyetleri, mahkumiyetleri, acıları, sevinçleri, beklentileri öğrenemedik. Çoğumuz onların mezarlarını dahi bilmiyoruz. Onlar Meçhul Asker olarak Çanakkale'de dünya durdukça duracaklar.

Çanakkale Muharebeleri 3 Kasım 1914'te İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin Ertuğrul, Seddülbahir, Kumkale ve Orhaniye tabyalarımızı bombalamaları ile Osmanlı Devleti'ne resmen savaş ilan edilmeden başladı. İngiltere ve Fransa'nın resmen savaş ilan etmeleri ancak iki gün sonraya, 5 Kasım 1914'e tekabül ediyor. Böylelikle 1.Dünya Savaşı'nın en önemli ve kanlı askeri cephesi açılmış oluyordu.

Neden Çanakkale?

Müttefik Ordular Başkomutanı General Jean Hamilton bu sorunun cevabını hâtırâtında şöyle cevaplıyordu:

"Çağımızın ekonomik zaferinin birinci şartı İstanbul'u Türkler'den almaktır. Her ne pahasına olursa olsun alacağız. Ümit ediyorum ki; geleceğin harp okulu öğrencileri büyük bir imparatorluğu harakiri yapmaya mecbur bırakmak için, neden bu kıraç, beş para etmez kayaların eteklerinde sıkıştığımızı değerlendireceklerdir. Bu kayalıklar Osmanlı Sultanı'nın kara kalbine hançerin saplanacağı en ideal yerdir. Yalnız hançer henüz elini deldi ve yarasından yeni yeni kan akmaya başladı. Her gün ölümden kurtulmak için çırpınıyor. Bir metre ilerleyemesek dahi, Halifenin canı alınıncaya kadar, kanı bu kaba akıtılacaktır."

Osmanlı Devleti'nin, Almanya'nın yanında 1. Dünya Savaşı'na girmesi İngiltere-Fransa-Rusya'yı zora sokmuştu. Çanakkale'den bir cephe açılması fikrini en çok İngiltere Bahriye Nazırı ve sonra II. Dünya Savaşında Başbakan olan Winston Churchill savunuyordu. Müttefik devletlerin stratejistleri Çanakkale'nin geçilmesi halinde Osmanlı Devleti'nin teslim olacağını hesaplıyorlardı. Osmanlı'nın açtığı cepheleri tasfiye etmek, Süveyş Kanalı ve Hint yolu üzerindeki baskısını kaldırmak, Orta Avrupa'ya ilerleyen Alman-Avusturya ordularını arkadan çevirmek, Balkan devletlerini de kendi saflarına çekmek gibi faydalar da savaştan bekleniyordu.

Gelibolu'dan Rusya'ya

Çanakkale Savaşı'nın en önemli sebeplerinden biri ise, Müttefik Kuvvetlerin Çarlık Rusyasına Bolşevik devrimcilere karşı yardım götürme arzuları olduğu söylenir. Ders kitaplarında belirtilmeyen ancak dikkate alınması gereken bir tez de şöyle: Ruslar'ın Almanlar karşısında geçici olarak başarı gösterip Karpatlar'ı aşarak Macaristan ovalarına inmeleri, İngiltere'yi kuşkulandırmıştı. Ruslar Budapeşte üzerine saldırabilir ve merkezi devletlerle Türkiye'nin bağlantısını keserek İstanbul'un geleceğini belirlemek konusunda kendilerine avantaj sağlayabilirlerdi. Rusya'nın, Almanya ile anlaşarak İstanbul ve Boğazlar'ı ele geçirip savaştan çekilmesi tehlikesi karşısında İngiltere için Çanakkale seferini açmak kaçınılmaz olmuştu.

Rusya, bu sebeple Çanakkale seferini sanılanın aksine kaygı ile karşıladı. Yine aynı sebepten, müttefiklerin Rusya'nın da bir donanma ile İstanbul'u zorlaması teklifini, donanmasının yetersiz olduğunu öne sürerek geri çevirdi. 4 Mart 1915'te müttefiklere bir nota vererek İstanbul ve Boğazlar'ın kendisine bırakılmasını istedi ve bu isteklerini kağıt üzerinde kabul ettirdi.

Ceset tufanı

İngiltere, Kasım 1914'ten 9 Ocak 1916'ya kadar Çanakkale önlerine 50 bini aşkın Avustralyalı, 10 bini Yeni Zelandalı olmak üzere toplam 410 bin asker getirdi. Fransızlar 10 bini Senegalli olmak üzere 79 bin, biz ise istilacılara karşı ondört ay içinde toplam 700 bin askerle karşı koyduk. Yani 1 milyon 200 bin insan Gelibolu yarımadasında ölümüne, göğüs göğüse çarpıştı ve neticesinde istilacılar 213 bin 980 kişi kaybederken bizim şehit sayımız Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı'nın resmi kayıtlara dayanarak tesbit ettiği rakama göre 213 bin 882 oldu.

İngilizler, Çanakkale Savaşı öncesinde sömürgelerine haber göndermiş ve yardımcı kuvvetler istemişti. Avustralya bu isteğe olumlu cevap vererek 20 bin Avustralyalı, 8 bin Yeni Zelandalıdan oluşan ilk ANZAK kuvvetini Türkiye'ye doğru Kasım 1914'te yola çıkarmıştı. 1. Anzak Tümeni'ni taşıyan Orvieto gemisinde, savaş muhabiri Charles Bean de vardı.

Savaşta bir gazeteci

Charles Bean, Melbourne limanından demir alınmasından, istilanın sonuna kadar Anzak askerlerinin bütün serüvenini hem onlarla birlikte yaşadı hem de bütün ayrıntıları ile yazdı.

İstila başladığında 34 yaşında tecrübeli bir gazeteci olan Bean kısa sürede askerlerle kaynaştı ve kızıl saçlarından dolayı "havuç kaptan" lakabı ile anıldı. Bean en tehlikeli mevzilere bile girmekten geri durmadı. O yıllarda yeni gelişmekte olan modern savaş muhabirliğinde önemli ve örnek bir kariyer yaptı. Son istila kuvvetlerinin çekildiği tarihi günden ancak bir gün önce Gelibolu'dan ayrılan Bean ülkesine dönerken yanında 125 defter dolusu not ve yüzlerce fotoğraftan oluşan eşsiz belgelere sahipti.

Bean resmi muhabir olmasına rağmen Çanakkale Günlüğü savaşın gayri resmi tarihi idi. Zaten, "Avustralya'nın Resmi Tarihi" adında 6 ciltlik bir eser de yazmıştı. Bu eserini tamamladıktan sonra elindeki notları Avustralya Savaş Tarihi Enstitüsü'ne devretti. Bean, 1968'de hayatını kaybetti. Enstitü de bu notları 1979 yılına kadar halka kapalı tuttu. Bean'ın bu notları üzerinde çalışan araştırmacı Kevin Fewster, Çanakkale Günlüğü'nü 1983 yılında yayınladı. Kitabın çıkması maalesef gereken ilgiyi uyandırmadı. Özellikle Türk kamuoyu 64 sene sansürlü kalmış ve ancak 68 sene sonra yayınlanmış günlükteki bilgileri maalesef atladı.

Bir facianın hikayesi

Çanakkale Savaşı deniz ve kara muharebeleri olmak üzere ikiye ayrılıyor. İngiltere ve Fransa, Boğaz'ı denizden zorlayarak geçeceklerine inanıyorlardı. Bunun için 17 Mart 1915'te Bozcaada'da Akdeniz Orduları Başkomutanı General Hamilton'un da katıldığı son toplantıda Deniz Harekat Planı görüşülmüş ve Boğaz'ın zorlanması planlanmıştı. Bu plan yapılırken müttefik kuvvetler kurmaylarının ellerinde Boğaz'ın mayından temizlendiği raporları vardı. Bunun üzerine 18 Mart 1915 günü İngiliz ve Fransız ortak donanması Çanakkale Boğazı'na hücum etti. O gece Nusret mayın gemisi Karanlık Liman bölgesini mayınlamış olduğundan müttefik donanması mevcudunun yüzde 35'ini kaybederek çekilmek zorunda kaldı. Geriye dönüş manevraları sırasında da o yılların en önemli savaş gemileri olan Bouvet, Ocean, Irrestible, ayrıca 2 muhrip, 7 mayın arama gemisi battı. Goulois ve Inflexible da dahil 7 zırhlı gemi görev yapamaz hale geldi. Bu başarı tarihe Çanakkale Zaferi olarak geçecek, Çanakkale Müstahkem Mevki Kumandanı Cevat Paşa da "18 Mart Kahramanı" olacaktı.

Çanakkale'deki bu hezimetin haberi Londra'ya bomba gibi düştü. Önce ajansların haberleri abarttığını düşünen Londra, daha sonra General De Robeck'in raporu ile hezimetin gerçek olduğunu anladı. Bu hezimetin faturası 17 Mart'ta Boğaz’ın mayından temizlendiğine dair rapor veren subaylara çıkarıldı ve kurşuna dizildiler. Ancak daha sonra verilen raporların doğru olduğu, Türkler'in son dakikada burayı tekrar mayınladığı anlaşılacaktı ve kurşuna dizilen subayların itibarları iade edilecek, ailelerine maaş bağlanacaktı.

18 Mart mağlubiyeti Müttefik Kuvvetlerini, Çanakkale Boğazı'nın karadan yardım ve destek olmaksızın geçilemeyeceği noktasına getirdi. Bunun üzerine bir ayı aşkın bir hazırlık yapıldı. 75 bin kişilik çıkarma kuvveti hazırlandı ve başına General Sir Hamilton getirildi. 25 Nisan günü Gelibolu yarımadasında Arı Burnu ve Seddülbahir'e Anadolu yakasında Kumkale'ye çıkarma yapıldı.

Bean anlatıyor

Bu çıkarmada bulunan tek sivil ve tek gazeteci Avustralyalı Charles Bean idi. Bean, o tarihi günü bakın nasıl anlatıyor:

- Nisan Pazar (geceyarısı): Gemiler Limni'den geldi. Güvertede uykulu bir ses esnemelerle kesilen bir şarkı söylüyor... Derken ilk kez 4.38'de, dikkatle kulak verdiğimde, ta uzaklarda bir takırtı duyuyorum; küçük tahta bir kutunun iç kısmına bir kurşun kalemle hafifce vurulurmuşçasına. Bu takırtı sürekli gidip geliyor. Son derece uzaktan ve derinden gelen bir ses ama benim için artık yabancı değil. İlk defa işitmeme rağmen bunun ne sesi olduğundan hiç şüphem yok. Ateşlenen tüfeklerin yankılanan sesi bu; önce birkaç el, sonra daha ağır ve sürekli... İlerdeki tepelerde yoğun çarpışmalar oluyor...

Sandal 50-60 santimetre derinlikte bir suda karaya çekildi. Dışarı fırladık...Limni'de sırt çantalarının ağırlığından yıkılanlar olduğunu gördüğüm için dikkatle çıktım, kumsala dek suları yara yara yürüdüm ve sonunda Türk topraklarına ayak bastım..."

"Türkler'i esir alma, öldür"

Her gün olaylar hakkında küçük notlar alıp akşam kıt ışık altında veya ay ışığında bunları düzenleyen Resmi Savaş Muhabiri Cherles Bean, 29 Nisan 1915 tarihinde ise şu dehşet satırları yazıyordu:

"Her gün kampa Türk esirler getiriliyor. Avustralyalıların esirlere hayli kötü gözle baktıkları kesin... Bu yüzden bizim Avustralyalılar eğer ellerinden geliyorsa, esir almayıp yaralıları öldürme yoluna gidiyorlar.

Hem Yeni Zelandalılar, hem de Avustralyalılar, kimi durumlarda en azından ilk karşılaşmalarda, hele işler kötüye giderken, Türkler'den esir alınmaması yolunda üstlerinden kesin emir aldıklarını söylediler bana. Bunlara inanmıyorum, ama doğru da olabilir."

Dehşet dolu satırlar...

Bean, günlüğüne 26 Eylül Pazar günü için ise, yaralıları öldürdüklerini içeren şu dehşet dolu notları kaydetmiş:

"Nevinson ile birlikte İmroz adasında Panagia köyüne gittik. W.'nin emir eri X bize yolda son derece şaşırtıcı şeyler anlattı. X, Munster alayındaymış. Bir çok süngü hücumunda bulunduğunu söyledi bana...

"Anlattığına göre 2 Mayıs gecesi Türkler Munster hattını yarmışlar. Hattaki askerlerle subayların pek çoğu bunu bilmiyormuş. Türkler hattı yarıp Munster karargah bölüğünü darmadağın etmişler. Hattaki askerler de arkalarından gelen insan seslerini duyunca kendi adamlarının takviyeye geldiğini sanmışlar. Gene de bu konuda bir tereddüt belirince bir çavuş adamlarından bazılarına birer el ateş etmelerini emretmiş. Ateşin açılmasının hemen ardından "Allah Allah" sesleri yükselmiş dört bir yandan. Ön hattakiler derhal ateş açmışlar ve Türkler'i komuta eden Alman subayla birlikte 15 kişiyi öldürmüş ya da yaralamışlar.

"Ertesi gün o Almanın canını alıverdik" dedi X. Kulaklarıma inanamadım bir an. Kent bölgesinden gelen tatlı, yumuşak, becerikli bir adamdı bu X. Evet, iyi eğitim görmemişti, cahildi ama yumuşakbaşlı iyi bir adamdı... Bu sözlerin üstüne gerçekten öylesine midem bulandı ki konuşamadım. Yaptığı işin dehşeti hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Hatta bununla övünür gibiydi. Eğer bizim Tommy'lerimizin bir kısmı böyle savaşıyorsa, Tanrı yardımcımız olsun. Evet yaralıları öldürmekle böbürlenen bazı Avustralyalılar da görmedim değil, ama bu savaşın heyecanı içindeydi. Ele geçirdiği yaralı adamı (Alman bile olsa) bir gün sonra soğukkanlılıkla öldürebilecek çok fazla insan olduğunu sanmıyorum."

...Ve esirleri yaktılar

Resmi Savaş Muhabiri Bean'in günlüğünde insanın tüylerini diken diken eden en önemli ayrıntı ise, maalesef Türk esirleri canlı canlı yaktıklarını itiraf ettiği satırlar. Bean, 8 Ağustos 1915 diye başlayan satırlarına şöyle devam ediyor:

"Bugün Pazar. Bu topraklara ayak basalı 15 hafta oldu... Bugün hayatımda gördüğüm en alçakca davranışlardan birine şahit oldum. Sığınağımın hemen karşısında 100 kadar Türk ile 2 Alman esirin barındığı tutukevinin çevresine benzin döküp tutuşturuldu... Türklere çok yakın gelen dev alevler karşısında zavallı esirler tutukevinin en uç köşesine üşüştüler ama acı akıbetten kurtulamadılar...Bu görüntüyü seyredip gülüşenler arasında İngilizler de Avustralyalılar da vardı. Bu işi yapanların ağzını burnunu dağıtacak onurlu bir kişi yok muydu acaba? Aynı iş dün de yapılmıştı çünkü...

Bu esirlere yapılan muamele insanın yüzünü kızartacak derecede. Oysa bildiğimiz kadarıyla Türkler esir düşen asker ve subaylarımıza olağanüstü iyi davranıyorlar..."

Avustralyalı gazeteci Charles Bean'in Çanakkale Muharebeleri sırasında cephede gazetecilik yapan tek özel muhabir olarak şahit olduğu bu olay yıllarca dünya kamuoyundan saklandı. Bean'in yazdıklarından bu yakma olayının tek olay olmadığı da anlaşılıyor. Çünkü "Aynı iş dün de yapılmıştı" diyor.

Çanakkale Mahşeri

1998 yılının son aylarında piyasaya çıkan ve iki ayda üç baskı yapan Çanakkale Mahşeri isimli belgesel tarihi romanın yazarı Mehmed Niyazi de, Çanakkale Muharebeleri üzerine 6 sene süren araştırmaları sırasında İngilizce ve Almanca kaynaklarda 100 Türk ve 2 Alman'ın yakılması ile ilgili bilgilere rastladığını belirtiyor ve Bean’in güncesini doğruluyor. Mehmed Niyazi, yakılma olayının Yüzbaşı Weistock'un emriyle yapıldığını bildiriyor. Mehmed Niyazi, yakma olayının bir önceki gece gerçekleşen Türk saldırısının bir intikamı olduğunu ve tepelerden saldırıya hazırlanan Türklere bir gözdağı vermek ve morallerini bozmak gayesi ile yapıldığını söylüyor.

Madalyonun öbür yüzü

Bean'in günlüğünde yukardaki dehşetengiz olaylar anlatılırken aşağıdaki insâni davranışlar da kaydediliyor:

"4 Mayıs: Türkler, Kabatepe'de yaralılarımızı teknelerimize yüklememize izin verdiler. Bütün bu tahliye-yükleme sırasında hiç ateş etmediler... Bugün öğleden sonra saat 14.00'te donanmaya ait bir tekne, beyaz bir bayrak çekmiş olarak yaralıları toplamaya geldi. Türkler, teknenin gelip yaralıları almasına, sonra yeniden denize açılmasına izin verdiler...

11 Kasım: Türklerle son zamanlarda epey yoğun haberleşmemiz oldu. Kendilerine gayet iyi bakıldığını belirten bazı esir mektupları ile Kahire'de çekilmiş kanlı-canlı fotoğraflar attık karşı taraf siperlerine... Türkler'den şu cevabı aldık;

"Sizin sadakanız ile yaşayan domuzdur. Midelerimiz dopdolu. Kollarımızın ucunda ellerimiz, ellerimizde de süngülerimiz var. Eğer söylendiği kadar büyük milletseniz, neden o yüce ilkelere uygun davranmıyor ve neden başka milletleri kendi önderlerine bağlılıktan ayartmaya çalışıyorsunuz?.."

Son derece onurlu bir cevap. Türkleri ayartma yolundaki girişimlerde ipin ucunu kaçırmamız içten bile değildi...

Üç hafta önce Türkler'in üç gün süren bir Bayramı vardı. Bizim siperlere iki paket sigara attılar. Üzerinde bozuk bir Fransızca ile "Afiyetle için kahraman düşmanımız" yazıyordu. Başka paketin üzerinde de "Sevgili düşmanımız bize süt gönderin." Konserve et gönderdik. Bir taşla sopanın üstüne yazdıkları cevapta "Konserve et istemeyiz" dediler. Bunun üzerine biraz reçel, iyi bisküvi fırlattık. Bütün bunlar saat 08.30 ila 09.15 arasında olup bitti. Sonunda Türkler "Tamam" "Fini" diye bağırdılar. Ertesi gün aynı şeyler tekrarlandı. Üçüncü günün sabahında "artık bu işe son verin" şeklinde bir emir geldi..."

Çanakkale'den gizlice kaçış

Savaş muhabiri Bean gelişleriyle birlikte kaçışlarını da anlatıyor Çanakkale Günlüğü'nde.

"16 Aralık: Anzak Koyu olağanüstü ıssız, kumsal tamamen boş. Evraklarımızı yaktık. Türkleri ilgilendirecek pek az şey kalacak arkada... Askerlerimizin çoğu buradan ayrılacakları için üzgün değil. Yalnızca silah arkadaşlarını burada gömülü bırakacaklarına üzülüyorlar.

17 Aralık: Dün 5. Bölük mühendislerini kazma-kürek ve borularını yakarken gördüm. Kendi elimle imal ettiğim mobilyayı yine kendi elimle yok ettim. Sığınağımdan çıkarken de su geçirmez çarşafıma bir bıçak attım...

23 Aralık: Tüm mevzilerimizi çırılçıplak bir şekilde Türklere bırakmamız bu gece de boş mevzilerde tüm ışıkların yanık bırakılması, hat boyunca Türk tüfeklerinin, sabah bombalayıp ardından da çoktan terkettiğimiz siperlere hücum etmesi ve gece boyunca olup bitenleri gerilim içinde gözleyerek bekleyişimiz...Bütün bunlar hiç de fena bir savaş hikayesi değil aslında..."

Çanakkale Geçilmez

Çanakkale ne denizden ne de karadan geçilebildi. İstilacılar 6 Aralık'ta Anafartalar, Arıburnu ve Seddülbahir cephelerini boşaltarak savaşa son verme kararı aldılar. Boşaltma işlemi yani kaçış ise, Anafartalar ve Arıburnu cephesinden 19-20 Aralık 1915, Seddülbahir cephesinden ise 8-9 Ocak 1916 gecesi oldu.

Çanakkale Muharebelerinin Osmanlı Devleti'nin zaferi ile neticelenmesi Bulgaristan'ı Almanya ve Osmanlı Devleti yanında savaşa girmeye itti. Rusya'nın itilaf devletleri ile ilişki kuramaması dolayısıyla ülkedeki finansal bunalım iç huzursuzluğu artırarak Bolşevik ihtilalinin başarı ile sonuçlanmasına sebep oldu. İtalya, Romanya ve Yunanistan ise, İtilaf devletlerine katıldılar ve I. Dünya Harbi tahminlerin aksine 3 sene daha devam etti.

M. ALİ EREN - Aksiyon Dergisi Sayı: 223

Çanakkale'de Mehmetçiğe kimyasal silah

Çanakkale Zaferi'nin 90. yıldönümü kutlanıyor. Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nden çıkan yeni bir belge, savaşla ilgili korkunç bir gerçeği ortaya çıkardı: İtilaf Devletleri Mehmetçiğe karşı kimyasal silah kullandı. Savaşı anlatan rakamlar ise oldukça manidar. 10 bin askerimiz kayıplara karışmış.

20 Temmuz 1915. Yer Çanakkale... Savaş bütün dehşetiyle sürüyordu. Reuter Telgraf Ajansı'nın Çanakkale muhabiri, Londra'daki ajans merkezine savaşın gidişatını anlatırken insanî boyutu öne çıkan bir haber geçer: "Türkler pek merdane ve soylu bir tarzda harp ediyor. Bunlardan biri şiddetli ateş altında olduğu halde askerlerimizden birinin yarasını sarmak gayretinde. Diğeri yaralı bir Avustralyalı askerin yanına bir şişe su bırakarak insanî bir harekette bulunuyor. Mert Türk askerlerinden bir başkası İngiliz siperlerinden uzak bir mevkide yaralı düşüp saatlerce aç ve güçsüz kalan İngiliz askerine ekmek vererek yüce bir davranış gösteriyor. Türklerle çarpışan İngiliz askerlerinin hemen hepsi Türkler tarafından İngiliz esirlere iyi muamele yapıldığı konusunda hemfikir."

Çanakkale Boğazı girişinde batan Saphir adlı Fransız denizaltısından Türk askerleri tarafından kurtarılan Elektrik Çavuşu Logal ailesine gönderdiği mektupta, nasıl bir esaret geçirdiğini şu cümlelerle anlatıyor: "...Tahlisiye sandalı gelinceye kadar yarım saat suda kaldık. Kurumuş yapraklar gibi tir tir titriyorduk. Lakin bereket versin, Türk zabitleri bizi pek hoş karşıladı. Sandal içinde zabitlerden birisi bana ceketini bile verdi. Türk mülazımı kıyafetine girdim. Bizi hemen ısıttılar. Bir şişe rom getirdiler. Bir nefesçik rom çekmek, bilsen ne kadar büyük bir iyilik icra etti. Bizi bir kışlaya götürdüler. Orada bize elbise verdiler. Zira denize düşerken çırılçıplak olmuş idik. Bizi İstanbul'a getirdiler. Bulunduğumuz mahalleye arada sırada Türk zabitler geliyor. Bize sigara paketleri ikram ediyorlar. Hemen ekserisi Fransızca biliyor. Halbuki biz başka türlü muamele göreceğimizi zannediyorduk."

Çanakkale'de sadece askerler savaşmadı. Aynı zamanda, farklı dünya görüşleri de mücadele etti. Hem de insan olma konusunda... Düşmanının canını kurtarmak için çırpınmak, matarada kalan bir yudum suyu düşman askerine vermek başka türlü nasıl izah edilebilir ki? Reuter muhabirinin geçtiği haber ile Çavuş Logal'ın ailesine gönderdiği mektup bu örneklerden sadece birkaçı. Ancak, madalyonun bir de öteki yüzü var. İtilaf Devletleri, Çanakkale'de direnen Osmanlı askerini yok etmek için her türlü yolu denemekten çekinmedi. Uluslararası savaş kuralları yok sayılıp siviller katledildi, hastaneler bombalandı. Dahası topyekûn bir öldürme operasyonu için kimyasal silahlar bile kullanıldı.

Mehmetçik gaz karşısında çaresiz

Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde görevli uzmanlarca ortaya çıkarılan yeni bir arşiv belgesinde İtilaf Devletleri'nin Türk askerlerine karşı boğucu türden gaz içeren kimyasal silah kullandığı belirtiliyor. Belgeye göre, Osmanlı askeri kimyasal silahlar karşısında çaresiz kalıyor. Belgede gazın hangi ülke kuvvetleri tarafından kullanıldığı belirtilmiyor. Verdiği zarar konusunda da bir bilgi yok. Fakat, araştırmacılar binlerce askerin kimyasal silahların tesiriyle şehit düşme ihtimalinin olduğunu belirtiyor ve muhtemelen İngilizler tarafından böyle bir yola başvurulduğu görüşünde birleşiyor.

2 Temmuz 1915 tarihinde Başkumandan vekili namına Müsteşar imzasını taşıyan ve cepheden Hariciye Nezareti'ne gönderilen belgede düşman kuvvetleri tarafından kimyasal silahlar kullanıldığı belirtilip tarafsız ve dost devletlerin olayı protesto etmesi isteniyor. Dost devletlerin insanlık dışı bu hadiseyi protesto ettiğine dair bir bilgiye rastlanmıyor; ama bu belge Çanakkale'yi kimyasal silahların kullanıldığı savaşlar arasına sokuyor. Daha önce 19. yüzyılın sonlarında Fransızlar Almanlara karşı zehirli gaz kullanmış, aynı şekilde Almanlar da Fransızlara misillemede bulunmuştu.

Domdom kurşunu...

Çanakkale'de destan yazan askerlerimize yönelik uluslararası savaş hukukuna aykırı hareketler kimyasal silahlarla sınırlı değil. Tespit edilen iki ayrı belge, iki ayrı savaş ihlalini daha ortaya çıkarıyor. Savaş hukukuna kesinlikle aykırı olmasına rağmen domdom (parçalayıcı, dağıtıcı özelliği çok fazla) kurşunları da Mehmetçiğe sıkılmış. Başkumandan vekili Enver imzasını taşıyan 20 Mayıs 1915 tarihli Hariciye Nezaretine gönderilen belgede Çanakkale'de yaralanıp Tekirdağ Hastanesi'ne yatırılmış bir askerin bacağından domdom kurşunu çıktığı rapor ediliyor. Aynı belgede domdom kurşunlarının İngiliz askerleri tarafından kullanıldığının altı çiziliyor.

10 Mayıs 1915 tarihini taşıyan bir başka belgede de İngiliz savaş gemilerinin balonlar yardımıyla Maydos kasabasında Hilal-i Ahmer bayrağı çekmiş hastaneyi bombalayarak 30 kadar yaralı askerin şehid olmasına yol açtığı belirtiliyor. Osmanlı Hükümeti "insanlığa sığmayan" bu saldırı sonrasında Amerika Sefareti aracılığıyla İngiltere'nin uyarılması talebinde bulunuyor. Bu üç belge ve üç örnek, savaş kurallarının hiçe sayıldığı Çanakkale'de nasıl bir trajedinin yaşandığını gözler önüne seriyor.
Belgeler şimdi sergide, sonra kitapta

Çanakkale Savaşları hakkında Genelkurmay Başkanlığı'nın yayımladığı birkaç çalışma dışında belgelere dayalı, ilmi, ciddi ve kapsamlı bir kitabın yazılmamış olması büyük bir eksiklik. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü bu alandaki eksikliği gidermek için savaşların 90. yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde iki ciltten oluşan "Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri" kitabının ilk cildini kısa bir süre sonra piyasaya sürecek. Kronolojik olarak 10 Ağustos 1914 ile 31 Ağustos 1915 tarihleri arasındaki olayları anlatan belgelerden oluşan ilk kitap muhteva bakımından oldukça geniş. İkinci cildiyle birlikte bu kitap bir yıl içinde tamamlanacak.

İkinci cilt ise 1 Eylül 1915 ve 9 Ocak 1916 tarihleri arasını kapsayacak. Arşiv bünyesinde kurulan ve beş uzmanın çalıştığı Çanakkale Masası'nın ortaya koyduğu belge ve fotoğraflar da kitaptan önce bir sergide kamuoyuna sunulacak. Başbakanlık Osmanlı Arşivi ile 18 Mart Üniversitesi tarafından 14-25 Mart tarihleri arasında ortaklaşa düzenlenecek sergide 50 arşiv belgesiyle çeşitli fotoğraflar yer alacak.

HAŞİM SÖYLEMEZ - Aksiyon Dergisi Sayı: 536


Bu mesaj 1 kez ve en son GoLGe tarafından 30.05.2005 - 23:51 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 30.05.2005 - 09:09
zehremisal üyenin diğer mesajları zehremisal`in Profili zehremisal Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Çanakkale Cephesi
zehremisal su an offline zehremisal  
Çanakkale Cephesi
31 Mesaj -
Bir efsaneydi Çanakkale

Birinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa ikiye bölünmüştü. Almanya’nın öncülüğünde buluşan Avusturya—Macaristan, İtalya —daha sonra saf değiştirmişti—,
Bulgaristan ‘İttifak Devletleri’ni meydana getirmişlerdi. Bu ittifaka daha sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun da katılmasına karşılık, Fransa, İngiltere, Rusya —daha sonra ise Amerika, Japonya, Belçika, Romanya, Sırbistan, Yunanistan ve ve Karadağ— ‘İtilaf Devletleri’ni oluşturmuşlardı.
Osmanlı savaşa nasıl girdi?

İttihat ve Terakki’nin güçlü önderlerinden Enver Paşa, henüz 33 yaşında bir gençken Saraya damat olmuştu. 3 Ocak 1914’te birdenbire paşalığa yükseltildi, Harbiye Nazırlığı’na getirildi ve Başkomutan vekili oldu. Enver Paşa’nın aşırı denebilecek vatanseverliği ve cesaretine tecrübesizliği de eklenirse bu tür durumlarda reaksiyoner politikalar üretmesi son derece doğaldı.

Karada ve denizde cehennemî savaş sürerken, İngiliz donanmasının sıkıştırdığı iki Alman gemisi “Goeben” ve Breslau” Çanakkale Boğazını geçerek Osmanlı’ya sığındı. Ne padişahın, ne diğer bakanların, ne de Meclisin haberdar olmadığı bu olaydan, Sadrazam Halim Paşa da habersizdi kuşkusuz.

10 Ağustos 1914 gecesiydi ve Bakanlar Kurulu, Başbakan Said Halim Paşa’nın yalısında toplanmıştı. Harbiye Nazırı Enver Paşa toplantıya biraz geç kalmıştı ve içeri girer girmez de gülümseyerek şöyle demişti:

“Bir oğlumuz dünyaya geldi”

Enver Paşa oldukça rahat ve kendinden emin bir şekilde iki Alman gemisinin İngiliz donanması tarafından takip edildiğini, kurtulmak için Boğaz’ı geçtiklerini, buna da kendisinin izin verdiğini söylüyordu.

İtilaf Devletleri ise Osmanlı İmparatorluğu’na bir ültimatom vererek Alman gemilerini bırakmasını, aksi takdirde bunun savaş sebebi sayılacağını bildirmekte gecikmediler. İttihat Terakki Hükümetinin gemilerin Almanya’dan satın alındığını belirterek, gemilere Türk bayrağını çekmesinin ardından Rus şehirlerini bombalatması bardağı taşıran son damla olmuştu. Osmanlı artık I. Dünya Savaşı’nın tam ortasındaydı.

Rus donanması 17 Kasım 1914 günü Trabzon’u bombaladı. İngiliz, Fransız ve İtalyan donanmaları Çanakkale Boğazı’na çoktan dayanmıştı.

Çanakkale geçilmez!

İtilaf Devletleri Çanakkale Boğazı’nı aşarak İstanbul’u da kolayca ele geçireceklerini düşünüyorlardı. Böylelikle Akdeniz—Karadeniz yolu İngiltere—Fransa ve Rusya’nın denetimine girecek, başkenti İstanbul’u yitiren Osmanlı Devleti de oyun dışı kalmış olacaktı.

İngiliz—Fransız donanması Osmanlı Devleti ile savaşa girdikleri Ağustos 1914’ten başlayarak Çanakkale Boğazı’na giriş—çıkışı denetimleri altına almışlardı. Kasım—Aralık 1914’te Boğazı savunan Türk tabyalarına karşı bir kaç saldırı düzenlediler. Ama asıl deniz harekatı 19 Şubat 1915’te başlamıştı. 40 gemiden oluşan İngiliz—Fransız filosunun saldırısını Türk topçuları Boğazın iki yakasından açtıkları şiddetli ateşle geri püskürttüler. 25 Şubat 1915’teki ikinci büyük saldırıda Boğazı savunan dış tabyaları susturmayı başardılarsa da iç tabyaların direnmesi karşısında Boğaza girmeyi başaramadılar. Bu durum karşısında ellerindeki bütün güçleri toplayarak kesin sonuç almak için bir harekat düzenlemeye karar verdiler. Böylesi bir gelişmeyi bekleyen Türkler de Boğazın iki yakasındaki savunma güçlerini artırdılar. Boğazın sularına da çok miktarda mayın döktüler. 18 Mart 1915 günü başlayan büyük saldırının başlangıcında İngiliz ve Fransız donanmasından dört zırhlı mayınlara çarptı. Bunlardan ikisi batmış, ikisi de hareketsiz kalmıştı. Bu gelişmeler üzerine geri çekilmeye çalışan iki Fransız zırhlısı da mayına çarparak ağır yara aldı. Uzun hazırlıklar sonunda giriştikleri saldırının daha ilk gününde böylesi bir yenilgiye uğrayınca İngiliz—Fransız filosu Çanakkale Boğazı’ndan ayrılmak zorunda kaldı.

Bu olayın Deniz Harp tarihindeki yeri inkar edilemeyecek kadar büyüktür. Bu yüzden Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın hemen hemen bütün birliklerinde her 18 Mart bütün heyecanı ve coşkunluğuyla yeniden yaşanır, yeniden yaşatılır. Marşlar, kahramanlık türküleri söylenir. Bir esenliktir 18 Mart, zaferin efsanevî çığlığını hatırlatır.


Aydoğan Vatandaş - Aksiyon Dergisi Sayı: 171


--------------------------------------------------------------------------------

10 BiN KAYIP ASKER

Fiilen 3 Kasım 1914'te başlayan Çanakkale Savaşları 9 Ocak 1916 tarihinde İtilaf Devletleri'nin çekilmesiyle sona erdi. Çanakkale'de ortaya çıkan rakamlar savaşın ne kadar şiddetli geçtiğini anlatmaya yetiyor. Yaklaşık bir yıl süren çarpışmalar sonucunda İtilaf Devletleri 252 bin kayıp verirken, Osmanlı Devleti ise 251 bin şehit verdi.

3 Kasım 1914'te Seddülbahir Kalesi'ndeki cephaneliğe yapılan saldırıda 5 subay 83 er şehit oldu. Bunlara "ilk şehitler" deniyor.

Rumeli Mecidiyesi'nde görev yapan Topçu er Seyit 275 kilo 600 gram ağırlığındaki top mermisini tek başına kaldırıp namluya sürerek ateş etti; Queen Elizabeth mayın gemisi sulara gömüldü.

19 Mayıs 1915'te cepheye katılan 100 kadar İstanbul Tıp Fakültesi öğrencisi 3 saat içinde şehit düştü. İstanbul Tıp Fakültesi 1921 yılına kadar hiç mezun veremedi.
Karşılıklı siperlerin en yakın mesafesi 5 metre olduğu halde çatışmalar sürdü.

Savaşta 60 İngiliz uçağına karşılık 22 Türk uçağı bulunuyordu.

İngilizler 205 bin, Fransızlar 47 bin kayıp verirken İtilaf Devletleri'nin toplam kaybı 252 bin olarak tespit edildi.

İngiltere (sömürge askerleri dahil) savaşa 469 bin askerle katıldı.

O gün için 700 bin Türk askeri bulunuyordu.

Osmanlı Devleti toplam 251 bin şehir verdi. 10 bin askerimiz kayıp.

Savaşta 57. Alay'ın bütün mensupları şehit düştü. Bir daha 57. Alay kurulmadı. Bu Alay'ın sancağı halen Avustralya Savaş Müzesi'nde sergilenmektedir.

25 şehitle Kastamonu'nun Güzlük köyü en fazla kayıp veren köy olarak kayıtlara geçti.

En çok şehit veren ilk beş ilin sıralaması ise şöyle: Bursa 3274; Balıkesir 3003; Konya 2683; Kastamonu 2527; Denizli 2258.

İstanbul 1908 şehit verirken bu savaşla birlikte adı tarihe geçen Çanakkale ise 1876 şehit verdi. Tabii burada diğer illerden alınan askerlerin Çanakkale dışındaki cephelere gönderilmesi gerçeği de göz ardı edilmemeli.

Savaş sırasında Saroz Körfezi'ne 300 kadar Yunan asker çıkarıldı ancak bunlar korktukları gerekçesiyle tekrar geri gönderildi.

İtilaf Devletleri safında 600 kişiden oluşan Siyon Katırcılar Birliği de savaşa katıldı.


--------------------------------------------------------------------------------

Çanakkale’de esir düşen askerler: Osmanlı bize çok iyi davrandı

18 Mart’ın yıldönümününde ortaya çıkartılan Osmanlı belgeleri en önemli tarihî dönemeçlerden biri sayılan Çanakkale Savaşları’na ilişkin yeni ayrıntıların gün yüzüne çıkmasını sağladı. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Çanakkale Muharebeleri’ne ait şimdiye kadar yayınlanmamış belgeleri bir araya getirdi.

Çanakkale Savaşları’nın 90. yıldönümü çerçevesinde hazırlanan, ‘Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri’ adı verilen kitap iki ciltten oluşuyor. Kitapta tarihe ışık tutacak 300’e yakın belge var. Osmanlı belgelerinde ortaya çıkan en dikkat çekici olaylardan birisi İngilizlerin öncülüğündeki müttefik kuvvetlerin sivillerin bulunduğu alanlara ve hastanelere ateş açılması emrini vermesi. Osmanlı komutanlarının yazışmalarında ayrıca İngilizlerin boğucu gaz kullandığından şikayetçi olunuyor ve bunun uluslararası savaş kurallarına uygun olmadığına dair uyarılarda bulunulduğu görülüyor. Devlet Arşivleri Genel Müdürü Doç. Dr. Yusuf Sarınay, Çanakkale’nin dünyadaki en önemli tarihî dönemeçlerden biri olduğunu belirtti. Osmanlı arşivlerinden derlenerek hazırlanan belgelerde ‘Hariciye Nezareti’nden Ordu-yu Hümayun Başkumandanlığı Vekalet-i Celilesi’ne denilerek yazılan belgede, İngilizlerin hastane ve hastane gemilerini bombaladıklarına dikkat çekiliyor. Bunun savaş kurallarına aykırı olduğunun altı çizilirken, saldırının devam etmesi halinde sivil ve asker İngiliz esirlerine misillemede bulunulacağı uyarısı yapılıyor. Aynı yerden gönderilen bir sonraki belgede ise müttefik uçaklarının Hilal-i Ahmer işaretleri olan Akbaş Tekkesi hastane çadırlarını bombaladıkları bildiriliyor. Yazının devamında ise müttefik denizaltılarının Marmara havzasında yolcu gemilerine saldırmaktan çekinmediklerinden şikayetçi olunuyor.

Karargah Umumi İstihbarat Şubesi Müdürü imzası taşıyan bir başka belge ise oldukça ürkütücü. Müttefik kuvvetlerinin boğucu gaz yayan mermiler kullandıkları ifade ediliyor ve müttefik uçaklarınca Seddülbahir’deki Halilpaşa Hastanesi’nin bombalandığı anlatılıyor. Ayı ve domuz avı için üretilen domdom kurşununu bile müttefik askerlerinin kullanmaktan çekinmedikleri yine Osmanlı belgelerinde dile getirilen konular arasında. Söz konusu tespiti içeren belgede Tekirdağ Hastanesi’ne yatırılmış bir askerin bacağından çıkartılmış olan domdom kurşununun fotoğrafları da yer alıyor.

Belgelerde müttefik kuvvetlerinin acımasızlığına karşın Osmanlı’nın esirlere ne kadar iyi muamele ettiği de esir düşen askerlerin ifadelerinden yola çıkılarak anlatılıyor. Osmanlı kuvvetleri tarafından batırılan AE-2 denizaltısının esir düşen kaptanı Yüzbaşı Staker, Malta’daki bir dostuna gönderdiği mektupta, durumunun iyi olduğunu ve kendisine çok güzel muamelede bulunulduğunu vurguluyor. Yüzbaşının mektupta dile getirdiği, “Rahatım pek yerinde, ummadığımız derecede iyi muamele görmekteyiz.” ifadeleri, Osmanlı’nın esirlere olan tavrı konusunda fikir veriyor. Osmanlı belgelerinden anlaşıldığı üzere Çanakkale’deki zafer, Müslüman nüfusun yoğun olduğu ülkelerde sevinçle karşılanmış. Bunun en ilginç örneklerinden biri bugünkü Endonezya’nın başkentinin bulunduğu Jakarta’da görülüyor. Buradaki Müslümanlar mutluluklarını camilerden dile getirmiş. Cuma hutbelerinde Osmanlı paşasına ‘gazi’ unvanı verildiği ilan edilmiş.



Almanya’nın teknolojide gün geçtikçe ilerlemesi, bölgedeki etkinliğinin artması bu ülkeleri endişelendiriyordu. Bir Sırp gencinin Avusturya—Macaristan veliahtı Ferdinand’ı Saraybosna’da vurarak öldürmesi bardağı taşıran son damla olmuştu.

Rusya Sırbistan’ı korumak maksadıyla Avusturya—Macaristan İmparatorluğu’na saldırdı. Almanya derhal Avusturya—Macaristan tarafından savaşa katılarak Rusya’ya saldırmakta gecikmedi. Nihayet Fransa ve İngiltere müttefikleri Rusya’ya yardım etmek için savaşa girdiler. Böylece o zamana kadar yaşanan bütün savaşların en büyüğü, en korkuncu, en uzunu ve en geniş çaplısı başlamış oldu. İtilaf Devletleri’nin saflarında toplam 42 milyon 700 bin, İttifak Devletleri’nin saflarında ise toplam 22 milyon 900 bin asker savaşıyordu. Bu savaş sonunda her iki taraf toplam 9 milyon 323 bin ölü, 38 milyon 481 bin yaralı vermişti.

ZAMAN
Ekleme Tarihi: 30.05.2005 - 09:05
zehremisal üyenin diğer mesajları zehremisal`in Profili zehremisal Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Selamün Aleyküm
zehremisal su an offline zehremisal  
Selamün Aleyküm
31 Mesaj -
Kıymetli Kardeşim sizlere sorum şöyle..

Ben oğluma dindar bir aileden bir kızla söz kesiyorum yaşantılarıyla mükemmel denecek insanlar ama kayınvalide hanım damada elini uzatmıyor bunun dinimizdeki ölçüsü nedir?
Ekleme Tarihi: 12.05.2005 - 17:26
zehremisal üyenin diğer mesajları zehremisal`in Profili zehremisal Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: akrabalik derecesi
zehremisal su an offline zehremisal  
Themenicon    merhaba
31 Mesaj -
Tabiki babası olur.
Ekleme Tarihi: 24.11.2004 - 19:08
zehremisal üyenin diğer mesajları zehremisal`in Profili zehremisal Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: caresizim 2
zehremisal su an offline zehremisal  
Rabbim sabırlar versin
31 Mesaj -
CANIM Kardesim sıkıntını yürekten duyuyorum ve seni anlıyorum günümüzde o kadar yaygın ki bu evlilik dısı iliskiler senin yasadıgın sıkıntıları ceken o kadar cok insan var ki yakınlarımızda yasadık bu tür olayı üzüntüsünü anlatamam ve sonunda esler kendilerini toparlasa bile olan cocuklara oluyor.Rabbim esine dogru yolu gösterip yuvasına dönmeyi nasip eylesin Sana da sabırların en büyügünü versin.
dualarımız seninle kardesim.
Ekleme Tarihi: 11.11.2004 - 08:54
zehremisal üyenin diğer mesajları zehremisal`in Profili zehremisal Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Yakup.. Mecnun.. Gül... O'nun icin olmak...!
zehremisal su an offline zehremisal  
Harika !
31 Mesaj -
Her zaman ki gibi muhtesem olmus yüregi güzel kardesim.
Allah razı olsun.
Digerleri gibi bunu da kaydettim,devamını bekliyoruz.
Selam ve Dua ile.
Ekleme Tarihi: 28.09.2004 - 08:52
zehremisal üyenin diğer mesajları zehremisal`in Profili zehremisal Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: UMUDA YOLCULUK
zehremisal su an offline zehremisal  
UMUDA YOLCULUK
31 Mesaj -
Ey yüce Rabbim,ben beni bildim bileli,
Hep yürüdüm hep kosarım,
Arasıra gaflete düssemde tövbe eder,
İstigfar eder sana kosarım,
Bilmem sen bilirsin neyim hosuna gitmedi,
Biliyorum ki bu aciz kulun hic isyan etmedi,
Biliyordum tövbe kapının acık oldugunu,
Cok uzun yollar yürüdüm bu yasıma kadar,
Cileler cektim kaderim dedim sükrettim,
Her karanlıgın arkasından günesi bekledim,
Caresiz kalmadım yetistin hep imdadıma ,
Bu yüzden de usanmadım, razıyım hayatıma,
Her duamı kabul ettin, gönlümü hos ettin,
İstedigimden fazla dünya rızkı verdin,
Cok genc yasımda aradım seni her yerde,
Anladım ki sadık kulların Rabbi her yerde,
Göklerde mavini karada topragını,
Dogadaki yesilini, arasında barındırdıgın rızıkları,
Denizlerde mavini seyrettim, düsündüm kudretini,
Günesinde gördüm herseyin sana ayan beyan oldugunu,
Düsünüyorum birgün bu yoculuk bitecek,
Görevlendirdigin melek emanetini isteyecek,
Ey Allahım ne olur benim yüzümü kara eyleme,
Amel defterimi solumdan verme,
Cehennem zebanilerine iskence ettirme,
Elhamdülillah sen korursun affedersin,
Bizi Muhammedinden mahrum eyleme,
Umuda giden yolculugumuzun sonunu,
Kelime-i Sehadetsiz , bizleride affından mahrum eyleme.

Alıntı
Ekleme Tarihi: 15.09.2004 - 14:04
zehremisal üyenin diğer mesajları zehremisal`in Profili zehremisal Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Agustos Ayı Hatmi Baslamıstır.....!
zehremisal su an offline zehremisal  
Selamün Aleyküm
31 Mesaj -
MAASALLAH BU AY NE KADAR COK KARDESİMİZ İSTİRAK ETMİS ELHAMDÜLİLLAH RABBİM CÜMLEMİZİ BU YOLDA ASKLA SEVKLE DAİM EYLESİN.AMİN.
BU SEFER 8. CÜZÜ ALAYIM RABBİM MUVAFFAK EYLESİN. AMİN
Ekleme Tarihi: 04.08.2004 - 02:14
zehremisal üyenin diğer mesajları zehremisal`in Profili zehremisal Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: YANDIR BIZI YA RAB!
zehremisal su an offline zehremisal  
ANNELİK
31 Mesaj -
SELAMÜN ALEYKÜM degerli kardeslerim okudugum ZAMAN gazetesinin ilave bir eki var AİLEM dergisi icinde cok degerli bilgiler kendinizi de bulabileceginiz hadiseler menkıbeler dini bilgiler hayata dair herseyi bulabileceginiz bir dergi..
Her zaman okumaya calısıyorum,ama mayıs ayına ait olan ilaveyi okumak bugüne nasip oldu.İcinde annelikle ilgili bir yazı okudum sizlerle de paylasmak istedim.

ANNELİK
ALLAH'IN EMANETLERİNE SAHİP CIKMAKTIR

Yarın Anneler Günü.İthal özel günlerimizden biri olmasına ragmen en benimsedigimiz, annelerimize sevgimizi bir kez daha ifade etme fırsatı buldugumuz özel günlerimizden biri haline geldiAnneler Günü.Yarın kimi cocuklar babanın da katkısıyla aldıkları hediyeyi annelerine verecek. Kimisi hediyesini kendi yapacak , kücük bir kart bile olsa. Annesinden uzak olanlar telefonla hal hatır soracak. Annesi ebediyete göcmüsler ise bir Fatiha veya Yasin'e uhrevi kanatlar takarak gönderecek hediyesini,'burda olsa da sarılıversem' derken gözleri bugulanacak.
Hangi yasta olursak olalım, 7'sinde de 70'inde de bir insanın annesine duydugu ihtiyac, onun sıcak kucagına ve sefkatli kollarına duydugu özlem aynıdır. Kendisi anne, anneanne,baba ,dede olmus büyüklerimiz bile annelerini müthis bir hasretle anar. Cünkü annemizin kucagı biz evlatlar icin en rahat aglayabildigimiz yerdir. Gözyaslarımızı dünyanın en derin sefkati ile silen onun elleridir ve öpmekten büyük bir haz duydugumuz en kutlu eller ve yanaklar ona aittir.Annemize duydugumuz özlem , aynı zamanda sonsuz sefkat sahibi olan Yaradan'ımıza, bizi bu dünya gurbetine imtihan icin gönderen rahmeti sonsuz Rabb'imize duydugumuz özlemin kücük bir yansımasıdır; biz bunu böylece anlamasak bile...
Peki anneler ne düsünür evlat sahibi oldukları zaman?Dokuz ay karnında tasıyıp sancılar icinde dünyaya getirdigi bebegin yüzüne ilk nasıl bakar? Hangi sıfatla sahip cıkar ve ne hisseder kaybettigi zaman?Üc evlat sahibi Samiye Beceren'e bunları sordum. Aslında sorunun tek cevabı vardı, herkesin bilmedigi:Emanet! Her birimiz annelerimize ve elbette babalarımıza bire emanetiz, Rabb!imize ait oldugumuz icin. Ve anneligin en büyük geregi emanete sahip cıkmak olmlı .Ki ayaklarının altına cennetler serilen annelerden olabilsin. Yoksa , bir cocugu dünyaya getirmek anne olmak icin yeterli degil.Bir kadın, ömür boyu kendisine emanet edileni asıl sahibine layık olacak sekilde yetistirmeye calısmadıktan sonra , yavru doguran bütün canlılar ana sayılmazmı zaten?
Samiye Hanım, Evlatları Sümeyye , Safvan ve Lütfiye'yi, Allah'ın kendisine ve esine emanet ettigi kulları olarak gören bir anne. Onlar daha dogmadan zihnine ve kalbine dogan emanet suurunu bugüne kadar hic unutmamıs ve onlara karsı hep bu hisle yaklasmıs .
Lohusa döneminde bir rüya görür Samiye Hanım.Bir mübarek zat ve talebesi ellerinde üc saksı cicekle ziyaretine gelir ."Bunlar size Allah 'ın emanetleri.Suyunu,ısıgını cok güzel ayarlayın .Ne cok verip cürütün ,ne az verip kurutun."der mübarek zat Bu rüyayı hic aklından cıkarmayan Samiye Hanım , cocuklarına dini inanc , maneviyat ve ahlak adına bir seyler ögretirken hep bu ölcüyü tutturmaya calısır. Ne sevgisiyle bogar ne de ilgisiz kalıp uzaklastırır kendisinden.
Ekleme Tarihi: 27.06.2004 - 16:31
zehremisal üyenin diğer mesajları zehremisal`in Profili zehremisal Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Hedef ve istikamet
zehremisal su an offline zehremisal  
Hedef ve istikamet
31 Mesaj -
İnanan bir gönül sürekli"Rabbimi anlatamayacagım bir dünyada yasamaktansa ölürüm
daha iyi"düsünce ve hissini tasır.Zaten O'nu anlatamayacak, sevip baskalarına sevdiremeyeceksek bu dünyada yaptıgımız hersey abesle istigaldir.Bunun dısındaki bütün mülahazaları balyola vurup kırmak lazım.Her mümin" Bu din benim dinim, dinimi anlatmak vazifemdir"demeli.Müslüman sadece kendi olarak kalamaz.Kendiniz olarak kalmaya kalkarsanızbitersiniz. Ancak meyve verdiginiz sürece yasayabilirsiniz.İnsanlara faydalı olarakCenabı Allah'ın rızasını kazanma duygusuyla hayırlı hizmetler ardında kosmuyorsanız pas tutup cürümeniz mukadderdir.
Öyleyse biz,insanlık icın bir ısık olmalıyız;bir mum kadar da olsa etrafımızı iman nuruyla aydınlatmaya bakmalıyız.Karanlıgı aydınlatmak ancak iyi bir müslümanlıkla mümkündür.Biz istikamet müslümanları olarak güven veren tavırlarımızla gönüllere akmalıyız.Bugün bazı insanlar bize inanmıyor olabilir;müslümanlar olarak yapageldigimiz samimi islerin ardında baska gayeler arayabilirler.Bu meselede de, baskalarını suclama yerine bizim kendimizi tam ifade edemedigimiz hususu üzerinde durmalıyız.İnsanlar,en az 40 senebizi seyretmeli;hic sapmadan,Cenab-ıHakk'ın rızası dısında bir beklentiye girmeden, dogru müslümanlıgı yasamaya calıstıgımızı görmeli.İste,böyle bir kıvamda oldugunuz zaman göreceksiniz, insanlık fevc fevc size müracaat edecek ve sizi siz yapan hakikatlere kosacak.

M.FETHULLAH GÜLEN KIRIK TESTİ
Ekleme Tarihi: 02.06.2004 - 14:18
zehremisal üyenin diğer mesajları zehremisal`in Profili zehremisal Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: HOSGÖRÜ-DİYALOG TOPLANTILARI
zehremisal su an offline zehremisal  
Bölücülük yapmayalım!..
31 Mesaj -
Hayatını islama adamıs gecesini gündüzünü insanlara hosgörü ile Allahı anlatmak olan muhterem bir insana atfettiginiz sözlerden dolayı sizi kınıyorum.Muhterm Hoca efendinin takip ettigimiz hic bir vaazında kitabının hic bir satırında sizler gibi hosgörüsüzlük saygısızlık ve bölücülük yapmamıstır.Kaldı ki ben sahidim el altından herkese bastırdıgınız dergilerle hoca efendiye yönelik propagandalarınızla nereye ulastınız cok merak ediyorum...
Ekleme Tarihi: 02.06.2004 - 13:00
zehremisal üyenin diğer mesajları zehremisal`in Profili zehremisal Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Mayis ayi hatmi
zehremisal su an offline zehremisal  
Bende varım!..
31 Mesaj -
SELAMÜN ALEYKÜM

CANIM KARDESİM HEPİNİZE YÜREK DOLUSU SEVGILERİMİ GÖNDERİYORUM.BOYLESİ HAYIRLI BİR İSTE BENIMDE KATKIM OLSUN İSTEDİM BANA DÜSEN O
KUYACAGIM CÜZÜ SİZ KARAR VERİN OKUYAYIM.

ALLAH CÜMLEMİZDEN RAZI OLSUN.
Ekleme Tarihi: 01.06.2004 - 11:28
zehremisal üyenin diğer mesajları zehremisal`in Profili zehremisal Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 500 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
osmanli1 (49), TRABZONLU_TS (43), murat__ (41), remzay56 (61), Mikayil Demir (44), sadoðlu (68), yigilcali (48), müzisyennnn (46), hakankara (55), mikail06 (53), seyfullah (36), erguen (53), @hmed (49), emre-70 (34), AY-NUR (41), yagmurumm (33), ihvankudret (35), KeTeNci (38), zahid1 (49), hamdim (37), intifada (53), samsun1983 (41), veysel.hoca (48), mikail34 (54), zincefr (60), batmazhalil (36), MaziDENbiri (52), sero (58), Natuvan (40), tuana~islam (38), xturkkizx (37), seros633 (47), m_zahid (43), karanfil58 (39), halimyusufoglu (49), minam (44), HATÝCE81 (43), s.emine (43), naci edin (78), Yaseminerdem (36), fatih1981 (43), bekir tek (38), seyyidtalha (52)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.56982 saniyede açıldı